Panel: Solid Organ Transplantasyonlarında Değerlendirme ve Danışmanlık Oturum Başkanları: Ayşe Metin, Deniz Çağdaş Ayvaz Toplantı Günü: 11 Ekim 2016, Salı Saat: 11:20 -12:20; Salon III TRANSPLANTASYON ÖNCESİ İMMÜNOLOJİK DEĞERLENDİRME Doç.Dr. Şükrü Nail Güner. Necmettin Erbakan Üniversitesi Çocuk immünoloji ve Alerji Bilim Dalı Organ nakli, kadavradan veya canlıdan alınan sağlam bir organın tamamının veya bir parçasının alıcının fonksiyon görmeyen organı yerine koymak amacıyla bir vücuttan diğerine nakledilmesidir. . Organ naklinin gelişiminde Landsteiner K ve Miller CP, 1901 yılında insanda aglütininlere göre kan gruplarını sınıflandırılması, Alexil Carrel 1912 yılında vasküler anastomoz teknikleri üzerine yaptığı çalışmalar ve 1937’de insanlarda ilk histokompatibilite antijenini tanımlaması önemli basamaklardır ve sonuçta 1954 yılında Joseph Murray ikiz kardeşler arasında ilk başarılı böbrek naklini gerçekleştirmişlerdir. 1960’larda azotioprinin transplantasyonda kullanılmaya başlaması ve farklı immün süpresif ajanlarla kombinasyonlar organ naklinin gelişmesinde önemli basamaklardandır. HLA, sınıf I ve II olmak üzere iki gruba ayrılır. Sınıf I’i HLA A,B ve C alt grubu oluşturur ve tüm çekirdekli hücreler taşır. Sınıf II’yi ise HLA DR, DP ve DQ oluşturur ve sadece B lenfosit, makrofaj ve dentritik hücreler gibi antijen sunan hücreler taşır. Doku reddine neden olan en önemli etken HLA uygunsuzluğu sonucu oluşan antikor bağımlı rejeksiyondur. Non-HLA nedeniyle ortaya çıkan doku reddi çok daha azdır. T ve B lenfositler doku reddine neden olan önemli immün sistem elemanlarıdır. T hücre sadece sınıf I antijenleri bulundururken, B lenfositler her iki sınıf antijenleri de bulundururlar. Transplantasyon öncesi immünolojik değerlendirme sınırlı sayıdaki organı en hızlı şekilde alıcıya ulaştırmak ve nakil sonrası sağ kalımı ve hastalıksız dönemi en iyi şekilde sağlamak açsından oldukça önemlidir. Sağlık Bakanlığı 2015 yılı verilerine göre yaklaşık 30bin kişi organ beklemekte ve her yıl bu listeye 6-7 bin kişi eklenmektedir Özellikle canlıdan elde edilen organlarla yapılan nakillerin yüksek olduğu ülkemizde, uygun alıcıların belirlenmesi oldukça önem kazanmaktadır. Nakil sonrası organ sağlığındaki en kritik nokta, verici ve alıcının doğru eşleştirilmesidir. Nakil öncesi kan grubu, human lökosit antijen (HLA) uyumu, lenfosit çapraz karşılaştırma testi (LÇK) (crossmatch) ve anti-HLA antikor oranındaki düşüklük organın uzun ömürlü olmasını sağlayacaktır. Günümüzde uygun olmayan kan grupları ve HLA eşlemelerinde nakil öncesi verilen immünsüpresif ve immünomodülatör tedaviler ile oldukça başarılı sonuçlar elde edilmektedir. Ancak halen uygun olmayan T ve B hücre LÇK, yüksek anti-HLA antikor titreleri önemli sorun olmaya devam etmektedir. Major kan grubu antijenleri (ABO), Böbrek naklinde en iyi sonuçlar, donör-spesifik HLA antikoru (DSA) yokluğunda ve ABO kan grubu uyumu varlığında elde edilmektedir. Günümüzde organ nakli bekleyen hasta sayısının oldukça fazla olması ve yetersiz organ bağışı nedeniyle organ bekleme süresi oldukça uzundur. Özellikle kan grubu O ve anti-HLA antikor yüzdesi yüksek olan hastalar için durum oldukça sıkıntılıdır. Kan grubu uyumu olmayan nakillerde, greft damarlarının endoteliyal yüzeyindeki kan grubu antijenlerinin alıcının doğal antikorları tarafından tanınması sonucunda kompleman ve koagülasyon döngüsünü aktive olarak greftte hızla gelişen tromboz ve iskemi sonrası greft kaybına neden olan hiperakut reaksiyonlar görülür. ABO uyumsuz yapılacak nakillerde verici böbrek fonksiyonlarının normal olması; alıcının ise kanser, kardiyovasküler sitem hastalığı ve kronik enfeksiyöz hastalıkları gibi risk faktörünün bulunmaması gerekmektedir. Geçmişte, alıcı verici arasında kan grubu majör ABO uyumsuzluğu ve kompleman bağımlı sitotoksite (KBS) varlığı belirlendiğinde nakil yapmak kontraendikeydi. Günümüzde, HLA ve majör ABO kan grubu uygunsuzluğunda bile; plazmaferez ve immünoadsorban ajanlarla antikorların ortamdan uzaklaştırılması, intravenöz immünoglobulin ile mevcut antikorların bağlanması, anti-CD20 ile (ritüksimab) tedavisi veya splenektomi ile B lenfosit sayısının azaltılması, bortezomib ile antikor oluşmasının engellemesi, ekulizumab ile kompleman aktivitesinin önlenmesi ve etkili immünsüpresif tedaviler (metilprednisolon, takrolimus ve mikofenolat) ile başarılı sonuçlar elde edilmiştir. Buradaki hedef anti A ve anti-B antikor titrelerini 1/8 altına indirmektir. Lenfosit Çapraz Karşılaştırma Testi (Crossmatch) Solid organ nakil öncesi alıcı serumu ile vericinin lenfositlerinin karşılaştırıldığı testtir. Lenfosit Çapraz Karşılaştırma (LÇK) testleri vericiye özgül anti-HLA antijeni içeren serum üzerine alıcı lenfositlerinin ilavesi ile ortaya çıkan sitotoksite testidir. Sitotoksik reaksiyon varlığına pozitiflik denir ve vericiye özgül antikora sahip olduğunu gösterir. Serolojik (KBS), ELISA ve akım sitometri yöntemleri (ASY) kullanılarak yapılır. Testin duyarlılığının artışı klinik olarak anlamsız olabilecek düzeyde düşük antikorların pozitif sonuç vermesi ile başarılı olabilecek bir naklin uygulamasını engellerken, daha kaba testler ise hiperakut reaksiyonlara neden olmasa bile akut hızlanmış rejeksiyonun görülmesine neden olabilecektir. KBS testi ilk kez Terasaki ve ark. tarafından 1960 yılında kullanılmaya başlanmıştır. Vericiden izole edilen lenfositler ile alıcının serumu birleştirir ve üzerine kompleman ilave edilir. Eğer DSA mevcut ise verici hücrelerine bağlanarak kompleman sistemi aktive olarak lenfositlerin lizisine neden olur. Mikroskop altında ölü ve canlı hücreleri belirlenerek skor verilir. En düşük skor 0 ve en yüksek skor 8 olarak belirlenir. İki pozitif skor %20 lizis olduğunu gösterir ve pozitiflik sınırını oluşturu. Sekiz puan ise oldukça yüksek riske sahip olduğunu gösterir. Kompleman titrasyonları yapılarak ve antihuman globülin ilave edilerek daha özgül sonuç verilmesi mümkündür. Antikor düzeyi komplemanı aktive Akım sitometrik yöntem ile LÇK kısaca, verici lenfositi üzerine alıcı serumunun eklenmesi ve floresan içeren antikorlar ile inkübe edildikten sonra oluşan reaksiyonun tespit edilmesidir. Eğer DSA serumda mevcutsa verici lenfositine bağlanacak ve bu da akım sitometri ile tespit edilecektir. Akım sitometrik yöntem, KBS’e göre daha spesifiktir. Diğer taraftan KBS ile negatif sonuç alınması, DSA titresinin düşüklüğüne veya komplemanı aktive edemediğine işaret eder. Pozitif T-hücre AST HLA sınıf I karşı pozitiflik olduğunu, negatif T-Hücre ve pozitif B-Hücre LÇK testi ise sadece HLA sınıf II karşı DSA olduğunu gösterir. Sanal Çapraz Karşılaştırma Testleri Anti-HLA varlığının tespitinde kullanılan yöntemlerdendir. Teorik olarak daha önce hiç kan transfüzyonu ve organ nakli yapılmamış kişilerde, doğum yapmamış bayanlarda HLA’ya karşı antikor gelişimi beklenmez. Ancak Klebsielle Pneumonia, Shigella ve Yersinia gibi bazı ajanlarla enfekte olmuş kişilerde de anti-HLA antikorların varlığı tespit edilmiştir. LÇK ve KBS testleri negatif olsa bile anti-HLA varlığı ciddi greft kaybına neden olacaktır. Burada en çok kullanılan yöntem Luminex’tir. Bu yöntemle her iki HLA sınıf antijenlere karşı gelişmiş antikorlar belirlenebilir. Ticari olarak pazarlanan yöntemde HLA antijenleri içeren sentetik mikrosferlerle kaplı yataklara alıcı serumu eklenerek oluşan reaksiyon lazer okuyucu tarafından titre edilir. Bu testin önemli bir avantajı, non-HLA antijenler sonucu oluşacak yanlış pozitif sonuçları ortadan kaldırmasıdır. Sonuç olarak; transplant immünolojisindeki gelişmeler, alıcı verici arasındaki uyumun daha objektif yöntemlerle tespit edilmesine, oluşabilecek komplikasyonların önüne geçilmesine, uzun ve sağlıklı greft ömrünün sağlanmasına katkıda bulunacaktır.