ÖĞR. GÖR. ÖZNUR NALÇINKAYA ETKİLİ İLETİŞİM VE DOĞRU ANLATMA Etkili bir İletişimin İlk Adımı ANLAMAK İkincisi ANLATMAK’dır. Birey öncelikle kendisi için etkin iletişimi gerçekleştirmelidir. Kendisi için bunu ne kadar başarırsa çevresi içinde etkinliği sağlamış olur. Kendi düşünce ve davranışlarında etkili iletişim kurmayı başardığı sürece, çevresini anlamayı kendine ilke edinir ve kendisini de doğru ifadelerle anlatmayı başarır. Bireylerin iletişim becerilerine sahip olmaları aile içi ilişkilerinde, eşiyle olan ilişkilerinde, öğretmen- öğrenci ilişkilerinde, işyerindeki çalışma arkadaşları, astları ve üstleri ile olan ilişkilerinde, sağlıklı ve uzun süreli ilişkilerin geliştirilmesine ve sürdürülmesine olanak sağlar. Anlamlı ilişkileri kuran bireyler, kendilerini daha mutlu hisseder. Kendisini mutlu hisseden bireylerin verimleri de yüksek olacağından, çevrelerine ve topluma katkıları üst düzeyde olur İletişim becerisi Şahin’e göre; saygıyı ve empatiyi temel alarak, etkin dinleyebilme, somut konuşarak uygun bir biçimde kendini açabilme, duygu ve düşünceleri karşıdaki kişiye maske takmadan ben dili ile iletebilme, ‘ben’ savaşımı vermeden, başkalarını küçük görmeden kendi haklarını koruyabilme, sözel mesajlarla sözel olmayan mesajları uyumlu olarak kullanabilme biçiminde bireyin karşısındaki kişilerle doyum verici ilişkiler kurabilmesini sağlayan, başkalarından olumlu tepkileri getiren ve bireyin toplum içinde yaşamasını kolaylaştıran öğrenilmiş davranışlar olarak tanımlanabilir. Kişi karşısındaki bireyle ilişki halinde gerçekleştirir. Bunu yaparken de birbirleri bulunarak iletişimini arasındaki iletişimin etkinliğini ön planda tutmalıdır. İletişimi sağlıklı, doğru bir biçimde gerçekleştirmek, hedefe ulaşmak için olmazsa olmazdır. En az iki kişiyle gerçekleştirilen kişilerarası iletişimde hedef ve kaynak insandır. Kişinin en başta kendisine saygı duyması gereklidir ki başkalarına da saygı duyabilmelidir. Bu sağlıklı ve mutlu bir iletişim için şarttır ve karşıdaki bireye değer vermeyi öğretir. Şahin, bireyin kendisine saygı duyması sonucunda, olumlu ve olumsuz özelliklerini daha iyi görebilmesini, daha az savunucu olmasını ve diğer insanların daha kolay kabul edilmesini sağladığını vurgular. Bir diğer önemli nokta da karşımızdaki bireyi anlayabilmek, onun dünyasına, yargılamadan onun açısından bakabilmektir. Bireyi etkin bir biçimde dinlemek ve olaya onun açısından bakmak, bireyi anlamak etkili iletişimin ilk adımını oluşturur. Etkin dinlemenin ardından konuyla ilgili fikirlere somut konuşmalarla yer vermek bireyi dinlemek kadar önemlidir. Tek önemli olan şey dinlemek değil, bunun karşılığında yine doğru ifadelerle fikirleri sunmaktır.. yanında Bireyin kendisini iletişim kurduğu kişiye ya da dış çevreye sağlıklı anlatabilmesi etkin iletişimin kazanılmasının göstergesidir. Bu noktada anlatmak ya da anlatabilme kavramı oldukça önemlidir. Sağlıklı iletişimin temel taşlarındandır. Bireye karşı düşünceler, duygular ifade edilirken önemli olan ne anlatıldığı değil, nasıl anlatıldığıdır. Bu yüzden bireyle olan iletişim esnasında kurulan cümleler, seçilen kelimelerin önemli olmasının yanı sıra, ifade anındaki duruş ve mimikler de bir o kadar iletişimin doğru biçimde sağlanmasına katkı sunar. Duyguları açıklarken birey kendi duygularından bahsediyorsa bunu ben dili ile ifade eder. Bu sayede bireyin duygusunu açıklarkenki hissini de anlatması kolaylaşır. Ayrıca, kişilerarası iletişimde bireyin karşısındakinden duyduğu bir rahatsızlığı dile getirdiği zaman da “ben dilini” kullanması iletişimin etkin olmasını kılar. Şöyle ki, birey rahatsız olduğu bir konuda sen dilini kullanarak; “Sen ne kadar çok bağırıyorsun!” yerine, ben dilini kullanarak; “Bağırdığın zaman üzülüyorum ve bana değer vermediğini düşünüyorum” cümlesiyle karşı tarafı suçlamadan düşüncelerini iletmesi önemlidir. “Ben dili”, bireyin karşısındaki kişiyi suçlamadan, küçültmeden, bir konuya ilişkin, duygu ve düşüncelerini iletmesidir. Sağlıklı iletişim kurabilmek için, duygu düşüncelerimizi açık ve ifade etmek önemlidir ve bu duygu ve düşünceleri anlatırken ben dilini kullanmak etkin iletişimin temelidir. “Ben” dili ile ilgili açıklamalara bu ünitenin ilerleyen başlıklarında detaylı bir biçimde değinilecektir Kişilerarası ilişkilerin sağlıklı bir şekilde yürütebilmesinde önemli olan faktörlerden biri de kendini açma davranışıdır. Kişilerarası ilişkilerde bireylerin kendilerini daha çok tanıyıp anlayabilmelerine de önemli katkıları olan kendini açma davranışı, aynı zamanda, bu ilişkilerin daha rahat kurulabilmesi, daha çabuk geliştirilebilmesi ve daha güvenli sürdürülebilmesinde de önemli bir rol oynar. Paylaşma duygusu, hayatın her alanında kendini gösteren bir ihtiyaçtır. Kişiler hissettiği duyguları, yaşadığı olayları başka bireylerle paylaşmak ister. Yaşanılan sevinçlerin, hüzünlerin, pişmanlıkların, mutlulukların paylaşımı da elbette iletişim kurulan herkesle gerçekleştirilmez. Birey kendine özel duygu ve düşünceleri yakın çevresine, günlük sıradan yaşadığı olayları da bulunduğu mekândaki çevresine paylaşmayı tercih eder. KIZGINLIK Kızgınlık her canlının tehdit karşısında gösterdiği doğal bir tepkidir. Diğer tüm duygular gibi, kızgınlık da organizmada bazı fizyolojik değişikliklere yol açar; kalbin daha hızlı çarpmasına, kan basıncının yükselmesine, enerji veren hormonların salgılanmasına sebep olur. Kızgınlık, genellikle saldırgan duygu ve davranışlara yol açarak gerektiğinde savaşmamızı ve kendimizi savunmamızı sağlar. Kızgınlık kavramı da diğer büyün duygular gibi iletişim açısından olumsuz bir etki yaratır. Burada önemli olan duygu kontrolünü doğru bir şekilde sağlamak ve kızgınlığın bir iletişim engeli olmasının önüne geçmektir. Etkili bir iletişimi sağlayabilmenin en önemli yolu da duygu kontrolüdür. Karşılaştığımız olumsuz olaylar, beklenmedik bir durum, hayal kırıklığı gibi etmenler kızgınlığa sebep olur. Birçok noktada da bireyler kızgınlığı bastırmayı tercih ederler. Kızgınlığı bastırmanın doğru bir davranış olup olmaması da tartışmalı bir konudur. Hakkımız olanı alamadığımız ya da önem verdiğimiz bir insan beklentilerimiz doğrultusunda davranmadığında yaşanan duygu kızgınlıktır. Böyle bir duygunun salt o olaya ilişkin olarak yaşanması insan doğasının gereğidir. Ancak, bu gibi olaylar ‘’yaşam boyu insanlar zaten hep beni engelledi!’’ ya da ‘’insanlar zaten bencildir!’’ biçiminde yaşanıyorsa o zaman durum farklıdır ve bu tür genellemelerin gerisinde kişinin geçmişinden getire geldiği kızgınlıkların birikimi bulunur. İnsanlar vardır araba sürerken kırmızı trafik ışığıyla karşılaştıklarında ya da fazla kalabalık bir caddede yürürken de kızarlar. Bu gibi duygular zaten öfkeli bir insanın öfkesine gerekçe araması sonucu yaşanır. Çocukluk yaşantılarında özerk bir varlık olmaktan engellenen kişiler bu durumun yarattığı düşmanca eğilimleri çeşitli tepki biçimleriyle yaşarlar. Kimi insan daha önce ayrıntılarıyla açıklandığı gibi sevgiyi yitirme kaygısıyla kızgınlıklarını sürekli bilinçaltına itme alışkanlığı geliştirir, ama bundan ötürü insanlarla birlikteyken nedenini bilmediği bir tedirginlik yaşar. Düşmanca duyguların bilinçaltında yoğunlaştığı bazı durumlarda ise kişi, bu duyguları denetim altında bulundurabilmek için tam karşıtı tutumlar geliştirerek insanlara karşı aşırı sevecen davranışlar geliştirir. Aslında bu mekanizme bilinç dışında geliştirildiğinden, kendisi de insanları gerçekten sevdiğine inanır. Gerçek benliğine o denli yabancılaşmıştır. Eğer bir insan, abartılmış bazı davranışlar gösteriyorsa gerçekte o davranışın tam karşıtı duygular yaşamakta olduğunu da düşünmek gerekir. Bir insan diğer insanları nedenli çok sevdiğinden sürekli söz ediyorsa, bunu neden ilan etme gereğini duyduğu sorusu da akla gelir. Çünkü insanları gerçekten seven biri, bunu sürekli dile getirme gereği duymaz, sevgisini yaşantıya çevirir. İnsan kızgın olduğu için diğer insanlardan korkar, insanlardan korktuğu için de onlara kızar. Kızgın insan, ‘’Nasıl olsa beni engelleyecekler ya da reddedecekler!’’ beklentisi içinde öyle davranışlarda bulunur ki, çoğu kez gerçekten de engellenir. Bu kez, ‘’İstenmediğimi zaten biliyordum!’’ biçiminde yaşanan bu duygu kızgınlığı daha da pekiştirir ve böylece bir kısır döngü oluşur. Düşmanca duygular taşıyan bir insan, bilinçli düzeyde insanlar tarafından kabul edilmeyi isterken, bilinçaltında bunun gerçekleşmemesini ister. İlk bakışta bu çelişki yadırganabilir. Ama düşmanca duygular taşıyan bir insan gerçekten kabul edildiğini fark ettiğinde, ’İstenmediğimi zaten biliyordum!’’ senaryosu da geçerliliğini yitirdiğinden, düşmanca duygularıyla yüzleşmek zorunda kalır ve bu kez suçluluk duyguları yaşar. Bunu yaşamamak içinde kabul edildiği duyguları bozmaya ve kendi senaryosunu gerçekleştirmeye çalışır. Bu mekanizma bilinçdışında işlendiğinden, ortaya çıkan durumları aslında kendisinin yarattığını fark edemez. NEDEN KIZARIZ ? İnsanlar beklenmedik, istenmeyen durumlarla karşılaştıklarında Freud’un boşaltım sistemine benzettiği kızgınlık olgusu devreye girer. Kızgınlık aslında belli bir alt yapısı olan bir süreçtir. Neden kızarız? sorusunun cevabı çoğu zaman ‘hak etmediğimiz bir durumla karşılaşmaktır’ aslında kızgınlığın nedenleri çocukluk hatta bebeklik dönemine kadar uzanmaktadır. Çeşitli nedenlerle engellenen birey bir yerde boşalım sağlama ihtiyacı hisseder. Bunu kimi zaman hiç olmayacak bir yerde sergilerken; kimi zamanda aşırı bir boşalım şeklinde (fiziki müdahale) gösterebilir. Önemli olan ise bu defans sistemini en iyi şekilde konrtol etmektir NEDEN VE NASIL KIZARIZ ? Neden belli bir şekilde tepki verdiğimizi anlamak önemlidir, ancak daha önemlisi, tepkilerimizi (kızgınlığımızı) kontrol altına almaktır. Aşağıda, kızgınlık oluştuğunda ortaya çıkan tipik olaylar dizisi sıralanmıştır. • Kızgınlık bir olay ya da kışkırtılma sonucu tetiklenir. • Kızgınlık düşünceleri geliştirir. • Bunu izleyen davranışlar, kızgınlık düşünceleri üzerine temellenir. • Kızgınlık beslenir ve artar. Kızgınlık duygusu eğer kontrol edilemezse şiddetlenir ve yapıcı eylemlerle kontrol edilmesi giderek güçleşir. • Kontrol altına alınamayan kızgınlık, uzun süren, şiddetli, acı verici ve tahrip edici bir dizi öfkeli düşünce ve eylemleri başlatır. Bize göre doğru, bize göre adil veya bize göre dürüst olmayan durumlarla karşılaştığımızda bizler kızarız. Diğer bir deyişle, ortadaki bir olay veya duruma bizim gibi bakmayan insanlarla karşılaştığımızda bizler onlara kızarız. Çünkü bir olay veya durumla ilgili olarak herkesin algısı ve değerlendirmesi farklıdır. Algımız ve değerlendirmelerimiz de farklı olduğuna göre, evde ya da işyerindeki karşımızdaki kişinin de bizim gibi algılamasını, düşünmesini ve davranmasını beklemek bizde kızgınlığın oluşmasına neden olur. • Kızmamıza neden olan diğer bir unsur da beklentilerimizdir. Bizim özel hayatımızdaki ve iş hayatımızdaki kişilerden beklentilerimiz vardır. Bizler, bu beklentilerimiz karşılanmadığında ya da gerçekleşmediğinde kızarız. Bu sebeple, kendimizden ya da başkalarından beklediklerimizi gerçekçi temellere dayandırmalıyız. Bunu açıklayabilmek için bir örnek vermek faydalı olacaktır. Babasının elinden tutmuş, diğer elinde oyuncak arabası olan ve yolda yürüyen 5 yaşındaki çocuğu düşünelim. Çocuk birden babasına “baba, bana gerçek bir araba alır mısın?” demiş olsun. Çocuğun bu cümlesinin de babasını gerçekten kızdırmış olduğunu varsayalım. Çocuğun bu cümlesi babanın kulağından girip beyne ulaştığında, babanın beyinde 2 ayrı düşünce oluşur. Bunlardan birisi “sana bir çakarsam, görürsün gerçek arabayı, bacak kadar boyuyla istediği şeye bak” ve diğeri de “saçmalama o daha küçük bir çocuk” düşünceleridir. Babanın beyninde bu iki ayrı düşüncenin oluşmasına sebep olan 2 ayrı yer vardır. Bunlardan birincisinin adı amigdaladır. Amigdala bizim kızmamıza sebep olan yerdir. Amigdala babanın beyninde “sana bir çakarsam, görürsün gerçek arabayı, bacak kadar boyuyla istediği şeye bak” düşüncesini oluşturan ve belki de yaptıran yerdir. Eğer böyle kızıyorsanız, sizi amigdalanız yönetiyor demektir. Beyinde bademe benzer bir çekirdek olan amigdala, duyguların merkezidir. Kızgınlık, korku gibi duygular burada oluşur. Babanın amigdalası o tür bir kızgınlık cümlesi oluşturabilir Nve baba bu düşüncesini doğrudan ağzından çıkarıp çocuğa söyleyebilir. Bu da çocuğun babasının cevabından rahatsız olması, savunmaya geçmesi ve belki de karşılık vermesine sebep olacaktır. Ama beyinde, amigdalanın yanında bir başka yer daha vardır. Oranın adı ise prefrontal lobdur. Yukarıdaki örnekte, babanın beyninde “saçmalama o daha küçük bir çocuk” cümlesini oluşturan yer prefrontal lobdur. Bu lob, bir süzgeç niteliğindedir. Prefrontal lob, bilgilerin toplandığı, süzgeçten geçirildiği ve ne yapılacağına karar verildiği bölgedir. Prefrontal lob, duyguların kaynağı olan amigdalayı zihinsel bir yapıya oturtur. Dolayısıyla bireylerarası iletişimde içimizde oluşan duygunun karşımızdaki kişiye doğru aktarılması noktasında amigdalanın bizi esir almasına izin vermememiz gerekmektedir. Aksine amigdala ile prefrontal lobu beraber barışık yaşatabilmeyi başarmak gerekmektedir. İletişim kurarken sadece amigdalaya bağlı kalarak mesajlarımızı göndermemiz, pişman olacağımız davranışlarda bulunmamıza yol açabilir. Amigdalamızı kontrol altına alamazsak, duygularımızla hareket ederiz ve bu şekilde ifade edilen kızgınlık da yıkıcı olur. Halbuki iletişim sağlıklı bir biçimde gerçekleştirildiğinde amacına ulaşır. Kızmaya her zaman hakkımız var, çünkü kızgınlık sevmek gibi, korkmak gibi, nefret etmek gibi en insani duygularımızdan birisidir. Ama önemli olan, kızgınlık anında amigdalanın değil, prefrontal lobun öncülüğünde ve etkisinde hareket edebilmeyi başarmaktır. Ancak bu şekilde bir yaklaşımla kızgınlığımızı kontrol edebilir, onu sağlıklı bir biçimde dışa vurabiliriz. Son yaptığımız açıklamaları ifade eden güzel bir söz vardır; “konuşmak bebek gibidir, ona gebe kalması çok kolay, onu başarılı ve sağlıklı bir biçimde doğurması çok zordur” sözü insan ilişkilerinde sürekli hatırlanması gereken etkili bir sözdür. Amigdala bizim konuşmaya anında gebe kalmamızı sağlayan yerdir. Amigdalada oluşan düşüncemizi doğrudan ağzımızdan çıkardığımızda kırıcı olma ihtimalimiz çok yüksektir. Ama amigdalada oluşan düşünceyi bir süzgeç niteliğinde olan prefrontal lobtan geçirerek ifade edersek ilişkilerimizde yapıcı olmayı başarmış, sağlıklı bir iletişim kurmuş oluruz. KONUŞMAK BEBEK GİBİDİR… ONA GEBE KALMASI ÇOK KOLAY ONU BAŞARILI VE SAĞLIKLI BİR BİÇİMDE DOĞURMASI ÇOK ZORDUR. AMİGDALAMIZI ALDIRSAK HAYAT DAHA MI MUTLU VE HUZURLU YAŞANIR? KIZGINLIĞIMIZI DIŞA VURMADA, SUSMAK NEDEN İYİ BİR YÖNTEM DEĞİLDİR? “Ben Dili”ni anlatmaya başlamadan önce sağlıksız dışa vurum yöntemlerinden bahsetmek yerinde olacaktır. Kızgınlığımızı ifade ederken kullandığımız bazı sağlıksız dışa vurma yöntemlerinden bazıları şunlardır : • Suçlu hissettirmek: İmalı yollarla karşımızdaki kişiye bizi neden mutsuz ettiğini ya da kızdırdığını suçlu hissettirerek anlatmaya çalışırız. • Akıl okumak: Karşımızdakinin “aslında ne demek istediğini” bildiğimizi zanneder, bunu ona öğretmeye çalışırız. • Tuzak kurmak: Karşımızdakini “açık konuşmaya” davet eder, o bunu yapınca da alınır ve bozuluruz. • Kaçınmak: Konuşmaktan kaçmak için uyumak, başka şeylerle meşgul olmak gibi davranışlar gösteriririz. Ima etmek: Karşımızdaki kişiye neden kızdığımızı imalı yollarla belli ederiz, ama neden kızdığımızı söylemeyiz. • Eleştirmek: karşımızdakini hırpalamak amacıyla onun farklı davranışlarını eleştiririz. • Öç almak: karşımızdaki kişiyi önemsediği bir şeyden mahrum bırakma Dolayısıyla, kızınca kızgınlığımızı doğru kişiye, doğru biçimde, doğru düzeyde, doğru zaman ve ortamda ve doğru nedenden dolayı ifade etmeyi başarmamız gerekmektedir. Bu anlamda bize yardımcı olacak iletişim dili ise “Ben Dili”dir. Kişiler, kendi payına düşen sorumluluğu almazlar ve soruna yönelik kendi katkısını doğru değerlendirmezler. İletişimde bunun yerine sorunun ne olduğu, sizin üzerinizde nasıl bir etkisi olduğu ve sonucunda nasıl bir durum ortaya çıktığı açıklanırsa, savunmaya geçme riski olmaksızın karşı tarafı işbirliğine çekmiş oluruz. Örneğin “sürekli sözümü kesiyorsun” , ya da “niye sözümü kesiyorsun” , demek yerine, “sen benim sözümü kestiğinde (sorun tanımlanıyor), kendimi önemsenmemiş hissediyorum (sorunun sizde uyandırdığı DUYGU) ve bütün anlatma hevesim kaçıyor (sonucun ne olduğu)”. Görüldüğü gibi sorun yaşayan kişi, karşı tarafı suçlamadan, hangi davranışın onun üzerinde ne gibi etki yaptığı, onda hangi duyguyu uyandırdığını açıklamaktadır. Bu kişinin çatışma istemediği, işbirliğine hazır olduğu, dikkati duygulara çektiği, duygulara çekmekle, içini açtığı mesajlarını da vermektedir. Bu dostça, iyi niyetli ve güçlü bir ileti göndermek demektir. Bu “ben dili” tepkisi karşısında, sorunun nedeni olan kişinin de, güçlü bir uyarılma ile kendi davranışının karşı tarafı nasıl etkilediği konusunda iç görü kazanması ve haliyle çözüme taraf olması beklenir. Ancak her zaman ben dili ile ilerlemek, zamanla bu iletilerin gücünün zayıflamasına yol açtığı gibi, gönderen kişinin de yakınmacı, mızmız bir kişi durumuna düşmesine neden olabilecektir. A Tipi Adam: Hayvanlara eziyet edenlerden nefret ederim. Randevularına sadık kalmayanları hiç sevmem. Hayatın tadını kaçıranlardan kaçarım. Savaş karşıtıyım. B Tipi Adam: Hayvanları sevenleri severim. Randevularına sadık kalanları takdir ederim. Hayatı zevkli kılan insanlarla yaşamaktan hoşlanırım. Barış yanlışıyım. OLUMLU İLGİ Olumlu ilgili, karşımızdakinin olumlu yönlerini görmek ve bunu onunla paylaşmaktır. Olumlu ilgi göstermek, hataları eksikleri görmezden gelmek değil, bu hataları ve eksikleri doğrulardan sonra söylemektir. Hataları düzeltmek, eksiklikleri tamamlamak için doğruları yakalamak, konuşmaya doğruları vurgulayarak başlamak gerekir. Örnek vermek gerekirse, “Ne biçim rapor, bir sürü eksiklikler ve yanlışlar var, doğru dürüst yap getir şunu” demek yerine “Raporun şurası iyi olmuş, devamı da böyle olsun” demek arasında çok fark vardır. Birinci konuşma sadece yanlışlar ve odaklanmışken; ikinci konuşma önce işin iyi vurguluyor, sonrasında da eksiklikleri dile hepimiz ikincisi gibi konuşan yöneticilere, sahip olmayı isterdik. eksiklikler üzerine ve başarılı yanlarını getiriyor. Herhalde eşlere, ana babalara ÖĞR. GÖR. ÖZNUR NALÇINKAYA BİR SONRAKİ DERSTE GÖRÜŞMEK ÜZERE… SANAL İLETİŞİM Sanal iletişim araçlarının çeşitleri Anlık mesajlaşma: Anlık mesajlaşma uygulamaları, kullanıcılarına diğer kişilerle sanal ağ üzerinde anlık iletişim kurmayı sağlayan sistemlerdir. Yazılı sohbet: IRC ( Internet Relay Chat ) adı verilen bu uygulamada, kullanıcılara genel ortamda birbirleri ile sohbet edebilmeleri için sohbet odası açma yetkisine olanak sağlanır. İnternet Forumları: İnternet forumları, kullanıcılara istedikleri başlıkları açarak diğer kullanıcıların da görmesini sağlayarak, öğrenmek ve fikir paylaşmak için yazı girişleri yapabilirler. İletişim Bağlamı FİZİKSEL SOSYO- PSİKOLOJİK ZAMANSAL BOYUT • Bloglar: Türkçe karşılığı ‘Günlük’ anlamına gelen bloglar, kişilere kendi online gazetelerini çıkarma imkanı veriyor. Blog sahibi, istediği yazıyı blog’una girerek, okuyan kullanıcılardan yorum almaya olanak sağlar. • Sosyal Ağ Servisleri: Günümüzde fazlasıyla etkin hale gelen ve kullanıcılara gerçekçi faydayı sağlayabilecek olan servislerin başında gelen Sosyal Ağ Servisleri, sanal dünyada bir araya gelmelerini sağlayan ve birbirleri ile ilgi alanlarını, hedeflerini ve hobby’lerini paylaşabilecekleri bir ortam sağlar. • Sosyal Bookmarklar: Bazı internet siteleri kullanıcılarına, internette okuduğu paylaşımlardan en çok beğendiklerini listeleme imkanı sunuyor. Böylece kullanıcılar beğendikleri paylaşımları listeleyerek, diğer kullanıcıların da bunlara ulaşmasına imkan tanıyor. Digg, StumbleUpon, Delicious ve Reddit gibi servisler bu hizmetleri sağlayan şirketlere örneklerdir. Günlük hayatta en çok kullandığımız sanal iletişim aracı • E-Posta: Günümüz çağında en çok kullandığımız iletişim aracı haline gelen e-postalardır. Sorularımızı, bildirimleri, paylaşımları vb gereksinimleri anında karşı tarafa ulaştırmak için başvurduğumuz bir araçtır. İletmek istediğimiz mesajı, birden çok kişiye aynı anda gönderebildiğimiz, mesaja dosya olarak belge veya resim ekleyebildiğimiz e-postaların yararları çok önemlidir. E-posta iletişimi için yapılması ve yapılmaması gerekenler E-postalar diyalog şeklinde kullanılan bir araç olmamalıdır. Normal diyaloglarda beden dili ile bir geri bildirimle sağlayarak mesajımızda değişiklik sağlayabilir, ses tonumuz ve vurguyla herhangi bir olumsuzluktan kaçınabiliriz. Ancak e-postalarda anlık geri bildirim alma şansımız yoktur. E-postalarda mesajlar kısa tutulmalıdır. İyi bir e-posta 15 ila 30 saniye içinde okunabilir olmalıdır. Sanal iletişimde her zaman ‘ less is more ‘ teorisi faydalıdır. İlk girişte en doğru vurgu yapılmalıdır. E-postalar her zaman bir momentuma sahiptir. Sürekli olarak e-postanın türünü hatırlamak gerekli. Epostayı hazırlarken, okuyan kişinin önemli kelimeleri hatırlamasına yardımcı olması sağlanmalıdır. Amacı her zaman akılda tutmak gereklidir. Okuyan kişinin sizin postanıza istediğiniz gibi bir tepki vermesini istiyorsanız, gayet açık şekilde amacınızı belli edin. Mutlaka kendiniz gibi davranın. Kendinize ait olmayan şeylerden bahsetmeyin. Bu kulağa hoş gelse de, buluşma anında çok büyük zorluk çıkaracaktır. E-postalarda zamirler kullanmaya özen gösterin. Zamirler vurguya yardımcı olan yegane araçlardandır. Ancak en tehlikeli zamirin ‘siz’ olduğunu unutmayın. E-postalarda mutlaklıktan kaçınmak gereklidir. ‘ Asla – Her zaman – İmkansız ya da Yapamam ‘ şeklindeki kalıplardan kaçınmak gerekli. Gelen e-postalara hızlı cevap vermek çok önemlidir. Eğer müşteri size bir e-posta atıyorsa, bunun cevabını alma konusunda aceleci olacaktır. E-Postanızı göndermeden önce mutlaka tekrar okuyunuz. Giden e-postanın tekrar geri alınma şansı yoktur. E-postalarda anlık mesajlarda kullanılan kısaltmalardan ya da MSN dili kısaltmalardan uzak tutunuz. E-postalarda iğnelemelerden ve küçümsemelerden kaçınmak gereklidir. E-posta kutusunu temizlemek de çok önemlidir. Her gün sıfıra yakın postanın mail kutusunda kalması yararlı olacaktır. Böylece gelen postalara hızlı yanıt verme şansınız da olabilir. Telefonda ya da Skype’da iş görüşmesi yaparken etkili iletişim sağlama yolları • Görüntü olmadığı takdirde, sesin tonu çok önemlidir. Heyecanlı ya da hayal kırıklığına uğramış bir izlenimi ses tonu ile verebilirsiniz. • Karşı taraftaki kişiye hisleri ve tepkileri söylemek faydalı olabilir. Kişiler her zaman nasıl bir izlenim oluştuğunu merak ederler. • Müşteri ile bir görüşme yapılıyorsa, müşteriden bir geri bildirim istenebilir: “ Bu konuda ne düşünüyorsunuz? – İşe yarayacak mı? – Umduğunuz şeyi sağlayabiliyor muyuz? “ gibi... Anlamış gibi rol yapmak en zararlı şeylerden biridir. Eğer müşterinin söylediği bir şeyi kaçırdıysanız ya da anlamadıysanız, anlamış gibi yapmamalısınız. “ Özür dilerim, bunu anlayamadım, tekrarlayabilir misiniz? “ demek faydalı olabilir. Etkili iletişimde Feedback – Geri Bildirimler çok önemlidir. Müşterinin ne istediğini anladığını tasdik ettirmek için “ Kullanacağınız en iyi rengi seçme konusunda, fikrinizi değiştirmiş gibi gözüküyorsunuz “ şeklinde bir geri bildirim faydalı olabilir. Sanal iletişim araçlarını en etkili nasıl kullanabiliriz? Etkili konu başlıkları seçin Amaç mesajın içeriğini en etkili şekilde iletmektir. Bu nedenle konu başlığını seçerken çok dikkatli olmak gerekli. Konu başlığının metindeki içeriğin vurgusuna özel bir kaç kelimeden oluşacak şekilde seçilmesi çok önemlidir. Örnek olarak; “ Bir sorum olacak.” Konu başlığınının etkisi çok zayıf olacaktır. Bunun yerine “ Taşımacılık hakkında sorum var.” Şeklinde bir konu başlığı etkiyi daha çok arttırabilir. Düşüncelerinizi organize edin ve özlü olun Sanal iletişimi etkili kullanmanın en önemli özelliği mesajınızın hızlı anlaşılması ve geri dönüşüm alması için net ve açık olmasıdır. Bu nedenle amacınıza uygun düşüncelerinizi organize ederek, özlü biçimde yansıtmalısınız. Bu nedenle mesajınızın gerçekten net olup olmadığına ilişkin biraz zaman ayırmalısınız. Açıklık, dil bilgisi ve doğru tellafuz bunların bir parçasıdır. Önemli kurallara uyun Karşı tarafa her zaman saygıyla davranın: Karşı tarafa, yüz yüze rahatça söyleyemeyeceğiniz bir şeyi sanal ortamda kesinlikle söylemeyin. Klavye arası uzaklığın, kabadayılık duygunuzu açığa çıkarmasına izin vermeyin. Şüphenin yararlarını karşı tarafa hissettirin: Siz de aynısını istersiniz, unutmayın. Eğer vurgunuzdan emin değilseniz, başka bir şeye inanacak kesin bir nedeniniz yoksa, en iyi olduğunu varsaydığınız tonda devam edin. Kendinizden emin olduğunuzu vurgulayın, kendini beğenmişlik değil: Hiç kimse her şeyi bilmekten hoşlanmaz. Sesinizde kendinize olan güveninizi yansıtan bir tonla konuşabilirsiniz. Her zaman gerçek olun Online geçen her dakikanın, sizin online parmak izinizi güçlendirecek diğer 60 saniye gibi geçeceğini unutmayın. Yazdığınız her dökümandakı yazılarınız, bireysel olarak ne yaptığınızın ışığı olacaktır. Epostalara verdiğiniz yanıtlar, Twitter’da verdiğiniz cevaplar ve diğer yazılara yaptığınız yorumlar, düşünce tarzınızı yansıtarak sizin sanal komünitede tam olarak kim olduğunuzu yansıtacaktır. Bu nedenle her zaman gerçek olun, kendiniz gibi olun. Mütevazi olun Öncelikle hataları kabul etmeye her zaman istekli olun. Hepimiz sabit ve devamlı öğreniciyiz. Bilmediğiniz bir şeyi söylemekten asla kaçınmayın, utanmayın. Bilmediğimiz şeyleri, bize anlatmak isteyen bir çok insan olduğunu görünce şaşırabilirsiniz. Ve bu bir komünite kurmaya yardımcı olabilir. Yazılı iletişimin her zaman limitleri vardır; beden dilinin ve tonlamanın eksikliği, yazarın niyetini kesin dille anlamamızı engeller Unutmamak gerekir ki; Güçlü bir online topluluk inşa etmek, daha fazla ihtimale açılan bir kapı inşa etmek gibidir. Sonuç olarak sanal iletişim araçlarını etkili kullanmak, bu kapıyı açmanın en güçlü anahtarıdır.