BURSA-İZNİK ŞEHİT SEDAT PELİT ANADOLU LİSESİ DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ 9-12. SINIFLAR DİNİ VE AHLAKİ KAVRAMLAR SÖZLÜĞÜ Kavramları Tanımanın Önemi Nesnenin veya düşüncenin zihindeki soyut ve genel tasarımına kavram denir. Kelime ve kavramlar, insanın düşünce dünyasının temelini oluşturur. İnsanın kelime dağarcığı ve kavram bilgisi ne kadar geniş olursa düşünce dünyası da o kadar geniş olur. Aynı zamanda bir mesleğin veya bilim dalının tam olarak anlaşılabilmesi, kavramlarının bilinmesine bağlıdır. İslam dinini en iyi şekilde anlamanın yolu, Allah Teala’nın gönderdiği Kur’an-ı Kerim’i okuyup doğru anlamakla olur. Kur’an’ı anlamanın yolu da onun kavramlarını öğrenmekten geçer. İslam’ın ilk yıllarında Kur’an-ı Kerim’e muhatap olan toplumun kendi dilinde inen ayetleri ve ayetlerdeki kavramları bilmeme gibi bir durumları yoktu. Aynı zamanda yanlarında Kur’an ayetlerini açıklayacak Hz. Peygamber vardı. O dönemde yaşayan Müslümanlar, Kur’an’ın kendilerinden ne istediğini eksiksiz anlıyorlardı. Günümüzde Kur’an-ı Kerim’in doğru anlaşılmasının en önemli adımlarından biri, Kur’an kavramlarının öğrenilmesinden geçmektedir. Bu sebeple her Müslüman, Kur’an’ı okuyup araştırmalı ve Kur’an’ın kavramlarını öğrenmelidir. Bu sözlük çalışmasında öğrencilerin ders işlerken ve test çözerken karşılaşabileceği kavramlar ve sık karşılaşılmayan kelimeler Din kültürü ve ahlak bilgisi ders kitapları (9-12. sınıflar) gözden geçirilerek hazırlanmıştır. Kavramlar ders kitaplarından aynen aktarılmıştır. Özellikle üniversite sınavına hazırlanan öğrencilere ve tüm öğrencilere faydasını ummaktayız. Milli Eğitim Bakanlığı ders kitapları hazırlama komisyonunda çalışan arkadaşlara teşekkür ederiz. HAZIRLAYAN: COŞKUN YILDIZ Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni 2 A Âbit: Kulluk ve ibadet eden. Allah’ın emirlerini içtenlikle yerine getiren. Bütün varlığıyla Allah’a yönelen, İslam dininin gereklerini gerçek anlamıyla yaşayan. yapılan her davranışın hesabının verileceği bir yerdir. Ahlak: Arapça ‘hulk’ kelimesinin çoğuludur. Hulk, ‘tabiat, mizaç, huy ve karakter’ gibi anlamlara gelir. Ahlak, sözlükte huylar, seciyeler, insanın yapısını belirleyen özellikler gibi anlamlara gelir. Kavram olarak ahlak ise insanın iyi veya kötü olarak vasıflandırılmasına yol açan manevi nitelikleri, huyları ve bunların etkisiyle ortaya konan iradeli davranışlar bütünüdür. Adalet: Doğruluk, eşitlik, denklik, denge, gerçeğe uygun hükmetme, doğru yolu izleme, dürüstlük, tarafsızlık gibi anlamlara gelen9 adalet, sosyal yapıyı şekillendiren temel değerlerdendir. Adalet, karakter özelliği olarak dengeli olmak ve aşırılıktan uzaklaşıp her şeye hakkını vermek anlamlarını içerir. Zulüm. Aile: Akrabalık ilişkileriyle birbirine bağlanan fertlerin bir araya getirdiği toplumun en küçük yapı taşıdır. Adalet: Doğruluk, eşitlik, denklik, her şeye hakkını verme, hak ve hukuka uygunluk anlamına gelen insanın sahip olması gereken ahlaki değerlerden biridir. Akaid: İnanılan şeyler, akideler, dinî inançlar, gönülden bağlanılan düğüm atmışçasına kesinlikle inanılan şeyler, itikatlar demektir. Adalet: Doğruluk, eşitlik, denklik, her şeye hakkını verme, hak ve hukuka uygunluk anlamına gelen insanın sahip olması gereken ahlaki değerlerden biridir. Aklî Delil: Bütün öncülleri akla dayanan delildir. Alevilik-Bektaşilik: Alevilik kavramı sözlükte; Ali’ye mensup, Ali’ye ait, Ali taraftarı gibi anlamlara gelmektedir. İslam kültürüne ait bir kavram olarak ise Alevilik; Hz. Muhammed’in (s.a.v.) vefatından sonra Hz. Ali’nin (r.a.) halife olması gerektiğini savunan, onu sahabilerin en üstünü olarak kabul eden anlayıştır. Bektaşilik ise Hacı Bektaş-ı Veli’nin görüş ve düşünceleri çerçevesinde oluşan tasavvufi bir yorumdur. Âdet: bir önceki nesilden görüldüğü şekliyle tekrarlanan toplumsal alışkanlıklardır. Agnostisizm: Sözlükte “bilinmezcilik ya da bilinemezcilik” anlamına gelen agnostisizm, insanların mutlak bilgiye ve hakikate ulaşamayacağını ifade eder. Özellikle Tanrı hakkında kesin bilgi elde etmenin mümkün olmadığını savunan felsefi yaklaşımın adıdır. Agnostisizm, Tanrı’nın varlığını kesin bir şekilde kabul eden teizme karşı olduğu kadar Tanrı’nın yokluğunu iddia eden ateizme de karşıdır. Agnostiklere göre Tanrı’nın varlığı kesin olarak bilinemeyeceği gibi yokluğu da kesin olarak bilinemez. Güncel anlamıyla agnostik olmak, Tanrı’nın yokluğunu kanıtlamak için özel bir çaba içine girmeyen, ancak hayatını da Tanrı’nın varlığı kabulüne göre düzenlemeyen bir kişi olmak demektir. İslam dininde şüphe, bilememe, tereddüt hâli, kararsızlık, belirsizlik vb. durumlar imanla bir arada değerlendirilmez. Alîm: “Gerek duyular âlemine gerekse duyularla kavranılamayan âleme ait her şeyi bütün ayrıntılarıyla bilen.” Anlamında Allah’ın (c.c.) isimlerinden biri. Âlim: Allah’ın (c.c.) kitabı başta olmak üzere Hz. Peygamber’in hadislerini ve sünnetini bilen, diğer İslami ilimlerden gerektiği şekilde haberdar olup ileri seviyede bilgi birikimine ulaşan kimse. Amel: 1. Yapılan iş, fiil. 2. Bir kimsenin dinin buyruklarını yerine getirmek için yaptıkları. analiz: Öğelerine ayırarak inceleme, tahlil. Ahiret: “ilk” anlamındaki “evvel” kelimesinin zıttı olup “son” demektir. Terim olarak, dünya hayatından sonra başlayıp sonsuza kadar devam edecek ölüm sonrası hayattır. Ahiret, dünyada Arş: Gerçek mahiyetini, ölçü ve sınırını insan aklının kavrayamayacağı, gerçek içeriğini sadece Yüce Allah’ın(c.c.) bildiği, bütün âlem denilen yeri, 3 gökleri, cenneti, cehennemi, kaplayan ilahî taht ve hükümranlık. Beka: Varlığının sonu olmamak, ebedî olmak demektir. Ashab-ı Kehf: Putperest bir kavmin içinde olmalarına rağmen Allah’ın (c.c.) varlığına ve birliğine inanmış, bu inançlarını açıkça dile getirerek içinde bulundukları topluma karşı çıkmışlardır. İnançlarından ötürü taşlanarak öldürülmekten veya dinlerini zorla değiştirmekten kurtulmak için mağaraya sığınmışlardır. Kur’an-ı Kerim’de bu gençlerin Allah’a (c.c.) iman konusunda toplumlarından farklı bir sağduyuya sahip olduklarına işaret edilmektedir. Bu yüzden Kur’an’da bu gençlerden “Rab’lerine inanmış gençler” şeklinde söz edilmektedir. Bid’at: Hz. Peygamberin sünnetinde bulunmayan herhangi bir davranışın ibadet olarak uygulanması veya mevcut ibadet şekillerinde artırma ya da eksiltme yapılması anlamına gelir. Budizm: MÖ 6. yüzyılda Kuzey Hindistan’da Himalayalar’ın eteklerindeki bir krallıkta dünyaya gelen ve gerçeği olduğu gibi gördüğü için kendisine aydınlanmış, uyanmış anlamında “Buda” adı verilen Siddharta Gautama Sakyamuni’nin öğretilerine dayalı olarak gelişen bir dinsel gelenektir. Kutsal kitap: Tripitaka (Üç Sepet) üç bölümden oluşmaktadır. Bunlar; Viyana-Pitaka (Disiplinler Sepeti), Sutta Pitaka (Vaazlar Sepeti), Abhidharma-Pitaka'dır (Doktrinler Sepeti). Sekiz Dilimli Yol. Ateizm: Ateizm veya tanrıtanımazlık, Yunanca’da olumsuzluk bildiren “a” ön ekiyle Tanrı anlamına gelen teizmin birleşiminden oluşan ve Tanrı’nın var olmadığı inancına dayanan felsefe akımıdır. Ateizm kavramı, felsefi bir bakış açısını ifade etmenin yanında belli bir yaşam tarzını ve davranış biçimini de dile getirmektedir. Ateizm, sadece Tanrı’ya değil metafizik alana ait her şeye karşıdır. Bu akımı benimseyenlere ateist denir. Ateizm, insanlık tarihinde çok yaygın olmasa da eski dönemlerden günümüze kadar gelen bir akımdır. Büluğ: 1. Ulaşma, yetişme, erişme, varma, kavuşma. 2. Ergenlik, çocuğun belirli çağa erişmesi ve bünyesinin belirli fizyolojik ve biyolojik nitelikleri kazanması. C Cafer-i Sadık: Medine’de doğmuştur. İmamiye’nin beşinci imamı Muhamıııed el-Bâkır’ın oğludur. İlk tahsilini dedesi ve babasından almıştır. Babasından sonra imamet görevini üstlenerek Şia’nın altıncı imamı olmuştur. İmamet konusunda Zeydîlerhariç Şia’nın tüm kolları Cafer-i Sadık’ın imam olduğu konusunda ittifak etmişlerdir. Fazilet ve takva sahibi olan İmam Cafer-i Sadık, tüm Müslümanların saygı ve sevgisini kazanmıştır. Hadis ve fıkıh ilminde büyük bir yeri olan Cafer-i Sadık, Ebû Hanife gibi döneminin önemli âlimleriyle de görüşerek ilmî konular hakkında görüş alışverişinde bulunmuştur. 148/765 yılında Medine’de vefat etmiştir. Ayet: Türkçede delil, kanıt, işaret gibi anlamlara gelir. Yaygın anlamına göre Kur’an-ı Kerim’in surelerini oluşturan cümleler demektir. Kur’an-ı Kerim’de daha çok “Yüce Allah’ın varlığını ve sınırsız kudretini gösteren kanıtlar” anlamında kullanılır. B Ba’s: “Öldükten sonra tekrar dirilmek”anlamına gelen ba’s, ahiret hayatının evrelerinden biridir. Kıyametin kopmasından sonra Allah Teala’nın emri ile İsrafil (a.s.), sûra ikinci defa üfleyecek ve bütün canlılar tekrar diriltileceklerdir. Caferilik: Caferi mezhebi, İmam Cafer-i Sadık’ın inanç, ibadet ve muamelat konusundaki görüşlerini esas alan bir oluşumdur. Caferi mezhebine on iki imamı kabul ettiklerinden dolayı İsna Aşeriyye; imamlara inanmayı imanın şartlarından biri olarak gördükleri için İmamiyye; itikad ve ibadette Cafer-i Sadık’ın görüşlerine dayandıkları için Caferiyye Bâri’: Bir model olmaksızın canlıları yaratır. Yaratması ölçülü ve dengeli olup yerli yerindedir. Basar: Allah’ın her şeyi görmesi demektir. Bâsıt: Rızkı genişleten demektir. 4 denilmiştir. İran, Irak, Suriye, bazı körfez ülkeleri ile Afganistan ve Pakistan gibi yerlerde yaşayan Müslümanlar arasında yaygındır. isteyenleri hazırlar, yol gösterir. Mürşidin en yakın yardımcısıdır. 3. Gözcü: Rehberin yardımcısıdır. Cemin sessiz ve sakinlik içinde geçmesini sağlar. Cemin bekçisidir. 4. Çerağcı (Delilci): Cemevinde bulunan aydınlatma araçlarını yakar. Buhurdanlıkları ve mumları hazırlar. 5. Zakir (Âşık): Cemde tevhit, düvazde imam, mersiye, semah, nevruziye söyler. 6. Süpürgeci (Ferraş): Cemevinin temizliği ile meşgul olur. 7. Meydancı: Cemevinde semahserleri kaldırır. Postları yerine dizer. 8. Niyazcı: Kurbanları tekbir getirerek keser. Gelen lokmaları alır ve lokmaların dağıtımını sağlar. 9. İbrikçi: Cemde mürşidin ve cem erenlerinin abdest almalarını sağlar. 10. Kapıcı: Ceme gelen erenlerin evlerinin güvenliğini sağlar. 11. Peyikçi: Cem olacağını tüm canlara duyurur. 12. Sakacı: Cemevinde şerbet, saka suyu gibi şeylerin dağıtımını sağlar. Cahiliyye: Arapların İslam’dan önceki inanç, tutum ve davranışlarını İslami devirdekinden ayırt etmek için kullanılan kavram. İslam’a uymayan her türlü inanç, söz, fiil ve davranışı ifade eder. Caiz: 1. Serbest ve geçerli olma. 2. Din, yasa, örf, âdet ve törelere göre yapılmasında sakınca olmayan; işlenmesine izin verilen şey. 3. İslam’da, yapılması veya yapılmaması konusunda emir bulunmayıp kişinin isteğine bırakılan, işlenmesinden dolayı bir mükâfat veya işlenmemesinden dolayı da bir cezayı gerektirmeyen davranışlar, mubah. Cehennem: Sözlükte “derin kuyu” anlamına gelen cehennem, dünya hayatında Allah Teala’ya iman etmeyenlerin ve O’nu inkâr edenlerin sürekli kalacağı yer olarak tanımlanır. Cennet: Sözlükte “bitki ve ağaçlarla örtülü yer, bahçe” anlamlarına gelen cennet, iman edip salih amel işleyen müminlerin ebedî olarak kalacakları ve içinde çeşitli nimetlerin bulunduğu mükâfat yurdu demektir. Cem Çeşitleri: Dardan İndirme Cemi: Vefat eden bir kişinin ardından razılık alma cemidir. Düşkünlükten Kaldırma Cemi: İşlediği bir suç nedeniyle yol düşkünü ilan edildikten sonra tövbe ederek üzerindeki kul hakkını iade eden kişiler için yapılan cemdir. Abdal Musa Cemi: Yılın ilk cemi, Abdal Musa adına, dargın olan kimselerin barıştırılması, insanlar arasında birliğin sağlanması amacıyla yapılır ve Abdal Musa cemi olarak adlandırılır. Muharrem Cemi: Muharrem ayının on üçüncü günü, İmam Zeynel Abidin'in Hz. Peygamberin soyunu günümüze kadar taşıdığı için şükür kurbanı keserler. Aşure pişirip dağıtırlar. O günün akşamı da cemevlerinde “Muharrem cemi” yaparlar. Cihat: Cehd kelimesi ile aynı anlama gelen cihat, söz ve fiille bütün kuvvetini harcayarak çalışma, yorulma, aşırı gayret etme anlamına gelir. Dinî kavram olarak ise İslam dininin insanlığın huzuru ve güzelliği için koymuş olduğu ilkelere uygun davranmak amacıyla çalışma ve gayret sarf etme anlamına gelmektedir. Ayrıca insanın her türlü kötülüğe, nefsine, şeytana karşı verdiği mücadele ile içindeki kötü duygu ve düşünceleri yenme çabası şeklinde de tanımlanmaktadır. Bununla birlikte Allah (c.c.) yolunda savaşmak da cihat kavramının anlamları arasındadır. Cem ve Cemevi: Cem, sözlükte bir araya gelmek, toplanmak gibi anlamlara gelir. Cem, AleviBektaşi geleneğinde en önemli ayindir. Cemevi ise âyin-i cem erkânının yapıldığı; yol, adap ve erkânın öğrenildiği ve gösterildiği yerdir. D Dalalet: Doğru yoldan sapma, haktan yüz çevirip batıla yönelme, ilahî buyruklara aykırı davranma anlamlarına gelmektedir. Daru’l-Erkâm: Erkam b. Erkam’ın evi. Mekke’de Peygamberimiz ve ilk inanan Müslümanların buluştukları ev. Müşrikler Darun Nedve’de Mekke’nin idaresini yürütürken Müslümanlar Darul Erkam’da toplanıyorlardı. Cemle ilgili 12 Hizmet: 1. Mürşit (Dede): AlevilikBektaşilikte, görev itibariyle Hz. Muhammed, Hz. Ali ve Hacı Bektaş Veli’yi temsil eder. Cem erkânının başkanlığını yapar. Cenaze, musahiplik, nikâh, ad koyma ve sünnet törenlerini yönetir. 2. Rehber: Yola girmek Defin: Ölünün kabre konmasına debir. 5 hazırlanmış boyaların öd ve su ilavesiyle ayarlarının yapıldıktan sonra yoğunlaştırılmış su üzerine serpilip kâğıda transfer edilmesiyle oluşan bir sanattır. Deizm: Latincede Tanrı anlamında kullanılan “deus” kelimesinden türemiş olup teizmle aynı sözlük anlamına sahiptir. Fakat deizm, Tanrı’nın varlığına inanmakla birlikte zamanla Tanrı’nın yaratma dışındaki sıfatlarını reddeden düşüncenin adı olmuştur. Bu düşünceye sahip kişilere de deist denir. Deistler, Tanrı’nın varlığını ve âlemin yaratıcısı olduğunu kabul ederler. Fakat O’nun âleme, insana müdahil oluşunu kabul etmezler, vahyi ve nübüvveti reddederler. Bu yönüyle özellikle Tanrı’nın diriltme, rızıklandırma, cezalandırma ve affetme gibi sıfatlarını yok sayarlar. E Ebu Hanife: Asıl adı Numan b. Sabit olan Ebû Hanife 80/699 yılında Kufe’de doğmuş ve 150/767 yılında vefat etti Irak’ın ünlü âlimlerinden ders alarak bilgisini geliştirdi. Hocası Hammad b. Ebû Süleyman’ın vefatı üzerine onun yerine geçti ve ders vermeye başladı. Kısa sürede ünü tüm ilim çevrelerinde yayıldı ve öğrencileri arttı. Ticaretle de uğraşan Ebû Hanife, müctehit düzeyinde birçok talebe yetiştirdi. Fıkıh bilgisi ve birçok konudaki pratik çözümleri sayesinde İmamı Azam ismiyle anıldı. Ömrünün büyük bir kısmını ilim öğrenmek ve öğrenci yetiştirmekle geçirmiştir. Fıkhu’l Ekber en önemli eseridir. Dergâh: 1. Kapı, eşik, sığınılacak yer, makam, tekke, zaviye. 2. Bir tarikat şeyhi ile o tarikata mensup dervişlerin toplanıp ibadet yaptıkları ve kendilerini ilmen ve manen geliştirerek eğitim gördükleri yer. Din İstismarı: Dilimize Arapçadan geçmiş olan istismar; menfaat sağlamak, bir kimse ya da zümrenin iyi niyetini ve bu yöndeki davranışlarını kötüye kullanmak, suistimal etmek, sömürmek anlamlarına gelir. İstismarın bir türü olan din istismarı ise; dini, şahsi çıkar, siyasi menfaat veya nüfuz sağlamak için kullanmaya, gizli emellerin üzerini dinle örtmeye denir. Ef’al-i mükellefin: Sözlükte “mükelleflerin fiilleri” anlamına gelir. Terim olarak da dinen yükümlü sayılan insanların davranışları ve bunlarla ilgili hükümler anlamındadır. Din: Lugat olarak usul, adet, tutulan yol, hüküm, ceza, itaat anlamına gelir. Terim olarak, Allah teâla tarafından konulmuş olan, insanların yeryüzündeki yaşayışlarını düzenleyerek onları hem bu dünyada hem de ahirette saadete eriştiren, akıl sahibi kimseleri kendi hür iradeleriyle hayırlı ve güzel şeylere işlere yönelten, ilahi kanun ve düzendir. Ehl-i Sünnet: Hz. Peygamber ile sahabenin, dinin temel konularında takip ettikleri yolu benimseyenler Ehl-i Sünnet olarak tanımlanmıştır. İslam dininin temel konularında Hz. Peygamber’in sünnetine ve sahabelerin yoluna uymayı ilke edinenlerin izlediği yolu ve yöntemi benimseyenler. Ehl-i beyt: Hz. Muhammed’in (s.a.v.) başta çocukları ve torunları olmak üzere birinci dereceden yakınlarından oluşan aile efradı için kullanılan özel bir kavramdır. Ekmel (mükemmel) varlık delili: Allah’ın (c.c.) varlığını insanın zihninde oluşan bir düşünceden hareketle ispatlamaya çalışır. Dogma: Doğruluğu sınanmadan benimsenen ve bir öğretinin ya da ideolojinin temeli yapılan sav. Dua: Allah Teâlâ’nın yüceliği karşısında kulun aczini itiraf etmesi, isteklerini O’na arz ederek O’nun lütuf ve yardımını dilemesidir. Esmâ-i Hüsnâ: İsmin çoğulu olan esmâ le “güzel, en güzel” anlamındaki hüsnâ kelimelerinden oluşan esmâ-i hüsnâ (el-esmâü’l-hüsnâ) terkibi ayet ve hadislerde Allah’a nispet edilen isimleri ifade eder. Allah’ın (c.c.) Kur’an’da geçen isimleri 100’den fazladır. Muhtelif hadislerde Allah’a (c.c.) nispet edilen başka isimler de mevcuttur. Ancak esmâ- i hüsnâ daha çok Allah’ın (c.c.) 99 Ebru: Türk süsleme sanatlarından biri olan ebrunun, mevcut verilere göre tarihi 15-16. yüzyıllara dayanmaktadır. “Ebru”, geleneksel süsleme sanatlarımızdandır. Ebru, elde 6 ismi için kullanılır. Allah’ın (c.c.) isimleri ve Allah’ın (c.c.) sıfatları tabirleri çoğu zaman eş anlamlı olarak kullanılır. üzerinden sorumluluğu kalkan davranışlardır. Mesela cenaze namazını bazı Müslümanlar kıldığında diğerlerinden sorumluluk düşer. Müslüman toplumlarda ilimle meşgul olmak, iyiliği emredip kötülükten sakındırmak, Kur’an-ı Kerim’i ezberlemek, toplum için zaruri meslekleri icra etmek de farz-ı kifayedir. Eşarilik: Ebû’l-Hasen el-Eşarî’nin görüşleri çevresinde şekillenmiş olan bir yorum biçimidir. Ebû’l-Hasen el-Eşarî, 873 yılında Basra’da doğmuş, 936 yılında Bağdat’ta vefat etmiştir. 40 yaşına kadar Mutezile’nin görüşlerini savunmuştur. Hayatının sonraki kısmında ise Mutezile’nin görüşlerine açıkça karşı çıkmış, hadis ve sünneti merkeze alan bir yaklaşımı benimsemiştir. Eşarilik, akılcı bakış açısına sahip olan ve bunu gereğinden fazla ön plana çıkaran Mutezile ekolüne bir tepki olarak varlığını devam ettirmiştir. Eşarilik, Irak ve Suriye olmak üzere Hicaz, Horosan, Mısır ve Kuzey Afrika’da yaygınlaşmıştır. Fâsık: 1. Allah’ın (c.c.) emirlerine aykırı davranan, kötü huylu, kötülük yapmayı alışkanlık hâline getiren kimse, günahkâr. 2. Çok yalan söyleyen, başkalarını aldatan. Fıkhi mezhepler: İslam’ın ameli yönüyle, yani ibadet konularıyla ilgili farklı görüşler ortaya koyan mezheplerdir. Fıkıh: 1. Derin anlayış, kavrayış; bir şeyi en ince ayrıntısına kadar bilme. 2. İbadet, cezalar ve muamelatla ilgili dinî hükümleri Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamber’in sünnetinden çıkarılan ayrıntılı delillerle bilme. 3. Kişinin günlük hayatta ve ahrette yararına ve zararına olan şeyleri bilmesi. 4. İslam’ın ibadet ve hukuk ilmi. 5. Fakihin, bireyin yükümlülükleri hakkında ana kaynaklar olan Kur’an-ı Kerim ve sünnete dayanarak zihni çaba yoluyla elde ettiği bilgi. Evanjelik Akımlar: Hıristiyanlıkta bu grupların dışında reform hareketleri sırasında Avrupa’da ortaya çıkan Amerika’ya yayılan ve günümüzde varlıklarını sürdüren oluşumlardan biri de “evanjelik akımlar”dır. Bu akımların amacı, İncil’in mesajını bütün dünyaya ulaştırmaktır. Evanjelikler Ortadoğu merkezli büyük bir şiddetin yaşanacağına, Süleyman Mabedi’nin üçüncü kez inşa edileceğine ve iyilerle kötüler arasında “Armegedon” isimli son savaşın yaşanacağına inanırlar. Bu anlamda tanrı olarak kabul ettikleri Hz. İsa’nın (a.s.) yeryüzüne gelişini hızlandırmak için çalışmalarını sürdürürler. Fırka kelimesi (çoğulu fırak): Sözlükte “ayırmak, bölmek; açıklayıp hükme bağlamak” mânalarına gelen fark kökünden isim olup insanlar arasından ayrılmış belli bir grup ve topluluğu ifade eder. İslam tarihinde oluşan siyasi ve itikadi mezhepler için kullanılan bir terimdir. F Fakr: Dervişlik, salikin hiçbir şeye sahip olmadığının şuurunda olması, her şeyin gerçek malik ve sahibinin Allah (c.c.) olduğunu idrak etmesi. Fıtır (fitre): Gücü yeten Müslümanların sağlıklı olmalarının bir şükrü olarak ramazan ayının sonuna kadar fakirlere ödemekle yükümlü oldukları sadaka. Farz: Belirlenmiş, kesinleştirilmiş şey, pay, nasip gibi anlamlara gelir. Terim olarak ise dinin mükelleften yapılmasını kesin ve bağlayıcı şekilde istediği iş ve davranışlar anlamındadır. Farzlar farz-ı ayn ve farz-ı kifâye olarak ikiye ayrılır. Farz-ı ayn; dinen sorumlu sayılan her Müslümanın yapması gereken davranışlardır. Beş vakit namaz, Ramazan orucu, zekât ve hac ibadetleri farz-ı ayndır. Farz-ı ayn olan amelleri terk etmek haramdır ve terk edenler günah işlemiş sayılırlar. Farz-ı kifâye ise bazı Müslümanların yapmasıyla diğerlerinin Fıtrat: Yüce Allah’ın, tüm varlıkları kendi varlığını ve birliğini tanıyabilme gücü ve yeteneği ile yaratması, Haniflik, tevhid ve İslam inancıdır. İnsanın yaratılışında bulunan ve hayatı anlamlandırma çabalarına yön veren, çalışmakla elde edilemeyen ve inanmayı da içeren, insanın doğuştan getirdiği yetenektir. Fitne: Karışıklık, fesat, kargaşalık. Bela, felaket, musibet. İmtihan, deneme, sınama. 7 Fuhuş: 1. Söz ve fiilde çirkinlik, edep ve ahlak dışı söz ve davranış. 2. Din, ahlak, iffet ve hayâ sınırlarını aşan cinsel suçlar ve davranış bozuklukları. Gıybet: 1. Dedikodu, çekiştirme, yerme, kötü sözlerle anma. 2. Kendimiz hakkında söylendiğinde hoşlanmayacağımız bir şeyi başka bir Müslümanın arkasından söyleme, onu küçültücü sözlerle anma. 3. Bir kimsenin aleyhindeki incitici, küçültücü söz ve davranışlar. G Gafur (el-Gafur): “Kullarını ahirette perişan etmeyen, onların günahlarını gizleyen, örten ve günahlarından dolayı cezalandırmayan.” anlamında Allah’ın (c.c.) esmâ-i hüsnâsından biri. Gülbank: Alevilik-Bektaşi kültüründe dua, gülbank olarak adlandırılır. Gülbank; Allah’a (c.c.) sığınma, ondan af dileme, dua edip ona yakarma amacıyla okunur. Genellikle kısa ve ahenkli Gasil: Ölünün yıkanması. H Hacı Bektaş-ı Veli: Hoca Ahmet Yesevi’nin düşüncelerinden etkilenmiş, Orta Asya’dan Anadolu’ya gelerek insanlara ahlaki davranışlarıyla örnek olmuştur. Hacı Bektaş-ı Veli dört kapı (Şeriat, Tarikat, Marifer ve Hakikat) kırk makam adını verdiği öğretisinde imanın şartlarına, ilim öğrenmeye; namaz, oruç, hac, zekât, abdest, gusül vb. ibadetleri yerine getirmeye vurgu yapmıştır. Gayb (gaip): 1. Göz önünde olmayan, gözle görülmeyen, gizli olan, hazırda olmayan. 2. Akıl ve duyular yoluyla hakkında bilgi edinilemeyen varlık alanı. 3. Henüz içinde yaşanılmayan gelecek zaman ve gelecek zaman içerisinde meydana gelecek olaylar. Öldükten sonra dirilme, cennet, cehennem, hesap günü gibi insanın duyu organları ve aklıyla hakkında bilgi edinemeyecekleri âlem. Gaye ve nizam delili: Dış dünyada gördüğümüz varlıkların sahip olduğu düzen ve amaçtan hareketle Allah’ın (c.c.) varlığını ve birliğini ispatlamaya çalışır. Kâinatta var olan her şey bir ölçü ve ahenk içindedir. Hücreden insana, atomdan galaksilere kadar mükemmel bir düzen işlemektedir. Hadis: Sünnet kelimesi ile eş anlamlı olarak kullanılan bir terimdir. Peygamberimizin sünnetlerinin ve sözlerinin yazıya geçirilmiş şekline denir. (Sünnet) Hak: 1. Gerçek, doğru, gerçeğe uygun. 2. Adalet. 3. Kur’an-ı Kerim. 4. İslam. 5. Gerek sözün, gerekse eylemin zaman ve şartlara göre nasıl söylenmesi ve yapılması gerekiyorsa öylece yerine getirilmesi. 6. Bir iş ve emeğin maddi veya manevi karşılığı. 7. Bir şeye aslına uygun ve doğru olarak inanma, bu şekilde kazanılan inanç ve bilgi. 8. Dinin veya hukuk düzeninin tanıdığı yetki ve ayrıcalık. Gayri müslim: Müslüman olmayan kimse. Gelenek: Asırlar boyunca nesilden nesile geçerek gelen ve bir topluluğun fertleri arasında sağlam bir bağ, ortak bir ruh meydana getiren her türlü âdet, alışkanlık, davranış biçimi ve kültürel değerler, örf, anane. Hakikat: 1. Bir şeyin aslı ve esası, iç yüzü. 2. Gerçek, doğru. 3. Sözün gerçeğe uygun olma durumu. 4. Bir sözün, konulmuş olduğu anlamda kullanılması; sözü benzetme ve mecazdan arındırılmış olarak anlatma. 5. Dinî hayatı en yüksek seviyede yaşamak suretiyle Allah’ın (c.c.) koymuş olduğu ilahî hikmetlere ve olayların iç yüzüne vâkıf olma, bilme. 6. Gösterişten arınmış amel. Gençlik: Çocukluk ve erişkinlik arasında yer alan gelişme ve bağımsız yaşamaya hazırlanma ile birlikte bedensel, toplumsal ve ruhsal olgunlaşma dönemidir. Gıpta: İmrenme, özenme, beğenme. Kişinin başkasının elindeki nimetin yok olmasını istemeksizin aynısının kendi elinde de olmasını istemesi. Hâlık: Allah’ın genel olarak yaratıcı özelliğini ifade eder. Yüce Allah hem yoktan yaratır hem de var 8 olan bir şeyden yeni bir şey meydana getirir. Yoktan var etme anlamında bir yaratma sadece Allah’a (c.c.) mahsustur. Haset: İslam ahlakında yerilen bir başka tutum da hasettir. Haset, kıskançlık ve çekememezliktir. Bir kimsenin sahip olduğu imkanları kıskanmak, bu imkanların ortadan kalkmasını istemek anlamına gelir. Ya da ‘Onda olmasın bende olsun.’ şeklinde bir tutum takınmaktır. Halvet: Uzlet, inziva, yalnızlık, tek başına yaşamak topluma karışmamak. Hamd: 1. İyilik, güzellik, üstünlük ve erdemlilikle niteleme, övme, ululama, yüceltme. 2. Allah’a (c.c.) teşekkür, şükran. 3. Bütün övgü çeşitlerini içeren sevgi ve saygıyla Allah’a (c.c.) yapılan şükür. 4. Yapılan iyiliğin kendisine yönelik olma şartını aramadan, Allah’ın (c.c.) mutlak manada lütufkâr ve iyiliksever olmasını dile getirme. 5. Nimetlerin, güzelliklerin kaynağı ve sahibi olan Allah’ı (c.c.), övgü ve yüceltme sözleriyle anma, emirlerini yerine getirip yasaklarından kaçınma. Haşir/Mahşer: Allah Teala’nın insanları diriltip dünyada iken yaptıkları işlerden hesaba çekmek üzere toplamasına haşir38, toplanma yerine de mahşer denir. Ölünce toprağa defnedilen ve çürüyüp toprak olan insanlar, tekrar oradan çıkarılacak ve mahşerde toplanacaktır. Hat: Hat sanatı Arap harflerinden doğarak İslam medeniyetinde müstakil ve olağanüstü bir konum kazanan güzel yazı ( hüsnühat) sanatıdır. Arapça “yazı, çizgi; çığır, yol” gibi manalara gelir. Hat sanatçılarına “hattat” denilmektedir. Hüsnühat sanatı Kur’an-ı Kerim’in dili olan Arapçayı güzel yazmayla ilgilidir. Bu hattatların çalışmalarıyla ‘Aklâm-ı Sitte’ (Sülüs, Nesih, Muhakkak, Reyhani, Tevki, Rika) yazı usulü meydana çıkmıştır. Hanbelilik: Hanbeli mezhebi, ünlü hadis ve fıkıh âlimi Ahmed b. Hanbel’in görüşlerini esas alır. Bu mezhep günümüzde daha çok Hicaz bölgesi, Irak, Suriye, Filistin ve Mısır’da yaygındır. Hanefilik: İmam-ı Azam Ebû Hanife’nin görüş ve düşüncelerine dayanan fıkhi ekolün adıdır. Dinin genel ilkelerini göz önünde bulunduran Ebû Hanife, nakil ile akıl ve hadis ile rey arasında dengeli bir yol benimsemeye çalışmıştır. Ebû Hanife fıkhi içtihatlarda bulunurken akla ve akıl yürütmeye başvurması sebebiyle kendisine ve taraftarlarına rey ehli denilmiştir. Hanefilik, günümüzde daha çok Türkiye, Balkanlar, Hindistan, Pakistan, Afganistan, Irak, Suriye ve Türk Cumhuriyetlerinde yaşayan Müslümanlar arasında yaygındır. Hatemü’n-nebiyyîn: Peygamberlerin sonuncusu, kendisinden sonra kesinlikle peygamber gelmeyecek olan anlamında Hz. Muhammed’in (s.a.v.) sıfatı. Hayâ: Utanma, çekinme anlamına gelir. Ahlak kavramı olarak, kınanma endişesiyle, kurallara aykırı davranmaktan kaçınma ve bunu sağlayan duygu. Hayat: Diri ve canlı olmak demektir. Allah (c.c.) diridir. Tüm varlıkların hayat kaynağı O’dur. Hanif: Allah’ın (c.c.) emrettiği doğru yola girip o istikamette yaşayan kişi. Helal: 1. Dinî bakımdan kullanılmasına, yapılmasına, söylenmesine, yenilip içilmesine izin verilen şey. 2. Dinin haram kılmadığı yollardan elde edilen kazanç. Haram: Sözlükte yasaklanmış yer, koruluk, yasak bölge gibi anlamlara gelir. Dinî bir terim olarak ise Allah’ın (c.c.) kesin olarak yasakladığı söz ve davranışlar demektir. Hesap Günü: Mahşerde toplanan insanlar muhakeme edilecekler, insanlara sualler sorulacak ve herkes dünyada yaptıklarının hesabını verecektir. Dünya hayatında yapılanlar, görevli melekler tarafından amel defterlerine kaydedilir. Hesap günü herkesin defteri kendisine teslim edilecektir. Hasan Sabbah ve Haşhaşiler: Selçuklular döneminde tarihin en acımasız olaylarına sahne olan din istismarı örneği Hasan Sabbah ve adamları tarafından oluşturulan haşhaşiler örgütüdür. Hasan Sabbah, insanları din adına kandırmış, suikast timleri kurmuştur. 9 Hılfu’l Fûdûl (Erdemliler topluluğu): Mekke ve çevresinde ticari faaliyetlerle ilgili konularda güvensizlik ortamını önlemek amacıyla kurulan teşkilattır. geldiğinde kutsanmış yağ ile vücudunun çeşitli yerlerinin yağlanmasıdır. Ekmek Şarap Ayini (Evharistiya): Hıristiyan inancında Hz. İsa’nın (a.s.) havarileri ile yediği son yemeğin anısına ekmeğin şaraba batırılarak yenildiği ayindir. Bu ayindeki ekmek, Hıristiyanlıkta insanlığın kurtuluşu için çarmıha gerilen Hz. İsa’nın (a.s.) bedenini; şarap ise Hz. İsa’nın (a.s.) kanını sembolize eder. Günah İtirafı (Penitence): Bir Hıristiyanın işlemiş olduğu günahları, papaza itiraf edip tövbe etmesidir. Bu görev din adamlarına Hz. İsa (a.s.) tarafından verilmiştir. Hıristiyanlıkta bunların dışında hastaların iyileşmesi ve ölüm ânı yaklaşanlar için son yağlama sakramenti, üst düzey din adamları için yapılan rahip takdisi ve evlenenler için yapılan nikah (marriage) sakramentleri vardır. Kilise: Hıristiyanlar için kutsal mekânlardan biridir. Hıristiyanlar, kilise kavramını hem ayin mekânını hem de Hıristiyanlık içindeki grupları belirtmek için kullanır. Kiliseler büyüklüğüne bağlı olarak bazilika, şapel, manastır veya katedral olarak da isimlendirilir. Kilisenin toplumda önemini artıran etkenlerden biri de kilisede “ruhban sınıfı” denilen din adamlarının bulunmasıdır. Haç, Çan. Hıristiyanlık: Kudüs bölgesinde ortaya çıkan ve günümüzde yaşayan dinlerden biridir. Hıristiyan kelimesi, Hz. İsa’ya (a.s.) bağlı ve onun yolunda giden anlamlarına gelir. Hıristiyanlar, Hz. İsa’ya (a.s.) nispetle dinlerine İsevilik adını vermişlerdir. Kutsal kitapları İncildir. Ayrıca İncil (Yeni Ahit: Matta, Markos, Luka ve Yuhanna İncilleri, Pavlus’un Mektupları, Diğer Mektuplar ve Yuhanna’nın Vahyi bölümleri bulunur.), Tevrat (Eski Ahit) ve Zebur kitaplarının da içinde bulunduğu Kitab-ı Mukaddes adlı kutsal kitapları vardır. Havari: Hz. İsa’nın (a.s.), kendisine yardımcı olarak seçtiği, İncil’in içerisindeki hükümleri ve öğütleri insanlara bildirmekle görevlendirdiği on iki kişiden her birine havari denir. Hristiyanlığın kurucusu Pavlus olarak kabul edilir. Konsil: Sözlükte “toplama, toplanma” anlamına gelen konsil Hıristiyanlığın inanç konularında birlikteliği sağlamak için din adamlarının yaptıkları toplantılara denir. Teslis İnancı: Hıristiyan inanç esaslarının en önemlisi teslis inancıdır. Üçleme anlamına gelen teslis, terim olarak Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’tan meydana gelen Hıristiyan tanrı düşüncesini ifade eder. Baba, mutlak güç sahibi olan tanrıdır. Oğul, tanrının oğlu olarak kabul edilen Hz. İsa’dır (a.s.). Kutsal Ruh ise ruhları idare eden tanrı gücüdür. Bu üç unsurdan Baba yaratıcı, Oğul kurtarıcı, Kutsal Ruh ise takdis edicidir. Hıristiyan inancına göre bu üçlü, özde bir olmasına rağmen ayrı ayrı üç şahıstır. Hıristiyan inancına göre Hz. İsa (a.s.), tüm insanlık için işlenen günahların kefaretini ödemek üzere kendi canını feda etmiştir. Pazar günü, Noel, Paskalya, Meryem Ana Günü ve Haç Yortusu. Sakrament: Hıristiyan inancına göre tanrının aktif olarak katıldığına inanılan dinî ayinlere denir. Vaftiz: Suya daldırmak, vücudun bir kısmını yıkamak veya su serpmek şeklinde yapılan bir ayindir. Bu ayin, diğer ayinlerin kabulünün temel şartıdır. Hıristiyan inancına göre her doğan çocuk günahkâr olarak dünyaya gelir. Hıristiyanlar, çocuğun günahlarından vaftizle temizleneceğine inanırlar. Kuvvetlendirme (Konfirmasyon): Hıristiyanlıkta vaftiz edilen çocuğun 13-16 yaş aralığına Hızır ve Muharrem Orucu: Alevilik-Bektaşilikte önemli bir yere sahip olan hızır orucu genellikle şubat ayının 13, 14, 15. günlerinde tutulur. Bazı yörelerde ise beş veya yedi gün olarak tutulur. Hz. Ali ve Hz. Fatıma'nın (r.a.) tuttuğu rivayet edilen bu oruç, Alevi-Bektaşi geleneğinde önemli bir yer tutar. Hidayet: Güzel ve yumuşak bir şekilde yol göstermek anlamına gelen hidayet, Allah’ın (c.c.) insana dünya ve ahirette huzurun kaynağı olan yolu göstermesidir. Dinî kavram olarak Allah’ın (c.c.) insanlara akıl, düşünme, öğrenme, hatırlama gibi yetenekler vermesi ve insanların da bunları kullanarak doğru yolu bulmasıdır. İslam’a göre hidayet, günahlarla iç içe bir hayat yaşayan kimsenin günahları terk etmesi ve yaşantısını Allah’ın (c.c.) rızasına uygun hâle getirmesidir. Ayrıca hidayet, Müslüman olmayan bir kimsenin İslam dinine girmesi anlamına gelmektedir. Hidayetin zıddı ise dalalettir. Hikmet: 1. Bilgelik, felsefe. 2. Allah’ı (c.c.) gereği gibi bilme bilgisi. 3. Kur’an-ı Kerim, vahiy. 4. 10 İnsanı cahilce davranışlardan alıkoyan şey. 5. Hz. Peygamber’in sünneti. 6. İnsanın varlıkların hakikatini, gerçek yüzünü, gücü oranında bilip ona göre hareket etmesi. 7. Nübüvvet, peygamberlik. 8. Kur’an-ı Kerim ve sünneti doğru bir şekilde anlayabilme ve amel etme yeteneği. 9. Hüküm vermede doğru karar verme yeteneği. 10. Kişinin davranışlarını Allah’ın (c.c.) emirlerine uygun hâle getirmesi. 11. Gerçeği açıklayan, şüpheyi gideren kesin delil, kanıt. 12. Müslümanların işine yarayan her türlü doğru bilgi ve söz. 13. İslam dinindeki hükümlerin konuluş amaçları. savaşçılar), vaisyalar (tüccar, esnaf ve çiftçi), sudralar (işçiler) ve paryalardır (dokunulmazlar). Tenasüh: Ruh göçü. Reenkarnasyon: Yeniden doğuş döngüsünü ifade etmektedir. Karma: Ruhun döngüsel süreçteki durumunu belirleyen sebep sonuç yasasıdır. Nirvana. Yoga ve meditasyon da Hinduizm’de önemli dinî ritüellerdendir. Vedalar: Hinduizm’in dinsel metinlerinin başında Sanskritçe yazılmış "Vedalar" gelmektedir. Veda, kelime olarak “ilahi bilgi” anlamındadır. Vedalar, uzun bir süre şifahi olarak nakledildikten sonra yazıya geçirilmiş metinlerdir. İnsanlık tarihinin bize kadar gelen en eski dinî metinleri olarak kabul edilirler. Hile: Hile yapmak insanları aldatmak, kandırmak ve karşı tarafı yanıltmaktır. Bu açıdan doğruluk ve adaletin zıttıdır. Huşû: 1. İtaat etme, boyun eğme, tevazu gösterme, alçak gönüllü olma. 2. Mutlak bir teslimiyetle Allah’ı (c.c.) isteklerini yerine getirme. 3. Allah’a (c.c.) duyulan saygının bir gereği olarak başta namaz olmak üzere ibadetlerin yerine getirilmesi sırasında kulun sükûnet ve vakar içinde bulunması. 4. Müminin her an ve her yerde Allah’ın (c.c.) kendisini gördüğü bilinci içerisinde tevazu ile hareket etmesi ve gönlünü her türlü kötülükten arındırması. 5. Allah’ın (c.c.) büyüklüğünün kalpte hissedilip dinin emirlerine karşı tam bir bağlılık gösterme ve nefsin geçici tutkularına değer vermeme. Hilim: Yumuşak huylu, kibar, efendi, ağırbaşlı ve akıllı olma, uygarca davranma. Hilye-i Şerif: Peygamberimizin şemailini yani dış görünüşünü ve ahlakını anlatan hat yazıları ve tezhip süslemesiyle oluşturulmuş yazılardır. Hinduizm: Hint yarımadasında yaşayan halkın çoğunluğunun dinî inançlarını ve geleneklerini ifade etmek üzere kullanılan bir kavramdır. Hindular, dinlerini “Sanatana Dharma” (ezelîebedî din) veya sadece “Dharma” olarak adlandırmaktadır. Hinduizm’e göre dharma, daha dünyanın yaratılışı esnasında bu bölgede yaşayan insanların huzurlu bir yaşam sürebilmesi için tanrı Brahma tarafından önerilen bir kurtuluş yoludur. Hinduizm dünyanın yaşayan en eski dinidir ve herhangi bireysel bir kurucuya dayandırılmamıştır. Çok tanrılı bir inanıştır. Brahma, Vişnu ve Şiva’dır. Hinduizm’in en belirgin özelliklerinden biri kast sistemidir. Hindulara göre kast sistemi dinî bir inanç meselesidir. Kast Sistemi; aynı işle meşgul olan, atadan miras kalan hakları, vazifeleri ve âdetleri ile birbirine sımsıkı bağlanan şahıslar grubunu ifade etmektedir. Kast kişinin iradesi ile seçilemez ve değiştirilemez. Aynı kast üyeleri yalnızca birbirleri ile evlenebilir ve ancak birbirleriyle aynı sofraya oturabilir. Kast sistemine karşı gelinmesi kişinin kasttan çıkarılmasına, dolayısıyla o kimsenin varlığının son bulmasına sebep olur. Kastlar: Brahmanlar (rahipler), kşatriyalar (hükümdar sülalesi ve İ İbadet: Kelime olarak boyun eğmek, itaat etmek, saygı duymak, kulluk etmek, tapınmak gibi anlamlara gelir. Dinî bir kavram olarak ibadet; müminin Allah’ın (c.c.) rızasını kazanmak için kulluk görevini yerine getirmesi, emirlerine uyması ve yasaklarından kaçınmasıdır. İbrani: Filistin bölgesinde göçebe olarak yaşayan Yahudilerin ismidir. Yahudilere bu ad, Filistin bölgesinde yaşayan yerli halk tarafından verilmiştir. İcmâ: İslam âlimlerinin dinî bir meselenin hükmü üzerinde fikir birliği etmelerini ve bütün Müslümanların ortaklaşa benimsedikleri dinî hükümleri ifade eden dinî delil. İctihat: Sözlükte herhangi bir işi gerçekleştirme yolunda olanca gücü harcamak anlamına gelmektedir. Terim olarak ise ictihat; Kur’an, 11 sünnet ve icma ile hükmü açıkça ortaya konulmamış, dinî bir meselenin hükmüne ulaşmak için müçtehidin elinden gelen çabayı sarf etmesidir. (Müçtehid) İlim: Allah’ın her şeyi bilmesi demektir. İlmihal: 1. Bir Müslümanın içinde yaşadığı zaman içerisinde inanç, ibadet, ahlak, sosyal ve ekonomik hayatıyla ilgili davranışlarını Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamber’in sünnetinden güncelleştirerek hayatına katma bilgisi. 2. İnanç, ibadet, ahlak, sosyal ve ekonomik hayatla ilgili dinî bilgiler kitabı. İdeoloji: Siyasal veya toplumsal bir öğreti oluşturan, bir hükûmetin, bir partinin, bir grubun davranışlarına yön veren politik, hukuki, bilimsel, felsefi, dinî, düşünceler bütünü. İffet: 1. Haramdan uzak durma, kötü söz ve işlerden kaçınma. 2. Yeme, içme ve diğer bedeni hazlar konusunda ölçülü olma, aşırı istekleri bastırıp dinin ve aklın buyruğu altına sokmak suretiyle kazanılan erdem. İmam Ahmed B. Hanbel: 164/781 yılında Bağdat’ta doğan Ahmed b. Hanbel küçük yaşlardan itibaren İmam Muhammed, Ebû Yusuf ve İmam Şafii gibi dönemin âlimlerinden ilim tahsil etmiştir. İslam dünyasının birçok bölgesini dolaşarak hadis derlemiş ve bunları el-Müsned isimli hadis kitabında bir araya getirmiştir. Kur’an’ın mahluk olmadığını dile getirdiği için Abbasiler Döneminde baskıya maruz kalmıştır. İmam Şafii’nin fıkıh bilgisini ve hüküm çıkarma yöntemini benimseyen Ahmed b. Hanbel, sadece rivayetlerle yetinmemiş, bunların fıkhı amaçlarını da araştırmıştır. Ahmed b. Hanbel 241/855 yılında vefat etmiştir. İfrat: İnsanın söz ve fiillerde ileri gitmesi demektir. (Tefrit) İftira: Yalan söylemek bir açıdan iftira kavramı ile de ilişkilidir. İftira yalan sınıfına girer. İftira bir kimseyi asılsız olarak suçlamak, ona gerçekte olmayan kötülük ve kusur isnat etmektir. Türkçede kara çalmak, çamur atmak ve leke sürmek gibi deyimlerle ifade edilir. İmam Malik: Malik b. Enes, 93/712 yılında Medine’de dünyaya geldi. İlmi tahsilini burada tamamladı. Dönemin büyük âlimlerinden ilim öğrenen İmam Malik, Mescid-i Nebevi’de ders ve fetva vermeye başladı. Medine fıkhının imamı olarak tanınan Malik b. Enes, 179/795 yılında vefat etti. Muvatta isimli hadis kitabı İmam Malik’in hadislerden ve sahabe sözleriyle tabiîn fetvalarından derlediği en önemli eseridir. İhlas: 1. Samimiyet, içtenlik, kalbî ve karşılıksız sevgi, samimi bağlılık, doğruluk, temizlik, saflık, gösterişsizlik, riyanın karşıtı. 2. Tutum ve davranışlarda sadece Allah’ın (c.c.) hoşnutluğunu gözetme, sözün öze uyması, riyakârlık ve ikiyüzlülükten uzak olma. İhsan: Sözlükte iyilik etme, iyi ve güzel davranma, bağışlama, ikram etme anlamlarına gelir. Dinî kavram olarak ise insanın daima Allah’ın (c.c.) huzurunda olduğunu bilmesi ve O’nu görüyor gibi yaşamasıdır. İhsan, kişinin kulluk görevini yerine getirirken Allah’ın (c.c.) her an kendisini gördüğünü bilerek bilinçli ve dikkatli yaşaması demektir. (Muhsin) İmam-ı Şafiî: Şafii, 150/767 yılında Filistin’in Gazze şehrinde doğdu. Küçük yaşlarda Medine’ye yerleşerek tahsilini burada tamamladı. Döneminde Hicaz ve Irak olarak belirginleşen fıkıh ekollerinin yaklaşımlarını ve yöntemlerini öğrenerek bu iki fıkhı birleştirmeye çalıştı. Hem ehl-i reyin hem de ehl-i hadisin metotlarına derinlemesine vakıf olan İmam Şafii, fıkıhta kendi yöntemini ortaya koyarak birçok öğrenci yetiştirmiştir. Ömrünün sonlarına doğru Mısır’a yerleşen İmam Şafii, buranın örf ve âdetlerini göz önünde bulundurarak bazı fetvalarından vazgeçerek bunların yerine yeni görüşler ortaya koymuştur. Fıkıh usulünün temellerini “erRisale” isimli eserinde kaleme alan İmam Şafii, 204/820 yılında Mısır’da vefat etmiştir. İlah: Doğru ya da yanlış ibadet edilen her türlü varlık, tanrı. İlham: 1. Gönle doğan şey, kalbe gelen mana, akıl yürütme ve düşünmeye dayanmaksızın elde edilen bilgi. 2. Allah’tan (c.c.) peygamberlerin kalbine gelen ve vahiy şeklinde inen bilgi ve düşünceler. 12 İman esasları: Allah’a İman, Peygamberlere İman, Kitaplara İman, Ahirete İman, Kadere İman, Meleklere İman. İrşat: Dinî emirleri öğrenip ona göre yaşamak ve başkalarına öğretmek demektir. (İyiliği emredip kötülükten sakındırmaya çalışmak=emr-i bi’lmaruf ve nehy-i ani’l-münker) İman: Kelime itibariyle bir kimsenin şüphe duymaksızın bir şeyi kabul etmesi, doğrulaması, onaylaması ve tasdik etmesi anlamına gelir. Ayrıca güven vermek, güvenlikte olmak, içten ve yürekten inanmak gibi anlamları da vardır. Dinî terim olarak iman; Allah’ın (c.c.) bir ve tek olduğuna ihlasla (samimiyetle) inanıp Hz. Muhammed’in (s.a.v.) peygamberliğini kabul etmek, onun Kur’an-ı Kerim aracılığıyla getirdiklerine inanmak ve bunlara teslim olmaktır. Bu inanca sahip kimseye mümin denir. İslam ahlakı: İslamiyet’in sunmuş olduğu hayat tarzını ifade etmek için kullanılır. İslam Düşüncesinde Yorum Farklılıklarının Ortaya Çıkış Sebepleri: Dinî Metinlerden Kaynaklanan Sebepler, İnsanın Yapısından Kaynaklanan Sebepler, Coğrafi Sebepler, Kültürel Sebepler, Siyasi Sebepler, Sosyal Sebepler. İslam: Kurtuluşa ermek, güven ve emniyette olmak. Boyun eğmek, itaat, teslim olmak, sulh ve barış yapmak. Şirkten ve şirk ahlakından uzaklaşıp Allah’ın (c.c.) birliğini ve Hz. Peygamber’in hak oluşunu kabul ederek Allah’ın (c.c.) emrine, peygamberin sözüne uyup teslimiyet göstermek. Allah (c.c.) tarafından peygamberlerin sonuncusu Hz. Muhammed’e (s.a.v) vahiy yolu ile bildirilerek bütün insanlığa gönderilen son ve hak din, Müslümanlık. İmaret: Medrese talebelerine, cami görevlilerine, fakirlere ve gelip giden yolcu ve misafirlere yemek vermek üzere kurulmuş aş evi. İnanç: Sadece bir dine bağlılık değil bağlanmama şeklinde de ortaya çıkan kabullere denir. İnfak: 1. Karşılıksız yardım, sadaka verme. 2. Zekât. 3. Kişinin kendisi, ana ve babası, çocukları ve eşi için yapmış olduğu her türlü meşru harcama. 4. Allah’ın (c.c.) rızasını kazanmak için insanın kendisine verilen malların şükrünün bir göstergesi olarak onun emrettiği yerlere harcama yapması, bağışta bulunması. İslam’da doğru bilginin aşamaları: 1-İlme’l-yakîn: Bir şey hakkında habere dayalı olarak bize ulaşan kesin bilgidir. 2-Ayne’l-yakîn: Bir şey hakkında duyularımızla bizzat elde ettiğimiz kesin bilgidir. 3-Hakka’l-yakîn: Bir şeyi bizzat yaşayarak elde ettiğimiz kesin bilgidir. İnsan-ı kâmil: ‘olgun insan’ demektir. İnsan-ı kâmilden kastedilen, Kur'an ve hadislerde ifadesini bulan ahlaki olgunluğa ulaşmış Müslümanlardır. İslamofobi: İslam düşmanlığı üzerinden oluşturulan korku siyasetine verilen tanım. Kişinin bağlı olduğu ulus ya da ırkın üstünlüğüne inanarak onun dışında kalan toplulukları aşağı ve hor görmesine dayanan tutum ve davranışa ırkçılık denir. Irkçı düşünce farklı etnik ve dini kökenlere sahip kişilerin hayatta dezavantajlı konuma düşmesine neden olur. Irkçılığın günümüzdeki yansımalarından birisi de farklı kültürlere ve dinlere mensup insanların gündelik hayatta psikolojik ve sosyal şiddete maruz kalması şeklinde gerçekleşir. Günümüzde Batı dünyasında bu şiddetten olumsuz şekilde etkilenenler Müslümanlardır. İslamofobi, İslam’dan ve Müslümanlardan gerekçesiz şekilde korkulması anlamını taşır. İntihar: Şiddet içeren kasıtlı bir fiille veya tedaviyi, yeme içmeyi kesmek gibi dolaylı eylemlerle insanın hayatına son vermesidir. İnsan dünyaya yaradanını tanıma ve O’nun gösterdiği çizgide hayatını sürdürme gayesiyle gönderilmiştir. İrade: Allah’ın dilemesi demektir. Allah (c.c.) küllî irade sahibidir. Bir şeyin var olmasını dilerse var eder. İrfan: Gerçeği anlama hususundaki güçlü seziş yeteneği, görgü ve sezişten gelen ruh uyanıklığı. Marifet, keşf, ilham, sevgi, manevi ve ruhi tecrübe ile elde edilen bilgi, tecrübi bilgidir. 13 İsrâ: 1. Gece yürüyüşü. 2. Hz. Peygamber’in, hicretten yaklaşık bir buçuk sene evvel (Miladi 620), Miraç gecesinde Kâbe’den Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’ya Allah’ın (c.c.) izniyle götürülmesi. İtikat: İnanmak, doğruluğuna kalben kararlı olmak; gönülden tasdik ederek inanmak ve zihnin kesin olarak hüküm verdiği şey. K Kabir Hayatı – Berzah: Sözlükte “iki şey arasındaki perde, engel” anlamına gelen berzah, dinî terim olarak ölümden sonra başlayıp mahşerdeki dirilişe kadar devam edecek olan kabir hayatına denir. İsraf: İsraf genel olarak tutum ve davranışlarda ölçü dışına çıkmaktır. Yaygın olarak maddi olanakları gereksiz yere tüketmek ve savurganlık anlamında kullanılır. İsraf eden kimseye müsrif denir. Kadirilik: Abdülkadir Geylani’nin görüş ve düşünceleri çerçevesinde oluşup yaygınlaşmış tasavvufi akımdır. Abdülkadir Geylani, 1077 yılında Bağdat yakınlarındaki Gîlân eyaletinin Neyf köyünde doğmuştur. Kadiriliği ilk defa Anadolu’ya getiren, Hacı Bayram Veli’nin damadı Eşrefoğlu Rumi’dir. Müzekki’n-Nüfus adlı eseri ve şiirleriyle Anadolu tasavvuf çevrelerinde pek sevilen Eşrefoğlu, tarikatta “Pir-i Sani” diye anılır. İsrail: Hz. Yakub’un (a.s.) sıfatıdır. Hz. Yakub’un (a.s.) oğullarına ve onların soyundan gelenlere de İsrailoğulları denilmiştir. İsrail ismi Yahudiler için günümüze kadar kullanılmaya devam etmiştir. İstiğfar: Günahların Allah (c.c.) tarafından bağışlaması için sözlü olarak af dilemektir. İstikamet: 1. Hak yolda olma, hak yola girme, doğruluk, dürüstlük, adalet, denge, dürüstçe yaşama. 2. İslam’ı kabul edip, Allah’a (c.c.) hiçbir şeyi ortak koşmadan inanç, düşünce ve niyette, tutum ve davranışta sürekli olarak Allah’ın (c.c.) rızasına uygun hareket etme. Kâfir: Hz. Peygamberi ve onun Allah’tan (c.c) getirdiği kesinlikle sabit olan şeyleri yalanlayan, tevatür yoluyla bize ulaşmış bulunan hükümlerden birini ya da birkaçını inkâr eden kişi. İstismar: Birinin iyi niyetini kötüye kullanma, sömürme. Katoliklik: Hıristiyanlıkta en kalabalık ve tarihî açıdan en eski bu grubun merkezi Vatikan’dır. Papa, Hz. İsa’nın (a.s.) vekili ve Petrus’un varisidir. İtaat: Sözlükte “boyun eğme, uyma, söz dinleme” gibi anlamlara gelir. Yüce Allah’a inanan kimsenin en önemli görevlerinden biri de O’nun emir ve yasaklarına itaat etmektir. Kayyum (el-kayyum): “Kendi zatı ile kaim olan, varlığında ve varlığının devamında her şey kendisine muhtaç olduğu halde kendisinin hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, bütün mahlukatı var kılıp varlığını devam ettiren” anlamında Allah’ın (c.c.) esmâ-i hüsnâsından biri. İtibar: 1. Saygınlık. 2. Borç ödemede güvenilir olma durumu. İtidal: 1. Aşırı olmama, ılımlılık, ölçülülük, dengelilik, soğukkanlılık. 2. İnsanın yaratılış amacına uygun hareket etmesi, hayatının her anında Kur’an-ı Kerim’i ve Hz. Peygamber’i örnek alarak yaşamayı prensip edinmesi. Kelam: Allah’ın (c.c.) varlığı, birliği, peygamberlik ve ahiret gibi iman esaslarından bahseden, bu esasları aklî ve naklî delillerle İslâm inançlarına uygun olarak ispat etmeyi amaç edinen ilim. İtikadi mezhepler: Dinin inanca yönelik esaslarıyla ilgili farklı görüşler ortaya koyarken oluşumlar için verilen bir isimdir. Kelime-i tevhid: La ilahe illallah, Muhammedün resulullah. Anlamı: “Allah’tan başka ilah yoktur. Muhammed Allah’ın elçisidir.” demektir. Kıdem: Ezelî demektir. 14 olmak, başlangıcı bulunmamak Kıyam Bi Nefsihi: Var olmak için hiçbir şeye ihtiyaç duymamak demektir. Kul hakkı: Allah’a (c.c.) olan kulluk borcundan kaynaklanan haklara Allah (c.c.) hakkı, insanlarla ilişkilerimizden doğan haklara kul hakkı denir. Kıyamet: “dikilmek, ayağa kalkmak, durmak ve canlıların Allah Teala’nın huzurunda saygıyla duracakları gün” anlamlarına gelir. Kıyamet; Kur’an-ı Kerim’de, bazı ayetlerde dünya düzeninin bozulması ve dünya hayatının sona ermesi olarak tanımlanırken bazı ayetlerde de insanların Allah Teala tarafından diriltilmeleri, mahşer yerinde toplanmaları anlamında kullanılır. Kutsal: Güçlü bir dini saygı uyandıran veya uyandırması gereken, kutsi, mukaddes. Küfür: Allah’ın (c.c.), varlığını veya birliğini inkâr etme, dinin kutsal saydığı gerçeklere inanmama ya da İslam’ın hak din olduğunu kabul etmeme. Külliye: Büyük bir cami ve etrafında onunla birlikte yapılmış olan medrese, türbe, hastane, aşhane, mektep, kütüphane, çarşı, han, hamam, çeşme, sebil vb. binaların hepsine birden verilen isim. Kıyas: Fıkıhta, “hakkında açık hüküm bulunmayan bir meselenin hükmünü, aralarındaki ortak özelliğe veya benzerliğe dayanarak hükmü açıkça belirtilen meseleye göre belirlemek” anlamına gelir. Kültür: toplumların sahip olduğu maddi ve manevi değerlerin bütünüdür. Kültürün maddi unsurları, çoğunlukla günlük yaşamla ilgilidir ve toplumların maddi ihtiyaçlarını karşılar. Örneğin; yiyecekler, içecekler ve bunların hazırlanma biçimleri, giyim kuşam tarzları, ev ve şehir mimarisi, kullanılan araç ve gereçler kültürün maddi unsurlarıdır. Manevi unsurlar ise; toplumda var olan din, dil, ahlak, örf ve âdetler gibi alanları içerir. Kişilik; bireyin inanç, tutum, değer, mizaç, duygu gibi yönleriyle fiziksel, ruhsal ve duygusal özelliklerini içine alan geniş bir kavramdır. Konfüçyanizm: Çin'in yerli ve millî dinlerinden biri olan Konfüçyanizm, Konfüçyüs'ün öğretilerine dayanır. Konfüçyanizm, “önceki dönemlerden beri Çin’de var olan tabii dinin üzerine perçinlenmiş bir ahlak sistemi” olarak da tanımlanmıştır. Konfüçyüs, MÖ 551‘de, Çin’in Tsou şehrinde dünyaya gelmiştir. Ona verilen Konfüçyüs ismi, Kung Fu-Tzu’nun (Üstad veya Filozof Kung) Latincesidir. Konfüçyüs tarafından kurulan Konfüçyanizm; Çin’de, âlimlerin, ediplerin, bürokratların, prenslerin ve imparatorluk ailesinin dini kabul edilmiştir. Kütüb-i sitte: (Altı hadis kitabı)Günümüzde de en çok bilinen “altı hadis kaynağı”ndan oluşan; Buhârî, Müslim, Tirmizî, Ebu Dâvûd, Nesâi ve İbn Mâce adlı kitaplara verilen isimdir. Kütüb-i tis’a: (Dokuz hadis kitabı) Kütüb-i sitte dışında altı kitaba ek olarak bilinen Muvatta, Ahmed b. Hanbel’in “Müsned”’i ve Dârimî’nin “Sünen” adlı eserlerinin toplamına verilen isimdir. Kötülük Problemi/Şer: Ateizm, agnostisizm, nihilizm gibi akımlara yönelmede etkili olan meselelerden biri de kötülük problemidir. Türkçede “kötülük problemi” şeklinde ele alınan bu mesele; İslam’da “şer” kavramıyla ifade edilmiştir. Kötülük problemi, günümüzde “Dünyada bu kadar kötülük olduğuna göre demek ki Tanrı yoktur.” önermesi üzerinden Tanrı’yı inkâr etmenin bahanesi olarak kullanılmaktadır. L Lütuf: 1. Bağış, iyilik etme, yardımda bulunma. 2. Nazik ve merhametli davranma. 3. Kulu, Allah’ın (c.c.) af ve rahmetine yaklaştıran, günahlara düşmekten uzaklaştıran her türlü ilahî yardım. M Mabet: İbadet edilen yer, ibadethane, tapınak. Her dinin kendine özgü mabedleri vardır. Yahudilerin mabedlerine havra veya sinagog, Hristiyanlarınkine kilise, Müslümanlarınkine ise cami veya mescid denir. Müslümanların toplu Kudret: Allah’ın (c.c.) sınırsız güç sahibi olması demektir. 15 olarak ibadet edebilmeleri için yapılmış olan yer, cami, mescid, musalla. Maturidilik: Ebû Mansur Muhammed b. Mahmud el-Maturidi es-Semerkandi’nin (ö.333/944) görüş ve düşünceleri çevresinde oluşmuş itikadi ekoldür. İmam Maturidi, 862 yılında Semerkand’da Maturid mahallesinde doğmuş ve 944 yılında aynı yerde vefat etmiştir. Fıkıh konularında Hanefi mezhebinin görüşlerini kabul etmiştir. İmam Maturidi, inanç konusunda da Ebû Hanife’den etkilenmiş, onun eserlerinde geçen konuları ayrıntılarıyla açıklamıştır. Dini konuları herhangi bir şüpheye yer bırakmayacak şekilde aklî ve naklî delillerle ispatlamıştır. Maturidilik, özellikle Türkler arasında tanınmış ve kabul edilmiştir. Bu mezhep Türkiye, Kuzey Afrika, Orta Asya, Hindistan, Pakistan, Malezya ve Endonezya’yı kapsayan geniş bir coğrafyaya yayılmıştır. Dini konularda Maturidi, dikkatli bir şekilde dinî nakillerle aklı uzlaştırma yoluna yönelmiştir. Mabut: Kendisine ibadet edilen, tapınılan varlık, ilah, rab. İbadet edilmeye layık olan tek varlık, Allah. Mağfiret: 1. Örtme, gizleme, bağışlama, af, yarlıgama. 2. Allah’ın, kendisine içtenlikle tövbe eden ve hatasını kabul edip bir daha günah işlememe konusunda söz veren kullarının günahlarını bağışlaması, affetmesi. Mahremiyet: 1. Saygıya ve gizlenmeye değer şey. 2. Herkesin bilmesi gerekmeyen şey. Malikilik: Büyük hadis ve fıkıh âlimi olan Malik b. Enes’in görüşlerine dayanır. Görüş ve uygulamalarında Kur’an, sünnet, sahabe ve tabiin sözlerine sırasıyla riayet eder. Maliki mezhebinin en önemli özelliği, Medine halkının uygulamalarına diğer mezheplerden daha fazla önem vermesidir. Bunun için de Medine halkının örfü, dinin anlaşılmasında önceliklidir. Günümüzde Maliki mezhebi Mısır, Tunus, Cezayir, Fas ve Sudan’da yaşayan Müslümanlar arasında yaygındır. Meal: Kur’an ayetlerinin tam karşılıkları başka dillere aktarılamadığından, ayette anlatılmak istenileni kelimesi kelimesine değil de biraz eksiğiyle başka bir dile çevirme, yakın anlamlar verme. Medeniyet: Bir milletin örf, âdet, dil, din vb. unsurlarının etkisiyle oluşmuş sanat, giyim kuşam, edebiyat, mimari, müzik vb. alanları içeren, toplumların yaşamına dair geniş yapıdır. Medeniyet, insanlığın maddi yönünü temsil eder. Arapçada yerleşik olmak ve şehirli bir hayat tarzı yaşamak gibi anlamlar içerir. Medeniyet, farklı kültürlerin bir araya gelmesiyle oluşur ve evrensel bir nitelik taşır. Örneğin; Türk, Fars ve Arap kültürü birbirlerinden farklı olsa da her biri İslam medeniyetinin bir parçasıdır. Marifet: Bilgi. Varlıkların hakikatini ve ilahi sırları tefekkür ve ilham yoluyla kavrama, gerçeği bilme. Mâsîva: Allah’ın (c.c.) zatı dışındaki bütün varlıklar. İnsanı Allah’tan (c.c.) uzaklaştıran her şey. Materyalist: Zamanın ve maddenin ebediliğine inanan, Allah’ın (c.c.) yaratıcılığını inkâr edip tüm evrenin tabiat kanunları tarafından var edildiğini savunan kimse, dehriye mezhebine inanan. Medrese: İslam ülkelerinde ve bilhassa Osmanlı Devletinde tefsir, hadis, fıkıh, kelâm, tıp, tarih, astronomi, edebiyat, dil bilgisi, felsefe, mantık, matematik gibi ilimlerde akademik seviyede öğretim yapan yatılı yüksek öğretim kurumu. Materyalizm: “Maddecilik” anlamına gelen Latince “materya” kelimesinden türeyen materyalizm; var olan her şeyin maddeden ibaret olduğunu, maddeden bağımsız fizik ötesi bir alanın bulunmadığını iddia eder. Materyalizm; başta Tanrı inancı olmak üzere yaratılış, melek, vahiy, peygamberlik, kutsal kitaplar ve ahiret gibi dinî inançları kabul etmez. Materyalizm maddî âlemin ötesinde herhangi bir varlık alanı tanımayan dünya görüşüdür. Mehdî: 1. Doğru yolu bulan, gösteren, hidayete götüren. 2. Kıyamete yakın bir zamanda zulüm ve kötülüğü ortadan kaldırıp adaleti ve İslam’ı hâkim kılacağı öne sürülen kişi. 16 Mekruh: İslam’a göre haram olmadığı halde istenmeyen, hoş görülmeyen söz ve davranışlardır. Mevlevilik: Mevlana Celaleddin Rumi’nin görüşleri çerçevesinde oluşan tasavvufi akımdır. Mevlana, 1207 yılında Horasan’ın Belh şehrinde doğmuş, ilk eğitimini âlim bir zat olan babası Bahauddin Veled’den almıştır. Tefsir, hadis, fıkıh gibi İslami ilimlerde kendini yetiştirmiş, Arapça ve Farsçayı iyi derecede öğrenmiştir. Döneminin edebiyat dili Farsça olduğu için eserlerini Farsça kaleme almıştır. "Divan-ı Kebir, Mesnevi, Fîhi Mâ fîh" başlıca eserleridir. Mevlana’nın tasavvufi görüşleri oğlu Sultan Veled tarafından sistemli hâle getirilmiştir. Mektep: Herhangi bir derecede öğrenim görecek olanların toplu olarak devam ettikleri öğretim kurumu, okul. Meleke: 1. Bir iş veya davranış üzerinde devamlı uğraşma, tekrar ve tecrübe ile kazanılan alışkanlık, beceriklilik, yatkınlık. 2. İnsanda idrak, hâfıza, hayal etme, muhakeme kabiliyeti gibi doğuştan var olan güçlerden her biri, yeti. Mevlit: 1. Doğma, doğum zamanı, doğum yeri, doğum yıldönümü, veladet. 2. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) doğumunu, doğum sırasında meydana gelen olağanüstü olayları ve hayatından bazı kesitleri anlatan manzum eserler. 3. Süleyman Çelebi’nin Hz. Peygamber’in (s.a.v.) doğumu ve hayatı ile ilgili manzum eser. Mendup: Sözlükte istenen, arzulanan, kendisine çağrılan şey demektir. Terim olarak ise dinen yapılması kesin ve bağlayıcı olmaksızın istenen ve terkedilmesi kınanmayan işleri ifade eder. Merhamet: Sözlükte “şefkat gösterme, acıma, yumuşak huylu olma” gibi anlamlara gelir. Allah’ın yarattığı varlıklara karşı merhamet duygusu olması ve her insanın yerine getirmesi gereken ahlaki bir görevdir. Millet: 1. Aynı topraklar üzerinde yaşayan, aralarında dil, tarih, duygu, ülkü, gelenek ve görenek birliği olan insan topluluğu, ulus. 2. Din, şeriat, takip edilen yol. 3. Allah’ın (c.c.) kullarına peygamberler aracılığı ile gönderdiği hayat tarzı, yaşama biçimi. Mescid-i aksâ: Kudüs’te bulunan, Kâbe ve Mescid-i Nebi’den sonra Müslümanların en önemli üçüncü mescidi. Mescid-i Aksa arazisi üzerinde mescidler, medreseler ve kubbetü’s-sahra gibi yapılar bulunur. Minyatür: Minyatür, bir tür resim sanatıdır. Minyatür sözlük anlamı ile “yazma kitaplara yapılan küçük, renkli ve ince işlenmiş resim, nakış; bir şeyin küçük benzeri veya kopyası” gibi anlamlara gelir. Minyatür sanatının sanatçılarına “nakkaş”, atölyelerine de “nakkaşhane” denilmektedir. Mescid-i Nebi: Peygamber mescidi. Hz. Peygamber döneminde, mabet, okul, diplomatik kabul ve görüşmelerin yapıldığı yer, hukuki, ticari ve sosyal meselelerin konuşulduğu ve görüşüldüğü önemli ve etkin bir merkez konumundadır. Mistik: Akıl erdirilemeyen, gizli, sırlı bir yönü olan, gizli bir anlam taşıyan. Mesih: 1. Meshedilmiş, kutsanmış. 2. Hz. İsa´nın (a.s.) lakabı. Mizaç: Bireyin duygu ve davranış boyutlarını ifade eden bir kavramdır. Meşru: 1. Yapılmasına dinen izin verilmiş, dine uygun olan şey. 2. İslam hukukunda farz, vacip, sünnet, müstehap ve mübah olan tüm davranışlar. Mubah: Sözlükte açığa çıkan, açıklanan, serbest bırakılan şey demektir. Dinî bir terim olarak ise mükellefin yapıp yapmamakta serbest bırakıldığı fiiller anlamına gelir. Mübah, helal ve caiz kavramlarıyla birlikte kullanılır. Metafizik: Doğa ötesi. Fizikötesi. Duyularımızla algılayamadığımız varlıkları, genel ve bütünleyici varlık kavramını konu edinen, varlığın mahiyetini araştıran felsefe disiplini. Muhafazakâr Yahudilik: İlk dönemlerde Ortodoks Yahudiler gibi bir anlayışa sahip olan bu grup Reformist Yahudiliğe tepki olarak ortaya 17 çıkmıştır. Sonraki dönemlerde ise inanç açısından Ortodoks ve Reformist Yahudiliğin ortasında bir görüş benimsemişlerdir. Yahudiliğin ana prensiplerine bağlı olmakla birlikte dinin kurallarını katı ve değişmez olarak görmezler. Mübah: Dini açıdan ibadet yapmakla sorumlu olan bir mükkellefin yapıp yapmamakta özgür bırakıldığı davranışlardır. Müçtehid: Kur’an ve sünnet gibi delillerden dinî hükümler ortaya koyabilme bilgi ve becerisine sahip kimseye müçtehid denir. (İçtihad) Muhalefetü’n Lil Havâdis: Sonradan yaratılmışlara benzememek demektir. Müheymin: Kâinatın işlerini gözeten demektir. Allah’ın kainatın işlerini gözetmesi demektir. Muhammedü’l-Emin: Hz. Muhammed’in (s.a.v.) güvenilir bir insan olduğunu kendisine inanan inanmayan herkes kabul etmiştir. O, hayatı boyunca asla yalan söylememiş ve verdiği sözün gereğini yerine getirmiştir. Bu özelliği nedeniyle ona “Güvenilir Muhammed” denilmiştir. Mükellef: Dinin emirlerini yerine getirmek ve yasaklarından kaçınmakla sorumlu tutulan kimseye mükellef denir. Mülk: Bir kimsenin sahip olup üzerinde her türlü tasarrufta bulunabildiği şeylere mülk denir. Mülk sahibine ise malik denir. Muhyî: Can veren demektir. Allah’ın yarattıklarına can vermesi anlamına gelir. Mümin: İnanan, tasdik eden, boyun eğen. Allah’ın (c.c.) varlığına, birliğine, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) O’nun kulu ve peygamberi olduğuna ve İslâmiyet’in diğer iman esaslarına inanan, iman sâhibi kimse, Müslüman. Mukabele: 1. Karşılaştırma, karşılık verme, karşı karşıya bulunma. 2. Hafızların cami ve mescitlerde cemaate dönerek Kur’an-ı Kerim okurken cemaatin de mushafları açarak takip etmeleri şeklinde gerçekleşen bir okuma biçimi. Müneccim: Yıldızların hareketlerini inceleyerek gelecek hakkında yorumlar yapan ve insanın kaderiyle ilgili hükümler verip tahminlerde bulunan kişi; kâhin, falcı. Musahiplik: Sözlükte “kardeş tutmak, kardeş edinmek” anlamlarına gelen musahiplik AlevilikBektaşilikte evli olan iki kişinin aileleriyle birlikte, kurban keserek hayat boyu yol kardeşi olmaya Hakkın ve halkın huzurunda ikrar verip kardeş olmasıdır. Alevi Bektaşilikte musahiplik, Hz. Peygamberin Medine’ye hicretinden sonra, hicret eden muhacirlerle onlara yuvalarını açan Ensar arasında yaptığı kardeşlik (muahat) uygulamasına dayandırılır. Bu kardeşlik uygulamasında Hz. Peygamber kendisine Hz. Ali'yi (r.a.) kardeş ilan etmiştir. Müsamaha: Bağışlamak, ayıplamamak, kolaylık göstermek demektir. İnsanların küçük hatalarını düzeltmelerine fırsat vermek ve onları anlayışla karşılayabilmektir. İslam’da bir kimsenin hatasını yüzüne vurup mahcup etmeksizin hoş görme, anlayış göstererek bağışlama veya hatasını düzeltmesi için imkân verme. Müslüman: Allah’ın (c.c.) dinine teslim olan, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) din adına bildirdiklerine gönülden bağlanan, inandıklarını yaşamaya çalışan, ibadetlerini yerine getiren ve dinin güzel ahlakını davranışlarına yansıtan kişi. Musavvir: Rastgele değil biçimlendirilmiş ve sanatlıdır. tasarımlar Allah’ın (c.c.) yaratma sanatındaki güzelliği gösterir. Musiki: Müzik. Dini müzik. Müşrik: 1. Allah’a (c.c.) ortak, eş koşan kimse. 2. Allah’a (c.c.) inandığını söylediği hâlde birçok tabiat olayının yaratılmasını ve idaresini Allah’ın (c.c.) dışında birtakım güçlere bağlayan ve bu güçleri kutsallaştırarak Allah’a ortak koşan kimse. 3. İbadetlerini Allah’tan (c.c.) başkasının rızasını gözeterek yapan kişi, riyakâr kimse. Mutlak: 1. Herhangi bir şart ve kayıtla sınırlı olmayan, kayıtsız şartsız. 2. Kesin, kat’î, tam, eksiksiz. 18 Mütevatir Haber: Yalan üzere birleşmeleri aklen mümkün olmayan toplulukların aktara geldiği haberlere denir. Nefis: 1. Kişi, zat, varlığın kendisi. 2. Can. 3. Gönül, iç dünya. 4. Ruh. 5. Arzu, istek, tutku. 6. Kötü huy ve çirkin davranışların kaynağı. Mütevatir: Arkası kesilmeden birbirini izleyen, birbiri ardına gelen, toplumdan topluma kesintisiz olarak aktarılan, nakledilen. N Nâfi’: Fayda veren demektir. Allah’ın yarattıklarının faydasına olan şeyleri oluşturması demektir. Nihilizm: “Hiççilik” şeklinde Türkçeye tercüme edilen nihilizm, hayatın anlamını boşluk, hiçlik, anlamsızlık gibi kavramlara indirger. Bu bakış açısının etkisiyle varlık, bilgi ve değer alanında olumsuz yaklaşımları öne çıkarır. Anlam, değerler, inançlar, ahlak, siyaset, düzen gibi kavramları yerinden ederek bunları geçersiz kılmaya çalışan; felsefi, sosyal, siyasi, ahlaki tutumları ifade eden yönelişe nihilizm denir. Felsefi yönden hiçbir gerçek kabul etmeyen, sosyal yönden var olan toplum düzenini benimsemeyen, siyasi yönden her türlü otoriteyi reddeden, ahlaki yönden hiçbir değeri tanımayan kişilere nihilist denir. Nihilizmin ateizmle ortak noktası, Tanrı inancını yok saymasıdır. Nafile: Bir kimsenin dinen mecbur ve mükellef olmadığı halde sırf Allah rızasını kazanmak maksadıyla farz dışında kıldığı namaz, tuttuğu oruç ve yaptığı her türlü hayırlı iş ve davranış. Nimet: İyilik, lütuf, ihsan. Allah (c.c.) tarafından insanlara iman başta olmak üzere her çeşit iyiliğin verilmesi ve her çeşit zararın uzaklaştırılması. Naklî Delil: Bütün öncülleri nakle dayanan delildir. Niyet: İbadetler yapılırken gözetilmesi gereken temel ilkelerden biri niyettir. İbadet eden kimsenin niyeti ibadeti yalnız Allah (c.c.) için yapmak olmalıdır. Mütevazı Olmak: Sözlükte “alçak gönüllü olma, kibirlenmeme, gösterişsiz olma, yumuşak huylu” gibi anlamlara gelen tevazu; kibrin karşıtı olarak kullanılır. Ahlaki bir kavram olarak tevazu; Yüce Allah’ın (c.c.) emirlerine gönülden ve içtenlikle bağlı olma, insanın kendisinin de yaratılmış olduğunu bilerek insanlara karşı büyüklenmemesi anlamlarına gelmektedir. Nakşibendilik: Muhammed Bahauddin Nakşibend’in görüşleri çerçevesinde oluşmuş tasavvufi düşünce akımıdır. Muhammed Bahauddin Nakşibend, 1318 yılında Buhara yakınlarındaki Kasr-ı Arifan köyünde dünyaya gelmiştir. Nakşibendilik; Anadolu, Türkistan ve Hindistan başta olmak üzere geniş bir coğrafyada taraftar bulmuş, pek çok insan tarafından benimsenmiştir. Nübüvvet: 1. Peygamberlik, nebilik, elçilik, risalet. 2. Allah’ın (c.c.) gönderdiği vahiyleri, emir ve yasakları alıp insanlara dinin gerçeklerini duyurma; söz, tutum ve davranışlarıyla açıklama makamı olan peygamberlik. O Ortodoks Yahudilik: Ortodoks Yahudiler, Hz. Musa’nın (a.s.) getirdiği ve değişikliğe uğramadığına inandıkları kanunlara uymaya çalıştıklarını ifade ederler. Dünya üzerindeki Yahudilerin çoğunluğunu oluşturan bu grup, dinin emirlerine uyulduğu takdirde Hz. Davud (a.s.) soyundan bir mesihin geleceğine ve Yahudiliği egemen bir güç hâline getireceğine inanırlar. Bu sebeple cumartesi yasaklarına uyarlar ve Tevrat’ın Hz. Musa’ya (a.s.) geldiği şekliyle aslını koruduğunu kabul ederler. Namahrem: 1. Mahrem olmayan, yabancı. 2. Evlenilmesi dinen yasak olmayan yani birinci dereceden akraba sayılmayan kişi. Nass: Dinî delil, Kur’an ve Sünnet. Nebi: 1. Elçi, peygamber. 2. Allah’ın (c.c.) kendisine vahyettiği şeyleri öğrenip olduğu gibi insanlara aktaran, onları vahye inanmaya ve itaat etmeye çağıran peygamber. Nebiler, kendilerine kitap indirilmemiş olan ve daha önceki şeriatı tebliğ eden peygamberlerdir. 19 Ortodoksluk: Katolik kilisesinin üstünlüğü ve papanın yanılmazlığı gibi bazı konularda yaşanan siyasi ve dinî ihtilaflar sonucunda Katoliklikten ayrılan bir gruptur. Müstakil kiliseler hâlinde varlığını devam ettiren Ortodoksluğun başında patrik yer alır. İstanbul, İskenderiye, Antakya ve Kudüs patrikliği şeklinde dört büyük patrikliği vardır. çıkmıştır. Bu grup; Katolik kilisesinin günahları bağışlamasına, bunu malî bir kaynak hâline getirmesine ve Vatikan’ın kutsal kitap yorumunu kendi tasarrufunda tutmasına itiraz eder. R Rahîm: Merhameti sonsuz olandır. Rahmân: Rahmeti sınırsız olandır. Otopsi: Ceset üzerinde yapılan tanısal amaçlı tıbbi bir incelemedir. Ölüm ve hastalık sebebinin tespiti için bazen cesedin iç organlarının açılması ve hatta incelenmek üzere vücudundan parça alınması yoluyla gerçekleştirilmektedir. Reformist Yahudilik: Avrupa’daki Yahudiler arasında ortaya çıkan, din ile dünya işlerini birbirinden ayırılmasını savunan laik bir anlayışı temsil eden Yahudi mezhebidir. Reformist Yahudiler, Tevrat’ın hükümlerinin pek çoğunun geçerliliğini yitirdiğine ve Tevrat’ın vahiy ürünü olmadığına inanırlar. Şabat günü yasaklarının bazılarını ve Mesih inancını kabul etmezler. Ö Ölüm: Anne karnında başlayan insan hayatının bedenle ruhun birbirinden ayrılışı demek olan ölümle sona ermesidir. Rezzâk: Maddi ve manevi lütuf ve ikramları yeryüzüne yayar. Tüm canlılar gibi insanın da yaşam alanlarını hava, su ve besinle donatır. Örf: bir toplumda uygulana gelen ve nesilden nesile aktarım yoluyla devredilen değer ve davranışlardır. Ribat: Sınır boylarında, derbentlerde savaşçılar ve mücahitler için yapılmış, sur içindeki kale mahiyetinde müstahkem zaviye, müstahkem bina. Ötenazi: Sözlükte kolay ölüm, hızlı ölüm gibi anlamlara gelir. Terim olarak ise, tıbben tedavisi olmayan ve sürekli acı veren bir hastalığa yakalanmış kimsenin hayatına kendisinin ya da hukuki temsilcisinin izni ile son verilmesidir. Ötenazi, hastanın yaşamına kasıtlı olarak son vermektir. Rifailik: Ahmet Rifai (ö.1182) tarafından kurulmuştur. Ahmet Rifaî, Bağdat’la Basra arasında kalan Ümmüabîde köyünde doğdu. Ahmet Rifai’nin babası Hz. Hüseyin, annesi Ebu Eyyûb el-Ensari’nin soyundandır. Âlim, fakih ve müfessir bir sufi olan Ahmet Rifai’nin tasavvuf ve tarikat anlayışı, Kur’an ve sünnete dayanır. Kenan Rıfai ve talebeleri tarafından devam ettirilmektedir. P Pozitivizm: Fransızcada “gerçek, kanıtlanmış, olumlu” gibi anlamlara gelen “positif” kelimesinden türetilmiştir. Auguste Comte tarafından kurulan Pozitivizm (olguculuk); dini ve metafiziği, insanlığın ilerlemesini engelleyen bilim öncesi düşünce tarzları olarak gören ve sadece modern bilimi temele alan dünya görüşünün adıdır. Pozitivizm, metafizik ile bilim arasına kesin sınırlar koyar. İnancı ve sezgisel olanı bilimsel etkinlik alanından uzaklaştırır. Üzerinde odaklanılması gereken tek bilgi türü olarak bilimsel bilgiyi öne çıkarır. Dinî ve metafizik düşünceye dayanan verilerin yerini sadece akla, gözleme ve deneye dayalı pozitif bilginin almasını öngörür. (Üç hal kanunu) Ritüel: Bir dinî törenin uygulanması ile ilgili kurallar bütününe denir. Riya: Sözlükte “gösteriş, iki yüzlülük, özü sözü bir olmama” gibi anlamlara gelir. Dinî terim olarak Allah (c.c.) rızası için yapılması gereken ibadetleri ve güzel davranışları, insanlara gösteriş için yapıp kendini ve ibadetini beğendirme isteği, ibadetleri Allah’tan (c.c.) başkasına sunma anlamlarında kullanılır. İbadetlere ve davranışlara riya karıştırmak, yapılan işin Allah (c.c.) katında değersiz hâle gelmesine sebep olur. Protestanlık: 16. yüzyılda Martin Luther tarafından başlatılan reform hareketleri sonucunda ortaya 20 S Sa’y: 1. Çalışma, çalışıp çabalama, emek sarf etme, ceht gayret gösterme, koşma. 2. Hac veya umre ibadeti sırasında Kâbe’nin yanında bulunan Safa ile Merve tepeleri arasında dört gidiş, üç geliş olmak üzere yedi kez gidip gelme. Savurganlık: Saçıp savurma, harcamalarda orta yoldan sapma, ölçüyü aşma ve aşırılık yapmak suretiyle sahip olduğu nimetleri gereksiz yere tüketme. Sekülarizm: Latincede “dünyevileşme” anlamına gelen sekülarizm; hukuki konularda, toplumu ilgilendiren sosyal kararlarda ve siyaset biliminin işleyişinde din merkezli görüşlerin tamamını reddeden düşüncedir. Sekülarizm, dinî otoritenin günlük hayatı ilgilendiren konularda esas alınacak bir irade olmadığını ifade eder. İnançtan kaynaklanan düşünceleri dünya işlerine karıştırmama anlamına gelen sekülarizm, dünyevileşme hareketi olarak da bilinir. Sabır: Üzüntü, hastalık, yoksulluk gibi durumlarda dayanıklılık göstermek ve bu zorlukların geçmesi için gerekli tedbirleri alarak kararlılık göstermektir. Sadaka: Allah yolunda harcama, Allah rızası için fakirlere yapılan karşılıksız yardım ve her türlü iyilik. Sadık Haber: Vahyi ve peygamberlerden gelen haberlerin tamamını kapsar. Selim akıl: İnsanın doğru karar vermesini sağlayan, herhangi bir olumsuzluktan veya ortamın kötülüğünden etkilenmeyen, yaratılışındaki temizliği koruyan akıl. Sahabi/Ashab: Arkadaş, dost anlamına gelir. Çoğulu ‘sahabe’ veya ‘ashâb’dır. Terim olarak, Hz. Peygamber devrine yetişmiş, Müslüman olarak Hz. Peygamber’i görmüş, O’nun sohbetinde bulunmuş ve Müslüman olarak ölmüş olan kimselerdir. Semah: Alevilik-Bektaşilikte en çok önem verilen uygulamalardan biri de semahtır. İlahî aşkı ruhunda duymak anlamına gelen semah, o aşkla Allah’ın (c.c.) güzel isimlerinden herhangi birini anarak ayakta dönerek yapılır. Salih amel: Sözlükte “iyi, güzel, yararlı iş ve davranış” anlamına gelir. Dinî kavram olarak Allah’ın (c.c.) rızası uğrunda inanç, ibadet ve ahlakla ilgili konularda yapılan her türlü güzel iş ve davranışta bulunmaya ve Allah’ın (c.c.) yasaklarından kaçınmaya denir. Semi: Allah’ın (c.c.) her şeyi işitmesi demektir. Seyr-u Sülûk: Bir tarikata girme, intisap etme ve o tarikatın gereklerini yerine getirerek manevi bakımdan yol alma. Sezgi (hads): Bir işin veya olayın sonucunu tahmin etme, ölçüp biçme; doğruluğundan emin olmadığı beyanlarda bulunma; hızlı ilerleyiş, çabuk kavrayış. Samiriler: Kendilerinin Yahudi olduklarını söyleyen ancak diğer Yahudi grupları tarafından Yahudi olarak kabul edilmeyen mezheptir. Samiriler, Asurluların MÖ 722 yılında Kudüs’ün kuzeyindeki İsrail Krallığı’nı yıkmasından sonra ortaya çıkmışlardır. Samiriler, Yahudi kutsal kitaplarından sadece Tevrat’ı kabul ederler. Diğer Yahudi mezhepleri, Samirileri gerçek Yahudi ırkından olmadıkları için Yahudi olarak kabul etmezler. Sırat-ı müstakim: Sözlükte “yol” anlamına gelen sırat kelimesi ile “doğru, doğruluktan şaşmayan” anlamına gelen müstakim kelimelerinin birleşmesinden oluşur. Sırat-ı müstakim, Allah’ın (c.c.) gösterdiği dosdoğru yol ve İslam dini anlamlarında kullanılır. Aynı zamanda Kur’an -ı Kerim’in emirlerinin ve koymuş olduğu ahlaki ilkelerin Hz. Peygamber’in yaşadığı biçimde yaşanmasıdır. Sanat: Arapça’da kelime olarak “yapmak, etmek”, “işinde mahir olmak” anlamlarına gelir. Terim olarak ise sanat “maddî veya zihnî bir iş ve çabada izlenen düzenli ve özel yol, yöntem” diye tarif edilmiştir. Siyonizm: Günümüz Yahudi mezhepleri dışında 19. yüzyılda ortaya çıkan, Kudüs ve çevresinde Yahudi devleti kurmayı amaçlayan yahudi 21 hareketine siyonizm denir. Siyonizm hareketinin birçok çeşidi olmasına rağmen politik ve dinî siyonizm ön plana çıkmıştır. Politik siyonizm, Yahudi milliyetçiliğini ve seçilmişlik iddiasını kullanarak Filistin’de devlet kurmayı amaçlar. Dinî siyonizm ise mesih düşüncesini önemser ve mesihin gelip Yahudileri diğer milletlere egemen kılacağını savunur. ve yasakların çıkarılmış olduğu Kur’an-ı Kerim’den sonra İslam hukukunun ikinci kaynağı. 6. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) kendi döneminde İslam toplumunu inanç, ibadet, tebliğ, hukuk, ekonomi, eğitim, ahlak, siyaset gibi çeşitli alanlarda; kısacası bireysel, toplumsal ve evrensel olmak üzere hayatın her alanında yönlendirip yönetmede, Kur’an-ı Kerim başta olmak üzere esas aldığı ilke ve prensipler bütününün oluşturduğu bir zihniyet, dünya görüşü. Sünnet; ortaya çıkışına göre kavlî sünnet, fiilî sünnet ve takrirî sünnet olmak üzere üç gruba ayrılmıştır. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) nasıl davranmamız gerektiği konusundaki bilgileri, kendi sözleriyle açıklamasına kavlî sünnet denir. Onun davranışlarının arkadaşları tarafından anlatılmasına ise fiilî sünnet denir. Hz. Peygamber’in, sahabelerin yaptığı olumlu davranışları onaylamasına ise takrirî sünnet denir. (Hadis) Sünnet, yapılışına göre sünnet-i müekkede ve sünnet-i gayr-i müekkede olarak iki kısımda ele alınır. Sünnet-i müekkede: Hz. Peygamberin farz ve vacibin yanı sıra devamlı yaptığı, çok az terk ettiği iş, davranış ve ibadetlerdir. Sünnet-i gayr-i müekkede: Hz. Peygamberin bazen yapıp bazen terk ettiği iş, davranış ve ibadetlerdir. İkindi ve yatsı namazlarının ilk sünnetleri sünnet-i gayr-i müekkededir. Sorumluluk: Kişinin kendi davranışlarını veya kendi yetki alanına giren herhangi bir olayın sonuçlarını üstlenmesi, mesuliyet. Sosyal değişme: Tabii çevrenin özelliklerinin farklılaşması, biyolojik yapıya tesir eden unsurların çoğalması, teknik yeniliklerin artması ve kültür yapısının özelliği dolayısıyla meydana gelen değişikliklerle izah edilmektedir. Sufi: Tasavvufa inanan, tasavvufu bir hayat görüşü olarak benimseyen, tasavvuf ehli kimse, derviş, mutasavvıf. Suizan/Hüsnüzan: Zan kesin olmayan bilgiye dayalı hüküm vermektir. İslam bilginleri zannı iki kısma ayırmışlardır: Suizan ve hüsnüzan. Suizan bir kişi hakkında kötü düşünmek ve kötü kanaate sahip olmaktır. Hüsnüzan ise insanlar hakkında iyi düşünmektir. Sübjektif: Yalnız bir kişiye mahsus olan, tek bir zihin için muteber olan, zihnin kendisine ait bulunan, zihin tarafından ortaya konan, şahsî, ferdî, kişisel, bireysel. Ş Şâfî: Şifa veren demektir. Şafiilik: Şafii mezhebi, Muhammed b. İdris eşŞafii’nin dinî yorum ve görüşlerini esas alır. İmam Şafii, çok farklı coğrafyalarda bulunmuş ve karşılaştığı farklı problemlere cevap verme konusunda kendisinden sonraki âlimlere örnek olmuştur. Yaptığı yorumlar, karşılaşılan farklı sorunların çözümünde ufuk açıcı olmuştur. Ülkemizin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri ile Mısır, Suriye, Filistin, Irak ve Endonezya gibi ülkelerde yaşayan Müslümanlar arasında yaygındır. Sübûtî Sıfatlar: Allah (c.c.) ile beraber başka varlıkların sınırlı olarak sahip olduğu sıfatlardır. Hayat, ilim, semi, basar, irade, kudret, kelam, tekvin. Sünnet: 1. Yol, âdet, gidişat, huy, karakter, mizaç, hal, tavır, davranış. 2. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) söz, fiil ve onamalarını içeren örnek davranışlar. 3. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sözleri, davranışları ve sahabelerinin yapmış olduğu olumlu davranışları onaylaması. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sözlerine kavli sünnet, davranışlarına fiilî sünnet, sahabelerinin yaptığı olumlu şeyleri onaylamasına ise takriri sünnet denir. 4. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) yapmış olduğu farz ve vacibin dışındaki tavsiyeler, öğütler. 5. Dinî emir Şecaat: Yiğitlik, kahramanlık, cesaret gibi anlamlara gelmektedir. Yiğitlik, kahramanlık, cesaret anlamına gelen şecaatin karşıtı da korkaklıktır ve kişinin maddi, manevi pek çok konuda zarar görmesine neden olur. 22 Şehadet: 1. Tanıklık, şahitlik, bir şeyin doğruluğuna inanma. 2. Kendisinden tanıklık istenen kişinin görmüş olduğu bir olayı Allah’ın (c.c.) huzurunda bulunuyor gibi bir duyguyla dosdoğru haber vermesi, şahitlik yapması. 3. Kesin olarak bildiği veya gördüğü bir şeyi mahkeme önünde veya sorulduğunda dosdoğru haber verme. 4. Gözle görülür şeyler, varlıklar, dünya. 5. “Allah’tan (c.c.) başka tanrı olmadığına ve Hz. Muhammed’in (s.a.v.) onun kulu ve elçisi olduğuna inanırım.” anlamına gelen “Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resulühü” cümlesini gönülden, inanarak, anlamını bilerek söyleme. 6. Allah (c.c.) yolunda veya onun korunmasını emrettiği kutsal değerler olan, din, vatan, namus, mal ve can güvenliği için mücadele ederken ölme, şehitlik. söyleniş amacının dışında yorumlama, ayetleri bulunduğu yerden çıkarıp yok etme veya değiştirme, kişisel görüşlerini ayetlerin içine katma. Taklidî iman: Araştırmadan ve delillere dayanmadan çevrenin yönlendirmesiyle oluşan imana denir. Takva: Sözlükte “bilinçli davranma, uyanık ve dikkatli olma, sakınma” anlamlarına gelir. Dinî kavram olarak Yüce Allah’a iman edip dinin emir ve yasaklarına uyarak Allah’a (c.c.) karşı gelmekten sakınmak; dünya ve ahirette insana zarar verecek inanç, söz ve davranışlardan uzak durmak anlamlarına gelir. Aynı zamanda takva haramlardan sakınmak, dinen şüpheli olan durumları ve dinin kötü gördüğü şeyleri terk etmektir. Şer: 1. Kötü, fena, kötü iş, bela, musibet. 2. Günah. 3. Bu dünyada hukuki yaptırımları ve kınamayı, ahirette de cehennem azabını ve Allah’ın (c.c.) gazabını gerektiren kötü sözler, inançlar, davranışlar. Taoizm: Çin'de Lao Tzu (MÖ 604) tarafından kurulmuştur. Çin filozofu olan Lao-Tzu’nun hayatı hakkında fazla bir şey bilinmemektedir. Çin’in Honan eyaletinde doğduğu ileri sürülen Lao-Tzu’nun asıl adı Li Tan’dır. Lao-Tzu (ihtiyar bilgin) ona lakap olarak verilmiştir. Taoizm, Çin, Japonya, Kuzey ve Güney Kore'de yaygın bir dindir. Taoizm, ismini kısaca “Yol” anlamına gelen Çince kelime Tao'dan almıştır. Şia: Hz. Peygamber’in vefatından sonra Hz. Ali’yi (r.a.) ve ehl-i beytini halifeliğe (imamet) en layık kişi olarak gören ve onu meşru halife kabul eden; ondan sonraki halifelerin de onun soyundan gelmesi gerektiğine inanan toplulukların ortak adıdır. Tarikat Dönemi: Hicri 6. asırdan itibaren tarikatların kurumsallaştığı ve sosyal hayatın bir parçası haline geldiği dönemdir. Bu dönem, İbn Arabi, Mevlana gibi büyük temsilcilerin yetiştiği şiir ve edebiyatta tasavvufla ilgili önemli eserlerin verildiği dönemdir. Abdulkadir Geylani, Ahmet Yesevi, Ahmet Rifai ve Bahauddin Nakşibend gibi meşhur mutasavvıflar tarafından tarikat yapılarına dönüştürülmüştür. Şirk: 1. Denklik, ortaklık, ortak olma, eş koşma. 2. Allah’a (c.c.) inanmakla birlikte başka varlıkları da tanrı kabul etme. 3. Zatında, sıfatlarında, fiillerinde, yaratma ve emretme konularında Allah’a (c.c.) başka bir varlığı denk görme. 4. İbadetleri başkaları başkalarına gösteriş için yapma, İbadetleri yerine getirmede Allah’ın (c.c.) rızasını gözetmeme, riyakârlık, küçük şirk. Tasavvuf Dönemi: Tasavvuf tarihcileri, sufi ve tasavvuf kavramlarının kullanılmaya ve ilk sufi adlarının duyulmaya başlandığı bu döneme "Tasavvuf Dönemi" adını vermektedirler. Hicri 2. asrın sonundan, tarikatların kurumsallaştığı döneme kadar olan yaklaşık dört asırlık zaman dilimini kapsar. Cüneyd-i Bağdadi (ö.908), Ma'ruf Kerhi (ö. 815) ve Gazali (ö. 1111) gibi büyük sufi ve mutasavvıflar bu dönemde yetişmiştir. Zünnun-i Mısri (ö.858), Beyazıd-ı Bestami (ö. 874). T Taassup: Bağnazlık, aşırı taraftarlık, tutuculuk, körü körüne bağlılık, fanatizm. Tahkikî iman: Delillere, bilgiye, araştırma ve kavramaya dayalı imana denir. Tahrif: 1. Saptırma, çarpıtma, değiştirme, bozma, bozulma. 2. Allah’ın (c.c.) göndermiş olduğu ayetleri ve bu ayetlerin yazılmış olduğu kitapları 23 sebebi olan ve varlığı mutlak bir Tanrı inancını savunan felsefî düşünceyi ifade eder. Türkçede “Tanrıcılık” şeklinde ifade edilen bu düşünceyi benimseyene teist denilir. Teizm; Tanrı’nın varlığıyla birlikte, O’nun yaratıcılığını, gerçek, şuurlu ve iradeli bir varlık olduğunu kabul etmektir. Bu düşüncede Tanrı’nın vahiy göndererek insanlarla iletişime geçtiği, âleme ve insana daima müdahil olduğu benimsenir. Başka bir ifadeyle teizm, Tanrı’nın sonsuz güç ve kudret sahibi olduğuna, her şeyi bildiğine, gördüğüne, duyduğuna ve takdir ettiğine, adalet ve hayır sahibi olduğuna inanmaktır. Teizm; vahyi inkâr eden deizmin, Tanrı ile âlemi bir sayan panteizmin, Tanrı ve dini yok sayan ateizmin karşısındadır. Tasavvuf tarihi: Tasavvufi düşünce genel olarak üç dönemde incelenmiştir: Züht Dönemi, Tasavvuf Dönemi ve Tarikat Dönemi. Tasavvuf: İnsanın, Allah’ın birliğinin zevkini bütün benliğinde hissederek kendi iç âleminin derinliklerine ve dış âlemin sırlarına ermek için takip ettiği düşünce ve amel sistemi; yaratılış, bu âlem ve ölümden sonrası üzerindeki düşünüş ve inanış yolu; İslâm’ı ve imanı kulluğun gerektirdiği şekilde ahlakı, özü ve ruhu ile yaşama disiplini. Tasvir: 1. Bir şeyi resim gibi göz önüne gelecek şekilde ayrıntıları ile anlatma. 2. Resmini yapma, resmi yapılma. Tekfin: Ölünün kefenlenmesine denir. Tebliğ: Allah, insanlara doğru yolu göstermeleri, emir ve yasaklarını onlara bildirmeleri için her topluma peygamber göndermiştir. Peygamberler de Allah’tan (c.c.) aldıkları bilgileri eksiksiz olarak insanlara ulaştırmışlardır. Allah (c.c.) tarafından peygamberlere verilen bu göreve tebliğ denir. Tekke: Bir tarikata mensup dervişlerin zikir ve ibadet ettikleri ve içinde tarikatın gerektirdiği şekilde yaşadıkları yer, dergâh. Teklif: 1. Kabul edilmek üzere sunulan şey, 2. Dinin emirleri, hükümleri. Tebyin: Sözlükte “bir şeyin açığa kavuşması, açıkça söyleme, anlaşılır bir dille açıklama” anlamına gelen tebyin; peygamberlerin Allah’tan (c.c.) aldıkları vahiyleri insanların anlayabilmeleri için yapmış oldukları açıklamalardır. Tekvin: Yaratmak demektir. Yüce Allah (c.c.) kudret ve tekvin sıfatıyla dilediğini yoktan yaratır. Techîz: Sözlükte “hazırlamak, donatmak” anlamlarına gelir. Dinî kavram olarak vefat eden kişinin yıkanmasından kabre defnedilinceye kadar yapılması gerekenlerin tamamını ifade eder. Terbiye: Arapça bir kelime olup, ıslah etmek, düzene koymak, idare etmek, eğitmek, gözetmek anlamlarına gelir. Teravih: Ramazan’da yatsı namazından sonra kılınan yirmi rekatlık namaz. Teşri: Sözlükte “hüküm koyma, yasama” gibi anlamlara gelir. İslam dininde hüküm koyma yetkisi, Allah’a (c.c.) ve Hz. Peygamber’e aittir. Allah (c.c.) ve Peygamber (s.a.v), bir konuda hüküm verdiği zaman Müslümanlar o hükme uymakla yükümlüdür. Peygamberin bir konuda hüküm vermesi anlamında kullanılan kelimedir. Tefrit: İnsanın söz ve fiillerinde gevşek ve ihmalkâr davranması demektir. (İfrat) Tefsir: İnsanın bilgi birikimi ve Arap diline hakimiyeti ölçüsünde Kur’an-ı Kerim metninin içerdiği manaları ortaya çıkarması, yorumlaması. Tefsir yapan kişiye müfessir denir. Teşyi: Ölünün tabuta konulup musallaya ve cenaze namazından sonra da kabristana taşınmasına denir. Teheccüd: Yatsı namazından sonra gece kalkarak kılınan nafile (sünnet) namazdır. Tevazu: Alçak gönüllü olmak, Hak karşısında hiçliğinin idrâkine erebilmektir. İnsan kendisinde bulunan ilim, mevkî ve mal gibi her hangi bir Teizm: Yunancada “Tanrı” için kullanılan “teos” kelimesinden türetilen teizm, âlemin yaratıcı 24 nîmet sebebiyle, bunlardan mahrum olanlara karşı üstünlük iddiâ ederek maddî-mânevî haksızlık yapmamaktır. Alçakgönüllülük. Tevâzu sahibi insana mütevâzı denir. Ü Ümmet: 1. Topluluk, cemaat, millet, nesil. 2. Din ve inanç birliği temelinde bir araya gelen ve aynı peygambere bağlanan insanlar topluluğu, bir din üzerinde birleşen millet. Tevhid: 1. Birleme, bir şeyin bir olduğuna karar verme, tek kılma. 2. “Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammed O’nun resulüdür.” anlamına gelen “La ilahe illallah, Muhammedün resulullah.” Cümlesine kalp ile inanıp dil ile söyleme. Üsve-i hasene: İnanç, ibadet ve ahlak başta olmak üzere hayatın her alanında Müslümanların kendilerine örnek almaları gereken tek ve en güzel model anlamında Hz. Muhammed’in (s.a.v.) sıfatı. Tevil: Birçok anlama gelme ihtimali olan bir ayete, konusunda uzman olan İslam bilginlerinin bu anlamlardan birini tercih etmesidir. V Vacip: Sözlükte yapılması gerekli, zorunlu olan anlamına gelir. Terim olarak ise yapılması farz seviyesinde olmayan fakat sünnetten daha kuvvetli olan dinî hükümler anlamında kullanılmıştır. Ramazan’da verilen fıtır sadakası, vitir ve bayram namazları ile kurban kesmek vaciptir. Tezhib: Arapça “zeheb (altın)” kelimesinden gelen tezhib, altınla süslemek anlamına gelir. Bir çeşit kitap süsleme sanatıdır. Ana malzeme olarak altın veya yaldız kullanıldığından bu isimle anılmaktadır. Tezhib alanının sanatçılarına “müzehhib” denir. Tezhip sanatı, hat sanatı ile birlikte kullanılarak estetik bir birliktelik sağlanmıştır. Vahdaniyet: Allah’ın (c.c.) bir olması demektir. Allah (c.c.) tektir. Eşi, benzeri, ortağı yoktur. Vahiy: 1. Gizli konuşma, gönderme, emir. 2. Allah’ın (c.c.) dilediği şeyleri peygamberlerine, mahiyeti diğer insanlar tarafından tam bilinemeyen bir yolla bildirmesi, Allah’la elçisi arasında bir çeşit gizli ve süratli haberleşme, Allah’ın (c.c.) elçisinin kalbine indirdiği şey. Tezkiye: Temizlenme. Nefsi manevi kirlerden arındırma, kusurlardan arıtıp temiz duruma getirme. Tövbe: Müslüman bir kişinin, ibadetleri terk etmesinden ve işlediği günahlardan dolayı pişman olması; bir daha günaha dönmeme ve ibadetlerini aksatmama konusunda kesin karar vermesi. Vakar: 1. Ağırbaşlılık, heybet, ciddiyet. 2. Onur, haysiyet, izzet ve şeref. Vasiyet: Bir kimsenin vefatından sonra geçerli olmak üzere yapılmasını istediklerine ve yerine getirilmesi gerekenlere denir. Türbe: Sahabe, büyük âlimler, şehitler, veliler, hükümdarlar, vezirler ve tarihte önemli işler başarmış kişilerin mezarları üzerine yapılan ve üzerleri kubbelerle örtülü bina. Vedûd (el-Vedûd): “Kendisine bilinçli bir biçimde itaat edip emir ve yasaklarına uyan kullarını çok seven, onlara şefkat gösterip hoşnut olan veya sevilmeye ve dostluğu kazanılmaya layık tek varlık.” anlamında Allah’ın (c.c.) esmâ-i hüsnâsından biri. U Ubudiyyet: Kulluk, itaat, boyun eğme, ibadet etme. Allah’ın (c.c.) rızasını elde edebilmek için emirlerini içtenlikle yerine getirip yasaklarından kaçınmak. Vehhâb: Karşılık beklemeden bol bol veren demektir. Uluhiyyet: İlahlık, tanrılık, ibadet edilen varlık ve mabut. İslam’a göre uluhiyet makamı sadece Allah’a (c.c.) aittir. Vehim: Gerçekte var olmayan, fakat var olduğu sanılan, varmış gibi tasarlanan düşünce ve zan. Yersiz korku ve zan, şüphe. 25 Vücud: Allah’ın (c.c.) var olması demektir. Allah (c.c.) vardır ve O’nun yokluğu düşünülemez. edilebilir. Bu akımlar, bazı yaygın din veya mezheplerin bir alt kolu olarak meydana gelmekte ve kendilerini yeni bir din olarak görmektedir. Ancak bunların hiçbiri din bilimleri açısından başlı başına bir din olarak kabul edilmez. Kendilerini bir din olarak sundukları için yeni dinî hareketler olarak isimlendirilmektedir. Bu hareketlerin hedef kitlesi gençlerden oluştuğu için “gençlik dinleri” olarak da tanımlanmaktadırlar. “Milenyum Tarikatları”, “Kıyamet Tarikatları”, “Reiki, Sahaja Yoga, Transandantal Meditasyon” gibi dinî hareketlere bağlı olanlar bulunmaktadır. Y Yahudilik: Hz. Musa’yı takip eden kutsal kitabı Tevrat olan “millî” bir tek tanrılı dindir. Bugün dünyanın çeşitli yerlerinde (İsrail, ABD, Avrupa) 20 milyon civarında Yahudi vardır. Dinin temel düşüncesi on emirde özetlenmiştir. Hz. Yakub’un (a.s.) 12 oğlundan dördüncüsünün ismi Yahuda’dır. Yahudi ismi de Hz. Yakub’un (a.s.) oğlu Yahuda’nın isminden türetilmiştir. Başka bir görüşe göre Filistin’in güneyinde kurulan Yahuda krallığından dolayı İsrailoğulları, Yahudi adını almıştır. Musevi: Yahudi dininin peygamberi olarak kabul edilen Hz. Musa’ya (a.s.) izafeten Yahudilere Musevi, dinlerine ise Musevilik denilmiştir. Tanah (Tanak) ve Talmud: Yahudilikte kutsal kitapların yazılı kısmına Tanah (Tanak), sözlü kısmına da Talmud denir. Tanah; Tora (Tevrat), Neviim (peygamberler) ve Ketuvim (kitaplar) kitaplarından oluşur. Tevrat’ın sözlü bir yorumu olan Talmud, MS 2. yüzyılda yazıya geçirilmiştir. Talmud, Mişna ve Gemera bölümlerinden oluşur. Yahudiler kendilerini iyiye ve güzelliğe götüren herkese peygamber derler. Kadınlardan peygamber olabileceğine de inanırlar. Kippa: Yahudi erkeklerin ibadet esnasında başlarına taktıkları şapka. Şabat/Sebt: Yahudiler haftalık ritüellerini (Kur’an-ı Kerim’in “sebt”) cumartesi günlerinde sinagoglarda yaptıkları ibadetler. Yahudiler, şabat günü çalışmazlar ve bu günü tatil olarak kabul ederler. Yahudilerin sembolleri: Davud yıldızı (Altı köşeli yıldız), menora (yedi kollu şamdan), Süleyman Mabedi ve Ağlama Duvarı. Sinagog/Havra: Yahudilerin ibadet yerleridir. Yeniden Yapılanmacı Yahudilik: Muhafazakâr Yahudilikten ayrılarak oluşan bu grup, Yahudiliği Yahudi milletinin tarihleri boyunca oluşturduğu bir kültür olarak değerlendirir. Mesih inancını kabul etmezler. Yesevilik: Hoca Ahmet Yesevi’nin görüş ve düşünceleri çerçevesinde oluşmuş tasavvufi bir akımdır. Hoca Ahmet Yesevi’nin güzel ahlakı ve dinî değerleri konu alan şiirlerine hikmet adı verilir. Onun şiirleri, "Divan-ı Hikmet" adlı eserde toplanmıştır. Z Zahid: Dünyadan yüz çevirip, dinin emirlerine titizlikle riayet eden, takva sahibi ve mala, mülke değer vermeyen kişi. Zan: Gerçeğini bilmeden ihtimal üzerine hüküm verme, bu yolda verilen hüküm, sanı, şüphe, kuruntu. Zarûrât-ı diniye: İslam dinine göre insanın dünyada ve ahirette fayda elde etmesi için koruması gereken beş gaye denir. Bunlar; dinin, hayatın (can), aklın, neslin ve malın korunmasıdır. Yakîn: 1. Kesin ve güvenilir olan, aksine ihtimal olmayan, şüphenin zıddı. 2. İlgili olduğu olaya uygun düşme koşuluyla sabit ve kesin inanç; iman. 3. Ölüm; hayatın sonu. Zâtî Sıfatlar: Sadece Allah’ın (c.c.) zâtına has olan başka varlıklarda bulunmayan sıfatlardır. Vücut, kıdem, beka, vahdaniyet, muhalefetün lil havadis, kıyam binefsihi. Yalan: İslam ahlakında yerilen davranışların başında yalan söylemek gelir. Yalan, gerçek dışı söz söylemek, asılsız bilgi ve haber vermektir. Yalan, doğruluğun zıttıdır. Kur’an-ı Kerim insanları doğru sözlü olmaya çağırmıştır. Yeni dinî hareketler: Kişisel gelişimi veya toplumsal dönüşümü amaçlayan ve genel dinî düşüncenin yapısından kopan hareketler şeklinde tarif Zaviye: Osmanlı Devleti’nin ilk devirlerinde genellikle yerleşim merkezleri dışındaki yollar üzerinde, derbentlerde kurulan ve dinî-tasavvufi inanç ve fikirleri yaymak, bölgenin güvenlik ve asayişini sağlamak, gelip geçenleri barındırmak, 26 yedirip içirmek gibi işleri üstlenen, Anadolu’nun Türkleşmesinde büyük rol oynamış olan dinî ve sosyal kurum. Züht Dönemi: Hz. Peygamber, sahabe ve onlardan sonra gelenleri içine alan, tasavvuf kavramının ortaya çıktığı hicri 2. asra kadar olan dönemi kapsar. Tasavvufta züht, ahirete yönelmek, dünyaya dalmamak, elde mevcut bulunsa bile gönülde mal ve mülk sevgisine yer vermemek gibi anlamlara gelir demektir. Zekât: 1. Temizlenme, temizleme, arınma. 2. Çoğalma, bereketlenme, gelişme, büyüme. 3. Dinen zengin olan Müslümanların dinî bir görev olarak her yıl mallarının ve paralarının yüzde iki buçuğunu ibadet niyetiyle, fakirler başta olmak üzere Kur’an-ı Kerim’in belirlemiş olduğu yerlere vermeleri. Züht: Ahirete yönelmek için dünyadan el etek çekmek. Elde mevcut olsa bile gönülde mal mülk sevgisine yer vermemek. Zikir: Anmak, hatırlamak. Allah (c.c.) kelimesini veya “lailahe illallah” cümlesini söylemek ve tekrarlamaktır. ÖNEMLİ BAZI BİLGİLER: İSLAM MEDENİYETİNİN İZLERİNİN YOĞUN OLARAK GÖRÜLDÜĞÜ BÖLGELER: Hicaz Bölgesi, Kudüs ve çevresi, İran, Horasan, Türkistan ve Mâverâünnehir Bölgesi, Şam ve Bağdat Bölgesi, Hint Alt Kıtası, Endülüs, Anadolu ve Balkanlar, Kuzey Afrika (Mısır ve Mağrip Bölgesi) İSLAM MEDENİYETİNİ TEMSİL EDEN BELLİ BAŞLI DÖNEMLER: Asr-ı Saadet Dönemi (622-632), Dört Halife Dönemi (632-661), Emeviler Dönemi (661-750), Abbasiler Dönemi (750-1258), Selçuklular Dönemi (1040-1308), Osmanlılar Dönemi (1299-1923), ZÜHT DÖNEMİ Hicri 1. ve 2. asır Hasan Basrî Rabia el-Adeviyye TASAVVUF TARİHİ TASAVVUF DÖNEMİ Hicri 3. ve 4. asır Zünnun-i Mısrî Beyazıt Bestamî İmam Gazâlî Cüneyd Bağdâdî 27 TARİKAT DÖNEMİ Hicri 6. asır ve sonrası Abdulkâdir Geylânî Ahmet Yesevî Ahmet Rıfaî Muhyiddin Arabî Mevlana