AHLAKĐ ve ETĐK ARGÜMANTASYONUN BAŞLICA BIÇIMLERI Annemarie Pieper'in Çalışması Üzerine* Güncel Önkal Kitabın bu (VI.) bölümü ahlaki eylem ve yargılarımızla (ahlaki argümantasyon), bu ahlaki eylem ve yargılar üzerine etik tezleri açıklayıp temellendiren (etik argümantasyon) stratejileri ve yöntemlerinin başlıca biçimlerini anlatmaktadır bize. Temellendirmelere girmeden önce, Pieper’in bazen birbirinin içinde, bazen ayrı ayrı bazen de farklı anlamlarda kullandığı kavramları açıklamak gerektiği kanaatindeyim.(1)Pieper'in kitabının genelinde koruduğu Kantçı çizgi bazı noktalarda psikolojist ve belirlenimci kuramlara kaymaktadır çünkü...(2) Bir eylemle ilgili verilen nesnel yargılar, sadece, o eylemin hizmet etmesi gereken bir niyete uygunluğu gözetilerek verilen yargılardır. Buna karşılık "ahlaksal yargılar" 1-Bir kişinin eylemini, başka kişilerin yarar ve zararını, başka kişilerin ilgi ve niyetini gözeterek değerlendiren, 2-Bu tür yargıların temelinde, eylemlerimizde, bizim dışımızdaki kişilerin ilgi ve niyetlerinin de gözetilmiş olduğu, örneğin kendimize yararlı ama başkalarına zararlı eylemlere değil, kendi özel ilgi ve çıkarlarımıza karşıt olsa da, başkalarının yararını ön planda tutacak eylemlere yönelmek gerektiği gibi genel bir inanç yatan yargılardır. 3-Bu inanç, bireylerde, topluluklarda, töreleri kurallar, buyruklar, talepler, haklar, ödevler, vb....konumu içinde, hemen her tarihsel dönemde değişen çok çeşitli kılıklarda kendini gösterir. • • • Đşte, bir bireyin, bir halkın, bir toplumsal sınıfın, bir çağın bilinçli yaşamına egemen olan inanç ve tasarımlar topluluğuna ahlak (moral), bunların bir toplumsal olgu halinde yaşanmasına ahlaklılık (moralite), bu inanç ve tasarımlara göre yönlenen insani tutumlara ve bu tutumlara göre yönlendirilen eylemler hakkında verilen (doğru veya yanlış) yargılara ahlaksal (moralish) diyoruz. Ahlak (moral) ın olgusal ve tarihsel olarak yaşanan bir şey olmasına karşılık ETĐK bu olguya yönelen felsefe disiplinin adıdır.Bu nedenle günlük dilde alışkanlıkla "ahlaksal problem"den söz edildiğinde bunu etik problemi olarak anlamak gerekir. Ahlaksal bir buyruğun önemli karakteristiği şudur:Bir ahlaksal buyruk, sanki tutumumuzu ona bağlı eylemimizi koşulsuz geçerli kılan bir iddia taşır gibidir. 1 nesnel buyruk/doğruluk: *her zaman ve ancak bir koşul altında geçerli (ev inşa etmek istediğimde girişimimi ulaşmak istediğim amaç bakımından doğru/yanlış kılacak kurallar vardır) ahlaksal buyruk: *Beni değil "BĐZ" i ilgilendirir: (başkalarına zarar verme!) *HĐPOTETĐKTĐR Niyetimden vazgeçtiğimde bu kuralların geçerliliği beni bağlamaz. *KATEGORĐKTĐR Koşulsuz geçerlidir.Benden beklediklerini göz ardı edemem. Çünkü oluşumunu sağlayan ilgiler (ev inşa etmek gibi) özel değil başka kişileri de bağlayan ilgilerdir. *Kurallara uymak isteğine bağlı. *Koşulsuz geçerlik iddiası töresel/geleneksel duyguya dayanır. (I)Ahlaki Temellendirmeler: "Gerek bir eylemin ahlakiliğinin tartışıldığı durumlarda, gerekse ahlaki bir yargıya ulaşmak için kişinin kendisinin ya da bir başkasının geçmişte ya da gelecekteki eylemleri hakkında fikir yürüttüğü durumlarda, eylemi ve eylemde ifadesini bulan ahlaki yargıyı haklı kılabilecek "iyi" gerekçeler öne sürülür. " diyor Pieper. I/1-SOMUT BĐR GERÇEKLE / OLGUYLA ĐLĐŞKĐLENDĐRME: Çoğunluk tarafından sorgulanmadan kabul edilen, genel bir normu ya da genel bir değer yargısını dile getirdiği için en sık rastlanan ve en tipik temellendirme biçimidir: "Gözleri görmeyene, hamilelere, tehlike içinde olanlara, arkadaşlara, yardıma muhtaçlara, tartışılmaz nesnel durumları temsil edenlere, kendi başlarına üstesinden gelemedikleri durumlarda yardim etmek gerekir". Bu genel yardım etme kurallarını sosyal bir uzlaşma benimsetir ve ahlaki bakımdan böylesine bir eylemde bulunma zorunluluğu sorgulanmaz, önemli olan etkisi, başarısıdır. Ancak bir toplumda salt önyargı olan bir normun genel tarafından kabul edilmesi ya da tersine bir azınlığın genel tarafından benimsenmemiş bir normu temsil eden ama gene de önyargı içermeyip ahlakiliğin ifadesi olan olgulara dayanması da mümkündür.Önyargıya dayanan argümantasyonda sorgulama yapıldığında önyargı sahibi kişi/kişilerin başka başka olgularla karşılık verdiği görülür. Özel hatta öznel eylemlerin gerekçelendirilirken ahlaki norma olma hakkı olup olmadığını, bencil ve gayri ahlaki motiflerin davranışa yol açıp açmayacağına bakılmalıdır. 2 Burada sınırı insan onuru oluşturur (Birinin yaşaması için başkasının ölmesi gerektiğine karar verebilmek)Uç durumlarda kesin kararlara vardıracak genel kurallar yoktur.Genelde geçerli ama istisna durumlarda geçersiz olan ahlaki yargı ve ölçütler başarısızlığa uğrar. Nasıl davranılırsa davranılsın bir rahatsızlık oluşur.Çünkü düşünülebilir her çözüm insan yaşamının değerinin ölçülemezliği gerçeğine çarpar. Ahlaki yargıların hayatın içinden olgulara dayanılarak temellendirilmesine ilkece itiraz edilebilir.Olgulardan normların türetilemeyeceği, çünkü olgunun zaten olan durum, bir vaka anlamına geldiği, sıradan olması gerekeni çıkaramayacağımız ileri sürülebilir. Ancak eylemimizi gerekçelendirirken dayandığımız örnek olay kendi içinde örtük de olsa bir ahlaki yargıya, bir değer yargısına yani olması gerektiğini iddia ettiğimiz şeye dayanır, buna ilişkin bir yargıdır. I/2-DUYGULARLA ĐLĐŞKĐLENDĐRME: Kendimizde ve diğer insanlarda var olduğunu ima ettiğimiz duygu ve duyarlıklar belli bir eylem biçiminin gerekçesi olarak gösterildiğinde, eylem belli bir dereceye kadar açıklanır ve anlaşılır kılınır ama onun ahlaki açıdan haklılığını ortaya konmuş olamaz.Đstediği kadar yoğun olsun hiçbir duygu ahlaki bir norm gibi bağlayıcı bir ölçüt olamaz (hoşuma gittiği için, yardım etmek zorundaydım, iğrenç bulduğum için...) Örneğin dürüstlük mutlak olarak talep edilmiştir.Kişinin nasıl bir insan, hangi kişisel beğeniler ve anti-patilere sahip olduğundan bağımsız olarak, hiç düşünmeden onun bu bağlayıcı eylem ölçütlerini kabul etmesini bekleriz. Ahlaki argümantasyonlar çoğu zaman duygu yüklü olmalarına rağmen, bir eylemin ahlakiliğini gene de duygulara dayandırarak açıklayamayız. Duyguları ayaklandıran bir argüman, psikolojik destek sağlama işleminin ötesine geçmemelidir.Aksi halde kandıran bir argüman olur.Örneğin seçim kampnyaları gibi: -Niteliği itibariyle ahlaki değildir, -Manipülasyon aracıdır, -Duygulara hitap eder, akla değil. O halde belli duygular bir eylem için iyi gerekçeler olarak geçerli olacaksa, sürekli hangi değer yargısının bu gerekçelerde ya da bu gerekçelerin ardında gizlendiğini sormak, ardından bu değer yargısını sorun olarak ortaya koymak gerekir. 3 I/3-OLASI SONUÇLARLA ĐLĐŞKĐLENDĐRME: Bu ilişkilendirme yararcılığı benimseyerek sunar bize.Buna göre bir eylem kendisiyle ilintili bütün kişi ya da kişiler açısından en büyük faydaya ve en az zarara yol açan eylem ya da davranış olarak gösterilebileceğinden ahlaki meşruiyeti kanıtlanmış olur. Muhtemelen belli oranlarda zarar veren ya da üzüntüye yol açacak sonuçları olan ve buna rağmen ahlakiliği olumsuz etkilemeyen eylemler gerçekleştirilmesi istenemez mi? Görev/ödev ve mutluluk her durumda ille de birbiriyle bağdaşmak zorunda değildir ve özellikle de açmazların, uyuşmazlıkların, soruların yarattığı koşullarda kişinin mutlu olmamasına yol açacak bir eylemin ve davranışın ondan talep edilmesi söz konusu olabilir. Bir eylem ya da davranışın ahlakilik düzeyinin yeterli ölçütü bu eylemden beklenen ya da onun gerçekte sağladığı fayda değildir; aynı şekilde bir eylemin yol açabileceği zarar, onun ahlaki olmadığını kendiliğinden göstermez. Örneğin, Hz.Đsa insanlığın kurtuluşu için şehit oldu ancak bu yararcı ahlak bakışı açısından faydasızdı ve sadece kendine zarar verdi; yazgı devam etti. Hem kendi küçük yaşam dünyamızın hem de genel olarak dünyamızın üzerinde yapıp ettiklerimizin gelecekteki sonuçlarını tartmak, muhtemel gelişmeleri kestirmek zorundayız (çevre sorunları ve doğal kaynakların tükenişini düşünelim) I/4-AHLAK YASALARIYLA ĐLĐŞKĐLENDĐRME Bu yolu izlerken genel bağlayıcılığından ve herkesçe benimsenmiş olduğundan hiç kuşku duymadığımız eylem örneklerine dayanırız. Normun ahlak ilkesiyle uyumlu olduğu konusundaki uzlaşma mevcut olduğu sürece geçerliliği meşrudur ve bizler, gerekçesi bu normla oluşturulmuş bir eylemin açıklanabilir olduğunu düşünmeye hazırızdır. Ama ihtiyaçlar ve bakış açısı değiştikçe normlar eskiyebilir.Kuşaklar arası farklılıklardan söz edilir.Ancak bu birbirlerinin pratiğini ahlaki görmedikleri anlamına gelmez.Dönemin özgürlük anlayışını ortaya çıkartan ahlak ilkesi üzerinde hoşgörü çerçevesinde uzlaşmak gerekir.(Kilise boşanmayı yasakladığı için, dürüstlük erdem olduğu için...) 4 I/5-AHLAKĐ YETKĐNLĐKLE ĐLĐŞKĐLENDĐRME: Bir eylemi ahlaki olarak temellendirmek için çoğu zaman belli bir kabul görmüş kişi ya da mercilerin otoritesine başvurduğumuz olur (babam söylediği için, mahkeme öyle dediği için...) Bu türden "saygın" kişi ve kuruluşların ahlak yargıları da çoğu zaman, belli bir yere kadar ahlaki eylemin kurallara uygunluğunun gösterilmesi için yeterli görülür. Ancak ahlaki konularda hiç kimse eylemlerini temellendirme yükümlülüğünü başkasına devrederek kişisel sorumluluktan kurtulamaz.Aynı şekilde bir kimse kendi ahlaki yetkinliğini şaşmaz bir ahlaki merci gibi göremez ve kendi taleplerini temellendirmeden başkalarına ne yapması gerektiğini dikte edemez.Gerek kendi dışındakilerin gerekse de kendisinin ahlaki yetkinliğe körü körüne inanmak da aynı şekilde bir eylemin ya da bir tavrın temellendirilmesi için yeterli değildir. (Gandhi'yi örnek alabilirsinin ama aklınızı kullanmamız yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz bu durum) I/6-VĐCDANLA ĐLĐŞKĐLENDĐRME:("Vicdanımın sesini dinledim") En son ahlaki merci olarak vicdana dayanmak eylem ve davranışlarımızı meşru kılmanın en yaygın ve benimsenmiş yoludur; ma vicdan da şaşmaz değildir, dolayısıyla vicdanın buyurduğunu ve yasakladığını eleştirel bir değerlendirmeden geçirerek: • Aldığımız eğitim süreci boyunca buyruk ve yasaklamalarını kendine mal edip farkında olmadan içselleştirdiğimiz otoritelerin sesi mi bizim vicdanımız olarak konuşuyor? yoksa • Vicdan dediğimiz şeyin içinde kendince özgürce belirleyen ahlaki yetkinliği mi dile getiriyor? buna bakmalıyız. Vicdani nedenlerle alınmış bir kararı benimseyebilmemiz için bu kararı almış kişinin vicdanını öne sürerek bizden keyfi bir davranışı gizliyor olmaması gerekir. Fritz Heineman, Etik adlı yazısında vicdanı şu şekilde tanımlamış ve eylemi kriter alarak vidanın hallerinden söz etmiştir.(3) "Vicdan dediğimiz şey, ancak etik kural ve yasaların önceden mevcut olduğu bir yerde ortaya çıkabilir.Ama o bizzat kuralları koymuş değildir.Vicdan insanın bu kuralları içinde kökleşmiş şeyler olarak tanıması sonucu ortaya çıkar.Böylece o bizi uyarır ve bu kökleşmiş şeyler açısından doğru görünen yolu gösterir. 1-eylemden önce vicdan ĐNDEKS durumundadır, 2-eylemden sonra JUDEKS (yargı mercii) durumundadır.Eylemi, eylemi yönlendiren kurallar açısından yargılar. 3-Yargılama sonucu eylemin yanlışlığına karar verilmişse de vicdan yarası oluşur. 5 (II)Etik Argümantasyon Etik temellendirme sürecinde ahlaki eylem ve yargıları sadece "ahlakilik" kavramından hareketle haklı gösterip karşımızdakine anlatabiliriz.Burada etik, ahlak ve ahlakilik ilişkisine belli bir açıdan bakan yöntemler oluşturur. II/1- MANTIKSAL YÖNTEM Çeşitli normatif önermeler arasındaki tutarlı ve çelişkisiz ilişkileri göstermek için önermler mantığına tekabül eden bir deontik mantığının geliştirildiği yerde dar anlamda etiğin mantık yönteminden söz edilebilir. Bu normlar mantığının/ eylem kuralları mantığının başlıca savunucularından biri Georg Henrik von Wright'tır. Deontik mantıktan, normatif kavramların biçimsel mantık bakımından incelenmesini anlıyoruz.Deontik yunancadan gelen bir kelimedir ve yapılması gereken/ödev anlamındadır. • • • Deontik mantık , "mümkün" yerine "imkansız" yerine "zorunlu yerine "izin verilen" (P-permitted) "yasaklanan" (F-forbidden) "buyurulan" (O-obligatory) kavramlarını koyar. Dünyayı değiştirecek ahlaki bir eylemin tam olarak tanımlanabilmesi için von Wright'a göre dört çeşit kalkül (kurallar sistemi) gereklidir: 1)ZAMAN KALKÜLÜ:Eylem öncesi ve sonrasında dünyanın bu her iki durumuınu birbirinden ayırt etmemize imkan verir (değişim mantığı) T 2)ĐNTENSĐYON KALKÜLÜ:Eylem öncesi ve sonrasında dönüşüme uğramış durumu ile eylemin gerçekleşmemiş olması halindeki mevcut durumu arasındaki farkı gösterir (eylem mantığı) I 3)MODALĐTE /KĐPLĐK KALKÜLÜ:Doğal, zorlamasız olmaları şartıyla dünyanın mümkün olan gerçek değişimleri tarihin her anı için gösterir (kiplik mantığı) M Bir insanın yeteneklerinin ve nede-sonuç ilişkisine bağlı düzenlerin sınırları içinde yaşamak için hangi imkanlara sahip olduğunu gösterir. 4)ĐZĐN KALKÜLÜ: Doğal, zorlamasız değiştirmelerden hangilerinin yapılması ya da yapılmaması gerektiğini, hangilerine de müsaade edildiğini gösterir. P Doğal imkanlardan hangilerinin gerçekleşebileceğini, dolayısıyla gerçekleştirilmesi gerektiğini belirtir. Bu kalküllerden ilk üçü (1,2,3) bir insanın gerçekleşmiş olan ve gelecekte gerçekleşme olasılığı bulunan tarihini bir topolojik yaşam ağacı biçiminde gösterebiliriz. 6 Böylelikle bir eylem durumundaki özgürlük derecesi mevcut değişiklik olasılıklarıyla hesaplanabilir.Buradan da iki uç durum söz konusudur:(şemalar için bknz. EK1) a)OMNĐPOTENT:Eylemde bulunan başlangıç durumunu hem olduğu şekliyle bırakabilir hem de değiştirebilir.Son durumu hem gerçekleştirebilir hem de gerçekleştirmeden olduğu gibi bırakabilirse, bu kişi muktedir biridir. b)ĐMPOTENT:Tek bir olanağı varsa, yani seçme şansı yoksa muktedir değildir. O halde, deontik yaşam ağacı doğa düzenini sınırlayan normatif düzeni temsil eder, çünkü bir şeyin doğal düzlemde mümkün olması demek, ille de yapılmasına müsaade edilecek demek değildir.Deontik mantığa göre, bir imkan ancak doğal bir olasılığı ve imkanı temsil ediyorsa bir anlam taşıyabilir.Đlkesel olarak uygulanması (doğal engellerden ötürü) mümkün olmayan bir norm eylem normu olamaz.Öte yandan olgusal bir durum eyleme izin vermenin gerekçesi değildir.Çünkü doğal ve normatif dünya arasında mantıksal bir boşluk vardır.Bu nedenle deontik yaşam ağacı, doğal yaşam ağacını (olağan hayatın imkanlarını) iyice sınırlayarak belli bir kişi açısından her an ve her durumda (doğal düzende mümkün) eylem ve davranışlardan hangilerinin müsaaede edilen, hangilerinin buyrulan ve yasaklanan eylemler olduğunu göstermesi halinde ahlaki bir eylem mümkün olabilecektir. (deontik mantık açısından yaşam ağacının sınırlanması şema için bknz EK 2) Bir etik yöntem olarak deontik mantık, aynen biçimsel mantık gibi ahlaki kavrayış ve bilgilerin ilk haliyle kazanılmasını sağlayan bir yol olmayıp başka şekilde (eğitim, akılcı düşünme, diğerlerine danışma vb. yoluyla) kazanıldıktan sonra bilgileri biçimselleştiren bir bilimsel araçtır. O halde mantıksal yöntem nasıl eylemde bulunulacağını ve ne yapılacağını doğrudan söylemez, deontik yoldan doğru bir yargıya nasıl varılacağının yöntemini belirtir; ancak yöntemin işlemesi için von Wright'in biçimsel kalküllerini ve soyut simgelerini somut, olgusal verilerle karşılamamız şarttır, bunun için de mevcut ve olabilir dünyalarının doğru zaman ve durum verilerinin bilinmesi gerekir. II/2- DĐSKÜRSĐF (4) (SÖYLEMSEL) YÖNTEM: Deontik mantık üzerine kuruludur .Normları meşrulaştırma ve haklı kılma sorununa yöneldiği için deontik mantık ilkelerinin de önüne geçer.Özellikle Paul Lorenzer ve Oswals Schwemmer, Jürgen Habermas etikte diskürsif düşünme yöntemini geliştiren önemli isimlerdir.Lorenzen ve Schwemmer, von Wright gibi mantığın kip kavramları ile etiğin kavramları arasındaki paralellikten hareket ederler.4 farklı eylem sınıfından söz ederler: 1.Belli bir eylemin yapılması istenir / buyurulur. 2.Herhangi bir eylemin yapılması buyurulur ve istenir, ama birçok eylemden hangisinin yasak olmadığına yapılacağına kişi karar verir. 3.Belli bir eylemin yapılması yasaktır. 4.Herhangi bir eylemin yapılması kişinin kararına bırakılır ( yasaklanmamış olması gerekir) O halde bir toplumun normlar sistemi biliniyorsa kişinin tekil eyleminin hangi eylemler sınıfına ait olduğu meselesi artık sadece mantıksal bir sınıflama sonucudur. 7 Bütün bu eylemler, davranış ve tavırlar hipotetik bir önkoşulla ilintilenerek yasaklanmış, buyurulmuş, ya da yapılmasına izin verilmiş eylemlerdir.Ve "şayet geçerliyse", "o zaman......" mantığına dayanır. Sonuç olarak ahlaki yargımızı dayandırdığımız hipotetik durumun bizzat kendisinin ahlaki kurallara uygunluğunu, başka deyişle fiilen gerçeklikteki normların kendilerinin haklılığı yoklanacaksa, (Lorenzo /Schwemmer tarafından ) "transsübjektif (öznelerüstü) danışma yöntemi" olarak adlandırılan başka bir yönteme gerek vardır.Bu yöntem diskürsiftir çünkü, kişi tek başına değil, uzlaşan eylem topluluğuna göre karar verir.Bu yöntem aynı zamanda adım adım geliştirilen ve her argümanın temellendirildiği, " konstrüktif" kurucu bir yöntemdir.Yani herkesin kendi çıkarları ve ilgileri açısından gündeme getirdiği gerekçeler, anlaşılır nedenler birlikte ele alınıp tartılır; böylelikle, nihayette bütün bu nedenler dönüştürüle dönüştürüle kesin olarak ikna edici, tartışılmaz olarak belirlenebilecek ilkesel bir nedenin yapıcı yanlarını oluşturur. Diskürsif yöntem üç etik ilkesel öncül üzerine kuruludur: 1-Uyuşmazlıklar şiddet yoluyla değil, ilgili herkesin ya da onları temsil edenlerin aralarında görüşülerek çözülmelidir. 2-Böyle bir görüşmeye katılan herkesin, çıkarlarını ve ilgilerini herhangi bir engelle karşılaşmadan savunmaya hakkı vardır. 3-Böyle bir görüşmeye katılan herkes, retorik araçlarla ya da ikna yöntemleriyle kendi çıkarlarını savunmamaya, ancak transsubjektif dediğimiz, özneleri aşan, öznelerüstü danışma ve görüşme ilkelerine göre çıkarlarını gözden geçirmeye hazır olmalıdır.Bu kişinin, herkes tarafından kabul göreceği umulan üst amaca uymayan isteklerinden vazgeçmek zorunda olduğu anlamına gelir. Böylelikle iradenin akılcı bir temelde oluşumu sürecinde elde edilen nesnel amaçlar herkesin uyması gereken genel bağlayıcı normlar olarak işlevselleşir ("amaçların normatif oluşumu"). Çeşitli heterojen taleplerin düzenlenmesi açısından böyle bir temellendirme, genel bağlayıcı bir sonucu hedef alması durumundan etik bir yöntem olarak tanımlanabilir.Etik bir argümantasyon olarak bu modelin ahlakiliğini temellendiren bir ilkeye de geri götürülerek aşkınlaştırılması.Đnsan onuru, özgürlük gibi genel değerler, öznel çıkarlar ve istekler gibi ele alınarak bir tartışmanın nesnesi olamaz. Habermas'a göre diskursa katılanların diskursu yeterince temellendirmiş ve açıklanmış olarak kabul etmelerini sağlayacak olan bir argümana (katılımcıları rasyonel olarak yönlendirici) ihtiyaç vardır. Habermas pratik diskursun sınırlılığını ortaya koymuştur:"Diskurs, önerilen ve hipotetik düzlemde düşünceye dayalı normların geçerliliklerini sınar." 8 II/3- DĐYALEKTĐK YÖNTEM: Diskürsif yönteme benzer olarak diyalektik yöntem de karşılıklı konuşma ilkesi üzerine kurulu yöntemdir. Diyalog, argümanları ortaya koya koya normatif ve fiili talepler arasında sürekli gidip gelen ve normatif talepleri gerçekliğin talepleri ile ilintilendirip bu iki düzlemi birbirine bağlayan bir araçtır.Burada fiili olan/gerçeklik olgularının normun talebini karşılayacak şekilde değiştirilmesi normun bir eylem düzenleyicisi olarak fiili alanda somutlaştırılması gerekir. II/4- ANALOJĐK YÖNTEM: Etikte mevcut bir durumda hangi eylemin ahlaksal olarak gerçekleştirilmesi istenilen eylem olduğunu bağlayıcı bir şekilde belirlemek için genel tarafından benimsenmiş normları ve değerleri o belli, tek durumla ilişkilendirmek gerektiğinde analoji yöntemi kullanılır. Özellikle ceza hukukunda özel ve apayrı bir önem taşır.Ceza hukuku açısından önemli bir durumla ceza hukukunun normları arasındaki doğru noktayı bulmak için kullanılır.Ceza hem işlenen suça hem de yasaya uygunsa adildir. II/5- TRANSSENDENTAL YÖNTEM: Bu yöntem ahlakilik kavramının oluşumunu mutlak, kayıtsız şartsız kökenine kadar geri götürüp yeniden kurarak ahlaki eylemin imkanlarını oluşturan kurucu koşulları araştırır.Kant bu yöntemi etiğe uygulayan ilk kişidir. Transsendental mantıkla temellendirme, böylelikle ahlakiliği temellendirecek ve insan pratiği için ilkece kurucu olacak bir neden bulmayı amaçlar.Kant bu nedeni özgürlük ilkesi olarak yeniden kurar ve özgürlüğü otonomi yani iradenin kendini içten, özerk belirlemesi, kendi yasasını kendisinin koyması olarak tarif eder: "Kendi iradeni bağladığın ana ilkelerin, her zaman genel bir yasa koyucu ilke olarak geçerli olabileceği şekilde davran." Bu mutlak buyruk şu anlama gelir:eylemine temel oluşturmasını istediğin her ilkeyi, her normu, herkesin onları kendi eylemlerinin temel ilkesi ya da normu olarak kabul etmesini ve onlara uymasını isteyip istemeyeceğine bakarak kontrol et!Özgürlük yalnızca başka özgürlüklerle bağlantılı olarak ve başka özgürlüklerin kabul edilmesiyle gerçekleşir. Transsendental temellendirme işlemi, daha çok insan bilgisinin sınırları içinde kalır ve sonuçta özgürlük ilkesiyle "ayakları üzerine dikilir", çünkü özgürlük ilkesi: -ahlakilik talep eden bütün eylem ve normları karşılaması gereken koşuldur. -artık bilgiyle ulaşılamayan son nedendir; meşrulaştırılamayacağı gibi buna ihtiyacı da yoktur.Kendisinden ötede herhangi bir şeyin istenemeyeceği ve kovalanamayacağı en üst hedeftir. 9 Özgürlük dışında (daha üst düzeyde) ahlaki olan başka bir şey ne düşünülebilir ne de istenebilir.Bu nedenle özgürlük ilkesiyle ilişkilendirilebilen her eylem, her norm nihai argümanlarını bulmuş demektir ve bu anlamda da ahlaki nitelik kazanmıştır. Transsendental etiğin ahlaki ilkelerinin ölçülerine göre davranacak her kişi, eylem ve eylemsizliklerinin bireysel biçimlerini her seferinde yeniden ve kendi kendine gerçekleştirmek durumundadır. Bu yöntemin kullandığı ilkesel ahlakilik temellendirmesi, alınan temel ilkenin farklı tarihsel koşullarda tarifinin yenilenmesi ile geçerli olabilir, ancak.Ve bu yöntem diskürsif ve analojik yöntemlerle tamamlanmalıdır.Çünkü ilkeyle olgusal gerçeklikleri birbirine bağlamak şarttır.Yoksa söylenenler havada kalır. II/6- ANALĐTĐK YÖNTEM: Mantıksal yöntemle benzerlik içerir.Her etik yöntem aynı zamanda çözümleyici bir yöntemdir. Ahlaki amaçla kullanılan sözcükler, yargılar ve argümanlardaki anlam ve işlevleri araştırmak için "ahlak dili"ni analizden geçiren meta-etik kuramı şu soruları sorar: 1-Doğru, yanlış, iyi, kötü gibi.... etik kavramların tanımı ve anlamı nedir? 2-Bu ya da benzeri kavramların yer aldığı yargıların önemi, anlamı ve işlevi nedir? 3-Bu yargıların kullanım kuralları nelerdir? 4-Ahlaki ya da ahlaki olmayan kullanım birbirinden nasıl ayırt edilir? 5-Ahlaki argümantasyonun mantığı nedir? 6-Etik ve değer yargılarının gerçerlilikleri kanıtlanabilir mi? Bu nedenle meta-etikciler ahlak filozofunun görevini şöyle tanımlarlar:"Ahlaki sözcüklerin nasıl kullanıldığını betimleme, açıklama ve yorumlamak."Etik ahlak dilinin mantıksal incelenmesidir. Gündelik konuşma dilinin konuşma alışkanlıklarımızı ve bunlarla ilintili davranış ve tavırlarımızı gösterme bakımından verimli olduğu görüşü hakimdir. • • • O'nun kiracısı SĐYAH: Cümleyi dile getirişi Sözcük vurgulaması Đfade tarzı (neyin ifadesi olduğu) Konuşma edimi kuramı devreye sokulmaktadır. Dil analizi yöntemi iki aşamada gerçekleşir: 1-Dil oyunu :günlük dilde ahlaki amaçla kullanılan sözcüklerin seçilmesi söz konusu kişiyi belli bir eylem ve davranışa yönlendirirken tercih edeceğimiz yollara bağlıdır.Örneğin mevcut olgusal durumu anlatarak onu yönlendirmek istiyorsaki değerlendirici betimleyici sözcüklere başvururuz ya da duygularına hitap ederiz. 10 2-Çözümleme tümevarım yoluyla kazanılan iletişimsel eyleme ilişkin bilgiler, bir yandan mantıksal tutarlılıklar açısından araştırılarak öte yandan bir grup insanın fiili davranışlarından ampirik açıdan doğrulanarak gerçeklikleri açısından kontrol edilir. Ancak dil analizi üzerinden gidilerek geçerlilik talepleri ahlaki açıdan temellendirilememektedir.Sadece geçerlilikleri açısından betimlenir ve sistematik olarak bir araya getirilebilir.Bütünüyle kavramsal çözümlemeden ibarettir. Çözümlemeden yorumlamaya geçen yöntem HERMENEUTĐK YÖNTEM dir.Bu anlayış yorumlayıcının önyargılarını ve bu önyargıları kendi anlam ufkunda yeniden yeniden yorumlayıp kendi hayat anlayışı, kendini kavrayışı ile bütünleyişini öncelikle belirleyen tarihsel birikim anlamındaki geleneğin öneminin altını çizer. Bu yöntem etik bakımdan önem taşıyan yorumlanması gerekli önermelerin söz konusu olduğu her yerde başvurulacak bir yöntemdir.Eylem yapan, belli bir davranışta bulunan birinin kendisini kendi eylemi içinde anlayıp kavrayabilmesi için, başkalarının (ötekinin ) eylemlerini, kendini onların yerine koyarak açıklayıp kavraması gerekir.Etik bu başkalarını anlama sürecine katkıda bulunmalı bunu yaparken de ahlaki anlamı aramaya yönelik hermeneutik süreci yorumlayarak anlamlandırmakla, eylemde bulunan kişiyi hazır anlam anlayışı (norm ve değer bilinci ) hakkında aydınlatmakla yetinmelidir. (kuramın sahiplerinden Gadamer:)Doğru bir felsefi etik yaklaşım, fenomenleri ana hatlarıyla açıklayarak ahlaki bilinci kendi hakkında netlik kazandırmaya çalışmalıdır. Eylemde bulunan eylem sayesinde kendisini ahlaki bir varlık olarak ortaya koyar. Bunu kendisini belirleyen anlamların tarihselliği içinde yapar.Hermeneutik yöntem insanın kendini ahlaki bir varlık olarak kavramasına yardımcı olur. SONUÇ Ahlak ve ahlakilik ilişkisini aydınlatmak için etiğin kullandığı yöntemler birbirinden bağımsız değildir.Bu yöntemler etiğin konusunu çok farklı yanlardan ve yönelimler açısından yansıtırken bize bu ilişkinin çok katmanlılığını ve tek bir yöntemle sağlıklı olarak kavranamayacağını da gösteriyor 11 dipnot lar (*) Annemarie Pieper, Etiğe Giriş, Ayrıntı Yayınları, 1999, Đstanbul, s:157-204 (Bölüm VI : Ahlaki ve Etik Argümantasyonun Başlıca Biçimleri) (1)Kavram açıklamaları Haral Delius, "Etik" adlı yazısından alınmıştır: çev:Doğan Özlem, Günümüzde Felsefe Disiplinleri, Ara Yayıncılık, 1990, Đstanbul, s:311-356 (2) Psikolojist etik: (Hume) Eylemleri motive eden şey, sadece eğilim, duygu, haz ve acı gibi psikolojik süreçlerdir.Eylemleri degerlı kılan şeyler de bunlardır.Bu yüzden iyi ve kötü aslında acı ve haz duygularının özel biçimlerinden başka bir şey değildir. Belirlenimci etik: (Spinoza, Schopenhauer) Etiğin görevi, ahlaksal eylem ve ahlaksal yaşamımızı belirleyen temel kaynakları, eğilimleri, nedenleri açığa çıkarmaktır. Tek tek bireylerin istençleri tamamen belirlenmiştir. (3)a.g.y, s.347 (4) Diskürsif: Bir problemi kavramsal-argümanlarla enikonu işlemek, bir konuşma biçiminde birlikte irdelemek 12