antropoloji

advertisement
DİKKATİNİZE:
BURADA SADECE ÖZETİN İLK ÜNİTESİ SİZE ÖRNEK
OLARAK GÖSTERİLMİŞTİR.
ÖZETİN TAMAMININ KAÇ SAYFA OLDUĞUNU
ÜNİTELERİ İÇİNDEKİLER BÖLÜMÜNDEN
GÖREBİLİRSİNİZ.
ANTROPOLOJİ
KISA ÖZET
KOLAYAOF
ANTROPOLOJİ
2
Kolayaof.com 0 362 2338723
Sayfa 2
ANTROPOLOJİ
İÇİNDEKİLER
1. ÜNİTE-Antropoloji Nedir?…………………………………… ………………………………..………….……..4
2. ÜNİTE-Kültür Kavramı.................................................................................................6
3. ÜNİTE- Kültüre Yaklaşımlar: Temel Antropoloji Kuramları...........................................8
4. ÜNİTE-İnsanın Canlılar Dünyasındaki Yeri ve Biyolojik Çeşitliliği............................... 11
5.ÜNİTE- İnsanın Evrimi.................................................................................................15
6. ÜNİTE-Sanayi Öncesi Uyarlanma ve Yaşam Tarzları: Avcı-Toplayıcılık ve Tarım……....18
7. ÜNİTE-Kent, Devlet ve Endüstri …………………………………….………………………………..……..24
8. ÜNİTE-Akrabalık ve Toplumsal Cinsiyet ………………………………………………………....……...28
9. ÜNİTE- Din ve Kutsal ……………………………….………………………………………………..…...……...32
10. ÜNİTE-Dil ve İletişim………………………………………………………………………………..…………...35
Kolayaof.com 0 362 2338723
Sayfa 3
3
ANTROPOLOJİ
1. Ünite— Antropoloji Nedir?
Antropolojinin Tanımı
Antropolojiİnsanı kültürel, toplumsal ve biyolojik çeşitliliği içinde anlamaya; insanların başlangıcından
beri çeşitli koşullara nasıl uyarlandığını, bu uyarlanma biçimlerinin nasıl gelişip değiştiğini, çeşitli
küresel olayların bu uyarlanmaları nasıl dönüştürdüğünü görmeye ve göstermeye çalışır. Bu nedenle
yerküreyi bir bütün olarak ele alır ve insanlığı bütünlüğü içinde görmeye çalışır. Bu yönüyle
antropoloji hem bütüncü hem de farklılıkları vurgulayıcı bir doğaya sahiptir.
Antropolojinin Yaklaşımı ve İlkeleri
Bütüncülük
Evrensellik
Uyarlanma
Bütünleşme
Kültürel Görecilik
Karşılaştırmacılık
ANTROPOLOJİNİN DALLARI
Sosyal-Kültürel Antropoloji: İnsanın, biyolojik varlığının dışında yarattığı toplumsal-kültürel alanı,
bütün çeşitliliği ve benzerlikleri içinde kavramaya ve anlamaya yönelmiş olan antropoloji dalı sosyalkültürel antropolojidir. Toplumsallaşmadan başlayarak kişiliğin oluşmasında rol oynayan kültürel
süreçlere, kültürün belirlediği cinsiyet rollerinden türün devamının sağlanmasına ve geçim
etkinliklerinin yürütülmesine esaslı bir zemin sunan aile-akrabalık sistemlerine, toplumların iç düzen
ve istikrarına yönelik hukuksal ve siyasal mekanizmalardan gelenek-görenek ve alışkanlıklara, farklı
geçim etkinliklerinden çevreye uyarlanma biçimlerine, inanç sistemlerinden beslenme ve sağlık
uygulamalarına kadar yayılan geniş bir toplumsal-kültürel olgu bütünlüğü bu alanın ilgisine
girmektedir. Bu alanın temel malzemesi, belirli bir topluluğun bütün kültürel örüntüsünü gözler
önüne sermeye yönelen etnografya çalışmalarıdır. Etnografya: Alanda gözleme dayalı olarak bir
topluluğun bütün kültürel yönlerinin kaydedilmesidir
Biyolojik Antropoloji: İnsanın biyolojik çeşitliliğini, canlılar dünyası içindeki yerini ve evrimini, eski
insan topluluklarının karşılaştıkları sağlık sorunlarını ve onların demografik özelliklerini inceleyen
geniş bir alandır. Belirli alt dalları vardır:
Primatoloji: İnsanların canlılar dünyasındaki en yakın akrabaları olan iri maymunların, maymunların
ve diğer primatların toplumsal yaşamını ve biyolojisini inceler.
Paleoantropoloji (İnsan Paleontolojisi): İnsan atalarının ve ilk insan türlerinin fosil kalıntılarını
inceleyerek insan evriminin genel bir manzarasını ortaya koymaya çalışır.
Biyoarkeoloji: Eski insan topluluklarının iskelet kalıntılarına bakarak onların yaşadıkları sağlık
sorularını, demografik özelliklerini, belirlenebildiği ölçüde ölüm nedenlerini, ömür beklentilerini,
büyüme ve gelişme durumlarını, geçim etkinliklerine ve yaşam koşullarına bağlı fiziksel değişmelerini
ele alır
Fiziksel antropoloji: Yaşayan insan topluluklarının biyolojik çeşitliliğini, büyüme ve gelişme sorunlarını
inceleyen antropoloji dalıdır.
Adlî Antropoloji: Cinayete, kazaya ya da katliama kurban gidenlerin ya da doğal felâketler sonucu
hayatlarını kaybedenlerin iskelet kalıntıları üzerinden kimliklerinin ve ölüm biçimlerinin
belirlenmesini, elde edilen kanıtların mahkemelerde kullanılmasını sağlayan bir alandır.
Popülâsyon Genetiği: İnsan toplulukları arasındaki kalıtımsal ilişkileri, fark ve benzerlikleri inceler.
Kolayaof.com 0 362 2338723
Sayfa 4
4
ANTROPOLOJİ
Arkeoloji: Eski insan topluluklarının bıraktıkları ve bugüne kadar ulaşan, genellikle toprak altından
çıkarılan maddî kültür varlıklarının saptanmasını, bunların incelenmesiyle geçmiş kültürlere, yaşam ve
geçim biçimlerine ilişkin bilgilerin elde edilmesini amaçlayan geniş bir çalışma alanıdırDünyada
arkeoloji yaklaşımı iki ana çizgiyi izler. Bunlardan birincisi antropolojik arkeoloji olup, maddî
buluntular arasında hiçbir ayrım yapmadan insan toplumlarının ve kültürlerinin o maddî kalıntılar
üzerinden özgün zamanlarındaki hallerini ve değişimini izlemeyi öngörür. Antropoloji, arkeolojinin
belirli bir yaklaşımını içermektedir. Bu yaklaşıma bağlı alanlar şunlardır:
Prehistorya: Kazılar ve yüzey araştırmaları yoluyla insanların yazı öncesi çağlardaki yaşam ve geçim
biçimlerini, bu kazı ve yüzey araştırmalarından elde edilen üretim araçlarına, barınaklarına, ürettikleri
küçük araç-gereçlere bakarak anlamaya çalışan, bu yolla insanın biyolojik evrim tarihine eşlik eden
kültürel değişme tarzını göstermeye çalışan bir arkeoloji alanıdır.
Tarihsel Arkeoloji: Yazılı kayıtlar ve arkeolojik kazılarla bağlantısı içinde yakın geçmişe ait toplumların
ve kültürlerin yaşam ve geçim biçimlerine, kültürel hayatlarına ışık tutmaya çalışır.
Etnoarkeoloji: Eski toplumların yaşam ve geçim biçimlerini anlamak, kullandıkları simgeleri ve
aletlerin işlevlerini çözümlemek için, o toplumlara benzediği düşünülen çağdaş toplumlardan veri
devşirmeyi amaçlayan, bunun yanısıra bugün hâlâ geleneksel yaşam sürdüren toplulukların bugünkü
yaşamlarını izleyerek onlara ait daha eski maddî kültür varlıklarını anlamlandırmaya çalışan yeni bir
alandır.
Endüstriyel ve Kentsel Arkeoloji: Sanayi toplumlarına özgü olan ancak şimdi kullanılmayan işliklerin,
fabrikaların, çalışma alanlarının, işçi konutlarının vs. incelenmesi yoluyla sanayi toplumunun
değişimini ve bu toplumsal tarzın başlangıç durumunu tasvir etmeye ve kurgulamaya çalışan; bir
yandan da kentsel artıklar gibi kentsel yaşamın ürünü ve belirtisi olan şeyleri inceleyerek çağrdaş
etnografyaya yardımcı olmaya çalışan arkeoloji alanıdır.
Dil Antropolojisi: Bazı antropoloji yaklaşımları sadece dil çözümlemelerine yaslanmayı etnografyadan
daha önemli bir kültür çözümlemesi yöntemi olarak benimsemiştir. Bu nedenle dil çalışmaları,
antropolojinin geniş yelpazesi içinde kendisine önemli bir yer bulmuştur. Dilbilimin daha teknik
alanları olan ve dil ailelerine mensup dillerin birbirleriyle tarihsel ilişkilerini inceleyen tarihsel dilbilim
ile dilin gramer yapısı ve anlam ve biçim bilgisini içeren betimsel dilbilimin dışında kalan toplumsal
dilbilim, doğrudan doğruya bir antropoloji alanı olarak tanımlanabilir. Toplumsal dilbilim günlük
yaşamdaki iletişim ortamında, farklı toplumsal katmanlarda ve kültürel eşiklerde dilin kullanım
biçimlerini inceler.
ANTROPOLOJİNİN TARİHİ
Antropolojik ilginin doğuşu, insan çeşitliliğine, farklı yaşam ve geçim biçimlerine dönük merakların ve
bu çeşitliliği sergileyen yazının ortaya çıkmasıyla başlar. Genellikle Akdeniz ve Karadeniz dünyasındaki
kültürel çeşitliliği tarihinde anlatan Herodotos, bu bakımdan antropolojinin babası sayılmıştır. Bu
açıdan bakıldığında Marco Polo’yu ve Evliya Çelebi’yi de ilk antropologlar olarak görülür bilimsel
antropoloji, 19. yüzyılda bugünün modern sosyal bilimleri şekillenirken, Batı dışında kalan toplum ve
kültürlerin inceleme alanı olarak diğerlerinden ayrışarak ortaya çıkmıştır. Kuzey Amerika ve
Britanya’da yetişen ilk antropologlar, özellikle Amerika’nın modern öncesi kabile toplumları ile
Afrika’da ve Avustralya-Okyanusya adalarının sanayi toplumuna adım atmamış küçük-ölçekli
toplulukları üzerinde çalışarak ilk etnografyaları yaptılar. Diğer sosyal bilimcilerin aksine
antropologlar, küçük-ölçekli topluluklar üzerinde çalıştıkları için kültürü ve toplumsal örüntüleri bir
bütün halinde betimleyebilen ve bu betimlemelerden kuramsal sonuçlar çıkarabilen kapsayıcı
araştırmalara imza attılar. Bu süreçte antropolojinin yöntemi ve ilkeleri ortaya çıktı.
İlk antropoloji, oryantalizmle birlikte sömürgeciliğin bilimi olarak yaftalanmıştır. Gerçekten de
özellikle Britanya yönetimi altındaki ülkelerde antropologlar, burada yaşayan insanların kültürlerini,
yaşam ve geçim biçimlerinin esaslarını öğrenerek, sömürge yönetimleri tarafından bu toplumların
nasıl daha iyi yönetilebileceğine ilişkin eşsiz bilgiler sunmuşlardır. Bu açıdan da o zamanların
Kolayaof.com 0 362 2338723
Sayfa 5
5
ANTROPOLOJİ
hükümetlerince desteklenmişlerdir 19. yüzyılda Avrupa’da antropoloji gelişirken, onu etkileyen en
önemli kavramlardan birisi ırk kavramıydı. Zira başka kıtalarda yaşayan insanlar sadece kültürel
farklılıklarıyla değil Avrupalılardan fiziksel farklarıyla da dikkat çekmiş ve 18. yüzyıldan itibaren bu
morfolojik farklar, ırk kavramı altında sınıflandırılmaya başlanmıştı. Bugün de kullanılan kaba ırk
sınıflandırması, yani Beyazlar, Siyahlar, Sarılar gibi sadece deri rengine dayanarak insanları ayıran
görüş, o başlangıç yıllarının eseridir. 19. yüzyılda bu ırk sınıflandırması, yükselen sömürgeciliğin
sömürge ülkelerdeki insanlar üzerindeki tahakkümünü meşrulaştıracak bir araç haline getirildi ve
Avrupa düşüncesinde, varsayılan ırksal farkın kültürel farkın, yani Batının gelişmişliğine karşın
diğerlerinin geri kalmışlığının nedeni olduğunu temellendirmeye çalışan ideoloji, ırkçılık, ortaya çıktı.
Özellikle 20. Yüzyılın başlarından itibaren II. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar devam eden süreçte
antropoloji, bu ideoloji için kullanıldı ve bir yanlış bilinç ortaya çıktı. Bu yanlış bilinç, antropolojiyi bir
ırk bilimi gibi kurguladı ve özellikle bizim gibi ülkelerde bu bilim dalının, sosyal-kültürel yanı ve diğer
hümanist göndermeleri ve yine kendi tarihi içinde ırkçılığa karşı geliştirdiği güçlü damar dikkate
alınmaksızın sadece bir ırk bilimi olarak algılanmasına yol açtı
ANTROPOLOJİNİN DİĞER İNSAN VE TOPLUM BİLİMLERİ İÇİNDEKİ YERİ
Antropoloji, özellikle çalışma alanının dünya ölçeğindeki genişliği (evrenselliği), bütüncülüğü,
karşılaştırmacı doğası, kültürel göreciliği nedeniyle ve alan çalışması yöntemi çerçevesinde uyguladığı
tekniklerle diğer sosyal bilimlerden farklılaşmıştır. Sosyal bilimler, esas olarak, 19. yüzyılın başlarından
itibaren gelişen ve felsefenin içinden çıkarak bağımsız disiplinler ve uzmanlık alanları halinde
özelleşen bilimlerdir. Bu özelleşme içinde bugünkü klasik sosyal bilimler (sosyoloji, iktisat, psikoloji,
siyaset bilimi ve tarih), esas olarak modernleşmiş Batı toplumunu meydana getiren kurumların
incelendiği alanlar olarak ayrışırken, antropoloji Batı’nın karşıtının ya da Batı dışında kalanın, yani
modern olmayanın ya da o zamanların deyimiyle ilkelin incelenmesine yönelmiştir. Ünlü Amerikalı
sosyal kuramcı Immanuel Wallerstein uzmanlaşan toplumsal bilimlerin akademik farklılaşması içinde,
antropolojinin Batı’nın karşıtını (alana çıkarak) araştırmaya yöneldiğini; diğer sosyal bilimler içinse
temel verileri tarihin (arşivin) sağladığını belirtir
Antropoloji tarihsel konumlanışına bağlı olarak bir yanıyla sosyolojiye, bir yanıyla biyolojiye ve bir
yanıyla tarihe dayanan; hem bütüncü yaklaşımı gereği sosyal bilimlerin tamamıyla alışveriş içinde
bulunan hem de sosyal bilimlerle biyoloji arasında köprü kuran bir bilim olarak tanımlanabilir. Buna
bağlı olarak antropoloji, bir yandan pozitif bilimlerin pozitivist yöntemlerini (doğa tarihi yöntemini)
kullanan nomotetik bir bilimsel eğilim içindeyken; öte yandan kültüre anlamacı yaklaşımın zorunlu bir
sonucu olarak her kültürü içeriden, özgül kuruluşu ve kendine özgülüğü açısından anlamaya
yarayacak idyografik bir bilimsel inşa girişimini de birarada barındırabilen özel bir bilimsel konuma
sahiptir.
Nomotetik yaklaşım: Genel bir ilkeye ya da yasaya yönelik bilgi üretimi ya da verilerin ve bulguların
bu amaçla değerlendirildiği yaklaşımdır.
İdyografik yaklaşım: İnsanî gerçekliğin çeşitli yönlerini her birinin kendi özel tarihsel gelişimi ve
konumu açısından değerlendirerek, her biri için benzersiz, birbirine kıyas edilemeyecek ve ortak bir
ilkeye varılamayacak bir bilgi alanı açma yaklaşımıdır.
ANTROPOLOJİNİN YÖNTEMİ VE ARAŞTIRMA TEKNİKLERİ
Yorumlamacılık: Her türden yazılı ve sözlü metnin, tarihsel olayların, doğadaki süreçlerin ve bütün
yaşam deneyimlerinin en iyi nasıl anlaşılabileceğine dair anlamacı girişim; olan ve olmuş herşeyin
izleyenin gözünden, onun yorumuyla görülebilmesini amaçlayan yöntemsel arayıştır.
Emik yaklaşım: Topluluğun öznel değerleriyle fiziksel ve toplumsal dünyayı, onların doğaüstü ile
girdiği ilişkiyi anlama ve anlamlandırma becerisidir.
Etik yaklaşım: Genel antropoloji bilgisinin bize öğrettikleriyle ve farklı deneyimlerin birikimi olan bir
genel kültür bilgisiyle bir topluluğun değerlerine ve yaşam tarzına eğilme pratiğidir.
Kolayaof.com 0 362 2338723
Sayfa 6
6
ANTROPOLOJİ
Yeni etnografya ya da hikâyeci etnografya: Araştırmacının alan araştırması yaparken gözlemi
kendisine yöneltmesi ve alanda gözlenenlerin bakış açısından kendi hikâyesini ve deneyimini
yansıtma girişimidir.
2.Ünite – Kültür Kavramı
KÜLTÜR
Kültür, en genel tanımıyla, insanın doğa dışında yarattığı ve ona eklediği maddî ve manevî herşeydir.
Bunun içine, üzerine giydiği giysiden beslenme sistemine, barınma tarzından dinsel inanışına,
toplumsal örgütlenmesinden hayatı anlamlandırdığı ideolojik çerçevelere kadar pek çok şey girer.
İnsanın hayatta kalmasını ve türün devamını sağlayan yegâne avantajı, onun kültürüdür. Kavramın
çoğunlukla başvurulan ve geniş kabul görmüş tanımını 1871 yılında Amerikalı antropolog Edward
Tylor yapmıştı. Tylor’a göre kültür ya da uygarlık; bir toplumun üyesi olarak, insanoğlunun öğrendiği
(edindiği) bilgi, sanat, gelenek- görenek ve benzeri yetenek, beceri ve alışkanlıkları içine alan karmaşık
bir bütündür. Yalçın İzbul’un (1983) yaptığı tanım:
Kültür, belirli bir topluluğun, sosyal etkileşim yoluyla sürdürdüğü ve bireylere kazandırdığı maddîmanevî yaşam tarzı ve dünya görüşü bileşimi, onların bir bütünleşmesi olup, varlık nedeni ve sonucu
ise çevreye uyarlanma, giderek çevreyi kendi kuramsal amaçları doğrultusunda değiştirme
dinamiğidir.
KÜLTÜRÜN ÖZELLİKLERİ
1) Kültür hem evrenseldir hem de özeldir
2) Kültür kapsayıcıdır
3) Kültür toplumsaldır
4) Kültür bir soyutlamadır
5) Kültür tarihsel ve süreklilik içinde bir olgudur, dinamiktir, değişmeye tâbidir
6) Kültür öğrenilir
7) Kültür ihtiyaçları giderici ve doyum sağlamaya yönelik bir yapıdır
8) Kültür bir bütündür ve bütünleştiricidir
9) Kültür bir simgeler sistemidir
10) Kültürün hem maddî hem de manevî yönü vardır, bu iki yön arasında bir ikilik yoktur
11) Kültür doğal ve toplumsal dünya ile aramızdaki çevirmendir
12) Kültür doğaya el koyar
13) Kültür aynı zamanda bir idealler sistemidir
14) Kültür bir uyarlanma tarzıdır
15) Kültür hem uyarlayıcı hem de uyum bozucudur
7
KÜLTÜREL SÜREÇLER
Kültürleme (Enculturation): Bir kültürün içine doğan bireyin annesinden başlayarak halkalar halinde
genişleyen kurumlar ve öğeler üzerinden içine doğduğu o kültürü öğrenmesi süreci, kültürleme süreci
olarak adlandırılır. Bu süreç doğumdan ölüme, beşikten mezara kadar devam eder. Başka sosyal
bilimlerde ve bağlamlarda toplumsallaşma, sosyalizasyon ya da en geniş anlamıyla eğitim olarak
adlandırılan bu süreç bitimsizdir; çünkü insan hayatının her evresinde o evreye ilişkin kültürel öğeleri
öğrenmesi, zamansal ve mekânsal değişmelere bağlı olarak bazı şeyleri yeniden öğrenmesi gerekir.
Kültürleşme (Acculturation): Birbirinden farklı iki kültürün çeşitli şekillerde temas etmesiyle alışveriş
içine girmeleri, bu alışveriş sonucunda birbirinden alıp verdikleri öğelerin giderek birbirine karışması
ve kökenlerinin bilinemez hale gelmesiyle ortaya çıkan bir süreçtir. Bu sürece giren iki kültürün ikisi
birden, birbirlerinden etkilenerek değişmektedir. Biz bu değişimler sonucunda, değişen öğelerin
kökenini unuturuz ve böylelikle o öğe girdiği kültürün özelliği haline gelir. Kültürleşmeye maruz
kalmamış kültür çok azdır. Coğrafî olarak yalıtılmış ya da dünyanın ücra bölgelerinde saklı kalmış
kültürler dışındaki kültürlerin tamamı, başka kültürlerle temasa girmiş ve kültürleşmeye uğramıştır.
Kolayaof.com 0 362 2338723
Sayfa 7
ANTROPOLOJİ
Tarihte gördüğümüz en büyük kültürleşme hareketlerinden birisi İÖ. 4. yüzyılın sonlarında başlayan
Helenizm hareketidir. Büyük İskender’in doğu seferleri ile başlayan bu süreçte Helen kültürü bir
yandan İran, Mezopotamya ve Hint kültürlerinden etkilenerek değişime uğrarken doğu kültürleri de
belirli ölçülerde Helen kültürünün etkisi altına girmiştir. Benzer biçimde Osmanlı kültürü Balkanlar’a
girdiğinde oradaki Slav kültürleri üzerinde büyük bir etki yarattı; Slav dillerine pek çok Türkçe kelime
geçti, kahvenin Osmanlılar üzerinden Balkanlar’a yayılmasıyla, Türkiye’dekine benzer kahve alışkanlı
kları ortaya çıktı; öte yandan Balkan kültürleri de Osmanlı kültürünü etkiledi.
Kültürlenme (Culturation): Farklı kültürel yapılardan gelen kişilerin başka bir kültürel alana gelmeleri
durumunda ya da geldikleri yerde yeni bir uyarlanma ihtiyacıyla karşılaştıklarında, ne içine girdikleri
kültürde bulunan ne de ait oldukları kültürde var olan yeni bir öğe yaratmaları, yeni bir bireşime
varmaları durumudur. Kentleri saran gecekondular bunun tipik örneğidir. Kentlerde gördüğümüz
gecekondular, ne kırsal bölgelerdeki mesken tipine ne de kentlerin bildik mesken tipine
benzemektedir. Dolayısıyla köyden kente gelenler, bir kültürlenme biçiminde, buradaki yeni barınma
ihtiyaçlarına yönelik yeni bir konut formu meydana getirmişlerdir. Arabesk müzik de bu tür bir
örnektir.
Kültür Şoku (Culture Shock): Kendi kültür dünyasından çıkarak tanımadığı, dilini bilmediği, dilini bilse
bile simgelerini çözemediği, değerlerinden ve kurallarından haberli olmadığı bir kültürün içine giren
bireyin yaşadığı sıkıntı durumu, bunalım halidir.
Kültürel Gecikme (Cultural Lag): William F. Ogburn tarafından önerilen bu kavramla, kültürel
değişme etkisi altında kalan kurumların bu değişmeye gösterdikleri tepkinin hızındaki farklar anlatılır.
Genellikle teknolojik yenilikler bu türden uyum zorlukları ve dengesizlikler yaratmaktadır
Kültürel Özümseme (Assimilation): Bir kültürün bir başka kültürü, çeşitli nedenlerle etki altına alması
ve giderek kendine benzetmesi, bu sürecin sonucunda da kendi içinde eritmesi olarak tanımlanabilir.
Kültürel Bütünleşme (Integration): Belirli bir coğrafyadaki egemen kültürün diğer kültürleri ya da
yerel çeşitliliği baskı altına almasına karşın, özellikle günümüzde yaygınlaşan çokkültürcülük
politikalarıyla bu kültürlerle uzlaşma arayışına girmesi sonucunda, diğer kültürlerin kendilerini
korumakla birlikte, büyük kültürle uyumlu hale gelmeyi ve onun şemsiyesi altında birer alt-kültür
olarak tanımlanmayı benimsemeleri sürecidir. Bu süreçte egemen kültür, diğer kültürleri koruyucu ve
gelişmelerini sağlayıcı birtakım siyasal, iktisadî ve toplumsal mekanizmaları hayata geçirir.
Zorla Kültürleme (Trans-Culturation): Egemen kültürün, doğuracağı tepkileri dikkate almaksızın,
diğer kültürleri zorla kendine benzetmeye ve bu yolla yok olmalarını sağlamaya itmesidir. Bu süreçte
dönüştürülmek istenen kültüre ait tarihsel ve manevî izler de tahrip olur. Burada özümleme
sürecinde gördüğümüz türden bir gönüllülük ya da kendiliğindenlik söz konusu değildir. Bu zorlama,
askerî kurumlar, eğitim kurumları ve başka toplumsal ajanlar aracılığıyla yürürlüğe konur ve uygulanır
Kültürel Değişme ve Gelenek: süreçler kültürün değişmesine yol açar. Kültür dinamik bir olgudur.
Bizim gelenek diye adlandırdığımız pek çok şey, aslında kültürel de- ğişme sürecinin belli bir anında
ortaya çıkmış daha eski bir referanstan başka bir şey değildir. Bu referans kültüre ilk girdiğinde bir
yenilikti. Sonradan benimsenip yaygınlaşarak gelenek halini alır ve değişmeye-dönüşmeye adaydır.
Kolayaof.com 0 362 2338723
Sayfa 8
8
Download