1 Gender vs Sex Cinsiyet ve Biyolojik Cinsiyet In general, sex refers to the anatomical and physiological differences that define male and female bodies. Genel olarak, biyolojik cinsiyet, erkek ve kadın bedenlerini tanımlayan anatomik ve fizyolojik farklılıkları ifade eder. Gender, by contrast, concerns the psychological, social, and cultural differences between males and females. Cinsiyet ise erkekler ve kadınlar arasındaki psikolojik, sosyal ve kültürel farklılıklarla ilgilidir. Gender is linked to the socially constructed notions of masculinity and femininity. Cinsiyet, toplumsal olarak inşa edilmiş erkeklik ve kadınlık kavramlarıyla ilişkilidir. Contrary to popular belief, many differences between males and females are not biological in origin. Popüler inanışın aksine, erkekler ve kadınlar arasındaki birçok fark biyolojik kökenli değildir. Gender Studies Cinsiyet Çalışmaları Contemporary gender studies gained a big momentum during the 1960s and 1970s as a result of widespread social movements that were challenging the traditional social institutions. Çağdaş cinsiyet çalışmaları, 1960'lar ve 1970'lerde geleneksel sosyal kurumlara meydan okuyan yaygın toplumsal hareketlerin bir sonucu olarak büyük bir ivme kazandı. 1 1 Many see American sociologist Jessie Bernard, who focused on women’s identity and struggles within the family and workplace during the 1940s, as an early leading figure paving the way to gender studies. Birçok kişi, Amerikalı sosyolog Jessie Bernard'ı, 1940'larda kadınların kimliği ve aile ile iş yerindeki mücadeleleri üzerine odaklanarak cinsiyet çalışmalarına zemin hazırlayan erken dönem önde gelen bir figür olarak görmektedir. Ann Oakley’s “Sex, Gender and Society” (1972) attempts to clarify three distinct levels of analysis in gender studies: Ann Oakley’nin "Cinsiyet, Toplumsal Cinsiyet ve Toplum" (1972) adlı eseri, cinsiyet çalışmalarında üç farklı analiz düzeyini netleştirmeyi amaçlamaktadır: 1. Gender Identity is an individual’s sense of their own gender. Their private sense of whether they feel masculine, feminine, both, or neither, irrespective of their biological sex. 2. Cinsiyet Kimliği, bireyin kendi cinsiyetine dair hissiyatıdır. Biyolojik cinsiyetlerinden bağımsız olarak kendilerini erkek, kadın, her ikisi ya da hiçbiri olarak hissetmelerine dair kişisel algılarıdır. Gender identity also refers to the socially defined functions and roles for males and females, such as seeking a professional career, raising children, or cleaning the house. Cinsiyet kimliği ayrıca erkekler ve kadınlar için profesyonel kariyer arayışı, çocuk yetiştirme veya ev temizliği gibi toplumsal olarak tanımlanmış işlev ve rolleri ifade eder. 1. Gender Symbolism refers to the symbolic world and language shaped by gender-specific assumptions or biases. 2. Cinsiyet Sembolizmi, cinsiyete özgü varsayımlar veya önyargılarla şekillenen sembolik dünyayı ve dili ifade eder. This suggests that the language through which people communicate is full of gender-specific terms, with softness, emotion, sacrifice in contrast to masculine symbols of hardness, aggressiveness, and control. Bu, insanların iletişim kurduğu dilin, yumuşaklık, duygusallık, fedakarlık gibi cinsiyete özgü terimlerle dolu olduğunu ve bunun erkeklere özgü sertlik, saldırganlık ve kontrol sembollerine karşıt olduğunu öne sürer. 1. Structural Analysis of Gender refers to the established unequal relationship between males and females that reflects the gender-based 1 2 differences and power relations within the structural and institutional aspects of social life, such as economy, politics, and culture. 2. Cinsiyetin Yapısal Analizi, toplumsal yaşamın ekonomi, siyaset ve kültür gibi yapısal ve kurumsal yönlerinde cinsiyet temelli farklılıkları ve güç ilişkilerini yansıtan, erkekler ve kadınlar arasındaki yerleşik eşitsiz ilişkilere işaret eder. Far from being neutral to gender-based differences, the dominant structures legitimize and reproduce the existing power relations between men and women. Egemen yapılar, cinsiyet temelli farklılıklara karşı tarafsız olmaktan çok uzak olup, erkekler ve kadınlar arasındaki mevcut güç ilişkilerini meşrulaştırır ve yeniden üretir. Body Belongs to Biology Beden Biyolojiye Aittir The division between sex and gender gives the impression that the body belongs to the realm of anatomy and biology. Cinsiyet ile biyolojik cinsiyet arasındaki ayrım, bedenin anatomi ve biyoloji alanına ait olduğu izlenimini verir. However, contemporary critical theories claim that the human body itself is subject to social forces such as the beauty and health standards assumed in a certain social setting, which in turn affects bodily expressions such as diet, fashion, and idealized postures. Ancak çağdaş eleştirel teoriler, insan bedeninin, belirli bir sosyal bağlamda varsayılan güzellik ve sağlık standartları gibi sosyal güçlerin etkisi altında olduğunu ve bunun da diyet, moda ve idealize edilmiş duruşlar gibi bedensel ifadeleri etkilediğini iddia eder. For instance, a society in which ideas of masculinity are characterized by physical strength and “tough” attitudes will encourage men to cultivate a specific body image and mannerisms. Örneğin, erkeklik fikirlerinin fiziksel güç ve “sert” tavırlarla karakterize edildiği bir toplum, erkekleri belirli bir beden imajı ve tavır geliştirmeye teşvik edecektir 1 3 The Functionalist View on Gender Cinsiyet Üzerine İşlevselci Görüş Early studies date back to Talcott Parsons’ studies on gender socialization during the late 1940s. Erken çalışmalar, 1940'ların sonlarında Talcott Parsons’un cinsiyet sosyalleşmesi üzerine yaptığı çalışmalara kadar uzanır. Those studies, which were influenced by the functionalist paradigm, tended to focus on gender roles’ functions within the general systemic unity of society. İşlevselci paradigma tarafından etkilenmiş bu çalışmalar, toplumun genel sistemik birliği içinde cinsiyet rollerinin işlevlerine odaklanma eğilimindeydi. According to the functionalist view, socializing agencies such as the family contribute to the maintenance of social order by overseeing the smooth gender socialization of new generations. İşlevselci görüşe göre, aile gibi sosyalleştirici kurumlar, yeni nesillerin cinsiyet sosyalleşmesinin sorunsuz bir şekilde gerçekleşmesini sağlayarak toplumsal düzenin devamına katkıda bulunur. Gender Socialization Cinsiyet Sosyalleşmesi Gender socialization refers to the learning of behavior and attitudes considered appropriate for a given sex. Cinsiyet sosyalleşmesi, belirli bir cinsiyet için uygun kabul edilen davranış ve tutumların öğrenilmesine işaret eder. Boys learn to be boys, and girls learn to be girls. Erkekler erkek olmayı, kızlar kız olmayı öğrenir. This “learning” happens by way of many different agents of socialization. Bu “öğrenme”, birçok farklı sosyalleşme aracı yoluyla gerçekleşir. Taking role figures such as father or mother are central elements of socialization. Baba ya da anne gibi rol figürleri almak, sosyalleşmenin temel unsurlarıdır. 1 4 Gender-based games and interaction in the playground also serve as rituals through which kids are socialized into gender roles and identities. Cinsiyet temelli oyunlar ve oyun alanındaki etkileşimler, çocukların cinsiyet rolleri ve kimliklerine sosyalleştiği ritüeller olarak hizmet eder. Once a gender role is assigned to a specific person through socialization, society expects individuals to act like females or males. Sosyalleşme yoluyla bir bireye bir cinsiyet rolü atandığında, toplum bireylerin kadın ya da erkek gibi davranmasını bekler. It is in the practices of daily life that these expectations are fulfilled and reproduced. Bu beklentiler, günlük yaşam uygulamalarında yerine getirilir ve yeniden üretilir. Feminist Critique Feminist Eleştiri Feminists have sharply criticized theories claiming that a biological basis exists for the division of labor in society. Feministler, toplumdaki iş bölümü için biyolojik bir temel olduğunu iddia eden teorileri sert bir şekilde eleştirmiştir. According to feminist sociologists, there is no natural or inevitable cause for the allocation of tasks in society. Feminist sosyologlara göre, toplumda görevlerin dağılımı için doğal ya da kaçınılmaz bir neden yoktur. Feminist theory uses the conflict approach to examine the reinforcement of gender roles and inequalities. Feminist teori, cinsiyet rollerinin ve eşitsizliklerin pekiştirilmesini incelemek için çatışma yaklaşımını kullanır. Radical feminism, in particular, evaluates the role of the patriarchy in perpetuating male dominance. Özellikle radikal feminizm, ataerkinin erkek egemenliğini sürdürmedeki rolünü değerlendirir. In patriarchal societies, the male perspective and contributions are considered more valuable, resulting in the silencing and marginalization of women. 1 5 Ataerkil toplumlarda, erkek bakış açısı ve katkıları daha değerli görülür, bu da kadınların susturulması ve marjinalleştirilmesiyle sonuçlanır. Feminism focuses on the theory of patriarchy as a system of power that organizes society into a complex of relationships based on the assertion of male supremacy. Feminizm, ataerkil sistemin erkek üstünlüğü iddiasına dayalı olarak toplumu bir ilişki ağı şeklinde düzenleyen bir güç sistemi olduğunu öne süren teoriye odaklanır. Liberal Feminism: Liberal feminism is an individualistic form of feminist theory, which focuses on women’s ability to maintain their equality through their own actions and choices. Liberal Feminizm: Liberal feminizm, kadınların eşitliklerini kendi eylem ve seçimleriyle sürdürme yeteneklerine odaklanan bireyci bir feminist teori biçimidir. Its emphasis is on making the legal and political rights of women equal to men. Kadınların yasal ve siyasi haklarını erkeklerle eşit hale getirmeye vurgu yapar. Liberal feminists hold that the exercise of personal autonomy depends on certain enabling conditions that are insufficiently present in women’s lives, or that social arrangements often fail to respect women’s personal autonomy and other elements of women’s flourishing. Liberal feministler, kişisel özerkliğin uygulanmasının kadınların hayatlarında yeterince bulunmayan belirli koşullara bağlı olduğunu veya toplumsal düzenlemelerin sıklıkla kadınların kişisel özerkliğine ve diğer gelişim unsurlarına saygı göstermediğini savunurlar. Radical Feminism: Radical feminism is a perspective within feminism that calls for a radical reordering of society in which male supremacy is eliminated in all social and economic contexts. Radikal Feminizm: Radikal feminizm, erkek egemenliğinin tüm toplumsal ve ekonomik bağlamlarda ortadan kaldırılmasını talep eden bir feminizm perspektifidir. Radical feminism is a philosophy emphasizing the patriarchal roots of inequality between men and women, or, more specifically, the social domination of women by men. 1 6 Radikal feminizm, erkekler ve kadınlar arasındaki eşitsizliğin ataerkil kökenlerine veya daha spesifik olarak, erkeklerin kadınlar üzerindeki sosyal egemenliğine vurgu yapan bir felsefedir. Radical feminism views patriarchy as dividing societal rights, privileges, and power primarily along the lines of sex, and as a result oppressing women and privileging men. Radikal feminizm, ataerkilliği, toplumsal haklar, ayrıcalıklar ve gücü temelde cinsiyet temelli olarak bölen ve bunun sonucunda kadınları baskı altına alıp erkekleri ayrıcalıklı kılan bir sistem olarak görür. Black Feminism: Black feminism is a school of thought stating that sexism, class oppression, gender identity, and racism are inextricably bound together. Siyah Feminizmi: Siyah feminizmi, cinsiyetçilik, sınıf baskısı, cinsiyet kimliği ve ırkçılığın birbirinden ayrılmaz bir şekilde bağlı olduğunu savunan bir düşünce okuludur. The way these concepts relate to each other is called intersectionality, a term first coined by Kimberlé Crenshaw in 1989. Bu kavramların birbirleriyle ilişkili olma biçimine kesişimsellik denir, bu terim ilk olarak Kimberlé Crenshaw tarafından 1989'da ortaya atılmıştır. Postcolonial feminism is a form of feminism that developed as a response to feminism focusing solely on the experiences of women in Western cultures. Postkolonyal feminizm, yalnızca Batı kültürlerindeki kadın deneyimlerine odaklanan feminizme bir yanıt olarak gelişen bir feminizm biçimidir. Postcolonial feminism was born as a response to colonialism, imperialism, and Euro-American feminists’ emphasis on sisterhood, which is one way EuroAmerican values are imperialistically imposed on other cultures. Postkolonyal feminizm, sömürgecilik, emperyalizm ve Euro-Amerikalı feministlerin, Euro-Amerikan değerlerinin diğer kültürlere emperyalist bir şekilde dayatılmasının bir yolu olan “kardeşlik” vurgusuna bir yanıt olarak doğmuştur. Patriarchy Ataerki 1 7 Traditional definition: a society in which the oldest male is the leader of the family, or a society controlled by men in which they use their power to their own advantage. Geleneksel tanım: Ailenin liderinin en yaşlı erkek olduğu bir toplum ya da erkeklerin güçlerini kendi çıkarlarına kullanarak toplum üzerinde hâkimiyet kurduğu bir toplum. Sylvia Walby’s definition: a system of social structures and practices in which men dominate, oppress, and exploit women. Sylvia Walby’nin tanımı: Erkeklerin kadınları domine ettiği, baskı yaptığı ve sömürdüğü bir sosyal yapı ve uygulama sistemidir. Walby points out six structures that are supporting and legitimizing patriarchal society. Walby, ataerkil toplumu destekleyen ve meşrulaştıran altı yapıyı belirtir. 1. Patriarchal production relations: Walby believes that paid employment remains a key structure for disadvantaging women. 2. Ataerkil üretim ilişkileri: Walby, ücretli çalışmanın kadınları dezavantajlı duruma sokan ana bir yapı olmaya devam ettiğine inanır. Today, men continue to dominate the best-paid jobs and women are still paid less than men and do more part-time work. Bugün, erkekler en iyi ücretli işlerde hâlâ egemendir ve kadınlar hâlâ erkeklerden daha az ücret almakta ve daha fazla yarı zamanlı iş yapmaktadır. Many women choose not to work or work part-time because of poor job opportunities. Birçok kadın, kötü iş fırsatları nedeniyle çalışmamayı ya da yarı zamanlı çalışmayı tercih eder. Glass Ceiling: Invisible but real barrier through which the next stage or level of advancement can be seen, but cannot be reached by a section of qualified and deserving employees. Cam Tavan: Görünmez ama gerçek bir engel, bir sonraki aşama ya da ilerleme düzeyinin görülebileceği ancak nitelikli ve hak eden bir grup çalışan tarafından ulaşılamayan bir engeldir. Such barriers exist due to implicit prejudice or established disadvantages on the basis of age, ethnicity, political or religious affiliation, and/or sex. 1 8 Böyle engeller, yaş, etnik köken, siyasi ya da dini bağlılık ve/veya cinsiyet temelinde yerleşik önyargılar ya da dezavantajlardan kaynaklanmaktadır. 1. Paid Work: Patriarchy operates “via the gender division of labor in the household,” which forces women to take primary responsibility for housework and childcare even if they are also in full-time employment. 2. Ücretli Çalışma: Ataerki, “evdeki iş bölümünü cinsiyet üzerinden” işletir, bu da kadınların tam zamanlı çalışsalar bile ev işleri ve çocuk bakımından birincil sorumluluğu üstlenmelerini zorlar. Women may be trapped in unsatisfactory marriages because they are unable to find well-paid jobs to support themselves and their children. Kadınlar, kendilerini ve çocuklarını geçindirecek iyi ücretli işler bulamadıkları için tatmin edici olmayan evliliklerde sıkışıp kalabilirler. 1. Patriarchal State: The state has systemic bias towards patriarchal interests. 2. Ataerkil Devlet: Devletin ataerkil çıkarlar karşısında sistematik bir önyargısı vardır. Walby argues that there has been little attempt to improve women’s position in the public sphere, and equal opportunities legislation is rarely enforced. Walby, kadınların kamusal alandaki durumlarını iyileştirmeye yönelik çok az çaba harcandığını ve eşit fırsatlar yasalarının nadiren uygulandığını savunur. In most of the world, the state effectively condones domestic violence with its refusal to intervene. Dünyanın çoğu yerinde, devlet müdahale etmeyi reddederek, ev içi şiddeti etkili bir şekilde hoş görmektedir. The state also ignores or condones honor killings, especially in the Middle East. Devlet, onur cinayetlerini de görmezden gelir ya da hoş görür, özellikle Orta Doğu’da. 1. Male Violence: Like many other feminists, Walby sees violence (mobbing, rape, domestic violence) against women as a form of male control of women, which is still a problem in many countries today. 2. Erkek Şiddeti: Walby, diğer birçok feminist gibi, kadına yönelik şiddeti (zorbalık, tecavüz, aile içi şiddet) erkeklerin kadınlar üzerindeki kontrolünün bir biçimi olarak görür ve bu, bugün birçok ülkede hala bir sorundur. 1 9 Most of the patriarchal cultural codes promote male violence from an early age, so we observe an association of violence and male identity reinforced by state and cultural institutions. Çoğu ataerkil kültürel kod, erken yaşlardan itibaren erkek şiddetini teşvik eder, bu nedenle şiddet ile erkek kimliği arasındaki ilişkiyi, devlet ve kültürel kurumlar tarafından pekiştirilmiş olarak gözlemleriz. 1. Patriarchal relation in sexuality: Patriarchal sexuality can have different forms such as forced heterosexuality, homophobia, seeing women as someone to be “conquered” through sex, or restricting the image of women as an object of desire. 2. Ataerkil Cinsellik İlişkisi: Ataerkil cinsellik, zorla heteroseksüellik, homofobi, kadınları seks yoluyla “fethetmesi gereken” birisi olarak görme ya da kadın imajını arzu nesnesi olarak sınırlama gibi farklı şekillerde olabilir. For Walby, the ‘male gaze’, not that of women, is the viewpoint of pornography which encourages the degradation of women by men and promotes sexual violence. Walby için, “erkek bakışı,” kadınların değil, pornografinin erkeklerin kadınları aşağılamasını teşvik eden ve cinsel şiddeti destekleyen bakış açısıdır. 1. Patriarchal Cultural Institutions: The cultural institutions producing representations of women within the “male gaze.” Associating virginity with pureness, motherhood with asexuality and compassion, and female sexual energy with low morality. 2. Ataerkil Kültürel Kurumlar: Kadınları “erkek bakış açısı” içinde temsil eden kültürel kurumlar. Bakireliği saflıkla, anneliği aseksüellikle ve şefkatle, kadın cinsel enerjisini ise düşük ahlakla ilişkilendiren kurumlar. Gender Hierarchy Cinsiyet Hiyerarşisi Raewyn Connell uses “stylized” versions of masculinities and femininities in hierarchy. At the top of the hierarchy is hegemonic masculinity which is dominant over all other masculinities and femininities in society. Raewyn Connell, cinsiyet hiyerarşisinde maskülenlik ve feminenliğin “stilize” edilmiş versiyonlarını kullanır. Hiyerarşinin en üstünde, toplumdaki diğer tüm 1 10 maskülenlikler ve feminenlikler üzerinde egemen olan hegemonik maskülenlik vardır. Emphasized femininity is an important complement to hegemonic masculinity. It is oriented to accommodating the interests and desires of men and characterized by compliance, nurturance, and empathy. Vurgulanan feminenlik, hegemonik maskülenliğin önemli bir tamamlayıcısıdır. Erkeklerin çıkarları ve arzularına uyum sağlamakla yönlendirilmiştir ve uyum, bakıcılık ve empati ile tanımlanır. Among young women, it is associated with sexual receptivity, while among older women it emphasizes motherhood. Genç kadınlar arasında, cinsel alıcılıkla ilişkilendirilirken, daha yaşlı kadınlar arasında annelik vurgulanır. The concept emphasized femininity captures a femininity that is particularly strong and can create recognition and legitimacy for women even as it is based in subordination. Vurgulanan feminenlik kavramı, özellikle güçlü bir feminenliği tanımlar ve bu feminenlik, kadınlar için tanınma ve meşruiyet yaratabilir, ancak bu yine de alt edilmişlik üzerine temellenmiştir. Femininity is manifest in bodily expressions, words, and actions. Feminenlik, bedensel ifadelerde, sözlerde ve hareketlerde kendini gösterir. 1 11