AYDINLANMA ÇAĞI VE BİLİM 18.Yy ilk yarısı bilimsel yönden sönük bir dönemdir. Daha önceki dönemin parlak ve devrimci atılımları bu dönemde görülmez. (Isaac Newton 1642-1722 modern fiziğin doğuşu; Huygens 1629-1695 ışığa ilişkin kuramlar;Robert Hooke 1635-1703; Robert Boyle 1627-1691 modern kimyanın “atom” kavramı) Gerçekten de ; A Astronomi, Matematik, Mekanik Alanlarında yapılan buluşlar ve gelişmeler o kadar fazlaydı ki, bu bilimsel gelişmelerin sindirilebilmesi için bir duraklama dönemine gereksinim vardı. Felsefedeki GeliŞMELER • • • • • • • • Bilimde bir önceki yüzyıla göre sönük olan bu dönem, felsefe açısından bakıldığında oldukça parlak geçmiştir. İngiltere de Francis Bacon geleneğini sürdüren; John Locke (1632-1704) , Berkeley (12 Mart 1685 – 14 Ocak 1753), David Hume (1711-1776) Fransa da; François-Marie Arouet Voltaire (1694-1778); Jean le Rond d'Alembert (d. 16 Kasım 1717 – ö. 29 Ekim 1783); Denis Diderot (5 Ekim 1713 - 31 Temmuz 1784); Marquis de Condorcet, 1743-1794 Almanya’da Immanuel Kant (1724-1804) 18 yy. özellikle Fransa’da aydınlanma çağıdır. Fransız aydınları akıl ve bilimin, özgür koşullar altında, dine gerek bırakmayacak yeni bir dünya görüşü için yeterli olduğu inancındaydılar. AyDINLAMA ÇAĞI FİLOZOFLARI • • • • Aydınlanma çağı filozoflarının bilimsel kültüre en büyük katkıları 1751-1765 yılları arasında yayımladıkları 21 ciltlik ANSİKLOPEDİ olmuştur. Bu nedenle bu gruba “Ansiklopedistler” de denmektedir. Grubun ortak özellikleri arasında ilerleme inançları ve Hıristiyan dinine karşı olmaları en başta gelir. Ansiklopedistlerin bilime ve ilerlemeye inançları 18.yy ın en belirgin özelliğidir. Goethe ve Schelling gibi aydınların doğaya yaklaşımları değişiktir. Onlar için doğa bir makineyi değil, verimli, canlı ve güzel bir tanrıçayı andırır. Onu anlamak için akıldan çok, bir şairin sezgisine ihtiyaç vardır. Bu tür değişik fikirler yüzyılın sonlarına doğru ortaya çıktığından aydınlanma çağının karakterini çok fazla etkileme olanağı bulamazlar. 18.Yy ASTRONOMİ, MATEMATİK FİZİK • 18 yy bir devrim ve atılım dönemi olmaktan çok bir pekiştirme ve geliştirme dönemidir. Bu dönemde Galileo ve Newton gibi bilimsel düşünceleri kökünden değiştirecek bilim adamları yoktur. Fakat bilimde bu yeni fikirleri geliştirmek için sağlam adımlarla ilerleyen bilim adamları mevcuttur. Bunlar alternatif teoriler geliştirmek yerine eldeki teorilerdeki boşlukları doldurmak, sonuçları genelleştirmek, pürüzleri gidermek yönünde çalışmalar yapmışlardır. • Leonard Euler (1707-1783); Newton’ın bir parçaçığın hareketi ile ilgili yasalardan, katı bir cismin hareketine ait genel ilkeler çıkarır. • Lagrance (1736-1813);Varyasyonlar hesabını bulur ve diferansiyel denklemler konusunu sistemli bir temele oturtur. • Laplace (1749-1827) ; Newton teorisini geliştirme, Güneş sisteminin oluşumunu açıklama, matematiksel olasılık teorisini kurar. LAVOISIER ve kimyada devrim • • • • 18.yy bilime katkısı özellikle iki alanda kendini gösterir. 1-Modern Kimyanın kurulması 2-Elektriği bulunuşu Boyle ve çağdaşlarının deneysel çalışmalarına karşın, kimyanın gerçek bilimsel nitelik kazanması 18.yy sonlarına doğru Lavosier’in • Traite Elementaire de Chimie (Kimya Bilimine Giriş) • adlı kitabının yayımlanması ile olmuştur. Bu yapıt ,kendi alanında, Newton’ın Principia’sı Darwin’in Türlerin Kökeni ölçüsünde önemlidir. Aslında Lavoisier ne yeni bir kimyasal madde, ne de bilinmeyen birtakım olgular keşfetmiştir Onun yaptığı, başkalarının yanma olayı ile ilgili deneysel olarak buldukları olguları açıklayan yeni bir teori geliştirmek, kimyasal birleşmenin basitliğini göstermek ve kimyasal maddeleri adlandırmak için bir sistem icat etmek olmuştur. PHLOGİSTON TEORİSİ • Lavoisier Araştırmalarına başladığında eski Yunan dan beri gelen maddenin dört elementten (toprak, su, hava, ateş) meydana geldiği görüşü tamamen geçerliliğini yitirmemişti. Bilim adamları kimyasal olayları, özellikle yanma olaylarını açıklamada “phlogiston” teorisinde yararlanıyorlardı. Yunanca “alev” anlamına gelen “phlox” kelimesinden türetilen phlogiston kavramını ilk kez 17.yy da Becher, daha sonra onu izleyen Stahl kullanmıştır. Başlangıçta yanma olaylarını açıklamak için ortaya atılan teori giderek tüm kimyasal olayları açıklamak için kullanılmaya başlanmıştır. • Odun yandığında duman ve alev çıkar, sonunda bir miktar kül kalır. Stahl’a göre yanma, yanan maddenin “ateş maddesi” yani phlogiston çıkarması demektir. Çok az kül bırakan maddeler phlogiston bakımından zengin maddeler olarak kabul edilirdi. Yüzyıllardan beri metal elde etmede odun kömürü kullanıldığı için, phlogiston aynı zamanda “metalleştirici” olarak da düşünülüyordu. – Metal cevheri + odun kömürü=metal PHLOGİSTON TEORİSİ • Kurşun gibi bir metal sıvı hale gelinceye kadar ısıtıldığında “calx” (oksit tabakası) denen bir tabaka ile kaplanır. • Metal- phlogiston =calx • Yapılan deneysel çalışmalar calx’ın metalden daha ağır olduğunu gösterince teori tam olarak açıklanamayan bir şekle dönüşmüştür. Bu zorluk için phlogiston’ın ağırlığının negatif olduğu, yani eklendiği maddeyi hafiflettiği, çıktığı maddeyi ağırlaştırdığı düşünülmüştür. • Boyle da yapmış olduğu deneylerde yanmanın olabilmesi için havaya ihtiyaç olduğunu gözlemlemişti. O bu olayı Phlogiston teorisi ışığında şöyle açıklıyordu: • Bir maddenin yanması için çıkardığı phlogiston’ı almaya yetecek havaya ihtiyacı vardır. • Phlogiston açıklayıcı bir kavram olarak dağınık ve birbiriyle ilişkisiz görünen birçok kimyasal olayı bir düzene sokma açısından başlangıçta olumlu bir rol oynamıştır. Oksijen’ İN bulunuŞu • Hollandalı kimyacı Van Helmont (1577-1644) ilk kez gaz kelimesini kullanmış olmasına rağmen, gazları ayrıntılı incelememişitir. • İlk olarak İskoç kimyası Joseph Black (1728-1799) , CO2 nin havadan farklı bir gaz olduğunu deneysel olarak gözlemler. On yıl sonra 1766 ‘da Cavendish başka bir gaz bulduğunu açıklar. Cavendish’in “yanar hava” dediği ve asitlerin metal üzerindeki etkisinden elde ettiği bu gaz hidrojen den başkası değildir. • Birkaç yıl sonra İngiliz Joseph Priestley (1733-1804) on kadar yeni gaz keşfetmiştir. Fakat phlogiston teorisinin ateşli savunucularından biri olan Priestley , bu keşfettiği gazları tam olarak açıklayamıyordu. 1774 yılında oksijen’in keşfetmiş olmasına rağmen bunun ne kadar önemli bir keşif olduğunun farkına varamamıştır. Oysa, bu keşif kimya tarihi için çok önemliydi ve bunun önemini keşfeden kişi ise Fransız Lavoisier olmuştur. • Lavoisier deneylerini sürdürerek daha sonra havanın tek bir elementten oluşmadığı, oksijen ve azottan meydana geldiğini ve kalsinasyon süresince metal ile birleşen şeyin hava değil oksijen olduğunu da göstermiştir. lavoIsIer • Suyun oksijen ve hidrojen den meydana geldiği ile ilgili çalışmaları ilk olarak 1781 de Priestley yapar. Daha sonra benzer deneyleri Cavendish tekrarlar. Deney sonucunda suyun bir hacim oksijen ile iki hacim hidrojen den meydana geldiğini bulur. Fakat bu sonuçlarını yayınlamadan bu çalışmaları öğrenen Lavoisier deneyleri tekrarlar ve 1783 yılında sonuçları Bilim akademisine bildirir. • Oksijen’in olduğu gibi, suyun bileşimini de Lavoisier keşfetmemiştir; ama her iki keşfin de teorik açıklamasını yapmayı başarmıştır. • Lavoisierİn kimya bilimi bakımından çok önemli bir başka katkısı da, kimya terimlerini karışıklıktan kurtarıp mantıksal bir düzene sokmasıdır. • Traite Elementaire de Chimie • Kitabında ilk kez elementlerin bir listeside yer almıştır. Lavoisier ilk kez “Kütlenin Korunumu” ilkesinide bu kitapta açıklamıştır. lavOisier’den sonra • • • • • • Lavoisier’in ölümünden sonra phlogiston teorisi gözden düştü. Yapılan tüm çalışmalar kimyayı artık kantitatif bir bilim haline getirmenin yolunu açmıştır. Bundan sonra kimya ile ilgili yasaların bulunması çabuklaşmıştır. Fransız Kimyacı Proust (1754-1826) – “sabit oranlar kanunun” formüle etmiştir. Tüm kimyasal bileşiklerde , bileşimi meydana getiren elementlerin ağırlıkları arasında değişmeyen, belirli bir oran vardır. Modern Kimya alanında önemli çalışmalar yapan bir diğer bilim adamı da İngiliz Bilim adamı John Dalton (1766-1844) dır. Gazlar ile ilgili yapmış olduğu çalışma “Dalton Kısmi Basınçlar Kanunu “ olarak bilinir. Pi=xi.PT Thales’in 2500 yıl önce sorduğu “Evreni oluşturan madde nedir?” sorusuna “Hidrojen” dir, cevabı verilmeye başlandı. Gazlar la ilgili çalışmalar yapan bir diğer bilim adamı Fransız Gay-Lussac ve Boyle Mariotte dur. Bu iki bilim adamının çalışmalarını temel alan İtalyan Avagadro genel ilişkiye ulaşır. Sabit sıcalık ve basınçta , belli hacimlerde herhangi bir gaz aynı sayıda molekül içerir. Periyodik tablo • 1860 larda Londra da bir endüstri kimyacısı olan Newlands, elementlerin atomsal ağırlıklarına göre sıralandığında, sekizer takımlar halinde kümeleştiğini fark eder. Buna göre, özellikleri yönünden sekizinci ile on beşinci, birinciyle benzerlik içindedir. • Alman bili adamı Lothar Meyer ile Rus Bilim adamı Mendelyef ‘in çalışmaları sonunda kimyacılar, periyodik değişimi içeren bu düşünceyi benimsemeye başlamışlardır. mendelef Periyodik tablo