“Straight Düşünce”: Heteroseksüel kalıplardan sıyrılmak

advertisement
“Straight Düşünce”: Heteroseksüel kalıplardan sıyrılmak
| Mine Egbatan
Monique Wittig’in Straight Düşünce adlı kitabı toplumsal cinsiyeti bir politik
kategori olarak öne sürmesi ve heteroseksüel toplumsal sözleşmeyi eleştirmesi
bakımından önem kazanıyor. Kitap, toplumsal cinsiyet ilişkilerini ve
heteroseksüel toplumsal düzeni ele alan dört bölüm ve yazın dili üzerine çeşitli
bölümlerden oluşuyor.
“Cinsiyet Kategorisi” bölümünde Wittig, kadınları bir sınıf olarak ele alır. Kadınlar
bir sınıf olarak erkeklere (ezen/egemen olana) karşı mücadele etmeli, bu
mücadelenin sonucu olarak “cinsiyetler arasındaki çelişkileri” çözümlemeli ve
cinsiyetleri ortadan kaldırmalıdır. Burada önemli olan kadın-erkek arasındaki
“doğal” olarak sunulan farklılıkların “hâlihazırda orada” olan “doğal” karşıtlıklar
olduğu düşüncesini ters yüz etmektir. Çocuk doğurmak, ev içi işleri üstlenmek gibi
“kadının görevi” olarak addedilen işleri yapmanın kadınların ezilmişliğine yol
açtığını belirtiyor Wittig. Bu görevleri doğallaştıran egemen düşünce, kadının
sorgulamasını ve mücadele etmesini istemiyor. Kadın üzerinde tahakküm kuran bu
erkek egemen düşünce, cinsiyet farklılığının “biyolojik”, “hormonal” ya da “genetik”
olduğunu, “aile içinde doğal bir işbölümü” olduğunu ve dolayısıyla bunların
değiştirilemez olduğunu öne sürüyor. Bu durumu eleştiren Wittig, cinsiyet
kategorisinin bir “tahakküm kategorisi” ve “erkeklerin kadınlar üzerindeki toplumsal
tahakkümünün ürünü” olduğunu söylüyor. Cinsiyet kategorisi bedenleri ve zihinleri
kontrol eden bir tahakküm aracı olarak erkekler tarafından kullanılıyor. Dolayısıyla
cinsiyet kategorisinin ortadan kaldırılması ve cinsiyetlerin sorgulanması kadınları
özgürleştiren politik mücadele için önem kazanıyor. Cinsiyet kategorilerini ortadan
kaldırmayı savunarak bir kimliksizleşme önerisi sunuyor Wittig.
“Kadın Doğulmaz” bölümünde Wittig, “kadın”ı yeniden sorunsallaştırıyor. “Kadın”ın
hâlihazırda “doğal” bir kategori olarak var olmadığını savunur. Burada lezbiyenlerin
varlığının değiştirici ve dönüştürücü olmasından bahseder. Çünkü lezbiyenler
kendileri için atfedilen “kadın” tanımından sıyrılmayı ve kendilerini birer özne olarak
var etmeyi amaçlar. Wittig şöyle der: “Bir lezbiyen başka bir şey olmalıdır, kadınolmayan, erkek-olmayan, ‘doğa’nın bir ürünü değil, toplumun bir ürünü olmalıdır,
zira toplumda ‘doğa’ yoktur” (s. 47). Wittig, cinsiyetsiz bir toplum tahayyül eder.
Bunun için “sınıf olarak erkekleri yok etmek” gereklidir. Çünkü “bir kere erkek sınıfı
yok olduğunda, sınıf olarak kadınlar yok olacaktır zira sahipsiz köle yoktur” (s. 49).
Cinsiyetsiz bir topluma erişmek için ezilenin kendini politik mücadele içinde bir özne
olarak var etmesi gerekir. Burada Wittig, Marksizmin “özne” ve “birey” temelli
mücadeleyi eleştirmesine karşı çıkar. Kadınların kendilerini kadınlar sınıfının birer
öznesi olarak var etmesi, işçi sınıfı mücadelesini böldüğü düşüncesiyle Marksistler
tarafından eleştirilmiştir. Marksizmin cinsiyet körü olması da buradan ileri gelir.
Kadınların ezildikleri bilincine varmaları onların farklı bir duruş geliştirmelerini,
toplumsal kavramları bu duruşa göre yeniden tanımlamaları ve şekillendirmelerini
sağlar. Bu da özgürleşme yolunda önemli bir adım olarak görülebilir.
“Straight Düşünce” bölümünde Wittig, heteroseksüel toplumun lezbiyenleri, eşcinsel
erkekleri, kadınları ve hegemonik erkeklik tanımına uymayan erkek kategorilerini
ezdiğini belirtir. Heteroseksüel toplum “öteki” yaratarak varlığını ve iktidarını devam
ettirir. Bunu yaparken de bedenleri kontrol eder, normlar inşa eder ve normlara
uymayanları “sapkın” olarak nitelendirir. Wittig’in de söylediği gibi lezbiyenlerin ve
eşcinsellerin kendilerini “kadın” ve “erkek” olarak nitelendirmesi bu normun
devamını sağlayabilir ve yeniden üretilmesine katkıda bulunabilir. Burada önemli
olan, queer teorisyenlerinin de tartıştığı gibi, farklı kimliklerin birer özne olarak
kurgulanması ve birbirleriyle ilişki içerisinde olmasıdır. Ancak bu şekilde karşıtlıklar
üzerine kurulan kadın-erkek kategorileri ortadan kalkabilir ve toplumun
heteronormatif yapısı yapı-söküme uğratılabilir. Wittig’in “lezbiyenler kadın
değildir” savı bu çerçeve içinde okunursa bir anlam kazanır. Wittig’in de belirttiği
gibi “… lezbiyenlerin kadınlarla yaşadığını, ilişkilendiğini, seviştiğini söylemek
isabetsiz olur çünkü Kadın’ın yalnızca heteroseksüel ekonomik sistemler ve
heteroseksüel düşünce sistemleri içinde anlamı vardır” (s. 64).
“Toplumsal Sözleşme Hakkında” bölümünde toplumsal sözleşme ve heteroseksüellik
arasında sıkı bir ilişki bulunduğu belirtiliyor. Heteroseksüel normlarla örülmüş bir
toplumda yaşıyoruz ve bu normlar nasıl yaşayacağımızdan kiminle ilişkileneceğimize
kadar her şeyi belirliyor. Dolayısıyla heteroseksüel toplumsal sözleşmeyi yıkmak,
kendi bedenlerimiz ve hayatlarımız üzerinde söz sahibi olabilmek için önemli bir
adım.
Wittig’in heteroseksüel düzeni ortadan kaldırmak için önem atfettiği bir diğer alan
da simgesel/söylemsel düzen. Çünkü soyut olarak yaratılan ikilikler, karşıtlıklar ve
farklılıklar heteroseksüel toplumun sürekliliğine yol açıyor.
Wittig’in dil ve yazın üzerine düşünceleri onun heteroseksüel toplumsal düzeni
yıkmayı amaçlayan görüşleriyle doğrudan bağlantılı. Biçim açısından yeni bir edebi
eser eskiye dair kuralları yıkar, yeni bir bakış açısıyla konuları anlatmayı yeğler. Dil
bir tahakküm kurma aracı olarak kullanılabilir. Bedenlerle ilgili gerçeklikleri inşa
eden, kurgulayan ve “doğal” olarak sunan dildir.
Wittig’in anlaşılması zor bir dili var, ancak bu bir dezavantaj değil. Kitabın
keşfedilmeye açık bir yapısı var, dolayısıyla başa dönüp tekrar tekrar okumak hiç
düşünmediğimiz ya da fark etmediğimiz anlamları bulmamızı sağlıyor. Bu anlamıyla
queer teoriyle bağdaştırılarak okunacak bir kitap. Kitapta eleştirilmesi gereken
noktalar da yok değil. Wittig’in porno ile ilgili düşünceleri biraz katı görünüyor.
Özellikle feminist porno ya da queer porno ile ilgili tartışmalar düşünüldüğünde
pornonun kadınları ve bedenleri tahakküm altına alan bir yapıda olmama olasılığı da
bulunuyor. Bunun yanı sıra cinsiyet kategorilerinin ortadan kalktığı bir toplum
tahayyülünün yine karşıtlıklar ve farklılıklar üzerine kuruluyor olması da queer teori
ile çelişiyor. Heteroseksüelliğe karşı homoseksüelliği konumlandıran bir anlayış,
kategorileri yıkmaktan ziyade yeni kategoriler üreterek queer teorinin kimliklerin
oynaşması (ya da kimliksizleşme) tahayyülüne ters düşüyor.
Mine Egbatan - edebiyathaber.net (20 Temmuz 2013) © edebiyathaber.net
Download