ÇOCUKLARDA ANTİMİKROBİAL TEDAVİ GİRİŞ Mikropların şiddetli enfeksiyonlara neden olduğu kavramı Pasteur’ün germ teorisini geliştirdiği 19.yüzyıl ortalarında ortaya atılmıştır. Bu döneme kadar mikroplara karşı tedavi geliştirilememiştir. Bu gelişim, enfeksiyon hastalıklarının kontrol ve tedavisine çok büyük katkıda bulunmuş ve medikal bilimlerin en büyük başarılarından biri olarak gösterilmiştir. İlk keşfedilen antibiotik penicillin’dir. Daha sonra sayısız mikrobial ürünler araştırılmış ve çok sayıda antibiotik üretilmiştir. İlave olarak, bu doğal ürünlerde istenmeyen yan etkileri azaltmak ve etkilerini en üst düzeye çıkarmak amacıyla kimyasal değişiklik çalışmalarıda yapılmıştır. Bu değişikliklerden sonra, semi-sentetik antibiotikler olarak adlandırılan ürünler bugün klinikte kullanılan antibiotiklerin çoğunluğunu oluşturmaktadır. Semisentetik ürünlerin geliştirilen yararlı etkilerinden bazıları; stabilite, eriyebilirlik, dağılım karakteristiklerinde düzelme ve antimikrobial aktivitelerinde artmadır. Antibiotikler en sık reçete edilen ilaçlardan biridir. Tüm dünyada, yıllar içinde kullanım oranlarında nüfus artış oranından daha fazla artış olmuştur. Hastanede yazılan antibiotiklerin % 30-65’inin uygunsuz ve mantıksızca yazıldığı tahmin edilmektedir. Bu derecede kötü kullanım değişik çalışmalarla da doğrulanmıştır. Örneğin. doktorların yarısının soğuk algınlığında antibiotik kullandığı saptanmıştır. Antibiotiklerin bu derecede kötü kullanımının altında yatan nedenler; doktorların hastalarına yardım etme arzusu ve antibiotiklerle tedavi edilebilir bakteriel enfeksiyonları atlama, tanı koyamama korkusudur. Ek olarak, olası bir bakteriel enfeksiyonu tedavi etmek, alternatif tanıları araştırmak ve düşünmekten daha ucuz olarak görülmektedir. Ayrıca, çocuk hekimlerinin sık karşılaştığı bir durum olarak, semptomların ortadan kaldırılması amacıyla ailelerin hekimi antibiotik yazması için zorlamalarıdır. Eğitim ve tedavide uygun endikasyonların sık hatırlatılması, antibiotiklerin yararlı etkilerini korumalarını ve gereksiz kullanımlarını engelleyecek en iyi önlemlerdir. Antibiotiklerin yerinde kullanımı, bilgili ve başkalarına zarar vermek istemeyen hekimliğin bir göstergesi olduğu kabul edilmektedir. ANTİBİOTİKLERİN ETKİ MEKANİZMALARI Bakteriler enfeksiyon odağında veya insan vücudu yüzeyinde çok sayıya ulaşabilmek için devamlı olarak büyüyüp bölünerek çoğalır. Büyümek ve bölünmek için birçok biomolekülü sentez etmesi gerekir. Antibiotikler, bakterilerin büyüme ve bölünme aşamasında özel hedefler üzerinde etkili olurlar. Etkili oldukları yerlere göre; 1.Hücre duvarı sentezini inhibe edenler 2.Sitoplazmik membranı inhibe edenler 3.Nükleik asit sentezini inhibe edenler 4.Ribosom fonksiyonunu inhibe edenler olarak 4 grupta incelenirler. (Şekil.1)Tablo.I) Şekil.1 Antibiotiklerin etkili oldukları yere göre sınıflandırılması Tablo.I Antibiotiklerin etki mekanizmaları Hücre duvarı sentezini inhibe edenler Biosentetik enzimleri inhibe edenler Fosfomycin Cycloserine Taşıyıcı molekülle birleşenler Bacitracin Hücre duvarı substrat’ları ile birleşenler Vancomycin Polimerizasyonu ve yeni peptidoglikanların hücre duvarına birleşmesini inhibe edenler Penicillin’ler Cephalosporin’ler Carbapenem’ler Monobactamlar Sitoplazmik membranı inhibe edenler Sitoplazmik membran düzenini bozanlar Tyrocidin’ler Polymyxin Membranda porlar oluşturanlar Gramicidin Nükleik asit sentezini inhibe edenler DNA replikasyonunu inhibe edenler Quinolon’lar RNA polymerase inhibitörleri Rifampicin Ribosom fonksiyonunu inhibe edenler 30S ünit inhibitörleri Streptomycin Kanamycin Gentamycin Amicacin Spectinomycin Tetracyclin’ler 50S ünit inhibitörleri Chloramfenicol Clindamicin Erythromycin Fusidic acid Folat metabolizması inhibitörleri Pteroik asit sentetaz inhibitörleri Sulfonamid’ler Dihidrofolat redüktaz inhibitörleri Trimethoprim Bakteri duvar sentezini inhibe edenler Bakteriler boyanma özelliklerine göre gram (+) ve gram(-) şeklinde sınıflandırılırlar. Gram (+) bakteri duvarı peptidoglikan ve teichoic acid veya teichuronic acid’ten oluşur. Gram (-) bakterilerin duvarı ise peptidoglikan ,lipopolisakkarid, lipoprotein, fosfolipid ve proteinden oluşur.(Şekil.2) Şekil.2 Bakterilerin duvar yapısı Duvar antibiotiklerinin etkili oldukları bölge peptidoglikan bölgesidir. Bu tabaka, hipotonik ortamlarda bakterilerin yaşamı için gerekli olup, bu tabakanın kaybı veya hasarı durumunda bakteri duvar rijiditesi bozulur ve bakteri ölür. Peptidoglikan sentezi 3 evrede olur. İlk evrede stoplazmada düşük molekül ağırlıklı prekürsörlerin sentezi olur. Birçok antibiotik hücre duvar sentezini bu erken safhada etkiler. (Fosfomycin) İkinci evre, membrana bağlı enzimler tarafından katalize edilir. Önceden üretilen prekürsör moleküllerin stoplazmik membranda bir taşıyıcıya transferi sağlanır. Bu lipid taşıyıcı, prekürsörlerin membrana yapıştıkları nokta olarak görev yapar ve subunit’lerin membrandan dış yüzeye geçişini sağlar. Bazı antibiotikler bu taşıyıcı molekülü etkileyerek prekürsör nukleotidlerin geçişine engel olarak etkili olurlar. (Bacitracin) Hücre duvar sentezinde 3.evre, subunitlerin polimerizasyonu ve yeni oluşan peptidoglikanların hücre duvarına transpeptidasyon reaksiyonu ile yapışma olayıdır. Bu son evre bazı antibiotikler tarafından inhibe edilir. ( laktam antibiotikleri-penicillin’ler, cephalosporin’ler, penem’ler, monobactam’lar) Bazı antibiotiklerde peptidoglikan prekürsörleri ile kompleksler oluşturup duvar sentezini bozarlar. (Vancomycin) Sitoplazmik membran fonksiyonunu inhibe edenler Biolojik membran temel olarak lipid, protein ve lipoproteinden oluşur. Sitoplazmik membran su, ion ve besleyicilerin difüzyonu için bir bariyer olup transport sistemi gibi görev yapar. Çok sayıda araştırıcı membranların rastgele dağılmış globuler proteinli bir lipid matrix olduğuna inanmaktadırlar. Bazı antibiotikler membran organizasyonunu bozarak etkili olurlar. Membran permeabilitesi bozularak nukleik asitlerin ve katyonların hücre dışına çıkması ve hücre ölümüne neden olurlar. (Polymyxin) Bu antibiotikler vücut dokularında değişik ligand’lara bağlandıklarından sistemik olarak kullanılmazlar. Böbrek ve sinir sistemi için çok toksiktirler. Diğer bir antibiotik membranda por’lar oluşturarak etkili olur. (Gramicidin) Bu antibiotikte topik olarak kullanılır. Nükleik asit sentezi inhibe edenler Antibiotikler nükleik asit sentezini farklı düzeyde etkilerler. Nükleotid (purin,pirimidin) sentezi (5-FC, adenosin arabinosid, acyclovir, zidovudin) veya interkonversiyonu inhibe edebilirler. DNA fonksiyonunu önleyebilirler (chloroquin) ve DNA transkripsiyonu ve replikasyonunda polimerase fonksiyonunu bozabilirler. (Quinolon’lar, rifampicin) Ribosom fonksiyonunu inhibe edenler Bakteriel ribosomlar 50 S ve 30 S subunitlerini taşırlar. Birçok antibiotik ribosom fonksiyonunu bir veya iki subuniti etkileyerek bozabilir. (Aminoglikozidler, chloramphenicol, makrolid’ler) Diğer biokimyasal hedefleri inhibe edenler Trimethoprim ve sulfonamid’ler, bakteri hücresinde RNA, bakteri duvarı ve DNA sentezi için gerekli olan tek karbon taşıyıcısı olarak görev yapan tetrahidrofolat biosentezini bloke ederek folat metabolizmasını bozarlar. Sonuç olarak, hücre duvar sentezi, penicillin ve cephalosporin gibi peptidoglikan polimerizasyonunu inhibe eden -laktam antibiotikleri ve hücre duvarı substratları ile birleşen vancomycin tarafından inhibe edilir. Polymyxin plazma membranında organizasyon bozukluğu yaratarak nükleik asit ve katyonların hücre dışına çıkmasına neden olur. Quinolon’lar bakteri DNA’sı ile kompleks oluşturarak DNA replikasyonunu önlerler. Rifampicin RNA sentezini bloke eder. Aminoglikozid’ler, tetracyclin, chloramphenicol, erythromycin ve clindamycin ribosom fonksiyonunu bozarlar. Sulfonamid’ler ve trimethoprim DNA replikasyonu için gerekli folat sentezini önlerler. ANTİBİOTİK TEDAVİSİNDE GENEL KURALLAR Antibiotik seçme Antibiotik kullanma kararı, bir hastanın bakteriel enfeksiyona kesin sahip olduğu veya kuvvetli olarak kuşku duyulduğu durumlarda verilir. Hastanın non-enfeksiyöz bir neden veya viral etyolojili bir hastalığa sahip olduğu anlaşılırsa antibiotiğin kesilmesi mantıklıdır. Eğer hastanın durumu kritik veya bakteriel enfeksiyonun hastanın durumuna katkıda bulunduğuna ilişkin kuşku varsa antibiotiğin kullanımı mantıklıdır. Olanaklar içinde ideal olan, antibiotiğin izole edilen patojene göre yazılması ve kullanılmasıdır. Antibiotik kullanan hastaların çoğunda, ampirik tedaviyi zorunlu kılan akut bir problem vardır. Antibiotik seçimi , o kişide, o bölgede enfeksiyon yapabilecek olası patojenlerin bilinmesine bağlıdır. Eğer enfeksiyon olasıllığı düşünülen yerden örnek alma kolay ise (likör gibi) alınan örneğin hızlı tanı testleri ile incelenmesi, başlangıç tedavisinin seçiminde yardımcı olabilir. Enfeksiyon sorumlusu olabilecek patojenin bilinmesine ek olarak, hekim bu patojene karşı antibiotik hassasiyetini de bilmesi gerekir. Antibiotiğin enfeksiyon bölgesindeki konsantrasyonu hangi antibiotiğin seçileceğini saptayacaktır. Enfeksiyondan sorumlu patojene karşı etkili birden fazla antibiotik varsa, uygulaması kolay , güvenli, ucuz ve toksisitesi az olan seçilmelidir. Uygulama yolunun seçilmesi Sistemik antibiotikler ya oral yoldan veya intravenöz (IV) veya intramuskuler (IM) yoldan parenteral olarak uygulanırlar. Birçok faktör uygulama yolunun seçiminde etkili olur. Çocuk hastane dışında tedavi edilecekse, antibiotikler genellikle oral yoldan verilir. Ancak, çocuğun kabullenmesi ile, tek doz olarak IM yoldan uygulanan antibiotiklerde verilebilir. IV yol hastanede yatan hasta çocuklarda kullanılır. Bu hastalarda diğer nedenlerle konmuş IV kanüller bu işlemi kolaylaştırır. IV kanülü olmayan hastalarda, şok ve kanama yok ise IM yolda kullanılabilir. IV yol ile, IM yoldan verilenden daha yüksek antibiotik konsantrasyonlarına ulaşılır. Bu durum, menejit ve endokardit gibi bazı enfeksiyonların tedavisinde önemlidir. Uzun sürecek tedavilerde, sık IM enjeksiyonlar hasta için rahatsızlık verici bir durum olup, bundan kaçınılmalıdır. Klinik durumu stabil olmayan hastalarda, tedaviye parenteral yoldan başlama, daha sonra klinik durumun stabil hale gelmesi ile tedaviye oral yoldan devam etme şeklindeki yaklaşım, giderek artan kabul görmektedir. Böyle bir yaklaşım ile, IV yolun uzun süreli kullanımı sırasındaki bakım zorlukları ortadan kalkmakta, tromboflebit ve kateter enfeksiyonları riski ve daha önemlisi hastanede yatma süresi azalmaktadır. Bu tedavi şekli, en sık olarak osteomyelit ve septik artritte ve daha az sıklıkla endokardit ve menejitte kullanılmaktadır. Ancak tedavi sırasında hastalar yakından izlenmelidir. Tedavi süresine karar verme Enfeksiyonlarda önerilen antibiotik uygulama süreleri, genelde, bir temele dayanmaz ve ampiriktir. Süre ile ilgili öneriler, genel olarak, kontrolsuz çalışmalar ve gözlemlere dayanmaktadır. Klinisyen ilk tanı koyduğunda tedavi süresini hastasına açıklamamalıdır. Tedavi süresi klinik cevaba göre ayarlanmalıdır. Antibiotik tedavi cevabının değerlendirilmesi Tedaviden elde edilen cevap klinik ve laboratuar olarak değerlendirilmelidir. Klinik değerlendirme, vücut ısısı izlenmesi ve düzenli olarak yapılan fizik muayene ile yapılır. Uygun antibiotik tedavisinin başlamasından sonra birkaç gün içinde enflamasyon bulguları geriler ve ateş düşer. Laboratuar izlemi, tekrar edilen kültürlerle yapılır.Ek olarak, şiddetli enfeksiyonlarda lökosit sayısı, eritrosit sedimantasyon hızı ve C reaktif protein gibi akut faz reaktanlarının değerleri, normale gelinceye kadar izlenir. Enfeksiyon odağında antibiotik konsantrasyonuda ölçülebilir. ANTİBİOTİK TEDAVİSİ VE BAKTERİOLOJİ LABORATUARININ ROLÜ Örneklerin toplanması Enfeksiyon hastalıkları tanı ve değerlendirilmesinde bakterioloji laboratuar personeli ile klinisyen arasında çok yakın ilişkiler olması gerekir. Klinisyen kültür için yeterli ve uygun örneklerin alınması ve laboratuara uygun şartlarda yollanmasından sorumludur. Laboratuar personeli hastanın semptom, bulgu ve olası tanıları açısından bilgilendirilmelidir. Dikkatli alınmayan örnekler kontamine olarak sonuçların yorumlanmasında zorluk yaratabilir. Laboratuara gönderme işlemi uygun şartlarda yapılmaz ise bazı bakteriler ölebilir ve yalancı kültür negatifliği ortaya çıkabilir. Eğer laboratuar personeli hasta hakkında bilgilendirilmezse, neden olan bakterinin üretilmesi için uygun teknikleri kullanamayacaktır. Klinisyen ile laboratuar personeli arasında direkt ilişki mutlak gereklidir. Hızlı tanı testleri Bakterioloji laboratuarı tarafından sağlanan hızlı tanı testleri önemlidir. Bunlardan en yararlı 2 tanesi Gram boyama ve antijen saptama yöntemidir. Gram boyama herhangi bir vücut sıvısı örneğinde, özellikle likör, idrar, ve balgam örneklerinde, kullanılır. Balgam örnekleri alt solunum yollarından elde edildiğinde değerlidir. Enfekte eden bakterinin antijenik ürünlerini saptamak için değişik antijen saptama sistemleri geliştirilmiştir. Bu amaçla, en sık kullanılan örnekler likör, idrar ve eklem sıvısıdır. Serum, non-spesifik reaksiyonların ortaya çıkması nedeniyle, pek kullanılmaz. Canlı bakteri varlığında antijen saptama sistemleri gereksizdir. Bu nedenle, özellikle antibiotik kullanan hastalarda antijen saptama sistemleri daha uygundur. Hassasiyet testleri Bakterioloji laboratuarlarının diğer bir önemli işlevi, enfeksiyona yol açan bakteriye karşı seçilecek antibiotiğin etki derecesini saptamaktır. Bu işlem, hassasiyet testi olarak isimlendirilir. Hassasiyet testleri, bakterinin vücuttaki çevresine uygun bir ortam hazırlanarak in vitro koşullarda yapılır. Disk difüzyon ve sulandırma metodları kullanılarak yapılır. Disk difüzyon metodu tüm dünyada en çok kullanılan metodtur. Ticari olarak hazırlanan belli bir konsantrasyonda antibiotik emdirilmiş kağıt diskler, standart sayıda bakteri bulunan agar içine konur. Belli bir enkübasyon süresinden sonra disk etrafında oluşan inhibisyon bölgeleri değerlendirilir. Değerlendirme hassas, orta ve dirençli şeklinde yapılır. Bu değerlendirme, antibiotiklerin standart dozu ile elde edilen serum konsantrasyonları esasına göredir. Daha kesin sonuç veren metod difüzyon metodudur. Standart sayıda bakteri bulunan ortamda antibiotiğin değişik konsantrasyonları denenir. Antibiotiğin, belli bir enkübasyondan sonra, bakterinin görünür çoğalmasını inhibe eden minimal konsantrasyonu saptanır. Minimal inhibisyon konsantrasyonu (MIC) daha sonra kan, idrar, likör gibi vücut sıvılarında ölçülen antibiotik konsantrasyonu ile karşılaştırılır. Antibiotiğin enfeksiyon bölgesindeki konsantrasyonu MIC değerinin en az 2-4 misli kadar olmalıdır. Gerçekten, beyin-omurilik sıvısı enfeksiyonlarında iyi sonuç elde edilmesi için antibiotik konsantrasyonunun MIC değerinin 10 katını aşması gerekliliğini gösteren çalışmalar vardır. Birçok laboratuar özellikleri, bu test sonuçlarını etkiliyebilir. Bunlar bakteri sayısı, enkübasyon ısısı, kültür ortamı pH ve katyon içeriğidir. Hassasiyet testlerinin diğer bir yönüde,antibiotik kombinasyonlarının in vitro etkinliklerini değerlendirmesidir. Bir antibiotiğin etkisi diğerinin varlığında azalıyorsa bu antibiotikler antagonistik, etki toplamından fazla ise sinerjik etkiye sahip şeklinde değerlendirilir. Antibiotik konsantrasyonlarının saptanması Antibiotik konsantrasyonları toksik olmayan ve tedavi edici düzeyleri elde etmek için ölçülür. Özellikle hayatı tehdit eden enfeksiyonlarda veya dar tedavi edici/toksik sınıra sahip antibiotiklerin kullanıldığı enfeksiyonlarda, antibiotik konsantrasyonları önemlidir. Böbrek ve karaciğer hastalığı olan hastalarda kullanılan antibiotiğin başlıca ekskresyon organı karaciğer veya böbrek ise antibiotik konsantrasyonu mutlak ölçülmelidir. Başlıca ekskresyon organı sağlam olan hastalarda non-toksik antibiotiklerle tedavi edilen hafif ve orta şiddette enfeksiyonlarda ölçüme gerek yoktur. Antibiotik konsantrasyonları ya mikrobiolojik ya da biokimyasal yöntemler kullanılarak saptanır. Biokimyasal yöntemler enzimatik, fluorometrik, radyoimmun veya kromatografik olabilir. Bunlar, mikrobiolojik yöntemlerden daha az miktarda örneğe gereksinim gösterirler ve daha doğru ve hızlı sonuç verirler. Serumda bakterisidal titrasyon Enfeksiyonun kesin olarak kontrolu, sadece antibiotiğin etkisine bağlı olmayıp birçok vücut faktörünede bağlıdır. Tedavi edici aktiviteyi gösteren bir testin, tüm bu faktörleri kapsaması gerekir. Böyle bir test, serumda bakterisidal titrasyonun saptanmasıdır. Serum örnekleri, maksimum ve minimum antibiotik konsantrasyonu beklentisi sırasında alınmalıdır. Bu test, hastadan elde edilen bilinen sayıda bakterinin, belli oranlarda sulandırılmış serum örneklerine ilavesi ile yapılır. Bakterilerin % 99 dan fazlasını öldüren en yüksek dilüsyon (minimum antibiotik konsantrasyonu) saptanır. Serumda bakterisidal titrasyon, yaklaşık olarak serum antibiotik konsantrasyonunun bakteri MIC değerine bölümüne eşittir. Bu nedenle, hem MIC hemde antibiotik konsantrasyonu ölçümü yapıldığı bir test olarak ta kullanılabilir. Bu test, değişik ciddi enfeksiyon (osteomyelit, septik artrit, pnömoni gibi) tedavilerinde kullanılmaktadır. Serumda bakterisidal titrasyonun saptanması ile tedavi rejiminin yeterliliği izlenebilir. Ayrıca, ilaç seçimi ve doz değişikliği gereksinimi saptanabilir. En yüksek klinik iyileşme olasıllığı için en yüksek serum bakterisidal titre 1/8 olmalıdır. KLİNİK OLARAK KULLANILACAK ANTİBİOTİĞİN ARZU EDİLEN ÖZELLİKLERİ NE OLMALIDIR? 1.Birçok farklı patojen mikroorganizma üzerinde etkili olacak şekilde geniş spektrumlu aktiviteye sahip olmalıdır. 2.Organizma için istenmeyen etkileri en az düzeyde ve non toksik olmalıdır. 3.Allerjik olmamalıdır. 4.Normal flora üzerinde etkili olmamalıdır. 5.Enfeksiyonun olduğu vücudun her kısmına ulaşabilmelidir. 6.Pahalı olmamalıdır. 7.Kimyasal olarak stabil olmalıdır. 8.Rezistans seyrek olarak gelişmelidir. ANTİBİOTİKLERİN RASYONEL KULLANIMINDA HEKİM NE BİLMELİDİR? Antibiotiklerin rasyonel kullanım için antibiotiklerin aktivite spektrumu, kinetiklerinin bazı yönleri, sık görülen yan etkileri ve birbirine yakın etki derecesi olan antibiotiklerin fiyat farkının bilinmesi gerekir. Çocukların tedavisinde formülün tadıda önem kazanır. Kullanılacak antibiotikle ile ilgili olarak bilinmesi gereken en az kinetik bilgiler şunlardır. a.Enfeksiyon bölgesinde beklenen konsantrasyon Bu durum, enfeksiyon bölgesinde antibiotiğin difüzyon karakteristikleri ve serum konsantrasyonları ile ilgili bilgilerin bilinmesini gerektirir. Konsantrasyon bakterinin hassasiyeti ile ilgili olabilir. İstenen konsantrasyon patojenin MIC değerinin 3-4 katı kadardır. b.Antibiotiğin yarılanma süresi c.Antibiotiğin ekskresyon ve metabolizma yolu Eğer antibiotik karaciğer veya böbrek yolu ile ekskrete oluyosa, böbrek veya karaciğer hastalığı olanlarda doz ayarlaması yapılmalıdır. Antibiotiklerin kinetikleri üzerinde etkili olan organizma ile ilgili faktörler Tablo.II de görülmektedir. Organ maturasyonu devam eden çocuklarda antibiotik kullanımı daha da fazla dikkati gerektirmektedir. Tablo.II Antibiotiklerin kinetiklerini etkileyen faktörler. Faktör Yaş Etki mekanizması Erken ve geç yaşlarda böbrek fonksiyonu azdır Börek fonksiyonu Böbrek yolu ile ekskrete edilen ilaçlar için önemli Örnek Aminoglikozidlerde doz azaltılmalıdır Aminoglikozidlerde doz azaltılmalıdır. Karaciğer fonksiyonu Karaciğerden ekskrete Kloramfenikol dozu edilen ilaçlar için önemli ayarlanmalıdır. Ateş/Yanık Ekskresyon artışı Aminoglikozidlerin doz arttırımı gerekir Asetilasyon durumu Asetilasyon ile metabolize olan ilaçlar için önemli (INH) Doz arttırımı gerekir Diabetes mellitus IM yoldan uygulanan bazı absorbsiyonu azalır penicillin dozu arttırılmalıdır. Diabetiklerde IM Kistik fibrozis Bazı ilaçların klirensinde artış Amino glikozid ve penicillin dozu arttırılmalı ilaçların Absorbsiyonda dğişme Kloramfenikol palmitat lipaz eksikliği nedeniyle absorbsiyonu bozulur. Gastro-intestinal absorbsiyonu bozulur Kısa barsaklı hastalarda bazı % 15 e düşer Ampicilin bioyararlılığı cerrahi ilaçların ÇOCUKLARDA ANTİBİOTİK TEDAVİSİNDE ÖZEL SORUNLAR İntravenöz infüzyonlar Antibiotikler, ciddi enfeksiyonlu ve hastanede yatan çocuklarda çoğunlukla intravenöz yoldan uygulanır. Hekimlerin çoğu, bu uygulama yolunun ilacın etkinliği açısından daha güvenilir. olduğunu düşünür. Ancak bu düşünce doğru değildir. Antibiotiğin solüsyon içindeki stabilitesi, özellikle bir başka antibiotikle birlikte kullanıldığında, göz önünde bulundurulmalıdır. Örneğin, penicillin’ler ayni solüsyon içinde aminoglikozidleri inaktive ederler. Genel bir kural olarak, ilaçlar her zaman ayrı olarak uygulanmalıdır. Bu olası değilse, ilaç geçimsizlikleri araştırılmalıdır. Antibiotiğin çocuk dozu az olduğu durumlarda, kullanım kolaylığı açısından, antibiotiğin sulandırılmış solüsyonları kullanılmalıdır. İnfüzyon sisteminde filtrelerin kullanımıda problem yaratabilir. Bazı antibiotikler filtreler tarafından alıkonabilir.Ek olarak, bazı ilaçlar plastik infüzyon setlerine yapışarak hastaya giden doz azalabilir. İlacın spesifik gravitesi ve infüzyon girişinin hastadan uzaklığı gibi faktörlerde ilacın tamamının hastaya gitmesinde etkilidir. İçecek ve yiyeceklerin oral antibiotikler üzerine etkisi Hekimler, oral yoldan uygulanan antibiotiklerin absorbsiyonunu etkileyen faktörleri bilmelidirler. Çok önemli bir faktör, aynı anda yiyecek alımıdır. Yiyecekler antibiotikler tarafından oluşturulan gastro-intestinal rahatsızlığı azaltırlar. Bu nedenle, indirekt olarak kompliansı arttırırlar. Bununla beraber, bazı antibiotiklerin yiyeceklerle birlikte alımında bioyararlılık üzerindeki azaltıcı etkisi, gastro-intestinal rahatsızlığı azaltan etkisinden önemlidir. Tablo.III de antibiotiklerle yiyecek alımları arasındaki ilişkiler görülmektedir. Tablo.III Antibiotik uygulanımı ve yiyecek alımı Aç karnına alınması gereken antibiotikler Penicillin’lerin büyük bölümü Tetracyclin’lerin büyük bölümü Erythromicin Clindamicin Rifampicin Tok karnına alınması gereken antibiotikler Amoxicilin Penicillin V Doxycilin Erythromicin estoelate,succınate Metronidazol Nalidixic acid Sulphonamide’ler İçeceklerde oral antibiotiklerin toleransını ve bioyararlılığını etkileyebilir. Bazı antibiotikler mide asidinin sulandırılması, ilacın erimesi ve dağılımı için bol su ile alınmalıdır. Bazı ilaçlar meyva suları ve karbonatlı içeceklerle birlikte alınmamalıdır. Çünkü,bu asidik sıvılar aside karşı dayanıksız olan ilaçları inaktive edebilir. Ek olarak, bazı antibiotikler süt ve süt ürünleri ile birlikte erimeyen ve absorbe edilemeyen kompleksler oluşturdukları için birlikte alınmamalıdır. TabloIV de antibiotikle birlikte kullanımı sınırlanan sıvılar görülmektedir. TabloIV Antibiotik uygulanımı ve içecekler Bol sıvı ile alınması gereken antibiotikler Penicillin’lerin büyük bölümü Erythromicin Sulphonamide’ler Süt ile birlikte alınmaması gereken antibiotikler Erythromicin stearate Tetracyclin’ler Asidik sıvılarla alınmaması gereken antibiotikler Penicillin’lerin büyük bölümü Erythromici stearate Antibiotikler ve plasenta Hamilelerde antibiotik kullanılırken, hangi antibiotiğin plasentadan ne ölçüde geçtiğini bilmek önemlidir. Plasentadan geçen ve fetus için toksik olabilecek antibiotiklerin kullanımından kaçınmak gereklidir. Tablo.V de değişik antibiotiklerin anne ve bebek konsantrasyonları görülmektedir. Tablo. V Antibiotiklerin transplasental geçiş dereceleri Fetustaki anne konsantrasyonu Antibiotik > % 50 Aminoglikozid’ler Ampicilin Chloramphenicol Methicilin Nitrofurantoin Penicillin Tetracyclin < % 20 Cephalosporin’ler Clindamicin Dicloxacilin Erythromicin Nafcilin Oxacilin Antibiotikler ve anne sütü Süt veren annelerin aldığı bazı maddeler anne sütüne geçer. Anne sütüne geçen bir antibiotiği alıyosa, bu antibiotiğin bebek üzerindeki etkisi mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır.Tablo.VI da anne sütüne geçen antibiotikler ve geçiş dereceleri görülmektedir. Bazı antibiotiklerle ilgili bilgiler henüz yetersizdir. Bir antibiotiğin süte geçişi iyi bilinmiyorsa, ciddi toksik etki olasıllığı nedeniyle alternatif antibiotiklerin kullanımı tercih edilmelidir. Tablo.VI Anne sütünde antibiotik ekskresyonu Anne sütüne geçip belirgin konsantrasyona ulaşanlar Chloramphenicol Tetracyclin Erythromicin Trimethoprim-sulfamethaxazol Aminoglikozid Metronidazol Sulphonamide Anne sütüne çok az miktarda geçen antibiotikler Clindamicin Nitrofurantoin Penicillin Cephalosporin’ler Antibiotik ve yenidoğan Yenidoğanlarda ve özellikle preterm bebeklerde özel farmakokinetik sorunlar vardır. Onların böbrek ve karaciğer fonksiyonları çocuk ve erişkinlere göre daha immatürdür. Bu nedenle, özellikle aminoglikozid, vancomycin ve chloramphenicol gibi tedavi edici/toksik sınırı dar olan antibiotiklerle tedavi, kinetik bilgilere dayalı olarak çok dikkatli yapılmalıdır. Hemen bütün yeni antibiotiklerin yenidoğanlar için günlük dozları (mg/kg) büyük çocuklardan daha azdır. Antibiotikler ve bozulmuş böbrek fonksiyonları Antibiotiklerin büyük birkısmının en az bir miktarı böbreklerden ekskrete edilir. Böbrek yetmezliğinde, özellikle şiddetli olgularda, günlük dozlarda azaltma yapılması gerekliliği vardır. Bu durum, toksik/tedavi edici sınırı dar olan antibiotikler için daha da önemlidir. Günlük doz ya doz ya da uygulanım sıklığı azaltılarak uygulanmalıdır. Böbrek bozukluğu ile birlikte uzamış yarılanma süresinin, ilk dozdan sonra oluşan maksimum konsantrasyonu etkilememesi nedeniyle, ilk doz değiştirilmemelidir. Azaltılmış ilk doz tedavi edici etkinin elde edileceği konsantrasyonun oluşmamasına yol açar. Tablo.VII de böbrek bozukluğunda antibiotik dozlarında doz ayarlaması ile ilgili öneriler görülmektedir. Bu öneriler serum konsantrasyonu ölçümlerinin kullanılmasını engellememelidir. Tablo.VII Böbrek fonksiyonları bozuk olan hastalarda Major doz ayarlaması gerektirenler Doz ayarlaması gerektirmeyenler Aminoglikozid’ler Clindamicin Vancomycin Chloramphenicol Trimethoprim-sulphamethaxazol Metronidazol Rifampicin Minor doz ayarlaması gerektirenler Penicillin’ler Cephalosporin’ler Tetracyclin Erythromicin Kullanmaktan kaçınılması gerekenler Nalidixic acid Nitrofurantoin Polymixin B Spectinomycin Antibiotik ve bozulmuş karaciğer fonksiyonları Bazı antibiotikler karaciğerde metabolize edilir. Bazıları ise safra yollarından ekskrete olurlar. Bu nedenle, karaciğer bozukluğu olan durumlarda, bu antibiotiklerde doz ayarlaması yapılmalıdır. Tablo.VIII de doz ayarlaması gereken antibiotikler görülmektedir. Karaciğer fonksiyonları bozuk hastalarda hepatotoksik olan antibiotiklerden kaçınma önerilir. Bu antibiotikler erythromicin estoelat, sulfonamid’ler ve rifampicin’dir. Tablo.VII Karaciğer fonksiyonları bozuk hastalarda antibiotik kullanımı Doz ayarlaması gerekenler Chloramphenicol Clindamicin Doxicilin Erythromicin Olası hepatotoksiste nedeniyle dikkatli kullanılması gerekenler Rifampicin Tetracyclin Antibiotiklerin profilaktik kullanımı Antibiotikerin kötü kullanımı ile ilgili durumlardan biri, profilaktik amaçla kullanımdır. Eğer bir antibiotik enfeksiyonu tedavi edebiliyorsa, onun enfeksiyonu önleyebileceğide düşünülür. Bu düşünce, mantıklı gibi görünürse de, aslında yanlıştır. Antibiotik profilaksisinin etkili olduğu durumlar Tablo.IX da görülmektedir. Profilaksinin etkili olduğu durumların çoğunda, tek patojen etyolojik ajandır. Profilaksinin etkili olabileceği diğer durumlar ise Tablo.X da görülmektedir. Tablo.IX Oral antibiotik profilaksisi etkili olan klinik durumlar Hastalıklar İlk seçilecek ilaç Lepra N.Meningitidis’li hasta ile temas H.Influenza’lı hasta ile temas Pneumocystis carinii enfeksiyonu Rheumatic fever Syphilis Vibrio cholera Rekürren idrar enfeksiyonu Rekürren otitis media Dapson Rifampicin Rifampicin Trimethoprim-sulfamethaxozol Penicillin Penicillin Tetracyclin Trimethoprim-sulfamethaxozol Sulfisaxozol Tablo.X Antibiotik profilaksisi gerekli olabilen durumlar Hastalık Aspleni Difteri Gonore Enfeksiyöz endokardit Boğmaca Postoperatif enfeksiyon Antibiotik Trimethoprim-sulfamethaxozol Erythromicin Ampicilin Özel Erythromicin Özel Profilaktik antibiotik kullanımı esnasında önemli bir kural, kullanım süresine uymaktır. Örneğin.perioperatif olarak 24-48 saat kullanılacak antibiotiğin çok kere 7-10 gün süre ile kullanıldığı gözlenmektedir. Bu durum, sadece antibiotiğin yan etkilerinin ortaya çıkmasına ve dirençli bakteri gelişmesine yardımcı olur. KAYNAKLAR 1.Prober,C.G.Antimikrobial therapy.In.Rudolph,A.M. (eds) Rudolph’s Pediatrics. 19th. Nrowalk.Appleton-Lange.1991 p.524-538 2. 2.Neu,H.C.,Gootz,T.D. Antimicrobial chemotherapy http://gsbs.utmb.edu/microbook/ch011.htm