1 BĐRĐNCĐ BÖLÜM GĐRĐŞ I. KURULUŞUNDAN SELÇUKLULAR ZAMANINA KADAR ULUBORLU A. Uluborlu’nun Coğrafi Konumu ve Yapısı Uluborlu, günümüzde Akdeniz Bölgesi’ndeki Isparta iline bağlı oniki ilçeden biridir. Isparta’nın kuzeyinde, 67 km uzaklıkta bulunan Uluborlu’nun, batıda Keçiborlu, doğuda Senirkent ilçesi, kuzeyde Dinar ilçesinin Ergenli Köyü, güneyde de Gönen ile sınırları bulunmaktadır1. Đlçe 30.27 boylamı ile 38.10 enlemi üzerinde yer alıp, 332 km’lik bir alana ve 1100 m’lik ortalama yüksekliğe sahiptir2. Đlçe arazisi üçüncü devirde oluşmuş olup, Toros Dağları arasına sıkışmış dar bir vadiden ibarettir. Đlçenin güneyinde Torosların birer uzantısı olan 2447 rakımlı Kapıdağı, batısında 2097 rakımlı Şalgamlık Dağı ile Hisarlık Dağı, kuzeyinde ise 1800 rakımlı Kılıçlayan Dağları yer almaktadır3. Daha önceki dönemlerde oldukça fazla nüfusa ve köye sahip olan Uluborlu’nun, bugün dört köyü bulunmaktadır. Bu köyler Küçük Kabaca, Đleydağı, Đnhisar ve Dereköy’dür4. Mazisi çok eski olan ilçe, eski dönemlerin stratejik endişeleri dolayısıyla Kapıdağı yamacında kurulmuş ise de daha sonra 1939 yılında hazırlanan imar planına göre zamanla ovaya, yani şimdiki yerine inmiştir5. Eski yerleşim yerinin de korunmadığı ve zamanla yıkıldığı görülmüştür6. 1 Hasan H. Can, Uluborlu’nun Dünü Bugünü, Isparta 1998, s. 55. Böcüzade Süleyman Sami, Kuruluşundan Günümüze Isparta Tarihi, (Çev.Dr.Suat Seren), c. I-II, Serenler Yay., 1983, s. 46. 2 Hasan H. Can, a.g.e., s. 55. Bizim Uluborlu, Ülkü Basımevi, Isparta 1951, s. 7. 3 S. Demirdal, Bütünüyle Uluborlu –Monografi, Acar Mtb., Đstanbul 1968, s. 20. 4 Isparta ve Uluborlu haritaları için bkz. Ek-1-2. 5 Bizim Uluborlu, s. 7. 6 Eski ve yeni yerleşim yeri fotoğrafları için bkz. Ek-3-4. 2 B. Uluborlu’nun Günümüze Kadar Aldığı Đsimler MÖ 3 bin yıllarında kurulan Uluborlu’nun Frikyalılar döneminde “Apollonia” olarak anıldığı, burada araştırma yapan Đngiliz M. Arundel tarafından çıkarılan bir taş kitabenin okunmasıyla anlaşılmıştır7. Roma döneminde önemli büyük şehirlere Apollonia ismi verilmiştir Uluborlu’nun Roma döneminde de “Apollonia” ismiyle anılmasından, Roma döneminin önemli şehirlerinden biri olduğu anlaşılmaktadır8. W. Ramsey, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası adlı eserinde Uluborlu’ya Romalılar döneminde Apollonia, Bizanslılar zamanında da Zosopolis denildiğini belirtmiştir. Roma’nın ikiye ayrılmasıyla Doğu Roma Đmparatorluğu’nun sınırları içinde kalan şehir, bu dönemde bir Hrıstiyan azizi olan Zozimus’un adına izafeten “Zosopolis” adını almıştır9. MS 381 tarihinden itibaren bütün belgelerde de bu ada rastlanmıştır10. Uluborlu’nun, Zosopolis ismiyle anılması, şehrin bu dönemde de büyük, önemli bir dini merkez olduğunu bize göstermektedir. Uluborlu’nun Bizans dönemindeki bir diğer adı “Ayvalar Memleketi” anlamına gelen “Mordiaum” olmuştur. Bu adın Uluborlu için kullanıldığı, bölgede bulunan kitabelerle kesinleşmiştir. M. Arundel, UIuborlu’nun Mordiaum olduğunu ayvalarından sezmiş ve buna ait taş kitabeyi ortaya çıkarmıştır11. 1071 Malazgirt Savaşı’nın ardından, Uluborlu’nun Bizans hâkimiyetinden Selçuklu hâkimiyetine geçmesiyle isminin de değiştiğini görmekteyiz. Günümüzdeki Uluborlu adı aslında “Borlu, Borgulu”, “Uluğborluk, Uluborlug” kelimelerinin değişime uğramış şeklidir. Selçuklu kaynaklarında, Uluborlu adının genellikle, 7 Charles Texier, Küçük Asya, (Çev. Ali Suat), c. II, Ankara 2002, s. 401. S. Demirdal, a.g.e., s. 60. 8 Apollon Antikçağ’da, Yunan ve Romalıların şiir, sanat ve güneşi temsil eden bir tanrısı idi. Bkz. Zeki Taşlıklıoğlu, Anadolu’da Apollon Kültü, Đstanbul 1963, s. 45. 9 Bu papaz Đmparator Tratan zamanında Antioehia da oturan Domitran Prases tarafından tutuklanmıştır. Ayağına demir ayakkabılar giydirilerek atlarla beraber koşturulmuş, Konana’ya götürülmüş ve orada öldürülmüştür. 10 Hikmet Turhan Dağlıoğlu, “Günlemeç Araştırmaları: Isparta ve çevresi hakkında yabancı kaynaklardaki coğrafi ve tarihsel bilgiler”,Ün Dergisi, c. II, S.14, 1935, s. 192-193. 11 S. Demirdal, a.g.e., s. 37. 3 “Borgulu, Burgulu” olarak geçtiği görülmektedir12. Borlu ismi, Bizans ordusunda paralı askerlik yapan Kuman-Kıpçak Türkleri’nin uç bölge askeri olarak buraya yerleştirilmesinden sonra Kuman-Kıpçak Türkleri tarafından verilmiştir13. Kaşgarlı Mahmud’un Divan-ı Lugat-it Türk adlı eserinde verdiği bilgiye göre, “Ulu” kelimesinin “büyük, yüce” anlamlarına, “Bor” kelimesinin ise eski Türkçede “şarap, bağ, meyve bahçesi, maden, şehir” anlamlarına geldiği bilinmektedir. Böylece Uluborlu adının “bağlık, bahçelik büyük şehir” anlamını taşıdığını söyleyebiliriz14. C. Uluborlu’nun Kuruluşu Uluborlu’nun kuruluş tarihi oldukça eski dönemlere dayanmaktadır. Bazı Avrupalı tarihçiler bu şehrin MÖ 3000–4000 yılları arasında ilk Asya göçmenleri tarafından, Profösör Hirşfelt ise Bergama hükümdarları tarafından kurulduğu görüşünü taşımaktadır. Bölgede, 1930 Mayısında inceleme yapan M. Kalder de, Eti göçmenlerinin kurduğu görüşünü benimsemiştir. Uluborlu’nun Büyük Đskender tarafından kurulduğunu kaydeden eserler de olmuştur. Ancak, Uluborlu’nun Büyük Đskender tarafından ziyaret edildiği doğruysa da, onun tarafından kurulduğu görüşü gerçeği pek yansıtmamaktadır15. Küçük Asya adlı eserde ise Frigya Apolloniası olarak bilinen şehrin Uluborlu olduğu belirtilir16. Dolayısıyla kuruluşu çok eskilere dayanan bu şehrin ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu kesin olarak belli değildir. Anadolu’ya gelen ilk Türk kabilelerinden olan Etiler, bölgeye geldiklerinde, buralara daha önce gelen bir halk kitlesini bulmuşlardır17. Uluborlu’dan ilkçağlardan bu yana pek çok kavim gelip geçmiştir. Bunların idare sürelerini kısaca şu şekilde sıralayabiliriz: 12 Đbn Bibi, El Evamiru’l- Alaiyye Fi’l-Umuri’l- Alaiyye (Selçukname), (Çev. Mürsel Öztürk), c. II, Ankara 1996, s. 26. H.T. Dağlıoğlu, “Uluborlu”, Ün Dergisi, c.VII, S. 82-83, Şubat 1941, s.11211124. 13 http://uluborlu.bel.tr/uluborlutarihi.htm 14 S. Demirdal, a.g.e., s. 62. 15 S. Demirdal, a.g.e., s. 20. 16 Charles Texier, a.g.e., s. 401. 17 S. Demirdal, a.g.e., s. 21. 4 1. Etiler…………………………..MÖ 1750-1556 2. Firigler………………………...MÖ 1556-700 3. Lidyalılar ……………………...MÖ 700-547 4. Persler……………………… MÖ 547-400 5. Pisidyalılar…………………….MÖ 400-334 6. Makedonyalılar………………..MÖ 334-277 7. Galatyalılar…………………….MÖ 277-169 8. Antigonetler……………………MÖ 169-65 9. Romalılar……………………….MÖ 64- MS 395 10. Bizanslılar………………………MS 395- 1074 11. Selçuklular……………………...1074-1299 12. Hamidoğulları…………………..1299-1381 13. Osmanlılar………………………1381-1923 14. Türkiye Cumhuriyeti……………1923-….18 Uluborlu’da Selçuklular’ın hâkimiyetine kadar, burada hüküm süren devletleri kısaca inceleyelim. 1. Hititler Döneminde Uluborlu Hititler tahminlere göre doğudan gelip Anadolu’ya yerleşen Ari bir ırktır. Hititler Orta Asya’dan gelen göçmen kafilelerinin ilki sayılır. MÖ 3000–4000 yıllarında Anadolu’ya geldiklerinde, buraya Luviler adında bir toplumun yerleşmiş olduğunu görmüşlerdir. Çin ülkesinin kuzey kısmına Hata adını veren Hititler, Đran ve Irak üzerinden Kızılırmak Nehri’nin içine gelip yerleşmişler ve buralara da kendi vatanlarının adını vermişlerdir19. Hititler, yerleştikleri bu yerlerde ayrı ayrı yaşayan birçok kabileler bulmuşlar, bu halk topluluklarını hâkimiyetlerine alarak bir imparatorluk kurmuşlardır. Bu dönemde, Anadolu’daki halk, birçok bağımsız 18 S. Demirdal, a.g.e., s. 58. 19 S. Demirdal, a.g.e., s. 22. 5 beylikler halinde yaşıyorlardı. Beylik kelimesinin karşılığı olarak ise “Etilik” kelimesi kullanılıyordu. Hititler bölgedeki Etiliklere hâkim oldukları için “Etiler” adıyla da anılmışlardır20. Bölgedeki coğrafi isimlerin dil bakımından incelenmesi sonucunda, kelimelerin Luvice olmadığı, Luvilerden önce burada yaşayan eski bir kavmin olduğu anlaşılmıştır. Tarihçiler bunlara Önluviler demişlerdir. Bu kavme ait belgelerde geçen coğrafi isimlerden anlaşıldığına göre, Kayseri’den, Gediz Nehri üzerinde Manisa ili içinde yer alan Sart’a doğru çekilen bir hattın güneyinde kalan bölgeler ve dolayısıyla Uluborlu bu sahanın içinde kalmaktadır. Bölgede Luviler’den başka Arzava adında bir birliğe de rastlanmıştır. Yalnız bu ovanın asıl Arzava’nın sınırları içinde mi, yoksa bağlı beyliklerden birisi içinde mi olduğu kesin olarak bilinmemektedir21. Hititler, kendi birliklerini kurup kuvvetlendirdikten sonra komşu kabile birliklerini hâkimiyetleri altına almışlar ve Büyük Hitit Krallığı’nı meydana getirmişlerdir. Bazı tarihçiler Hitit Krallığı’nın kuruluşunu MÖ 2025’e doğru başlatırken, son dönem tarihçileri bu tarihi MÖ 1800’e almışlardır. Đlk Hitit kralları Pithana, Anitta ve Tuthalia’dır. Devlet Tuthalia devrinde tam manasıyla kurulmuş, MÖ 1750 yıllarında başa geçen Labarna döneminde güçlenmiştir. Kral Labarna zamanında Hitit Devleti yalnız Anadolu’nun en güçlü siyasi birliği olmakla kalmamış, Yakın Doğu’nun önemli devletlerinden biri derecesine yükselmiştir. Labarna’nın yaptığı işler, daha sonra halefleri tarafından bırakılan tabletlerden öğrenilmektedir. Labarna bütün Orta Anadolu’yu ele geçirmiş, Güney ve Güneydoğu Anadolu’ya doğru uzanmıştır. Bütün Arzava’yı hâkimiyetine alan Labarna’nın yerine oğlu I.Hattuşili’nin geçtiğini, bu dönemden kalan tabletler bize bildirir.22 Arzava’da Hitiler’e karşı isyan, Labarna’nın beşinci halefi Ammurna zamanında çıkmış ve isyanlar devam etmiştir. MÖ 1550–1450 arasındaki bir asır, Hitit Devleti’nin karanlık çağıdır. MÖ 1380 yıllarında Hitit tahtına çıkan Şuppiluliuma’nın saltanatı Hitit Devleti’nin yükselme çağıdır. Şuppiluliuma çağına kadar Hitit Devleti, dışarıdan gelen göçlerin tehdidi altındayken, Suppiluliuma devlete eski gücünü geçen 20 Đrfan Bingöl, Türkiye’de Yaşayan Toplumlar, Devletler ve Beylikler, Ankara 2002, s. 11. 21 S. Demirdal, a.g.e., s. 22. 22 Yılmaz Öztuna, “Türkiye Tarihi”, c. I, Hayat Yay., 1964, s. 18-19. 6 bir güç kazandırmıştır. Suppiluliuma, Karadeniz ile Akdeniz arasındaki bütün Anadolu’da hâkimiyetini iyice kurduktan sonra Arzava’yı kesin olarak itaat altına almıştır. Ancak oğlu Murşil, Arzava ile yeniden uğraşmak zorunda kalmıştır. III. Hattuşiliş’in oğlu IV. Tuthalya zamanında çözülme başlamıştır. Batı Anadolu’da Hitit hâkimiyeti çok zayıflamıştır. IV. Tuthalya’nın torunu II. Şuppiluliuma ve V. Tuthalya devrinde Hititler dağılmıştır. Bu dağılma oldukça hızlı olmuş MÖ 1200 yıllarında Ege’den gelen yeni göç dalgaları Hititleri parçalamışlardır. MÖ 1180’e doğru Hitit Devleti tamamen tarihe karışmıştır23. Tarihlerin kaydına ve bazı bilim adamlarının ifadelerine göre 1200 tarihi Anadolu’nun karanlık bir devridir. Bununla ilgili bir belge de yoktur. Yalnız Mısır kaynaklarında geçen “Deniz halkı, Hati, Arzava, Kargamış, Amurru Krallıklarını yıktıktan sonra Mısır’a hücum etti” şeklindeki kayıtlara göre, bu tarihte Anadolu’yu istila eden kavme “Deniz Kavmi” denilmiştir. Deniz Kavmi’nin ise, çeşitli isimler taşıyan halk gruplarından oluşan karışık bir kavim olduğu anlaşılıyor. Bunlar belki de Luviler, Arzava ve ona bağlı beyliklerin oluşturduğu insan topluluğudur24. Uluborlu’nun Hititler devrinde kurulmuş olduğu ve çevredeki değişik büyüklüklerde görülen inlerin de o devirde meydana getirildiği anlaşılmaktadır. Hititler, MÖ 1200 yıllarında yıkıldıktan sonra Uluborlu yeni bir işgalci milletin eline geçmiştir. Uluborlu’nun Firigyalılar devrine kadar nasıl idare edildiği bilinmemektedir. Çünkü Firigya Devleti MÖ 800 yıllarında kurulmuştur. 2. Firigyalılar Döneminde Uluborlu MÖ 1200’lerden sonra Anadolu’ya gelerek Hitit Đmparatorluğu’nun dağılmasına sebep olan kavimlerden biri de Firigyalılar olmuştur. Bunların yerleştikleri bölgeye Firigya denilmiştir. Firigler, Çanakkale ve Đstanbul Boğazları’ndan geçerek aynı soydan oldukları bilinen Traklarla karışmışlardır. Firigya’ya bu ismin, Anadolu’ya geçen kabileler içinde, önemli bir kabilenin adından dolayı verildiği düşünülmektedir. Firigler, çeşitli devirlerde Anadolu’ya gelip yerleşmişler ve bir kısmı MÖ 800’lerde Firigya Krallığı’nı kurmuşlardır. Krallık MÖ 620’ye kadar yaklaşık olarak 180 sene devam etmiştir. Bu süre içinde yedi kral 23 Y. Öztuna , a.g.e., s. 22. 24 S. Demirdal, a.g.e., s. 23. 7 saltanat sürmüştür. Krallığın kurucusu I. Gordios, başkenti ise Ankara’nın batısında bulunan Gordion şehridir25. MÖ 8. yy’da Anadolu’da güçlenen Firigyalılar, Hitit kralı Hattuşil’in vefatından bir asır kadar sonra Boğaziçinden Antitoroslara kadar olan araziyi işgal etmiş bulunuyorlardı. Etilerin iyice zayıflamasından sonra Uluborlu da Firigler’in eline geçmiştir. Firigler’in zamanında Uluborlu’nun adının Apolonia olduğu anlaşılmaktadır. Đlçenin adının daha önce ne olduğu ve bu ismin kimler tarafından verildiği bilinmemektedir. Firigler, birinci derecede ziraatçı bir kavim olmuşlardır. Ziraatla uğraştıklarından, hakimiyet kurmak istedikleri topraklar Anadolu’nun iç kısımlarında idi. Firigler, çok tanrılı bir dine sahipti ve en büyük tanrıları da toprak ve bereket tanrıçası olan “Kibele” idi. Hitit ve Đyonya medeniyeti etkisinde kalan Firigyalılar’ın çanak-çömlek, dokumacılık işlerinde üstün oldukları, kayaların içine oyulmuş kral mezarlarının olduğu bilinmektedir. Firigyalılar özellikle dokumacılık alanında çok başarılı ve meşhur idiler. Kırmızı renkli kumaşlar ticarette önemli yer tutardı ve satılırdı26. Uluborlu’da da kumaşların ipleri, kırmızı, bacaklı ve köklü (boyalık) denilen ot köklerinden boyanırdı. Firigler dönemindeki bu usulün, gelenek halinde devam ettiği anlaşılmaktadır. Bu devirde Uluborlu toprak ürünleri ile kumaşlarıyla, koyun ve keçi sürüleriyle çok zengindi. Zamanımızda eski askerlik şubesinin yanında bulunan binanın doğu tarafındaki kitabe bunu doğrulamaktadır. Kitabede; “Antalya’nın Silyon kasabasından geldim. Antiokyalı (Yalvaçlı) meşhur Debora ile evlendim. Ailemi çok severdim. Çok koyunlu Firigya’da öldüm.” sözleri okunmuştur27. Firigya Devleti’nin güçlü dönemlerinde Toroslar’ın kuzeyinde ve Kayseri’nin batısında kalan bütün Anadolu’ya hâkim olduğu anlaşılmaktadır. Krallık Kimmer ve Đskit istilaları ile zayıflamıştır. MÖ 7. yy’ın başlarında Lidyalılar tarafından yıkıldıktan sonra sınırlarının, Ankara ile Konya, Eskişehir ile Afyon arasına kaydığı 25 Y.Öztuna , a.g.e., s. 35. 26 C. Texier, a.g.e., s. 402. 27 S. Demirdal, a.g.e., s. 24. 8 ve Batı Anadolu’da kurulan Lidya Devleti’ne bağlandığı bilinmektedir. Firigya’nın Güney sınırları kesin değilse de, Uluborlu bölgesi Firigya’ya tabi olmuş ve “Firigya Apolonyası” adıyla tarihe geçmiştir. Ünlü gezgin Charl Texier de kitabında, Firiçya Parore’nin bazı şehirleri adı altında Uluborlu’dan bahsetmektedir28. 3. Lidyalılar Döneminde Uluborlu Lidler, Ari kavimlerin karışımından meydana gelmiş bir kavimdir. MÖ 670’e doğru Frigya Krallığı’nı yıkarak yerine Lidya Krallığı’nı kurmuşlardır. Krallığın kurucusu “Gyges”, başkenti ise bugünkü Manisa şehri içinde, Gediz Nehri üzerinde bulunan Sardes’tir29. Lidyalılar, Boğazlardan Anadolu’ya geçip Frigya’ya yerleşmişlerdir. Lidyalılar da Frigya gibi bir süre Büyük Hitit Đmparatorluğu’na tabi olmuşlardır. Fakat rakiplerinin zayıflaması ve yıkılmasıyla, göze çarpmaya, etraflarına akınlar yapmaya başlamışlardır. Arazilerini genişleterek büyük ve zengin bir devlet meydana getirmişlerdir30. Kral Gyges zamanında büyük bir güç kazanan krallık, daha sonraları da ticarette ileri giderek refahını artırarak devam ettirmiştir. Gyges, Kimmerlerle yaptığı ikinci meydan muharebesinde ölmüş, yerine beş yaşındaki oğlu Ardys geçmiş ve kırk sekiz yıl kadar saltanat sürmüştür. Sonuncu kral olan Kroissos (Krezüs) zamanı ise devletin şevket zenginlik dönemi olmuştur. “Kroissos kadar zengin” sözü vecize haline gelmiştir. On üç yıl saltanat sürmüştür31. Lidyalılar sınırını, Karadeniz’den Toroslar’a Ege Denizi’nden Kızılırmak’a kadar genişlettiği için Uluborlu da bu arazi içinde kalmış, Lidyalıların eline geçmiştir32. Bu dönemde, devletin sınırları içinde geniş bir refah görülmektedir. Zar, âşık, top oyunları da bunlardan kalmıştır33. Lidyalılar döneminde, vatan savunmasının paralı yapıldığı, askerler ücretli olduğu için yurtseverliği bilmedikleri tespit edilmiştir. Devletin yıkılmasının birinci sebebinin bu olduğu anlaşılmıştır. 28 C. Texier, a.g.e., s. 401. 29 Y. Öztuna, a.g.e., s. 36. 30 S. Demirdal, a.g.e., s. 26. 31 Y. Öztuna, a.g.e., s. 37. 32 S. Demirdal, a.g.e., s. 26. 33 C. Texier, a.g.e., s. 24. 9 Bu sırada güçlü bir devlet olan, başında Keyhüsrev’in bulunduğu Persler gözünü bu zengin devlete dikmiştir. Bu arada Kroissos, kayınpederi olan Med Kralının ölümüne sebep olduğu için, II. Keyhüsrev’e diş biliyordu. Bu sebepten iki devletin arası açıktı. Persler ile Lidyalılar arasında yapılan savaşta, MÖ 547’de, Persler savaşı kazanmıştır. Pers Kralı II. Keyhüsrev, bütün Lidya arazisine hâkim olmuştur. Kral Kroissos, Perslere yenilmiş ve esir düşmüştür. Persler, Hititlerden sonra ikinci defa, bütün Anadolu’yu tek bir devletin idaresinde birleştirmişlerdir. Böylece Lidyalıların “Kral Yolu” denen, Miletos ve Efesos’tan yani Ege kıyılarından, Sardes yoluyla Orta Anadolu’dan ve Kızılırmak’tan geçerek Mezopotamya’ya giden, dünyanın en işlek ticaret yolunun büyük kısmı, Sard şehri merkez olmak üzere Perslere geçmiştir. Bunun üzerine Uluborlu da, MÖ 546’da sahip değiştirerek Persler’in eline geçmiştir. M. Kalder, Uluborlu’nun Perslere geçmesini MÖ 550 senesi olarak kabul etmektedir. Uluborlu kale duvarında bir tane eski Đranlı aile resmine, askeri cephanelik duvarında da mil taşına rastlanmıştır34. 4. Persler Döneminde Uluborlu MÖ 708’de Đran’da Đmparatorluk kuran Medler, Đran’da bulunan Arilere bağlı bir kavimdir. Đran’ın bu ilk imparatorluk hanedanı, MÖ 555’e kadar 153 sene devam etmiş, yerlerini Persler almıştır. “Büyük” diye anılan ve dünya tarihinin en tanınmış şahsiyetlerinden biri olan II. Keyhüsrev, Med imparatorunu tahttan indirmiş, imparatorluk tacını giymiştir. II. Keyhüsrev MÖ 529’da öldürülünceye kadar 26 yıl Đmparatorluk tahtında oturmuştur35. MÖ 546’da Persler, Lidya Devleti’ni ortadan kaldırarak bütün Anadolu’yu işgal ettikleri zaman, Uluborlu’nun geleceği de Persler eline geçmiştir. Kral II. Keyhüsrev’den sonra, halefleri Anadolu’nun her tarafını, hatta Trakya kısmını da ellerine geçirmişlerdir. Pers’lerin Uluborlu’da, Frigya Medeniyeti üzerine bir şeyler ilave ettikleri görülmektedir. Bazı mil taşları, resimler ve mezar kitabeleri bunu göstermektedir. Kale duvarında rastlanan “Telumitris” ismindeki Đranlı bir aile babasının, Kızantiye adındaki bir kızı için koydurduğu hatıra taşı, Đranlıların bir vesikasıdır. 34 S. Demirdal, a.g.e., s. 26. 35 Y. Öztuna, a.g.e., s. 42. 10 Prof. Kalder’e göre bu taş milattan ikiyüz sene sonraya aittir. Bu göstermektedir ki; milattan sonraya kadar hala burada yaşayan Đranlı aileler olmuştur. Burada bulunan mil taşları, Đranlıların posta teşkilatı kurduklarını ve kalın toprak künglerle su getirdiklerini göstermektedir. Büyük Bahar Çesmesi’nin de Đranlılar zamanından kalma bir eser olduğu bilinmektedir36. Bu dönemde, daha önce Anadolu sahillerine yerleşmiş bulunan Yunanlılar yani Đyonlar da, Đran hâkimiyetinde bulunuyorlardı. Đranlılar Anadolu’da bulunan, hatta Yunanistan’dan gelen Yunanlıları, önemli devlet hizmetlerinde kullanmışlardır. Đran’ın takip ettiği baskıcı politika sonunda Anadolu’da isyan başlamış, Đyonlar ayaklanmışlar, Sart şehrini alıp yağmalamışlardır. Đran hükümdarı Darius’un intikam seferini bekleyen Yunanlılar, Makedonyalı Büyük Đskender’in akınlarına maruz kalmışlardır. Uluborlu’da Đyon Medeniyeti’nin izlerini taşıyan yivli, oluklu, düz işlemeli sütun kırıkları ele geçmiştir37. Büyük Đskender’in Anadolu’ya geldiği sırada ise Uluborlu’nun, Pisidyalılar’ın hâkimiyeti altında olduğu belirlenmiştir. 5. Pisidyalılar Döneminde Uluborlu Pisidya halkı, Güney Anadolu’daki Arzava beyliklerinin yerli halkını oluşturur. Pisidya adına ilk kez MÖ 400 yıllarında, bu yöreden geçmiş olan Yunan tarihçilerinden Ksanafon’un eserinde rastlanmaktadır. Pisidya’nın ne zaman kurulduğu belli değildir. Uluborlu’yu da hâkimiyeti altına alan Pisidya’nın merkezi, Isparta ile Burdur arasındaki Sagalassos, şimdiki adıyla Ağlasun’dur. Pisidyalılar’ın, karışık milletlere dayandığı, savaşçı ve kan dökücü oldukları, Romalılar zamanına kadar varlıklarını devam ettirdikleri bilinmektedir. Bunları hiçbir devlet, idaresi altına alamamıştır. Kendi başlarına yaşayan bu topluluk, Büyük Đskender’in buraları istila etmesine kadar faaliyetlerine devam etmiştir38. 36 S. Demirdal, a.g.e., s. 27. 37 S. Demirdal, a.g.e., s. 27. 38 S. Demirdal, a.g.e., s. 28. 11 6. Makedonyalılar Döneminde Uluborlu Makedonyalılar, adını verdikleri ülkede, Yunanistan’ın kuzeyinde oturan bir kavimdir. Yunanlı değillerdir, ancak sonradan dil ve kültür bakımından Yunanlılaşmışlardır. Makedonya Krallığı MÖ 725 yıllarına doğru kurulmuş, MÖ 512’den 479’a kadar otuzüç yıl Pers Đmparatorluğu’na bağlı olmuştur. Başkentleri Pella Şehri’dir. Bu devleti büyük devlet derecesine yükselten, ondokuzuncu kral olan II. Filip’tir. MÖ 359’dan, MÖ 336’ya kadar yirmi üç yıl tahtta kalan II. Filip, hemen hemen bütün Yunanistan’a hâkimiyetini kabul ettirmişti39. MÖ 336’da yerine yirmi yaşındaki oğlu Büyük Đskender geçmiş, devletinin sınırlarını genişletmiş, bütün Yunanistan’a hâkim olduktan sonra Çanakkale’yi geçmiş, Truva’ya gelmiş Anadolu’ya, Asya Kıtası’na ayak basmıştır. Amacı, Pers Đmparatorluğu’nu ortadan kaldırmak, dünyanın bu en büyük devletinin mirasını ele geçirmektir. Etrafındaki kabileleri, babasından kalan orduya katmış, Persler’den Med muharebelerinin intikamını alacağını vaat ederek, Grek-Yunan ordusunu da elde etmiştir. Hazırlıklarını bitirdikten sonra Çanakkale Boğazı’ndan Küçükasya’ya geçerek Granik Çay’ı civarında düşman ordusunu bozguna uğratmıştır. Oradan Kütahya’ya geçmiş, bütün Anadolu ve Suriye harekâtına başlamıştır40. Büyük Đskender, MÖ 333 senesinde, Pisidya’yı hâkimiyeti altına almak için Apolonya, yani bugünkü Uluborlu’ya uğramış, buradaki Virjin mabedini ziyaret edip kurbanlar kestirmiş ve başpapaz Sgeatodorlim’le görüşmüştür. Büyük Đskender Uluborlu’ya geldiği zaman, kendisinden korkan Pisidyalı kabile reisleri haber vermişler, şehrin anahtarlarını göndererek, vergi vermeğe, kanunlarına itaat etmeğe hazır olduklarını bildirmişlerdir. Bu civarın fethini bitiren Büyük Đskender, Frigya’yı, Ankara etrafını, Kilikya’yı dolaşarak Suriye sahillerine inmiş ve büyük fethine devam etmiştir. Büyük Đskender’in, fetihlerine devam ederken otuz üç yaşında ölümünden sonra Đmparatorluğun birliği korunamamış, generalleri arasında ülke toprakları bölüşülmüştür. Uluborlu çevresi Makedonyalılardan sonra sırayla Galatların, Antigonetlerin ve MÖ 146’da da 39 Y. Öztuna, a.g.e., s. 45. 40 Zeki Velidi Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, c. 1, Enderun Yay., Đstanbul 1981, s. 51. 12 Romalıların hâkimiyetine geçmiştir. Bu bölgeye hâkim olan milletlerin savaş yoluyla değil, çevrenin elde edilmesiyle Uluborlu’ya da hâkim oldukları anlaşılmaktadır. Uluborlu’da, bir dönem mevcudiyetleri hala göze çarpan taş kitabelerin, harfleri Latin, dili Grekçe olarak düzenlenen yazıları, bilim adamlarınca görülüp okunmuştur. Halk istemese de Grek kültürü etkisinde kalmıştır. Grek kültürünün hâkimiyeti, Selefkoslar zamanında, hatta Romalıların hâkimiyeti döneminde de devam etmiştir. Grek edebiyatına hürmeten Romalılar dönemine ait heykel kitabelerde de, Latin harfi ve Grek lisanı kullanılmıştır41. 7. Galatlar Döneminde Uluborlu Galatların Ankara civarında, MÖ 276’da bir krallık kurdukları bilinmektedir. Bu krallık Frigyalılar’la doğudan ve kuzeyden komşu olmuş, bir dönem etrafa akınlar yapmışlardır. Batı Anadolu’daki Bergama Krallığı bunların kuvvetli rakibi olmuştur. Galatlar MÖ 281’de Bergama Krallığı’nı yenilgiye uğrattılarsa da, Bergama’nın müttefiki ve koruyucusu olan Roma ordularının, bir süre sonra Galatlar’ı kendi kapları içine çekilmeye mecbur ettikleri görülmektedir. Galatlar’ın Antalya’ya kadar akınlar yaptıkları, bu sırada Uluborlu’yu ele geçirdikleri, fakat kısa bir süre kaldıkları anlaşılmaktadır. Sultan Alâeddin Camisi içinde bulunan bir taş kitabede; “Sakaris ismindeki kişinin, öküz mabuduna kurban kesip heykel yaptırmaya fırsat bulduğundan, Tanrı’ya teşekkür ederek, kıtlık dolayısıyla aç kalan bu memleket halkını benim oğlumla kızlarım ve bu öküzlerim kurtardı ve Tanrı benim oğluma hürmet ve Trokmi aşireti arasında Galatların memleketinde beylik verdi” diye yazıldığı belirtilmektedir. Bu kitabenin, Galatlar’ın Antalya akınından dönüşlerinde konduğu sanılmaktadır. Nitekim bunların bir yeri işgal ettiklerinde bir iz bırakma adetlerinin olduğu anlaşılmıştır42. 41 S. Demirdal, a.g.e., s. 30. 42 S. Demirdal, a.g.e., s. 31. 13 8. Romalılar Döneminde Uluborlu Makedonyalılar ve Romalılar arasında yapılan II. Makedonya savaşıyla Romalılar, MÖ 200 yılından sonra, Anadolu’nun eşiğine gelmiş bulunuyorlardı. MÖ 190 yılında, Makedonya Đmparatorluğu’nun müttefiki Suriye kralı Selevkos, Manisa civarında Romalılar’a yenilmiş; Toroslar’ın Batı yönlerini Roma hâkimiyetine bırakmıştır. Pontos Kralı Büyük Mithridates de Romalılar’a karşı Anadolu’yu bir müddet savunmuş, Romalılar onu da yenilgiye uğratmış ve MÖ 133’e doğru Bergama Krallığı’nı, yani Batı Anadolu’nun zengin bölgelerini sulh yoluyla ele geçirmişlerdir. Ancak Anadolu’da asıl Roma hâkimiyeti MÖ 64 Pompeyüs ve Sezar zamanlarında oluşturulmuştur. Artık Romalılar Toroslar’a, Fırat’a kadar Anadolu’yu alarak Pers Đmparatorluğu ile aynı sınırlara hâkim olmuşlardır43. Frigya Apoloniası yani Uluborlu da böylece Roma idaresine girmiştir. Pompeyüs ve Sezar dönemlerinde Uluborlu’ya önem verilmiş; Ogüst zamanında imar, iktisadi ve kültürel durum büyük ölçüde gelişmiştir. Ogüst zamanında Uluborlu’da birçok vasiyetname, heykeller, kahraman anıtları dikilmiştir. Bu parlak devir Ogüst’ün halefleri tarafından da sürdürülmüş, değişik büyüklük ve cinste madeni paralar basılmıştır. Koyun besleme geleneği, etlik hayvanların tüyünden faydalanılıp, bunlardan boyalı kumaşlar dokunması; at koşusu, güreş, taş atma gibi çeşitli spor kolları bu devirden kalmıştır44. Romalılar’ın Apolonya yani Uluborlu’ya ayrı bir önem verdiği, bıraktıkları heykel kitabeleriyle, suyollarıyla, mil taşlarıyla basılan paralarıyla anlaşılmaktadır. Uluborlu Kalesi’nin de Roma döneminden kaldığı bilinmektedir45. Ancak bu yapıların büyük bölümü günümüze kadar ulaşamamıştır. Ele geçirilen eserler de müzelerde koruma altına alınmıştır. Uluborlu’da basılan paralarda şu kralların adlarına rastlanmaktadır: 1.Septimus Severus 2.Karakalla : Markos Avrilyos Antoninos 43 Y. Öztuna, a.g.e., s. 57. 44 S. Demirdal, a.g.e., s. 37. 45 Uluborlu Kalesi için bkz. Ek-5. 14 3.Geta : Karakalla’nın küçük kardeşi 4.Gallienus Apollonia’da Đmparatorluk devrinde, MS 79–81 arası Titus’tan, MS 260–268 arası Gallienus devrine kadar sikke basıldığı anlaşılmıştır. Gallienus’un burada bastırdığı para Lukyalılar’la ittifak parasıdır ki, bölgenin o dönemdeki önemini bize göstermektedir46. Yine Uluborlu’da Roma Kralları’nın birçoğunun heykellerine rastlanmıştır. Aynı zamanda şu kral heykellerinin kitabeleri de bulunmuştur; 1. Ogüst 2. Tiberyus 3. Germanikos 4. Klavdiyus 5. Trayan 6. Karakalla 7. Romenos Diegenes Bunlardan başka Ogüst’ün vasiyetnamesi de burada bulunmuştur. Bu vasiyetname Afyon müzesinde korunmaktadır. Bu vasiyetnameyi ilk bulan M. Arundel, önce bir parçasını bulmuş, daha sonra ortaya çıkan üç parçası 1930’da M. Kalder tarafından bulunmuştur. Uluborlu’daki Roma dönemine ait dini kitabeler ise Artemiz Mabedine ait kitabe ve Meryem Ana Kitabesi’dir47. MS 395’de Büyük Roma Đmparatorluğu Doğu ve Batı Roma diye ikiye ayrılmış, Uluborlu Doğu Roma Đmparatorluğu içinde kalmıştır. Daha sonra Doğu Roma Đmparatorluğu Bizans adını almıştır. 9. Bizans Đmparatorluğu Döneminde Uluborlu Roma Đmparatoru Theodosius onüç yıllık saltanatından sonra, 395’de Roma’da ölmeden önce, saltanatı iki oğlu arasında paylaştırmıştır. Küçük oğlu Hunonus Batı Roma Đmparatoru olarak Roma’da, büyük oğlu Arcadius ise Doğu Roma Đmparatoru olarak Đstanbul’da tahta geçmiştir48. Bizans Đmparatorluğu, görünüşte Doğu Roma Đmparatorluğu’nun devamı gibi kabul edilir. Ancak tarihte, Bizans Đmparatorluğu adıyla tanıdığımız devletle, Doğu 46 Bkz. Romalılar Döneminde Basılmış Paralar Ek-6. Ahmet Mahir Çadırcıoğlu, Tarihte Uluborlu, Cemal Azmi Mtb., Đstanbul 1950, s. 8. S.Demirdal, a.g.e., s. 83 . 47 48 S. Demirdal, a.g.e., s. 32. Ayrıntılı bilgi için bkz. Georg Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, (Çev. Fikret Işıltan), TTK Yay., Ankara 1999. Anna Kommena, Malazgirt’in Sonrası, ( Çev. Bilge Umar), Đnkılap Kitabevi, Đstanbul 1996. 15 Roma Đmparatorluğu arasında zaman içerisinde dil ve din farklılıklarının oluştuğunu da görmekteyiz. Bizans Đmparatorluğunun en büyük özelliği, uzun ömürlü olmasıdır. 17 Ocak 395’ten 29 Mayıs 1453’e kadar 1058 sene 4 ay 13 gün devam etmiştir49. Đşte Roma Đmparatoru Theodosius’un, Doğu Roma Đmparatorluğunu büyük oğlu Arcadius’a vermesiyle, bütün Anadolu ve tabi Uluborlu, Arcadius’un hâkimiyetine girmiştir. Uluborlu şehri, önceleri ovanın güney köşesindeki Küçükbahar, Cebeci Kuyusu, Şehirönü, Harımarası, Büyükbahar çeşmesi, Kuruçay mevkilerini kaplamaktaydı. Bizanslılar daha sonra bu bölgeyi şimdiki terkedilmiş şehrin olduğu tepe üzerine nakletmişler ve şehre Mordiaum demişlerdir. Đmparator Trajan zamanında Uluborlu’da kesilen sikkeler üzerinde Mordiaum Apollonia ismi geçiyordu ki, böylelikle şehir diğer Apollonia adlı şehirlerden ayırt edilmiştir50. O dönemde kale ve ev yapılarında görülen düzme taşlar eski Apolonya şehrinin malzemeleridir. Ayrıca ovanın değişik yerlerinden çıkan birçok yapılar, küpler, Pupa Çayı kenarından getirilen çok geniş büyük küpler, eski eser bilginlerinin de belirttiği üzere Apolonya şehrinin kalabalık nüfusa sahip olduğunu göstermektedir. Her ne kadar Aslanlı Çeşmedeki51 resim, Đkilüleli çeşmede52 bulunan oyma ve işlenmiş süslü taşlarla, yukarı okul civarındaki kornej olduğu bilinen işlemeli taşlar, Bizans’ın imar faaliyetlerine devam ettiğini gösterse de; Uluborlu bu dönemde Romalıların devirleri kadar parlak görünmemektedir. Ayrıca yapılış tarihi tam olarak bilinmeyen Güneş Saatinin de bu döneme ait olması ihtimaldir53. Bizanslılar Uluborlu’yu ellerinde bulundururken MS 1030’da (H. 416) Türkistan’dan gelen Türkler, Konya ve dolaylarına akınlar yaparak nüfuzlarını yaymaktaydı. Uluborlu şehri bundan sonra savaş sahnesi haline gelmiştir. 49 Y. Öztuna, a.g.e., s. 62. 50 H. T. Dağlıoğlu, a.g.m., s.192-193. 51 Arslanlı Çeşme için bkz. Ek-7. 52 Đkilüleli Çeşme için bkz. Ek-8. 53 Güneş Saati için bkz. Ek-9. 16 Bizanslılar, Uluborlu’yu Selçuklular’a kral 7. Mihail zamanında 1074’de savaşsız vermişlerdir. Sonra Jankomninos 1120’de tekrar geri almıştır. Selçuklular, Komninoslar döneminde tekrar bölgeyi ele geçirmek için saldırıya geçmişlerse de, 1124’de yapılan savaşta mağlup olarak geri çekilmek zorunda kalmışlardır. Selçuklular ancak 1180’de Manuel Kommenos ile yaptıkları savaşın ardından bölgeye hâkim olabilmişlerdir54. 54 S. Demirdal, a.g.e., s. 38 17 ĐKĐNCĐ BÖLÜM I. ANADOLU SELÇUKLU DEVLETĐ DÖNEMĐNDE ULUBORLU A. Selçukluların Anadolu’yu Yurt Edinişi ve Uluborlu’ nun Fethi Uluborlu’nun tarihi bir merkez olarak büyük önem taşıdığı dönemlerden birisi de Anadolu Selçuklu Devleti dönemidir. Yirmidört Oğuz boyundan Kınık boyuna mensup olan Selçuklular, MS 1038 yıllarında Selçuk Bey’in torunları Tuğrul ve Çağrı Beyler tarafından Horasan bölgesinde kurulmuştur55. Sultan Tuğrul Bey’in ardından Çağrı Bey’in oğlu Alparslan, 1064 yılında başa geçerek sultan olmuştur. Sultan Alparslan’ın başa geçmesi ile daha önce başlatılan Anadolu akınlarına hız verilmiş, Konya’ya kadar keşif amaçlı akınlarda bulunulmuş, Türk nüfuzu yayılmaya çalışılmıştır56. Bizans Đmparatorluğu ve Büyük Selçuklu Devleti arasında 1071 yılında yapılan Malazgirt Meydan Muharebesi sonucu, Anadolu’nun kapıları Türkler’e açılmış, fetihler iyice hız kazanmıştır. Türkler bu savaştan sonra büyük kitleler halinde, askeri gücü kırılmış olan Bizans’ın Asya topraklarına gazaya koşmuşlardır. Sultan Alparslan’ın, 1072 yılında bir suikaste kurban giderek vefatı üzerine yerine oğlu Melikşah geçmiştir57. Sultan Melikşah, başa geçince Anadolu, Kafkasya, Suriye fetihlerini hızlandırmıştır. Bu dönemde, Sultan Alparslan’ın, ölümünden önce Anadolu’nun fethi için Saltuk, Danişmendoğlu Ahmed Gazi, Tutak, Mengücek, Çavuldur, Artuk adlı komutanlarını görevlendirmesinin yanında; Selçuklu hanedan soyundan gelen Kutalmışoğullarının, Süleyman, Mansur, Alpilig, Devlet adlı komutanları da Anadolu’nun fethi için hazırlıklara başlamışlar, Anadolu’ya sefer düzenlemişlerdir. Bu fetih hareketleri artık geçici bir istila olmayıp, tamamıyla ele geçirme, bir vatan 55 56 57 Ali Sevim, Anadolu Fatihi Kutalmışoğlu Süleyman Şah, TTK Yay., Ankara 1990, s. 21. Kemal Göde, Türk Đslam Kültür ve Medeniyet Tarihi, Isparta 1997, s. 28-29. K. Göde, a.g.e., s. 29. Ali Sevim-Yaşar Yücel, Türkiye Tarihi Fetih Selçuklu ve Beylikler Dönemi, TTK Yay., Ankara 1989, s. 97. Faruk Sümer, Oğuzlar, Tarihleri, Boy Teşkilatı, Destanları, Ana Yay., Đstanbul 1965, s. 102. 18 kurma amacını taşımaktadır58. Sultan Melikşah’ın görevlendirdiği, yakın akrabasından, Selçuk Bey’in büyük oğlu Arslan Yabgu’nun torunu olan Kutalmışoğlu Süleyman Bey59 1075’de Đznik’e kadar ilerlemiş, burayı ele geçirerek yerleşmiştir. Đznik’in fethi ile Türkiye Selçukluları Devleti’nin kuruluşu da 1075 yılında gerçekleşmiştir60. 1071 Malazgirt Zaferi sonrasında, Kutalmışoğlu gibi diğer beyler de Rum diyarında topraklar fethedip, kılıç hakkı olarak bu topraklara sahip olmuşlardır. Bu beyliklerin kurduğu devletçikler, onikinci yüzyıl başlarında, Büyük Selçuklu Sultanlığı’na bağlanmış, birçok tabi devletçik oluşmuştur. 1081’de Kutalmışoğlu Süleyman Şah ve Bizans Kralı Alexis arasında yapılan Dragos Suyu Anlaşması ile Marmara Denizi kıyılarına kadar Anadolu’daki tüm eyaletler Bizans tarafından Süleyman Bey’e terkedilmiştir61. Böylece Uluborlu da, Selçuklu Devleti’ne tabi olma sürecine girmiştir62. Kutalmışoğlu Süleyman Şah’ın Anadolu’daki fetih hareketleri ve Haleb’i de kuşatması, O’nu Büyük Selçuklu Devleti ile karşı karşıya getirmiştir. Süleyman Şah’ın, 1086 yılında, Büyük Selçuklu Devleti komutanlarından olan Tutuş’la giriştiği mücadelede, Haleb bölgesinde şehit düştüğü bilinmektedir. Bu sırada oğulları Kılıç Arslan ve Kulan Arslan da Sultan Melikşah’a esir düşmüş Đsfahan’a götürülmüşlerdir63. Sultan Melikşah, ölümüne kadar onları bırakmamış, Türkiye 58 A. Sevim-Y. Yücel, a.g.e., s. 80-81. Osman Çetin, Selçuklu Müesseseleri ve Anadolu’da Đslamiyet’in Yayılışı, Marifet Yay., Đstanbul 1981, s. 35-36. 59 Tuncer Baykara, I. Gıyaseddin Keyhüsrev Gazi-Şehit, TTK Yay., Ankara 1997, s.1. Đbrahim Kafesoğlu, Anadolu Selçuklu Devleti Hangi Tarihte Kuruldu, TED Yay., Đstanbul 1981, s. 10-11. Mehmet Altay Köymen, Süleyman Şah ve Anadolu Selçuklu Devleti’nin Kuruluşu, TTK Yay., Ankara 1993, s. 71. 60 Osman Turan , Selçuklular Zamanında Türkiye, Boğaziçi Yay., Đstanbul 1998, s. 55. Z. V. Togan, a.g.e., s.195. 61 Ali Sevim, a.g.e., s. 30. M. Halil Yınanç, Türkiye Tarihi Selçuklular Devri, Đstanbul 1944, s. 114. Yusuf Ayönü, Türkiye Selçukluları ve Bizans Münasebetleri (1075-116), (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Đzmir 2001, s. 91. 62 Diğer bir görüş “Uluborlu’nun Selçuklular’a geçişi 1074’de Süleyman Şah’la Bizans Đmp. VII. Mihael arasında yapılan bir anlaşma ile olmuştur” şeklindedir. Bkz. H. T. Dağlıoğlu, a.g.m., s. 192194. S. Demirdal, a.g.e., s. 39. Claude Cahen, Osmanlılar’dan önce Anadolu’da Türkler, (trc.Yıldız Moran), E yay., Đstanbul 1979, s. 242. 63 Azimi Tarihi, Selçuklularla Đlgili Bölümler, (Neşr.Ali Sevim), TTK Yay., Ankara 1988, s. 25. Kerimüddin Mahmud-i Aksarayi, Müsameretü’l Ahbar, (Çev. Mürsel Öztürk),TTK Yay., Ankara 19 Selçukluları tahtı altı yıl sultansız kalmış, daha sonra Kılıç Arslan Đznik’e gelerek 1092 yılında Anadolu Selçuklu Devleti tahtına geçmiştir64. Bu dönemde başlayan Haçlı Seferleri ve Bizans’ın karşı saldırısı, Türkleri Đznik’ten Anadolu içlerine çekilmek zorunda bırakmıştır. Nitekim I. Haçlı Seferi’nin ardından merkezin Konya’ya taşındığını görmekteyiz65. Sultan I. Kılıç Arslan’nın Musul’u aldıktan sonra giriştiği mücadelede, 1107 yılında Habur Nehri’nde boğularak vefat ettiği66, Kılıçarslan’ın ölümüyle geride Şahinşah, Mesud, Arap ve Tuğrul Arslan adlarında dört oğlu kaldığı bilinmektedir. Bu sırada, oğullarından Şahinşah yakalanarak Sultan Muhammed Tapar’ın yanına götürülmüş, uzun süren bir mücadele döneminin ardından diğer oğlu Mesud Selçuklu Devleti’nin başına geçmiştir67. Selçuklularla ilgili tarihi kaynaklarda, bu döneme kadar Uluborlu’nun pek bahsi geçmese de, Sultan Mesud döneminden itibaren, kayıtlarda yer verildiğini görmekteyiz. Borgulu Kalesi’nin, bu dönemde Anadolu’nun en dikkate değer kalelerinden birisi olduğu, savunma imkânları, tabii şartları, doğuya uzanan yol düzeni ile Selçuklu gücünün batıdaki son noktası olduğu görülmektedir68. B. Sultan I. Mesud Dönemi (1116–1155) Sultan I. Mesud’un başa geçişi bir karışıklık döneminin ardından gerçekleşmiştir. I. Mesud’un kardeşi Şahinşah kısa süren bir tutsaklık döneminden sonra Anadolu’ya gelerek başa geçmiş, I. Mesud’u hapsetmiştir. Kaynaklar 1110’dan 1116 yılına kadar, Şahinşah’ın Konya’da hâkim olduğunu belirtmektedir69. Bu dönem ise Türk-Bizans mücadelesiyle geçmiş, Bizans’a karşı yıpratma savaşları uygulanmıştır. Şahinşah’ın hapsettiği I. Mesud’un, Konya tahtını elde etmek için 2000, s.15. Đbnü’l Adim, Selçuklular Tarihi (Bugyetü’l Haleb fi Tarihi Haleb), (Çev. Ali Sevim), TTK Yay., Ankara 1982, s. 125 64 Işın Demirkent, Sultan I. Kılıç Arslan, TTK Yay., Ankara 1996, s. 15. 65 Ahmet Efe, Tarih-i Al-i Selçuk Anadolu Selçuklu Sultanları ve Payitaht Konya, KTOE Yay., Konya 1998, s.34. I. Demirkent, a.g.e., s. 27. 66 Đbn Bibi, El Evamirü’l-Ala’iye Fi’l-Umuri’l-Ala’iye (Selçuk Name), (Haz. Mürsel Öztürk), c. I, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 1996, s. 13. O. Turan, a.g.e., s.109. 67 Aksarayi, a.g.e., s. 22. O.Turan, a.g.e., s.111. Ahmed bin Mahmud, Selçuk-Name,(haz. Erdoğan Merçil), c. II, Tercüman Gazetesi Yay., Đstanbul 1977, s.148. Yaşar Bedirhan, Ortaçağ Tarihi, Çizgi Yay., Konya 2004, s. 251. A. Sevim-Y. Yücel, a.g.e., s. 117. 68 Anadolu Selçukluları döneminde Türkiye haritası için bkz. Ek-10. 69 O. Turan, a.g.e., s. 153. A. Sevim-Y. Yücel, a.g.e., s.119. 20 harekete geçmesi üzerine Bizans ile anlaşma imzalanmıştır. Bu arada iki kardeş arasındaki mücadele sonucunda Şahinşah yakalanmış, gözlerine mil çekilmiş, daha sonra da eski Türk adetlerine göre kanı akıtılmadan boğularak öldürülmüştür70. I. Mesud, sonunda kayınbiraderi olan Danişmendli Emir Gazi’nin yardımları sayesinde 1116 yılında, Şahinşah’dan sonra Konya’da, dördüncü Selçuklu Sultanı olarak başa geçmiştir71. Yukarıda da belirttiğimiz gibi Uluborlu Kalesi’nin önemi, Uluborlu şehrini ele geçirmek için yapılan Selçuklu-Bizans mücadeleleri Sultan I. Mesud döneminden itibaren kaynaklarda yer almaktadır. Dolayısıyla Uluborlu şehri ile ilgili faaliyetlerinden bahsedeceğimiz Selçuklu sultanlarından ilki Sultan Mesud’dur. Anadolu’yu vatan yapmak isteyen Türkiye Selçuklu Devleti Sultanları, bütün Anadolu’ya ve bu arada, hem Antalya ve hem de Đzmir yolu üzerinde bulunan Göller Bölgesi’ne hâkim olmak için her fırsatı değerlendirmişlerdir. Göller Bölgesi’nde Selçukluların ilk fethettikleri yerlerden biri Uluborlu olmuştur72. Uluborlu Kalesi’nin çok daha önce diğer şehirlerle beraber Selçukluların eline geçtiğini görmekteyiz. Đşte bu dönemde yeniden güçlenmek ve Anadolu’da ki hâkimiyetini yeniden sağlamak için atağa geçen Bizans Đmparatoru Yuannis’in, Selçuklu merkezi olan Konya’ya ulaşabilmek için aldığı kalelerden birinin de Uluborlu olduğu anlaşılmaktadır. Dönemin en müstahkem kalelerinden biri olan Uluborlu kalesini almak hiç de kolay olmadığı için Yuannis bir hileye başvurarak, 1120 yılında, bu kaleyi ele geçirmeyi başarmıştır73. 70 O. Turan, a.g.e., s.160. Ahmet Efe, a.g.e. ,s. 42. 71 Đbn Bibi, a.g.e., s. 13. O. Turan, a.g.e., s. 160. 72 Kemal Göde, “Selçuklular Devrinde Yalvaç”, I. Uluslararası Pısıdıa Antıocheıa Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Kocaeli Yayıncılık, Đzmit 1999, s.92. Ferah Görgülü, Göller Bölgesi’nin Selçuklular Zamanındaki Siyasi, Sosyal, Đktisadi, Dini ve Kültürel Durumu, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Isparta 2000, s. 21. 73 Olayların şu şekilde geliştiğini görmekteyiz; 1119’da düzenlediği bir seferle Denizli’yi ele geçiren Đmparator Yuannis 1120 ya da 1121 yılında yeniden sefere çıkarak Uluborlu Kalesi önlerine gelmiştir. Konya’ya giden güney yolu üzerinde bulunan Uluborlu, günümüze kalan kalıntılardan da anlaşılacağı üzere, çok sarp ve insanların ancak teker teker çıkabileceği kadar dar bir keçi yolundan başka yolu olmayan bir dağ üzerinde kurulmuştu. Bu kaleye, bırakın muhasara aleti asker bile çıkarmak çok zor olduğu için Bizans Đmparatoru Yuannis, hazırladığı hileli plan sayesinde kaleyi almayı başarmıştır. Ordusunun bir kısmını iki gruba ayırarak iki komutanının emrine vermiş, bu gruplardan birine kale yolunun altındaki ormanda pusu kurdurmuş, diğer grubu da kaleye taarruz için görevlendirmiştir. Böylece taarruz için görevlendirilen grup harekete geçmiş, kaleye hücum etmişler, 21 Bu önemli mevkie sahip olan Bizans Đmparatoru Yuannis güneye doğru inerek Beyşehir Gölü civarı ve Antalya havalisine giderek birçok yeri geri almıştır74. Türklerin Uluborlu Kalesi’ni geri almak için, 1124 senesinde, Sultan I. Mesud döneminde tekrar mücadeleye giriştikleri, ancak başarılı olamadıkları, hatta Karabey, Kargılılala gibi mahalli kahramanların da bu savaşta şehit düştükleri bilinmektedir75. Sultan I. Mesud 1132 yılında, Bizans Đmparator Yuannis’in Ermeni seferinin sonrasında Batı Anadolu’da fetihlere başlamış, Đmparator’un 1120’de aldığı Uluborlu Kalesi’ni tekrar kuşatmış, ancak başarılı olamamıştır76. Bizans Đmparatoru Yuannis’in, 1141 yılında, Anadolu’yu Türkler’den kurtarmak için başlattığı Niksar Seferi başarısızlıkla sonuçlanınca, Sultan I. Mesud Batı Anadolu’da tekrar harekete geçmiş, Uluborlu’yu kuşatmıştır. Ardından, Antalya civarına kadar ilerlemiş, bunu haber alan Yuannis, 1142 baharında tekrar sefere çıkmış Beyşehir civarına kadar gelmiştir. Ancak bu bölgenin Hristiyan halkı Đmparator Yuannis’e itaat etmemiştir. Sultan I. Mesud’a bağlı kalan ve Beyşehir adalarına sığınan halk üzerine gemilerle asker gönderen Yuannis adaları işgal ederek halkı Konya’ya göndermiştir. Kaynaklar Đmparator Yuannis’in 1143’de, Kilikya’ya gelerek burada öldüğünü bildirmektedir77. Sultan I. Mesud, Uluborlu ve çevresini bir süre zaptettiyse de elde edememiştir78. çarpışmanın şiddetli anında sahte bir geri çekiliş göstererek Türklerin kaleden dışarı çıkmasını sağlamışlardır. Bu çekilişe ve yenilgiye aldanan Türk askerleri onları takibe başlamış, ovaya kadar takip etmiş, bu sırada ovada pusuda bekleyen Bizans askerleri çıkarak kale ile ova arasındaki yolu keserek Türkleri arkadan çevirmişler; bu sırada iki grup arasında kalan Türk askerleri birçok şehit ve esir vermişlerdir. Tabi bu olayın ardından Uluborlu Kalesi teslim olmak zorunda kalmış ve Bizans’ın eline geçmiştir. O. Turan, Selçuklular ve Đslamiyet, Boğaziçi Yay., Đstanbul 1993, s. 46-47. Đbrahim Kaesoğlu, “Selçuklular”, ĐA, c. X, MEB Yay., Đstanbul 1988, s. 353-416. H. T. Dağlıoğlu, a.g.m., s.193. S. Demirdal, a.g.e., s. 38. 74 O. Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s.161. Niketas Khoniates, Hıstorıa, (Çev. Fikret Işıltan), TTK Yay., Ankara 1995, s. 8-9. S. Demirdal, a.g.e., s. 39. 75 S. Demirdal, a.g.e., s. 40. 76 O. Turan, a.g.e., s.171. C.Cahen, a.g.e., s.105. Muharrem Kesik, “Sultan Melikşah ve Sultan I. Mesud Dönemleri”, Türkler Ansiklopedisi, c. 6, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, s.529. 77 O. Turan, a.g.e., s.177. C. Cahen, a.g.e., s.108-109. A. Sevim-Y. Yücel, a.g.e., s.125. 78 K.Göde, a.g.m., s. 92. Đ. Kafesoğlu, a.g.m., s. 380. H. T. Dağlıoğlu, a.g.m., s.193. 22 Sultan I. Mesud dönemi, II. Haçlı Seferlerine79 şahit olması bakımından da önemlidir. Sultan I. Mesud ve askerlerinin Haçlılara karşı kazandığı zaferler bütün Đslam dünyasında sevince sebep olmuş, Halife Sultana hilat, sancak ve diğer saltanat alametleri göndererek zaferlerini kutlamıştır80. Sultan I. Mesud zamanına kadar Anadolu’ya Romalılar Ülkesi anlamında Romania denilirken, O’nun saltanatı sırasında Haçlı kaynakları “Turkia” adını kullanmaya başlamışlardır81. C. II. Kılıç Arslan Dönemi (1155–1192) Sultan I. Mesud’un ölümüyle yerine geçen oğlu II. Kılıç Arslan, 1155–1192 yılları arasında hüküm sürmüş, devletin güçlenmesini ve kökleşmesini sağlamıştır. Bu dönemde Sultan II. Kılıç Arslan, Anadolu’daki Türk birliğini sağlamlaştırmaya çalışmış, bu hedefiyle meşgulken 1174 yılına kadar, Bizans’a karşı sessiz kalmayı tercih etmiştir. Hatta bu dönemde, Bizanslı bir prensesle de evlenmiştir. Ancak Bizans’ın Anadolu Türk birliğinden rahatsız olduğu, bu birliği bozmak için her türlü oyunu denediği görülmektedir. Bizans Đmparatoru Manuel Komnenos, Türkleri Anadolu’dan atmak için son bir kez harekete geçmiştir. Bizans Đmparatoru Manuel, büyük bir orduyla Denizli yönünde ilerleyerek Selçuklu Devleti’nin merkezi olan Konya’yı ele geçirmeği planlamıştı. II. Kılıç Arslan’ın barış tekliflerini geri çeviren Bizans Đmparatoru’nun büyük ordusunda, Bizans kuvvetlerinden başka Frank, Macar ve Peçenekler de yer almıştı. Bunlarla birlikte ordudaki asker sayısı 100 bini geçmekteydi82. Bu durumu haber alan II. Kılıç Arslan ise meydan savaşından önce askerlerini gruplara ayırmış, Bizans ordusunu geçtiği yerlerde yıpratma taktiğini uygulamıştır. Bizans ordusu, Eğirdir Gölü’nün kuzey doğusunda Miryokefalon denilen dar ve sarp bir vadiye girmiş ve çıkış yerinde Sultan II. Kılıç Arslan’ın kurduğu pusuya düşmüştür. 60 bin kişilik Türk ordusu karşısında ağır kayıplar veren Bizans ordusu, Đmparator Manuel’in barış isteğiyle zor kurtulmuştur. 79 Ayrıntılı bilgi için bkz. Steven Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi, (Çev. Fikret Işıltan), c. II., Ankara 1992. 80 A. Efe, a.g.e., s. 53. 81 O. Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk Đslam Medeniyeti,Turan Yay., Đstanbul 1969, s. 207. A. Sevim-Y. Yücel, a.g.e., s. 129. 82 O. Turan, Selçuklular ve Đslamiyet, s. 50. O. Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 208. Đ. Kafesoğlu, Selçuklular Tarihi, MEB Yay., Đstanbul 1972, s. 95. 23 Tarihler 1176 yılını gösterirken meydana gelen Miryokefalon Savaşı83 ile Bizans’ın Türkleri Anadolu’dan çıkarma ümitleri suya düşmüş, Đmparator Manuel ile II. Kılıç Arslan arasında imzalanan anlaşmayla, Đmparator Manuel önemli miktarda savaş tazminatı ödemiş, Eskişehir ve Uluborlu’nun doğusunda bulunan Sublaion istihkâmlarını yıkmayı kabul etmiştir84. Sultan II. Kılıç Arslan, böylece Türkler’e Malazgirt’ten sonra ikinci büyük zaferi kazandırmış, Türklerin bu topraklara sağlam bir şekilde yerleştiklerini göstermiştir. Bu zaferden sonra, I. Haçlı Seferi ile başlayan Bizans üstünlüğü sona ermiş, Türklerin ilerleme ve taarruzu başlamıştır85. Myriokephalon Zaferi’nden sonra yapılan anlaşma, Đmparator Manuel’in Đstanbul’a dönmesinin ardından tam olarak uygulanmamıştır. Đmparator sözünü tutmamış, Eskişehir istihkâmlarını yıktırmamış, sadece Uluborlu’nun doğusunda kalan Sublaion istihkâmını yıktırmıştır. Bunun üzerine Sultan II. Kılıç Arslan’ın Atabeg adlı komutanını, 24 bin kişilik bir ordu ile Menderes Vadisi ve Aydın havalisine göndermiş, buralar ele geçirilmiş, ancak bu komutan geri dönüşünde şehit düşmüştür86. Anlaşmayı Bizans’ın bozması ve bir müddet sonra da Đmparator Manuel’in ölümü üzerine, Sultan II. Kılıç Arslan’ın yeniden batıdaki fetihlerini hızlandırmıştır. Bu sırada 1182 tarihinde, Uluborlu Kalesi’nin tekrar Türklere geçtiği görülmüştür. Selçuklu orduları bu yeni hareketle Kütahya, Denizli dolaylarına kadar gelmişler, Sultan II. Kılıç Arslan Antalya’yı da uzun müddet kuşatmış ancak alamamıştır 87. Sultan II. Kılıç Arslan, uzun süren bir mücadele hayatından sonra ihtiyarlamış ve artık sefere çıkamaz duruma gelmiştir. Bunun üzerine ülke topraklarını, daha önceki Türk Devletleri’nden Göktürkler, Karahanlılar, Büyük Selçuklularda da görüldüğü gibi, onbir oğlu arasında paylaştırmış, ülkenin idaresini oğullarına 83 Ayrıntılı bilgi için bkz. Niketas Khoniates, a.g.e., s. 123-126. O. Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 205-210. Abdulhaluk Çay, Sultan II. Kılıçarslan ve Karamıkbeli Zaferi, Đstanbul 1984, s. 76. K. Göde, “Türkiye Selçuklu Devleti’nin Kuruluş ve Yükseliş Dönemlerine Genel Bir Bakış (10751243)”, SDÜFEFSBD, S. 2, Isparta 1996, s. 107-109. 84 O. Turan, a.g.e., s. 210. A. Sevim-Y. Yücel, a.g.e., s.133. Niketas, a.g.e., s. 131. 85 O. Turan, a.g.e., s. 210. Z. V. Togan, a.g.e., s. 203. Y. Bedirhan, a.g.e., s. 260. 86 O. Turan, a.g.e., s.214. A. Sevim-Y. Yücel, a.g.e., s.134. O. Turan, “Kılıç Arslan II”, ĐA, c. 6, MEB Yay., Đstanbul 1955, s. 693. 87 O. Turan, a.g.e., s.214. Halil Berktay-Ümit Hassan-Ayla Ödekan, Türkiye Tarihi, c.1, Cem Yay., Đstanbul 2000, s. 206. O. Turan, a.g.m., s. 695. 24 bırakmıştır. Sultanın, bu şekilde ülkeyi paylaştırmasına dair iki ihtimal üzerinde durulmaktadır. Birincisi; II. Kılıç Arslan oğullarını zaman içerisinde ve uygun şartlar oluşunca ülkesinin gerekli yerlerine idareci olarak göndermiştir. Đkincisi; Sultan en küçük oğlu da olgunlaşıncaya kadar beklemiş ve sonra hepsini birden ülkesine yönetici olarak göndermiştir. Ancak şurası kesindir ki 1185’lerde artık bütün oğulları Selçuklu ülkesinde belirli yerlere gönderilmişlerdir88. Kaynakların üzerinde ortak karara vardıkları bu paylaştırma işi aşağıdaki şekilde gerçekleşmiştir89; 1. Rükneddin Süleyman - şah : Tokat ve havalisi 2. Nasireddin Berkyaruk- şah : Niksar ve Koyluhisar 3. Mugiseddin Tuğrul - şah : Elbistan 4. Nureddin Sultan - şah : Kayseri 5. Kutbeddin Melik - şah : Sivas ve Aksaray 6. Muizeddin Kayser - şah : Malatya 7. Şücaeddin Sencer - şah : Ereğli 8. Muzafferiddin Arslan - şah : Niğde 9. Nizameddin Argun - şah : Amasya 10. Muhyiddin Mesud - şah : Ankara 11. Gıyaseddin Keyhüsrev : Borgulu (Uluborlu ) Borgulu yani Uluborlu’nun 1182’de kesin olarak Selçuklular tarafından fethiyle; Sultan II. Kılıç Arslan, en küçük oğlu Gıyaseddin Keyhüsrev’i buraya idareci olarak göndermiş ve O’nu veliaht ilan etmiştir90. Sultan II. Kılıç Arslan’ın onbir oğlunu ülkenin çeşitli eyaletlerine melik olarak görevlendirdikten sonra Konya’da Sultan olarak hüküm sürmeye devam 88 Tuncer Baykara, I. Gıyaseddin Keyhüsrev Gazi-Şehit, s. 3. 89 Đbn Bibi, a.g.e., s. 41. Aksarayi, a.g.e., s. 23. O. Turan, a.g.e., s. 217. Erdoğan Merçil-Ali Sevim, Selçuklu Devletleri Tarihi, Ankara 1995, s. 445-446. 90 Đbn Bibi, a.g.e., s. 41. Aksarayi, a.g.e., s. 23. O. Turan, Selçuklular ve Đslamiyet, s. 50. O. Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 216-217. Đsmail Hakkı Uzunçarşılı,Osmanlı Tarihi, c. I, TTK Yay., Ankara 1947, s. 2. T. Baykara, a.g.e., s. 4. A. Sevim-Y. Yücel, a.g.e., s.135. Ali Öngül, Müneccimbaşı Ahmed Dede Efendi’nin Camiü’d Düveli’nin Tenkitli Metin Neşri ve Tercümesi (Selçuklular ve Anadolu Beylikleri), (Basılmış doktora tezi), Đstanbul 1986, s. 60. 25 etmiştir. Şehzadeler ülkeyi melik olarak idare etmişler, senede bir babalarının yanına gelerek hem hasret gidermişler, hem de ülke yönetimi adına talimatlar almışlardır. Bunun dışında meliklerin, kendi adlarına para bastırdığı, hutbe okuttuğu, inşa ettikleri binalarda isimlerini yazdırdıkları, komşu devletlerle savaş ya da barış münasebetlerine giriştikleri de görülmüştür91. Bu meliklerin birçoğu adına, melik unvanıyla basılmış para ve yazılmış kitabeler günümüze kadar da gelmiştir. Yüksek tahsil ile yetiştirilmiş bulunan bu şehzadelerin, yönettikleri eyaletler de birer kültür merkezi haline gelmiş olup, Rükneddin Süleymanşah, Melikşah ve Gıyaseddin Keyhüsrev’in yazmış oldukları Farsça şiirler de kültür ve sanatta ne kadar ilerlediklerini bizlere göstermiştir92. Selçuklu Devleti’nin bu dönemde, uçlarda bulunan melikler Rükneddin Süleymanşah, Muhiddin Mesud ve Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından fetihlere ve genişlemeye devam ettiğini görmekteyiz. Süleymanşah ve Mesud, Karadeniz sahillerinde ve Kastamonu bölgesinde fetihler yaparken Türkmenler de Batı Anadolu’da yayılmışlardır93. Bizans Đmparator’u Đsak’a karşı, Alaşehir’de istiklalini ilan eden Mankaphas’ın, yenilince Uluborlu meliki Gıyaseddin Keyhüsrev’e sığınarak yardım istemesi de Borgulu’nun ve buranın meliki Keyhüsrev’in önemli bir konumda olduğunu bize göstermektedir94. Borgulu meliki olması dolayısıyla I. Gıyaseddin Keyhüsrev dönemi üzerinde önemle durulmuştur. D. I. Gıyaseddin Keyhüsrev Dönemi (1192-1196 / 1205-1211) I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in, II. Kılıç Arslan’ın en küçük oğlu olduğu hususunda bütün kaynaklar birleşmektedir. Doğum tarihinin, kesin olmamakla beraber, 1164 yılı olabileceği belirtilmektedir. XIV. yy’a ait Türk kaynaklarının bazıları, Keyhüsrev’in annesinin, Bizans’da Rum kayserleri soyundan olup, Tekfur Kaloyan’ın karısının kız kardeşi olduğunu bildirirken95; dönemin Bizanslı tarihçisi 91 O. Turan, “Gıyaseddin I”, ĐA, c. VI, Đstanbul 1988, s. 613. 92 O.Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 17-218. T. Baykara, a.g.e., s. 4-5. 93 O.Turan, a.g.e., s.219. A.Sevim-Y.Yücel, a.g.e., s.136. 94 O. Turan, a.g.e., s. 219. 95 Tarih-i Al-i Selçuk, (Nşr. F. Nafiz Uzluk), Ankara 1952, s. 41. 26 Niketas O’nun Hıristiyan olduğunu söylemekle yetinmiştir. Keyhüsrev’in annesi Rum asıllı olmakla beraber Baykara’ya göre, sonradan müslüman olarak, Ümmühan Hatun ya da Sultan Hatun adını almıştır. I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in bilgi ve becerilerini geliştirmek üzere çağının en seçkin eğitimcilerinden ders almış; hem bir devlet başkanına gerekli olan bilgileri hem de bir gaziye ve savaşçıya yararlı savaş hünerlerini üzerinde toplamıştır96. 1. Melikliği (1180 – 1190 ) Uluborlu’nun (Borgulu) 1182’de alınması ile I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in buraya melik unvanıyla atandığı bilinmektedir. Ancak Konya’nın batısında Tekke Köyü adlı bir köyde bulunan 1180 tarihli kitabede, I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in melik ve veliaht, babası II. Kılıç Arslan’ın Sultan olarak geçmesi, Uluborlu alınmadan önce de I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in Konya’nın batısına melik olarak atandığını bize göstermektedir. 1182’de Borgulu’nun fethi ile bilinen askeri hareketi de I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in idare ettiği düşünülebilir. 1182’de Borgulu alınınca, bu dönemde batının önemli bir merkezi olması dolayısıyle, I. Gıyaseddin Keyhüsrev buraya yanında atabeği, hocaları, diğer idare kadrosu ile birlikte gönderilmiştir. Keyhüsrev burada idareciliği küçük ölçüdeki tatbikatı ile birlikte öğrenmeye başlamıştır. Senede bir defa babasının huzuruna giderek, hem ziyaret etmiş, hem de yeni talimatlar almıştır 97. Borgulu’nun bu yıllarda Güney-Batı Anadolu’nun en dikkate değer kalelerinden birisi olduğu; Menderes boylarından doğuya uzanan yol üzerinde olup savunma imkânları, tabii şartları dolayısıyla çok güçlü bir mevki olduğu bilinmektedir. Borgulu Kalesi bu özellikleri ile geç Bizans döneminin önde gelen kalelerinden birisi sayılmakta idi. Batı Anadolu fetihleri açısından da Uluborlu öyle önemli bir yerdedir ki, I. Gıyaseddin Keyhüsrev buraya melik tayin edildiğinde kardeşleri onun saltanat için en güçlü adam olduğunu anlamışlardır98. C. Cahen’e göre, II. Kılıç Arslan. I. Gıyaseddin Keyhüsrev’i annesi Bizans’lı olduğu için batı ucuna yerleştirmiştir. Çünkü doğudaki Türkmenlere karşı Bizans’tan ve batıdaki 96 T. Baykara, a.g.e., s.7-8. 97 T. Baykara, a.g.e., s. 9. Filiz Yıldız, Anadolu Selçukluları’nın Uluborlu Denizli Uç Beyliği, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Konya 2000, s.16 98 T. Baykara, a.g.e., s. 9-10 27 Türkmenlerden yardım sağlanabilmesinin bu sayede mümkün olabileceği düşünülmüştür99. Daha önce de belirttiğimiz gibi Doğu–Batı istikametindeki yol üzerinde yer alan Roma çağının Apollonia şehri, Bizans döneminde küçülmüş idi. Bizans döneminde yakınlardaki sarp tepenin üzerine çekilen Sozopolis’e daha sonra Türkler Borgulu adını vermişlerdir. Borgulu’nun, daha çok batıya Menderes vadisine yönelen yolların üzerinde bulunmakla beraber, güneyde Akdeniz’e giden yollarla da bağlantısının olduğu bilinmektedir. Borgulu Selçuklu döneminde de önemini korumuş, müstahkem kalesi, doğuya uzanan yol düzeni ile Selçuklu gücünün batıdaki son noktası olmuştur. Bu dönemde, anlaşıldığına göre Borgulu’nun güneyindeki yerler, henüz Türk hâkimiyetine girmemişti. Borgulu’nun alınmasıyla amaçlanan, Konya’ya uzanan askeri yolu güvenlik altına almak olmuştur100. I. Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde, Borgulu’dan Güneybatı Anadolu tam bir güvenlik altına alınmıştır. Güneyde Isparta, Burdur, Antalya, batıda da Menderes vadisi buradan kontrol altına alınmış, I. Gıyaseddin Keyhüsrev 1182’lerden 1192’lere kadar, Selçuklu Bizans ilişkilerinde, batı ve güney sınırlarının güvenliğini sağlamaya çalışmıştır. 1188 yılında Bizans’a baş kaldırarak Borgulu’ya, I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in yanına sığınan Mankaphas, O’ndan yardım isteyince, Bizans Đmparatoru ile çatışmak istemeyen Keyhüsrev bizzat asker vermemiş, ancak 1189’da yarı müstakil bulunan Türkmenler arasından asker toplama iznini vermişti. Asi Bizans valisi, topladığı Türkmenlerle Honas ve Lâdik bölgesini yağma ederek Borgulu’ya dönmüş, bu sırada Bizans Đmparatoru I. Gıyaseddin Keyhüsrev’den valiyi isteyince, Keyhüsrev Bizans’la çatışmaya girmemek için hayatına dokunulmaması şartıyla onu teslim etmişti. I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in bu davranışının öteki kardeşlerini kızdırdığı ve aleyhinde birtakım söylentilerin yayıldığı, annesinin Rum olmasından ötürü öteki kardeşlerinin kendisine iyi gözle bakmadığı belirtilmektedir 101. 99 C. Cahen, a.g.e., s. 125 100 T. Baykara, a.g.e., s. 9-10 101 O. Turan, a.g.e., s. 219-220. O. Turan, a.g.m., s. 614. T. Baykara, a.g.e., s. 11. 28 2. Haçlıların Uluborlu’dan Geçişi Eyyubi Devleti hükümdarı Selahaddin Eyyubi’nin Suriye’de Haçlılara karşı kazandığı büyük başarılar ve 1189’da Kudüs’ün tekrar Müslümanların eline geçmesi üzerine yeni bir Haçlı ordusu toplanmış ve bu sefer Avrupa krallarının da katıldığı III. Haçlı Seferi başlamıştır102. Bu sırada, Selahaddin Eyyubi’nin Bizans ile, Sultan II. Kılıç Arslan’ın da Alman Đmparatoru Friedrick Barbaros ile ittifak yaptığı belirtilmektedir103. Alman Đmparatoru Friedrick Barbaros, çoğunluğu çapulcu olan 600 bin kişilik III. Haçlı Ordusu başında, 1190 yılında Anadolu’ya geldiği sırada, Anadolu’da Selçuklu şehzadeleri arasında saltanat mücadeleleri de devam etmekte idi. Sultan II. Kılıç Arslan ise Konya’da oğlu Kutbeddin Melikşah elinde esir durumdaydı. Selçuklu Türkleriyle anlaşan Alman Haçlıları Türk elçilerini de yanlarına alarak Anadolu’da ilerlemeye başlamışlar, sayıları ikiyüz bin ile altıyüz bin arasında rivayet edilen Haçlılar ikinci Haçlı Seferinin yolunu izlemişlerdir. Alaşehir ve Denizli’yi geçerek Selçuklu topraklarına giren III. Haçlı Ordusu Sultanın ülkesinde rahatlıkla yollarına devam edeceklerini sanmışlar, bu arada kendi dindaşları Bizans ahalisi tarafından da, geçtikleri yerlerde düşmanca karşılanmış ve kayıplara uğramışlardır. Bu arada Selçuklu sınırları dışında olan yerlerde bile Türkmenlerin yaşamaya başladığı da görülmüştür. I. Gıyaseddin Keyhüsrev’e bağlı olması gereken bu Türkmenler, doğrudan Haçlılara saldırmamışlar, fakat yol üzerindeki her şeyi yakıp yıkarak ve içilebilecek suları kirleterek çekilmişlerdir. Böylece Türkmenler, Almanları ağır kayıplara uğratmak istemişlerdir104. Haçlı Ordusu, Bizans sınırlarını aşan bu Türkmenlerle karşılaştıktan sonra, 2 Mayıs’da Borgulu önlerine gelmiştir. I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in bu sırada adı geçmediği için, onun da babasının anlaşmasına sadık olduğu sanılmaktadır. Uluborlu civarındaki Türkmenler, Haçlılar’ın yolundan uzaklaşarak dağlara çekilmişler, hayvan ve erzak satarak ticarete girişmişlerdi. Borgulu’da, Haçlılar’ın yorgunluk, soğuk ve açlıktan bunalmalarını fırsat bilen Türkmenler davul ve boru sesleri ile Haçlılara saldırmaya başlamışlardır. Haçlılar bu durumu Türk elçilere şikayet edince, elçiler, “Türkmenlerin kanun ve nizam tanımayan, komşu beldelere saldırmaya alışık 102 A. Efe, a.g.e., s. 66. 103 O. Turan, a.g.e., s. 221. T. Baykara, a.g.e., s. 13. 104 T. Baykara, a.g.e., s.15. A. Efe, a.g.e., s. 67. A. Sevim-Y. Yücel, a.g.e., s. 136. 29 bir kavim olduklarını, hürriyetleri için gerekirse sultanla bile savaşmaktan da geri kalmayacaklarını” söyleyerek, olaya müdahale etmek istememişlerdir. Görülüyor ki, Uluborlu’ya uğrayarak buradan geçmeyi uman Haçlılar buradan ağır kayıplar vererek çıkabilmişler, Haçlılar üç-beş günlük Uluborlu–Akşehir arasındaki yolu tam otuz günde alabilmişlerdir105. I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in bu sırada Haçlılara karşı tutumu da dikkat çekicidir. Bir yandan babasının siyasi tutumunu bilip dengelemeye çalışmış, bir taraftan da Haçlıların ellerini kollarını sallayarak Türk ülkesinden geçip gitmelerine de gönlü razı olmamıştır. Bunun için de Türkmenleri kullanmış, onları başarılı bir şekilde Almanların üzerine sevketmiştir. Türkmenler de Borgulu’dan geçen Alman Haçlıları gerçekten ağır kayıplara uğratmışlardır106. Haçlılar, Konya’ya kadar ilerlemiş, burada ağır tahrip ve yağma hareketlerinde bulunmuş, güneye doğru ilerledikleri sırada Alman Đmparatoru’nun Silifke yakınlarındaki Göksu çayını geçerken, serinlemek için girdiği nehirde boğulması üzerine, Haçlılar dağılmış, III. Haçlı Seferi de başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Alman Haçlı Ordusu’nun bu seferi Anadolu’dan geçen son Haçlı Seferi olmuş, Haçlı Seferleri yüz yıl daha devam etmesine rağmen, hiçbir Haçlı Ordusu, Anadolu’dan bir kez daha geçmeyi göze alamamıştır 107. 3. Selçuklu Şehzadeleri Arasında Mücadele Selçuklu Sultanı II.Kılıçarslan’ın yaşlılığında, oğulları arasında başa geçmek için mücadeleler başlamıştır. Sultan’ın büyük oğlu olduğu bilinen Kutbeddin Melikşah’ın, 1189 yılında veliaht olduğu ve III. Haçlı Seferleri sırasında da bir süre Konya’ya hâkim olduğu görülmüştür. Bu sırada Kılıçarslan’ın oğlu Melikşah elinde esir gibi tutulduğu, diğer oğulları tarafından da sultanlığın kendilerine bırakılması için baskılara maruz kaldığı anlatılmaktadır. Haçlıların Konya’dan çekilmesi üzerine oğulları arasındaki kavgalar daha da şiddetlenmiş, bu arada Melikşah’ın zorlamaları 105 O. Turan, a.g.e., s. 222-223. Y. Öztuna, a.g.e., c. 2, s. 99-100. Đ. H. Uzunçarşılı, a.g.e., s. 3. T. Baykara, a.g.e., s. 14. C.Cahen, a.g.e., s. 123-124. M. Orhan Bayrak, Türk Đmparatorlukları Tarihi, Bilge Karınca Yay., Đstanbul 2002, s. 267. 106 107 T. Baykara, a.g.e., s.14. O. Turan, a.g.e., s. 223. T. Baykara, a.g.e., s. 14. Y. Öztuna, a.g.e., s. 100. Emrullah Kaleli, Anadolu Selçuklu Devri Türk-Haçlı Münasebetleri(1096-1092), (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Isparta 2004, s. 169. 30 ile bilge veziri Đhtiyarüddin’i azletmiştir. Vezir de yolda uğradığı bir baskınla hayatını kaybedince, Melikşah duruma hâkim olmaya çalışmıştır. Melikşah’ın yanında iyice bunalan Sultan, onun Kayseri’yi kuşatmasını fırsat bilerek Kayseri’deki oğlunun yanına sığınmış, ancak Kayseri meliki Nureddin Sultanşah’ın yanında da gerekli ilgiyi göremeyince, en küçük oğlu, Uluborlu Meliki Gıyaseddin Keyhüsrev’in yanına gitmiştir. I. Gıyaseddin Keyhüsrev, babasını çok iyi karşılayarak rahatını sağlamış, babası ile beraber Konya üzerine yürüyerek, Melikşah’ı Aksaray’a çekilmek zorunda bırakmışlardır. Daha sonra beraberce Konya‘ya girmişler, I. Gıyaseddin Keyhüsrev babasının desteği ile veliaht olarak ilan edilmiştir108. Sultan II.Kılıçarslan daha sonra I. Gıyaseddin Keyhüsrev ile birlikte Melikşah’ı bertaraf etmek için harekete geçmiş, ancak Aksaray’ın kuşatılması sırasında hastalanmış, 1192’de vefat etmiştir. Bu arada, I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in babasını zehirlediği söylentileri de yayılmıştır. Anonim Selçukname’de, II. Kılıçarslan’ın Konya Ereğlisi’nde Avarızoğlu tarafından zehirlendiği açıkça belirtilmektedir109. Bu olaydan sonra, 1192 yılında, I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in Konya’ya girerek buradaki devlet adamlarından bağlılık yemini aldıktan sonra sultan olduğunu görüyoruz. 4. Gıyaseddin Keyhüsrev’in Đlk Sultanlığı (1192–1196) I. Gıyaseddin Keyhüsrev önce kendi sultanlığını tanımak istemeyen kardeşleriyle mücadele etmek ve onları tesirsiz hale getirmek zorunda kalmıştır. Melikşah ile I. Gıyaseddin Keyhüsrev, babalarının sağlığında veliaht olarak ilan edildiklerinden sultan olmak için gerekçeye sahiptiler. Melikşah en büyük, I. Gıyaseddin Keyhüsrev ise en küçük oğuldular. Ancak, 1196 yılında Melikşah’ın ölmesiyle, I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in karşısına yeni bir rakip çıkmış, ikinci büyük abisi Rükneddin Süleymanşah harekete geçerek, Konya’yı kuşatmaya başlamıştır110. I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in tahta çıkışı sırasında on gün süren eğlenceler yapılmış, beylere ve memleket büyüklerine kıymetli elbiseler hediyeler gönderilmiş, 108 Đbn Bibi, a.g.e., s. 32. Ahmed bin Mahmud, a.g.e., s. 149. O. Turan, a.g.e., s. 226-228. Abdülhaluk Çay, II. Kılıç Arslan, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., Ankara 1987, s.113. T. Baykara, a.g.e., s.15. A. Efe, a.g.e., s. 71. 109 Tarih-i Al-i Selçuk, s. 25–26. 110 O. Turan, a.g.e., s. 241. A. Efe, a.g.e., s. 72. 31 uç beyleri de gelerek biat etmişlerdir. I. Gıyaseddin Keyhüsrev, öteki kardeşlerine karşı doğrudan harekete geçmemiş, iç kavgaları bir kenara bırakıp Selçuklu ülkesinin batı yönündeki olaylarla ilgilenmiş, Bizans sınırında fetihlere girişmiştir111. I. Gıyaseddin Keyhüsrev, Bizans Đmparatoru III. Aleksios’un, Konya– Đstanbul arasında ticaret yapan Selçuklu tebası Türk ve Rum tüccarlarını hapsederek mallarına el koyması üzerine, iki devlet arasındaki barışı feshederek Bizans üzerine yürümüştür. Önce Menderes vadisine yönelerek bu civarda beşbin kadar esir almış, ardından Antiokya önlerine gelmiş, şehre girmeden topladığı esirlerle Akşehir yakınlarına gelerek, topladığı Rum esirlerine ziraat toprağı, çift aletleri ve tohumluk vererek onları geri dönüp dönmemekte serbest bırakmıştır. Rum halkın çoğu bu yerlerde iskân edilmişlerdir. Bu olay Bizans idaresinden memnun olmayan halkın Selçuklu idaresini tercih etmesi bakımından önemlidir. Bu sefer sonucu Honaz ve Lâdik yöresi Türkmenlerin eline geçmiş, I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in fetih hareketleri, yöredeki halk rivayetlerine bile yansımıştır 112. I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in tahtı, 1196 yılına gelindiğinde sallanmaya başlamıştır. Ağabeyi Melikşah’ın ölümünden sonra, daha önce sultan olmak için hak idda etmeyen diğer ağabeyi Rükneddin Süleymanşah, harekete geçmeye başlamıştır. Süleymanşah önce diğer kardeşleri üzerinde hâkimiyet kurmuş onlara boyun eğdirmiş daha sonra Konya üzerine yürümüştür. Bu çekişme sırasında Konya halkının da meşru sultan I. Gıyaseddin Keyhüsrev’i desteklediği görülmektedir. Sultanın altmışbin kişilik ordusu, Rükneddin Süleymanşah’ı Konya’nın bağlarına bile sokmamak için tetikte beklemişlerdir. Đki kardeşin kuvvetleri arasındaki mücadele dört ay kadar devam etmiş, Konya halkının dayanma gücü kalmayınca halkın ileri gelenleri Rükneddin Süleymanşah’a haber göndererek kuşatmayı kaldırmasını, kendilerinin Kılıçarslan’ın sağlığında iken Keyhüsrev’e biat ettiklerini, verdikleri sözden dönmelerinin mümkün olmadığını, kendisini de sevip saydıklarını fakat meşru sultana ihanet etmeyeceklerini bildirmişlerdir. Eğer geri dönmeyi kabul ederse bütün sefer masraflarını fazlasıyla karşılayacaklarını, bütün bunlara rağmen 111 112 O. Turan, a.g.e., s. 239. T. Baykara, a.g.e., s. 17. O. Turan, a.g.e., s. 240. A. Sevim-Y. Yücel, a.g.e., s.138. T. Baykara, a.g.e., s.18. Y. Öztuna, a.g.e., s.102. A. Efe, a.g.e., s. 72. 32 saltanat için ısrar ediyorsa ve şehre girmeyi planlıyorsa hiç olmazsa sultana ve ailesine zarar vermeyeceğine dair söz vermesini istediler. Rükneddin Süleymanşah, Konya’nın teslimi için şehir halkının şartlarını kabul edip kardeşine bir ahitname yazmış ayrıca beylerin ve şehrin ileri gelenlerinin mülk, ikta ve müsellimlik fermanlarını yenilemiştir. Elçiler durumu I. Gıyaseddin Keyhüsrev’e bildirmiş, halkın daha fazla zarara uğramasını engellemek için teslim olmayı uygun görmüştür. Bunun üzerine I. Gıyaseddin Keyhüsrev, Konya’dan ayrılırken Rükneddin Süleymanşah şehre girerek başa geçmiştir113. 5. I. Gıyseddin Keyhüsrev’in Gurbet Hayatı ( 1196- 1205) I. Gıyaseddin Keyhüsrev, aynı günün akşamı, hayatından emin olma endişesiyle gizlice Konya’yı terk etmiş, acele ve telaştan oğulları Đzeddin Keykavus ve Alâeddin Keykubad’la da ayrı düşmüştü. Đstanbul’a gitmek üzere yola çıkan Keyhüsrev, Konya’nın Lâdik köyüne geldiğinde saldırıya uğramış, bu durumu ağabeyi Süleymanşah’a bildirince yöre halkı da cezalandırılmıştır. Süleymanşah yeğenlerini buldurmuş, onları istekleri üzerine babalarının yanına göndermiştir114. Karaman’a doğru seyahatine devam eden I. Gıyaseddin Keyhüsrev, oğulları ve beraberindeki adamlarıyla, dokuz yıl sürecek olan çileli bir gurbet hayatının başındaydı. Bu arada, Rükneddin Süleymanşah, memleketin her tarafına haberciler göndermiş, kardeşine karşı herkesin saygılı davranmasını ve hürmette kusur göstermemesini emretmiştir. I. Gıyaseddin Keyhüsrev, Ermeni Kralı Leon’un sınırlarına geldiğinde büyük bir törenle karşılanmış, burada bir ay kadar kaldıktan sonra da Elbistan’a kardeşi Tuğrul Şah’ın yanına gitmek üzere yola çıkmıştır115. Elbistan, Güneydoğu Anadolu’nun en önemli şehirlerindendi. Burası Selçuklular’ın güneydeki son büyük şehirlerinden birisi sayılıyordu. Bu şehrin meliki, ağabeyi Tuğrulşah tarafından sevinç ve saygı ile karşılanan I. Gıyaseddin Keyhüsrev bir müddet de burada kalmıştır. Hatta bu dönemde Tuğrulşah şehrin kadısı ve ileri gelenlerinin huzurunda ülkesini her şeyi ile I. Gıyaseddin Keyhüsrev’e 113 Đbn Bibi, a.g.e., s. 54. O. Turan, a.g.e., s. 244-247. O. Turan, Selçuklular Medeniyeti ve Türk Đslam Tarihi, Ankara 1945, s. 209. T. Baykara, a.g.e., s. 20-21. A.Efe, a.g.e., s. 73-74. 114 Đbn Bibi, a.g.e., s. 55. T. Baykara, a.g.e., s. 22. O. Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 247. O. Turan, a.g.m., s. 615. 115 Đbn Bibi, a.g.e., s. 58. 33 vermek istemiş, I. Gıyaseddin Keyhüsrev, O’nun bu cömert davranışından memnun kalmış ancak, kardeşinin bu bağışlarını tekrar kendisine iade etmiştir. Keyhüsrev, burada bir müddet daha kaldıktan sonra, Malatya’ya diğer kardeşinin yanına gitmiştir116. Malatya meliki Muizeddin Kayserşah da kardeşini sevinçle karşılamış, kendisine hediyeler vererek gönlünü almak istemiştir. Ardından Haleb’e geçen I. Gıyaseddin Keyhüsrev, Eyyubi hâkimi Melik Zahir ile görüşmüş, ancak, burada da tekrar başa geçmek için, yardım alamayınca kızkardeşinin bulunduğu Diyarbakır’a, eniştesi Melik Salih’in yanına gelmiştir. Kızkardeşi tarafından çok iyi karşılanmış, bir süre daha kaldıktan sonra Doğu Anadolu’nun en büyük siyasi ve kültürel merkezlerinden biri olan Ahlat’a gelmiştir. Ahlat Meliki Balaban, gelişini haber alınca, bizzat gidip karşılamış, ayrılırken de armağan olarak otuzbin dinar göndermiştir. Ahlat’tan ayrılan I. Gıyaseddin Keyhüsrev, Karadeniz yoluyla Đstanbul’a doğru yönelmiştir117. Gittiği her yerde el üstünde tutulan I. Gıyaseddin Keyhüsrev, uzun süreli misafirliklerin, misafiri olduğu kişilere de zarar vereceği endişesiyle, bulunduğu yerden hemen ayrılmak istemiştir. Ermeniler, Eyyubiler ve melik olan diğer kardeşlerinin kendisine yardımcı olamayacağını anlayınca Bizans Đmparatoru III. Alexius ile görüşmek üzere yola çıkmıştır. Karadeniz üzerinden gemilerle Đstanbul’a gelen I. Gıyaseddin Keyhüsrev ve oğulları, Đmparator III. Alexius tarafından sultanlara yakışır bir şekilde karşılanmış, el üstünde tutularak misafir edilmiştir. Bu sırada Bizans’ın durumunun da hiç iyi olmadığı, Bizans Đmparatoru’nun eski Selçuklu Sultanına şatafatlı şölenler vererek durumunu gölgelemeye çalıştığı belirtilmektedir. I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in, Đstanbul’da kaldığı sırada nüfuzlu bir Frenk Beyi ile çatışması, hatta bu kişiyle dövüşmesi üzerine ortam gerginleşmiştir. Selçuklu tarihlerinin belirttiğine göre bu Frenk, Bizans sarayına alacağını istemek için gelmiş, bu esnada Selçuklu eski sultanına karşı ağır sözler söyleyince, I. Gıyaseddin Keyhüsrev de dayanamamış ve kızgınlığını belli ederek cevabını vermiştir. Hatta 116 Đbn Bibi, a.g.e., s. 59-60. O. Turan, a.g.e., s. 268. A. Sevim-Y. Yücel, a.g.e., s. 144-145. 117 Đbn Bibi, a.g.e., s. 60-70. Aksarayi, a.g.e., s. 24. O. Turan, a.g.e., s. 69. T. Baykara, a.g.e., s. 23. 34 zamanının da ünlü bir silahşoru olan bu Frenk ile vuruşarak onu ağır bir yenilgiye uğratmış, buna sinirlenen diğer Frenkler kavga çıkarmak istedilerse de Đmparatorun askerleri buna mani olmuşlardır. Bu olaylar göstermektedir ki, 1203–1204 yılları Đstanbul’da karışıklıklar oldukça artmıştır. Haçlıların tehdidi de iyice artınca I. Gıyaseddin Keyhüsrev, Đstanbul’dan ayrılarak, Bizans’ın Ege bölgesinde kudretli derebeylerinden biri olan kayınpederi Maurozomes’in topraklarına giderek burada yaşamaya başlamıştır118. Đstanbul’un Haçlılar tarafından işgali, I. Gıyaseddin Keyhüsrev buradan ayrıldıktan sonra olmuş, bu büyük şehir, Bizans’ın sığınağı, Haçlılar tarafından yağmalanmıştır. Bu sırada Bizans Đmparatoru III. Alexius da Selçuklu Sultanı Rükneddin Süleyman Şah’dan yardım istemiş, fakat Sultan’ın Gürcistan seferi ile meşgul olması üzerine kaderi ile baş başa kalmıştır. Haçlılar’ın Đstanbul’u işgalinin ardından, burada bir Latin Đmparatorluğu kurulmuştur119. Aynı sene içinde, 1204 yılında, I. Gıyaseddin Keyhüsrev için daha önemli bir gelişme yaşanmış ve 8 yıl kadar Anadolu Selçuklu Sultanlığı yapan ağabeyi Rükneddin Süleymanşah, ikinci Gürcistan seferine çıkarken yolda hastalanarak vefat etmiştir. Sultanın ani ölümü üzerine, beyleri anlaşarak henüz buluğ çağına ermemiş olan küçük oğlu Kılıç Arslan’ı, III. Đzzeddin Kılıç Arslan adıyla Selçuklu tahtına oturtmuşlardır120. III. Đzzeddin Kılıçarslan’ın, annesi ile işbirliği yapanların dışında kalan bazı beyler, başta çocuk yaşta bir sultan olması yerine, I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in başa geçmesini istiyorlardı. Bunun için Yağı-basan oğulları, Mübarizeddin Ertokuş, Batı Uç beyleri anlaşarak harekete geçmişlerdir. Bu durumu I. Gıyaseddin Keyhüsrev’e bildirmek için, daha önce O’nun hizmetinde çalışmış olan, bilgili ve becerikli, beş dil bilen Hacib Zekeriya’yı görevlendirerek, keşiş kılığına sokmuşlar, yanına göndermişlerdir. Maurozomes’in adamları, O’nu Keyhüsrev’in huzuruna çıkarmışlar, kendisini tanıtmasına gerek kalmadan Keyhüsrev de O’nu tanımış, abisinin öldüğü, 118 Đbn Bibi, a.g.e., s. 71-76. T. Baykara, a.g.e., s. 24-25. O. Turan, a.g.e., s. 270-271. Y. Öztuna, a.g.e., s.102. A. Efe, a.g.e., s. 76-77. 119 120 T. Baykara, a.g.e, s. 26. Đbn Bibi, a.g.e., s. 96. Aksarayi, a.g.e., s. 24. T. Baykara, a.g.e., s. 27. A. Sevim-Y. Yücel, a.g.e., s. 142. 35 yeğeninin başa geçtiği, beylerin de kendisini sultan olmaya davet ettikleri haberini almıştır. Bu arada, kayınpederi Maurozomes de elinden gelen yardımı esirgemeyeceğine dair söz vermiştir. Hazırlıklarını tamamlayan I. Gıyaseddin Keyhüsrev, oğulları, kayınpederi ve beraberindekilerle, Đznik tarafına yönelmiş, buranın hâkimi Laskaris topraklarından geçmesine izin vermeyince, Laskaris’le anlaşma yapmak zorunda kalmış, iki oğlu ve Zekeriya Hacib’i burada rehin bırakarak bölgeden çıkmıştır121. Daha sonra kendisini davet eden beylerle buluşan I. Gıyaseddin Keyhüsrev, meliklik yaptığı Uluborlu’ya gelmiş, Đbn Bibi’nin yer belirtmeden Uc olarak bahsettiği Borgulu’da halkın sevgi gösterileri ile karşılanmış, özellikle Uc Türkmenleri ile sıkı temaslarda bulunup asker toplamaya başlamıştır. Bu arada, Hacib Zekeriya, I. Gıyaseddin Keyhüsrevin oğullarını kaçırarak, kendisine ulaştırmıştır122. III. Kılıçarslan da bu sırada Selçuklu kuvvetleriyle birlikte, Isparta ve çevresini kuşatmış ve bölgede hâkimiyeti sağlamıştır123. I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in harekete geçtiği sırada, bu kuşatmaya katılan askerler de emrine girmişledir. Keyhüsrev, askerlerini Borgulu’da düzenlemiş, 1205 yılında Konya üzerine yürümüştür. Bu olay Uluborlu’nun önemini koruduğunu bize göstermektedir. Konya’yı bir ay kadar muhasara eden Keyhüsrev, şehri teslim etmek istemeyen Konyalılar’ın direnişini kıramayarak geri çekilmiştir. Ancak, Aksaray halkı ve öteki şehirlerin, I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in tarafını tuttuklarının öğrenilmesi üzerine, Konya halkı Kılıçarslan’a bir şey yapılmaması şartıyla anlaşarak şehri teslim etmişlerdir. I. Gıyaseddin Keyhüsrev, dokuz yıllık bir gurbet hayatından sonra, 1205 yılının şubat ayında, Konya’da Selçuklu tahtına yeniden geçmiştir. III. Kılıçarslan ise Tokat Meliki olarak tayin edilmiş, ancak buraya gidemeden, Gevele Kalesi’nde vefat 121 Đbn Bibi, a.g.e., s. 97- 101. O. Turan, a.g.e., s. 272-273. T. Baykara, a.g.e., s.27-28. F. Yıldız, a.g.e, s. 29. 122 Đbn Bibi, a.g.e., s. 104. Aksarayi, a.g.e., s. 24. O. Turan, a.g.e., s. 273. Emine Uyumaz, Sultan I. Alaeddin Keykubad Devri Selçuklu Tarihi (1220-1237), (Basılmamış Doktora Tezi), Đstanbul 1997, s.15. 123 O. Turan, a.g.e., s. 266. 36 etmiştir124. III. Kılıç Arslan’ın ölümü üzerine, Tokat Melikliğine Alâeddin Keykubat atanırken; melik olarak, Malatya’ya ağabeyi Đzzeddin Keykavus, en küçük kardeş Celaleddin Keyferidun da Koylu-hisar’a gönderilmiştir125. 6. I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in Đkinci Saltanatı (1205–1211) I. Gıyaseddin Keyhüsrev büyük bir şenlik içinde Konya’ya girerek yeniden sultan olmuştur. Merkezi hâkimiyetin güçlenmesinden yana olan Sultan Keyhüsrev, oğullarını yukarıda belirtildiği gibi eyaletlere melik olarak gönderirken, tam yetki vermemiş, onları kontrol ederek karışıklıklara, kavgalara meydan vermemeyi düşünmüştür. Kısa süre içinde Anadolu Beylikleri, Artuklu ve Eyyubi melikleri, Mengücekoğulları, Anadolu Selçuklu hâkimiyetini kabul etmişlerdir. Erzurum meliki kardeşi Tuğrulşah, Gürcistan üzerine başarılı seferler düzenlemiştir. Bu arada Keyhüsrev, Trabzon’da hâkimiyet kuran ve imparatorluklarını ilan eden David ve Alexis’e karşı Đznik Đmparatoru Laskaris’le anlaşma yapmıştır. Trabzon hükümdarı Alexius’un yenilgiye uğratılması ve Karadeniz’deki Samsun liman şehrine düzenlenen başarılı seferler sonucu, Karadeniz ticaret yolları da güvenlik altına alınmıştır126. Sultan I. Gıyaseddin Keyhüsrev, Selçuklu Devleti hizmetine kayınpederi Mavrozomes’i melik tayin ederek Denizli ve Menderes havalisinde seferlerle görevlendirmiştir. Böylelikle, Menderes havalisinde, Mavrozomes yönetiminde bir Uc Beyliği oluşturulmuş127, bu beyliğin bir kanadında da Uluborlu yer almıştır. Uluborlu, her ne kadar Selçuklular’a geçmiş olsa da, Hıristiyan bir cemaat bölgedeki mevcudiyetini uzun süre devam ettirmiştir128. Uluborlu’da 19. yy’da dahi kale içerisinde oturan Hıristiyan bir topluluğun oluşu da bunu belgelemektedir. I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in başa geçince ilk yaptığı işlerden biri de, kendisi gurbetteyken Şam’a gitmiş olan hocası Mecdeddin Đshak’ı davet etmek olmuştur. 124 Đbn Bibi, a.g.e., s.108. Aksarayi, a..g.e., s. 25. 125 O. Turan, a.g.e., s. 275. A. Sevim-Y. Yücel, a.g.e., s. 145. 126 O. Turan, a.g.e., s. 277-280. A. Sevim- Y. Yücel, a.g.e., s. 146. A. Efe, a.g.e., s. 81. 127 Đbn Bibi, a.g.e., s.110. O. Turan, a.g.e., s. 281. A. Sevim-Y. Yücel, a.g.e., s. 146. 128 W. M. Ramsay, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, (Çev. Mihri Pektaş), Đstanbul 1960, s. 447-448. 37 Küçüklüğünden beri Mecdeddin Đshak’tan dersler alan, O’nun yanında büyüyen I. Gıyaseddin Keyhüsrev, hocasını Farsça ve manzum olarak yazdığı mektupla yanına çağırmış, Mecdeddin Đshak bu davete icabet ederek Konya’ya gelmiş, daha sonra Malatya meliki Đzzeddin Keykavus’u yetiştirmek için Malatya’ya gitmiştir129. Manzum olarak yazdığı mektubunda, Uluborlu’dan da bahseden Sultan I. Gıyaseddin Keyhüsrev, meliklik yaptığı şehre geldiğinde, ülkenin durumunun iyice kötüye gittiğinden, bölge halkının ağır zulümler altında ezildiğinden bahseder. Sultan, buraya gelerek duruma el koyduğunu bölgede etrafına topladığı askerlerle, yeniden tahtı ele geçirdiğini belirtir. Sultan’ın yazmış olduğu, güzel sözlerle bezenmiş mektup üzerine Şeyh Mecdeddin Đshak, Konya’ya gelmiştir130. Bu sırada, Aldobrandini isimli bir Đtalyan’ın kontrolüne geçen Antalya şehri, önemli bir ticaret ve liman şehriydi. 1182’de Borgulu, 1204 sonrası Sparta kalesinin fethiyle dikkatler Antalya’ya doğru çevrilmiştir. Daha Borgulu meliki iken Antalya’nın durumunu dikkatlice incelemiş olan I. Gıyaseddin Keyhüsrev, Antalya’ya sefer düzenlediğini ilan etmiştir. 1206 yılında Selçuklu ordusu Konya’dan batıya doğru harekete geçmiş, bu sefer sırasında Borgulu’ya da uğrayan Keyhüsrev’in ordusu iyice kalabalık hale gelmiştir. 1206 yılı sonlarında Antalya şehri Selçuklu ordusu tarafından kuşatılmıştır. Đki safhada gerçekleşen kuşatmada, Türk askerlerinin hücumuyla kale kaplarının açılması sağlanmış, çetin bir mücadeleden sonra kaleye girilmiştir. Antalya kılıçla alındığı için I. Gıyaseddin Keyhüsrev üç gün askerini serbest bırakmış, Antalya beyliğine en güvendiği 129 130 Đbn Bibi, a.g.e., s. 111-114. O. Turan, a.g.e., s. 275. T. Baykara, a.g.e., s. 32. Sultan’ın, hocası Şeyh Mecdeddin Đshak’a yazmış olduğu beyitlerin, son birkaç mısrası; “Kendi isteğimle Borgulu tarafına geldim. Orada kanadı rüzgârda olan bir ülke buldum. Orda birkaç fesat kin peşinde koşmuş, zulüm atına cefa eğerini atmış. Halk onların eziyetinin üzüntüsünde. Kimse gülen yüz görmemiş. Tanrı koruyucum, destekçim ve yardımcım olunca onlar saldırılarım karşısında dağıldılar. Sonunda bahtımız açıldı, ülke baştanbaşa kurtuluşa erdi. Ülke bizim ve sizin emrinizin altındadır. Dünyada bizim adımız ve sizin arzunuz hâkimdir. Bizim davamızın üstünlüğünden dostlarımız, düşmanlarımız hepsi etrafımıza toplandı. Haberin olsun, senin yerin artık burası. Başında çamur da olsa onu burada yıka. Allah’ın izniyle bu yazı bana aittir. Allah bize yeter. O, en iyi vekildir.” şeklindedir. Đbn Bibi, a.g.e., s.113. 38 adamlarından Mübarizeddin Ertokuş’u görevlendirmiştir. Kalenin sağlamlaştırılması işi bitince de Konya’ya dönmüştür131. I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in yanına bu esnada, Haçlılar’ın işgalinden kaçan Bizans Đmparatoru III. Aleksios gelmiş, damadı Đznik hükümdarı Laskaris’e karşı Keyhüsrev’den yardım isteğinde bulunmuştur. I. Gıyaseddin Keyhüsrev, daha önce Đstanbul’da misafir iken vermiş olduğu söz üzerine kendisine yardım edeceğini, Laskaris üzerine bir sefer düzenleyeceğini bildirmiş, ardından Đznik hükümdarına yerini Alexios’a bırakması için bir ültimatom göndermiştir. Bu mektuba Laskaris’in, hayır cevabını vermesi üzerine, derhal ordularını hazırlayarak Batı seferine çıkmıştır. Sultan, bu sefere çıkarken Borgulu’ya uğramış, sonra Yukarı Menderes Vadisi’ne gelerek, Antiokhia Kalesi’ni kuşatmıştır. 1211 yılında, Selçuklu ve Bizans orduları Menderes vadisine doğru ilerlemişler, iki ordu karşı karşıya gelmiştir. Başta galip gelen Selçuklu Sultanı I. Gıyaseddin Keyhüsrev, savaş alanını gezerken bir Frenk askeri tarafından öldürülünce, kaçan Bizans kuvvetleri geri dönmüş ve birçok Türk askerini öldürmüşler, esir almışlardır. Komutanlarından Seyfeddin Ayapa, Sultan’ın cansız bedenini görünce O’nu tanımıştır. Bir başka beyana göre savaştan sonra Türkler toplanmışlar, sultanı aramışlar, savaş meydanındaki bir ölünün çizmelerini çektiklerinde ayak parmaklarının altı olduğunu görmüş ve sultanın şehit düştüğünü anlamışlardır. Đbn Bibi’nin verdiği bilgiye göre, bizzat Laskaris Keyhüsrev’i öldüren askeri görmüş, Sultan’ı teşhis etmiş, O’nu öldüren Frenk’i öldürtmüştür. Alaşehir Savaşı olarak bilinen bu savaş, Selçukluların zaferiyle başlarken, Đznik Đmparatoru’nun kazanmasıyla son bulmuş, fakat her iki taraf da bir çok kayıp verdiğinden kimin karlı çıktığı anlaşılamamıştır. On yıldan fazla saltanat sürmüş olan I. Gıyaseddin Keyhüsrev, 1211 yılında savaş meydanında şehit olmuş, naşı, oğlu I. Đzzeddin Keykavus tarafından Alaşehir’den Konya’ya naklettirilmiştir132. I. Gıyaseddin Keyhüsrev, şehadetiyle beraber ardında üç evlat bırakmıştır. Bunlardan I. Đzzeddin Keykavus 1211-1220, I. Alaeddin Keykubad 1220-1237 yılları 131 Đbn Bibi, a.g.e., s. 115-117. Aksarayi a.g.e., s. 25. O. Turan, a.g.e., s. 283-286. O. Turan, Türkiye Selçukluları Hakkında Resmi Vesikalar, TTK Yay., Ankara 1988, s.127. T. Baykara, a.g.e., s. 36-38. 132 s Đbn Bibi, a.g.e., s. 121-131. Aksarayi , a.g.e., s. 25. O. Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 287-290. A. Sevim-Y .Yücel, a.g.e., s.147. A. Efe, a.g.e., s. 82-83. T. Baykara, a.g.e., s. 42-43. E. Güngör, a.g.e., s. 103. 39 arasında sırayla Selçuklu Devleti’nin başına geçmişlerdir133. Bu Sultanların dönemi, Anadolu Selçuklu Devleti’nin en parlak dönemi olmuştur. I. Alâeddin Keykubad zamanında alınan Alaiye Kalesi Selçukluların en önemli limanlarından biri olmuştur134. Harzemşahlar Devleti de Yassı Çemen Savaşıyla 1230’da bozguna uğratılmıştır135. Uluborlu, daha önceki dönemlerden önemini koruyan bir şehir olmakla beraber, bu dönemlerde de payına düşeni almış, iktisadi ve kültürel yönlerden gelişmeye devam etmiştir. Şehzadeler şehri olarak da önemini korumuştur. E. II. Gıyaseddin Keyhüsrev Dönemi (1237–1246) Sultan I. Alaaddin Keykubad düzenlenen bir şölen sırasında zehirlenerek vefat etmesiyle geride üç oğul bırakmıştır136. Bunlar; Gıyaseddin Keyhüsrev, Đzzeddin Kılıçarslan ve Rükneddin Süleyman adlarındaki oğullarıdır137. Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alâeddin Keykubad, iki kez evlenmiş, birinci evliliğini Alaiyeli Kyr Vart’ın kızı “Mahperi Hatun” ile yapmış, bu hanımından Gıyaseddin Keyhüsrev adını verdiği bir oğlu olmuştu. Đkinci evliliğini de Eyyubi Devleti hükümdarı Melik Adil’in kızı Melikei Adiliye, diğer adıyla “Gaziye Hatun”, ile yapmış, onun da Đzzeddin Kılıçarslan ve Rükneddin Süleyman adlı iki oğlu ve iki de kızı olmuştu. Sultan Alaaddin’in ikinci kez evlenmesinin bir sebebi, Eyyubilerle akrabalık kurarak ittifak yapmak ve Moğol tehlikesinin önüne geçmekti. Daha hayatta iken bu ikinci eşinin de ısrarıyla oğlu Đzzeddin Kılıçarslan’ı veliaht ilan etmiş, ilk eşinden olan büyük oğlu Gıyaseddin Keyhüsrev’i de Erzincan eyaletine vali olarak göndermiştir. Bu yüzden Gıyaseddin Keyhüsrev bu olaya içerlemiş, büyük olarak başa geçme sırası kendisinde olduğu için bazı planlarla babasını ve kardeşini alt ederek başa geçmeye çalışmıştır138. 133 T. Baykara, a..g.e., s. 47. 134 O. Turan, Selçuklular Medeniyeti ve Türk Đslam Tarihi, s. 210. 135 Đbn Bibi, a.g.e., s. 394-406. 136 Đbn Bibi, a.g.e., s. 456. O. Turan, Türkiye Selçukluları Hakkında Resmi Vesikalar, s. 28. M. O. Bayrak, a.g.e., s. 278. 137 A. Sevim-Y. Yücel, a.g.e., s. 148. 138 A. Sevim-Y. Yücel, a.g.e., s. 154-165. K. Göde, a.g.m., s. 115. S. Demirdal, a.g.e., s. 45. 40 Bu dönemde, II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in yanındaki kişi, devlette önemli görevler yapmış, bilgisi, zekâsı ve becerikliliği ile kısa sürede zengin olmuş, döneminin en meşhur mimarlarından kabul edilen Saadeddin Köpek idi. Bu kişinin son derece hırslı ve tehlikeli bir yönü de olduğu belirtilmektedir. Henüz çocuk yaştaki II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in yakın dostu ve sırdaşı haline gelmiş, O’nu yönlendirmeye başlamıştır. Düşmüş olduğu durumdan faydalanıp O’nu kışkırtmış, tehlikeli planlarına ortak etmiştir. I. Alâeddin Keykubad’ı, Meşhed Ovası’nda verdiği ziyafette zehirletenin de aslında bu kişi olduğu belirtilmektedir. Sultanın ölümünün ardından, sağlığında veliaht olarak tayin ettiği Đzzeddin Kılıçarslan’ın başa geçmesine imkân tanımadan II. Gıyaseddin Keyhüsrev’i hızlı bir şekilde tahta oturtmuş, babasının adamlarını biat için çağırarak hepsini biat ettirmiştir. Bu devlet adamlarını korkutan asıl konu, II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in selahiyetsizliği, Saadeddin Köpek’in elinde oyuncak olması idi. Çaresizlik içinde O’nun başa geçişini kabul ettiler. Sadeddin Köpek’in asıl amacı ise hükümdar olmak idi. Bunun için de kendine muhalif olan, önde gelen devlet adamlarını da yavaş yavaş ortadan kaldırarak, önüne çıkacak engelleri yok etmiştir. Bundan sonra I. Alâeddin Keykubad’ın önemli devlet erkânından, Kemaleddin Kamyar, Şemseddin Altunaba, Taceddin Pervane, Hüsameddin Kaymeri’yi öldürtmüş, hatta I. Alaeddin Keykubad’ın ikinci eşi, Melik Adil’in kızı Gaziye Hatun’u da Ankara’da katlettirmiştir139. II. Gıyaseddin Keyhüsrev, yine Saadeddin Köpek’in etkisiyle ve endişeyle, kardeşleri Đzzeddin Kılıçarslan ve Rükneddin Süleyman’ı Uluborlu Kalesi’ne göndererek burada hapsettirmiştir. Bu şehzadelerin Uluborlu Kalesi’nde uzun bir hapis hayatı yaşadıktan sonra burada boğduruldukları bilinmektedir. Đbni Bibi’nin belirttiğine göre, II. Gıyaseddin Keyhüsrev başta kendi çocuğu olmadığı için onların hayatlarına dokunmamış, fakat Hıristiyan karısı Berduliye’den Đzzeddin Keykavus, Rum cariyesinden Rükneddin Kılıçarslan ve Gürcü prensesinden Alâeddin Keykubad adlı üç çocuğu olduktan sonra Mübarizedin Armağan Şah’ı üvey kardeşlerini öldürmek için Borgulu’ya göndermiştir. Đzzeddin Keykavus’un atabeyi olan Armağan Şah iyi bir insan olduğundan, bir rivayete göre şehzadeleri öldürmemiş; 139 Đbn Bibi, a.g.e., c. II, s. 26-27. 41 bunu sultandan ve Köpek’ten gizlemiş, emri yerine getirmemiştir140. Ancak Borgulu’daki şehzadelerin öldürüldükten sonra, bina önündeki Kılıçarslan Medresesi’nin bunlar adına yapıldığı, şehzadelerin türbelerinin de medresenin avlusunda bulunduğu, kurtuluş savaşı sonrası mülk olarak satıldığı bilinmektedir141. Bu olayların ardından II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in, Saadeddin Köpek’in entrikalarını ve kendisini öldürme planlarını öğrenerek, bir oyunla onu öldürttüğünü görüyoruz142. Bu dönemin diğer önemli olayları ise, Anadolu Selçuklu Devleti’ni sarsacak niteliktedir. Önce, Baba Đshak ya da Baba Resul adlı bir kişinin peygamberlik iddiasıyla başlattığı isyan çıkmış; Babailer Đsyanı olarak anılan bu isyan Selçuklu Devleti’nin iç işlerini iyice karıştırmıştır143. Bu dönemde zaten gözü batıda olan Moğollar bunu fırsat bilerek Anadolu Selçuklu Devleti topraklarına girmeye başlamışlardır. Baycu Noyan komutasında harekete geçen Moğollar, 1241 yılında 30 bin kişilik bir orduyla, Erzurum’u yakıp yıkarak, Sivas’a doğru yönelmişlerdir. Genç ve tecrübesiz Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in komutasındaki Selçuklu orduları Moğollarla karşılaşmak için harekete geçmiş, 3 Temmuz 1243 yılında Kösedağ mevkiinde Selçuklu ordusu ağır bir yenilgi almıştır. Kösedağ Savaşı sonunda Selçuklu Devleti’nin yıkılış senaryosu yazılmaya başlarken, Anadolu da Moğol yönetimi altında ezilmeye başlamıştır. Sivas şehri Moğollar tarafından yağmalanırken, acımasızca birçok insanı katleden Moğol ordusunun önüne geçilememiştir. Sonunda Moğollarla sulh yolunu seçen devlet yetkilileri, Moğollara yüklü vergiler ödemek zorunda kalmışlardır. Bu tarihten sonra Anadolu’da Moğol hâkimiyeti başlamıştır144. 140 Đbn Bibi, a.g.e., s. 27. O. Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 409-410. A. Efe, a.g.e., s.126. Ali Öngül, a.g.e, s. 108. 141 S. Demirdal, a.g.e., s. 46. 142 Đbn Bibi, a.g.e., s. 34-35. O. Turan, a.g.e. ,s. 412-413. K. Göde, a.g.m., s.116. 143 Đbn Bibi, a.g.e., s. 49-53. O. Turan, a.g.e., s. 420-427. M. O. Bayrak, a.g.e., s. 28. E. Güngör, a.g.e., s. 107. 144 Aksarayi, a.g.e., s. 35. Đbn Bibi, a.g.e., s. 65-73. O. Turan, a.g.e., s. 431-437. O. Turan, Selçuklular Medeniyeti ve Türk Đslam Tarihi, s. 212. Đbnü’l Adim, a.g.e., s.193. Ali Öngül, a.g.e, s.114. E. Güngör, a.g.e., s. 108. 42 II. Gıyaseddin Keyhüsrev vahşi hayvanlarla oynamayı sevdiğinden, yine onlarla vakit geçirdiği bir gün, bir hayvan tarafından ısırılarak ölmüştür. Öldüğünde henüz 25 yaşında olan genç sultanın cenazesi Konya’ya defnedilmiştir. II. Gıyaseddin Keyhüsrev geride, Đzzeddin Keykavus, Rükneddin Kılıçarslan ve Alâeddin Keykubad adlarıyla üç oğul bırakmıştır145. F. II. Đzzeddin Keykavus Dönemi (1246-1249) Uluborlu’da meliklik yapan sultanlardan biri de II. Đzzeddin Keykavus’dur. II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in en büyük oğlu olan II. Đzeddin Keykavus Uluborlu’dan gelerek başa geçtiğinde henüz 11 yaşındadır. II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in, aslında sağlığında Alaeddin Keykubad’ı veliaht ilan ettiğini görmekteyiz. Ancak devlet adamları bu isteğe göre değil örfe göre hareket ederek en büyük şehzadeyi tahta çıkarmaya karar vermişlerdir. Vezir Şemseddin Đsfahani, Celaleddin Karatay, Şemseddin Hasoğuz, Eseddin Rüzbe, Fahreddin Ebubekir aralarında anlaşarak bu sırada Borgulu’da melik olan Đzzeddin Keykavus’u Konya’ya getirtmişler ve tahta çıkartmışlardır146. II. Đzzeddin Keykavus dönemi, siyasi karışıklıkların fazlalaştığı, Moğolların 1243 Kösedağ yenilgisinden sonra baskılarını artırdıkları bir dönem olmuştur. Bu sırada çıkan bir isyan da ortalığı karıştırarak, Selçuklular’ı bir hayli oyalamıştır. Uç bölgede Ahmed isminde bir Türk, Alâeddin Keykubad’ın oğlu olduğu iddasıyla ortaya çıkmış ve davet ettiği o havalinin Türk kabileleri O’nun etrafında toplanmışlardır. Daha önce bahsi geçtiği gibi, bu iddia ile Gıyaaseddin Keyhüsrev’in Melike-i Adiliye’den doğan üvey kardeşi Alâeddin Keykubad’ı ve Kılıçarslan’ı, Mübarizeddin Armağan Şah’a teslim edip, öldürmek üzere Borgulu’ya göndermesi ve Armağan Şah’ın şehzadeleri öldürmemesi arasında bir bağlantı vardır. Bu olay, Türkmenlerin bu yaygın rivayete göre hareket ettiklerini bize göstermektedir. Ahmed’in isyanı Türkmenler arasında gittikçe büyümüş, ancak üç dört ay sonra bastırılabilmiştir147. 145 Đbn Bibi, a.g.e., s. 88. A. Sevim-Y. Yücel, a.g.e., s. 175. 146 Đbn Bibi , a.g.e., s. 89. O. Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 458. 147 Đbn Bibi, a.g.e., s.116-117. O. Turan, a.g.e., s. 464-465. Mustafa Akdağ,,Türkiye’nin Đktisadi ve Đçtimai Tarihi, Tekin Basımevi, c.1, Đstanbul 1979, s. 69. Doğan Avcıoğlu,Türklerin Tarihi, c.V, Đstanbul 2001, s. 2099-2100. 43 II. Đzzeddin Keykavus’un, bu sırada kardeşi Rükneddin Kılıçarslan’la da mücadeleye girdiğini görmekteyiz. Bu mücadele başta atabeyi Celaleddin Karatay’ın etkisiyle iyi sonuçlanmış, Karatay üç kardeşi bir tahta oturtmak gibi zor bir işi başarmıştır. 1257 yılına kadar süren bu döneme Üç Kardeş Saltanatı Dönemi denilmiştir148. Bu sırada üç kardeş adına hutbe okunduğu gibi, üçünün adına da sikkeler bastırılmıştır149. Ancak bu dönem de uzun sürmemiş, saltanat hırsıyla yeniden mücadeleler başlamıştır. Bu dönemde kardeşlerden en küçüğü olan Alâeddin Keykubad’ın ölümüyle ki Sultan II. Đzzeddin Keykavus tarafından öldürüldüğü belirtilmektedir, iki kardeşin çekişmesi yeniden başlayacaktır. Đkisi arasında yapılan savaşlarda Kılıçarslan, II. Đzzeddin Keykavus’un ünlü komutanı Arslandoğmuş tarafından yakalanıp Kayseri’ye götürülmüş, II. Đzzeddin Keykavus canını bağışlayacağını belirterek O’nu, Uluborlu Kalesi’ne hapsettirmiştir. Kaçmaması için de muhafızlığına II. Đzzeddin Keykavus’un Hıristiyan dayılarından biri olan Kir Haye tayin edilmiş, O da hapisteki sultana şiddetli davranmıştır150. II. Đzzeddin Keykavus, 1257 yılında Moğollarla çatışmaya girince, Moğol komutanı Baycu Noyan, Antalya’ya kaçan II. Đzzeddin Keykavus’un yerine, Borgulu Kalesi’nde hapis olan Rükneddin Kılıçarslan’ı getirip, Konya tahtına oturtmuştur. Baycu Noyan, Bağdat kuşatmasına katılmak için Anadolu’dan ayrılınca, II. Đzzeddin Keykavus, Konya’ya geri dönerek tahtı tekrar ele geçirmiştir. Ancak kardeşi Rükneddin Kılıçarslan’ın, Đlhanlı hükümdarı Hülagü’den yardım istemesi üzerine, O’da Đlhanlı hükümdarına giderek, bağlılığını bildirmiştir. Hülagü Han, Selçuklu Devleti’ni iki kardeş arasında paylaştırarak, Konya’yı II. Đzzeddin Keykavus’a, Tokat’ı IV. Rükneddin Kılıçarslan’a merkez yapmıştır. Ancak IV. Rükneddin Kılıçarslan ve veziri Pervane Muineddin Süleyman bu paylaşımı yeterli bulmayarak, Moğolları II. Đzzeddin Keykavus aleyhine kışkırtmışlardır. 1262 yılında II. Đzzeddin 148 Đbn Bibi, a.g.e., s.122. O. Turan, a.g.e., s. 467-469. Đ. H. Uzunçarşılı, a.g.e., s.12-13. M. Akdağ, a.g.e., s. 73. Ayrıntılı bilgi için bkz. K. Göde, “Anadolu’da Cengizli ve Đlhanlı Hakimiyeti Dönemine Genel Bir Bakış (1239-1327), SDÜFEFSBD, S. 1, Isparta 1995, s. 175-176. Kansu Ekici, Anadolu Selçuklu Devleti’nde Üç Kardeş Devri(1246-1266), (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Isparta 2005, s. 20-35. 149 Đbrahim Artuk, “II. Keyhüsrev’in Üç Oğlu Adına Kesilen Sikkeler”, Malazgirt Armağanı, Ank. 1972, s. 283. 150 Đbn Bibi, a.g.e., s. 142. Aksarayi, a.g.e., s. 31. O. Turan, a.g.e., s. 475. C. Cahen, a.g.e., s. 268. S. Demirdal, a.g.e., s. 42. 44 Keykavus, Moğollara karşı yenilince, önce Antalya’ya oradan da Đstanbul’a kaçmıştır. II. Đzzeddin Keykavus burada kaldığı süre içinde Bizans ve Selçuklu tahtını ele geçirmek için planlar yapmış, bu planları Bizans Đmparatoru Mihael Paleologos tarafından öğrenilince yakalanarak Enez Kalesi’ne hapsedilmiştir. Yine 1262 yılında Altınordu Hükümdarı Berke Han tarafından kurtarılarak Kırım’a götürülmüş, 1277 yılında Kırım’da vefat etmiştir151. Bu sırada IV. Rükneddin Kılıçarslan’ın, Ağabeyi II. Đzzeddin Keykavus’a yazdığı mektup da önemlidir. Mektup, Kılıçarslan ve taraftarlarının Moğollara dayanarak iktidarı elde etmek istedikleri, bütün kusurlarına rağmen Moğollarla mücadele eden II. Đzzeddin Keykavus’un da Anadolu Türkmenleri arasında daima destek bulmasının sebebini açığa çıkardığı için önemlidir152. IV. Rükneddin Kılıçarslan, bu olaylardan sonra, Pervane Muineddin Süleyman’ın desteğiyle 1262 yılında sultan olarak başa geçmiş, ancak, emirlerinden Pervane Muineddin Süleyman’ın oyunları sonucu Moğollar tarafından 1266 yılında 28 yaşında iken yay kirişiyle boğularak öldürülmüştür153. IV. Rükneddin Kıçarslan’ın başa geçtiği bu dönemde (1262), Moğol istilası önünden kaçarak Anadolu’ya gelen Türkmenlerin isyanlar çıkarmaya başladıkları görülmektedir. IV. Rükneddin Kılıçarslan bunlarla savaşmaya başlamış, ancak oldukça zorlanmıştır. Anadolu’nun Uc illerinde ortaya çıkan bu isyancıların başında “Uc Gazisi” unvanını taşıyan Mehmed Bey, kardeşi Đlyas Bey, damadı Ali Bey, Sevinç ve Salur Beyler vardır. Bu isyancıların sayısı gittikçe artarak 200 bin çadır halkına ulaşmıştır. Mehmed Bey ve mahiyetindeki Türkmenler’in, II. Đzzeddin Keykavus Moğollara karşı çıkarak cephe alınca, onun yanında yer almaya başladıkları görülmektedir. IV. Kılıçarslan’ın saltanatını tanımayarak, isyan bayrağını çekmişlerdir. Ancak Selçuklu- 151 Aksarayi, a.g.e., s. 53- 57. Đbn Bibi, a.g.e., 148-162. O. Turan, a.g.e., s.483-497. A. Sevim-Y. Yücel, a.g.e., s. 179-181. 152 O. Turan, Türkiye Selçukluları Hakkında Resmi Vesikalar, Ankara 1988, s. 63-65. 153 Đbn Bibi, a.g.e., s. 169. O. Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 531. 45 Đlhanlı askerleri karşısında kuvvetleri yeterli olmayan Mehmed Bey, Hülagu Han’a elçi gönderip, kendisine tabi olduklarını bildirmiştir154. Hülagu Han ise Mehmed Bey ve Türkmenleri üzerine, Kılıçarslan’ın kuvvetlerini ve Moğol askerlerini göndermek istemiş, ancak bundan vazgeçerek, Mehmed Bey’in damadı Ali Bey ile gizlice anlaşarak Türkmenlerin yaşadıkları bölgeye gizlice girilmiştir. Dalaman Ovası’nda meydana gelen savaşta Mehmed Bey yenilerek dağlara kaçmış, Başta Đlyas ve Salur Bey olmak üzere birçok Türkmen esir edilmiştir155. Daha sonra Mehmed Bey de teslim olmuş, ancak IV. Rükneddin Kılıçarslan’ın emirleri tarafından Konya’ya götürülürken Uluborlu’da öldürülmüştür. Yerine Ali Bey geçirilmiş, Ali Bey zamanında bu Türkmenler merkeze bağlı hale gelmişlerdir156. Sultan III. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında Vezir Sahip Ata Fahreddin Ali askerleriyle, Uluborlu, Denizli ve Ali Bey’in hâkim oldukları diğer bölgeleri işgal edip onun ve adamlarının hayatlarına son vermiştir157. Moğolların Anadolu’da iyice baskılarını artırdığı, kan dökerek, yakarak yıkarak hâkim olmaya çalıştıkları bu dönemde, Anadolu’ya gönderilen Moğol Beyleri de, zaman zaman kendi aralarında ihtilafa düşüyor, birbirleriyle mücadele ediyorlardı. G. Anadolu Selçuklu Devleti’nin Sonunun Hazırlanması Sultan IV. Rükneddin Kılıçarslan’ın ölümüyle yerine geçen, henüz 8 yaşındaki oğlu III. Gıyaseddin Keyhüsrev (1266–1284) döneminde karışıklıklar iyice artmıştır. III. Gıyaseddin Keyhüsrev çok küçük yaşta olduğundan bütün işleri vezir Süleyman Muineddin Pervane ele almıştır158. Bu arada Selçuklu Beyleri, Moğolların baskı ve zulmünden kurtulmak için Memlük Sultanı Baybars’tan yardım istemişlerdir. 1277 yılında Anadolu seferine çıkan Memlük Sultanı Baybars, Moğolları ağır yenilgilere uğratmış, Kayseri’ye kadar ilerlemiş, bu arada Selçuklu 154 O. Turan, a.g.e., s. 513-515. 155 O. Turan, a.g.e., s. 515. 156 Aksarayi, a.g.e., s. 66-71. O. Turan, a.g.e., s. 516-517. F. Yıldız, a.g.e, s. 57. 157 O. Turan, a.g.e., s. 517. 158 Ahmed b. Mahmud, a.g.e., s. 156. 46 Devlet adamlarını da yanına çağırmıştır. Ancak onların, özellikle de kendisini çağıran Pervane Muineddin Süleyman’ın, yanına gelerek biat etmemesi üzerine Anadolu’dan ayrılmıştır159. Anadolu Selçuklu Devleti’ndeki iç çekişmeler ve Moğol baskılarının iyice arttığı bu dönemde, Anadolu’da çeşitli bölgelerde bulunan uc beyleri de kendi etraflarındaki Türkmenlerle bağımsızlıklarını ilan etmeye başlamışlardır. Çobanoğulları, Karamanoğulları bu beyliklerin en güçlüleri olup, Moğolları Anadolu’dan çıkarmak için de mücadele ediyorlardı160. Memlük Sultanı Baybars’ın Anadolu’dan çıkarak geri dönmesinin ardından, Moğol Hanı Abaga Han büyük bir intikam hırsı ile Anadolu’ya girmiştir. Pervane Muineddin Süleyman bu işlerden sorumlu tutularak, Moğol Hanı tarafından yakalanarak idam edilmiş, Anadolu bir kez daha harabeye çevrilmiş, Anadolu’da Đlhanlı baskısı artmıştır161. II. Đzzddein Keykavus, 17 yıllık bir gurbet hayatından sonra Kırım’da vefat etmiş ve geride beş oğlu kalmıştır. Bunlar, Gıyaseddin Mesud, Rükneddin Kılıçarslan, Rüknedin Geyumers, Alâeddin Siyavuş ve Feramurz idi. Sultan vefat etmeden önce veliahd olarak oğlu Mesud’u ilan etmiş, diğer kardeşlerinin de O’nu desteklemesini istemişti162. Bu dönemde Sultan’ın oğullarından Alâeddin Siyavuş Karamanlılar’ın da desteğini alarak ayaklanmış, ancak feci şekilde öldürülmüştür. 1279 yılında geçen bu olay “CimriVakası” olarak bilinmektedir. Bu olayın ardından Anadolu’ya gelen Mesud, III. Gıyaseddin Keyhüsrev’e ortak olmak isteyince, Keyhüsrev bunu kabul etmemiş; Mesud, Moğol Hanı’nın desteğini alarak başa geçerken, III. Gıyaseddin Keyhüsrev de 1284 yılında henüz 28 yaşındayken öldürülmüştür163. Bu dönemde tamamen Moğol hâkimiyetine giren Selçuklu Devleti hükümdarları, Moğol Hanının sayesinde gölge hükümdar konumuna düşürülmüştür. 159 Aksarayi, a.g.e., s. 87-89. O. Turan, a.g.e., s. 544-549. Ali Sevim- Y. Yücel, a.g.e., s. 185. K. Göde, “Mısır Türk Sultanı Baybars’ın Anadolu Seferi ve Kayseri’ye Gelişi”, Erciyes Üniv. Sosyal Bilimler Dergisi, S. 5, Kayseri 1984, s. 90-98. A. Efe, a.g.e., s. 164-165. 160 O. Turan, a.g.e., s. 608. 161 Aksarayi, a.g.e., s. 88-89. Abdülkadir Yuvalı, “Đlhanlı Devleti”, Tarihte Türk Devletleri, c. II, Ankara Üniv. Rektörlüğü Yay., Ankara 1987, s. 547. 162 A. Efe, a.g.e., s.150. 163 Aksarayi, a.g.e., s. 96. O. Turan, a.g.e., s. 560-571. A. Sevim-Y. Yücel, a.g.e., s. 191. 47 Bir yandan Selçuklu şehzadeleri arasındaki kardeş kavgaları devam ederken, bir yandan da Đlhanlı Moğolları Devleti de iç karışıklıklar içine düşmüş, Anadolu’ya gönderilen emirler de kendi hanlarına karşı bağımsızlıklarını ilan etmeye başlamışlardır. Diğer taraftan, Anadolu’daki Türkmen Beyleri, Moğol-Selçuklu ordusuna karşı harekete geçmiştir. Sultan II. Mesud’un, 1284–1297 yılları arasında süren ilk saltanatı sırasında, kardeşleri Geyumers ve Feramurz da sultan’a karşı mücadele’ye başlamışlardır. Anadolu’daki bu hareketin asıl amacı, sarsılmakta olan Moğol hâkimiyetini çökertmektir. Bunlardan Melik Geyumers’in, Borgulu Kalesi’ne hâkim olduğu ve diğer kardeşleri Kılıçarslan’la Feramurz Kastamonu’da ayaklanırken, O’nun da Uluborlu’da ayaklandığı belirtilmektedir. Ancak daha sonra Moğol kumandanı tarafından yakalanarak Demirlühisar Kalesi’ne hapsedilmiştir164. Sultan II. Mesud, 1296–1298 yılları arasında, Gazan Han tarafından rehin tutulmuş, bu iki yıllık süre içinde Selçuklu tahtı boş kalmış, 1298’de yerine, kardeşi Feramurz’un oğlu III. Alâeddin Keykubad, 1298–1302 yılları arasında başa geçmiştir. Bu genç Sultan dört sene kadar sultanlık yaptıktan sonra tahttan indirilmiş, Sultan II. Mesud, 1302 yılında ikinci kez başa geçmiştir. 1310 yılında Sultan Mesud Amasya’da sessiz sedasız hayata gözlerini yummuştur165. Moğollar, II. Mesud’un ölümünün üzerine Selçukluların son hükümdarı olacak olan V. Kılıç Arslan’ı başa geçirmişlerdir. O’nun saltanatının ikinci senesinde Moğolların zulmüne daha fazla dayanamayan Karamanlılar isyan ederek, Selçuklu Devleti’nin merkezi Konya’yı ele geçirmişlerdir166. Bu arada diğer Türkmen beyleri de Moğol- Selçuklu baskısına karşı mücadele etmektedirler. Olcaytu’nun oğlu Ebu Said Bahadır Han 1317 yılında, Moğol Han’ı olmuş, Timurtaş’ı Anadolu valisi olarak görevlendirmiştir167. Timurtaş, Anadolu’daki Türkmenleri de etrafına toplayarak müstakil hareket etmeye başlamıştır. 1318 yılında Timurtaş, V. Kılıçarslan’ı tahttan indirerek, bütün Selçuklu Şehzadelerini katletmeye başlamış, uc 164 O. Turan, a.g.e., s. 608. 165 Aksarayi, a.g.e., s. 243-244. A. Sevim-Y. Yücel, a.g.e., s. 197-199. 166 O. Turan, a.g.e., s. 639-640. 167 Aksarayi, a.g.e., s. 252. 48 Türkmenlerine sığınan birkaç şehzade dışında Selçuklu Hanedanı’ndan geriye kimse kalmamıştır. Moğol valisi Timurtaş, Anadolu’da giriştiği başıboş hareketler sonucu daha sonra yakalanarak öldürülmüştür. Moğollar ise O’nun ölümünden sonra Anadolu’ya hâkim olamamış, 1335 yılından sonra, Ebu Said Bahadır Han’ın ölümüyle parçalanmıştır168. Anadolu Selçukluları’nın tarih sahnesinden çekilişi, elbetteki Türklerin Anadolu’daki hâkimiyetini etkilememiş, onlardan kalan bayrağı bir müddet sonra Osmanlılar devralmıştır. Ancak, Osmanlılar’ın Anadolu’da tam birlik sağlamalarına kadar geçen süre zarfında, Anadolu’da uç bölgelerde Moğol baskısından bunalan Türkmenlerin kurmuş olduğu beylikler ön plana çıkmıştır. Đşte Uluborlu’da da, Selçuklular’ın son dönemlerinde kurulan Hamidoğulları devri başlayacaktır. Üstelik Uluborlu en az 45 sene Hamidoğulları Beyliği’nin merkezi olarak önemini devam ettirmiştir.Bu kısma kadar olan incelememizde Anadolu Selçukluları döneminde Uluborlu’nun ele geçirilişi, şehzadeler şehri oluşu, Borgulu Kalesi’nin hapishane olarak kullanılması, Haçlıların ve Moğolların Uluborlu’dan geçişi, Borgulu halkının Moğol istilasına karşı direnişi gibi konular, Anadolu Selçuklu Devleti tarihi çerçevesi içinde verilmeye çalışılmıştır. Selçuklular devrinde Uluborlu’nun önemini gösteren ve üzerinde durulması gereken bir diğer husus ise, Uluborlu’daki Selçuklu dönemi eserleridir. II. ANADOLU SELÇUKLU DEVLETĐ DÖNEMĐNDE ULUBORLU’DAKĐ ĐKTĐSADĐ VE MĐMARĐ FAALĐYETLER Tarih öncesi dönemlerde kurulan Uluborlu şehrinin Romalılar döneminde önemli bir merkez olduğu, bu dönemden kalan eserlerin incelenmesiyle kesinlik kazanmıştır. Uluborlu’nun, Bizans’tan sonra bölgeye hâkim olan Selçuklular döneminde de dikkate değer roller üstlenmesi, önemli bir merkez olmaya devam ettiğini göstermiştir. Bunu açıklığa kavuşturacak en önemli unsurlar ise o dönemde yapılan mimari eserlerdir. XI. yy’dan sonra kendini göstermeye başlayan Anadolu Türk sanatı, en parlak dönemini 1219–1237 yılları arasında Alaeddin Keykubad zamanında yaşamıştır. Bu tarihler arasında Uluborlu’da üç kitabe dikkat çekmektedir. Her ne kadar bu dönemden kalan eserlerin pek çoğu, varlığını 168 A. Efe, a.g.e., s. 188. A. Yuvalı, a.g.m., s. 549. E. Güngör, a.g.e., s. 110. Ali Öngül, a.g.e, s.157. 49 sürdürememiş ve oldukça yıpranmışsa da; yine de, Uluborlu’nun o dönemdeki kültürel, ekonomik, dini, siyasi ve iktisadi yapısını gösterdikleri için dikkate değer eserlerdir. Selçuklular Dönemine ait bu eserleri sıralayacak olursak; 1. Alâeddin Keykubad Camii (Ulu Cami)ve minaresi 2. Alâeddin Camii yanındaki kütüphane 3. Abdülkerim ve Đshak Paşa Camileri 4. Alâeddin Medresesi 5. Kılıçarslan Medresesi 6. Kargılılala Medresesi 7. Büyük çeşmedeki Sultan Keykavus kitabesi ve taş medresesi 8. Ahi Dede çeşmesi ve kemeri 9. Büyük ve Küçük Köprü mahallelerindeki dar kemer ve köprüler 10. Baltabey Hamamı 11. Karabey Hamamı ve Çeşmesi 12. Saraçbaşı Hamamı 13. Emrem Mahallesi Hamamı en önemlileridir169. Ayrıca Küçük Kabaca Köyü’nde de Selçuklulardan kalma Sultan Alâeddin Camii vardır. Bu eserlerden çoğu bugün sağlam değildir. Günümüze kalanların çoğu da yıkıntı haline gelmiş, bakımsız kalmıştır. Ele geçen eserlerden bazıları ise bazı müesseselerde korunmaktadır. Bu eserlerden sağlam olarak bugüne ulaşan tek yapı, geçirdiği çok ağır yangınlara rağmen, hala kullanıma açık olan Alâeddin Keykubad Camii ve minaresidir. Bunlarla ilgili, günümüze kadar ulaşan bilgiler ve okunan kitabeleri sırayla inceleyelim: A. Alâeddin Camii ve Kitabesi Uluborlu’daki en eski kitabe, Sultan Alâeddin Camii kitabesi olup, halk arasında bu camiye “Ulu cami” veya “Cami-i Kebir” adı da verilmiştir. Đlçenin eski 169 S. Demirdal, a.g.e., s. 85., Bizim Uluborlu, Ülkü Basımevi, 1951, s. 9., Kenan Okan, Isparta’daki Tarihi Eserler, Isparta Öğretmenler Derneği Yay., Altıntuğ Mtb., 1962, s.16. 50 yerleşim yerinde kalenin aşağı kısmındadır. Tek şerefeli, tuğladan yapılmış bir minareye sahip olan caminin dört sütun üzerine oturtulmuş 11 kubbesi, 25 penceresi ve 3 giriş kapısı vardır. Kuzeye açılan kapısı çarşıya ve şadırvana, diğer iki kapısı iki taraftaki medreselere çıkmaktadır. Caminin kuzey kapısı üzerindeki kitabede, caminin Sultan I. Alâeddin Keykubad zamanında H. 629/ M. 1231 yılında II. Kılıç Arslan’ın oğullarından olan Mugiseddin Tuğrulşah’ın kızı Melikei Adile tarafından yaptırıldığı170; batıya bakan kapıdaki kitabede ise H. 680/ M.1281 yılında Bedrettin Ömer bin Emirülhac tarafından II. Gıyaseddin Mesut’un saltanatı zamanında tamir edildiği ve bazı eksikliklerinin tamamlandığı yazılmaktadır171. Cami bugün kullanıma açıktır. 1. Birinci Kitabe Bu kitabe, caminin kuzey kapısı üzerinde iken, H. 1327/ M. 1909 yangınında yanmıştır. Kitabenin kırıkları ise Đsmet Paşa Đlkokulu müzesinde muhafaza edilmektedir. Kitabenin boyutları şu şekildedir(m): Kitabenin genişliği : 0.70 Kitabenin uzunluğu : 1 Satırların uzunluğu : 0.95 Satırların genişliği : 0.11 Harflerin kalınlığı : 0.015 Çerçeve kalınlığı : 0.025 Kitabe, mermer taş üzerine sülüs olarak şu şekilde yazılmıştır172: 170 Böcüzade, a.g.e., s. 96. S. Demirdal, a.g.e., s. 86. Đ. H. Uzunçarşılı, Anadolu Kitabeleri, c .II, Đst. 1929, s. 234-235. 171 172 Böcüzade, a.g.e., s. 96. Đ. H. Uzunçarşılı, a.g.e., s. 236. S. Demirdal, a.g.e., s. 86. Neşet Köse, “Hamidelinde Eski Eserler: Uluborlu Kitabeleri”, Ün Dergisi , c. I, S.13, Nisan 1935, s.175. 51 Kitabenin transkripsiyonu: 1. Bene’ hezel-mesecidi’l- Mübareke fi eyyami devleti’s-sultan 2. El- a’zamü şahinşahi’l-muazzam zillullahi fi’l-alemi 3. Alaad’dünya ve’d-din ebu’l-feth Keykubad b. Keyhüsrev ve min me’le’lmeleketi’l-alimeti 4. El-adiletü Ismetü’d-dünya ve’d-din safvetü’l-Đslam ve’l-müslimine benet 5. El-melik eş-şehid Tuğrulşah b. Kılıçarslan d’eme ikbaluhe fi Receb sene tis’a ve ışrin ve site mie173 şeklindedir. Kitabenin anlamı şöyledir: “Bu mübarek mescidi 629 senesinin Recep ayında Kılıçarslan’ın oğlu şehid Tuğrulşah Melik’in kızı Safvetülislam, velmüslimin olup ilim ve adaletiyle meşhur olan Đsmet nam Melike-i Adile’nin malinden olmak üzere –Allah ikbalini daim etsinKeyhüsrev’in oğlu Keykubad ki Ebulfetih künyesiyle ve Alaeddin lakabıyla anılan alemde Allah’ın gölgesi mesabesinde olan muazzam şahinşah ve en büyük sultan olan zat yapmıştır.” Kitabede adı geçen Tuğrulşah, Uluborlu’da bulunmamıştır. Camiyi yaptıran Tuğrulşah’ın kızı Melikei Adile, belki babasının vefatından sonra amcası Rükneddin 173 Ünal Erdinç, “Uluborlu Türk Kitabelerinin Tarihsel, Kültürel Açıdan Đncelenmesi ve 2000’li Yıllara Taşınması”, SDÜ Dergisi, Isparta 2000, s. 3. 52 Süleyman Şah’ın torunu olan I. Alâeddin Keykubat’ın isteğiyle gelip Uluborlu’ya yerleşmiş olabilir. Veya devlet erkânından biri ile evlenip buraya yerleşmiş olabilir. Kitabede yazılanlara, kullanılan lakaplara bakılırsa, bu hanımın saygı değer biri olması gerekmektedir. Uluborlu’da otururken, Alâeddin Keykubad’ın hayırla anılması için onun adına, kendi malından bu camiyi yaptırmış olmalıdır174. 2. Đkinci Kitabe : Alâeddin Cami’sinin ikinci kitabesi, caminin minare kapısının üzerindedir. Bu kitabe H. 1327/ M. 1909 yangınından önce caminin batı kapısı üstünde iken; caminin 1929 yılında yeniden inşasında minareye yaldızlanarak konulmuştur. Kitabenin boyutları şöyledir(m)175: Kitabenin genişliği : 1 Satırların genişliği : 0.80 Kitabenin uzunluğu : 1.20 Harflerin kalınlığı : 0.02 Satırların uzunluğu : 0.80 Kitabenin aslı şu şekildedir: Kitabenin Transkripsiyonu : 1. “Ve enne’l-mesecidallahi fela ted’ü maallahi ahaden” 174 S. Demirdal, a.g.e., s. 87. 175 S. Demirdal, a.g.e., s. 88. N. Köse, a.g.m., s.175. 53 2. Emera bi I’mareti heze’l- mesecidi’l-cami’il-mübareke fi eyyami devleti’ssultani’l-a’zam 3. Zıllu’llahi fi’l-alemi Gıyase’d-dünya ve’d-din Mes’ud b. Keykavus 4. Halledallahü devletü’l-abdi’d-daif el muhtac ila rahmeti Rabbih 5. Ellatifu Bedreddin Ömer b. Emiru’l-hac melikü’s-sevahil fi sene semenin ve sitte mie176 şeklindedir. Kitabenin anlamı ise: “Mescidler Allah için bina edilmiştir. Allah’tan başka kimseye yalvarmayın.” Ayeti ve “Din ve dünyanın yardımcısı, alemde Allah’ın gölgesi tanınan büyük sultan Keykavus’un oğlu Mesut’un Allah devletini ebedi kılsın. Şu mübarek camiin mescidi tamir için kendime emrolundu. Ben ki Meliküssevahil ve Emirülhaç denilen zatın oğlu latif olan Allah’ın kulu Bedreddin Ömer 680 senesinde bu tamiri tamamladım.” Şeklindedir177. Kitabeden de anlaşıldığına göre, cami H. 680/ M. 1281 yılında, Gıyaseddin Mesud bin Keykavus döneminde, Bedreddin Ömer isminde bir bey tarafından tamir ettirilmiştir178. B. Büyük Çeşme ve Kitabesi Selçuklu Dönemi mimari eserlerine ait bir diğer kitabe, Sultan Alaaddin Keykubad’ın oğlu Keyhüsrev zamanında yapılan Büyük Çeşme’dedir179. Çeşmenin yapılış yılı üzerinde de yazdığı gibi H. 636/ M. 1238’dir. Alâeddin Camiinden yedi sene sonra yapılmış olan çeşme bugün hala sağlamdır180. Çeşme mimari açıdan estetik bir görünüme sahiptir. Kitabesi, Uluborlu’daki Đslami yazıların en güzelidir. Yazısı kabartma olup, süslü ve güzeldir. 176 Ü. Erdinç, a.g.m., s. 5. 177 S. Demirdal, a.g.e., s. 88. 178 Alaaddin Keykubad Camii resimleri için bkz. Ek-11-12-13. 179 Böcüzade, a.g.e., s. 97. S. Demirdal, a.g.e., s. 41. 180 Büyük Çeşme ve Kitabesi için bkz. Ek-14-15. 54 Kitabenin ve yazıların boyutları şu şekildedir(m): Kitabenin uzunluğu : 1.10 Kitabenin genişliği : 0.95 Satırların uzunluğu : 0.80 Kenar çerçeve uzunluğu : 0.04 Harflerin genişliği : 0.02 Beyaz bir mermer üzerine yazılan kitabe şu şekildedir: Kitabenin alt satırı ve oluklar etrafındaki yazılar zamanla silinmiş olup, buraya bağlanan maşrapa ve su sıçramasıyla aşınmıştır181. Silik olan bu kısımların, daha önce yapılan bazı araştırmalar da incelenildiğinde, düzeltilmiş transkripsiyonu şu şekildedir: 1.Ekmele heze’l Imaretü’l-mübareketü fi eyyami devleti’s-sultan 2. El-a’zamu zıllullahi fi’l –alemi Gıyased’dünya ve’d-din 3.Ebu’l-feth Keyhüsrev b. Keykubad (bürhanü’l-) mü’minin el-abdu’z- zaifi el muhtaç ila 4.Rah(mete) rabbihi’l- (latif) fi sene site ve selasine ve site mie182. 181 S. Demirdal, a.g.e., s. 90. 182 Ü. Erdinç, a.g.m., s. 4. 55 Kitabenin anlamı şu şekildedir: “Bu imaret ki H. 636 senesinde din ve dünyanın yardımcısı, âlemde Allah’ın gölgesi tanınan Keykubad’ın oğlu Fatih ( Keyhüsrev) zamanında ikmal edildi. O kimse ki latif olan Allah’ın rahmetine muhtaç abd-i zayıf burhanülmümindir. H. 636 M. 1238”183. Çeşmede bu kitabeden başka iki yazı daha vardır ki, birisi sülüs tarzda güzel bir yazıyla “Essultani” kelimesidir. Bu tek kelimenin uzun bir yazıdan kitabenin başına alındığı anlaşılmaktadır. Selçuklu eserlerinde bu şekilde başlayan kitabelere bölgede sıkça rastlanmıştır. M. 1223 tarihli Gelendost Hanı ve M. 1224 tarihli Ertokuş Medresesi’ne ait yazılarda da aynı kelimeye rastlanmıştır. Diğer yazı ise araştırmacılar tarafından “Bena biddin Yakub” şeklinde okunmuştur. Yazıda geçen Yakub’un daha sonra Muhiddin Çeşmesi’ni yapan Şeyh Muhiddin’in babası olma ihtimali üzerinde durulur184. S. Demirdal ise bunun Yakup değil “Yakut” olarak okunması gerektiği üzerinde durarak, yazının açıklığından bahseder. “Yakut ismi, Selçuklu tarihlerinde rastlanan bir isimdir. Belki de Yakut Türklerine mensup olan bir ailenin adıdır.” Şeklinde görüşünü belli eder. Dolayısıyla kitabenin niçin yazıldığı belli değildir185. Büyük bir ihtimalle bu kitabeler, başka eserlerin enkazından alınarak kaybolmasın düşüncesiyle bu çeşmeye monte edilmiştir. Bu sebeple bu kitabenin bir medrese veya bir imaretten alındığı düşüncesi ağır basmaktadır. C. Gargılı Lala Medresesi Emrem mahallesinde, Alâeddin Camii’nin arka cephesinde bulunan bu medrese halk tarafından “Taş Medrese” olarak da bilinir. Eski kayıtlarda “Gargulala” şeklinde yazılı olan medresenin günümüzde yıkılmaya yüz tuttuğu aşikârdır. Eski halini muhafaza edemese de kubbeli odaları ve çeşitli bölümleriyle 183 S. Demirdal, a.g.e., s. 90. 184 N. Köse, a.g.m., s. 177. 185 S. Demirdal, a.g.e., s. 91. 56 geniş bir alana yapıldığı anlaşılmaktadır. Yapılış tarihi kesin olarak bilinmeyen bu medresenin bugün büyük bir kısmı yıkılmış durumdadır186. D. Alâeddin Medresesi Alâeddin Camisi’nin yanında bulunan medresenin camiden sonra yani M. 1229’dan sonra yapıldığı tahmin edilmektedir. Medresenin yanında ikinci bir medrese daha olması dikkat çeker. Medreseler aynı zamanda kütüphane niteliği de taşımakta olup burada zamanında önemli kitapların bulunduğu bilinmektedir. Medreselerin birinde ondört diğerinde on oda bulunmaktaydı. Alâeddin Medresesi büyük yangında H. 1327/ M. 1911 mahvolmuştur. Bugün, caminin minaresinin yanındaki küçük oda, bu medresenin onarılmış halidir187. E. Kılıçarslan Medresesi Tarihi değeri olan en eski medreselerden birisi de Alaca Mahallesi’ndeki bu medresedir. Medresenin M. 1256-1257’de ilk defa M. 1261-1262’de ikinci defa hükümdar olan IV. Rükneddin Kılıçarslan namına adlandırılmış olması yapılış tarihinin de bu yıllarda olduğunu düşündürmektedir. Onbir oda ve bir dershanesi olduğu bilinmektedir188. Bu üç ilim müessesesinin yapılma tarihleri her ne kadar tam olarak bilinmese de yapılış tarzları ve özellikle isimlerindeki değişmezlik bu üç medresenin yedi asırdan beri yaşadığını ve binlerce önemli kişi yetiştirdiğini bize göstermektedir. Bu medreseler Selçuklu, Hamidoğulları, Osmanlı dönemlerini görmüş; vakıfların özel idarece satılışına kadar iş görmüşlerdir. Daha sonra mülk olarak şahısların malı haline gelmişlerdir. Ancak daha sonraki dönemde yeterince korunamadıkları da ortadadır. Bugün bu medreseden eser yoktur189. F. Uluborlu Baltabey Hamamı Bu hamamın Muhtesip ve Hocaahmet Mahalleleri’nin birleştiği yerde ve şehrin güneye bakan yamacında Selçuklular tarafından yaptırılmış olduğu 186 S. Demirdal, a.g.e., s. 257. Taş Medrese fotoğrafı için bkz.Ek-16. 187 Alaaddin Medresesi fotoğrafı için bkz. Ek-17. 188 Böcüzade, a.g.e., s. 97. 189 S. Demirdal, a.g.e., s. 257. 57 anlaşılmaktadır. Hamama adı verilen Baltabey, buranın fethi sırasında bulunmuş ve fetih sırasında fayda gösterdiği için bu hamam verilmiştir. Bu hamamın H. 575 M. 1179 tarihlerinde yaptırıldığı, Uluğbey Tekke menakıbında yazılmıştır. Hamamın mimari yönden çok iyi bir düzenlemesi olduğu görülmektedir. Geniş bir odunluğu, odaları, şadırvanı dış kısmını oluşturur. Đç kısmında da soğukluğu ve tuvalet yeri, üçü kapalı üçü açık olmak üzere altı kurnası bulunmaktadır. Kurnaların üçü kubbeli, diğer üçü de kemer altındadır. Hamamda bir kitabe yeri olmasına rağmen kitabe görülmemektedir. Kitabenin hamamın gördüğü tamirler sırasında kaybolduğu veya üzerinin kapatıldığı sanılmaktadır. Bu hamam bugün büyük ölçüde yıkılmıştır190. G. Uluborlu Karabey Hamamı Bu hamam, Büyükçeşme Mahallesi’nde şehrin kuzeye bakan yamacındadır. Yeri çukur ve kuytu olduğundan havanın etkisinden uzaktır. Halkın, bu sıcaklığından ötürü hamama şifalı ve dualı bir hamam nazarıyla baktığı belirtilmektedir. Hamamın H. 637/ M. 1259 yılında yapıldığı bilinmektedir. Sahibi ise Uluborlu’nun fethi sırasında büyük fedakârlığı görülmüş olan Selçuklu kumandanlarından “Karabey”dir. Karabey Hamamı, Baltabey Hamamı’ndan küçüktür. Dış kısmında külhan, odunluk, soyunma yerleri, şadırvan ve soğukluğu bulunmaktaydı. Đç kısmında ikisi açık, ikisi kapalı dört kurnası ve göbek taşı olup, kurnanın ikisi kubbeli diğer ikisi ise genel kubbe altında ve göbek taşının karşısındaydı191. Bu hamamla ilgili halk arasında bir de efsane dolaşmaktadır. Efsane şu şekildedir; “Hamamın ilk sahibi Karabey, bir gün Hicaz’a gidiyormuş. Oğullarından birisine: “Ben gelinceye kadar külhanın kapısını açma, başkasına da açtırma, ben külhanı güzelce çattım, gelinceye kadar idare eder. Eğer külhanı açarsanız gözünüz körolsun” demiş ve gitmiş. Hamamı idare eden oğlu, haftalarca hamamı işletmiş, bir yandan da meraklanmış, acaba bu hamam çatılmadan nasıl yanıyor diye düşünüyormuş. Merakına yenilip de külhanı açınca bir mumun hemen söndüğünü görmüş ve o anda gözlerine bir hastalık belirmiş.” 190 S. Demirdal, a.g.e., s.134. Baltabey Hamamı Fotoğrafı için bkz. Ek-18. 191 S. Demirdal, a.g.e., s.134-135. 58 Đşte o dönemde Büyükçeşme mahallesinde bulunan Karabeyler sülalesinin gözlerinde hafif bir arızanın olması, bu efsanenin doğmasına ve yaşamasına sebep olmuştur192. En fazla 50 yıl öncesine kadar kullanılabilir halde olan bu hamam bugün harap bir hale gelmiştir. H. Uluborlu Saraçbaşı Hamamı Bu hamamın Alaca mahallesinde olup tam teşkilatlı ve ferah bir tesis olduğu belirtilmektedir. Bu hamamın yerinde şimdi Hüsnü Damgacının evi bulunmaktadır. Evin altında ve yanlarında hala su haznesi, yan kemerler görülmektedir. O dönemde yaşayanların ifadelerinden, hamamın yapılış tarihi belli olmasa da Selçuklu dönemi eseri olduğu ve yapısının, iç ve dış teşkilatının Baltabey Hamamı tipinde olduğu anlaşılmıştır. Bu hamam savaşlarda yararlık gösteren bir kişi olan Saraçbaşı Abdullah Efendi’ye tımar olarak verilmiş, ölünceye kadar tarafından işletilmiştir. Daha sonraları ise bakımsızlıktan yıkılmıştır. Hamamın yeri bugün belli değildir193. I. Emrem Mahallesi Hamamı Bu hamam, Gargılılala Medresesi civarında bulunduğundan binanın Selçuklular döneminde yapıldığı kabul edilmektedir. Ne zaman yapıldığı belli değildir. Medrese fetih esnasında kumandan olan Gargılılala adına yapıldığına göre, medrese ve mahallenin kalabalık olmasından dolayı bu hamam buraya yapılmış olmalıdır. Hamamın ne zaman harabe olduğu da belli değildir. Hamamın Saatçi Şükrü evi içerisinde kalıntıları görülmüştür. Bugün hamamın yeri kaybolmuştur194. J. Küçük ve Büyük köprüler Uluborlu’da Osmanlı Dönemi eserlerinden olan Cirimbolu Köprüsü’nün, biraz ilerisinde, çayın üstünde olan Küçük Köprü, Emrem ve Salih Efendi Mahallelerini birbirine bağlar. Bu köprünün az yukarısında da Büyük Köprü vardır. Bu köprüler de tek kemerli olup, yıkılmaya yüz tutsa da bugün hala sağlamdır195. 192 S. Demirdal, a.g.e., s.137. Karabey Hamamı fotoğrafı için bkz. Ek-19. 193 S. Demirdal, a.g.e., s.135. 194 S. Demirdal, a.g.e., s.136. 195 Küçük köprü fotoğrafı için bkz. Ek-20. 59 Selçuklular Döneminden kalan bütün bu eserler, Uluborlu’nun o dönemdeki önemini ve Selçuklu sosyal hayatının mükemmelliğini, bir kere daha gözler önüne sermektedir. Bütün bunların yanında Selçukluların o dönemde kurmuş oldukları toprak borulardan oluşan kanalizasyon teşkilatından, halk sağlığına da ayrı bir önem verdiklerini görebiliriz. Ne yazık ki, bugün, Selçuklu Dönemi eserlerinden, Alâeddin Camii dışında hiçbir yapı ayakta değildir. Çeşmeler sağlam görülse de bugün işlevini yitirmiştir. 60 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM I. ANADOLU BEYLĐKLERĐ DÖNEMĐNDE ULUBORLU Anadolu Selçukluları ve Đlhanlı Moğolları arasında yapılan 1243 Kösedağ Savaşı’nın ardından, Anadolu Đlhanlı Moğolları hâkimiyetine girmiş, Selçuklu hâkimiyetinin zayıflamasıyla beraber Türkiye’nin değişik bölgelerinde yirmi civarında Türk Beyliği kurulmuştur. Böylece daha Selçuklu Devleti resmen sona ermeden Anadolu’da Beylikler dönemi başlamıştır. Đşte bu beyliklerden biri de Uluborlu merkez olarak kurulmuş olan Hamidoğulları Beyliğidir. A. Hamidoğulları Döneminde Uluborlu Anadolu Selçukluları’nın Moğol baskısı altına girerek zayıflamasıyla, Anadolu’da bulunan Türkmen beyleri, birer birer bağımsızlıklarını ilan etmeye başladıkları sırada, Hamid Bey de merkez Uluborlu olmak üzere bağımsızlığını ilan etmiştir. Hamidoğulları’nın kurulduğu tarih, kesin olarak belli olmamakla beraber 1297 yılı olduğu düşünülmektedir. Beyliğin adı Hamid Bey’den gelir196. Bazı kaynaklarda Hamidoğulları aşiretinin “Yomutlar” olduğu belirtilmektedir. Nitekim Ziya Gökalp, Türk Medeniyeti Tarihi adlı kitabında bu husus üzerinde durmuş, Yomutlar ile Hamidoğulları’nın aynı aşiret olduğunu belirtmiştir197. Hamid Bey, Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alâeddin Keykubad’ın hizmetine girmek için aşiretiyle birlikte Kuzey Suriye’den Anadolu’ya gelmiş, uzun süre sultanın çocuk ve askerlerine silah talimi yaptırmıştır. Sultan Alâeddin’in vefatıyla yerine geçen oğlu II. Gıyaseddin Keyhüsrev, başarılı hizmetlerinden dolayı O’nu 1240 senesinde Isparta ve Burdur yöresine uç kumandanı olarak göndermiştir198. Hamid Bey’in, 196 M. Çetin Varlık, “Anadolu Beylikleri”, Doğuştan Günümüze Büyük Đslam Tarihi, Çağ Yay., Đstanbul 1992, c. 8, s. 562. 197 Fehmi Aksu, “Hamidoğulları’nın Anadolu’ya Gelişi:Yomutlar”, Ün Dergisi, c. II, S.15, Isparta 1935, s. 210. 198 M. Mesud Koman, “Hamid Bey’in Adı Geçen Mühim Bir Vakfiye”, Ün Dergisi, c. IX, S. 97-98, Nisan –Mayıs 1942, s.1340. C. E. Bosworth, Đslam Devletleri Tarihi, (trc. Erdoğan Merçil- M. Đşpirli), Đst.1980, s.305. 61 Uluborlu Tekke menakıbında verilen bilgiye göre de, H. 638/ M. 1240’da Uluborlu’yu malikâne kabul ettiği anlaşılmaktadır199. 1291 yılında Moğol zulmüne karşı başlayan Türkmen ayaklanmaları sırasında Hamid Bey de, Moğollara ve Selçuklulara karşı isyan etmiş, Karamanlıların başı çektiği bu ayaklanmalar iyice büyüyünce II. Mesud, Geyhatu Han’dan yardım istemiştir. Đlhanlı hükümdarı Geyhatu Han bunun üzerine Anadolu’ya girerek Karamanoğulları, Eşrefoğulları bölgesinde, ardından da Beyşehir, Eğridir, Isparta ve Burdur’da tahribat ve katliamda bulunmuş idi. Hamid Bey ise bu Moğol saldırısından korunmak için Davras Dağları’nın sarp kısımlarına çekilmek zorunda kalmıştır. Daha sonra başa geçen Gazan Han’ın Selçuklu Sultanı II. Mesud’u 1296 yılında azletmesiyle, Anadolu’daki otorite boşluğundan faydalanan Hamid Bey, 1297’de Uluborlu’yu kendine merkez yaparak Isparta, Burdur, Eğridir, Ağros, Gönen, Barla, Keçiborlu yöresinde Hamidoğulları Beyliği’ni kurarak bağımsızlığını ilan etmiştir200. Uzunçarşılı’ya göre, beyliğin asıl kuruluşu, Hamid Bey’in torunu olan Dündar Bey zamanına rastlar. Feleküddin Dündar Bey, merkezleri önce Borlu sonra Eğirdir olmak üzere Isparta ve çevresinde, dedesinin adıyla bu beyliği kurmuştur201. Bölge daha sonra Hamid ili veya Hamidabad olarak anılmıştır202. Hamid Bey’in, ailenin en yaşlı üyesi olarak eski Türk geleneğine uygun şekilde, hükümet merkezi Uluborlu’da “Ulu Bey” ünvanıyla hüküm sürdüğü, beyliğinin sınırlarını Yalvaç, Şarkîkaraağaç, Avşar, Sütçüler, Đncirli ve Ağlasun gibi yerleşim merkezlerini içine alacak şekilde genişlettiği bilinmektedir. Hamid Bey’in 1302–1303 yıllarında hayatta olduğu kalan eserlerden anlaşılmaktadır, ancak kesin ölüm yılı bilinmemektedir. Hamid Bey’in ölümünden sonra oğlu Đlyas Bey’in idareyi ele aldığı görülmektedir. Đlyas Bey, daha babasının sağlığında da eski Türk Devlet geleneğine uygun olarak Gönen merkez olmak üzere Keçiborlu, Avşar, Atabey ve Şarkîkaraağaç 199 S. Demirdal, a.g.e., s. 46. 200 Said Kofoğlu, “Hamidoğulları Maddesi”, Diyanet Đslam Ansiklopedisi, c. XV, TDV Yay., Đst. 1997, s. 471. 201 Đ. H. Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri, TTK Yay., Ank. 1969, s. 62. 202 S. Kofoğlu, a.g.m., s. 471. Böcüzade, a.g.e., s.18. Nuri Katırcıoğlu, Bütün Isparta, Bereket Matbaası, Ank. 1958, s. 14. 62 bölgesinde hüküm sürmüştür. Đlyas Bey’in babasının ölümüyle beyliğin başına geçerek, merkez Uluborlu’da hüküm sürdüğü görülür. Đlyas Bey’den sonra Beyliğin idaresi büyük oğlu Feleküddin Dündar Bey’e geçecektir203. Dündar Bey’in, dedesi Hamid Bey’in sağlığında geniş yetkilerle EğirdirBurdur hattının emiri olarak atandığı, Burdur’da hüküm sürdüğü, şehrin civarında yaptırmış olduğu Ulu Cami’nin 1300–1301 tarihli kitabesinden de anlaşılmaktadır204. Dündar Bey’in bu tarihlerde Beyliğin başına geçtiğini görüyoruz. Bu dönemde Uluborlu bir süre daha Beyliğin merkezi olarak kalmış, daha sonra Dündar Bey tarafından merkez Eğirdir’e taşınmıştır205. Beyliğin merkezinin taşındığı tarih 1307 veya biraz öncesi olarak düşünülmektedir. Bu tarihe kadar kestirilen sikkelerde şehrin adı Eğridir olarak geçerken, bu tarihte sonra Đlhanlı hükümdarı Olcaytu Han adına kestirilen sikkelerde ilk defa Felekabad olarak geçmektedir. Dündar Bey daha önce Selçuklu Sultanları’nın dinlenme yeri olarak kullandıkları Eğirdir’e kendi isminden dolayı Felekabad adını vermiştir206. Görüyoruz ki, Dündar Bey dönemine kadar Uluborlu merkez olmaya devam etmiş, sağlam surları, müstahkem kalesi, temiz havası ve suyu, Đç Anadolu ile Ege ve Akdeniz’i birbirine bağlayan önemli yollar üzerinde bulunması gibi nedenlerle beyliğin uzun süre merkezi olmuştur. Hamidoğulları’nın burada 45 seneden aşağı kalmadıkları anlaşılmaktadır207. Merkezin Eğirdir’e taşınmasının ardından, Uluborlu’nun önemini korumaya devam ettiği, Dündar Bey’in kardeşlerinden bazılarının burada hüküm sürmesinden anlaşılmaktadır. Dündar Bey kısa sürede Gölhisar, Korkuteli ve Antalya’yı fethederek sınırlarını genişletmiş, Antalya’nın idaresini kardeşi Yunus Bey’e vermiştir. Böylece Tekeoğulları Beyliği’nin de temelleri atılmıştır. Bu sırada diğer kardeşi Ferhat Bey’in de Uluborlu’da hüküm sürdüğü görülmektedir. Antalya’nın ele geçmesiyle iyice güçlenen Dündar Bey Đlhanlı otoritesi’ni tanımayarak istiklalini ilan etmiş, sultan unvanını almaya başlamıştır. 1321’de Felekabad’da kestirdiği sikkelere Đlhanlı 203 Đ. H. Uzunçarşılı, Anadolu Kitabeleri, Đst. 1929, s. 241. 204 S. Kofoğlu, a.g.m., s. 472. 205 S. Demirdal, a.g.e., s. 47. N. Katırcıoğlu, a.g.e., s. 15. 206 Đ. H. Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri, s. 62. 207 S. Demirdal, a.g.e., s. 46. 63 hükümdarı Ebu Said Bahadır Han’ın adını koydurmamış, Anadolu Valisi Timurtaş Noyan’ın baskısı karşısında Eğridir’den Antalya’ya kaçmıştır. Ancak burada da kardeşi Yunus Bey’in oğlu Mahmud Bey tarafından Timurtaş’a teslim edilerek 1326 yılında öldürülmüştür208. Bazı kaynaklarda Dündar Bey’in öldürülme tarihi 13231324 olarak geçmektedir209. Ancak Uluborlu’nun Salih Efendi Mahallesi’ndeki Muhiddin Çeşmesi kitabesinden Feleküddin Dündar Bey’in 1323’de sağ bulunduğu ve bu çeşmenin kendi adına yapıldığı anlaşılmaktadır210. Hamidoğulları’nın en kuvvetli dönemi Dündar Bey zamanıdır. Đlhanlıların Anadolu valisi Timurtaş’ın Dündar Bey’i öldürtüp, isyan ederek, Mısır’a kaçmasından sonra ortaya çıkan, Dündar Bey’in torunu olduğu bilinen Bedreddin Hızır Bey, beyliğin başına geçerek yönetimi devralmıştır. Hızır Bey, bu sırada Mısır’da olduğu bilinen babası Mübarizüddin Đshak Bey adına beyliğin idaresini eline almış, beyliğin sınırlarını Beyşehir, Seydişehir’i alarak genişletmiştir211. Daha sonra Đshak Bey başa geçecektir. Đshak Bey’in, Đbn Batuta’yı da uzun müddet misafir ettiği, Đbn Batuta’nın seyahatnamesinde belirtilmektedir. Yine seyyahın belirttiğine göre kendisi “Ulu Bey” olarak Eğridir’de bulunurken, kardeşi Mehmed Bey’in Gölhisar’da, Hızır Bey’in de Uluborlu’da hüküm sürdüğü anlaşılmaktadır212. Đshak Bey’in 1335 yılından önce ölümü üzerine yerine oğlu Hızır Bey ikinci defa ulu bey olarak geçecektir. Bazı kaynaklarda yerine kardeşi Mehmed Bey’in oğlu Mustafa Bey’in geçtiği şeklinde bilgiler olsa da, Mustafa Bey’in 1344–1345 yılında Burdur’da yaptırdığı Muzafferiyye Medresesinin kitabesinden anlaşıldığına göre Mustafa Bey Burdur’un emiri idi. Hızır Bey bundan sonra ömrünü ilmi, mimari ve 208 S. Kofoğlu, a.g.m., s. 472. Đ. H. Uzunçarşılı, a.g.e., s. 63. Nuri Yavuz, Anadolu’da Beylikler Dönemi, Cantekin Yay., Ank. 1998, s. 47. Đ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. I, TTK, Ank. 1947, s. 50. 209 Đ. H. Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri, s. 63. A. Sevim-Y. Yücel, a.g.e., s. 295. 210 S. Demirdal, a.g.e., s. 47. Tahir Erdem, “Hamidoğulları Tarihi”, Ün Dergisi, c. 4, S. 48, Isparta 1938, s. 692. 211 M. Esad Coşan, “VI. Asır Türk Yazarlarından Muslihiddin, Hamidoğulları ve Hızır Bey”, Vakıflar Dergisi, S. 13, Ankara 1981, s. 109-110. 212 Ebu Abdullah Muhammed Đbn Battuta Tanci, Đbn Battuta Seyehatnamesi, ( Çev. A. Sait Aykut), YKY-2000, s. 406-408. 64 dini faaliyetlere ayırmış, 1358’de yerini Mustafa Bey’in oğlu Đlyas Bey’e bırakmıştır213. Antalya’nın, 1361’de Kıbrıs kralı tarafından alınması üzerine, Đlyas Bey, Teke Beyi Mehmed Bey’e yardımda bulunmuş, ancak burası alınamamış; 1367 yılına kadar Antalya’nın kuşatmasını Karamanoğlu Alâeddin Bey ile birlikte sürdürmüşlerdir. Bu kuşatmanın başarısız olmasından sonra Karamanoğulları ile mücadeleye başlayan Đlyas Bey, savunmasız kalınca Germiyanoğlu Süleyman Şah’a sığınmıştır. Đki yıllık bir süreden sonra Osmanlı Sultanı I. Murad ve Germiyanoğlu Bey’inden aldığı yardımla Felekabad başta olmak üzere bütün Hamid ülkesini ele geçirmiştir. Bu süre içerisinde Uluborlu’nun da diğer Hamid toprakları gibi Karamanoğulları’nın eline geçtiği görülmektedir214. Hüsameddin Đlyas Bey’in ölümünden sonra yerine oğlu Kemaleddin Hüseyin Bey geçmiş, Karamanlı saldırılarına karşı Osmanlılar’dan yardım istemiştir. Bu dönemdeki olaylar Hüseyin Bey ve I. Murad arasındaki mektuplaşmalardan anlaşılmaktadır. Hüseyin Bey bu sırada I. Murad’ın oğlu Beyazıd’ın düğününe elçiler ve hediyeler gönderdiği, I. Murad’ın bu elçiyle görüşerek Karaman saldırılarının önlenmesi için Karaman sınırındaki bazı kalelerin kendisine satılmasını söylediği bilinmektedir. Bunun üzerine aynı zamanda I. Murad’dan da çekinen Hüseyin Bey bu teklifi kabul etmiş, 1381 yılında, Akşehir, Beyşehir, Seydişehir, Yalvaç ve Karaağaç beldelerini 80 bin altın karşılığında Osmanlılara satmıştır. Ancak Karamanoğulları ve Osmanlılar arasında da bu topraklar için uzun süre çatışmalar devam etmiştir. I. Murad 1386’da Karamanoğulları üzerine düzenlediği bir seferden sonra Eğridir’i de ele geçirmiş, Hamidoğulları Beyliği Osmanlı himayesine girmiştir. Hüseyin Bey’e, Isparta merkez olmak üzere Uluborlu, Keçiborlu, Burdur ve Gölhisar yöresi bırakılmıştır215. Osmanlılar’ın 1381 yılında, Haçlılarla yaptığı Kosova Savaşı’na Hamidoğlu Hüseyin Bey de oğlu Mustafa Çelebi idaresinde iki bin kişilik bir okçu birliği 213 S. Kofoğlu, a,g,m, s. 473. Đ. H. Uzunçarşılı, a.g.e., s. 64. C. E. Bosworth, a.g.e., s. 305-306. 214 S. Kofoğlu, a.g.m., s. 473. Đ. H. Uzunçarşılı, a.g.e., s. 64. Đ. H. Uzunçarşılı, Anadolu Kitabeleri, s. 245. 215 H.Turhan Dağlıoğlu, “Hamideli Mutasarrıf ve Mütesellimleri”, Ün Dergisi, c. 3, S. 34, 1937, s. 482. S. Kofoğlu, a.g.m., s. 473-474. 65 göndermiştir216. Yıldırım Beyazıd Döneminde Osmanlıların Anadolu Türk birliğini sağlama çalışmaları esnasında bu bölgeye yapılan seferle Hamidoğulları topraklarının tamamı da ele geçirilmiş, Hüseyin Bey muhtemelen bu sefer sırasında, 1391 yılında ölmüş, oğlu Mustafa Bey ise Yıldırım Beyazıd’ın hizmetine girmiştir217. Kaynaklar, Hamidoğullarının 1426 yılında tamamen yıkıldığını kaydetmiştir. Böylece XV. yy’ın ikinci yarısında Osmanlılar’a bağlı Hamid Sancağı adıyla anılan bir bölge haline gelmiş, Anadolu Beylerbeyliğine bağlanmıştır218. B. Karamanoğulları Beyliği ve Uluborlu Oğuz boylarının çeşitli tarihlerde Anadolu’ya yerleştirildikleri sıralarda, Oğuzlar’ın Afşar boyuna mensup Karamanoğulları da Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alâeddin Keykubad zamanında, 1228’de Ermenilerden alınan Ermenek taraflarına yerleştirilmişlerdir219. 1228 yılında Karaman Aşireti’nin reisi Sadeddin oğlu Nure veya meşhur adıyla Nure Sofi olup bunun oğlu da Kerimüddin Karaman idi. Karamanoğulları’nın adlarını mensubu oldukları Karaman oymağından almış oldukları bilinmektedir220. Kerimüddin Karaman, 1256 yılında, babasının ölümünden sonra topraklarını genişletmeye devam etmiş, Selçuklu Sultanı IV. Rükneddin Kılıçarslan, Karaman Bey’in bir olay çıkarmasından çekinerek kendisine elinde bulunan yerleri ikta yani dirlik olarak vermiş ve rehin olarak kardeşi Bunsuz’u Konya’ya getirmiştir. Daha sonra bunların faaliyetleri, diğer uç beyleri üzerine de yürünerek, Muineddin Süleyman Pervane tarafından bastırılmaya çalışılmış, Bunsuz ve Zeynelhac öldürülmüştür221. Karaman Bey’in 1261 yılını müteakiben ölmesi üzerine yerine büyük oğlu Şemsedin Mehmed Bey geçmiş, babası gibi topraklarını genişletmeye 216 Đ. H. Uzunçarşılı, a.g.e., s. 247. Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri, s. 65. 217 S. Kofoğlu, a.g.m., s. 474. 218 Kemal Göde, “Hamidoğulları”, Tarihte Türk Devletleri –II, Ankara Üniv. Rektörlüğü Yay., Ank. 1987, s. 516. Hamidoğulları’nın soy şeması için bkz. Ek-21. 219 Đ. H. Uzunçarşılı, a.g.e., s. 1. A. Sevim-Y. Yücel, a.g.e., s. 310-338. Şihabeddin Tekindağ, “Karamanoğulları md”., ĐA, MEB, Đst. 1952, c. VI., s. 316. 220 221 Đ. H. Uzunçarşılı, a.g.e., s. 1. N. Yavuz, a.g.e., s.10. Đbn Bibi, a.g.e., s. 202-203. Erdoğan Merçil, Müslüman Türk Devletleri Tarihi, Đst. 1985, s. 303. K. Yaşar Kopraman, “Karamanoğulları”, Tarihte Türk Devletleri_II., Ankara Üniv. Rektörlüğü, Yay., Ankara 1987, s. 507. 66 çalışmış, Moğollara karşı isyan edenlerin başında yer almıştır. Karamanoğlu Mehmed Bey her sene Selçuklu hazinesine göndermekte olduğu vergiyi kesmiştir222. Memluk Sultanı Baybars’ın Anadolu’ya gelmek üzere olduğunu öğrenen Karamanoğlu Mehmed Bey buna memnun olmuş, Sultan Baybars’ın Elbistan Ovasında Moğol kuvvetlerini yenmesi, Mehmed Bey’i iyice cesaretlendirmiş, bunu fırsat bilerek Konya’yı kuşatmıştır223. Karamanoğlu Mehmed Bey, 1277 yılında Konya’ya girmiş, şehri işgal ettikten bir gün sonra, II. Đzzeddin’in oğlu olduğunu söylediği “Cimri” adıyla bilinen Gıyaseddin Siyavuş’u hükümdar ilan ederek O’nun adına hutbe okutup sikke kestirmiş, Konya halkı da biat etmiştir224. Aynı yıl Mehmed Bey, her yerde Türkçe konuşulması, Türkçeden başka dil kullanılmamasıyla ilgili bir de ferman yayınlamıştır225. Uluborlu’nun bu dönemde, Karamanoğulları’nın idaresine geçtiğine dair kayıtlar vardır. Şikari tarihinde de yer alan: “Selçuklu padişahı Sultan Alaaddin ile Karamanoğlu Mehmed Bey arasında yapılan düelloda Sultan mağlup olup atından düşmüş, Karamanoğlu galip gelince Konya tahtına oturmuştur. Sultan Alaaddin’in ülkesini kendi adamlarına paylaştırmış, bu suretle de Uluborlu’yu Çıralı dağına kadar Hamid Bey’e vermiştir. Gökez Bey, Mehmed Bey’in kapucu başısı idi. O’na da nahiyelerden birisi verilmiştir.” şeklindeki kayıt, Uluborlu’nun da bu dönemde, Karamanoğulları’na geçtiğine şüphe bırakmamaktadır. Buna göre Karamanoğlu Mehmed Bey, Uluborlu ve civarını Hamid Bey’e verdiği gibi Gökez Bey de burada Karamanlı bir şahsiyet olarak bulundurulmuştur. Bunu Uluborlu’nun Alaca Mahallesindeki Gökez Çeşmesi adındaki çeşmenin varlığından da anlıyoruz. Yakın döneme kadar kullanılır halde olan bu çeşme buranın Karamanoğulları’nın da hâkimiyeti altına girdiğini bize 222 Aksarayi, a.g.e., s. 85-89. Đ. H. Uzunçarşılı, a.g.e., s. 3. A. Sevim-Y. Yücel, a.g.e., s. 314. 223 Đ. H. Uzunçarşılı, a.g.e., s. 4-5. Ş. Tekindağ, a.g.m., s. 318. 224 Aksarayi, a.g.e., s. 96- 104. Đbn Bibi, a.g.e., s. 209. Đ. H. Uzunçarşılı, a.g.e., s. 5. O. Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 560-562. E. Merçil, a.g.e., s. 302-308. 225 Y. Öztuna, Türkiye Tarihi, c. II., s.186. 67 gösteren tek belgedir. Dolayısıyla Uluborlu bir dönem Karamanoğulları sınırları içerisine de dâhil olmuştur226. Mehmed Bey’in 1278’de, Moğollarla mücadelesi sırasında ölümü üzerine 1278–1300 yılları arasında yerine kardeşi Güneri Bey geçmiş 227, Güneri Bey’den sonra Karaman Beyliği’ne kardeşlerinden Mahmud Bey geçmiştir. Mahmud Bey’in de 1307 yılında ölümü üzerine, iki oğlu Burhaneddin Musa ve Bedreddin Beyler arasında ihtilaf çıkmış ve bundan dolayı, Karaman Beyliği üzerinde Memluk sultanlarının etkisi görülmüştür. Bedreddin Bey’den sonra yerine oğlu Halil Bey geçmiştir228. Karamanoğulları, Đlhanlılar’ın Anadolu valilerine karşı cephe alarak 1314 yılında Konya’yı tekrar almışlardır. Ancak, Đlhanlılar’ın Anadolu valisi Timurtaş, 1320’de Konya’yı alarak bölgede ağır hasar vermiştir. Timurtaş’ın Mısır’a kaçmasıyla Karamanoğulları tekrar serbest kalmışlardır229. Alaaddin Ali Bey, 1361 yılında, Karamanlılar’ın hükümdarı olmuş, Osmanlılarla münasebetleri bu dönemde başlamıştır. Osmanlılarla Karamanlılar arasındaki ilk savaş, 1386 yılında, I. Murad’ın, Hamidoğlu Hüseyin Bey’den satın almış olduğu şehirlerden Akşehir, Yalvaç, Beyşehir, Karaağaç, Seydişehir’in paylaşılamamasından dolayı çıkmıştır. Bu tarihlerde Karamanoğulları’nın Osmanlı topraklarına saldırarak Hamid ilini ele geçirmesiyle, bu topraklar içinde olan Uluborlu Karamanoğulları’na bir kez daha geçmiş; daha sonra Osmanlı sultanı I. Murad buraları tekrar geri almıştır230. Yıldırım Bayezıd’ın Anadolu Türk birliğini kurma çalışmaları sırasında bu beyliği de ele geçirdiğini görüyoruz. Ancak, 1402 yılında yapılan Ankara Savaşı’nda Yıldırım Bayezıd yenilince, diğer Türk Beylikleri gibi Karamanoğulları da tekrar bağımsız olmuşlardır. Karamanoğulları’nın Yıldırım Bayezıd’ı başına Alaaddin Bey’in yenilgiye uğratan Timur büyük oğlu Mehmed Bey’i 226 Şikari, Şikari’nin Karamanoğulları Tarihi, (Terc. Mesud Koman), Yeni Kitap Basımevi, Konya 1946, s. 42-46. S. Demirdal, a.g.e., s. 51. 227 Đ. H. Uzunçarşılı, a.g.e., s. 7. Ş. Tekindağ, a.g.m., s. 320. 228 Đ.H. Uzunçarşılı, a.g.e., s. 8-10. Y. Öztuna, Devletler ve Hanedanlar, s. 59-67. 229 Đ. H. Uzunçarşılı, a.g.e., s. 12. E. Merçil, a.g.e., s. 302-308. K. Y. Kopraman, a.g.m., s. 508. 230 S. Demirdal, a.g.e., s. 55. 68 geçirmiştir231. 1423’de ölümü üzerine oğlu Đbrahim Bey idareyi ele geçirmiş, Osmanlılara karşı çeşitli ittifaklara girmiştir. Bu dönem Karamanoğulları’nın en parlak dönemi olmuş, ancak Osmanlılara karşı Haçlılarla bile ittifak kurması Đslam dünyasının tepkilerine sebep olmuştur. Her fırsatta Osmanlılara baş kaldıran Karamanoğulları Fatih döneminde Osmanlıların hâkimiyetini tanımış, bu dönemde Karaman tahtına Osmanlı şehzadeleri geçmeye başlamışlardır. Fatih’in oğlu II. Bayezıd döneminde ise tamamen Osmanlılara bağlanmışlardır232. C. Osmanlılar Döneminde Uluborlu Hamidoğulları’nın, 1391 yılında, Osmanlılara bağlanmasıyla, tamamen Osmanlılar eline geçen Uluborlu’da, bundan sonra Osmanlılar dönemi başlayacaktır. Bu dönemde, sadece Uluborlu’daki kayda değer olaylara yer vereceğiz. Bu olaylardan ilki, yukarıda da bahsedildiği gibi, Karamanoğlu Alâeddin Ali Bey, Sultan I. Murad’ın Rumeli’de fetihlerde bulunduğu sırada, Osmanlı topraklarına saldırarak Hamid Đli’nin topraklarını ele geçirmiş, bölgeye hâkim olmuş, ancak Sultan I. Murad Rumeli’deki savaşlarını bırakarak Karamanoğulları üzerine yürüyerek topraklarını tekrar geri almıştır. Bu dönemde Uluborlu’da bulunan Osmanlı paşası Timurtaş Paşa’nın emrinde 7 bin asker görevlendirilmiş idi. Bu olayın 1402 yılı Timur’un Anadolu’ya girişi öncesinde olduğu anlaşılmaktadır233. Bu dönemde Uluborlu’daki kayda değer olaylardan ikincisi de Timur’un Ankara Savaşı sonrasında, Uluborlu’ya girişi ve kaleyi fethidir. Timur’un Uluborlu’ya gelişini haber veren kaynak, S. Demirdal’ın bildirdiğine göre Şerafeddin Yezdi’nin, Zafername adlı eseridir. Bu kitabın bildirdiğine göre; “Timur, Ankara zaferini kazandıktan hemen sonra, Đzmir yoluyla Sultanhisar’a ve buradan da Uluborlu’ya gelmiş, askerlerine kalenin alınması emrini vermiş, kalenin alınması esnasında Đclalülislam adlı komutan’ın göğsünden bir ok darbesiyle vurulup ölmesi üzerine Timur kaledeki bütün erkekleri katlettirmiş, çocuk ve kadınların da esir alınmasını emretmiştir. Bu olayın ardından Timur ordusuyla 1402 yılı recebinin 15 ve 16. günü Uluborlu’dan Eğirdir’e yönelmiştir. Uluborlu dış kalesinin de bu 231 Đ. H. Uzunçarşılı, a.g.e., s. 16-17. 232 N. Yavuz, a.g.e., s. 19-21. 233 S. Demirdal, a.g.e., s. 55. 69 kuşatmada yıkıldığı anlaşılmıştır. Bu kayıtlara göre Yıldırım Bayezıd’ın esir sıfatıyla ordunun ağırlıklarıyla beraber Uluborlu’ya geldiği ve Akşehir’e yollandığı, Timur’un da Uluborlu kalesinin fethinden sonra Eğirdir’e hareket ettiği anlaşılmaktadır. Timur Eğridir’de iken Akşehir’de bulunan Yıldırım Bayezıd bir müddet sonra hastalanarak 8 Mart 1403’de vefat etmiştir. Buna üzülen Timur Eğridir muhasarasını kaldırarak ülkesine geri dönmüştür”234. Bu dönemde Uluborlu’daki kayda değer üçüncü olay ise, 1647 tarihinde eşkiyadan olan Karahaydaroğlu Mehmed Bey ile yine dönemin soyguncusu Katırcıoğlu Mehmed’in birleşerek adamlarıyla beraber Ulubey köyündeki Velibaba dergâhını basıp buradaki dervişleri öldürmeleridir. Daha sonra bunlar da tutularak idam edilmişlerdir235. II. ANADOLU BEYLĐKLERĐ DÖNEMĐNDE ULUBORLU’DAKĐ ĐKTĐSADĐ VE MĐMARĐ FAALĐYETLER Uluborlu, Eğirdir, Yalvaç, Karaağaç, Keçiborlu, Isparta ve Burdur’da, 1297 yılında kurulan Hamidoğulları Beyliği’nin merkezi olan Uluborlu, en az 45 sene kadar Hamidoğlulları’nın merkezi olarak kalmış, merkez Eğirdir’e nakledildikten sonra da önemini korumaya devam etmiştir. O dönemde 15 bin piyade ve 15 bin süvari kuvvetine sahip olan Hamid Beyliği’nin kuvvetlerinin büyük kısmının kışladığı ve yayladığı askeri garnizonu görevini yaptığı da anlaşılmaktadır. Bu dönemde zaten mükemmel bir kaleye sahip olan şehirde han, hamam, cami, çeşme gibi önemli eserler de yapılmaya devam edilmiştir. Bu dönemde iç ve dış kale olmak üzere iki kısımdan oluşan kalenin, Timur’un Uluborlu’ya gelişiyle, dış surlarının yıkıldığı görülmektedir. Günümüzde de iç surların bir kısmı ayaktadır. Hamidoğulları Beyliği’nin kurucusu olan Hamid Bey’in Uluborlu’da “Ulu Bey” unvanıyla hüküm sürdüğü, 1302–1303 yıllarında hayatta olduğu, günümüzde Senirkent ilçesi sınırlarındaki Gencali köyündeki -ki Senirkent o dönemde Uluborlu’nun köyüdür- Koyungözü Baba Zaviyesi’ne ait H. 702 (1302–1303) tarihli bir vakfiyeden anlaşılmaktadır. Bu vakfiyede kendisinden “es-Sultanü’l-azam ve 234 235 S. Demirdal, a.g.e., s. 56. S. Demirdal, a.g.e., s. 53. H. T. Dağlıoğlu, N. Katırcıoğlu, Tahir Erdem, “ Katırcıoğlu ve Karahaydaroğlu Hakkında”, Ün Dergisi, c. 3, S. 25, 1936, s. 356-358. 70 padişahü’l-muazzam sultan-ı selatinü’l-Arab ve’l-Acem es-Sultan Hamid” şekline ve Anadolu Selçuklu Sultanlarına mahsus unvanlarla bahsedildiği görülmektedir. Yine bu zaviyeye vakfedilen arazinin satışıyla ilgili olarak, hükümet merkezi Uluborlu’da düzenlenen vakfiyenin sahih ve şer’i olduğu, Uluborlu kadısı Seyyid Muhammed Umur ve yardımcıları Seyyid Osman, Seyyid Mustafa ve Seyyid Ebubekir Efendiler’in mühürleriyle tasdik edilmiştir236. Bu da o dönemde Uluborlu’nun merkez olduğunu bize açıkça göstermektedir. Anadolu’da Đlhanlı baskısının ve hâkimiyeti’nin, yoğun olarak yaşandığı bu dönemde Hamid Bey de bağımsızlığı’nı ilan etmiş olmasına rağmen, 1300 yılında hükümet merkezi Uluborlu başta olmak üzere Eğirdir ve Burdur’da Gazan Han adına sikke kestirmek zorunda kalmıştır237. Hamid Bey’in, ayrıca aynı tarihte ve aynı merkezlerde, hiçbir Anadolu beyinin cesaret edemediği bir davranışla Selçuklu Devleti’nin hâkimiyetini tanıdığını gösterecek şekilde III. Alâeddin Keykubad adına sikke kestirdiği de dikkati çekmektedir238. Bu sikkelerin önemli bir özelliği de o zamana kadar Đslami sikkelerde görülmeyen “humiyet ani’l-afat” ( Allah afattan korusun) ibaresinin bulunmasıdır. Bu ibarenin o dönemde Anadolu’da büyük zulümler yapan Moğollar için kullanıldığı düşünülebilir. Hamid Bey yine 1300–1301 yılında, Hemedan’da sürgünde iken Gazan Han tarafından ikinci defa Selçuklu sultanlığına getirilen II. Mesud adına da Uluborlu’da sikke kestirmiştir239. Uluborlu’nun, 1475-1481 tarihli tapu-tahrir defterlerinde verilen bilgiye göre, 20 mahalleden oluştuğu, nüfusunun da 608 olduğu anlaşılmaktadır. Ancak bu nüfus sadece vergiye tabi nüfustur, yani kadınlar, çocuklar, vergi vermeyenler sayılmamıştır. XV. yy’ın sonlarına doğru 584 hanesi bulunan Uluborlu’nun, 1522 tarihli tapu-tahrir defterine göre 387 haneye düştüğü görülmektedir. Buna rağmen XVI. yy’ın ikinci yarısında Hamid sancağının en kalabalık şehrinin Uluborlu olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim Uluborlu hem Eğirdir’i, hem de Isparta’yı geride bırakacak 236 S. Kofoğlu, a.g.m., s. 474. 237 Gazan Mahmud Han adına basılan gümüş sikke için bkz. Ek-22. 238 III. Alaaddin Keykubad adına basılan gümüş sikke için bkz. Ek-23. 239 S. Kofoğlu,a.g.m.,s. 471-472. 71 bir duruma gelmiştir240. 1522 senesindeki tahrir defterlerindeki resmi kayıtlara göre; Uluborlu merkezinde pazar, meyhane, bozahane, mezbaha, tahunhane, sabunhane, boyahane bulunduğu; devletin askeri, idari taksimatı bakımından Zeamet topraklara dâhil olduğu; şehirde kadı ve subaşı gibi görevlilerin bulunduğu belirtilmektedir. Uluborlu’nun yalnız ceviz, zerdali, armut mahsullerinin geliri o dönemde 7400 akça olarak geçer241. Hamid sancağıyla ilgi tapu tahrir defterlerinde, beyliğin sınırları içerisinde kalan veya Hamid beyleri tarafından kurulmuş olan yerleşim merkezlerinin hemen hepsinde birer cami veya mescidin varlığına işaret edilmiştir. Uluborlu’da da, günümüzde çoğu yıkılmış olsa da, bu dönemden kalan eserler dikkat çekmektedir. A. Efendi Sultan Mescidi, Türbesi ve Kitabesi Efendi Sultan Mahallesindeki Efendi Sultan mescidi ve türbesi Hamidoğulları dönemine ait önemli bir eserdir. Bu cami bugün sağlam değildir. Kitabenin nerede olduğu bilinmemektedir. Sadece yanındaki türbe sağlamdır242. Kitabenin boyutları şu şekildedir:243 Kitabenin genişliği : 0.25 Satırların uzunluğu : 0.80 Kitabenin uzunluğu : 0.90 Satırların genişliği : 0.08 Çerçeve kalınlığı : 0.03 Bu caminin batı duvarındaki iki satırlık yazının aslı şu şekildedir: 240 Zeki Arıkan, XV.- XVI. Yüzyıllarda Hamid Sancağı, Ege Üniv. Edebiyat Fakültesi Yay., Đzmir 1988, s. 53-54 241 S. Demirdal, a.g.e., s. 50-51. Z. Arıkan, a.g.e., s. 119. 242 Efendi sultan türbesi içi bkz. Ek-24. 243 Neşet Köse, “Hamidelinde Eski Eserler: Uluborlu Kitabeleri”, Ün Dergisi, c. 2, S.13, Nisan 1935, s. 76. 72 Sülüs yazı çeşidiyle yazılan kitabenin manası “Bu mescidi mübareki Allah’ın zayıf kulu (Đlyas’ın oğlu Ferhad) ki Allah kendini affetsin 699’da tamir etmiştir.” Şeklindedir. Bu kitabe de önemli bir değer taşımaktadır. Kitabede geçen hicri 699 yılında gerçekleşen Hamidoğulları’nın ve Osmanlılar’ın bağımsız olması, Selçuklular’ın beyliklere ayrılması gibi olaylar önemlidir. Bu seneler Dündar Bey’in yaşadığı senelerdir. Kitabede geçen Đlyas Bey, Hamid Bey’in oğlu, Dündar Bey’in babası olduğuna göre, Ferhat adlı şahsın da Dündar Bey’in kardeşi olması lazım gelir. Ancak Hamidoğulları sülalesinde böyle bir isme rastlanmadığından mesele tam olarak çözülememiştir244. Kale içindeki mahallede bulunan bu mescit ve tekke bitişiktir. Ancak günümüzde sadece tekke sağlamdır. Tekkenin içinde de bir türbe olduğu görülür. Türbenin başucunda miğfer şeklinde bir taç bulunmaktadır. Tacın üzerinde bazı ayetler yazılıdır. Burada yatan kişinin bir tarikat şeyhi olduğu anlaşılmaktadır245. Bugün burası, halkın ziyaret ettiği önemli türbelerden biridir. B. Muhiddin Çeşmesi ve Kitabesi Salih Efendi Mahallesi’nde bulunan Muhiddin Çeşmesi Hamidoğulları döneminden kalma bir eserdir. Bunu çeşmenin kitabesinden anlıyoruz. Halkın bu çeşmeye “Miyedin” çeşmesi dediği bilinmektedir246. Mermer taş üstüne sülüs yazısıyla yazılmış olan kitabenin ölçüleri aşağıdaki şekildedir247: Kitabenin genişliği : 0.80 Kitabenin uzunluğu : 1.00 Satırların uzunluğu : 0.50 Satırların genişliği : 0.16 Harflerin kalınlığı : 0.02 Hicri 724/ M. 1323 yılında yapıldığı yazılı olan kitabenin aslı şu şekildedir: 244 S. Demirdal, a.g.e., s. 91-93. 245 S. Demirdal, a.g.e., s. 245. 246 Muhiddin çeşmesi ve kitabesi için bkz. Ek-25-26. 247 Neşet Köse, a.g.m., s. 76. 73 Uluborlu bu dönemde Hamidoğulları Beyliği’nin merkezi olduğundan ve yine kitabenin yazıldığı tarih Dündar Bey’in öldürüldüğü tarihe rastlamasından dolayı, Dündar Bey’in ölüm tarihi üzerindeki ihtilafları kaldıracak öneme sahiptir. Kitabenin Türkçe anlamı ise şu şekildedir : “Biz gökten temiz yağmurları yağdırdık ki suya ihtiyacı olan bir çok arazi ve yarattığımız hayvanlar ve insanlardan birçokları sulansın.” Ayeti ve; “Şeyh Muhiddin Bin Yakup ki Allah kendisini aziz etsin. Bu çeşmeyi hicri 724 tarihinde din ve dünyaya sahip Melikülümera Dündar Bey zamanında yaptırmıştır. Allah kendisini aziz etsin” denilmektedir. Kitabedeki “Azze Nasruhu” ve “Melikülümera” tabirleri kitabenin yazıldığı tarihin, Dündar Bey’in, en parlak devirleri olduğunu da bize bildirmektedir248. Bu çeşmenin arkasında Dündar Bey’in sarayının olduğu da söylenmektedir. C. Ahi Şemseddin Türbesi Kitabesi Uluborlu’da şimdi yıkılmış olan Ahi Bahaddin Camisi kitabesidir. Bu camiye halk Ahbadın demektedir. Cami yıkılınca kitabe buradan alınarak caminin yakınındaki “Yedi Kardeşler” adı verilen türbenin duvarına konmuştur. H. 714/ M. 1314 tarihli olan Ahi Şemseddin Türbesi kitabesinin biri 1909’da çıkan yangında zarar görmüş, fakat fazla hasara uğramamıştır. Kitabe mermer üzerine Selçuklu sülüsü ile yazılmış olup ilmi ve tarihi değeri büyüktür. Kitabenin boyutları şu şekildedir : Kitabenin genişliği : 0.25 248 S. Demirdal, a.g.e., s. 92-93. Harflerin kalınlığı : 0.01 74 Kitabenin uzunluğu : 0.45 Kitabenin çerçeveleri kırıktır249. Kitabenin aslı ve transkripsiyonu aşağıdaki şekildedir: Kitabenin Transkripsiyonu : 1. Bismillahirrahmanirrahim 2. Heze’t-türbetü’l –ahi şemse’-din 3. Rahmetullahi fi sene Erbaa ve aşera ve seb’a mie250. Kitabenin çevirisi : “Bismillahirrahmanirrahim. Bu türbe Ahi Şemseddin’e Allah O’na rahmet etsin- aittir. H. 714 yılında vefat etmiştir.” şeklindedir251. Bu kitabe ahilerden bahsettiği için önemlidir. Selçuklular döneminde büyük bir esnaf ve zanaatkâr zümresi olan ahilerin. Uluborlu’da da etkin olduklarını bize göstermektedir. Bu devirde ahi tekkeleri, bölgede önemli çoğunluktaydı. Bölgede seyahat eden Đbni Batuta, Burdur ve Antalya’daki ahilerden ve bu teşkilattan bahsetmiş, ancak Uluborlu’ya uğramamıştır. Đşte Uluborlu’daki bu cami de Ahi Şemseddin ölünce O’nun adına inşa edilmiştir252. Bugün camiden bir eser kalmamıştır. D. Salih Efendi Mescit ve Minaresi Salih Efendi mahallesinde bulunan mescit günümüzde ayakta olmasa da minaresi sağlamdır. Aynı mahallede bulunan Muhiddin çeşmesi bu mahallenin Hamidoğulları döneminde düzenlendiğini gösterirken, bu cami ve minarenin de o 249 N. Köse, a.g.m., s. 177. 250 Ü. Erdinç, a.g.m., s. 6. 251 S. Demirdal, a.g.e., s. 93. 252 Ahi Şemseddin Türbesi ve Kitabesi için bkz. Ek-27. 75 dönemde yapıldığını bize gösterir. Minarede herhangi bir kitabeye rastlanmamıştır253. Uluborlu’nun bu dönemde bir ara Karamanoğullarına da geçtiğinden bahsetmiştik. Bu dönemde de Alaca Mahallesi’nde adı geçen Gökez Çeşmesi’nin Karamanoğulları komutanı Gökez Bey’den dolayı bu adı aldığı, çeşmenin bu döneme ait olduğu belirtilmektedir254. Ancak bugün bu çeşme de yıkılmıştır. Uluborlu’nun Osmanlıların eline geçmesiyle yeni bir dönem başlamış, gerek imar faaliyetleri, gerekse kültürel faaliyetler devam etmiştir. Ancak Uluborlu bu dönemde, Selçuklular Dönemindeki kadar ön plana çıkmamıştır. Yine de ilçede Osmanlı dönemine ait yapılar da hala kendisini göstermektedir. Uluborlu’da Osmanlı dönemine ait başlıca dokuz kitabe bulunmakta olup, bunlardan sadece üçü kendi yerinde işlevini sürdürür haldedir. Kitabelerin çoğunun Halk Eğitim Merkezi olarak hizmet veren binada olduğunu görüyoruz. Osmanlı dönemine ait bu eserler ve kitabelerinin önemlilerini şu şekilde sıralayalım. Arapçık çeşmesi ve kitabesi, Büyükköprü Mahallesi’ndeki Köprübaşı çeşmesi ve kitabesi, Oruç Çeşmesi ve kitabesi, Bülbül (Alemdar ) camii ve minare kitabesi, Cirimbolu Köprüsü255 ve kitabesi, Homar köprüsü, bunların dışında 12 medrese, 74 çeşme, 224 sarnıç, 75 kuyu bu dönemden kalan başlıca yapılardır. 253 Salih Efendi minaresi için bkz. Ek-28. 254 S. Demirdal, a.g.e., s. 51. 255 Cirimbolu Köprüsü için bkz. Ek-29. 76 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM SONUÇ Anadolu binlerce yıl birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, Türklerin Anadolu’ya girmesi ve bu toprakları yurt edinmesiyle, çehresi daha da güzelleşmiştir. 11. yy’dan itibaren yabancı kaynaklarda bu topraklar “Türkia” olarak yerini almış, Türkler için anavatan hüviyetine girerek, kutsal bir anlam kazanmıştır. Anadolu’nun güzel köşelerinden biri olan Isparta ilinin görülmeye değer yerlerinden biri de şirin ilçesi Uluborlu’dur. Uluborlu, çalışmamızda da bahsedildiği üzere tarihte birçok medeniyete beşiklik yapmıştır. Etiler’den Türkiye Cumhuriyeti dönemine kadar pek çok medeniyetin izlerini taşıyan bir belde olmasının yanı sıra; verimli toprakları, bağ ve bahçeleri, meyve ağaçları, kısaca yeşilin her tonuyla da tarih boyunca göz doldurmaya devam etmiştir. Roma ve Bizans dönemlerinin en önemli şehirlerinden biri olduğunu, Bizans döneminde “Mordiaum” yani “Ayvalar Memleketi” denmesi, Selçuklularla ilgili kaynaklarda ise “bağlık, bahçelik, büyük şehir” anlamlarında kullanılan “Borlu, Borgulu” olarak geçmesi bu tezimizi ispatlamaktadır. Uluborlu’nun tarih boyunca bu kadar önemli roller üstlenmesinin en önemli sebebi, verimli topraklara sahip olması, önemli ticaret yolları üzerinde oluşu ve müstahkem kalesidir. Uluborlu Kalesi hangi tarihte yapıldığı tam olarak bilinmemekle birlikte, Kale kapısında asılı bulunan tabelaya göre Roma döneminde inşa edilmiştir. Bu kale, Bizans ve Selçukluların da en gözde mevkilerinden biri olmuştur. Selçukluların Anadolu’yu yurt edinmeye başlamalarıyla ilk ele geçirilen yerlerden birisi de Uluborlu’dur. 1071 Malazgirt Zaferi’nin ardından, Uluborlu’nun ilk kez, 1074 yılında Türklerin eline geçtiğini görmekteyiz. Uluborlu’nun ilk ele geçirilen yerlerden biri olması önemini bir kez daha ortaya koymaktadır. Uluborlu bu tarihten sonra paylaşılamaz bölge haline gelmiş, birçok savaşlara sahne olmuştur. Bizanslılar ile ve Selçuklular arasında pek çok savaşlara sahne olan ve sürekli el 77 değiştiren Uluborlu, 1176 Miryokefalon Zaferi’nden sonra yapılan fetihlerle 1182’de yeniden Türk hâkimiyetine girmiştir. 1182’den sonra II. Kılıç Arslan en küçük oğlu I. Gıyaseddin Keyhüsrev’i Uluborlu’ya melik olarak atamıştır. Uluborlu’ya melik olarak atanmak tahtında varisi olarak algılandığı, dolayısıyla, diğer kardeşlerin başa geçme ümitlerinin kalmadığı anlaşılmaktadır. Bu olay Uluborlu’nun o dönemde oldukça önemli bir konumda olduğunu, uc olarak tabir edilen bölgelerin başında geldiğini de göstermektedir. Nitekim I. Gıyaseddin Keyhüsrev bölgeyi ihya etmekle kalmamış, sınırlarını genişletmiş ve gücünü pekiştirmiştir. Uluborlu bu dönemde Haçlı Savaşlarına da sahne olmuş, III. Haçlı Savaşı’nın başlamasıyla Uluborlu yolunu seçen Haçlılar, buradaki Türkmenlerin savunmasıyla 1190’lı yıllarda ağır kayıplar vermişlerdir. Uluborlu’nun Anadolu Selçukluları döneminde bir şehzadeler şehri olduğunu anlıyoruz. Bazı şehzadeler buradaki kaleye zorunlu olarak gönderilmiştir. II. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında, kardeşleri Đzzeddin Kılıçarslan ile Rükneddin Süleymanşah’ın Uluborlu’ya gönderilerek buradaki kalede boğdurulması, II. Đzzeddin Keykavus’un yine kardeşi IV. Rükneddin Kılıçarslan’ı burada hapsettirmesi bunun örnekleridir. Uluborlu, bütün bu olayların geçtiği şehir olmasının yanı sıra, Selçuklu kültür ve medeniyetinin izlerini günümüze taşıyan önemli şehirlerden birisidir. Selçuklular’ın burada yaptırmış oldukları pek çok han, hamam, cami, çeşme, medrese, tekke ve köprülerin çoğu bu gün yıkılmış olsa da hala ayakta kalan ve faaliyette olanları da mevcuttur. I.Alaeddin Keykubad döneminde yapılan kendi adıyla yaşayan cami, minare ve kütüphanesi buna en güzel örnektir. Selçuklular’ın 1243 Kösedağ Savaşı’nı müteakip, Moğol hâkimiyeti altına girmesiyle Anadolu Türk birliği bozulmuş, Anadolu’da özelikle uç bölgelerde, çeşitli adlar altında Türkmen Beylikleri kurulmaya başlamıştır. Uluborlu’da bu dönemde kurulan Hamidoğulları Beyliği’nin merkezi olmuştur. Hamidoğulları Beyliği’nin en az 45 yıl başkentlik yapan Uluborlu, daha sonra da önemini korumuş, şehzadelerin ikamet ettiği yerlerin başında gelmiştir. 78 Hamidoğulları Beyliği’nin izleri bu dönemden kalan mimari eserlerde kendisini göstermektedir. Ne var ki bu dönemde yapılan mimari eserlerden, Muhiddin Çeşmesi dışındakiler hep yıkılmış haldedir. Ancak bu eserlerdeki kitabelerin hala okunabilir olması tarihi aydınlatmaları açısından önemlidir. Hamidoğulları’nın Osmanlı hakimiyetini tanımasından sonra Uluborlu’da Osmanlı izleri görülmeye başlamıştır. Uluborlu, Selçuklu’dan Osmanlı’ya ve Osmanlı’dan Cumhuriyet’e kadar, Türk kültür ve medeniyet unsurlarıyla donatılmıştır. Đlçe, Cumhuriyet döneminde, eski yerleşim yeri olan Kapı Dağı’nın eteğinden, ovaya doğru kaymış, eski yerleşim yerinin terk edilmesiyle buradaki evler zamanla yıkılmış, ilçe bugünkü şeklini almıştır. Anadolu Selçukluları ve Beylikler dönemi ağırlıklı olmak üzere, kuruluşundan Osmanlı dönemine kadar, Uluborlu’nun tarihi ve bu dönemlerden kalan eserler üzerinde durmaya çalıştık. Araştırmamız sırasında, Uluborlu’da araştırmamıza konu olan dönemlerden kalan eserlerin, bakımsızlıktan yıkıldığını ve tarihin izlerinin silindiğini müşahede ettik. Dileriz ki, tüm tarihi eserler daha fazla yıpranıp, tabiat şartlarına yenik düşmeden, daha iyi bir şekilde korunup gelecek nesillere aktarılabilir. 79 KAYNAKÇA Kitaplar: AHMED b. MAHMUD, Selçuk-Name, (Haz. Erdoğan Merçil), c.2, Tercüman Gazetesi Yay., Đstanbul 1977. AKDAĞ, Mustafa, Türkiye’nin Đktisadi ve Đçtimai Tarihi, Tekin Basımevi, c.1, Đstanbul 1979. AKSARAYĐ, Kerimüddin Mahmud, Müsameretü’l Ahbar, (Çev. Mürsel Öztürk), TTK Yay., Ankara 2000. ANNA KOMMENA, Malazgirt’in Sonrası, (Çev. Bilge Umar), Đnkılap Kitabevi, Đstanbul 1996. ARIKAN, Zeki, XV.-XVI. Yüzyıllarda Hamit Sancağı, Ege Üniv. Edebiyat Fak. Yay., Đzmir 1988. AVCIOĞLU, Doğan, Türklerin Tarihi, c.V, Đstanbul 2001. AZĐMĐ TARĐHĐ, Selçuklularla Đlgili Bölümler, (Neşr.Ali Sevim), TTK Yay., Ankara 1988. BATUR, Enis, Asya’dan Anadolu’ya Đnen Rüzgâr, Beylikler Dönemi Sikkeleri, YKY, 1994. BAYKARA, Tuncer, I. Gıyaseddin Keyhüsrev Gazi-Şehit, TTK Yay., Ankara 1997. BAYRAK, M. Orhan, Türk Đmparatorlukları Tarihi, Bilge Karınca Yay., Đstanbul 2002. BEDĐRHAN, Yaşar, Ortaçağ Tarihi, Çizgi Yay., Konya 2004. BERKTAY, Halil, HASSAN, Ümit ve ÖDEKAN, Ayla, Türkiye Tarihi, c. 1, Cem Yay., Đstanbul 2000. BĐNGÖL, Đrfan ,Türkiye’de Yaşayan Toplumlar, Devletler ve Beylikler, Ankara 2002. Bizim Uluborlu, Ülkü Basımevi, Isparta 1951. BOSWORTH, C.E., Đslam Devletleri Tarihi, (Trc. Erdoğan Merçil- M. Đşpirli), Đstanbul 1980. BÖCÜZADE Süleyman Sami, Kuruluşundan Bugüne Kadar Isparta Tarihi, (Çev. Suat SEREN), Serenler Yay., 1983. CAHEN, Claude, Osmanlılar’dan Önce Anadolu’da Türkler, (Trc.Yıldız Moran), E Yay.,Đst., 1979. CAN, Hasan H., Uluborlu’nun Dünü Bugünü, Isparta 1998. ÇADIRCIOĞLU, Ahmet Mahir, Tarihte Uluborlu, Cemal Azmi Mt., Đstanbul, 1950. 80 ÇAY, Abdülhaluk, II.Kılıçarslan, Kültür ve Turizm B.Yay., Ankara 1987. ______, Sultan II. Kılıç Arslan ve Karamıkbeli (Myriokefalon) Zaferi, Đstanbul 1984. ÇETĐN, Osman, Selçuklu Müesseseleri ve Anadolu’da Đslamiyetin Yayılışı, Marifet Yay., Đstanbul 1981. DEMĐRDAL, Said, “Bütünüyle Uluborlu –Monografi”, Acar Mtb, Đstanbul 1968. DEMĐRKENT, Işın, Sultan I.Kılıç Arslan, TTK Yay., Ankara 1996. EFE, Ahmet,Tarih-i Al-i Selçuk Anadolu Selçuklu Sultanları ve Payitaht Konya, KTOE Yay., Konya 1998. GÖDE, Kemal, Türk Đslam Kültür ve Medeniyet Tarihi, Isparta 1997. GÜNGÖR, Erol, Tarihte Türkler, Ötüken Yay., Đstanbul 1997. ĐBN BATTUTA, Đbn Battuta Seyahatnamesi, (Çev. A. Sait Aykut), YKY, 2000. ĐBN BĐBĐ, El Evamiru’l Alaiyye Fi’l Umuri’l Alaiyye (Selçuk-name), (Çev. Mürsel Öztürk), C. I-II, Ankara 1996. ĐBNÜ’L ADĐM, Selçuklular Tarihi (Bugyetü’l Haleb fi Tarihi Haleb), (Çev. Ali Sevim), TTK Yay., Ankara 1982. KAFESOĞLU, Đbrahim, Anadolu Selçuklu Devleti Hangi Tarihte Kuruldu, TED Yay., Đstanbul 1981. ______, Selçuklular Tarihi, MEB Yay., Đstanbul 1972. KATIRCIOĞLU, Nuri, Bütün Isparta, Bereket Matbaası, Ankara 1958. KÖYMEN, Mehmet Altay, Süleyman Şah ve Anadolu Selçuklu Devleti’nin Kuruluşu, Belleten’den ayrı basım,TTK yay., Ankara 1993. MERÇĐL, Erdoğan, Müslüman Türk Devletleri Tarihi, Đstanbul 1985. MERÇĐL, Erdoğan-SEVĐM, Ali, Selçuklu Devletleri Tarihi, Ankara 1995. NĐCETAS KHONĐATES, Hıstoria, (Çev. Fikret Işıltan), Ankara 1995. OKAN, Kenan, Isparta’daki Tarihi Eserler, Isparta Öğretmenler Derneği Yay., Altıntuğ Mtb., 1962. OSTROGORSKY, Georg, Bizans Devleti Tarihi, ( Çev. Fikret Işıltan), TTK Yay., Ankara 1999. ÖZTUNA, Yılmaz, “Türkiye Tarihi”, C.1-2, Hayat Yay., 1964. , Devletler ve Hanedanlar, C.II, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 1969. RAMSAY, W. M., Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, (Çev. Mihri Pektaş), Đstanbul 1960. RUNCĐMAN, Steven, Haçlı Seferleri Tarihi, (Çev. Fikret Işıltan), c. II, Ankara 1992. SEVĐM, Ali , Anadolu Fatihi Kutalmışoğlu Süleyman Şah, TTK Yay., Ankara 1990. 81 SEVĐM, Ali – YÜCEL, Yaşar, Türkiye Tarihi, Ankara 1989. , Türkiye Tarihi, Fetih, Selçuklu ve Beylikler Dönemi, TTK Yay., Ankara 1984. SÜMER, Faruk, Oğuzlar, Tarihleri, Boy Teşkilatı, Destanları, Ana Yay., Đstanbul 1965. ŞĐKARĐ, Şikari’nin Karamanoğulları Tarihi, (Terc. Mesud Koman), Yeni Kitap Basımevi, Konya 1946. Tarih-i Al-i Selçuk, (Neşr. F. Nafiz Uzluk), Ankara 1952. TAŞLIKLIOĞLU, Zeki, Anadolu’da Apollon Kültü, Đstanbul 1963. TEXĐER, Charles ,“Küçük Asya”, (Çev. Ali Suat), Ankara 2002. TOGAN, Zeki V. ,Umumi Türk Tarihine Giriş, c.I, Enderun Yay., Đstanbul 1981. TURAN, Osman, Selçuklular Medeniyeti ve Türk Đslam Tarihi, Turan Yay., Đstanbul 1969. , Selçuklular ve Đslamiyet, Boğaziçi Yay.,Đstanbul 1993. , Selçuklular Zamanında Türkiye, Boğaziçi Yay., Đstanbul 1998. , Türkiye Selçukluları Hakkında Resmi Vesikalar, TTK Yay., Ankara 1988. UZUNÇARŞILI, Đsmail Hakkı, Anadolu Kitabeleri, c. II, Đstanbul 1929. , Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri, T.T.K., Ankara-1984. , Osmanlı Tarihi, c. I, TTK, Ankara 1947. YAVUZ, Nuri, Anadolu’da Beylikler Dönemi, Cantekin Yay., Ankara 1998. YINANÇ, M. Halil, Türkiye Tarihi Selçuklular Devri, Đstanbul 1944. Makaleler: AKSU, Fehmi, “Hamidoğulları’nın Anadolu’ya Gelişi: Yomutlar”, Ün Dergisi, c. II, S. 15, Isparta 1935. ALPTEKĐN, Coşkun, “Türkiye Selçukluları”,Doğuştan Günümüze Büyük Đslam Tarihi , c.8, Çağ Yay., Đstanbul 1992. ARTUK, Đbrahim, “II.Keyhüsrev’in Üç Oğlu Adına Kesilen Sikkeler”, Malazgirt Armağanı, Ankara 1972. COŞAN, M. Esad, “VI. Asır Türk Yazarlarından Muslihiddin, Hamidoğulları ve Hızır Bey”, Vakıflar Dergisi, S. 13, Ankara 1981. DAĞLIOĞLU, H.Turhan. Günlemeç Araştırmaları: “Isparta ve Çevresi Hakkında Yabancı Kaynaklardaki Coğrafi ve Tarihsel Bilgiler”, Ün Dergisi, c. 2, S. 14, 1935. , “Hamideli Mutasarrıf ve Mütesellimleri”, Ün Dergisi, c. 3, S. 34, 1937. 82 ______, “Uluborlu”, Ün Dergisi, c. 7, S. 82-83, 1941, s. 1121-1124. DAĞLIOĞLU, Hikmet Turhan, KATIRCIOĞLU, Nuri ve ERDEM, Tahir, “Katırcıoğlu ve Karahaydaroğlu Hakkında”, Ün Dergisi, c. 3, S. 25, 1936. ERDEM, Tahir, “Isparta Çevresi Tarihiyle Đlgili Notlar”, Ün Dergisi, c. II, S. 20, Temmuz 1935. ______, “Hamidoğulları Tarihi”, Ün Dergisi, c. 4, S. 48, 1938. ERDĐNÇ, Ünal, “Uluborlu Türk Kitabelerinin Tarihsel, Kültürel Açıdan Đncelenmesi ve 2000’li Yıllara Taşınması”, SDÜY, Isparta 2000. GÖDE, Kemal, “Selçuklular Devrinde Yalvaç”, I.Uluslararası Pisidia Antiocheia Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Kocaeli Yayıncılık, Đzmit 1999. ______, “Anadolu’da Cengizli ve Đlhanlı Hakimiyeti Dönemine Genel Bir Bakış (1239-1327)”, SDÜFEFSBD, S. 1, Isparta 1995. ______, “Mısır Türk Sultanı Baybars’ın Anadolu Seferi ve Kayseri’ye Gelişi”, Erciyes Üniv. SBD, S. 5, Kayseri 1984. ______, “Türkiye Selçuklu Devleti’nin Kuruluş ve Yükseliş Dönemlerine Genel Bir Bakış (1075-1243)”, SDÜFEFSBD, S. 2, Isparta 1996. ______, “Hamidoğulları”, Tarihte Türk Devletleri-II, Ankara Üniv. Rektörlüğü Yay., Ankara 1987. KAFESOĞLU, Đbrahim, “Selçuklular”, ĐA, c.X, MEB Yay., Đstanbul 1966. KESĐK, Muharrem, “Sultan Melikşah ve Sultan I. Mesud Dönemleri”, Türkler Ansiklopedisi, c. 6, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002. KOFOĞLU, Said, “Hamidoğulları Md.”, Diyanet Đslam Ansiklopedisi, c. 15, TDV Yay., Đstanbul 1997. KOMAN, M. Mesud, “Hamid Bey’in Adı Geçen Mühim Bir Vakfiye”, Ün Dergisi, c. 9, S. 97-98, Nisan –Mayıs 1942. KÖSE, Neşet, “Hamidelinde Eski Eserler: Uluborlu Kitabeleri”, Ün Dergisi, c. 1-2, Nisan 1935. TEKĐNDAĞ, Şihabeddin, “Karamanoğulları md.”, Đslam Ansiklopedisi, c. 6, MEB, Đstanbul 1952 TURAN, Osman, “Gıyaseddin I”, Đslam Ansiklopedisi, c. 6, MEB Yay., Đstanbul 1988. ______, “Kılıç Arslan II”, Đslam Ansiklopedisi, c. 6, MEB Yay., Đstanbul 1955. VARLIK, M.Ç., “Anadolu Beylikleri-Hamidoğulları”,Doğuştan Günümüze Büyük Đslam Tarihi, c. 8, Çağ Yay., Đstanbul 1992. YUVALI, Abdülkadir, “Đlhanlı Devleti”, Tarihte Türk Devletleri, c. 1, Ankara Üniv. Rektörlüğü Yay., Ankara 1987. 83 Diğer: Đnternet Kaynakları: http://uluborlu.bel.tr/uluborlutarihi.htm Tezler: AYÖNÜ, Yusuf, Türkiye Selçukluları-Bizans Münasebetleri (1075–1116), (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Đzmir 2001. EKĐCĐ, Kansu, Anadolu Selçuklu Devleti’nde Üç Kardeş Devri(1246–1266), (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Isparta 2005. GÖRGÜLÜ, Ferah, Göller Bölgesi’nin Selçuklular Zamanındaki Siyasi, Sosyal, Đktisadi, Dini ve Kültürel Durumu (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Isparta 2000. KALELĐ, Emrullah, Anadolu Selçuklu Devri Türk-Haçlı Münasebetleri, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Isparta 2004. ÖNGÜL, Ali, Müneccimbaşı Ahmed Dede Efendi’nin Camiü’d Düveli’nin Tenkitli Metin Neşri ve Tercümesi (Selçuklular ve Anadolu Beylikleri), (Basılmış Doktora Tezi), Đstanbul 1986. UYUMAZ, Emine, Sultan I. Alaeddin Keykubad Devri Selçuklu Tarihi (1220– 1237), (Basılmamış Doktora Tezi), Đstanbul 1997. YILDIZ, Filiz, Anadolu Selçukluları’nın Uluborlu Denizli Uç Beyliği, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Konya 2000. 84 EKLER 85 EK 1 - Isparta Haritası 86 EK 2- Uluborlu Haritası 87 EK 3- Eski Yerleşim Yeri EK 4- Yeni Yerleşim Yeri 88 EK 5-Roma Dönemi Kalesi 89 EK 6- Roma Dönemi Paraları EK 7- Arslanlı Çeşme (Roma Dönemi) EK 7- Arslanlı Çeşme (Roma Dönemi) 90 EK 8- Đki Lüleli Çeşme (Roma Dönemi) EK 9- Güneş Saati EK 9- Güneş Saati 91 EK 10- Selçuklu Dönemi Türkiye Haritası EK 11-Alaaddin Camii (Selçuklu Dönemi) 92 EK 12-Alaaddin Camii Minare Kitabesi (Selçuklu Dönemi) EK 13-Alaaddin Camii (Selçuklu Dönemi) 93 EK 14- Büyük Çeşme Kitabesi EK 15- Büyük Çeşme 94 EK 16- Taş Medrese EK 17- Alaaddin Camii Medresesi ve Kütüphanesi 95 EK 18- Baltabey Hamamı EK 19- Karabey Hamamı 96 EK 20- Küçük Köprü EK 21- Hamidoğulları Şeması 97 “En büyük han Sultan Mahmud, Allah Saltanatını devamlı kılsın, devleti kuvvetli olsun” Kare içinde “Borgulu şehrinde darp edildi, afetlerden korunsun” EK 22- Đlhanlı Hükümdarı Gazan Mahmud Han Adına Uluborlu’da Basılan Sikke (Hamidoğulları Dönemi) 24 mm / 2.04 gr, H.694-703 / M.1295-1304 “En büyük sultan Alaeddünya veddin Keykubat b. Feramuz” Sol alt köşede güneş motifi damgası. Kare içinde “Eğirdir’de darp edildi, afetlerden korunsun, yıl altıyüz” EK 23- Anadolu Selçuklu Hükümdarı III Alaaddin Keykubat Adına Basılan Sikke (Hamidoğulları Dönemi)256 23 mm / 2.24 gr, H.698-701 / M.1298-1301 256 Enis Batur, Asya’dan Anadolu’ya inen Rüzgar, Beylikler Dönemi Sikkeleri, Yapı Kredi Yayınları, 1994, s.50-51 98 EK 24- Efendi Sultan Türbesi EK 25- Muhittin Çeşmesi 99 EK 26- Muhittin Çeşmesi Kitabesi EK 27- Ahi Şemseddin Türbesi Kitabesi 100 EK 28- Salih Efendi Mescidi Minaresi EK 29- Cirimbolu Köprüsü 101 ÖZGEÇMĐŞ Kişisel Bilgiler: Adı ve Soyadı : F.Hilal UZAL (Süngü)……. Doğum Yeri : Burdur……………………... Doğum Yılı :1977………………………... Medeni Hali : Evli………………………… Eğitim Durumu: Lise : 1991-1994………………… Lisans : 1994-1998…………………. Yüksek Lisans :……………………………... Yabancı Diller: 1. Đngilizce (orta)…………………………………… 2………………………………………………….... Đş Deneyimi: 1998-Devam Tarih Öğretmeni…………………… Bilimsel Yayınlar ve Çalışmalar: 1…………………………………………………….. 2…………………………………………………….. 3…………………………………………………….. 4…………………………………………………….. Diğer: