Kadın, İslam ve Devlet: Karşılaştırmalı Bir Yaklaşım (Cariyeler, Bacılar, Yurttaşlar) TOPLUMSAL CİNSİYET VE SİYASET Yrd. Doç. Dr. Tuba Kancı Hazırlayan İbrahim ERATA Yazarın dilinden (Deniz Kandiyoti) ilgili makaleyi özetleyecek olursak: “…İster sömürgecilik sonrası kurulmuş bağımsız ülkeler (Cezayir veya Pakistan gibi) isterse yerel hanedanların çöküşünden sonra ortaya çıkan devletler olsun (İran ve Türkiye gibi), İslam'ın devlet politikalarını belirlemedeki etkinliği ve siyasi rolü, yerel milliyetçilik akımlarının niteliği ve bunların yarattığı devlet biçimleriyle çok yakından ilgiliydi. Devletlerin kuruluş projelerinde İslam'ın konumu ise, kadınları yakından ilgilendiren aile ve medeni hukuk alanlarının nasıl şekilleneceğini etkiliyordu. Dolayısıyla, Müslüman toplumların devlet tarihleri kadın hakları alanında büyük farklılıkların ortaya çıkmasına sebep oluyordu. Bunun yanı sıra, Ortadoğu Müslüman toplumlarında görülen akrabalık sistemlerinin ve kadınları denetleme biçimlerinin hiç de İslam'a özgü olmadığı, benzer özelliklerin Hindu, Budist veya Konfüçyüsçü toplumlarda da bulunduğu, buna karşılık Sahra-altı Afrikası'ndaki Müslüman toplumlarına pek uymadığı görülüyordu. Eğer kapsam dışında bıraktığım Güneydoğu Asya'daki Müslüman toplumları da dahil etseydim eminim ortaya daha da karmaşık bir görünüm çıkabilecekti. Demek ki Ortadoğu ülkelerinde görülen erkek egemenliği biçimlerinin İslamiyet'e atfedilmesi temel bir yanılgıya dayanıyordu; çeşitli uygulamalara ve yorumlara yol açabilen ve evrensel bir din olan İslam'ın "klasik ataerkillik" diyebileceğimiz bir erkek egemenliği biçimiyle birbirine karıştırılması. İslam medeniyetinin "merkez" alanları olarak tanımlanabilecek yörelerin klasik ataerkillik alanlarıyla çakışması bu birbirine karıştırmayı kuşkusuz kolaylaştırıyor, yanılgıyı besliyordu. Yoksa farklı yerel akrabalık sistemlerinin İslam'la eklemlenmesi çok farklı sonuçlar doğurabiliyordu. Dolayısıyla, eğer günümüzün Müslüman toplumlarında giderek artan benzerlikler varsa bunların kaynağı dinde değil, modern bir olgu olan dinin siyasallaştırılması ve modern siyasi kimlik mücadelelerinde aranmalıdır. Giderek yaygınlaşan küreselleşme sürekli bir uluslararası insan, para, mal ve fikir trafiğiyle bu kimlik arayışlarına devamlı olarak yeni boyutlar eklemektedir.” Öne sürülen düşünceler: - - - İslam toplumlarında kadınlar üzerine yapılan çözümlemelerin en zayıf noktasını İslam’ın değişik açılardan ataerkillikle birleştirilerek düşünülmesi olduğu, Toplumsal cinsiyete ilişkin yaygın benzerliklerin, “klasik ataerkillik” olarak tanımlanan ve Ortadoğu ülkelerinin Güney ve Doğu Asya ülkelerinin birçoğuyla paylaştığı ataerkillik sisteminin işleyişinden kaynaklanabileceği, Değişik akrabalık sistemlerinin kendini belli eden farklı ataerkillik sistemlerinin İslam’ın uygulanışının çeşitlenmesine ve zemine uydurulmasına olduğu kadar nelerin İslam’a uygun olduğu konusundaki düşünceler üzerinde de etkili olduğu, İslam medeniyetinin geliştiği merkezi alanların, tarihsel olarak klasik ataerkilliğin gözlemlendiği alanlarla çakışması, İslam’a atfedilen uygulamalarla özgül bir ataerkillik sisteminin birbiriyle karıştırılmasını kolaylaştırdığı, Makalede, ataerkillikle İslam medeniyetindeki çakışma/örtüşmenin nedenlerinden ziyade Ortadoğu ve Güney Asya’daki çağdaş ulus devletlerinin farklı politik projelerinden kaynaklanan kadınların durumundaki derin ve önemli farklar anlatılacaktır. Müslüman toplumlardaki kadına ilişkin çalışmalar, devletin rolünün ve İslam’ın konumu8nun ne ölçüde devlet politikalarıyla belirlendiğini göz ardı etme eğiliminde olduğu savunulmaktadır. Bundan dolayı makale 3 ana başlığa ayrılarak incelenecektir. Bunlar: 1. Farklı milliyetçilik ve devlet kuruluşu projelerinde İslam’ın farklı konumunu, kullanımını gösterme ve bunların kadınları etkileyen yasaları ve politikaları belirleme süreçleri üzerindeki etkilerini saptamak 2. Kadınlara ve aileye yönelik alanlara modern devlet aygıtının el atması ve devlet müdahalesinin niteliğini ve sınırlılıklarını gözden geçirmek 3. Kadınlara ilişkin çağdaş politikaları ve ideolojileri hükümetlerin kendi iç politik kaygılarından olduğu kadar, uluslararası politik ve ekonomik ilişkilerinden kaynaklanan çelişkili baskılar bağlamında değerlendirmek İslam, Milliyetçilik ve “Kadın Meselesi” Bu bölümde tıpkı Ayşe Kadıoğlu’nun “Cumhuriyet Kadını Vatandaş mı? Birey mi?” makalesinde değindiği tarzda anlatımlar yapılmakta, kadınlarla ilgili düzenlemelerin o an hüküm süren politik kimlik veya ideolojik yapıya göre şekillendiğinden bahsedilmekte, içinde Cumhuriyet Türkiye’sinin de bulunduğu değişik ülkelerde bunun nasıl olduğu örneklenmektedir. Ayrıca; yeni ortaya çıkan devletlerin İslam’ı, kurdukları devletleri meşrulaştırıcı bir araç gibi kullandıklarını, kadın hakları meselesinin ise ideolojik bir alanda cereyan eden ve bundan dolayı farklı zamanlarda ve devletlerde kadınlara ilişkin farklı İslam uygulamalarını görmekte olduğumuzdan bahsetmektedir. Kısacası, kadının yeri ve davranışı kültürel kimliği tayin edici mahiyettedir ve ideolojisine göre farklı uygulamalar da bu yüzden ortaya çıkmaktadır. Yayılan Devlet: Kadınlar ve Aile Reformu Müslüman dünyasında “modern” devlet arayışı milliyetçilik akımıyla eş zamanlı olarak ortaya çıkmıştır. “İlerici “ diye tabir edilenler yeni bir kadın söylemle ortaya çıkarak kadınların eğitilmeleri ve daha üretken olmalarının gerekliliği üzerinde durmuşlardır. Bu dönemde, eşlerin birbirini severek evlendikleri çekirdek aile, sağlıklı bir ulus oluşum sürecinde en uygun aile biçimi olarak görülüyordu. Aile konusunda devletler istedikleri gibi davranmakta bazen aciz kalmaktadır. Lübnan gibi devletlerde dinsel/etnik otoriteler bayağı güçlü olduğundan devlet parçalı iktidar dengesini koruma stratejisine uygun olarak yetkilerinin bir kısmını mevcut cemaatlerin dinsel otoritesine devretme durumunda kalmışlardır. Evlilik ve aile meselesi devlet yasalarının ciddi direnmeyle karşılaştıkları alan olmuştur. Bu yasalar yerel ataerkil çıkarların çatışması durumunda ilgili yasanın uygulanması noktasında fazla ısrarcı olunmamıştır. Yazar bu noktada şu teşhisi koyuyor: “yasalara direncin İslam’dan olduğunu öne sürmek yanıltıcıdır, çünkü örf hukuklarının İslam’i hukuklara uymaktan çok, ona ters düştükleri, seçici bir biçimde İslam’daki ataerkil ayrıcalıkları korurken öngörülen kadın haklarını, özellikle ve anlamlı şekilde, kadınların miras hakkını tanımadıkları görülmektedir.” diyor. Bağımsızlıklarını kazanmış devletlerde uygulanan politikalar kadınların bağımsızlaşmasında çok sınırlı bir etkisi vardır. Bunun birçok nedeni vardır. Ama en genel tabiriyle bu durum kadınlara yönelik uygulamaların bir sivil toplum isteklerinden ziyade tepeden inmeci bir yaklaşımla meydana gelmesinden kaynaklandığı söylenebilir. Buna örnek olarak Cumhuriyet Türkiye’sini örnek verebiliriz. Tepeden inmeci bir yaklaşımla gelişen süreçlerde bir yandan kadınlara yeni haklar verilirken diğer yandan kadın örgütlerinin tasfiye edildiği yerine daha uysal yan örgütlerin türetildiği kadın örgütleri kurulur. Hindistan’da da sivil hayatın giderek cemaatlere dayanır olmasıyla yukarıdaki Lübnan örneğine benzer bir durum söz konusu olmuştur. Yasaya göre haklı bulunan bir bayanın kazandığı dava, karşı tarafta bulunan cemaat(ler)ce yoğun protesto edilince ilgili yasayı değiştirmek durumunda kalmış bir nevi yetkisini sivil hayattaki cemaatler ile paylaşmıştır. Bazı durumlarda ataerkillik durumuna devlet destekli kökten dincilik de eklenebilir. Bu gibi durumlarda herhangi biri dışarıda tanımadığı bir bayanın kılık kıyafetine rahatlıkla müdahalede bulunabilir. Kimine göre bu durumun oluşması ise hızlı toplumsal değişmedir. Fakat yazara göre bu durum daha karmaşık yerel ve uluslararası güçlerin oluşturduğu karmaşık alanın çözümlemesidir. Kadınlar, Kalkınma ve Devlet Politikaları Bu bölümde muhafazakar ideolojinin hüküm sürdüğü ülkelerde kalkınma fonlarını alabilmek uyguladıkları iki eksenli politikalardan bahsedilmektedir. Öyle ki, bir yandan muhafazakar kimliğini korumak için kadınlara yönelik daha tutumlu bir politika izlemesi gereken devletlerin “kadın on yılı” kadın haklarını savunan yapılara destek vermesi bu ülkeleri iki boyutlu bir handigapa sürüklemiştir. Öyle ki bu durumda kalan Bangledeş gibi ülkeler her uçtaki (muhafazakar ve kadın haklarını savunan…) kesimi mutlu edebilmek için denge politikası uygulamak durumunda kalmışlardır. Daha da açarsak: “… sözde kadınların durumunu iyileştirmek amacıyla oluşturulan politikalar ve bürokrasilerde, kadınların sıkı denetim altında bulunmaları gerektiğini savunan yasal sistemlerin, ideolojilerin ve sosyal hareketlerin yan yana var olduğu bu gibi durumlarla birçok ülke karşılaşmaktadır.” Her ne kadar bu durum çelişkili gibi görünse da kadınlar ile ilgili destek veren fonlar destek için isteklerde bulunur, fonları almak için ise başvuran ülkeler gerekli düzenlemeleri yapar. Her ne kadar fonlara muhtaç ülkeler bu paraları alsalar dahi alınan bu para beraberinde getireceği yükümlülükler ve bu yükümlülüklerin uygulanması sırasında bayağı bir baş ağrısı ve hoşnutsuzluk da beraberinde getirecektir. SONUÇ: Yazıda bir nebze olsun Ortadoğu ve Güney Asya Müslümanlarını etkisi altına alan toplumsal cinsiyet ilişkileri ve ideolojilerinin oluşturdukları yapı incelenmeye çalışıldı. Burada en çok vurgulana yapı İslam’a atfedilen roldür. Yazıda, İslam uygulamalarının devlet eliyle nasıl şekillendirildiği, İslam’ın ulus oluşumundaki farklı ağırlıklar kadınları ilgilendiren yasalar ve politikalar üzerinde ne denli etkili olabileceği anlatılmakta. - İdeolojik olarak kadını yeri ve nasıl davranmaları gerektiği, eskiden olduğu gibi bugün de, kültürel kimlik ve bunun korunmasıyla ilgili daha derin bir mevzudur. Ataerkillik sistemini anlamanın yolu veya İslam uygulamalarının farklı ülkelerde farklı şekiller almasını anlamanın yolu, İslam’ın sınırlarını aşan özgün bir ataekillik sistemine hayat ve öz kazandıran maddi koşulları çözümlemekten geçmektedir.