İşaret dili nedir? İşitme engellilerin kendi aralarında iletişim kurmak amacıyla geliştirdikleri parmak, el ve yüz hareketlerinden oluşan görsel dile işaret dili denir. İşaret dili, yalnızca kendi aralarında değil işitme ve konuşma yeteneğine sahip insanlarla da iletişim kurmada yararlandıkları bir araçtır. İşaret dili evrensel midir? Doğal diller gibi işaret dili de ulusal, bölgesel, yerel özellikler taşır. Yeryüzündeki bütün işitme engellilerin anlaşabileceği tek bir işaret dili olmadığı gibi aynı ülkedeki işitme engellilerin işaret dili arasında değişkeler görülür. Dillerin ağız özellikleri gibi işaret dillerinin de değişkeleri bulunmaktadır. İşaret dillerinden kimilerinin kendi dillerinde adlandırılması ve kısaltmaları ise şöyledir: Türk İşaret Dili (TİD) Langue des Signes Française (LSF) Deutsche Gebärdensprache (DGS) Lingua dei Segni Italiana (LIS) Lengua de signos o señas española (LSSE) Русский Жестовый Язык (РЖЯ) Magyar Jelnyelv (MJ) 5378 sayılı Özürlüler ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun 15. Madde - İşitme özürlülerin eğitim ve iletişimlerinin sağlanması amacıyla Türk Dil Kurumu Başkanlığı tarafından Türk işaret dili sistemi oluşturulur. Bu sistemin oluşturulmasına ve uygulanmasına yönelik çalışmaların esas ve usulleri Türk Dil Kurumu Başkanlığı koordinatörlüğünde, Millî Eğitim Bakanlığı, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü ve Özürlüler İdaresi Başkanlığınca müştereken çıkarılacak yönetmelikle belirlenir. 14 Nisan 2006 günlü Resmî Gazete’de yayımlanan Türk İşaret Dili Sisteminin Oluşturulması ve Uygulanmasına Yönelik Usul ve Esasların Belirlenmesine İlişkin Yönetmelik yürürlüğe girmiştir. Türk Dil Kurumunun çalışmaları Türkiye’de ilk kez 7-8 Haziran 2007 günlerinde Türk Dil Kurumu tarafından Birinci Türk İşaret Dili Çalıştayı düzenlenmiştir. Bugüne kadar ihmal edilen Türk işaret dili, uluslararası katılımlı bir toplantıyla ülkemizde bilimsel bir etkinlikte gündeme getirilmiştir. Bu çalıştayda Türk İşaret Dili Parmak Alfabesi de belirlenmiş ve kabul edilmiştir. Türk İşaret Dili Bilim ve Onay Kurulu tarafından onaylanan parmak alfabesi ilk kez 12 Temmuz 2007 günü Türk Dil Kurumunun kuruluşunun yetmiş beşinci kuruluş yıl dönümü töreninde kamuoyuna tanıtılmıştır. Parmak alfabesi Türk Dil Kurumu tarafından hareketli bir biçimde sanal ortama aktarılmış ve ağ ortamındaki Güncel Türkçe Sözlük’te her sözcüğün açıklamasının yanı sıra parmak alfabesi ile gösterilmesi de sağlanmıştır. Ülkemizdeki işitme engellilerin iletişimde kullandıkları Türk İşaret Dilinin (TİD) tarihi ne yazık ki yeterince aydınlatılamamıştır. Kaynaklardaki en eski bilgiler TİD’in niteliği, kapsamı, özelliklerinden çok, işitme engellilerin kişilikleri ve yaşamları ile ilgili anlatılardır. Sultanın sadrazam veya kızlar ağası yahut başka bir yüksek memurla gizli görüştüğü zaman, herhangi birisinin içeri girmemesi için dilsizler kabul salonunun perdesini kapalı tutarlardı. Kızlarağası’nın Padişah II. Ahmed’e Sadrazam Köprülü’yle ilgili yanlış bilgilerle suçlamada bulunması üzerine kapı perdesini tutan Dilsiz Mehmed Ağa, dudak ve el hareketlerinden Sadrazamı azlettirmek istediklerini anlayarak derhâl odadan çıkmış ve Köprülü’ye giderek işaret diliyle olup biteni anlatmıştır. İşaret diliyle iletişimi saraydaki diğer görevliler de anlamakta, sultanın kendisinin bile bunların dilinden anlaması gerekmektedir. Çünkü sultan, dilsizlere bir şeyler emretmek yahut bunlara eğlenceden söz etmek istediğinde hiçbir zaman başka dil kullanamaz. Osmanlı Devleti’nde sarayda, haremde bu kadar yaygın bir biçimde kullanıldığını bilmemize karşın ne yazık ki bu işaret dilinin sözcüklerinden yalnızca birkaçının kaynaklarda tanımı bulunmaktadır. Bunlardan biri Seyahatname’de yer alır. Hatta lisanları olmayan kavm-i bî-zebânlarda yani dilsizler lisanı üzre şeytânın işâreti sağ elinin salavat parmağın sağ gözü yanına koyup parmağın eğri etse şeytan demek işaretidir. Evliya Çelebi, Seyahatname, Topkapı Sarayı nüshası, C. IV, v. 365a Uzun yıllar boyunca sarayda kalan dilsizler, işaret dilinde uzmanlaşmakta ve her şeyi işaretlerle ifade edebilecek duruma gelmekteydiler. Yaşlandıklarında maaş bağlanıp ihsanlarda bulunularak saraydan çıkarılan bu dilsizler, yeni alınan genç dilsizlere işaret dilini öğretmek için zaman zaman saraya ziyarete gelmektedir. Çeşitli masallar ve öyküler anlatarak, Kur’an okuyarak, peygamberlerin adlarını ve dilsiz dilinin her türlü ilginç sözcüklerini belleterek genç dilsizleri yetiştirirlerdi. Albertus Bobovius (Ali Ufki Bey), s. 29 Saraya gelen genç dilsizler, işaret dilini bütün olarak öğrenememiştir. İşaret dilinin bütün sözcüklerini ancak sarayda yetişmiş yaşlı dilsizlerden öğrenmektedirler. Kur’an yazısını okuyamadıklarını, yine yaşlı dilsizlerden Kur’an’ı öğrenebildikleri anlaşılıyor. İşaret dilinde uzmanlaşmış dilsizlerin Kur’an’ı işaret diliyle nakletmeleri onların Arap kaynaklı yazıyı bildiklerini göstermektedir. Yazı dışında özel adların, peygamberlerin adlarının öğretilmesi ise ancak parmak alfabesiyle mümkündür. Bu da o dönemde parmak alfabesinin kullanıldığı sonucunu çıkarmamıza yardımcı olmaktadır. Saraydaki dilsizlerin yaşayışı, öğrenim durumu ve işaret dilini kullanmaları konusundaki bu sınırlı bilgilere karşılık saray dışındaki işitme engellilerin yaşayışı, iletişimleri ve öğrenimleri konusunda ne yazık ki hiçbir bilgiye sahip değiliz. Osmanlı Devleti’nde saray dışındaki dilsizlerin eğitimi konusundaki ilk girişim XIX. yüzyıl sonunda Ferdinand Grati tarafından açılan Dilsiz Mektebi’dir. Ticaret Mektebi Müdürü olan Avusturya uyruklu Grati Efendi’nin verdiği layiha ile Maarif Nazırı Münif Paşa’nın da desteği ile 19 Eylül 1305 (1 Ekim 1889) tarihinde Dilsiz Mektebi yaklaşık otuz öğrenci ile öğretime başlamıştır. İşbu darüttedris Türkçe, Fransızca, coğrafya, ilm-i hesap, hendese, resim, hüsn-i hat dersleri ve bazı kelimatın telaffuzu taraf-ı acizanemden ittihaz olunmuş ve bittecrübe netayici nafia istihsal edilmiş olan usul-i mahsusaya tevfikan tedris olunacaktır. …muallim yazılması matlup olan kelimedeki harflerin işaretlerini eliyle verir. Talebe yazar. Fakat Türkçedeki harflerin ekserisi birbirine bitiştiğinden muallim yerine göre Ayır! ve Bitiştir! gibi hususi işaretler de vererek bizce maruf ve müstamel olan şekilde kelimeleri yazdırır. Dilsiz mektebinde birden fazla muallim var ise bunların parmak işaretleri ve imlaları birbirinin tamamıyla aynı olmalıdır. Talebeye aynı kelime, mesela a muhtelif şekillerde ~ dikte edilirse ~ semi kıraatten muht mahrum olan bu bîçarelerin tedaileri karma çarelerin karma karışık karışık olur.tedaileri İstimali zait ve lisana mal olur. İs edilmemiş olan Arabi ve Farisi kelimelerin mümkün mertebe içtinap sitaliminden kelimelerin taliminden mümkün merte edilmektedir. Talebeye sade ve açık Türkçe bir lisan öğretilmektedir. Mücerret mefhumlar ile öğretilmektedir. Mücerret mefhumlar ile fiillerin mazi sigalarını mesela “Şu köprü yıkılmış” gibi bir ibareyi öğretmek müşkil oluyormuş İşaret dili öğretim yöntemini okulun diğer öğretmenlerine kazandıran da F. Grati olmuştur. Daha sonra bu okulun yöneticiliğine gelecek olan Hüseyin Sabri Bey ile Besim Bey işitme engellilerin eğitimi konusundaki öğrenimlerini F. Grati’den almışlardır. Hüseyin Sabri Bey İksir-i Hikemi, Rehber-i Sıhhat, Rehber-i Mekûlat, Şişmanlığa Mahsus Hıfz-ı Sıhhat, Sinir Zafiyetine Mahsus Hıfz-ı Sıhhat gibi koruyucu hekimliğe yönelik kitaplar yazan Hekimbaşızade Doktor Muhiddin, Dilsiz Mektebi’nin açılması üzerine Hamidiye Etfal Hastanesi Mecmua-i Tıbbiye’ye yazdığı makaleyi genişleterek Kulağın Hıfz-ı Sıhhati Sağırlık adıyla kitaba dönüştürmüştür. Kulağın yapısı, yenidoğanların kulaklarıyla ilgili dikkat edilecek özellikler, öğrenim hayatında kulağın önemi, kulak bakımı, kulak uğultuları, sağırlık gibi konular alt başlıklarda ele alındıktan sonra 21. sayfadaki Sağır, Dilsiz ve Âmâ Çocukların Usul-i Talim ve Terbiyesi başlığı altında işitme ve görme engellilerin eğitiminin ve öğretiminin önemi ele alınır. İşitme engellilerin eğitimi ve öğretimi konusunda dünyadaki uygulamalardan söz ederken işaret diliyle öğretim konusu ve “Abe de Lepe (Charles Michel de l'Épée) usulünce dilsiz elifbası” tanıtılır. Ancak Hekimbaşızade Doktor Muhiddin, işitme engellilerin işaret diliyle iletişim kurmasından çok konuşturulma üzerinde durmaktadır. Salisen sırasıyla evvela huruf-ı savtiyye, sonra huruf-ı salime ile kemal-i sabr ü metanetle talim ve tedris olunur. Çocuklar daima esvat-ı musikiye ve terennümat arasında bulundurulur. Mubassırları, muallimleri tarafından bir oyuncak veya diğer bir madde gösterilip aynı zamanda kulağa yüksek ses ve düzgün seda ile manası söylenir. O suretle ki sahih olarak dimağda aynı zamanda hem sem’î hem basrî iki his ve tasvir nakş-pezir olmalıdır İmdi muallim tedrise evvela huruf-ı savtiyeden sehlü’t-telaffuz olan آ kelimesinden başlar. Bunu lahn-ı vahit üzere muttariden kemal-i sabr ü itina ile birkaç defa tekrar eder. Seda gayet açık, vazıh, oldukça mutasavvıt ve pürüzsüz olmalıdır. ’آnın istima ve tekellümüne muvaffakiyet hasıl olduktan sonra huruf-ı salimeden بve ف harfleri öğretilmelidir. Böylece bir müddet devam olunup bunların fikir ve lisanda takarrürünü müteakip sıra ile: آپا پا آپ بابا آبا با آب آفا فا آف ن ى ق ف ب ش پ ileا Git gide kelimelerinden mürekkep پاشا پاش باش باشا ياشا ياش Nihayet ك ص طharflerinin de istimaline başlanılarak صاچ طاش كيت كل Hasılı ber-vech-i maruz evvela esvat işittirildikten sonra vazıh huruflar, kelimeler en nihayet kelimelerden mürekkep olan kelamın –lisan-ı beşerin– tedris ve talimine ibtidar olunur. Bu yöntemde yazının öğretilmesinden çok seslerin çıkarılması hedeflenmektedir. Hekimbaşızade Doktor Muhiddin’in tavsiye ettiği bu yöntem, yazının öğretilerek yazı dilinin de yardımıyla konuşmanın edinilmesine yönelik bir uygulama değildir. Değineceğimiz üçüncü örnek Dr. Necati Kemal’in uyguladığı yöntemdir. Osmanlı Türk yazı dilinin işitme engellilere öğretim yöntemiyle ilgili bilgiler ve derste kullanılan malzemeler Dr. Necati Kemal’in Sağır Dilsizler ve Körler Müessesesi adlı kitabının birinci cildinde yer almaktadır Dr. Necati Kemal, İzmir Sağır Dilsizler ve Körler Müessesesi müdürlüğüne atanır atanmaz işitme engellilerin eğitimi ile ilgili yöntem değişikliğine gider. İşitme engellilerin işaret diliyle eğitimi yerine onları konuşturmaya yönelik çalışmaları başlatır. Dr. Necati Kemal, uyguladığı bu yöntemi ortaya koyan eserinde Arap kaynaklı alfabenin işitme engellilerin konuşturulmasında nasıl kullanıldığını aşama aşama ele almıştır. Elifbadaki harfler sesçil bir yazımla konuşmaya yardımcı olacak bir biçimde kullanılmaktadır. Kalıplaşmış imla yerine söyleyişe dayalı yazılış biçimi tercih edilmiştir. İşitme engellilerin eğitiminde uygulanacak yöntemin amacı onları konuşturmaktır. Üzerinde durulması gereken ilk iş ise telaffuzdur: Sağır dilsizler için tedrisata başlangıç ve programın ilk harfi telaffuzdur. Gaye, evvela dilsizlere dilini iade etmek, saniyen malumattır… Bu yöntemde Osmanlı Türkçesi yazısındaki harfler resimlerle, ağzın sesleri çıkarırken aldığı biçimlerle, açıklık dereceleriyle birlikte öğretilmektedir. Harflerin seslendirilmesi çalışması mimik aynası önünde de yapılmakta böylece harflerin karşılığı olan seslerin ağızdan çıkış biçimleri uygulamalı olarak kavratılmaktadır. Harflerin kavratılmasında oluşum noktaları ortak seslerin ötümlü ötümsüz farklılıklarından da yararlanılmaktadır. Elifbanın bilinen sıralamasıyla değil seslerin oluşum noktasına göre gruplar hâlinde öğretilmesi söz konusudur: Örneğin بve پ- وve ف- دve ت لve رharfleri birlikte öğretilmektedir. İkinci dönem çalışma programında ise öncelikle harflerden Arapçaya özgü olanların konuşmada ayrı ayrı öğretilmesinin gereksizliği üzerinde durulmaktadır. Örneğin ح خ ﮪharflerinin Türkçede ses karşılığının yalnızca tek bir /h/ sesi olması dolayısıyla tek bir sesin öğretilmesinin doğru olacağı belirtilmektedir. Bu dönemde elifbadaki ج چ ژ ظ ز ذ ص ش س harflerinin karşılığı olan sesler tanıtılırken seslerin birleşmeleriyle ilgili uygulamalara da gidilmektedir. Örneğin badem sözünü oluşturan harflerin seslendirilmesi dudak hareketleriyle birlikte gösterilmiştir. Bu bölümde Dr. Necati Kemal’in ilgi çekici bulduğu üç gözlemine değinmek gerekir: - Doğuştan işitme engelli Giritli bir çocuğun seslerin çıkarılması aşamasında bir Rum veya Rumlar arasında uzun süre kalmış bir Türk gibi; - Doğu Anadolu’dan, Harput ve Diyarbakır’dan gelen doğuştan işitme engelli iki çocuğun Kürt şivesiyle; - Konya çevresinden gelen işitme engelli çocukların da قharfinin söylenişinde beceriksizlik gösterirken bu sesi غgibi söylediklerini kaydeder. Oysa bu çocuklar doğdukları andan itibaren hiçbir ses duymamışlardır… İkinci dönemden itibaren artık metinler üzerinde çalışmalara başlanmaktadır. Metinler, çocukların anlamını bildiği kelimelerle küçük parçalar hâlinde hazırlanmaktadır. Ancak bu metinlerin yazılışında da uygulanan yöntem tamamen sesçil (fonetik) bir yazımdır. د ه يى ر مه ن ش ى م ش ه ك له ر ۂكشى deyirmen s.165 şimşekler s.173 ekşi s.171 tabiat s. 181 asker s. 183 memleketin s. 183 ۇ sā git “sağa git” s. 170 dālardan “dağlardan” s. 173 yāmur “yağmur” s. 173 yāmur s. 173 ālamaya “ağlamaya” s. 173 yār “soğuk” s. 181 s. 181 souk yār “yağar” souks. 181 s. 181 ālamaya s. 173 سانا سهنىن sana s. 169, 170 senin s. 170 آرقانا arkana s. 170 صو ن ر ا sonra s. 173 Telaffuzu gösteren birkaç örnek: پ ى ر سو ال ف ا صو ل ى ا ﻵنا سو د ال ش مو آ ل له بي pirsola s. 174 fasulya s. 174 lāna s. 174 südlaş s. 174 muallebi s. 174 TİD ve işitme engellilerin sözlü dil öğretimi tarihine yönelik belgelere, kaynaklara ve çeşitli malzemeye dayalı olarak yürüttüğümüz çalışmada ne yazık ki en eski dönemlerde yeterince bilgi, belge, kaynak bulunmamaktadır. Yakın döneme ait malzemeler bulunsa da bunlar TİD ve işitme engellilerin sözel eğitim tarihi konularında yeterli bilgi verecek kapsamda değildir. Bununla birlikte eldeki kaynaklardan ve malzemelerden birtakım çıkarımlarda bulunmak mümkün olabilmektedir. İşitme engellilerin sözel eğitiminde Osmanlı yazısının kullanılması konusunda da ne yazık ki yeterince malzemeye sahip değiliz. Üç ayrı malzemede Osmanlı yazısının kullanımıyla ilgili çıkarımlarda bulunduğumuz bu bildirimizde Dr. Necati Kemal’in kısmen Enver Paşa’nın “huruf-ı munfasıla”sına benzer bir yöntemle işitme engellilere sözel öğretim yapmaya çalıştığını görmekteyiz. Hatt-ı Enverî Dr. Necati Kemal, Arap kaynaklı alfabeyle sesçil bir yazım kullanılarak seslerin doğru çıkarılmasını sağlamak amacıyla klasik yazımdan çok farklı bir tutum izlemiştir. Daha önceki dönemlere ait malzemenin ortaya çıkarılmasıyla yalnızca işitme engellilerin Osmanlı yazısıyla konuşmayı öğrenme yöntemleri belirlenmeyecek, dönemin ses özelliklerinin belirlenmesinde de yararlı olacaktır.