İslam Medeniyeti , Batı Medeniyeti ve Gelir Dağılımında Adalet Rıdvan Karacan1 Kocaeli Üniversitesi 1 Kocaeli Üniversite, Öğr.Gör.Dr., rkaracan@kocaeli.edu.tr Özet Dünya üzerinde yaşamış ve yaşayan tüm medeniyetlerde gelir dağılımı adaletsizliği büyük ölçüde sorun olmuştur. Var olan ekonomik sistemler günü kurtarmaya yönelik politikalar üretmekten öteye bir önlem alamadığı için, bu sorun günümüzde de artarak devam etmektedir. Bu bağlamda önce gelir ve dağılımının tanımı yapılmış, izleyen bölümde gelir dağılımının batı medeniyetindeki uygulamasına yer verilmiştir, daha sonra bu konuda İslam dinin ortaya koyduğu esaslar ele alınmıştır. Abstract Income inequality has been a major problem of civilizations all over the world. Economic policies that have focused only on controlling the behavior of the economy, rather than a course of action that is intended to manoeuvre have grown in importance in recent years. The paper discusses the definition of income distribution, the role of income distribution in Western civilization, and then principles on this matter revealed by Islam. Giriş İnsanlar tarih boyunca çeşitli medeni evrelerden geçmiştir. Şüphesiz bunlardan en önemlileri İslam medeniyeti ve batı medeniyetidir. Bizim toplumumuz İslam medeniyeti, batı medeniyeti arasında kalmışlığı yaşamaktadır. Toplumuzda yer alan bir kısım, sözde aydın grubu; batı medeniyetini İslam medeniyetinin üstünde görmektedir. Oysaki bugünkü batı medeniyeti temellerini İslam medeniyetini model alarak inşa etmiştir. Buna rağmen batı medeniyetinin özellikle manevi yönden birçok eksiği bulunmaktadır. Bu eksikliklerden biride insanlar arasındaki ilişkilerde ön plana çıkan maddi menfaatlerdir. Bu çalışmada batı medeniyeti ile İslam medeniyeti bireysel ekonomik refah, özellikle elde edilen gelirin paylaşılması açısından karşılaştırılmak istenmiştir. 2. Gelir ve Gelir Dağılımı Aslında gelir iki aşamada tanımlanması gereken bir kavramdır. Bunlar gelirin oluşumu ve paylaşımı şeklinde ifade edilebilir. Oluşum açısından bakıldığında gelir, bir ekonomide üretim faktörlerinin üretime katılması sonucu üretimden aldıkları payı ifade eder. Bu üretim faktörlerinden emeğin aldığı paya ücret, sermayenin aldığı paya faiz, toprağın aldığı paya rant ve müteşebbisin aldığı paya kar denir. Paylaşım açısından bu kadar net bir tanım yapılamamıştır. Bunana rağmen piyasa ekonomisinde, gelir dağılımı iktisat politikasının en önemli beş aracından biridir. İktisat teorilerinin hemen hepsi gelir dağılımı ile ilgilenmiştir. Genel olarak gelir dağılımı iktisat teorisinde, birincil gelir dağılımı bağlamında ele alınmıştır. Özellikle ikinci dünya savaşından sonra gelir dağılımını düzeltmek kamunun, ekonomide artan görevleri arasında öncelikli sıra haline gelmiştir. Gelir dağılımı; bir ülkede belirli dönemler içinde üretilen gelirin fertler, fertlerden oluşan gruplar veya üretim faktörleri arasında bölünmesi şeklinde tanımlanmaktadır.2 Gelir dağılımı, iktisat biliminin temel konulardan biridir. Bu bağlamda, iktisat biliminin kurucusu sayılan Adam Smith, üretimin nasıl arttırılacağını ve bu şekilde ekonomik büyümenin nasıl sağlanacağını araştırırken, yine Klasik İktisatçılardan David Ricardo da üretimin nasıl paylaşılacağını, yani gelir dağılımının nasıl gerçekleşeceğini incelemiştir. Ricardo, kendisi gibi Klasik iktisatçı olan Malthus’a politik iktisadın, üretimin nasıl paylaştırılacağına yönelik bir araştırma olduğunu söylemiştir. Buna rağmen, gelir dağılımı konusu iktisat biliminde uzun zaman boyunca ihmal edilmiş, ancak 1990’lardan sonra bu alana yönelik ilgide bir canlanma gözlenmeye başlamıştır. Elde edilen toplam gelirin toplum bireylerince ne şekilde paylaşıldığı bir toplum için büyük öneme sahiptir. Gelirin paylaşılma şekli değiştikçe; ülkenin ekonominin yapısı, büyüme performansı, toplumun yapısı, sağlık düzeyi, toplumdaki ortalama yaşam 2 Mahmut Bilen ve Muharrem Es “Gelir Dağılımı Sorunu ve Çözümünde Yeni Arayışlar” Yönetim ve Siyasette Etik Sempozyumu, 1998, Adapazarı, ss. 376-399 süresi, yoksulluk düzeyi de doğrudan etkilenmektedir. Bu bakımdan, bir toplumda gelir dağılımı düzeldikçe toplum birçok açıdan düzelme eğiliminde olmaktadır. Ayrıca, üretim araçlarının mülkiyet yapısı, kamu hizmetlerinin hangi düzeyde olduğu, toplumsal ve geleneksel ilişkiler, işgücünün örgütlenme düzeyi ve dikey-yatay hareketliliği, devletin uyguladığı maliye politikası ve sosyal politikalar, toplumun demokratikleşme düzeyi ve tüm bunların zaman içindeki değişimi gelir dağılımını belirleyen önemli unsurlardan sayılır.3 İslami medeniyeti ile batı medeniyetinin konuya bakış açısı tam bu noktada kendini göstermektedir. Kapitalist sistem toplam geliri fert başına bölmek suretiyle aslında kişiye ait olmayan bir geliri, söz konusu kişinin kazancı gibi göstererek suni bir dağlım örneği sergilemektedir. Oysa İslami modelde toplam gelir diye bir kavram yoktur. Kişilere ait gelir vardır. Kişi ya zengin yada fakirdir. Zengin gelirinin bir kısmını fakire vermek suretiyle gelir dağılımı gerçekleşmiş olur. Böylece kapitalist sistemde soyut olarak ifade edilen durum İslami modelde fiilen gerçekleşmiş olur. 3.Batı Ekonomilerinde Gelir Dağılımı Medeniyetin beşiği olarak gösterilen batılı devletler gelir dağılımı bakımından dünya standartlarının üzerinde yer aldığı inkâr edilemez bir gerçektir. Ancak gelir dağılımının adilmiş gibi görünen bu kısmı bireysel destekten ziyade devlet eliyle gerçekleşmektedir. 3.1 Kapitalist Ekonomide Gelir Dağılımı Toplumsal sınıflar ve bireyler arasındaki gelir uçurumu ve eşitsizliğine her çağda rastlanmıştır ancak, gelir adaleti, gelir eşitsizliği ve yoksulluk sorunları sanayileşme ve kapitalist piyasa ile birlikte özel bir önem kazanmıştır. Geleneksel pre- 3 Mustafa Aykaç, Özcan Dağdemir ve Naci Gündoğan, “Gelir Dağılımı ve Yoksulluk”, T.C. Anadolu Üniversitesi Yayını No: 2935, 1.Baskı, Eskişehir, 2013, ss.3-4 kapitalist ekonomilerin geçimlik karakteri ve üretimin toprağa bağlı gerçekleşmesi, yaratılan zenginliği sınırlamaktaydı. Geleneksel ekonomide, toprak sahibi zenginler ile siyasal gücü sahip olanlar; siyasi güç sahibi ile iktisadi güç sahibi olarak birbirinden ayrılmıyordu. Bir başka deyişle zenginliğin belirli ellerde toplanması, gelir eşitsizliği esas olarak ekonomi dışı zora dayalı idi. Geçimlik ekonomi bölüşüm sorununun ölçeğini küçültürken, yoksulluk sorununu toplumsal dayanışma hafifletiyor ve bir tür yeniden dağıtım işlevi görüyordu. Karl Polanyi, “geleneksel ve piyasa öncesi toplumların, geçim sınırında yaşayan toplulukların hiç birinde bireyin açlıktan öldüğü görülmez” saptamasını yapmakta ve piyasa öncesi geleneksel toplumun topyekûn kendisi bir tehlikeyle karşı karşıya kalmadıkça, tek tek mensuplarını koruyup kolladığını ve bu durumun 16. Yüzyıl Avrupası’na kadar hemen hemen tüm toplum düzenleri için geçerli olduğunu savunmaktaydı. Ancak devasa zenginlik yanında devasa eşitsizlik yaratan karakteri ile kapitalist ekonomi, geleneksel ekonomik yapılardan ayrılmaktadır.4 Sanayileşme ile beraber gelişen kapitalist sistem, verimliliği ve kaliteyi arttırmıştır, buda dünyada hemen hemen bütün ülkelerin ekonomileri etkilemiştir. Bu bağlamda ülkeler ekonomik anlamda birbirine bağımlı hale gelmiştir. Dünya ekonomisinde gerçekleşen bu değişimle birlikte son yüzyılda en yüksek büyüme oranları yaşanmıştır. Ne yazık ki, yüksek büyüme oranlarına rağmen dünya nüfusunun üçte ikisinin gelir düzeyi düşmüştür.5 Kuznest, “Ekonomik Büyüme ve Gelir dağılımındaki Eşitsizlik” konulu çalışmasında gelir dağılımında adaletin gerçekleşebilmesi için; gelirin toplumun tamamına teşmil edilmesi gerektiğini ifade etmiştir. 6 Bugüne kadar yaşanan krizlerin de etkisiyle artan işsizlik oranlarının, yoksulluğun emekçi sınıfları her geçen gün daha fazla sarmasının temelinde 4 Aziz Çelik, AB Ülkeleri ve Türkiye’de Gelir Eşitsizliği:Piyasa Dağılımı-Yeniden Dağılım, Çalışma ve Toplum, 2004/3, ss.53-54 5 Kamila Mekenbayeva ve Semih Barış Karakuş, Income Inequalıty and Economıc Growth: Enhancıng or Retardıng Impact? a panel data analysis, 14th International Student Conference on Economics İzmir – 2011,ss.1-37 6 Simon Kuznets, Economic Growth And Income Inequality, The American Economic Review Volume xlv, Number One, March-1955, ss.1-30 kapitalizmin “daha fazla kâr” hırsı büyük rol oynamıştır. Bu hırs zamanla öyle bir hal almıştır ki, kapitalist sistem için “deniz bitmiş”, sıra uzun yıllar süren sınıf mücadeleleri sonucunda kazanılmış haklara gelmiştir. “Neoliberalizm” Önce ABD ve İngiltere’de ortaya çıkmış, sonrasında tüm Avrupa’ya yayılmıştır, beraberinde; işsizlik oranlarının sürekli yükselmiş, ücretli çalışanların ücret artışlarının olumsuz etkilenmiştir. Artan ücret farklılıkları, istihdam güvencesinin ortadan kalkması, esnek çalışma biçimlerinin yaygınlaşması, gelir dağılımının daha da bozulmasına neden olmuştur.7 Kapitalizmin bir iktisadî sistem olarak derinlik kazanabilmesi için, üretimin gerçekleştirilmesini sağlayan araçların, aletlerin, yapıların, girdilerin, teknik ifade ile “sermaye”nin, özel mülkiyete aktarılması gerekmektedir. Bu aktarma işlemi üretim araçları mülkiyetinin daha az sayıda insanın eline geçmesine sebep olurken, bir müddet sonra, çoğunluğu oluşturan diğer insanların mülkiyet hakkının fiilî olarak ortadan kalkması sonucunu doğurmaktadır. Böylece toplum; bir tarafta üretim araçlarına sahip olan “azınlık”, diğer tarafta hayatını devam ettirebilmek için emeğini satmak, yani üretim araçlarının mülkiyetini elinde bulunduranların yanında çalışmak zorunda kalan “çoğunluk” şeklinde “kutuplaşmaktadır”. Bir başka ifade ile: Mülkiyetin belli bir azınlığın elinde toplanması ile çoğunluk mülksüzleşmekte ve emeğini mülk sahiplerine kiralamak zorunda kalmaktadır. Ayrıca, mülk sahipliği statüsünün sürdürülebilmesi için, emekçinin, aldığı ücrete tekabül eden değerden daha fazla bir katma değer üretmesi gerekmektedir. Diğer bir değişle, emekçi tarafından ortaya konan toplam ürünün/hâsılanın önemli bir bölümü mülk sahibine verilmek zorundadır.8 7 Erkan Aydoğanoğlu, “Kapitalizm ve Kriz”, Kültür Sanat Sen Yayınları, Eğitim Dizisi:3, 1. Baskı: Haziran 2009, ss.12-13 8 M. Kemal Aydın, “Kapitalizm ve Kriz”, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (6) 2003 / 2 : 1-10 3.2 Diğer Gelir Dağılımı Teorileri 3.2.1 Klasik Gelir Dağılımı Teorisi Klasik gelir dağılımı örneği Ricardo’nun geçim teorisidir, Ricardo’ya göre ücretler yükseldiğinde, yaşam standartlarının iyileşmesiyle birlikte doğum oranları artmakta, bu durum nüfusun kaçınılmaz biçimde artışına sebebiyet vermektedir. Nüfus artışıyla birlikte işgücü arzı artacak ve ücretler düşüşe geçecektir. Ücretlerin düşmesi halinde ise bu durumun tersi gerçekleşecektir. Böylece ücretler sürekli geçimlik düzeyde kalacaktır.9 Kapitalist düzenin temelini oluşturan Klasik Ekol ortaya atmış olduğu bu düşünceyle, toplumun genel olarak geçimlik düzeyde kalarak hayatını idame ettirmek zorunda olduğunu adeta tastik etmektedir. 3.2.2 Marx’ın Gelir Dağılımı Teorisi Karl Marx’ın farklı görüşlerinden biride kapitalistler ve işçiler arasındaki sınıfsal ayrım konusundadır. Marx Artık Değer Teorisi ile üretim sonrası elde edilen malların çok az bir kısmı işçilere ücret olarak ödendiğini geri kalan büyük kısmının sermaye sahibine kaldığını ifade etmiştir. Böylece giderek artan sermaye, sanayileşmeyi ve üretim teknolojilerinin gelişimine katkı sağlayacaktır. Buna bağlı olarak istihdam artacak, daha fazla işçiye ihtiyaç duyulacak buda işçilerin pazarlık gücünü arttıracaktır, böylece kapitalistin karı düşecektir. Marx kapitalist sistemde meydana gelen krizleri kardaki azalışa bağlamıştır. Kar azaldıkça gelir eşitsizliği de azalacak buda krizlere yol açacaktır. Bütün bunlar sonucunda da emek ve sermaye sınıfları arasındaki çatışmalar giderek artacaktır.10 9 Tibor Scitovsky, A Survey of Some Theories of Income Distribution, http://www.nber.org/chapters/c1842, s.28 10 Thomas Goda, The role of income inequality in crisis theories and in the subprime crisis, Post Keynesian Economics Study Group Working Paper 1305, May-2013, ss.5-6 3.2.4 Neoklasik Gelir Dağılımı Teorisi Neoklasik yaklaşımla birlikte gelir dağılımı sorunu, önceliğini yitirmiş, ikinci plana itilmiştir. Bireyler arasında kaynak dağılımı veri olarak alınmakta ve ekonomi politiğin aksine, bu olgunun toplumsal refah üzerindeki etkisinden söz edilmemektedir. Bu bağlamda, Klasiklerin aksine, Neoklasikler, ekonomide gelir dağılımı diye bir sorun olmadığını kabul etmişlerdir. Zira onlara göre herkes üretime katkısına göre gelir elde etmekte, kimsenin elinde bir artık kalmamakta ve sonuç olarak da adil bir gelir dağılımı gerçekleşmiş olmaktadır. Böyle bir durumda devletin müdahale etmesini gerektirecek bir sebep kalmayacaktır. 11 Neoklasik görüş gelir dağılımından ziyade ekonomik büyümeye önem vermiştir. Dolayısıyla bireysel refahtan ziyade genel ekonomik refahın ön planda tutulduğu bir gerçektir. Neoklasik Büyüme Teorisi göre tasarruf sermaye oluşumunun ana faktör olduğu için, tasarruflarda ki azalma ekonomik büyümede düşüşe yol açacaktır.12Neoklasik iktisatçılar, kaynak dağılımı ve bölüşüm açısından piyasa mekanizmasının en etkin çözümü sağladığını savunmuşlardır. Bu anlayış doğrultusunda, 1960’lı yıllara kadar iktisat literatüründe sermaye birikimi ve büyüme gibi konulara ağırlık verilmiş, bölüşüm sorununun zaman içerisinde büyüme ile birlikte kendiliğinden çözüleceğine inanılmıştır. Oysa ekonomik büyüme ile birlikte gelir dağılımının giderek bozulması piyasa süreci içinde ortaya çıkan bölüşümün her zaman etkin olamadığını göstermiştir.13 3.2.5 Keynezyen Gelir Dağılımı Teorisi Keynes kapitalist toplumun iki iktisadi sorunundan biri tam istihdam diğerinin de gelir dağılımı olduğunu ifade etmesine rağmen gelir dağılımı ile tam olarak ilgilenmemiştir. Keynes gelir dağılımı konusunda tam olarak politikalar üretmese de gelir dağılımı sorununun varlığının kabul etmiş ve devletin müdahale ederek gelir 11 Süleyman Ulutürk ve Devrim Ersezer, Gelir, Gelir Dağılımı Yaklaşımları ve Devletin Rolü, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Araştırma Merkezi Konferansları ,47. Seri / Yıl 2005 s.95 12 Mekenbayeva ve Barış,a.g.m., s.9 13 Nazım Öztürk, Klasik Ve Neoklasik İktisatta Gelir Bölüşümü, Çalışma ve Toplum, 2010/1, s.60 dağılımı bozukluklarını düzeltebileceğini ifade etmiştir. Keynes, vergilerin gelirin yeniden dağılımında önemli olduğunu belirtmiş, etkin vergi politikaları ile yüksek gelirli kişilerden, düşük gelirli kişilere kaynak transferi yapılarak gelirin adil dağılımının sağlanabileceğini ifade etmiştir.14 4.İslami Modelde Gelir Dağılımı Ekonomi kanunları bireylerin niyet ve iradelerini aşan sistematik ilişkiler dahilinde işlemekte ve sınıfların üretim içindeki rolleri değişmediği sürece bölüşüm konusundaki bireysel irade bir yana merkezi politikaların bile belli bir intibak süresinin ardından etkisini yitireceği belirtilmektedir. Bu bağlamda, İslami yaklaşımın sistemsel işleyişi tümüyle bireye indirgeyen bir tutum çerçevesinde belirlediği adalet anlayışı; kapitalizmin biçimlendirdiği ekonomik ve sosyal adaletsizlikleri ortadan kaldırma potansiyelini yerine getirememektedir. “Hak etme” ekseninde tanımlanmış olan nispi bir eşitlik yaklaşımının işlevsel ve ahlaki olarak değerlendirilebilmesi özellikle fırsat eşitliği ile biçimlenmiş toplumsal bir işleyişi gerekli kılmaktadır.15 İslam Dininin bölüşüm konusuna verdiği önemi aslında şu ayet özetlemektedir; İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz(den ibaret) değildir. Asıl iyilik, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah'a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir.16 14 Volkan Özdede, Gelir Dağılımı Adaletsizliği Nasıl Önlenir, http://ekonomici.blogcu.com/gelirdagilimi-adaletsizligi-nasil-onlenir-volkan-ozdede/11702811 15 Nilgün Tunçcan Ongan, İslam Ekonomisinde Bölüşüm, Çalışma ve Toplum, Sayı:19 , 2008 s.220 16 Bakara Suresi, Ayet:177, s.22, http://kuran.diyanet.gov.tr/Kuran.aspx#2:177, erişim: 16.09.2013 Bugünkü ekonomik düzenlerden hiç birine benzemeyip kendisine mahsus bir sistemi olması dolayısıyla ve hem ferdi, hem de toplumu aynı derece tutması sebebiyle, İslami ekonomik düzeninin diğerlerine benzemeyen bir gelir dağılımı usulüne sahip olması tabiidir. İslam’da kişilerin hayatları, karşılıksız olarak, devletin teminatı altındadır. Dolayısıyla gelir dağılımının da buna göre ayarlanması gerekir. Bu bağlamda gelir dağılımının önemi büyüktür. Gelirin sadece üretime katılanlar arasında bölüştürmesi, gelir dağılımı konusunda bugünkü sistemlerin hemen hemen hepsinin ortak bir özelliğidir. Ürün sadece üretim faktörleri arasında paylaştırılmakta, paraya yalnızca üretim faktörleri sahip olmakta, herhangi bir sebepten dolayı, üretim faaliyetine katılamayanlar gelirden mahrum edilmektedir. Buna karşın İslam ekonomisinde, devlete verilen vergiden kendilerine bizzat hisse ayrılan muhtelif sınıflar vardır. Fey mallarının dağılımını anlatan ayette, bu malların yalnızca zenginler arasında dolaşan bir servet olmaması gerektiği ve bu sebeple de adı zikredilen bu gruplar arasında bölüştürüldüğü ifade edilmektedir. “Allah’ın (fethedilen) memleketler halkının mallarından Peygamberine verdiği fey’i, Allah’a, Peygamberine, hısımlarına, yetimlere, yoksullara ve yolda kalanlara aittir. Ta ki, (bu mallar), içinizden (yalnız zenginler) arasında dolaşan bir devlet olmasın.”17 4.1 Zekât Geliri ve Dağılımı Dinî bir terim olarak, belirli bir malın bir kısmının Allah rızası için muayyen kişilere verilmesi anlamına gelen zekât, sözlükte artma, çoğalma, temizlik, bereket, iyi hal ve övgü olarak tanımlanmaktadır. Zekât malî bir ibadettir, İslâm'ın beş temel esasından olup, Medine’de hicretin ikinci yılında farz kılınmıştır. Kur’an-ı Kerim’de “Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin...” (Bakara, 2/43, 110; Hac, 22/78; Nur, 24/56; Mücadele, 58/13; Müzzemmil, 73/20); “Onların mallarından, kendilerini temizleyeceğin, arıtıp yücelteceğin bir sadaka al ve onlar için dua et; çünkü senin duan onlara huzur verir. Allah işitendir, bilendir.” (Tevbe, 9/103) buyrulmaktadır.18 17 Osman Eskicioğlu, İslam Ekonomisinde Gelir Dağılımı, ”Ücret Kira Kâr ve Gayri Meşru Gelirlerin Ekonomik Açıdan Değerlendirilmesi”, İzmir-1979, http://www.enfal.de/gelir%20dagilimi.pdf 18 http:// www.diyanet.gov.tr, 18.07.2013 Zekât’ın (Sadakanın) Kuran’ın Tövbe Suresinin 60. Ayetinde sekiz ayrı grup için harcanabileceği ifade edilmiştir. Bunlar; Yoksullar, düşkünler, zekât toplayan memurlar, gönülleri İslam’a ısındırılacak olanlar, kölelikten kurtulacak kimseler, borçlular, Allah yolunda olanlar ve yolda kalan mahsurlar şeklinde belirtilmiştir.19 Bu bağlamda İslam Dini, Zekâtın kurumlardan ziyade bireylerin refahının yükseltilmesi amacıyla kullanılabileceği açık ve net bir şekilde ortaya koymuştur. Dolayısıyla İslam Dininin bireyin kalkınmasına ne kadar önem verdiği bu ayetle kendine göstermektedir. Zekât İslam dininin rükünlerinden biridir, Allah rızası için, bir malın belli miktarını üzerinden belli bir süre geçtikten sonra fakir olan Müslümanlara vermektir. Sadaka ise zekâtla eş anlamda kullanılıp, kişinin malından sırf Allah rızası için, muhtaç kimselere hibe olarak verilen maldır. Farz veya nafile olarak iki kısma ayrılan sadaka Allah'a sadakatle bağlı olmak anlamına gelir, bunlardan farz olan kısmına "Zekât" denilir. Bu bağlamda sadaka Zekâtla beraber Allah’a karşı samimiyetin doğruluğunu ispat etmek için gönüllü ve ihtiyari ödemeleri de kapsayan geniş bir kavramdır. Diğer bir değişle her zekât sadakadır ancak her sadaka zekât değildir, ancak ödenmesi farz olan sadaka zekât olarak ifade edilir. Pek çok ayet ve hadis de zekâtın farz olduğu bildirilmiştir. Kur’an-ı Kerim’de zekât farz kılınmadan önce, yoksulları doyurma ve gözetme, onlara giyecek ve mesken verme teşvik edilip bunları yapmayanlar manevi cezalarla tehdit edilirken, zekâtın Müslümanların bir devlet ve iktidara sahip olduğu Medine döneminde zorunlu bir ibadet haline geldiği görülmektedir. Kuran’da altı yerde “namazı kılın, zekâtı verin” şeklinde namazla beraber zikredilen zekât kelimesi, Kuran’da otuz iki yerde geçmektedir. Bir hadisinde Hz. Peygamber (A.S.) İslam’ın üzerine kurulduğu beş temeli şöyle açıklar: “Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın elçisi olduğuna şahitlik etmek, namaz kılmak, zekât vermek, haccetmek ve ramazan orucu tutmak.” Ayrıca Hz. Peygamber Muaz b. Cebel’i Yemen’e vali olarak gönderirken ona, Yemenlileri Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed’in Allah’ın elçisi olduğuna inanmaya davet etmesini, ayrıca beş vakit namaz ile mallarından zekât vermelerinin kendilerine farz kılındığını öğretmesini, 19 Kur’an Kerim ve Açıklamalı Meali, Tevbe Süresi, Ayet No:60, Türk Diyanet Vakfı, Yayın No: 86-E, Hazırlayanlar: H. Karaman, A. Özbek, İ.Dönmez, M.Çağrıcı, S.Gümüş ve A.Turgut, s.195 emretmiştir. Tüm bu ayet ve hadisler zekât’ın Allah tarafından Müslümanlara farz kılınmış önemli bir ibadet olduğuna işaret etmektedir.20 Zekâtın sosyal güvenlik fonksiyonu ile gelir dağılımını düzeltici fonksiyonu vardır. Bilindiği üzere, sosyal güvenlik tedbirleri, fonksiyonlarını yerine getirirken, gelir dağılımını düzeltici (gelirin yeniden dağıtımı, ikincil gelir dağılımı) etkiler meydana getirmektedir. İslam’daki sosyal güvenlik tedbirlerinin başında zekât gelmektedir. Bu boyutuyla zekât, insan hakları açısından da önemli bir kavramdır. Zira günümüzde insan hakları teorisyenlerinin, “sosyal ve ekonomik haklar” diye ifade ettikleri haklarla sağlanmak istenen hedefler, büyük ölçüde zekâtın hedefleriyle paralellik göstermektedir. Günümüzdeki sistemlerin (risk) tehlike olarak gördüğü olaylara insani çözümler bulan zekât; adil servet dağılımına yardımcı olması, istihdam hacmini genişletmesi, yatırımları teşvik etmesi yönüyle, sosyal dayanışmayı temin eden ve bu sayede büyük ölçüde sosyal güvenlik kurumlarına ihtiyaç bırakmayan bir müessesedir. Toplum hayatının temel direklerinden biri olan zekât, insanları yerleşik hayat içerisinde cemaat ruhu ile birbirine bağlayan en önemli unsurdur. Ayrıca bu inanç temelinde şekillenen vakıf sistemi ve kurumlaşması İslâm şehirlerinin en önemli hususiyetini teşkil etmektedir. İslam’ın yardımlaşma ve paylaşma ile ilgili emir ve prensiplerinden doğan vakıf sistemi de toplumsal hayat ve dayanışmayı büyük ölçüde katkı sağlamaktadır.21 4.2 Miras Geliri ve Dağılımı Namaz, zekât ve hac gibi ibadetlerin hükümleri mücmel (kapalı) bırakılarak, açıklaması sünnete bırakıldığı halde, mirasın taksimi yakın akrabaya veya tamamen Peygambere (s.a.v.) bırakılmamış; Allah tarafından yapılmış, Resulullah’ın hadisleri ile nadiren hükme bağlanmıştır. Bu yüzden mirasa, hisseler anlamında, ferâiz adı verilmiştir. Ayette mirasın taksimi ile ilgili; “Siz babalarınızdan ve oğullarınızdan 20 Hasan Kurt, Amel Bakımından Münafıkların Özellikler, Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 2013/2, c. 2, sayı: 4, ss.57-58 21 Vehbi Ünal, İslam’da İbadetlerin Sosyal Fonksiyonu, C.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi XIV/1 - 2010, ss.368-369 hangisinin, faide cihetinden, size daha yakın olduğunu bilemezsiniz. (Bu hükümler ve hisseler) Allah’tan birer ferîzadır.” buyrularak, miras taksiminin önemine işaret edilmiştir. Bu nedenle gelir dağılımı açısından mirasın önemli bir yeri vardır.22 4.3 İslam’da Diğer Gelirler ve Dağılımı İslam’da, bölüşümün “meşru” yolları; zekât ve miras yanında sadaka, fidye, adak, kurban, kefaret, diyet, cizye mehir ve nafaka şeklinde sıralanmaktadır. Hiçbir şekilde emek piyasalarının konusu olmayan bu uygulamalar, bir kısmı kendi içinde birtakım sınıfsallıklar içermekte ve doğrudan geliri telafi etmeye yönelik bir işlev ve amaç sergilememektedir. Ayrıca, uygulama biçimiyle doğrudan geliri telafi etmeye yönelik sadaka, adak, kurban gibi aktiviteler ise; yalnızca ibadet ve/ veya dini davranış amacıyla yerine getirilmektedir. Dolayısıyla, bu uygulamalardan beklenen denkleştirme potansiyelinin ne ölçüde hayata geçeceği bütünüyle kişilerin inisiyatifine ve dindarlık derecesine bırakılmaktadır. 23 22 23 Osman Eskicioğlu, “İslam Ekonomisinde Gelir Dağılımı”, Basılmamış Doktora Tezi, İzmir-1979, s.25 Ongan, a.g.m., s.230 Sonuç Kapitalist ekonomik modeli benimseyen devletler halkın gelir düzeyinden çok genel gelir düzeyine önem verirler. Zenginin elde ettiği geliri kişi başına bölerek (kişi başına milli gelir), aslında bireye ait olmayan geliri ona mal etmek suretiyle refah düzeyinin arttığını göstermek, bu durumu açık bir şekilde ispatlamaktadır. Oysa İslami modelde kimlerin zengin kimlerin fakir olduğu somut bir biçimde tanımlanmıştır. Zenginin malının ne kadarını fakirlere vermesi gerektiği açıkça vurgulanmıştır. Kapitalist düzende bölüşüm ancak hak edenler arasında (üretime katılanlar) gerçekleşebilmektedir. Dolayısıyla hak etmeyen gelirden pay alamaz, alsa bile bu geçimlik seviyenin üstünde gerçekleşemez. İslami modelde üretime katılsın katılamasın elde edilen gelirin belli bir kısmının ihtiyaç sahiplerine verilmesi gerektiği Kur’an-ı Kerim’de Allah c.c. tarafından net bir şekilde emredilmiştir. Bu pay kişiyi aynı zamanda zengin etmeye yönelik olabilmektedir. Ayrıca kapitalist modelde bireye yapılan yardımlar genel olarak maddi menfaat elde etmeye yöneliktir. Kapitalist sistemde birey zengin olur kendi parasını kendisi yönetir, bunun yanında kazancının belli bir kısmını (zorunlu olarak) devlete vergi olarak verir. Dolayısıyla bu manada bireyin başka bir sorumluğu yoktur. Bu sistemde birey bir takım yardımlar yapar örneğin; okul yaptırmak, fakir çocuklara burs vermek gibi misyonları üstlenir. Burada ağırlıklı olarak amaç kamuoyuna şirin gözükmek; reklam yapmak; yapılan yardımları gider göstermek suretiyle daha az vergi ödemektir. Oysa İslami modelde kapitalist modelden farklı olarak Allah rızası kavramı vardır. Kişiler hem devlete olan vergisini öder aynı zamandan ihtiyaç sahibinin hakkını gözetir. Bu aynı zamanda bir ibadettir. Kişi bunu inancı gereği sırf Allah rızası için yapar, bunu yaparken hiçbir maddi beklenti umulmaz. Dinde zorlama yoktur. Zengin, bir yandan devlete vergisini verirken diğer yandan gönüllü olarak zekât vazifesini yerine getirerek toplumun refah düzeyinin yükselmesine katkıda bulunur. Kaynakça AYDIN, M. K. (2003), Kapitalizm ve Kriz, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (6) / Sayı:2. AYDOĞANOĞLU, E. (2009). Kapitalizm ve Kriz, Kültür Sanat Sen Yayınları, Eğitim Dizisi:3, 1. Baskı. AYKAÇ, M., DAĞDEMİR Ö. & GÜNDOĞAN, N. (2013).Gelir Dağılımı ve Yoksulluk, T.C. Anadolu Üniversitesi Yayını No: 2935, 1.Baskı, Eskişehir. Bakara Suresi, Ayet:177, s.22, http://kuran.diyanet.gov.tr/Kuran.aspx#2:177, Erişim: 16.09.2013 BİLEN, M. & ES, M. (1998). Gelir Dağılımı Sorunu ve Çözümünde Yeni Arayışlar. Yönetim ve Siyasette Etik Sempozyumu, Adapazarı. ÇELİK, A. (2004). AB Ülkeleri ve Türkiye’de Gelir Eşitsizliği:Piyasa DağılımıYeniden Dağılım, Çalışma ve Toplum, Sayı:3. ESKİCİOĞLU, O. (1979). İslam Ekonomisinde Gelir Dağılımı, ”Ücret Kira Kâr ve Gayri Meşru Gelirlerin Ekonomik Açıdan Değerlendirilmesi”, İzmir. Erişim: http://www.enfal.de/gelir%20dagilimi.pdf, (25.08.2013) ESKİCİOĞLU, O. (1979). İslam Ekonomisinde Gelir Dağılımı, Basılmamış Doktora Tezi, İzmir. GODA, T. (2013). The Role Of Income İnequality in Crisis Theories And in The Subprime Crisis, Post Keynesian Economics Study Group Working Paper, 1305. Erişim: http:// www.diyanet.gov.tr, 18.07.2013,(18.08. 2013) KURT, H. (2013/2). Amel Bakımından Münafıkların Özellikler, Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt. 2, Sayı: 4. KUZNETS, S. (1955). Economic Growth And Income Inequality, The American Economic Review, Volume xlv, Number One. MEKENBAYEVA, K. & KARAKUŞ, S. B. (2011). Income Inequalıty and Economic Growth: Enhancing or Retarding Impact? a panel data analysis, 14th International Student Conference on Economics İzmir. ONGAN, N. T. (2008).İslam Ekonomisinde Bölüşüm, Çalışma ve Toplum, Sayı:19. ÖZDEDE, V. Gelir Dağılımı Adaletsizliği Nasıl Önlenir, Erişim: http://ekonomici.blogcu.com/gelir-dagilimi-adaletsizligi-nasil-onlenir-volkanozdede/11702811, (Erişim:23.08.2013) ÖZTÜRK,N. (2010). Klasik ve Neoklasik İktisatta Gelir Bölüşümü, Çalışma ve Toplum, Sayı:1. SCİTOVSKY T. A Survey of Some Theories of Income Distribution, http://www.nber.org/chapters/c1842, (Erişim:26.08.2013) Türk Diyanet Vakfı, Kur’an Kerim ve Açıklamalı Meali, Yayın No: 86-E, Hazırlayanlar: H. Karaman, A. Özbek, İ.Dönmez, M.Çağrıcı, S.Gümüş ve A.Turgut. ULUTÜRK, S. & ERSEZER, D. (2005). Gelir, Gelir Dağılımı Yaklaşımları ve Devletin Rolü, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Araştırma Merkezi Konferansları ,47. Seri. ÜNAL,V. (2010).İslam’da İbadetlerin Sosyal Fonksiyonu, C.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, XIV/1.