REŞİT OLMAYANLA CİNSEL İLİŞKİ SUÇUNDA ŞİKÂYET HAKKI Stj. Av. Hatice KARAKUŞ C insellik canlılara vergidir. Doğada cinsellik doğanın kanunlarına tabidir, etik bir değer değildir. Ancak insan, toplumsal bir varlıktır. Bundan ötürü, beşeri cinsellik, bir yandan doğa kanunlarına tabi olurken, öte yandan toplumsal kurallara tabi olduğundan, ayrıca etik bir değer olmaktadır. Gerçekten, tarihin her çağında, o çağda geçerli toplumsal kurallarla beşeri cinselliğin düzenlenmiş olduğunu görüyoruz. Beşeri cinselliğe ilgisiz kalan bir topluma rastlanmamıştır.1 Hukukumuzda da hem 765 sayılı hem de 5237 sayılı TCK bu konuya dair düzenlemelere yer vermiştir. 5237 sayılı TCK’nın “Kişilere Karşı Suçlar”ı hüküm altına alan ikinci kısmının altıncı bölümü “cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar” başlığını taşımaktadır. Bu bölümde, “Cinsel Saldırı, Çocukların Cinsel İstismarı, Reşit Olmayanla Cinsel İlişki ve Cinsel Taciz” olmak üzere dört ayrı suç tipine yer verilmiştir. “Reşit Olmayanla Cinsel İlişki” suçu 104’üncü maddede“Cebir, tehdit ve hile olmaksızın, onbeş yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel ilişkide bulunan kişi, şikâyet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiştir. Reşit olmayanla cinsel ilişki suçunun benzeri 765 sayılı TCK’ nın “Adabı Umumiye ve Nizamı Aile Aleyhinde Cürümler” başlığın taşıyan 8. Babının, 414 ve 428.maddelerini kapsayan, “cebren ırza geçen, küçükleri baştan çıkaran ve iffete taarruz edenler” Birinci Faslının 416. maddesinin 3. fıkrasında düzenlenmişti. Buna göre: “Reşit olmayan bir kimse ile rızasiyle cinsi münasebette bulunanlar, fiil daha ağır cezayı müstelzim bulunmadığı takdirde altı aydan üç seneye kadar hapis cezası ile cezalandırılır” denilmekteydi. Görüldüğü üzere, 765 sayılı TCK’nın 416. maddesinin 3. fıkrasında 5237 sayılı TCK’ nın 104. maddesinden müeyyidenin ağırlığı ve suçun takibinin şikâyete tabi olmaması yönüyle ayrılmaktadır. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, kişilerin cinsel dokunulmazlığı ihlal eden fiilleri 765 sayılı Kanunun aksine “genel ahlâkı ve aile nizamını” ilgilendiren ihlaller olarak değil, kişilere yönelik saldırı olarak değerlendirmiştir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununu yapan kanun koyucu, cinsel suçları, cinsel özgürlükler ve kadın–erkek eşitliği çerçevesinde ele alarak cinsel dokunulmazlığın ihlallerini suç olarak öngörmüştür. Reşit olmayanla cinsel ilişki suçunun düzenlenmesinde, cinsel özgürlük ve cinsel dokunulmazlık ilkelerinin yanı sıra toplumsal değer ve yargıları da esas alınmıştır. Genel manada hukuka aykırılığı ortadan kaldıran mağdurun rızasına rağmen, aynı mağdurun şikâyeti ile eylem cezalandırılabilmektedir.2 Suçun takibi şikâyete tabidir. Bu nedenle şikâyet hakkının mağdur olan çocukta mı yoksa ebeveynde mi olduğu tartışma konusu olmuştur. Cinsel yaşam özgürlüğü ve şikâyet hakkı kişiye sıkı surette bağlı haklardan biri olarak görüldüğünden soruşturma şartı olarak, suçtan zarar gören mağdurun şikâyeti aranmıştır. Bu tespitin aksini savunan görüşler de mevcuttur. Mağdur küçüğün yanı sıra anne babanın da bu konuda şikâyet hakkı bulunduğu 1 Zeki Hafızoğulları, Beşeri cinsellik ve Yeni Türk Ceza Kanunu 2 Özgür Beyazıt, Reşit Olmayanla Cinsel İlişki Suçu, TAAD Nisan 2012 90 Hukuk Gündemi | 2012/2 ileri sürülmektedir. Ancak bu yaklaşımın tamamen 765 sayılı TCK zamanından kalma bir anlayıştan ve 5237 sayılı TCK’ nın sunduğu yeni korumanın kapsamını kavrayamamaktan kaynaklandığı ortadadır. Yukarıda da değinildiği gibi 5237 sayılı TCK cinsel dokunulmazlık bahsini eskisinden tamamen farklı bir bakış açısıyla, günümüz şartları göz önünde tutarak ele almıştır. Cinsel dokunulmazlığı bireyselleştirmiştir.765 sayılı Kanunda bahsi geçen suçların bireye karşı işlenmeleri neredeyse göz ardı edilerek mağdurun sosyal çevresine/ailesine karşı yapılmış bir hakaret gibi algılanmıştır. Bu anlayışın eski TCK’ da ‘reşit olmayanla cinsel ilişki’ ye tekabül eden suçta da hâkim olduğunu, suçun resen soruşturuluyor olmasından kolayca çıkarabiliriz. Bu anlayışın Türk Medeni Kanun’da bahsi geçen kişiye sıkı sıkıya bağlı hakların kullanılmasında egemen olan temel ilkeyle ne derece çeliştiği de açıktır. Nitekim Yargıtay da şikâyet hakkının mağdur küçüğe ait olduğunu verdiği kararlarla desteklemiştir. Yargıtay özet olarak bu tür uyuşmazlıklarda, mağdurun tüm aşamalarda sanıktan davacı ve şikâyetçi olmadığı nazara alınarak kamu davasının şikâyet yokluğu sebebiyle CMK’nın ilgili maddesi uyarınca düşürülmesi gerektiği sonucuna varmıştır(YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ E. 2005/18695 K. 2006/361 T. 30.1.2006 ). Öte yandan mağdurun ailesinin de suçtan etkilendiği bir gerçektir. Ancak bu etki dolayısıyla onlara şikâyet hakkı verilmesi, hukuki anlayıştan uzak, duygusal bir yaklaşım olur. Mağdur küçüğün yerine ailesinin şikâyetinin ikamesini savunmak 5237 sayılı TCK’ nın sunduğu yeni koruma kapsamını; korunan hukuki değerin niteliğini tamamen değiştirecektir. Bireyin cinsel özgürlüğü ve dokunulmazlığı yine gelenekçi aile şerefi ve haysiyeti’ ile perdelenecektir. 2012/2 | Hukuk Gündemi 91