Cahit T ALAS* YAŞAM HAKKı VE TOPLUMSAL HAKLAR İNSAN HAKLARI: TOPLUMSAL BİLİMİN ÖZEL BİR DALı İnsan haklarının en kutsal ve dokunulmaz ı sayılan yaşam hakkının ayrıntılarına ve felsefi anlamına girmeksizin sınırlı bir anlamı içinde ka­ larak ele almadan önce çağdaş toplumlarda insan hakları kavramından ne anlaşıldığını çok kısa biçimde açıklayarak konuya girmek istiyorum. Önce şunu hemen söylemeliyim. İnsan hakları konusu bir bütün olarak günümüzde hukuk biliminin çok önemli bir dalı olma durumuna ulaş­ mıştır. Başka bir deyimle insan hakları günümüzün bir hukuk gerçeği olmak niteliğini kazanmıştır. Genellikle bir ülkenin üniversitelerinde hukuk öğretiminde önemli bir yer almıştır. Bu oluşumun başta gelen ne­ deni kuşkusuz, insan haklarının en öndeki ihıa.lcisi olan devleti hukuk sı­ nırları içinde tutmak ve İnsan Hakları Evrensel Bildirisinin Başlangıç'ın­ da açıklandığı üzere, « •.. insanın zorbalık ve baskı yönetimine karşı son çözüm olarak ayaklanmak zorunda kalmaması için insan haklarının bir hukuk düzeni ile korunması» gereğinin duyulması olmuştur. Bu duru­ mun sade anlamı şudur: İnsan, ancak özgür bir toplum içinde özgür ola­ bilir. Şu halde insan hakları olgusunun siyasal rejimin niteliği ile yakın bağlantısı vardır. O nedenle denilebilir ki, insan haklarının siyasal plat­ formdaki anlamı demokrasidir. Bu bağlam içinde ünlü hukukçu Profe­ sör Rene Cassin'in dediği gibi «insan hakları bilimi toplumsal bilimle­ rin özel bir dalıdır. Konusu insan varlığının gelişmesi için zorunlu olan hakları ve değerleri belirlemek ve insan onuruna bağlı olarak insanlar arasındaki ilişkileri incelemektir.)) Kuşkusuz, bu tanımı ya da açıklama­ yı, insanın devletle olan ilişkilerini insanlık onuru ile özdeşleşmiş haklar ve özgürlükler demeti ile tamamlamak gerekir. Yaşam hakkı söz konusu olduğunda devletle olan ilişkiler ve hukuksal düzen ayrı bir önem ka­ zanır. * Prof. Dr.. Birleşmiş Milletler Türk Derneği Başkanı. 84 İNSAN HAKLARI YILLlGI ANA İLKE VE İNSAN HAKLARıNı İHLAL EDENLER Tüm haklar ve özgürlükler içinde, yaşam hakkı başta gelenidir. bir dokunulmazlığı, bir de sınırlanamazlığı ilkesi vardır. Yaşam hakkına bedensel ihlal ile dokunulabilir ya da bütünü ile ortadan kaldırılabilir . Yaşam hakkına dokunulur ya da ortadan kaldırılırsa, tüm insan hakları biter; varlığından söz edilemez. Böyle olunca, denilebilir ki, öteki haklar, insan hakları, kişinin yaşam hakkı varsa doğar ve bir anlam kazanır. Yaşam hakkının ihlalolunması, ona dokunulması kaba, ani, İn­ sanın bedensel varlığının birden ortadan kaldırılması ve yok edilmesi bi­ çiminde olmayabilir. Yaşamı çekilmez bir duruma getirerek, yaşamı an­ lamsızlaştırarak, olağan yaşam süresini doğrudan ve kaba müdahalelere başvurmaksızın, fakat dolaylı yollardan sınırlayarak ve kişisel, siyasal, ekonomik ve sosyal bakımıardan eşitsizlikler yaratarak da yaşam hakkı ihlalolunabilir; ona dokunulabilir. Yaşam hakkının Biliyoruz ki, doğada insanlardan oluşan bireyler vardır. Bunlar bir arada yaşamaya karar verdikleri zaman toplumlar oluşmaya başlar. Bu toplumlar düzenli yaşayabilmek için kurallar oluştururlar. Buradan hukuk doğar. Hukuk doğunca, doğada soyut olarak var olan birey kişiye dönüşür ve bu kişinin toplum içinde bir statüsü oluşur. Buradan da kişi hakları yavaş yavaş gün ışığına çıkmaya başlar. Bu hakların başında, yaşam hakkı gelir. Ne var ki, yaşam hakkı tüm kutsallığına karşın, tarih boyunca çeşitli nedenlerle durmadan ihlal edilmiştir. ilk çağların köleliğe Vf' tutsaklığa yer veren, bu durumları doğaL, olağan sayan düşünce sistemi içinde yaşam hakkından ve onun kutsallığından söz eylemek olanaksız­ dır. Büyük dinler bile yaşam hakkına her zaman saygılı olmamışlar ve din adına bu hakkı ihlalden ve yok etmekten uzak kalamamışlardır. ilk çağlardan başlayarak günümüze kadar uzanan uzun zaman boyu­ tu içinde yaşam hakkı başlıca iki güç eli ile ve tarafından tehdit edilmiş ve ihlalolunmuştur. Bu güçlerden birisi kişiler, öteki de toplumlar ya da devletlerdir. İlk çağlardan bu yana belli bir anda kendini güçlü ve haklı sayan kişiler sayısız nedenlerin, inanç, duygu ve çıkarların itişi ile hareket ederek yaşam hakkına saldırıda bulunmuşlar, onu ihlal ya da yok etmiş­ lerdir. Zaman içinde bu hareket ya da eyleme karşı cezalandırma önlem­ leri alınmıştır. Çağdaş toplumlar, yaşam hakkını insanın başta gelen ve dokunulmaz, kutsal bir hak saydığı için, önce bu hakkı korumak, sonra da ihlalini en şiddetli ölçülerde cezalandırmak yolunda örgütlenmişlerdir. YAŞAM HAKKı VE TOPLUMSAL HAKLAR 8S Uygar, gelişmiş ve belli bir eğitim ve kültür düzeyine ulaşmış toplumlarda ve yok edilmesi olgusu gittikçe azalma eğilimi içine girmiştir. yaşam hakkının kişiler tarafından ihhıli Yaşam hakkını yok eden, ihlal eden ve sınırlayan güçlerden ikincisi olan toplum ya da onun örgütlenmiş gücü olan devlet, bu kutsal ve temel insan hakkı bakımından daha tehlikeli olanıdır. Çünkü, devlet büyük bir güçtür. Kişi ya da kişiler onunla başa çıkamaz. Fakat, yaşam hakkı bir yandan en çok devlet tarafından ihlal edilip yok olunabilirken öte yandan da devletin başta gelen ödevi yaşam hakkını korumak ve ona gerçek bir anlam vermek olmakta, gelişmeler de bu doğrultuda hızla büyümektedir. Bu sade ve kısa açıklamalarımızda biz, yaşam hakkının bir yanı, yani insanın fiziksel, bedensel bakımıarından birden yok edilme yanı üzerinde durmayarak, yaşam hakkını sınırlayan ve yaşamı yaşanmaya değer ol­ maktan çıkaran olgular ve bunlara karşı düşünülmüş ve hukuka aktarıl­ mış ekonomik, sosyal ve kültürel haklar üzerinde kimi düşünceler ileri sürmek istiyoruz. Bu haklara bir bütün olarak toplumsal haklar da diyebi­ liriz. Toplumsal haklara ilişkin ve bunlara çeşitli açılardan bakan tanım­ lar yapılagelmiştir. Fakat sade ve genişçe kapsamlı bir tanım yapmak is­ tersek, diyebiliriz ki, toplumsal haklar doğrudan ya da dolaylı olarak, devletin ekonomik açıdan güçsüz olan insanlar lehine maddesel sonuçlar yaratan ve özellikle işçi sınıfını sömürmeye karşı koymaya dönük ve daha adil bir toplum yaratmayı amaçlayan karışımlarından oluşan bir olumlu önlemler bütünüdür. TOPLUMSAL HAKLAR Hangi nedenler toplumsal hakların doğuşuna ve ikinci dünya sava­ şından sonra da hızla gelişmesine yol açmıştır? Bu nedenlere, bu neden­ lerin kökeninde yatan olgulara kısaca göz attığımızda şu durumları gör­ mekteyiz: Yaşam hakkı yukarıda da belirttiğimiz gibi iki yanlıdır. Önde gelen yanı kişinin bedensel dokunulmazlığına ve bütünlüğüne ilişkindir. Bu sağlandığı, güvence altına alındığı zaman genelolarak kişi doğal öm­ rünü yaşar. İkinci yan da, yaşam hakkının sınırlanmamasıdır. Eğer kişi bir insan olmaktan kaynaklanan onuruna uygun bir yaşam düzeyine ula­ şamıyorsa, ve, toplumun olanaklarının iyi ve adil bir doğrultuda kullanı­ lamamasından ötürü bedensel ve düşünsel gücünü sürdüremiyor ve doğal İNSAN HAKLARI YILLIGI 86 ömrünü yaşayamıyorsa, yaşam hakkı bir sınırlama ile karşı karşıya ge] miş olmaktadır. Biliyoruz ki, XVIII. yüzyılın yarısı içinde başlayarak dünyamızın eko­ nomik ve sosyal görünümünü değiştiren ve insanlığın daha önce görmedi­ ği bir üretim hacmi ve zenginlik yaratan Birinci Sanayi Devrimi insan ve çalışma ilişkilerine de yeni bir anlam ve boyut getirmiştir. Sanayi Devri­ mi ile birlikte yeni boyutlara ulaşan Kapitalizm, yani üretim mal ve araç­ larının sınırlı ellerde yığışması ile birlikte bir anamalcı sınıf ile bir işçi sı­ nıfı doğmuş, sanayileşmekte olan toplumlar birbirinden kesin çizgilerle ve olgularla iki büyük sınıfa ayrılmış ve bu durum birinci dünya savaşına kadar tüm ülkelerde, birinci ve ikinci dünya savaşından sonra da bir bölüm ülkede süregelen sınıflı toplumları doğurmuştur. İşte Sanayi Dev­ riminin doğuş yıllarında daha yoğun ve birinci dünya savaşına kadar geçen uzun bir dönemde yavaş yavaş yoğunluğunu yitirmeye başlayan bir sömürü olgusu çalışma, başka bir deyimle emek-anamal ilişkilerine yeni bir nitelik kazandırmış ve emeğin sömürüsü olayı yaşam hakkını sınırla­ maya yönelmiştir. İnsan, ,doğal ömrünü yaşama olanaklarından giderek yoksun bırakılmıştır. Sefalet ücretleri yaygınlaşmıştır. Uzun ve insanın bedensel ve düşünsel takatını aşan çalışma süreleri çocuk, kadın demeden yayılmış ve kuralolmuştur. Çok erken yaşlarda ço­ cukların çalışma yaşamına girmeleri, sefalet ücretlerinin zorunlu kıldığı ve toplumca yadırganmayan durumlar olarak görülmüştür. İşyerlerinin çoğu kez zehir, hastalık ve iş kazası saçan çalışma koşulları, insanı bir yana bırakarak serveti ve maddesel zenginliği öne geçirmiştir. Toplumla­ rın örgütlenmede karşılaştıkları engeller ve devletin emek-anamal ilişki­ lerindeki yansızlığı ise, gelirin ve servetin çok adaletsiz dağılımına yol aç­ mıştır. Bütün bunlar insan ömrünü kısahmış, başka bir deyimle yaşam hakkını sınırlamıştır. Sanayi Devriminin insanı ve onun yaşam hakkını ikincil plana indirgeyen düşünsel yapısı ve zihniyeti zaman içinde ve işçi sınıfının da bilinçlenmesi ve örgütlenmesi, savaşımı ve tepkisi ile değişme ve yumuşama gereğini duymuştur. Önce ulusal sonra da uluslararası bo­ yutlarda başlayan hareket ve uyanışlar yavaş yavaş toplumsal hakların doğmasını sağlamıştır. Bu doğuş ile birlikte yaşam hakkına getirilmiş olan sınırlamaların yoğunluğu ve yaygınlığı azalma eğilimi içine girmiştir. İşçi sınıfı siyasal bir güç oluşturup suyun başına geçebilme, devletin yönetimi­ ne katılma olanaklarına ulaştıkça, bu eğilim derinleşmiş ve hızlanmıştır. Önce devlet, emek-anamal ilişkilerinde yansız kalma siyasasından ve YAŞAM HAKKı VE TOPLUMSAL HAKLAR 87 anlayışından uzaklaşmaya başlamıştır. Haksızlık, adaletsizlik ve sömürü karşısında yansız kalma hakkına malik olmadığı düşüncesini kabul etme ve benimseme yoluna girmiştir. Böyle bir yansızlığın ayrıca tüm toplu­ mun huzuru ve anamalcıların çıkarları açısından da yararlı olmadığı, ol­ mayacağı görüşüne yaklaşmıştır. DEVLETLERARAsı İLK HAREKETLERİN OLUŞUMU Uluslararası alanda, platformlarda devletler arası ilk hareketler XIX. yüzyılın ikinci yarısından sonra başlamış ve gelişmiştir. Bu konuda İsviçre kendi federal yapısından gelen deneyimlerin ışığında ilk hareketi başlatmıştır. Yıllar süren hazırlıklardan sonra 1889 yılında Bern'de, amacı işçilere daha insancıl çalışma koşulları sağlamak olan bir devlet­ lerarası konferansın toplanmasını önerdi. Toplantıya ilişkin çalışmalar sürerken, Almanya siyasal çıkarları ve prestiji önde tutan bir düşünceden yola çıkarak ve İsviçre'yi arka plana iterek toplantının Berlin'e alınmasını önerdi ve başardı. 1890 yılında toplantı yapıldı. Böylece Rusya'yı dışarda tutan ve öteki 14 Avrupa ülkesini bir araya getiren devletlerarası ilk çalış­ ma ya da toplumsal politika konferansı toplanmış oluyordu. Çocukları, kadın işçileri ve genelolarak madenIerde bazı çalışma koşullarını ulusla­ rarası normlara bağlayan ilk adım atılmış oldu. Daha sonra Birinci Dünya Savaşı sonrası, uluslararası toplumsal po­ litikalar konusunda çok önemli gelişmelere sahne oldu ve 1919 yılında Uluslararası Çalışma Örgütü kuruldu. Yaşam hakkının ancak insanlık onuruna yaraşır çalışma koşullarının gerçekleştirilmesi yolu ile gerçekten kazanılabileceği düşüncesi yayıldı. 1919 yılından günümüze kadar geçen yetmiş yılı aşan bİr süre içinde toplumsal konuların hemen her yanını kapsayan kararlar alınıp belgeler oluşturuldu ve İnsanın doğal ömrünü sağlıklı olarak yaşayabilmesinin ekononmik ve toplumsal koşulları ülke­ lerin bilgilerine, dikkatlerine ve onaylarına sunuldu. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra da önemli gelişmeler oluştu. Birleş­ Milletlerin öteki ilkeleri yanında toplumsal adalete ve politikalara ilişkin ilkeler de önemli bir yer tuttu. Birleşmiş Milletler Andıaşmasının başlangıcında ve başında denilİyor ki, «toplumsal ilerlemeyi kolaylaştır­ maya ve daha çok özgürlük için daha iyi yaşam koşulları oluşturmaya» da Birleşmiş Milletler halkları karar vermiştir. Bu amaçla da önce İnsan Hakları Evrensel Bildirisini oybirliği ile 1948 yılında kabul etmiştir. Böy­ miş İNSAN HAKLARI YILLIC;I 88 lece insan hakları tarihinde ilk kez bir evrensel belge ile ekonomik ve top­ luınsal konular bir insan hakkı olarak benimsenmiş ve dünya halklarının dikkatine ve onayına sunulmuştur. Evrensel Bildiri 3. maddesinde. «hpl'­ kesin yaşama ve kişi özgürlüğü ve güvenliğine hakkı vardır» ilkesini açık­ ladıktan sonra, 23-27. maddelerinde herkesin ekonomik, topluınsa ı ve ekinsel haklarını belirlemektedir. Bu haklar işsizliğe karşı korunınf! ktn rı. sendika hakkından, adil çalışma koşullarından, sosyal güvenliktr'n ve in­ sanlık onuruna uygun elverişli bir ücretten başlıyarak en geniş anlanıınon eğitim hakkına kadar uzanmaktadır. Bu hakların herbirisİ yaşmn hakkı ile doğrudan ilgilidir. Çünkü, insan bu haklara ulaşabildiğİ ölçülprdC' snğ­ lıklı ve özgür bir yaşama ulaşabilir. Birleşmiş Milletler, hukuksal bağlayıcılığı olmayan, bununla birlik­ te, ahlaki-moral yanı ile dünya halkları nezdinde en büyük onaYf! ulaşmış bulunan Evrensel Bildiriden sonra 1966 yılında da Ekonomsal, Topluın­ sal ve Ekinsel Uluslararası Sözleşmeyi kabul etti. Bu sözleşme 1976 yı !ın­ da yürürlüğe girdi. Evrensel Bildiride yer alan ekonomsal. toplunısfll VC' ekinsel haklar daha kapsamlı boyutları ile ve onaylayan üye ülkelerC' hu­ kuksal bağlayıcılık getirerek uluslararası insan hakları belgelC'ri nrasındn yerini aldı. Sözleşmenin başlangıcında ekonomik ve sosyal haklar bir kez daha açıklanıyor ve «İnsan Hakları Evrensel Bildirisi uyarıncn korkudflll ve yokluktan arınmış özgür insan ülküsüne ancak kişisel ve siyasnl hnkla­ rın yanısıra herkesin ekonomik, toplumsal ve kültürel haklardan Yfll'arla­ nabileceği koşullar yaratıldığında ulaşılabileceğinin bilincindC' ohırıduğu» vurgulanıyor. İnsan haklarının, özellikle yaşam hakkının ekonomik, topluınsal vcı ekinsel haklarla desteklenmesi hareketinin bölgesel belgeleri içindC' kuş­ kusuz, en önemlisi Avrupa Konseyine üye ülkelerin 1961 yılında kabul etmiş oldukları Avrupa Toplumsal Sözleşmesi ya da Avrupa Topluınsal Temel Yasasıdır. Genellikle gelişmiş ve demokratik siyasal düzenİ bir yaşam biçimi olarak benimsemiş olan ülkelere dönük normları-ölçüleri benimseyen bu önemli belge İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerin Korunması Sözleşmesinin (1950) 2. maddesinde yer alan yaşmn hakkını etkin ekonomik, toplumsal ve ekinsel haklarla desteklemeyi aınaçlnnıış­ tır. Demokratik bir toplumda çalışma hakkından başlayarak göçınen işçi lerin haklarını güvence altına almaya kadar uzanan oldukça ayrıntılı hü­ kümler içermektedir. Sosyal ve ekonomik haklar ve özgürlükler bakınıın­ YAŞAM HAKKı VE TOPLUMSAL HAKLAR 89 dan en ileri ilkeleri benimseyen Avrupa Toplumsal Temel Yasası onay­ lanma aşamasında onaylayan üye devlete bazı çekinceler koyabilm~k hakkını tanımakla bir ölçüde de olsa, hem eşitlik hem de bütün içindt> uyum sağlamak ilkelerine aykırı bir yol izlemiştir. Türkiye de 1989 yılın­ da demokratik Avrupanın bu önemli toplumsal belgesini onaylarkPı]. SPı]­ dikal haklara ve özgürlüklere ilişkin 5 ve 6. maddelere çekinet>ler koy­ muştur. Böylece bu hak ve özgürlükleri belirleyen normların gerilt>rİndp kalmış olduğunu kabul etmiştir. Oysa, sendikal hak ve özgürlüklpr siyasal rejimIerin demokratik niteliklerini de belirleyici öğelerdir. Bütünü ile değerlendirildiğinde Avrupa Toplumsal Temel Yasasının da ekonomik, toplumsal ve ekinsel içeriği ile İkinci Dünya Savaşı sonrası­ nın bölgesel platformlarda yaşam hakkına destek veren en önemli b~lg~­ lerden biri olduğu sonucuna ulaşmakta güçlük çekmeyiz. SONUÇ Kuşkusuz, en d~rin ölçül~r­ içinde yer almaktadır. Savaş, devletlerarası uyuşmazlıkların çözümü için zaman zaman başvu­ rulan en sağlıksız, yanlış ve insanlığa en çok acı getiren bir yoldur. Savaş­ larda genellikle kazanan olmaz. Savaşların anında gün ışığına çıkmayan sosyolojik ve psikolojik etkileri zaman içinde toplumsal bunalırnlara dö­ nüşebilir. Bu oluşumlar önünde yenen ve yenilen ayrımı genellikle oIrnaz. de tehdit günümüz tutan altında dünyasında da yaşam hakkını oluşumlar savaş olayı Bölgesel nitelikte kalmış olsalar bile, çağımızda savaş dururnu hep süreklilik gösteriyor. En yenisi de 17 Ocak 1991 'de başladı ve Körfez Sa­ vaşı adı altında sürüyor. Oysa Birleşmiş Milletler Andıaşması (1945). «bir insan yaşamı içinde insanlığa iki kez tanımlanamaz acılar getirc'n savaş felaketinden gelecek kuşakları korumak için ( ... ) insanlığı hoşgörü ile davranmaya ve iyi komşuluk anlayışı içinde birbiriyle barışık yaşmna­ ya ( ... )>> ısrarla çağırmıştır. Ne var ki, insanlar sürekli barışık yaşanıaya hala alışamamış bulunuyorlar. Fakat, buna alışılsın diye Birleşıniş Millet­ ler, Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesinin 20. mnddesİ ilp şu açıklamayı dünyaya duyurmuştur: «1. Her türlü savaş propagandası yasa ile yasaklanır; 2. UlusaL, ırksal ya da dinsel nefretin ayrnn gözetmeye. düş­ manlığa ya da şiddete kışkırtma biçimini alacak doğrultuda savunul­ ması yasalarla yasaklanır.» 90 İNSAN HAKLARI YILLlGI Görülüyorki, hangi açıdan ele alınırsa alınsın, yaşam hakkı kutsal bir Bunu herkes kabul ediyor. Çünkü herkesin bir yaşamı var. Herkes bu hakkın herhangi bir biçimde ihlalolunmasını, saldırıya uğramasıI11 kendi kişiliğinden gelen duygularla istemez. haktır. Bütün hakların ve özgürlüklerin kaynağı yaşamdır. Onu konunak herkesin, fakat başta devletin görevi olmalıdır. Bu doğrultularda ve bağ~ lam içinde düşünüldüğünde savaş propagandasının yasaklanması iyi vp yerinde bir karardır. Ancak, bunun yeterli olmadığını da bilmenıiz gere­ kir. Akla gelebilecek ilk önlem, her yerde savaşa karşı olan kuşaklar ye­ tiştirmek olmalıdır.