OSMANLI EKONOMİSİNDE BAĞIMLILIK VE BÜYÜME 1820-1913 ŞEVKET PAMUK (ÜÇÜNCÜ BASIM (2005), ÖZET) Hazırlayan: Vildan Merve YILMAZ BİRİNCİ BÖLÜM GİRİŞ 19. Yüzyılda Çevreleşme Süreci 18.yy’da İngiltere’de buhar gücüne dayanan makinelerin kullanılmaya başlamasıyla emek verimliliğinde büyük bir artış, üretim maliyetlerinde hızlı bir düşüş yaşanmıştır. Özellikle İngiliz pamuklu tekstil sanayinin gelişmesinde İngiliz iç pazarı olduğu kadar dış pazarlar da önemli bir rol oynamıştır. Sanayi Devrimi olarak adlandırılan bu süreçte önce İngiltere olmak üzere daha sonra batı Avrupa ülkeleri önemli üreticiler haline gelmişlerdir. Bunun sonucunda 19.yy’ın 2. Çeyreğine gelindiğinde ticaret hacminde büyük bir genişleme ticaretin bileşiminde de önemli bir değişiklik ortaya çıkmıştır. Merkez ülkelerden çevre ülkelere özellikle demiryolu gibi ticareti geliştirmeye yönelik altyapı yatırımları için sermaye ihracı yapılmıştır. Tarım ve sanayi gibi doğrudan üretim faaliyetlerine yatırılan sermaye 1. Dünya savaşına kadar sınırlı kalmıştır. Ticaretin gelişmesi dünya ölçeğinde yeni uzmanlaşma ve üretim kalıplarının ortaya çıkmasına neden olmuş, dünya pazarları ile bütünleşme, ürün ekim kalıplarında geçimlik ürünlerden ihracata yönelik üretime kaymayı beraberinde getirmiştir. Bütünleşme sürecinin çevredeki toplumsal kuruluş üzerindeki etkileri yapılanma ve sermayesizleşme başlıkları altında incelenebilir. Yapılanma ile çevredeki kapitalizm öncesi veya kapitalist olmayan üretim tarzının dünya kapitalizmiyle ilişkiye girdikten sonra değişmesi veya dönüşüme uğraması kastedilmiştir. Ticaretin genişlemesi ne kadar hızlı olursa yapılanma adı altında değişimler o kadar hızlı olur. Kar aktarımlarının, faiz ödemelerinin ve çevre ülkesinden geri dönen sermayenin toplamının, merkezden çevre ülkesine ihraç edilen sermaye miktarını aştığı durumlarda sermayesizleşme süreci işlemektedir. 19.yy boyunca ticaretin genişlemesi, yabancı sermaye yatırımları ve üretim kalıplarının değişmesi süreçleri yaşanmıştır. 19.yy koşullarında 3 çevreleşme türü gözlenmiştir; resmi sömürgeler (bu ülkelerde gerek yapılanma gerekse sermayesizleşme olabildiğince dolaysız biçimde yürütülmüştür), biçimsel siyasal bağımsızlığa sahip olmakla birlikte, bir emperyalist devletin etki alanında bulunan çevre ülkeleri ve emperyalistler arası rekabet koşullarında çevreleşme (Çin, İran ve Osmanlı imparatorluğu). 3. Kategoriyi 2.’den ayıran en önemli özellik; emperyalistler arası rekabet koşulları ile görece güçlü bir merkezi devletin bir arada bulunmasıdır. Bunlarda çevreleşme daha yavaş ilerlemiş ve yapılanma sınırlı kalmıştır. 19. yy başlarında Osmanlı ekonomisi 19.yy.’ın başlarında üretim düzeyleri, sermaye birikimi ve teknolojik değişme açısından Osmanlı ekonomisinin durumunu en iyi yansıtan kavram durgunluk olacaktır. İKİNCİ BÖLÜM Osmanlı Dış Ticaretinde Uzun Dönemli Dalgalanmalar 19.yy başlarında Osmanlı imparatorluğunun kendi içindeki ticareti dış ticaretten çok daha önemliydi (dış ticaret toplam üretimin %2 ya da %3’ünü aşmıyordu). Birinci Dünya Savaşına kadar geçen yaklaşık yüz yıllık sürede Osmanlı İmparatorluğunun Batı ve Orta Avrupa ile ticareti daha önceki dönemlerde görülmemiş boyutlarda büyüdü. Genişleyen dış ticaretle üretimin bileşimi iki yönden etkilenmiştir. Bir yandan dış pazarlar için tarımsal meta üretimi yaygınlaşırken diğer yandan sanayileşmiş ülkelerden ithal edilen mamul mallar karşısında zanaate dayanan üretim gerilemiştir. Osmanlı ekonomisi tarımsal mallar ihraç eden, mamul mallar ve belirli gıda maddeleri ithal eden bir duruma gelmiştir. 1838 Balta Limanı Anlaşması (İngilizler ile) ile Osmanlı dış ticaretteki tekeller düzenini kaldırmış ve devlet olağanüstü vergiler ya da sınırlamalar uygulama hakkından vazgeçmiştir. Böylece Osmanlı hammaddelerinin dış ticarete açılması kolaylaştırılmış, devlet mali bunalım dönemlerinde başvurduğu önemli bir ek gelir kaynağını kaybetmiş ve bu da Avrupa para piyasalarında borçlanmanın yolunu açmıştır. Bu anlaşma ile ithalat ve ihracattan alınan vergi oranları yeniden düzenlenmiş yabancı tüccarlar iç gümrük vergisinden muaf tutulmuştur. Kısa vadede ihracatta önemli artışlar görülmesi açısından dış ticaretin kolaylaştırılması düzenlemesi vergi düzenlemesinden daha önemli iken, uzun vadede böyle bir anlaşmayla Osmanlı devleti kendi gümrük vergilerini Avrupa devletleriyle birlikte saptamayı kabul etmiş ve böylece bağımsız bir dış ticaret politikası izleme hakkından vazgeçmiş olduğu için vergi düzenlemesi daha önemlidir. Anlaşmayı imzalamaktaki amaç, İngiltere’ye sunulan iktisadi ödünler karşılığında, İngiltere’nin Osmanlı devletinin toprak bütünlüğünü korumasını sağlamaktır, (çoğu Avrupa ülkesi İngiliz mallarına karşı korumacı önlem alınca İngiltere’nin de dış pazara ihtiyacı doğmuş ve birçok ülke ile ticaret anlaşması imzalamıştır). İleri teknolojiyi, yüksek emek verimliliğini sağlayan makineleri kullanan Avrupa sanayisi karşısında Osmanlı emekçileri düşük ücretleri kabul ederek direnebilmiştir. Bugün, azgelişmişliğin önemli bir boyutu olarak kabul edilen, düşük ücretler gerektiren emek yoğun üretim dallarında uzmanlaşma olgusunun kökenlerini 19. yy’daki bu tür gelişmelerde bulmak mümkündür. 1840 – 1913 arasında Osmanlı dış ticareti daralan coğrafi sınırlara rağmen büyük gelişim göstermiştir. 1840 – 1913 tarihleri arasında coğrafi sınırlardaki daralma nedeniyle nüfus artmamış, 20,8 milyon dolaylarında kalmıştır. 19.yy’da Osmanlı ve Avrupa ihracat artış oranları birbirine oldukça yakındır. Bu yakınlık da Osmanlı imparatorluğunun 19.yy’da Avrupa ve dünya ekonomisinin içine güçlü bir biçimde çekildiğini göstermektedir. 1913 yılının GSMH tahminleri kullanıldığında, 1. Dünya savaşı öncesinde Osmanlı ihracatının GSMH’nın %14,1’ine, ithalatın ise GSMH’nın %19,4’üne ulaştığı görülmektedir. Bu veriler, göre, Osmanlı ekonomisinin 18. Ve 20.yy Türkiye ekonomisine göre oldukça açık, dünya ekonomisi ile bütünleşmiş, hammadde ihraç eden, mamul mallar ithal eden bir ekonomi durumuna geldiğini göstermektedir. Ayrıca 1913’te net tarımsal üretimin %26,5’i ihraç edilmektedir. Toplam üretimin %10’unun net tarımsal üretimin %20’den fazlasının ihraç edilmesi, meta üretiminin yaygın olduğu bir ekonominin varlığını göstermektedir. Osmanlı Dış ticaretinde Alt Dönemler 1840 – 1873: Dış Ticaretin Hızlı Genişleme Dönemi 18.yy’da Doğu Akdeniz Bölgesinin Batı Avrupa ile ticaretinin yarıdan fazlası Fransız tüccarların denetimindeydi. Fransız devrimi ve Napolyon savaşlarından sonra, Fransa Doğu Akdeniz ticareti üzerindeki denetimini kaybetmiş, dünyanın diğer bölgelerinde olduğu gibi İngiltere burada da rakipsiz kalmıştır. İngiliz mamul malları 1838 öncesinde Osmanlı imparatorluğundaki pazarlarını kolaylıkla genişletmiş, Osmanlı hammaddelerinin İngiliz ticaretine açılması ise ticaret anlaşması sonrasında hızlanmıştır. 1840 ve 1830 öncesinde Osmanlının diğer Avrupa ülkeleri ile ticareti durgunluk içindedir. 19.yy’ın 2. Çeyreğinde Osmanlı imparatorluğu sınırları içinde kalan bölgelerin Avrupa ile ticaretleri, 1730 - 1780 arasında yıllık ortalama %1’in altında bir hızla, 1780 – 1830 yılları arasında yıllık ortalama %1,5’in altında bir hızla genişlemiştir. Buna karşılık 1830 ve özellikle 1840 sonrası yıllık ortalama %5’in üstünde bir hızla artmıştır. 19.yy’ın ikinci ve üçüncü çeyreğinin, Osmanlının dünya pazarları için hammadde üretiminde uzmanlaşmış, mamul mallar ithal eden bir ekonomi durumuna gelmesi sürecinde 18. yy ile karşılaştırılamayacak kadar önemli bir dönüm noktası oluşturduğu açıktır. 1840 – 1873 dünya ekonomisinde İngiliz hegemonyasının doruğa ulaştığı dönemdir. Serbest ticaret döneminde İngiltere dünya pazarlarındaki rakipsiz konumundan yararlanarak Osmanlı imparatorluğu ve Latin Amerika gibi alanlara nüfuz etmiştir. Serbest ticaret anlaşması sayesinde 1820’lerden 1880’lere kadar her geçen on yılda İngiltere’nin Osmanlının Asya vilayetleri pazarlarındaki durumu daha da güçlenmiştir. Balkanlarda ise Avusturya, coğrafi yakınlıktan ve tuna nehri gibi ulaşım kolaylığından yararlanarak egemenliğini sürdürmüştür. Ancak Osmanlı balkanlarda toprak kaybettikçe Avusturya’nın dış ticaretteki payı da azalmıştır. Fransa ise Osmanlı pazarlarında bir daha eski konumunu elde edememiştir. Ancak Osmanlı, Fransa için önemli bir hammadde ve gıda maddeleri kaynağı durumundadır, böylece İngiltere, Avusturya ve sonraları Almanya’ya karşı Osmanlı ticaret dengesinde ortaya çıkan açığın bir kısmı Fransa ticaretindeki fazla ile karşılanmıştır. Osmanlının Rusya ile ticareti balkan vilayetlerinde hammadde-hammadde değişimi biçiminde sürmüştür. Osmanlının Almanya ile ticareti 1840 – 1873 döneminde balkan vilayetleri ile iken, Almanya’nın Anadolu’da İngiltere ile rekabete girmesi 1880’ler ve 1890’larda olmuştur. 1879 – 1898 Dünyada Büyük Bunalım, Osmanlı Dış Ticaretinde Göreli Durgunluk Bu alt dönemde Osmanlı dış ticareti büyümeye devam etmekte ancak büyüme hızı düşmektedir. Görülen bu durgunluğun arkasında, dünya ekonomisinin 1873 – 1896 büyük bunalımı yatmaktadır. Osmanlıda durgunluk 1897’deki Yunan savaşı nedeniyle 1898’e kadar sürmüştür. Büyük bunalımın iki özelliği dikkat çekmektedir; dünya ekonomisi tarihinde merkez ülkelerinin ekonomileri ilk kez bu denli eşzamanlı bir bunalıma girmiştir. Bunalım sanayileşmiş ülkelerde üretim düzeylerini geriletmemiş, ancak büyüme hızlarını yavaşlatmış, fiyat düzeylerinde hızlı bir düşüşe yol açmıştır. Bu eğilimler Osmanlı dış ticaretine de yansımıştır. Osmanlı-Avrupa ticaret hacmi daha yavaş büyümüş, ithalat ve ihracat fiyatları düşmüş, sanayileşmiş ülkelerden gelen talebin yavaşlaması nedeniyle dış ticaret hadleri Osmanlı aleyhine dönmüştür. Büyük bunalımın Osmanlı maliyesi ve ekonomisi üzerindeki iki temel etkisi; büyük bunalım 1873’te Avrupa ve Kuzey Amerika’da mali buhranla başlamıştır. Borsalardaki kriz, Avrupa’dan sermaye ihracının ve bu arada Osmanlı dış borçlarına yatırılan fonların tümüyle kesilmesine yol açmış, Osmanlının ödeme gücü olmadığından 1875 – 76’da iflas gelmiştir. 1881’de Düyun-u Umumiye İdaresi’nin kurulması ile Avrupa mali sermayesi Osmanlı maliyesini denetimi altına almıştır. 1880’ler ve 1890’larda Osmanlı yeni borçlanmalara girmemiş ancak önemli borç ödemeleri yapmış, bu fon akımlarının ekonomi üzerinde olumsuz etkileri görülmüştür. 1898 – 1913: Dış Ticarette Yeni Bir Genişleme Dönemi ve Demiryolları Bu alt dönemde Osmanlı dış ticareti 1908 sonrasındaki toprak ve nüfus kayıplarına rağmen büyüme eğilimi içindedir. Bu genişlemenin arkasındaki iki nedenden birincisi; batı Avrupa’nın yeni bir genişleme ve birikim dönemine girmesiyle birlikte Osmanlı hammaddelerine olan talep artmış, artan ihracat hacmi ve hammaddeler lehine gelişen ticaret hadleri, Osmanlı ihracat gelirleri ve ithalat miktarlarının da genişlemesine yol açmıştır. İkinci neden yabancı sermaye tarafından inşa edilen demiryollarıdır. Demiryolları, iç Anadolu gibi limanlardan uzak bölgelere ulaştırma maliyetlerini düşürerek bir yandan bu bölge pazarlarını Avrupa sermayesine kazandırmış, bir yandan bu bölgelerde dünya pazarları için tarımsal meta üretiminin yaygınlaşmasını sağlamıştır. 1880 sonrası Alman – İngiliz ticari rekabeti başlamıştır. Anadolu’da demiryolu yapımı için ve ithalatın finansmanı için sağladığı kredilerle Almanya’nın Osmanlıdan ithalatı ve Osmanlının Almanya’dan ithalatı 1880’lerin ortasından 1913’e kadar çok artmıştır. 1913’te İngiltere’nin Osmanlı ithalat ve ihracatındaki payı gerilemesine rağmen en büyük paydır. Demiryolları yapımı yoluyla Almanya Anadolu’yu Fransa Suriye’yi kendi nüfuz bölgelerine dönüştürürken İngiltere Osmanlının Irak vilayetlerine yönelmiştir. Anadolu’nun İhracata Yönelişi İhracatın genişlemesinde kıyı şeridine yakınlık ya da iç bölgeleri ihraç limanlarına bağlayan ucuz ulaştırma araçlarının varlığı önemli bir önkoşul oluşturuyordu. Anadolu tarımının dünya pazarlarına yönelmesinde en kritik dönem Kırım savaşı ile onu izleyen yıllardır. 1850-52 ile 1864-66 yılları arasında Anadolu’nun belli başlı beş limanından (İzmir, Trabzon, Samsun, Mersin, İskenderun) yapılan ihracat cari fiyatlarla %160 sabit fiyatlarla %180’in üzerinde artmıştır. İç Anadolu’dan yapılan ihracat demiryolu Konya ve Ankara’ya ulaştıktan sonra genişlemiştir. Osmanlıda ihracatta en hızlı genişleme 1840 – 1873 döneminde olmuştur.(Osmanlı ihraç ürünlerine olan talebin sonraki dönemlerde daha yavaş arttığı söylenebilir). 19.yy boyunca Osmanlı hiçbir emperyalist ülkenin denetimi altına girmemiş, üretim ilişkilerini ve üretim sürecini dönüştürmemiştir. Küçük köylülüğün önemli ağırlığa sahip olduğu tarımsal yapı Osmanlı devletinin mali temellerinden birini oluşturmuştur. Bu nedenle Osmanlının ihracata yönelişi daha yavaş ve sınırlı olmuştur. ÜÇÜNCÜ BÖLÜM DIŞ TİCARET FİYATLARINDA UZUN DÖNEMLİ EĞİLİMLER, 1854 - 1913 Son yıllarda yapılan çalışmalar, her çevre ülkesinin net takas ticaret hadlerinin (birincil malların (hammadde ve tarımsal) fiyatlarının mamul mallar fiyatına oranı) Prebisch ile Singer’ın ileri sürdüğü uzun dönemli eğilimi (mamul mallar lehine hareket ettiği) sergilemediğini, ticaret hadlerinin her iki yönde de yirmi yıl veya daha fazla sürebilen döngüsel hareketler gösterdiğini ortaya koymaktadır. Dış Ticaret Hadlerinde Uzun Dönemli Dalgalanmalar 1854-56 döneminden 1911-13 dönemine Osmanlı ticaret hadleri düşmüştür. Kırım savaşı konjonktürü ticaret hadlerini Osmanlı ihraç malları lehine çevirdiği için başlangıç olarak 1858-60 dönemi göz önünde bulundurulabilir. Bu durumda düşüş daha az olmuştur. 19.yy’da verimlilik düzeylerinin sanayileşmiş merkez ekonomilerinde, tarıma dayalı çevre ülkelerinde olduğundan çok daha hızlı yükselmiştir. Bu durumda mamul malların fiyatlarının daha hızlı düşmesi ve net takas ticaret hadlerinin birincil mallar lehine seyretmesi beklenirdi. Osmanlı ticaret hadlerinin bir yükselme göstermemesi, bu dönemde ticaretten ve verimlilik düzeylerindeki artışlardan esas karlı çıkanın merkez ülkeleri olduğunu göstermektedir. Merkez ülkeleri verimlilik düzeylerindeki daha hızlı artışların meyvelerini, daha düşük fiyatlar biçiminde çevre ülkelerine aktarmak yerine, bu sonuçları daha yüksek ücretler ve daha yüksek kar oranları biçiminde kendi ülkelerinde tutabilmişlerdir. 1820-1856 döneminde İngiliz mamullerinin fiyatları düşmüştür. Diğer Avrupa ülkelerinin mamullerinin fiyatları da düşmüştür ancak İngiliz malları kadar düşmemiştir. Osmanlıdan ihraç edilen malların fiyatlarında da düşme olmakla birlikte daha yavaştır. Kısaca bu dönemde Avrupa ile ticarette Osmanlı ticaret hadlerinin yükseldiği söylenebilse de boyutları belirsizdir. 1854-1871 döneminde dünyada olduğu gibi Osmanlı dış ticareti de hızlı bir biçimde genişlemiştir (cari ve sabit fiyatlarla %5’in üstünde). Bu dönemde bu döneme rastlayan kırım savaşı sırasında, Osmanlı ticaret hadleri dünyada birincil malların fiyatlarının artması nedeniyle düzelmiştir. Buna talep hacmindeki genişleme de eklenince 1856-57 de Osmanlı ihracatı büyük sıçrama yaşamıştır. Savaş sonrası birincil malların fiyatları ile Osmanlı ihracatı düşerken, bir-iki yıl sonra Amerikan iç savaşı çıkmış, pamuk kıtlığı meydana gelmiş, ham pamuk fiyatları pamuklu malların fiyatından fazla yükselmiş, Osmanlı ithalatında pamuklu mamullerin payı, ihracatındaki ham pamuktan fazla olduğu için 1865’e kadar ticaret haddi düşmüştür. 1865-71 arasında Osmanlı ticaret haddinde, pamuğun fiyatının normal düzeye düşmesiyle artış olmuştur. Dünya ekonomisinin yüzyıl ortasındaki genişleme döneminde, Osmanlı ekonomisinin tarımsal mallarda uzmanlaşması sürecinin, ticaret hadlerinin tarımsal mallar aleyhine seyretmesine rağmen ilerlediği görülmektedir. Oysa 1850’ler öncesi tarımda uzmanlaşma ile ticaret hadlerinin tarım lehine dönmesi birlikte görülmüştür. Osmanlının merkez ülkeleriyle olan ticareti 1880 ve 1890’larda büyümeye devam etmiş ancak büyüme hızı azalmıştır. 1890’ların ortasından 1. Dünya savaşına kadar bir genişleme dönemi olmuş, birincil malların dünya fiyatları, mamul malların fiyatından daha hızlı artmıştır. 1894-96 ile 1911-13 yılları arasında Osmanlının ithal ettiği mamul malların fiyatları %12 artarken, ihraç ettiği hammadde ve gıda maddelerinin fiyatları %28 artmış, ticaret hadlerinde %14 düzelme olmuştur. Osmanlı-merkez ticaret hadlerinin 1873-96 dünya bunalımı ve onu izleyen genişleme dönemindeki uzun dönem dalgalanmalarının ticaret hadlerinin normal hareket biçimini sergilediği söylenebilir. Normal biçime göre, hammadde ve gıda maddelerinin fiyatları esas olarak mamul mallar fiyatlarından daha büyük dalgalanmalar gösterirler. Bunun en önemli nedeni, birincil malların arz esnekliğinin daha sınırlı olmasıdır. Böylece dünya talebinin ve özellikle merkez ülkelerdeki talebin gerilediği buhran dönemlerinde, birincil malların fiyatları daha hızlı düşer, talebin arttığı genişleme döneminde ise daha hızlı artar. Bu çerçevede, bir çevre ülkesinin ticaret hadlerinin buhran dönemlerinde gerileyeceği, genişleme dönemlerinde düzeleceği beklenir. 1873-96 dünya buhranı sırasında ticaret hadlerinin tarımsal ihraç malları aleyhine dönmesi ve ihracat hacmi büyüme hızının düşmesi tarımda uzmanlaşma sürecini yavaşlatmıştır. Ticaret hacmi ve ticaret hadlerindeki bu uzun dönemli dalgalanmalar, Osmanlı ekonomisinin merkez ekonomilerindeki dalgalanmalardan giderek daha geniş ölçüde etkilendiğini göstermektedir. Osmanlı ihracatının bileşimi ve ticaret hadleri 1910’ların başında Osmanlı ihracatının yaklaşık %90’ı hammadde ve gıda maddelerinden oluşuyordu. Osmanlı ithalatı ise mamul mallardan oluşuyordu. Ancak 19.yy’ın sonunda ve 20.yy’ın başında Osmanlı ithalatı içinde mamul malların payında bir gerilemenin ortaya çıkmış olması muhtemeldir. 1910’lara gelindiğinde buğday, un, pirinç, şeker ve kahve gibi gıda maddeleri Osmanlı ithalatının üçte birinden fazlasını oluşturuyordu. Osmanlı ihracatının bir özelliği de ürün ekim kalıplarına monokültürün hâkim olmamasıdır. İhraç edilen bir ürünün toplamdaki payı %15’i geçmemektedir, bu da ürün çeşitliliğini gösterir. Osmanlı hiçbir zaman sömürge olmadığı için yabancı sermaye monokültürü dayatamamıştır. Monokültür koşullarının var olmaması ve ihraç mallarının çeşitliliği, bütün Osmanlı ihraç malları için dünya pazarı talebinin fiyat esnekliğinin sonsuza yakın olduğu, yani, Osmanlı arz koşullarının ihracat fiyatı üzerinde herhangi bir etkisinin bulunmadığı anlamına gelmez. Tütün, afyon, tiftik ve daha sınırlı ölçüde olmak üzere kuru üzüm, incir ve meşe palamudunda Osmanlı ihracatı, İngiltere ve Almanya’nın ithalatında önemli bir yer tutuyordu. Dolayısıyla, bu mallarda talep esnekliğinin sonsuz olmadığını, Osmanlı arz koşullarının ihracat fiyatlarını bir ölçüde etkilediğini söylemek mümkündür. Bu bağlamda tütün en ilginç örneği oluşturmaktadır. Osmanlı ‘Türk tütünü ’nün tek ihracatçısıydı. 1884 de tütün ekimi, satın alımı, ihracatı ve yerli tüketim için sigara imali denetiminde tekel yetkisi Avrupa sermayesi tarafından kurulan tütün rejisine verildi. Reji her yıl belli miktar tahvil sahiplerine aktarıyor, yatırılan sermaye üzerinden %8’lik bir kısmı hissedarlarına vermeyi kalan karını kendi hissedarları, Duyun-i Umumiye idaresi ve Osmanlı imparatorluğuna paylaştırmayı kabul ediyordu. Rejinin amacının düşük miktar yüksek fiyat ile karını azamileştirmek olduğu söylenebilir. Rejinin politikaları tütünün fiyatını yükseltmiş fakat bundan üreticiden alım fiyatıyla ihraç fiyatı arasındaki farktan dolayı üretici değil reji faydalanmıştır. Bu örnek, emperyalist devletlerin müdahalesinden uzak bir çevre ülkesinin arzı kısıtlayarak dış ticaret hadlerini kendi lehine çevirebileceğini göstermiştir. Ancak Osmanlı ticaret anlaşmaları yüzünden dış ticaret politikası açısından bağımsızlığını yitirmiştir. Avrupa devletlerinin baskısıyla 1. Dünya savaşına kadar ithalat ve ihracata koyulan gümrük resimleri son derece düşük seviyede kalmış, açık ekonomi koşulları egemenliğini sürdürmüştür. DÖRDÜNCÜ BÖLÜM OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDA YABANCI SERMAYE, 1854 - 1913 Osmanlı’da yabancı sermaye iki çeşittir. Birincisi 1854’den itibaren Avrupa borsalarında tahvil satımıyla borçlanma (1876’da borçlarını ödeyemez duruma gelmiş, 1881’de kurulan Düyun-i Umumiye’nin mali denetimini kabul etmiştir.), ikincisi ise dolaysız yabancı yatırımlardır (Avrupa sermayesinin yaptığı demiryolları, liman işletmeleri, bankalar, maden işletmeleri, ticaret evleri, su, gaz, elektrik işletmeleri ve bunlara verilen borçlar). Osmanlı Devleti’nin dış borçlanmasının en temel nedeni, merkezi devletin güçsüzlüğü ve mali krizine uzun vadeli çözüm bulamaması, bütçe açıklarının önüne geçememesidir. Mali sorunlar, ekonominin güçsüzlüğünden değil, vergi gelirlerinin büyük bir kısmına yerel unsurların el koymasından kaynaklanmıştır. Osmanlı devleti 1760 ve özellikle 1780’lerden sonra yoğun mali sorunlarla karşılaşıyordu. Önce iç piyasada Galata bankerlerinden borçlanarak ve tedavüldeki sikkelerin değerli maden bileşimini değiştirerek ek mali gelir sağlamaya çalışmış ancak 1840’lara gelindiğinde tağşiş maliyeti artmış, ekonomide belirsizlikler olumsuzluk yaratmıştı. Avrupalı sermayedarlar dış borç konusunda hem faiz geliri elde edecekleri hem de Osmanlının sağladığı fonla askeri teçhizat talebi nedeniyle talep artışı yaşayacağı nedeniyle baskı yapmıştır. Osmanlı ilk dış borcu 1840’larda Galata bankerleri aracılığıyla kısa vadeli olarak Fransa’dan almıştır. Kırım savaşının (1854) da getirdiği sıkıntılarla uzun vadeli borç tahvilleri Londra, Paris, Viyana ve Frankfurt piyasalarında satışa çıkarılmıştır. 1854’deki ilk borçlanmadan 1875-76’da borçları ödeyemeyeceği noktaya gelene kadar Osmanlı çok ağır şartlarda (çok yüksek faizle) borçlanmıştır.1875’e kadar alınan borçlar cari harcamalar için kullanılmış, hemen hiç yatırım yapılmamıştır. Bundan sonraki borçlar da eski borçların faiz ve anapara ödemesine harcanmıştır. Borç ödemelerinin, dış borçlanma dışındaki devlet gelirlerine oranı 1860’ların başında %10, 1870’lerin başında %30’lar, 1870’lerin ortasında %50’lere ulaşmıştır. Yani Osmanlı Devleti 1870’lerin ortasında hiç borç almadan anapara ve faiz ödemelerini yapmak için tüm gelirlerinin yarısını bu alana ayırması gerekmektedir. Ekonominin borç ödeyebilirlik göstergesi olarak kabul edilebilecek borç ödemeleri/ihracat gelirleri oranı da 1860’ların başında %10’lardan 1870’lerin ortasında %50’lere yükselmiştir. 1873’te Avrupa ve Amerika’da borsa krizi başlayınca borç alamayan Osmanlı 1876 yılında iflasını ilan etmiştir. Bunun üzerine alacaklı ülkelerle yapılan görüşmeler sonunda 1881 yılında Düyun-i Umumiye (Genel Borçlar) İdaresi kurulmuştur. Böylece Osmanlı maliyesinin vergi kaynaklarının bir bölümü üzerinde ayrıntılı bir denetim kurulmuş ve bu kaynakların gelirleri doğrudan Avrupa’daki alacaklılara aktarılmıştır. Düyun-i Umumiye tütün ve ipek gibi vergileri kendisine bırakılan tarımsal malların üretimine ve ihracatının geliştirilmesine ağırlık vermiş, böylece ihracata yönelik tarımsal üretimi özendirmiştir. Osmanlı dış borçlanmasında ikinci dönemi oluşturan 1882 – 1914 yıllarının en önemli özelliği, kurulan güçlü denetim sayesinde net fon akımlarının yönünün değiştirilmesidir. Borç alınmaya devam edilmiştir ancak giren miktarın iki katından fazlası da dışarıya ödenmiştir. 1854-1913 dönemi içinde yıllık ortalamalar itibariyle, 1882-1901 Osmanlı dış borçlanmalarının en düşük düzeyde kaldığı bir alt dönemdir. Bütçe açıklarının yüzyılın başında tekrar büyümeye başlamasıyla, 1910’ların başında Osmanlı maliyesi eski borçların faiz ve anapara ödemelerinin ancak artan miktarlarda alınan dış borçlarla karşılayabildiği bir aşamaya gelmiştir. 1855-1873 dönemindeki fiyatlardaki gerileme 1873-1896 büyük bunalımı ile devam etmiş, bu yıllarda alınan bir borcun geri ödemesi 1896’da iki katına çıkmıştır. Ancak 1896-1913 döneminde Osmanlı ihracatı fiyatlarında %27 artış olmuş, 1896-1913 Osmanlı dış borç yükünün gerçek değerinin fiyat hareketleri nedeniyle azaldığı tek alt dönem olmuştur. Dış Borçlar Dışındaki Yabancı Sermaye Yatırımları Osmanlı’da en büyük dolaysız yabancı yatırım dalgası 1888-1896 dönemindedir ve bu yatırımların büyük bir bölümü demiryollarına yönelmiştir. İkinci ve daha sınırlı dalga ise 1905-1913 döneminde olmuş, bunun içinde de demiryollarının önemini koruduğu görülmüştür. Diğer taraftan dolaysız yatırımlardan kaynaklanan kar aktarımı zaman içinde sürekli artmıştır. Net fon akımlarının yönünde uzun dönemli dalgalanmalar olmuştur. 1854’ten 1875’e kadar, hem dış borçlanmada hem de dolaysız yatırımlarda sermaye girişi, borç ödemeleri ve kar aktarımından fazla olmuştur. 1876-1887’de ise Düyun-i Umumiye nedeniyle yabancı sermaye getirdiğinden fazlasını götürmüştür. 1888-1896 döneminde ise demiryolları ve diğer dolaysız yabancı yatırımlar ile sermaye girişi yine ağır basmıştır. 18971913 dönemi İmparatorluktan Avrupa ülkelerine artı-değer aktarımının en güçlü dönemi olmuştur. 1888 ve 1914 yıllarındaki hesaplamalara göre Osmanlıda yabancı sermayenin büyük bölümü dış borçlara yatırılmıştır. Dış borçlar dışındaki dolaysız yabancı sermayenin ise büyük bölümü demiryollarına yatırılmıştır. Limanlara ve ticaret alanına yatırılan yabancı sermaye ile toplandığında Osmanlıda 1914’te dış borçlar dışında kalan yabancı yatırımların %73’ten fazlası ticareti geliştirmeye yönelik olmuştur. 1850’lerin sonu ve 1860’ların başında batı Anadolu’da demiryolları yapımı bu bölgede İngiliz egemenliği dönemini başlatmıştır. 1880’lerin sonu ve 1890’ların başında Suriye ve Filistin’de başlayan demiryolları yapımı da Fransa ile ticaretin gelişmesine neden olmuştur. Yine aynı yıllarda İzmit- Ankara, EskişehirKonya demiryolunun yapımı Orta ve Güney Anadolu’ya Alman sermayesinin girişini başlatmıştır. Yabancı Yatırımlarda Avrupa Ülkelerinin Değişen Payları 1875-76 iflasına kadar İngiliz sermayesi ilk Osmanlı istikrazlarını satın almada en büyük paya sahiptir. 1860’larda Fransa en büyük alıcı olarak belirmiş ancak İngilizler iflasa kadar piyasadan tümüyle çekilmemiştir. 1870-73’te Avusturya da istikrazları satın almıştır. Almanya ise 1888’den sonra Osmanlı istikrazlarını satın almıştır. 1914’e gelindiğinde, Fransa toplam borçların yarısından fazlasını elinde tutarken Almanya ikinci, İngiltere üçüncü sıradadır. 1860 ve 1870’lerde dış borçlar dışındaki yabancı sermaye girişinde İngiliz sermayesi birinci sırada idi. 1880’lerden sonra İngiliz sermayesi kar aktarımı ve önceden giren sermayenin geri dönmesi biçiminde getirdiğinden fazlasını İngiltere’ye yollamıştır. 1888’de Fransız sermayesi ikinci sıradaydı. 1914’e gelindiğinde hem dış borçların hem dış borçlar dışındaki yabancı sermayenin yarısından fazlasını elinde tutuyordu. İngiliz ve Fransız ortak sermayesi ile kurulan Osmanlı bankasının İngilizler etkisini kaybedince Fransız sermayesinin çıkarlarını savunmasıyla Fransa Osmanlıda birçok bölgeye yayılmıştır. 1888’den sonra Almanya’nın da önemli bir paya sahip olduğu görülmektedir. 1860’ların sonuna kadar İngiltere Rusya’nın Hindistan’a inişini engellemek için Osmanlının toprak bütünlüğünün korunmasını savunmuştur. Amerikan iç savaşının sona ermesi ile Amerika’dan İngiltere’ye buğday ve pamuk ihracatının yeniden başlaması, Süveyş kanalının açılması ile Hindistan’a giden yol üzerinde Mısırın öneminin artması ile 1860’ların sonundan sonra İngiltere Osmanlı toprak bütünlüğünün korunması politikasını terk etmeye başlamıştır. 1888-1896 arasında hem Fransız hem Alman sermayesi Osmanlı ödemeler dengesini olumlu yönde etkileyecek miktarda yeni yatırımlar yapmıştır. İngiliz sermayesinin Osmanlıya girişi, İngiltere’nin dünyanın en güçlü devleti olduğu ve serbest ticaret ilkelerinin egemen olduğu bir dönemde olmuştur. Alman sermayesinin girişi ise emperyalistler arası rekabetin yoğunlaştığı bir dönemde gerçekleşmiştir. BEŞİNCİ BÖLÜM ANADOLU TARIMININ İHRACATA YÖNELİŞİ, 1840-1913 İmparatorluğun tarımsal üretimi 1860 ile birinci dünya savaşı arasında bir kattan fazla artmıştır. Tarımsal ihracat artış hızı, tarımsal üretim artış hızından çok daha yüksektir. Tarımsal ihracatın bileşiminde 1878-1913 dönemi boyunca hiçbir ürün ihracata egemen olmamıştır. 1840-1878 yılları arasında da hiçbir ürünün toplam ihracat içindeki payı önemli boyutlara ulaşmamıştır. 18.yy’da ayanın güçlenmesine rağmen küçük üreticilik tarımsal yapıların temelini oluşturmuştur. 19.yy’da da önemlerini korumuşlardır. Köylü işletmelerinin önemlerini koruyabilmelerinin nedeni, Osmanlı devleti kendi mali temelini oluşturan küçük köylülüğü bir yandan ağır bir şekilde vergilendirirken aynı zamanda da güçlü bir toprak ağaları sınıfının doğmasına karşı koruması olmuştur. Diğer bir neden de kırsal alanlarda emeğin göreli kıtlığı ve toprağın göreli bolluğudur. Bu durum küçük üreticilerin ya da aile işletmelerinin pazarlık gücünü artırmıştır. ALTINCI BÖLÜM ZANNATLERİN DİRENİŞİ VE GERİLEYİŞİ, 1820-1913 İthal mallarının rekabeti üretim ve istihdamda gerilemeye yol açmış, bu darbenin en hızlı dönemi de 1840 ile 1870’ler arasında olmuştur. 1820’lerin başında Osmanlı ekonomisi pamuklu ve yünlü tekstilde kendi kendine yeterli durumda iken, 1910’lara gelindiğinde kişi başına pamuklu tekstil tüketimi iki buçuk katına çıkmıştır. Bu tüketimin yaklaşık beşte dördü ithal edilmektedir. YEDİNCİ BÖLÜM EKONOMİNİN AÇILIŞI VE BÜYÜME 1820-1853: İngiliz Hegemonyası Altında Dış Ticaret İlk dış borçlanmanın gerçekleştirildiği Kırım savaşı yıllarına kadarki bu dönem, dünya kapitalizmine açılış sürecinin dış ticaret ile sınırlı kalan aşamasını temsil etmektedir. Sanayi devrimi ve Napolyon savaşları sonrasında dünya pazarlarında büyük ölçüde rakipsiz kalan İngiltere, sanayileşen Avrupa’nın korumacılık önlemleri karşısında çevre ülkelerine yönelmiş ve bu arada Osmanlı-İngiliz ticareti hızla genişlemeye başlamıştır. Birinci dünya savaşına kadar geçerliliğini koruyacak olan 1838 Ticaret Anlaşmasını, İngiltere’nin dünya ölçeğindeki girişimlerinin bir parçası olarak ve Osmanlı ekonomisinin dış ticarete açılmasını kolaylaştıran bir düzenleme olarak değerlendirmek gerekir. Yüzyılın ikinci çeyreğinde, Osmanlı dış ticaretinin büyüme hızı önceki yüzyıllarda görülmemiş boyutlara ulaşmıştır. Bu hızlı genişleme sonucunda bir yandan zanaatlere dayalı tarım-dışı üretim faaliyetleri gerilerken, diğer yandan da dünya pazarları için tarımsal meta üretimi yaygınlaşmıştır. Dönemin bir diğer özelliği de teknolojik gelişmeler nedeniyle sanayi mamullerinin fiyatlarının hızla düşmeye devam etmesi, ticaret hadlerini Osmanlı imparatorluğu gibi birincil mallarda uzmanlaşmakta olan ülkeler lehine döndürmüştür. Yine de yüzyıl ortasında toplam üretim içinde ithalat ve ihracatın payı oldukça sınırlıdır. 1854-1876: Dış Borçlanma ile Artan Bağımlılık Sanayileşen ekonomiler ve genel olarak dünya ekonomisi için bir genişleme dönemi olan yüzyılın üçüncü çeyreğinde, İngiltere’nin göreli gücü doruğa ulaşmıştır. Diğer taraftan ticaret hadlerindeki elverişli hareketlerin durmasına karşın, dünya pazarlarındaki talebin genişlemesiyle Osmanlı dış ticareti hızla büyümeye devam etmiştir. Kırım savaşı ve Amerikan iç savaşının etkileri ekonominin dışa açılmakta olan kesimlerinde güçlü bir biçimde hissedilmiştir. İmparatorluğun kıyı bölgelerinde tarım ve tarım-dışı faaliyetlerin birlikteliğinin giderek parçalandığı, zanaatlerdeki gerilemenin, tarımda uzmanlaşmanın yaygınlaştığı görülmektedir. Ekonominin dünya kapitalizmine açılışı sürecinde 1850’lerde dış borçlanma ve dolaysız yatırımlar yoluyla yabancı sermaye girişi ortaya çıkmıştır. Dış borçlanmanın bu ilk döneminde fon girişi borç ödemelerinin üzerinde kalmış, sağlanan dış fonlarla devletin askeri harcamalarının ve genel olarak ithal malı tüketim mallarına yapılan harcamaların arttığı, dış ticaret açıklarının hızla büyüdüğü görülmektedir. Öte yandan, Avrupa devletlerinin baskısı altında ekonominin açılışına ilişkin kurumsal düzenlemeler sürdürülmüştür. Bunlar arasında en önemli olarak devletin kâğıt para basma yetkisinin 1863’te Osmanlı Bankası’na devredilerek İmparatorluğun fiili olarak altın standardına bağlanması ve 1866 yılında yabancılara tarım arazisi satın alma hakkının tanınması sayılabilir. 1880-1896: Durgunluk ve Mali Denetim 1873-78 yılları İmparatorluk açısından olağanüstü boyutlarda siyasal, toplumsal ve iktisadi buhranlar dönemidir. 1873’te patlak veren borsa krizi nedeniyle sermaye ihracı durmuş, 187374’te Anadolu yüzyılın en büyük kıtlığını yaşamış, 1876’da Osmanlı iflasını açıklamış ve meşrutiyet ilan edilmiştir. Bunları 1877-78 savaşı ve yenilgi sonrasında İmparatorluğun büyük toprak ve nüfus kayıpları izlemiştir. Dünya ekonomisinin uzun bir göreli durgunluğa girdiği 1890’ların sonlarına kadar süren bu dönemin en önemli özellikleri Osmanlı ekonomisinin dünya pazarlarına yönelişi sürecinin yavaşlaması ve Düyun-i Umumiye İdaresinin devletin mali kaynaklarına el koymasıyla Avrupa’ya artı-değer aktarımının Osmanlı-merkez iktisadi ilişkilerinin egemen boyutu durumuna gelmesidir. Bu arada dünya fiyat düzeylerinin 1870’lerin başlarından 1890’ların ortalarına kadar hızla düşmesi, merkezi devletin reel borç yükünü artırmış, maliye üzerine olumsuz etki yapmıştır. Mali koşulların ekonomi üzerindeki etkilerine gelince, büyük borç ödemeleri ekonomi üzerinde olumsuz deflasyonist sonuçlar doğurmuştur. Bu dönemde net borç ödemeleriyle birlikte dış ticaret açıkları kapanmıştır. Yüzyılın son çeyreğinde dünya ölçeğinde emperyalistler arası güç dengelerinin değişmesi, İngiliz hegemonyasının yerini İngiltere, Fransa ve Almanya arasında yoğun bir rekabete terk etmiştir. 1896-1913: Dünya Savaşı’na Doğru Büyüme ve Emperyalistler arası Rekabet 1896 sonrasında dünya ekonomisinin buhrandan sıyrılmasıyla birlikte Osmanlı dış ticaretinin daha hızlı büyümeye başladığı, tarımsal meta üretimindeki artışların hız kazandığı görülmektedir. Veriler birinci dünya savaşı öncesinde ekonominin küçümsenemeyecek bir hızda büyüdüğüne işaret etmektedir. 1901 yılından itibaren dış borçlanmanın yoğunlaştığı görülmektedir. Dış borçlanmaya koşut olarak dış ticaret açıkları 1903 sonrasında hızla genişlemiş, 1910’larda yüzyılın en büyük miktarlarına ulaşmıştır. 1910’lara gelindiğinde Avrupa sermayesinin ekonomi ve maliye üzerindeki denetimi artmış, artı-değer aktarımı süreklilik kazanmıştır. 1896 sonrasında yabancı sermaye getirdiğinden fazlasını götürür olmuştur. 1910’lara gelindiğinde Osmanlı ekonomisi çok daha açık ve tarıma dayalı bir yapı göstermektedir.