20.07.2017 ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ SAKARYA SAVAŞI ÖMER FARUK CARIK(13010507039) SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLİĞİ 1. SINIF Ömer Faruk Carık Sakarya Savaşı SAKARYA SAVAŞI ( 23 AĞUSTOS- 13 EYLÜL 1921 ) Sakarya Savaşı Öncesindeki Gelişmeler: 1.ve 2. İnönü savaşları Türk ordusunun zaferiyle sonuçlanmıştı. Ancak her iki savunma savaşını da kazanan Türk ordusunun Aslıhanlar ve Dumlupınar’daki taarruz girişimleri başarılı olmamış, bu da ordunun henüz taarruz gücünün olmadığını göstermiştir. 2.İnönü savaşı’ndan sonra Güney Cephesi kaldırılarak Batı Cephesi’nin bünyesine alınmış, böylece Batı Cephesi’nde daha fazla kuvvetin toplanmasına imkan sağlamıştı. Ancak henüz genel bir seferberlik ilan edilerek ülkenin tüm kaynakları harekete geçirilememişti. Buna ne yol, ne de taşıt durumu elverişliydi .Mevcut birlikler vasıtasızlık nedeniyle hareket yeteneğinden yoksun bulunuyordu. Bu şartlarda Türk ordusu yine bir savunma savaşı yapacaktı. Buna karşılık Yunanlılar 2.İnönü yenilgisinden sonra bütün güçleriyle yeni bir taarruzun hazırlıklarına girişmişlerdi. Bir taraftan yenilginin acısını işgal bölgelerindeki sivil halka eziyet ederek, donanmalarıyla Karadeniz’deki bazı limanları topa tutarak çıkarmaya çalışırken, diğer taraftan da genel bir seferberlik ilan ederek kuvvetlerini iki katına çıkarmışlardı. Yunan ordusunun 10 Temmuz 1921’de başlattığı taarruzun hedefleri iki kez deneyip de başaramadıkları sonuca ulaşmak, Türk ordusunu bir an önce yok ederek Sevr’in uygulamasını sağlamaktı. Yunan ordusunun taarruzu gelişme gösterirken, bu arada Yunan donanması da Karadeniz’deki Türk nakliyatını engelleme çabasındatdı.20 Temmuz da Trabzon limanını 40 dakika süreyle bombalayan donanma sahil bataryalarının karşılık vermesi ve Panter zırhlısının yara alması nedeniyle çekilmek zorunda kalmıştı. Mustafa Kemal Paşa Yunan taarruzunun aleyhimizde gelişmesi ve durumun kötüleşmesi üzerine 18 Temmuz’da Batı Cephesi karargahına gitmiş ve İsmet Paşa’ya Sakarya Nehri’nin doğusuna çekilme direktifini vermişti. Bunun üzerine Türk Ordusu 25 Temmuz’da çekilmiştir. Mustafa Kemal Paşa ordunun bu çekilişini askerliğin bir gereği olarak görmüştü. Düşman ordusuyla araya büyük bir mesafe koyarak orduyu güçlendirmek için zaman kazanmak istiyordu. Yunan ordusu asker ve silahça çok üstün bir durumdaydı. Türk ordusunun silahları çok çeşitli, cephanesi yetersizdi. Ayrıca Sakarya Nehri’nin doğusu savunma için uygun bir bölgeydi. Diğer taraftan Yunan ordusu çekilen kuvvetlerimizi izlediği takdirde ikmal merkezlerinden uzaklaşmış olacak, susuz bir bölgede gücünden kaybedecekti. Eğer Türk ordusunu takip etmeyip, yeni bir düzenlemeye giderse, o takdirde de ordumuza ihtiyacı olan zamanı kazandıracaktı. ~1~ Ömer Faruk Carık Sakarya Savaşı Bununla beraber Türk ordusunun Afyon, Kütahya ve Eskişehir gibi geniş ve stratejik bir bölgeyi Yunan işgaline terk etmesi bütün yurtta hayal kırıklığı yaratmış, T.B.M.M. de moral bozukluğuna ve şiddetli eleştirilere yol açmıştır. Bu durum üzerine Milli Savunma vekili Fevzi Paşa(Çakmak) mecliste son askeri durum hakkında bilgiler vermiş, çekilişin nedenlerini açıklamaya çalışmıştı. Buna göre, Türk ordusunun komutanları kazanma ve kaybetme ihtimalinin eşit olduğu bir riske girmektense, orduyu Sakarya’nın doğusuna çekmeyi deha uygun bulmuşlardır. Ordu bu çekilişi yüzde on civarında bir kayıpla gerçekleştirmişti. Bu arada bu son durum karşısında Ankara’nın durumu tehlikeye girmiş, meclisin Kayseri’ye nakledilmesi kararlaştırılmıştı. Hatta bunun için memurlara yollukları ödenmiştir. Ancak meclisin bazı üyeleri bu karara şiddetle karşı çıkmıştır. Bunların başında gelen Erzurum Mebusu Mustafa Durak Bey, bunun ordunun ve milletin morali üzerine kötü etkiler yapacağını, artık ölmeye hazır olmalarını söyledikten sonra bütün mebusların bir tüfek alarak mecliste top patlayıncaya kadar kalmalarını önerdi. Daha sonra meclisin naklinden vazgeçildi. Fakat T.B.M.M. deki muhalifler bu kritik durumu fırsat olarak görüp eleştiri dozunu iyice artırmışlardı. Mecliste, ``Ordu nereye gidiyor; millet nereye götürülüyor? Bu gidişin elbette bir sorumlusu vardır; o nerededir? Onu göremiyoruz. Bugünkü acıklı halin feci durumun hakiki sorumlusunu ordunun başında görmek isterdik” sözleri yükseliyordu. Bu sözleri ima ve ifade etmek istedikleri kişi Mustafa Kemal Paşa’dan başkası değildi. Görüldüğü gibi Mustafa Kemal Paşa’nın muhaliflerin durumu ümitsiz gördükleri için bütün sorumluluğu onun üstlenmesini istiyorlardı. Buna karşılık T.B.M.M. nin büyük bir bölümü de ona duydukları güvenden dolayı Mustafa Kemal Paşa’nın ordunun başına geçmesini en etkili çare olarak görüyorlardı. Böylece mecliste gerek muhalifler, gerekse ona güvenenler farklı yaklaşımlarıyla da olsa Mustafa Kemal Paşa’nın Türk ordusunun başına geçmesi konusunda aynı görüşte birleşmişlerdi. Mustafa Kemal Paşa başkomutanlık görevini üstlenmeye hazır olduğunu, ancak bunun için T.B.M.M. nin yetkilerinin kullanma hakkının kendisine tanımasını istemişti. Meclis sonuçta bu yetkilerini de esirgemeyerek 5 Ağustos 1921’de çıkardığı bir kanunla Mustafa Kemal Paşa’yı üç ay süreyle başkomutanlık görevine atamıştı. Dilediği takdirde üç ay dolmadan kanunu kaldırabilecekti. Mustafa Kemal Paşa bu görevi üstlenir üstlenmez ilk iş olarak orduyu her bakımdan güçlendirmek amacıyla 7/8 Ağustos tarihlerinde Tekalif-i Milliye(Milli Vergiler) emirlerini yayınladı. Bu emirlerle Türk milleti topyekûn bir savaşın gereği olarak ordu için her türlü yardımda bulunmaya çağrılmıştı. ~2~ Ömer Faruk Carık Sakarya Savaşı Kütahya-Eskişehir savaşlarında askeri giydirmek ve doyurmak mümkün olmamıştı. Hayvan vebası öküzleri kırıp geçirmişti. Sakarya boylarında toplanan 72000 kişilik ordu için şehitler ve firarlar nedeniyle 28000 silah kalmıştı. Günlük 72 ton un ihtiyacına karşılık, mevcut kapasite 23 tondu. Derhal 100 000 kişinin yemesini içmesini sağlayacak kapasite yaratıldı. Bir ayda 100 000 kat elbisenin hazırlanması gerekirken 150 000 kat elbise hazırlandı. Günde 1200 çift ayakkabı üretecek imalathane kuruldu. Çekirge mücadelesi için depolarda korunan tenekelerden mataralar yapıldı. Ordudan ayrılan ustalarla parasız süngü imali sağlandı. Diğer taraftan Doğu Cephesi’nin ve Merkez ordusunun eğitim görmüş birlikleri Batı Cephesi’ne naklediliyor, Sakarya’nın doğusuna çekilmiş olan ordu durmaksızın savunma eğitimi yapıyordu. Ordunun ihtiyaçlarını kesintisiz yerine getirebilmek amacıyla bir ikmal teşkilatı kurulmuştu. Sonuç olarak ordunun çekilişiyle kazanılan yaklaşık bir aylık süre iyi değerlendirilmiş, beklenen Yunan taarruzunun kırabilmesi için gerekli hazırlıklar tüm hızıyla sürdürülmüştü.(Sabahattin Özel, A. İhsan Gencer. Türk İnk. Tarihi. s 180-81-82-83) Sakarya Savaşı’nın Başlaması(23 Ağustos – 13 Eylül 1921) Başkomutan M. Kemal karargahını Ankara’nın 35 km güneybatısındaki Alagöz köyünde kurmuştu. Yunanlılar ertesi günü 13 Ağustosta Eskişehir’den ilerlemeye başlamışlar ve bir gün sonra Sivrihisar’ı işgal etmişlerdi. Kral Konstantin ordularına Ankara’ya girme emri vermiş(Şerafettin Turan.Türk Devrim Tarihi. s 251). Türk ordusunun direnişinin kırıldığını ve kaynaklarının tükendiğini zanneden Yunanlılar, ileri harekata başlamış ve 23 Ağustos’ an 13 Eylüle kadar, devam eden bir çarpışma dönemi yaşanmıştır. Sakarya Meydan Muharebesi olarak bilinen bu kritik günlerde, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa,``Hatt-ı müdafaa yoktur. Sath-ı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça bırakılamaz” diyerek, düşmanın bulunduğu bütün cepheyi, savaş alanı olarak ilan etmiştir. Bu sırada Doğu Cephesi komutanı Karabekir şu yada bu yerin savunulmasının düşünülmemesi ,`` bağımsızlık savaşı” nı kazanmak için düşmanı yıpratacak her çareye başvurulmasını ve sonunda üstün kuvvetler toplayıp gerekli darbenin indirilmesi gerektiği görüşünü belirterek ordunu moral gücünü artırmak istemiştir. 40 bin kişilik Türk askerine karşın, 88 bin Yunan askeri ile yapılan Sakarya Meydan Muharebesi, Türk tarihine eşine pek az rastlanan büyük bir zafer olarak geçmiştir(Temuçin Faik Erten. Başlangıcından Günümüze Türkiye Cum. Tarihi. s 140).11 tümenle hareket eden ~3~ Ömer Faruk Carık Sakarya Savaşı Yunanlılar, Türk ordusunun sol kanadını kuşatmak amacıyla 23 Ağustosta bütün güçleriyle Türk mevzilerine saldırmışlardır. Ayın 29’una kadar süren savaşlarda Türk savunması yer yer parçalanmış, batıya doğru kurulan Türk cephesi güneye doğru yön değiştirmişti. Bu durumda Türk kuvvetleri biraz daha geriye alınırken Yunanlılar bir hamle daha yapıp 2 Eylülde Çal Dağını ele geçirmişlerdi. Bu M. Kemal’in değerlendirmesiyle de Ankara’nın tehlike altına düşmüş demekti. Karargahta bulunan H. Edip Adıvar’ın belirttiğine göre, Başkomutan ``orduya geri çekilme emri verip vermemekte” bir süre duraksamamıştı. Ancak Çal Dağına yerleşen Yunanlılar bir gün dinlendikten sonra giriştikleri saldırıda püskürtülünce bütün cephe boyunca savunmaya geçmişlerdi. Bunun üzerine Türk ordusu 10 Eylülde Beylikköprü doğusunda genel saldırıya geçmişti. Buna karşı koyamayan Yunanlılar, geri çekilmeye başlamışlar ve 12 Eylül’deki Türk saldırısından sonra Sakarya’nın batısına geçmişlerdi. 13 Eylüle geldiğinde Sakarya doğusunda Yunan birliği kalmamıştı. 22 gün süren Sakarya Savaşı, TBMM ordularının ve Türk halkının büyük kayıplarına karşın zaferle sonuçlanmıştır. Türk ordusu ölü ve yaralı olarak 25.000 kişi yitirmişti. 7’si tümen komutanı olmak üzere 350 subay şehit düşmüş, 800 subayda yaralanmıştı. Bu nedenle Sakarya bir ``subay savaşı” olmuştu. Ama bu kayıplarla yalnız Ankara kurtarılmamıştı, Yunan ilerleyişi ile birlikte 13 Eylül 1683’ te Viyana önlerinde başlayan geri çekilme de 238 yıl sonra durdurulmuştu. Ancak çekilen Yunan ordusunu gerektiği biçimde takip etme olanağı bulunamamıştı. Uğranılan kayıplar, askerin yorgunluğu ve araç yokluğu bunu engellemişti. Yunanlılar da izlemekten kurtulmak için, ilerlerken yaptıkları gibi her yeri yıkıp yakmak ve halkı öldürmek suretiyle korku yaratma taktiğini uygulamışlardı. Sakarya Savaşı’nda Yunanlılar da büyük kayıplara uğramışlardı. Müttefik orduları Başkomutanı Gnl. Harrington, Yunan yenilgisinin nedenini `` Türk ordusunun arka tertiplerini anlayamamaları” na bağlamıştı. Yenilgi Yunan Meclisinde de sert tartışmalara yol açmıştı. Gerçi söz alanlar gene `` Türk haydutları” nın tepelenmeleri gerektiğinde ve Ankara alınmamakla birlikte Yunan ordusunun gene zaferle üstlerine döndüklerinden söz etmişlerdi ama, Gnl. Stratikos’ un deyimiyle gerçek, `` Yunan kararlılık ve gücünün Kemal’in gücü ve kararlılığı karşısında baş eğdiği” idi(Şerafettin Turan.Türk Devrim Tarihi.s 251-52). Sakarya Meydan Savaşının Önemi ve Sonuçları: ~4~ Ömer Faruk Carık Sakarya Savaşı Sakarya Meydan Savaşı dünya tarihinde eşine az rastlanan meydan savaşlarından birisidir. Bu savaş sadece Yunan ordusuna karşı kazanılmış olsaydı, o kadar önemli olmayabilirdi. Fakat İngilizlerin bir savaş makinesi olarak nitelendirdiği Yunan ordusun bu son taarruzu İngiltere içinde ``pek hayati” bir önem taşımıştı. İngiliz silah sanayii bazen doğrudan, bazen dolaylı olarak Yunanistan’ı bir silah deposu haline getirmişti. İngiltere Türk-Yunan savaşında tarafsız olduğunu resmen ilan ettikten sonra da Yunanistan’a savaş malzemesi gönderilmesi için emirler vermeye devam etmişti. İngiliz Genelkurmayı savaşı kesin olarak Yunan ordusunun kazanacağından emindi. General Papuras’ da 5 Eylül’de Ankara’da bir ziyafet vermeyi tasarlamıştı. Bu savaşta Yunanlılar piyadece 2’ye 3, topçu1’e karşı 2’den fazla, uçak bakımından 1’e 4, makinalı tüfek 1’e 3 üstündüler. Yunanlıların otomatik tüfekleri var, Türk ordusunun yoktu. Sakarya Zaferi şüphesiz Türk Milleti’nin düşman karşısında verdiği topyekûn bir mücadelenin eseriydi. Öyle ki, bu savaşta sırtında cephane taşıyan Türk kadınlarından Sakarya boylarında doğum yapanlar olmuştu. Ancak zaferin kazanılmasında Türk komuta kademesinin sahip olduğu tecrübenin, özellikle Mustafa Kemal Paşa’nın askeri dehasının rolü büyüktü. Çünkü Yunan ordusuna bir imha savaşı yapma şansı tanımadan, orduyu fazla yıpratmadan Sakarya’nın doğusuna çekilme emrini onlar vermişlerdi. Hem de bunu doğması kesin büyük tepkileri göğüslemeyi de göze alarak yapmışlardı. Nitekim TBMM 19 Eylül 1921’de kabul ettiği bir kanunla başkomutana olan minnetini gazilik unvanı ile müşirlik(mareşallik) rütbesini vermek suretiyle gösterdi. Erzurum’dayken askerlik mesleğinden istifa ettiğinden, o güne kadar askeri bir rütbesi bulunmuyordu. Savaşın kazanılmasında elbette psikolojik faktörleri de etkisi olmuştu. Yunan askeri savaş öncesinde Kütahya’ya gelen Yunan Başbakanı ve Harbiye Nazırını ``terhis, terhis” sesleriyle karşılamışlardı. Bu savaşta ölmüş bir Yunan erinin hatıra defterindeki şu satırlar hem Yunanistan’ın emperyalist emellerinin, hem de bu savaşı Yunan ordusuna kaybettiren psikolojik faktörü çok açık bir şekilde göstermektedir:`` Biz neden beyhude Anadolu da uzak olan bu sınırsız ovalarda muharebe ederek ölüyoruz. Türklerin müdafaası makuldür. Çünkü bu yerler onların anavatanıdır. Bizler ise bir siyaset kurbanıyız ve bu siyaset uğruna mahvoluyoruz. Bu mevzii ancak binlerce maktul vererek elde edebildik. Fırkalarımız kısmen eridi. Hepimiz ölümü bekliyoruz. Bu sebepsiz muharebeden ne çıkar. Kralın keyfi uğruna yapılan bu muharebe bilmem ki ne zaman bitecek”. ~5~ Ömer Faruk Carık Sakarya Savaşı Sakarya Zaferi’ni asıl anlamlı kılan, Türk’ün Batı karşısında 1683 yılından bu yana devam eden gerileyişinin son vermesiydi. Bu zaferle yüzyıldır Türklüğü hedef alan Yunanlıların Megali İdea’ sı adeta bir kan seli içinde boğularak yok edildi. Savaşın sonunda roller değişmiş, taarruz gücü kırılan ve yok edilen Yunan ordusu bu kez kendini savunma kaygısına düşmüştü. Şimdi taarruz sırası Türk ordusuna gelmişti. Bunun siyasi anlamı Sevr’in iflası demekti. Artık Batı’nın elinde Sevr’i Türk milletine zorla kabul ettirebilecek bir güç kalmamıştı(Sabahattin Özel, A. İhsan Gencer. Türk İnk. Tarihi. s 184-86). Bu büyük başarı hem iç hem de dış siyasette son derece önemli, yaşamsal gelişmelere yol açmıştır. Bu sonuçları kısaca gözden geçirmek gerektir: İç siyasetteki Sonuçlar: Sakarya Savaşı, bütün Ulusun, dahi Başkomutan’ ın üstün önderliğinde kazandığı topyekûn bir özverinin sağladığı başarı idi. Bu büyük zafer, Ulusun temsilcisi olan TBMM’nin saygınlığını çok artırdı. İstanbul Hükümetinin varlığı iyice tartışma konusu edilmeye başlandı. Ayrıca bu savaşı yürütüp kazanan kadro siyasal bakımdan da büyük güç kazandı. Başkomutan ve arkadaşları erişilmez bir sevgi ve saygıya ulaştılar. Yeni Devletin ve başkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın otoritesi artık her yandan kabul ediliyordu. Anadolu’da devlet gücü kesin olarak kurulmuştu. Sakarya savaşı öncesi iyice azalan ayaklanmalar, artık bir daha anımsanmayacak olaylar dizisi durumuna geldi.Bu zaferin elbette bazı olumsuz noktaları da vardı. Ulusun akıl almaz özverisi ile kazanılan Sakarya Savaşı zaten çok bozuk olan ekonomik durumu daha da kötüleştirdi. Fakat, biraz aşağıda da belirtileceği gibi, kazanılan saygınlık dışarıdan bir ölçüde destek gelmesine yardımcı oldu, bu da ordu’ nun gereksinimlerini gidermede çok yarar sağladı. Dış Siyasetteki Sonuçlar: Bu zafer, TBMM Hükümetinin özellikle dış siyaset alanında çok önemli ve olumlu sonuçlara ulaşmasını sağladı. Her şeyden önce, o zamana kadar Anlaşma Devletleri arasında iyi-kötü sürdürülen dayanışma sona erdi. Fransa ile İtalya, İngiltere’den iyice koptular. Ayrıca İngiliz-Yunan işbirliği de iyice zayıfladı. Şimdi dış olayları biraz daha yakından görelim: 1921 yılı içinde Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan cumhuriyetleri Sovyetlerin nüfuzuna girerek birer sosyalist devlet olmuşlardı. Bu üç devletle iyi geçinmeye çalışmakla birlikte arada bazı sorunlar çıkıyordu. Sovyet Rusya aracılığıyla 13 Ekim 1921’de TBMM ile ``Kars Antlaşması” nı imzaladılar. Daha önce yapılmış olan Moskova Antlaşması’nın bir ~6~ Ömer Faruk Carık Sakarya Savaşı tekrarı gibi idi. Her üç Kafkas cumhuriyeti de Moskova Antlaşmasını kendileri içinde geçerli sayıyorlardı. Böylece Türkiye’nin Doğu sınırı tam anlamıyla güvenlik altına alındı. Bu antlaşma Ermenistan ile olan ilişkilerimiz açısından ayrı bir önem kazanmaktadır. Gümrü Barışından sonra bir sosyalist cumhuriyeti haline gelen bu devlet, o barışı yeni durumuyla da aynen kabul etmekte ve daha da geniş kapsamlı olan Moskova Anlaşması içine girmektedir. Artık Ermeni sorunu her türlü duraklamaya son vererek derecede kesin olarak çözülmüştür. Kars Antlaşmasından birkaç gün sonra Fransızlarla imzalanan Ankara Antlaşması ile, Kurtuluş Savaşımızın dış siyaset alanında o güne kadar alınmış olan en önemli sonucudur. Daha 1919 yılı başlarında Güneydoğu Anadolu’da Fransızlara karşı çok önemli bir Kuvayı Milliye direnişinin görüldüğünü biliyorsunuz. Giderek bu direnme çok geniş boyutlara ulaşınca Fransızlar Güney Cephesindeki pek çok yerden çekilmek zorunda kalmışlardır. Öyle ki, gene bildiğiniz bibi, TBMM ile geçici de olsa ilk ateşkes anlaşması Fransızlarla imzalandı. Zaman ilerledikçe Fransızlar Güneydoğu Anadolu ile Çukurova’da giriştikleri işgal eylemlerinin anlamsızlığını kavradılar. Ağır yitiklere malolan ve hiçbir yarar sağlamayan bu savaşı bitirmek gerekiyordu. Bu amaçla, daha Sakarya Savaşından önce, 1921 Haziran ayında Fransızlar Franklin Bouillon adlı bir diplomatlarını Ankara’ya gönderdiler. Fransız kamuoyu da Türk Kurtuluş Savaşını destekliyordu. Tam bu sıralarda başlayan büyük Yunan saldırısı Fransızları bir süre beklemeye zorladı. Sakarya Savaşının kazanılması üzerine Fransızlar artık TBMM ‘ nin başarısına ve kalıcılığına inandıklarının hemen görüşmelere başladılar. Tahmin edeceğiniz gibi, İngiliz bütün direnmelerine rağmen 20 Ekim 1921’de TBMM ile Fransa arasında ``Ankara Antlaşması” imzalandı. Bu antlaşma, Türkiye ile Fransa arasında savaşın bittiğini belgeliyordu. Hatayİskenderun dışındaki bugünkü güney sınırımız, yani günümüzdeki Suriye sınırı, Fransızlarca kabul edildi. Bu sınırın kuzeyini Fransızlar boşaltacaklardı. Şimdilik sınır dışın da kalan Hatay’da ise Fransızlar Türklerin her türlü haklarını tanıyacaklarını belirtiyorlardı. Bu Antlaşma ile düşmanlardan biri, TBMM’nin kurduğu devletin varlığını tanıyarak Kurtuluş Mücadelemizden çekilmiştir. Anlaşma devletleri arasındaki birlik böylece çözülmüş oluyordu cephe kapandığı için birlikler Batı Cephesine gönderdiler. Batı Anadolu’nun önemli bir bölümünü Yunanlıların ellerine geçirmesini İtalyanlar hiçbir zaman kabul etmemişlerdir. Şimdi, Sakarya zaferinden sonra İtalyanlar da, ~7~ Ömer Faruk Carık Sakarya Savaşı kendilerine bırakılan Güney Ege ve Akdeniz bölgelerini ellerinde tutamayacaklarını anladılar. Girdikleri yerlerde, Yunanlılara kızdıkları için Kuvayı Milliye’ ye üstü kapalı yardım eden bu nedenle yörede düşmanca davranışlarını da pek görülmeyen İtalyanlar oralardaki varlıklarının anlamsız olduklarını kavradılar.1921 yılı sonlarında İtalyanlarda işgal ettikleri bölgeleri kimseye haber vermeden sesiz sedasız boşaltmışlardı. Fransa ile İtalya’nın bu tutumları, ordunun ihtiyaçlarının giderilmesinde önemli rol oynamıştır. Başta Rusya olmak üzere, çeşitli kaynaklardan sağlanan paralarla bu devletlerden malzeme satın almak olanak içine girmiştir. Şimdi İngiltere ve Yunanistan yalnız kalmışlardı. İngilizler giderek, Yunanlıları desteklemenin kendilerine bir yarar sağlamadığını anlamışa benziyorlardı. Sonuç olarak: Artık Yunanistan bundan sonra TBMM Hükümeti ve orduları ile yalnız başına kalmıştır. 1921 yılı sonlarına doğru, başlangıçta dört devletle süren savaş, şimdi bir Türk-Yunan çarpışması durumunu almıştır, Başkomutan, bu çok elverişli koşullardan gerektiği gibi ve zaman yitirmeden yararlanmak hazırlığına girişmiştir. (Ahmet Mumcu. Atatürk İlkeleri ve İnkılabı. Tarihi 1.s 200-01-02) Birinci Maarif Kongresi: 15-21 Temmuz 1921 tarihinde Mustafa Kemal’in talimatıyla Maarif Vekaleti’ nin organizasyonunda ile Ankara’da Maarif Kongresi toplanmıştır. Türk İstiklal savaşı sırasında böyle bir kongrenin gerçekleşmesi, yeni kurulacak Türk Cumhuriyeti’nin eğitim ve kültüre ne derece önem verdiği ve ileride eğitim politikasının neler olacağı ve aynı zamanda düşmanın muhakkak yenileceğinin içeriye ve dışarıya ilan edilmesi açılarından fevkalade önemlidir. Maarif Kongresi, Ankara’ya yakın olan merkezlerin tamamı ile uzak olan merkezlerin bazılarından eğitimle ilgili müdür ve idarecilerin katılmasıyla 15 Temmuz 1921 Cuma günü Ankara Darü’l Muallimin(Erkek Öğretmen Okulu) konferans salonunda açılmıştır. Maarif, Darü’l Muallimin, Sultani ve İdadi(Ortaöğretim) müdürleriyle, Tedrisat-ı İbtidaiye (İlköğretim) müfettişlerinden olmak üzere toplam 180 kişinin katıldığı kongre, 21 Temmuz Perşembe gününe kadar sürmüştür. Kongrenin ilk gününde Maarif Vekili Hamdullah Suphi Bey tarafından kongre üyeleri Mustafa Kemal Paşa ile tanıştırılmış ve bu takdim töreni bitince, Mustafa Kemal kongreyi ~8~ Ömer Faruk Carık Sakarya Savaşı bir konuşma ile açmıştır. Batı Cephesi’nde savaşın hareretle devam ettiği bu günlerde Mustafa Kemal belinde kılıcı olduğu halde, kongrenin açılışında oldukça anlamlı bir konuşma yapmıştır. O, bu konuşmasında eğitimin içinde bulunduğu durumu kısaca özetledikten sonra, Türk eğitiminin amacının, metodunun ve muhtevasının nasıl olması gerektiği hususuna ve diğer eğitim meselelerine temas etmiştir. Mustafa Kemal Paşa’nın bu konuşmasından bazı bölümler şunlardır: ``…Şimdiye kadar takip olunan tahsil ve terbiye usullerinin milletimizin tarih-i tedenniyatında(gerileme tarihinde) en mühim bir amil(etken) olduğu kanaatindeyim. Onun için bir milli terbiye programından bahsederken, eski devrin hurafatından(hurafeler) ve evsaf-ı fıtriyemizle(doğuştan sahip olduğumuz özelliklerle) hiç de münasebeti olmayan yabancı fikirlerden, şarkdan(doğudan) ve garptan(batıdan) gelen bilcümle tesirlerden tamamen uzak, seciye-i milliye ve tarihimizle mütenasip(uygun) bir kültür kastediyorum. Çünkü milli dehamızın tam inkişafı ancak böyle bir kültür ile temin olunabilir. Lalettayin bir ecnebi kültürü şimdiye kadar takip olunan yabancı kültürlerin muhrip(yıkıcı) sonuçlarını tekrar ettirebilir. Kültür zeminle mütenasiptir. O zemin milletin seciyesidir. Çocuklarımız ve gençlerimiz yetiştirilirken onlara özellikle mevcudiyetiyle, hakkı ile, birliği ile tearuz eden(çatışan) bilumum yabancı unsurlarla mücadele lüzumu ve milli fikirleri kemal-i istiğrak ile(kendinden geçerek) her mukabil(karşı) fikre karşı şiddetle ve fedakarane müdafaa zarureti telkin edilmelidir. Yeni neslin bütün kuva-yı ruhiyesine bu vasıflar ve kabiliyetin zerki(aşılanması) mühimdir. …Milli hükümetimizin kemal-ı ciddiyet ve samimiyetle arzu ettiği derecede Türkiye muallime ve muallimlerinin hayat ve refahını henüz temin edememekte olduğunu bilirim. Fakat milletimizi yetiştirmek gibi mukaddes bir vazifeyi yerine getiren heyet-i mübeccelenizin bugünün vaziyeti nazar-ı itibara alacağından ve her müşkülü göğüsleyerek bu yolda gayet metinane yürüyeceğinden şüphem yoktur. Vazifeniz pek mühim ve hayatidir. Bunda başarılı olmanızı Cenab-ı Haktan temenni ederim.” Açıkça görüleceği üzere, Mustafa Kemal bu konuşmasında, Yeni Türk Devleti’nin eğitiminin esaslarını ortaya koymuştur. Buna göre; uygulanacak eğitim politikası milli olacaktır. Çocuklarımıza ve gençlerimize verilecek eğitimin hududu ne olursa olsun her şeyden önce Türk devletine ve milletine düşman unsurlarla mücadele etme gereği öğretilecektir. Milli hükümet, öğretmenlerimizi geleceğimizin öncüleri olarak kabul ~9~ Ömer Faruk Carık Sakarya Savaşı etmekte ve onların refahının sağlanmasının da eğitimin önemli bir meselesi olarak göstermektedir. Mustafa Kemal, açış konuşmasından sonra başarılar dileyerek kongreden ayrılmış ve kongre, çalışmalarına başlamıştır. Açılış günü ilk oturumdan sonra 21 Temmuz’a kadar 2., 3., ve 4. Oturumlarda eğitim meseleleri değişik boyutlarıyla ele alınmıştır. (Durmuş Yalçın. Türkiye Cum. Tarihi 1. s 299-300-01) M. Kemal’e Gazilik ve Mareşallik Verilmesi: Bakanlar Kurulu, Yunanlıların Sakarya’dan geri çekilmeleri üzerine Başkomutan Mustafa Kemal’e ve Cephe Komutanı İsmet İnönü’ye birer kutlama telgrafı çekmişti. Bu arada cephede bulunan İnönü ve Fevzi Çakmak, ``milletvekili” olarak Meclis Başkanlığı’na 14 Eylülde yolladıkları bir telgrafla, zaferin kazanılmasında en büyük etken olan Başkomutana, mareşallik(müşirlik) rütbesi ile gazilik unvanını verilmesini önermişlerdi. Meclisin 19 Eylül toplantısında Mustafa Kemal, savaşa ilişkin konuşma yapmıştı. O gün İnönü ve Çakmak’ın önerileri dışında başkanlığa 68 imzalı bir kararname taslağı da sunulmuştu. Aralarında C. Bayar, H. Suphi Tanrıöver, Hüsrev Sami, Refik Şevket İnce ve Abdülhalim Çelebi’nin imzalarının da bulunduğu bu taslakta da Mustafa Kemal’e aynı rütbe ve sanın verilmesi istenmişti. Önergeler birleştirilerek oylanmış ve Mustafa Kemal yeni Türk devletinin ilk mareşal’liğine yükselirken, Antep kentinden sonra TBMM kararı ile gazi sanını alan kişi olmuştu. Kendisi teşekkür için söz aldığında şunu vurgulamıştı: ``Kazanılan bu başarı, yüce kurulunuzun iradesiyle kuvvet bulan ordumuzun iradesi sayesinde, düşman ordusunun iradesini kırılması yoluyla elde edilmiştir. Bundan ötürü ödüllendirmenizin gerçek muhatabı yine ordumuzdur( Şerafettin Turan. Türk Devrim Tarihi. s 252). KAYNAKÇA Turan, Şerafettin(2009).Türk Devrim Tarihi 2. Kitap, Ankara: Bilgi Yayınevi Yalçın, Durmuş(2012).Türkiye Cumhuriyet Tarihi 1,Ankara:Divan Yayıncılık Mumcu, Ahmet(2008).Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi 1,Eskişehir:Anadolu Üni. Yay. Erten, Temuçin Faik(2011).Başlangıcından Günümüze Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, Ankara: Siyasi Kitabevi Gencer, Ali İhsan, ve Özel, Sabahattin(2011).Türk İnkılap Tarihi, İstanbul: Der Yayınları Ömer Faruk Carık (13010507039) Sosyal Bil. Öğretmenliği 1. sınıf ~ 10 ~