SOKRATES’İN ERDEM ANLAYIŞI Yunan felsefesinde Sofistlere karşı koyan filozofların başında , sonraki asırlarda kendisinden en çok bahsettiren filozoflardan Sokrates gelir. Sokrates, gerek yetiştirdiği öğrencilerle, gerek kendi felsefesi doğrultusunda kurulan felsefe okullarıyla dünya felsefe tarihinde en çok sözü edilen filozoflardan biridir. Sokrates ‘ten bize yazılı eser kalmamış. Fakat bilindiği üzere, öğrencilerinin, bilhassa Platonun diyaloglarında onun kişliği ve felsefesi hakkında pek çok bilgi buluruz. Platon’un diyalogları, başrolünü daima Sokrates’in oynadığı muhteşem birer tiyatro eseri gibidir. Sokrates Atina’da heykeltraş bir baba ve ebe bir anneden doğmuştur. Sofistlerin derslerine devam etmiş, sonları, onları toplum hayatı açısından çok tehlikeli bir iş yaptıklarını görünce onlara cephe almaya başlamıştır Kendisini, yurttaşlarını incelemeyi, ahlaklı olmayı ve erdemi aramayı kendisine amaç edinen Sokrates, Sofistler gibi, felsefesine temel olarak “insan”ı almıştır. Ancak onlar gibi insanları “ fayda” (yarar)ı değil, ahlaki olgunluğu amaçlar. Kendisini hiçbir bağlı olmadığı gibi , çığırda kurmak istememiştir. Ortalıkta, çarşıda, pazarda dolaşır karşısındakilerle konuşur, onları hayatlarının amaçlarını düşünmeye yöneltirdi.70 yaşında iken ‘’Gençliği baştan çıkarmak ve Atina’ya yeni tanrılar getirmeye çalışmak ‘’ suçu ile yargılanmış, ölüme mahkûm edilmiş, baldıran zehri içmiş, mahkûmiyeti sonucu hayatına böylece son verilmiştir. Sofistlerin bilgi anlayışı, her bakımdan tek için geçerli doğruları aramaktı. Dolayısıyla da rölativizme yönelmişti. Sokratesin göz önünde tuttuğu ise, herkes açısından sağlam ve geçerli olan iyi güzel ve doğru bilgiye ulaşmaktır. O böylelikle sanının karşısına bilgi (epistemeyi) koyar. Yalnız bu bilgi, hazır, her an herkese öğretileverilecek bir bilgi değildir. Aksine, birlikte çalışmak ve uğraşmakla ulaşılabilecek bir amaçtır. Sokrates’e izafe edilen şu söz, O’nun neyi temel aldığını göstermesi bakımından ilginçtir: “Bir şey bilmediğimi biliyorum . ’’Kendimi biliyorum’’. Bu nedenle o insanlara şu öğüdü verir: ‘’Kendini bil.’’ Sokrates’e izafe edilen şu söz, O’nun neyi temel aldığını göstermesi bakımından ilginçtir: ‘’Bir şey bilmediğimi biliyorum.’’ Bu nedenle O, insanlara şu öğüdü verir :’’Kendini bil.’’ Sokrates her zaman içinde bir sesin kendini yönlendirdiğini söylerdi. O, bu sese Diamon adını vermişti. O kendisini akıl doğrultusunda yönelten ruhsal bir varlıktı. Sokrates ’in yeni tanrıçalar icat ettiği gerekçesiyle yargılanmasının bir nedeni de bu idi. Diamon deyimi, Sokrates’ten önceki filozoflarda da kullanılmış bir sözcüktür. Bu insanın içinde bulunan, ekstaz halinde daha yüksek bir hayata erdiren ‘’Güç’’ ü dile getirmektedir. Bu bir nevi ilham ya da vahiy gibi bir şeylerdi ki cahilliğe Arap şairlerinde, bu şairlere ilham veren cinleri hatırlatır. İlk çağ Yunan felsefesinde özellikle ahlak felsefesine bir amaç olan eudiamonizm terimi, diamon ile aynı kökenlidir. Diamon ’ un insan ruhu ile bağıntısı , İyonya’ ya düşüncesinde bir adım daha ilerler. Herakleitos’ a göre insana karakterini kazandıran diamondur. Demokritos ’ta diamon ’un oturduğu yer ruhtur. Sokrates’in çıkış noktası erdem ile bilginin özdeş olduğu tezidir. Bütün erdemler doğrudan doğruya bilgeliğe ve bilgiye dayanırlar. Bütün insanlarda erdeme karşı bir yatkınlık bulunmalıdır. Bu da eğitimle gerçekleştirilir. Bu ahlaki ölçütün pratik hayatla da irtibatı vardır. Çünkü bilgi ve erdem, insanı iyiye yöneltir. Bilgisizlik ise kişiyi yanlış eyleme götürür. Böylece, bilgi, bütün ahlaki erdemlerimizin kaynağı olmaktadır. Sokrates’e göre her erdem bilgidir. Fakat bilginin içeriği nedir? Sokrates’in genel olarak cevabı ‘’İyi’’ dir. İyi ve doğrunun ne olduğunu bilen kişi erdemlidir, adildir, yiğittir vb. Fakat kişiyi erdemli yapan , iyinin bilgisidir. Ama iyi nedir? İşte bunu Sokrates belirlememiştir. İyi, amaç, erek olarak düşünülmüş bir kavramdır. Ahlaki bilginin özü iyinin bilgisi, doğrunun bilgisi vb. ile gösterilmekte açıklanmadan kalmış olmaktadır. Sokrates’in amacı zaten soyut kavramlar belirlemek değildir. Bu nedenle onda iyi, güzel, faydalı hep aynı anlamda kullanılmıştır. O’na göre hayatı acımasız kılan şeyler, eylemler güzeldir her güzel iş de faydalıdır. Öyle ise iyi, faydalı olandan bir şey değildir. Bundan dolayı her şey, faydalı olduğu şey için güzel ve iyidir. İyi olan faydalı olanla özdeş olduğuna göre, kimse yaptığı işten daha iyisinin bulunduğunu bilip te yapmamazlık edemez. Öyle ise bir insanın iyiyi yapmaması sadece bilgisizlikten ileri gelir. Bilgisizlik ise değerli şeyler üzerinde yalan yanlış bilgiler edinmek, iyiyi kötüden ayıramamaktır. Bundan da şu sonuç çıkar: ‘’Kimse kötü olan ya da kötü bildiği şeyi yapmak istemez kötü bildiği şeyi kimse bilerek yapmaz. Zaten insan tabiatı kötüyü iyiye üstün tutmaz. İnsan her zaman iyiyi ister. Fakat iyi bildiği şeyde çoğu kez yanılır. Öylece yararlı ve iyi zannederek çoğu kez kötüyü yapmış olur. Sokrates bu düşünceden hareketle sonunda kimsenin bilerek kötülük işlemeyeceği sonucuna varıyor. İyiyi kötüden, yanlışı doğrudan faydalıyı zararlıdan ayırabilen insan kötüyü işlemez o halde erdem bilgi demektir. Sokrates2e göre toplumu erdemli kişiler yönetmelidir. Ancak bilindiği üzere erdem, kalıtımla elde edilen bir değer değildir. Öğrenilebilen, öğretilebilen bir bilgidir. Böyle olunca Sokrates toplumun doğuştan erdemli oldukları sanılan soylularca yönetilmesine karşıdır. Toplumu soylular değil erdemli kişiler yönetmelidir. Yasalar yazılı ve yazılı olmayan olarak ikiye ayrılır. Yazılı yasalar, toplumu yönetenlerin yaptığı yasalardır. Yurttaşların yasalara karşı gelmemesini sağlamak ve kötü örnek olmamak için yasalara saygılı olmak gerekir. Aksi halde kişiler yasaları çiğnemek cesaretini kazanırlar. Sokrates, mahkum edildikten sonra dostlarının kaçma önerisine karşı ‘’ Ben yetmiş yıllık ömrümü Atina’da geçirdim. Bütün hayatımca Atina yasalarından yararlandım. Eğer bunları beğenmeseydim, isteseydim, Atina’yı bırakıp gidebilirdim. Böyle bir şey yapmadım. Şimdi yasaların aleyhime döndüğü bir sırada bana karşı haksız da olsalar kaçmaya kalkarsam, kendi kendimle olan uyum ve düzeni bozarım, çelişkiye düşerim.’’ der. Sokrates’in savunmasından ruhun ölmediği ve insanın ölümden sonra da yaşadığı inancını bulmak mümkündür. O’na göre ruh bedenden müstakil bir hayata sahiptir ve bedene hakimdir. Gerçek mutluluk ta yine ruhun bedene egemenliğidir. KAYNAKÇA: YARD. DOÇ. DR. FARUK YILMAZ / ‘’İLKÇAĞ DÜŞÜNCE VE UYGARLIK TARİHİ ‘’ AHMET CEVİZCİ /’’ FELSEFE SÖZLÜĞÜ ’’ http://www.google.com.tr