META VE PARA ANALiZiNDE FiNANS KAPiTAL

advertisement
EKONOMiK YAKLAŞlM
157
META VE PARA ANALiZiNDE
FiNANS KAPiTAL
(1970 Sonrasi Yaşanan Ekonomik
ilişkiler için Teorik Bir Çerçeve)*/**
Fuat ERCAN* * *
/.Giriş
İ.1970'lerden itibaren dünya ekonomisinde başlayan
değişim/bunalım eğilimlerinde,
parasal değişkenler belirleyici olmaya başlamıştır.
Bunalımın açığa çıkışında belirleyici olan parasal değişkenler, bunalıma karşı geliştirilen
bütünsel yeni mekanizmalarda çok daha önemli bir dizi yeni işlev yüklenmiştir. Kriz ve
yeniden yapılanma süreci, aynı zamanda ekonomik ilişkilerde süregelen güç ilişkilerinin de
farkltiaşarak değişmesine yol açmıştır. Para kavramı ve dolayısıyla para-sermayesinin
belirleyici olduğu bir dönemde, güç ilişkilerinin tanımlanmasında para-sermayesi özel bir
önem kazanmıştır. Güç ilişkilerinin analizi için önemli bir kavramlaştırma olan finanskapital kavramı, bu önemine karşılık akademik dünyada genellikle pek fazla dikkate
alınmamış ya da finans kapital kavramı, finansal kuruluşları ifade etmek için kullanılmıştır 1 .
Diğer yandan ma...-ksist yazın ise, kavramı daha çok banka ile endüstriyel sermaye arasındaki
bütünleşmeler dolayımında Hilferding'in ya da Lenin'in kullandığı anlamda kullanmaya
devam etmiştir. Finans-kapital kavramının akademik ve marksist yazında pek fazla dikkate
alınmamasının bir çok nedeni olmakla birlikte, her iki ele alış açısından ortak olan eğilim,
ekonomik ilişkilerin analizinde ampirizmin belirleyici olmasıdır. Oysa finans-kapital
kavramının anlaşılır olrn,ası için, kapitalist ekonomik ilişkilerde belirleyici olan para ile meta
arası ilişkilerin, değer kavramı dolayımında yeniden tanımlanması, yani soyutlama
dolayımında sisteme içkin olan mekanizmaların, içsel ilişkilerinin açığa çıkarılması
gerekiyor. Böyle bir çaba, sonuçta meta ile para arasındaki ilişkilerin çok daha somut biçimi
olan sermaye birikiminin sosyal-toplam süreci içinde ele alınmasına olanak verecektir.
*
Bu makale ODTÜ Uluslararası Iktisat Kongresi'ne (Eylül1997) sunulmuştur.
**
Çalışmaya
zaman
ayırarak
dil ve
içeriğe ilişkin
önerilerde bulunan sevgili Nurcan
Özkaplan'a teşekkür ederim. Hiç kuşkusuz, yazıdaki eksik ve hatalar bana aittir.
*** Yard. Doç Dr., Marmara Üniversitesi, Iktisat Bölümü
Ekonomik Yaklaştm, Cilt 8,
Sayı
27,
Kiş
1997
158
Fuat ERCAN
2.Kapitalist ekonomide (toplumsal ilişkilerde) parasal değişkenler, oldukça belirleyici
olmasına karşın, sosyal bilimlerin para olgusuna pek fazla sıcak bakmadığını söylememiz
gerekiyor2. Sosyal bilimlerde süregelen iş bölümüne göre, para kavramı, iktisactın egemenlik
alanına bırakılmıştır. Para olgusunun genel geçer iktisactın egemenlik alanındaki konumu ise
doğrusunu söylemek gerekirse hep sorunlu olmuştur. E. Altvater'in haklı olarak vurguladığı
gibi, "teorik açıdan para ile uğraşanlar, genellikle ya paranın tarihi ya da işlevleri üzerinde
yoğunlaşmış, paranın kendisini bir araştırma nesnesine dönüştürmemişlerdir" (Altvater,
1993, 89). Para kavramının anlaşılmamasının hem nedeni hem de sonucu olmasında,
paranın ekonomik ilişkilere dışsal olduğu yönündeki vurgu belirleyici etken olmuştur.
Böyle bir vurgunun özünde, egemen iktisactın temel aldığı ontolojik ve epistemolojik
gerçekliğin belirleyiciliği olduğunu söylememiz gerekiyor. Genel geçer iktisactın paraya
ilişkin analizlerinde geçerli olan ontolojik ve epistemolojik temelleri analiz etmek bu
çalışmanın sınırlarını aşmakla birlikte3, şunun belirtilmesi gerekir ki, iktisat disiplinin
paranın reel ekonomik işleyişe dışsal olduğu yönündeki açıklamasına yol açan epistemolojik
vurgu, aynı zamanda, kapitalist toplumsal ilişkilerin genelde bütünsel (holistik) analizine
olanak vermezken, özel olarak da para ile meta arasındaki ilişkilerin anlaşılınasını
önlemiştir. Bir adım daha atacak olursak, meta ile para arasındaki öze ilişkin içsel ilişkiler
üzerinde yoğunlaşmayan genel geçer analiz, kapitalist ekonomide daha somut düzlemde
açığa çıkan ekonomik ilişkilerin taşıyıcıları, eyleyenlerin (agency) para ve meta ile olan
ilişkilerinin analizinin yapılmasına olanak vermemiştir. Biraz daha açacak olursak, 1980'li
yıllardan itibaren artan oranda belirleyici olan finansal hareketliliği/ genişlemeyi analiz edeı.
ele alışlarda belirleyici olan eğilim, finansal dinamiklerin reel dinamiklerden soyutlanarak
ele alınmasıdır. Finansal genişlemenin taşıyıcıları, yani bizim aşağıda işaret edeceğimiz
analiz içinde para kapitalistleri ile meta üretimini gerçekleştiren üretken kapitalistler
arasındaki ilişkiler,
sistemin içsel ilişkileri dolayımında ele alınmadığı ölçüde,
birbirlerinden kopuk, birbirlerine karşı olan iki gerçeklik olarak analiz edilmiştir. Çok daha
önemlisi, bu tür bir algılama tarzına da yol açan bir diğer metodolojik yönelim, ekonomik
ilişkilere ilişkin sonuçları ampirik bir veri tabanı olarak ele alarak, bu sonuçları yine bir
diğer ekonomik ilişkilerin sonucu olan verilerle açıklama eğilimi egemen bir analiz biçimi
olmuştur. Bu yöndeki analizlerin, son yıllarda yaşanan süreci anlamamızı önleyen önemli
metodolojik açmazlar olduğunun belirtilmesi gerekiyor4.
3 .Bu çalışmada, akademik dünyanın pek fazla prim vermediği, dahası sessiz kaldığı
Marx'ın kapitalist ilişkileri para-meta arası ilişkiler/ değer ilişkileri doğrultusundaki
'·
analizini temel alarak, 1970 'li yıllardan itibaren başlayan dönüşüm sürecini anlamamızı
kolaylaştıracağını düşündüğümüz finans-kapital kavramını yeniden tanımlayacağız. Burada
finans-kapital kavramının yeniden formüle edilmesinde, farklı olan temel vurgu, kavramın
emek-değer teorisinden hareketle analiz edilmeye çalışılmasıdır. Çalışmanın ilk bölümünde,
bu anlamda para ile meta arası ilişkiler irdelenecek. İlk bölümü izleyen bölümde, para ile
EKONOMİK YAKLAŞlM
159
metaın
daha bütünsel bir süreç olarak sermaye birikim sürecinde aldığı biçimler, ve
farklılaşan işlevler üzerinde durulacak. Üçüncü bölümde ise, sermaye birikim sürecinin
ulaştığı aşamaya bağlı olarak, finans-kapitalin değerin farklı biçimleri üzerinde kontrol
kurma anlamında , bir güç bloğu olarak finans-kapital kavramı üzerinde duracağız'.' Son
bölümde ise tanımladığımız kavramsal çerçeve açısından 1970'leri analiz etmeye
çalışacağız.
ll. Değerin Açtğa Çtktş Biçimi Olarak Para ve Metantn Bütünsel Analizi
4.Finans kapital kavramının anlaşılması için, meta ve paranın değer ile olan ilişkisinin
tanımlanması gerekiyor. Finans kapital kavramı, somut düzlemde bir güç bloğu ve
denetleme ilişkisine referans olarak kullanılıyorsa, bu güç ve denetlemenin kaynağında
sermayenin toplam sosyal döngüsünde değerin açığa çıktığı biçimler olarak meta ve para
üzerinde egemenlik, ve bu egemenliğin varlığı için sermaye birikiminin bütünsel olarak
ulaşması gereken bir aşamadan bahsetmemiz gerekir. Böylece finans kapital kavramı,
sadece somut süreç olarak banka ve endüstri sermayesinin bütünleşme eğilimini işaret
etmekle kalmayacak, bir bütün olarak sermayenin toplam döngüsünde, değerin açığa çıktığı
biçimler olan meta ve para üzerinde bireysel sermaye veya sermayeler arası ittifakın
belirleyici olducu durumu gösteren bir kavram olarak kullanılacaktır.
Genel geçer iktisat yazınında, paranın temel işlevi, ekonomik ilişkilere aracılık
etmesidir. Bu anlamda da ekonomiye dışsal bir değişken olarak analize dahil edilir. Para
kavramını analiz ederken, genel geçer iktisat genellikle aynı metaforu kullanmıştır. Egemen
ekonomi düşün geleneğinde, ekonomik ilişkileri işleyen bir makine, para ise bu makinenin
daha iyi işlemesini sağlayan ve dışarıdan konulan yağ olarak gösterilmiştir. D.Hume ve
J.S .Mill'den sonra K.Wicksell de oldukça önemli olan çalışmasında, aynı örneği ele alarak
paranın ekonomide yerine getirdiği fonksiyon ile yağın makinede yerine getirdiği
fonksiyonun benzer olduğunu vurgulamış ve devamla bu benzetmenin "oldukça uygun
olduğunu" belirtmiştir. K.Wicksell çalışmasında benzetmenin nedenini dile getirir; "yağ
makinenin bir parçası değildir, o ne makineyi harekete geçiren güç, ne de süreci sona
erdirecek bir araçtır, tamamen geliştirilmiş bir makine için minumum düzeyde yağa ihtiyaç
duyulacaktır" (Wicksell, 1967: 5-6,vurgu bana ait). A.C.Pigou ise "Money a Veil" adlı
çalışmasında, parasal değişkenierin "ekonomik yaşamın özüne ilişkin bir olgu olmadığını"
vurgulamıştır. Pigou'ya göre para; "ekonomi makinesinin fonksiyonlarını sürekli temiz bir
şekilde yerine getirmesine" olanak tanır(Pigou, 1969: 35). W.S Jewons ise "Barter" başlıklı
çalışmasında, paranın varlığını metaların değiş:-tokuş için sağladığı kolaylığı temel alarak
açıklamaya yönelmiştir (Jewons, 1969: 29-69). Diğer yandan klasik ve neo-klasik okul,
yöntemsel olarak birbirlerinden tamamen farklı olmalarına rağmen, parayı tanımlamada
genellikle aynı düşünceleri paylaşmışlardır. J. Weeks'in vurguladığı gibi; "Hume'nin
Fuat ERCAN
160
zamanından başlayarak,
burjuva para teorisi, parayı değişim ilişkilerinde sadece bir aracı
olarak ele almıştır. Bu analizlerde, para yapay olarak, birikim ve metalann üretim
sürecinden soyutlanarak ele alınmıştır" (Weeks, 1981: 96).
5 .Genel geçer iktisadın parayı ekonomik işleyişe dışsal ve bu anlamda nötr olduğu
yönündeki açıklamalara karşılık K.Marx, parayı kapitftlist ilişkilerin tarihsel gelişimine
tekabül eden ve meta üretim mantığını tanımlayan "değer" ilişkileri doğrultusunda analiz
etmiştir. K.Marx'ın para kavramına yönelik analizleri bir anlamda Marx'ı klasik iktisattan
ayıran ve kapitalizmin bütünsel analizine olanak veren bir yönü vardır.
teorisinde etkisi altında kaldığı D.Ricardo'yu, değer-ile para
arasındaki ilişkiyi kuramadığı için eleştirmiştir. D .Ricardo metalann değerinin onun için
harcanan emek miktarı olduğunu vurgulamasına ve bu anlamda da değişim değerini
metaların birbirlerine göreli olarak içerdikleri emek miktarına bağlamasına rağmen;
"Ricardo emeğin özel karakteri olan değişim değeri yaratması, ya da kendini değişim değeri
olarak ortaya çıkardığı biçim olarak emeği analiz etmemiştir. Bu yöntemden dolayı, Ricardo
emek ile para arasındaki ilişkileri yakalayamamıştır. Ricardo bu yüzden emek zamanı ile
belirlenen metaların değişim değerlerinin belirleyiciliği ile metaların gelişmesi için gerekli
olan para formasyonuarasındaki ilişkileri tanımlamada tamamen başarısız kalmıştır (Marx,
1978: 164, vurgular bana ait).
K.Marx
emek-değer
K.Marx'ın
klasik iktisat okulun emek-değer teorisine yönelttiği eleştirinin temelinde,
gerek emeğin ve gerekse değerin, meta biçiminde açığa çıkış biçiminin tarihsel ve sosyo.!
ilişkiler içinde yeniden analiz etmesinde yatar. K.Marx'ın belirttiği gibi, kapitalist ekonomi,
"muazzam miktarda meta üretimi" üzerinde yükselir. Muazzam miktarda meta Üretilmesinin
sosyal ilişkiler açısından anlamı, sosyal ilişkilerin tepeden tırnağa değişmesidir. Böylece
muazzam miktarda meta üretme koşulları ve yöntemi, kapitalizmi tarihsel olarak diğer
toplumlardan farklı kılan bir dizi ilişkinin kurulmasına neden olmuştur. Bu dönüşüm
sürecinde, üretim ve tüketirole birlikte, para olgusu da dönüşmüştür. Genel geçer iktisat,
sosyal bilimlerdeki işbölümünün verdiği rahatlıkla, sosyal ilişkiler alanına pek fazla ilgi
göstermediği için, toplumsal ilişkilerde gözlemlenen dönüşümle birlikte, para olgusundaki
dönüşümü analizlere dahil etmemiştir.
'
Burada vurgulanması gereken bir diğer olgu ise, dönüşümün sosyal ilişkiler açısından
analizine, genellikle Marksist iktisatçıların da çok fazla eğilmedikleridir. Kapitalizmi
tanımJ.ayan sosyal ilişkilerdeki dönüşümün, insanın ihtiyaçları veya tüketimini karşılamak
için neredeyse tüm tarım toplumlarında geçerli olan, kullanım değeri için üretim, ya da daha
sosyolojik bir tanımlamayla kendi ihtiyacı için üretim, kapitalist toplumsal ilişkilerde büyük
ölçüde değişmiştir. Kapitalist toplumda, metaların üretilmesi için belirleyici olan üretenin
kendi ihtiyacı için değil, başkalarının ihtiyacını karşılamak için üretilir. Kapitalizmin
gelişimine paralel olarak tarihsel süreç içinde, üretim ile tüketim aktiviteleri sürekli olarak
EKOIVOMİIC YAKLAŞlM
birbirinden ayrışınış ve artık üretim genellikle
yapılan bir etkinHğe dönüşmüştür.
161
başkalarının ihtiyacını karşılamak
için
K.Marx'ın
çerçevesini çizdiği emek-değer teorisini, klasik iktisadın emek-değer
',
teorisinden ayıran önemli özelliklerinden biri, K.Marx'ın kapitalist toplumda
gerçekleştirilen üretimin değişim amaçlı olduğunu göstermesi değil, tam tersine sistemin
bütünsel işleyişi açısından iş gücü ile emeğin birbirinden farklı olduğunu yani kapitalist
toplumda soyut emeğin belirleyici olduğunu göstermesidir. Biraz daha açacak olursak,
K.Marx, değeri analiz ederken, kapitalist toplumda üretim ile tüketimin hızla birbirinden
ayrışması sonucu, metaların kullanım değerinin yani ihtiyaçları giderici doğal boyutunun
yanı sıra, metaın sosyal ilişkilerde açığa çıkan değeri -dolaşım-değerinin- önemi üzerinde
yoğunlaşır. Kar.italist toplumda iş gücü, değeri meta dolayıınında yaratmakla birlikte, iş
gücünün kendisi değer değildir. Kapitalist toplumda yaratılan değerin varlığı, ancak
kullanım-değeri ile değişim değerinin birliğinde açığa çıkar.
Bu aşamada bir başka vurgunun daha yapılması gerekiyor, kapitalist toplumda emekgücü ve üretim araçları birer meta biçimine dönüşümü, aynı zamanda üretim araçlarının
mülkiyeti, emek gücünün ise üretim süreci içinde üretimi eorganize eden için' kiralanması
gerçeği ile karşdaşırız. Emeğin üretim araçlarından koparılması ile birlikte, üretim ile
tüketimin birbirinden ayrışması (dissaciation), kapitalist toplumda emeğin konumunu,
değeri yaratan konumunu öne çıkarırken, üretim faaliyetini de birbirinden ayrı özel
üretimler · halinde organize olmasına yol açmıştır. Üretimin, farklı ve özel birimlere
dönüşmesi ile birlikte, üretim sürecinde belirli bir emeğin, somut emeğin sosyalleşmesi yani
değer biçimini tamamlaması için dolaşıma girmesi gerekir. Üretim sürecinde harcanan
bireysel, somut emek-güçlerinin, metalarda potansiyel olarak yüklü olan değerlerin soyut
emeğe dönüşmesi yani Marx'ın deyimi ile "değişik büyüklükteki değişim-değerleri olarak
metalar, değişim-değerinin özünü teşkil eden o basit, tek biçimli, genel soyut emeğin az
ya da çok miktarlarını temsil" eden potansiyelin açığa çıkması gerekir (Marx, 1979b: 48).
Kapitalist toplumda, üretim sürecinde bir metaa dönüşen bireysel-somut emeğin
sosyalleşebilmesi, yani değerin nihai biçimine ulaşması için, objektif bir aracın, yani
paranın varlığını gerektirir. K.Marx bu farklılığı açıkça dile getirmiştir "(M)etaın bir yandan
kendi doğal varlığı içinde mübadele değerini ideal bir biçimde (potansiyel olarak) taşıyan
özgül bir ürün olarak, öbür yandan ürünün doğal varoluş biçimiyle varoluş biçimiyle her
türlü bağını koparmış, başlı başına mübadele değeri(para) olarak, çifte varlığı" (Marx,
1979:214) bir yandan kapitalist toplumda emeğin somut, spesifik varoluşu ile, onun bu
varoluşundan hareketle gerçekleşen soyut/sosyal biçimi para biçiminde nihai olarak değerin
tamamlanmış biçimine dönüşür. Bu analize göre para, sadece değerin açığa çıkış biçimi
değil, değerin varoluşu ve kendini tamamlaması için kapitalist toplumda zorunlu bir uğrağı
işaret ediyo~.
162
Fuat ERCAN
6.Para, değerin dışsal ölçüsü olduğu oranda, metaların birbirlerine karşı değerlerini
zaman ve mekandan bağımsız olarak belirleme işlevini üstlenmiştir (Altvater, 1993: 58).
Para, zaman ve mekan sınırlamalarının üstesinden gelmesi ile, piyasa sürecinin öz ve biçim
arasındaki ilişkilerinde köpıü işlevi göıür. Emst Mach'ın vurguladığı gibi para, meta
üretimi üzerinde yükselen toplumlarda, sonsuz sayıda sosyal ilişkilerin ördüğü ilişkiler
ağının merkezinde yer alır. Bu anlamda para bireysel değişim ilişkilerinin düğüm noktasıdır
(Mach'tan aktaran, Hilferding, 1981: 34). Para metada içkin olan potansiyel değeri açığa
çıkardığı ölçüde, kapitalizmin gelişimine bağlı olarak kendisi de bir meta olarak alınıp,
· satılmaya başlanmıştır.
Para toplumsal zenginliğin kaynağı olan değeri temsil ettiği ölçüde, kısa sürede
burjuva mülkiyetinde tanınmaya ve düzenlenmeye konu olmuştur. Para, kapitalizmi
öneeleyen mülkiyet ilişkileri ile karşılaştırıldığında mülkiyet ilişkilerinin daha esnek bir
düzlemde gerçekleşmesine yol açmıştır. Kapitalizm açısından bakıldığında, G .Simell' in de
ısrarla vurguladığı gibi para, paranın mülkiyetine sahip olan için özgürlük anlamına geliyor.
Böylece değerin farklılaşmış biçimleri yani para ve meta, sermaye birikim sürecinin
ilerleyen aşarnalarına bağlı olarak, kendi aralarında gerilimli bir sürecin varlığına yol açar.
Kapitalist toplumda, para bir yandan değerin yaratılması için sermayeye dönüşürken, diğer
yandan üretim sürecinden bağımsız, yaratılan değerlerin soyut temsilcisi konumunda iki
önemli işlev yüklenmiştir. Sermaye birikiminin farklılaşan aşamalarında, para bu iki farklı
işlevinden birini yerine getirdiği ölçüde, paranın mülkiyetini elinde bulunduranlar için
özgürlük anlamına gelir. Dolaşım süreci dışında para, artık başlı başına amaç Marx'ın
vurguladığı gibi "para olarak para" konumuna geçmiştir. Paranın başlı başına para olarak
genel kabul görmesi "genel olarak tüm mülkierin temsilcisi, tüm nesnelerin soyut toplumsal
özü, mübadele değerinin elle tutulur cisimlenmiş biçimine"dönüşmüştür (Marx, 1979a:
258-259).
Paranın
kapitalist toplumda farklılaşan işlevlerine ilişkin buraya kadar yaptığımız
vurgular, kapitalist toplumda, metaın kullanım değeri ile değişim değeri olarak
farklılaşmasına bağlı olarak paranın, metaın ayrılmaz unsuru ve dolayısıyla metaya içkin
olan değerin açığa çıkış biçimi olduğu ölçüde önem kazanır. Kapitalist toplumda öze ilişkin
mekanizma dolayında farklılaşan para böylece, değerin açığa çıkış biçimi olmasına paralel
olarak yeni değer yaratma sürecinin de temeli olmuştur. Üretim sürecinin savrulan para,
üretim sürecinden meta kimliğinde artarak çıkması aynı zamanda , kapitalizmin para yaratan
bir ekonomi olması anlamına gelmekte. Kapitalist üretim sürecinde "daha az para sürekli
olarak daha fazla paraya dönüşmekte." Paranın gerçek anlamında para yaratmasının tek
koşulu, üretim sürecinde yaratılan artı-değerdir. Paranın daha fazla paraya dönüşmesi için,
üretim sürecine girmesi, yani üretken sermayeye dönüşme zorunluluğu para-sermayesinin
özgürlüğünün önündeki temel engeldir. Bu vurguyu yaptığımız andan itibaren ryaranın en
soyut mülkiyet biçimi olduğu gerçeğinin daha da ötesine gitmiş oluruz. Eğer deger, para ve
EKONOMiK YAKLAŞlM
meta biçimlerine dönüşerek, artarak varoluyorsa, kapitalist toplumda meta ve
mülkiyeti ve kontrolü özel anlam taşıyacaktır6.
Değeri
163
paranın
temsil ettiği ölçüde para, paranın mülküne sahip olan için ilişkilerinde z::pnan
, ve mekandan özgürleşmesi anlamına gelmekle birlikte, paranın gerek değerini koruması
gerekse yeni değerler yaratması için üretim ya da dolaşım sürecine girmesi yönünde bir
zorunluluğu vardır. Kapitalist ekonomide paranın hem özgürlüğü, hem de zorunluluğu aynı
anda temsil etmesinin çok daha somut düzlemdeki anlamı, sermaye birikiminin belirli
aşamalarında özgürlüğün, belirli aşamalarında zorunluluğun belirleyici olması anlamına
gelir. Bir adım daha atarak daha da açıklayacak olursak, sermayenin genişleme
dönemlerinde yani ilave değerlerin yaratıldığı dönemlerde, para zorunlu olarak meta
biçimine dönüşme eğilimindedir, oysa sermaye birikiminin belirli bir biçiminin yapısal
olarak artık kendi kendini üretemediği aşamalarda, para özgürlük aracı olarak işlev görür.
Özgürlük aracı olarak işlev görmesinin nedeni ise şöyle açıklanabilir, yeni değerler yaratma
yerine para, ya varolan değerleri değersizleşmeden kurtarma, ya da krize karşı yeni
mekanizmalar geliştirmek için verili kaynakların hızla yeniden payiaşıruma olanak verir.
Böylece kapitalist toplumda paranın sermaye olarak yüklendiği işlevler ile mülkiyetİn en
soyut temsilcisi vlmasına bağlı olarak yüklendiği işlevler arasında gerilimli bir alan yaratır.
Fakat burada yapılması gereken vurgu, gerek meta, gerekse meta kavramının aslında birer
sosyal ilişki olduğudur. Birer sosyal ilişki olarak meta ve para, sermaye birikim sürecine
bağlı olarak somut sınıf/bireylerler dolayında açığa çıkar. Özgürlük ile zorunluluk
arasındaki gerilimli ilişkilerin rengini ve dokusunu sermaye birikim süreci belirler.
Kapitalist toplumda sermaye birikiminin toplam toplumsal sürecinde farklı işlevler
yüklenen kapitalistler arası ilişkiler, aslında üretim süreci ve dolayısıyla meta üzerinde
kontrol kuran sermaye kesimi ile paranın dolaşım süreci üzerinde kontrol kuran sermaye
arasında gerçekleşir. Her iki kesim içinde özgürleşme, ancak para ve metaın kontrolünü
toplumsal olarak kontrol edilebildiğinde ya da bu çalışmanın temel referansı olan finanskapital dolayımında yani bireysel sermaye olarak hem meta hem de paranın kontrolünü ele
geçirdiğinde elC:e edilir. Bu vurgunun bir diğer doğal sonucu ise, meta ve para arasındaki
gerilimden dolayı, sermaye için özgürleşme süreci toplumsal ölçüde her geçen gün daha da
zorlaştığıdır. Diğer yandan, sermayenin merkezileşmesi ve yoğunlaşması arttıkça, bireysel
sermayeler açısından sermayenin toplam döngüsünde açığa çıkan para ve meta üzerinde
kontrol kurdukları ölçüde özgürleşebilmekteler. Bu aşamada, bireysel sermayeler açısında
gerek sermayenin genişleme, gerekse kriz dönemlerinde para kaynaklarına ulaşma
kapasitesi, toplam sermaye içinde verili k,rlılık koşullarından yararlanma ya da verili
zararlardan kurtulma anlamına gelecektir. Bireysel sermayelerin, para kaynaklarına sahip
olma ya da ulaşma kapasitesini ise bu sermayeterin sahip olduğu donanıını belirleyecektir.
Sonuçta para, varolan değerlerin hızla likitleşmesine yol açtığı ölçüde, ekonomide verili
olan güç ilişkilerinin de farklılaşmasına yol açar. Güç ilişkilerinin yeniden tanımlanmasında
164
Fuat ERCAN
para ve finansal ilişkiler özel bir önem kazanır. İlk etapta sermayenin bütiinsel çıkarı
doğrultusunda para, ücret ve faiz ve döviz kurundaki yeni mekanizmalar kanalı ile emeğin
sermaye tarafından kontrol/denetim altına alınmasına yol açarken, diğer taraftan da
sermayenin kendi iç bileşiminde geçerli olan denetleme biçiminin farklılaşmasına neden
olur7.
lll- Yap1 ve Yap1n1n Taş1y1c1 Unsurlan:Para Sermaye
(Para Kapitalisti)ve Üretken Sermaye (Üretken Kapitalist)
7 .1970'lerle birlikte özellikle de ülkemizde sıkça belirtilen, kumarhane ekonomisi ve
rantiye kapitalistler gibi kavramlaştım1alarda, ekonomik ilişkilerde sermayenin toplam
dinamikleri göz önüne alınmadan iki farklı kesimden bahsedilir. Birinci kesim, rantiye
olarak adlandırılır ve bu kesimin ekonomi için genellikle parazil olduğu vurgulanırken; bu
parazil kesimin olumsuz yönde etkilediği bir diğer kesim olarak da, üretim faaliyetleri ile
uğraşan, (marksist kavramiaştırma ile üretken kapitalistler) bir başka grup tanımlanır. Bu
analizin genel mantığı içinde, bu iki aktör, birbiriyle ilişkisiz ve birbirlerine alternatif iki
konumu işaret eder8. Oysa kapitalizm bir toplumsal ilişkiler sistemi olarak geliştiği andan
itibaren, sermayenin sosyal toplam döngüsünün gerçekleşmesi için, para ve üretken
sermayenin varlığı zorunludur. K.Marx bunu açıkca dile getirmiştir: "Kapitalistlerin bir
bölümü uygun bir büyüklüğe ulaşmış bulunan potansiyel para-sermayelerini, durmadan
üretken sermayeye çevirirler; yani artı-değerin paraya çevrilmesiyle yığılan para ile, üretim
araçları ve ilave değişmeyen sermaye öğeleri satın alırlar. Bu arada kapitalistlerin bir başka
bölümü ise, hala potansiyel para-sermaye yığınakla uğraşmaktadır. Bu iki kategoriye giren
kapitalistler karşı karşıya gelirler; bazıları alıcı, ötekiler satıcı olarak ve bu ikisinden her biri
yalnız bu rollerden birisi içerisinde" yer alır (Marx, 1979c: 521).
Sermayenin iç bileşenlerinin daha da iyi anlaşılması için, sermayenin toplam
döngüsünün gelişimi ile birlikte, kapitalistlerin kendi iç bileşenleri olarak, bazılarının alıcı,
bazılarınınsa satıcı olmasının oldukça özel anlamı vardır. Yani, para-sermayesini biriktiren
para kapitalisti ile üretim sürecini başiatacak olan üretken kapitalistin aralarındaki alıcı­
satıcı ilişkisi, yani kredi ilişkisi
özel bir anlam kazanır. Kredi ilişkileri yukarıda
anlattıoğımız zorunluluk ile özgürlük arasındaki gerilimin çözümü olarak kapitalist
ilişkilerde merkezi bir özelliğe sahiptir.
IV- Değerin Zaman Ihlali ya da Özgürleşmesi Olarak Kredi Ilişkileri
8.Kredi ilişkilerinin gelişimi ile öirlikte, paranın özgürlük aracı olma işlevi çok daha
büyük önem kazanır. "Değerin zaman ihlali" olarak tanımlayacağımız kredi ilişkileri,
bireysel sermayelerin para-sermaye donanıroma kavuşma olanaklarını tlaha da artınrken,
EKONOMiK YAKLAŞlM
diğer
165
yandan üretim sürecinde yaratılan değerlerin gerçek ifadesi olan paranın hızla bu
değerlerden uzaY.:laşmasına, yani hayali sermaye donanımının gelişmesine olanak tanır.
Kapitalist toplumda değerin zaman ihlalinin gerçek açığ açıktığı an bu andır. Biraz qaha
açacak olursak, kredi-parasının para biçiminden temel farklılığı, kredinin temsil ettiği
değerin "henüz gerçekleşmemiş" olmasıdır. Bu anlamda kredi yaratılması beklenen
değerlerin önceden değerlenmesine (pre-validation) olanak tanır. Kredi-parası beklenen,
gelecekte yaratılması düşünülen değeri temsil eder. Kredi parası, kredi yaratan aracı
kurumların üretim süreçinde yaratılacağı düşünülen/ beklenilen değerin (pre-validation)
karşılığını, önceden belirli bir miktar ödeme aracı anlamında ekonomik ajaniara sunmasıdır.
Tam anlamıyla sembolik olmasına rağmen kredi parası, öznel/ somut değerin
sosyalleşmesine yani -realizasyonuna olanak verir (Lipietz, 1982:53). Kredi-para biçiminin
gelişmesi ile birlikte, üretken kapitalist ile para-kapitalisli arasındaki ilişki, böylece kredinin
gelişimine paralel olarak önem kazanan bir sosyal ilişki haline gelir. Bu ilişki biçiminin para
kapitalisli için temel anlamı faiz geliri elde etmektir. Kredi-parasının varlığı, satış ile satın
alışların eş-zamanlı olmamasına(the non-synchrony) bağlı olduğu ölçüde, ticari kredinin
zincirleme varoluşuna ve para-sermayeyi olanaklı kılan kredi-para yaratan kurumların
(özellikle bankaların) gelişmesine de olanak sağlamıştır. Bankaların kredi-para yaratma
süreçleri, kapitalizmin gelişimine paralel olarak, paranın yerine daha fazla kredi-parasının
kullanılmasına olanak sağlamıştır. Kredi parası özde banka ile müşterisi arasında özel bir
ilişki olmasına rağmen, sonuçta sosyal bir karakter kazanır ve genel eş-değerin dalaşımda
temsilcisi konumuna düşer" (Reuten ve Williams, 1989: 84). Kredi mekanizması bir yandan
üretken kapitalistler için ek para-sermayesi anlamına gelirken, diğer bir anlamda da üretilen
metaların hızla el değiştirmesine olanak tanır. Her iki fonksiyonun işlemesi sonucu,
sermayenin üretim ve dolaşım alanında kalma süresi azalır, buna karşılık bu fonksiyonlar
sermayenin geri dönüş hızının artmasına neden olur. Sermayenin geri dönüş hızının artması
ise, belirli bir zaman dilimi içinde birim para sermayesinin üretken sermayeye dönüşerek
daha fazla artı-değer elde edilmesi ya da dolaşım sürecine çıkmış metaların hızla paraya
dönüşmesine olanak tanıyaı·ak ticari sermayenin dolaşım hızının artmasına neden olur.
Burada gerek üretken sermaye sahibi kapitalist, gerekse ticari sermaye sahibi kapitalist,
zaman kısıtını aşmış olur. Üretici, kredi sayesinde, henüz üretilmemiş metaa karşılık olarak
finansal destek ya da kredi alabilir. Yani kredi-para biçiminin gelişimi ile birlikte, meta (M)
paradan ayrılmı~, ya da paranın metadan zaman içinde ayrılmasına olanak sağlanmıştır.
Kapitalist krediyi, sanki kendi sermayesiymiş gibi kullanır. Kredinin, kapitalistin sermayesi
olarak -belirli süre için de olsa-mülkiyetine geçmesi, kapitalistin temel amacı olan üretime
yatırdığı sermayenin kısa bir zaman diliminde geri dönmesini kolaylaştırır. Bu anlamda ek
kredi ya da sermaye ile kapitalist çok etkin ve büyük para-sermayeler gerektiren
teknolojiJere yat::nm yaparak, üretim koşullarını geliştirebileceği gibi, aynı kredi kaynakları
ile satış koşullarının gelişmesi için gerekli ortamı da -özellikle reklam- sağlar (Veblen,
Fuat ERCAN
166
1932: 50). Sermaye birikiminin tarihsel gelişimine paralel olarak kredi ilişkileıi daha
kompleks ve daha kurumsal biçim aldıkça, finansal işlemlerin hacim ve hızında yoğun bir
artış yaşanmıştır.
9 .Üretimin finans ı için borç veya kredi ihtiyacı sonuçta iki farklı ilişki biçimi ile
birlikte bir dizi aracı kurumun gelişmesine neden olmuştur. Birinci ilişki biçimi parakapitalistini elindeki parayı üretken sermayeye aktararak üretimin finans sorununu çözmesi,
yani ilişkide bizzat bir miktar paranın bir elden diğerine geçmesi şeklinde gerçekleşirken,
diğer ilişki biçimi, alıcının gelecekte ödeme yapma sözünün para yeıine geçmesi şeklinde
olmuştur. Bu durumda paranın yerini alan sözleşme ilişkisi: kredi p(ara)_M(eta) ilişkisinin
zaman içinde birbirinden ayrılmasına neden olduğu ölçüde, kapitalist ilişkilere bir dizi
esneklik kazandırır. Burada sermayenin toplam döngüsünde bireysel sermayenin
özgürleşmesi, bir diğer anlamda kredi mekanizması üzerinde denetim olanağına sahip
olması anlamına gelecektir. Çünkü kapitalist ekonomide kredi mekanizması, değerin açığ
açıktığı meta ve para biçiminin biraraya gelmelerine olanak sağlamakta. Fakat diğer yandan
kredi ilişkileri ve kredi mekanizması üzerindeki denetim, varolan bazı katılıkların
esnetilmesine olanak tanımakla birlikte, sermaye ilişkilerinde varolan eşitsizliklerin daha da
kırılgan ve eşitsiz hale gelmesine yol açmıştır.
IV- Güç
Bloğu
Olarak Finans-Ka,pital
10. Para ile meta üzerinde denetim dolayımında oluşan güç ilişkilerinin analizini ilk
defa R.Hilferding yapmıştır. R.Hilferding 1910 yılında Finans Kapital adlı çalışmasını
yayınlarken, önsözde, "Finans-kapitalin işlevleri ve yasalarının bilgisine ulaşmadan
bugünkü ekonomik eğilimlerin bilinmeyeceğini; ve dahası bilimsel bir ekonomi ve
politikanın yapılamayacağını" belirtmiştir (Hilferding, 1981:21). R.Hilferding'in yüzyılın
başlarındaki uyarısı, günümüzde çok daha anlamlı bir içerik kazanmıştır. 1970'li yıllarla
birlikte sermaye birikiminin ulaştığı aşamada finans-kapital, Hilferding'in kullandığı
anlamda ampirik bir gerçeklik olmasının ötesinde, sermayenin toplam sosyal döngüsünü
tanımlar hale gelmiştir. Diğer yandan günümüzde finans-kapital kavramı; semıayenin
merkezileşmesi ve yoğunlaşmasına bağlı olarak bireysel sermayeterin sermayenin toplam
sosyal döngüsü üzerinde belirleyici olma anlamında, somut bir güç olarak yeni
organizasyonları ve bireysel sermayeler arası yeni ilişkileri işaret ediyor.
,,
11.Erriek-değer
temsil eden meta ve paranın iki farklı
mülkiyeti (üretim araçlarına, üretilen metalara sahiplik ve para-sermayeye sahiplik) ve bu
iki farklı mülkiyetİn getirileri ile mülkiyet biçimleri arasındaki içsel geçişler ve içsel
bağlantıların yoğunlaşması anlamında kavramsal ayrımların yapılması gerekiyor.Bu ayrım,
finansal döngü ile finansal sermaye ve dolayısıyla kontrol anlamında finans kapital arasında
ortaya konabilir. Sermaye birikim sürecinin gelişmesine paralel olarak, üretimin finans
teorisi
dolayımında,
değeri
EKONOMiK YAKLAŞlM
167
sorunun artarak önem kazanması, bir yandan meta üretimi üzerinde yoğunlaşmış üretken
kapitalistlerin para ihtiyacını artırırken, diğer yandan bu ihtiyaç, meta üretimi üzerinde
yoğunlaşan üretken kapitalistlerin potansiyel olarak para-sermayeye dönüşecek para
olanaklarını kendi etkinlik alanı içine çekme mücadelesine yol açmıştır. Sermaye birikim
sürecinin artan hızına bağlı olarak, artan para-sermaye ihtiyacı, bu ihtiyaca karşılık gelecek
bir para-piyasası, para-kapitalistleri ve bunların kurumsallaşmalarını işaret eden bankaların
gelişmesine neden olmuştur .. Kapitalist ekonomide sermaye birikim sürecinin temel
bileşenlerden biri olan para-sermayesini elinde bulunduran bankalar, para sermayesinin
verdiği olanaklarla üretken sermaye üzerinde etkide bulunmaya, üretken-sermayeyi etki
altına alma çabasına yönelir. Sorun değerin iki farklı biçimi
olan meta ve paranın
mülkiyetine ve her iki mülkiyetİn getirilerine sahip olmaktır (Aglietta, 1987: 253).
Çalışmanın bu aşamasında bu anlamda somut ekonomik yaşamı anlamaya yönelik bir adım
daha atarak, bu:-aya kadar ele aldığımız ve kavramsal olarak birbirinden ayırdığımız parakapitalistleri, üretken kapitalistlerini ve ticari kapitalistleri, birikim süreci içinde işlevlerini
kaybetmeden bireysel bir sermaye sahibi ya da sermaye gtubunun etkinlik alanı içinde nasıl
kesiştikleri göstermeye çalışacağız. Bu vurgulardan sonra tekil sermaye sahipleri olarak,
endüstri sermayesi ile para-sermayesi (ve ticari sermayenin) sahiplerinin, üretim sürecinde
yaratılan değer iızerinde sistematik bir kontrol kurma adına koalisyona girmesi, ya da tek
bir bireysel sermayenin sosyal döngüsünü oluşturan farklı sermaye birimlerini içine alacak
şekilde geliştirmesi, organize olması ve bu şekilde yaratılan değer biçimleri üzerinde
kontrol gücünü artırması yönündeki gerçekliği finans kapital olarak tanımlıyoruz. Finans
kapital, finansal sermayeden farklı olarak sadece bir soyutlama değil, Aglietta'nın
vurguladığı gibi, kapital, sermaye birikim sürecinde, sermayenin merkezileşme biçiminin
devasa firmalar ya da finans gruplar olarak kendini açığa çıkarmasının ürünüdür
(Aglietta,1987) ..Finans kapital kavramının somut anlamda kullanılmasının daha da anlaşılır
kılmak için, sermayenin toplam döngüsü süreci içinde gerçekleşen finansal sermayenin
toplam döngüsü anlamında finansal döngü kavramı ile, bu döngü üzerinde kurumsallaşan
güç bloğu olarak finansal kapital kavramı ayrımını yapmamız gerekiyor (Harvey, 1984:
316)9. Diğer yandan finansal dolaşım kavramı ise, faiz getiren sermayenin toplam sosyal
döngüsü sürecindeki aldığı biçimleri işaret etmek için kullanılmıştır. ·Finansal dolaşımı
tanımlayan temel özellik, dolaşım sürecinin, hisse senedi ya da paranın alım-satımına bağlı
olan ilişkileri içermesidir. Böylece finansal sermaye; "üretken, ticari, ve banka
sermayesinin eklemlenmiş bileşimini işaret etmekte" (Thompson, 1977: 247). Sermaye
birikim sürecinin gerçekleşmesi için, değerin farklı biçimlere dönüşmesine olanak sağlayan
bu farklı sermaye biçimlerinin hareket noktası "değer yaratmanın" gerçekleştiği üretim
süreci olmakla birlikte, gerek üretken sermaye ya da endüstri sermayesi gerekse, yaratılan
değerin meta olarak tüketim ya da yeni üretime aktaı·ma işlevini üstlenen ticari sermayenin
etkinliklerini gerçekleştirmek için para-sermayesine ihtiyaçları vardır.
Fuat ERCAN
168
Burada dikkatdçn kaçmaması gereken olgu, finans sermayenin ya farklı bireysel
sermayelerin arasında bir koalisyon, -iç içe geçme- ya da başlı başına tekil bir sermayenin
toplam döngüsü içinde farklı işlevleri üstlerrecek şekilde örgütlenmesi, sermayenin toplam
sosyal döngüsünün soyut düzeyde tanımlanan işleyişi ile ilişkili bir süreçtir. Burada bir
başka vurgunun daha yapılması gerekir, marksist analizde ilk elden belirtilen ve somut
süreçlerde açığa çıkan finans-kapital olgusunun sadece kurumsal yapıları ifade etmekten
çok, yapısal bir zorunluluğun ürünü olarak düşünülmesi gerekir. Böylece yapı-süreç,
aktörler ve stratejiler arası içsel ilişkilerin açığa çıkarıimalısı şeklinde ortaya konabilir.
Kavramları
ve kavramların birbiri üzerindeki etkileri bir şekil dolayında
açıklayabiliriz. Sermayenin toplam sosyal döngüsü sürecinde, para-sermayeye ilk ihtiyaç
duyulduğu nokta, daha önceden de belirttiğimiz gibi üretim sürecinin başlangıç aşamasıdır.
Bu aşamada bankalar, bir miktar parayı (PB), endüstriyel anlamda yatırım yapacak
girişimeiye ödünç olarak verirken, bu ödüncün getirisinin nitelik olarak miktarının genel
anlamda üretim sürecinde yaratılan değere bağlı olurken, nicelik olarak ise pazar koşullarına
göre değişiklik gösterir
Şekilden
de anlaşılacağı gibi finans kapital akışı, öncelikle para-serıneyenin endüstri
kapitalistine (PB (PE) verilmesi ile başlar, üretim sürecinde, genişleyen bir değer ile birlikte
meta biçimine bürünür (ME), üretilen meta (ME), üçüncü aşamada ticari sermaye
tarafından para ile (PT) satın alınır. Ticari sermaye tarafından PT miktarını para ile satın
alması, endüstriyel sermayenin (ME-PE) elindeki metaın değerinin para biçimine dönüşerek
realizasyonunu sağlarken, ticari sermaye meta şekline dönüşür. Sermayesini realize etmek
için ticari sermaye sahibi, elindeki metayı (M') satması gerekir.
Şekil
1-Finans Sermayenin Formal Döngüsü .
Banka Sermaye Döngüsü
PE --M E (EG+ÜA) ....ÜE .....M'E -P'E
Endüstriyel Sermaye Döngüsü
Ticari Sermaye Döngüsü
P - - - - M ...................... ?
Kaynakça;G.Thompson;(1977, 249)*
*
Burada;B=banka sermayesi, E=Endüstriyel sermayesi, T=ticari sermayeyi, P=para, M=Meta.,
Ü=Üretimi, ÜA=Üretim araçlan, EG=ise emek gücünü göstermekte.
EKONOMiK YAKLAŞlM
169
Ticaretle uğraşan kapitalist, ancak satış sonrası sermayesini realize etmiş olur (P'T).
Bu noktada ise, metalar dolaşımdan çekilirken yerini para alacaktır. Buradaki metalar ya
yeni bir üretim sürecine girme anlamında dolaşımdan çekilecektir ya da tüketildiği,, için
tamamen dolaşımdan çıkmış olacaktır. Banka sermayesini ticari ~ermayeye de borç para
verdiği düşünülecek olursa, banka sermayesinin döngüsü ve dolayısıyla finans sermayenin
döngüsü aşağıdaki gibi gerçekleşecektir (Thompson, 1977: 250):
Anlaşılacağı
gibi sermayenin toplam sosyal döngüsü içinde, finansal sermayenin işlevi
oldukça önemlidir. Toplam parasal-sermayenin döngüsü olarak da tanımlayabileceğimiz
finansal sermayenin döngüsü gerek yeni değer üretim sürecini başlatması, ge~ekse yaratılan
değerlerin realizasyonu açısından kapitalizm açısından oldukça önemli işlevler yüklenir.
12.Burada temel bir soru ile karşılaşmaktayız. Sermayenin toplam sosyal döngüsü
içinde, sürekli olarak akan para-sermayeyi kim kontrol edecektir? Bu soruya cevap olarak,
banka-sermayesi ya da endüstri-sermayesi cevabını vermek doğru, fakat eksik bir cevap
olacaktır. Kontrolü elinde bulunduran büyük ölçekli finansal olmayan firmaların varlığı ya
da bankaların varlığı bu anlamda kontrolün nedeni değil, sermaye birikim sürecinde
süregelen bir dizi içsel dinamiklerin sonucudur. Böylece kontrolü banka-sermayesinin mi
yoksa endüstri-sermayesinin mi elinde tuttuğuna dair sürdürülen tartışmalar D.Harvey'in
vurguladığı anlamda büyük ölçüde sorunu anlamamızı zorlaştıracak mistik bir içerik
kazanır. Büyük miktarda paraların kontrolünü elinde bulunduran şirketler ve şirket
yöneticilerinin varlığının bilimsel analizi için, ilk etapta bu büyük somut gücün kendisinin
öze ilişkin bir dizi içsel dinamiğin dışa vuruş biçimi olduğunu belirtmek gerekiyor (Harvey,
1984: 317). Bu anlamda yukarıda belirlediğimiz yöntemin belirleyiciliğinden hareketle bu
tamamen hegemonik gücün varoluşuna olanak sağlayan dinamiklerin içsel ilişkilerini
tanımlamamız 6...,ı.ekiyor. İçsel ilişkiler derken, öze ilişkin yani yukarıda tanımladığımız
değer ile meta arasındaki dinamik ilişkiden bahsediyoruz,aına bu aşamada bu ilişkinin daha
dinamik ve daha somut olarak aldığı biçimler önem kazanmakta. Bireysel sermayenin,
sermayenin toplam sosyal döngüsündeki farklı işlevleri içine alacak şekilde donanım
kazanması ve zamanla, sermayenin farklı işlevleri arasındaki içsel bağlantıların
yoğunlaşması sımnayenin yoğunlaşması ve merkezileşmesinin doğal sonucu olarak analiz
edilmesi gerekiyor. Çok detaya girmeden bu iki kavram hakkında kısa bilgi vermek anlamlı
olacak.
13.Sermaye birikim süreci tarihsel olarak, basit kooperasyondan, manüfaktüre,
manüfaktürden, fabrikayadayalı üretime dönüşerek farklı evrelerden geçer. Bu evrelerden
geçerken bireysel sermayeler arasındaki rekabet özel bir önem taşıriO. Toplam sermayeyi
oluşturan her bireysel sermaye, "olabilen en hızlı biriktirmeye ulaşmak amacıyla, doğrudan
doğruya kendisi tarafından kendisi için mücadeleye girişir. Rekabet, aynı zamanda artı-
170
Fuat ERCAN
değerin paylaşımı
için verilen bir mücadeledir. Bu mücadeleye girişrnek için, bireysel
sermayeler sürekli olarak tümüyle <<ayrıcalıklı>> özel bir durum sağlamaya çalışmak
zorundadırlar" (Dellilez, 1974: 136). Bu sürece bağlı olarak, üretim faaliyetlerinin özünde
bireysel faaliyet olması ve bu faaliyet sonucunda her birim sermayenin kontrolü altındaki
sermayesini artırması "sermayenin yoğunlaşması" olarak tanımlanmakta. "Her birikim,
yeni bir birikimin aracı olur. Sermaye olarak iş gören servetin kitlesindeki artışla birlikte
yükselen birikim, bu servetin bireysel kapitalistlerin elinde yoğunlaşmasını artırır ve
böylece, boyutları genişlemiş bir üretim ile, kapitalist üretime özgü yöntemlerin dayandığı
temeli genişletir" (Marx, 1986: 642). Birikim koşulları geliştikçe, toplam sermayenin
miktarı artar. Sermayenin toplam miktarının artışıyla birlikte, toplam sermaye içinde yer
alan bireysel sermaye, mülkiyet ilişkileri nedeni ile özellikle miras nedeni ile bu
yoğunlaşmaya paralel olarak ayrıca sermaye sahipleri arasında bir bölünmeye neden olur.
Bölünmeye tepki olarak, "bunların birbirlerini çekmesi" yönünde bir süreç başlar.
Parçalanmış sermaye sahipliklerinin birbirini çekmesi " ..daha önce oluşmuş bulunan
sermayelerin yoğunlaşması, bağımsızlıklarına son verilmesi, kapitalistin kapitalist
tarafından mülksüzleştirilmesi,
bir çok küçük sermayenin, birkaç büyük sermayeye
dönüştürülmesidir. Bu süreci daha önceki süreçten ayıran şey, halen varolan sem1ayenin
dağılımında yalnızca yeni bir değişiklik önermesi nedeniyle, faaliyet alanının, toplumsal
servetin mutlak büyüklüğü ya da birikimin mutlak sınırı ile sınırlı olmamasıdır. Başka
yerlerde birçok kapitalistin elinden çıkan sermayeler, burada, tek bir kapitalistin elinde
büyük bir kitle halinde toplanır, işte bu, birikim ve yoğunlaşmadan farklı olarak, gerçek
anlamda sermayenin merkezileşmesidir" (Marx, 1986: 643).
Finans kapital kavramanın doğru bir şekilde kavranması için, sermayenin
yoğunlaşması
ile merkezileşmesi yönündeki eğilimlerin birbirleriyle karıştmlmaması
gerekir. Sermayenin yoğunlaşması, özde emeğin ü~·etkenliğinin artması ile ilgili bir olgu
iken ve buna bağlı olarak birbirinden ayrı sermaye sahipleri için, daha çok niceliğe ilişkin
bir olgu iken,
sermayenin merkezileşmesi niteliksel bir olgudur. Sermayenin
merkezileşmesi, sermayenin yoğunlaşmasından farklı olarak sermayeterin otonom
yapısında ve dolayısıyla sermayeler arasındaki ilişkiler üzerinde etkide bulunur. (Aglietta,
1987: 218-9).
14.Sermayenin merkezileşmesi, beraberinde bir yandan krediye yani para-sermayeye
ihtiyaçı artırarak ekonomik ilişkiler içinde parayı sadece para-sermaye işlevinden dolayı
biriktiren bir sınıfın varlığına neden olurken, diğer yandan rekabetin artan şiddetine bağlı
olarak toplam sermayenin büyük bir kısmı üretken-sermaye olarak belirli ellerde toplanır.
Sermayenin merkezileşmesi böylece varoluş kaynağını üretken sermayeden alan bir parakapitalistleri kesiminin varlığına neden olur. Fakat diğer yandan bu gelişme, üretken
sermayeyi para sermayeye bağımlı hale getirdiği ölçüde, üretken sermayenin para sermaye
dolayında özgürlüğünün kısıtlanmasına neden olur.
EKONOMiK YAKLAŞlM
171
para-sermaye ihtiyacı, gerekse bunun getirdiği maliyetler (özgürlüğün
kısıtlanması) sonuçta, sermayenin daha da merkezileşmesine yol açacak anonim şirketlerin
kurulmasına neden olacaktır. Anonim şirket, üretken sermayenin olası getirisi olan k,rın
·.
üzerinde hak anlamına gelen hisse senetleri çıkararak, firma için gerekli para-sermayesini
sağlama amacın. n kurumsallaşmasıdır. Burada hisse senedi, bir gelir senedi olduğu ölçüde
sanayici kapitalistinin işlevinde bir değişikliği işaret etmekte. Bu olay; "sanayici kapitalistin
sanayi girimciliğinden (işlevinden) kurtulmasıdır. Bu işlev değişikliği sonunda, anonim
şirkete yatırılmış olan sermaye kapitalist açısından salt parasal sermaye kılığına bürünür.
Alacaklı durumc1aki bir para kapitalistinin sermayenin üretim sürecinde kullanılmasıyla, bu
kullanım ödünç-verme ilişkisinin gerekli koşulları olduğu halde, hiç bir ilişkisi yoktur.
Onun biricik işlevi sermayesini ödünç vermek ve belli bir dönem sonunda faiziyle birlikte
geri almaktır. Kısacası onun işlevi hukuksal bir işlemle birlikte sona erer. İşte şirketin hisse
sahibi de böyle düpedüz bir para kapitalisti olarak işlev görür" (Hilferding, 1995, 171).
Anonim şirket, E.Mandel'in belirttiği gibi kapitalizmde büyük miktarda para-rezervlerinin
kendini para-sermayesine dönü,ştürerek toplumsal olarak üretilmiş toplam artık-değerin
bölüşümüne katılma eğilimine olanak sağladığı ölçüde kabul görmüştür.
Gerek
aşırı
Anonim şirketlerin varlığı bir yandan sermayenin merkezileşmesine yol açarken, diğer
yandan endüstri sermayesinin, para-sermayesinin bir kısmını içine alacak şekilde genişleme
eğilimini hızlandırır. Gerçekleşen bu olgunun iki önemli sonucu vardır;
(i)-Endüstri-sermayesinin hisse senedi çıkartması, sermayenin toplam döngüsü içinde
endüstriyel-sermayenin para-sermayesini içine alacak şekilde genişlemesine neden olur.
Bunun daha somut sonucu ise endüstri-sermayesinin finansal dolaşım üzerinde kontrolünün
artmasıdır.
(ii)Diğer
yandan endüstriyel-sermayenin kendini temsil eden varlıklarını hisseler
olarak piyasay~. ,,ürmesi, özünde mülkiyetİn ve en önemlisi üretken sermayenin gelecekteki
yaratacağı değederin parasanaşması ve finansal-dolaşım içine katılması anlamına gelmekte.
Parasaliaşma endüstri-sermayesi için yukarıda sağlanan avantajların , yanı sıra bir de
dezavantajın ortaya çıkmasına neden olmuştur. Dezavantaj, endüstri-sermayesiQin finansalsermaye dolaşımı üzerinde kontrol gücünü, banka-sermayesi karşısında kaybetmesictir. Her
iki değişkeni tanımlayan olgu, sermayenin merkezileşmesi sürecinde, bireysel sermayelerin
sermayenin farklı biçimlerini içine alacak şekilde genişlemesidir.
VI. Hegemonik Bir Güç Olarak Finans-Kapital
15. Bu aşamada finans-kapital kavramını sermaye kesimi içinde bir koalisyon bir
hegemonik güç olarak ele alan düşüncelere geçebiliriz. Finans-kapital sorununu ilk olarak
ele alan R.Hilferding analizinde, özellikle banka-sermayesinin endüstri-sermayesi üzerinde
egemenliği anlamında sorunu ele almıştır. Hilferding'e göre; "Banka-sermayesi ile üretken
Fuat ERCAN
172
bir yandan karteller ve tröstler oluşturarak "serbest rekabetin rafa
kaldırılmasına" neden olurken, diğer yandan da, banka sermayesiyle sanayi sermayesi
arasında giderek pekişen içli dışlı ilişkiler sonuçta sermaye finans kapital biçimine "yani
sermayenin en olgun ve en soyut görünümüne" bürünür (Hilferding, 1995: 47). R.Hilferding
finans-kapital olgusunu böylece, yukarıda kısaca verrneğe çalıştığımız, "sermayenin
merkezileşme ve yoğunlaşma" eğilimlerine bağlamıştır.
sermaye
arası ilişkiler,
Hilferding, banka ve endüstri sermayeleri arasındaki ilişkiyi ele alırken, aslında
finans-kapital kavramını daha çok banka-sermayesinin belirleyici olduğu bir süreç olarak
tanımlamakta. Finans-kapital kavramının detaylı olarak ele alındığı ı4.bölümde Hilferding,
ekonomik eğilimi belirleyen temel değişkenin banka sisteminin gelişmesi ve yoğunlaşması
olduğunu belirtmiştir. Bankaların sermaye olarak paranın büyük bir kısmını elinde
tutmaları, bu anlamda kredi ilişkilerinde güç elde ederken, bu güçleri yarattıkları hayali
para/sermayeye bağlı olarak daha da artmakta. Özellikle "bankaların yeni hisse senedi ve
tahvil çıkarılması ve satılmasında oynarlıkları stratejik roller nedeniyle, anonim şirketlerin
kuruluşunda önemli rol oynamaları bankaları daha da önemli kılmakta" (Swezzy, ı975:40).
Hilferding, bankalar ile anonim şirketler arasında yakın bağ kurduğu gibi, finans-kapitalin
de anonim şirketin gelişmesine paralel bir gelişme gösterdiğini belirtir. Anonim şirketin
gelişimi ile bankalar arasındaki ilişki, bu anlamda oldukça önemli olmakta. Yukarıda
vurguladığırniz anlamda, hisseli şirketlerin gelişimi ile birlikte endüstriyel sermayenin
varoluşu büyük ölçüde parasallaşır ve parasallaşan mülkiyet yapısı, banka sistemi ile ilişkiye
girmesi bir dizi dinamiğin varlığına neden olur. Hilferdingein vurguladı ğı anlamda, finanskapital yani banka-sermayesinin endüstri sermayesi üzerindeki belirleyiciliği, özünde
"mülkiyet ilişkilerinin sonucudur" (Hilferding, ı98ı: 225, vurgu bana ait). Mülkiyet
ilişkilerinin gelişmesinin temelinde ise, banka ile endüstri arasındaki ilişkiler yatmakta;
"banka anonim şirkete verebileceği krediden sadece daha fazlasını vermekle kalmaz, aynı
zamanda parasal sermayesinin bir bölümünü kısa veya uzun süreli olarak hisse senedine
yatırabilir. Kısacası anonim şirketleri, bankanın sürekli çıkarı haline gelir. Banka, bir
yandan kredinin yerinde kullanılmasını sağlamak için şirketi yakından kontrol ederken, öte
yandan tüm kazanç getiricimali işlemleri kendisine kotarmak için, şirkete verdiği miktarda
egemen olmak zorundadır... Hisse senedi sahipliği, bankaya kendisinin temsil edilmesine
başlangıçta karşı çıkan şirketlere nüfus etme olanağı sağlamaktadır" (Hilferding, ı995:
ı95). Hilferding'e göre sonuçta, "endüstrinin kullandığı sermayenin büyük bir kısmı
zamanla endüstri sahibinin sahip olmadığı sermayeye" dönüşür. Sonuç olarak Hilferding
"banka sermayesi olarak tanımladığı para biçimindeki sermayenin endüstri sermayesine
dönüştüğünü" belirttikten sonra, dönüşen bu sermayeyi finans kapital olarak
kavramlaştırmıştır Sermayenin finans kapital aşamasında, "endüstri artan oranlarda bankasermayesine bağlı hale gelir" (Hilferding, ı 98 ı: 225). Hilferding analizlerini daha da
genelleştirerek, günümüz ekonomilerini de anlamamızı kolaylaştıracak önemli bir vurgu
EKONOMİK YAKLAŞlM
173
yapmıştır;
"Kapitalistler, bir çoğunun söyleyecek bir şeyinin olmayacağı doğrultuda bir.
toplum ortaya çıkarırlar. Üretken sermaye üzerindeki gerçek kontrol, bunun ancak bir
kısmına sahip olanlara aittir" (Hilferding'ten aktaran Swezzy, 1975: 36).
Hilferding 'in çalışmasından büyük ölçüde etkilenen V .İ.İ.Lenin Kapitalizmin En
Yüksek Aşaması; Emperyalizm adlı çalışmasında, Hilferding'i izleyerek bankaların
önemleri üzerinde yoğunlaşır. Lenin'e göre bankalar ilk etapta sadece aracı olarak işlev
görmelerine rağmen, zamanla bu mütevazı konumundan kurtularak önemli birer kuruma
dönüşmüşlerdir. Lenin analizinde, Hilferding' e göre daha abartılı bir vurgu yapar;
" ...bankalar mütevazı aracılar olmaktan çıkıp belli bir ülkenin ve birçok ülkedeki bütün
kapitalistlerin ve küçük işadamlarının parasal sermayesinin hemen hemen tamamını ve
üretim araçlarının ve hammadde kaynaklarının büyük kısmını emirlerinde bulunduran
kudretli tekeller haline gelirler" (Lenin, 1979: 42). Lenin, bankaların etkinliğine ilişkin
süreci, somut işleyen bir süreç olarak analiz eder: " ... bankacılık ilişkileri, cari hesapları
tutma ve başka mali işlemleri yapma yoluyla önce çeşitli kapitalistlerin mali durumlarını
tam ve doğru olarak öğrenmek, sonra da kredileri daraltarak veya genişleterek,
kolaylaştırarak veya zorlaştırarak onları denetlemek, etkilemek, ve nihayet onların kaderini
tam anlamıyla belirlemek, gelirlerini belirlemek, onları sermayeden yoksun bırakmak ya
da sermayelerini hızla ve çok büyük ölçülerde artırmalarına izin vermek imkanını elde
ederler" (Lenin, 1979: 48). Lenin, Hilferding'in 1917 yılında yaptığı vurguyu tekrarlar;
" .. böylece 20.yüzyıl, eski kapitalizmin yerini yenisinin, genel olarak sermaye
egemenliğinin yerini mali sermaye (finans kapital) egemenliğinin aldığı dönüm noktasını
oluşturur" (Lenin, 1979: 62). Lenin de her ne kadar dönemi tanımlayıcı özellik olarak
finans-kapital kavramını kullansa da, kendi kullandığı finans-kapital kavramının
Hilferding'in kavramından farklı olduğunu işaret eder. Fark, Lenin'e göre finans-kapitale
neden olan dinamiklere yapılan vurgudadır. Lenin, Hilferding'in "üretimin ve sermayenin
artan yoğunlaşması" olgusundan hareket etmediğini belirtmiştir (Lenin, 1979: 42). Yukarıda
Hilferding'den yaptığımız alıntılar, Lenin'in bu konuda Hilferding'e karşı haksızlık
yaptığını göst~rir niteliktedir11. Lenin kendi finans-kapital tanımını her ne kadar üretimin
yoğunlaşması, bundan tekellerin doğması, bankaların sanayi ile birleşip kaynaşması veya
iç içe geçmesi, mali sermayenin doğuşunun tarihi ve <<mali sermayenin>> teriminin iç~riği
"budur diyorsa da, çalışmasının ilerleyen bölümlerinde banka-sermayesi ile sanayi
sermayesi ilişkisinin birincinin ikinci üzerinde mutlak belirlediği bir ilişki biçimi olarak ele
almıştır. Gary.P.Green'in detaylı çalışmasında belirttiği gibi, Hilferding ve Lenin'in finanskapital tanımlan özde bankaların kontrolü üzerinde yoğunlaşmaları açısından birbirleri ile
kesişen bir teorik çerçeveyi paylaşmaktadırlar (Green, 1987: 19). İki düşünür açısından esas
belirleyici olan ayrışma, finans-kapitali sermayenin birikim sürecinde sermayenin farklı
işlevleri içerecek şekilde örgütlenmesi yönündeki Lenin'in imaları olmasına rağmen, bu
imalar sistemati?:e olmadığı için, bunlar iki yazarı ayırt edici nitelikler olarak ele alınamaz.
EKONOMİK YAKLAŞlM
175
olma ya da ban!.<:a sermayesine sahip olma şeklinde gerçekleşmemekte, tam tersine farklı
bireysel sermayeler, birikim miktarı ölçüsünde sermayenin diğer işlevlerini içine alacak
şekilde bir yapıya dönüşmektedir. Bu konuda J.P.Delilez'in yaptığı yorum çok anlamlıdır;
" ...dev girişimler ilk önce oto-finansmanı kullanarak büyümelerini sağlamaya yöneİirler.
Fakat gerçek sermaye birikimi ve para-sermaye hareketi arasındaki ilişkiler, onları bir mali
politikaya sahip olmaya ve soyut sermayenin genel hareketine katılmaya götürür. .. Sanayi
grupları, para-sermaye payının bir kısmıyla yaşayan banka şebekesini bundan mahrum
ederek, kendilerine özgü uzmanlaşmış finansman organlarını oluştururlar" (Dellilez, 1976:
63). Bu anlamda finans-kapitalin özünü, sermaye birikiminin tarihsel gelişim sürecinde
"üretken sermaye ve para sermaye arasındaki sıkı, fakat gerilimli , çelişkili ilişkide aramak
gerekiyor. Bu ilişki, çelişkili bir süreci içerir, finans-kapital bir yandan sermayeler arası
işlevsel farklılaşmayı artırırken, diğer yandan bireysel sermayeterin farklı işlevleri kendi
içinde toplama eğilimine girer. Diğer bir anlatımla, finans-kapital, sermaye birikim
sürecinin ritimlerine bağlanır (Harvey, 1984: 319) ve içsel olarak sermayenin parçalanma ve
bütünleşme eğilimleri içinde somut çehresi oluşur (Caroll, 1989: 84).
Bu ayrım, özellikle 1970'1erin dünyasının analiz için özel bir önem taşır. Üretken
sermaye karşısına para-sermayesi ya da banka sermayesini çıkarmak, üretken sermaye
sahiplerinin banka-sermayesi karşısında olumlamak yönündeki eğilim, eksik bir
kavramiaştırmanın ürünüdür. Hilferding, her ne kadar analizinde açıkça sorunun mülkiyet
ilişkileri ve mülkiyetİn merkezileşmesi olarak belirtmişse de, analizine devam ederken parasermayesi ile banka sermayesi arasındaki ayrıma ısrarla bağlı kalmıştır. Burada tarihsel bir
süreç ve bu sürece ilişkin gerçeklik, yani banka-sermayesinin ilk etapta farklı bireysel
sermaye sahipliği doğrultusunda gerçekleştiği ve belirli bir aşamada bunun endüstriyelsermaye ile ilişkiye girdiği düşünülecek olunursa finans-kapital kavramlaştırılması daha
gerçekçi bir boyuta taşınmış olur. Bu tarihsel süreç ise, bize sermayenin farklı kesimlerinin
finansal dolaşım üzerindeki kontrolünü tanımlamamızı kolaylaştıracaktır. Yani finansalkapital olarak bireysel-sermayeler arası koalisyondan, ya da bireysel sermayelerin
sermayenin farklı aşamalarını içerecek şekilde hegemonik kontrolünden bahsetmemiz
mümkün olacaktır. Fakat burada esas belirleyici olan, sosyal sermayenin toplam döngüsü
içinde (bazı) bireysel sermayelerin rekabet koşullarını arkada bırakarak, kendi varoluş
koşullarını sağlamlaştırması yani birikimin yoğunluğu ölçüsünde işlevsel farklılaşmayı
bireysel sermaye olarak kendi içinde gerçekleştirmesidir. Bu vurgu beraberinde bizi finanskapitali yeniden tanımlamaya, öze ilişkin bir tanımlamaya götürmekte. H.Oveerbek
"Finance Capital and The Crisis in Britain" adlı çalışmasında böyle bir tanımlamayı
destekleyecek veriler sunmakta. Bu veriler ışığında, finans kapitali; "tekelleşme ve
uluslararasılaşma koşulları altında para-sermayesi, üretken-sermaye ve ticari sermayenin
döngüsünün entegrasyonu" olarak tanımlamıştır. Entegrasyon süreci, bireysel sermayeler
arasında bir dizi içsel ilişki ve bağlantıların kurulması anlamına gelmekte (Overbeek, 1980:
Fuat ERCAN
176
102)13. H.Overbeek haklı olarak, sermaye döngülerinin bütünleşmesinin süreklilik gösteren
yapısal bir özellik olduğunu belirtir. Yapısal bir özellik olarak sermayenin toplam sosyal
döngüsündeki bütünleşme eğilimleri, bireysel sermayeler arasında bir ilişkiler ağı oluşturur.
Bu ilişkileri dört başlı altında toplayabiliriz;
1.finansal(hisselerin
sahipliği;
2.hizmeller(ele-geçirme ve
yatırımlarının yönetilmesi);
3 .kurumsal( içsel
ilişkilerin
uzun-dönem kredi ve tahvil;
kısa
birleşmelere ilişkin öğütler;diğer
dönem krediler);
firmalar için portföy
yönetimi);
4.enformal(enformal düzenlemeler patrimonial
bağlantılar).
H.Overbeek bu vurgulardan sonra, yukarıda sıralanan ilişkilerin bir bütün olarak
geliştiğini ve fakat tarihsel ve yasal şartlara bağlı olarak farklı ilişkilerin farklı ülkelerde
daha belirleyici olduğunu belirtmiştir. Örnek olarak Almanya ve Amerika'da finansal ve
kurumsal ilişkilerin ilk etapta belirleyici olduğunu, buna karşılık, İngiltere'de ise hizmet ve
enformal ilişkilerin belirleyici olduğunu vurgulamıştır (Overbeek, 1980: 103).
Sermayelerin farklı döngülerinin bütünleşmesi ve buna bağlı olarak bireysel
sem1ayeler arası içsel bağlantıların artması anlamında finans-kapital tanımı, bir yandan
yukarıda vurguladığımız anlamda finansal döngüyü tanımlayan ilişkilerde belirleyici olan
sermayenin diğer sermayeler üzerinde hegemonya kurması, diğer yandan da senn::ıve
birikim sürecinde bu hegemonik gücün zaman içinde farklıtaşarak kendini açığa çıkardığı,
sermayeler arası yeni ilişkileri ve organizasyonları anlamamızı kolaylaştırır. Kavram, bu
özellikleriyle bize ekonomik ilişkilerin günümüzdeki farklılaşan biçimlerini anlamamız için
daha zengin bir çerçeve sunmakta. Böyle bir çerçeve ise, yukanda anlamlı olduğunu
belirttiğimiz. koalisyon ya da hegemonik kontrolün özünde sermaye birikim süreci ile
sermayenin merkezileşme eğilimlerinin kesiştiği ve özellikle sermaye birikim koşullarının
belirlediği somut süreçlerde kimlik kazandığı gerçeğini açığa çıkartır.
VII-1970'lerde Dünya Kapitalizmi ve Finansal Kapitalin Belirleyiciliği
16.1970'1erle birlikte yapısal değişken olarak tanımladığımız sermayenin toplam
döngüsünü tanımlayan yoğun sermaye birikim biçiminin, aşın-sermaye birikim nedeniyle
krize girmesi, beraberinde serıneyenin toplam döngüsündeki işlevlerine bağlı olarak, para
ve,,üretken sermaye arasındaki ilişkilerin değişmesine neden olmuşturl 4 . Bu dönem içinde
finansal firmalarla, finansal olmayan firmalar arasındaki ilişkilerde önemli denecek bir
dönüşüm başlamış ve bireysel sermayeterin ayakta kalma şartı parasal sermayeye ulaşma ve
onu kontrol etmesine bağlı hale gelmiştir. Parasal sermayenin bir anda belirleyici olmasının
nedeni, aslında sermaye birikiminin belirli bir biçiminin olgunlaşmasının doğal sonucudur.
Yoğun sermaye birikiminin 1970'lerde krize girmesinin temelinde, değerin meta biçimi
EKONOMİK YAKLAŞlM
177
belirleyici olurken (düşen k,r oranları, artan işçi hareketleri, vs) aynı zamanda üretim
sürecinde yeni değer yaratma verili sermaye birikim biçiminde gittikçe daha zorlaşmıştır.
Sonuçta verili değerler, sermayenin toplam döngüsünde para-sermayesi ile üretken sermaye
arasında süre geJen hiyerarşik ama dengeli ilişkinin bozulmasına ve hiyerarşinin tersine
dönmesine neden olmuşturl5. Para-sermayenin yeni değerlenme olanaklarının da azaldığı
koşullarda, muazzam miktarlara varan para-sermaye 16, sermayenin toplam döngüsünde
yüzmeye başlamıştır. Fakat burada ısrarla belirtilmesi gereken nokta, bunun kapitalizm
açısından hastalıklı bir durum olmadığının vurgulanması olacaktır. Bu durum kapitalizm
açısından ama özellikle, yukarıda vurguladığımız güç bloku anlamında finans-kapital için
hastalıklı bir durum değil, tam aksine bir önceki sermaye birikim sürecinin krize girmesi ve
yeni sermaye birikimi için gerekli donanımın sağlanması için, para-sermayesinin bir denize
dönmesi gerekir. Bu aynı zamanda hastalıklı bir durumdur, ama sürecin maliyetini yüklenen
kesimler açısından hastalıklı bir durumdur. Belki bir adım daha atacak olursak, finansal
sermaye dolanımı üzerinde etkin olmayan üretken sermaye için de hastalıklı bir durumdur.
Ama süreç 1970'li yıllarla birlikte öyle bir ivme kazanmıştır ki, toplam sermaye karşısında
donanımlı olmayan sermayeler de bu sürece katılmak zorunda kalmışlardır. Yine aynı
çerçeve içinde, son zamanlarda dile getirilen rantiye kesiminin üretim sürecinde egemen
olması yönündeki vurgu da bu anlamda yetersiz bir vurgu olacaktır. Çünkü bu gün rantiye
dediğimiz sınıf ve bu sınıfın stratejileri gökyüzünden fırlatılmış yeni bir gerçeklik değil,
rantiye dediğimi7. sınıf aslında bir önceki sermaye birikim biçiminde, sermayenin toplam
döngüsünde görece egemen olan sermayenin aldığı yeni biçimdir. Burada ısrarla bir itiraz
ileri sürülecektir. Rantiye dediğimiz kesimin, yani paradan faiz getirisi elde edenlerin belirli
bir sınıfa ait olmayıp, tam tersine toplumun hemen hemen her kesimini içine aldığı yönünde
olacaktır. İşte tam da bu, yukarıda tanımladığımız anlamda finans-kapital gerçekliğini
kanıtıayacak bir itiraz olacaktır. Finansal sermaye anlamında toplam sermayenin sosyal
döngüsü, ekonomide verili olan tüm parasal değerleri, bunun da ötesinde ekonomi
tarafından yaratılan hayali değerlelin harekete geçirerek sistemin yapısal özelliklerine
bağımlı hale getirmekte. Artık ekonomik aktörler istese de, istemese de bu yapısal
belirlemeye maruz kalmakta. Finans-kapitali bir güç bloğu olarak tanımlamamız da tam
bunu işaret etme amacını içinde taşıyor, güç ile denetleme ilişkisi beraberinde bu güce
maruz kalanların bir dizi olumsuzlukla karşılaşmalarına neden olmakta.
•,
Diğer
yandan tüm değerlerin finansal sermayeye bağlanması, hiyerarşik ilişkinin,
denetleme ilişkilerinin iyice yoğunlaşmasına ve daha sistematik bir hal almasına neden
olmuştur. Sermayenin toplam sosyal döngüsünde, sermayenin farklı işlevlerini içselleştiren
ya da başlı başına sermayenin tek işlevinde uzmanlaşan bireysel sermayelerin artan
belirleyiciliğinden söz etmemiz gerekir. Bu öyle bir belirleyiciliktir ki, günlük yaşamımızın
her alanına giren para ilişkileri dolayımında egemenliğini kurmak ta. Finans- kapital 1970 'li
yıllarla birlikte;
(i)- metalara içkin olan değerin açığa çıkış biçimi olarak para,
178
Fuat ERCAN
dönemler arası fiyatı olarak faiz,
(iii)-paranın paralar arası fiyatı olarak döviz kuru,
(ii)-paranın
(iv)-emeğin
parasal fiyatı olarak ücretler üzerinde bir dizi yeni mekanizma oluşturarak
günlük yaşam üzerinde muazzam bir denetimin kurulmasına neden olmuştur. Bu denetim,
J .Bentham'ın görünmeden denetleyen hapishanesini (Panaptikon) hatırlatmakta. Belirsizlik
ve risk unsurunun oldukça arttığı ekonomik dünya, bir kumarhaneye dönüşmüştür.
Kumarhanenin gerçek aktörleri kumarı oynarken, oyuna katılmayan ve bu anlamda aktör
olmayan büyük kitleler bu kumarın sonuçlarına katlanmakta. Oynanan kumar ise, her geçen
gün sosyal sınıflar arasındaki verili güç ilişkilerinin farklılaşmasına ve yoğunlaşmasına yol
açmakta. Burada temel belirleyici olan, -son zamanlarda ülkemizde sıkça vurgulandığı gibideğerin para biçimine sahip olmasından dolayı faiz getirisine sahip olmak yani rantiyer
olmak değildir. Finans-kapital dolayında para-sermayesinin belirleyici olmasının özünde,
her kriz ve yeniden yapılanma döneminde olduğu gibi, sermayeler arası rekabetin
yoğunlaşması ve verili kaynakların el değiştirmesi yatmakta. Verili değerlerin el değiştirme
süreci için, banka ve borsaların yarattığı hayali değerler özellikle belirleyici olmakta. Kriz
karşısında daha donanımsız olan bireysel sermayeler için, borsa ve bankada reel değerleri
olmayan hayali değerler üzerinde ayakta kalma süreci, bir süre sonra ellindeki parasal
olmayan varlıkların hızla parasal değerler biçiminde el değiştirmesine yol açmakta. Burada
bölüşüm ilişkilerinin hızlanmasında para-sermayesi ikili bir görev üstlenmiştir. Para
sermayesi bir yandan, açığa çıkan parasal-sermayenin dolaşım sürecinde yeniden
değerlenmesine yol açarken, diğer yandan da dolaşım sürecinin artan yoğunluğunda verili
para-sermaye miktarı muazzam miktarlara varırken, aynı zamanda hızlı bir biçimde el
değiştirmektedir. Bu çifte süreç, sonuçta finansal derinleşmenin daha da artmasına neden
olmuştur ı 7.
1970'leri öneeleyen yoğun sermaye birikim biçiminin sonucu olan parasal-finansal
genişleme, aynı zamanda yeni bir sermaye birikim biçiminin de finans edilmesi için temel
kaynak olmuştur. Esnek sermaye birikim tarzı diye tanımlayacağımız bu yeni aşamada,
değer yaratma koşullarının önündeki engelleri kaldırma yönündeki meta ve para kontrol
rejimlerinin değişimi, yapısal sınırlılıkların aşılmasında para sermaye yeni işlevler
yüklenmiştir. Böylece ilk etapta emeğin ve paranın yeni kontrol rejimini geliştirmek için
bireysel sermayeler için para-sermayesi önem kazandıkça, bireysel seımayelerin parasermayeye olan bağımlılığı daha da artmıştır. Burada cevap verilmesi gereken olgu, paraseimayesine niçin bu kadar talep olduğudur?
Sermaye birikiminin toplam döngüsünde 1970'lerde gözlemlenen kınlma eğilimleri,
beraberinde yeni sermaye birikimi için olan esnek sermaye birikim tarzı için bir dizi
mekanizmanın gelişmesine neden olduğu ölçüde para-sermaye talebi daha da artmıştır.
Para-sermaye ihtiyacının artmasına neden olan üç önemli değişken;
EKONOMİK YAKLAŞlM
-yeni üretim teknikleri için artan teknolojik
179
yatırım,
-ve daha ucuz hammadde ve daha ucuz iş gücü sağlamak için bu olanakların sağlandığı
yeni rnekanlara yatırım yapma,
-değerin
en hassas biçimi olan para sermayesının artan önemi beraberinde risk
unsurunu artırdığı ölçüde, bireysel sermayeler yeniden yapılanma sürecinde riskiere karşılık
güvenlik amacı ile sürekli olarak para-sermaye tutma eğilimine girmesi para-sermayenin
hacim olarak daha da artmasına yol açmıştır.
Yeniden yapılanma bireysel sermayeler için ayakta kalma şartı iken, bu olanağa
ulaşanlar sadece ve sadece bireysel sermaye donanımının belirli bir yoğunlaşma derecesine
ulaşanlar olmuştur. Yeniden yapılanınada başarılı olmanın yolu bu anlamda bireysel
sermayelerin değerin en soyut biçimi olan para kaynaklarına ulaşma ile birlikte bu
kaynakları yenden meta ve ticari sermaye döngüsünde kullanan sermaye birimleri olmuştur.
Bu dire.kt olarak tüm bu işievlerin tek bir sermayede toplanması anlamına gelmediği ölçüde,
firmalar arası yeni ilişki biçimlerinin, gerek üretim, gerek finansal gerekse ticari aşamada
gündeme gelmesine yol açmıştır.
ise sermayenin toplam döngüsündeki sermayeler arası ilişkilerin
arttıracak şekilde bireysel sermayeler, para-sermayeye ulaşmak için etkinlik alanlarını
banka ve borsalar dolayımında yeniden örgütlerneye başlamıştır. İngiltere için H.Overbeek.
Kanada için C.William'ın yaptığı çalışmalarda sermayenin toplam döngüsü içinde
sermayenin farklı işlevleri içinde içsel bağlantıların arttığı bulgulanmıştır.
Bu
bağımlılık
/X-Finansal Sermayenin ve Finans-Kapitalin
Ulus/ararastfaşmast
17 .Kontrc'l anlamında finans kapital ve sermayenin toplam döngüsünü işaret etme
anlamında finansal döngü, yoğun sermaye birikim biçiminin ulaştığı aşamaya bağlı olarak
1970'li yıllardan itibaren uluslararasıtaşmaya başlamıştır.
Sermaye birikim süreci, ulusal sınırlar içinde değer-biriktirme koşullarını
gerçekleştirmişse de, sermaye birikim sürecinin kendisi ontolojik olarak ulus-bağımlı bir
kavram ya da gerçeklik değildir. Sermayenin toplam sosyal döngüsünün bileşenleri olan
ticari, para ve iiretken sermaye, gelişimlerinin farklı aşamalarında gerek genişleme gerekse
derinleşme anlamında üstlendikleri işlevleri mekansal olarak genişletme eğilimi
içindedirler. Yani değer biriktirme süreci tarihsel olarak dünya-ölçeğinde yaşanan bir
süreçtir. Sorun ulusal boyuttan, uluslararası boyuta taşındığında, para ve finansal ilişkiler
daha da karmaşık bir hal alır. Ülkeler arasındaki değer değişimi ve fiyatlama süreci, dövizkuru ve faiz farklılıklarına neden olur ki, bu farklılıklar bütünsel olarak sermaye birikim
süreci ile sermayenin farklı bileşenleri önemli ölçüde etkiler.
Üretimin uluslararasılaşması ile birlikte artı-değerin para ve meta biçiminin
uluslararasılaşması, özellikle 1970 sonrası para-sermayenin hacim ve hız olarak artmasının
Fuat ERCAN
180
temel nedeni olduğu gibi, bu gelişmenin daha somut düzeyde dile geliş biçimi, yani
uluslararası ,para sisteminin işlemez hale gelişi, döviz kurlarının aşırı esnekleşmcsi ve bir
bütün olarak finansal liberalizasyon denen sürecin yaşanması, k,rların uluslarar;ıl.ı:ınası ve
nara-sermayenin aşırı artması şeklinde olmuştur. Teorik açıdan, sermayenin )!..:ııişleyen
yeniden üretiminin 1970'lerden itibaren ulaştığı biçimi, dünya kapitalizmi olarak
tanımlıyoruz ve bu tanımlama içinde finans kapitali; üretken sermaye ve para-sermayenin
birlikteliği olarak tanımlayan Hilferding ve Lenin'e karşılık, daha öncede belirttiğimiz gibi,
günümüzde sermayenin tüm döngülerinin tam olarak uluslararasılaştığı ve bu anlamda
toplam sermayeyi oluşturan farklı döngüler olan ticari sermaye -para sermaye ve üretken
sermayenin ya tek bir sermaye grubunun güçlü organizasyonu içinde örgütlendiği ya da bu
sermaye grupları arasında bir dizi denetimi sağlama adına, ittifaklar kurularak sermayenin
bu üç işlevinin güçlü bir şekilde bir araya getirildiğini görüyoruz. Sonuçta, finans-kapital
gerek dolaşım anlamında gerekse güç anlamında uluslararasılaşmıştır. Steven'in vurguladığı
gibi, günümüz uluslararası sermaye ya da kapitalizmi tanımlayan ikili ilişki (dyadic) değil
üçlü (triadic) ilişkilerdir. "büyük hacimlifirmalar sem1ayenin bu üç ayrı döngüsünde ayrı
ayrı uzmaniaşmaya gitmektedir: yani
firmalar üretim sürecini sürdürürken (üretken
sermaye), bankalar (banka sermayesi) yatırım için para sağlamakta ve ticari şirketler(ticari
sermaye) ise üretilen malların pazarlamasını yapmakta" (Steven, 1994: 274). Semıayenin
üç farklı görünümünü kendi içinde toplayan büyük kapitalist firmalar, doğal olarak hareket
alanlarını hızla genişletme eğilimi içine girdiği için, süreç bir bütün olarak dünya ölçeğinde
gerçekleşmeye
başlamıştır
ve süreç içinde üçlü döngüyü içinde toplayan
sermayeler/firmalar k,rlılık oranlarını artırırken, bu üç döngüyü etkin bir şekilde
içselleştirmeyen birimler, kapitalist rekabet sürecinde artan oranda elenıneye başlamışlardır.
Bu aşamada uluslararası finans-kapital konumuna gelen sermayeler için, bu bir dizi avantaj
ve dolayısıyla kontrol olanağı anlamına geliyor. Son zamanlarda sürekli dile getirilen
sermayenin aşın-mobil olduğu yönündeki vurgu bu anlamda yanlış bir ifadedir. Sermayenin
tümü için tam anlamıyla serbestlikten bahsetmek olası değil: uygun koşulların tüketilmesi,
ancak belirli bir miktara ulaşmış sermayeler ya da serıneyeler arası koalisyonlar kanalıyla
gerçekleşmekte. Bu olanaklara ulaşmanın temel dinamiği ise, bireysel sermayenin belirli bir
miktara ulaşmasıdır. Ancak kontrol edilen sermaye miktan belirli bir düzeye geldiğinde
uluslararası k,rlılık olanaklarını tüketmek olası hale gelmekte.
sadece finansal kapital kavramı için genel bir çerçeve çıkartılmıştır.
Finan~al-kapital kavramı kavramsal düzeyde yetkin bir şekilde analiz edildiğinde, son
dönemde içinde yaşadığımız neo-liberal politikalar ile finans-kapital arası bağlantılar da
daha net bir şekilde aniaşılacaktır. En azından günümüzde belirleyici sermaye birikim
biçimi olan esnek sermaye birikim tarzında, sermayenin toplam döngüsü üzerinde belirleyici
olan finans-kapital için para ve metalara ilişkin kısıtlamaların kabul edilemeyeceğini açıkça
anlamış oluruz. Diğer yandan değerin en soyut biçimi olan para-sermayenin
. Bu
çalışmada
EKONOMiK YAKLAŞlM
181
belirleyiciliğinin artmasına bağlı
olarak, paranın mekansal kısıtları aşmasına paralel bir
dünya ölçeğinde genişleme sürecini yaşıyoruz. Finans-kapitalin uluslararasılaşması, böylece
sadece mekansal anlamda kapitalist ilişkilerin genişlemesi değil, para-sermayenin
belirleyiciliğinde güncel yaşam pratiklerimizin de artan ölçüde finans-kapitalin egemenliği
dolayımında sosyalizasyona uğradığını belirtmemiz gerekiyor.
Notlar:
1.
J. Robinson'un altını çizerek belirttiği, akademik dünyanın Marx'ın ekonomik analizlerini yok
sayma eğilimi günümüzde de sürüyor. Anlaşılan J. Robinson'un, "ekonomistlerin Marx'ın
ekonomik analizlerinden çok şey öğrenecekleri" yönündeki düşüncesi iktisatçılar arasında pek
fazla ilgi çekmedi (Robinson, 1960).
2.
Para kavramının detaylı teorik analizi, genellikle genel geçer olan iktisat yazının dışında kalan ve
sosyal ilişkilerin bütünsel analizini yönelen düşün insanları tarafından yapıldığını belirtmemiz
gerekiyor. Örnek olarak T.Veblen(l932), G.Simmell(l981) ve K.Polanyi (1986).
3.
Genel geçer iktisactın tanımladığı para olgusunun epistemolojik ve outolajik açıdan ele alınarak
eleştirisi ve rlternatif bir epistemolojiklontolojik çerçeve oluşturma çabası için bak; F. Ercan
(1997a).
4.
Son
yıllarda
çalışmaları
belirleyici olan faiz kavramının bu yönde ele alarak analiz eden son dönem
için eleştirel bir bakış bak; F .Ercan (1996).
5.
Değer ile meta ve para arasındaki ilişkileri bu yönde analiz eden önemli bir çalışma Williams ve
Reeuten(l989) ve P.Murray (1993), fakat değer teorisini ve özellikle para kavramını sosyolojik
bir çerçeve içinde geliştirmeme yardım eden bir çalışma obrak bak; A.Ramos(l996).
6.
Burada işaret ettiğimiz paranın para yaratması olgusu, hiç kuşkusuz son zamanlarda dile getirilen
biçimiyle, paranın para-sermaye olarak borç verilmesine bağlı olarak, elde edilen faiz geliri
anlamında kullanılmamakta, tam tersine faiz gelirinin de varlığına yol açan üretim sürecinde
yaratılan değerin, üretime yatırılan değerden fazla olması anlamında, daha az para sürekli olarak
daha fazla paraya dönüşmekte. Bu vurgu, 1970'lerle birlikte başlayan paranın daha çok dolaşım
sürecinde faiz geliri olarak para kazanması yönündeki açıklamalardan temelde farklıdır. Detaylı
bilgi için bak: F .Ercan( 1997b).
7.
C.Marazzi 'nin çalışmasında, paranın kapitalizmde güç ilişkilerinin açığa çıktığı özel bir
organizasyon biçimi olduğunu ve 1970'lerden itibaren de uluslararası yeniden yapılanma
sürecinde sermayenin emek karşısındaki en önemli aracı olduğunu belirtir (Marazzi,1996).
8. Para kapitalif.:lerini rantiye olarak üretken kapitalistlerin karşısına koyma genel geçer bir analiz
olmakla birlikte, kapitalist ekonomide üretken sermayenin teorisyeni kabul edilen Keynes'ten
yoğun olarak etkilenen P .Swezzy ve H.Magdof' da bu yönde bir teorik çerçeve geliştirmişlerdir
(1987).
9.
Burada yapılan finansal seımaye ya da finans-kapital ayrımı biri para-sermayenin sermayenin
toplam sosyal döngüsünü dile getirirken, diğeıi yani finans kapital ilk defa Hilferding'in
kullandığı anlamda, yani kontra anlamında kullanılmıştır.
FuatERCAN
182
ıo.
Rekabet, kapitalistler arasında süregelen sosyal ilişkilerde önemli bir yer tutar. Rekabet,
genel geçer-iktisat yazınında vurgulandığı anlamda, ekonomide bir çok sermaye
sahibinin bir arada varolması nedeni ile gerçekleşmez, tam tersine rekabet sem1aye
ilişkilerinin kendisine özgü bir olgudur. Rekabet olgusu için detaylı bir analiz
bak;Weeks, (l98ı: ı49-ı55).
ı ı.
Bu
haksızlık
yapılmaktadır.
ı2.
daha sonra P .W .Swezzy
Bak; (Swezzy,
ı970,
tarafından
üzerinde özellikle durularak
343-353).
Bu yöndeki ilk eleştiri, P.Swezzy ve P.Baran'dan gelmiştir(ı975), daha sonra eleştiri
daha da sistematikleştirilerek G.Thompson(ı977), H.Overbeek (1980) tarafından
yapılmıştır.
13. Sermayenin egemenlik ve kontrol ilişkileri dolayında sorunu ele alan Amsterdam Okulu
olarak adlandırılan analizlerde, toplam para sermaye döngüsünün zamanla sermayenin
farklı işlevleri arasında içsel bağlantıları aıtırdığı vurgulanır. Buna bağlı olarak da,
finans-kapital, bu sıkı dokunmuş ilişkiler üzerinde artan hegemonya biçimi olduğu
belirtilmekte. Bak:H.Oveerbek ve Kees van der Pij1 (1993).
14.
Çalışmanın kapsamı
izin vermediği için, burada sadece süreci tanımlayan temel
dinamikler üzerinde durmakla yetindik. Finansal kapitalin, 1970'lerde yaşanan değişim
süreci ile olan ilişkilerinin verilerle detaylı olarak açıklama yayınlamak üzere
hazırladığını Para ve Kapitalizmin Krizi (Kumarhane Ekonomisi ve Finansal-Kapital)
adlı çalışmada yer almakta.
15. Kar ile faiz
16. Bu yönde
arası hiyerarşik ilişkinin
bazı
tersine dönmesi için bak;F.Ercan(1996).
yönlerine katılmasam bile anlamlı bir çalışma için bak; G.Arrighi(1996).
17. İngiltere için H.Overbeek(1980), Kanada için bak: C.William(1989) ve (1993).
KAYNAKÇA
AGLIETI A,M. (1987), A Theory of Capitalİst Regulation, Verso, London.,
ALTVATER,E.
(ı993),
The Future of Market An Essay on the Rçgulation of Money and
Nature After the Collapse of eActually Existing Socialism., Verso, London.
ARRIGHI,G.(1996), The Long Twenthieth Century, Verso, London.
BUHARINN.(ı975) Dünya Ekonomisi ve Emperyalizm, (çev.S,Barlas), Özgün Yayınları.
r·
ı
EKONOMiK YAKLAŞlM
183
İstanbul,
CAROLL,W ,J.
(1988), "Neo-liberalism and The Recomposition of Finance Capital in
Canada", Capital &Class,
sayı,38.
CAROLL,W ,J. (1993), "Canada in The Crisis.Transformations in Capital Structure and
Political Strategy", H.Overbeek, (ed), Restructuring Hegemony in The Global
Political Economy, The Rise of Transnational Neo-liberalism in the 1980s, içinde,
Routledge, London
COAKLEY ,J. (1982), "Finance Capital; A Study of The Latest Phase of The
Development", Capital & Class,
Capitalisı
sayı,17.
DELILEZ,J.P.(1976), Tekeller.,(çev;N.Töre), Sorun Yayınları
ERCAN ,F.(l996), "Büyü Ekonomisi: Kar-Faiz Hiyerarşisinin Tersine Dönmesi", İktisat
s:-ı.yı
Dergisi,
359.
ERCAN F.(1997a), "Sosyal ve Ekonomik Bir Olgu Olarak Para ve İktisat Teorisi: Eleştirel
•
1 Epistemolojik Bir Çerçeve", İktisat Dergisi, sayı 365.
ERCAN,F.(l997b), Para ve Kapitalizm, Ceylan Yayınevi, İstanbul.
ERCAN,F.(1997c) "Finansal
ERCAN,F.(
Genişlemeden
Finansal
), Para ve Kapitalizmin Krizi (1970
Küreselleşmeye
Sonrası
Disk-Ar, sayı24.
Kumarhane Ekonomisi ve
Finansal-Kapitalin Önlenemeyen Yükseliş), Yayınlanmamış Çalışma.
FINE,B ve L,HARRİS. (1979), Rereading Capital, Macmillan. London.
GREEN,G,P.(l987), Finace Capital and Uneven Development, Westviev Press, London.
HARVEY ,D. (1984), Limits To Capital, Basil Blackwell,Oxford,
HILFERDING,R.(1981), Finance Capital A study of The Latest Phase of
Capitalisı
Development, (çev: T. Bottomore), Routledge and Kegan Paul, London.
JEWONS,W.S.(1;)69), "Bartet".,Monetary Theory, (çev. R.W. Clower), Penguin Books,
London.
LENİN ,V J. (1982), Imperialism, The Highest Stage of Capitalism, Progress Publishers,.
Moscow.
LIKITKIJSOMBOON,P.(l995), "Marxian Theories of Value Form"., Review of Radİcal
Political Economics., cilt 21, sayı 2.
Fuat ERCAN
184
LIPIETZ,A. (1?85), The Enhanced World, Verso, London.
LUCAS,R,E.(l972), "Expectations and The Naturality of Money".,JoumaJ of Economic
Theory.,
sayı
4.,
MAGDOFF,H ve P ,M,SWEZZY.
(1987), Stagnation and The Financial Explosion,
Monthly Review Press. New York.
MARAZZİ,C.(1995),
Macınillan
Money in the World Crisis: The New Basis of Capitalist Power,
Pres Ltd ..London.
MARX,K.(l978b), Theories of Surplus Value-Part II, Lawrance&Wishart, London.
MARX,K. (1979), Kapital-II, (çev;A.Bilgin)İkinci Baskı,Sol Yayınları.Ank
MARX,K. (1986), Kapital-I, (çev;A.Bilgin)Üçüncü Baskı,Sol Yayınları.Ank
MARX,K. (1990), Kapital-III, (çev;A.Bilgin)İkinci Baskı,Sol Yayınları.Ank.
MINNS,R.(l981), "A Comment on eFinance Capital and The Crisis in Britain" .,
Capital&Class,
Sayı,
12
MURRAY,P.(1993), "The Necessity of Money: How Hegel Helped Marx Surpass
Ricardo' s Theory of Value", F .Moseley, (ed) Marx' s Method in Capital içinde
Humanities Press, New Jersey
NEAL,L.(l990), The Rise ofFinancial Capitalism International CapitalMarketsin The Age
of Reason, Cambridge University Press, Cambridge
OVERBEEK,H.(1980), "Finance Capital and The Crisis in Britain,Capital &Class, sayı ll
OVERBEEK,H ve K.V.D Pijl. (1993 ), "Restructuring Capital and Restructuring
Hegemony", H.Oveerbeek (ed), Restructuring Capital and Restructuring Hegemony
in The Global Political Economy içinde, Routledge, London.
PIGOU,A.C.(l969), "Money a Veil ?" .,Monetary Theory, (çev. R.W. Clower,) Penguin
Books, London.
POLANYI,K. (1986), Büyük Dönüşüm, (çev;A.Buğra, Alan )Yay .İstanbul.
RAMOS,A.(1996), "The Monetary Expression of Labor: an Interpretation of Relation
Between Value-Substance and Value-Form", New Directions in Value Theory, adlı
konferansa sunulan metin.
REUTEN,G.(1988), "The Money Expressian of Value and The Credit System: A Value
1
EKONOMiK YAKLAŞlM
185
Form Theoretic Outline" ., Capital &Class., No.35
REUTEN,G ve M. WilLIAMS. (1989),Value Form and The State., Rouledge, London.
ROBINSON,H.(1960a), An Essay on Marxian Economics., MacMillan., London.
RUBIN ,1.1.(1982), Essays on Marx's Theory of Value.,Black Rose Books, Montreal
SCOIT J.(l979), "Finance Control"., Economy and Society., cilt 8, sayı 3
SENIOR,N,W.(1969), "The Value of Money"., Monetary Theory, (çev. R.W. Clower),
Penguin Books, London.
SIMMEL,G.(1991), Philosophy of Money ,Routledge and Kegan, London.
SMITH,A. (1 985), Ulusların Zenginliği, (çev ,A,Yunus ve M~akırcı ),Alan Yayıncılık,
İstanbul.
SWEEZY ,PM. (1975), "Tekel ve Kapitalizmin Hareket Kanunları", P.Swezzy, P.Baran ve
H.Magdoff), (ed), Çağdaş Kapitalizmin Bunalımı, içinde, Bilgi Yayınları, İstanbul.
SWEEZY ,P M.(1990), "ABD'de Ekonomik Kriz", (çev:K.Çakman)., Dünya Ekonomisinde
Bunalım. içinde, Ar-Basım Dağıtım., İstanbul.
STERNS,L.B.(l986), "Capital-Market Effecte on Extemal Control of Corporations".,
Theory and Socitey., cilt 15, sayı 1-2.
STEVEN,R.(1994), "New World Order:A New Imperialism", Journal of Contemporary
Asia, cilt 24/3.
/
THOMPSON,G. (1977), "The Relationship Between The Financial and Industrial Sector in
The United Kingdom Economy", Economy and Society, cilt 6, sayı 3.
VEBLEN,T.(1932), The Theory of Business Enterprise, A Mentor Book, New York.
VEBLEN ,T .(1990), "Industrial and Peciunary Employments", The Place of Science in
Modern Civilization, Transcation Publishers,London ..
WEEKS.J. (1981), Capital and Explotation, Arnold.London.
WICKSELL,K. (1967), Lectures on Political Economy, Volume II; Money", Reprints
Augustus M.Kelley Publishers, New York.
Fuat ERCAN
186
ABSTRACT
FINANCE-CAPITAL IN THE CONTEXT OF MONEY AND COMMODITY
RELATIONS: A THEORETICAL FRAMEWORK OF CHANGING CAPITAL
ACCUMULATION STRATEGY
This study addresses the issue of finance-capital within the new mode of capital
accumulation. It aims to develop a coherent perspective capable to account for the changing
dynamics at both abstract and concrete levels. For these purposes, finance capital is defined
in the relations to money and commodity and finance capital represents growing
interdependence of various forms of capital, by means of series of links and relations
between individual capitals
Download