Farklı Din Mensuplarıyla İletişim Konuyla İlgili Misaller Hazırlayan: Nilgün YILMAZ Din seçme hürriyetinin ifadesi olan La ikrahe fı'd-din "Dinde zorlama yoktur." ayetini (Bakara, 256) uygulamakta olan Peygamberimiz, 630 senesinde, Müslüman olduklarını bildirmek üzere Medine'ye gelen Hımyer hükümdarının elçilerine şu talimatı vermiştir: "Bir Yahudi veya bir Hıristiyan, Müslüman oldukları takdirde, müminlerden olurlar (onlarla hukuken eşittirler). Kim Yahudiliğinde veya Hıristiyanlığında kalmak istiyorsa, ona müdahale edilemez.". (16) Bu inanç hürriyeti, sadece manevi sahada kalmadı, hukuki sahada da geçerli oldu. İslam idaresinde yaşayan, Yahudi, Hıristiyan vs. çeşitli toplumların kendi hukuklarını uygulama hürriyetleri Kur'an-ı Kerim'in garantisi altında idi. Gayrimüslim cemaatler bazen bunun dışına çıkıyor, kendi aralarındaki ihtilafı Peygamberimize çözümletmek cihetine de gidebiliyorlardı. Bu durumda hakimlik yapıp yapmaması, Kur'an-ı Kerim'de Peygamberimizin arzusuna bırakılmış, şayet hüküm vermek isterse, adaletten ayrılmaması, Allah'ın kendisine inzal ettiği ile hükümde bulunması emredilmiştir. (Maide, 42,48,49) Cizye.. İlk İslam devletinin vatandaşları arasında bulunan "zimmiler" denen Ehl-i Kitaba karşı devletin gösterdiği davranışa günümüzde bile gıpta ile bakılabileceği görülmektedir. Gayrimüslimler kendilerinden kaldırılmış vazifelere mukabil, cizye denen vergi ile mükellef tutulmuşlardı. Hz. Ömer'in bu noktada koyduğu hükümlerin ahlaki seviyesi her türlü takdirin üzerindedir. Cizye, kadınlardan ve çocuklardan, yaşlılardan, fakirlerden, işsizlerden, özürlülerden, ticari geliri olmayan Kilise mensuplarından alınmıyordu. Günümüzde ibadethaneleri.. İdari sahanın dışında, Ehl-i Kitabın ibadetine ve mabetlerine gösterilen hoşgörülü davranış, ileriki asırların İslami devletlerinde de yaşatılmaya çalışılmıştır. Bugün İslam ülkelerinde halen vazife görmekte olan sayısız Ehl-i Kitap mabedinin bulunuşunu başka sebeplere bağlama imkanı yoktur. Ehl-i Kitap İle Ticaret.. Allah Resulü'nün, insanlarla ilişkilerinde temel aldığı değerlerden birisi dürüstlüktür. Bu meziyeti gördüğü kimsenin başka dinden olması, onunla ticari ilişkilere girmesine engel teşkil etmemiştir. Bizzat kendisi Medineli Yahudi tüccarlardan gıda maddeleri ve borç almıştır. Bir ayette şöyle buyurulmaktadır: "Ehl-i Kitaptan öylesi vardır ki kendisine yüklerle altın emanet bıraksan onları sana öder. Ama öylesi de vardır ki, bir altın bile versen başında dikilip durmadıkça onu sana geri vermez. Bunun sebebi, onların: Ümmiler hakkında ne yaparsak mubahtır, ondan dolayı sorumlu olmayız. demeleridir. Onlar bile bile, Allah hakkında yalan uydururlar." (Al-i İmran, 75) Peki Putperestlik? Kur'an-ı Kerim, Ehl-i Kitaba, "kitap ehli olmayanlar" karşısında daima ayrıcalık tanımıştır. Putperestler için yasak kılınan, mesela evlenme ve yemek meselelerinde Ehl-i Kitap imtiyaz sahibi idi. Müslümanlar, Yahudi ve Hıristiyan hanımlarla evlenebiliyorlardı ve bu hanımlar, kendi dinlerini muhafaza etmek ve onun gereğini yapmak hakkına sahiptiler. Müşriklerden farklı olarak, Ehl-i Kitabın kestiği hayvanların etleri, pişirdikleri yemekler Müslümanlara helaldir. Kur'an-ı Kerim'in ışığında Peygamber Efendimiz (s.a.s.) ve arkadaşlarının temellerini attıkları bu yakınlık, hoşgörü ve saygı ortamı tek taraflı kalmamıştır. Ehl-i Kitapla Müslümanlar arasında sevince ve üzüntüye ortak olunduğunu gösteren sayısız davranışlar vardır. 157/774 senesinde, Evzai isimli büyük İslam alimi öldüğü zaman, tarihçi Zehebi'nin kaydettiği üzere cenazesine Müslümanlar, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Kıptiler iştirak etmişlerdir. GENÇLİKTEN BEKLENEN NE? İslam'ın ilk asırlarından aldığımız bu birkaç misal bile, son Peygamberin tebliğ ettiği dinin, bütün insanları kuşatıcı bir rahmet ve adalet kaynağı olduğunu göstermekte yeterlidir. O'nun prensiplerine hakkıyla riayet edildiği devirlerde ulaşılan mutlu hayatın devam edememiş olduğu bir gerçek olmakla beraber, kültürlü ve yüksek ahlaklı nesiller yetiştirilebildiği takdirde, böyle bir geleceğe kavuşmanın hayal olmaktan çıkacağı da şüphesizdir. Semavi dinlerin hedefi olan Yaratan'a layık kul olabilmek davasına gönül verenler, inşallah sonunda gayelerine ulaşacaklardır.