Kapitalizm, Sanayi İnkılabı ve Sömürgeciliğin açıklanması ve birbirleri arasındaki ilişkinin açıklanması ^^ KAPİTALİZM ^^ Sosyalist ülkeler dışındaki ülkelerin ekonomik sistemlerinin adıdır. Batı Avrupa ülkeleri, ABD ve Japonya gelişmiş kapitalizmin örnekleridir; öbür ülkelerde ise kapitalizm az gelişmiştir.’’ Kapital ’’ yani sermaye üretim sürecinde gerekli olan toprak, yapılar, makine ve madenler gibi ’’ üretim araçları ’’ ile paradan oluşur. Bu sistemde işletmeler, devletten çok özel kişilerin elindedir. Kapitalistler yani sermaye sahipleri, sermayelerini üretim sürecinde kullanır ve bu sürecin sonunda gelirlerini ’’ kar ’’ olarak elde ederler. İLK DÖNEM Batıda feodalizmin çöküşü ve kapitalizmin ortaya çıkışı gerçek anlamıyla 16. yüzyılda gerçekleşti. 15. yüzyılda ticaret, sanayi ve bankacılıktaki büyüme, kapitalizmin gelişmesine yardımcı oldu. Bu yıllarda, hükümetler merkantilizm diye bilinen bir politika uygulayarak kapitalizmin gelişmesinde önemli bir rol üstlendi. Merkantilizm politikası, ticaret yoluyla, ülkenin zenginliğini ve gücünü artırmayı hedefliyordu. Her ülke, komşularına, aldığından daha çok mal satarak zenginleşmeyi umuyordu. Bu nedenle de hükümetler ülkeye gelen yabancı malları vergilendirerek kendi kapitalist girişimcilerini destekliyorlardı. ’’ BIRAKINIZ YAPSINLAR ’’ DÖNEMİ 18. yüzyılda Sanayi Devrimi üretimi büyük ölçüde artırdı. Devrimle birlikte insan ve hayvan gücü yerine makine kullanılmaya başlandı. Buhar ve çırçır makineleri gibi buluşlar üretim yöntemlerini geliştirdi. 19. yüzyıla gelindiğinde, merkantilizm politikası geçerliliğini yitirmişti. Artık kendi işlerini kendileri yürütmek isteyen iş adamları, devletin ticaret ve sanayiye karışmasının zararlı olduğunu düşünüyorlardı. Ülke ekonomisi üzerinde devlet denetiminin az olması ya da hemen hemen bütünüyle ortadan kalkması demek olan bu uygulamaya, Fransızca ’’ bırakınız yapsınlar ’’ anlamına gelen laissez-faire dendi. Bu düşüncenin yaratıcısı Adam Smith’dir Kapitalizmin ’’ bırakınız yapsınlar ’’ döneminin temel özellikleri, özel mülkiyet ve servetin özgürce kullanımı, en çok kar getiren alanlara yatırım yapılması ve işletmelerin birbirleriyle rekabet etmesiydi. Talebin yüksek olduğu ürünlerin fiyatının arttığı, dolayısıyla kar oranının yükseldiği alanlara yatırım yapan pek çok sanayiciden bazısı rekabete dayanıp büyüyebilirken, bazıları da iflas etti. Girişimciler hangi maldan, ne kadar üreteceğine fiyatlara bakarak karar verirdi. Bu dönemde sanayiciler arasındaki rekabet, üretim maliyetlerini düşüren yeni teknolojilerin gelişmesi yol açmıştır. Kapitalizmin bu evresinde sermayesi olmayan halkın büyük çoğunluğu çok düşük ücretlerle çalışmak zorunda kaldı. Büyük işsiz orduları ücretlerin düşük tutulmasında önemli bir öğeydi. 16.- 19. yüzyıllar arasında zenginlik ve yoksulluk iç içe geçmişti. Bu dönemde ekonominin devlet denetimi olmaksızın pazar ekonomisi yasalarına göre işlemesinin, bireylerin refahını, dolayısıyla da toplumun zenginliğini en yüksek düzeye çıkaracağı savunulmuştur. 19. ve 20. YÜZYILLAR 19. yüzyıla gelindiğinde İngiltere dünyanın tek sanayileşmiş kapitalist ülkesi durumundaydı. Bu yüzyılın ortalarına doğru Almanya, ABD, Fransa ve Japonya gibi az sayıda ülkede de kapitalist sistem içinde sanayileşme hız kazanmaya başladı. Bu dönemde İngiltere’de ve sanayileşmekte olan ülkelerde çalışan kitleler örgütlenme ve siyasete katılma hakları için mücadeleye giriştiler. İşçileri durumlarını iyileştirmeyi amaçlayan sendikaların kurulmasına başlandı. Bu yüzyılda Alman düşünürü Karl Marx sosyalist düşüncelerin temellerini attı. Marx’a göre kapitalizm yerini özel sermayenin bulunmadığı sosyalizme bırakacaktı. Kapitalizmde işçiler ve başka ülkelerin yoksul halkları sömürüldüğü için bu düzen adaletsizdi. 20. yüzyılda kapitalist sistemde devletler ekonomik olayların yönlendirilmesinde çok daha etkili olaya başladı ve kapitalizmin ’’ bırakınız yapsınlar ’’ dönemi tarihe gömüldü. Bugün hükümetler haksız uygulamalara karşı yasalar çıkararak iş dünyasını denetler. Ayrıca, sosyal güvenliği sağlamak amacıyla yaşlı, yoksul ve işsizlere ödeme yapmak, çalışma saatlerini ve fabrikalardaki güvenlik önlemlerini düzenlemek de devletin görevleri arasındadır. Kapitalist sistemin kaldırıldığı sosyalist ülkelerde ekonomi devletçe yönlendirilir. Günümüzde kapitalist ülkelerde ’’ karma ekonomi ’’ uygulanmaktadır. Karma ekonomilerde hem devlet, hem özel sektör işletmeleri vardır. Devlet, daha çok büyük altyapı yatırımlarına ve toplum yararına yönelik ama, özel sektörün kar amacına uygun düşmeyen alanlara yönelmiştir. ÖRNEĞİN, bazı ülkelerde demiryolları, elektrik üretimi, kömür sanayisi gibi sanayi dalları devlet tekelindedir. Ayrıca devlet bütçe ve vergiler gibi mali yöntemler ile parasal düzenlemeleri kullanarak enflasyon ve durgunluğun zararlı etkilerini azaltmaya çalışır. Günümüzde kapitalizm, çok uluslu şirketlerin çeşitli ülkelerde yaptığı yatırımlar ve ortaklıklarla ülke sınırlarını aşarak bütünleşmiştir. Kurulan anonim şirketlerle sermaye merkezileşmiş yani bir tek şirketin elindeki sermaye çok büyümüş; böylece tekelci şirketler ortaya çıkmıştır. Ülke sınırları dışında yeni pazarlar arayan bu şirketler, öbür ülkelerde ya kendi başlarına ya da o ülkedeki başka şirketlerle ortak olarak yatırımlara girmiştir. Böylece doğan çok uluslu şirketler bugün kapitalizmin başlıca yönlendiricisi durumundadır. ^^ SANAYİ DEVRİMİ ^^ Tarıma ve zanaatlara dayalı bir ekonomiden, sanayinin ve makine üretiminin egemen olduğu bir ekonomiye geçiş süreci. 18. yüzyılda İngiltere’de başlamış, buradan öbür ülkelere yayılmıştır. Daha önce bazı Fransız yazarlarca kullanılmış olmakla birlikte Sanayi Devrimi terimi Arnold Toynbee’nin (1852-83) 1760-1840 yılları arasında İngiltere’de yaşanan ekonomik dönüşümü bu sözcüklerle anlatmasından sonra günlük dile girmiş ve zamanla anlamı genişletmiştir. Sanayi Devrimi öncesinde üretim, basit aletlerle, bütün aile üyelerinin katılımıyla evlerde ya da atölyelerde gerçekleşirdi. Üretimde yalnızca elle ya da ayakla çalışan basit aletler kullanıldığı için evde çalışmak olanaklıydı. 18. yüzyılda karmaşık makineler yapıldı; daha sonra bu makineler fabrikalarda buhar gücüyle çalıştırıldı. Aile işletmeleri, fabrikalarda yapılan üretimle rekabet edemedi ve bunlar bir süre sonra yok oldular. Fabrikalarda yapılan makineli üretim ve sanayileşme insanların tüm yaşam ve çalışma biçimlerini de değiştirdi. Aile üyeleri ücretli işçi olarak belirli saatler içinde fabrikalarda çalışmaya ve eskiden ev içi üretimle karşıladıkları gereksinmelerini satın almaya başladılar. Sanayi Devrimi hem teknolojik, hem de sosyoekonomik ve kültürel boyutlar taşıyordu. Başlıca teknolojik değişimler şunlardı: 1) Yeni temel maddeler, özellikle demir ve çelik öne çıktı. 2) Yakıt ve mekanik güç kullanımında kömür, buhar makinesi, elektrik, petrol, içten yanmalı motor gibi yeni enerji kaynakları devreye girdi. 3) İplik eğirme makinesi ve su ya da buhar gücüyle çalışan dokuma tezgahı gibi insan gücü gereksinimini düşürerek büyük üretim artışları sağlayan yeni makineler icat edildi. 4) Fabrika sistemi olarak bilinen ve işlevlerin uzmanlaşması ile iş bölümünün derinleşmesini gerektiren yeni bir iş örgütlenmesi gerçekleştirildi. 5) Ulaşım ve iletişim araçlarında buhar lokomotifi, buharlı gemi, otomobil, uçak, telgraf ve radyoyu kapsayan önemli gelişmeler görüldü. 6) Bilim, gitgide daha fazla sanayiye uygulanır oldu. Bu teknolojik değişimler, doğal kaynaklardan yararlanmanın çok büyük ölçüde artmasına ve seri üretime geçilmesine olanak verdi. Sanayi dışındaki alanlarda da bir çok gelişme görüldü: 1) Tarımdaki ilerlemeler, daha büyük bir tarım dışı nüfusun beslenebilmesini sağladı. 2) Ekonomik değişiklikler servet dağılımından daha geniş kesimlerin pay almasına, artan sanayi üretimi karşısında da servet kaynağı olarak toprağın öneminin azalmasına ve uluslar arası ticaret hacminin büyümesine yol açtı. 3) Toprak mülkiyetinden sanayi sermayesine doğru kayan ekonomik iktidar, siyasal değişimlere ve sanayi toplumunun gereksinimlerine uygun yeni devlet politikalarına yansıdı. 4) Kentlerin büyümesi, işçi sınıfı hareketinin gelişmesi ve otorite kullanımında yeni biçimlenmelerin oluşması gibi çok kapsamlı toplumsal değişimler yaşandı. 5) Gene çok geniş kapsamlı bir kültürel dönüşüm gerçekleşti. İşçiler yeni ve birbirlerinden farklı beceriler kazandılar; işleriyle ilişkileri değişti. El aletleriyle çalışan zanaatçı olmaktan çıkarak, fabrika disiplinine bağlı makine operatörleri haline geldiler. Bütün bunlar psikolojik bir değişimede yol açtı; insan, kaynaklardan yararlanma ve doğaya egemen olma konularında kendine çok daha fazla güvenmeye başladı. 1. SANAYİ DEVRİMİ 760-1830 döneminde Sanayi Devrimi büyük ölçüde İngiltere ile sınırlı kaldı. Bir önceki yüzyılın ’’ tarım devrimi ’’, kentsel büyümeyi ve ucuz işgücü depolarının oluşmasını sağlamış, 1640-48 yıllarının ilk ’’ burjuva devrimi ’’nin de etkisiyle, esnek bir kamu maliyesi ve borçlanması sistemi ortaya çıkmıştı. Bu koşullar, kapitalist gelişmede İngiltere’nin başa geçmesini ve Sanayi Devrimi’nde öncül bir konum almasını sağladı. İngiliz Sanayi Devrimi’nde makineleşme ve fabrika sistemine geçiş, daha az kuruluş sermayesi gerektiren, daha geniş bir tüketim pazarı olan ve ilk yatırımını daha çabuk amorti edebilen hafif sanayide, özellikle de tekstilde başladı. Daha sonra teknolojik buluşlar bu sektörde üretimin tümüyle yenilenmesine, üretim ve örgütlenme bilgisinin artmasına, sermaye ve nitelikli işgücü birikimine yol açtı. Bu temeller üzerinde Sanayi Devrimi ağır sanayiye (demir üretimi, makine yapımı, demiryolları vb) sıçradı. Öncü olduklarını bilen İngilizler, ’’ dünyanın atölyesi ’’ olarak anıldıkları bu dönemde, eski merkantilist politikaların da etkisiyle makine, nitelikli işçi ve imalat teknikleri ihracatını yasaklamayı denediler. Ama İngiliz tekeli sonsuza değin sürmedi. Bazı İngilizler yurtdışında karlı, sanayi yatırımları yapabileceklerini görüyor, Avrupalı işadamları ise İngiliz üretim bilgisini kendi ülkelerine çekmeye çalışıyorlardı. Çok geçmeden William ve John Cockerill adlı iki İngiliz Liege’de atölyeler kurarak Sanayi Devrimi’ni önce Belçika’ya taşıdılar. Böylece Avrupa kıtasında aynı ekonomik dönüşümün yaşandığı ilk ülke olan Bekçika’da da Sanayi Devrimi demir, kömür ve tekstil üzerinde yükseldi. Fransa ise İngiltere ve Belçika’ya göre daha yavaş ve daha eksik bir sanayileşme geçirdi. Fransız Devrimi’nin ve izleyen Napoleon Savaşları’nın yol açtığı siyasal belirsizlik ortamı, yeni buluşlara büyük yatırım yapmanın önünde engeldi. Gene de 1848’e gelindiğinde Fransa artık bir sanayi ülkesiydi, ama İkinci İmparatorluk döneminde gösterdiği büyük gelişmeye karşın hala İngiltere’nin arkasından geliyordu. Diğer Avrupa ülkeleri daha da geride kalmışlardı. Bu ülkelerin burjuvazileri İngiltere, Fransa ve Belçika’dakilerin sahip olduğu servet, iktidar ve fırsatlardan yoksundu. Siyasal koşullar da sanayinin boy atmasını engelliyordu. ÖRNEĞİN Almanya, büyük kömür ve demir yataklarına sahip olduğu halde, ancak 1870’te ulusal birliği sağladıktan sonra sanayiyi geliştirme yoluna girebildi. Ama geç başlamasına karşın Almanya’nın sanayi üretimi büyük bir hızla arttı. Yüzyılın sonunda Almanya, çelik üretiminde İngiltere’yi geride bırakmış ve kimya sanayilerinde dünyada ilk sıraya yükselmişti. Benzer biçimde 19. ve 20. yüzyıllarda güçlenen ABD sanayisi Avrupa’daki girişimleri çok geride bıraktı. Japonya da Meici Restorasyonu’nun sağladığı siyasal önkoşullar temelinde çarpıcı bir başarıyla Sanayi Devrimi’ne katılarak, gelişmiş kapitalist ülkeler arasında yer alan ilk Asya ülkesi oldu. Doğu Avrupa ülkeleri 20. yüzyılın başlarında henüz gerideydiler. Ama 1917 Devrimi’nin ardından Sovyetler Birliği, 1920’lerde ve 1930’lardaki beş yıllık planlarıyla sanayide büyük bir güç haline geldi ve İngiltere’nin yaklaşık 150 yılda gerçekleştirdiği sanayileşmeyi birkaç on yıla sığdırdı. 20. yüzyıl ortalarında Sanayi Devrimi Çin ve Hindistan gibi henüz sanayileşmemiş ülkelere de yayıldı. 2. (YENİ) SANAYİ DEVRİMİ Önemli ölçüde ’’ eski ’’siyle örtüşmesine karşın, 20. yüzyılda ’’ yeni ’’ bir Sanayi Devrimi’nin belirtileri çoğaldı. Temel maddeler açısından, daha önce kullanılmayan birçok doğal ve sentetik kaynaktan yararlanılmaya başlandı; daha hafif metaller, yeni alaşımlar, plastik gibi yeni sentetik ürünler ve yeni enerji kaynakları devreye girdi. Bunların yanı sıra makine, araç ve bilgisayarlardaki gelişmeler de tam otomatik fabrikaların ortaya çıkmasına yol açtı. Sanayinin bazı kesimleri 19. yüzyılda hemen tümüyle makineleşmişti, ama bant sisteminden niteliksel fark gösteren otomasyon ancak 20. yüzyılın ikinci yarısında büyük önem kazandı. Üretim araçlarının mülkiyetinde de değişimler görüldü. 19. yüzyıldaki Sanayi Devrimi’nde üretim araçları bir oligarşinin mülkiyetindeydi. 20. yüzyılın ikinci yarısında ise, bireylerin ve sigorta şirketleri gibi kurumların hisse senetlerini satın almalarıyla mülkiyet görece yaygınlaştı. Birçok Avrupa ülkesinde ekonominin temel bazı sektörleri kamulaştırıldı. Bu arada kuramsal düzeyde de değişiklikler oldu. Klasik Sanayi Devrimi’nin ekonomik ve toplumsal düşüncesine egemen olan laissez-faire yaklaşımından uzaklaşan hükümetler, karmaşık sanayi toplumlarını gereksinimlerini karşılamak için sosyoekonomik alana daha fazla müdahaleye, sosyal refah ve sosyal devlet kavramlarına yöneldiler. ^^ SÖMÜRGECİLİK (EMPERYALİZM) ^^ 15. yüzyılın sonlarından başlayarak çeşitli Avrupa devletlerinin dünyanın geniş alanlarını keşif, fetih, ilnak ve iskan etmeleriyle ortaya çıkan siyasal ve ekonomik süreç ya da olgu. Batı Avrupa ülkelerinin kapitalizmin eşiğine başka halklardan daha önce ulaşmaları temelinde yükselmiş, dünya üzerindeki doğal zenginliklerin, hazır servetlerin ve ucuz emek depolarının yağmalanması yoluyla gene Avrupa’da sermaye birikimini hızlandırmıştır. Asya , Afrika ve Latin Amerika’da ise yerel kaynak ve kültürlere, tarih, din, dil ve örgütlenme deneyimlerine zarar vererek bu halkların uzun süre boyunduruk altında tutulmasına, yoksulluğa, geriliğe, kendi sanayi devrimlerini ve modernleşme süreçlerini özgürce yaşayamamalarına yol açmıştır. Sözcüğün Batı dillerindeki karşılığı olan ’’kolonileştirme ’’, sömürgecilik gibi olumsuz çağrışımlar taşımaz; koloni kurma, Hıristiyanlığı yeni topraklara götürme, uygarlaştırma gibi anlamlara yüklüdür. ’’ Sömürgecilik ’’ ve ’’ emperyalizm ’’ sözcükleri bir devletin başka devletleri ya da halkları siyasal ve ekonomik olarak egemenliği altına alıp etki alanını genişletmesi anlamına gelir.Sömürgecilik sözcüğü 15-19 yüzyıllar arasındaki dönem için, emperyalizm sözcüğü ise 19-20. yüzyıllar için kullanıla gelmiştir. Bu iki sözcük temelde aynı anlamı içermekle birlikte aralarında bazı farklar da vardır. Sömürgecilik daha çok zora dayanarak bir devletin başka halklar üstünde siyasal ve ekonomik egemenlik kurması; emperyalizm ise güçlü devletlerin daha az güçlü olanları, çoğu kez onların siyasal bağımsızlığına dokunmadan, siyasal ve ekonomik olarak denetimleri altına alması anlamında kullanılır. Sömürgeciliğin tarihi başlıca dört aşamada incelenebilir. Bunlardan ilk ikisi Avrupa’nın genişleme dönemini kapsar ve birincisi kabaca 1763 Paris Antlaşması’na değin, ikincisi 1763’ten yaklaşık 1875’e değin uzanır. Üçüncü aşamayı 1875-1914 arasındaki yeni emperyalizm döneminde modern sömürge imparatorluklarının yeniden kurulması ya da tamamlanması ile iki dünya savaşı arasında zorlukla da olsa varlıklarını koruması oluşturur. 1945’ten sonra ise yeryüzünün genç uluslarının bağımsızlık ve egemenliklerine kavuşmalarıyla sömürgesizleşme süreci hız kazanır. Bu aşamalardan ilkinde önce Portekiz ve İspanya, ardından Fransa ve Hollanda, en son da İngiltere öne çıkmış, ikinci aşamayı İngiliz egemenliği belirlemiş, üçüncü aşamada İngiliz, Fransız, İtalyan, Alman, Rus, Japon ve Amerikan çıkarları arasındaki rekabet iki büyük savaşın maddi, siyasal ve ideolojik temelini oluşturmuştur. 15. ve 16 yüzyıllarda gerçekleşen coğrafi keşifler yeni kıtaların Avrupa ülkelerince sömürgeleştirilmelerine yol açtı. İlk coğrafi keşifler ile sömürgeci yayılma Portekiz ve İspanya krallarının ayrıcalık tanıdığı ticari şirketler aracılığıyla gerçekleşti. 1494’te papa yeni keşfedilen toprakları Portekiz ile İspanya arasında paylaştırdı. Afrika kıyıları, Hindistan ve Brezilya Portekiz’e, geri kalan yerler İspanya’ya bağışlandı. Sömürgecilik yöntemlerini daha da geliştiren İspanya, Afrika’nın insanlarını köleleştirerek Amerika’daki kolonilerde (Avrupa’dan göç edenlerin kurduğu yerleşim birimleri) çalıştırılmak üzere sattı. Köle ticaretinin sürdüğü 400 yıl boyunca Afrika 75-90 milyon arasında genç erkeğini yitirdi. Bu dönemde Amerika’ya 15 milyon köle getirildi. Aradaki fark kölelerin yolda ya da bekleme depolarında ölmesinden kaynaklanmaktadır. 2. Dünya savaşından sonra sömürgelerin çoğu siyasal bağımsızlığını kazandı. Ama başta ABD olmak üzere zengin ve güçlü ülkeler azgelişmiş ülkeleri ticari ilişkiler, yatırımlar, askeri ve parasal yardımlarla kendi etki alanları içinde tutma siyaseti gütmüşlerdir. Yeryüzünü sömürgesizleşmesi ve Üçüncü Dünya’nın doğuşu: İkinci Dünya Savaşı’nın bitimini izleyen ilk yıllarda (Hindistan Yarımadası dışında) sömürgesizleşme yavaş ve Batı Avrupa ülkelerinin çıkarlarını kollayan çözümlerle ilerleyecek gibi gözüktüyse de, Çin Devrimi’nde (1949), Vietnam’da Fransızların büyük yenilgisinden (1954) ve 1956’daki İngiliz-Fransız Süveyş seferinin başarısızlığından sonra, sömürgelikten kurtulma akımı büyük ivme kazandı; 1970’lerin ortalarında Avrupa devletlerinin elindeki sömürgeler göstermelik birkaç araziden öteye geçmiyordu. Savaştan sonra İngiltere Hindistan ve Orta Doğu’dan, Fransa Çinhindi’nden ve Kuzey Afrika’dan çekildi. Ayrıca İngiltere 1956’dan sonra Siyah Afrika’daki sömürgelerine hızla bağımsızlıklarını verdi. Çinhindi’nde Hong Kong dışında İngiliz varlığı kalmadı. Hong Kong’un da 1997’de Çin’e devredilmesi için 1980’lerde anlaşmaya varıldı. Hollanda, Belçika ve Portekiz sömürgeleri de bağımsızlıklarına kavuştular. Kongo’ya 1960’ta bağımsızlık verilmesini bir karışıklık dönemi izledi; sonuçta Joseph Mobutu 1971’de Zaire adını alan bağımsız bir devlet kurdu. Portekiz’de ise Antonio ve Oliveira Salazar’ın diktatörlük rejiminin 1974’te devrilmesinden sonra aynı yıl Portekiz Ginesi (bugün Gine-Bissau), Haziran 1975’te Mozambik, Temmuz 1975’te Sao Tome ve Principe, Kasım 1975’te ise Angola bağımsızlıklarını kazandılar. Eski sömürge imparatorluklarının dağılması, 1960’ların ikinci yarısında ve 19702lerin başlarında ABD’nin bazı durumlarda iktidar boşluklarından yararlanarak İngiltere ya da Fransa’nın yerine geçmesine yol açtı. Vietnam Devrimi’nin güneydeki ikinci yarısı, 1950’lerin sonlarında ABD ile karşılıklı tırmanma içine girdi ve bütün Çinhindi’ne yayıldı; 1970lerin ortalarında Vietnam’ın birleştirilmesinin yanı sıra, Kampuçya ve Laos’ta da komünist rejimlerin kurulmasıyla sonuçlandı. 1990’da Güney Afrika’daki ırkçı apartheid rejiminin Afrikalı büyük çoğunluk üzerindeki egemenliğiyle, İsrail Devleti’nin Filistin Arap halkı üzerindeki egemenliği dışında önemli bir sömürge yapısı ya da sistemi kalmamıştı. Yüzyıllar süren sömürgecilik döneminde Avrupa’da sanayileşme yaygınlaşırken, sömürgeler Avrupa’daki fabrikalara hammadde ve Avrupalılara ucuz tarımsal ürünler sağlamak zorunda bırakılmıştır. Böylece sömürgelerin kendi sanayilerini kurmalarının engellenmesi, bugünkü gelişmiş-azgelişmiş ülkeler ayrımının ortaya çıkmasında da önemli bir öğe olmuştur.