İLAÇLARIN ETKİ MEKANİZMALARI Etki mekanizması sırasıyla sistem, organ, doku, hücre ve subsellüler yapı düzeylerinde ve nihayet hücrelerdeki fonksiyonel moleküller (enzimler) düzeyinde olmak üzere değişik derinlikte incelenebilir. İlaçların pek çoğunun hücre düzeyine kadar olan makro düzeyde etki mekanizmaları iyice aydınlatılmıştır. Fakat subsellüler yapılar ve özellikle moleküler düzeydeki ilaç etki mekanizmasının aydınlatılması halen kısıtlı sayıdaki ilaç için mümkün olmuştur. İlaçların etkileri ve etki mekanizmaları in vivo veya in vitro olarak incelenir. İn vitro yöntemlerde izole organ, doku, hücre homojenatları, bu homojenatların fraksiyonları, enzimler, reseptörler ve diğer makro moleküller kullanılır. İlaçların etkisi in vivo deneylerlerde ve iv vitro deneylerde farklı bulunabilir. Bunun başlıca 2 nedeni vardır. 1-İn vivo durumlarda organ homeostazı sürdürmeye çalışan fizyolojik kontrol mekanizmalarının etkisi altındadır. İlacın oluşturduğu direkt (primer) etki bu mekanizmaları aktive veya deaktive ederek ikincil etkilerin doğmasına ve primer etkinin değişmesine veya maskelenmesine neden olabilir. İn vitro durumlarda bu mekanizmalar sözkonusu değildir ve ilacın direkt etkisi bozulmaksızın ortaya çıkar. Örn: Kalp üzerinde noradrenalinin etkisi in vivo deneylerde kalp atım hızını azaltmak şeklindedir. Bu ilacın yaptığı kan basıncı yükselmesine bağlı refleks bir etkidir. Bu ilacın kalpteki direkt etkisi ise kalp atım hızını artırmasıdır ve izole kalpte bu etki gözükür. 2-İn vivo durumlarda bazı organlar ve diğer yapılar sinirsel veya hümoral (hormonal) faktörlerin tonik etkisi altındadır. İn vitro durumlarda organ bu tonik etkilerden kurtulmuştur. Örn: alfa blokörler in vivo deneylerde damarları genişletirler. Fakat in vitro damarda bunu yapmazlar. Çünkü bu durumda organ üzerinde sinirsel veya hormonlar büzücü tonus bulunmaz. İki ilacın etki mekanizması aynı olması onların her zaman aynı etkiyi oluşturmasını gerektirmez. Nedeni ilaçların vücuttaki dağılım kalıplarının farklı olmasıdır. Örneğin iki ilaçtan biri santral sinir sistemine girebiliyor diğeri giremiyorsa ve bu reseptör türü hem SSS hem de periferik dokularda bulunuyorsa ikinci ilacın santral etkileri bulunmayacağından etkisi birinciden farklı olur. 1-Farmakolojik etki ilacın fiziksel veya kimyasal nonspesifik bir özelliğine bağlı olabilir: Genel anestezikler, yapıca fazla benzerlik göstermeyen fakat ortak bir fiziksel özelliği olarak lipid/su partüsyon katsayıları çok yüksek olan ilaçlardır. Bu ilaçlar nöronların stoplazma membranlarının iki katlı lipid tabakasında çözünüp membranın sıvılığını değiştirirler. Sıvıları artan kısımların sodyum kanalalrını yandan sıkıştırması sonucu dolaylı bir biçimde nöronların depolarizayonları zorlaşır ve eksitabiliteleri azalır. Diğer bir örnek mannitol gibi ozmotik diüretiklerdir. Mannitol glomerüler filtrasyona uğrar fakat tübüler reabsorbsiyona uğramaz. Tubulüsler içinde kalarak ultrafiltratın ozmotik basıncını yükseltir böylece suyun pasif difüzyonuna bağlı reabsorbsiyonu azalacağından atılan idrar hacmi artar. Kimyasal bir özelliğe bağlı etki oluşturmaya bağlı örnek antiasid ilaçlardır. Alminyum hidroksit, sodyum bikarbonat ağızdan alınır ve midede HCl ile kimyasal reaksiyona girerek mide suyunun asidliğini azaltır. 2-Etki hücrelerdeki nöromediatörlerin ve diğer endojen maddelerin tesir ettiği reseptörlerin ilaç tarafından etkilenmesi sonucu oluşabilir. Bazı agonist ilaçlar nöromediyatörlere ve diğer endojen etkin maddelere yapı itibari ile benzerler ve onların etkiledikleri reseptörleri etkileyerek, onların etkilerini taklit ederler. Bu tür ilaçlar endojen etkin maddelerin etkisini şiddetlendirebilirler. Antagonist ilaçlar ise hücrelerdeki reseptörleri kapatarak onların endojen etkin maddeler tarafından etkilenmesini engellerler. Sinir yolakları, hormonlar ve otokoidler efektör veya hedef hücreler üzerinde devamlı etkiye (tonusa) sahip oldukları için reseptör bloku sonucu tonusun azalması veya ortadan kalkması görünen ilaç etkisinin oluşmasına neden olur. Hücrede reseptörler stoplazma membranının yüzeyinde, stoplazma içinde veya nükleus içinde yerleşmişlerdir. Yapıca genellikle protein veya glikoproteinlerdir. Hücre yüzeyinde yerleşmiş olan reseptörler suda çözünen ve yeterli derecede lipofilik olmadığı için hücre içine basit difüzyonla giremeyen amin, aminoasid veya peptid yapılı nöromediyatör, hormon veya diğer endojen etkin maddelerin spesifik olarak etkiledikleri reseptörlerdir. Bunlar hücre membranında bulunan a)Özel enzimler b)İyon kanalları c)Aktif transport sistemleri (pompalar) gibi efektör makro moleküller ile kenetlenebilirler. Bu etkileşme sonucu agonistin reseptöre aktardığı sinyal transdüksiyona uğrar. Bu sırada sinyal amplifiye edilir. Enzimlerin aktivasyonu ikinci haberciler adı verilen kimyasal aracıların oluşmasına yol açar. Reseptörlerle kenetlenebilen membran enzimlerinden en yaygın bulunanı adenilat siklazdır. Membranda reseptörlerle kenetlenebilen diğer bir enzim fosfoinozitidaz (fosfolipaz C) dir. Bunun aktivasyonu fosfoinozitid hidrolizini hızlandırır. Bu olay sonucu iki kimyasal haberci oluşur. Bunlar diaçil gliserol ve inozitol trifosfattır. İlki stoplazmada protein kinaz C’yi aktive ederek bir dizi fosforilizasyon başlatır. İkincisi ise endoplazmik retikulumdan kalsiyum salıverilmesini artırarak onun aracılığı ile etki yapar. Bazı fizyolojik olayların modülasyonunda çeşitli protein kinazların (sAMP’ye bağımlı proteinkinaz, kalsiyum-kalmodüline bağımlı proteinkinazlar, proteinkinaz C ve sGMP’ye bağımlı protein kinaz gibi) başlattığı bir dizi fosforilasyon reaksiyonları önemli rol oynar. Fosforile edilmiş enzimler ve diğer fosfoproteinler hücrede ara metabolizma olayları, çekirdekte DNA transkribsiyonu ve ribozomlarda mRNA’nın translasyonu gibi pek çok temel olayı değiştirerek nihai cevabın oluşmaında katkıda bulunurlar. Hücre üzerindeki reseptörlerin membranda kenetlendikleri iyon kanalları sodyum, kalsiyum, klor ve potasyum kanallarıdır. Hücre yüzeyindeki reseptörün aktivasyonu aktif transport sistemini aktive ederek etki yapmasının örneği bazı hücre türlerinde insülinin kendi reseptörünü aktive ederek hücre içine glikoz transportunu arttırmasıdır. Steroid hormonlara özgü kısmen stoplazma içinde bulunan reseptörler bunlar veya benzeri maddelerle kompleks oluştururlar. Bu kompleks nükleuslarını geçer ve DNA molekülü üzerinde kendine uyan regülatör geni etkileyerek mRNA sentezini hızlandırır böylece hormon, hücre ribozomlarında özel proteinlerin sentezini aktararak tipik etkilerini oluşturur. Steroid hormonlara özgü reseptörler onların hedef hücrelerinde bulunur diğer hücrelerde bulunmaz. Bazı ilaçlar olaylar zincirini reseptör altı (supreseptör) düzeyde etkiler. Bunun örnekleri sAMP’ye bağımlı fosfodiesterazı inhibe edip tıpkı beta adrenerjik reseptör agonisti ilaçlar gibi hücrede sAMP düzeyini yükselten papaverin ve teofilin, adenilat siklazı direkt olarak stimüle eden forskolin, Gs’yi uyaran koleratoksini ve Gi’yi stümüle eden boğmaca toksindir. 3-İlaçlar enzimleri inhibe veya aktive ederek etki oluşturabilirler. Sinir sistemini etkileyen bazı ilaçlar nöromediayatörleri inaktive eden enzimleri inhibe ederek sinaptik aşınımları güçlendirirler. Örneğin antikolinesteraz ilaçlar. Diğer bir örnek ise noradrenarjik, dopaminerjik ve seratonerjik sinapslarda aşınımı güçlendiren MAO inhibitörleridir. Dijital glikozidleri myokard membranlarında sodyum pompası görevi yapan sodyum potasyum ATPase enzimini inhibe ederler. Bu etki ile pozitif inotrop etki oluşmasını sağlarlar. İlaçlar tarafından enzimlerin inhibisyonu irreversibl biçimde olabilir. Antikolinesterazların organik fosfatlı olanları ve MAO inhibitörlerinin çoğu ilgili enzimleri irreversibl inhibe ederler. İlaçlar enzimleri aktive etmek suretiyle de etki oluşturabilirler. Bunun yaygın görülen örneği adenilat siklaz enziminin aktivasyonudur. Bazı ilaç veya endojen maddeler hücrelerde guanilat siklaz enzimini aktive ederek ikinci haberci olarak siklik GMP oluştururlar. Endojen nitrikoksit ve nitrogliserin buna örnektir. sAMP’yi inaktive eden fosfodiesteraz enziminin inhibitörü olan ilaçlar (teofilin,dipiridamol ve papaverin gibi) onun birikmesini sağlayarak kendilerine özgü bazı etkileri meydana getirirler. 4-İlaç antimetabolit olması nedeniyle etki oluşturabilir. Enzimlerin aktif kısımları olan koenzimler, inorganik katyonlardan veya organik maddelerden ibarettir. Koenzimler biyokimya yönünden genel olarak metabolit diye adlandırılan maddelerden sayılırlar. Hücrenin canlılığı ile ilgili çeşitli metabolik olayların normal bir şekilde seyredebilmesi için bu maddelerin hücrede yeteri kadar bulunması gerekir. Metabolitlerin anoloğu olan yani kimyasal yapısı bakımından onlara benzeyen bazı sentetik maddeler hücre içindeki normal biyokimyasal olaylarda onların yerlerini alır. Enzim molekülünde koenzim veya substrat şeklindeki esas metabolitin yerini onun analoğu olan maddelerin alması enzimin bloke edilmesine neden olur. Bu maddelere antimetabolit adı verilir. Hücre içindeki birçok biyolojik olayın antimetabolitler tarafından inhibe edildiği bilinmektedir. Varfarin ve diğer bazı antikoagülanlar K vitaminin antinetabolitleridir ve karaciğerde protrombin ve diğer pıhtılaşma faktörlerin sentezinin son basamağını bozarlar. Metotreksat folik asidin antimetabolitidir. DNA sentezinde kullanılan folik aside bağımlı enzimleri bloke ederek antineoplastik etki yapar. PABA bakteri hücresinin gereksindiği folik asidin sentezinde kullanılan ön maddelerden biridir. PABA’nın yapıca benzeri olan sülfonamidler bunun antimetabolitidirler. 5-İlaçlar aktif transport sistemlerinin inhibisyonu veya aktivasyonu sonucu etki oluşturabilirler. Bazı ilaçlar aktif transport olaylarını hızlandırırlar. Buna örnek D vitamini ve paratroid hormonunun kalsiyumun ince barsaktan emilimini ve böbreklerde proksimal veya distal tubuluslardan reasbsorbsiyonunu artırmalarıdır. Omeprazolün mide paryetal hücrelerinden proton pompasını inhibe etmesi ile hidroklorik asid salgılanmasının inhibisyonu da aktif transport sistemlerinin inhibe edilmesine örnektir. 6-İlaçlar eksital hücrelerde ki iyon kanallarını açmak veya kapamak suretiyle hücreleri etkileyebilirler. Membranın sodyum veya kalsiyım iletiminin artması depolarizayon (eksitasyon) yapar. Potasyum veya klor iletiminin artması (bu iyonlara ait kanalların açılması) ise hücrenin hiperpolarizayonuna (inhibisyonuna) neden olur. İyon kanallarının bazıları reseptörle çalıştırılan kanallardır. Diğer bazı kanallar ise transmembranal potansiyel farkına bağımlı olarak açılır ve kapanırlar. Voltajla çalıştırılan kanallar denilen bu kanallar ilaçlar ve diğer kimyasal etkenler tarafından da açılıp kapatılabilirler. Bu tip kanallar ayrı bir reseptör proteini ile kenetlenme göstermezler fakat üzerlerindeki ilaçlar için bağlanma yerleri bulunabilir bu bağlanma yerlerine kanal içi reseptörler adı verilebilir. İyon kanallarını etkileyerek etki oluşturan ilaçlara başlıca örnekler şunlardır: Lokal anestezikler, bazı antiaritmik ilaçlar ve tetradodoksin sodyum kanalarının içine bağlanarak sodyum akışını bloke eder. Lokal anestezik molekülleri kanalın içine bağlanarak kanalın açılmasını inhibe ederler. Antiaritmik ilaçlar kalpte iletim sistemi ve myokard hücrelerinin sodyum kanallarını lokal anesteziklere benzer bir şekilde bloke ederler. Kalsiyum kanal blokörleri damar düz kas hücrelerinin ve kalp hücrelerinin kalsiyum kanallarını bloke ederler. Böylece antihipertansif ve antiaritmik olarak kullanılırlar. Potasyum kanallarını etkileyen maddelerde mevcuttur. 7-İkame (yerine koyma) esasına dayanan ilaç mekanizmaları da mevcuttur. Beyinde bazal ganglionlarda dopaminerjik sinir uçlarının azalmasına bağlı parkinson hastalığı ve aynı yerlerde gaberjik nöronların azalmasına bağlı huntington tedavisinde eksik olan maddenin yerine geçen veya bu maddenin miktarını arttıran ilaçlar verilir. 8-İlacın vücutta normalde inaktif durumda bulunan bir maddeyi açığa çıkarma ve aktif hale getirmesine veya bunun engellenmesine bağlı etki mekanizmaları da olabilir. Efedrin ve amfetamin postganglionik sempatik (adrenerjik) sinir uçlarında bulunan ve bağlı durumda olan noradrenalini salıverirler. Bu ilaçlar SSS’deki psikostimülan etkilerini kısmen bu şekilde oluştururlar. Kromolin ve benzeri antiastimatik ilaçlar mast hücresi membranını stabilize ederler ve histamin salıverilmesini engellerler. 9-Farmakolojik etki ilacın şelasyon yapmasına bağlı olabilir. Şelasyon metal iyonlarının organik moleküller tarafından halka oluşturmak suretiyle bağlanması olayıdır. Kalsiyum disodyum EDTA kurşun ile olan zehirlenmelerin tedavisinde kullanılır. Kan ve dokulardaki Pb++ EDTA ile etkisiz kompleks yapar ve böbreklerden atılır. Şelasyon yapıcı ilaçlar ağır metal zehirlenmelerinin tedavisi için antidot olarak kullanılırlar.