ED)MB)LIM ÜZER)NE (deUiOik metinlerden seçmeler) Türkçesi: Ahmet Kocaman Hacettepe Üniversitesi EDÎMBlLlM: iletiOimde dil kullanımının, özellikle tümcelerle kullanıldıkları baUlam ve durumlar arasındaki iliOkilerin incelenmesi. Edimbilim Ou konulan ele alır: a) Sözcelerin yorumlanmaları ve kullanımlarının gerçek dünya bilgisine nasıl dayandıUı b) KonuOanların sözeylemleri nasıl kullanıp anladıkları c) Tümce yapılarının konuOan ve dinleyen arasındaki iliOkiden nasıl etkilendiUi Edimbilim kimi zaman, anlamı kullanıcılara ve tümcelerin iletiOim iOlevlerine gönderimde bulunmaksızın ele alan anlambilimle karOılaOtırılır. (RichardJ. et al. (1985) Longman Dictionary of Applied Linguistics, s. 225) Dilbilim ve Edimbilim H. Haberland and J.L. Mey Dilbilimsel edimbilim , kabaca ve geniO anlamda, dil kullanım bilimi olarak tanımlanabilir. Böylesi bir tanımlamanın, kendi içinde, tarihsel olarak edimbilim denilen Oeyle doUrudan bir baUıntısı yoktur; baOlangıç noktası olarak onu yeUlememizin nedeni de budur. Bu saptama, bu tür baUların varlıUını yadsıdıUımız anlamına gelmez; 'edimbilim' terimini kullanmamız bile, kuOkusuz, deyim yerindeyse, (açıkça tatsız ' tarihsel edim' teriminden kaçınacak olursak) 'tarihle' bir edimdir. Ancak hiçbir belirli tarihsel okula baUlanmak istemiyoruz; aOaUıda verilen kaynaklar kendi somut tarihsel çerçevemiz içinde anlamlıdır yalnızca. Öyleyse 'dil kulanımının bilimi' olarak dilbilimsel cdimbilimlc anlatılmak istenen nedir?Bu soruna iki biçimde yaklaOmak istiyoruz: deyim 12 Dilbilim Anı7tırmaları 1996 yerindeyse birisi içerden, birisi dıOardan (bu 'açıların' oldukça eUretilemeli olduklarını söylemeye gerek yok) . ' DıOardan', dilbilimsel edimbilim, dilbilimin somut pratiUi (yine kullanım ve kullanıcılar) açısından olduUu gibi, somut dil pratiUi açısından tanımlanabilir ( dilin gerçekteki kullanımı ve kullanıcıları açısından), içerden', dil kullanım bilimi, temel olarak, dil kullanımını yönelen ko7ulların incelenmesi olarak görülebilir. Öyleyse birinci yaklaOım olarak 'dil kullanımı' ile tam olarak ne anlatıldıUını daha yakından belirlemeye çalıOacaUız. Ünlü bir felsefeciye göre (Carnap 1968:9) bir araOtırma ' açıkça konuOmacıya, ya da daha genel terimlerle söylersek, dili kullanana gönderimde bulunuyorsa, onu edimbilim alanına ayırmamız gerekir. Öyleyse edimbilim yapmak, gösterge dizgelerini, kullanan iliOkileri bakımından incelemek demektir. Açıkçası, sözdizim ve anlambilim geleneksel olarak gerçekteki kullanıcılardan soyutlama yaparken, edimbilim bir gösterge dizgesinin (gerçek anlamda) kullanılmadıUında oldukça anlamsız olduUunun hep ayrımındadır; soyutlama iOlemi burada durur. Carnap'ın tanımında kullanıcıların ne tür bir dil kullandıklarına iliOkin birOey söylenmediUine dikkat ediniz. Yazılarından ve örneklerinden anlaOıldıUı kadarıyla Carnap için ' dil ' (en geniO anlamda) her tür biçimsel ve sınırlı dili içine alır. Ancak Ou sorulabilir: dilbilimsel edimbilim salt do5al dillerin edimbilimiyle ilgili deUil midir? Açık gibi görünen bu soru gerçekte bir tür tanımı usa getirdiUinden (yapay olanları yapay yapanın ne olduUu sorusuna karOıt olarak) doUal dilleri doUal yapanın ne olduUunu sormamız yerinde bir davranıO olur . 'DoUal' terimi (birçok dilbilimci bilinçli olarak böyle bir birliUe arka çıkmasalar da) 'doUa' ile bir tür baUıntıyı anlatır. Bu nedenle 'doUal' diller deneysel, yani 'doUal' bilim alanına girer ve doUa olguları fizikçi meslektaOı tarafından nasıl inceleniyorsa, (doUal?) dilbilimci de onları benzer biçimde inceler. Oysa yapay diller soyut, matematik incelemeleri alanına girer. Ancak hem doUal hem de yapay dillerin insan ürünü olduUu doUrudur. Snsanın 'doUası' doUadan çok toplum olduUundan, belirlememiz bu noktada biraz bulanıklaOmaktadır: her iki tür dil, hem doUal hem yapay dil, toplum içinde iOgörür ve deyim yerindeyse toplumun gereksinimlerini yansıtır; ve her toplumda 'doUal' bir dil olduUu halde(yoksa o toplumu toplum saymayız) yapay dillerin Oimdiye deUin sınırlı bir tarihi, sınırlı bir kapsam ve düzeni 13 Kocaman olmuOtur. Oysa doUal dil hep bizimledir, hem tarih ve kapsam açısından görünüOte sınırsızdır, hem de (bilinçli) tasanmımızın ulaOamayacaUı bir yerdedir; bu durum kimilerini doUal dilin doUanın bir nesnesi olduUu inancına, çevremizdeki öteki doUa nesnelerine uygulanan özdeO araOtırma yöntemleriyle ele alınabileceUi inancına götürmüOtür. Yeniden toplumdaki dil kullanımına dönersek, Oimdiye deUin söylediklerimiz, dil kullanımı konusundaki vurgulamamızla birleOtiUinde, dilsel sorunlara belli bir bakıO açısını dıOarda bırakmaktan baOka iOe yaramaz. (Buna ' olgucu' yol demekten hoOlanıyoruz; terim dar anlamda bilimsel ya da felsefi bir terim olarak deUil, salt son derece geniO bir belirleme olarak kabul edilmelidir.) Bu da insanoUlunun dilsel araçlarını toplumun yapay olarak 'geniOletmesi' olgusunu incelemeyi kesinlikle engellemeyecektir. Toplumun dili ele alıO süreçleri gözününe alınırsa (bunu dilin' toplumsallaOtırması' diye nitelendireceUiz ama bu zorunlu barbarlıUı kaçınılmaz olmadıkça kullanmayacaUımıza söz veriyoruz) bunların toplumun üstyapısında (superstructure) ekonomik ve siyasal yapılarının 'yansımaları' ile ilgili oldukları anlaOılır. Bu bakımdan, dilin bir insan ürünü olduUunu söylediUimizde onun tek bir kiOinin, tarihselliUi olmayan bir bireyin deUil toplumun ürünü olduUunu anlatmak istiyoruz. Ancak dil ve toplum arasındaki zorunlu iliOkileri görmek ne ölçüde kolaysa, bu iliOkileri tarih, yer ve nitelik açısından belirlemek de o ölçüde zordur. BaOka bir düzlemde doUal dilin sosyo ekonomik temelde bir üst yapı olduUunu söylemek yanlıOsa, (Stalin 1951 burada haklıydı) , temelin doUal dil üzerinde doUrudan hiçbir etkisi olmadıUını öne sürmek de o ölçüde yanlıOtır. Ancak bu konularda karar vermek zor bir iOtir ve bu yazının kapsamı içinde de deUildir. Daha önce söylediUimiz gibi dilbilimsel edimbilim (doUal dilin edimbilimi olduUundan) 'doUal', yani somut, gerçekteki dil kullamcılarıyla ilgilidir. Bu, dilbilimsel cdimbilimcinin görevinin, zorunlu olarak ve özellikle Bay Jones'un 1976'nın belirli bir gününde, kahvaltıda eOine söylediUi Oeyle ve eOinin buna verdiUi karOılıkla ilgilenmekten oluOtuUu biçiminde anlaOılmamalıdır. Elbet bunlar da ilginç Oeylerdir ve bilimsel olartak incelenmelidir (bu sözgelimi bayan Jones'un yanıtından soyutlama yapma anlamına gelebilir). Söylemek istediUimiz, insanlara (bireylere, küme ve katmanlara) gönderimde bulunmayan b'nloplumdilbilim 14 Dilbilim Ara7tırmaları 1996 olanaksızdır, oysa böyle bir gönderimde bulunan toplumdilbilim 'doUal' olarak dilbilimsel edimbilimin kapsamı içindedir. BaOka bir örnek verirsek, hiçbir dürtü ve gereksinmesi olmayan, salt olası dilbilgisi kümeleri üzerinde varsayımlar oluOturan yalnızca 'dil edinimcisi' saçma bir çocuk kavramı düOleydim .; ya da yeni_dilbilgicilerin betimlediUi biçimde tarihsel süreçlerin(sözde) konusu olan' soyut dilde deUiOmeyi' ele alalım. Bütün bu durumlarda soyutlama süreçleri yalnız ve ancak sürekli, gerçekteki dil kullanıcılarına gönderimde bulunursa anlamlı olur. Böyle bir iOlem soyutlamanın sonucunu yalnızca toplumsal olarak anlamlı olduUu için güvence altına almayacak, aynı zamanda, burada konu da budur, bu tür bilimsel soyutlamaları yeniden yerli yerine, burada öngörüldüUü gibi, dilbilimsel edimbilimin kapsamı içine yerleOtirecektir. GeçtiUimiz 20 30 yılda dilbilim yalnızca kapitalist Batıda deUil, Sovyetler BirliUinde ve öteki sosyalist ülkelerde büyük bir hızla geliOmiOtir. Bu hızlı geliOmenin nedenlerinden birisi, kimi toplumsal sorunların çözümünün , dilbilim de içinde olmak üzere, çeOitli toplumsal kuramların geliOtirilmesini gerektirmesidir. Stratejik bakımdan önemli kimi sorunlu alanlardan Ounları anabiliriz: dil öUretimi, insan makineli iletiOim, (özellikle çalıOan sınıfın çocuklarının kullanılmamıO zihinsel yetenekleri ile ilgili olarak) eUitim planlaması sorunları ve çözümleri, Bernstein türü toplumdilbilim vb. Özellikle azınlıkların baskı altında olduUu ( öteki alanlarda olduUu gibi özellikle dilsel olarak engellendiUi) ülkelerde baOka birkaç alan da çok önemliydi. Bu nedenle, bu sorunların çözümü için toplumun isteUi ' toplumla ilgili' dilbilimin geliOmesinde önemli bir etmendi ve bir dizi ciddi kuramsal incelemenin yapılabilmesi için uygun bir atmosfer yarattı. Ancak, bu tür kuramsal araOtırmaların toplumsal kaynaklarına ve bunların toplumdaki uygulanmalarına yabancı kalması konusundaki örtük tehlike karOısında, dilbilimsel edimbilim bu tür incelemelerin toplumda nasıl iOgördüUü konusunu gözönüne alan 'doUal' dil incelemesini açıkça kapsamalıdır. Bu tür düOünceler 'uygulamalı' diye nitelenen(ötekiler yanında dilbilim) bilim dalları açısından önemsiz olsa gerektir. Ancak, dilbilimcileri bir yandan 'temiz' kuramcılar, öte yandan onların çalıOmalarının toplumsal olarak haklılıUını kanıtlamaya çalıOan uygulamalı dilbilimdeki zavallı akrabaları biçiminde ikiye ayırmak niyetinde olmadıUımızı açıklamamız önem taOımaktadır. Daha kesin 15 Kocaman biçimde söylemek gerekirse, 'uygulamalı' ve 'kuramsal' dilbilim arasında bir ayrım yoktur. Uygulamalı ve kuramsal dilbilim tek ve aynı Oeydir, dilbilimdir uygulamalı dilbilim kimi sorunlara uygulanan kuramsal dilbilimden baOka birOey deUildir. Ancak(özellikle Amerikada) 'uygulamalı' dilbilimin saygınlıUının yaygın biçimde düOük olması karOısında, burada 'eOit haklar' konusunu da vurgulamak gerekiyor. .. Ya tek dilbilim olacaktır ya da hiç olmayacaktır. Ancak bu bütün dilbilimcilerin benzer olduUu ya da aynı iOi yaptıUı anlamına gelmez. KuOkusuz dilbilimin içinde çeOitli türden sorunlar vardır; 'kuramsal' dilbilim, 'uygulamalı' dilbilimden özellikle çözmeye çalıOtıkları sorunların türü bakımından ayrılır. Uygulamalı dilbilim dilbilimcileri sorunlarını toplumsal iOlev açısından irdelemeye zorlar; sorunları dıOardan tanımlanır. îstenirse bunlara gerçek sorunlar denebilir, bu kuOkusuz uygulamalı dilbilimcilerin ele aldıkları sorunların tümünün gerçek olduUu anlamına gelmez. (Sözgelimi basmakalıp anlatım bir sözeylem inidir? türünden bir soru bu anlamda gerçek bir sorun deUildir.) 'Kuramsal' dilbilimci , bir 'dıO' sorunla iOe baOlasa bile sorunu oldukça deUiOik bir biçimde düzenler. Löyle bir sorunu düOünelim: ' bir dizi üretilmiO tümcenin belirlenebilir olması için silme dönüOümlerine ne tür sınırlamalar getirilmelidir?' Bu (düOündüUümüz anlamda)' gerçek' bir sorun gibi görünmüyor; daha çok kuramcıların uUraOmayı sevdikleri türden 'temiz', 'bütünüyle kuramsal' bir sorun. Ancak bu tür' bütünüyle kuramsal' sorunlar bile gerçek sorunları, dıOardan sorulan sorunları yansıtır. Kuramsal dilbilimci bir 'dıO' sorunla iOe baOlar dediUimizde anlatmak istediUimiz de iOte budur; her zaman çitin arkasında saklı 'gerçek' bir kablumbaUa vardır. Sorunlarını çözmek için bu ' dıO' baUlantının ayırdında olmaları gerekmediUini söyleyecek çok sayıda kuramcı yoktur. Bizim için sorun yok; biz kiOinin kuramsal sorunların, toplumun gereksinim ve gerçek sorunlarıyla baUlantılı olduUunu kesinlikle bilmesinin gerekli olduUu öteki durumları vurgulamak istiyoruz. Sözgelimi, toplumdilbilim ya da yapay zekanın ' doUal dil kanadı' ile ilgili araOtırma alanlarındaki tartıOmalardan iOlev ve kullanıcı konularını çıkarmak olanaksız ve dolayısıyla istenmeyen, istenmez birOeydir; çünkü bunlar çıkarsa çözümlerin ya da önerilerin iOlerliUi tehlikeye girecektir. Dilbilimsel edimbilimin yukarıda sunulduUu biçimde geniO açıdan tanımlanması 'doUal' dil incelemesi üzerinde temellendirilmiOtir ve bu nedenle a) 16 Dilbilim Ara7tırmaları 1996 dilin kullanımları (ve kullanıcıları) b) dilbilimin kullanımları(ve kullanıcıları) üzerinde iki yönlü olarak durma zorunluluUu vardır, lidimbilimsel dilbilimi hem dilsel etkinliUin bir nesnesi olarak (dilin kullanım ve kullanıcıları) hem de bir dilbilim yapma yöntemi olarak(dilbilimin kullanımı ve kullanıcıları) geniO bir kapsamda ele almanın Journal of Pragmatics' e de benzer bir geniO kapsam ve vurgulama saUladıUı açıktır. Bu betimlemeye göre dilbilimsel edimbilimin, baOka disiplinlerle açık sınırlar çizmekten çok dil konularında yeni bir bakıO açısını yansıttıUı söylenebilir. .. Birçok dilbilimci için, 'cdimbilim' terimi (en çok ta Montague geleneUinde) biçimsel edimbilimle baUınlılanır. Dilbilimsel edimbilimin bu çalıOmalardan çok yararlı kavramlar kazandıUını kabul etmekle birlikte, bu yaklaOımın oldukça incelikli bir anlambilim yapma yöntemini mi simgelediUini, yoksa bizim tanımımıza uygun bir edimbilimi mi oluOturduUunu sormak haksızlık sayılmaz. BaOkaları da, "Montague türü' edimbilimin , eUer bizim anladıUımız türden bir cdimbilim deUilse, burada tanımlanan edimbilimle bütünleOip büıünleOemeyeceUini sorabilir. 'Hayır' dediUimizi düOünelim. O zaman söylediUimiz bu yaklaOımın yararsız ya da anlamsız olduUunu düOündüUümüz anlamına gelmez. Ancak olumsuz yanıtımız, Montague türü bir 'edimbilimin' , 'doUal' dillere bir insan ürünü, özellikle bir kuram oluOturmak amacıyla araç olarak kullanılan ürünler olarak baktıUı olgusunu vurgular. Bu kuOkusuz Montague'nün doUal dillerle yapay diller arasında gerçek bir ayrım olmadıUı savı ile ilgilidir. Gerçi biz de yapay diller gibi doUal dillerin de insanın doUa ile etkileOiminin araçları olduUunu (..) öne sürüyorsak da, ikisi arasında Montague'nün yadsımak istediUi o ayrımın bulunduUunu söylüyoruz. 'DoUal diller' insanın doUayı iOlemlemesinin, deneyimlerini yapılandırmasının ve baOkalarıyla etkileOiminin evrensel araçlarıdır. Oysa yapay diller, her seferinde insan etkinliklerinin salt bir yanını kapsar ve onların doUal dili yeniden kurmaları(örneklemeleri) hep bu tek yönle sınırlı kalır. Limdi yanıtın 'evet olduUunu düOünelim. O zaman sözdiziminden anlambilim yoluyla edimbilime ulaOan ' yakınlaOtırmacı modelin' gerçekte Danaids'in kabı olduUunu vurgulamamız gerekecektir: içine birOeyler konulabilir ama bunları doUru (edimbilimsel) uçtan almak biraz güç olabilir. Bu sürecin ' aralıklı model' (asymptotic model) olarak tanımlanması daha uygun olabilir (çöp Kocaman 17 sepeti mi dedi birisi? aOaUıda buna yine döneceUiz). Bu nedenle bu tür 'edimbilim' kendi ba7ına bizim anladıUımız anlamda bir dilbilimsel edimbilim deUildir. Ancak 'örnekçe kuramlı' anlambilimi iOlevsel bir çerçevede, söylemi(konuOan ve dinleyene iliOkin bilgi, önsayıltı vb.) yapılandırmak için kullanan incelemeler yoluyla' bizim' edimbilim anlayıOımızla ba5lantılıdır. Bu nedenle, bütün edimbilimsel amaçlar için, sorumuzun yanıtı: bakalım.dır. Ciddi bir soruya böyle belirsiz bir yanıt verdikten sonra, Oimdi kolaylıkla öteki noktaya gelebiliriz: 'içten' dilbilimsel edimbilim. Dilbilimsel edimbilimin 'içsel' bir tanımı olanaklı mıdır? Bizim görüOümüze göre, bu soruyu sormak dil kullanımını yöneten zorunlu ko7ulları araOtırmakla eOanlamlıdır. BaOka bir anlatımla soru Oudur: Zorunlu bir iOlev olarak dil kullanımını oluOturan nedir? Özellikle, dilin kullanıldıUı somut koOullarda, ya da buna eOdeUer olarak, dil kullanıcılarının dillerini kullandıkları somut koOullarda, ne tür zorunluluklar kendini gösterir? Bu biçimde düzenlendiUinde soru edimbilimin nesnesini sınırlamak için Morris'in kullandıUı ünlü klasik formüle benzer birOeydir, ya da o baOlık altında ele alınabilir: '...edimbilim kuralları, yorumcularda gösterge aracının gösterge olduUu koOulları açıklar.' Morris'in yerleOtirdiUi ve burada geçici olarak benimsenen ilke yüzeysel olarak ele alındıUında, edimbilimle ilgili görüOümüzde yanlıO bir kavrama yol açabilir. Gerçekten de yukardaki tanımı bir yandan araOtırma nesnelerinin alanını sınırlamak, öte yandan bir yöntemi belirlemek için kullanırsak durum bu olur. Öyleyse Morris'in tanımı birisi dil kullanıcısı, öteki de dilbilimci için, iki tür edimbilim olduUu varsayımına götürebilir bizi. Birincisi (tümce ya da sözceler gibi) göstergelerin nasıl kullanıldıUına iliOkin bir kuramı içermelidir; ikincisi de dilbilimcinini dilbilime yaklaOımını belirlemelidir; baOka bir anlatımla, yukarda sözü edilen koOulları ve böyle bir belirlemenin kuramsal gerekliliklerini belirlemelidir. Örnek olarak, günümüzdeki yapısal dilbilimin(çoUu dönüOümlü üretimsel dilbilgisi de içinde olmak üzere) yerleOik ikilemelerini (dichotomy) düOünelim: bir yanda bir dil kullanıcısı ve onun edimi, öte yanda, 'edinç' gibi kuramsal yapıtaOlarını varsayarak bu edimi bilimsel olarak açıklamak için yöntem geliOtirmeye çalıOan dilbilimci var. Böyle bir görüOle karOılaOtıUımızda biz yine bir tek edimbilim olduUu görüOünü sürdürmek isteriz. Dilbilimcinin iOini yapma biçimi araOtırma nesnesinden baUımsız deUildir. Soyut bir dil edincini deUil, somut bir dil edimini 18 Dilbilim Ara7tırmaları 1996 betimler.. Bu edimin koOullan toplumda ve toplum tarafından oluOturulmuOtur; dilbilimci de toplumun bir parçasıdır ve inceleme' nesnesi' ile özdeO koOullarda SOgörür. Nesne ile yöntem iki ayrı 'Oey' deUildir; nesnenin seçimi ile yöntemin seçimi yakından iliOkilidir. Yöntemi belirlememiz (olası) nesne seçimini belirler ( dönüOümlü üretimsel dilbilgisinin betimleme sancılarını düOünün). Buna karOılık, nesne tanımlanınca, yöntem nesneden baUımsız 'özgür' bir biçimde seçilemez; nesnedeki içsel özelliklere ve çeliOkilere( Marxist toplumsal araOtırma yöntemini düOünün) baOvurularak geliOtirilir. Bu bakımdan, edimbilimsel dilbilimcinin yöntemini nasıl oluOturduUu, nesnesini nasıl bulduUu sorusu dilbilimsel edimbilimi oluOturan nedir? sorusunun aynıdır. Yanıtlamaya ilk yaklaOım olarak Ounu düOünelim: Edimhilim uygulamayla baUıntılıdır. Bu nedenle, dilbilimci kendisini dilbilimle toplumsal uygulama arasında bir yere yerleOtirir. Böylece dilbilim toplumsal uygulamanın kimi yönlerinin, açıkçası dilin (kullanımının) kuramı olur. Bu bakımdan dilbilimcinin iOi, dilbilim, tanımı gereUi, hem içeriUi bakımından hem de bu görevin yerine getirildiUi somut (edimbilimsel dilbilim/ isterseniz edimsel dilbilim diyelim) kiplikler bakımından toplumsal bir iOtir. Konuya baOka bir açıdan da bakabilir ve sorabiliriz: Dilbilimcileri edimsel yapan nedir? GördüUümüz gibi cdimbilim dilbilimle toplumsal uygulama iliOkisini kapsar. Ayrıca bu iliOki baOka bir iliOkiye, dil ile toplumsal uygulama arasındaki iliOkiye dayanır. Bu sonuncu iliOkiyi bilimsel nesnesi olarak gördüUünde (elbette birinciyi gözden uzak tutmadan), dilbilimci edimsel dilbilimci olur. Buraya deUin sunulan sorunların terimin olaUan(sınırlı) anlamında , tümüyle pratik (pratik,'uygulamalı ' anlamında anlaOılmalı) sorunlar olmadıUını kavramak önem taOımaktadır. SözcüUün herhangi bir anlamında 'etik' konular da deUildir bunlar. Bu sonuncu noktayı belirtmek edimbilime herOeyi örten bir örtü, dilbilimcinin kuramsal ya da pratik bir yıUın günahlarını ve eksiklerini örten birOey gibi bakıldıUı bir dönemde, özellikle önemli. Dilbilimciler de içinde olmak üzere , bilim adamlarında toplumsal uygulamaya yalnızca deUinip geçiliveren birOey gibi bakma eUilimi var. Birçok dilbilimci yaOamlarını ordu ile ilgili bilgi düzeninin kurulması, psikolojik savaO, ayaklanmaya karOı strateji geliOtirme vb. alanlarda kullanılabilen bir bilim dalı aracılıUıyla kazandıkları için son derece üzgünler. Kitaplarını ' Vietnamlı çocuklara' adıyorlar ya da örnek olarak birkaç anti 19 Kocaman emperyalist tümce yapıyorlar. Ancak böyle bir uygulamanın pek yararı yok: Her zaman olduUu gibi salt dilbilimle, uUraOırken, ' özgürlük yanlısı' gibi davranan dilbilimin çabaya deUer olarak nitelediUimiz edimbilime bir katkısı olamaz. Edimbilim de , anlamsal eOiUin çok ötesine geçen dilbilimciler için bir can simidi de olmamalı Ou ilke gereUince: BaOın sıkıOınca edimbilim de ve atla. Ancak bu tür umutsuz, eylemler ne kuram ne de uygulamadır; anlambilimin, dönüOümsel dilbilgisinin sendeleyen sözdizimi yapılarını kurtarmak için sahneye çıkmasına izin verilen bir dönemde , salt dönemin cilasıdırlar; kurumlaOtırılmamaları gerekir. Bar Hillel'in(1971) iUneleyici bir biçimde kullandıUı bir dizi eUretileme yaraya tam can alıcı noktasından dokunuyor: ona göre dilbilimin yakın tarihi bir dizi çöp sepetine benzetilebilir: bir kez bir sepet(sözdizimi) doldu mu, buradan taOanlar anlambilim sepetine gider, bu sepet te dolunca, edimbilim her zaman hazırdır. Bu giriOten sonra, asıl soruya hazır olmalıyız: 'bizim' edimbilim ile dilbilimin geriye kalan bölümü(edimsel ya da deUil) arasındaki asıl ayrım nedir? Belirli bir bilimsel yaklaOımın özel niteliUini ortaya çıkarmak için salt o bilimin nesnesinin ne olduUunu deUil, bu bilimin nesnesine nasıl baktıUını da('objectum materiale' ve 'objeetum formale' arasındaki skolastik ayrım) belirlemek gerekir. Düz birisi için( konuOucu/dinleyici ya da dilbilimci) dilbilimin özdeksel nesnesi dildir; ancak, bu nesneyi özgül, ayrıntılamalı biçimde ele alma yöntemleri çok deUiOiktir. Biz dili lam nesnel bir biçimde ele almanın, günlük yaOamda dilin bize göründüUü biçimde tanımlanmasına giren bütün koOulları kapsaması gerektiUini savlıyoruz. Açıkçası, salt doUruluk, gerçekleOme koOulları vb gibi soyut koOulları deUil, herOeyden önce dilin Uretilnıesiyle ilgili somut koOuları, sonuçta belli bir toplumda egemen olan, bilinçli olarak gerçekleOmesi (söz konusu) dil olan somut koOulları da kapsamalıdır. O nedenle asıl edimsel soru ' sözce ne demektir? deUildir; 'bu sözce nasıl üretildi?' dir. BaOka bir açıdan edimbilim sözcenin etkileriyle(d\\m 'sonuçlayıcı' yönü) ile ilgilidir; özellikle bu etkilerin sözcenin anlamını 'yeniden yorumlanmasını' gerektirdiUi durumlarda. Böyle bir bakıO açısı, koOulları ve sonuçları olarak dili konuOanların içinde yaOadıUı toplumsal yapının bütününü varsayan durumsa) çerçeve ile özdeOtir. Ne yazık ki, bilimsel etkinliklerin somut baUlamından, durumdan, soyutlanmıO biçimde, bilimin salt kendi nesnesi ile ilgili olduUunu öne süren belli 20 Dilbilim Ara✏tırmaları 1996 bir bilim geleneUi 'nesnel' terimini lekeline almıOtır. Bu anlamda geleneksel yapısal dilbilimin çoUu 'nesnel'dir, ancak çarpık bir paradoks yüzünden bu 'nesnellik', nesneyi içsel olarak nesnel biçimde belirleyen bütün özellikleri dıOarda bırakmakladır. Sözgelimi, Amerikan betimlemeli dilbiliminde, baOlangıçta 'söylenen Oey' kavramından, bütünüyle soyut, 'çevriyazıya dönüOtürülebilen, dolayısıyla çevriyazıyla yazılan' biçiminde soyul bir kavrama dönüOen 'sözce' kavramının geliOimini düOünelim, (bkz. Bense ve diU. 1976: 15 s.,26) Burada dilbilimciler 'ürünlerini' sanatçıların 'buldukları nesneleri' gibi ele almaktadırlar. Sanatçılar bu tür nesnelerin tek iOlevlerinin sanal yapıtında bulunmaktan kaynaklandıUını, yani sanatçıların onları nesne olarak ele almalarından ileri geldiUini varsaymaktadırlar. (Birçok fetiOin 'bulunmuO bir nesneyi simgelemesi tarihin bir cilvesi deUildir.) Snsan yaratıları konusundaki bilimsel araOtırmanın nesnelliUi bu nesnelerin gerçek niteliUini gözönüne almak durumundadır, baOka bir anlatımla, bunları üreten ve tüketenleri olduUu gibi, bu nesnelerin hangi koOullarda üretilip tüketildiUini de gözönüne almalıdır. Bu bakımdan nesnellik tek anlamlı bir kavram deUildir; bu biçimiyle bilimsel araOtırmalarda bir amaç olarak evrensel biçimde benimsenmemiOtir bile(nesııel olmadıUı bile söylenebilir.) Bize göre, bilimsel araOtırma nesneyi belirleyen koOulları kapsamıyorsa, bu tür araOtırmanın gerçek nesnel koOulları saUlanmamıOtır, bilim nesnel deUildir. Nesnenin üretilemesini yöneten koOullara temel(constitutive) , tüketimini yöneten koOullara da kullanım ya da durum ko7ulları (conditions of use or situation) diyelim. Bu koOulların ikisine birlikte nesnenin edimsel koOulları denebilir, nesnenin üretim ve tüketimine iliOkin koOullar. Ayrıca uUraOtıUımız nesneler yukarda tanımlanan özgül anlamda insanları simgelediUinden, bir insan baUlamında, insana özgü koOulların tanımlandıUı anlamda bir durumda üretilmiO ya da tüketilmiOlerdir. Yalnızca tek bir bireyin etkinlikleriyle ilgili deUildirler, aynı zamanda toplumsal bir çevrede özellikle üretilip tüketilmiOlerdir. Bu çevreyi, genel olarak toplumu, yöneten koOullar aynı zamanda insan ürünlerinin oluOumunu ve kullanımını belirleyen etkinlikleri yöneten koOullardır. Nesnesinin hakkını vermek isteyen, gerçekten nesnel olmak isteyen bir insan bilimi, bu koOulları hesaba kalmak zorundadır: bizim anladıUımız anlamda 21 Kocaman edimbilimsel olmak zorundadır. Nesnelerine salt dilsel birimler olarak bakan, onların salt kimi dilbilimcilerce gözönüne alınmalarının onları nesne yaptı5ını düOünen bir dilbilim gerçekten nesnel deUildir. BaOka türlü söylersek, nesnel olmak için dilbilim insanların dili üretmeleri ve tüketmeleri ile de ilgilenmek zorundadır. Dilbilimin hiçbir yönü insanın toplumsal uygulamalarından ayrı tutulamaz. Bunun doUal bir sonucu olarak 'saf ve 'kuramsal' dilbilim ayrımını yadsımamız mantıksal olarak tek bir dilbilim olduUu yargısına götürür: dilbilim edimhilimseldir ya da deUildir. Bu yukarıda dilin kulanımı/kullanıcıları ve dilbilimle ilgili olarak tartıOılan konuların, 'gerçek' dilbilim yapma iOi bittikten sonra ele alınabilecek, dilbilim açısından ikincil olmadıkları anlamına gelir. Bu bakımdan bizim anladıUımız anlamda edimbilim yapmak dilbilim yapmaktır, ya da bunun tersi de doUrudur. Edimbilimsel yön ne 'asıl' dilbilimden ayrılabilir, ne ertelenebilir ne de yeni bir bileOen olarak eklenebilir. Rdimbilim, dilbilimcinin iOinin bir yanı olmaktan ötede, iOinin esasıdır. Bu, edimbilimsel dilbilimcilerin kuramsal dilbilimi toplumsal öUelerden soyutlama eUilimine karOı durmaları gerektiUini gösterir. Ancak bütün dilbilim edimbilim olsa bile dilbilimin kimi alanlarının ötekilerden daha çok edimbilimsel(cdimbilimsel yaklaOıma açık) oldukları da bir gerçektir. Edimbilimsel dilbilim, doUası gereUi, insanın toplumsal davranıOını yönlendiren temel yasaların incelenmesinden yola çıkar. Dil kullanımının (insan etkinliUinin bir parçası ) genel olarak insan etkinliUinin bütünlüUü içindeki koOullarına uyduUunu düOünür. Bu nedenle edimbilimsel çalıOmalarda 'toplumdilbilim' denilen alan konusunda doUal bir vurgulama vardır, ancak bu toplumdilbilimin deneysel betimlemeli bir bilimin ötesinde olduUu anlayıOına dayanır. Snsanın toplumsallaOma sürecinin kuramsal temelleri ve bunun dilsel yanları da dilbilimin temelleridir; dilbilimin pratik ya da uygulamalı dalları saUlam bir biçimde bu kuramsal temelin içinde yerini almalı ve bunun geliOtirilmesine yönlendirilmelidir. Geleneksel olarak insanın 'dilsel hayvan' a dönüOümü üzerinde yoUunlaOan dilbilim dalları.örn. psikodilbilim, için de aynı biçimde düOünceler öne sürebiliriz. Edimbilimsel vurgulama burası için de geçerlidir: hem dil edinimi konusunda, hem de dil yetisinin insanlarca kullanıldıUı ortamda. Kesin biçimde davranıOçı, kalıp öUrenimine dayanan dil modeli kadar ülküselci bir inancı yansıtan ' doUuOtancı 22 Dilbilim Ara✏tırmaları düOünce' 1996 de edimbilimsel anlayıOımızın uzaUındadır. Gerçek Ou ki, toplumsal iletiOimin aracı olarak dil, toplumsal bir uzamda aktarılır; bu nedenle dil yeteneUi soyut biçimde incelenemez ya da ölçülemez. Dil öUrenenlerin ya da kullananların yararlandıkları toplumsal koOullara gönderimde bulunulması gerekir. Örnek olarak Oizofrenik kiOinin dilini ele alalım. Açıkçası böyle bir dil tanımı ve betimlenmesi gereUi, toplumun Oizofrenik hastalara bakıO açısına göre biçimlenir... Lizofrenik kiOinin toplumsal koOulları, onun dil üretimi ve kullanımının temelleridir; bu nedenle Oizofrenik dil toplumun (akıllı diye nitelenen) öteki kesimlerine karOıt olarak, sözgelimi devlet hastanelerindeki hastalar gibi tipik 'kurbanların' 'güçsüzlük' durumları açısından belirlenir. Lizofazyayı (schizophasia ) (parçalanmıO dil yitimi) nesnel terimlerle betimleme çabası Oizofrenik kiOilere ve dillerine hakettiUi yeri veremez, çünkü akıllı denilen ortamlarda kendini anlatma olasılıUını belirleyen, daha doUrusu sınırlayan koOulları gözöııüne almaz. Ne de olsa güç elinde olan sözcüklerin anlamını belirler; 'sorun kimin üstat olacaUıdır:' (Carroll 1966,196) 'Nesnel' denen tutumun yanlıOlıUı, Oizofrenler ve onların dili gibi olaUan dıOı durumlarda kolaylıkla gösterilebilirse de, aynı tür akıl yürütme olaUan dil kullanımı, özellikle çocuk ve yetiOkin dil ediniminin ortak özellikleri için de geçerlidir. Austin'in deyiOiyle dil birOey yapma yoluysa, o zaman doUal olarak insanın dili kullanmayı öUrendiUi 'yapma' baUlamı (ontolojik olarak deUil ama mantıksal olarak) dilsel baUlamdan önce gelir. Öyleyse bir tümcenin baUlamını sormak arabayı atın önüne koOmaktır; doUru soru, hangi tümce, hangi dil belli bir eyleme uygundur? olmalıdır. Rylem sınırlıysa dil de öyledir; eylem için gereksinmemiz olan dile sahibiz; çünkü dil insan bilincinin bütünü gibi iOlevseldir.ÇaUdaO toplumdilbilimde çoUu zaman yapıldıUı gibi tümcelerin baUlam içinde incelenmesi, yaptıUımız Oeyin dilin nesnelere Ufkim kullanımı olduUu.dilimizi içinde yaOadıUımız gerçeUe uyması için uyarlamak olmadıUı türünden büyüleyici bir varsayıma dayanır. Turner(1973) gerçek dil kullanımının yerine geçemez. Bu tür deneyler ancak daha önceden bildiklerimizi göstermeye yarar; bir durumun kiOinin kendi toplumsal beklentilerine göre deUiOik biçimde algılanacaUı gerçeUini gösterebilir. Ödünleyici (ister çocuk isterse yetiOkinler için olsun) dil eUitimi izlencelerinin sorunu , bireyin dil kullanımını ve bu kullanımın belli durumlara(öm. deneysel izlencenin oluOturulması ve iOlerliUi 23 Kocaman açısından önemli görünen durumlara) uygunluUunu vurgulama eUiliminde olmalarıdır. Olgucu yöntem açısından böyle bir standartlaOma salt önemli deUil, gereklidir de; kimi deUiOkenleri ölçmek ya da denetlemek için ölçünlü, tipikleOtirilmiO bir deUiOmezler ortamı yaratmak gerekir. EUitbilimsel bir ortamda bu deUiOmezler kiOinin durumunun 'iyileOtirilmesi' amacıyla oluOturulur. Onun 'yeni' bir dil ya da düzenek edinmesi için düzenlenir; deUiOik konuOmacılarla deUiOik konularda daha rahat konuOma gücü vermek için vb. düzenlenir. Ama temeldeki felsefe yine yanlıOtır: Ölçülen, öUretilen, sınanan vb. ölçme, öUretme ve sınama yöntemlerimizin izin verdiUi Oeylerdir, gerçek durum ya da onun simgelediUi Oey deUildir. Gerçekte durum biliOin, sevginin ve eylemin bireysel ve toplumsal bir bireOimidir; H. Berger'in(1975) terimleriyle kiOinin 'izleksel bilinci' istenen ölçülebilir Oeyler çerçevesinde bireysel ülküselleOtirmeye karOı durur. Yinelersek, araOtırma yöntemi,nesnesinden ayrılamaz; hangi nesnelerin araOtırılacaUını bize söyleyen yöntem deUildir; tam tersine yöntemimizi nesneler belirlemelidir. ÇaUdaO bilimsel uygulamada iki baOka örnek ve koOut durum usa geliyor. Birisi, dönüOümlü üretimsel dilbilgisinin dili, bu tür dilbilgisinin ürettiUi tümcelerden oluOan bir tümceler toplamı olarak betimlemesi, ikincisi de sözlü görüOmecinin(intervîewer) kimi beklentilere uygun olarak kimi ölçülebilir sonuçlar çıkarabileceUi, özerk, türdeO, karOılaOtırılabilir(elbette'özgür') özne olarak görüldüUü çaUdaO sözlü görüOme teknikleri. Bu bakımdan çaUdaO deneysel psikolojik toplumsal tekniklere olduUu gibi.dönüOüınlü üretimscl dilhilgisinde 'sapmalar' a Oöyle deUinilip geçilmesi de OaOırtıcı gelmemeli. Sürekli yinelediUimiz gibi, dilbilime ve dil çalıOmalarına edimbilimsel yaklaOım aslında dil konusundaki bilimsel uUraOın vazgeçilmez temelidir. Dilbilimciler ancak edimbilimsel bir baUlamda dilin somut gerçekliUi içinde anlaOılabileceUini daha önce anlamadılar; toplumun insan açısından iOlevi, toplumsal gerçeklerin insan biliOi, istem ve eylemi ile çakıOtırılması, bütün bunlar, konuOucu ya da sözü saklayıcı olarak deUil, eylemci(doer) olarak toplumdaki görevlerini yerine getireceklerdir. Ancak o zaman , dil kullanıcıları olarak baOkalarını nesnel olarak deUerli ve geçerli, iOlev ve roller için eUitebileceklerdir. Haberland, H. and J.L.Mcy,' Editorial: Linguistics and pragmatics.' Journal of Pragmatics 1 (1977) 1 12. 24 Dilbilim Ara7tırmaları 1996 D. Crystal Göslergebilimin (anlambilim ve sözdizimle birlikte) üç önemli bölümünden birisi. Terim dilbilimde dilin kullanıcı açısından incelenmesini, özellikle kiOiııinyaptıUı seçimleri, toplumsal iletiOim için dili kullanırken karOılaOtıUı sınırlamaları ve bir iletiOim ediminde dil kulllanımının öteki katılımcılar üzerindeki etkilerini anlatmak için kullanılmakladır. 1970'lerin ortalarından beri birçok toplumdilbilim ve psikodilbilim çalıOması bu etmenlerin üzerinde özellikle durmaktadır, ancak davranıO deUiOkenlerini kesin bir biçimde düzenlemedeki güçlükler konunun geliOimini sınırlandırmıOtır. Kimi anlambilimciler cdimbilimi doUruluk koOullu anlambilimc karOıt olarak düOünmektedirler; bu ikincisiyle ilgili olarak ortaya çıkan güçlüklerin (örn. önsayılıı kavramının ele alınması) birincisine baOvurularak daha kolay açıklanabileceUi öne sürülmektedir, (bkz Lyons 1977b 4. bl; Gumperz& Hymes 1971, 14. bl) (Crystal, D. 1980. Linguistics and phonetics. Andre Deutsch. s. 278 9) J. Lyons Günümüzde çoUu dilbilimci (belki de temel dilbilim alanında çalıOanların tümü) anlambilim ve cdimbilim arasına, 15 yıl önce çok azının çizeceUi terimsel bir ayrım çizerler. Çizilen ayrım yazardan yazara deUiOmektedir. Bir yanda anlamın öle yanda dilin (dil dizgesi anlamında) kimi tanımlarına göre anlambilim benim düzanlambilim(microlinguistic semantics) dediUim anlambilimle özdeOtir. Ancak günümüzde anlambilim ile edimbilim ayrımının sunuluOu tutarsızlıklar ve yersiz varsayımlarla altüst edilmiOtir Anlambilim ve edimbilim arasındaki ayrım Amerikalı mantıkçı ve felsefeci Piercc'in (1839 1914) çalıOmasından kaynaklanmaktadır.Edimbilim bu nedenle, tarihsel olarak , yararcılık(pragmatism) diye bilinen (Pcirce'in öncülerinden biri olduUu, John Dcwcy'nin de daha sonraki savunucularından olduUu) Amerikan felsefe akımıyla baUıntılıdır; bu akım, anlam ve gerçeUin, epitesıemolojik ya da etik kuram ve 25 Kocaman dogmanın deUiOmez olduUu varsayılan ilkeleri açısından deUil, insan etkinliUinin pratik sonuçları bakımından tanımlanması gerektiUini öne sürer. (Günümüzde 'pragmatie' yararcı sözünün gündelik anlamının kaynaUı bu felsefe akımındadır.) Ancak kendi içinde ne ölçüde ilginç olsa da, pragmatics (edimbilim) ve pragmatism (yararcılık) arasındaki tarihsel iliOki bu baUlamda nerdeyse konumuz dıOındadır. Yunanca prassein (eylemek' ya da 'yapmak') sözcüUü ve türevleri ile kökenbilimsel bir çaUrıOım dıOında ortak yanları yoktur. Kökenbilim açısından edimbilim insan etkinliUi ile ilgilidir. Ancak kökenbilim bize edimbilimin tam ve özellikle yararlı bir tanımını saUlayamaz. Pierce'in ardından Morris (1938 ve 1946) ve Carnap'ın (1955 ve 1956) tanımladıUı gibi anlambilim ve edimbilim göstergebilimin üç alanından ikisiydi üçüncüsü sözdizimdi.; göstergebilim göstergelerin ve anlamlamanın(signifieation) bilimiydi. Diller daha genel bir göstergeler dizgesinin tam bir alt sınıfı idiler. Gösterge dizgeleri kümesi Pcirce, Morris ve baOkalarınca daha sonra, OaOırtıcı ölçüde geniO bir dizi ölçüte göre birçok alt kümeye ayrılıyordu. Morris'in, özellikle Carnap'ın büyük önem verdiUi ölçüt, görüOlerine göre soyut göstergebilimi deneysel göstergebilimden ayıran ölçüttü. Soyut göstergebilim (kesin ve bilinen yapıların), matematiksel mantıUın biçimsel dilleri de içinde olmak üzere, serbestçe oluOturulmuO soyut dizgelerle uUraOacaktı; temel ilgi alanı düzgün, matematiksel olarak biçimlenmiO genel bir anlamlama kuramı oluOturmaktı. Öte yandan deneysel göstergebilimin amacı 'tarihsel olarak verilmiO doUal diller de içinde olmak üzere' varolan doUal gösterge dizgelerini incelemek olacaktı. Morris ve Carnap'a göre alanın böyle bölünmesi karOısında mantık soyut göstergebilimin, dilbilim ise deneysel göstergebilimin bir dalıdır. Aynea , hiç deUilse 1950'nin ortalarında Carnap için betimlemeli anlambilim ('tarihsel olarak verilmiO doUal dillerde' anlam çözümlemesi) soyut anlambilime karOıt olarak, 'edimbilimin bir parçası olarak düOünülebilir.' (Carnap 1956, 233) Slginçtir, Chomsky'nin bu konuda ilk yayınlanan görüOleri(Chomsky 1955) Carnap'ınkilere çok yakındır. Günümüzde anlambilim ve edimbilim arasındaki ayrımla iOgören dilbilimci, mantıkçı ya da felsefecilerin çok azı Carnap'ın 1950'lerin ortalarındaki düzenlemesiyle aynı görüOtedirler. Öyleyse neden bir paragrafı bu konuya ayırdıUım sorulabilir. Bunun nedeni, ayrımın günümüzdeki düzenleniOinde, hiç deUilse mantıksal dilsel gelenekte, Carnap, Morris ve Bloomfıeld'ın tanınmıO temsilcileri oldukları savaO arası olguculuUa kadar götürülebilecek çok Oey bulunmasıdır. 26 Dilbilim Ara7tırmaları 1996 F.dimbilime karOıt olarak anlambilimi, anlamın tümcelerin doUruluk koOulları açısından ele alınan yanlarıyla sınırlayan düzenlemelerdeki durum budur. Günümüz doUruluk koOullu anlambilim ile 1930'ların mantıksal olgucu kuramları arasında doUrudan tarihsel bir baU vardır. Herhangi bir yeni kuramsal paradigmaya (Kuhn'un 1962'de kullandıUı anlamda) en derinden baUlı olanların onu tarihsel baUlamı içinde deUerlendirmede en az baOarılı olacakları bilim tarihinin bir gerçeUidir.; paradigmanın yeniliUini abartma ve daha önceki üstün durumundan indirdikleri paradigmadan eleOtirmeden aldıklarını küçümseme eUilimindedirler. Durum ne olursa olsun, günümüzde dilbilimsel anlambilim ve edimhilimle uUraOan kimi uygulamacı ve kuramcıların baUlandıkları önermelerin çoUunun birbirleriyle çeliOkili olduklarına kuOku yoktur. Bunların birkaçını sııalayayım(karO. Levinson, 1983: 1 34) 1. Anlambilim anlamla, cdimbilim kullanımla ilgilidir (anlam ve kullanımın deUiOik tanımlarına göre geliOtirilip yetkinleOtirilebilecek olan bu düzenleme, Morris ve Carnap'ın bu konuda ilk yapıtlarındaki görüOlerine yakındır) 2. Anlambilim edinçle, edimbilim ise dil kullanımıyla ilgilidir.(Kcmpson 1975, 206 31 ve 1977, 73; Smith ve Wilson 1979, 148.) 3. Anlambilim anlamın geleneksel yanıyla, cdimbilim ise geleneksel olmayan yanıyla uUraOır. (Wilson, 1975) 4. Anlambilim kurallarla, edimbilim eUilimler, ilkeler, kural ya da stratejilerle ilgilidir(Leech 1983) 5. Anlambilim doUruluk koOullu, cdimbilim ise doUruluk koOullu olmayan anlamla uUraOır (kabaca söylemek gerekirse, edimbilim^ anlam doUruluk koOulları, Gazdar 1979, 2) 6. Anlambilim dar anlamla, edimbilim geniO anlamla uUraOır. 7. Anlambilim tümce anlamıyla, edimbilim yorumlaıııııasıyla) ilgilidir. sözce anlamıyla (ya da (Smith ve Wilson 1979, 172; Lyons 1981b, 30; Palmer 1981,8) 8. Anlambilim baUlam haUımsız anlamla, edimbilim baUlam baUımlı anlamla uUraOır. Bu son yıllarda dilbilimcileree anlambilim ve edimbilim arasındaki ayrım konusuyla ilgili olarak söylenen ya da sezdirilen önermelerin eksiksiz bir dizclgesi 27 Kocaman olmaktan uzaktır; ama sanıyorum günümüzde anlamın kimi türlerini ya da kimi yanlarını Bar Hillel'in o zamanlar çok yerinde deyiOiyle 'edimbilimsel çöp kutusuna' atarak anlambilimin alanım sınırlama düOüncesinin ardında yatan anlayıOı yeterince yansıtabilir. Bugün saU olsa Bar Hillel son onbeO yılda birçok dilbilimcinin 'edimbilimsel çöp kutusuna atılan verilerin kimilerine dürüstçe 'bakmaya çalıOtıklarını görmekten , bunu yaptıktan sonra da ortaya çıkan bilim dalına ya da alt dala bir dizge ve tutarlılık getirmeye çalıOtıklarını görmekten mutlu olurdu. LyonsJ. 1987. New Horizons in Linguistics 2 s. 154 58) .T. Sebeok(ed) Birlikte anıldıkları sözdizim ve anlambilim' den çok daha çeOitli bilim dallarını, yönelim ve bakıO açılarını kapsar edimbilim; öylesine çeOitli ve görünüOte uyuOmazdır ki bunlar nerdeyse bütünüyle anlamsız gibi görünür bu terim ve baOkalarınca ' cdimbilimci' diye nitelenen kimileri bu nitemi ve böylesi bir baUıntıyı reddederler. (Scarlc 1969). Üstelik terim, dil felsefesi, mantık, ruhbilim, dilbilim ve göstergebilim gibi geleneksel olarak sınırları çizilmiO bir dizi bilim dalında kullanılır. Anlambilim ile edimbilim arasındaki sınır sürekli tartıOma konusudur ve bu sınırlama sorunu üzerinde bir anlaOma Oimdilerde pek ufukta görülmüyor. Birine göre edimbilim alanına giren bir konu baOka biri tarafından anlambilim kapsamında ele alınmaktadır, (örn. 'Montague pragmatics' / Montague 1974; oysa aslında 'gösterimsel' anlambilim içindedir) ; öte yandan, Kripke'nin anlam kuramı biçiminde nitelenen özel adlar nedensel kuramı aslında edimbilim yönelim!idir.(Kripke 1972) AOaUıda kimi temel yönelimler ele alınacaktır. Daha sonra 'edimbilimsel tulumun' dil ve gösterge dizgeleri açısından çeOitli özellliklerinden söz edilecek, böylece terimin yararı, hiç deUilse ilk düzeydeki iOlerliUi kanıtlanmıO olacaktır Ba5lam Türleri Edimbilim 'türlerini' sınıflandırmanın en kolay yolu söylem ve öteki göstergebilimsel dizilerin uygun bir betimleme ve açıklanmasıyla ilintili olduUu düOünülen baUlam türlerini ele almaktır. Burada edimbilim türlerine karOılık olan beO tür baUlam birbirinden ayrılacaktır: eO metinsel baUlam, varoluOsal baUlam, durum baUlamı, eylem baUlamı ve ruhbilimsel baUlam. KuOkusuz bu beO tür 28 Dilbilim Arattırmaları 1996 örtüOür. Sözgelimi, söylem parçalarının eylem olduUu düOüncesi hem ruhbilim hem de toplumbilim yönelimli edimbilimde söz konusudur. Ba5lam olarak e7⌃metin Yapısalcılıktan(ve daUılımcılıktan) dönüOümsel dilbilgisine(Chomsky biçeminde ve Chomsky sonrası) uzanan sözdizimi, dilsel ve mantıksal biçimlerinde önermeden büyük birimlerle ilgilenmeyen aıılambilim gibi, tümcenin ötesine asla geçmez. Metin dilbilgisi, söylem çözümlemesi ve konuOma çözümlemesi son zamanlarda.paragraf, ikili söyleOi ve konuOmalardaki söylem parçaları, siyasal ve öUretici söylem gibi söylem türlerindeki tartıOma düzenleri, roman ve Oiir gibi dizimsel yapılardaki büyük deUerlendirme yapıları gibi dilsel bütünlüUü olan daha büyük birimleri çözümleme teknikleri geliOtirmiOlerdir. Bu yeni yöntemlerin geliOtirdiUi iliOkiler, tümcelerarasındaki gönderim iliOkilerinin ve önermeler arasındaki eOgönderim iliOkilerinin ötesine geçer. Bunlar metinlerin baUdaOıklıUını ve baUlaOıklıUını büyük ölçekli dilbilgisel yapı olarak yeniden kurar, böylece yorumcu, alıcı ya da okura bu büyük ölçekli birimlerin önemini bulgulama yeteneUi verir. Klasik tümce dilbilgilcrine ve önermesel anlambilime karOıt olarak, eO metin burada çözüm baUlamı olarak iOgörür. Ancak, melinsel baUdaOıklık ve baUlaOıklıUı salt bir dilbilgisi ulamı olarak açıklamak zordur, bu nedenle onları ruhsal toplumsal iOlemlerle baUıntıları açısından, böylece öteki tür baUlamsallık açısından ele almak zorunlu gibi görünecektir. Varolu7sal ba5lam YapısalcılıUın (bir felsefe ya da ideoloji olarak) birçok biçiminde öne sürüldüUü gibi dilin ya da söylem parçalarının anlamının içsel olduUu(kendi içinde olduUu) görüOüne karOılık, mantıkçı ve felsefeciler geleneksel olarak dilsel dizilimlerin anlamlarını göndergeleri ile baUıntılarından aldıklarını savlamıOlardır. Gönderim baUlamı( nesneler, durumlar ve olaylar evreni) ilke olarak dil biriminin gönderimde bulunduUu nesneyi içerir.KonuOan ya da anlayan(alıcı) ve onların uzam ve zamanı bu varoluO evreninin belirteni olarak düOünülürse anlambilimden edimbilime geçilmiO olur. Bu belirtenler (Benveniste 1966) ya da gösterenler (Russell 1905: Bar Hillel 1970a) ya da gösteren ulamları (kiOi, zaman, yer) dil 29 Kocaman birimlerinin anlamlarının tanımlan içine alınırsa ' gösteren edimbilimine' doUru yöneltilmiO oluruz. Bu bilim alanı tümüyle doUruluk iOlevlidir (truth funelional) (Montague 1974) : varlıkbilimsel nesneler(nesneler, durumlar, evrendeki olaylar) kiOisel ve yer zamanla ilgili konumları açısından ' göstergeleOirler' ya da 'baUıntılanırlar.' Sözdizim yönelimli dilbilgisi uzmanları(örn. Partee 1973) kipscllik, kip, görünüO ve eylem zamanı gibi dilbilgisi olgularını kiOi, zaman ve yerle ilgili gönderimsel ve dolayısıyla doUruluk iOlevli olarak belirlenen belirtenlerle iliOkilendirmekte duraksamazlar. Gösteren cdimbilimi iliOkinin varoluOsal baUlamla baUıntısını gözönüne alan salt bir tür cdimbilimdir. Bir baOka türü 'olası evrenlerin' çoUaltılmasını öne süren bir türdür: salt gerçek evren deUil, bütün olası evrenler dilsel dizilimlerin varoluOsal baUlamı içine alınabilirler (yine Montague 1974 ve Hinlikka 1962) . Model kuramı, kip mantıUı ile (ya da olasılık, gereklilik ve raslanlısallık mantıUı) birlikte bir dilsel birime bir alan olarak olası bir evrenin ayrılabileceUi bir çerçeve belirler. Kip ınantıkçıları.isler gerçek isterse olası olsunlar, varoluOsal baUlam ya da 'alanların' söylem açısından varlıkbilimsel baUımsızlık ve özerklikleri olması açısından felsefe seçenekleri geliOtirirler. Bu oldukça tartıOmalı bir konudur. Olası bir evren , ruhbilimsel bir ara düzlem olmaksızın ya da imgelem ya da kavram oluOturma gibi ruhbilim yetilerinin etkisi olmaksızın nasıl göndergc olabilir? Durum ba5lamı VaroluOsal baUlamlar (endekslenmiO nesneler, durumlar ya da gerçek evren ya/ ya da olası evren olayları) dilsel dizilimlerle anlatılmakla birlikle, salt durum baUlamları bunların anlamlarını bir ölçüde belirleyen özellikler sunar. BaUlam olarak durumlar geniO ve genel, toplumsal ya da toplumbilimsel bir belirleyiciler kümesidir. Bu, özel konuOma kuralları ve okumuOlara özgü sıradan iOleri ile kurumların toplumsal yapısı (mahkeme salonu, hastane, derslik) ya da gündelik yaOam ortamı (lokanta, alıOveriO) olabilir . Bu belirleyiciler büyükçe metin birimlerinin geleneksel özelliklerini ve söylemin tartıOmacı ve inandırmaya yönelik yapılarını biçimlendirir. Dil toplumbilimi ve toplum dilbilimi durum baUlamlarının bir tipolojisini sunar: iletiOim düzencesinde(schema) katılımcıların oynadıUı roller, iletiOim içeriUinin üretim ve anlaOılmasını sınırlar. Ayrıca, toplumsal aOamalanma 30 Dilbilim A raf 11 rinaları 1996 ve bunun da ötesinde en küçük loplulukta(örn. ailede), dilsel, ulusal/uluslararası bir toplulukta konuOana tanınan yetke, dilsel birimlerin anlamlı içeriklerinin en önemli belirleyicileridir. Eylem ba5lamı Söylem parçalarının anlamını belirleyen durum kümeleri aslında sınırsız sayıdadır. Bu nedenle tipolojisi büyük ölçüde izlenimseldir. Durumların bir özel alt kümesi de dilsel eylemlerin kendileridir. Austin'in temel ilkesi( 1962a) sözcelerinin eylemi anlatması deUil bunların eylem olmasıdır: dil bir tümcenin edimsellikle belirtilen ve ilk planda edimsel bir formülle sunulan sözceleri kendi baUlamını oluOturur. Austin kuramının daha sonraki aOamalarında artık kimi tümcelerin sözcelerinin edimsel olmaksızın salı betimleyici ve 'saptayıcı' anlamları olduUu söylenmemiOtir: Oimdi her tür tümcenin sözcesinin bir gücü olduUu, edimsel denen bir gücü olduUu ve bunun önermesel içerikten, düzsöz içeriUinden ayrı olduUu söylenmiOtir. Bir sözcenin gücü 'geleneksel' olarak her tür biçimsel dizimsel iOlemlerle tümceyle baUıntılıdır: her durumda bu anlaOılabilir ve anlaOılması amaçlanır. Austin sözeylem kuramında bir dilsel topluluktaki konuOmacıların dilsel üretimlerinin sözleOimsel yanı üzerinde önemle durur(Ducrot bunu daha da vurgulamıOtır 1972b). Austin'in dil anlayıOında bir eylem olarak ortaya çıkan sözeylem kuramı, sözeylem üretim koOullarının dizgeli ve belirlenebilir olduUu konusu üzerinde durur: sözeylemler kural baUımlıdır. (Searle 1969) Sözeylem kuramının gerçekleOtirdiUi edimbilimsel bakıO açısının bir baOka temel noktası dilsel eylemin amaçlı bir eylem olmasıdır. KonuOanın belirli amaçları vardır ve bunların bilinmesini amaçlar. Belirli amaçların aktarımı genel olarak iletiOim kurma amacına yüklenmiOtir. Sözeylemler iletiOim kurma koOullarına yüklenen amaçlı eylemler olmakla birlikte, eylem ürnekçesinin(paradigm) ötesine geçmezler: buna etkileOim koOulu da eklenmelidir, açıkçası, iletiOim durumuna katılan öteki konuOucuların dilsel eylemlerinin benzer bir üretici güçle hareket eden kiOinin kendi söyleminin üretim baUlamı olduUu koOulunu. EtkileOimci bakıO açısı, bir eylem olarak Austin'e özgü konuOma sezgisini tamamlar. Amaçlı öteki anlam kuramları, (örn Grice 1957) 31 Kocaman söylem çözümlemesi ile baUıntılı anlamları ile (sözgelimi konuOma sezdirimleri(Grice 1968) için son derece önemli iObirliUi ilkesi denilen ilkeden kaynaklanan Grice'ın sınıflaması) etkileOim konusunu Austin kuramından daha iyi geliOtirir, iObirliUine dayanan ve eOgüdümlü etkileOim olmaksızın iletiOim (ve amaçların tanınması) olanaklı deUildir. Öyle görünüyor ki etkileOimsel baUlamların dizgeliliUi ve bunların söylem üzerine etkisi, durum ve ruhbilimsel baUlamlardan daha çok, dil kuramlarıyla daha kolaylıkla yeniden kurulabilir. Ruhbilimsel ba5lam Söylemi bir eylem olarak ve sözeylemleri amaç bakımından koOullanmıO olarak düOünmek edimbilinısel dil kuramında zihinsel ve ruhbilimsel kategorileri bütünleOtirmeye yol açar. Amaç, inanç ve istekler eylem ve etkileOim programlarından sorumlu zihinsel durumlar olarak görülürler. Salt zihinsel içerik olarak düOünüldüUünde, zihinsel etkinlik kendi içinde edimbilimle baUıntılı deUildir: yalnızca (ve bir anlamda' geleneksel') etkileOim programına çevrilen, tanınabilen amaç, inanç ve istekler edimbilimsel betimleme ve açıklama için önem taOır.; bunlar dilsel üretim ve kavrama için ruhbilimsel baUlamı oluOturur. Psikodilbilim (büyük ölçüde Chomsky sonrası çerçevede) dil edinimini inceler ve baUlamlarla(gerçekte, zihinsel içeriklerin toplamıyla) ruhbilimsel ve dilbilgisel olarak gerçekleOen dizilimler arasındaki dizgesel iliOkilerin eOzamanlı incelemesi ile ancak dolaylı olarak ilgilenebilir.Edimbilimle baUıntılı olarak, ruhbilimsel baUlam(tehlikeli bir eUretileme kullanmak gerekirse) 'zihin yaOamının' bütünü deUildir, yalnızca zihnin dil birimlerinin üretim ve anlaOılmasında kendisini dilbilgisel olarak belirlenen iOlemlerde gerçekleOtiren bölümüdür. Dil edinimi, doUuOtanlık(innateness) tartıOması, dil kullanımında zihinsel etkinliUin nörofizyolojik ya da biyolojik temellerinin usa uygun düOmesi, edimbilimle doUrudan iliOkili deUildir. Edimbilimsel 'tutum' Bu baUlam türleri incelemesi en belirgin edimbilim eUilimlerinin bir görünümünü sunmayı amaçlamaktadır: metin edimbilimi (ya da iç baUlamın en 32 Dilbilim Ara7tırmaları 1W6 baOta baUlam olarak iOgördüUü metin dilbilim) , mantıksal edimbilim (varoluOsal baUlam) , toplumbilim yönelimli edimbilim (durum baUlamı), sözeylem kuramı (eylem baUlamı), ruhbilim yönelimli edimbilim (ruhbilimsel baUlam). Yukarda deUinildiUi gibi burada belirlenen türler birbiriyle sürekli örtüOür ve sınıflandırılmaları da tam sayılmaz. Ama yine de, genel bir kavram olarak edimbilim terimi yeterli biçimde kullanılabilir, çünkü belirli bir bakıO açısını, dil ve öteki gösterge dizgelerine yönelik belirli bir tutumu gösterir. Burada edimbilimsel tutuma iliOkin üç özellik üzerinde durulacaktır: DüOünıııeli(discursive) anlamın daha önce sözü edilen baUlam baUımlı oluOu, söylem baUıntılı ussallıUın özgüllüUü ve anlamanın edimbilimsel dil yaklaOımı için taOıdıUı özel bulgulayıcılık(heuristics). Dü7ünmeli anlamın ba5lam ba5ımlılı5ı 'Düz gerçekçiliUe' (literalism) karOıt olarak baUlamcılık(Dascal 1982'ye bkz) dil felsefesinde anlamın bütüncül baUlam baUımlılıUını savunur. BellibaOlı daha baOka anlam kuramları ise bunun tersine 'düz gerçekçi' ya da baUlamdan baUımsız bir anlam dizgesini güvenceye almaya çalıOırlar; çünkü anlambilimin özerkliUini ve baUımsızlıUını korumak istediUinizde bu gereklidir. BaUlamcılıUı savunmanın edimbilim kuramının belirsiz ve dizgesiz olması anlamına gelmediUini burada belirtmek gerekir. BaUlam türleri kesin bir biçimde birbirinden ayrılmalı ve özellikle dilbilgisel baUıntıları incelenmelidir. Açıkçası, edimbilimciyi ilgilendiren Chomsky'den çok Wittgenstein'ci bir 'dilbilgisi'dir: edimbilim yönelimli felsefecilerin ve göstergebilimcilerin patronu olarak Wittgenstein(l953) çeOitliliUi ve sınırsızlıUı bakımından bütün dil kullanımının dilbilgisi olan bir 'derin dilbilgisi' kavramı geliOtirir; bu, 'yaOam biçimi' olarak söylemin varsıllıUı(bu da baOka bir Wittgenstein kavramıdır) açısından indirgemeci olan dilbilimcinin dilbilgisi ile özdeO deUildir. Burada belirsizlik amaçlanmamalı, benimseıııneıneli de. Uygun baUlam üretme/anlama stratejileri dizileri kapsamında tipolojisine edimbilimin temel kavramıdır tipoloji, koOut olmalıdır. söylem dizilerini ' Strateji' her tür edimbilimsel bir 'derin dilbilgisi' dilbilimcinin iOi deUildir çünkü edimbilimde geçerli olan kurallar deUil stratejilerdir. Ayrıca edimbilim sözeylem kuramıyla da özdeOleOtirileıııcz, bu ikincisinde stratejilerden çok gelenekler esastır. BaUlamları bir topluluUun üyeleri arasındaki iletiOim sürecinden özerk ve 33 Kocaman baUımsız olarak varolan deUiOkenler olarak düOünmek yanlıO olacaktır; baUlamlar dinamiktir, dil etkinliUinin kendisince biçimlendirilirler ve konuOanın yaratıcı edincinin girdisi deUil çıktısıdırlar. Bir dinamik olarak baUlam oluOturma, özel söylem baUımlı ussallıUa dayanan stratejiler yoluyla yaratıcı bir anlama yetisini varsayar. Söylem⌃ba5ımlı ussallık Stratejiler iletiOim yetisi yoluyla dıOa vurulan düzenliliklerdir. Bunlar bir dizi uslamlamadır, bu nedenle de uslamlama süreçlerine dayanırlar. Edimbilimci için söylem kuramsal ve pratik uslamlamayı anlatan (genellikleri nedeniyle bilinen) düzenliliklerin bütünüdür. Bu(anlama) stratejileri çıkarımsaldır(ancak mantıksal çıkarımlar deUildir, çünkü doUal dilde ve onun aracılıUıyla gerçekleOirler.). Gerçekte buradaki çıkanmsal etkinlik, anlamın bir nesne düzeyinden öteki açımlamalı söylem düzeyine aktarım iOlemidir. Bu tür çıkanmsal etkinliUe karOıt olarak mantıksal çıkanm vardır, bu bütün anlamın sonunda çevrilebileceUi bir üstdili varsayar. DoUal dilde ve bu dil aracılıUıyla çıkarım iki yolla gerçekleOebilir: betimlemeli ve kuralcı bir biçimde. Söylem baUımlı ussallık kurallı çıkarım dizilerini yeU tutarak geliOir: ' s'yi kabul ederseniz, S'yi de kabul edersiniz.' ya da ' eUer s'yi kabul ederseniz, S'yi de kabul etmelisiniz.' Bir çıkanmın kabuledilirlik özellliUi kanıtlara dayanır. Çıkanmsal etkinlik nedenleri kullanmak ve tanımak için uslamlamadır. Ancak buradaki nedenler 'doUal' betimlemeli deUil (A'nın niçin B'yi ürettiUi) 'doUal dıOı' kuralcıdır. Söylemde ve söylem yoluyla uslamlama yapanların ,anlamak için çıkarım yapanların nedenleri 'doUal olmayan' kuralcı nedenlerdir. Kuralcı olarak çıkarım yapmanın teknikleri üzerinde durmak olanaksız burada. Ancak, çıkarım 'doUal olmayan' bir uslamlama ile yapıldıUında, her olası çıkanını yöneten kanıtın üç terimli bir düzene dayandıUını burada belirtmeliyiz: uslamlamanın yapısı/ usa uygun söylem, uslamlama nesnesinin yapısı ve uslamlamacının iç yapısı. Klasik anlambilimin ussallıUı iki kutuplu bir kavram olarak ele aldıUı herkesçe bilinen bir olgudur (bu iki kutup düOünce ve gerçekliktir). Edimbilim ise üç bileOenli bir model kullanır: uslamlama gerçekle baUıntısı yoluyla belirlenmez (burada ussallık gerçeUi yeniden kurma yetisine indirgenmiO olacaktır), ussal varlık ya da uslamlamacı kavramının aracılıUıyla belirlenir. Edimbilimsel bir ussallık 34 Dilbilim Ara7tırmaları 1996 kavramı, kiOinin konuOan ve anlayan için ortak olan genci amaçlar çerçevesinde (bir toplulukta uslamlama yapanların iç yapısnın iletiOimde bulunabilirliUi ve türdeOliUi gibi) uslamlama yaptıUını ve anladıUını vurgular. UssallıUın edimsel (ya da insanbilimsel) bir renk alması stratejilerin deUerle baUıntılı olduUunu usa getirir. Ayrıca, söylem baUımlı ussallıUın ve kuralcı çıkarımsal uslamlamanın temel olması edimbilimi bir anlama kuramına dönüOtürür. KiOi bir kez uslamlamanın özgüllüUünü ciddiye alırsa anlamanın üretim üzerinde çarpık bir önceliUi olur. Anlama stratejileri ÇaUdaO dilbilim kuramlarının bütün görüntüsü , açıkça dilsel dizilimlerin, üretiminin dilsel etkinliUin ömcklemi(paradigmatic) olarak düOünüldüUünü usa getirmektedir. Sözgelimi dönüOümlü dilbilgisinde üretken bir düzenek olarak düOünmeli edinç , açıkça bir üretme edinci olarak görülmektedir. Chomsky edincin iki yönlü olduUunu üretmealımlama karOıtlıUı açısından yansız olduUunu belirtmektedir , ancak dilbilgisi kurallarının özel türde biçimselliUi üretme edincinin yorumlayıcı olmaktan çok üretken olarak simgelenmesi gerektiUini göstermektedir. Buna karOılık cdimbilimsel bir 'iletiOim yetisi' bir anlama yetiOidir ve edimbilimsel bir söylem kuramı zorunlu olarak 'bulgusal' (heuristic) yönelimlidir. DüOünmeli bir dizilimin önemini anlamak ya da 'bulgulamak' sınırlamadır, baOka bir anlatımla, dilin kendisi üzerinde bir anlama kavramı dil kavramı üzerinde bir sınırlamadır. Bu nedenle edimbilimde üretme ve anlama arasında temel bir bakıOımsızlık(asymmetry) vardır. Bir kimse, o dil anlaOılıyorsa bir dilden söz edebilir (ya da daha açık söylemek gerekirse,' D (il) ancak dilsel topluluUun üyeleri D'nin dilsel dizilimlerini anlıyorlarsa o topluluUun dilidir.'). Yorumbilimde kurgulamalı(speculative) biçimde söylendiUi gibi, hiçbir anlam anlamanın ötesine geçemez. F.dimbilimsel bakıO açısının özelliUi olan bu kökten deUiOim düOünmeli üretkenliUi küçümsemez, ancak söylem üretiminin bir anlama iOlemi olarak görülmesi gerektiUini ya da söylem üretimi kavramının anlama kavramı modeline göre biçimlendirilmesi gerektiUini öne sürer, kategoriler aslında anlama stratejileridir. tOte bu nedenle edimbilimsel Wiltgenstein(l953) anlamanın bir aile benzeOim kavramı gibi görülmesi gerektiUini dile getirir ve gündelik yaOamda ve gündelik dilde anlamanın bir kez yorumlama olarak, baOka bir kez açıklama olarak ve bir baOka kez de çeviri olarak iOgördüUünü öne sürer. Ancak anlama asla bir 35 Kocaman zihinsel durum ya da özgül bir deneyim olarak düOünülmemelidir. Daha çok bir yetenek, bir yetidir, bu nedenle anlayanın özel Oeyler yapma gücü vardır. Salt ruhbilimsel bir iOlem deUil, dıOsal bir yetenektir, evren üzerinde bir iOlemdir. Anlamanın bu pratik anlamı edimbilimsel bakıO açısı için temeldir. Daha önceki paragraflarda sözü edilen doUal olmayan çıkarım anlama stratejilerinin bir özelliUidir. Bir düOünmeli dizilimi anladıUında bir kimsenin pratik olarak anladıUı Oey üç bileOenden oluOan bir anlam düzeneUidir: evrensel bir ussallık iOlemcisi, bir kip yapısı ve önermescl bir içerik. Gündelik terimlerle söylersek, bir anlama iOleminin anlam düzeneUi Oöyledir denebilir: ;. Bir kip yapısı içinde çeOitli düzenlemeler olanaklıdır: konuOanın/dinleyenin yargısı konuOanın/ dinleyenin iOleUinde saklı olabilir ve p'yi(önerme, ç.n.) yöneten yargısal ve isteme baUlı dizilimler ard arda olabilir. Anlam düzeninin bu üç bileOeninden üç özel baUlam türü oluOturulabilir. Evrensel ussallık iOlemcisi baUlamı , ussal/akılcı söylem kullanıcılarının ve öteki gösterge dizgelerinin topluluUudur.; bilgi düzlemine çevrildiUinde bu baUlam düOünmeli topluluUun üyelerine sunduUu varsayımların tümünü oluOturur. Kipsel baUlamlar deUerlerin yaygın ve ortak istenilirlikleri çevresinde örgütlenen etkileOimsel durumlardır; bilgi düzlemine çevrildiUinde, bu kipsel baUlam, ortakların bir iletiOim durumunda sahip oldukları 'görüOlerin' tümü demektir. (Bu görüOler birbirlerinin gereksinmelerini ve amaçlarıyla ilgilidir.). Önermesel içeriUin baUlamı ise düOünmeli dizilimlerin yaygın düzanlamlanndan oluOur; bilgi düzlemine çevrildiUinde, bu baUlam konuOanın/anlayanın inançlarından oluOur. Bu bakımdan, edimbilim temelde düOünmeli anlamın (discursive meaning), söylem baUımlı ussallıUın .baUlam baUımlılık kavramı ile ve anlama doUrultusunda bir yönelimle belirlenmiOtir. Bu üç kavramsal bileOen dilin öznelliUini yeniden deUerlendirir. 20. yüzyıl ilk döneminin klasikleri Frege, Husserl ve Russell ideal olarak renklendirilmiO bir öznellik kavramına tepki gösterdiler ve özellikle 1960'larda Fransada, toplumbilimlerinde bir'ideoloji' olarak yapısalcılık, hümanizmayı ve öznelliUi güçsüz bıraktı. Ancak edimbilim yeniden ruhbilimcilik ve öznelliUi iOe katmadan söylemde özneyi varsayar. Bu nedenle 'edimbilimsel tutum' Chomsky'ci üretimscl dilbilgisine olduUu gibi( burada ideal konuOan/dinleyen konuOan özne deUil, beynin nörobiyolojik yapısı ile özdeOleOen bir'/.ihin'dir.) yapısal dilbilime tepki gösterir (burada Saussure'den bu yana öznellik edinçten çıkarılmıO ve kuramsal olarak kavranamaz olan söze(parole) aktarılmıOtır.) 36 Dilbilim Ara7tırmaları 1996 Oldukça önemsiz bir yapısalcı olan Benvenistc( 1966a) dilbilimsel kuramda iOlerliUi olan bir ulam olarak öznelliUi yeniden getirdi. Burada öznellik konuOanın bireyselliUi ya da kendine özgü kiOiliUi deUildir( özgün ve içsel ruhbilimsel durumlarının bir kümesi gibi birOey deUil), ancak konuOanın söyleminin belirlenen özelliklerinin bir dizisi olarak vardır. Benveniste ve Guillaume gibi dilbilimciler gösterime (deixis) (kiOi, zaman ve yer) , göstcrme(adıllar, belirticiler), tartıOma ve inandırmada olduUu gibi, söylemin iOleyiOi gibi geniO bir alana yeniden dikkat çektiler. Gösterim yoluyla söylemde öznelliUin incelendiUi edimbiSimsel yöntembilim yanında, kipselliUin temel olduUu baOka bir yöntembilim de vardır. Her iki yöntembilim de( bir yanda gösterimin , öte yanda kipselliUin incelenmesi) edimbilim alanında ayrıcalıklı maddelerdir. Scbeok,T. (ed) 1986. Encyclopedic Dictionary of Semiotics, 751⇥57. cilt 2, ss