FİNANSAL SERBESTLEŞME SONRASINDA LATİN AMERİKA, MEKSİKA, GÜNEYDOĞU ASYA VE TÜRKİYE’DE YAŞANAN KRİZLER, NEDENLERİ VE UYGULANAN IMF TİPİ İSTİKRAR PROGRAMLARININ SONUÇLARI Canan SANCAR* Özet 1980’li yıllardan günümüze gelinceye kadar az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin çoğu ekonomik kriz sarmalı içine girmiştir. Ekonomik kriz kavramıyla birlikte anılan ve IMF tarafından sunulan istikrar programları ve bunların ne ölçüde başarılı olduğu önemli bir tartışma konusu olmuştur. Dünya genelinde yaşanan krizler özellikle 1980 sonrası ekonomik büyümeyi sağlamak için gerçekleştirilen finansal serbestleşme hareketleriyle başlamıştır. IMF, ortodoks ve heteredoks nitelikli istikrar programlarını ve döviz kuru çapasını, ülkelerin ekonomik ve sosyal yapıları arasında herhangi bir ayrım yapmadan uyguladığı için çoğu kez başarısızlığa uğramıştır. Bu makalede 1980 sonrası Latin Amerika, 1994’ te Meksika, 1997’de Güney Doğu Asya ve finansal serbestleşmesini 1990 da tamamlayan Türkiye’de bu tarihten sonra yaşanan finansal krizler, krizden çıkış için uygulanan IMF tipi ortodoks ve heteredoks istikrar programları ve sonuçları incelenmiştir. Anahtar Kelimeler: Finansal Kriz, Finansal Serbestleşme, Gelişmekte Olan Ülkeler, Ortodoks ve Heteredoks İstikrar Programları. Abstract Starting from 1980s up to day, many underdeveloped and developing countries have gone into the swirl of financial crisis. Stabilization programs, provided by IMF and often remembered with the financial crisis terms, and how successful they are have always been an important matter of discussion. World wide financial crises started with the financial liberation movements carried out in order to obtain economic growth after 1980s. Since IMF applies orthodox and heterodox qualified stabilization programs as well as nominal anchor without making any distinction between economic and social structures of countries, it fails many times. Latin America after 1980, Mexico in 1994, South East Asia in 1997 and financial crises emerged in Turkey after it completed its financial liberation in 1990 as well as IMF type orthodox and heterodox stabilization programs which were used to end the crises and results were studied in this article. Keywords: Financial Crises, Financial Liberation, Developing Countries, Orthodox and Heterodox Stabilization Programs. *Öğr. Gör.İnönü Üniversitesi Sos. Bil. Enstitüsü Doktora Öğrencisi, canansancar@gumushane.edu.tr. 1 1.Giriş Gelişmekte olan ülkelerde yaşanan krizler temelde yüksek veya kronik enflasyon, dış ticaret açıkları, artan dış borçlar ve bütçe açıkları gibi finansal ve reel kemsinde yaşanan dengesizliklere dayanmaktadır. Ekonomik kriz yaşayan ülkelerde krizin atlatılması ve ekonominin yeniden dengeye getirilmesi sürecinde uygulanan IMF tipi istikrar programları içerdikleri politikaların özelliklerine göre farklılaşmaktadır. Bu programlar ortodoks ve heteredoks istikrar politikalarından oluşmaktadır. Sıkı para ve maliye politikası, fiyat ve ücret kontrolleri, sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi, faizlerin serbest bırakılması, kamusal malların fiyatlarının yükseltilmesi, özelleştirme programları, döviz kuru çapası IMF destekli istikrar programlarının ortak özelliklerini oluşturmaktadır. Bu tür politikalar uygulanmaya konulduğunda istikrar programını uygulayan ülkeye yabancı sermaye girişi hızlanmakta, faiz oranları ve enflasyon düşme sürecine girmekte, artan ithalat ve tüketimin de etkisiyle ekonomik büyüme oranları yükselmektedir. Ancak belirli bir dönemin sonunda enflasyon hedeflemesi tutturulamamakta ve ulusal paralar aşırı değerlendiğinden önceki döneme göre ucuzlayan ithalat artmakta, ihracat azalmakta ve dış ticaret dengesi bozulmaktadır. Bu süreç, yerli ve yabancı yatırımcıların kur ayarlaması beklentilerini olumsuz etkilemekte ve gerek yerli gerekse yabancı sermaye finansal sistemden çekilmekte ya da ülkeden kaçmaktadır. Bu makalenin amacı 1980 sonrasında Latin Amerika ülkelerinden başlayarak Meksika, Güney Doğu Asya ve Türkiye’de yaşanan krizler, krizlerin nedenleri, IMF’nin kriz yönetimi ve önerdiği programların başarısını değerlendirmektir. Çalışmanın birinci bölümünde yer alan giriş kısmından sonra ikinci bölümde IMF tipi istikrar programları (ortodoks ve heteredoks) teorik olarak incelenecektir. Üçüncü bölümde ise 1980’li yıllarda Latin Amerika ülkelerinde, Meksika (1994), Güney Doğu Asya (1997) ve Türkiye’de (1994.1998.2000 Kasım ve 201 Şubat) yaşanan krizlerin nedenlerini ve IMF’nin uyguladığı ortodoks ve heteredoks istikrar programları ile ilişkisi incelenmiştir. Enson bölümde ise ülke bazında IMF tipi istikrar programlarının bulguları değerlendirilmiş ve önerilere yer verilmiştir. 2. IMF Tipi (Ortodoks ve Heteredoks) İstikrar Programları 2.1. Ortodoks Programlar ve Araçları Ortodoks istikrar politikaları, Monetarist (Parasalcı) ve Neo- Klasik görüşlerin oluşturduğu bir ekonomik modele dayanır (Şahinkaya, 1993: 19). Ortodoks modelin en önemli teşhisi; enflasyon ve ödemeler dengesi güçlüklerinin az gelişmiş ülkelerin yapısal özelliklerinden değil talep fazlasından kaynaklandığını ileri sürmek olmuştur (Dornbusch,1992: 9). Ortodoks istikrar politikalarının; ödemeler dengesini düzeltmek ve enflasyonu aşağılara çekmek gibi iki ana amacı bulunmaktadır. Ortodoks modelde enflasyon ve ödemeler dengesi açıklarının esas nedenleri üç faktörde toplanır (Türel, 1993: 191): Para arzındaki hızlı artışlar, Aşırı değerlenmiş döviz kuru, Kamu kesiminin kaynak-harcama açıklarıdır. 2 Programın içerdiği politikalar talep yönlü ve arz yönlü politikalar olmak üzere iki grup altında incelenebilir. Önemli olan nokta istikrarın talebi kısarak mı yoksa arzı genişleterek mi sağlanacağıdır. Arz yönlü politikalar nihai mal ve hizmet miktarını artırmayı hedeflerken, talep yönlü politikalar para arzının daraltılması, kamu harcamalarının kısılması ve kamu gelirlerinin artırılmasına yönelik sıkı para ve maliye politikalarından oluşur. Khan ve Diğerlerine(1982) göre, kesin bir çizgiyle asla ayrılmamakla birlikte, arz ve talep yönlü politikalar arasındaki en önemli fark, arz yönlü politikaların çoğunlukla mikro ekonomik özellikler taşıması ve sektörel öncelikleri dikkate alması, talep yönlü politikaların ise makroekonomik karaktere sahip olmasıdır. Ayrıca arz yönlü politikaların talep yönlü politikalara göre daha uzun uygulama sürecine ihtiyacı vardır. Bu politikalar birbirlerini tamamlayıcı niteliktedir. Bir politika demetinin yarattığı olumsuz etkiler diğer bir politika demeti ile azaltılabilmektedir. Örneğin, talep politikalarının üretim ve işsizlik üzerinde yarattığı deflasyonist etkiler, arz yönlü politikalar ile azaltılıp desteklenebilir (Khan ve Diğerleri, 1982:713). Ortodoks istikrar politikalarında ödemeler dengesini düzeltmek ve enflasyonu düşürmek amaçlarını gerçekleştirebilmek için genellikle şu araçlar kullanılmaktadır(Parasız, 2002: 134): Para arzının kontrolü (Sıkı Para Politikası) Kamu açıklarının azaltılması Döviz kurunun devalüasyonu Fiyatların serbest bırakılması Sübvansiyonların kaldırılması Ortodoks programlar yukarıda sıralanan beş politika bileşiminden oluşmakta hem reel ve hem de parasal dengenin kurulmasını içeren makro dengenin kurulmasını hedeflemektedirler. Parasal denge genel fiyat istikrarını (mal ve hizmet fiyatları, ücret, kur vs.) içerdiği için, reel dengenin dışında fiyat dengesinin de kurulması çok önemlidir. Ortodoks programlar bütçe açıklarını giderilmesi ve reel değişkenleri dengelemesinde olumlu etkiler yarattıkları gerekçesiyle uluslararası kuruluşlarca genel kabul görmektedir. Ancak fiyatlar (ücret, kur, faiz, fiyat) arasındaki genel dengenin kurulmasında başarıları tartışılmaktadır. Bu noktada ise ücret ve fiyat kontrollerini içeren heteredoks istikrar politikaları devreye girmektedir. 2.2. Heterodoks Programlar ve Araçları Kiguel ve Diğerlerine göre(1992), heterodoks istikrar programları, ortodoks programın sıkı para, maliye ve sabit kur politikaları ile geçici fiyat ve ücret kontrolleri, bütçe açıklarının kapatılması amacıyla kamu kesiminin disipline sokulması ve parasal reform uygulamalarını içerir. En tipik biçimi fiyatların dondurulması olan bu kontroller, yüksek enflasyonu hızlı bir şekilde aşağı çekmek ve işsizlik maliyetlerinin azaltılması için kullanılan araçlardır. Amaçlara ulaşıldıkça bu kontroller kademeli olarak kaldırılır ve politikalara ortodoks yöntemlerle devam edilir. Heteredoks istikrar programlar; 1. Hiperenflasyonu kısa sürede durdurmayı amaçlayan fiyat ve ücretlerin dondurulması, 2. Sabit döviz kuru, 3. Bütçe açıklarını ortadan kaldırmayı amaçlayan mali disiplin ve bunlara yardımcı bir unsur olarak parasal reformlardan oluşur, (Kiguel ve Diğerleri, 1992c: 36); 3 Heteredoks şok olarakta adlandırılan programların uygulanmasında sıkı para ve maliye politikalarını içeren geleneksel ortodoks programlardan farklı olarak fiyat ve ücret kontrolleri yanında gelirler politikalarıyla, enflasyonist bekleyişlerin kırılabilmesi için program çapası olarak döviz kuru, faiz oranı, para arzı, banka kredileri ve ücretler seçilebilir. Bruno ve Diğerlerine göre (1998), heteredoks programların, ücret ve fiyatlar üzerindeki bu baskısının ekonomide arz yetersizliğinin ve suni piyasaların oluşmasına neden olduğu gerekçesiyle eleştirilmektedir. Bu programların öngördüğü fiyat kontrol sisteminin ekonomide kaynak tahsis fonksiyonunu etkin bir şekilde yerine getirmesine engel olduğu iddia edilmektedir (Bruno ve Diğerleri,1998: 5). Fiyatlar arasındaki dengesizliğin giderilmesinde etkileri tartışılmaz olan heterodoks programlar 1980’li yılların ortalarına kadar tek başlarına uygulanmış, fakat tek başlarına uygulandığında kalıcı başarı sağlanamadığı için, daha sonraki yıllarda reel dengelerin kurulması ve mali disiplinin sağlanmasında etkili olan ortodoks programla birlikte uygulanmışlardır. Kiguel ve Diğerlerine göre(1992), heterodoks programların uygulanması ancak sınırlı durumlarda tavsiye edilmektedir. Örneğin, Costa Rica ve Filipinlerde olduğu gibi enflasyonun herhangi bir şok sonrası aniden yükseldiği hiperenflasyon ülkelerinde şok politikalar iyi fikir değildir. Çünkü enflasyona geçici gözüyle bakılır. Enflasyonist beklentiler yoktur. Heterodoks programlar ancak “inertia”nın yüksek kronik enflasyonun yaşandığı ülkelerinde uygulanabilir ve yararlı olabilirler (Kiguel ve Diğerleri 1992c:53). 2.3. Ortodoks ve Heterodoks Politikaların Karşılaştırılması Ortodoks programlarla ödemeler dengesinde iyileşme ve para arzını kontrol altına alarak enflasyonu düşürmeyi hedeflerken heteredoks programlar şok bir tedaviyle enflasyonun hızlı bir şekilde düşürülmesini amaçlar. Solimano ve Diğerlerine’göre (1990), iki program arasındaki temel farklıklıları şu şekilde sıralanabilir (Solimano ve Diğerleri 1990: 181); a) Heterodoks programlarda ücret ve fiyat kontrolleri gibi geçici gelir politikalarına yer verilmektedir. Bundan, işsizliği artırmadan ve üretimde yüksek maliyetlere yol açmadan, enflasyonda hızlı bir düşüşün gerçekleştirilmesine yardımcı olmak amacı güdülmektedir. Fakat bu politika, enflasyona karşı kademeli olarak yavaşlatıcı bir etki yaratmak amacıyla uygulamaya konulması yerine, şok tedavi (soğuk hindi modeli) şeklinde uygulanmıştır. Çünkü ekonomideki sorunlar, kronik yüksek enflasyondan, hiperenflasyona doğru kaymaya başladığı zaman, ortodoks istikrar programının kademeli olarak uygulanması başarısız sonuçlar meydana getirmektedir. b) Geleneksel (ortodoks) programların enflasyona karşı uygulanması, tamamıyla kademeli olarak yapılmış ve daha uzun bir süreye yayılarak gerçekleştirilmiştir. Heterodoks programlar uzun vadeli olarak uygulanabilirliği mümkün olan programlar değildir. Katı tutum nedeniyle, bu programın uygulamalarının uzun süreli olması, toplumsal infiallere sebep olabilir. Dolayısıyla, heterodoks programların uygulanmaya başladığı tarihten bir süre sonra (ekonominin gidişatına göre 3 ay ile 6 ay gibi) ortodoks programlara geçilmelidir. Bu programlar hiç bir ülkede Ortodoks programlardan bağımsız olarak uygulanamamışlardır. Şok programlar, fiskal ve para fiskal araçlar yoluyla, talep üzerinde yoğunlaşan programları da kapsayan, geniş bir politika kombinasyonuyla uygulamaya konulabilmiştir. 4 c) İki program arasındaki bir diğer farklılıkta, performans yönünden ortaya çıkmaktadır. Ortodoks programlar, daraltıcı etkileri nedeniyle GSMH’nın büyümesi üzerinde bir baskı oluşturarak ekonomide durgunluğa yol açarlar. Buna karşılık, heterodoks programlar yüksek büyüme hızı ve en azından işsizlik açısından uygulamanın başlangıç aşamasında daha etkindir. Nitekim Enflasyonun % 500’lere çıktığı İsrail ve Meksika gibi ülkelerde fiyat artışları yıllık olarak % 20 gibi düşük seviyelerde tutulurken, işsizliğin de nispeten kabullenilebilir bir seviyede seyrettiği görülmüştür. Bu ise, gelişmekte olan ülkelerde heterodoks programların tercih edilmesinin en önemli nedenlerinden biridir. d) Politikalar açısından bakarsak, ortodoks istikrar programları, sıkı para politikası kullanmakta ve kamu açıklarının büyük ölçüde azaltılmasını ya da tamamen ortadan kaldırılmasını öngörmektedir. Buna karşılık heterodoks istikrar politikaları sıkı maliye politikalarını hedeflemekte, ancak özellikle ikinci safhada daha genişletici para politikalarına ağırlık vermektedir. Bununla birlikte heterodoks programın ikinci aşamasında ekonomik birimler, birinci aşamada enflasyonun durdurulduğu varsayılarak, paradan kaçışı durdurabilirler e) Heterodoks istikrar programları uygulanmaya başladıkları ilk aşamada ortodoks istikrar programlarına göre daha büyük büyüme oranı ve daha az işsizlik yaratırlar. Bu sonucun ortaya çıkmasında gelirler politikasının desteği rol oynamaktadır. Gelirler politikasının desteği ile yurtiçi talebin canlılığı korunur. Bu doğrultuda ekonomik büyümeye önem veren gelişmekte olan ülkeler, istikrarlı bir ekonomiye kavuşmak için heterodoks istikrar rogramlarını tercih etmektedirler. Yukarıda belirtildiği şekliyle, gelir dağılımındaki aşırı dengesizlikler ülkeler açısından ekonomik istikrarsızlığın önemli bir belirtisidir. Bu nedenle, uygulanan istikrar programlarının gelir dağılımına duyarlılığı, ilgili istikrar modelinin başarısı açısından son derece önemlidir. Bu amaç doğrultusunda, ortodoks ve heterodoks programların her ikisi de teoride bu yönde herhangi bir önlem içermemektedir. Ancak heterodoks programların uygulanmasında bu tür amaçların gözetildiği görülmektedir. 3.Latin Amerika, Meksika, Güney Doğu Asya, Türkiye krizleri ve IMF Tipi İstikrar Programlarının Uygulama Sonuçları 3.1. Latin Amerika Krizi Latin Amerika Ülkeleri, 1980’lerden sonra piyasa ekonomilerinde istikrar sağlayabilmek için ekonomik serbestleşmeyi hedeflemiştirler. Ancak sürecinin sonunda piyasa ekonomilerindeki eksiklikler sebebiyle kriz yaşamıştırlar. 1980’li yıllarda Latin Amerika ülkelerinden Bolivya, Dominik Cumhuriyeti, Ekvator, Nikaragua, Peru ve Venezüella’da faiz oranlarının kontrol edilmesi, kredi tesisinin devlet tarafından yapılması, menkul kıymet borsalarının ve yeni mali kurumların kurulmasının engellenmesi, sermaye hareketlerine sınır getirilmesi şeklinde uygulanan finansal baskı politikaları hissedilir derecede ağırdı. Arjantin, Brezilya, Şili ve Uruguay gibi ülkelerde ise bankacılık sistemi ağır sorunlar ihtiva ediyordu. Edwards ve Diğerlerine göre (1995), Latin Amerika ülkelerinde reform öncesi dönemde görülen en önemli problemlerden birisi mali sistem üzerinde etkin bir denetim mekanizması 5 olmamasıdır. Bankaların kredi portföyleri hakkında yeterli bilgi verme zorunluluğunun minimum düzeyde olması ya da hiç olmaması, yerli ya da yabancı bağımsız denetleme kurumlarınca bankaların denetlenmemesi, mevduata verilen garantiler nedeniyle bazı holding bankalarının topladıkları kredileri kendi bünyelerindeki şirketlere usulsüzce aktarmaları, şüpheli alacak karşılıklarının düşük olması ve benzeri nedenler yüzünden verimsiz kredilerin oranı yükselmiştir. 1982 yılındaki borç kriziyle birlikte verimsiz kredilerin oranı bankaların toplam portföyünün % 20’sine ulaşmıştır Finansal sektörünün büyüklüğünü ölçen para arzının (M2) /GSYH’ya oranı, 1980 öncesinde %40’ların altında seyretmiştir. Gelişmiş ülkelerinkiyle karşılaştırıldığında bu oran oldukça düşüktür (Edwards ve Diğerleri,1995:207). Arjantin, Kolombiya, Şili borç krizi finansal sektörleri derinden etkilemiş ve bu ülkelerde bankalar devlet tarafından satın alınarak ya tasfiye edilmiş ya da özel sektöre devredilmiştir. Bolivya’da 1981’de % 29, 1982’de %133, 1983’te %269 olarak gerçekleşen ve giderek büyük bir hız kazanan enflasyon, 1984 yılında % 1281, 1985 yılında %20.000 seviyelerine çıkmıştır. Latin Amerika ülkelerinde tüm finansal önlemlere rağmen kriz 1986 yılına kadar sürmüştür. Latin Amerika ülkeleri hiperenflasyonla mücadele ve devasa bütçe açıklarını kapatmak için farklı bileşimlerde finansal reformlar uygulamışlardır. Finansal reformlar kredi tahsis politikalarının terk edilmesi, mevduat munzam karşılıklarının düşürülerek bütün finansal kesim için uyumlu hale getirilmesi, faiz oranlarının ve sermaye hareketlerinin serbest bırakılması şeklinde gerçekleştirilmiştir. Enflasyonu düşürmek için döviz kurundaki değişmeleri önceden gösteren takvimler çıkarılmıştır. Bu ülkelerde uygulanan programlarla sermaye hareketlerini serbestleştirerek ulusal faiz oranlarının uluslararası oranlara yaklaştıracaklarını ve bu suretle enflasyonun ve faiz oranlarının düşürüleceğini hesaplamışlardır. Tablo–1. Latin Amerika Ülkelerinde Kişi Başına GSYH Değişmeler% (1982-1990) Ülkeler Arjantin 1982 1983 1984 1985 1986 1987 1988 1989 1990 82-90 -7.2 1.1 0.9 -5.9 4.4 0.5 -4.4 -6.7 -2.5 -19.8 Brezilya -1.6 -5.6 2.8 6.1 5.2 1.5 2.4 0.9 -7.0 -0.1 Şili -2.2 4.3 0.7 3.6 3.7 5.3 6.7 0.3 7.9 Kolombiya 14.5 -1.1 -0.2 1.7 1.7 4.9 3.7 5.3 6.7 0.3 7.9 Peru -2.3 2.1 -0.3 6.2 4.6 -4.2 -1.0 3.1 -5.0 1.3 -22.1 1.3 1.3 0.7 -1.5 12.4 10.8 -1.0 -32.1 -4.0 10.9 2.1 -5.9 Venezüella 14.1 -8.1 -2.9 -10.7 Latin -3.5 -5.0 1.2 Amerika Kaynak: Ramirez, 1993: 1017 Finansal reformların uygulandığı dönemde (bkz. tablo-1) kişi başına gayri safi yurtiçi hasıla 1982’de - % 3,5, 1983’te %5, 1990’da - %2,9 azalmıştır ve bu oran 82-90 ortalaması alındığında - %10,7 olarak belirlenmektedir. 6 IMF tarafından Latin Amerika ülkelerinde 1980’li yılların ortalarına kadar tek başına uygulanan heteredoks programlar başarısız olmuş daha sonraki yıllarda geleneksel ortodoks programlarla birlikte uygulanmıştır. 1980’li yılların ortalarından başlayarak 1990‘lı yıllara kadar süren dönemde Latin Amerika ülkeleri finansal sistemlerini denetim altına almak ve yatırımların verimliliğini artırmak amacıyla bir dizi mali reformlar yapmışlardır. Finansal reformlar uygulamaları sonucunda ulusal ve uluslararası faiz oranları arasındaki fark artmış, sermaye girişi hızlanmış, ulusal paraları aşırı ölçüde değerlenmiş, ithalat artarken ihracat olumsuz yönde etkilenmiş, enflasyon beklenenden fazla çıkmış ve tüm bunlar büyük bir parasal genişlemeye ve ulusal talepte artışa neden olmuştur. Mevduata verilen garantiler nedeniyle bankalar yurt dışına dolar cinsinden aldıkları kredileri yurt içinde yüksek faiz oranları ile müşterilerine kredi olarak vermişlerdir. Ancak, ulusal para cinsinden büyük karlar elde eden bankaların döviz cinsinden borçları artmıştır. Latin Amerika ülkelerinde yapılan finansal reformlar en çok menkul kıymetler borsasını olumlu olarak etkilemiştir. Tablo–2:Latin Amerika Krizlerinin IMF Tipi İstikrar Programlarına Göre Sınıflandırılması Latin Amerika Ülkeleri Kriz Yılı Kriz Nedenleri Uygulanan İstikrar Programları Değerlendirme Arjantin Austral Planı 1985 HeteredoksOrtodoks Başarısız Konvertibilite Planı 1991 Kısa Vadeli Dış Borçlardaki Artış Hiperenflasyon Para ve Banka Krizleri, Hiperenflasyon Ortodoks Başarılı Brezilya Brezilya planı 1981–1984 Ortodoks Başarısız Cruzado Planı 1986 Heteredoks Başarısız Collor I planı 1990 Heteredoks Başarısız Collor II planı 1991 Heteredoks Başarısız Real Planı Brezilya Planı 1994 1995 Hiperenflasyon, Dış Ticaret Açığı Finansal Kriz, Yüksek enflasyon Hiperenflasyon, Banka krizleri Hiperenflasyon, Politik İstikrarsızlık Hiperenflasyon Dış Ticaret Açığı 1994 Meksika Krizi Ortodoks Ortodoks Başarısız Başarısız 1985 Hiperenflasyon Ortodoks Başarılı 1982 Dış Ticaret Açığı Ortodoks Başarılı Bolivya Bolivya Şili Şili Kaynak: Çalışma içinde yer alan verilerden yararlanılarak oluşturulmuştur. Latin Amerika ülkeleri 1980 ve 1990’lı yıllar boyunca IMF tipi istikrar programları uygulamış (bkz. tablo-2), 1990’lı yıllarda makro ekonomik göstergelerinde olumlu değişmeler olmuştur. Ancak istikrar programları uygulandıktan sonra 1980 öncesinde kaydedilen ortalama yıllık %5 olan büyüme oranına ulaşılamamıştır. Latin Amerika ülkelerinde 1990’larda uygulanan istikrar programları, sıkı para ve maliye politikalarını yanında devletin ekonomik faaliyetlerinin azaltılması ve dünya ekonomisiyle entegrasyona yönelik dışa açık ihracat odaklı büyüme modeli ve finansal reformlarla ortodoks istikrar programları temeline oturtulmuştur. Bu dönemde makroekonomik dengelerin 7 düzelmeye başlamış ve enflasyon oranı önceki dönemlere göre nispeten düşmüştür. Ancak, Latin Amerika ülkeleri 1990’larda büyük ölçüde dış finansmana bağımlı hale gelmiştir. Arjantin’de konvertibilite planı (bkz. tablo-2) çerçevesinde uygulanan ortodoks programlar başarılı olmuş ancak 1997’de Güney Doğu Asya, 1998’de Rusya ve 1999’da da dış ticaretinin %30’unu yaptığı Brezilyanın ödemeler dengesi problemi yaşamasından etkilenerek tekrar eden bir kriz sarmalı içerisine girmiştir. Brezilya 1985’te %380’lere varan enflasyon oranlarını düşürmek için heteredoks şok tedbirlerini içeren Cruzado Planını uygulamaya koymuş ve ulusal para birimini sabit bir kura bağlamıştır. Ücret ve fiyat kontrollerini de içeren heteredoks uygulamalar ortodoks uygulamalarla desteklenmediği için ekonomisi durma noktasına gelmiştir. 1988-90 döneminde enflasyonun %1500 olacağı beklentisi ile Brezilya hükümeti gelirler politikası, ücret ve fiyatları dondurulmasını içeren heteredoks programlarını içeren Collor I Planını uygulamıştır. Başlangıçta reel değişkenler olumlu yönde etkilenmiş ancak döviz kazanmayan ihracat ve sermaye kaçışı nedeniyle tekrar bir finansal kriz ortamı oluşmuştur. 1993’te %2700’lere varan enflasyonu düşürmek için IMF destekli ve ortodoks özellikli istikrar programı devreye girmiştir. Real planı ile finansal serbestleşmeye gidilmiş yabancı sermaye kaçışı tersine çevrilmiş ancak ulusal paranın değer kazanmasıyla birlikte artan ithalat ve ödemeler bilançosundaki dengesizlik mali sistemde etkinlik sağlanamadığı için de başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Brezilya 1995’te krizi önlemek amacıyla sıkı para ve maliye politikalarını içeren ortodoks programları uygulamıştır. Ancak bu programda borç yükü sürekli artan Brezilya ekonomisini 1997 Güney Doğu Asya krizinin olumsuz etkileri yüzünden yeni bir krizden kurtaramamış dolayısıyla başarısız olmuştur. 1998’de tekrar ortodoks uygulamalara başlanmıştır. Şili 19982–1985 döneminde uyguladığı ortodoks istikrar programları sonucu 1986-1989 döneminde Şili ekonomisi % 6 üzerinde büyüme tirendi yakalamış ve enflasyonu %20’nin altında tutmayı başarmıştır. Bolivya uyguladığı ortodoks istikrar programları ile 1985 yılında yıllık %60 bin olan hiperenflanyon oranlarını kısa sürede aşağı çekmeyi başarmıştır. 3.2.Meksika (Tekila) Krizi 1990’ların başında, Meksika ekonomisi sağlıklı görünmekteydi. 1982 borç krizi ve 1986 petrol fiyatlarının düşüşüyle ekonomiyi düzensizleştiren 1980’lerin “kayıp on yılı” sonrasında yeniden büyümekteydi. Üstelik enflasyon büyük derecede azaltılmıştı, yabancı yatırımcılar ülkeye para akıtmaktaydı ve merkez bankası rezervlerinde milyarlarca dolar biriktirmişti. Bu olumlu gelişmelerin nedenlerinin başında, Meksika’nın en büyük ticari ortağı ile yapılacak olan Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması vasıtasıyla ticari engelleri kaldırma teklifi yatıyordu. Sonunda, antlaşma 1994 yılının başında yürürlüğe girdi. 1980’lerin zor zamanları tarih olmuş gibi görünüyordu. Ancak, NAFTA’nın yürürlüğe girmesinden daha 12 ay geçmeden, Meksika ekonomik bir felaket ile yüz yüze geldi. 20 Aralık 1994 tarihinde Meksika hükümeti pesonun değerini düşürdü. Peso’nun değerinin yarıya düşmesini takip eden finansal kriz enflasyonu uçurdu ve Meksika’da ciddi bir resesyonun başlangıcını yaptı (Whitt, 1996:1). Latin Amerika ülkelerinde 1980 ve 1990’lı yıllarda yaşanan krizlerden farklı olarak 19941995 yıllarında yaşanan Meksika krizi makro ekonomik dengelerin oldukça iyi gittiği bir ortamda gerçekleşmiştir. 1990’lı yıllarda yaşanan olumlu konjonktürün etkisiyle Meksika’ya 8 akan sermaye yatırımlarının, değerlenmiş kur, ödemeler bilançosu dengesizliği ve yerli tasarrufların azalması nedeniyle geriye dönmesinden kaynaklanmıştır. Yani Meksika’da kriz ortamı oluşurken ne Latin Amerika ülkeleri ne de Güney Doğu Asya ülkelerinde görülen hiperenflasyon ve devasa bütçe açıkları söz konu değildir. Güloğlu ve Diğerlerine göre (2002), Meksika, uzun yıllar yüksek kronik enflasyonun yaşandığı bir ülkedir. Fakat enflasyon hiçbir zaman hiperenflasyon düzeyine ulaşmamıştır. Sadece 1983, 1987 ve 1988 yıllarında üç haneli enflasyon gerçekleşmiştir. 1987 ve 1988 yıllarında uygulanan istikrar programları ile Meksika istikrara kavuşmuştur. Fakat 1994 yılına gelindiğinde, daha önceki krizlerden farklı olarak yüksek enflasyonun sebep olmadığı bir finansal kaos yaşanmıştır (Bahçeci, 1997:45). 1990’lı yıllarda yaşanan olumlu konjonktürün etkisiyle Meksika’ya akan sermaye yatırımlarının, değerlenmiş kur, ödemeler bilançosu dengesizliği ve yerli tasarrufların azalması nedeniyle geriye dönmesinden kaynaklanmıştır. Yani Meksika’da kriz ortamı oluşurken ne Latin Amerika ülkeleri ne de Güney Doğu Asya ülkelerinde görülen hiperenflasyon ve devasa bütçe açıkları söz konu değildir (Güloğlu ve Altunoğlu,2002:117) Tablo-2: Meksika Krizlerinin IMF Tipi İstikrar Programlarına Göre Sınıflandırılması Kriz Yılı Uygulanan İstikrar Programları Ortodoks Heteredoks Kriz Nedenleri Finansal Kriz Kronik Enflasyon Sermaye girişindeki artış Reel kurun değerlenmesi Ortodoks Ağır borç yükü Hiperenflasyon Finansal sistemdeki problemler Peso-dolar kompozisyonunun dolar lehine değişmesi Kaynak: Çalışma içinde yer alan verilerden yararlanılarak oluşturulmuştur. Meksika 1982 1988 1994 Değerlendirme Başarısız Başarılı Başarılı 1980’li yıllarda Meksika’da artan kamu açıkları, cari açık ve dış borçlar nedeniyle makro ekonomik dengeler bozulmuş ve IMF destekli ortodoks istikrar programları uygulanmıştır. Sıkı para ve maliye politikalarının izlendiği programda enflasyonu düşürmek, işsizlik artışını yavaşlatmak amacıyla mali disiplin sağlanması ve döviz kurunun kontrol edilmesi amaçlanmıştır. Alınan önlemlere rağmen enflasyon 1983 yılında %107 iken, 1984 yılında ancak %70’lere düşürülmüştür. Ortriz ve Diğerlerine göre (1991), bu sonuç ortodoks istikrar programlarının geniş ölçüde dış kaynak transferine bağımlı ülkelerde uygulanmasının zor olduğunu göstermiştir.1985 yılına kadar sıkı para ve maliye politikalarıyla ekonomik istikrar sağlanmaya çalışılmış ancak mali disiplin sağlanamamıştır. Meksika’da 1987 yılında uygulanan IMF destekli heterodoks istikrar programlarıyla fiyat ve ücretler geçici süreyle dondurulmuştur. Programa döviz kuru, ücret ve fiyat artışları ile başlanmış belirli bir süre sonra asgari ücret, KIT mal fiyatları, kur ve kısmi özel sektör fiyatları için kademeli ayarlama yapılması kararı alınmıştır (Ortiz,1991:292).. 1988–1993 döneminde kamunun ekonomi içindeki payının düşürülmesi, özel sektörün teşvik edilmesi, ticaretin liberizasyonunu, sıkı para ve maliye politikaların içeren ortodoks 9 programların heteredoks programlarla uygulandığı bir model geliştirilmesiyle istikrar sağlanmıştır. 1987 yılında uygulanan IMF destekli heteredoks politikalar daha sonra ortodoks önlemlerle desteklenmiş ve 1988–1993 döneminde sabit fiyatlarla GSMH % 4 büyümüş ve enflasyon 1987 yılında yüzde 100’ün üzerinde olan fiyatlar genel seviyesindeki artış hızı, 1991’de yüzde 18,8’e ve 1993’te yüzde 8,3’e gerilemiştir. Ekonominin bu istikrarlı seyri, yabancı sermayenin inanılmaz ölçüde ülkeye akışına neden olmuştur. Bahçeci ve Diğerlerine göre(1997), 1994 Meksika krizinin nedenleri yurtiçi ve yurtdışı (uluslararası) nedenler olarak ikiye ayrılabilir (Bahçeci, 1997:52-54). Yurtiçi Nedenler: 1990–93 döneminde Meksika’ya yaklaşık 91 milyar dolar net sermaye girişi olmuştur. Net sermaye girişlerinin büyük bir bölümünü “net portföy yatırımları” oluşturmuştur. Net portföy yatırımlarının da büyük bir kısmı borsaya yönelmiştir. 1994’ün başında Meksika’nın NAFTA'ya girişinin onaylanmasının da etkisiyle Meksika borsası patlamış, sermaye girişleri ve rezervlerin artmasıyla yurtiçi faizler düşmeye başlamıştır. Meksika’nın potansiyel problemi yabancı portföy yatırımlarının Meksika para piyasasında likit formda kalmasından kaynaklanmıştır. İç dengenin bu noktadan sonra bozulmasına neden olan bir faktör de, 1994 yılında Meksika Merkez Bankası’nın sermaye girişlerine karşı sterilizasyon ile müdahale politikasını uygulamasıdır. Kurun kontrol edilmesinden kaynaklanan reel değerlenme, ticaretin serbestleşmesi ve tarifelerin düşmesiyle talebin yabancı mallara kayması sonucu ithalatın artışı, ihracat artışının ise azaldığı gözlenmiştir. Cari açık / GSMH oranı 1993 yılında % 6,4’ten, 1994 yılında % 8’e çıkmıştır. Meksika’da enflasyon oranı 1994 yılında % 7,1 iken 1995 yılında % 52,1’e sıçratmıştır. Meksika krizi ödemeler dengesinden kaynaklanan bir krizin sadece cari açık veya bütçe açığından değil finansal sistemin kırılganlığı sonucu ortaya çıkarıla bileceğini göstermiştir. Meksika’da ortaya çıkan kriz özellikle Latin Amerika ülkelerini etkilemiş ve borsalarında önemli düşüşler yaşanmıştır. Yurtdışı nedenler: 1994 yılında Meksika ekonomisinin yaşadığı finansal çalkantılarda yurtiçi politik şoklar kadar yurtdışı ekonomik şokların da rolü büyüktür. Söz konusu dönemde gelişmiş ülkelerin çoğuna hakim olan güçlü büyüme dinamikleri bu ülkelerde yatırım fonlarına olan talebi arttırmış, gelişmiş ülkelerde sıkı para politikası uygulanmaya başlanması faiz oranlarında artışa ve dolayısıyla yatırımcıların portföylerinde Meksika’nın da aralarında bulunduğu yükselen piyasalara ayırdıkları payı yeniden gözden geçirmelerine sebep olmuştur. Ayrıca, 1994 yılında A.B.D. faiz oranlarındaki yükseliş (5 kez artırılmıştır), Meksika için hem borç servisinin hem de yeni ihraçların maliyetini artırmıştır. Meksika dahil birçok ülkede finansal serbestleşme programlarının uygulanmaya konulduğu yıllarda özel tasarruf oranlarının düştüğü, hızlı sermaye akışının toplam talebi artırarak hisse senedi ve gayrimenkul fiyatlarını artırdığı görülmüştür. Uygulanan heteredoks programlar makro ekonomik dengelerin kurulmasında önemli gelişmeler sağlamış ve enflasyonun düşürülmesinde ve başarılı olmuştur. Ancak kurun aşırı değerlenmesi faizlerin yükselmesi ve kısa vadeli sermeyenin girişi ekonomi 1994 yılında Meksika ekonomisi ‘Tekila Krizi’ olarakta anılan bir kriz sürecine girmiştir. Meksika ekonomisinin makro dengelerinin tekrar düzeltilebilmesi için 1995 yılında IMF destekli ortodoks programlar uygulanmıştır. Sıkı para ve maliye politikalarıyla birlikte 10 finansal disiplinin sağlanması ve etkin bir şekilde denetlenmesine yönelik önlemler alınmış, Merkez Bankasının şeffaflığı artırılmış ve parasal büyüklük hedeflemesi stratejisi uygulamasına geçmiştir. 1998 yılına gelindiğinde uygulanan ortodoks istikrar programı başarılı olmuş, mali denge nispeten sağlanmış ve yıllık enflasyon %16 seviyelerine çekilmiştir. 3.3.1997 Güney Doğu Asya Krizi 1990’ların başından itibaren Avrupa ve Japonya’da devam eden düşük büyüme oranları, yüksek getiri bekleyen yabancı sermayeyi Güney Doğu Asya’da yükselen yeni ekonomilere kaydırmıştır. 1997’de yaşanan krizden önceki dönemde Güney Doğu Asya ülkelerine yabancı sermaye akışı hızlanmıştır. Nanto’ya göre (1998), Asya Finansal Krizine yol açan dört temel problem;1) Tayland, Endonezya, Güney Kore ve diğer Asya ülkelerinde para birimlerinin değerlerinin ciddi bir şekilde düşmesiyle sonuçlanan yabancı döviz sıkıntısı, 2) sorunlu Asya ekonomilerinde hızlı sermaye girişi ve bunu kaldıracak derecede gelişmemiş finans sektörü ve mekanizmaları, 3) krizin hem Amerika Birleşik Devletleri hem de dünya üzerindeki etkisi, 4) Uluslar arası Para Fonu’nun krizlerdeki rolü ve operasyonlarıdır. Kriz 1997 yılının başında iki aşamalı olarak para birimlerinin değer yitirmesiyle başlamıştır. İlk aşama Tayland ‘Bahtı’, Malezya ‘Ringit’, Filipin ‘Pezo’su ve Endonezya ‘Rupiah’ının birden şiddetli bir şekilde düşmesidir. Bu para birimleri düşük seviyelerde sabitlendiğinde, ikinci aşama Tayvan ‘Dolar’ının, Güney Kore ‘Won’unun’ Brezilya ‘Real’inin, Singapur ‘Dolar’ının ve Hong Kong ‘Dolar’ının düşmesi ile başlamıştır. Düşüş eğiliminde olan para birimlerine karşı hükümetler yabancı döviz rezervlerinden dolar satmış, kendi para birimlerini satın aldılar, spekülatörleri önlemek ve yabancı sermayenin dikkatini çekmek için faiz oranlarını yükseltmişlerdir. Bu durumun aksine de yüksek faiz oranları ekonomik gelişmeyi yavaşlatmış ve faize dayalı menkulleri hisse senetlerinden daha cazip hale getirmiştir. Hisse fiyatları düşmüştür. Kasım 1997’de, hisse değerlerinden bu düşüş Amerikan ve Avrupalı pazarların hızla düzelmesine karşın dünyadaki diğer borsalara olumsuz yansımıştır (Nanto,1998:1). M2/Rezervler oranı finansal serbestliğe sahip ülkelerde finansal kırılganlığı gösteren en önemli göstergelerden biri olup, 1997 krizi öncesi Asya ülkelerinin tamamında M2Y/rezervler oranı birden çok yüksek seviyeye çıkmıştı. Bu oranın yüksek olması devalüasyon korkusu yaşayan spekülatörlerde ulusal para cinsinden tuttukları aktiflerini dövize çevirmelerine neden olmaktadır. Asya ülkelerinin ulusal paralarının reel anlamda değerlenmesi, kısa vadeli borçların artması, döviz kuruna karşı belirsizlik ortamı yaratmış, pahalı hale gelen Güney Doğu Asya ürünlerinin ihracı imkansız hale gelmiş ve ödemeler dengesi bozulmuştur. Bankacılık sistemdeki verimsiz krediler de bu sisteme eklenince söz konusu ülkeler ulusal paralarını devalüe etmek zorunda kalmışlardır. Fischer’e göre (1998), Güney Doğu Asya krizi olağanüstü ekonomik performansa sahip ülkeleri vurması nedeniyle en şoke edici krizlerden biri olmuştur. Özellikle Tayland, Endonezya ve Güney Kore aralarında Pazar güvenilirliğinin kaybı, ulusal paralarının değer yitirmesi ve zayıf finansal sistemleri, hükümet, özel sektör ve bankalar arasında şeffaf bir ilişkinin olmaması krizi körükleyici etkiler yaratmıştır (Fischer, 1998:1). 11 Sharma’ya göre (1998) ise, Temmuz 1995’te halka açık toplantıların birinde IMF’ten üst derecede bir politikacılar topluluğu Güney Doğu ve Doğu Asya’nın ‘mucize ekonomilerinin’ Aralık 1994 de Meksika Peso’sunu mahveden finansal krizin bir benzerine maruz kalabileceğini açıkladığında dinleyenler şoke olmuştu. IMF yetkilileri, Asya Kaplanlarının görünüşte sağlam olan makro ekonomik temellerine karşın düzenin bozulduğuna dair gerçekleşen belirtiler olduğunu ve bölgede bazı star rolündeki oyuncuların ortaya çıkabileceğini ifade etmişlerdi. Bunlar özellikle Endonezya, Malezya, Filipinler, Tayland ve birçoğunu şaşırtan ve dünyanın on birinci en büyük ekonomisine sahip olan Güney Kore idi. Tartıştıkları sorunsal temel makro-ekonomi ile anlatılabilirdi: Dikkatsizce büyümüş ve büyüyen ve kısa süreli sermaye akışı ile finanse edilen cari hesap açığı, kötüye giden uluslar arası rekabet, hızla artan dış borç, hükümet ve özel sektör arasındaki ekonomik konularda şeffaf olamama, disiplinli bir yapıya sahip olmayan bankacılık sistemi, sermaye akışının artan hızı, ve artan borç yüküdür. 1995 yılının ikinci yarısı ve 1996 yılı boyunca, aralarında yönetim müdürü Stanley Fischer’in da bulunduğu üst düzey IMF yetkilileri Endonezya, Malezya, Tayland ve diğer ülkelerin hükümetlerini sürekli olarak uyardılar. Güney Doğu Asya’yı tehdit eden ekonomik krizi geri çevirmek için hükümetlere bir dizi reform önerileri sunuldu ( Sharma, 1998:27). IMF tarafından Güney Kore, Endonezya ve Tayland’a önerilen istikrar programları sıkı para ve sıkı maliye politikaları, faizlerin yükseltilmesini içeren ortodoks programlar ortak bir şekilde uygulanmıştır (bkz. tablo-3). Tablo-3:Güney Doğu Asya Krizlerinin IMF Tipi İstikrar Programlarına Göre Sınıflandırılması Güney Doğu Asya Ülkeleri Tayland Endonezya Güney Kore Kriz Yılı 1997 Kriz Nedenleri Kısa vadeli borçların artması Spekülatif amaçlı sermaye akımı, Dış Dengesinin Bozulması Finansal sistemdeki kırılganlıklar Uygulanan İstikrar Programları Değerlendirme Ortodoks Başarılı Kaynak: Çalışma içinde yer alan verilerden yararlanılarak oluşturulmuştur. Topallı ve Diğerlerine göre ( 2006), IMF tarafından Güney Kore, Endonezya ve Tayland ‘a programların yapısal reform kısmında; iflas etmiş finansal kurumların kapatılması, varlığını devam ettirebilecek olan finansal kurumların yeniden yapılandırılması, Merkez Bankası denetimindeki zayıf finansal kurumların kapatılması, finansal denetim ve düzenlemelerin güçlendirilmesi hedeflenmiştir. Ayrıca programda finansal kurumların denetimlerle ve düzenlemelerle uluslararası standartlara kavuşturulması, hükümet ve iş kesimi arasındaki yakın ilişkilerin terk edilmesi, enflasyon oranlarının düşürülmesi şeklinde genel politikalar yer almaktadır. Bu sayede bazı sektörlerin yeniden yapılandırılması, borç geri ödeme kapasitelerini kaybeden firmaların iflası ve borçların azalması beklenmiştir. Kriz yaşayan bu ülkelerde borçlarını ödeyemeyen bankaların en kısa sürede kapatılma şartı konulmuştur (Topallı ve Diğerleri, 2006:149). 12 Tablo 4:Güneydoğu Asya Ülkelerinin Makro Ekonomik Göstergeleri% (1992-2001) Tayland Yıllar 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 Endonezya Güney Kore Reel GSYH Enflasyon (TÜFE) Cari İşlemler (GSYH´ye oranı) Reel GSYH Enflasyon (TÜFE) Cari İşlemler (GSYH´ye oranı) Reel GSYİH Enflasyon (TÜFE) Cari İşlemler (GSYH´ye oranı) 8,9 5,9 -1,7 -10,2 4,2 5, 0 5, 0 5,8 5,9 5,6 8,1 0,3 1,7 2,6 -7,6 -7,5 12,7 9,1 7,2 5,9 8,2 8, 0 4,5 -13, 0 0,3 4, 0 5, 0 9,4 7,9 6,6 58, 0 20,8 3,2 5,2 -3,2 -3,3 4,2 3,7 3,7 1,3 8,9 6,8 5, 0 -6,7 10,7 8,8 6,5 7,1 3,9 3,1 5,1 -1,6 1,7 0,1 -2 -4,8 12,8 6,1 2,3 0,4 Kaynak: Çalışma içinde yer alan verilerden yararlanılarak oluşturulmuştur. Kriz öncesi dönemde (bkz. tablo-4) Tayland’ın makro ekonomik göstergelerine bakıldığımda 1995’te %8.9, 1998’da % 9 olan büyüme oranı n 1998’de -%10.2 oranında küçülmüş, 1996’da%5.6 olan yıllık enflasyon oranı 1999’da %0.3’e düşmüştür. Endonezya’da 1996’da %8.0 olan büyüme oranı sahip ekonomi 1998’de- %13.0 oranında küçülmüş ve 1999 yılından itibaren pozitif bir gelişim göstermiştir. Enflasyon oranı 1996 yılında %6.6 iken 1998’de %58’e fırlamış ve ancak 2000’li yıllarda tek haneli rakamlara düşürüle bilmiştir. Güney Kore’nin göstergelerine bakıldığında 1996’ya kadar ortalama %7 olan büyüme oranının 1998’de -%6.7 oranında küçüldüğü ancak 1999-2001 yılları arasında ortalama %9 büyüme gerçekleşmiştir. Cari işlemler hesabının GSYH’ye oranına bakıldığında üç ülkenin kriz sonrası dönemde cari işlemler hesabının fazla verdiği görülmektedir. Bu bağlamda 1997 krizi sonrasında uygulanan IMF destekli Ortodoks programlar üç ülkede de istikrarlı büyüme sağlamış, cari işlemler açığı azalmış, enflasyon oranları kontrol altına alınmıştır. Fischer ve Diğerlerine göre (1998), 1997’de Güney Doğu Asya’da ortaya çıkan kriz sonrasında uygulanan IMF destekli ortodoks programları başarılı sonuçlar ortaya koymakla birlikte istikrar programlarına yöneltilen eleştiriler aşağıdaki başlıklar altında toplana bilir (Fischer,1998:2). Endonezya, Tayland ve Güney Kore’ye uygulanan ortodoks programlar bilinen IMF tipi istikrar ilaçları idi. Ancak bu ilaç farklı hastalıktan rahatsız olan hasta ülkelerin hepsine uygun dozlarda değil de aynı dozda verilmiştir. Makro ekonomik dengenin kurulması için alınan gereken tedbirlerin ötesine gidilerek finansal sistemin yeniden yapılandırılmasına gidilmesi ve kurumsal yönetimin geliştirilme çabaları programı hedefleri dışına taşımıştır. IMF’nin gelişmekte olan ülkelerin yapısal nitelikli sorunlarına ilişkin bakışı çok abartılı olup, çözüme yönelik önerileri de zamansızdır. IMF, gelişmekte olan ülkelere özellikle kriz zamanlarında önerdiği yapısal nitelikli düzenlemelerle krizler daha da derinleşmektedir. IMF’nin özellikle likidite krizi içindeki ülkelere, ayrıntılı ve 13 kapsamlı yapısal koşullar sunmasıyla, uluslararası yatırımcılar, krizin derinliği hakkında abartılı ve yanlış değerlendirmelere kapılmaktadırlar. Kapsamlı ve ayrıntılı mikro düzeyli yapısal düzenlemeler, gelişmekte olan borçlu ülkeler için yüksek maliyet anlamına gelmektedir. Bu da piyasa şartlarına göre daha düşük maliyet içeren IMF kaynaklarının örtük maliyetlerini yukarı çekmektedir. Yapısal sorunlar ve dengesizlikler, IMF tarafından sürdürülebilir bir büyüme trendinin önünde engel olarak görülürken, pek çok gelişmekte olan ekonomi, yapısal sorunlarını çözmeden de uzun bir yüksek oranlı büyüme trendini yakalamıştır. Özellikle Asya ekonomileri, yapısal sorunlarının çözümüne yetmeyecek kadar kısa bir zamanda, tekrar büyüme sürecine girmişlerdir. IMF, yapısal politika yelpazesini genişlettikçe, uzmanlığı dışında kalan özelleştirme, tarım, yönetişim vb. alanlara da girmekte ve doğru olduğu kanıtlanmayan, tartışmalı politika önerilerinde bulunmaktadır. IMF’nin hukuki kapsamı, özellikle stand-by anlaşmalarının yapısal koşullara bağlanmasına imkan tanımamaktadır. En azından, böyle bir uygulamaların desteklendiği düzenlemeler bulunmamaktadır. Aysa krizi sonrası finansal serbestleşmenin hedeflendiği ve sabit kur sisteminin uygulandığı ülkelerde ulusal paraların aşırı değerlenmesi sonucu ihraç ürünlerinin pahalı hale gelmesi ve ithalatın artması sonucu dış ticaret açıkların oluşabileceği ve kısa vadeli dış borçların yüksek bir düzeye ulaşabileceği gerçeği Güney Doğu Asya krizi ile birlikte anlaşılmış oldu. Daha sonraki yıllarda yaşanan Türkiye krizi ile IMF, Fıscher’inde (1998), ifade ettiği gibi farklı hastalara aynı reçeteyi sunmanın doğru bir tedavi yöntemi olmadığını bir kez daha anlamış oldu. 3.4. Türkiye’de Yaşanan Krizler, Uygulanan IMF Tipi İstikrar Programları ve Sonuçları Türkiye örneği incelenirken 1990’lı yıllardan sonra finansal serbestleşmeyle birlikte ortaya çıkan 1994, 1998, 2000 ve 2001 krizleri ele alınmıştır. 3.4.1. Nisan 1994 Krizi Türkiye 1980 önceki yıllarda yüksek enflasyon, ağır kısa vadeli dış borçlar yükümlülükleri, işsizlik, ithalat kısıtlamaları ve ihracat durgunluğu içinde idi. Ayrıca bu yıllarda uygulanan finansal baskı politikaları yüzünden finansal piyasalar gelişmemişti. Siyasi yönden çalkantılı bir ortam vardı. Türkiye bu kriz ortamını gidermek ve ekonominin reel değişkenlerini düzeltmek için 24 Ocak 1980’ de IMF destekli ortodoks istikrar programları uygulanmıştır. 24 Ocakta TL’nin değeri 47 TL’den 70 TL’ye çıkarılarak TL Amerikan doları karşısında %48 devalüe edilmiştir. Amaç enflasyonu kontrol altına almak, ticareti liberalleştirmek, ödemeler dengesi açıklarını gidermek, geniş kapsamlı özelleştirmeler yapmak ve kamu harcamalarını azaltmak, selektik kredi kontrollerine son verilmesi gibi önlemler alınırken diğer taraftan ortodoks programların geleneksel araçlarından sıkı para ve maliye politikası kullanılmıştır. Ancak işçilerin toplu sözleşme ve grev haklarının kaldırılması 24 Ocak kararlarına heteredoks nitelik kazandırmaktadır. Ayrıca piyasanın işleyişinin her mal ve hizmetin fiyatının piyasada oluşan arz ve talebe göre belirlenmesi 24 Ocak kararlarının diğer özelliğidir. Karluk ve Diğerlerine göre (1999), 24 Ocak kararlarıyla birlikte ihracat patlaması yaşanmış ve ödemeler dengesi açıkları küçülmüştür. Değerlenmemiş kur ve düşük ücret politikaları da 14 ihracat artışında önemli yer oynamıştır. 1988 yılında ücret artışlarının enflasyon artışından düşük tutulması politikasından vazgeçilmiş ve değerli kur politikası benimsenmiştir. Sonuçta iç talep ve ithalat’ta büyük miktarlarda artış kaydedilmiştir. 1989 yılında sermaye hareketlerinin serbest bırakılmasıyla birlikte TL reel anlamda değer kazanmaya başlamış, kur değerli tutulduğundan, kısa vadeli sermaye hareketlerini yurtiçine çekebilmek için faiz oranları yüksek tutulmuştur. Bu dönemde reel faizler yükselmeye başlamıştır. Ayrıca 1984-1990 döneminde dış borç geri ödemeleri yoğunlaştığından, bu dönemde dış borç ödemeleri genelde iç borçlanmaya başvurularak yapılmıştır. Bu da faiz oranlarının yükselmesini teşvik etmiştir. Faiz oranlarının yükselmesi sonucu kısa vadeli sermaye hareketleri hızlanmış ve 1990 yılında doruk noktaya ulaşmıştır Kısa vadeli sermaye girişi, ithalatın finansmanı ve aynı zamanda kamu açıklarının iç borçlanma yoluyla kapatılması için kullanılmıştır (Karluk, 1999:413). Keyder ve Diğerlerine göre (2000), 1993’de piyasadaki likidite fazlası devalüasyon beklentisiyle 1994 yılının başlarında dövize yönelmiştir. Kurlar hızlanmaya başlamış ve 1994 yılı başında resmi kur ile serbest kur arasındaki fark %23’ü geçmiştir. Ocak 1994’te döviz kuru aşırı bir şekilde yükselmiş, MB rezervleri de 3 milyar dolara düşmüştür. Borsa endeksi düşmüş ve TL önemli ölçüde değer kaybetmiştir. Bankalar ve aracı kuruluşlar iflas etmiş mali sistem tümden çökmüştür. Hazine dövize olan akını kesmek ve kısa vadeli kamu borçlarını ödeyebilmek için Mayıs 1994’te %400 faizli borçlanma kayıtlarını piyasaya sürmek zorunda kalmıştır. TL’nin çok fazla değer kaybetmesini önlemek amacıyla, Merkez Bankası 20 Ocak 1994 tarihine kadar müdahale etmediği bankalar arası para piyasasına müdahale ederek gecelik faiz oranlarını yükseltmek zorunda kalmıştır. Ayrıca Devlet İç Borçlanma senetlerinin (DİBS) faiz oranları %50’lere kadar yükseltilmiş ve bu senetlerden alınan stopaj kaldırılmıştır. 1988 yılında %4.8 olan daha sonra artmaya başlayan kamu kemsi borçlanma gereği 1988- 1993 döneminde GSMH’nın’%12’sine ulaşmıştır. Bütün bu gelişmelere Ocak 1994’de Moodys ve Standart and Poors isimli iki uluslararası rating kuruluşunun Türkiye’nin kredi notunu düşürmesi ve üç küçük bankanın kapatılması eklenince ekonomi krize sürüklenmişti ve 5 Nisana gelinmiştir (Keyder ve Diğerleri,2000:112). Tablo-5.:Türkiye Krizlerinin IMF Tipi İstikrar Programlarına Göre Sınıflandırılması(1980-1994) Kriz Yılı Kriz Nedenleri Türkiye 24 Ocak 1980 Programı 5 Nisan 1994 Programı 1980 1994 Yüksek Enflasyon Kısa vadeli Dış Borç Yükümlülükleri Dış Ticaret Dengesinde Bozulma Devletin uyguladığı Finansal Baskı Politikaları Dış Ticaret Dengesinin Bozulması Bütçe Açıkları Dış Borç Yükünde Artış Parasal Genişleme Uygulanan İstikrar Programları Değerlendirme Başarısız Ortodoks Ortodoks-Heteredoks Başarısız Kaynak: Kaynak: Çalışma içinde yer alan verilerden yararlanılarak oluşturulmuştur Kriz ortamının atlatılması için (bkz. tablo–5.) 5 Nisan 1994’te IMF destekli bir istikrar programı uygulanmıştır. Programda ücret ve maaşları dondurması yönüyle heteredoks özellik 15 kazandırılmıştır. Ancak özellikle kamu harcamalarının azaltılması ve ve para arzının daraltılmasına yönelik uygulamalar istikrar programına tamamen ortodoks özellik kazandırmaktadır. Program çapası olarakta döviz kuru, ücret ve maaşlar seçilmiştir. 5 Nisan Kararları ile para piyasasında kontrolün sağlanması için disponibilite ve mevduat munzam karşılıklarını yeniden düzenlemiştir. Geleceğe dönük enflasyon hedeflemesine gidilmiş ve TL’ye istikrar kazandırmak amaçlanmıştır. Kamu harcamaları kısılarak(ücret ödemeleri dışındaki kamu harcamalarının dondurulması, yeni personel alımının durdurulması, taşıt ve bina alımının durdurulması gibi) tedbirler alınması, kamu gelirlerini özellikle vergi gelirlerini artırmak için vergi reformları düzenlenmesi planlanmıştır. Özellikle sosyal güvenlik kuruluşlarının kamu üzerindeki yükünü hafifletecek düzenlemelere gidilmiştir. İhracat, turizm ve diğer döviz kazandırıcı işlemler teşvik edilmiştir. KİT’lerin özelleştirilmesine gidilmiş ve Hazinenin Merkez Bankası kaynaklarını kullanımına sınırlamalar getirilmiştir. Tablo–6: 1994 Krizinde IMF Performans Kriterleri ve Gerçekleşmeler (Trilyon TL) Konsolide Bütçe Açığı TEFE a Hedef 73.5 47.6 Gerçekleşme Hedef 61.1 96.3 43.7 3.7 Gerçekleşme Hedef 99.2 109.6 9.0 9.7 Gerçekleşme 152.2 21.6 41.1 35.6 4.8 10.9 11.0 23.9 35000 31725 35700 33895 38000 37407 MB Rezervleri b (Milyon $) -350 812 300 2906 1000 30.66 MB Net İç Varlıkları 305.5 271.2 294.5 259.9 293.0 271.9 Emisyon Hacmi 76.9 91.7 81.4 118.1 90.0 120.2 Rezerv Para 139.4 148.1 147.8 184.1 164.2 185.7 M1 150.0 47.3 159.7 205.5 187.3 239.0 TÜFE a Dolar Kuru (Aylık Ort. TL/$) Kaynak: Bahçeci, 1997:98-99 Tablo-6 Türkiye’nin temel göstergelerin ilk üç ay hedefleri/gerçekleşmeleri, altı ay hedefleri/gerçekleşmeleri ve 1994 yılsonu hedefleri ve yılsonu gerçekleşmelerini göstermektedir. 5 Nisan Kararları ile uygulanan ortodoks ve heteredoks içerikli programın ekonomi zerindeki olumlu etkileri ilk aylarda hissedilmeye başlanmıştır. Para ve döviz piyasalarında istikrar sağlanmış, kur kontrol altına alınmış, cari işlemler açığı fazlaya dönüşmüş, döviz rezervleri rekor düzeyde artmış ve kamu açıkları önemli ölçüde azalmıştır. Ancak ilk üç ayda ve altıncı ayda sağlanan bu performans orta ve uzun vadede gerçekleştirilememiştir. Bahçeci ve Diğerlerine göre 5 Nisan Kararlarının aksayan yönleri şunlardır: 5 Nisan Kararları’nın ilk aylardaki olumlu etkileriyle kısa vadeli hedeflere ulaşılmış, fakat uzun vadede sürdürülebilir büyüme trendine girilememiştir. 1992 -2000 yılı arasında ihracat ithalatı karşılayamamıştır. 1994’ten sonra ithalat/GSMH oranı %20’lerden inmemiştir. 1992’de 22 milyon dolar ithalat 1994‘te 23 milyon dolarken, 2000’de 53 milyon dolar olmuştur. 1992’de 14 milyon dolar olan ihracat ise daha sınırlı artışlarla 2000’de 30 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. 1993–2000 yılları arasında bütçe sürekli açık vermiştir. IMF tarafından 1994 yıl sonu için Konsolide Bütçe açığına 109,6 trilyon TL üst limit konmuştu. 1994 sonunda 152.2 trilyon TL olarak gerçekleşmiştir. Bu nedenle, KKBG’nin GSMH’ya oranı % 7.9 olarak gerçekleşmiştir. Aralık ayı için TEFE ve TÜFE üçer aylık yüzde değişmeleri sırasıyla, % 9.7 16 ve % 11 olarak hedeflenmişken; % 21.6 ve % 23.9 düzeyinde gerçekleşmiştir. Diğer bir deyişle, 5 Nisan Kararları’nın enflasyonu düşürme hedefi gerçekleştirilememiştir. Ortalama maaş ve ücretler, fiyat artışlarının gerisinde kalarak reel olarak azalmıştır. İç talebin daraltılması sonucu reel GSMH, 1994 yılında % 6 oranında azalmış, fert başına düşen GSMH, 1993’te 3056 dolar iken, 1994’te 2161 dolara düşmüştür. Krizin reel ekonomi üzerindeki etkileri olumsuz olmuştur (Bahçeci,1997:98). IMF’nin 1994 yılında uyguladığı Ortodoks ve heteredoks nitelikli istikrar programı, özellikle kamu kemsinde ücret ve fiyatlar baskı altına alınmasına rağmen, özel kesime herhangi bir kısıt getirilmemiş olmasından dolayı heteredoks uygulamalar yetersiz kalmıştır. 3.4.2. 1998 Krizi 1997 yılında yaşanan Asya ve 1998 yılındaki Rusya krizlerinden Türkiye ekonomisi büyük ölçülerde etkilenmiştir. Bu ülkelerde kriz dönemi sonrası yaşanan devalüasyon ülkelerin Türkiye karşısındaki rekabet gücünü artırmıştır1998 yılında Asya ülkelerine ve Rusya’ya olan ihracat %45.7 ve %34.5 oranlarında azalmıştır. 1997 yılında %8,3 olan kişi başına GSMH büyüme hızı 1998 yılı sonunda %3.8 olarak gerçekleşmiştir. . Kriz sonrası ortaya çıkan ekonomik belirsizlik de tüketim harcamalarının daha da çok kısılarak ekonomik büyümenin gerilemesine neden olmuştur. Türkiye’de 1999 yılında % -7.3 büyüme ve enflasyon % 53.2 oranı gerçekleşmiştir. Güloğlu ve Diğerlerine göre (2002), 1998 yılında vergi reformu yapılmış ve mali milat olarak adlandırılan kaynakların bankalarda 1 gün süreyle bloke edilmesi zorunluluğunu getiren ve bunun yapılması halinde geçmişe yönelik inceleme yapılmayacağını taahhüt eden yasa kabul edilmiştir. Sonuçta 25 milyar dolara yakın para, sermaye artırımı ve yeni şirket kurulması yoluyla 4 milyar dolarlık döviz bankalara yatırılarak kayıt altına alınmıştır. Asya ve Rusya krizlerinin ve 17 Ağustos depreminin ardından, Aralık 1999’da IMF ile yeni bir stand-by anlaşması imzalamıştır. 2000 yılında faiz dışı bütçe dengesinin fazla vermesi, döviz kuru ve para politikalarının yeniden belirlenmesi, sosyal güvenlik, özelleştirme, vergi ve tarım konularında yapısal reformların gerçekleştirilmesini içeren enflasyonla mücadele programını yürürlüğe koymuştur. 2000 yılı başından itibaren para politikası Para Kurulu benzeri bir şekilde izlenmeye başlanmıştır. Program, sıkı bir maliye politikası uygulayarak faiz dışı fazlanın arttırılması, yapısal reformların gerçekleştirilmesi, özelleştirmenin hızlandırılması, enflasyon hedefi ile uyumlu gelirler politikasından oluşmaktadır (Güloğlu ve Diğerleri, 2002:132). Tablo–7: Türkiye Krizlerinin IMF Tipi İstikrar Programlarına Göre Sınıflandırılması(1999-2001) Kriz Yılı Kriz Nedenleri Türkiye 1999 Enflasyonu Düşürme Programı 1998 2001 Güçlü Geçiş Programı 2000 2001 Ekonomiye 1997 Güney Doğu Asya Krizi 1998 Rusya Krizi Yüksek Enflasyon Siyasi istikrarsızlık Dış Ticaret Dengesinin Bozulması Döviz Fiyatlarında Yükseliş Kısa Vadeli Dış Borç Yükünün Artışı Uygulanan İstikrar Programları Değerlendirme Ortodoks-Heteredoks Başarısız Ortodoks Başarılı Kaynak: Kaynak: Çalışma içinde yer alan verilerden yararlanılarak oluşturulmuştur. 17 Program IMF tipi ve içinde ortodoks ve heteredoks (bkz. Tablo-7) özellikleri birlikte taşıyan istikrar programıdır. Programın çapası olarak döviz kuru ve TCMB ‘nin iç varlıkları seçilmiştir. Erçel ve Diğerlerine göre (1999), program genelde üç temel unsur üzerine kurulmuştur (Erçel ve Diğerleri,1999:5) Sıkı bir maliye politikası uygulayarak faiz dışı fazlanın arttırılması, yapısal reformların gerçekleştirilmesi ve özelleştirmenin hızlandırılması Enflasyon hedefi ile uyumlu gelirler politikasıdır. Bu unsurların enflasyon ve reel faizlerin düşürülmesine yapacağı katkıyı desteklemek ve ekonomik birimlere uzun vadeli bir bakış açısı kazandırmak için enflasyonun düşürülmesine odaklanmış kur ve para politikası uygulanmasıdır. Bu program çerçevesinde, devlet bir yandan tarım ve emek kesimi ile olan teşvik, destekleme ve emeklilik fonu gibi, sosyal-siyasi geleneklerini yeni bir yapıya kavuşturmayı amaçlarken, bir yandan da kamu maliyesi ve para otoritelerinin teknik işlevlerini ve sorumluluklarını sınırlayarak, ulusal mali ve finans piyasalarını tamamen dış sermayenin denetimine açmıştır. 3.4.3. Kasım 2000 ve Şubat 2001 Krizi Türkiye IMF destekli ortodoks ve heteredoks nitelikli 1999 enflasyonla mücadele programını uygulamaya geçirdikten sonra Türkiye’ye gelen uzun vadeli sermaye hareketleri %114,3 kısa vadeli sermaye hareketleri ise %431,6 oranında yükselmiştir. Yabancı sermaye uygulanmakta olan IMF programına ve döviz kuru uygulamasına duyulan güven nedeniyle 2000 yılının ilk aylarında yoğun bir şekilde Türkiye’ye akmıştır. Ancak 2000 yılının Eylül ayından itibaren net sermaye hesabı negatife dönüşmüş ve yabancı sermaye ülkeyi terk etmeye başlamıştır. Bu durum piyasalarda bir panik havası yaratmıştır. Tablo-8: Türkiye’nin Ödemeler Dengesi Göstergeleri (1999-2002) Ödemeler Dengesi (Milyon Dolar) 1999 Yılı 2000 Yılı 2001 Yılı 2002 Yılı İhracat 28.842 30.721 34.373 39.147 İthalat -39.326 -53.131 -38.916 -47.782 Mal Dengesi -10.484 -22.410 -4.543 -8.635 Hizmet Gelirleri 16.800 20.364 16.030 14.799 Hizmet Giderleri -9.314 -8.996 -6.900 -6.885 Mal ve Hizmet Dengesi -2.998 -11.042 4.587 -721 Yatırım Gelirleri 2.350 2.836 2.753 2.489 Yatırım Giderleri -5.887 -6.838 -7.753 -7.038 Mal, Hizmet ve Yatırım Geliri Dengesi -6.535 -15.044 -413 -5.270 Cari Transferler 5.175 5.225 3.803 3.487 Cari İşlemler Hesabı Kanak: HM 1999-2002 Verileri -1.360 -9.819 3.390 -1.783 18 1999 yılında (bkz. Tablo–8) ihracat 28.842 milyon dolardan 2000 yılında ortalama %5’lik bir artışla 30.721 milyon dolara yükselmiştir. Aynı yılların ithalat açısından mukayesesi yapıldığında ithalattaki artış yaklaşık %40 civarında gerçekleşmiştir. Bu durum uygulanan istikrar programı ile birlikte faiz oranlarında yaşanan büyük düşüş ve ertelenmiş tüketim harcamalarının gerçekleştirilmesi sonucu meydana gelmiş ve dış ticaret dengesi olumsuz yönde etkilenmiştir. Enflasyonun programda öngörülen şekilde düşmemesi, iç talepte görülen hızlı artış, ham petrol ve doğal gaz fiyatlarındaki artış ve Euro/$ paritesinin değişmesi sonucu Türkiye’nin cari işlemler açığı 1999yılında1.360 milyar dolardan 2000 yılında 9.819 milyar dolara yükselmiştir. 2000 yılında dış ticaret açığı 22,4 milyar dolar olmuştur. Bu 1999 yılına göre %114,3’lük bir artış ifade eder. Uygur ve Diğerlerine göre (2001), programın daha açıklandığı günlerde olumsuz görüşler bulunmaktadır. Uygulanmasıyla birlikte ortaya çıkan zayıflık ve aksaklıklarda programa olan güveni sarsmıştır (Uygur, 2001: 10–14): 1. Türkiye geçmişte IMF ile istikrar programları uygulamış, ancak bunlarla enflasyonu indirememiş, üstelik bunların bir bölümünü de yarıda kesmişti. Bir başka olumsuz görüş, dövizi çapa yapan benzer programların 1990’larda birçok ülkede başarısız olmasından kaynaklanıyordu. Örneğin Brezilya, Meksika, Rusya ve Tayland’da döviz kurunu çapa yapan programlar finansal krizlerle sona ermişti. 2. Programın enflasyonu düşürmek isterken büyümenin yükseleceğini öngörmesi de eleştiri konusuydu. 1999 sonu-2000 başında TEFE enflasyon beklentisi %20 hedefe göre zaten çok yüksekti. Programın ilan edilmesiyle 2000 sonu için beklenen ortalama TEFE enflasyonu %50’lerden %40’ların altına çekildi ama daha sonraki aylarda düşmedi ve %37’nin altına inmedi. 3. Bu arada 2000 Şubat ayında portföy yatırımı amacıyla, özellikle hisse senedine yönelik olarak Türkiye’ye gelen yabancı fonların bir bölümünün Türkiye’den ayrıldığı anlaşıldı. Bu olay borsa endeksinde önemli düşüşe neden oldu. 18 Ocak 2000’de 18,548 olan borsa endeksi, %21,6 azalışla 18 Şubat’ta 14,539’a indi. Bu olay program konusunda bazı somut kuşkular doğurdu. 4. 1999 Aralık ayından 2000 Aralık ayına kadarki 12 aylık dönemde TÜFE endeksi içindeki kira kaleminde %49,1 oranında artış oldu. İkincisi, ücret artışlarının kamu kesiminde %25 sınırı içinde kalacağı özel kesimin de buna uyması gerektiği açıklandı. Ücret artışlarında da %25 hedefi şu nedenlerle aşıldı. Birincisi, daha önce yapılan toplu iş sözleşmeleri nedeniyle, 2000’de kamu kesiminin önemli bir bölümünde ücret artışı %60-70’lere ulaştı. İkincisi, özel kesimin bir bölümünde de geçmiş enflasyonu temel alan ücret artışları oldu ve yine %60 oranları görüldü. Yapısal uyum sürecinde belki de en önemli konu, zayıf ve sorunlu olduğu bilinen bankacılık sisteminin yeniden yapılandırılmasıydı. Ancak kamu Bankalar dışarıdan borçlanıyor, para kurulu benzeri düzene göre TCMB’nin Net İç Varlıkları sabit ama sterilizasyon yapılmıyor ve parasal taban TCMB’nin Net Dış Varlıklarına göre belirleniyordu. Bu düzende bankaların dışarıdan borçlanmasıyla; nominal faiz ve daha hızlı olarak da reel faiz düşüyordu. Euro/dolar paritesindeki düşme, bir yandan ihracatın bu bölgeye arzını olumsuz etkiliyor, diğer yandan da ihracatın dolar değerini düşürüyor, döviz girdisini azaltıyor. Bu gelişmelerle birlikte cari açık hızla yükseliyordu. Program cari açığı GSMH’nın %1.5-2’si dolayında, 3-4 milyar dolar arasında öngörmüştü. Gerçekleşme 9.8 milyar dolar oldu. Türkiye’ye 2000 yılı içinde gelen yabancı doğrudan yatırım da varsayılanın tersine çok sınırlıydı. Dış kaynak girişi dış borçlanma yoluyla olmak zorundaydı. 19 Alper ve diğerlerine göre (2004), Türkiye’de Kasım 2000 krizinin ortaya çıkmasında özel ticari bankalar işlevsel bir rol oynamıştır. Başlangıçta sermaye girişlerinin neden olduğu faizlerdeki düşüşün devam edeceğini umarak açık pozisyonlarını genişleten Türk bankacılık sistemi, spekülatif sermaye çıkışlarının yol açtığı şok faiz yükselişleri karşısında 22 Kasım 2000 günü ciddi bir likidite krizi içine girdi. Kasım krizi daha çok özel bankaların açık pozisyonlarını kapatmak amacı ile döviz talep etmelerinden dolayı meydana gelmiştir. Kasım ayında yaşanan spekülatif ataktan sonra 19 Şubat 2001’de Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında ortaya çıkan siyasi sürtüşmenin kamuya yansıtılması sonucu bir kriz yaşamış ve bu olayın hemen ardından ikinci bir spekülatif atak başlamıştır. Diğer taraftan Şubat 2001’deki krizi oluşturan temel aktörlerden biri de kamu bankaları olmuştur. Şubat krizi kamu bankalarının yeniden yapılandırılmalarında gecikme yaşanması sebebiyle, durumlarının daha da kötüleşmesi ve döviz talebinde bulunmaları sonucunda oluşmuştur. Merkez Bankası, TL’yi savunmak için döviz rezervlerinin 5,2 milyar dolara yakın bir kısmını satmış ve gecelik faizleri yüzde 4000’in üzerine yükseltti. 5.2 milyar dolarlık bu kayıp, yabancıların 3,8 milyar dolar tutarındaki net pozisyon kapatma miktarı ile 1.4 milyar dolarlık kısa vadeli yabancı banka kredilerinin ödenmesinin toplamından oluşmaktaydı. Bu yüklü sermaye çıkışı, GSMH’nın yüzde 4,8’ine ulaşan cari açığın daha fazla sürdürülemeyeceğini, dolayısıyla döviz kuru hedeflerinin inandırıcı olmaktan çıktığını algılayan yabancı sermeyenin, “devalüasyondan önce batacak gemiyi erkenden terketmeleri”ydi (Alper ve Diğerleri, 2004:16). Özet olarak IMF’nin döviz kuru çapasına dayalı ortodoks ve heteredoks nitelikli,1980’li yıllarda Latin Amerika, 1990’lı yıllarda ise Meksika ve Güneydoğu Asya’ya uyguladığı programlarla benzer özellikler taşıyan bir istikrar programı daha başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Türkiye 15 Nisan 2001 tarihinde IMF’nin önerdiği dalgalı kur sistemini dayanan ‘Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı’nı uygulanmaya başlamıştır. 3.4.4.Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı ve 2002–2005 Yılları Türkiye 1999 yılında uygulamaya konulan ve başarısızlıkla sonuçlanan ‘Enflasyonla Mücadele’ programının başarısızlıkla sonuçlanması üzerine 3 yıllık uygulama süresi olan 15 Nisan 2001 tarihinde (bkz.tablo–7) “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı” (GEGP) açıklanmıştır. Program sıkı para ve maliye politikalarını içermesi nedeniyle klasik IMF tipi Ortodoks istikrar programlarının temel özelliklerini taşımaktadır. Erçel ve Diğerlerine göre (2000), yeni programın hedefleri şunlardır (Erçel, 2000: 12-13): Dalgalı kur sistemi içinde enflasyonla mücadeleyi kesintisiz ve kararlı bir biçimde sürdürmek Bankacılık sektöründe kamu ve TMSF bünyesindeki bankalar başta olmak üzere hızlı ve kapsamlı bir yeniden yapılandırılması, böylece bankacılık kesimi ile reel sektör arasında sağlıklı bir ilişki kurmak, Kamu finansman dengesini bir daha bozulmayacak bir biçimde güçlendirmek, Toplumsal uzlaşmaya dayalı, fedakarlığın tüm kesimlerce adil bir biçimde paylaşılmasını öngören ve enflasyon hedefleri ile uyumlu bir gelirler politikası sürdürmek, Bütün bunları etkinlik, esneklik ve şeffaflık ile sağlayarak yapısal unsurların yasal altyapısını oluşturmaktır. 20 Bu son Program, ekonomiyi olası krizlere karşı güvenceye almayı ve enflasyonist olmayan sürdürülebilir bir büyümenin temellerini atmayı hedeflemekte olup, Aralık 1999 niyet mektubuyla somutlaşan 2000 enflasyonu düşürme programından temel farkı, döviz çapasının yerine dalgalı kura dayanan bir para programı olmasıdır. Zaten 2000 programının diğer hedefleri (kamu kesimi reformu, sosyal güvenlik, özelleştirme, tarım reformları) aynen bu programın hedefleri arasında da bulunmaktadır (Bağımsız Sosyal Bilimciler İktisat Grubu, 2001: 8). Bu program öncelikle bankacılık sektöründe reformların yapılmasını öngörmektedir. Programla birlikte Türk Ekonomisinin yapısal sorunları olduğu kabul edilerek bu sorunların üstesinden gelinmeden kalıcı büyümenin sağlanamayacağı ve enflasyonist süreçten çıkılamayacağı kabul edilmiştir. 3 Kasım 2002 Genel Seçimleriyle iş başına gelen yeni hükümet de programı sürdürme yönündeki kararlılığını ve taahhüdünü, 5 Nisan 2003 tarihli niyet mektubuyla IMF’ye bildirmiştir. Bu kapsamda yeni hükümetin temel amaçları; enflasyonla mücadele, borç yükünün azaltılması ve sürdürülebilir hızlı büyüme olarak belirginleşmiştir. İlk olarak, program ekonominin şoklara karşı dayanıklılığını artıracak ve olası krizlere karşı kırılganlığını azaltacaktır. Bunu sağlamak için: a) dalgalı döviz kuru rejimi uygulamasına devam edilecek ve enflasyonda önemli bir düşüş sağlanması için enflasyon hedeflemesi uygulanacaktır, b) banka yeniden yapılandırmalarına hız verilecektir ve c) sağlıklı bir kamu borç pozisyonu sağlanacaktır. İkinci olarak program, Türkiye’nin büyüme potansiyelini artırmaya yönelik temel yapısal reformlar içerecektir (Üçgöz,2005:110). Tablo-9:Türkiye Ekonomisinde Bazı Göstergeler (1998 - 2003) Yıllar GSMH (Milyar $) 1998 204,7 1999 186,9 2000 201,3 2001 148,2 2002 165,6 2003 237,7 Kaynak:DPT(1998-2003) Fert Başına GSMH($) 3255 2879 2948 2160 2400 3383 Büyüme İhracat (%) (Milyar $) 3,8 -6,1 6,3 -9,4 7,8 5,9 26,9 26,6 30,7 34,4 39,1 50,8 İthalat (Milyar $) Bütçe Dengesi/ GSMH(%) 45,9 40,7 53,1 38,9 47,8 64,7 -6,9 -11,6 -10,2 -16 -14 -11 Yeni programın uygulamaya alınmasıyla (bkz. Tablo-9) fert başına GSMH, 1999’da 2.879 dolar iken 2003’te 3.383 dolara yükselmiştir. 1998, 1999 ve 2001 yılında negatif olan büyüme oranı 2003 yılında % 5,9 olmuştur. 1999’da 26.6 milyar dolar olan ihracat 2003 yılında 50,8 milyar dolara çıkmıştır. Ancak, ihracat ithalatı karşılayamamaktadır. Hükümetin 3 Mart 2003 tarihinde yapmış olduğu açıklamada harcamalara yönelik olarak kamuda toplam 9,8 katrilyon düzeyinde bir harcama tasarrufu sağlanacağı öngörülmüştür. Bu miktar IMF dördüncü gözden geçirme çerçevesinde verilen niyet mektubunda 11,3 katrilyon lira düzeyine çıkarılmıştır. GSMH’ya oran olarak yüzde 3,2 düzeyine karşılık gelen harcama tasarrufları, 2003 yılı için hedeflenen faiz dışı fazla hedefinin yaklaşık yarısına eşittir. Harcama tasarruflarının esas olarak yatırım harcamaları, personel harcamaları ve doğrudan gelir başta olmak üzere tarımsal destekleme harcamaları üzerinde yoğunlaşmıştır (Emil ve Yavuz, 2003: 48). Daha önceki programların başarısız olmaları, IMF’yi, uygulanan para ve maliye politikalarında etkinliğin sağlanmasının yeterli olmadığını, kurumsal yapılanmalarda da 21 değişikliğe gidilmesi gerektiği sonucuna götürmüştür. Bu tespitin yapılmış ve genel kabul görmüş olması da IMF ile stand-by antlaşması imzalayan ülkelerde iktisadi yapılanmayı değiştiren kararların uygulanmasına neden olmuştur. Böyle bir yapılanmanın belki de etkin bir şekilde uygulandığı tek ülke Türkiye’dir. Bundan dolayı IMF, Türkiye’yi örnek ülke olarak görmektedir. 2002 yılında iktidara gelen hükümet, IMF’nin önerdiği ve desteklediği GEGP’ kesintisiz bir şekilde uygulamıştır. Uygulanan programın sürekliliğinin sağlanması, enflasyon oranını %12’lere çekerken, ortalama büyüme oranı da %5’lerin üzerine çıkmasını sağlamıştır (Çolak, 2004: 1-2). 18. stand-by düzenlemesine 4 Şubat 2002’de başlayan Türkiye, 4 Şubat 2005’te bu anlaşmanın sona ereceği tarihten önce Ocak 2005’te 19. stand-by anlaşmasına imza atmıştır (Aktaş,2002:10). Türkiye 2002’de 1,52; 2003’de 8,03 ve 2004’de 15,6 milyar dolar açık veren cari işlemler hesabı, 2005’de 23,0 milyar dolar ve 2006 yılı sonunda 31,3 milyar dolar düzeyinde rekor açık vermiştir (Akalın ve Uçak,2007:261). Türkiye’de 2001-2005 yılları dikkate alındığında GSMH’nin 2001 kriz yılında %9,5 oranında küçülmüştür. 2001 yılının kriz yılı olması nedeniyle 3,390 milyon dolar fazla veren cari işlemler dengesi 2002 yılından itibaren açık vermeye başlamış 1994ve 2005 yılı itibariyle cari işlemler hesabı 23,155 milyon dolar açık vermiştir. Güçlü Ekonomiye Geçiş Programının cari işlemler dengesi ile ilgili hedeflere tam olarak ulaşamadığı ve cari işlemler dengesinde kalıcı bir gelişme sağlayamadığı söylenebilir. (Topallı,2006:152). Tablo-10: Türkiye 2001-2005 GSMH(%), Enflasyon(%), Cari işlemler Dengesi (Milyon dolar), Cari İşlemler/GSMH Oranı (%) Yıllar 2001 2002 GSMH (%) -9,5 7,9 8,4 10,3 İşsizlik(%) Enflasyon (%Yıllık) 68,5 29,7 Cari İşlemler Dengesi (Milyon $) 3,39 -1,524 Cari İşlemler Dengesi (Milyon $) 2,4 -0,8 Kanak: DİE;DPT;TCMB 2001-2005 Yıllık Raporları 2003 2004 2005 5,9 9,9 7,6 10,5 9.7 10.3 18,4 -8,036 -3,4 9,3 -15,604 -5,2 7,7 -23,155 -6,4 Türkiye’de 2002 yılı başından itibaren uygulamaya konulan ekonomik programla, enflasyonun düşürülmesi ve kamu borcunun milli gelire oranının azaltılması hedefine odaklı programın uygulanması sonucunda, 2004 yılında büyüme oranı (bkz. tablo-10) % 9.9 olarak gerçekleşmiştir. Ancak bu büyüme istihdamsız bir büyüme olup, 2001’de %8,4 olan işsizlik 2002’de %10,3’e, 2003’de ise %10,5’e yükselmiştir. 2004 yılında bu oran % 9.7 ve 2005’te 10.3 olarak gerçekleşmiştir. Ancak cari işlemler hesabı sürekli açık vermiştir. İstihdam alanında yaşanan bu sıkıntıya rağmen, enflasyonda önemli düşüşler sağlanmış, 2001 yılında yaklaşık %68,5 olan enflasyon oranı, 2002’de %29,7’ye, 2003 yılında %18,4’e 2004 yılında %9,3’e inerek 2005 yılında %7,7 düzeylerine inmiştir. Uygulanan program ile birlikte enflasyon oranının tek haneli seviyelere inmesi ve pozitif değerli büyüme oranlarının sağlanması programın başarısı olarak nitelendirilebilir. 22 4. BULGULAR VE ÖNERİLER Bu çalışmada 1980 sonrası Latin Amerika, 1994’ de Meksika, 1997’de Güney Doğu Asya ve 1990’lı yıllarda Türkiye’de yaşanan finansal krizler, krizden çıkış için uygulanan IMF tipi ortodoks ve heteredoks istikrar programları (bkz.tablo–11) ve başarıları değerlendirilmiştir. Tablo–11: Latin Amerika, Meksika, Güney Doğu Asya ve Türkiye Krizlerinin IMF Tipi İstikrar Programlarına Göre Sınıflandırılması Kriz Yılı Kriz Nedenleri Uygulanan İstikrar Programları Arjantin Austral Planı 1985 Heteredoks- Ortodos Başarısız Konvertibilite Planı 1991 Kısa Vadeli Dış Borçlardaki Artış Hiperenflasyon Para ve Banka Krizleri, Hiperenflasyon Ortodoks Başarılı Brezilya Brezilya planı 1981-1984 Ortodoks Başarısız Cruzado Planı Collor I planı Collor II planı 1986 1990 1991 Heteredoks Heteredoks Heteredoks Başarısız Başarısız Başarısız Real Planı Brezilya Planı 1994 1995 Hiperenflasyon, Dış Ticaret Açığı Finansal Kriz, Yükseksek enflasyon Hiperenflasyon, banka krizleri Hiperenflasyon, Politik İstikrarsızlık Hiperenflasyon Dış Ticaret Açığı 1994 Meksika Krizi Ortodoks Ortodoks Başarısız Başarısız 1985 Hiperenflasyon Ortodoks Başarılı 1982 Dış Ticaret Açığı Ortodoks Başarılı 1982 1988 1994 Finasal Kriz Kronik Enflasyon Sermaye Girişindeki Artış Reel Kurun Değerlenmesi Ağır Borç Yükü Finansal sistemdeki problemler Peso-Dolar Kompozisyonunun Dolar Lehine Değişmesi Ortodoks Heteredoks Başarısız Başarılı Ortodoks Başarılı Ülkeler Değerlendirme Latin Amerika Bolivya Bolivya Şili Şili Meksika Güney Doğu Asya 1997 Tayland Endonezya Güney Kore Kısa Vadeli Borçların Artması Spekülatif Amaçlı Sermaye Akımı, Dış Dengesinin Bozulması Finansal Sistemdeki Kırılganlıklar Ortodoks Kaynak: Kaynak: Çalışma içinde yer alan verilerden yararlanılarak oluşturulmuştur. 23 Başarılı Tablo-11(Devamı): Latin Amerika, Meksika, Güney Doğu Asya ve Türkiye Krizlerinin IMF Tipi IMF Tipi İstikrar Programlarına Göre Sınıflandırılması Türkiye 24 Ocak 1980 Programı Kriz Yılı 1980 5 Nisan 1994 Programı 1994 1999 Enflasyonu Düşürme Programı 2001 Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı 1998 2000 2001 Kriz Nedenleri Yüksek Enflasyon Kısa vadeli Dış Borç Yükümlülükleri Dış Ticaret Dengesinde Bozulma Devletin uyguladığı Finansal Baskı Politikaları Dış Ticaret Dengesinin Bozulması Bütçe Açıkları Dış Borç Yükünde Artış Parasal Genişleme 1997 Güney Doğu Asya Krizi 1998 Rusya Krizi Yüksek Enflasyon Siyasi İstikrarsızlık Dış Ticaret Dengesinin Bozulması Döviz Fiyatlarında Yükseliş Kısa Vadeli Dış Borç Yükünün Artışı Uygulanan İstikrar Programları Ortodoks Değerlendirme Başarısız Ortodoks-Heteredoks Başarısız Ortodoks-Heteredoks Başarısız Ortodoks Başarılı Kaynak: Kaynak: Çalışma içinde yer alan verilerden yararlanılarak oluşturulmuştur. IMF’nin Latin Amerika, Meksika, Güneydoğu Asya ve Türkiye’de uygulamış olduğu istikrar programlarının ortak özellikleri; sıkı para ve maliye politikası izlenmesi, devalüasyon yapılması, döviz kurunun serbest bırakılması, kamu mallarının fiyatlarının yükseltilmesi, ücret ve fiyat dondurmaları, fiyatların serbest bırakılması, ithalat kontrollerinin azaltılması, kamu sektöründe istihdamın azaltılması, özelleştirme, faiz oranlarının serbest bırakılması, yeni para birimi kullanılması ve yapısal reformlardır. (vergi, sosyal güvenlik, sağlık, eğitim, hukuk, mali sistem, askeri harcamalar gibi alanlarında). IMF tarafından önerilen istikrar programlarında ülkelerin ekonomik yapıları ve hastalıklarını dikkate alınmadan farklı hastalıklara aynı tedaviyi uygulanmaktadır. İncelediğimiz ülke örneklerinde, finansal kırılganlığa sahip, makro ekonomik açıdan dengesizlik yaşayan ülkelerde kur çapasının kullanılmasının bu ülkelerde kolaylıkla finansal krize yol açabileceği ortaya çıkmıştır. IMF tipi istikrar programlarıyla ülkelere önerilen finansal serbestleşme hareketleri söz konusu ülkelere doğrudan yabancı sermaye girişi hızlanmakta, faiz oranları ve enflasyon düşme sürecine girmekte, artan ithalat ve tüketimin de etkisiyle ekonomik büyüme oranları yükselmektedir. Ancak bu suni büyüme istihdama yansımamakta ve gelir dağılımındaki adaletsizliği ortadan kaldırmamaktadır. İncelenen ülkelerde görülen ortak noktalardan bazıları ulusal paraların reel anlamda aşırı değer kazanmaları, kısa vadeli dış borçların artması, cari işlemler dengesinin önemli ölçülerde bozulmasıdır. Bütün bunlar döviz kurları üzerindeki baskıyı artırarak devalüasyon beklentisine neden olmaktadırlar. Kısa dönemli dış borçların döviz rezervlerine oranı yükselmeye başlayınca ve ihracatta rekabet gücü zayıflamakta, izlenen döviz kuru rejimimi devam ettirmek imkansız hale gelmektedir. 24 Belirli bir dönemin sonunda enflasyon hedeflemesi tutturulamamakta ve ulusal paralar aşırı değerlendiğinden önceki döneme göre ucuzlayan ithalat artmakta, ihracat azalmakta ve dış ticaret dengesi bozulmaktadır. Bu süreç, yabancı yatırımcılarda kur ayarlaması beklentisini artırmakta ve yabancı sermayenin yurt dışına çıkışına sebep olmaktadır. Yerli yatırımcılarda finansal piyasaların çökeceği gibi olumsuz beklentilerle bankacılık sistemine dahil menkul kıymetlerini bu sistemden geri çekmeleriyle kriz ortamı oluşmaktadır. IMF, Latin Amerikalarını baz alarak oluşturduğu istikrar programları Meksika, Güney Doğu Asya ve Türkiye gibi ekonomik problem yaşayan bir çok ülkeye uygulanmıştır. Ancak birçoğundan da olumsuz sonuç almıştır. Çalışma kapsamında oluşturulan Tablo-11’den de anlaşılacağı üzere incelediğimiz 18 istikrar programından sadece 7’si başarılı olarak değerlendirilmiştir. IMF’nin Asya ülkelerine uyguladığı tip istikrar programlarıyla zaten deflasyon yaşayan ülkelerde, üretim düzeylerini daha da azaltacak uygulamalar gerçekleştirmiştir. IMF, finansal serbestleşme ve ya daha genel bir kavramla küreselleşme sonucu ortaya çıkan finansal krizlerin tek sorumlusu olmasa da uyguladığı programların etkisi küçümsenemez ölçüdedir. ÖNERİLER Her ülkenin ekonomik yapı ve şartları farklı olduğundan özellikle gelişmekte olan ülkelere IMF tarafından uygulanan istikrar programları bu koşullar dikkate alınmak suretiyle uygulanmalıdır. İstikrar programlarının uygulanmasında sadece para ve maliye politikalarının etkinliğinin sağlanması yeterli olmayıp, kurumsal yapılanmada da değişikliğe gidilmesi gerekmektedir. Programlar uygulanırken gelir dağılım bozukluklarının giderilmesi, istihdamın artırılmasına yönelik hiçbir politika önlemi uygulanmamaktadır. Bu yönde yapılacak değişiklikler kriz ortamında daha da artan gelir dağılımındaki adaletsizliği ortadan kaldıracaktır. Ülkelerin geçmiş dönemlerde edindikleri kriz tecrübelerinden faydalanarak sürdürülebilir kalkınmayı sağlayacak, üretim ve verimliliği artıracak, finansal ve parasal disiplini sağlayıcı kurumsallaşmış ve istikrarlı, sosyo-ekonomik yapıların oluşturulması için önlemler almaları gerekmektedir. 25 6. KAYNAKÇA ALPER C., ONİŞ Z., “The Turkish Banking System, Financial Crises and the IMF in the Age of Capital Account Liberalization: A Political Economy Perspective”, New Perspectives on Turkey, No.30, s.14, 2004. BAĞIMSIZ SOSYAL BİLİMCİLER İKTİSAT GRUBU, Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği, 2001. BAHÇECİ S.,Ortodoks ve Heterodoks İstikrar Programları : Seçilmiş Ülke Örnekleri ve 1994 Türkiye Deneyimi, D.P.T Ekonomik Modeller ve Stratejik Araştırmalar Genel Müdürlüğü, ANKARA, 1997. BRUNO M., “Crisis, Stabilization and Economic Reform: Therapy by Consensus”, Oxford University Press, Oxford, 1993. DORNBUSCH R., “Lessons From Experiences with High Inflation”, World Bank Economic Review, 6/1, 1992. EDWARDS S., Crisis and Reform in Latin America From Despair to Hope, The World Bank, Washington D.C. U.S.A. EMİL, F. ve YILMAZ, H., 2003. “Kamu Borçlanması, İstikrar Programları ve Uygulanan Maliye Programlarının Kalitesi”, VII.ERC/ODTÜ Uluslar arası Ekonomi Kongresi, Ankara, 6-9 Eylül 2003. ERÇEL, G. “2000 Yılı Enflasyonu Düşürme Programı: Kur ve Para Politikası Uygulaması”, TCMB, Ankara, 1999. FISCHER S., The Asian Crisis, The IMF, And the Japanese Economy, as408, 1998 GÜLOĞLU B. ve ALTUNOĞLU E., Finansal Serbestleşme Politikaları ve Finansal Krizler, Latin Amerika, Meksika, Asya ve Türkiye Krizleri, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, No:27, Ekim2002 KARABIÇAK M., IMF’nin Gelişim Süreci Türkiye’de Ekonomik Kriz Dönemlerinde Uygulanan IMF Politikaları ve Sonuçları, Süleyman Demirel Ünv. İİBF,C:11S:2,2006 KARLUK R., Türkiye Ekonomisi, Beta Basım Yayım, İstanbul, 1999 KEYDER N., Para Teori Politika ve Uygulama, Ankara,2000 KIGUEL M., ve LIVIATAN N, “When do Heterodox Stabilization Programs Work Lessons From Experience”, The World Bank Research Observer, Volume 7, No. 1, January 1992c. KHAN M.S. ve KNIGHT, M.D.,“Some Theoretical and Empirical Issues Relating to Economic Stabilization in Developing Countries” , World Development, 10/ 7,1982 26 NANTO, D., The 1997-1998 Asian Financial Crisis, Specialist in industry and Trade Economics Division, CRS Report For Congress,1998. ORTIZ G., “Mexico Beyond the Debt Crisis: Toward Sustainable Growth with Price Stability”, Lessons of Economic Stabilization and its Aftermath, The MIT Press, London 1991. PARASIZ İ., Enflasyon, Kriz, Ayarlamalar, Ezgi Kitabevi, Bursa, 2002. SHARMA S., Asia’ Economic Crisis and the IMF, International Institute for Strategic Studies Survival, vol.40, no: 2, summer 1998 SOLIMANO A., “Inflation and The Costs of Stabilization, Historical and Recent Experiences and Policy Lessons”, the World Bank Research Observer, July, 5/2, 1990. ŞAHİNKAYA S., “İstikrar Programları Üzerine Bazı Gözlemler ve Yeni İktisat Politikası Yaklaşımı”, Mülkiyeliler Birliği Dergisi, C.18, Ankara, 1993. TOPALLI N., Kriz Sonrası Uygulanan IMF Tipi İstikrar Programları ve Ekonomik Etkileri, Selçuk Ünv.İİBF Dergisi Sayı 11 Yıl 9 Aralık 2006. TÜREL O., Ekonomik İstikrar Programlarına Genel Bir Bakış, Türkiye’de ve Dünya’da Yaşanan Ekonomik Bunalım, Yurt Yayınevi, Ankara, 1984. UYGUR E., “ 2000 Kasım ve 2001 Şubat Üzerine Değerlendirmeler ” ,Mülkiye, 25(227), 2001. ÜÇGÖZ S.,, IMF İstikrar Programları ve Ekonomik Etkileri: Latin Amerika ve Türkiye Uygulamalarının Karşılaştırması, Kahraman Maraş Sütçü İmam Ünv.Sosyal Bilimler Ens. Yüksek Lisans Tezi, Eylül 2005 WHITT, J.A., The Mexican Peso Crisis, Federal Reserve Bank of Atlanta, Economic Review, January/February 1996. 27 ÖZGEÇMİŞ 1972 yılında Gümüşhane’de doğdu. 1993 yılında Gazi üniversitesi İ.İ.B.F Maliye Bölümünde lisans, 1996 yılında Karadeniz Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat Bölümünde yüksek lisansını tamamladı. 1998–2000 yılları arasında Türkcell Hizmetleri A.Ş. , 200-2005 yılları arasında Başbakanlık ve Dünya Bankasınca yürütülen Sosyal Riski Azaltma Projesi kapsamında proje koordinatörü olarak görev yaptı. 2006 yılında Atatürk Üniversitesinde öğretim görevlisi olarak çalıştı. 2008 yılında Gümüşhane Üniversitesi Kelkit Aydın Doğan Meslek Yüksekokulunda öğretim görevlisi olarak göreve başlamış olup, halen devam etmektedir. 2010 yılından itibaren İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde İktisat Bölümünde doktoraya devam etmektedir. 28