anadolu`da hıristiyanlık ve ilk kiliseler

advertisement
ANADOLU’DA HIRİSTİYANLIK VE İLK KİLİSELER
H
ıristiyanlığın kurucusu olan Hz.İsa, İslam inancına göre İsrail oğullarına gönderilen peygamberlerdendir. Dinsel inanışlara göre kutsal kitaplardan İncil’in Hz. İsa’ya vahyedildiğine inanılmıştır. Yeni Ahit’e göre de, Filistin’deki Yahuda kralı I. Büyük Herodes döneminde, Beytlehem’de
Hz.Davut’un soyundan geldiğine inanılan Yusuf’un bakire nişanlısı Meryem’in oğlu olarak dünyaya gelmiş, Herodes’in ölümünden sonra Celile’deki
Nasıra kentine getirilmiştir. Hıristiyan İnancına göre 30 yaşlarında Vaftizci Yahya tarafından Şeria ırmağında vaftiz edilmiş, Celile’de bazı mucizeleri
gerçekleştirmiş ve bunun ardından da çevresinde toplananlara Hıristiyanlığı yaymaya başlamıştır. Ancak Kudüs’te Yahudilerin topluma hakim olan
Sanhedrin tarafından suçlu bulunmuştur. Bunun üzerine Yahuda Valisi Romalı Pontius Pilatus’un istemeyerek vermiş olduğu kararla çarmıha gerilmiştir.
Çarmıha gerilişinde Yahudi cemaatinin, Ferisiler’in ve Saddukiler’in ısrarının da büyük rolü olmuştur.
Hıristiyanlığın ilk yıllarında, çıkarları sarsılan Yahudi toplumu ile çok tanrılara inananlar yeni dine yakınlık duyanları baskı altında tutmaya çalışmışlardır. Özellikle İmparator Domitianus (İ.S 51-96) onları en ağır biçimde cezalandırmış ve gizli yerlerde ibadet edenleri yakaladıklarında da ağır
işkenceler uygulanmıştır.
Eski çağ kaynaklarında Hz.İsa ile ilgili bilgilerin yeterli oldukları pek söylenemez. Romalı tarihçi Tacitus’un 115-117 yıllarında yazmış olduğu
“Annales” isimli eserinde, Hz. İsa’dan sonraki yüzyılda kullanılan Hıristiyan sözcüğünün, İmparator Tiberius döneminde çarmıha gerilen Hz.İsa’dan
kaynaklandığını ileri sürmüştür. Bu dönemde kurtarıcı anlamına gelen Mesih sözcüğünün de Hz.İsa için kullanıldığı anlaşılmaktadır. Tarihçi Suetonius,
Yahudi tarihçi Flavios İosephos’un yazdıkları dışında, Hz.İsa’nın yaşamıyla ilgili tüm bilgiler Hıristiyan dininin ana kaynakları olan Matta, Markos,
Yuhanna ve Lukas İncillerine dayanmaktadır. Hz.İsa’nın ölümünden kırk gün sonra havarilerine gözüktüğü ve göğe yükseldiği inancı ise dört İncil’de
de yer almıştır.
Hıristiyanlığın Anadolu’da yaygınlaşması Aziz Yuhanna’nın vahiyleri ile başlamıştır. Aziz Yuhanna’nın vahiylerinde ismi geçen yedi kutsal kilise
Anadolu’da bulunmaktadır. Ancak bu kiliseler bugün anladığımız anlamdaki dini yapılar olmaktan çok uzaktır. İncil’de sözü edilen “Eklesia” ile daha
çok dini topluluklar tanıtılmak istenmiştir. Yeni Ahit’in Vahiy kısmında sözü edilen yedi ayrı topluluğun yaşadığı bu yerlere bazı mesajlar iletilmiş, sonradan da bu yerlere yedi ayrı kilise yapılmıştır. Aziz Yuhanna’nın Vahiylerinde geçen bu kiliseler; Efes’de Aziz Jean, Smyrna’da (İzmir) Aziz Policarp,
Pergamon’da (Bergama) Kızıl Avlu, Thyateria’da (Akhisar) Tepe Mezarlığı, Sardes (Manisa-Sart) sinagogu, Philadelphia (Alaşehir) ve Denizli yakınındaki Laodiceia’da bulunmaktadır. Yedi ayrı cemaatin yaşadığı bu yerlere sonraki yıllarda kiliseler yapılmıştır. Aziz Yuhanna’nın Vahiy’de değindiği
yedi sayısı daha çok bütünselliğin, yetkinliğin bir simgesi olarak yorumlanmalıdır. Nitekim İncil’deki yedi sayısı her biri kendine özgü bütünleyici bir
anlam taşımaktadır. Yahudiliğin kutsal kitabı Eski Ahit’e göre yeryüzünün yaradılışı yedi günde tamamlanmıştır. Son yargılamada melekler yedi boru
çalmışlardır. Yedi kilise cemaatine yazılan mektuplar da yedi günde tamamlanmıştır.
Hıristiyanlık öğretilerinin başında gelen Aziz Yuhanna’nın Anadolu’daki yedi ayrı cemaate yazmış oldukları mektuplar yedi ayrı bölüm halindedir.
Hz.İsa’nın öğütlerini içeren bu mektuplarda karşılaşılan bazı sorunların aydınlatılmasına çalışılmıştır. Yeni Ahit’in ayrılmaz parçası olan bu mektuplarda
bazen azar, bazen de serzeniş vardır. Bu arada bazı kehanetlerden de söz edilirken imana davet edilişe ve geleceğe yönelik vaatlere de yer verilmiştir,
“Ben Yuhanna kardeşiniz, Allah’ın sözü ve İsa’nın tanıklığı için Patmos denilen adadaydım. Arkamda boru sesi gibi büyük bir ses işittim. Döndüğümde, yedi altın şamdan ve şamdanların ortasında, ayaklarını örten uzun bir giysi içinde, beline altın kuşak dolamış insanoğluna benzer birini gördüm.
Başı ve saçları yapağı gibi, kar gibi aktı. Gözleri ateş alevi gibiydi. Ayakları parlak tunca benziyordu. Sesi, bütün suların sesi gibi gürdü. Sağ elinde yedi
yıldız vardı, ağzından iki yanlı keskin bir kılıç çıkıyordu. Yüzü, en güçlü anında parıldayan güneş gibiydi. Onun ayaklarının önüne ölü gibi düşmüşüm.
Sağ elini üzerime koyup, “korkma” dedi, ilk ve son ve diri olan ben’im, ölüydüm ve işte sonsuzca diriyim, ölümün ve ölüler diyarının anahtarları bendedir. Şimdi gördüğün şeyleri ve göreceğin şeyleri, sağ elimde gördüğün yedi yıldızın sırrını ve yedi altın şamdanı yaz. Yedi şamdan yedi kilisedir ve yedi
yıldız bu yedi kilisenin melekleridir. Gördüğünü kitaba yaz ve yedi kiliseye, Efes’e, İzmir’e, Bergama’ya, Thyateira’ya, Sardes’e, Philadelphia’ya,
Laodikeia’ya gönder.”
Anadolu’daki Hıristiyan kültüründe Aziz Paulus’un çok önemli bir yeri vardır. Hz.İsa’nın babası olan Tanrı’nın sözlerinden yola çıkarak Anadolu’da
vaazlar veren Aziz Paulus, aynı şehirlere hiçbir zaman ikinci defa uğramadan gezisini sürdürmüştür. Onunla ilgili bilgiler Yeni Ahit’in üçte birini oluşturan mektuplarından ve eski Hıristiyan kaynaklarından öğrenilmektedir. Hıristiyanlığın ana hatlarını oluşturan Yeni Ahit’teki “Resullerin İşleri” bölümü
Anadolu’daki dinsel çalışmalarını yansıtmaktadır. Özellikle Aziz Yuhanna’nın yazıp Aziz Paulus’un izlediği bu mektuplar Hıristiyan inancının günümüze gelebilmiş en önemli belgeleridir. Ayrıca Aziz Paulus’un Romalı hatip Seneka ile yapmış olduğu yazışmalar da dini edebiyatın en eski örnekleri
arasında yer almıştır.
Aziz Paulus, Tarsuslu Roma vatandaşı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Bu nedenle hem Yahudi ismi olan Saul’u, hem de Roma ismi olan
Paulus’u kullanmıştır. Gençliğinde çeşitli dallarda çalışmış ve iyi bir öğrenim görmüştür. Kudüs’te bulunduğu sırada Hz. İsa’nın havarilerinden Barnabas, Petrus ve Silas ile birlikte olmuştur. Şam’a yaptığı yolculuk sırasında da Hz.İsa’nın görüntüsü ile karşılaşmış, bundan sonra da kendisini tamamen
Hıristiyanlığı yaymaya adamıştır. Yaşamını gezgin bir hatip olarak sürdürmüş, eylemini dini ve daha çok özgün öğreti temelleri üzerine oturtmuştur.
Arabistan’da bir süre yaşamış, sonra da Şam’a yerleşmiştir. Ancak inançlarından ötürü burada üç yıl kalabilmiş, sonunda Kudüs’e kaçmak zorunda kalmıştır. Hıristiyanlığı bir Yahudi mezhebi olmaktan kurtaran Aziz Paulus, Hıristiyanlığı dünya dinine dönüştürmüştür. Haberci olarak tanınmış ve diğer
havarilerle birlikte biraz da Ferisilerin kendilerinden öç almalarından çekinerek Anadolu’da Kilikya bölgesine ve Antiokheia’ya (Antakya) gelmiştir.
Anadolu’da Antiokheia’nın liman şehri Seleucia Pierra’dan (Samandağı) Aziz Barnabas ile dini gezilerine başlamak üzere yola çıkarak Kıbrıs’a gitmiştir. Orada Yahudilerin yalancı peygamberi ile karşılaşmış, gösterdiği bir mucize ile onun gözlerini kör etmiştir. Bunun ardından kısa bir süre Kudüs’e
dönmüş, ardından 48-51 yıllarında Anadolu’da Perge, İkonion (Konya), Lystra, Derbe Attaleia’ye (Antalya) gitmiş ve sonrada yeniden Antiokheia’ya
dönmüştür. Böylece Anadolu’da Hıristiyanlığı yaymak amacıyla yaptığı ilk gezisini tamamlamıştır.
Aziz Paulus 46 yılında Ephesos’tan sonra dönemin en büyük kenti olan Psidia Antiokheia’sına (Yalvaç) giderek sur duvarlarına yakın bir yerdeki
sinagogda ilk resmi vaazını vermiştir. Bu sinagogun kalıntıları üzerinde Anadolu’da Aziz Paulus’un ilk kilisesi yapılmıştır. Aziz Paulus ve yanındaki
diğer havariler gezileri boyunca vaazlarını sinagoglarda vermişlerdir. Ancak onların bu tutumları Yahudilerin düşmanlığını çekmiştir. Bu nedenle de vaaz
verdikleri şehirden kovulmuşlardır. Paulus ile Barnabas bu kez Konya’daki sinagoglarda da vaaz vermişlerdir. Onların konuşmaları şehrin ikiye ayrılmasına neden olmuş, bu yüzden diğer şehirlerde olduğu gibi Konya’dan da kovulmuşlardır. Bu kez Lystra, Glystra ve Toroslar’ın eteğindeki Derbe’ye
giderek vaazlarını sürdürmüşlerdir. Bu arada Aziz Paulus Lystra’da bir mucize göstererek ayakları sakat bir kişiyi iyileştirmiştir. Bunu gören Yahudiler
onları sihirbazlıkla suçlamış, taşlamış ve sonra da öldüklerini sanarak şehrin dışına atmışlardır. Bir süre sonra kendilerine gelen azizler Karaman’ın 20
km. kuzeyinde bulunan Karadağ üzerinden yeniden Derbe’ye gitmişlerdir. Aziz Paulus ve havariler Derbe’de sağlıklarına yeniden kavuştular. Bundan
sonra Antalya, Perge ve Antakya’ya gitmişlerdir.
Aziz Paulus bu gezisinden sonra Aziz Barnabas ile birlikte daha önce dolaştığı kentlere bir kez daha gitmek için yola çıkmışlardır. Ancak yolda
Barnabas ile araları açılmış, bu kez onun yerine Silas’ı alarak Anadolu’nun ortasına, Galatia’ya doğru yola çıkmıştır. Lystra’da kendilerine Timotheus
da katılmıştır. Bundan sonra hep birlikte Troas’a, ardından Makedonya’ya geçmişlerdir. Bu gezileri sırasında Thessalonike (Selanik), Philippi ve Beroia
(Veroia) kiliselerinin kurulmasına öncülük ettiler. Ancak Philippi’de Silas ile birlikte bir süre tutuklanmışlardır. Thessalonike ile Bercia’da Yahudilerin
düşmanca davranışlarından ötürü bu kez Atina’ya kaçmışlardır.
Aziz Paulus bir gece rüyasında Kutsal Ruhu görmüş ve kendisine daha ileriye gitmemesi öğütlenmiştir. Bunun üzerine Batı Trakya’nın çeşitli şehirlerini Silas ile birlikte dolaşmış ve orada kendilerine epeyce taraftar bulmuşlardır. Silas ile birlikte karşılaştıkları güçlüklere rağmen öğretilerini
sürdürmeye de devam etmişlerdir.
Hıristiyanlık Anadolu’da Bizans döneminde geniş alanlara yayılmış, kilisenin önemi artmıştır. Hıristiyanlığın resmen kabulünden sonra Roma İmparatorluğunda beş patriklik kurulmuştur. Bunlar Roma, İstanbul, İskenderiye, Antakya ve Kudüs’te bulunuyordu. Anadolu’da Bizans İmparatorluğu
sınırları içerisinde 30 metropolitlik ve 450 piskoposluk vardı. Kilisenin devlet yönetiminde ve toplumda zamanla gücü artmış, yetkileri genişlemiştir.
Geniş arazi ve mülkleri olan kiliseler zaman zaman imparatorlarla ve kendi aralarında da çekişmelere başlamışlardır. Bununla beraber Anadolu kiliseleri
her zaman saygınlığını koruyabilmiştir. İstanbul Patriğini Bizans imparatoru seçiyor, patrik de yeni imparatora taç giydiriyordu. Bunun yanı sıra kiliseye
bağlı oldukça geniş bir manastır ağı da Anadolu’da kurulmuştur.
İncilde kilise kavramı 114 kez geçmektedir. Eklesia sözcüğü ile müminlerin toplantı yeri tanımlanmak istenmiştir. Katolik ve Ortodoks kiliselerinde,
kilisenin İsa’nın vücudunu temsil ettiği inancı yaygındır. Özellikle narteks bölümü yeryüzünü, orta bölüm gökyüzünü, ana mekan olan naos ise Tanrı’nın
makamı olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle de apsisin iki yanındaki diakonikon ve protezis bölümlerinin kapıları üzerinde daima melek tasvirlerine yer
verilmiştir. Buradaki melekler sembolik olarak kapıları korumakta ve ölümlü insanların içeriye girmelerini engellemektedir. Çoğunlukla orta mekandaki
sütun başlıklarının aralarındaki mekanlarda on iki havariye yer verilmiştir. Kiliselerin iç kısımlarındaki boş taht imparatorun oturduğu taht olarak kabul
edilmiştir. Apsis’de resmedilen taht ise ayini yönetenlerin sembolik tahtıdır. Çoğunlukla bu tahtın bulunduğu kiliselere katedral ismi verilmiştir.
Hıristiyan dininin yaygınlaşmasından sonra ilk kiliselerin yapımında Romalıların mahkeme yapıları örnek alınmıştır. Bazilika olarak adlandırdığımız
bu kiliselerde cemaatin toplandığı üzeri düz veya beşik çatı ile örtülmüş bir orta mekan, bunun iki yanında bazen birer bazen de ikişer yan neflere yer
verilmiştir. Bunlar ana mekandan daha alçak olup sütun veya paye dizileri ile onlardan ayrılmışlardır.
Erken Hıristiyanlık döneminde yatay bir eksen üzerinde bulunmayan merkezi planlı yapılar ortaya konulmuştur. Roma’da Diocletianus’un anıt mezarı veya martyrionlarda kullanılan bu plan şeması Hıristiyanlar tarafında da kullanılmıştır. Bu tür kiliselerde çoğunlukla sekizgen veya onaltıgen planlar
iç mekanda ayaklar üzerine oturtulmuştur. Ravenna’da San Vitale Bazilikası ile Aechen Palatine Şapeli’nde görülen bu plan tipinin benzeri İstanbul’daki
Sergios ve Bakkhos’da (Küçük Ayasofya) karşımıza çıkmaktadır. Bunun yanı sıra merkezi planlı ve tek kubbeli Roma yapılarından kaynaklanan bir başka kilise planı da Ortodoksların egemen oldukları Doğu Avrupa, Anadolu ve Ortadoğu kiliselerinde görülen Yunan haçı planlı yapılardır. Bu kiliselerde
kubbeli bir orta mekan, orta mekanın dört yanına eşit uzunlukta dört kol eklenmiştir. İstanbul’da bugünkü Fatih camisinin yerinde yapılmış olan Havarium kilisesi ile Venedik’teki San Marco Bazilikası’nda bu plan tipinde kolların üzerlerine birer kubbe yerleştirilmiştir. Yunan haçı plan şeması daha çok
Bizans’ın egemen olduğu İstanbul ve Anadolu’da kullanılmıştır. Bu yapılarda kubbeli orta mekanın dört yanındaki haçın kolları üzerleri beşik tonozlarla
örtülmüştür. Kollar arasında kalan boşluklar daha küçük kubbeli köşe mekanlarına dönüştürülmüş ve böylece kilise kare plana dönüştürülmüştür. Yunan
haçının kapalı bir mekan içerisinde kalmış olmasından ötürü bu tipe Kapalı Yunan Haçı planı denilmiştir. İstanbul’daki St. Miraleion Kilisesi (Bodrum
Camisi), Pantepeptos Manastır Kilisesi (Eski İmaret Camisi), Hagios Theodoros Kilisesi (Vefa Kilise Camisi) bu tipin en önemli örnekleridir.
Bizans mimarisinde bazı kiliselerde ise ana mekan dört ayağa oturtulan merkezi kubbenin dört yanına, apsis dışındaki bölüm dışında U biçiminde
koridorla genişletilmiştir. Dehlizli tip denilen bu tipin örnekleri İstanbul’da Theotoks Pammakaristos Manastırı Kilisesi (Fethiye Camisi), Konstantinos
Lips Manastır Kilise’sinde (Fenarı İsa Camisi) görülmektedir. Ayrıca Anadolu’da Karaman’da Binbir Kilise diye isimlendirilen alanda ise bu plan tipleri
ile yakın bağlantıları olan ve çoğu erken dönemlere tarihlendirilen kiliseler de bulunmaktadır. Demre’de Aziz Nicholas Kilisesi, Silifke yakınında Azize
Thekla Kilisesi, Mut yolu üzerinde Alahan Manastır Kilisesi, Tarsus’da Aziz Paulus Kilisesi, Antakya Aziz Pierre Kilisesi, Aziz Simeon Manastırı ile
Kapadokya bölgesindeki kiliseler de Anadolu’da yapılmış başlıca Hıristiyan dini yapıları arasındadır.
Erdem YÜCEL
Trakya Üniversitesi Em. Öğr. Görevlisi
(Eski Ayasofya Müzesi Müdürü)
Download