KALP HASTALIKLARI CERRAHĠSĠ VE HEMġĠRELĠK BAKIMI YRD. DOÇ. DR. DĠLEK AYGĠN SAKARYA ÜNĠVERSĠTESĠ SAĞLIK YÜKSEKOKULU CERRAHĠ HASTALIKLARI HEMġĠRELĠĞĠ ANA BĠLĠM DALI ÖĞRETĠM ÜYESĠ KALP HASTALIKLARI CERRAHİSİ VE HEMŞİRELİK BAKIMI İÇERİK PLANI I.KALBĠN YAPISI VE ĠġLEVĠ II.KALP HASTALIKLARI CERRAHĠSĠNDE DEĞERLENDĠRME, YARDIMCI TEST VE UYGULAMALAR III.CERRAHĠ KALP HASTALIKLARI TEDAVĠ VE BAKIMI IV.KALP CERRAHĠSĠ VE HEMġĠRELĠK BAKIMI TANIYA KALP HASTALIKLARI CERRAHĠSĠ VE HEMġĠRELĠK BAKIMI Kardiyovasküler hastalıklar (KVH) hemen bütün dünyada, özellikle batı ülkelerinde, 20. asrın 30’lu yıllarından sonra, hızla artarak tüm hastalık kategorileri ve ölüm sebepleri arasında baĢı çekmektedir. Günümüzde her iki kiĢiden biri, kalbi besleyen koroner damarların iyi çalıĢmaması sonunda, kalbin pompa gücünü kaybetmesinden ölmektedir. Amerika BirleĢik Devletleri (ABD)’nde 2003 yılı istatistiklerine göre 71 milyondan fazla ABD’li yetiĢkinin KVH’ın herhangi bir tipine sahip olduğu ve 65 yaĢ üzeri 27 milyon 44 bin ABD’li olduğu tahmin edilmektedir. Her üç yetiĢkinden birinde KVH görüldüğü, bir milyondan fazla insanın bu yüzden öldüğü ve 2003’teki tüm ölümlerin %37,3’ünden sorumlu olduğu belirtilmektedir. Bu durum Türkiye’de de pek farklı değildir. Her yıl onbinlerce insan kalp krizi nedeniyle hayatını kaybetmekte ve büyük sayıda kalp hastası bulunmaktadır. Devlet Ġstatistik Enstitüsü’nün (DĠE) çalıĢmalarına göre, Türkiye’deki ölümlerin yaklaĢık yarısının kalp ve damar hastalıklarından kaynaklandığı belirtilmektedir. Günümüzde ilerlemiĢ olan tıbbi ve cerrahi tedavi metodlarıyla, kalp damar hastalıkları büyük ölçüde tedavi edilerek pek çok insanın hayatı kurtarılabilmektedir. 1 I. KALBĠN YAPISI VE ĠġLEVĠ DolaĢım sistemi (angiologia) kalp, kan ve damarlardan meydana gelmiĢtir. DolaĢım sisteminin merkezi kalp’tir. Temel olarak kalbin iĢlevleri; Oksijenden zengin kanı ve besin maddelerini arteryel sisteme ve insan vücudunun en küçük birimi hücrelere pompalamak, Metabolizma artıklarını ve karbondioksiti (kirli kanı) venöz sistem aracılığı ile toplayarak yeniden temizlenmek ve oksijenlenmek üzere akciğerlere göndermektir. ġekil 1. Kalbin yapısı, kalbin bölmelerdeki kan dolaĢımı Kaynak; Smeltzer SC, Bare BG: Brunnner & Suddarth’s Textbook of Medical-Surgical Nursing. Nineth Edition, Lippincott Williams Wilkins, Philadelphia, 2000, p. 531-678. Triküspit kapak: sağ atrium ve sağ ventrikül arasında bulunur. Pulmoner kapak: sağ ventrikül ile pulmoner arter arasında bulunur. Mitral kapak: sol atrium ve sol ventrikül arasında bulunur. Aort kapağı: sol ventrikül ile aort arasında bulunur. 2 KALP, göğüs boĢluğunda iki akciğer arasına (mediastinum) yerleĢmiĢ, çizgili kas ve zarlardan yapılmıĢ içi boĢ, ortalama ağırlığı kadınlarda yaklaĢık 230–280 gr; erkeklerde 280– 340 gr’dır. Kalbin tabanını atriumlar, tepesini ventriküller oluĢturur ve tabanı yukarıda, tepesi (apeks) aĢağıdadır (ġekil 1). Kalp duvarı sinir, kan ve lenf damarlarından zengindir. Kalp, üç tabakadan oluĢur, bunlar dıĢtan içe doğru perikard (pericardium), miyokard (myocardium) ve endokard (endocardium)’dur. 1. Perikard: Kalbin en dıĢ tabakasıdır ve iki yapraklı bir zardır. Pariyetal perikard (fibröz perikard), dıĢtaki yapraktır ve çevre dokulardan gelebilecek enfeksiyonlara karĢı engel oluĢturur. Visseral perikard (epikard), içte yer alan kalbe yapıĢık olan yapraktır ve bu iki yaprak arasında ―perikardiyal boĢluk‖ (cavitas pericardialis) vardır. Bu boĢlukta kalbin çalıĢırken rahat hareket edebilmesi için ortalama 10–20 ml kadar perikardiyal sıvı bulunur. Perikard yapraklarının kalınlıkları birer milimetre civarındadır. 2. Miyokard: Orta tabaka ince kaslardan oluĢur ve bu kaslar kalp iskeletinden baĢlar. Kas lifleri atriumları ve ventrikülleri ayrı ayrı sarar. Miyokard, atriumlarda iki kat, ventriküllerde ise üç kat kas tabakasından oluĢur. 3. Endokard-: Kalp odacıklarının iç yüzünü döĢeyen, kalp kapakçıklarını örten, ince, düz ve parlak bir epitel dokusudur. KALBĠN DÖRT BOġLUĞU, KAPAKÇIKLARI VE DAMARLARI Kalpte bulunan boĢluklardan ikisi taban tarafında yer alan atriumlardır ve kalbe gelen kanı toplayarak ventriküllere boĢaltırlar. Apekste bulunan sağ ve sol ventriküller ise kanı kalpten çıkan büyük arterler içine pompalarlar. Atriumlar ve ventriküller birbirlerinden bir bölme (septum) ile ayrılırlar. Ġki atriyumu birbirinden ayıran bölüme interatrial septum, iki ventrikülü ayıran bölüme ise interventriküler septum adı verilir. Sağ atrium ve sol atriumun komĢu olduğu bölmeye ise atriyoventriküler septum denir. Sağ atriuma, dokulardan geri dönen oksijenden fakir venöz kanı taĢıyan, vena kava superior (VKS), vena kava inferior (VKĠ) ve kalbin kendi venöz kanını taĢıyan sinüs koronaryus açılır. Sağ atrium, kalbe dönen venöz kan için bir rezervuar görevi görür ve duvar yapısı incedir. Sağ ventrikülün sistolü (kontraksiyon=kasılma süreci) esnasında kan, geçici olarak sağ atriuma dolar. Ventrikül diyastolü (gevĢeme süreci) esnasında sağ atriumdaki kanın yaklaĢık olarak %80’i kanın ağırlığı ile kendiliğinden triküspit (üç yönlü) kapaktan geçerek sağ ventriküle akar. Kalan kanın %20’si ise atriumun sistolü ile ventriküle dolar. Buna ―atrial kick‖ adı da verilir. Sağ ventriküle gelen kan, pulmoner arter aracılığı ile oksijenlenmenin gerçekleĢeceği akciğerlere pompalanır. Pulmoner arterin baĢlangıç kısmında kanın ventriküle geri dönmesini engelleyen yarımay (semilunar) Ģeklinde pulmoner kapak bulunur. Pulmoner sistem düĢük basınçlı bir sistem oluğundan dolayı, sağ ventrikülün iĢ yükü sol ventrikülünkinden daha hafiftir. 4–5 mm kalınlığındaki ince dıĢ duvar yapısı düĢük dirence karĢı kontrakte olan sağ ventrikül için yeterlidir. Akciğerlerde oksidasyona uğrayıp içindeki karbondioksiti bırakan, oksijenden zenginleĢmiĢ olan kan sağ ve solda ikiĢer adet olan pulmoner ven aracılığıyla sol atriuma gelir. 3 Sol atrium, sol ventrikül sistolde iken dört pulmoner venden aldığı oksijenlenmiĢ kan için rezervuar görevi görür. Yine sağ atriumda olduğu gibi, sol ventrikül diyastolde iken, kanın %80’i kendiliğinden mitral kapak (biküspit= iki bölümlü) aracılığıyla sol ventriküle akar, kalan %20’si de sol atriumun sistolü ile sol ventriküle itilir. Sol ventriküle gelen oksijenden zengin kan, ventrikül sistolü ile periferal dokulara dağıtılmak üzere, aortik kapak aracılığı ile aortaya pompalanır. Sol ventrikül yüksek basınçlı sistemik dolaĢıma karĢı kasılmak zorunda olduğundan, 8–15 mm’lik kas kalınlığı ile sağ ventrikülden iki-üç kat daha kalındır. Kapaklar; dört kardiyak kapağın, kanatlı gibi yapısı ile kalp boĢluklarına doğru tek yönlü kan akıĢı vardır. Bu kapaklar kardiyak boĢluklardaki basınç ve volüm değiĢikliklerine yanıt olarak açılır veya kapanır. Kardiyak kapaklar; atrium ve ventriküller arasındaki geçiĢ yolunda bulunan atrioventriküler (AV) kapaklar ile ventriküllerden pulmoner arter ve aortanın çıkıĢ yerlerindeki semilunar kapaklar olmak üzere iki tipte ele alınır. AV kapaklar semilunar kapaklardan daha kompleks yapıdadır ve küspit (cusp) denen endokard tabakadan oluĢan kısımlardan meydana gelmiĢtir. Sağ atrium ile sağ ventrikül arasında triküspit, sol atrium ile sol ventrikül arasında ise biküspit (mitral) kapak yer almaktadır. Ventriküllerin sistolü esnasında kapaklar atriuma doğru geri itilirler. Buna ise papiller kasların uçlarına tutunan ve gerilen korda tendinealar (iplikçik) kapakları çekmek suretiyle engel olurlar. Semilunar kapaklar, pulmoner ve aortik kapaklardır. Bu kapaklar ventrikül sistolü sırasında açılarak pulmoner artere ve aortaya kanın geçiĢine izin verirler. Aorta ve pulmoner arterden kanın geriye kaçıĢını önlemek amacıyla diyastol esnasında kapanırlar. Koroner arterler ve venler; Kalbi besleyen damarlara koroner arterler denir ve aortun baĢlangıç kısmında bulunan kapakların yaptığı sinusların hemen üzerinden baĢlarlar (Valsalva sinüs olarak bilinen bölgede). Aortadan ayrılan bu arterler iki tanedir. Sağ ve sol koroner arterlerin (arteria coroneria dextra ve sinistra) dalları kanı kalbin bütün dokularına taĢır. Kalbin venleri de üç dala ayrılarak, arterlerine paralel seyreder ve kalbin arka yüzünde toplanırlar. Sinus koronariyus ile sağ atriuma dökülürler (ġekil 2). ġekil 2. Kalbi besleyen damarlar. http://www.ahm etalpman.com/defkonuoku.asp?id=144&konuindex=1(EriĢim Tarihi:05.07.2006) 4 ĠLETĠ SĠSTEMĠ VE KALP KASININ ÖZELLĠKLERĠ Kalp Kasının Özellikleri Kalbin mekanik kontraksiyonu bir uyarı-yanıt sürecinden oluĢur. Kalbin hız ve ritminin düzenlenmesinde kalp kasının; otomatisite, eksitabilite (uyarılabilme), konduktivite (iletebilme), kontraktilite (uyarılamama) gibi özellikleri kalbin elektromanyetik olaylarının tamamlayıcı unsurlarıdır. Otomatisite; kalbin kendiliğinden (otomatik, spontan) ve düzenli (ritmik) olarak impulsları baĢlatabilme yeteneğine otomatisite (=ritmisite) denir. Birçok kardiyak hücrenin bu yeteneği olduğu halde, normal kalpte dominant pacemaker görevi yapan sino-atrial düğümde (SA nod= sinüs düğümü) bu belirgin bir özelliktir. Kalbin otomatisitesi, nörohormonal kontrolden çok sıvı-elektrolit dengesinden etkilenir. Eksitabilite (Uyarılabilme); kardiyak hücrelerin bir kardiyak impuls verildiğinde uyaranlara yanıt verebilme yeteneğidir. Uyarılabilen hücrelerin pacemaker hücrelerden farklı olduğu unutulmamalıdır. Pacemaker hücrelerde, bir impuls baĢlatmak için bir uyarana gerek yoktur. Kalbin uyarılabilmesinde hormonların, elektrolit dengesinin, kandaki oksijen düzeyinin, kullanılan ilaçların ve enfeksiyonların etkisi vardır. Konduktivite (İletebilme); kardiyak hücrelerin kardiyak impulsları hücre membranı boyunca iletebilme yeteneğidir. Bu fonksiyonda özelleĢmiĢ hücreler ileti sisteminde bulunur. Kontraktilite (Uyarılamama); Bir uyarıya yanıt olarak kalp kasının kasılma (kontraksiyon) yeteneğine kontraktilite denir. Kalp kası sistol süresince uyarılamaz, ancak diyastolde uyarılabilir. Bu da kontrolsüz ve hızlı kalp kontraksiyonlarının oluĢumunu engelleyerek, kalp ritminin korunmasına yardım eder. Ġleti Sistemi Kalbin ileti sistemi özelleĢmiĢ (uzmanlaĢmıĢ) kalp kası liflerinden oluĢmuĢtur. Kalbin elektriksel iletiminde yer alan hücreler, elektrik uyarılarını (impulsları) hızla iletme özelliğindedir. Kalbin kontraksiyonu milivoltlar düzeyindeki elektrik akımları sayesinde olur. Ġleti sistemi, sinoatrial düğüm (SA nod), atrioventriküler düğüm (AV nod) ve atrioventriküler demeti (his demeti) içerir. SA düğüm, sağ atriumda vena kava superiorun girdiği yerde bulunur, otomatik ve düzenli olarak dakikada 60–100 elektriksel uyarı verir. Bu uyarılar önce atriumlara yayılarak atriumların sistolüne neden olur ve kan ventriküllere geçer. Bir grup atrial kas lifi uyarıyı doğruca interatrial septumun sağ tarafında, sağ atriumun tabanında yer alan AV düğüme kısa bir gecikmeyle getirir. Bu gecikme, ventriküller kasılmaya baĢlamadan önce atriumların kasılarak kanın ventriküllere geçiĢine olanak sağlar. AV düğümden sonra uyarı ―AV demeti veya his demeti‖ diye adlandırılan uzmanlaĢmıĢ kas liflerine yayılır. AV demeti sağ ve sol kollara ayrılarak (ventriküllerde ―purkinje lifleri‖ adını alırlar) endokardiyum içerisindeki sıradan kas lifleri yoluyla miyokarda da geçerek bütün ventrikül duvarına yayılırlar. Bunun sonucunda önce ventrikül sistolü (depolarizasyonu), sonra da diyastolü (repolarizasyonu) gerçekleĢir. 5 Kardiyak Siklüs (Kardiyak Devir) Bir kalp siklüsü, yaklaĢık 0,8 saniyede tamamlanmıĢ bir kalp vurumuna eĢittir. Bir kardiyak siklüs, sistol ve diyastol fazlarından oluĢur. Atriumlar ve ventriküller gevĢeme sürecinde (diyastol esnasında) kanla dolar. Hem atriumların hem de ventriküllerin kontraksiyonu ile boĢalması sistol esnasında olur. Kalbin atriumları sistol fazında iken ventriküller diyastol; ventriküller sistol fazında iken atriumlar diyastol fazında bulunur. Klinik değerlendirmede sistol, atrioventriküler kapakların (AV) kapanması ile semilunar kapakların arasında geçen zaman aralığı, diyastol ise aorta ve pulmoner kapakların kapanması ile AV kapakların kapanması arasında geçen zaman aralığı olarak kabul edilir. Stroke Volüm (Vurum Hacmi) ve Kardiyak Output (Kalp Debisi) Stroke Volüm (SV), her bir ventrikül sistolünde pulmoner artere ve aortaya atılan kan miktarıdır. YaklaĢık olarak diyastol sonunda ventriküllerde 120 ml civarında volüm bulunur. Normalde sistol sırasında ventriküllerin içindeki kanın %55-70'i atılır yani tamamı atılmaz. Bu atılma oranına, ventriküllerin ejeksiyon fraksiyonu (EF) diyoruz. Kalp bu periyodda her vurumda yaklaĢık 70 ml kanı pompalamaktadır. Sistol sonunda ventrikülde kalan rezidüel volüme sistol sonu volüm diyoruz. SV’ü, diyastol sonu volümden (DSV) sistol sonu volümü (SSV) çıkararak hesaplıyoruz. [ SV = DSV – SSV (70ml = 120ml – 50ml) ] Kardiyak Output (CO), bir dakikada her bir ventrikülden pulmoner artere ve aortaya atılan kan miktarıdır. YetiĢkin bir erkekte CO 4-8 L/dak arasında değiĢebilir (ortalama kan miktarı 5 litre/dak), hatta yorucu bir egzersiz esnasında bu miktar dakikada 20-25 L’ye ulaĢabilir. Genellikle total CO hesaplanırken, bir dakikada sol ventrikülden aortaya atılan kan miktarı esas alınır ve sol ventrilün SV’ü ile bir dakikadaki kalp hızı (Nabız=NB) çarpılır. CO, m2 olarak vücut yüzey alanına bölündüğünde kardiyak indeks elde edilir ve normal değerleri 2.8-4.2 L/dak/ m2 ’dir. Bu değer 2.0 L/dak/ m2 ’nin altında ise doku perfüzyonu yetersiz denir. [ CO = SV x NB] Preload (önyük), kalbin Frank-Starling Yasası’na göre; kalp kası ne kadar fazla gerilirse, daha güçlü kontraksiyonla buna yanıt verir. Diyastol esnasında ventriküllere gelen kan miktarı arttıkça miyokardın lifleri gerilir. Kontraksiyon öncesi myokardın gerilme derecesi preload döneminde anlatılabilir. Buna göre preload, diyastol sonunda ventriküllere dolan kan miktarı (volümü) olarak tanımlanabilir. Starling Yasası’na göre, venöz dönüĢ arttıkça, sol ventrikül DSV (preload)’de artar, böylece miyokard lifleri gerilerek ventriküler fonksiyonun artmasını sağlar ve ventriküler kontraksiyon meydana gelir. Dolayısıyla stroke volümde de artıĢa neden olur. Afterload (ardyük); sol ventrikülden aortaya kanı fırlatmak için kontraksiyon esnasında ventrikülde meydana gelen gerilme miktarı olarak tanımlanabilir. Yani, sistol esnasında kasılması gereken miyokardial liflere karĢı oluĢan yüklerin hepsine afterload (ventrikül duvar stresi) denir. Bu yükler; aortik impedans, arteriyel direnç, periferik vasküler direnç, ventrikül içi basınç, kanın viskozitesi, aort ve büyük damarlardaki kan miktarıdır. Afterloadun arttığı durumlarda, sistol sonu volümde artıĢ olurken stroke volümde azalma meydana gelir. Ventrikül duvar stresi (ventriküler gerilim), arteriel basınç ve ventriküler yarıçap çarpılarak hesaplanır. [ Ventriküler gerilim = Arteriel basınç x Ventriküler yarıçap] 6 Kontraktilite (inotropik durum), miyokardiyuma binen bir yük esnasında kalbin hızında ve kasılmasındaki kapasiteyi gösterir. Kontraktilite sempatik uyarıyla veya kalsiyum, epinefrin gibi ilaçların etkisiyle artabilir. Kontraktilite arttığında, sistolde ventrikülerin boĢalması daha iyi olur ve böylece stroke volüm de artar. Kalp Hızının Kontrolü; Kalbin ve büyük damarların aktivitesi, beyinde medulla oblangatadaki vazomotor merkez, kardiyak merkez, otonom sinir sistemi (sempatik ve parasempatik lifler) ile kalp ve büyük damar duvarında yer alan reseptörler tarafından düzenlenir. Kalp hızı, sempatik ve parasempatik sinir sistemi aracılığı ile otonom sinir sistemi tarafından düzenlenir. Afferent lifler, ilgili organdan impulsları alıp medullaya götürür. Efferent lifler ise, impulsları medulla oblangatadaki kardiyak merkezden parasempatik ve sempatik liflerle kalbe iletirler. Bu sinirler kalbin çalıĢmasını iki Ģekilde etkilerler; (1) Kalbin atım sayısını değiĢtirerek, (2) Kalbin kasılma gücünü değiĢtirerek. Sempatik sinirler, torasik spinal korddan çıkar, atrium ve ventriküllere bir de SA nod ile AV noda ulaĢır. Sempatik sinirler uyarıldığında uçlarından ―norepinefrin‖ (noradrenalin) salınır. Sempatik sinirlerin pozitif kronotropik (hızın artması) ve inotropik (kasılma gücünün artması) etkileri vardır. Böylece kalp hızı, atrial ve ventriküler kontraktilite gücü artar ve aynı zamanda AV nod yoluyla elektriksel ileti hızı da artar. Dolayısıyla kardiyak output da artar. Sempatik sinir sistemi adrenal bezlerden de etkilenir. Adrenaller uyarılınca, yanıt olarak ―katekolaminler‖ (norepinefrin ve epinefrin) salınır. Adrenerjik reseptörler kalbin ve kan damarlarının hücre membranlarında yer alır. Parasempatik sinirler, medulladan çıkar ve esas innervasyonları (sinirlenmeleri) atrial kas, SA ve AV nodda olur. Ventriküllerde de bir miktar vagal innervasyonun olduğu ve aktive olmasıyla ventriküler kontraktiliteyi orta derecede azalttığı gösterilmiĢtir. Parasempatikler nervus vagus yoluyla kalbe gelirler ve uyarıldıklarında uçlarından ―asetilkolin‖ salınır. Parasempatik sinirlerin negatif kronotropik (hızın azalması) ve az da olsa negatif inotropik (kasılma gücünün azalması) etkileri vardır. Parasempatik uyarı, SA noddan çıkan uyarı sıklığı ve atriumlardan ventriküllere ileti hızı azalır, ayrıca atrial ve ventriküler kontraksiyon gücü de azalır. Dolayısıyla koroner kan akımında da yavaĢlamaya neden olur. Sonuç olarak kalp, birbirine zıt çalıĢan iki sinir sisteminin arasındaki denge ile kontrol edilir. Vagal inhibisyonun kontrolü ile kalp normalde dakikada 60-90 vurum yapar. Kalp hızı 100’ün üzerinde ise sinüs taĢikardisi, 60’ın altında ise sinüs bradikardisi denir. Reseptörler; değiĢikliklere duyarlı sinir uçlarıdır. Reseptörler arkus aortada ve karotid sinuste yer alırlar. Baroreseptörler (pressöreseptörler= basınç reseptörleri) basınç değiĢikliklerine, duyarlıdır. Baroreseptörler, vasküler sistemdeki damarların direnci ve arteryel kan basıncı değiĢikliklerinden etkilenirler. Örneğin, hipotansiyon olduğunda, aortada veya karotid sinuste kan basıncı aniden düĢer ve baroreseptörler uyarılır ve impulslar medulla oblangataya iletilir. Sonuç olarak, vazomotor ve kardiyak merkezin uyarılmasıyla kalp atım hızı artar ve damarlarda vazokonstrüksiyon olur. Böylece kan basıncı yükseltilmeye çalıĢılır. Kan basıncı yükseldiğinde ise kalp atım hızı azalır ve vazodilatasyon olur. Kemoreseptörler ise kimyasal değiĢikliklere duyarlıdır. Arteryel oksijen azlığı (hipoksemi), karbondioksit ve H+ iyonu fazlalığında kemoreseptörler uyarılarak 7 vazokonsrüksiyona ve kan basıncında artıĢa neden olurlar. Ayrıca solunum merkezi ve kardiyak merkezin uyarılmasıyla, solunum hızı ve kalp hızı da artar. Diğer reseptörler (streç = gerilim reseptörleri) vena kavanın son kısmında ve sağ atriumda bulunurlar ve basınç değiĢikliklerine duyarlıdırlar. Buralarda basınç arttığında kalp atım hızı artar, kan arteryel sisteme geçer ve sistemik kan basıncı yükselir. Diğer yandan basınç azaldığında bu reseptörler uyarılır, sempatik yanıt doğar ve vazokonsrüksiyon olurken kalp hızı da artar. Kalp hızını ve kan basıncını etkileyen diğer önemli faktörler; vücut ısısı, bazı ilaçlar, katekolaminler, arteryel kan gazı, epinefrinden baĢka diğer hormonlar (ADH, renin, angiotensin, aldosteron), ağrı, korku, öfke, heyecan, aĢı aktivite ve plazma elektrolit konsantrasyonlarıdır. KAN BASINCI Kan basıncı; kanın damar duvarına yaptığı basınçtır. Aortadan ayrılan büyük dalların ve orta arterlerin kısmen konstrüksiyon ve dilatasyon yetenekleri olmasına karĢın, arteriyel kan basıncı ayarlanmasında temel görev küçük arterlerin ve arteriyollerindir. Bu damarlar otonom sinirler (özellikle sempatik adrenerjik) ile yoğun olarak inerve edilmiĢlerdir. Yapılarındaki düz kas hücreleri nedeniyle dilatasyon ve konstrüksiyon yanıtı verirler (sempatik sinir aktivasyonuna veya dolaĢımdaki hormonlara). Kapiller yatakta düz kas hücreleri yoktur; burası plazma ve doku arasında oksijen, karbondioksit, su, elektrolitler, proteinler, metabolik yan ürünler ve hormonlar için değiĢim bölgesidir. Venüllerde de düz kas yapısı görülür, dilatasyon ve konstrüksiyon yeteneği ile kapiller basıncın ayarlanmasında rol alırlar. Venüller aynı zamanda daha geniĢ venlerle birlikte vücudun kan hacminin büyük kısmını depolayan damarlarıdır. Konstrüksiyon ile venöz kan hacminin azalmasına, venöz basıncın artmasına neden olarak kardiyak outputu artırırlar. Kapiller basınç doku beslenmesini sağlayan basınçtır, organa göre değiĢiklik göstermekle birlikte arteriyel uçta ortalama 25–30 mmHg, venöz ucunda ise 10-15 mmHg’dir. Venöz basınç kalbe doğru giderek azalır, sağ atriumda sıfıra yakındır. Kapiller basınç arttığında interstisyel aralığa sıvı kaçar ve ödeme neden olur. Kapiller basınç düĢtüğünde ise interstisyel aralıktan damar içine sıvı çekilir ve kan basıncının yükselmesine yol açar. Arteriyel Basınç Kanın arter duvarına yaptığı basınca arter basıncı denir. Kalp kontraksiyonda iken kanın arter duvarına yaptığı maksimum basınca sistolik basınç (Normal sınırları; 90-140 mmHg); kalp diyastolde iken kanın arter duvarına yaptığı basınca ise diyastolik basınç (Normal sınırları; 60-90 mmHg) denir. Sistolik ve diyastolik basınçların arasındaki farka nabız basıncı denilir ve normali 40–60 mmHg’dir. Kardiyak atımın düzenli aralıklarla olmasına bağlı olarak kan basıncı pulsatil (nabız gibi atan) bir yapı gösterse de ortalama bir basınç oluĢur. Ortalama arter basıncı (MAP=Mean Arterial Pressure) sistolik ve diyastolik kan basınçlarına göre hesaplanır. [ MAP = Diyastolik basınç + 1/3 (Sistolik basınç - Diyastolik basınç)] 8 Venöz Basınç Venlerde dolanan kanın ven duvarına yaptığı ortalama kan basıncına venöz basınç denir. Sağ atriumdaki kan basıncı ―Santral Venöz Basınç‖ (SVB=CVP= Central Venous Pressure; normali 5–15 cmH2O) olarak tanımlanır ve kardiyak output, solunum aktivitesi, iskelet kaslarının kasılması, sempatik aktivite, yerçekimi gibi birçok faktörden etkilenir. CVP ve arteryel kan basıncı şu faktörlerden etkilenir. Kardiyak outputta azalma (örn; kalp yetmezliği) kanın venöz sistemde göllenmesine ve CVP’de artıĢa neden olur. Ayrıca arter basıncı da düĢer. Böbrek yetmezliği veya renin-anjiotensin-aldosteron mekanizmasında aktivasyon kan hacminin artmasına ve CVP’de artıĢa neden olur. Venöz konstrüksiyon CVP’yi artırır. Arteriyollerde konstrüksiyon olursa arter basıncı artar, dilatasyon olursa düĢer. Ayakta dururken yatar pozisyona geçmek, yerçekimi nedeniyle CVP’de artıĢ olur. Ġntraplevral basıncın artırılması ile (örn; valsalva manevrası gibi) CVP artar. Ġskelet kaslarının kasılması ile periferik venöz bölümdeki kan, intratorasik venöz bölüme itileceğinden CVP’yi artırır. Kan volümü düĢerse arteriyel basınç da düĢer. Kanın viskozitesindeki artıĢ, arteriyel basıncı da artırır. Elastikiyeti bozulmuĢ sklerotik damarlar basınç değiĢikliklerine uyum yapamayacaklarından dolayı, sistolik basınç ve nabız basıncında artıĢa neden olurlar. 9 II. KALP HASTALIKLARI CERRAHĠSĠNDE DEĞERLENDĠRME, TANIYA YARDIMCI TEST VE UYGULAMALAR Kalp hastalıklarının cerrahisinden önce sistemik fonksiyonların çok iyi değerlendirilmesi, ameliyatın baĢarısını artırır ve ameliyat sonrası geliĢebilecek komplikasyonları en aza indirir. Ayrıca sistematik kardiyovasküler değerlendirme, hemĢireye hastanın psikolojik ve fizyolojik gereksinimlerinin belirlenmesinde ve bu gereksinimlerin karĢılanması için uygun hemĢirelik giriĢimlerinin planlanmasında kolaylık sağlar. Bu bölümde hastanın hikâyesi, fiziksel muayene ve tanılayıcı test ve uygulamalar ele alınacaktır. Hastanın Hikâyesi Kalp hastalıklarında en sık görülen klasik belirti ve bulgular; dispne (solunum güçlüğü, nefes darlığı), göğüs ağrısı, senkop (baygınlık), palpitasyon (çarpıntı), ödem ve yorgunluk’tur. Kardiyovasküler sistem, dinlenme anında yeterli olabilirken, egzersiz veya efor anında yetersiz olabilir. Bu yüzden, aktivitenin hastanın semptomlarına etkisine dikkat edilmelidir. KiĢisel AlıĢkanlıklar Hastanın beslenme, sigara, alkol, egzersiz ve kullandığı ilaçları hakkında bilgi toplanmalıdır. Özellikle diyetin kalorisi, kolesterol içeriği ve sodyum tüketimi önemlidir. Sigara ve alkol tüketiminde sıklığı ve kullanım süresi dikkate alınır. Eğer egzersiz yapıyorsa tipi ve miktarı, ayrıca kullandığı ilaçların (bitkisel olanlar da dahil) ne olduğu, reçeteye uygunluğu veya doz aĢımı olup olmadığı da çok önemlidir. Kardiyovasküler Hikayesi: Kendisi ve Ailesi Hastanın hikâyesinde, hipertansiyon, hiperlipidemi, konjestif kalp yetmezliği, koroner arter hastalığı, murmur, anevrizma, derin ven trombozu (DVT), Raynaud Hastalığı, venöz ülser, diyabetes mellitus ve renal hastalık varlığı önemle ele alınması gereken bilgilerdir. Aile üyelerinin de kardiyovasküler hikayesi, tedavileri ve deneyimleri dikkatle ele alınmalıdır. Dispne Hastaların güç, sıkıntılı, yetersiz solunumdan Ģikayet ettiği duruma dispne adı verilir. Kardiyopulmoner (hem kalp hem solunum sistemi) hastalıkların en sık görülen ve en çok sıkıntı veren semptomudur. Eforla gelen dispne; kalp hastalıklarında sık görülür. Kalp yetmezliğinin erken evrelerinde dispne, genellikle eforla ortaya çıkar ve dinlenmekle hızla hafifler. Dispnenin hangi hızda geliĢtiği ve Ģiddeti; etiyoloji, tanı koyma ve tedavi açısından önemlidir. Hangi derecede eforun dispneye neden olduğunu öğrenmek için; ne kadar yürüdükten ve kaç basamak merdiven çıktıktan sonra dispne hissettiklerini ve dinlenmek için durduklarını sormak gerekir. 10 Ortopne; genellikle daha ileri sol kalp yetmezliğinde sık görülen bir semptomdur. Hasta rekümbent (sırt üstü ve düz) pozisyonda yatarken ortay çıkan dispneye ortopne denir. Ortopneik hastalar daha rahat nefes alabilmek için, sırtının altına iki-üç yastık koyarak fowler ya da semifowler pozisyonda ve baĢ dik olarak yatma ihtiyacı duyarlar. Hasta bu pozisyonu aldıktan 5 dakika sonra giderek rahatlamaya baĢlar. Genellikle bu hastaların kaç yastıkla yattığı da sorgulanır. Paroksismal noktürnal dispne (PND); hastayı gece uykusundan uyandırarak oturur duruma geçmek zorunda bırakan dipneye denir. Kardiyak astma olarak da bilinen PND, genellikle uykuya daldıktan 2-5 saat sonra ortaya çıkar. PND’de ilerlemiĢ sol kalp yetmezliğinin karakteristik belirtisidir. Göğüs Ağrısı Kardiyak hastalıkların (angina, miyokard infarktüsü, endokardit gibi) en önemli semptomlarından birisi göğüs ağrısıdır. Göğüs ağrısı, kalple iliĢkili olmayan; anksiyete, akut kas-iskelet yaralanmaları, solunum sistemi hastalıkları (plörezi, pulmoner embolizm gibi), özefageal spazm veya reflü, peptik ülser gibi bazı hastalıklarda da olabilir. Göğüs ağrısını değerlendirirken dikkate alınması gereken noktalar; Başlangıcı; göğüs ağrısı ne zaman baĢladı? (Tarih ve saat) Başlangıç şekli; ağrı aniden mi dereceli olarak mı baĢladı? (Hızlı, yavaĢ vd.) Ağrının süresi; son ağrı ne kadar sürdü? (Saat, dakika, saniye) Hızlandıran faktörler; ağrının baĢlaması ile iliĢkili faktörler nelerdir? (Soğuk hava, aĢırı egzersiz, ağır yemek, anksiyete, emosyonel durum vd.) 5. Yeri; ağrının baĢladığı bölge neresi? Hangi bölgelere yayıldı? (Omuz, çene, boyun, kollar) 6. Tipi; ağrının tipi nasıldı? Hasta onu nasıl tanımladı? (Keskin, batıcı, yanıcı, sıkıĢtırıcı, ezici, sızı vs.) 7. Yoğunluğu; ağrının Ģiddeti nasıl? (1’de 10’a kadar skalada değerlendirilir) 8. Geçmiş öyküsü ve sıklığı; bu ağrı geçmiĢte ne zaman ve hangi sıklıkta görüldü? 9. Ağrıya eşlik eden durumlar; ağrı ile aynı anda meydana gelen semptom ve bulgular oldu mu? (Bulantı, kusma, baĢ dönmesi, solunumun kesilmesi veya güçlüğü gibi) 10. Ağrıyı kötüleştiren (artıran) faktörler; ağrıyı daha da kötüleĢtiren nedir? (efor, stres, pozisyon vs.) 11. Dinlendirici faktörler; semptomların yoğunluğu ne yapınca azalıyor? (Dinlenme, nitrogliserin, oksijen kullanımı gibi) 1. 2. 3. 4. Yukarıdaki adımlar periferik damar hastalıklarını değerlendirirken de uygulanır. Senkop Senkop (baygınlık), bilincin kaybına ayakta duramama ve genel kas zayıflığının da eĢlik ettiği bir durum olarak tanımlanır. En sık nedeni beyne giden kan akımının azalmasıdır. Hazırlayan sebepler arasında; kardiyovasküler hastalıklar, ortostatik hipotansiyon, hipovolemi, çeĢitli aritmiler (kalp bloğu ve ventriküler ritim bozuklukları) sayılabilir. Bunlar kardiyak outputta ani azalmaya, sonuçta da serebral kan akımında azalmaya neden olurlar ve senkop geliĢir. 11 Palpitasyon Palpitasyon (çarpıntı), kalp atımlarının (vurularının) düzensizliğinin öznel (subjektif) olarak hissedilme biçimidir. Kalbin arada bir vuru atlaması-duraklaması, göğüs kafesinde güçlü bir vuru, düzensiz bir nabız ya da dinlenme sırasında bile fark edilen taĢikardi olarak hissedilebilir. Hastalar kalp seslerini ―sıçrama, güm güm vurma, hızlı hızlı çarpma, yumruklama, duraklama, pır pır etme‖ gibi ifadelerle tanımlarlar. Çarpıntının en sık nedeni ektopik (atrial ya da ventriküler erken vurular) vurulardır. Kalp hastalığı, hipertansiyon hikâyesi de önemlidir. Anemi, hipertroidizm, enfeksiyon gibi kalp dıĢı nedenler ile kahve, çay, nikotin, alkol, bronkodilatör gibi ilaçlar, aĢırı egzersiz, uykusuzluk, çok yemek yeme gibi patolojik olmayan durumlar da çarpıntı ile iliĢkilidir. Ödem Ödem damar dıĢı sıvı miktarının artmasıyla oluĢur ve interstisiyel boĢlukta sıvının birikmesi olarak tanımlanır. Ödem, bir organ ya da dokuda lokal olarak görülebileceği gibi, karın duvarında; sakral bölgede; plevra, periton, perikard gibi seröz boĢluklarda ve genital bölgede de yaygın olarak görülebilir. Bu yaygın ödeme ―anazarka‖ denir. Sıvının birikmesi, sıvının damar dıĢına çıkması ve bunun lenfatik drenajla uzaklaĢtırılması arasındaki dengeye bağlıdır. Kapiller hidrostatik basınç ve doku arası onkotik basınç sıvının damar dıĢına çıkması yönünde hareket ederken; doku arası hidrostatik basınç ve kapiller onkotik basınç buna ters yönde etki gösterir. Fizyolojik koĢullarda kapiller dıĢına sıvı çıkıĢı vardır, ancak lenfatik drenaj ödem oluĢumuna izin vermez ve homeostazis sağlanır. Ödem, lenfatik drenaj kapasitesini aĢan miktarda sıvının damar dıĢına çıkması veya lenfatik drenajın azalması sonucunda oluĢur. Periferik ödem, sağ kalp yetmezliği veya konjestif kalp yetmezliğinde oluĢabilir. Sol kalp yetmezliğinde periferik ödem oluĢmaz. Hafif konjestif kalp yetmezliğinde tek taraflı ayak bileği ödemi sık rastlanan bir bulgudur. Özellikle kalp hastalıkları ve yetmezliklerinde oluşan ödemin nedenleri; AĢırı sıvı (hacim) yüklenmesi ( hiperaldosteronizm, akut-kronik böbrek yetmezliği, kalp yetmezliği veya aĢırı ADH salgılanması). AĢırı sıvının dolaĢması sonucu kapiller hidrostatik basınçta artıĢ olması. Kardiyak outputta azalma. Nedenleri; renin-angiotensin-aldosteron sistemi aktivasyonu, sempatik sistemin aktivasyonu ve ADH üretiminde artıĢ sonucu su ve tuz birikmesi gibi olaylardır. Bu olaylara neden olan hastalıkların baĢında; kalp yetmezliği, karaciğer yetmezliği ve nefrotik sendrom gelir. kanın kalbe yeterince dönememesi sonucunda da venöz konjesyon geliĢir Karaciğerde konjesyon sonucu protein sentezinin bozulması, kapiller onkotik basıncı azaltarak (=plazma kolloid ozmotik basıncı) ödem oluĢumuna katkıda bulunur. Kapiller permeabilitenin artması (lokal enfeksiyon veya allerji sonucu) Renal, arteryel ve venöz basıncın yükselmesidir. Ödem en iyi Ģekilde; ödemin olduğu alana 60 saniye kadar parmakla kuvvetlice bastırılarak bir çukur veya iz (pitting) oluĢturulması ile gösterilebilir. Genellikle ödemi derecelendirirken pitting ödem skalası kullanılır (Tablo 1). 12 Tablo 1. Pitting (Çukur) Ödem Skalası. ÖDEM DERECESĠ 1+ 2+ 3+ 4+ SANĠYELERE GÖRE ÇUKUR DERĠNLĠĞĠ Çok az algılanabilen çukur Daha derin çukur; birkaç saniyede eski haline döner Derin çukur; 10-20 saniyede eski haline döner Daha derin çukur; 30 saniyeden daha uzun sürede eski haline döner DERĠNLĠK ÖLÇÜMÜ 2 mm 4 mm 6 mm 8 mm Phipps WJ, Monahan FD, Sands JK et al.: Medical-Surgical Nursing Health and Illness Perspectives. Seventh Edition, Mosby, St. Louis, 2003. Kalp yetmezliği olan ödemli hastaların tedavisinde özetle; diüretik, oral veya parenteral nitratlar, ACE inhibitörleri ve digoksin gibi ilaçlar birlikte kullanılır. Amaç kalbin ön ve arka yükünün azaltılması ile kalp fonksiyonlarının düzeltilmesidir. Daha ağır olan hastalarda IV dopamin ve dobutamin gerekli olabilir. Kalp fonksiyonlarının düzelmesinden böbrek perfüzyonu da olumlu etkilenir ve diürez artar. Yorgunluk Yorgunluk ve halsizliğin bir çok sebebi vardır, bu yüzden kardiyovasküler hastalıklarda tanılayıcı bir semptom değildir. Fizyolojik mekanizması tam olarak bilinmemekle beraber, kalp yetmezliklerinde kardiyak outputun yetersizliği sonucunda meydana geldiği düĢünülmektedir. Kalp Hastalarının Fiziksel Muayenesi Kardiyovasküler sistemin fiziksel muayesinde inspeksiyon, palpasyon, perküsyon ve oskültasyon gibi standart değerlendirme teknikleri kullanılır. Fiziksel muayeneye baĢlamadan önce vital bulgular alınır (solunum, nabız, vücut ısısı ve kan basıncı). Bunlar bize hastanın fizyolojik durumu hakkında temel bilgi verir. Ġnspeksiyon Ġnspeksiyonda; hastanın cilt rengi, boyun venleri distansiyonu (dolgunluğu, ĢiĢliği), solunumu, göğüs duvarı hareketleri, çomak parmak ve kapiller dolumu gözlemlenir. Cilt rengi; hastanın cilt ve mukoz membran rengi not edilmelidir. Bir kiĢinin normal cilt rengi ırk, etnik geçmiĢi ve yaĢam tarzına bağlıdır. Normal cilt rengi CO’nun ve dolaĢımının yeterli olduğunu gösterir. Solgun cilt; anemi, hipoksi ve periferal vazokonsrüksiyon belirtisi olabilir. Siyanoz; genellikle hipokseminin (kanda oksijen azalması) sonucu olarak deri ve mukoza membranlarında mavimsi renk değiĢikliğidir (özellikle kulak memesi, oral mukoza, dil, dudaklar, tırnak yatakları). Siyanoz, merkezi (santral) ya da periferik olabilir. Merkezi siyanozun nedeni arteryel oksijen saturasyonunun düĢük olmasıdır. Dil/ dudaklar/ mukoza membranları/ tırnak yataklarının mavi renkte olması ile karakterizedir. Periferik siyanozda dil/ dudaklar/ mukoza membranları pembedir, ancak tırnak yatakları mavidir. Bu durum, arteryel oksijen saturasyonunun normal olmasına karĢın doku düzeyinde kan akımının yavaĢlaması ve/ veya dokuların aĢırı oksijen tüketimi sonucunda geliĢir. Ekstremitelerden cilt 13 rengi değerlendirilirken; vasküler hastalıkların da belirtileri olan eritem, pigmentasyon değiĢiklikleri, cildin parlak veya kuru olması, kılların dağılımı da değerlendirilip not alınmalıdır. Boyun ven distansiyonu; genelde tahmini venöz basınç, boyun venleri gözlenerek yapılır. Normalde kiĢi supine pozisyonda yatarken boyun venleri dolgun (gergin, distandü) olur, yatak baĢı 45o yükseltildiğinde ise boĢalır (kollabe olur). Venöz basınç arttığında boyun ven dolgunluğu artar. Bunu hazırlayan durumlar ise, sağ kalp yetmezliği, dolaĢan volümün artması, süperior vena kavanın obstrüksiyonu veya triküspit kapak regürjitasyonudur. Palpasyon Periferal nabızlar; vasküler sistemde arteryel kan akımını değerlendirmede birinci yol ekstremitelerin palpasyonudur, aynı anda cildin ısısı da değerlendirilmiĢ olur. Ġkinci yol ise periferal nabızların palpasyonudur, ki değerlendirme bilateral (çift taraflı) olarak yapılır ve nabız varlığı veya yokluğu, hızı, ritmi, dolgunluğu (amplitüdü), nabız dalgasının gücü (force), kalitesi/niteliği, eĢitliği dikkate alınarak kaydı tutulur. BaĢtan ayağa kadar palpe edilen nabızlar; temporal, karotid, brakial, radial, ulnar, femoral, popliteal, posterial tibial, dorsalis pedis’tir. Karotid nabız dıĢında her nabız, sağ ve sol yanda aynı anda simetrik olarak palpe edilir (Tablo 2). Tablo 2. Nabızların 0 ile +4 arasında derecelendirilmesi. 0 + ++ +++ ++++ Nabız yok Palpe edilebilir, fakat hafif Normal veya orta düzeyde Dolgun ve canlı Dolgun, hacim ve gücü fazla olan nabız (bounding pulse), sıklıkla gözle görülebilir. Kaynak; Phipps WJ, Monahan FD, Sands JK, Marek JF, Neighbors M, (Associate Editor: Carol J Green) , Medical-Surgical Nursing, Health and Illness Perspectives. Seventh Edition, Mosby, St.Louis, 2003, p. 611-759, 1708. Hipokinetik (zayıf) nabız, CO’un düĢmesiyle ve genellikle periferik vasküler direncin artması ile birlikte olur. Sistolik ve diyastolik nabız basıncı arasındaki fark azaldığında nabız basıncı da daralır. Bu tip nabız, sol ventrikül yetmezliği, hipovolemi, mitral ve aortik kapak stenozu (darlığı) gibi durumlarda görülür. Hiperkinetik (hacim ve gücü fazla) nabız, sol ventriküler stroke volüm arttığında ve periferik vasküler direncin azaldığında görülür. Hiperkinetik dolaĢıma neden olan ateĢ, egzersiz, anemi ve hipertroidizm gibi durumlarda bu tip nabız palpe edilir. Palpasyon ile algılanabilen diğer nabız tiplerinden bazıları; pulsus alternans, değiĢen büyük ve küçük dalgalar gösteren nabız; pulsus bigeminus, iki vuruĢtan sonra uzun bir aralık veren nabız; pulsus corrigan (caprizant), sıçrayıcı nabız; intermittent pulse, kalbin zayıf sistolü yüzünden bazı vuruĢların nabızda alınmaması; pulsus paradoxus (kussmaul), kalp çalıĢması aynı kaldığı halde nefes almada vuruĢları ufalan, nefes vermede ise büyüyen nabızdır. Defisit ise, stetoskopla dinlenilen lap atım sayısının, elle bilekte hissedilen nabız sayısına uymamasıdır. Ödem; palpasyon ile ödem muayenesinin yapılması da çok önemlidir. Yukarıda ödem hakkında ayrıntılı bilgi verilmiĢtir. 14 Perküsyon Perküsyon, kardiyovasküler muyenede sınırlı bilgi vermektedir. Sadece kardiyak hipertrofinin karakteristik bulgusu olan kardiyak dullness (perküsyonda alınan titreĢimsiz sesin niteliği, donukluk, matlık) değerlendirilebilir. Oskültasyon Kalp dinlenirken öncelikle kalp hızı ve ritmi incelenir. Sonra birinci ve ikinci kalp sesi ayırt edilerek sistol ve diyastol belirlenir. S1 ve S2'yi taklit edecek olursak en iyi örnek "lubdup" sesidir. lub; 1. ses (mitral ve triküspit kapaklar kapandığında), dup ise 2. sesin (aortik ve pulmoner kapaklar kapandığında) özelliklerini gösterir. Birinci kalp sesi ile ikinci kalp sesi arası sistol, ikinci kalp sesi ile bir sonraki birinci kalp sesi arası diyastoldür. Genellikle sistol diyastolden daha kısadır. Dolayısı ile S1-S2 arası, S2-S1 arasından daha kısadır. Ancak kalp hızlandıkça diyastol kısalacağından S1-S2 arası S2-S1 arası eĢit hale gelebilir. Normalde S1 ve S2 eĢit aralıklarla birbirini izler ve baĢka bir sesin olmaması gerekir. Daha sonra sırası ile kalp seslerindeki anormal değiĢiklikler (ikilenme vb), ek seslerin olup olmadığı (anormal kalp sesleri S3 ve S4’ün olması, açılma sesleri, sürtünme sesi frotman) ve üfürüm (murmur) varlığı araĢtırılır. Çünkü bu sesler kalp hastalıklarının önemli bulgularındandır. Kapak hastalıklarında dinleme bulguları, kapaklara ait seslerin en iyi duyuldukları yerler dinlenilerek anlaĢılır. Bu bölgelere dinleme odakları diyoruz. Dinleme odakları, kapaklardan geçen kanın yayılması nedeni ile o kapağa ait üfürümlerin göğüs duvarında en iyi duyuldukları yerdir. Bunlar; mitral odak, triküspid odak, aort odağı, pulmoner odak, mezokardiyak odak'dır (ġekil 3). Bazı üfürümlerin en iyi bu odaklarda duyulmasına karĢın yalnızca bu odakların dinlenmesi yeterli olmaz. Bundan dolayı tüm kalp bölgesi, akciğer alanları, koltuk altları, boyun ve sırt da dinlenir. ġekil 3. Kalp bölgesinde dinleme odakları: Kapak hastalıkları hakkında en iyi bilgiyi o kapağa ait olan dinleme odağı vermekle birlikte rutin bir muayenede tüm kalp bölgesi dinlenir. SaKayn;http://www.ahmeta lpman.com/defkonuoku.asp?id=144&konuindex=1(EriĢim Tarihi:05.07.2006) Kalp Hastalıklarında Tanı Yöntemleri Kalp hastalarından sıklıkla istenilen testler; laboratuvar testleri (kan testleri, idrar testleri), grafik yöntemler (elektrokardiyografi, sonik çalıĢmalardan ekokardiyografi ve dinamik çalıĢmalar olan holter monitörü ile stres testi), radyografik yöntemler (göğüs filmi, kardiyak fluoroskopi), sintigrafik çalışmalar (=nükleer görüntüleme; radyonükleid ventrikülografi (MUGA), talyum ve teknesyum sestamibi miyokard perfüzyon sintigrafisi, pozitron emisyon tomografi (PET)) ve invaziv hemodinamik monitorizasyon yöntemleri (invaziv arteryel basınç, santral venöz basınç (SVB), pulmoner arter kateteri ile pulmoner arter (PAP) ve pulmoner kapiller wedge (kama) basıncı (PCWP), kardiyak kateterizasyon ve 15 koroner anjiyografi)’dir. Son dönemlerde kardiyak manyetik rezonans görüntüleme (KMR), manyetik rezonans anjiyografi, elektron beam tomografi (EBT) ve intravasküler ultrasonografi (ĠVUS) yöntemleri de geliĢtirilmiĢtir. Laboratuvar Testleri Her laboratuar testinin hangi koĢullarda alınacağı, hangi kaba yerleĢtirileceği ve nasıl taĢınacağı ile ilgili bilgiye sahip olunmalıdır. Aksi takdirde yanlıĢ sonuçlar alınması ve gereksinimlerin karĢılanamaması hasta ve sağlık çalıĢanını rahatsız eder, iĢ gücü kaybı ve gereksiz harcamaya yol açar. Örneğin; venöz kan örneği alınırken en az turnike basıncı uygulamak gerekir. Aksi takdirde suyun ekstravasküler boĢlukta tutulmasına bağlı venöz basınç yükselir, bu da hemokonsantrasyona yol açar. Buna bağlı olarak hücre sayılarında, yüksek molekül ağırlıklı proteinlerin ve proteine bağlı maddelerin konsantrasyonlarında yapay artıĢlar ortaya çıkar. Bazı testler için hastanın belirli kriterlere uygun olması gerekir. En yaygın olarak belirli süreler aç kalma, karbonhidrat toleransının (öncesinde 8 saat açlık) ve lipid anormalliklerinin (öncesinde 12-14 saat açlık) değerlendirilmesi için gereklidir. Bunun yanında test öncesi oturur pozisyonda 20 dakika süre ile sessizce dinlenmeleri de önerilmektedir. Tam kan sayımı (CBC= complete blood cell): Eritrosit (RBC= red blood cell) sayısı normal bireyde 4-6 milyon/mm3’tür. Bu sayı akut eklem romatizması, subakut bakteriyel endokardit, sağdan sola Ģantlı bazı konjenital kalp hastalıklarında düĢerken; yetersiz doku oksijenlenmesine yol açan kalp hastalıklarında fizyolojik yanıt olarak artar. Normal bireyde lökosit (WBC= white blood cell) sayısı 4.500-11.000/mm3’tür. Miyokard infarktüsünden sonra infarkt sahadaki nekrotik dokuyu uzaklaĢtırmak için sayısı artar. Yine akut ve kronik kalp inflamasyonlarında da lökosit sayısının arttığı görülür. Eritrosit sedimantasyon hızı (erkeklerde saatte 15 mm ve üzeri, kadınlarda saatte 20 mm ve üzeri) ortalama 15-20 mm/sa’ tir. Akut miyokard infarktüsünde ve enfekte kalp hastalıklarında artar. Koagülasyon testleri: kanın pıhtılaĢma hızını saptamak için protrombin ve pıhtılaĢma zamanına bakılır. Antikoagülan (warfarin, coumadin, heparin gibi ilaçlar) tedavi gören kalp hastalarında bu testlerin önemi büyüktür. Protrombin zamanı (PTZ) normalde 12-14 saniye, aktive parsiyel tromboplastin zamanı (APTT= activated partial thromboplastin time) 20-35 saniye, pıhtılaĢma zamanı 5-10 dakikadır. PTZ warfarin veya coumadin tedavisinin, APTT ise heparin tedavisinin takibinde bakılmaktadır. Kan Üre Nitrojen (BUN): normal düzeyi 11-23 mg/dL’dir. Renal fonksiyon hakkında bilgi verir. Kardiyak output (CO)’un düĢmesi renal kan akımınının bozulmasına yol açar. Yetersiz kanlanan böbreklerde glomerular filtrasyon hızı düĢer ve protein metabolizmasının artık ürünü olan BUN düzeyi yükselir. CO’un düĢmesinin bir çok kardiyak nedeni olduğundan kalp hastalarında BUN bakılması önemlidir. Kan kültürleri: Kalbin endokardit gibi enfeksiyon hastalıklarında kan kültürü bakılması önemlidir. Kültür sonuçlarına göre enfeksiyona neden olan mikroorganizma belirlenir ve antibiyogram sonuçlarına göre uygun antibiyotiğe baĢlanılır. 16 Serum elektrolitleri: kardiyovasküler hastalıklar sıvı elektolit dengesini etkileyebilir, aynı zamanda sıvı elektrolit dengesizlikleri de kardiyak sorunlar oluĢturabilir. Bu nedenle özellikle sodyum, potasyum, kalsiyum, magnezyum düzeyi rutin olarak değerlendirilmelidir. Elektrolit düzeyindeki değiĢiklikler aritmilere ve kardiyak arreste yol açabilir. Serum proteinleri: eğer globulinin albumine oranı artarsa veya fibrinojen düzeyi aĢırı artarsa çökelme hızı da artar. Miyokard enfarktüsünde ve enflamatuar kalp hastalıklarında, vücudun yaralanma veya enflamasyona yanıtı olarak fibrinojen ve globulin düzeylerinde nonspesifik artıĢ görülür. Serum proteinlerinin normal değeri 6-8 gr/ dL’ dir. 100 mL’de 5 gr’ın altında ise ödem görülür. Serum lipidleri: kolesterol, trigliserid, fosfolipid ve serbest yağ asitleri önemli serum lipidlerindendir. Bunlar, suda çözünebilirler, bölmeler arası transport için bir taĢıyıcıya (lipoproteinlere) gereksinim duyarlar ve ateroskleroz geliĢiminde önemli rol oynarlar. Lipoproteinleri dört majör sınıfa ayırabiliriz: Ģilomikronlar, çok düĢük dansiteli lipoproteinler (VLDL= very-low-density lipoprotein), düĢük dansiteli lipoproteinler (LDL= low-density lipoprotein) ve yüksek dansiteli lipoproteinler (HDL= high-density lipoprotein). HDL’nin ateromatöz plakları dokulardan alıp götürdüğü, dolayısıyla koroner kalp hastalıklarına karĢı koruyucu etkisi olduğu çalıĢmalarda kanıtlanmıĢtır. Buna karĢın diğer lipoproteinlerden Ģilomikronlar, VLDL ve LDL’nin kanda yüksek bulunması ateroskleroza ve koroner arter hastalığına ve aterotrombotik kalp hastalıklarına yol açmaktadır. Hastanın lipidlerine bakılmadan önce 12-14 saat aç bırakılmasına, alkollü içecekler ve lipidi etkileyen ilaçları (Örn; östrojen, oral kontraseptif, steroid, salisilat) almamıĢ olmasına dikkat edilmelidir. En iyi düzeydeki lipid değerlerine bakacak olursak: Total kolesterol 200mg/ dL’nin altında, LDL kolesterol 100mg/ dL’nin altında, HDL kolesterol 60mg/ dL’nin üzerinde ve trigliserid ise 150mg/ dL’nin altında olmalıdır. Serolojik testler: Sifilis, aortik hastalıkların geliĢmesinde önemli rol oynayabilmektedir. Bu hastalarda aort yetmezliği, aort anevrizması ve koroner arter hastalıkları görülebilir. Bu nedenle rutin olarak tüm kardiyak hastalarda zührevi (veneryal) hastalıklar araĢtırılmaktadır. Kardiyak enzimler: Enzimler, tüm dokularda bulunan, hücrede oluĢan biyokimyasal reaksiyonlarda katalizör rolü olan özel proteinlerdir. Kardiyak enzimler, organa özeldir ve en yoğun olarak miyokard dokusunda bulunurlar. Miyokard enfarktüsü gibi doku hasarının olduğu durumlarda bu enzimler salınırlar ve serum içine boĢalırlar. Farklı enzimler, Miyokard enfarktüsünden sonra değiĢik sürelerde kana salınırlar. Bu nedenle göğüs ağrısı ve diğer semptomların baĢlangıç zamanlarına bağlı olarak enzim düzeylerinin değerlendirilmesi önemlidir. Miyokard enfarktüsünü tanılamada, aspartat aminotransferaz (AST), kreatinin kinaz (CK), troponin I, laktik asit dehidrogenaz (LDH) ve hidroksibutirat dehidrogenaz (HBD) düzeylerinin tespiti önemlidir. Ancak enzim yüksekliği sadece miyokardiyal hasara iĢaret etmez. Çünkü bu enzimler beyin, pankreas, karaciğer, iskelet kası gibi çeĢitli organ ve dokularda da bulunmaktadır. Tanı koymak için bu enzimlerin izoenzim çalıĢmaları gerekmektedir. Maalesef sadece üç enzimin; yani CK, troponin I ve LDH’ın kalp kasına özel izoenzimleri vardır. Miyokardial hasara hassas olan izoenzimler; CK’nın CK-MB, kardiyak troponin I ve LDH’ın beĢ izoenziminden en duyarlı olan LDH 1’dir. 17 İdrar analizi: kardiyovasküler hastalıkların renal fonksiyona etkilerini belirlemek için rutin idrar analizi yapılmaktadır. Ġdrarda protein (proteinüri, albuminüri) genellikle, malign hipertansiyon, kalp yetmezliğine veya konstrüktif perikardite bağlı böbrekte venöz konjesyon geliĢen hastalarda görülmektedir. Ġdrarda eritrosit (hematüri) görüldüğü durumlar ise; enfektif endokardit veya embolik böbrek hastalığıdır. Miyokard enfarktüsünün teĢhisinde kullanılan idrar analizlerinden biri de idrarda miyoglobulin (miyoglobulinüri) aranmasıdır. Enfarktüs sonucu kasın yıkımı ile miyoglobulinler serbest kalırlar, küçük boyutlu moleküller olduklarından glomerullerden filtre edilebilir ve idrar yolu ile atılabilirler. Grafik Yöntemler Elektrokardiyografi (EKG): miyokardın depolarizasyonu ve repolarizasyonu esnasında meydana gelen elektriksel impulsların, vücut yüzeyine yerleĢtirilen elektrotlar aracılığı ile kâğıt üzerine yazdırılmak sureti ile bazı kalp hastalıklarında tanı koyma yöntemidir. Yorumlanmasında zorluklar olsa da 12 derivasyonlu EKG basit ve hızlı uygulanabildiğinden, en yararlı incelemedir. EKG kalp hastalıklarının değerlendirilmesinde temel testlerden biridir, ancak gerçek tanıyı koyabilmek için diğer testlerin de kullanılması gerekmektedir. Kalp hastalığı varlığında bile çekilen bir EKG normal olabilir veya normal bir kalbin EKG’sinde anormallikler görülebilir. Miyokardiyal iskemi ve enfarktüs cerrahi uygulanan hastalarda en çok dikkat edilecek tanılardır. Bunlar EKG’de aritmiler, anormal QRS kompleksleri olarak görülür ve ileri araĢtırmalar gerektirir. Ekokardiyografi (EKO): Renkli Doppler Ekokardiyografi, kalp hastalıklarının teĢhisinde çok önemli rolü olan bir yöntemdir. Yüksek frekanslı ses dalgalarının yansıtılması esasına dayanır. Kalbin anatomisi ve fizyolojisi ile ilgili bilgiler verir. Bu yöntemle kalbin duvarlarını, kapaklarını, kalbe giren ve çıkan büyük damarları ve kalbi saran zarı incelemek mümkündür. Ayrıca, kalbin pompa fonksiyonu, basınçları, trombüs (pıhtı) olup olmadığı ve kan akıĢ profilleri (stroke volüm, kardiyak out put, ejeksiyon fraksiyonu) ile ilgili bilgiler de alınır. Yöntem olarak Non-invasive olduğundan boya, radyoaktif madde, iğne kullanılmaz, uygulanması ağrısız ve kolaydır. YaklaĢık olarak iĢlem süresi 30-60 dakikadır ve iĢlem biter bitmez hasta normal aktivitelerini yerine getirebilir. EKO ile değerlendirilebilen hastalıklardan bazıları; kalp romatizması, kapak hastalıkları, kalp yetersizliği, kardiyak tamponad, kalp krizi, kardiyak tümörler, ventriküler anevrizma, konjenital kalp hastalıklarıdır. Bazı durumlarda daha invaziv bir yöntem olan transözofajeal (özofagus yolu ile) ekokardiyografi (TOE) uygulanır. TOE ile kalbin sol yapıları (sol atrium, mitral kapak, sol ventrikül) ile torasik aorta daha iyi görüntülenir. Özellikle intraoperatif olarak ve entübe hastalarda rahatlıkla uygulanabilir. Aort anevrizması, mitral kapak hastalıkları, enfektif endokardit, konjenital kalp hastalıkları, intra-kardiyak trombüs, kardiyak tümör gibi dorumlarda TOE yöntemi önerilmektedir. ĠĢlemden önce hastaların 4-6 saat aç kalması istenir, iĢlem sırasında aspirasyon ve resüsitasyon gereçleri hazır bulundurulur. Kardiyak ritim, vital bulgular ve oksijen saturasyonu takip edilir. Premedikasyon uygulanır, ek olarak sedasyon da yapılabilir. ĠĢlem bittikten sonra yutma reflesi geri dönene kadar ağızdan hiçbir Ģey verilmez, dik veya lateral pozisyonda yatırılır, potansiyel komplikasyonlar (özofajeal perforasyon, ritim bozuklukları, geçici hipoksemi) açısından hasta takip edilir. Holter Monitörü: Kalp atımlarının elektrokardiyografik olarak 24 saat boyunca (bazı yeni cihazlarda bu süre 48-72 saate kadar uzayabilir) kayıt edilmesidir. Cep telefonu gibi 18 kemere bağlanan, 3-4 adet kablosu ve elektrodlar aracılığı ile göğüse tutturulan taĢınabilir bir cihazdır. Genellikle normal EKG çekimi sırasında anormallik görülmeyen hastaların, hastane dıĢında normal günlük hayatı sırasında kalp ritmini izlemek için kullanılır. Bu monitör, bu süre içinde meydana gelebilecek aritmileri, göğüs ağrısını, aktiviteleri ile kalp ritmi arasındaki iliĢkiyi, ilaç tedavilerinin ve pace-makerın etkililiğini, hastanın bayılmalarının kalp ile iliĢkili olup olmadığını değerlendirmede yardımcı olur. Kalp atımlarının uzun süreli kayıt edilmesi ile ritim bozuklukları ve gün içinde kalp hızının en yüksek en düĢük değerleri saptanabilir, böylece en uygun tedavi Ģekli saptanır. Holter tetkikinden önce hastanın kullandığı ilaçları kesmesinin gerekip gerekmediği söylenmelidir. Holter cihazı sürekli kayıt aldığı için çoğunlukla 2-3 gün takılı tutulabildiğinden olay kaydedici (event recorder) adı verilen, holter cihazına benzeyen ancak sürekli kayıt yapmayan hasta Ģikayeti olduğu zaman kaydedici düğmesine basarak (önceden belirlenmiĢ zaman süresince) kayıt aldırabildiği bir cihaz da kullanılmaktadır. Sıklığı daha az olan Ģikayetlerde (5-6 günde bir olan çarpıntı vs.) tercih edilmektedir ve bir kaç haftaya kadar takılı tutulabilmektedir. Bir de olay kaydedici monitöre benzeyen Transtelefonik monitor vardır. Farkı hastanın aldığı kayıtları göstermesi için bir merkeze gitmesine gerek yoktur. Kayıtlar telefon aracılığı ile değerlendirme merkezine gönderilebilmektedir. Stres testi (eforlu EKG): bu test ile egzersiz esnasında ileri derecede iĢ yüküne karĢı kardiyovasküler yanıt değerlendirilir. Ġnvaziv veya non-invaziv olarak yapılabilir. Hasta yürüme bandı veya sabit bisiklet üzerindeyken ve iĢlemden sonra da sürekli olarak EKG’si çekilir ve kan basıncı ölçülür. Miyokardın oksijen gereksinimi arttığından, bazı hastalarda ventriküler taĢikardi, sistolik kan basıncında anlamlı düĢme, prematür ventriküler kontraksiyonlar, göğüs ağrısı (angina), ani bradikardi, dispne, koordinasyon kaybı görülebilir. Bu durumda test hemen sonlandırılmalıdır. Ayrıca kadınlarda erkeklere göre testin duyarlılığının daha düĢük olduğu bilinmektedir. Stres testine hastanın hazırlanması, anksiyetesinin giderilmesi, amaçlarının ve hastanın dikkat etmesi gereken noktaların açıklanması gerekmektedir. Özet olarak hasta; ĠĢlemden bir önceki gece iyi dinlenmeli, uyumalı ve rahat olmalı. Test günü çay, kahve ve alkol içmekten kaçınmalı. Testten en az iki saat önce nitrogliserin almamalı ve sigara kullanmamalı. ĠĢlemden iki saat önce hafif bir kahvaltı yapmalı, ağır yiyeceklerden kaçınmalı. Test esnasında rahat, sıkmayan giysiler ve yürüyüĢ için spor ayakkabısı giymeli (kadınlara destekleyici sutyen giymeleri önerilir). Testten önce kullandığı ilaçlarını hekimine danıĢmadan almamalıdır. Çünkü digital ve vazodilatör ilaçlar stres testi sonuçlarını etkileyebilmekte, testin duyarlılığını azaltarak yalancı pozitif sonuçlara neden olmaktadır. Testten önce ğöğüs ağrısı, dispne, huzursuzluk hissederse mutlaka söylemeli. ĠĢlem bittikten sonra dinlenmeli, bir-iki saat sonra ılık duĢ alabilir, ani hipotansiyon geliĢebileceğinden kesinlikle sıcak duĢ-banyo yapmamalıdır. Radyografik Yöntemler Göğüs filmi: Göğüs radyografisi (X-Ray filmi), kalbin pozisyonu, büyüklüğü, kalp boĢluklarının büyüklüğü, kapakları, büyük damarlar, perikardiyal kalsifikasyonlar ve pulmoner konjesyon gibi sorunlar hakkında bilgi sağlar. Rutin olarak göğüsün postero-lateral (ön-arka), lateral (yan) ve oblik çekimleri yapılır. 19 Kardiyak fluoroskopi: Fluoresan ekran kullanılarak yapılan radyolojik bir incelemedir. Hekim fluoresan ekranın arkasından kalbi değiĢik pozisyonlarda çalıĢırken inceler, ayrıca büyük damarlar, akciğerlerin kardiyak döngü esnasındaki değerlendirmeleri de yapılır. Ventriküler anevrizma, kalsifikasyonlar, tümörler ve intrakardiyak kateterlerin yerleri ve pozisyonları da gözlenebilir. Sintigrafik ÇalıĢmalar Radyonükleid ventrikülografi (MUGA): Radyoaktif olarak iĢaretlenmiĢ eritrositler, intravenöz olarak verilir ve bunların sol ventrikülden geçiĢi sintigrafi ile kaydedilir. Ejeksiyon fraksiyonu, ekokardiyografi ve anjiyografi ile ölçülenden daha doğru olarak ölçülür. Talyum ve teknesyum sestamibi miyokard perfüzyon sintigrafisi: Koroner dolaĢıma giden radyonüklid normal olarak perfüze olan miyokarda geçer, böylece tam perfüze olmayan alanlar belirlenir. Hem dinlenmede hem de egzersiz sonrası yapılan sintigrafilerde, canlı olan ve olmayan kas dokuları ayırt edilebilir. Bu sintigrafiler ile anjiyografide kuĢkulu görülen koroner arter lezyonlarının önemli olup olmadığı değerlendirilir. Pozitron emisyon tomografi (PET): PET görüntülemesi kalp metabolizmasının değerlendirilmesindeki en geliĢmiĢ sintigrafik ve en iyi invaziv olmayan yöntemdir. Ancak çok pahalı ve büyük merkezlerde bulunması bir dezavantajdır. Ġnvaziv Hemodinamik Monitorizasyon Yöntemleri İnvaziv arteryel basınç (intraarteryel kan basıncı ölçümü): Ġnvaziv yöntemde radiyal, brakial ve aksiller arterlere (genellikle radiyal artere) bir kateter konularak devamlı kayıt alınabilmektedir. Ayrıca arteryel kan gazı ölçümleri için kan da alınabilmektedir. Arter hattının açık olup olmadığı, kateter olan ekstremitenin distalinde pulsasyon, renk, hassasiyet, ve ısı her iki saatte bir değerlendirilmelidir. Kateter giriĢ yeri pansumanı günde en az bir kez yapılmalı ve lokal enflamasyon açısından da gözlenmelidir. Enflamasyon varlığında kateter giriĢ yeri değiĢtirilmelidir. Santral venöz basınç (SVB, CVP): Bir santral venöz kateter aracılığı ile sağ atrium basıncı, kan hacmi, venöz dönüĢ, sağ ventrikül dolumu / basıncı tahmin edilir. Sağlıklı bireylerde normal CVP 2-8 mmHg (veya 5–15 cmH2O)’dır. Ventrikül kompliyansı düĢük olan hastalarda 15 mmHg’ya kadar olan yüksek değerlere ulaĢabilir. CVP hipovolemi tedavisinde yararlı bir parametredir. Ancak kardiyo-pulmoner rahatsızlıklarda CVP ile sol ventrikül dolumu tahmin edilemez. Pulmoner arter kateteri (Swan-Ganz kateteri): Bu kateter ile pulmoner arter (PAP) ve pulmoner kapiller wedge (kama) basıncı (PKWB, PCWP) ölçümü yapılabilir ve sol ventrikül fonksiyonu hakkında daha detaylı bilgi edinilebilir. Sol ventrikül fonksiyonu hakkında en iyi bilgiyi sol ventrikülün diyastol sonu basıncı verir. Bu nedenle PCWP ve dolayısı ile sol ventrikül diyastol sonu basıncı ölçülür. PCWP, sol atrial basınca eĢittir. Pulmoner arter kateteri pulmoner arter içinde kama (wedge) yapacak kadar (kardiyak pulsasyonlar kaybolana dek) ilerletilir. Pulmoner kapiller wedge basıncı normal ortalama değeri 10 mmHg (5-15 mmHg), sol ventrikül diyastol donu basıncı normal değeri; 12-15 mmHg’dır. Daha invaziv bir iĢlem olduğundan pulmoner hemoraji, enfeksiyon gibi riskler 20 taĢır. Dolayısıyla hemodinamik durumu stabil olmayan hastalarda bu kritik bilgilere gereksinim olduğunda pulmoner arter kateteri takılır. Kateter ile genellikle küçük bir insizyon yapılarak antekübital venden veya perkütan olarak internal jugular ven veya subklavian ven’den girilerek, superior vena kava yoluyla sağ atrium, trküspit kapak, sağ ventrikül ve pulmoner artere ilerletilir. Burada pulmoner arter diyastol sonu basıncı ölçülebilir. Kateterin ucundaki balon ĢiĢirildiğinde de PCWP değeri elde edilir. Balon birkaç saniyeden fazla ĢiĢ bırakılmaz, çünkü pulmoner dolaĢımda hasara neden olabilir. Genellikle hemĢire 2–4 saatte bir ölçüm yapar. Kardiyak kateterizasyon ve koroner anjiyografi: Femoral arter ve/veya venden kateterle (ince, sentetik, kıvrılabilir ve içi boĢ borular) girilerek kalp boĢlukları ve damarlardan basınç ve kan örnekleri alınmasına kalp kateterizasyonu, kateter içinden kontras madde verilerek damar ve kalp boĢluklarının görünür hale getirilmesine ise anjiyografi denir. Diğer giriĢ yolları da brakial ven veya arter, medial kubital ve internal jugular venlerdir. Anjiyografi sırasında, tüm görüntüler filme alınarak daha sonra hareketli olarak izlenebilir. Bu filmlere sineanjiyografi adı verilir. Kalp kateterizasyonu ile, kabin bölümlerinin, kapaklarının, koroner arterlerinin yapı ve fonksiyonları ile ilgili detaylı bilgi edinilir. Kardiyak kateterizasyon için endikasyonları özetlersek; konjenital kalp hastalıklarını, kapak hastalıklarını, miyokard hastalıklarını da kapsayan kalp hastalıklarını tanılamak; kalp ameliyatı öncesi durumu değerlendirmek; kalp cerrahisi sonrası ventriküler fonksiyonu incelemek; medikal tedavilerin etkililiğini belirlemek; internal pacemaker gibi özel kardiyak giriĢimlerin performansını değerlendirmek; kalp boĢluklarının, aort ve pulmoner arter basınçları ile oksijen konsantrasyonlarını ölçmek ve kardiyak outputu belirlemek amacıyla yapılmaktadır. Sağ kalp kateterizasyonunda; kateter ile perkütan olarak geniĢ venden girilir ve ekrandan izlenerek sırasıyla vena kava superior veya inferior, sağ atrium, triküspit kapak, sağ ventrikül, pulmoner kapak, ana pulmoner arter ve dallarına kadar ilerletilir. Sol kalp kateterizasyonunda ise; femoral veya brakial arter yoluyla girilerek aortaya ulaĢılması hedeflenir. Sırasıyla abdominal/torakal aorta, aortik ark (arch), asendan aorta (ascending), aort kapağı ve sol ventriküle kadar kateter iletilir. Diğer yandan, konjenital kalp defekti olan çocuklarda sağ kalp kateterizasyonu sırasında kateter ucu sağ atriuma geldikten sonra, foramen ovale, atrial septal defekt (ASD), ventriküler septal defekt (VSD) ve patent duktus arteriozus (PDA) gibi defektlerden geçilerek aynı anda sol kalp kateterizasyonu da yapılabilir. Kateterizasyon sırasında kalp atımları ve arteriyel tansiyon monitörize edilir. Basınç kayıtları ve kan örnekleri alınır. Kalp boĢluklarından kan/oksijen saturasyonlarına bakılır, sistemik ve pulmoner debi ile sistemik ve pulmoner dirençler ölçülür. Kateterizasyon komplikasyonları arasında; ölüm oranı %0.14-0.75 arasındadır ve bu oranın içine, bir yaĢ altındaki bebekler, sol ana koroner arter hastaları ve mitral yetmezliği olan hastalar girmektedir. Daha düĢük oranlarda miyokard enfarktüsü, serebrovasküler stroke, bradiaritmi ve taĢiaritmiler de görülebilmektedir. Vasküler problemlere ise en çok brakial bölgede rastlanmaktadır. Lokal komplikasyonlar olarak; iĢlem sırasında pıhtı oluĢmasını önlemek için antikoagülan verildiğinden, iĢlemden sonra kateter giriĢ yerinde hematom, tekrarlayan kanamalar oluĢabilir. Arter damar duvarında zedelenme, pıhtı oluĢması ve emboliye neden 21 olabilir. Kontrast maddeye bağlı akut anaflaktik reaksiyon belirti ve bulguları (bulantı, kusma, kızarıklık vd) görülebilir. HemĢire kateterizasyon iĢlemi öncesi ve sonrası hastanın tüm bakımını üstlenir. Özetleyecek olursak; 1-3 saat kadar sürebilecek olan iĢlem hakkında gerekli bilgilerin verilmesi, hastanın fizyolojik ve psikolojik olarak hazırlanması, allerjilerinin olup olmadığının belirlenmesi, iĢlem öncesi vital bulgularının karĢılaĢtırma yapabilmek amacıyla kayıt altına alınması, 6-8 saat öncesinden aç bırakılması, premedikasyonunun yapılması, iĢlem sonrası ilgili ekstremitenin hareketsiz tutulması, yatak istirahatinin öneminin vurgulanması, komplikasyonların geliĢmemesi için önlemlerin alınması ve eğer komlikasyon geliĢirse gereken müdahalenin zamanında yapılabilmesi için hekimi ile koordinasyonun sağlanmasıdır. 22 III. CERRAHĠ KALP HASTALIKLARI TEDAVĠ VE BAKIMI Koroner arter hastalıkları (KAH), ilk kez 1661’de II. Charles tarafından tarif edildi. William Heberden 1768 yılında verdiği bir konferansta angina pektoris adını verdiği tabloyu ve semptomlarını tanımladı. 20.yy.’ın baĢlarından günümüze kadar koroner cerrahisi hızla geliĢmiĢtir ve olumlu sonuçlar alındıkça yaĢam kurtarıcı özellik kazanmıĢtır. Koroner arter hastalıkları endüstrileĢmiĢ batı dünyasında ölüm nedenleri arasında baĢı çekmektedir. Erkeklerde, kadınlardan daha genç yaĢlarda ortaya çıkmakta ve 2-3 kat daha sık görülmektedir. Menopoz sonrası kadınların bu avantajlı durumu ortadan kalkmaktadır. Bu bölümde cerrahi giriĢimle tedavi edilebilen akkiz (edinsel, kazanılmıĢ) kalp hastalıkları hakkında bilgi verilecektir. KORONER ARTER HASTALIKLARI (ĠSKEMĠK KALP HASTALIKLARI) Koroner arterler, aorta ile miyokard içindeki kapiller yataklar arasındaki damar yollarıdır ve miyokardın kanlanmasını sağlarlar. Ġstirahat halindeki insanda koroner kan akımı yaklaĢık dakikada 225 ml (yani 1 gr kalp kası için 0.7-0.8 ml/gr/dk) dir. Ağır egzersizde kalp debisini 4-6 kata çıkararak normalden daha yüksek bir arteriyel basınca karĢı pompalar. Bu arada koroner kan akımı da kalbe fazladan gereken besin maddelerinin taĢıyabilmek için 3-4 kat artmıĢtır. Bu artıĢın kalbin iĢ yükü oranında olmadığı açıkça görülmektedir. Ancak kalp enerji kullanımında verimi yükseltir, kan dolanımındaki bu rölatif yetersizliği kapatır. Koroner kan akımı kalp kasının oksijen istemi ile doğru orantılıdır. Bu nedenle kalp kasına, kan akımı çoğalmadan fazla oksijen sağlama olanağı yoktur. Kalbin iĢi arttıkça oksijen tüketimi de artar, bu da kan akımını artırır. Miyokardın ihtiyacı olan oksijenin yeterince karĢılanamamasına bağlı olarak ortaya çıkan hastalığa “koroner arter hastalığı” denir [=koroner kalp hastalığı (KKH)= aterosklerotik kalp hastalığı (ASKH)]. Kalp kasının ihtiyacı olan oksijenin sağlanamamasına bağlı olarak ortaya çıkan, tekrarlayıcı iskemi (miyokard nekrozu geliĢmeden oluĢan) ve miyokard disfonksiyonu nedeniyle olan, dinlenmekle veya nitratlar gibi anti-iskemik ajanlarla geçen, rahatsızlık duygusu veya ağrılara angina pektoris denir. Miyokardın iskemik nekrozuna miyokard infarktüsü denir. Yani, koroner damarlar lokal olarak tıkalı ise angina pektoris, tam olarak tıkalı ise miyokard infarktüsü denir. Hastaların %90’nından fazlasında altta yatan ana neden aterosklerozdur. Ateroskleroz nedenleri tesbit edilip, tedavi edilebildiği takdirde durdurulabilen veya geriletilebilen multifaktöryel, morbid ve mortal, sadece koroner damarları değil, tüm arteryel yapıları tutabilen ve etkileyen sistemik bir hastalıktır. Koronerlerdeki intimanın yaĢlanma veya baĢka risk faktörlerinin de etkisiyle, kayganlığını kaybetmesi, büzülmesi, kalınlaĢması ve bu zeminde trombotik değiĢiklikler koroner kan akımının azalmasına neden olmaktadır. Ateroskleroz, arterin intima tabakasında lipid, karbonhidrat, fibröz doku, düz kas hücreleri, bazı kan elemanları ve kalsiyum gibi maddelerin lokal olarak birikmesi sonucu media tabakasında da değiĢikliklere neden olan patolojik bir durumdur. Bu kronik durum, ilerleyici arteryel darlık ve tıkanmalara, arterlerin esneklik ve antitrombotik özelliklerinin bozulmasına 23 yol açar. Arterlerin ateroskleroz nedeniyle elastikiyetini kaybedip, sertleĢmesi ve kalınlaĢmasına da arteriyoskleroz denilmektedir. Ateroskleroz geliĢmesinde rol oynayan bazı risk faktörlerini sınıflayacak olursak; etkilenemeyen risk faktörleri; yaĢ, cinsiyet, aile öyküsü/genetik, etkilenebilen veya değiştirilebilen risk faktörleri; diyabetes mellitus, hipertansiyon, hiperkolesterolemi / ailesel hiperlipidemi, sigara, sedanter yaĢam, obesite ve stres majör risk faktörleridir. Diğer risk faktörleri arasında ise; Tip A kiĢilik (gururlu/kibirli, hektik, agresif), oral kontraseptif kullanımı, gut artriti, alkol, A kan grubu, nefrotik sendrom, dengesiz beslenme, elektrolit degesizlikleri (Ca, Mg, Cr vd.), koagülasyon bozuklukları, gürültülü kalabalık Ģehirlerde yaĢam sayılabilir. Ġki risk faktörü birarada olduğu zaman infarktüs riski normal insanlara göre 4 kat, üç risk faktörü birarada olduğunda ise 10 kat artmaktadır. YaĢ ve cinsiyet: Koroner arter hastalığının mortalitesi yaĢla birlikte paralellik gösterir. 30-50 yaĢ grubu erkeklerde majör ölüm nedenidir. Bu yaĢ grubu kadınlarda KAH daha az görülmekte bu da, östrojenin kanın lipoprotein düzeyini düĢürücü etkisinin koroner arter hastalığı riskini azaltıcı etkisi ile açıklanmaktadır. Menopoz sonrası KAH insidansı hızla artmaktadır. Ayrıca oral kontraseptif kullanan, erken menopoza giren, genç yaĢta sigara içen kadınlarda da ateroskleroz geliĢme olasılığı artmaktadır. Aile öyküsü/genetik: Biyolojik anne veya babasına 55 yaĢından önce KAH teĢhisi konulmuĢ ise, çocuğunun da bu hastalığa yakalanma oranı yüksektir. Buna rağmen çevre koĢulları ve bireysel yaĢam tarzındaki değiĢiklikler KAH geliĢme oranını anlamlı bir Ģekilde etkileyebilir. Diyabetes mellitus: Diyabet olanlarda, olmayan bireylere göre 2-4 kat daha fazla KAH riski vardır. Kötü kontrollü diyabetik hastalarda, total kolesterol ve trigliseritlerde belirgin bir artıĢ, yüksek-dansiteli lipoproteinlerde (HDL) azalma gözlenmektedir. Bunlar da ateroskleroz geliĢmesini, dolayısı ile de hipertansiyon ve KAH sürecini hızlandırmaktadır. Hipertansiyon: Hipertansiyonun KAH insidansını iki-üç kat artırdığı bilinmektedir. Arterin konstrüksiyon ve dilatasyon yeteneğini etkiler ve ateroskleroza eğilimi artırır. Ancak, hipertansif popülasyonda, hipertansiyonun ilaçla etkili kontrolü sağlandığında, yaĢam tarzında olumlu değiĢiklikler yapıldığında KAH insidansında azalma olduğu gözlenmiĢtir. Hiperkolesterolemi / ailesel hiperlipidemi: 200 mg/dl ve daha yüksek kolesterol düzeyinin KAH’a neden olduğu kanıtlanmıĢtır. Diyetleri yağdan fakir ve daha zayıf olan popülasyonlarda KAH’nın ve kalp krizlerinin çok daha az görüldüğü gösterilmiĢtir. Kan kolesterol düzeyinin düĢürülmesinin ölüm riskini de azalttığı araĢtırmalar sonucunda görülmüĢtür. Kolesterol kanda, trigliserid ve proteine bağlı fosfolipidlerle kombine olarak bulunur, bu bileĢime Lipoprotein denir (kanda yüksek ise hiperlipoproteinemi). Lipidler kanda yükselirse hiperlipidemi denir. Yüksek-dansiteli lipoproteinler (HDL), düĢük- dansiteli lipoproteinlere (LDL) oranla daha az miktarda kolesterol içerirler. HDL’nin aterosklerozu önlediği ve düzeyi yüksek olan bireylerde KAH insidansının daha az olduğu görülmüĢtür. Sigara: KAH’dan ölüm riski sigara içenlerde içmeyenlere oranla oldukça yüksek bulunmuĢtur. Risk sigara miktarı ile doğru orantılı olarak artıĢ gösterir. Kardiyovasküler 24 hastalıklardan her beĢ ölümün birinden sigara sorumlu tutulmaktadır. Sigaranın kardiyovasküler sistem üzerindeki olumsuz etkileri özetleyecek olursak; Nikotin, sempatik aktivasyona neden olarak kalbin iĢ yükünü ve iskemik ağrıyı artırır. Karbonmonoksit kanın oksijen taĢıma kapasitesini azaltır ve kanda karboksihemoglobin olarak birikir. Ateroskleroza eğilimi artırır. Plazma fibrinojen konsantrasyonunu artırır. Lökosit sayısını artırır. Tromboza zemin hazırlar. HDL kolesterol konsantrasyonunu azaltır. Ġntimadaki düz kaslarda plak oluĢumunu uyarabilir. Olumsuz metabolik etkilere sahiptir. Sedanter yaĢam: Düzenli fizik aktivitenin yapılmadığı hareketsiz bir yaĢam da KAH riskini artırmaktadır. Düzenli yapılan egzersizin (haftada en az 3-4 gün, mümkünse her gün en az 30 dakika kesintisiz yürüyüĢ), total kolesterol, LDL kolesterol ve trigliserid düzeylerini azalttığı gösterilmiĢtir. Obesite: Kardiyovasküler hastalık riskini yaklaĢık olarak üç kat artırmaktadır. Obez kiĢilerin, diyabete, yüksek trigliserid ve düĢük HDL kolesterol seviyesine, hipertansiyona eğilimli oldukları bilinmektedir. Ayrıca obez kiĢilerin sedanter yaĢam tarzları da KAH riskini artırmaktadır. Ġdeal vücut kitle endeksi (BMI) 18.5-24.9 kg/m2 olmalıdır. Sebze ve meyveden zengin, orta derecede proteinden zengin, yeterli kalsiyum ve mineral içeriğine sahip bir beslenme alıĢkanlığının yerleĢtirilmesi tüm bu olumsuzlukları en aza indirecektir. Stres: Strese cevap olarak salınan katekolaminler, platelet agregasyonunu artırır ve ani vazospazma neden olabilirler. Ayrıca stres, kan kolesterol düzeyini de yükselttiği için, ateroskleroz oluĢumuna yardım ettiği de düĢünülmektedir. Koroner Arter Hastalıklarının Kliniği Koroner arter hastalıklarının kliniğini üç grupta toplayabiliriz. 1. Stabil angina, 2. Kararsız (unstabil) angina, 3. Akut miyokard infarktüsü (MI). 1. Stabil angina: Koroner arterlerde oluĢan kısmi tıkanmaya (sabit bir lezyon) bağlı olarak, kalbin oksijen ihtiyacını karĢılayamaması nedeniyle oluĢan klinik tablodur.Kalp kasının metabolik ihtiyaçları arttığı anlarda yeterli kanlanma sağlanamaz ve angina ortaya çıkar. Metabolik ihtiyacı artıran; aĢırı efor, yemek sonrası yürüme, aĢırı soğuk-sıcak hava, emosyonel stres gibi durumlardır. Ağrı, istirahat ve nitritlerle (=trinitrin) kaybolur. Ağrının karakteristiği; substernal ve/veya prekordiyal bölgede kısa süreli (30 saniye ile 15 dakika arasında) basınç, yanma, ağırlık hissi veren ağrı Ģeklindedir. Bu ağrı göğüse, sol kola, omuzlara, çeneye ve boyuna, ayrıca epigastrik bölgeye yayılım gösterebilir. Bu hastalarda egzersiz testi pozitif ise mutlaka koroner anjiografi yapılmalıdır. Anjiyografi sonucuna göre cerrahi tedavi endikasyonu konmalıdır. Tıbbi tedavi uygulanan hastalar çok yakın gözlem altında tutulmalı ve semptomların durumuna göre cerrahi tedavi olarak koroner arter bypass greft cerrahisi (CABG) uygulanmalıdır. 2. Kararsız (unstabil) angina: Stabil angina ile MI arasındaki klinik spektrumda bulunan bir sendromdur. Genellikle birden fazla damar hastalığı mevcuttur. Unstabil anginada MI teĢhisi koyduracak kardiyak enzim ve elektrokardiyografik değiĢiklikler bulunmaz. 25 EKG’de ağrı ile iliĢkili geçici değiĢiklikler olabilir. Ağrının nitrit tedavisine cevap vermemesi ve süresinin uzaması (20 dakika ve üzeri) unstabil angina pektorisin özelliğidir. Tedavisi cerrahidir. 3. Akut miyokard infarktüsü (MI): Koroner arterlerden birinin ani olarak tıkanması sonucu miyokardın bir bölümünde kanlanamama ve beslenenmemeye bağlı olarak (iskemi) irreversible nekroz oluĢmasıdır. Bu belirgin irreversible nekroz koroner arterin tıkanmasından 30-60 dakika sonra geliĢmektedir. Ġskemik nekroz alanı geniĢliğinin maksimuma ulaĢması genellikle ilk 4-6 saat içinde gerçekleĢir. Göğüs ağrısı, angina pektoriste olan ağrıdan daha Ģiddetli, uzun süreli (20 dakikayı geçmiĢ), dinlenmekle ve nitritlerle geçmeyen bir karakteristiğe sahiptir. Sebepsiz alt çene, omuz, kol veya karın üst kadran bölgesi ağrılarında, Ģiddetli retrosternal ağrılarda, dispnesi, devamlı hıçkırığı olanlarda ilk akla gelmesi gereken tanı miyokard infarktüsü olmalıdır. Hastalarda halsizlik, anksiyete, bayılma hissi, diğer vejetatif semptomlar (bulantı, kusma, subfebril ateĢ, terleme) ve Ģok tablosu olabilir. Ġnfarktüs geçiren hastaların %15 kadarında angina olmayabilir. Buna sessiz miyokart infarktüsü adı verilir. EKG ve kardiyak enzim bulgularına bakılması, koroner anjiyografi yapılması MI tanısının konulması için gerekli tetkiklerdir. Fizik inceleme yapılıp, ayrıntılı anamnez de alınmalıdır. Tedavideki amaç, kalpteki hasarın yani iskemik nekrozun önlenmesi, durdurulması veya geç gelen hastalarda hayatın uzatılması ve komplikasyonların zamanında tedavi edilmesidir. Uygun tıbbi tedavi ve hemĢirelik bakımı verilmesinin yanı sıra, MI geçiren hastanın durumu değerlendirildikten sonra intraaortik balon (IABP= Ġntraaortic balloon pump), koroner anjiyoplasti (PTKA= Perkütan transluninal koroner anjiyoplasti) veya CABG cerrahisi uygulanabilir. ĠNFLAMATUAR KALP HASTALIKLARI Perikarditler Perikard yapraklarının (visseral veya pariyetal) ve/veya perikard boĢluğunun inflamasyonuna perikardit denir. Perikarditin nedenine bağlı olarak inflamasyonun özellikleri ve klinik seyri değiĢiklikler gösterir. Akut ve kronik olarak sınıflanabilirler. Perikarditler; bakteriyel, viral, fungal enfeksiyonlara bağlı geliĢebileceği gibi, romatoid artrit, sistemik lupus eritematozus, malign tümörler, üremi veya miyokard infarktüsü gibi sistemik hastalıkların bir komplikasyonu olarak da geliĢebilir. Ayrıca perikarditler; travmaya veya cerrahi, radyoterapi ve kemoterapi gibi giriĢimlere sekonder olarak da meydana gelebilirler. Tipik semptomlar; göğüs ağrısı, palpitasyon ve dispnedir. Ayrıca altta yatan nedene bağlı olarak ateĢ, miyalji, düĢük kalp debisi ve yüksek sistemik venöz basınca bağlı semptomlar ve bulgular (ödem, asit, jugular vende dolgunluk, hepatomegali, çabuk yorulma gibi) görülür. Perikarditte göğüs ağrısın tipik özelliği; retrosternal bölgede, sol prekordiyal alanda, epigastrium veya batında (sol üst kadran) lokalize olabilir. Ağrı, saatler ve günler boyunca sürer, derin nefes alma, öksürme, sırt üstü yatma ile artarken, oturunca veya öne doğru eğilince azalır. Fizik muayenede perikardiyal frotman sesi duyulur, ancak effüzyonlu perikarditlerde sürtünme kaybolduğu için duyulamaz. Bunlarda da kalp sesleri hafiflemiĢ veya uzaktan gelir gibi duyulabilir. Tanı için gerekli laboratuvar tetkikleri; kan ve kültür testleri, EKG, EKO, 26 akciğer grafisi ve diğer tetkiklerdir. Özellikle EKO, perikardiyal sıvı artıĢı, perikard kalınlığı ve yapısal değiĢiklikleri hakkında en hassas tanı aracıdır. Perikarditlerin en ciddi akut komplikasyonları aritmiler ve tamponattır. Perikardiyal tamponat kardiyojenik Ģoka ve ölüme neden olabileceğinden oldukça tehlikelidir. Acilen tedavisinin yapılması (perikardiyosentez= perikardiyal drenaj) gerekmektedir. perikarditler istirahat, medikal tedavi ve/veya cerrahi perikardiyektomi ile tedavi edilmektedir. Ġnfektif Endokarditler Kalp kapakları ve endokardın bakteriyel (en sık stafilokoklar, streptokoklar, enterokoklar) enfeksiyonudur. Nadiren mantarlarla da olabilmektedir. En sık mitral ve aort kapak tutulumları görülür. Tutulan kapaklarda yetmezlik meydana gelir. BaĢlıca klinik bulguları bakteriyemi, ateĢ, splenomegali, septik emboliler, üfürümler ve hematüri olup tedavi edilmediği takdirde ölümcüldür. Akut (saatler, günler içinde) ve subakut (haftalar içinde) Ģekilleri vardır. Tanı ve tedavide en önemli yön gösterici tetkik kan kültürüdür. Anamnez, klinik bulgular, EKO ve laboratuvar bulguları ile de tanıya gidilir. Antibiyotik tedavisine hemen baĢlanır, gelen kültür antibiyogram sonucuna göre tedavi tekrar gözden geçirilir. Bazı durumlarda da cerrahi tedaviye gerek duyulur ve kapak replasmanı yapılır. Miyokarditler Miyokardın inflamatuar hastalıklarına verilen addır. Sekonder inflamatuar kardiyomiyopati de denir. Miyokarditler; viral, bakteriyel, fungal enfeksiyonlara bağlı geliĢebileceği gibi, kollajen doku hastalıkları (romatoid artrit, sistemik lupus eritematozus), malign tümörler, Metabolik bozukluklar (üremi gibi), sarkoidoz, akrep ve örümcek zehirleri nedeniyle de geliĢebilir. Ayrıca miyokarditler; perikardit veya endokardite sekonder olarak da meydana gelebilirler. Akut ve kronik olarak sınıflanabilirler. Miyokarditler klinik olarak, asemptomatik, hafif, bazen de fulminan seyredebilir. Genellikle; halsizlik, çabuk yorulma, çarpıntı, ritim bozuklukları, dispne, senkop gibi semptomlar görülür. Ġlave olarak, enfeksiyonla ilgili ateĢ, öksürük, ishal, miyalji, bulantı gibi nonspesifik semptomlar da görülebilir. Tanı testleri diğer inflamatuar kalp hastalıklarında olduğu gibidir. Tedavisi, uygun medikal yaklaĢım, geçici pace-maker veya son dönem kalp yetmezliği geliĢmiĢ ise kalp transplantasyonudur. VALVULER (KAPAK) KALP HASTALIKLARI EriĢkin valvuler kalp hastalıklarının büyük çoğunluğu romatizmal endokarditin bir sekeli olarak meydana gelir. Bir streptokok enfeksiyonundan sonraki bir kaç hafta içinde ortaya çıkan romatizmal ateĢ hastalığından en erken 2 yıl sonra, genellikle 10-20 yıl sonra eriĢkin romatizmal kalp hastalıkları belirtileri baĢlar. Bu hastalık, kalbin tüm tabakalarında inflamasyona yol açar, buna pankardit denir. Endokardiyal inflamasyon kapak endotelini de etkileyerek kalınlaĢma, erozyon ve ödem oluĢur. YaĢlanmayla birlikte kapakta kalsifikasyon, skleroz ve deformite artar. Bu hastalığa yakalanma oranı kadınlarda erkeklerden üç kat daha fazladır. Vakaların çoğunda sol kalp kapaklarında tutulum izlenir (mitral kapak %50, mitral+aort kapaklar %30, aort kapak %15, diğer kapaklar %5). EndüstrileĢmiĢ toplumlarda romatizmal ateĢ insidansının azalmasıyla birlikte romatizmal mitral stenoz insidansı da düĢme eğilimi göstermektedir. Ancak geliĢmekte olan ülkelerde sık rastlanan bir hastalıktır. 27 Kapak hastalıklarında, darlık (stenoz) durumunda kanın ileri akıĢı engellenirken, yetmezlik (regürjitasyon) de ise kapağın tam kapanamaması nedeniyle kanın geriye kaçması söz konusudur. Aynı kapakta hem darlık, hem yetmezlik oluĢmasına da miks lezyon adı verilir. Kalp kapaklarında meydana gelen bozukluklara bağlı olarak kalp boĢluklarında ya aĢırı volüm yüklenmesi (mitral yetmezliği ve aort yetmezliğindeki gibi) veya basınç yüklenmesi (aort darlığındaki gibi) meydana gelir. Volüm yüklenmesinde, ventrikül geniĢliği ile duvar kalınlığı artıĢı orantılıdır (eksentrik hipertrofi). Basınç yüklenmesinde ise ventrikül çapı artıĢı olmadan duvar kalınlığı artmaktadır (konsantrik hipertrofi). Dolayısıyla volüm yüklenmesi olan kapak hastalıklarının prognozu basınç yüklenmesi olanlara nazaran daha iyidir. Mitral Darlık (Mitral Stenoz) Mitral darlık, genellikle romatizmal ateĢ (romatik fever) komplikasyonu olarak meydana gelir. Atrial miksoma (tümör), mitral halkada kalsiyum birikimi, bakteri, trombüs daha az sıklıkla mitral darlık nedenidir. Mitral kapak yaprakçıklarında (=leaflet,= kommissür) deformite, kalınlaĢma ve fibrotik doku oluĢumu; korda tendinealarda kısalma ve yapıĢıklık; kapak kalsifikasyonu, kapaklarda çekilme (retraksiyon); kapak lümeninde ilerleyici hareketsizlik ve daralma meydana gelir. Bu nedenle, sol atriumdan sol ventriküle kan akıĢı engellenir. Sol atriumda, kanın geri birikmesi ve basınç yüklenmesine bağlı olarak hipertrofi ve dilatasyon; akciğer stazı (pulmoner konjesyon) ve pulmoner hipertansiyon geliĢir. Dolayısıyla sağ ventrikülde basınç yüklenmesi iĢ yükünü artıracağından hipertrofiye olur. Bunu da triküspit yetmezliği ve sağ kalp yetmezliği takip eder. Mitral stenoz sol atriyuma basınç yüklenmesi akciğer stazı/pulmoner hipertansiyon sağ ventrikül basınç yüklenmesi sağ ventrikül hipertrofisi triküspit yetmezliği sağ kalp yetmezliği Mitral kapak alanı normal ölçüsü olan 4-6 cm2’den 1 cm2’e kadar daralabilir. Belirtiler darlığın derecesine göre değiĢir. 2.6 cm2’nin altına indikten sonra sol atrium basıncı kademeli olarak artan darlıkla birlikte artar. Akciğer kompliyansının azalmasına bağlı dispne; pulmoner hipertansiyonun sonucu olarak paroksismal noktürnal dispne ve ortopne görülür. Efor, enfeksiyon, emosyonel stres veya atrial fibrilasyon semptomları baĢlatabilir. Bazen de sol atriumun geniĢlemesi ile olan bronĢial irritasyon nedeniyle kuru öksürük, disfaji, boğuk ses veya bronĢit de görülebilir. Geç bir bulgu olarak, bronĢial kapiller rüptüre bağlı hemoptizi de olabilir. Ayrıca, jugular vende dolgunluk (distansiyon), periferik ödem, asit ve hepatomegali gibi sağ kalp yetmezliği bulguları da görülmektedir. Bunlara bağlı olarak hasta yorgunluk ve halsizlikten yakınır. Son olarak, sol atriumda trombüs oluĢabilir, bu da sitemik emboliye veya kapağın tamamen tıkanmasına bağlı ani ölümlere yol açabilir. Tanı; fizik inceleme, röntgen ve EKO ile konur. Erken dönemde medikal tedavi uygulanabilir. Cerahi tedavinin mümkün olan en kısa zamanda yapılmasının yaĢam süresini uzattığı görülmüĢtür. Cerrahi tedavi olarak açık veya kapalı kommissürotomi (=valvotomi), valvuloplasti ve kapak değiĢimi (=valvul replasmanı) yapılabilir. 28 Mitral Yetmezlik (Mitral Regürjitasyon) Mitral kapağın tam olarak kapanamaması veya sistol esnasında kanın sol ventrikülden sol atriuma geri kaçmasıdır. Mitral yetmezlik de genellikle romatizmal ateĢ (romatik fever) komplikasyonu olarak meydana gelir ve sıklıkla mitral stenoz ile birlikte olur. Erkeklerde kadınlardan daha sık görülür ve aktif romatizmal karditi olan hastalarda en yaygın lezyondur. Ayrıca kapağın konjenital anomalileri, infektif endokardit, aort kapağı hastalıkları, iskemik kalp hastalıkları, miyokard infarktüsü, papiller kas rüptürü, mitral kapak prolapsusu, kollajen doku hastalıkları (romatoid artrit, sistemik lupus eritematozus, Marfan sendromu gibi) nedeniyle de akut veya kronik mitral yetmezlik geliĢebilir. Mitral kapağın retraksiyonu (çekilme, büzülme), rijidite ve fibrozise bağlı sertleĢmesi, papiller kaslarda ve tendonlarda kısalma/yapıĢma olması, atrofiye olması ve tam kapanamaması sonucu sistolde hızla sol ventriküle atılan kanın bir kısmı sol atriuma geri döner ve pulmoner venlere doğru kaçmaya baĢlar. Sol atrium bunu kompanse etmeye çalıĢırken dilatasyon ve hipertrofi olur. Daha da ileride, akciğer stazı (pulmoner konjesyon) ve bunu takiben sağ kalp yetmezliği geliĢir. Diğer yandan sol ventrikülde de fazla volüm yüklenmesi karĢısında dilatasyon ve eksentrik hipertrofi oluĢur. Ventrikül hipertrofiye olduğunda fonksiyonu bozulur ve kardiyak output düĢer. Mitral yetmezlik sol atriyuma sistolik kaçak akımı sol atriyum ve ventrikülde volüm yüklenmesi sol atriyal ve ventriküler dilatasyon ve sol ventrikülde eksentrik hipertrofi sol kalp yetmezliği akciğer stazı/pulmoner hipertansiyon sağ ventrikülde basınç yüklenmesi sağ kalp yetmezliği Mitral yetmezlikte görülen semptomlar, yetmezliğin Ģiddetine, sol atrium ve ventriküldeki etkilerine bağlı olarak yorgunluk, efor dispnesi, efor kapasitesinde azalma, palpitasyon, gece öksürüğü, ortopne, hemoptizi gibi mitral darlıkta görülen semptomlara benzer Ģekilde geliĢir. Ancak akut geliĢen yetmezliklerde sol ventrikül fonksiyonları aniden bozulur, akciğer ödemi ve buna bağlı Ģiddetli dispne, ortopne, ölüm korkusu ve siyanoz ortaya çıkar. Bu hastalara medikal tedavi ve açık kalp cerahisi yöntemi ile valvuloplasti veya kapak replasmanı uygulanabilir. Aort Darlığı (Aort Stenozu) Konjenital aort kapağı hastalıkları, romatizmal valvulit, aterosklerotik, inflamatuar kalp hastalıkları (endokardlt), dejeneratif hastalıklara (kalsifikasyon) bağlı olarak ortaya çıkar. Aort kapak yaprakçıklarında deformite, kalınlaĢma, fibrotik doku oluĢumu ve rijiditeye bağlı olarak kapağın giriĢi daralmıĢtır. Böylece sol ventrikül sistolünde kanın aortaya ve dolayısıyla sistemik dolaĢıma geçiĢi engellenir. Kapak geniĢliği normalde 3-4 cm2’dir ve bu alanda 1/3 oranında daralma oluĢursa belirgin kardiyak ve hemodinamik etkiler ortaya çıkar. Sol ventrikül kanı tam olarak boĢaltamadığından, basınç yüklenmesine bağlı olarak konsantrik hipertrofi geliĢir. Diyastolik fonksiyonlar bozulur, diyastol sonu dolum basıncının artması ile koroner perfüzyon azalır ve koroner yetmezlik geliĢir (hipertrofiye olan kalbin oksijen ihtiyacını da artmıĢtır). Yine Sol ventrikül doluluğu nedeniyle sol atriumdan sol ventriküle yeterince geçiĢ olamayacağından, sol atrium basıncında artma, pulmoner konjesyon ve sağ ventriküle baskı olur. 29 Aort darlığı sol ventrikülde basınç yüklenmesi sol ventrikülde konsantrik hipertrofi diyastolik fonksiyonların bozulması diyastol sonu dolum basıncının artması koroner perfüzyonun azalması koroner yetmezlik Hafif aort stenozlu olgularda genellikle belirti vermeden seyreder, efor sarfedilmediği sürece kardiyak putput yeterlidir. Semptomlar ortaya çıktığında ise ciddi aort darlığı saptanır. Kardiyak outputun düĢük olması nedeniyle; soluk görünüm, düĢük nabız basıncı ve kan basıncı, göz kararması ve senkop, koroner perfüzyon yetersizliği nedeniyle angina (göğüs ağrısı), efor dispnesi, aritmiler, sağ ventrikül yetmezliği (periferik ödem, asit ve hepatomegali gibi), son dönem sol kalp yetmezliği bulguları (pulmoner ödem, ortopne, PND gibi) ve ani ölüm baĢlıca aort darlığı semptomlarıdır. EKG, EKO, röntgen, kardiyak kateterizasyon diğer kapak hastalıklarında olduğu gibi tanılamada gerekli iĢlemlerdir. Ciddi aort darlığı ile birlikte sol ventrikül fonksiyonlarında bozulma olan tüm olgularda semptom olsun veya olmasın ameliyat endikasyonu vardır. Balon valvotomi özellikle adolesanlar ve genç hastalar için kapak alanını 1 cm2’den fazla geniĢletmek amacıyla uygulanır. Ancak komplikasyon ve restenoz (tekrar darlık) oranı fazla olduğundan kapak replasmanına alternatif tedavi olarak kabul edilmemektedir. Aort kökü ileri derecede daralmıĢsa, aort kökünün geniĢletme iĢlemi (perkutan balon valvuloplasti) ile birlikte aort kapak replasmanı (AVR= aort valvul replasmanı) yapılabilir. Aort Yetmezliği (Aort Regürjitasyonu) Aort yetmezliği nadiren konjenital (çoğunlukla diğer kapak bozukluklarıyla beraber veya geniĢ VSD ile) nedenli olabilir. Genellikle akkiz (edinsel) nedenlerle ortaya çıkar. Bu nedenler; en sık romatizmal kalp hastalığı, bakteriyel endokardit; daha az sıklıkla aort kapak yaprakçığının travmatik rüptürü, romatoid artrit, ankilozan spondilit, Marfan’s sendromu, sifiliz, Crohn hastalığı, dissekan aort anevrizması, aort kökünün hipertansif aterosklerotik dilatasyonu olarak sıralanabilir. GeliĢmiĢ ülkelerde son 20 yılda romatizmal kalp hastalıklarıyla iliĢkili aort yetmezliği olgularının oranı anlamlı Ģekilde azalmıĢtır. Erkeklerde kadınlardan daha sık görülmektedir. Aort kapak yaprakçıklarında retraksiyon, rijidite ve fibrozise bağlı Ģekil bozukluğu nedeniyle kapağın tam kapanamaması sonucu, kanın sol ventriküle geri kaçması sol ventrikül volümünü artırır. Bu kan volümü ve sol ventrikül diastol sonu basınç artıĢını takiben, stroke volüm ve kardiyak output artar. Bu fazla çaba sonucu sol ventrikülde dilatasyon ve eksentrik hipertrofi geliĢir. Daha ileride sol ventrikül bu fazla basıncı ve volümü kompanse etme yeteneğini kaybederek stroke volüm ve kardiyak outputta azalma, sonunda da sol ventrikül yetmezliği meydana gelir. ĠlerlemiĢ aort yetmezliğinde sol atrium basıncı artarak, sol atriumda dilatasyon ve hipertrofi, pulmoner konjesyon, pulmoner hipertansiyon ve bunu takiben sağ kalp yetmezliği geliĢir. Aort yetmezliği diyastolde sol ventriküle dolan kan miktarı artıĢı kalp atım hacminde artıĢ sol ventrikülde volüm yüklenmesi sol ventrikülde eksentrik hipertrofi sol ventrikül sistolik fonksiyonlarının bozulması kalp yetmezliği Aort yetmezliği, miyokardın kompanse etme çabaları sayesinde uzun yıllar boyunca belirti ve bulgu vermeyebilir. BaĢlangıç yakınması, sol ventrikül kontraksiyonlarının artması 30 nedeniyle hastanın sol lateral pozisyonda iken kendi kalp seslerini duymasıdır. Efor dispnesi, ortopne, PND, akciğer ödemi ve angina temel Ģikayetlerdir. Sistolik basınç yüksek, diyastolik basınç düĢüktür (50-0 mmHg). Diyastolik basıncın düĢmesine bağlı olarak koroner perfüzyon bozulduğundan, hipertrofiye olmuĢ kalp de yeterli oksijenlenemez ve angina geliĢir. Alt ekstremite sistolik kan basıncı üst ekstremite sistolik kan basıncından 30-60 mmHg kadar (daha fazla da olabilir) yüksektir. Nabızla uyumlu baĢ hareketleri, karotid arterlerin pulsasyonlarının görülmesi, murmur gibi bulgular ve son dönemde de sağ kalp yetmezliği belirti ve bulguları görülür. Medikal tedavi semptom vermeyen, kalp boyutları normal olan hastalarda iyi bir takip süreci ile birlikte uygulanır. Ancak uygun olgularda cerrahi tedavi (AVR) geciktirilmeden yapılmalıdır. Sol ventrikül fonksiyon bozukluğu geliĢmeden önce cerrahi uygulandığında mortalite oranının anlamlı bir Ģekilde azaldığı görülmüĢtür. Triküspit ve Pulmoner Kapak Hastalıkları Triküspit darlığı çok nadir görülür. En bilinen sebebi romatizmal kalp hastalıklarıdır. Triküspit kapağın normal kapak alanı 4-6 cm2’dir. Bu alan daraldığında sağ atriumdan sağ ventriküle kanın geçiĢi engellenir ve sağ atriumda kan volümü ve basıncı artar. Ancak kalbe gelen kan miktarı azaldığı için kardiyak output düĢer. Sağ kalp yetmezliği belirti ve bulguları da görülebilir. Efora tahammülsüzlük, çabuk yorulma, hipotansiyon, halsizlik, iĢtahsızlık, periferik ödem gibi yakınmaların yanı sıra olguların çoğunda mitral darlık ile beraber olduğundan pulmoner konjesyon ve ödeme bağlı Ģikayetler de eĢlik edebillir. Triküspit darlığı kalp debisinde azalma sağ atrial basıncın artması periferik ödem Triküspit yetmezliğinde kan sistol esnasında sağ ventrikülden sağ atriuma geri kaçmaktadır. Sağ atrium ve ventrikülde volüm yüklenmesi olmakta, bu da dilatasyona yol açmaktadır. Ventrikülden pulmoner artere yeterince kan pompalanamamaktadır. Venöz basınç arttığı için jugular ven dolgunluğu (distansiyonu), hepatomegali, splenomegali, asit, ödem ve bunlara bağlı olarak iĢtahsızlık, bulantı, kusma, sağ üst kadranda ağrı olur. Etyolojisinde; sağ ventrikülün dilatasyonu, konjenital anomaliler, mitral darlık, pulmoner hipertansiyon, romatizmal kalp hastalıkları, bakteriyel endokardit, karsinoma, kollajen doku hastalıkları gibi etkenler rol oynar. Triküspit yetmezliği sağ ventrikül ve sağ atrium volüm yüklenmesi sağ ventrikül ve sağ atrium dilatasyonu venöz basınç artıĢı jugular ven distansiyonu, hepatomegali, asit, ödem Triküspit kapak hastalıklarının tedavisinde; medikal yaklaĢımın yanısıra, valvuloplasti, annüloplasti veya kapak replasmanı gibi cerrahi müdahale yapılabilir. Pulmoner kapak hastalıkları nadir görülür. Pulmoner stenozda pulmoner kapak daraldığı için sağ ventrikül sistolü sırasında kanın pulmoner artere geçiĢi engellenir. Pulmoner yetmezlikte ise pulmoner kapak yeterince kapanamadığı için sistolde pulmoner artere fırlatılan kan sağ ventriküle geri kaçar. Pulmoner kapak hastalıklarının etyolojisi ve kardiyak fonksiyon üzerine etkileri triküspit kapak hastalıkları ile benzerdir. Sağ kalp yetmezliği ve kardiyak outputta azalmaya bağlı semptomlara yol açarlar. 31 KÜNT KARDĠYAK TRAVMALAR Künt kardiyak travmaların en sık nedeni, yüksek hızlı motorlu araç kazalarıdır. Diğer nedenler ise, direk göğüs darbesi, endüstriyel crush yaralanmalar, yüksekten düĢme ve diğer travmalardır. Künt travma sonucunda duvar rüptürü ya da kontüzyon olur. Acile gelen künt kardiyak rüptürlü hastaların %50’sinden fazlasında vital bulgu sapatanamaz, hayatta kalma Ģansı düĢüktür. Bu hastalarda görülen en belirgin semptom hemorajik Ģok veya akut tamponaddır (bulguları; sistolik basınçta düĢme, diyastolik basınçta ve venöz basınçta yükselme, kalp seslerinin derinden gelmesi). Acil cerrahi operasyon gereklidir. Kardiyak kontüzyonda ise ritim ve ileti bozuklukları yanında kardiyak outputta azalma görülür. KALP TÜMÖRLERĠ Primer ve sekonder olarak sınıflanırlar. Kalp tümörlerinin çoğunluğu otopsiler sırasında saptanırlar. Buradan alınan sonuçlara göre, sekonder olanları primer olanlarından 20-30 kat fazladır. Benign kalp tümörleri, miksomalar, fibroma, rhabdomiyoma; malign kalp tümörleri, angiosarkom, rhabdomiyosarkom’dur. Cerrahi tedavi ve radyoterapi uygulanır. Genellikle mortalite oranı yüksektir. 32 D) KALP CERRAHĠSĠ VE HEMġĠRELĠK BAKIMI Günümüzde çocuklarda ve yetiĢkinlerde görülen kalp hastalıklarının çoğunluğu cerrahi olarak etkili bir Ģekilde tedavi edilmektedir. Kalp cerrahisi, konjenital ve edinsel kapak hastalıklarına yönelik kapak tamiri veya replasmanı ameliyatlarını, damar greftlerini ve kalp tranplantasyonunu kapsamaktadır. Kardiyak cerrahide, açık kalp ameliyatı ve kapalı kalp ameliyatı olarak iki yöntem uygulanır. Kapalı Kalp Ameliyatı Kalp ve akciğerler çalıĢırken, kalp akciğer bypass makinası (bu makina ile ekstrakorporeal dolaĢım sağlanır= ECC) kullanılmadan gerçekleĢtirilen ameliyatlara verilen addır. DıĢarıdan parmak veya bir aletle girilerek istenilen cerrahi giriĢim gerçekleĢtirlir. Mitral darlıkların düzeltilmesinde uygulanan kapalı mitral kommissürotomi ameliyatı kapalı kalp ameliyatlarına bir örnektir. Açık Kalp Ameliyatı Açık kalp ameliyatı, ameliyat süresince kalbin pompalama ve akciğerlerin gaz değiĢim fonksiyonlarının vücut dıĢında geçici olarak kalp akciğer bypass makinası aracılığı ile yerine getirilmesi sırasında yapılan ameliyatlara denir. En önemli avantajı, kalp dinlenmedeyken, kansız ortamda cerraha doğrudan kalbe giriĢimde bulunması imkanı tanımasıdır. Kalp ameliyatlarının çoğunda koroner kan akımı durdurulur ve kardiyak arrest oluĢturulur. Hastanın pompa ve oksijenatörden ayrılmadan önce tüm fonksiyonel aktivitesine kavuĢması için myokardın korunması çok önemlidir. Myokardın korunması, enerjinin korunması (kardiyopleji) ve hipotermi olmak üzere iki baĢlık altında toplanabilir. Kardiyopleji, bypass cerrahisi sırasında kalbin bilerek durdurulmasıdır (arrest). Aorta klemplenir ve soğuk kardiyoplejik solusyon koroner arterlere ve kalbin içine verilir. Cerrahi onarım tamamlandığında, kardiyopleji infüzyonu sonlandırılır ve makinede ısıtılan kan hastaya yavaĢça verilerek vücut sıcaklığı tekrar normale döndürülür. Hipotermi, açık kalp cerrahisinde denenen ve ilk kullanılan tekniktir. Amacı metabolizmayı yavaĢlatmak, kansız ortam sağlamak ve kardiyak arrestin tolere edilebilme periyodunu uzatmaktır. Topikal olarak miyokard üzerine +4 0C su uygulanırken, koronerlere soğuk perfüzyon verilir. Ġnternal olarak ECC ile soğuk kan perfüzyonu yapılarak hafif (28-37 0 C), orta (20-28 0C) ve derin (20 0C ve altı) hipotermi sağlanır. Yapay oksijenlenme ve dolaĢımı sağlayan ECC makinasının bölümleri; pompa, oksijenatör, kan rezervuarı, arteriyal filtre, ısı düzenleyici, arteriyal ve venöz kateterlerdir (ġekil 4). ECC kullanılmasının amacı, ameliyat için kansız bir ortam sağlanması, vücudun oksijen gereksiniminin karĢılanması, kanın soğutulması, ısıtılması ve filtrelenerek arter sistemine geri verilmesidir. Kısaca iĢleyiĢ mekanizması; venöz yolla kalbe gelen kan, vena kava inferior, vena kava superior veya sağ atriuma yerleĢtirilen geniĢ kanuller ile vücuttan dıĢarıya alınır ve rezervuarda toplanır. Ekstrakorporeal membran oksijenaratöründen geçen kanda gaz değiĢimi (oksijenlenme) yapılır. OksijenlenmiĢ kan, pompa aracılığıyla, uygun basınçta en sık asendan (çıkan) aortaya veya femoral artere yerleĢtirilen büyük bir kanülle 33 arteryel dolaĢıma geri pompalanır. Bu makina aynı zamanda cerrahi müdahale boyunca vücut sıcaklığının kontrolünü ve medikal tedavinin sürdürülmesini de sağlar. Gaz embolilerini ve partikül geçiĢlerini önlemek amacıyla kan, filtrelerden geçirildikten sonra hastaya geri pompalanır. ġekil 4. kalp akciğer bypass makinası Kaynak; Smeltzer SC, Bare BG: Brunnner & Suddarth’s Textbook of Medical-Surgical Nursing. Nineth Edition, Lippincott Williams Wilkins, Philadelphia, 2000, p. 531-678. Kalp akciğer bypass makinası hazırlanırken yaklaĢık olarak 2500 ml kristaloid sıvı kullanıldığı için hastanın kanı dilüe olacağından hematokritin düĢmesine neden olur. Gerekli görlürse kan transfüzyonu yapılabilir. Cerrahi sırasında trombüsü önlemek amacıyla heparin ile sistemik antikoagülasyon sağlanır. Ameliyat sonrasında uygun dozda protamin sülfat verilerek nötralize edilir. Bypass makinası aynı zamanda düĢük (15 0C) veya orta (30-35 0C) sıcaklıktaki perfüzyon solüsyonları ile soğutarak sistemik hipotermiye de neden olur. Hipotermi, vücudun hayati organlarının ve dokularının metabolik gereksinimlerini ve oksijen tüketimini azaltarak, aortanın klemplendiği ve kardiyak outputun azaldığı sırada dokuların konunmasına yardımcı olur. ECC makinası, kalp cerrahisinde faydalarının yanında bazı riskleri de beraberinde getirmektedir. Pompadan geçen kan elemanlarının tahribine bağlı olarak trombüs oluĢabilir, hava embolisi, Ģok, hemoraji, doku ve organların perfüzyonunun bozulmasına bağlı nörolojik, pulmoner, miyokardiyal, renal iskemi ve hasar geliĢebilir. KALP CERRAHĠSĠ TEKNĠKLERĠ Koroner Arter Bypass Greft (CABG) YetiĢkin kalp cerrahisinde miyokardial revaskülarizasyon (yeniden damarlanma) sağlamak amacıyla en sık koroner arter bypass greft cerrahisi (CABG) uygulanmaktadır. CABG altta yatan kalp hastalığını tedavi etmediği halde, angina insidansını azaltmakta, miyokard iskemisi ve infarktüsünü önlemektedir. CABG’nde tıkalı (bir ya da daha fazla) koroner artere safen ven, internal mammariyan arter (ĠMA) ya da sağ gastroepiploik arter 34 (RGE) ile bypass (=köprü) yapılarak miyokardın revaskülarizasyonu sağlanır. Kardiyak cerrahide son ilerleme ise, sadece bir koroner arteri tıkalı olan bireylerde minimal invaziv direkt koroner arter bypass greft (MIDCAB) uygulamasıdır. Bu cerrahi, kardiyopleji ve ECC makinasına gerek kalmadan, küçük bir göğüs insizyonu ile yapılabilmektedir. Safen ven veya ĠMA koroner arterin tıkalı kısmının distal ve proksimal ucuna dikilerek bypass oluĢturulur ve dolaĢım bu yeni yoldan sağlanır. ĠMA (sağ veya sol) greftleri koroner arterlerle aynı yapısal özellikleri taĢıdıklarında daha fazla tercih edilmektedir. ĠMA’in tek anastomoz gerektirmesi, bacakta yara açılmaması, aterosklerozun az görülmesi, hayatta kalma oranının yüksek olması gibi avantajları vardır. Bunun yanında ĠMA’nın dezavantajları ise; sadece iki greft elde edilebilmesi, uzun olmaması, çap yetersizliği, yaygın kalsifik damarı olan, obez ve diyabetli hastalarda sakıncalarının olmasıdır. Safen ven uzun olduğu için istenilen bölgeye ve birden fazla anastomoza uygundur. Ancak, safen ven greftinin ateroskleroza yatkınlığı ve daralması nedeniyle tekrar operasyon gerektirebilmektedir. Bu nedenle genç hastalarda ven grefti kullanımından kaçınılmalıdır. ĠMA’e benzeyen en uygun arter RGE’dir. Her iki arterde de ateroskleroz çok enderdir. RGE, safen venin erken tıkanacağı hiperlipidemili genç hastalarda, safen ven kalitesinin kötü olduğu hastalarda, safen ven tıkanıklığına bağlı reoperasyonlarda ve diyabetes mellituslularda kullanılabilir. Kalp Kapağı Hastalıklarında Cerrahi Yöntemler Kalp kapağında meydana gelen fonksiyon bozukluklarını gidermek için ya kapak tamiri ya da kapak replasmanı gerekmektedir. Kapak tamiri yetiĢkinlerde en yaygın yapılan operasyonlardır ve üç Ģekilde yapılmaktadır; annuloplasti, valvuloplasti, kommissürotomi (valvotomi). Annuloplasti: Kapak hastalığı veya yetmezliğinde geniĢlemiĢ annülüsün ya da kapak halkasının (ring) cerrahi olarak tamiridir. Genellikle mitral ya da triküspit annülüs dikiĢ ya da protez halka kullanılarak daraltılır (ġekil 5). ġekil 5. Annuloplasti Kaynak; Phipps WJ, Monahan FD, Sands JK et al.: Medical-Surgical Nursing Health and Illness Perspectives. Seventh Edition, Mosby, St. Louis, 2003 . 35 Valvuloplasti: Açık kalp cerrahisi ile yırtılan kapak yaprakçıklarının dikilerek tamir edilmesidir. Hayatta kalma oranının yüksek olması, tromboembolizm gibi kardiyak komplikasyonların daha az görülmesi, mortalite ve morbidite oranının daha az olması, sol ventrikül fonksiyonunda düzelme potansiyeli, antikoagülan gereksiniminin azalması bu cerrahinin bazı avantajları arasında sayılabilir. Kommissürotomi (valvotomi): En sık valvuloplasti prosedürü kommissürotomidir. Kapak yaprakçıklarında (=leaflet, =kommissür) meydana gelen stenozun insizyonla geniĢletilmesidir. Daha çok mitral ve triküspit stenozunda kullanılan bir tekniktir. Açık ve kapalı kommissürotomi yapılabilir (ġekil 6). Açık kommissürotomide ECC makinası kullanılır, genellikle median sternotomi veya sağ anterolateral torakotomi ile yapılır. Açık yöntemde trombotik, embolik komplikasyonlar ve atrial yırtılmaya bağlı kanamanın daha az görülmesi gibi avantajları vardır. Kapalı mitral kommissürotomide ise ECC makinası kullanılmadan sol posterolateral torakotomi yapıldıktan sonra iĢaret parmağıyla darlık açılmaya çalıĢılır. Bu Ģekilde kapak geniĢlemezse dilatörler (bujiler) kullanılabilir. Eğer trombus varsa, pıhtıyı çıkarabilmek için operasyon açık prosedüre çevrilebilir. Kapalı yöntemin avantajları ise; basit bir yöntem ve operasyon süresinin daha kısa olması, kan transfüzyonuna daha az gereksinim duyulmasıdır. Kapalı yöntemin riskleri ise; sistemik emboli, atrial duvar yırtılması, stenozun yetersiz geniĢletilmesi ve mitral yetmezliktir. ġekil 6. kapalı kommissürotomi. Kaynak; Phipps WJ, Monahan FD, Sands JK et al.: Medical-Surgical Nursing Health and Illness Perspectives. Seventh Edition, Mosby, St. Louis, 2003 . Kapak replasmanı: Kalp kapağı hastalıklarında kapak tamiri yetersiz kalacak veya uzun dönem rahatlama sağlanamayacaksa kapak replasmanı uygulanır. Tüm kapak replasmanları genel anestezi altında, median sternotomi yapılarak ve ECC makinası kullanılarak yapılır. Ameliyatın anlamlı mortalitesi olduğundan, hastanın genel durumu ve miyokardın yeterlilik düzeyine göre dikkatli karar verilmelidir. Replasman için mekanik (yapay) protezler veya biyolojik kapaklar kullanılabilir (ġekil 7). Yapay kapaklar çok çeĢitlidir ve hangisinin kullanılacağına karar verebilmek için, hastanın değerlendirilmesine, avantaj ve dezavantajlarına bakılmalıdır. Genel olarak avantajları; dayanıklıdırlar, endokardit, tromboemboli, hemoliz insidansları düĢüktür. Santral kan akıĢlı ve sessiz çalıĢanları da vardır. Dezavantajları ise; disk batabilir, kan akıĢını 36 engelleyecek obstrüksiyon geliĢebilir, bazı tiplerinde zaman ilerledikçe kalsifikasyon, trombüs veya regürjitasyon insidansı yüksektir. Mekanik kapaklar uzun dönem warfarin içeren antikoagülan tedavi kullanmayı gerektirir. Biyolojik kapaklar, heterogreft ve homogreft kapaklar olarak ikiye ayrılır. Sıklıkla domuz, nadiren inek kalp kapakları (heterogreft), daha az olarak da ölü insandan (homogreft) alınan kalp kapakları kullanılır. Doğurganlık çağındaki genç kadınlarda, antikoagülanların plasental geçiĢle fetüste malformasyon geliĢme potansiyeli ve menstrüasyon üzerine olumsuz etkileri nedeniyle biyolojik kapaklar tercih edilmelidir. Heterogreft kapakların hemodinamisi insan kalp kapağına benzer. Tromboemboli riski azdır ve uzun dönem antikoagülan tedavisine gerek yoktur (10-12 hafta kadar). Komplikasyon olarak, yapısal yetmezlikler, kalsifikasyonlar mekanik kapaklara göre daha fazla görülür ve dayanıklılık süreleri kısadır. Heterogreftlerin dayanıklılık süresi 7-10 yıl, homogreftlerin ise 10-15 yıldır. ġekil 7. kapak replasmanı ameliyatı. Kaynak; Smeltzer SC, Bare BG: Brunnner & Suddarth’s Textbook of Medical-Surgical Nursing. Nineth Edition, Lippincott Williams Wilkins, Philadelphia, 2000, p. 531-678. 37 Kalp Transplantasyonu Ġnsandan insana ilk kalp transplantasyonu 1967’de yapıldı. Amerika’da 2004 yılında 2016 kalp transplantasyonu yapıldığı bilinmektedir. Kalp transplantasyonu terminal dönemdeki kalp hastalarına yapılmaktadır. Kalp transplantasyonu endikasyonu, en sık son evre kardiyomiyopatili (%50) hastalara konmakta, bunu opere edilemeyen (inoperable) koroner arter hastalıkları izlemektedir. Bu hastaların yaĢama Ģansları 12 aydan daha kısa ve medikal tedavi ile semptomları kontrol edilememektedir. Kalp transplantasyonu için donör elde etmek çok zordur ve hastalar için uzun bir bekleme süresi söz konusudur. Kalp transplantasyonu yapılan hastalarda yaklaĢık olarak 1 yıllık hayatta kalım oranı %80-90, 5 yıl hayatta kalım oranı ise %60-70’dir. Kalp transplantasyonu endikasyonu konulan hastaların belli kriterleri de taĢımaları gerekmektedir. Genellikle bunlar; 60 yaĢın altında olması, uzun dönem yaĢam Ģanslarını sınırlayabilecek kronik solunum yetmezliği, yaygın malingnansi, metabolik sorunlar (diyabet gibi), karaciğer ve böbrek yetmezliği, aktif enfeksiyon gibi organ veya sistemik hastalıklarının olmaması, donörün kan grubu (ABO) ve doku uygunluğunun olması, viral hastalık bulunan donörlerden kaçınılması, ayrıca bir diğer transplantasyon hikayesinin bulunmamasıdır. Kalp transplantasyonu olan hastanın bakımı açık kalp ameliyatı olan hastanın bakımı ile benzerdir. Sağlıklı donör kalbin fonksiyonları genelde iyidir ve kardiyak outputu stabildir. Erken postoperatif evrede disritmiler ve hipervolemi sık görülür. Nedeni sıvı replasmanı ve yüksek doz kortikosteroid tedavilerdir. Bu komplikasyonlar diğer kalp hastalarında kullanılan medikal ilaçlarla tedavi edilebilir. Rejeksiyonu önleyebilmek için hastalara immünosüpresif tedavi (cyclosporine ve kortikosteroidler vd) uygulanmaktadır. Nakil baĢarısını artırmak için yapılan bu immünosüpresif tedavilerin bir yan etkisi olarak geliĢen enfeksiyon ölüm nedenleri arasında ilk sırayı almaktadır. Transplantasyon sonrası ilk üç hafta içinde geliĢen akut rejeksiyon da ölüm nedenleri arasındadır. Kronik rejeksiyon sebebi ise, miyokart iskemisi, miyokart infarktüsü ve kalp yetmezliğine yol açabilen greft aterosklerozudur. KALP AMELĠYATI VE HEMġĠRELĠK BAKIMI Kalp ameliyatı olan hastanın bakımı multidisipliner bir ekip yaklaĢımını gerektirir. Kalp ameliyatı olacak hastalar genellikle bir kaç gün önce hastaneye kabul edilirler. Cerrahiden sonra hastaların çoğu 24-36 saatini yoğun bakımda geçirirler ve postoperatif birinci veya ikinci gün servise transfer edilirler. Postoperatif dördüncü veya altıncı günlerde de taburcu edilirler. AMELĠYAT ÖNCESĠ BAKIM Kalp ameliyatı olacak hastanın ameliyat öncesi hazırlığı ve bakımı diğer cerrahi hastalarının ameliyat öncesi bakımı ile aynıdır. Ġlave olarak, kalp cerrahisinin hasta ve ailesinde yaratacağı stres nedeniyle hemĢirenin emosyonel ve psikolojik gereksinimlerine öncelik vermesi gerekmektedir. Preoperatif dönem, hastanın hikayesinin tam ve doğru olarak alınmasını, hasta ve ailesine preoperatif eğitim verilmesini, hastanın psikolojik ve fizyolojik olarak hazırlanmasını, en son olarak da cerrahi için hazırlığını kapsamaktadır. Hastasının yeterli ailevi desteğinin olup olmadığı, stresle baĢetme kabiliyeti, anlama düzeyi hakkında hemĢirenin bilgisinin olması, preoperatif, postoperatif ve taburculuk sonrası bakımında 38 eğitim ile ilgili gereksinimleri saptamasına yardımcı olur. Bu preoperatif dönem hazırlıklarını kısaca özetlersek: Hastanın geçmiĢteki hastalıkları ve tedavi Ģekilleri, Ģimdiki kardiyovasküler sorunu, semptomları, geçmiĢte aldığı ve halen kullanmakta olduğu ilaçları, cerrahi giriĢimin amacı ve riskleri hakkında bilgi sahibi olunmalıdır. Hasta hikayesindeki önemli risk faktörleri arasında; miyokard infarktüsü, bakteriyel endokardit, pulmoner emboli, koagulasyon anormallikleri, sigara içme, diyabetes mellitus ve obesite sayılabilir. Ameliyat öncesi yaĢam ve ölüm iliĢkisi hastalarda majör yaĢam krizine sebep olmakta bu da korku, anksiyete ve depresyon düzeylerini yükseltmektedir. Bu nedenle hastaların yapısına, psikolojik durumlarına göre ameliyatı, iyileĢme süreci, riskleri hakkında bilgilendirmenin sınırları ve hastanın sorularına nasıl yanıt verileceği sağlık ekibi tarafından belirlenmelidir. Hastaneye yatırılan hastaya hastanenin, yatacağı servisin, yoğun bakım ünitesinin genel tanıtımı yapılmalıdır. Vizit, ziyaret saatleri, çalıĢanlar, nasıl iletiĢim kurulacağı gibi konularda da bilgi verilmelidir. Özellikle hastanın daha önce hiç görmediği aletlerin bulunduğu yoğun bakımın önceden gezdirilerek, oradaki araç gereçlerin ne iĢe yaradıkları hakkında bilgilendirilmesinin yararı vardır. Ameliyattan çıktıktan sonra kendisini ilk kez bu ünitede görenlerde daha fazla panik ve anksiyete yaĢandığı bilinmektedir. Hastaya, basitçe bir Ģekil veya model üzerinde kalbin anatomisi, hastalığının kalbe etkileri, planlanan cerrahi iĢlem, bilmediği tıbbi terimler, cerahinin tahmini süresi (2-4 saat), ailesini ne zaman görebileceği hakkında bilgi verilmelidir. Vital bulgu takip monitörleri, endotrakeal entübasyon tüpünün, drenaj tüplerinin (üriner kateter, göğüs tüpü gibi) ve kateterlerin (satral venöz kateter veya swan ganz kateter) neden takılacağı ve vücudun neresinde olacakları açıklanmalıdır. Tıbbi değerlendirmenin yapılabilmesi için serum kan idrar analizleri, elektrokardiyografi, göğüs filmi, stres testi, kardiyak kateterizasyon ve koroner anjiyografi gibi tanılayıcı testlerin tamamlanır. Hastaya bu testler hakkında gerekli bilgi ve bakım verilir. Ameliyat öncesinde derin solunum, öksürük, yatak içinde dönme ve ROM (Range-ofmotion) egzersizleri nedenleri açıklanarak öğretilmeli ve uygulaması yaptırılmalıdır. Ameliyat sonrasında kateter ve drenler hareketi kısıtlayacağından bu egzersizlerin hemĢirenin yardımıyla yapılacağı da açıklanmalıdır. Ameliyat sonrası dayanılmayacak Ģiddette olmayan bir ağrının deneyimlenebileceği (bu ağrı anginadan farklıdır), bunun için sık analjezik uygulanacağı, ağrısı olduğunda mutlaka hemĢireye haber vermesi gerektiği hastaya açıklanmalıdır. Cerrahiden önce hastaya iliĢkin tüm bilgiler tamamlanmıĢ olmalıdır. Tüm nabızlar, bilateral kan basıncı, nörolojik durumu, boyu, kilosu, beslenme durumu, sindirim ve fizyolojik durumu değerlendirilip, kayıt edilmiĢ olmalıdır. 39 Ġlaçlarını cerrahiden kaç gün önce keseceği (aspirin gibi) hastaya bildirilmeli ve cerrahiden önceki gece yarısından sonra ağızdan bir Ģey almaması gerektiği hatırlatılmalıdır. Ayrıca mümkünse ameliyattan bir gece önce antiseptikli solüsyon ile banyo yaptırılmalıdır. Ameliyat olacak bölge traĢı (göğüs, aksilla, bacak) klinik politikasına göre uygun görülen zamanda yapılmalıdır. AMELĠYAT SONRASI BAKIM Postoperatif bakım öncelikle hastanın vital (yaĢam, hayati) bulgularının stabil olmasına ve komplikasyonların önlenmesine odaklanır. Kalp cerrahisi sonrası postoperatif bakımı ana baĢlıklar altında toplayacak olursak: 1- Kardiyak fonksiyonları, doku perfüzyonunu geliĢtirmek ve vital bulgularının stabilliğini sağlamak, 2- Göğüs drenajını sağlamak, kan volümü ve gaz değiĢiminde yeterliliği sürdürmek, 3- Sıvı-elektrolit dengesini sağlamak, 4- Yeterli beslenmeyi sağlamak, 5- Yeterli renal perfüzyonu sağlamak, 6- Nörolojik fonksiyonları sürdürmek, 7- Etkili ağrı yönetimi ile ağrının giderilmesini sağlamak, 8- Hareketi, yeterli dinlenme ve uykuyu sağlamak, 9- Psikolojik destek sağlamak, 10- Potansiyel komplikasyonları önlemek, 11- Hasta ve ailesine taburculuk eğitimi vermek. Kardiyak Fonksiyonları, Doku Perfüzyonunu GeliĢtirmek ve Vital Bulgularının Stabilliğini Sağlamak Kardiyovasküler fonksiyonların yeterliliğini sağlamak ve sürdürmek için vital bulguların stabil olması gerekmektedir. Hastanın kan basıncı, nabzı (hız, nabız defisiti), pulmoner arter basıncı (PAP), pulmoner kapiller wedge basıncı (PCWP), kardiyak output (CO), santral venöz basınç (CVP), sol atrium basıncı (LAP), EKG bulguları, vücut sıcaklığı, arteryel oksijen saturasyonu (SaO2) cilt rengi, ısısı ve kapiller dolum izlenir ve anormal durumlarda gerekli önlemler alınır. Bu parametrelerde önemli sapmalar olduğunda, özellikle hipovolemik Ģok (CVP, LAP, PCWP ve CO azalmıĢtır) ve kardiyak tamponad (CVP, PAP ve LAP artmıĢtır, göğüs drenajı kesilmiĢtir) gibi komplikasyonlar geliĢebilir. Kalp hızı ve ritmi: Hastanın EKG’si sürekli olarak izlenir ve preoperatif dönem ile karĢılaĢtırılır. Radyal nabız hız, ritim ve volüm açısından izlenir. Kardiyak ritim bozuklukları genellikle ameliyat travması, anestezi, ekstrakorporeal dolaĢım, potasyum değerlerinde değiĢme, hipotansiyon, hipovolemi ve hipoksi nedeniyle meydana gelmektedir. Örneğin aritmi, Ģok, hipoksi, ateĢ ve kaygı belirtisi olarak nabız hızı artarken; kalp bloğu ya da anoksi durumunda da hız azalmaktadır. Kardiyak disritmiler ve düĢük CO tedavisi için geçici pacemaker kullanılabilir. Atrial dokunun ödemi ve inflamasyonuna bağlı olarak supraventriküler taĢikardi sıklıkla görülmektedir. Atrial flutter, atrial fibrilasyon veya supraventriküler taĢikardi sol ventriküler diyastolik dolumu azaltarak CO’u bozmaktadır. Açık kalp ameliyatlarından sonra CVP’nin normal değerinden biraz daha yüksek olması istenir. Nedeni ise, kalbin diyastolik dolumunun artarak, güçlü ventriküler kontraksiyonla birlikte yeterli CO sağlayabilmesidir. 40 Nabız defisiti (fark) olup olmadığı apikal ve radyal nabızları aynı anda sayılarak değerlendirilir. Özellikle mitral stenoza bağlı geliĢen atrial fibrilasyonda nabız defisiti görülür. Periferal nabızlar bilateral ve simetrik olarak takip edilir. Posterial tibial ve dorsalis pedis nabızlarının alınamaması emboli göstergesi olabilir. Ekstremitelerde cilt rengi (soğukluk, solukluk gibi), ısısı ve kapiller dolum da değerlendirilir. Kan basıncı (KB): Arteriyel kan basıncının sürekli takip edilebilmesi ve kan örneği alınabilmesi için sıklıkla radyal artere teflon kateter (transdücer) yerleĢtirilir. Bu hattın tıkanmaması için belli aralıklarla heparinize serum fizyolojik ile yıkanır. Sürekli arteryel kan basıncı ile sistolik, diyastolik ve ortalama kan basıncı takibi kolaylaĢır, aynı zamanda çeĢitli ilaç uygulamalarının ortalama kan basıncı üzerine olan etkileri de tesbit edilebilir. Ameliyat sonrası tansiyon değeri, ameliyat öcesi değerine göre 20 mmHg fazla veya düĢük olabilir. Özellikle koroner bypass cerrahisinden sonra, erken post-op dönemde baroreseptör hassasiyetinin azalması, norepinefrin ve diğer katekolaminlerin etkisiyle kan basıncı yükselmektedir. Ayrıca anestezi, anksiyete ve akut ağrı da yüksek KB nedenidir. Postop hipertansiyon, cerrahi sonrası aĢırı kanamaya, kalp tamponadına ve zayıflamıĢ miyokardın oksijen gereksiniminin artmasına neden olur. Koroner arter bypass greft cerrahisi (CABG) sonrasında yüksek KB greftin ayrılmasına ve sızıntılara da yol açabileceğinden derhal önlem alınmalıdır. Hipertansiyon, morfin enjeksiyonu ve vazodilatör tedaviyle düzeltilebilir. Böylece miyokardın oksijen gereksinimi de azalır. Post-op sistolik kan basıncı 90 mmHg’nın üzerinde tutulmaya çalıĢılır. Mitral ve aort kapağı ameliyatlarından sonra hastalar 90 mmHg’nin altında sistolik kan basıncını tolere edebilirler. Ancak koroner arter ameliyatlarından sonra miyokardın yeterli kanlanabilmesi için, ameliyat öncesine göre sistolik kan basıncının 10 mmHg’den daha fazla düĢmemesi gereklidir. Kalbin yeterli beslenebilmesi için diyastolik kan basıncının da yeterli olması önemlidir. Post-op hipotansiyon geliĢmesinin ana nedenleri hipovolemi (aĢırı kan kaybı) ve Ģok’tur. Kardiyojenik Ģok nedenleri arasında; anesteziye bağlı miyokard depresyonu, cerrahi travma, kalp hastalığı, yetersiz stroke volüme bağlı geliĢen disritmiler veya kardiyak tamponad sayılabilir. DüĢük kan basıncının komplikasyonları ise; serebral iskemi, böbrek yetmezliği, miyokard infarktüsü ve Ģok’tur. Hipotansiyon tedavisinde, sıvı replasmanı, miyokardın performansını artıran inotropik ajanlar (dobutamin gibi); ritim bozuklukları için antidisritmikler ve geçici pacemaker uygulanabilir. Ġntraaortik balon (IABP= Ġntraaortic balloon pump) preoperatif, perioperatif veya postoperatif dönemin herhangi aĢamasında uygulanabilir. Bu balonlu kateter femoral arterden desendan torasik aortaya kadar sokulur, balon diyastolde ĢiĢer (dolayısıyla kan aortaya ve koronerlere doğru itilir), sistolde balon söner ve böylece kalbin iĢ yükü azaltılmıĢ olur (ġekil 8). 41 ġekil 8. Ġntraaortik balon pompası. (A) Sistolde, (B) Diyastolde Kaynak; Phipps WJ, Monahan FD, Sands JK et al.: Medical-Surgical Nursing Health and Illness Perspectives. Seventh Edition, Mosby, St. Louis, 2003 . Vücut ısısı: Ameliyatta hipotermi yapılmasına bağlı olarak ilk saatlerde vücut ısısı düĢük olabilir (35-360C). Bu nedenle kalp cerrahisinden sonra bir çok hastada periferal vazokonstrüksiyon oluĢur. Bu da sol ventrikül üzerindeki afterloadı (miyokardın iĢyükünü) artırarak CO’un düĢmesine neden olur. Hastayı normal vücut sıcaklığına getirebilmek için doğrudan ısı uygulanmadan termal battaniye ile ısıtmak veya vazodilatörler (sodyum nitroprussid gibi) kullanmak gereklidir. Ameliyattan sonra ilk iki gün ateĢ 1-1.5 0C yükselebilir. Yüksek ateĢ, metabolik gereksinimleri artırarak kalbin iĢ yükünü artırır. Soğuk uygulama yapılır. Ancak 4. ve 5. günlerde ateĢ yükselmesi genellikle enfeksiyon, dehidratasyon, hemoliz ve atelektaziye bağlı olmaktadır. Enfeksiyon alanları özellikle; akciğerler, üriner sistem, insizyonlar ve intravasküler kateterlerdir. Bunların bakımında, değiĢtirilmesinde ve sekreyonların aspirasyonunda aseptik teknik kullanılmalıdır. Kardiyak cerrahi hastaları perioperatif dönemde, enfeksiyonları önlemek amacıyla prolaktik antibiyotik tedavisi alırlar. Genellikle 2-4 gün kadar intravenöz geniĢ spektrumlu antibiyotikler uygulanır. Göğüs Drenajını Sağlamak, Kan Volümü ve Gaz DeğiĢiminde Yeterliliği Sürdürmek Kardiyak cerrahi sonrası solunum fonksiyonlarının yeterliliği; etkili hava yolu açıklığına, akciğerlerin yeterli ve eĢit ekspansiyonuna (geniĢlemesi, havalanması), pulmoner sekresyonların aspirasyonuna, kanın yeterli oksijenlenmesine ve etkili göğüs drenajına bağlıdır. Kardiyak cerrahi hastalarının çoğunda mekanik ventilatör (=respiratör) desteğine ihtiyaç duyulur ve yoğun bakıma endotrakeal entübasyon tüpü takılı olarak nakledilirler. Ventilatördeki hastanın ventile edeceği hava, dakika volümü ve tidal volüme göre ayarlanır. 42 Ventilasyon, diffüzyon ve doku perfüzyonunun istenilen düzeyde olup olmadığını anlamak için belirli aralıklarla arteryel kan gazlarına ve sürekli oksijen saturasyonuna bakılır. Solunumun hızı, derinliği, kalitesi, solunum sesleri değerlendirilir ve kaydedilir. ÇalıĢmalara göre bilinci açık ve spontan solunum yapabilen hastalar 4-18 saat içerisinde (yaklaĢık yarısı ilk 90 dakika içinde) ekstübe edilmektedirler. Bu hastanın konforunu artırır ve respiratöre bağlı oluĢabilecek komplikasyonları önler. Ekstübe edilen hastanın solumu ağrılı olacağından yüzeyel solunum yapmaya eğilimlidirler. YaĢam bulgularına bakılarak belirli aralarla analjezikler verilebilir. Hastanın akciğerlerinin yeterli ekspansiyonu belli aralarla çekilen göğüs filmi ile de değerlendirilir ve gerekiyorsa yeniden entübe edilerek ventilatöre bağlanır. Kardiyopulmoner bypass sonrası alveolar ekspansiyon ve ventilasyonun yetersizliği, surfaktan üretiminin azalmasına ve alveolar kollapsa (atelektazi) yol açar. AĢırı sekresyon birikimi de atelektazi, pnömoni ve doku perfüzyonunun yetersizliğine neden olur. Bu nedenle hemĢire entübe ise düzenli aralarla endotrakeal aspirasyona, ekstübe ise derin solunum ve öksürük egzersilerini yapmaya özen göstermelidir. Sekresyonları koyu ise buhar uygulaması da yapılabilir ve sekresyonların miktarı, rengi, yoğunluğu ve kokusu da değerlendirilmelidir. Hastalar yatakta sık sık döndürülmeli, erken ambulasyon sağlanmalıdır. Eğer hastada solunum sıkıntısı varsa nedeni; aĢırı sekresyon birikimi, anoksi, hemoraji, ağrı, endiĢe ve solunum asidozu olabilir. Pulmoner ödem, bronkospazm ya da hava yolu obstrüksiyonuna bağlı olarak hırıltılı solunum (wheezing) ortaya çıkabilir ve bu sorun bronkodilatörlerle giderilebilir. Ameliyat sırasında mediastinal ve plevral göğüs tüpleri yerleĢtirilir. Amaç, akciğerlerin reekspansiyonunu sağlamak, bu boĢluklarda biriken kanı ve havayı drene etmektir. Post-op saat baĢı göğüs drenajı ölçülür ve kaydedilir. Postoperatif drenaj ilk 2 saatte 100 ml’yi , ilk 4-6 saatte 200 ml’yi ve ilk 24 saatte de 500 ml’yi aĢmamalıdır. Ġlk saatlerde koyu kırmızı olarak gelen sıvı daka sonra seröz, pembe bir renk alır. Göğüs drenajının aniden artması veya kesilmesi postoperatif kanamanın önemli bir göstergesi olabilir ve hemen doktoruna rapor edilmelidir. Göğüs tüplerinden aĢırı kan kaybı hipovolemik Ģoka neden olabilir. Aniden azalma veya kesilme durumunda kan baĢka yerde birikebilir. Bu durumda venöz basınçta yükselme, dispne, oligüri ve kalp tamponadı kliniği görülebilir (CVP’nin artmasına bağlı boyun venlerinin distansiyonu, kalp seslerinin azalması, taĢikardi, nabız basıncında azalma ve paradoks). Bu durumdaki hasta tekrar ameliyata alınarak neden ortadan kaldırılmaya çalıĢılır. Sıvı-Elektrolit Dengesini Sağlamak Ameliyat sırasında 3-4 litre kadar sıvı verilen hastalar, dolaĢım yüklenmesi tehlikesi altındadır. Buna bağlı uygun preloadı sağlamak, kalbin yükünü arturmamak amacıyla sodyum ve su alımı minimuma indirilir. Ameliyattan sonraki ilk bir kaç gün aldığı çıkardığı kaydının tutulmasına özen gösterilmelidir. Aldığı sıvılar; intravenöz sıvılar, arteryel ve venöz kateter yıkama solusyonları, nazogastrik tüp ve oral sıvılardır. Çıkardığı ise; idrar, nazogastrik ve göğüs drenajıdır. Ter ve solunum yolu ile gizli kayıplar da çıkardığına eklenir (ateĢte her 10C’lik yükselme ile 300 ml fazladan kayıp olur). Hasta her gün aynı saatte tartılır, eğer sıvı retansiyonu görülürse diüretikler verilebilir. Serum elektrolitleri ilk 24 saat birkaç kez, sonra günlük olarak bakılmalı, eksikler yerine konmalı, fazlalık var ise gerekli önlemler alınmalıdır. Eğer hasta diüretik kullanıyorsa 43 K+ ilavesi gerekebilir (hipokalemi tedavisi için). Ġlave olarak, magnezyum, sodyum ve kalsiyum dengesi de sağlanmalıdır. Strese cevap olarak kan Ģekeri yükselebilir, geçicidir ve genellikle tedavi gerektirmez. Uzun dönem antikoagülan kullanımının majör riski kanamadır (örn, mekanik kapak replasmanı sonrası). Kan kaybının boyutunu ve yapılan sıvı replasman tedavisinin etkinliğini değerlendirmek için hemoglobin, hematokrit değerleri ve protrombin zamanına (PTZ) da bakılmalıdır. Antikoagülan kullananlarda terapötik PTZ değeri, normal değerinin 1.2-1.5 katı olmalıdır. Yeterli Beslenmeyi Sağlamak Kalp cerrahisinden sonra en sık görülen gastrointestinal semptomlar bulantı ve iĢtahsızlıktır. Hazırlayıcı faktörler; varolan gastrointestinal hastalıkları, kullandığı ilaçlar, perioperatif hipoperfüzyon veya hipotansiyon, sistemik hipotermi, stress ve anksiyetedir. Bulantıyı kontrol altına alabilmek için komforu artırmak, sık ağız bakımı vermek, daha lezzetli öğünler hazırlamak, sık aralarla ve azar azar vermek, gerekiyorsa antiemetikler kullanmak yeterli olabilir. Hasta ekstübe edildikten 4-6 saat sonra bulantı ve kusması yoksa, yutma refleksinin olduğu kontrol edildikten sonra azar azar oral sıvı baĢlanabilir. Tolere edip etmediği kontrol edilir. Bu arada hasta, abdominal distansiyon ve paralitik ileus belirti ve bulguları açısından izlenmelidir. Yeterli Renal Perfüzyonu Sağlamak Ġdrar çıkıĢı CO’un güvenilir bir göstergesidir ve saatlik takibi yapılır. Ġdrar çıkıĢı saatte 25ml’nin altında ise CO’da azalmaya iĢaret edebilir ve cerraha bildirilmelidir. Ameliyattan sonra ilk saatlerde hematüri (idrarda kan olması) görülebilir. Nedeni ECC’de eritrositlerin hemolizidir. Ġdrarın normal rengine dönmesi gerektiğinden takip edilmelidir. Oligüri ve hematüri nedeniyle idrar dansitesi artabilir (idrar dansitesi normali; 1015-1020). HemĢire idrar, serum elektrolit, kreatinin ve BUN seviyelerini de takip etmeli, anormallikleri bildirmelidir. Kardiyak cerrahi sonrası hastaların %25’inden fazlasında renal yetmezliğin bazı Ģekilleri görülebilir. Eritrositlerin ECC’de parçalanması ve hemolizi böbreklerde obstrüksiyona neden olur. Cerrahi sırasında yetersiz perfüzyon böbreklerin hasar görmesine neden olabilir (akut tübüler nekroz). Kan basıncını artırmak için vazopressör ajanların kullanımı da böbreklere kan gitmesini engellemektedir. Kısaca, hipovolemi, hipotansiyon ve böbrek problemi sonucunda oligüri ve anüri ortaya çıkar. Böbrek yetmezliği geliĢtiyse diyaliz uıygulanabilir. Nörolojik Fonksiyonları Sürdürmek Erken post-op dönemde sık sık nörolojik fonksiyonların takibi yapılmalıdır. Hastanın bilinç düzeyi,oryantasyonu, pupillerin büyüklük, eĢitlik ve ıĢığa reaksiyonu, ekstremitelerin hareketliliği izlenir ve kaydedilir. Kanda karbondioksitin aĢırı artması pupil dilatasyonuna, dopamin ve opioidler de pupillerin konstrüksiyonuna neden olur. Hastaların ameliyattan sonra 1-2 saat içinde uyanmaları gerekir. Bu süre içinde hastanın uyanmaması, derin anestezi veya beyinde hava, kalsiyum, yağ ya da trombotik partikül embolisinden kaynaklanıyor olabilir. Beyin anoksisi ve emboli nedeniyle oryantasyon 44 bozukluğu ve huzursuzluk görülebilir. Ġlave olarak ağrı, yorgunluk, korku ve duygusal yüklenme gibi semptomlar da olabilir. Bilincin çok yavaĢ geriye dönmesi veya açılmaması, ameliyat sırasında serebral perfüzyonun yetersiz olduğunun veya mikroembolizasyonun bir göstergesidir. Etkili Ağrı Yönetimi Ġle Ağrının Giderilmesini Sağlamak Postoperatif dönemde hastalar çok fazla ağrılı olabileceklerinden, etkili ağrı yönetimi çok önemlidir. Ağrısı giderilen hastanın rahatlaması ile, kalp üzerindeki stres ve oksijen gereksinimi azalır ve iyileĢmeye katkıda bulunur. Hastanın insizyon bölgesi solunum egzersizleri sırasında desteklenmeli, ağrısı olan hastaya uygun pozisyon verilmeli, ağrının sözel olan ve olmayan ipuçları dikkate alınmalı ve hasta-kontrollü analjezi veya ordera göre belli aralarla analjezi uygulanmalıdır. Ancak metabolizmanın daha yavaĢ olduğu hipotermik dönemde, hastaya sık aralarla analjezi, ilaçların birikmesine ve istenmeyen yan etkilerin çıkmasına neden olacağından uygulanmamalıdır. Ağrıya tepki olarak geliĢen yüksek tansiyon, CO’un azalmasına neden olur. Opioidler (morfin gibi) ağrı ve anksiyeteyi azaltarak, uykuyu da sağlarlar. Dolayısıyla metabolik hız ve oksijen gereksinimi de azalmıĢ olur. Ancak bu ilaçlar, solunumu ve öksürük refleksini baskılayabileceklerinden, ilaç dozu ve zaman aralığı açısından dikkatli olmak gerekir. Eğer solunum depresyonu görülürse bir opioid anatagonisti (naloxone gibi) kullanılarak bu etki ortadan kaldırılabilir. Hareketi, Yeterli Dinlenme ve Uykuyu Sağlamak Kardiyak cerrahi sonrası hastalar halsizdir ve kolayca yorulurlar. Hastaların günlük aktivite, dinlenme periyodları, geçirdikleri ameliyatın tipine ve hastanın durumuna göre düzenlenmelidir. Genellikle sistolik kan basıncı 100 mmHg’nin üzerine çıktıktan sonra hastanın baĢı yükseltilir. Semi-fowler pozisyon değiĢikliğinden önce ve sonra kan basıncı farkı olup olmadığına bakılmalıdır. Hastanın genel durumuna göre post-op ilk gün yatak içinde oturtulabilir. Oturma ve ambulasyon öncesi ile sonrası kan basıncı değiĢikliğine karĢı dikkatli olunmalıdır. Cerrahiden kısa bir süre sonra pasif kol egzersizlerine baĢlanır, hasta güç kazanmaya baĢladıktan sonra aktif egzersizlere geçilir. Özellikle kapalı kalp ameliyatları sonrası ağrı nedeniyle sol omzun ve kolun kullanılmaması sonucu hastalarda omuz donması geliĢebilir. Aktivite ve ambulasyon sırasında hasta yalnız bırakılmamalıdır. Çünkü hasta aĢırı yorgunluk, dispne, nabız hızı ve solunum hızının artması yüzünden devam edemeyebilir. Eğer bu semptomlar görülürse hasta hemen yatağına yatırılır ve yeni bir aktivite giriĢiminde bulunmadan önce doktoruna haber verilir. Yatak istirahatinin hasta üzerindeki olumsuz etkileri; sekresyonların birikmesine bağlı staz pnömonisi (hipostatik pnömoni), atelektazi, alt ekstremitelerde trombüs oluĢumu, tromboflebit, osteoporoz, üriner retansiyon, böbrek taĢı ve negatif nitrojen dengisidir. Bu komplikasyonları önlemek için yatak içi döndürülme, aktif-pasif egzersizler ve erken ambulasyon çok önemlidir. Ancak bu aktivitelere baĢlama süresi, hastanın durumuna ve ameliyatın türüne göre değiĢmektedir. Örneğin, aort koarktasyonu ameliyatı olan hastanın, diğerlerine göre daha uzun süre hareketsiz kalması gerekir. 45 Ağrısı kontrol altına alınmıĢ, hareket, dinlenme ve uyku periyodları düzenlenmiĢ bir hastanın iyileĢme süreci de hızlanacaktır. Uygun oda Ģartlarının (ısı, nem) sağlanması, ziyaret ve vizit saatlerinin ayarlanması hastanın dinlenme ve uyku periyodlarını olumlu etkileyecektir. Psikolojik Destek Sağlamak Kalp cerrahisini takiben depresyon veya oryantasyon bozukluğu görülen hastalarda nedensiz korku ve hallüsinasyon ortaya çıkabilir. Oryantasyon bozukluğu paniğe kadar ilerleyebilir. Ameliyat sonrası hastalarda görülen konfüzyon, hallüsinasyon ve psikozların nedeni; hastaların yoğun bakım gibi ünitelerde izole olmalarına, uyaran eksikliğine, yeterince dinlenememe ve uyuyamamalarına, bu ünitelerde gece-gündüz ayırımının farkında olmamalarına, bilmediği ortamın yaratttığı korku ve anksiyeteye bağlı olabilir. Hemşire gelişebilecek bu sorunların giderilmesi için; hastaya ismi ile hitap edilmeli, zaman-yer-kiĢi oryantasyonu sağlanmalı, hastaya dokunmaktan kaçınılmamalı, hastanın sorduğu sorular endiĢeleri anlayabileceği Ģekilde kısa açıklamalar yapılarak yanıtlanmalı, yapılacak iĢlemler de aynı Ģekilde açıklanarak ve hastanın güvenini kazanmalı, hastanın depresif ya da irrite yaklaĢımlarına karĢı sabırlı olmalı, hasta ve ailesine de gerekli açıklamalar yapılarak ziyaretlerine izin verilmelidir. Servisine transfer olacak hasta için yakın takip yapılan bir üniteden ayrılmak da anksiyete ve huzursuzluğa neden olabilir. Servis hemĢiresi ile iyi bir iletiĢim kurulmalı, hasta hakkında gerekli bilgiler sözlü ve yazılı olarak verilmelidir. Potansiyel Komplikasyonları Önlemek Kalp ameliyatları sonrası bir çok komplikasyon geliĢebilmektedir. Daha önce ele aldığımız bakım kriterleri aĢağıda yer alan komplikasyonların önlenmesini de kapsamaktadır. Görülme sıklığına göre sıralayacak olursak: Pulmoner komplikasyonlar; atelektazi, plevral efüzyon, pnömoni, pulmoner emboli, pulmoner ödem, pnömotoraks ve hemotoraks, solunum yetmezliği, yetiĢkin solunum distress sendromu. Kardiyovasküler komplikasyonlar; konjestif kalp yetmezliği, MI, aritmiler, kardiyak arrest, bakteriyel endokardit. Hemoraji, ciddi kanamaya bağlı Ģok. Nörolojik komplikasyonlar; serebrovasküler olay, hava embolisi, konvülsiyon, hemipleji. Ağrı. Hipovolemi, hipervolemi. Akut veya kronik renal yetmezlik. Elektrolit dengesizlikleri. Karaciğer yetmezliği. Koagülopatiler. Enfeksiyon, sepsis, ateĢ. Stres ülserleri. Mediastinit, sternum rüptürü (kuvvetli öksürük nedeniyle). Postperikardiyotomi sendromu. 46 Mediastinit, kardiyak cerrahiden 4-30 gün sonra, sternal yaranın ayrılması ve enfeksiyonu ile ortaya çıkar (Ġnsidansı, kalp cerrahisi hastalarının %0.5-5). Semptom ve bulguları; ağrı, eritem, insizyon bölgesinde hassasiyet, seröz veya pürülan yara drenajı, öksürürken sternumda sütünme sesi, ateĢ, lökositoz ve pozitif yara kültürü. Risk faktörleri arasında; beslenme yetersizliği, diyabetes, obesite, sigara kullanımı ve CABG’de internal mammariyan arterin kullanımı sayılabilir. Kusma, öksürme, eksternal kardiyak masaj ve ağır eĢya kaldırma diğer hazırlayıcı faktörlerdendir. Tedavisi medikal ve cerrahidir. Önlemek için hemĢire, el yıkamaya, aseptik teknik kullanmaya ve proflaktik antibiyotik kullanımına dikkat etmelidir. Kalp cerrahisi hastalarının %10-40’ında postperikardiyotomi sendromu görülmektedir. Semptomları cerrahiden 1 hafta veya bir kaç ay sonra görülebilir. AteĢ, kırgınlık, plevra-perikardiyal ağrı gibi semptomlar görülür. Dinlemede perikardiyal sürtünme sesi (friction rub) duyulur. EKG’de değiĢiklikler, göğüs filminde plevral efüzyon ve EKO’da da perikardiyal efüzyon bulguları vardır. Laboratuvar bulgularında da anemi bulgusu vardır, eozinofil ve lökosit sayısı artmıĢtır. Nedeni tam olarak açıklanamamakta, otoimmün reaksiyon olduğu düĢünülmektedir. Tedavisi semptomlara yönelik medikal olarak yapılır ve genellikle bir kaç gün veya hafta içinde çözümlenir. Hasta ve Ailesine Taburculuk Eğitimi Vermek Kalp cerrahisinin tipine bağlı olarak postoperatif süreç değiĢmekle birlikte hastanede kalma süresi kısalmaya baĢlamıĢtır. Bu da cerrahiden sonra hastanın iyileĢme sürecinin büyük bir bölümünü evde geçireceği anlamına gelmektedir. Ameliyat olan hastanın ve ailesinin taburculuk öncesi bilgilendirilmesi ve desteklenmesi gerekmektedir. HemĢire hastanın olanaklarını, kendi bakım becerisini, aile desteğini de göz önüne alarak hastanın bireysel ihtiyaçlarını karĢılayacak, dikkat etmesi gereken konuları da içine alan bir eğitim planı hazırlamalıdır. Bu hastalarda kısa dönem hafızada güçlükler olabileceğinden yazılı olarak da verilmelidir. Hasta ve ailesi anksiyeteli olmaları nedeniyle verilen eğitimi tam alamayabilirler veya evlerindeyken soru sorma gereksinimi duyabilirler. Bunun için iletiĢim kurabilecekleri adres ve telefonlar da yazılmalıdır. Doktoru hastanın durumuna ve iĢinin yoğunluğuna bakarak ne zaman iĢine geri dönebileceğine karar verir. Taburculuk eğitimini kısaca özetleyecek olursak: İnsizyon bölgesinin, sütürlerin günde iki kez steril bakımı yapılmalı, 10 gün sonra kakao yağı ile insizyon bölgesine masaj yapılabilir. Duş alma; bakterisidal, hafif ve kokusuz sabunla duĢ alınabilir. Ġnsizyon bölgesi tamamen iyileĢene kadar küvette banyo yapılmaz. Aktivite; sternumun iyileĢmesi yaklaĢık 6 haftayı alacağından bu süre içinde 2 kilodan fazla, daha sonra da 5 kilodan fazla ağırlık taĢımamalı, 6 hafta araba kullanmamalı, uzun süre oturmamalı, rehabilitasyon için önerilen egzersizleri uygulamalıdır. Özellikle fizyoterapistin önerileri doğrultusunda kademeli artırılan yürüyüĢ ve merdiven çıkma egzersizleri ile akciğer kapasitesini artırmaya yönelik derin solunum ve öksürük egzersizleri düzenli olarak uygulanmalıdır. Hasta kendini rahat hissettiği zaman cinsel iliĢkiye girebilir, genellikle cerrahiden 3-4 hafta sonra izin verilir. 47 Beslenme; sodyumdan ve yağdan fakir, vitaminden zengin bir diyet kalp sağlığı için gereklidir. 4-6 haftada protein alımı yavaĢ yavaĢ artırılır. İlaçları; eğer narkotik analjezikler alıyorsa araba kullanmamalı, dikkat gerektiren iĢ makinaları kullanmamalıdır. Greft ve kapak takılan hastaların ömür boyu antikoagülan (coumadin) ve antiagregan ilaçları almaları gerekeceğinden ilaç çizelgelerine uymaları ve belli aralarla PTZ ölçülmesi gereği açıklanmalıdır. Kanamayı önlemek açısından; diĢ çekiminden önce diĢ hekimine bu tedaviden söz edilmeli, müsküler enjeksiyonlardan kaçınılmalı veya ince iğneler kullanılmalı ve çarpmalardan korunmalıdır. Rutin kullanması gereken (günlük dozu, yan etkileri vd) ve acil kullanılması gereken ilaçları hakkında hasta ve ailesine gerekli açıklamalar yapılmalıdır. Gelişebilecek semptomların bildirilmesi; insizyon bölgesinde güneĢ yanığı gibi kızarıklık, insizyonun etrafında sıcaklık hissi, ĢiĢlik, drenaj (cerahat), yüksek ateĢ, farklı bir ağrı, cerrahi öncesi sempromların görülmesi [(angina görülürse dinlenme ve NT önerilir), 3 kez alınan nitrogliserine yanıt vermeyen ve sıklaĢan anginalar], solunum yetersizliği, palpitasyonlar, kalp atımlarının çok hızlı veya yavaĢ olması, ciddi ezilme veya kanamalar, kötüleĢen yorgunluk hali, grip semptomları (ağrı, titreme, ateĢ, iĢtah kaybı) gibi semptomlar görüldüğünde doktoruna ve hemĢiresine baĢvurması gerektiği anlatılmalıdır. Diğer eğitimler; Kadın hastalara göğüsü desteklemek için sütyen giymeleri önerilir. 2 gün içerisinde 2-3 kilo alma durumunda mutlaka doktora haber verilmelidir. Sıvı ve lifli gıdalar alınarak ya da dıĢkı yumuĢatıcılar kullanılarak konstipasyon önlenmelidir. Safen venin kullanıldığı hastalarda ödemi engellemek ve venöz tonusü sağlamak için ayak elevasyonu; kas pompasına yardımcı olmak ve venöz dönüĢü kolaylaĢtırmak için bir kaç hafta varis çorabı giymeleri önerilir. Varis çorabı, sabah yataktan kalkmadan önce ayaklar bir süre elevasyona alındıktan sonra bacağı yukarıya doğru sıvazlayarak giyilmelidir. Özendirici spirometre (solunum gazlarını ölçen araç, gazometre) varsa günde 3 kez ölçüm ile yakın takip yapılabilir. Eğer uygun ise hasta yakınlarına nabız, tansiyon ölçme ve kardiyo pulmoner resüsitasyon (CPR) öğretilebilir. 48 KAYNAKLAR (KALP HASTALIKLARI CERRAHĠSĠ VE HEMġĠRELĠK BAKIMI) -Aksoy G, Kanan N, Akyolcu N: Cerrahi Hastalıkları HemĢireliği. (Ed) Feridun Akyürek, Anadolu Üniversitesi Yayınları, EskiĢehir, 1992. s.239-264. -Andreoli TE, Bennett JC, Carpenter CJ, Plum F, Smith LH: Cecil Essentials of Medicine Türkçesi, Çev Ed: Muzaffer Tuzcu, Yüce Reklam/Yayım/Dağıtım A.ġ., 1995. -Carpentino LJ: HemĢirelik Tanıları El Kitabı. (Çev Ed.) Firdevs Erdemir, 7. Baskı, Nobel Tıp Kitabevleri, Ġstanbul, 1999. - Değerli Ü (Ed): Genel Cerrahi. BeĢinci Baskı, Nobel Tıp Kitabevleri, Ġstanbul, 1995, s. 145158 - Dunn DC, Rawlinson N: Cerahi Tanı ve Tedavi, Genel Cerrahi Bakım Ġçin Rehber, 1. Cilt, 1994, Hekimler Yayın Birliği, Çev. Can Atalay. -Engler MB, Engler MM: Assessment of the cardiovascular effects of stress, J Cardiovasc Nurs. 1995 Oct;10(1):51-63. -Erdil F, ElbaĢ NÖ: Cerrahi Hastalıkları HemĢireliği, 2. Baskı, 72 Tasarım-Ofset Ltd. ġti., Ankara, 1997, s. 297-334. -Gandhi GY, Nuttall GA, Abel MD et al.: Intraoperative hyperglycemia and perioperative outcomes in cardiac surgery patients, Mayo Clin Proc. 2005 Jul; 80(7):862-6. -Grayburn PA, L. David Hillis LD: Cardiac events in patients undergoing noncardiac surgery: shifting the paradigm from noninvasive risk stratification to therapy, Ann Intern Med. 2003;138:506-511. -Heper C: Multidisipliner Kardiyoloji, Nobel & GüneĢ Tıp Kitabevleri, Bursa, 2002. -Hope RA, Longmore JM, Moss PAH, Warrens AN: Oxford Handbook of Clinical Medicine. (Çev Ed.) Muzaffer Tuzcu, Second Edition, Yüce Reklam/Yayım/Dağıtım A.ġ., Ġstanbul, 1993, s. 256-318. -Johansson P, Dahlstrom U, Brostrom A: The measurement and prevalence of depression in patients with chronic heart failure, Prog Cardiovasc Nurs. 2006 Winter; 21(1):28-36. -Lee TH, Marcantonio ER, Carol M. Mangione CM et al.: Derivation and prospective validation of a simple index for prediction of cardiac risk of major noncardiac surgery, Circulation. 1999;100:1043-1049. -Okyar M: YaĢayan Kalbiniz ve Siz. TimaĢ yayınları, Ġstanbul, 1998. -Özgen AG: Kalp Cerrahisi. T.C. Kültür Bakanlığı Kütüphaneler Genel Müdürlüğü, Dicle Üniversitesi Basımevi, Diyarbakır, 1999. -Paç M, Akçevin A, Aykut Aka S, Büket S, Sarıoğlu T: Kalp ve Damar Cerrahisi, MN Medikal ve Nobel Tıp Kitap Sarayı, Ġstanbul, 2004. 49 -Phipps WJ, Monahan FD, Sands JK, Marek JF, Neighbors M, (Associate Editor: Carol J Green) , Medical-Surgical Nursing, Health and Illness Perspectives. Seventh Edition, Mosby, St.Louis, 2003, p. 611-759, 1708. -Phipps WJ, Sands JK, Marek JF: Medical-Surgical Nursing, Concepts & Clinical Practice. Sixth Edition, Mosby, St.Louis, 1999, p. 603-746. -Reilly DF, McNeely MJ, Doerner D et al.: Self-reported exercise tolerance and the risk of serious perioperative complications, Arch Intern Med. 1999 Oct, 11;159(18):2185-92. -Rothrock JC: Perioperative Nursing Care Planning, Second Edition, Mosby, St Louis, 1996, p.318-351. -Sayek Ġ: Temel Cerrahi, Ġkinci Baskı, 2. Cilt, GüneĢ Kitabevi, Ankara, 1996, s.2047-2090. -Smeltzer SC, Bare BG: Brunnner & Suddarth’s Textbook of Medical-Surgical Nursing. Nineth Edition, Lippincott Williams Wilkins, Philadelphia, 2000, p. 531-678. -Solak H: Koroner Arter Cerrahisi, Gökçe Ofset, Konya, 1995. -Solomon EP: Ġnsan Anatomisi ve Fizyolojisine GiriĢ, Çev: Bikem Süzen, 4. baskı, Birol Basın Yayın Dağıtım ve Ticaret LTD.ġTĠ., Ġstanbul, 2002. -Süzer Ö: Stedman Tıp Sözlüğü. Sistem Yayıncılık ve Matbaacılık San. Tic. A.ġ., Ġstanbul, 1992. - Swearingen PL, Keen Jh: Manual of Critical Care Nursing, Nursing Interventions and Collaborative Management. Third Edition, Mosby, St. Louis, 1995, p. 269-383. -Taylor AJ, Arora NS, Binderman J et al.: Conventional, emerging, heredity, lifestyle, and psychosocial coronary risk factors: relationships to subclinical atherosclerosis, Prev Cardiol. 2006 Winter;9(1):25-32. -Toouli J, Russel C, Devitt P, Clark CI: Probleme Dayalı Öğrenim YaklaĢımıyla Temel Cerrahi Bilimler. (Çev Ed.) Cem Terzi, Dokuz Eylül Yayınları, Ġzmir, 2002. -Kalp Öldürüyor. http://www.thehealthnews.org/tr/news/05/11/7/kalp.olduruyor.html (EriĢim Tarihi: 6.7.2006) -Heart Disease and Stroke Statistics — 2006 Update, American Heart Association (http://www.americanheart.org/presenter.jhtml?identifier=4726 (EriĢim Tarihi: 6.7.2006 -Kalbin anatomisi. http://www.ahmetalpman.com/defkonuoku.asp?id=144&konuindex=1(Er iĢim Tarihi:05.07.2006) 50