VÜCUDUMUZ MİNERALLERLE BESLENİR Vücud aktivitelerimizin % 95’i kadarı vitaminler ile değil mineraller ile beslenir, yani biyokimyamız mineral bağımlıdır. Vücudumuzun her hücresi 4,000’ in üzerinde enzim içerir ve bu enzimler sadece beslenme stilimiz yeterli miktarda ana ve iz mineraller içeriyor ise tam anlamıyla aktive olur. Hangi besinlerin alkali etkiye, hangilerinin asidik etkiye sahip olduğunun ana belirleyicisi de yine besinlerin mineral içeriğidir. İçerisinde kalsiyum, magnezyum, silisyum, demir, sodyum ve mangan içeren besinler vücudumuzu alkalinize ederken , fosfor, klor, iyot, nitrojen ve bir dereceye kadar sülfür içerenler ise asidik bir ortam oluşturur. MİNERALLER VE MİNERALLERİN İNSAN ÜZERİNDEKİ ETİKLERİ İnsanlar ve hayvanlar normal bir büyüme ve çeşitli biyolojik fonksiyonlar için besinler arasında vitaminler yanında inorganik elementlere de ihtiyaç duymaktadırlar. Bu elementler ikiye ayrılırlar; 1. Bol bulunan elementler 2. Eser elementler 1- Bol bulunan elementler Bu elementlere ihtiyaç fazladır. Çoğunlukla birden fazla fonksiyon gösterirler. Bu elementlere örnek olarak; Kalsiyum Fosfor Magnezyum Klor Sodyum Potasyum a) Kalsiyum ( Ca ) Kemiğin yapısal elementidir. Hücre zarı geçirgenliği ve kan pıhtılaşması için önemlidir. Bunun yanında kalp işlevleri ve sinir sisteminin düzenlenmesinde rol oynar. Hücre sitoplâzmasında önemli bir düzenleyicidir. Kan kalsiyum miktarı ile depo kalsiyum miktarı arasındaki dengeyi “parathormon” adındaki hormon sağlar. D vitamini; bağırsaklardan kalsiyum emilimini ve kemiklerde birikmesini hızlandırır. Bu yüzden az miktarda D vitamini raşitizme, aşırı D vitamini ise kireçlenmeye neden olur. Bunun yanında; ıspanak, kakao gibi besinler ve sitrat, tartarak gibi bileşikler kalsiyum emilimini arttırır. Oksalik asit ve tahıllarda bulunan “Phytin” kalsiyum emilimini önler. Ani kalsiyum azalmaları kramplara neden olur. Sürekli kalsiyum azlığı; Büyümede durgunluğa, Beslenmede isteksizliğe, Metabolizmanın artmasına, Raşitizme, Bacakta uyuşmalara ve felce, Hemoroite, Güçsüzlüğe ve sonuçta ölüme neden olur. Aniden verilen fazla miktarda D vitamini kalsiyum emilimini arttırır ve tetanos benzeri belirtilere neden olabilir. Çocukların ilkbaharda zaman zaman kasılması bu nedene dayanır. b) Magnezyum ( Mg ) Bitkilerde klorofilin temel taşı olduğu için bitkisel besinlerde daha bol bulunur. Besinlerde magnezyumun -30 ’u ince bağırsağın üst kısmında emilir, `-70 ‘i ise dışkıyla atılır. Kanda proteine bağlı halde bulunan magnezyum, albümin ve globülinlere bağlanır. ATP ’den bir fosfat alıcısına fosfat taşımasını katalize ederek ADP ve fosforlaşmış bir yapı oluşturan enzimlerin aktivasyonunda rol alır. Magnezyum, ATP ’ye gerek duyulan glikoz kullanımı, yağ, protein, nükleik asit sentezi ve kas kasılmasında önemli görevler alır. Magnezyum tarafından etkinleştirilen enzimler beynin fosfolipid, pirüvik asit ve glikoz metabolizmasına girmektedir. Mitokondride oksidatif fosforilasyon için de magnezyum istenir. Magnezyumun vücuttan esas atılım yolu böbrekler olup terle de önemli atılımı söz konusudur. Uzun süren ateşli hastalıklar ve kas egzersizlerinde toplam magnezyum atılımının _ –15 ‘i terle gerçekleşir. Magnezyum emilimini besinlerdeki laktoz, protein (özellikle serbest aminoasitler), fosfat, kalsiyum, lipidler engeller, • Magnezyum eksikliğinde; Damar genişlemesi, Kan miktarında artma, Aşırı duyarlılık Küçük beynin bazı hücrelerinde bozukluk, Böbrek bozuklukları, Kramplar, Büyümede durgunluk, Saç dökülmesi, Ödem ortaya çıkar. Bu arazlar ancak çok uzun süre magnezyum alınmazsa meydana gelir. • Gebeliğin son üç ayında, diabetik komanın insülinle tedavisi sırasında, hipertiroidizmde, bazı sindirim sistemi ve böbrek hastalıklarında hipermagnezami görülür. c) Sodyum ve Klor ( Na ve Cl ) Sodyum kas liflerinin uyarılmasında ve sinirlerdeki iletimde önemli rol oynar. Klor mide salgısında bulunur. Klor ayrıca amilaz enziminin aktivatörüdür. Sodyum eksikliğinde deride, gözün bağ dokusunda ve üremede bozukluklar görülür. Klor eksikliğinde sindirim ve büyüme bozuklukları ortaya çıkar. NaCl eksikliğinde, kramplar, baş dönmesi ve baygınlık görülür. Vücut sıvılarının dengesi bozulur. d) Potasyum ( K ) Sodyum gibi sinirsel iletimde ve kasların uyarılmasında rol oynar. Bitkisel besinlerden alınır. Vücutta Na-K oranının sabit tutulması gerekir. Büyüyen hayvanlarda günlük potasyum gereksinimi artar. Eksikliğinde bazı metabolik bozukluklar görülürken fazlalığı Na-K dengesini bozacağından NaCl ihtiyacını arttırır. e) Fosfor ( P ) Tüm organizmaların bulundurmak zorunda olduğu elementlerin başında gelir. Nükleotitlerin yapıtaşı olan fosfatların oluşumu için kullanılır. Karbonhidratların ve yağların yıkımında; RNA ve DNA yapısına girerek kalıtsal bilginin taşınmasında rol alır. Fosfolipitlerde fosfat, proteinlerle birlikte embriyonun beslenmesi için salgılanır. Organik fosfat; hızlı büyüyen ve hızlı iş gören dokularda (kas ve sinir gibi) bolca bulunur. Omurgalı hayvanların kemik ve dişlerinde büyük miktarda vardır. Kandaki fosfat miktarı kalsiyum miktarına oranlanarak sabit tutulur. Fosfat verilmesi zihin ve vücut işlerini arttırır. Fosfat azlığında büyüme durur. İskelet bozuklukları görülür. Kanda kalsiyumun artması kemiklerden fosfor çekilmesine ve böylece kemiklerin yumuşamasına yol açar. Kanda fosforun artması ise kemiklerden kalsiyum çekilmesine neden olur. Ancak bu daha yavaştır. 2- Eser elementler Eser elementlere günlük ihtiyaç fazla değildir. Enzim tepkimeleri için esas olanlar eser elementlerdir. Bu tepkimelerde üç farklı şekilde yer alırlar. i. Enzim tarafından katalizlenen kimyasal tepkimenin yapısında yer alır ve enzimin reaksiyon hızını arttırır. ii. Substrat veya enzimin aktif merkezi ile kompleks yapar. Bu durumda ikisi de aktif hâle gelir. iii. Bazı hallerde katalitik faaliyetin bir safhasında elektron alırlar. Eser elementlere aşağıdakilere örnek verebiliriz; Demir Krom Bakır Arsenik İyot Silisyum Manganez Kalay Çinko Nikel Molibden Vanadyum Selenyum Kobalt Flor a) Demir ( Fe ) Oksijen taşıyan proteinler olan hemoglobin ve miyoglobinin yapısında yer alır. Mitokondrial proteinlerin yapısında görülür. Bundan başka; demir emilimi için önemli, demirli bir protein olan “Ferritin” in yapısına katılır. Demir ihtiva eden enzimlere örnek olarak; H2O2 ‘nin yıkımında görev alan katalaz, Peroksitlerle organik bileşiklerin tepkimelerini hızlandıran peroksidaz, Besinlerden gelen elektronla oksijenin suya redüksiyonunu katalizleyen sitikrom oksidaz verilebilir. Demir-sülfürlü enzimlerse hayvanlar, bitkiler ve bakteri hücrelerinde elektron taşınmasında görevlidirler. Demir eksikliği; fazla miktarda kuvvetli karbonhidrat (şeker, nişasta gibi) ve sütlü beslenmede, kan parazitlerinde ve aşırı kanamada görülür. Bu durum; kansızlığa, halsizliğe ve zeka geriliğine neden olur. b) Bakır ( Cu ) Sitikrom oksidaz enziminin aktivitesinde demirle birlikte rol oynar. Bu aktivitedeki görevi Cu ve Cu haline dönüşerek elektronu oksijene taşımaktadır. Lizil oksidaz enziminin aktif grubunda yer alır. Bu enzim, “kollajen” ve “elastin” polipeptitleri arasında çapraz bağlar yapılmasına yardım eder. Bunun yanında; katalaz, feniloksidaz ve aksorbik asit oksidazın yapısına katılır. Demirin vücutta düzenli bir şekilde kullanılması için de gereklidir. Bakır olmazsa demir hemoglobine bağlanmaz. Yumru ve yapraklı sebzeler, süt, karaciğer, nohut, bakla, ceviz, fındık önemli derecede bakır içerir. Bakır ince bağırsaktan emilir. Vücutta en çok bakır içeren dokular sırasıyla karaciğer, kalp, beyin ve böbrektir. Hayvanlarda bakır eksikliğinde kollajen ve elastin polipeptitleri arasındaki bağlar yapılamayacağından damarlarda kopma ve çatlama görülür. Bağırsaktan bakır emiliminde bir hata oluşursa “Menkes Sendromu” ortaya çıkar. Bu hastalıkta plazmada bakır ve bakır oksidaz düzeyi düşüktür. Büyüme yavaşlar, vücut ısısı düşer, saçlar ağarır ve beyinde dejenerasyon meydana gelir. Bakır eksikliği kalp hastalığı riskini azaltır. Bağırsaktan bakır emilimi artarsa “Wilson hastalığı” görülür. Bakır, beyin ve karaciğerde yığılır. Normalde dışkıyla ve çok azı idrar ile atılır. Bakır içeren kapların yemek hazırlanmasında ve servisinde kullanılması “bakır zehirlenmesi” ne neden olabilir. Bulantı, kusma, midede yanma ve diare bakır zehirlenmesinin belirtileridir. c) İyot ( I ) Tiroid bezinden salgılanan tiroksin hormonu için gereklidir. Deniz ürünlerinde; özellikle süngerlerin spongiolinden yapılmış iskeletlerinde bulunur. Brom, klor, nitrat, perklorat ve rhodanid, iyodun yerine geçerek fizyolojik iyon noksanlığına neden olur. Thioüre, thiourasil, sulfaguanidin ve lahanadaki thiokasalidan, tiroid bezindeki tirozin oksitlenmesini ve iyotlanmasını önleyerek rahatsızlıklara sebep teşkil eder. Bu durumlarda tiroid aşırı büyüyerek guatr hastalığını meydana getirir. Embriyonik ve gençlik devrelerinde iyot eksikliği cücelik ve zeka geriliğini (keratinizmus) ortaya çıkarır. Ergenlerde iyot eksikliğinde ise “miksödem” hastalığı görülür. Fazla iyot “Gravez (Basedow) hastalığı” nı ortaya çıkarır. d) Manganez ( Mn ) Manganez, bağ ve kemik dokusu oluşması, büyüme ve üreme fonksiyonları, karbonhidrat ve lipid metabolizması, protein sentezi, mukopolisakkarit üretimi ve fosforilasyonda rol oynar. Ceviz, fındık, tahıl ve sebzelerde oldukça yaygın; et, balık gibi besinlerde düşük miktardadır. Bu bakımdan insan ve diğer memeliler manganezi daha çok bitkisel besinlerle alırlar. Özellikle çay manganez bakımından zengindir. Manganez, en yaygın biçimde mitokondrilerde yer alır. Bu nedenle, mitokondrice zengin hücreler fazla manganez içerirler. Manganezin aktivite ettiği enzim grupları arasında hidrolazlar, kinazlar, dekarboksilazlar ve transferazlar bulunur. Manganez başlıca arginaz, pirüvatkarboksilaz, süperoksit diomütaz, fosfataz adlı enzimler için yapı taşıdır. Manganez, dişide normal fertilite için gerekli olup erkekte manganez eksikliği spermatogenezi bozarak kısırlığa yol açar. Bundan başka manganez eksikliğinde gözlenen başlıca bulgular; kan pıhtılaşma kusurları, hipokolesterolemi, dermatit, hipokalsemi, hiperfosforomi ve alkalen fosfataz aktivitesi yükselmesidir. Madenciler, ilaç endüstrisi çalışanları, seramik ve cam işçileri ve gıdasına manganez eklenenlerde görülen kronik mangan zehirlenmesi şizofreniye benzer psikiyatrik etki yapar. Parkinson hastalığına yakın nörolojik bozukluklar ortaya çıkarır. e) Çinko ( Zn ) Çinko yaklaşık yüz enzimin yapısal komponentidir. Bu enzimlerden bazıları; karbonik anhidraz, alkalen fosfataz, RNA ve DNA polimerazlar, timidin kinaz, karboksipeptidazlar ve alkol dehidrojenazdır. Bu enzimler incelendiğinde, çinko genelde enzimin aktif bölgesinde bulunmuştur. İki yüzyıldan bu yana bilinen ve sayısız araştırmanın kanıtladığı bir bulgu, çinkonun önemli bir yara iyileştirici olduğudur. Bu araştırmalar, çinkonun bağ doku biyosentez ve bütünlüğünde önemli bir eleman olduğunu kanıtlamıştır. Bu nedenle, gıda ile yeterli çinko alınması, özellikle cerrahi girişim sonrası olgularda önem taşır. Çinko, protein ve nükleik asit yapılarını moleküler düzeyde stabilize eder. Subsellüler organellerin bütünlüğünü korur. Taşıma olaylarına katılır. İnsülin hormonu vücutta çinko olarak depolanır. Dildeki tat alma reseptörlerinin ve nazal boşluktaki koku alma reseptörlerinin düzenli bir şekilde çalışmasını sağlamak çinkonun görevidir. Vücutta çinkosu fazla dokular arasında prostat, semen, karaciğer, böbrek, retina ve kemik başta gelir. Et, balık ve süt ürünleri gibi proteinli besinler, çinko bakımından zengindir. Fazla protein çinko emilimini arttırırken, yetersiz protein engeller. Bitki ve tahıl tanelerinin fitatları, selüloz, hemiselüloz çinko emilimini azaltırlar. Bunun yanında kalsiyum, fosfor, flor ve bakır fazlalığı çinkonun bağırsaktan emilebilecek miktarını azaltır. Gebelikte fetüs anneden çokça çinko çeker. Bu anne adayına koruyucu olarak folik asit ve vitamin B12 verilmesi, çinko emilimini azaltarak çinko eksikliğini daha da ağırlaştırır. Yanıklarda çinko yiter ve bu yüzden yanığın iyileşmesi gecikir. Travma ya da önemli ameliyatlarda da çinko kayıpları önem kazanır ve bu gibi hallerde çinko eksikliği ortaya çıkabilir. Çinko eksikliğinde gözlenecek başlıca bulgular şöyle sıralanabilir; Çocuk ve gençte büyüme geriliği Erkekte hipogonadizm Hafif dermatit İştahsızlık ve kilo kaybı Yaraların geç iyileşmesi Karanlığa uymada anormallik Zayıflamış bağışıklık f) Molibden ( Mo ) Ksatin oksidaz, nitrat redüktaz ve hidrojenaz gibi flavinli enzimlerin yapısına katılır. Azot bakterilerinde havadaki azotun bağlanmasını sağlar. Geviş getirenlerde işkembe bakterilerinin gelişimi için önemlidir. Molibden her gün yeterli miktarda alınır; eksikliği hemen hemen söz konusu değildir. Fazla alındığında anemi, iskelet ve kas bozuklukları görülür. Molibden demirin hemoglobin yapımında kullanılmasını önler. • YAŞAMSAL DÜZEYDE GEREKLİDİR Bazı minerallerin bağırsak mukozasında emilmeden önce midenin asitli ortamından geçmesi gerekir. Bunlar; çinko, magnezyum, selenyum, manganez, demir, bakır, krom ve molibdendir. Bu sıralama insan vücudundaki önemine göredir. Vücudun çok miktarda gereksinim duyduğu mineraller; sodyum, potasyum, kalsiyum ve magnezyumdur. Sodyum, geçişme olayının gerçekleşebilmesi için hücre dışı sıvısını dengeler. Bu, beyin fonksiyonları için yaşamsal önemi olan bir görevdir. Eğer su tüketimi çok fazla artırılır ve vücuttaki tuz yerine koyulmadan atılırsa, beyin hücreleri zamanla şişer ve beyindeki hasar ölüme neden olabilir. Bu daha çok düzenli olarak spor yapan, aşırı terle tuz kaybeden insanlarda görülür. Bundan dolayı tuz sağlığa zararlı değildir. Kan basıncını yükseltmez. Kan basıncını yükselten, suyu hücre içinde tutmakla görevli diğer minerallerin yetersizliğidir. Bu minerallerle alınan tuz kan basıncını normal bir düzeye getirir. Burada bahsettiğimiz sofra tuzu(NaCl) değil, doğal tuzdur. Potasyum, kalsiyum, magnezyum ve çinko, hücre içindeki su miktarını düzenleyen başlıca minerallerdir. Hücre içinde geçişme basıncını dengeler ve hücrelerin iyi çalışmasına yardım ederler. Bunlar kan basıncını normal sınırlar içinde tutmak için sodyum ile birlikte çalışan öğelerdir. Mineral Plus MİNERAL PLUS NEDİR? Biyolojik yaşlanmayı yavaşlatmak, hastalıklara yakalanmadan yaşamak mümkün müdür? Bilim adamları bu yaşlanma bilmecesini çözebilmek için uzun zamandır çalışıyorlar ve nihayetinde bir sonuca ulaştılar. Vücutta yaşlanmanın sebebi, oksidasyondur yani paslanmadır; buna yolaçan da serbest radikallerdir. Vücudumuzdan atılamayan zararlı atıklar, vücudumuzda yaşlanma olayına ve çeşitli hastalıkların oluşumuna katkıda bulunurlar. Hücrelerdeki kirlenmenin sonucu, DNA mutasyonu ve hastalıklardır. Bu sorunların azaltılmasında antioksidan mineralce zengin su oldukça önemlidir. Mineral Plus’ı suyunuza damlattığınızda, suyunuzu aktive eder. İçerisindeki antioksidanlar, alkalin mineraller ve eser elementler sayesinde vücudumuzun temizlenmesine yardımcı olur. Yeniden dolaşımı artırır. Hücrelerimizi kirlenmenin olumsuz etkilerinden korunmasında, hızlı ve erken yaşlanmanın önlenmesinde yardımcıdır. Birçok hastalığın asidik artıkların, serbest radikallerin vücuttan atılamayarak önemli organlarda birikmesi sonucu ortaya çıktığı bilinmektedir. Bu organlar karaciğer, böbrekler, pankreas ve kalın bağırsaktır. Zarar gören ve yorulan bu organlar diyabet ve kanser de dahil olmak üzere birçok hastalığın temelini oluşturur. Kalın bağırsaklardan artıkların atılamaması ve tekrar kana karışma otoimmün (bağışıklık) hastalıkları tetikler. Tüm bunlardan korunmada antioksidan ve mineralce zengin su içmek önemlidir. Vücudumuzun ihtiyacı olan mineralleri karşılarken vücudumuzdaki zararlı asidik atıkları da nötralize edecektir. Bu sayede vücudumuzdaki kronik iltihaplanma duracak ve azalacaktır. Hastalıklara yakalanmadan sağlıklı uzun bir yaşamın anahtarı Mineral Plus'tır. Birçok bilimadamı -ki biz bunlara filim adamı diyoruz- alkali su diyerek insanlarımıza sodyum bikarbonat ve sodyum karbonat içiriyorlar. Uzun süre vücudumuza gereksiz yere aşırı sodyum yüklemesi yapıyorlar ve bunun neticesinde kan basıncımız artıyor. Vücudumuzun doğal dengeleri bozulmaya başlıyor. Oysa ki Mineral Plus'ta vücudumuz için faydalı 84 mineral bulunmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü uzun süreli mineralce yoksun su tüketmeni, kronik hastalıklara zemin hazırladığı uyarısında bulunuyor. İçeceğimiz 1 bardak suya ilave edeceğiniz 2-3 damla Mineral Plus ile suyunuz mineralce zengin ve alkalin hale gelecektir. İdeal kan pH dengemiz 7.35 ile 7.40 arasında değişir. Vücudumuzda bulunan diğer dokular ise daha asidiktir; örneğin kas ve cilt dokularımızın ortalama pH seviyesi 6.8 dir. Birçok beslenme uzmanının görüşü vücudun ortalama pH dengesininin 7.0 dengesinde bulunması üzerinedir fakat hayatı boyunca asidik özellikleri fazla olan yiyeceklere yönelmiş olan kişilerde bu dengenin 6.2 ye kadar düştüğü belirlenmiştir. Peki ne yapmalıyız? Tam bu bölümde MİNERAL PLUS devreye giriyor. Tamamen Türk biyokimyager ve hekimlerin biraraya gelmesiyle oluşturulan MİNERAL PLUS, kısa sürede iyileştirici etkisiyle tam bir gıda takviyesi olarak karşınıza çıkıyor. 100 cc’lik bir şişede 2 bin 400 damla bulunuyor. Bir bardak suya 2 damla katılması ve günde ortalama 10 bardak su içilmesi halinde ise DNA’mızda kaybettiğimiz 84 elementi düzenli kullanımla geri kazandırıyor ve hastalıklara karşı daha dirençli olmamızı sağlıyor. Ortalama bir şişe 4 ay yetiyor. Zayıflamadan tutunda birçok rahatsızlığa fayda sağlıyor. NEDEN ANTİOKSİDAN MİNERAL PLUS Su iyi bir taşıyıcıdır ve iyi bir çözücüdür. Besinlerin içindeki minerallerin, vitaminlerin çözünmesi ve gerekli hücrelere, organlara aktarılmasını sağlar. Günlük içtiğimiz sular bir akü suyu gibi saf, yumuşak bir su olup içerisinde hiçbir mineral vs. bulunmamaktadır. Böyle bir suyun pH derecesinde hafif asit nötr seviyededir. İnsanlar bu gibi suları tüketmeye alıştıkları için sert doğal mineralce zengin suları tüketmemektedirler. Su üretici firmalar bunun için suyun içerisindeki anyon ve katyonları tutan sistemler kullanarak mineral içermeyen akü suyu gibi cansız ölü su üretip satmaktadırlar. Oysaki bizler günlük kaybettiğimiz su ile beraber birçok minerali tekrar içtiğimiz su ile yerine koymalıyız. Canlı, aktif bir su ile bunu yapmalıyız, işte bunun için herhangi bir suya birkaç damla Antioksidan alkali mineral Su’dan ilave etmeliyiz. Bu sayede hem suyun alkalin yapılması (pH 8,5-9,5) hem de antioksidan hastalık oluşumunu engelleyen mineralce zengin suyu içmiş oluruz. MİNERAL PLUS Zengin mineralli su konusunda uzman araştırmaları ve görüşleri; 1 bardak mineralli suyun 1.5 - 2 saat içerisinde vücuttaki yağ yakan (lipaz) enzimini aktive ettiği görülmüştür. Vücudumuza alınan gıdaların yakılması durumu yine vücudumuzda bulunan vitamin ve minerallerin miktarına bağlıdır. proteinlerin, karbonhidratların ve yağların aşırı alınması durumunda da bu vitamin ve minerallere duyulan ihtiyaç artacaktır. Antioksidan minerallerce zengin MİNERAL PLUS suyun ihtiva ettiği iyonize kalsiyum sayesinde yiyeceklerin yakılması işlemi kolaylaşır. Bu sebeple obezite hastalıklarına mineralli suyu tavsiye ediyoruz. Prf. Hatori Tasutaroo. Akajivji Kan Mevkeji Baş Hekimi Mineral Plus İçerdiği Antioksidan ve Alkalin Mineraller sayesinde: • • • • • • • • • • • • • • Yağlanmanın azaltılmasında, Obeziteden korunmada, Böbrek hastalıklarından korunmada, Vücuttaki zararlı birikimlerin ve toksinlerin atılmasında, Yüksek tansiyondan korunmada, Kalp damar sağlığının korunmasında, Biyolojik yaşlanmanın yavaşlamasında, Çocuklarımızın daha sağlıklı büyümesinde yardımcı olur. Kronik yorgunluğu önlemeye, Depresyonu önlemeye yardımcı olur. Uyku kalitesini iyileştirir. İltihaplanmayı önlemeye yardımcı olur. Antioksidan Mineralli Alkalin Su, Detoksifikasyona ( vücutta oluşan ve gerektiği gibi atılamayan toksinleri temizlenmesi ) yardımcı olur. • Bütün hücrelerimizde enerji üretimine ve asidozdan korunmaya yardımcı olur. • Mineral Plus Antioksidan Mineraller sayesinde hücrelerimizin serbest radikallerden korunmasına yardımcı olur. • Bağırsak fonksiyonlarımızı düzenler. MİNERAL PLUS 2 Silisyum, potasyum, selenyumca zengin B grubu vitaminler içerir. İnositol (B8), Tiamin (B1) ve Asetilkolin içerir. İyi bir detoks ajanıdır. B8 tıbbi diyabette tedaviye yardımcıdır. Hafıza onarımında, Alzheimer’dan korunmada ve Alzheimer tedavisine destek amaçlı kullanılır. Böbrek taşlarını çözmede, damar sertliğinden korunmada, tansiyonun dengelenmesinde etkilidir. Antibiyotiklerle birlikte kullanıldığında, sinerji oluşturur ve antibiyotiğin etkinliğinin artırılmasını sağlar. Viral enfeksiyonlarda tedaviye yardımcı olur. Kemik oluşumlarında, kırık ve çıkıkların kaynamasında yardımcı olur. Depresyondan korunmada ve tedavisinde, anksiyete tedavisinde destekleyicidir. Şekerin dengelenmesinde, kolestrol, trigliserit azaltılmasında, HDL artırımında etkilidir. Otoimmün hastalıklarda detoks etkilidir. Özellikle ağır metaller ve alüminyum detoksunda etkilidir. Yeterli su tüketiminde alüminyumu vücuttan dışarı atar. Sağlıklı saç yapısında, tırnak çatlamasında, tendon ve kıkırdaklarda vücudun elastikiyetini artırıyor. B8, bağırsak atıklarının hızlı atılmasında etkilidir. Bu yüzden kabızlığı önler ayrıca kilo verdirici özelliği vardır. İnme ve felçten korumada etkili olduğu gibi beyin gelişiminde de harika bir üründür. İnositol, tiamin, asetilkolin, selenyum ve germenyum sentezlenmiş dünyadaki ilk üründür. Hücre yenilenmesini asetilkolin sayesinde sağlar. Biyolojik yaşlanmanın önlenmesinde etkilidir. Yan etkisi olmayan antidepresan bir üründür. İnositol, bağırsak bakterileri tarafından glikozdan sentezleniyor. Devamında da insülin direncini önlüyor. KOLİN-İNOSİTOL Kolin ve inositol karaciğerdeki patolojik yağ asidi birikiminin önlenmesinde yardımcı olur. Vitaminler içinde kolayca özümsenebilen bu maddeler dipotropik faktörlerdir. BİRAZ ÖN BİLGİ B grubu vitaminlere bağlı olsalar dahi kolin ve inositolinin kelimenin tam anlamıyla vitamin olduğu söylenemez. Vücut kolini karaciğerde sentezleyebilmektedir ancak üretim her zaman gereksinimleri karşılamaya yetecek düzeyde değildir ve kolinin diyete ilave edilmesi akıllıca olacaktır. Diğer taraftan, vücuttaki hücreler ve intestinal bakteriler glikozu inositola dönüştürebilmektedir. VÜCUTTAKİ ROLÜ Kolin ve inositol hücre membranları oluşturmak üzere birlikte çalışır. Diğer B grubu vitaminler ve histidinle birlikte cildin dehidrasyondan korunması konusunda pozitif bir rol oynarlar. Fosforla kombine olduğunda kolin, hücre membranlarında ve kan lipoproteinlerinde bulunan özel bir fosfolipit formu olan lesitin haline gelir. Kolin aynı zamanda sinir uçlarında bulunan oldukça önemli bir mediyatör olan asetilkolinin sentezine katılır. İnositol, sinirleri kaplayan miyelin kılıfın ayrılmaz bir parçasıdır. İNOSİTOL Bazen vitamin B8 olarakta adlandırılan inositol vücudun sağlıklı kalması adına küçük miktarlardan gereksinim duyduğu B vitaminidir. (B kompleks vitaminidir.) Ancak bağırsak bakterileri tarafından glikozdan üretildiği için resmi olarak vitamin olarak kabul edilemez. En doğal ve en yaygın formu ‘’myoinositol’’dır. İnositol tüm beden dokularında mevcuttur. En yoğun olarak bulunduğu konsantre hali de beyin, kalp ve gözün lens tabakasındadır. İnositol de depresyonu önler yani doğal bir antidepresandır. İnositol (B8 vitamini) serotinin ve asetilkolin gibi beyindeki birçok nörotrans miterin düzgün çalışması için gereklidir. Beyindeki inositol oranının azalması depresyonu tetikler.Depresyondaki kişilerde inositol oranı düşüktür. Ankisiyite de faydalıdır. Hangi besinlerde mevcuttur? Lahana, bakliyat, fasülye, tohumlar,kuruyemiş,kavun,muz, kuruüzüm,narenciye, buğday,yulaf gevreği, buğday kepeği, bira mayası, rafine edilmemiş pekmez. Hayvanların beyni,kalbi,karaciğeri inositol bakımından zengindir. Çalışmalar kahve tiryakilerinin inositol eksikliği yaşayabileceğini göstermiştir. Kafein vücuttaki inositol oranını düşürür. İnositol kolinle alınırsa beyin hücrelerinin beslenmesini sağlar. İnositol saçların uzaması ve dökülmemesi, vücutta kolestrol düzeylerinin azalmasına, damar sertliğinin önlenmesine, kemik iliğinin, göz ve bağırsak hücrelerinin işlevlerini yerine getirmesine katkı sağlar. Yağların da parçalanmasına katkı sağlayarak vücutta depolanmasını etkiler. Eksikliğinde ruhsal sorunlar, egzama, ciltte döküntü, kabızlık, damar sertliği, kanda kolestrol düzeylerinde artış, saç dökülmesi ve gözde sorunlar oluşabilir. Pirinç kepeği doğal bir inositoldür. Şeker hastalarında Erektil disfonksiyon tedavisi için B8 vitamini ile beraber kullanılır. Gün boyunca 3 doz folik asit, 400 mikrogram, bölünmüş inositol 4000 mg, diyabet döneminde erektil disfonksiyonu artırmiştır. İnositol günde 2-4 gr kan şekerini düzenler. İnositol diyabet kontrolü için uygundur. İnsülin duyarlılığını artırır. İnsülin direncini azaltır. Diyabette ortaya çıkan sorunları azaltır. İnositol eksikliği insan vücudunda insülin duyarlılığını azaltır. Kan şekeri düzeyini yükseltir. İnsülin üretimini artırır. Bilim adamları bunun için besin takviyesi olarak inositol veriyorlar. Yan etkisi yoktur. Vücuda alındığında kandaki şeker oranını düzenler, sonra yok olur. Diyabet ve kolestrol yüksekliği kalp hastalıklarından ve göz anormalliklerinden korunmak için rutin bir diyet gerekir. Diyabette günde 1 gr 500 mg olarak ki parça halinde alınabilir. Meksika Üniversitesi Tip 1 Diyabette günde 500 mg 2 defa öneriyor. Diyabette inositolün dişarıdan alınması gerekir. İnositol eksikliğinde; kısırlık - gece körlüğü - kabızlık olur. Niçin İnositol kullanılır? Ruh hastalıkları Karaciğer hastalığı Alzhemier ( Kolin ile beraber) Kolesterolün önlenmesinde kullanılır. NOT: Yüksek dozda alınması ishal yapabilir. SİLİSYUM (SİLİKON) HAKKINDA • Silikon bir bir güzellik minerali olarak bilinir. Sağlık için birçok yararı vardır. • -Bağ dokusu ve kemiklerin güçlendirilmesi • -Saç sağlığı • -Cilt bakımı • -Oteroskleroz • -Uykusuzluk tedavisi • -Cilt bozuklukları ve türberklozun önlenmesinde • Eksikliğinde ise • -Kırışıklıklar • -Kemik erimesi • -Zayıf saç • -Ciltte yaşlanma • Slikon kemik oluşumu için D vitamini ve Ca ile beraber gereklidir. Hayati öneme sahiptir. • -Kemik çıkıklıklarının iyileşme hızını arttırır. • -Kalın ve sağlıklı saç oluşumunu sağlar ve parlaklığını artırır. • • • • • -Cildi iyileştirir. -Gözleri parlatır. -Tüberklozu önler ve korur. -Alüminyum toksitesini önler. -Alzheimer’da alüminyum fazlalığı vardır. Bu da alüminyum toksisitesini ve semptomlarını azaltır. • -Solunum yolu mukozasını restore eder. • -Tırnak kırılmasını önler ve güçlendirir. • -Kemik iskelet sağlığını korur. • -Aterosklerozu önler. Kalp krizi ve inme riskini azaltır. • -Eklemlerdeki şişlikleri azaltır. • -Bağ dokularını güçlendirir. • -Güçlü ve esnek bir kan damarı duvarı oluşturur. • -Alzheimer’ı önler. Önerilen günlük silisyum dozu 50-100 mg’dır. Bazı araştırmacılar 250 mg-gün tavsiye ediyorlar. SELENYUM VE GERMENYUM MİTOKONDRİ Mitokondri bir hücrede kritik görevler üstlenir. Mitokondri hücrenin hücresel redoks durumunu düzenleyen hücresel (ros) türlerinin çoğunu üretmek reaktif oksijen hücresel enerji üretmek ve hücresel apoptosis başlatmak, mitokondri ilk kanser hücreleri ‘aeorobik glikoz’ sergiler. Kanser genetik veya sonradan olsun önce tüm mitokondrileri hücrede mutasyona uğratır. Selenyum ve germenyumun mitokondriyal hasara karşı güçlü bir koruyucu etkisi bulunmuş ve hastalıklara karşı antikanserojen etkisi vardır. Selenyum erken aşamada kanseri durdurur. Kolon ve prostat kanseriyle mücadele eder. Yapılan bir çalışmada günde 200 mcg selenyum alan yaşlı bireylerde kanserden ölüm %50 azalmıştır.Selenyum yetmezliği kanser riskini artırır. Selenyum erken yaşlanmayı ve kronik hastalıkları azaltır. Sodyum selenit bağışıklık yanıtını artırır. Yeni kanser gelişme riskini azaltır. Hasarlı DNA segmentlerinin onarımını artırır. Anormal kanser hücrelerini yok eder. Selenyum kanser hücrelerindeki apopotozu artırır. Selenyum selenit hem önler hem tedaviye destek olur. Günde 200 mcg verilen grupta bağışıklık yeteneğini artırarak tümör hücrelerini yok etme yeteneğini artırdığı ispatlanmıştır. SELENYUM VE GERMENYUMUN 11 KANSER ÖNLEME MEKANİZMASI 12345- Kanserin büyümesini teşvik eden inflamasyonu azaltır. Serbest radikaller ve oksidatif stresi doğrudan azaltır. Antioksidan geri dönüşüm selenoproteinlerini korur. Kansere neden olan ağır metallerin detoksifikasyonunu sağlar. Organik kanserojenlerin toksinlerin nötralize edici karaciğer enzimlerini aktive eder. 6- DNA mutasyonunu önler. 7- Kanser hücre çoğalma döngüsünü kapatır. 8- Apoptozu artırır. 9- Yeni başlayan kanser hücrelerini yok etmek için doğal sistemi aktive eder. 10- Selenyumun mitokondriyel hasara karşı güçlü bir koruyucu etkisi vardır. 11- Metastazı sınırlar. • • • • • • • • • SELENYUMUN EK FAYDALARI -Kardiyovasküler hastalıklar -Osteoartrit (kireçlenme, eklem ağrısı) -Rametoid artrit iltihaplı romatizma -İnme, felç, beyne giden damarların tıkanması -Ateroskleroz (Damar duvarlarında kireçlenme, kalp damar sistemi hastalıkları) -HIV -AIDS -Alzheimer -Depresyondan korunma