DAVRANIŞ DEĞİŞTİRME YÖNTEMLERİ Çocuklarda Davranış Bozuklukları YAYGIN ANNE–BABA TUTUMLARI Ana – Baba Tutumları Gevşek Eğitim Sorumsuz Kişilik Pasif Donuk Yetersiz Sevgi Aşırı Sevgi Saldırgan Kişilik Nevrotik Kişilik Sıkı Eğitim yavuzyilmaz25@mynet.com • Aşırı sevgi tutumunda, aile çocuğu sevgiye boğucu, onu çok koruyucu ve aşırı kollayıcıdır. Çocukta; bağımlılık ve güvensizlik gelişir. Çocuk, karşılaştığı her sorunda çözüm kapısı olarak anne babaya dayanır, onlara güvenir fakat kendisine güvenmez. • Sevgi yetersizliği ve yokluğu sonucu ise, çocukta kendine ve çevreye karşı güvensizlik ve olumsuz duygular gelişir. Yetersiz sevginin, aşırı sevgiye göre sonuçları daha ağır olmaktadır. • Sıkı Eğitim, çocuğa olur olmaz yasaklar koyma ve yaşanmaz kurallarla çocuğu yetiştirmektir. Çocuk sıkı bir denetim altındadır, en küçük yanılgı ve hatalar bile gözden kaçmaz ve derhal düzeltilmesi istenir. Fiziksel ceza ön planda, çocuklara kendilerini yönetme fırsatı verilmez. Çocuk; kibar, sessiz, uslu ve dürüst olmasına karşın küskün, çekingen, kolay etkilenebilen, huysuz ve aşırı hassas bir yapıya sahip olur. • Gevşek Eğitimde anne- baba, her şeyi hoş görür; çocuktur her şeyi yapar, çocuk özgür olmalıdır anlayışıyla hareket eder. Aşırı gevşek tutumla yetişen çocuk; bencil, sabırsız ve anlayışsız olur. • Aşırı sevgi ve gevşek eğitim tutumu; (sorumsuz kişilik) - Sevgi çocuğa şımartılacak derecede çok verilir ve disiplin yok denecek kadar azdır. - Bu tarz yetiştirilen çocuklar erişkinlik yaşamında sorumluluk taşımayan, hep alıcı bireyler olarak karşımıza çıkar. - Disiplin tarzları ise yalancı bir hoşgörü biçiminde görünse de aslında ailenin güçsüzlüğünün ve yetersizliğinin bir sonucudur. - Böyle çocukların ilerde doyumsuz ve bencil olma olasılığı fazladır. • Aşırı verici ve koruyucu biçimde sunulan sevgi: (Nevrotik Kişilik) Bebek gibi bakılan çocuk, ama çocuktan ileri düzeyde başarı bekleyen tavırdır. • Yetersiz Sevgi ve Aşırı Disiplin: (Saldırgan Kişilik) Yetersiz sevgi, çocuğu kabullenmemektir. Çocuk çoğunlukla aşağılanır ve horlanır. Sıkı eğitim vardır ve disiplin genellikle aşırı cezalarla uygulanır; en küçük hatada cezalandırma (dayak,şiddet) yoluna gidilir. Çocuğun kendine güveni kaybolur, kişiliği hiçe sayılır. Yetersiz sevgi ve sıkı eğitimle yetişen çocuklar; karşı çıkma ve saldırganlık yollarıyla kendilerini kabul ettirmeye çalışırlar ve iç dünyalarını açıklamakta zorlanırlar. • Gevşek Eğitim ve Yetersiz Sevgi: (Pasif Donuk) Çocuğa düşen sevgi ve ilgi payı azdır. Çocuğun eğitimi yetersizdir. Hazır olmadığı çağlarda bağımsızlığa zorlanır. “Saldım çayıra Mevlam kayıra” anlayışı hakimdir. • Demokratik tutum: En sağlıklı tutum; yeterli sevgi, yeterli disiplin, yeterli eğitim, yeterli hoşgörülü tutumdur. Çocuklara şartsız sevgi gösterilir. Onların kişiliklerine ve bağımsızlıklarına saygı göstermek gerekir. Normal başarı beklemek sureti ile çocukları kabul etmek gerekir. Demokratik anne ve babalar çocukları ile dürüst ilişki içindedir. Onlara sorumluluk verirler. Şefkatli ve tutarlı bir disiplin anlayışları vardır. Bu durumda çocukların kendilerine güveni artar ve daha gerçekçi olurlar. • Hoşgörü sahibi olmak: Anne-babanın çocuklarına karşı hoşgörü sahibi olmaları, çocukların bazı kısıtlamalar dışında, arzuladıkları diledikleri biçimde gerçekleştirmelerine izin vermeleri anlamına gelir. Anne-babanın hoşgörüsünün normal bir düzeyde gerçekleşmesi, çocuğun kendine güvenen, yaratıcı, toplumsal bir birey olmasına yardım eder. • Aşırı hoşgörü ve düşkünlük: Aşırı hoşgörü ve düşkünlük çocuğu bencil yapar. O, daima diğerlerinin dikkatini çekmek ve kendisine hizmet edilmesini ister. Böyle çocuklar, ev içinde ve dışında çok zayıf bir sosyal uyum gösterirler. • Reddetme: Reddetme, bir anlamda, çocuğun sağlık hizmetlerini aksatarak, ona düşmanca duygular beslemek şeklinde tanımlanabilir. Bu ortamdaki çocuk yardım duygusundan uzak, sinirli, duygusal kırıklıkları olan diğerlerine özellikle kendisinden küçük ve zayıflara karşı düşmanca duygulara sahip bir birey olabilir. • Baskı altında bulundurma: Anne ve babadan birisi ya da her ikisinin baskısı altında olan çocuk nazik, dürüst ve dikkatli olmasına karşılık çekingen, başkalarının etkisinde kolay kalan aşırı hassas bir yapıya sahip olabilir. Suçlayan, cezalandıran ve sürekli karışan annebabaların çocuklarının kolayca ağlayan çocuklar olduğu görülür. Baskı altında büyüyen çocuklarda, genellikle isyankar tutumlarla birlikte, aşağılık duygusu da gelişebilir. • Çocuklara boyun eğme: Çocuklarına boyun eğen anne ve babalar, evde onların egemenliğini kabullenen kişilerdir. Bu tür ailelerde çocuklar anne ve babalarına hükmeder ve onlara çok az saygı gösterirler. Bu çocuklar yalnız anne ve babalarıyla yetinmeyip, zamanla ev dışındaki kimselere de egemen olmanın yollarını arayan birer birey haline dönüşürler. • Çocuk ayırma: Bütün çocuklarını eşit düzeyde sevdiklerini söylemelerine rağmen bir kısım anne ve babanın, bazı çocuklarını daha çok sevdikleri gözlenmektedir. Böyle durumlarda anne ve babalar sevdikleri çocukları diğerlerinden ayırarak onları kayırırlar. Aşırı sevgi gören bu çocuklar daha çok anne ve babalarıyla oyun oynamayı yeğlerken akranlarıyla olan ilişkilerinde, saldırgan ve baskılı bir görünüm içindedirler ÇOCUK PSİKİYATRİSİNDE ACİL DURUMLAR Psikiyatrik acil durum insanın düşünce, duygu ve davranışlarında aniden meydana gelen değişiklerle ortaya çıkan patolojik bir tablodur. Bazen zorlayıcı koşulların ağırlığı, ani ortaya çıkışları ya da bireylerden kaynaklanan nedenlerle sorunun çözümünde ve yeni beliren duruma uyum becerisinde bir yetersizlik görülür. Sorun karşısında kişi başarısız olur. Sorunun çözümündeki bu başarısızlık bireyde anksiyete yaratır. Anksiyete uyum becerisinin daha da bozulmasına yol açar. Giderek artan bir ümitsizlik, panik hali ve hatta depresyon ortaya çıkar. Bu kısır döngü içerisinde birey bozulan ruhsal dengesini yeniden düzenlemek için bir takım ümitsiz girişimlerde bulunur. Acil müdahaleyi gerektiren durum, önceden psikiyatrik bir tanı ile tedavi edilmiş kişilerde ortaya çıkabildiği gibi o güne değin hiçbir ruhsal sorunu bulunmayan kişilerde de görülebilir. Ya da ağır bir travmatik yaşantıdan sonra ciddi bir ruhsal bozukluk gelişebilir. Acil servisler, insanların sadece medikal ve cerrahi değil, aynı zamanda psikososyal yardıma en yoğun ihtiyaç duydukları yerlerdir. Kişinin ilk teması acil servisteki personel ile olur. Genellikle hasta, burada hayati tehlikesi olup olmadığı ve bedensel sorunları açısından ele alınır. Ümitsiz, korkuları olan, endişeli biri olarak ele alınmaz. Oysa hastanın duygusal durumu ile de yardıma gereksinimi vardır. Hasta kendine gelmeye başlayınca hasta ile ilişki kurulmaya çalışılmalıdır. Hasta ile insanca ilişkiye girmek, bedensel sorunların yanı sıra duygusal sorunlarına ilgi göstermek, onları açıklamasına yardımcı olmak çok önemlidir. Bu hastanın yaşama dönmesine ve tedavisinin sürmesi için motive olmasına yardımcı olur. Morrison ve Smith, çocuk psikiyatrisindeki acil durumları, “Çevresindeki belli başlı erişkinlerin de, çocuğa anksiyetesini dizginlemede yardımcı olamadıkları, onun için ego desteği ve kontrolü sağlayamadıkları durumlar” olarak tanımlamışlardır. Psikiyatrik acil durum kavramını değerlendirirken, çocukların pek çoğunun, normal gelişim sürecinin getirdiği streslere karşı hazırlıksız olabilecekleri, çocuğun tepkisinin yalnızca bir aile krizi olmayıp, gelişimsel streslere bağlı bir tepki gelişebileceği unutulmamalıdır. • • • • • • Belirtilerine göre çocuk psikiyatrisindeki acil durumları gözden geçirdigimizde ; Sıklıkla intihar ile birlikte giden depresyon, intihar tehdidi ya da girişimi. Belirgin anksiyete ve korkular, ani başlayan kekemelikler. Önü alınamayan somatik yakınmalar, konversiyon belirtileri. Ani başlayan olağan dışı ruhsal belirtiler. Akut okul korkusu ya da okula gitme direnci. Adam öldürme, saldırganlık, ani cinsel kontrolsüzlük, yangın çıkarma, uygunsuz durumda tutuklanmalar gibi suça yönelik davranışlar. Bazen intihar girişimi ile birlikte görülebilen evden, okuldan kaçmalar. İntihar girişiminde bulunan çocuk gerçekten ölme arzusunda olabileceği gibi, bu davranışı ile çaresizliğini ve umutsuzluğunu dile getirmek amacı da gütmüş olabilir. • • • • Çocuk, yetişkinlerle olan deneyimlerinden sonra; Ölümü bir savunma olarak kullanmayı, Başkalarıyla mücadelede kurtarma aracı olarak kullanabilmeyi, Ölümün başkalarını uyarmak için nasıl kullanılacağını, Ölümün anlamını öğrenmektedir. • • • • • Çocuklarda intihar girişimi nedenlerinin başlıcaları ise: Kaybedilen, çok sevilen objeye kavuşmak için(ana-baba ölümü gibi), Ölüm ne demektir anlama isteği, Başkalarını yönetme, onları cezalandırma isteği, Sıkıntı belirtisi olarak intihar etme, Öfkenin, suçluluk, depresyonun içe alınması Ele alınması gereken bir başka acil psikiyatrik durum: Kısa veya uzun süreli anne veya anne yerinde olan yetişkinden ayrılma bebeklerde ve çocuklarda değişik patolojik tepkiler ortaya çıkarabilir. Çocuklarda okula gitmek istememe okul korkusu olarak adlandırılmaktadır. Çocuk birden bire okula gitmek istemez, zorlamalar karşısında anksiyete duyar, panik içine gider, midesi bulanır, kusar, ağlar, gitmemekte direnir. Çocuklarda ele alınması gereken acil psikiyatrik durumlardan bir başkası da ani başlayan kekemeliktir. Kekemelik yedi yaşından önce ortaya çıkan bir konuşma bozukluğudur. Medikal acil psikiyatrik durumlar: Ciddi anoreksiya nervosa, insülin kullanmanın reddedildiği diabet vak’aları, ruhsal sorunların alevlendirdiği fiziksel bozukluklar, çocuğu ilgilendiren önemli ameliyatlar, hastaneye yatış ve kronik, ölümcül hastalıklar. Bir çocuğun etkilenmesi; a) Çocuğun gelişim düzeyi, b) Çocuğun daha önceki uyum ve yetenekleri, c) Ana baba-çocuk ilişkisinin daha önceki durumu, d) Daha önceki aile dengesi, e) Hastalanma ya da yaralanmanın niteliği, tutulan organ, tedavi koşulları ve süresi, hastalığın yarattığı kalıcı eksiklik ve kısıtlılıklar, f) Çocuk ve ailenin hastalığa verdiği anlam, hastalık öncesi olaylar gibi etkenlere bağlıdır. • • • • • • • Tedavi ve Yaklaşım Çocuk psikiyatrisinde acil tedavi yaklaşımında amaç çocuk ve ailenin duygusal kriz durumunun erken psikiyatrik tedavisidir. Etkin bir kriz tedavisi programı şu koşulları içermelidir: Krizdeki aile ve çocuğun erken tanısal değerlendirilmesi. Acil durumu ortaya çıkaran ve onun niteliğini belirleyen belli başlı etkenlerin açığa çıkarılması. Çocuğun güçlüğünün kısa zamanda ortadan kaldırılması için özgün ve pratik bir yönlendirme ile, ailenin tedavi planı içine etkin olarak katılmanın sağlanması. Hastane tedavisi gerektiren az sayıda çocuk için psikiyatrik bir merkeze yatırılma olanaklarının bulunması. Çocuğun ve ailenin izlenmesi ve terapisi için uygun klinik düzenlemelerin yapılması. Tedavi sürecinin bir uzantısı olarak, ailenin uzun süreli gözetim ve sorumluluğunu üstlenecek kurumun saptanabilmesi yönünden çeşitli toplumsal kurumlar, klinikler ve okulların işbirliğinin sağlanması. Tedavicilerin çalışma koşullarında, programın gereksinimlerine göre uyarlanabilecek esnekliklerin hazırlanması. Çocuklarda acil durumların tedavisi; ilaç tedavisi, psikoterapi, çocuğun tedavi merkezlerine ya da devlet kurumlarına yerleştirilmesi, koruyucu aile yanına verilmesini içerir. Burada sözü geçen acil durumların tüm hekimler ve ebeveynlerce iyi bilinmesi ve zamanında müdahale, olası riskleri en aza indirmede ve tedavi etkinliğinin artmasında çok önemlidir. Geciken müdahale tedaviyi daha fazla zorlaştırabilmekte ve kimi zaman sorunların kronikleşmesine neden olabilmektedir. BOŞANMA VE ANNE BABA AYRILIĞI Aile, çocuğun kişilik gelişimi, ruh ve beden sağlığı açısından büyük bir önem taşır. Çocuğun sağlıklı aile ilişkilerinden mahrum kalması, onun duygusal gelişimini etkilediği gibi bedensel ve zihinsel gelişimine de olumsuz etkide bulunur. Oturmamış bir evliliğin ardından planlamadan dünyaya getirilen bir çocuk beraberinde bir takım uyum ve davranış bozukluklarını da getirecek ve bundan en çok zarar gören de çocuk olacaktır. Diğer insanlarla başarılı ilişkiler kuramaması sonucu, sosyal gelişmede gecikme ve olumsuz davranışlar görülebilir. Ayrı yaşamaya ya da boşanmaya karar veren aile, birlikte yaşayabilmek için her türlü gayret sarf edilerek sorunun çözümüne çalışıldığını, sonra bu çabaların verimsiz kaldığını, ayrı yaşandığında daha mutlu olunacağını çocuğa söylemelidir. Çocuğun Yaşayabileceği Davranış Sorunları • Diğer insanlarla başarılı ilişkiler kuramaması sonucu, sosyal gelişmede gecikme ve olumsuz davranışlar görülebilir. • İlk beş yıl içinde anneden mahrum kalmanın suçlu davranış yapısının gelişimine neden olabileceği ileri sürülmektedir. • Anne ve babasının ayrılması sonucu kekeme olan, altını ıslatan, sınıf içinde uyumsuz ve başarısız olan çocuk örnekleri çok sayıdadır. Anne ve babasının çatışmasına hakem olmak zorunda bırakılan çocukta tedirginlik başlar. Anne ve babasının ilgisini çekmek için yaramazlık, aşırı hareketlilik ya da aslı olmayan bedensel şikayetler görülmeye başlar. Anne babadan ayrı yaşamanın ayıp bir olay olduğu düşüncesi ile ya arkadaşlarından saklar ya da yalan söyleyerek anne ve babası ile sürekli birlikte olduğunu anlatmaya çalışır. Çocuk ancak resimlerinde kendi iç dünyasını mükemmel bir şekilde ortaya koyar. Aile resmi yaparken çocuğuna sarılmış anne ve babayı resmeder, anne ve babasının ayrılığını reddederek resminde “Anneciğim babacığım, sizleri özledim, yanıma gelin!” der. Ya da anne-babasını tümüyle inkar ederek, büyükannesiyle bir güneşi aile resmi olarak çizer veya yüzü ve organları çizilmemiş bir insan resminin anne-babası olduğunu söyler. İç dünyasındaki çatışmaları ifade eder ve var olanı gerçek dışıymış gibi göstermeye çalışarak, kaçma yolunu dener. • Erkek çocuklarda baba otoritesinden, kız çocuklarda ise anneden uzaklaşma görülür. Bozuk aile düzeninden kızların daha fazla etkilendikleri görülür. • Anne ve babanın çocuk önünde kavgaya girişmesi, kendini koruyacağını düşündüğü kişilerin kontrollerini yitirdiklerini görmesini sağlar. • Evlilikte düzen bozulurken “tatlı ve uyumlu bir ortamı” sürdürme çabası çocukta hayatta karşılaşabileceği olaylara karşı bir güvensizlik yaratabilir. • Boşanıldıktan sonra eşler yeni sosyal çevrelere gireceklerdir. Bu çevrelerdeki kişileri çocuk uzakta olan ebeveynin yerine konulan kişiler olarak niteleyeceğinden , yanındaki ebeveyne karşı kızgınlık duyabilir. Anne ve Babaya Öneriler • Anne ve babanın ayrıldıktan sonra uygarca ilişkilerini sürdürmeleri gerekmektedir. • Boşanmanın ne demek olduğu açık bir dille çocuğa anlatılmalı, anne ya da babası hakkında hiçbir zaman kötü bir söz söylenmemelidir. • Anne ve babası eski eşinden öç almak düşüncesiyle çocuğu diğer ebeveyninden yoksun bırakmamalıdır. • Çocuğu sevme yarışı içine girerek, abartılmış bir şekilde eğitilmesine çalışılmamalıdır. • Tartışmalar yaşamın olağan bir parçasıdır. İki insan arasındaki geçimsizliğin belirtisi olan tartışma anlaşmazlığın çözümü için harcanan çabadır. Bu nedenden ötürü “Biraz kızgın olduğumuz için birbirimize bağırıyoruz, ama buna rağmen birbirimizi çok da severiz” gibi bir açıklamadan sonra çocuğumuzun tartışmaya tanık olması faydalı ve yararlı bir yaşantıdır. • Eğer anlaşmazlıklarınızı açığa vurmakta ısrar ederseniz, çocuğunuz ikiliklerle dolu bir dünyada yaşamayı öğrenecektir. İkilik, hissettiği gerçekle, anne ve babanın yaratmak istediği ve onun da inanmış gibi göründüğü dünya arasındaki uyumsuzluktan ileri gelmektedir. İHMAL VE İSTİSMAR 1985 Dünya Sağlık Örgütü tarafından yapılan tanımda, çocuk istismarı, çocuğa yönelik bir yetişkin, toplum ya da ülkesi tarafından çocuğun sağlığını, fiziksel , psiko-sosyal gelişimini olumsuz yönde etkileyen, bilerek ya da bilmeyerek yapılan davranışlar olarak kabul edilmiştir. Davranışın mutlak, çocuk tarafından algılanması veya yetişkin tarafından bilinçli olarak yapılması şart değildir. • • • • • • • Polat (2002) ve Zeytinoğlu (2002)’nun tanımlamaları doğrultusunda istismar: 0-18 yaş grubundaki çocuğa yönelik, Bir yetişkin toplum yada ülkesi tarafından, Çocuğun sağlığını, fiziksel, psiko-sosyal gelişimini olumsuz yönde etkileyen, Bilerek ya da bilmeyerek yapılan, Davranışın mutlak, çocuk tarafından algılanmasının şart olmadığı, Toplumun kültür değerleri dışında kalan ve uzmanı tarafından da istismar olarak kabul edilen, Zarar verici kaza dışı veya önlenebilir bir davranışa maruz kalması şeklinde tanımlanabilir. Çocuk istismarını • ekonomik, • fiziksel, • cinsel, • duygusal istismar, • ihmal olmak üzere beş alt grupta incelemek gerekmektedir. Ekonomik İstismar Fiziksel Belirleyiciler: Büyüme ve gelişme geriliği, giyimde bakımsızlık veya uygunsuzluk, ellerinde, yüzünde çatlaklar, kimyasal etkenli yaralar, lekeler, fiziksel işlerin etken olduğu yaralanmalar, sürekli hastalanma, sürekli solunum güçlüğü çekme, bedensel şikayetler, halsizlik, enerjisi azalmış görünüm, fiziksel veya tıbbi ihtiyaçlarının göz ardı edilmesi. Davranışsal Değişiklikler: Nörotik belirtiler (uyku bozukluğu, oyunda kısıtlılık veya ketlenme), dikkat toplamada, ilgi göstermede zorlanma, akademik başarıda bozulma, derslerde uyuklama, derse geç kalma ya da yoğun devamsızlık durumu gösterme, yaşına veya içinde bulunduğu duruma uygunsuz olgunlukta davranma, uçucu madde kullanma, suça eğilimlilik, çalışmak zorunda olduğunu ifade etme, geleceğe ilişkin umutsuz yoğun endişe. Fiziksel İstismar Fiziksel Belirleyiciler: Açıklanamayan morluk ve darbeler, yanıklar, kırık, çıkık ve ısırıklar. Davranışsal Değişiklikler: Cezayı hak ettiğini düşündüren ya da gösteren tavırlar, erişkinlerle iletişime girmekten kaçınma, çocuk ağlaması duyduğunda yoğun tepki gösterme, davranışsal olarak uçlarda bulunma. Ebeveynlerinden ve eve geri dönmekten korkma ve ailesinden zarar gördüğünü ifade etme, boş ve donuk bakışlar, çevresine karşı kayıtsız tavırlar, muayene sırasında ağlayarak, tepki vermeme, sorulara çok kısa olarak veya seslerle karşılık verme, yaşına veya içinde bulunduğu duruma uygunsuz olgunlukta davranma, dikkat çekmek için manevralar yapma, sadece yüzeysel ilişkiler kurabilme, gerçek ihtiyaçlarının farkında olamama veya göz ardı etme, bunun yanı sıra sürekli ilgi ihtiyacı. Cinsel İstismar Fiziksel Belirleyiciler: Oturmakta ve yürümekte zorluk, yırtılmış, lekelenmiş veya kanlı iç çamaşırı, genital organlarda ve anal bölgede ağrı, yanma ve kızarıklık, şişlik, kaşınma, idrar yapma sırasında ağrı, kanama, morluklar, yırtıklar, akıntı, özellikle puberte öncesi cinsel yolla bulaşan hastalıklar, azalmış anal sfinkter tonusu, hamilelik. Davranışsal Değişiklikler : Örneğin, Beden eğitimi dersinde üstünü değiştirmeyi ya da derse katılmayı reddetme, geri çekilme, sürekli hayal kurma eğilimi gösterme, çocuksu davranma ve derslerde dikkat toplamada, ilgi göstermede zorlanma, akademik başarıda bozulma, zayıf akran ilişkileri, evden kaçma davranışı gösterme, bakım veren tarafından ya da başka bir yetişkin tarafından istismara uğradığını belirten ifadeler, intihar eğilimi, uygunsuz cinsel davranışlar, yakın ilişkilerde cinsel yakınlığı ayıt edememe, cinsel davranışlarda artma. Duygusal İstismar Fiziksel Belirleyiciler: Konuşma bozuklukları, fiziksel gelişiminde duraklama, büyümegelişme geriliği, aşırı hareketli veya yıkıcı/zarar verici davranış örüntüsü. Davranışsal Değişiklikler: Stereotipik bozukluklar (Emme, ısırma, sallanma vb.), davranım veya özel öğrenme bozuklukları, nörotik belirtiler (uyku bozukluğu, oyunda kısıtlılık veya ketlenme, uygunsuz ya da olağan dışı korku ifadesi), Psikopatolojik belirtiler (histerik tepkiler, obsesyon ve kompulsiyonlar, fobi ve psikosomatik rahatsızlıklar) İhmal Fiziksel Belirleyiciler: Büyüme ve gelişme geriliği, sürekli aç olma, temizlik ve giyimde bakımsızlık veya uygunsuzluk, çocuğun nüfus cüzdanının olmaması, tehlikeli durumlarda veya uzun sürelerle ebeveyn kontrolünden yoksun olma (ailenin çocuk hakkındaki soruların yanıtlarını bilmemesi, tutarsız cevaplar vermesi). Fiziksel veya tıbbi ihtiyaçlarının göz ardı edilmesi, terk edilme ya da evden kovulma, zehirlenme, silahla yaralanma, kazaya uğrama, çocuğun yakınlarının bağımlılık yapan maddeleri kullanıyor olması ve çocuğun bunlara maruz bırakılıyor olması. Davranışsal Değişiklikler: Dilenme, haraç kesme, yemek çalma, okula erken gelip geç çıkma, okula az gelme, sürekli yorgun, halsiz olup ders sırasında uyuklama, yaşına veya içinde bulunduğu duruma uygunsuz olgunlukta davranma, sürekli ilgi ihtiyacı, alkol, madde kullanımı, suça eğilimlilik ve bakım veren olmadığını ifade etme, zorunlu eğitim çağında olduğu halde okula gitmemesi. Çocuk İstismarı Konusundaki Gerçekler 1. Çocuklar istismar hakkında yalan söylemezler. Bu konuda hikayeler uyduranlara çok nadir rastlanır. 2. İstismarın kısa ve uzun süreli etkileri çocuğun duygusal ve fiziksel sağlığı açısından çok önemlidir. 3. Cinsel istismara her sosyo-ekonomik grupta rastlanmaktadır. 4. Kız çocuklarda enseste, erkek çocuklarda ise pedofiliye diğer istismar türlerinden daha sık rastlanmaktadır. 5. Çocukların görünüşü ya da davranışı istismara neden olamaz. Anlamını dahi bilmedikleri olayları kışkırtmaktan dolayı çocuklar suçlanamaz. Çocuk İstismarı Konusundaki Gerçekler 6. İstismarcının tercih ettiği yer genelde çocuğun tanıdığı, bildiği yerlerdir. Okul ve okul çevresi, ev ve okul arasındaki yol, bir arkadaş ya da akrabanın evidir. 7. Çocuğun rahat ve gevşek olduğu zamanlar, oyun zamanları, banyo zamanı ya da yatma saati istismarcının tercih ettiği zamandır. 8. Olguların %80-95’inde istismarcı, çocuğun tanıdığı, normal görünümlü biridir. 9. Kadın istismarcılar erkeklere oranla sayı olarak daha azdır, ama vardır. İstismara Uğramış Bir Bireyle Görüşmede Dikkat Edilmesi Gerekenler “Nasıl-Ne” soruları Onu anladığınızı hissettirin Sıcak, duyarlı, spontan olun İletişimi açık bırakın Birey olduğunu unutmayın, yapıcı olun Kapınızın her zaman açık olduğunu hissettirin 7. İlişki oluşturun 1. 2. 3. 4. 5. 6. İstismara Uğramış Bir Bireyle Görüşmede Dikkat Edilmesi Gerekenler 8. 9. 10. 11. 12. 13. 14. Dikkatli dinleyin Duygularla başa çıkın Konuşmaya teşvik edin Sakin olun Kendi kararlarını vermesine yardım edin Güvenilir ve doğal olun Paylaşımcı olun Çocuk İstismarı Nasıl Tanınır? 1. Çocuğu hastaneye getirmede açıklanamayan gecikme, 2. Öykünün çelişkili olması, 3. Fiziksel bulgulara uymayan öykü, 4. Şüpheli travma öyküsünün birden fazla olması, 5. Anne-babanın kazayı bir kardeşe ya da yabancı kişilere yüklemesi, Çocuk İstismarı Nasıl Tanınır? 6. Çocuğun kendisine kazanın yüklenmesi, 7. Çocuğun hastane hastane gezdirilmesi, 8. Çocuğun anne-babayı suçlaması, 9. Anne- babanın çocukken istismara uğrama öyküsü, 10. Anne-babanın çocuktan gerçekçi olmayan beklentilerinin olması. Çocuk İhmal ve İstismarını Önleme 1. Derece Önleme: Toplumu bilgilendirme 2. Derece Önleme: Risk gruplarının desteklenmesi 3. Derece Önleme: Etkilenenlere müdahale ve olayın yenilenmesini önleme 1.Derece Önleme Çalışmalarında Eğitim Yaşlar Bilgilendirme Konuları 18 Ay Çocuğunuza beden bölgelerinin adlandırılmasının öğretin. 3-5 Yaş Bedenin özel bölgelerini ve cinsel yaklaşımlara hayır demeyi öğretin. 5-8 Yaş Eve güvenli geliş planı yapın. Cinsel anlam içeren dokunuşlarla diğer dokunuşları ayırt etmeyi öğretin. Korkutucu yaşantılarını anlatması için yüreklendirin. 8-12 Yaş Güvenli olmaya yerler ve buralarda nasıl hareket edeceğini öğretin. Ailenin onayladığı/onaylamadığı cinsel davranışları tartışın. 12-18 Yaş Tecavüz, cinsel zorlama, gebelik, cinsel yola bulaşan hastalıklar hakkında bilgilendirin. İstismarı Önlemede Aileye ve Öğretmenlere Öneriler 1. Öğretin; • Bedeninin özel olduğunu, kadın ya da erkek olduğunu, • Şiddetin, güç kullanmanın nedenlerini, doğru bir sorun çözme yöntemi olmadığını, • Kendisinin hiç kimsenin malı olmadığını, • Hiç kimse tarafından kötü muameleye maruz bırakılamayacağı, • Çocuk olmasından, insan olmasından kaynaklı sahip olduğu hakları • Hayatına sahip çıkabileceğini. 2. Dinleyin; Özellikle bir şeyleri anlatmak istiyorsa, 3. Zaman ayırın; ve ilgilenin, 4. Tanıyın; Arkadaşlarını, bakıcıları, oynadığı alanları, 5. İzleyin; istismarı önleme programlarını başlatın, 6. Konuşun; İstismar hakkında 7. Danışın; Çocuğunuzun ya da başka çocukların istismarından şüpheleniyorsanız 2.Derece Önleme Çalışmalarında Eğitim • • • • • Risk Gruplarına Yönelik Yapılabilecek Çalışmalar Risk gruplarının belirlenmesi, Riskli aile ve çocuklarının izlenmesi, Sosyal hizmetlerle işbirliği/ bildirme Uygun bilgilendirme ve görüşme, Psikolojik destek-danışma. 3.Derece Önleme Çalışmalarında Eğitim • İstismar durumunda yapabilecekleri ve yapmaması gerekenler konusunda bilgilendirme, • İstismar durumunda çocukların yapmaları gerekenler ve sonuçları (aile, okul, hukuk) • İstismar durumunda okul, yönetici ve öğretmenlerin yapacakları (gizlilik, yeniden uyum sağlama, eğitimin desteklenmesi...) • Arkadaşına yardım programları (MEB-UNİCEF, 2003). • Okul veli, öğrenci ve personeline psiko-sosyal müdahale programları Çocuk İhmal ve İstismarı Durumunda Başvurulabilecek Önemli Telefon Numaraları • Gazi Üniversitesi İstismar Merkezi (0312) 2141000/5891 • SHÇEK Alo Çocuk Merkezi (0312) 4250339-4252531 • Ankara Barosu Çocuk Hakları Merkezi (0312) 3117106 • Çocuk İstismarı ve İhmalini Önleme Derneği (0312) 4179601 • Ankara Üniversitesi Psikiyatrik Kriz Uygulama ve Araştırma Merkezi (0312) 3630326-27 • Emniyet Müdürlüğü Çocuk Şubesi (0312) 4121973 • Çocuğu İstismardan Koruma ve Reh. Derneği (ÇİKORED) (0216) 3480524 DEPRESYON Bir duygu durumu bozukluğu olan depresyon sadece üzüntü, keder gibi duygularla açıklanamaz, birden fazla belirtinin bir araya geldiği bir hastalık olarak tanımlanır. Gerçektende depresyon, sıradan bir sıkıntının çok ötesine geçmiş olan sürekli bir duygu durum bozukluğudur. Üstelik tedavi edilmediğinde intihar gibi istenmeyen sonuçlara yol açabilir. 1970 ve 1980’lere kadar depresyonun çocuklukta ortaya çıkmadığına inanılıyordu, bu olasılıkla depresyon yaşayan çocukların üzgün ve sıkıntılı olmalarından çok alıngan görünmelerinden kaynaklanıyordu. Fakat araştırmalar sonucunda her yirmi beş çocuktan birinin depresyondan etkilendiği ortaya çıkmıştır . Çocuğunuz Depresyon Yaşıyor mu? 1. Çoğu zaman kendini üzüntülü ve bomboş hissediyor mu? 2. Çoğu zaman sıkıntılı ve huzursuz biri mi? 3. Bütün aktivitelere karşı ilgisini tamamen yitirdi mi? 4. Kendi kontrolü dışındaki şeylerden kendini değersiz, çaresiz ve aşırı suçlu hissediyor mu? 5. İştahında (aşırı iştah kaybı veya iştahsızlık) ya da kilosunda ( artış veya genellikle azalma) belirgin bir değişme var mı? 6.Uyumakta zorluk çekiyor mu? 7. Davranışlarında/ konuşmasında hızlanma ya da yavaşlama var mı? 8. Bitkin ve enerjisiz mi? 9. Konsantre olmakta veya karara vermekte güçlük çekiyor mu? 10. Ölümle ilgili tekrarlayan düşünceleri var mı? Yada kendini yaralamayı ya da öldürmeyi düşünüyor mu? Eğer 1., 2. veya 3. soruya ve en az dört ayrı soruya daha evet yanıtı vermişseniz çocuğunuz büyük bir olasılıkla depresyonda olabilir. Eğer 10. soruya yanıtınız evet ise çocuğunuz intihar riski taşıyor. • • • • Gelişim Dönemlerine Göre Depresyon Nedenleri Bebeklik Dönemi Oyun Çağı Dönemi Okul Dönemi Ergenlik Dönemi Bebeklik Dönemi Kısa Süreli Anne Yoksunluğu (bebeklik depresyonu, anaklitik depresyon) R. Spitz, 6 aydan sonra bebeklerin annelerinden birden ayrılmaları ile ortaya çıkan akut ağır bir ruhsal hastalığı tanımlamış ve buna anaklitik depresyon adını vermiştir. • Anneden ya da anne yerine konulan yetişkinden birden ayrılan ve bakımevine verilen bocuklardan bazıları önce çok şiddetli ve uzun süreli ağlamalarla tepki gösterirler. Ağlamaları dindirilemez, yatıştırılamaz; kısa süreli susma sırasında yanlarına biri yaklaşacak olsa yeniden ağlamaya başlarlar. • Sustuklarında yüzlerinde yorgun ve küskün bir ifade belirir (protesto dönemi). • Yeme giderek azalır, kilo kaybı başlar, fizik gelişme duraklar, kusma ve ishaller olur. 2-3 hafta sonra bir durgunluk başlar. • Küskün üzüntülü görünüm belirgindir (depresyon dönemi). İkinci aydan sonra çocuğun duygusal tepkileri giderek azalır ve küntleşir. • Çevreye, yanına yaklaşanlara ilgisiz kalır (içekapanım dönemi). Anne üç ay içinde dönerse bebek giderek, eski durumunu alır. • Ayrılık üç ayı geçerse durumda geriye dönüş, iyileşme olmaz. Giderek yuva hastalığı (hospitalizm) yerleşir. 6 aylıktan önce görülmeyişini R. Spitz anne-çocuk arasındaki ruhsal bağın henüz gelişmemiş, pekişmemiş oluşuna bağlar. Uzun Süreli Anne Yoksunluğu (hospitalizm, yuva hastalığı) İlk yaşlarda ailelerden ayrılıp yetiştirme yurtlarına verilen ya da uzun süre hastanede kalan çocuklarda görülen bir sendromdur. Burada tek neden anne yoksunluğudur. Anne ya da anne yerine geçen bir yetişkin ile teke tek ilişkiden yoksun olan çocuk, duygusal ve duyusal (sensoridal)beslenmeden de yoksundur. • Uyaranlara güç ve geç cevap verirler. Çevreye ilgisizdirler. • Oturdukları yerde sallanma, geviş getirme, kafa sallama ve vurma hareketleri çok sık görülür. • Bedensel haz kaynaklarına (parmak emme, sallanma gibi) sık başvururlar. • Yalancı geri zekalılık çok görülür ve genellikle kalıcıdır. İlk yaşlarda yuvalara verilen çocuklar 3-4 yaşlarından sonra tekrar evlerine dönseler de zekaları normale dönmeyebilir. • Beslenme ve bakım yönünden iyi yaşam koşulları içinde bulundurları halde hastalanma ve ölüm oranının yüksek olduğu araştırmalarla saptanmıştır. • Yürüme, konuşma, tuvalet eğitimleri geridir. Boyları, kiloları kronolojik yaşlarının altındadır Tedavi: Yerine koyma. Oyun Çağı Dönemi • Oluş Nedenleri: Psikososyal faktörler (ayrılık, taşınma, hastalık, kardeş doğumu, kayıp vb..) • Belirtiler: Beklenen gelişmeyi göstermez, geri çekilme, hareketlerinde azalma veya hırçınlaşma, huysuzluk, davranış bozukluğu, uyku, yeme alışkanlıkları ve dışkılamada bozulma, değişim ve gerileme meydana gelir. • Tedavi: Aileye veya stres yaratan durumlara yönelik tedbirler ve öneriler. • Oyun tedavisi: Bunları yaparken başlıca amacımız çocuğun hayatına girmek, halledemediği konuyu halletmesine yardımcı olmak, zihin gündemini değiştirmek ve umutlandırmaktır. Okul Dönemi • Nedenleri: Stres yaratan durumlar, arkadaş, okul, aile ilişkilerinde yetersizlik, kronik hastalık ya da biyolojik yatkınlık. • Belirtiler: Huysuzlanma, geri çekilme, davranış sorunları (yalan söyleme, vurma, kırma vs..), vejetatif semptomlar (uyku, iştah, ilgi ve aktivite azalması), intihar düşünceleri, okul ve evden kaçma, ders başarısında düşme. • Tedavi 1. İlaç Tedavisi: Tetrasiklik antidepresanlara genellikle 12 yaşından sonra başlanır. 6-12 yaş arası çocuklara trisiklik antidepresan verilir (imipramin, klomipramin vs...) . 2. Grup Tedavisi 3. Oyun Tedavisi 4. Aile Tedavisi Ergenlik Dönemi • Nedenleri: 1. Stres faktörleri: arkadaş, okul, aile ilişkilerinde bozulma, planlarda aksama, kronik hastalık, ayrılma, kayıplar 2. Biyolojik yatkınlık • Belirtiler: Belirtiler iki hafta boyunca sürer, başka bir hastalığa bağlı olmamalıdır. Kendisi ya da etrafındakilere göre depresif duygudurum içinde olmalıdır, bu hemen her gün olmalı ve gün boyu sürmelidir, gençlerde duygudurum irritabl, öfkeli, kızgın vs... olabilir. • Tedavi: 1. İlaç tedavisi: Organik bozukluk olmasa bile değişmiş olan dengeyi düzeltmek için kullanılır. 2. Psikoterapi: Her zaman endikedir. 3. Aile ve okul işbirliğini sağlamak. Depresyonun tedavisi Çocukluk çağındaki depresyonun tedavisi için genellikle ilaçlar tercih edilir. Çünkü depresyon fark edilmeden önce orta derecede şiddetli hale gelmiştir. Hafif depresyon, psikoterapi, bilişsel davranış terapisi gibi psikolojik tedavilere yanıt veren bir depresyondur. Fakat hafif ve orta dereceli depresyonların tedavisinde hem ilaç hem de psikolojik tekniklerin kullanıldığı bir tedavi yöntemi gerekmektedir. 1.Psikolojik Tedaviler Psikoterapi; küçük çocuklar için oyun terapisi, daha büyük çocuklarla gençler için psikoterapi (konuşma terapisi) depresyona neden olan bazı konuların çözümüne yardımcı olabilir. Terapist özellikle küçük çocuklarda terapiyi ilginçleştirmek için oyunlar, bilmeceler, hikayeler kullanır. Gençlerde grup terapisi çok etkili olabilir. Çünkü gençler,duygularını kendi aralarında paylaşmayı bir yetişkinle paylaşmaya tercih ederler. 2.İlaçla Tedaviler İlaçlar bipolar bozuklukta hayat kurtarır. Hem manik hem de depresif durumları engellemek ciddi kavrama güçlüğü çekiyorlarsa aileler; ilaçlara ve aynı zamanda nöroleptiklere başvurmalıdırlar. Çocuğunuzun Depresyon Sorunlarının Üstesinden Gelmesine Yardımcı Olmak İçin Neler Yapılabilir? 1. Depresyon belirtilerini fark edin. Depresyon yavaş da başlayabilir, hızlı da. Çocuğunuzda depresyon olup olmadığını anlamak için kontrol tablosunu gözden geçirin. 2. Çocuğunuzun depresif göründüğünü fark ettiğinizde harekete geçin. Doktoruyla, okul danışmanıyla veya bir terapist önermeleri için bir ruh sağlığı merkeziyle bağlantıya geçin. 3. Depresyona neden olabilecek aşırı stresi ve diğer risk faktörlerini engelleyin. Stres depresyona yol açmaz fakat kondinasyonun kötüye gitmesini sağlayabilir. Eğer kontrolünüz altında olan stres yaratan durumlar varsa (aldığı notlar veya kıyafetleri hakkında konuşmak gibi ) bunları ortadan kaldırın. 4. İntihara meyilli davranış belirtilerini fark edin ve hemen müdahale edin. Eğer çocuğunuz “Keşke ölsem”, “Artık dayanamayacağım”, “Bensiz daha mutlu olursunuz” gibi şeyler söylüyorsa harekete geçmelisiniz. Durumu görmezden gelip kendiliğinden geçmesini beklemeyin. 5. İntihar hakkında konuşun. Bu O’nun aklına olmadık fikirler sokmak, onun kendine zarar vermesine ortam yaratmak demek değildir. Tam tersine intihar hakkında konuşmak bazen intihar girişimini engeller. Çocuğunuzla konuşun ve O’nu neyin rahatsız ettiğini bulun. Çocuğunuzun en büyük korkusu, kimsenin yardımını almamaktır ve gerçekten başka seçeneği olmadığını düşündüğünde kendine zarar verebilir. O’nu yalnız bırakmayın. Bu durum acil bir durumdur Depresyon gibi psikiyatrik bir hastalık konusunda gerçekten etkili olmak istiyorsanız, çocuklar hastalanmadan önce bir şeyler yapmalısınız. Gerçek çözüm psikolojik bağışıklık aşısıdır. YAS VE YASA MÜDAHALE Farklı gelişimsel dönemdeki çocukların ölümün anlamına ilişkin kavramsal anlayışları farklıdır. Yasın görünümü ve sonuçları, çocuğun bu durum yaşandığı anda sahip olduğu ölümle ilgili kavramların gelişimine bağlıdır. 2- 2.5 yaşındaki çocukların ölümle ilgili fikirleri çok belirsizdir. Buna karşılık 2 yaşından küçük bebekler ise ölümle ilgili herhangi bir kavramı anlayamazlar. Çok küçük çocuklar için ölüm gündelik hayatta var olan birinin artık orada olmaması kadar basit bir anlama gelmektedir. 6- 10 yaş arasındaki dönemde yer alan çocuklar için zamanla ölümün geri dönülmez oluşu ve tüm yaşam işlevlerinin durduğu anlaşılmaya başlanır. 7 yaş civarında ölümün engellenemez ve evrensel bir olgu olduğu artık kavranmaya başlanır. • Çocukla ölüm hakkında genelde yaşayan ebeveyn konuşur. Bu olmadığı zaman ise çocuk acı haberi sığınacağı ve dayanacağı bir kimseden duymalıdır. Beklenmedik ölümlerde çocuğa alıştırarak haber verilmesi düşünülebilir. • Özellikle küçük çocuklarla konuşurken ölümü uykuya benzetmemek çok önemlidir. Çünkü çocuk uyursa kendisinin de öleceğinden endişelenmeye başlar. • 6 yaşından önce yapılan dini açıklamaları, çocuk genellikle yorumlamakta güçlük çeker ve daha da korkabilir. • Ölümün yaşamın sonu olduğu ve ölen birinin hiçbir şekilde geri dönmeyeceği çocuğa uygun ve basit bir dille anlatılmalıdır. Çocuğa ölen birinin bütün vücut fonksiyonlarının durduğunu, yani ölen birinin nefes alamayacağı, yemek yiyemeyeceği, bir şey içemeyeceği, oyun oynayamayacağı, düşünüp hissedemeyeceği söylenebilir. • Çocuklar, ölüme kendilerinin neden olduklarını da düşünebilirler. Aynı şeyin kendilerine ve yaşayan ebeveynlerine de olacağından endişelenirler ve “bana kim bakacak” kaygısı yaşayabilirler. Duygularını sözelleştirebilmeleri için cesaretlendirme ve ona yardımcı olacak birilerinin olacağı güvencesi, bu kaygılarla baş etme de onlara yardımcı olur. Bununla ilgili olarak çocuğa, ölümün diğer insanların davranışlarından bağımsız olarak ortaya çıktığı ve onun hiçbir şekilde hastalıktan veya ölümden sorumlu olamayacağı ayrıntılı bir biçimde anlatılmalıdır. • • • • Normal Yas Süreci İnkar Dönemi Arama ve İsyan Dönemi Çökkünlük ve Onarma Çabaları Dönemi Yeniden Bütünleştirme ve Yapılandırma. • • • • • • • Yastaki Kişilerde Çoğunlukla Görülen Özellikler Gerçeğin anlaşılması süreci; Kaybın inkarından kabulüne geçiş, Anksiyete ve korku duygularının sıklıkla yaşanması, Kaybedilen kişiyi aramaya yönelik davranışlar, Yoğun öfke ve suçluluk duyguları, İçsel kayıplara ve yok olmaya ait yoğun kaygı ve korkular, Ölen kişiye ait belirtilerin, davranışların ve tutumların taklit edilip sürdürülmesi, Normal yas sürecinin anormal görüntüleri. Aileye ve Öğretmenlere Öneriler 1. Açık ve dürüst iletişim • Yaşa uygun açıklamalar yapın • Soyut açıklamalardan uzak durun • Ölüm bir seyahat ya da uyku olarak açıklamayın 2. Bilişsel beceri kazanmaları için süre tanıyın • Sorulara ve konuşmaya izin verin • Kısa konuşmaları kabul edin • Fotoğraf albümlerine bakın • Çocukların mezarı ziyaret etmeleri sağlayın • Çocukların oyunlarını kabul edin 3. Kaybı gerçek hale getirin • Çocuğun cenaze törenine katılmasına izin verin • Kendi duygularınızı saklamayın • Ölen kişiyi hatırlatan şeyleri ortada bırakın 4. Duygusal başa çıkmayı kolaylaştırın • Gereksiz ayrılıkları önleyin • Çocuklarla ana babalarına veya kendilerine bir şey olacağına ilişkin kaygıları hakkında konuşun • Çocuklarla suçluluk duyguları hakkında konuşun • Yaşadığı zor durumla baş edebilmesi için çocuğun, oyun oynamasını, spor yapmasını, farklı sosyal aktivitelere yönlendirilmesini sağlayın OKUL FOBİSİ Okul fobisi kuvvetli bir endişe nedeniyle çocuğun okula gitmeyi reddetmesi ya da bu konuda isteksiz görünmesidir. Okul fobisi olan çocuklar okula olan isteksizliklerini tipik bir biçimde bedensel yakınmalarla dile getirirler. Mide bulantısı, karın ya da baş ağrısından şikayet ederler. Okula gitmemelerine karar verilir verilmez belirtiler kaybolur. Ertesi gün aynı şikayetler yine ortaya çıkar. Nedenleri: Diğer fobilerde olduğu gibi okul fobisinde de kalıtımsal ya da yapısal etkenlerden çok psikolojik yaşantıların önemli yer tuttuğu görülür. Yapılan araştırmalar okul fobisinin okulun kendisinden değil, anne ve çocuk arasındaki sorunlardan kaynaklandığını ortaya çıkarmıştır Okul fobisiyle evden ayrılma korkusunu ortaya çıkaran nedenler şaşılacak ölçüde benzerlik göstermektedir. Bunlardan birincisi anne ve çocuğun ortak yaşam (sembiyoz) ölçüsüne varan sıkı ilişkileridir. İkincisi de bu ilişkiyi sarsan hastalık, ayrılık gibi durumlardır. Başka bir deyimle anneyi yitirme korkusuna yol açan nedenlerdir Okul fobisi olan çocuklarda şu üç temel karakteristik kişilik özelliği gelişir : 1. Anne – babaları tarafından aşırı korunma sonucu bağımlı bir birey olarak gelişirler. 2. Tüm gereksinimlerinin karşılanması çocuğun çok isteyen ve hileye başvuran bir birey olmasına yol açar. Bu tür çocuklar istedikleri her şeye istedikleri an kavuşurlar. 3. Anne – babanın disiplin konusundaki başarısızlıkları nedeniyle çocuğun isteklerine set çekilememesi onda egemenlik duygusunun gelişmesine neden olur. Bu durumda çocuk bütün ev işlerine karışır. Okul fobisi ile okul kaçağı olmayı birbirine karıştırmamak gerekir. OKUL FOBİSİ OKUL KAÇAĞI Çocuğun okula gitmediğini anne-baba bilir. Çocuğun okula gitmediğini anne – baba bilmez. Okula gitmemenin temelinde başarısızlık endişesi vardır. Okulu sevmezler, akademik bir amaçları yoktur. Okula gitmediklerinde evdedirler. Okula gitmediklerinde ev dışındadırlar. Anne – Babaya Öneriler 1. Çocuk okula gitmemek için ilk bahaneleri öne sürdüğünde, okulla temasa geçin. Çocuk, bir yandan okula gitmesi için ısrar ederken, diğer yandan sorununu çözümlemeye çalıştığınızı görürse ona iki ders vermiş olursunuz. Birincisi, karşılaşılan sorunların çözümlenmesi gerektiğidir. Diğeri, insanların karşılaştıkları sorunları çözümlemeye uğraşırken istemese bile çaba sarf etmek zorunda olduğudur. 2. Çocuğunuzun evde kalmasına izin verdiğinizde onu yeniden okula göndermek güçleşecektir. Aynı zamanda ona sorunlarla mücadele etmek yerine kaçmayı öğretmiş olursunuz. Anne – Babaya Öneriler 3. Okula gitmek istemeyen çocuğa soğukkanlı bir tutumla yaklaşmak gerekir. Anne- babadan hangisi daha kararlı ve tutarlı davranabiliyorsa çocuğu okula o götürmelidir. Okulda süresi zamanla azaltılarak çocukla birlikte kalınabilir. 4. Okul başarısının şimdilik önemli olmadığı anlatılmalı, sıkıntılar anlayışla karşılanmalı, ama okula gitme konusunda ödün verilmemelidir. Sınıfa girmek istemese de okula gitmelidir. Öğretmenler odasında oturması ya da bahçede dolaşması bile evde oturmasından iyidir. 5. “Bir şeyin yok senin, naz yapıyorsun” gibi sözler söylemekten kaçınmalıdır. • • • • Öğretmene Öneriler Okul fobisi olan çocukların annelerinin de okula gelmeleri ve çocuk kendini rahat hissedene kadar sınıfta kalmaları sağlanabilir. Çocuğun okulda kalma süresi önce bir saat, sonra yarım gün, sonunda tam gün olarak kademeli şekilde arttırılabilir. Her türlü olumlu ve olumsuz duygunun sınıfta paylaşılmasına olanak sağlanmalıdır. Öğretmenin çocuklar arasında kıskançlık ve düşmanlık duygularını körüklememesi için bir öğrenciyi sınıfın gözdesi haline getirmemesi gerekmektedir ÖĞRENME BOZUKLUKLARI Zekası normal ya da normalin üstünde olan bireylerin standart testlerde yaş, zeka düzeyi ve aldığı eğitim göz önünde bulundurulduğunda okuma, matematik, yazılı anlatımda beklenilenin önemli ölçüde altında olmasıyla tanısı konulan bir bozukluktur. Öğrenme Bozukluğunun Sınıflandırılması 1. 2. 3. 4. Okuma Bozukluğu (Disleksi) Matematik Bozukluğu (Diskalkuli) Yazılı Anlatım Bozukluğu (Disgrafi) Başka Türlü Adlandırılamayan Öğrenme Bozukluğu 1. Okuma Bozukluğu Bireyde, yaşıtlarına göre okuma becerisinde yetersizlik olarak kendisini gösterir. Bu durum kelimelerin hatalı söylenmesi ve çarpıtılması, eklemeler veya çıkarmalar yapma olarak gözlenilir. Şekilleri, yazılı harf karakterlerini, noktalama işaretlerini, çizgileri algılamakta ve ayırt etmekte zorluk yaşanılır. Okuma zorluğu harflerde, kelimelerde, cümlelerde hatta bir paragrafta olabilir. Ayrıca okuma hızı da oldukça düşüktür. Konuşma bozukluğu yaşayan çocuklarda bu bozukluğun yanında fonolojik bozukluk ve sözel anlatım bozukluğu da gözlenilebilir. Kelimeleri arka arkaya söylerken zorlanma görülebilir, sesler karışabilir, cümleyi okurken ortasından veya sonundan başlamak olabilir. Okuma bozukluğu olan çocuklar çoğunlukla ikinci sınıf düzeyinde fark edilir. Okuma güçlüğü en erken birinci sınıf düzeyinde anlaşılabilir. Bazı vakalarda dokuz yaş ve sonrasına kadar bu bozukluk belirgin olmayabilir 2. Matematik Bozukluğu Öğrencinin matematikle ilgili etkinlik ve becerilerde yaşıtlarına göre düşük performans sergilediği görülür. İkinci veya üçüncü sınıfa geldiğinde artık bu bozukluk öğretmen tarafından açıkça gözlenilebilir. Matematik bozukluğunun nedeni tam olarak bilinmemektedir. Pek çok faktörün etkili olduğu düşünülmektedir. Sosyo-ekonomik düzey, beslenme bozuklukları, psikososyal gelişim, eğitim kalitesi gibi etkenlerin olduğu varsayılmaktadır. Bireyler yaşıtlarına göre eksik matematik eğitimi almışlarsa aritmetik performanslarında yetersizlik görülebilir. Bu durum matematik bozukluğuyla karıştırılmamalıdır. Sınıf veya okul olarak yetersiz matematik eğitimi alan öğrencilerin bu becerilerinde yetersizlik görülebilir. Birey bağlı bulunduğu sosyal grubun özelliklerine göre değerlendirilmelidir. Matematik bozukluğunun varolduğunu düşünmek için kişinin ihtiyacı doğrultusunda yeterli düzeyde matematik eğitimi almış olması beklenir. 3. Yazılı Anlatım Bozukluğu Yazılı anlatım bozukluğu kişinin yazı yazarken akranlarına göre düşük performans göstermesiyle fark edilir. Kişinin el yazısında, noktalama işaretlerinde, kelimeleri cümle içinde doğru yere yerleştirmede bozukluklar vardır. Yazma performansı kişinin zeka kapasitesinin altındadır. Bu bozukluk nörolojik veya duyusal bir eksikliğe bağlı değildir. Okul çağı çocuklarında rastlanma olasılığının % 3-10 kadar olduğu tahmin edilmektedir. Yazılı anlatım bozukluğu, yaygın gelişimsel bozukluk ve zihinsel öğrenme yetersizliğinden ayrıştırılmalıdır. Ayrıca iletişim bozuklukları, okuma bozukluğu, görme ve işitme bozukluklarıyla da karıştırılmamalıdır. Öğrenme Bozukluğu Gösteren Öğrencilerin Hafıza ve Kavrama ile İlgili Özellikleri • Kısa süreli hafızalaları zayıftır. (Karşılaştırma, organize etme, bilgi kodlama işlem süreçleri) • Uzun süreli hazfızaları zayıftır. (bilgiyi zamanlama ve organize etme) • Kavramada; • Bilgileri elde etme saklama süreçlerinde; • Bu stratejileri ne zaman, nerede ve neden önemli olduğunu anlamada; • Bu stratejileri uzun vadeli ve düşünerek seçme ve harekete geçmede yetersizlikleri görülebilir. Davranışsal ve Sosyal özellikleri • Uygun olan sosyal davranışın ne olduğunu, nasıl gösterebileceğini ve uygun olan davranışı öğrenmede, • Beden dilini ve anlamalarını öğrenmede güçlük çekmektedirler Öğrenme Bozukluğunun Nedenleri • • • Nörolojik Nedenler Genetik-Kalıtımsal Nedenler Çevresel Nedenler Görsel Algı Bozuklukları: 1. Şekil-pozisyon algısındaki bozukluk 2. Şekil-zemin algısındaki bozukluk 3. Uzaklık-derinlik-boyut algısındaki bozukluk 1. Şekil-pozisyon algısındaki bozukluk: Çocuk gördüğü şeyin şekil ve pozisyonunu algılamada güçlük çekebilir. Harfleri ters ya da dönmüş olarak algılayabilir. Örneğin; b-p,3-5,6-9,p-b gibi harf ve rakamları ters çevirir. Sözcükleri ters çevirebilir, koç-çok,ev-ve gibi. 2. Şekil-Zemin algısındaki bozukluk: Bu problem, bir bütünün önemli olan bir parçasına odaklaşmada zorluklara neden olur. Okuma bu beceri ile ilgilidir. Çünkü okuma söz dizilerine odaklaşmayı, soldan sağa ve satır satır izlemeyi gerektirir. 3. Uzaklık-derinlik-boyut algılamada bozukluk: Çocuk derinliği kestiremediği için eşyalara çarpar, sandalyeden düşer. Açık alanda oynarken mekanda pozisyonlarını algılamada, sağ-sol ayırt etmede güçlük çeker. Top yakalamak, ip atlamak, yap-boz yerleştirmek, çekiç kullanmak bu problemin olan çocuklar için güç işlerdir. İşitsel Algı Bozuklukları: Duyulan sesleri yanlış algılayabilir. Benzer sesler arasındaki farkı ayırt etmeye bağlı güçlüğü olan çocuklar sesleri birbirine karıştırabilirler. Örneğin; soba yerine sopa, kova yerine kafa, bavul yerine davul gibi 1. İşitsel Figür-Zemin ayırt etme güçlüğü: Aynı anda işitilen farklı seslerden birine odaklanma güçlüğü olarak tarif edilen bu sorunda çocuk farklı seslerin figür-zemin ayırımını yapmakta güçlük çekebilir. Örneğin; TV seyrederken kendisine seslenince bakmaz, işitmiyormuş gibi görünürler. Yine TV seyrederken duydukları kapı ya da telefon sesinin bulundukları mekandan mı yoksa TV’den mi geldiğini ayıt edemezler. 2. İşitsel algıda kopukluk (auditory lag): Ardarda söylenen mesajların bir kısmını kaçırabilirler, algılayamazlar. Örneğin; odana git, arkadaşına telefon edip ödevlerini al ve kitaplarınla birlikte buraya gel denildiğinde bu mesajın bir kısmını duyar yerine getirir, diğerlerini duymaz. Dokunsal Algı Bozuklukları: Dokunsal algı sorunu olan çocuklar gözleri kapalıyken dokunma duyusu yardımıyla nesneleri tanımlayamaz. Örneğin; eline verilen oyuncağın ne olduğunu anlayamaz, avucuna yazılan sayı ve yazıyı tanımlamakta güçlük çeker. Bütünleme: Beyne giden bilgi kaydedilince anlaşılması gerekir. Bunun için 3 aşama tanımlanmaktadır. Sıraya koyma, soyutlama ve organizasyon. Bu aşamalardan geçen bilgi bütünleşir. Özgül öğrenme güçlüğü olan çocuklarda bu aşamaların birinde ya da tümünde sorunlar söz konusudur. Sıraya koyma bozukluğu olan çocuktan dinlediği hikayeyi anlatması istendiğinde başını sonunu karıştırır. Bellek-Depolama: Gelen bilgi beyinde kaydedilir, anlaşılır, yorumlanır ve daha sonra kullanılmak üzere bellekte depolanır. Özgül öğrenme güçlüğünde daha çok kısa süreli bellek bozukluğu görülür. Ülkemizde öğrenme bozukluğu olan çocuklar alt özel sınıflarda, kaynaştırmaya yönelik normal sınıflarda eğitim almaktadırlar. Bu ortamlarda eğitim alan çocuklar için gerekli olan eğitim düzenlemelerinin yeniden yapılması gerekmektedir. • • • • Davranışçı yöntemin özellikleri: Karmaşık davranışlar daha az karmaşık davranışlara ayrılır. Bu becerilerin öğrenilmesinde uygulamaların yeterince tekrarlanması önemlidir. Doğru yapıldığında pekiştirmeye yer verilir ve çocuk ödüllendirilir. Çocuğun göstermiş olduğu ilerlemelerin düzeyleri sık sık ölçülür DİKKAT EKSİKLİĞİ VE HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) aşırı hareketlilik, kısa dikkat süresi ve dürtüsellik ile karakterize bir bozukluktur. DEHB (Hiperaktivite-dürtüsel tip) DEHB (Dikkatsiz tip) Hiperaktivite Düşük enerji, hiperaktivite yok Yerinde oturamama Hayal kurarak sırasında oturma Çok konuşma Sessiz, az konuşma Yanıtları hemen verme Sınıfta tepkisi yavaş Düşünmeden önce konuşma ve harekete geçme İşleme hızında yavaşlık (bazen karıştırma olur). Bilginin hatırlanmasında yavaşlık algısalmotor hızında yavaşlık, yavaş yazma Sınıfın soytarısı Sessiz, sosyal olarak mesafeli Arkadaş edinmekte ve sürdürmekte güçlük, sosyal ipuçlarını değerlendirememe Akranları ile daha iyi anlaşma DEHB’NİN Her İki Tipinin de Paylaştıkları Ortak Özellikler • • • • • • • • • Dürtüsellik Dikkatsizlik Ev ödevine okul çalışmasına başlamada zorluk Dikkati sürdürmede güçlük (göreve devam etmede) Yazılı ifadede ve matematikte problemler Kötü el yazısı Uyarıcı ilaçlara olumlu tepki Kısa-süreli bellek problemleri İşleyen bellek problemleri DEHB’DE Öğrenmeyi Etkileyen Belirtiler Nelerdir ? 1. 2. 3. 4. Dikkatsizlik/Zayıf Konsantrasyon Dürtüsellik Zayıf Organizasyon Becerileri Bozulmuş Zaman Algısı 1. Dikkatsizlik/Zayıf Konsantrasyon • • • • Sınıfta Dinleme Güçlüğü Ayrıntılara dikkat edememek Okul çalışmasını bitirmekte ve görevini sürdürmekte güçlükler Notların farkında olmamak 2. Dürtüsellik • • Çalışma sırasında acele etmek Hazzın geciktirilmesinde güçlük 3. Zayıf Organizasyon Becerileri • • • • • • Organize olamamak Düşüncelerini düzenlemede güçlük Göreve başlamada güçlük Görevi bölümlere ayırmakta güçlük İlk başta atılması gereken adımı atmakta güçlük Uzun süreli projeleri planlamada güçlük 4. Bozulmuş Zaman Algısı • • • • Zamanın geçişini doğru olarak kararlaştıramamak Ağırdan almak Zamanı yönetme becerilerinde zayıflık Okul çalışmasını tamamlamak için uygun zaman oluşturmakta güçlük DEHB’si olan çocuklarla çalışırken dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, annebaba, öğretmenler ve psikolojik danışmanın birbirleriyle işbirliği içinde destekleyici ve bilinçli yaklaşımlarıdır. Ana-babalar ve öğretmenlere yönelik çalışmalarda dört önemli nokta vardır: (1) Ayırt edilmemiş hastaların bulunup tedavi edilmesine yönelik çalışmalar, (2) Bilgi aktarımı, (3) Ana baba ve öğretmenlere destek olma, (4) Ana-baba ve öğretmen tavırlarında değişime yönelik yakışımlar. DEHB ve Öğrenme Güçlüğü Hiperaktif çocuklar da okulda en az diğer arkadaşları kadar başarılı olabilirler. Bir çocuğun hiperaktif olması onun yeterince zeki olmadığı anlamına gelmez. Bu çocuklar düzensiz ve dikkatsiz olabilirler, fakat bu onların öğrenme yeteneklerinin olmayışından değil, hiperaktiviteden kaynaklanmaktadır. Göz önünde bulundurulması gereken hususlardan biri; DEHB'li çocukların önemli bir bölümünün öğrenme güçlüğü de çektiğidir. Genel zekâ testlerinden elde edilen verilere göre bu çocukların normal bireylerin çok gerisinde olmadıkları anlaşılmaktadır. Ancak bunlarda öğrenme güçlüğünden kaynaklandığı varsayılan akademik başarısızlıklar daha belirgindir. DEHB’nin ortaya çıkma nedeni tam olarak bilinmemektedir. Eldeki bulgular tek bir nedenin sorumlu tutulmayacağını göstermektedir. Biyo-psiko-sosyal nedenlerin ortak bir biçimde yer aldığı düşünülmektedir. Tedavi Süreci İlaçla Tedavi •Uyarıcılar •Antipsikotik ilaçlar •Antideprsanlar Psiko-Eğitimsel Müdahaleler •Davranışsal terapiler •Aile terapisi •Problem çözme becerileri Eğitsel Yaklaşımlar •Anne-baba eğitimleri •Öğretmen eğitimi •Uygun eğitim ortamının hazırlanması • İlaçla Tedavi Günümüzde DEHB belitileri ilaçlar ile oldukça başarılı olarak düzeltilebilmektedir. Farklı türde ilaçlar kullanılmaktadır. En sık kullanılanlar psikostimülanlardır. • Psiko-Eğitimsel Müdahaleler Psikolojik müdahale genel olarak; DEHB’li çocuğun ne hissettiğini ve nasıl iyi hissedebileceklerini dikkate alır. Bu çocuklar günlük hayatta çok fazla olumsuzluk yaşarlar. Diğer çocuklardan farklı oldukları sürekli olarak kendilerine hissettirilir. Aile iletişiminde ciddi sorunlar varsa ve çocuktaki bozukluğun gidişini olumsuz etkiliyorsa “aile terapisi” gerekebilir. Psiko-eğitimsel müdahaleler işte bu noktada DEHB’li çocukların içgörülerini geliştirmeyi, onlara bazı psikososyal beceriler kazandırmayı, ailelerine ve öğretmenlerine destek olmayı amaçlamaktadır. • Eğitsel Yaklaşımlar DEHB’si olan öğrenciler günlerinin büyük bir kısmını okulda geçirmektedirler. Dolayısıyla öğretmenlerinin DEHB konusunda bilgilendirilmeleri ve eğitim ortamını DEHB’li öğrencilerin ihtiyaçlarına göre düzenlemeleri büyük önem kazanmaktadır. Ailelere Öneriler 1. Öncelikle ailenin hiperaktivite hakkında bilgi sahibi olması gerekir. Çünkü çocukta var olan sorunların nedenlerini başka yerlerde aramak çözüm üretmeyi engellediği gibi, telafisi mümkün olmayan yanlış yaklaşımlar sergilenmesine neden olacaktır. 2. Çocuğunuzun eğitimi konusunda sık sık öğretmenleri ile diyalog kurmaya çalışın. 3. Günlük programınızı gözden geçirin. Çocuğunuzun rutin olarak yapması gereken sorumluluklarını görebileceği bir yere asın. Eğer değişiklik yaparsanız bunları çocuğunuza açıklayın. Değişiklikleri anladığından emin olun. 4. Ev kurallarını gözden geçirin. Ailedeki davranış kurallarını açık ve kısaca belirleyin, kural koyduğunuzda bunların çok belirgin ve özel olmasına dikkat edin. Kuralları yazıp asın. Kurallara uymadığında karşılaşacağı sonuçları yazın, uymadığında yaptırımlar adil, hızlı ve tutarlı olmalıdır. 5. Çocuğunuzun nasıl davranması gerektiği konusunda model olun. Çocuğa ne yapmamasından ziyade ne yapması gerektiğini vurgulayın. Kabul edilebilir davranış yolları teklif edin. 6. Ödülleriniz çocuklarınız için anlamlı ve güçlü ödüller olsun. Sık sık geri bildirim verin. Çocuğunuza onun ne yaptığının farkında olduğunuzu gösterin. Ayrıca ödüllendirmelerde aşırıya kaçılmamalı ve doğal olmasına dikkat edilmelidir. Sahte övgüler çocuğun özsaygısını geliştirmez. Aksine onların kızmasına ve sinirlenmesine neden olabilir. 7. DEHB’li çocuklar dikkatlerini toparlayamadıkları için talimatları anlamayabilirler. Çocuğunuza talimat verirken dikkatini çekin, gözlerinin içine bakın, açık ve sakin bir şekilde kısa cümle ile tanımlayın. Daha sonra talimatı çocuğunuzun size tekrarlamasını isteyin. Bunu yaparken çocuğunuzun ihtiyacını göz önüne alın. 8. Dürtüsel davranışları nedeniyle DEHB’li çocukların kendisine ve çevresine zarar vermemesi için davranışlarının gözetimine önem verilmesi gerekmektedir. Özellikle bu çocuklarda kendi başına kalma becerisinin geliştirilmesinde dolaylı olarak gözetlenmesi önemlidir. 9. DEHB’Lİ çocuklar boş zamanlarını değerlendirme konusunda sıkıntı yaşarlar. Yapılandırılmış oyun ve etkinliklerde sabırlı davranamadıkları için başarısız olurlar. Bu nedenle ebebynlerin çocukların dikkat sürelerine uygun, kısa süreli, eğlenceli oyunlar seçmesi daha uygun olacaktır(Hikayelerin tartışılması, hikayeleri anlatmaları v.b). 10. Bütün çocuklarda olduğu gibi sevginin bir göstergesi olan fiziksel temas DEHB’Lİ çocuklar için de önemlidir. Sık sık onlara dokunun, sevginizi somut olarak gösterin. Bunu oyunlarınızın seçiminde de kullanabilirsiniz. 11. DEHB’Lİ çocuklarla ilgilenirken esprinizi kaybetmeyin ve sabırlı olmaya çalışın. 12. DEHB’Lİ çocuğu olan anne-babaların diğer çocukları için de gereken zamanı ve emeği ayırması gerektiğini unutmamalıdır. 13. DEHB’li çocukla yaşamanın ne kadar zorlayıcı olduğunu kabul edin fakat, kendiniz için de özel zamanlar ayırın. Bunun hem sizin hem de çocuğunuzun gelişimi için önemli olduğunu asla unutmayın. 14. DEHB olan başka aileler ile görüşmeye, destek grupları oluşturmaya ve bunlara katılmaya çalışın. Sorunlarla nasıl baş edebildiklerini görmek de başkaları için faydalı olacaktır. Yalnız olmadığınızı görmek sizi daha güçlü kılacaktır 15. Anne baba olmak genellikle zordur. DEHB’li olan çocuğun anne-babası olmak ise daha fazla sabır, pratik ve beceri gerektirir. Kendinize karşı daima hoşgörülü olun. Unutmayın kimse mükemmel değildir. 1. 2. 3. 4. DEHB İle İlgili Olarak Her Öğretmenin Bilmesi Gerekenler DEHB bütün dünya çocuklarının %5’inde görülmektedir. Nörobiyolojik bir bozukluktur. Farklı üç tipi vardır. Tüm DEHB’si olan öğrenciler birbirlerine benzemezler. 5. Diğer bozukluklar ile birlikte görülme olasılığı vardır: Özel öğrenme güçlüğü, karşı koymakarşı gelme bozukluğu, anksiyete, depresyon, davranım bozuklukları vs. 6. Bir çok çocuk için ilaç oldukça etkilidir. 7. Yaşa-uygun gelişimsel becerilerde 2-4 yıllık bir gerileme olabilir. 8. Ergenlikte DEHB tümüyle kaybolmaz. 9. Bazı davranışları, nörotransmitterlerdeki yetersizliklere bağlıdır. • • • • • • • • • • • Yürütme işlevlerinde güçlükler okuldaki başarıları için önemlidir. Bu becerilerdeki eksiklikler şunları kapsamaktadır: Bellek ve anımsamadaki zayıflık Dürtüsellik Engellenmeye toleransın düşük oluşu Davranışı idare eden iç konuşmanın kullanımı Karmaşık problemleri çözmede güçlük Unutkanlık ve organize olamama Okul çalışmasında düşme Ceza ve ödül yoluyla öğrenmede zorluk Bozulmuş zaman algısı Uyku sorunları Rutindeki değişiklik ve geçişlerde güçlük DEHB’Sİ Olan Çocukların Öğrenme Stilleri Nasıldır ? Dr. Edna Copeland, son yirmi yıl boyunca öğrencilerin öğrenme stilerinin işitselden görsele kaydığını, bütün öğrencilerin % 60’ının görsel öğrenme stratejileri ile daha iyi performans gösterdiğini ve bu stratejileri tercih ettiğini belirlemiştir. 1. 2. 3. 4. Öğretmenlere Öneriler Sınıf kurallarını, ödüllerini, cezalarını net biçimde belirtin, yazıp asın ve tutarlı olarak uygulayın. Öğrenciniz ile göz iletişimi kurmanız önemlidir. Göz temasının kesilmesi öğrencinin hatalı davranışını görmesini sağlar. Ayrıca sınıf içerisinde talimatlar verirken göz temasına dikkat edin ve anladığından emin olun. Öğrencinin davranışın değerlendirilmesi sınıf dışında yapılmalı. Yapılan konuşmalarda çocuk öğretmeninin beklentilerini anlar ve kendinin desteklendiğini görür. DEHB olan çocuklar görsel olarak öğrenen çocuklardır. Dolayısıyla öğretmenin örneklendirmesi ve görsel malzemeden yararlanması çok etkili olacaktır. Öğrencinin aktif olarak öğrenmeye katılımı esastır. 5. Sınıf içerisinde daldıklarını hissettiğinizde, sessizce yanına gidin uygun ses tonuyla konuya dikkatini çekin. Örneğin uygun bir soru sorabilirsiniz. 6. Yaptığınız çalışmalarda verdiğiniz sürenin yeterli olup olmadığına dikkat edin. Yetersiz süreden dolayı başarısızlık çocuğun yeteneklerinden şüphe etmesine neden olabilir. 7. Sınıf içerisinde her gün yaptıkları çalışmaları ve ödevlerin düzenli kontrolünün yapılması ve kayıt edilmesi önemlidir. Ayrıca aileye çocuğun akademik ve davranış gelişimiyle ilgili ayrıntılı ve düzenli bilgi verilmesi ve aileye taleplerini açık ve net bir şekilde sunması gerekmektedir. 8. Ödevlerini tahtaya yazın ve yüksek sesle okuyun. Ödev yoksa “ödev yok” diye uygun bir yere yazın. DEHB’li çocuklar yaptıkları işin neresinde kaldıklarını kolay unuttuklarından hatırlatıcı listeler kullanmaya özen gösterin. Büyük ödevleri küçük parçalara ayırın. 9. Mola tekniğini uygulayın. Mola iki türlü olabilmektedir. Birinci tür molada öğrenci olumsuz davranışın yapıldığı ortamda kalmaktadır. Öğrenci, başını sıranın üzerine koyarak 2-3 dakika öylece kalır. Mola yeri sınıfın ayrı bir köşesi ya da başka bir oda da olabilir. 10. Sınıf duvarlarına, öğrencilerin dikkatini dağıtıcı şeyler asmayın. Bu öğrencilerin sıraları öğretmen masasına yakın olmalıdır. Ama onları orada amaçlı olarak tecrit etmeyin. 11. DEHB’Lİ çocukları sınıfta hoşlandıkları biriyle eşleştirin ve dost olmalarını sağlayın, bunu pekiştirin. 12. Şakacı, eğlenceli ve sürprizlere açık olun. Güne yenilik getirin. DEHB’li çocuklar sürprizleri severler. 13. Onlara herhangi bir olay ya da konunun taslağını çıkarmayı öğretin. Kitap okurken ve dinlerken not alma strateji ve tekniklerini öğretin. Bu teknikleri öğretmek kolay değildir fakat, bir kez öğrendikleri zaman okumaktan ve ders dinlemekten sıkılmaz hale gelebilirler. 14. Mümkün olduğunca bu çocuklara sorumluluk verin. Bu sorumluluklar çocuk tarafından ceza biçiminde algılanmamalıdır. 15. Sözel olmayan ipuçlarını kullanın. Ders anlatırken dikkatsiz çocuğun yanına gidin ve omzuna dokunun. Ders ilerlerken sınıfın etrafında dolaşın ve kitaptan okunan ya da tartışılan bölümü gösterin. Ders planı hazırlarken bu çocukların dikkatini nasıl çekeceğinizi ders planı içine dahil etmeye çalışın. Odaklanmayı sağlayan araç gereç ve etkinlikleri araştırın, kendi yaratıcılığınızı kullanın. Bu çocuklarla çalışırken ders esnasında kullanabileceğiniz işaretler geliştirmek sizin yaşantınızı kolaylaştıracaktır. 16.Sınıfta akran öğretimi yapmak DEHB’li öğrenciler için oldukça yararlı olabilir. Akran öğretiminde geri bildirimler daha çabuk sağlanır. Geri bildirimler vererek akademik başarıyı artırabilirsiniz. 17.Ailelerle olumlu ilişkiler geliştirin. Sık yapılan iletişim yardımcı olur OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUK (OKB) Obsesif kompulsif bozukluk, biyolojik bazlı psikiyatrik bir bozukluktur. Çocuklarda endişeli düşünceler (obsesyonlar) ve zaman alan ritüellerle (kompulsiyonlar) kendini gösterir. Obsesyon; tekrarlayıcı ve zorlayıcı duygu ve düşüncelerdir. Kompulsiyon sayma, kontrol etme ya da kaçınma gibi bilinçli, standardize, tekrarlayıcı düşünce ya da davranıştır. Obsesyonlar kişinin anksiyetesini arttırırken, kompulsiyonlar kişinin anksiyetesini azaltırlar Obsesyon ve kompulsiyonların yaygın olan bazı özellikleri bulunmaktadır. 1. Bir düşünce ya da bir bir dürtü kişinin bilincine üsteleyici ve kalıcı şekilde zorla girer. 2. Ana görünüme endişeli korku hissi eşlik eder ve sıklıkla kişiyi ilk düşünce ve dürtüye karşı tedbirler almaya iter. 3. Obsesyon ya da kompulsiyon ne kadar canlı ve zorlayıcı olursa olsun, kişi onu acayip ve mantıksız olarak algılar. 4. Obsesyon ve kompulsiyon egoya yabancıdır; yani kişinin psikolojik varlık olarak kendilik yaşantısına yabancı olarak yaşanır. 5. Obsesyon ve kompulsiyonlardan yakınan kişi genellikle onlara direnmeye güçlü bir arzu duyar. Buna rağmen hastaların yarısı kompulsiyona az miktarda direnç gösterirler. En Sık Karşılaşılan Obsesyonlar ve Bunlara Eşlik Eden Kompulsiyonlar: • Kir, Mikroplar Ve Diğer Bulaşıcı Maddelerle İlgili Endişeler (Bulaşma Obsesyonu): Çocuklar, kirlenmekten ve kendilerine herhangi bir şeyin bulaşmasından fazlasıyla çekinirler. Korkulan nesne çoğu zaman kaçınılması zor bir nesnedir (idrar, toz ya da mikrop gibi). Bu obsesyonu takip eden kompulsiyonlar içerisinde kirlenebileceği veya bir şeylerin bulaşabileceği yerlerden uzak durması, umumi tuvaleti hatta evdeki tuvaleti kullanamaması, üstü kirlenebileceği için futbol takımından ayrılması, mikrop bulaşması korkusuyla evden çıkamaması veya saatlerce yıkanması sayılabilir. • Kuşku Obsesyonu: Bu obsesyonu kontrol etme kompulsiyonu izler. Çocuk zarar görebileceğinden, sevdiklerinin yaralanabileceğinden veya kendisinden uzaklaştırılabileceğinden korkabilir; buna tepki olarak kontrol etme ihtiyacı duyar. • Bir Kompulsiyon Olmaksızın Zihne Yerleşen Obsesyonel Düşünceler: Bu obsesyonlar genellikle cinsel ya da saldırgan bir eylemle ilintili yineleyici düşüncelerdir ve kişi bu düşüncelerden ötürü kendinden utanır. Örneğin çocuklar okulda altını ıslatmaktan, beklenmedik bir anda küfretmekten veya cinsel açıdan uygunsuz bir şey yapmaktan korkabilirler. Cinsel içerikli obsesyonlar çocuklardan çok ergenlerde gözlenir. Ayrıca dinsel obsesyonlarda bu grup içerisinde değerlendirilebilir. • Düzenleme Veya Sıraya Koyma Ritüelleri (Simetri ya da Kesin Olma Obsesyonu): Çocuk bardağının çatalından tam beş santim uzakta durmasını veya yazı yazarken sayfa kenarlarının eşit olması için uzun süre uğraşabilir. Öğretmen ve Velilere Öneriler 1. Çocuğunuzda OKB olduğundan şüpheleniyorsanız okul rehber öğretmeninden veya konunun uzmanından yardım isteyin. Erken tanı önemlidir. Yetişkinlikte OKB tanısı alanların 1/3-1/2'sinde hastalığın başlangıcının çocukluk veya ergenlik döneminde olduğu saptanmıştır 2. Çocuğunuza destek olun. Obsesyon gerçek olmasa bile çocuğunuzun hissettiği endişe gerçektir, onu anlamaya ve sakinleştirmeye çalışın. 3. Dikkatini başka yöne çekerek, çocuğunuzun obsesif kompulsif davranışlarını en aza indirmeye çalışın. Çocuklar genellikle bir oyuna ya da aktiviteye yoğun biçimde konsantre olduklarında obsesyon ve kompulsiyonları yaşamazlar. 4. OKB’si olduğunu anlar anlamaz, çocuğunuzu tedavi ettirin. OKB için birincil tedavi ilaçtır. Psikiyatrların başlatacağı tedavide aktif rol almanız ve destekleyici olmanız önemlidir. 5. Obsesif çocuklar erişkinlerden farklı olarak belirtilerine ailelerini de ortak edebilirler. Tekrarlayıcı sorularına yanıt beklerler, ailelerinin kompulsiyonlarına katılmalarını isterler. Çocuğunuz kendini güvende hissetmek için soru soruyorsa bu soruyu kendisine sormasını sağlayın; eğer kompulsif ritüellerine katılırsanız bu çocuğunuzun obsesyonlarına yeteri kadar inandığınızı ve onu “korumak” istediğinizi kanıtlar, böyle bir olasılık da çocuğunuz için korkutucu olabilir. 6. Çocukların sevgi ve ilgi ihtiyaçlarının eksiksiz karşılayın. 7. Çocukta kaygı uyandıracak durumları saptayarak pedagojik yaklaşım sergilemeye çalışın. 8. Özellikle disiplin yöntemlerinizin etkilerini gözden geçirin. 9. Anne baba olarak davranışlarınızda tutarlı olun. 10. Çocuğunuzun gerçekleri doğrultusunda beklenti düzeyinizi ayarlayın ve çocuğunuzda kaygı uyandıracak beklentilerden uzaklaşın. 11. Korku ve kaygıların büyük bir kısmı öğrenilmiştir, çocuğunuzda bu kaygı ve korkuları tetikleyecek aşırı koruyucu ve mükemmeliyetçi davranışlardan kaçının. UTANGAÇLIK VE İÇEDÖNÜKLÜK “Son zamanlarda çocuğum yabancıların yanında çekingen davranıyor. Ama onlarla tanıştıktan sonra bu tutumu ortadan kalkıyor.” Utangaçlık duygusu, yabancılarla karşılaşma durumlarında artış gösterebilir. Bu da çocuğun büyüme döneminde normal kabul edilebilecek bir durumdur. Utangaçlıkta Yanlış Anne-Baba Tutumları 1. 2. 3. 4. 5. Çocuğa baskı yapmak Çocuğu suçlamak Çocuğu azarlamak Çocukla alay etmek Çocuğu utandırmak Utangaçlık Pasifliğe, İçe Dönüklüğe Dönüşürse ? Utangaçlık, pasifliğe-içe dönüklüğe dönüşürse ve bu durum çocuğu zedeliyorsa, bu noktada davranış bozukluğundan söz edebiliriz. Utangaç çocuk, yalnızca yeni tanıştığı kişilere ve yeni girdiği ortamlara uyum sağlamakta zorlanırken; içe dönük çocuğun hem aile bireyleriyle, hem de kendi iç dünyası ile iletişimleri zayıftır. Bu çocuklar mutsuz, hiçbir şekilde doyum sağlayamayan, huzursuz, sessiz, kendi halinde gibi görünen, çevresiyle iletişim kurmakta zorlanan ve çevresine uyum sağlamakta güçlük çeken çocuklardır. Utangaç çocuklar gibi, kısa bir süre sonra iletişim kurmak bir yana, bu çocuklar sanki çevreleriyle iletişime direnç gösteriyor gibi davranırlar. Bu çocuklar çevresindeki etkinliklere katılmaktansa sessizce izlemeyi yeğler. Yaramazlık etmediği için göze batmaz. Tepkileri önceden kestirilemez. Tek başına oynamayı yeğler. Belli nesnelere düşkündür, değişkenlikten hoşlanmaz. Eşya ve oyuncaklarının eksilmesini ya da yerlerinin değiştirilmesini hiç istemez. Duyguları iniş çıkışlar gösterir. Nedensiz ağlama ve gülmeler olur. Belli kişiler dışında kimseyle kolay ilişki kuramaz. • • • • İçedönüklüğün Temel Nedenleri Hatalı anne-baba tutumları : Çocuğun en ufak hatasını büyütüp, azarlamak, ayıplamak ve cezalandırmak. Çocuklara yapılan hatalı telkinler: “İyi çocuk sessiz olur, uslu çocuk sevilir” gibi. Çocuğa özgüvenini kazandıracak olan ortamları ve olayları engellemek: “Sokağa çıkarsan , dilenciler seni kaçırır ” gibi. Çocuğun sosyal yaşantısının sınırlı olması ya da hiç olmaması hali • • • • Çocuğunuzun Utangaçlığının Üstesinden Gelmesine Yardımcı Olmak İçin AnneBaba Olarak Yapabilecekleriniz: Ona sosyalleşebileceği ortamlar hazırlayabilirsiniz. Onun daha dışa dönük olması için pratik yapmasını sağlayabilirsiniz. Onu çok sıcakkanlı olması için zorlamayın, ama utangaçlığını kabullendiğinizi de hissettirmeyin. Olumlu bir örnek sunabilirsiniz. • • • • Öğretmeninin Yapabilecekleri Toplum önünde konuşmaktan ya da sosyal iletişimden çekinme durumunun yaşanıp yaşanmadığını tespit edebilir. Olumlu, destekleyici bir sınıf ortamı yaratabilir. Çocuğa sosyal yeteneklerini arttırabilmesi için fırsatlar sunabilir. Çocuğun sözlü sınavlarda endişe problemi yaşayıp yaşamadığını anne babaya bildirebilir. YALAN SÖYLEME Yalan söylemek, bir hatayı gizlemek amacıyla gerçeğe uygun olmayan bir girişimde bulunmaktır. Bu girişim sözle olabildiği gibi, jest yazı ve susmayla da olabilir. Sosyal bir davranış olan yalanın amacı başkalarını yanıltmaktır. • Bütün çocuklar yalan söyler ama yalancı doğmazlar. Sadece, yalan söylemeyi öğrendikleri bir gelişim süreci yaşarlar. • Üç yaşında bir çocuk neyin doğru neyin yalan olduğunu ayırt edemez. Hayal dünyasında yarattığı olayları gerçekmiş gibi anlatır. Bunlar yalan değildir. • Çocuk toplumsallaşmaya başladığı 6-7 yaşlarında yalan söylemeye başlar. Çocuklar genellikle, üstünlük sağlamak, cezadan kurtulmak ya da ilgi çekmek için yalan söyleyebilir. Yalan Söyleniş Biçimi ve Söylendiği Yaşa Göre Şu Şekillerde Görülebilir: • • • • • Hayali Yalanlar Taklit Yalanlar Sosyal Yalanlar Savunma Yalanları Yüceltilmiş Yalanlar Anne-babalar ve öğretmenler çocuğun yalan söyleme davranışı ile karşılaştıklarında, öncelikle soğukkanlı kalıp yalanın türünü ve nedenlerini anlamaya çalışması gerekir. • • • • Söylenen yalan ne tür bir yalandı? Bir başkasını incitmemek için miydi? Başkasına yardım etmek için miydi? Bir hikayeyi süslemek için miydi? Eğer çocuğun söylediği yalan bu sayılan nedenlerden dolayı ise, gelişimin doğal bir parçası olarak görmek ve sorunu olduğundan büyük algılamamak gerekir. • • • • • • Yoksa bu yalan; Maksatlı mıydı? Hatasından dolayı suçlanmayı önlemek için mi söylendi? Suçu bir başkasına, suçsuz birine atmak için mi söylendi? Zarar vermek için mi söylendi? Hak etmediği bir ödülü alma çabası mıydı? Hep tekrar eden bir durum mu? 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. Nedenleri Cezalandırılmaktan korkması Hatalı veya yanlış olduğunu düşündüğü bir davranışı gizlemek istemesi Olayları ve kendisini olduğundan farklı göstererek, başkalarının övgüsünü ve sempatisini kazanmayı istemesi Çevresindeki yetişkinler de sık yalan söylemesi Anne babalarının sevgisini başkalarıyla, kardeşleriyle paylaşmak istememesi Aileleri tarafından yeterince sevilmediklerini ve kendilerine yeterli ilgi gösterilmediğini hissetmesi Ailesinden hiç göremediği takdiri görebilmek ya da sürekli hale gelmiş takdiri devamlı kılmak istemesi Öneriler 1. Anne babalar ve öğretmenlerin çocuğun söylediği yalanın ne tür bir yalan olduğunu gözlemlemesi ve hangi ihtiyaçtan kaynaklandığını anlamaya çalışması gerekmektedir. 2. Anne babalar ve eğitimciler çocuğa, ‘doğru’ model olmalıdırlar. Çocuğun çevresindeki insanlar ne kadar dürüst olursa, çocuk da o kadar dürüst olur. 3. Çocuk istenmeyen bir davranışta bulunduğunda onu cezalandırmak yerine onunla yaptığı bu davranış hakkında konuşma yolu seçilmelidir. 4. Anne-babalar ve eğitimciler çocuklara ilişkin beklentilerinde gerçekçi olmalıdırlar. 5. Anne babaların aşırı cezalandırıcı, kıyaslamacı, küçümseyici ve aşağılayıcı tutumları çocuklarda yalan söyleme davranışına neden olabilir. 6. Çocuklar da tıpkı yetişkinler gibi olumlu davranışlarından dolayı takdir edilmek isterler. Eğer yakın çevresi tarafından bu ihtiyacı yeterince karşılanmazsa zaman zaman yalan söyleme yoluna başvurabilirler. 7. Çocukları yalana yönelten bir diğer neden ise korkudur. 8. Çocuğunuzun yalan söylemesi istenmiyorsa, onu yalan söylediği için suçlamak yerine ona söyledikleri sözlerin güvenilirliğinden emin olamadığınızı söylemek daha doğru bir davranış olur. ÇALMA- HIRSIZLIK Çocukta doğuştan mülkiyet kavramı yoktur, bu nedenle çevresinde gördüğü, hoşuna giden ya da gereksinme duyduğu eşyayı kendine mal etmeye ya da düşünmeden kullanmaya girişir. Çalma davranışı beş yaşına kadar bir sorun oluşturmaz. Yapılan hırsızlıklar, çeşitli kategorilere göre şöyle ele alınabilir. 1. Çalınan Eşyanın Kullanılması • Yarar Sağlamayan Hırsızlıklar: Çocukların genel çalma biçimidir. • Cömertlik Hırsızlıkları: Çalınan eşya dağıtılır. Bu hırsızlıklar değer kazanmak amacıyla yapılır. • Gereksinim Hırsızlıkları: Yoksul, evden kaçan ya da amaçsız dolaşan çocuklarda görülür. Çoğunlukla çocuk ya da genç ihtiyaç duyduğu şeyi elde etmek için çalar. Ancak hırsızlığın kötülüğünü kavramış olan çocuk ihtiyacı ne denli güçlü olursa olsun bunu hırsızlıkla doyurma yolunu seçmez. 2. Patolojik Hırsızlıklar: • Saldırgan Hırsızlık: Bu hırsızlıkta zarar verme amacı baskındır. • İçtepisel Hırsızlık: Bir plan yapılmadan, üzerinde düşünülmeden çalma gerçekleştirilir. • Zevk Hırsızlığı: Bu tür suçlar ergende ve çete suçlarında görülür. Yeni ve heyecan verici deneyimler yaşamak ya da çevresini atlatarak bir üstünlük veya egemenlik duygusu kazanmak amacı yatmaktadır. • • • • • Nedenleri Çocuk ve gençlerin hırsızlıklarının bir bölümü ana-baba baskısına ya da duygusal paylaşım eksikliğine karşı geliştirilmiş bir davranış olabilir. Hırsızlık ana baba veya başka otoritelere yönelik bir tepki olabilir. Yinelenen çalmaların en önemli nedenlerinden biri çocuğun kısa ya da uzun süreli doyumsuzluğudur. Yaşına uygun olgunlukta olmayan, her isteğine evet denmiş çocuklar başkalarının eşyalarını almakta sakınca görmeyebilirler. Hırsızlık genellikle öç alma, itici davrananları yaralama, cezalandırma amacı güder. • • • • Öneriler Genellikle evin dışına taşmayan aşırma ve çalmalardan çok kaygılanmak gerekmez; ancak aşırmaların sık oluşu ve alınan objelerin değeri sorunun önemli olduğunu gösterebilir. Ana-babaların çalmalar karşısında soğukkanlı davranmaları gerekir. Çocukların izinsiz almalarında, çalmalarında en doğru yol alınan eşyanın geri verilmesidir. Çocukları çalma alışkanlığından kurtarmak ve yeniden eğitim amacıyla alınacak önlemlerden biri, bireysel ve toplumsal haklara saygı göstermeyi ve sahip olma dürtülerine engeller koyabilmeyi öğretmektir. Çocuklara 7-8 yaşlarından itibaren, uygun miktarda, düzenli harçlık verilmesi uygun olur. Ana babaların davranışları dengeli ve tutarlı olmalı, aşırı sevgi ya da katı bir otorite üzerine kurulmamalı. Meydan okuyan, anti-sosyal davranışlarını doğru göstermeye çalışan gençler karşısında ana baba ve eğitimcilerin tutarlı ve hoşgörülü, soğukkanlı davranışları başarının önkoşullarıdır. Ciddi ve karmaşık durumlarda bir uzmanın yardımına da başvurulmalıdır. TIRNAK YEME Tırnak yeme, genellikle 3-4 yaşlarında görülmeye başlayan bir alışkanlıktır. Tırnak yeme bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilir. Aile içinde aşırı baskıcı ve otoriter bir eğitimin olması, çocuğun sürekli azarlanarak eleştirilmesi, kıskançlık, yetersiz ilgi ve sevgi, sıkıntı, gerginlik tırnak yemeye neden olan etmenlerdir. • • • • • • • • Nedenleri Aile içinde veya çok yakın çevrede tırnak yiyen model bir kişinin varlığı Anne-babanın çocuğa yeterli ilgi ve sevgiyi gösterememiş olması Ayrılık, ölüm gibi nedenlerle sevilen bir yakının kaybı Kardeş kıskançlığı ( Yeni doğan kardeş, daha çok ilgi gören, daha başarılı bulunan kardeş) Eleştiri, azar, alay, başkalarıyla kıyaslanma gibi gerginlik yaratan yaşantıların olması Aşırı baskı, dayak ve katı disiplinin varlığı Sıkıntı veren durumlarla sıklıkla karşı karşıya gelmek (ders çalışma, topluluk önünde konuşma v.b) Aile içinde gerginlik yaratan durumlar ( Anne-baba tartışmalarına sıklıkla tanık olmak gibi) Öneriler • En etkili tedavi yöntemi, bu davranışın 3-4 yaşlarına kadar anne ve baba tarafından, görmezlikten gelinmesidir. Çocuğun gururunu okşayarak tırnak yemenin onu ne denli çirkin yapabileceği sakin bir şekilde anlatılmalıdır. Özellikle kız çocukları için manikür malzemesi alınarak, tırnaklarının manikürlü ve yenmiş biçimleri onlara gösterilmelidir. • Davranışa neden olan durumun anlaşılması ve ortadan kaldırılması gerekir; ancak neden her zaman net olarak anlaşılmayabilir ya da çok yönlü olabilir. • Çocuğa katı disiplinle ve hoşgörüsüz bir tutumla yaklaşmaktan kaçınılmalıdır. • Aile içinde yaşanan çatışma ve gerginlikler mümkün olduğunca azaltılmalı, çocuğun kendini güvende hissetmesi sağlanmalıdır. • Çocuk anne-babayla düşüncelerini ve duygularını rahatlıkla paylaşabilmelidir. • Alışkanlığından dolayı çocuk kınanmamalı, azarlanmamalı, suçlanmamalı ve çocuğun alışkanlığı ile dalga geçilmemelidir. • Davranış üzerinde fazlaca durularak çocukta yeni kaygılar yaratılmamalıdır. • Tırnağa biber sürme, eldiven takma gibi davranışlar caydırıcı etki taşımamaktadır. • Bu davranış fazlasıyla endişeli olan ve endişesini çocuğa yansıtan ailelerde daha çok gözlenmektedir; bu nedenle anne-baba endişelenmemeli yaşla birlikte bu alışkanlığın bir çok kişide ortadan kalktığını bilmelidir. • Genel olarak çocukla iletişimde onun güçlü, başarılı, güzel yanları abartıya ve yapaylığa kaçmadan vurgulanmalı; çocuk, yapmaktan haz duyduğu faaliyetlere yöneltilmeli ve faaliyetlerinde desteklenmelidir. • Ona değerli olduğu ve sevildiği, aile içinde önemli bir rolü olduğu hissettirilmelidir. • Düzeyine uygun sorumluluklar verilmelidir. Yapabileceğinden fazla şeyler bekleyerek çocuğun kaygı düzeyi artırılmamalıdır. • Parmak emme konusunda anlatılacak olan alışkanlıkların dönüştürülmesi tekniği tırnak yeme alışkanlığını değiştirmede de kullanılan bir tekniktir. PARMAK EMME Parmak emme, çocuklarda 3-4 yaşlarına kadar görülen doğal bir davranıştır. Emme bebeğin doğuştan getirdiği en güçlü reflekslerden biridir. Bebek içgüdüsel olarak yaptığı bu davranıştan haz alır ve doyum sağlar. Genellikle parmak emmenin 4 yaşına doğru kaybolması beklenir. En geç 5-6 yaşlarında sona erdiği taktirde parmak emmenin zararının olmadığı ancak bundan sonra devam etmesi durumunda: • Çocuğun parmağının zamanla aşınmasına ve parmağın renginin koyulaşmasına, • Diş ve damak yapısında bozulmalara yol açtığı belirlenmiştir. • • • • • Nedenleri Parmak emme, psikolojik sorun ve gerginlikler sonucu gelişebilir. Ayrılık, ölüm gibi nedenlerle sevilen bir yakının kaybı, Eleştiri, azar, alay, başkalarıyla kıyaslanma gibi gerginlik yaratan yaşantıların olması, Aşırı baskı, dayak ve katı disiplinin varlığı, Anne-babanın çocuğa yeterli ilgi ve sevgiyi gösterememiş olması sonucu çocuğun kendini “sevgi” ve “güven” ortamında hissetmemesi, • Anne-babadan uzun süre uzak kalma, • Deprem, trafik kazası, şiddetli kavga gibi travmatik olayların içinde olma ya da böyle olaylara tanık olma, • Kardeş kıskançlığı gibi yaşantılar parmak emme davranışını geliştirebilir. • Çocuklar bir güçlükle karşılaştıklarında utanma ve sıkılma belirtisi olarak parmak emebilirler. • Bebeklik döneminde memeden erken kesilme, biberon ve yalancı meme kullanmama sonucu emme güdüsünün doyuma ulaşmamasıyla parmak emme gelişebilir. Öneriler • Davranışa neden olan durumun anlaşılması ve ortadan kaldırılması gerekir.Ancak neden her zaman net olarak anlaşılmayabilir ya da birkaç sebebi olabilir. • Parmak emme de diğer bazı alışkanlıklar gibi yaşla azalır. Bu nedenle başlangıçta davranış görmezden gelinmeli ve çocuğun kendiliğinden bırakması beklenmelidir. • Aile içinde yaşanan çatışma ve gerginlikler mümkün olduğunca azaltılmalı, çocuğun kendini ”sevgi” ve “güven” ortamında hissetmesi sağlanmalıdır. • Çocuk anne ve babayla düşüncelerini ve duygularını rahatlıkla paylaşabilmelidir. • Çocuğa ısrarcı ve hoşgörüsüz bir tutumla yaklaşmaktan kaçınılmalıdır. Davranışından dolayı çocuk kınanmamalı, azarlanmamalı, suçlanmamalı, çocukla dalga geçilmemelidir. Bu tip davranışlar sorunu çözmediği gibi yeni sorunlara da neden olabilmektedir. (Tikler, tırnak yeme v.b gelişebilir) • Parmağa biber sürme, elini bağlama, eldiven giydirme gibi yaptırımlar çözüme yönelik yaptırımlar değildir. Bu tip davranışlardan kaçınılmalıdır. • Çocuk parmağını emdiğinde onu ikaz etmek yerine, dikkatini başka yöne kaydırarak parmağını ağzından çıkarmasını sağlamak uygun bir davranıştır. Ancak çocuğun bunun dikkatini dağıtmak için yapıldığını fark etmemesi gerekir. • Uyurken parmak emiyorsa, tam uykuya geçtiğinde eli ağzından çekilebilir. Böylece davranışın pekişmesi engellenebilir . 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. Bunların yanında davranışın değiştirilmesinde “alışkanlıkların dönüştürülmesi tekniği” kullanılabilir. Bir alternatif davranış bulun. Bilincinde olmasını sağlayın. Dürtüler ve alışkanlığa eğilimli olunan durumları tanımlayın. Alışkanlığı engellemek yada araya girip kesmek. Alışkanlık haline gelen hareketin yerine, uygulattığınız hareketi aynanın karşısında yapmasını sağlayın. Gelişmeleri kaydedin. Sosyal destek. KEKEMELİK Ses, hece ve sözcüklerin tekrarı, uzatılması ya da konuşmanın akışını kesen duraklamalar şeklinde kendisini gösteren bir konuşma bozukluğudur. Psikolojik streslerin yoğun bulunduğu durumlarda artar (sınav kaygısı, çekinilen kişilerle konuşma zorunluluğu, korku, endişe duyguları yaratan ortamlar). Konuşma çok yavaş veya çok hızlı olabilir. Genellikle şarkı söyler, şiir okurken kekeme olmaz. Ağır durumlarda tekrarlayan vücut hareketleri konuşmaya eşlik eder. Örneğin elini dizine ya da masaya vurma, ayağını yere vurma, başını sallama, gözlerini kırpma gibi. Genellikle 12 yaşından önce, çoğunlukla 2-7 yaşları arasında başlar. Erken yaşta başlayan geçici kekemelik durumlarında aile, çocuğa düzgün konuşmak için baskı yapmamalı, çocuğun kendi konuşmasına fazla dikkat göstermesine yol açılmamalıdır. Yayınlarda kekemeliğin oluşunda ailesel genetik bir yatkınlık kabul edilmektedir. Bundan başka bazı yayınlara ve gözlemlerimize göre kekeme çocukların anne ve babalarında obsesif-kompulsif kişilik özelliklerine, hatta nevroza sık rastlanmaktadır. Kekemeliğin başlamasında korku en büyük rolü oynamaktadır. Genellikle kronik bir gidiş gösterir. Zaman zaman düzelmeler olabilir. Bu düzelmeler aylarca sürebilir. Hafif vakaların %50-%80’i kendiliğinden düzelir. 4/5’inin ergenlik çağında geçtiğini bildiren araştırmalar vardır. Tedavi Çocuğun düzgün konuşması için sürekli zorlanmaması, konuşurken sabırla dinlenmesi, konuşmasının kesilmemesi; zaten kolaylıkla oluşan yetersizlik duygusunu pekiştirici tutumlardan (alay etme, utandırma, zorlanma gibi ) kaçınılması gerekir. • Ailenin aşırı titiz, düzenli, denetimci ve kuralcı tutumu gevşetilmelidir. • Psikoterapi 8-9 yaşlarından küçüklerde oyun, daha büyük çocuklarda konuşma yoluyla uygulanır. • Kekemelik tedavisinde amaç yalnız kekemeliğin geçmesi değildir. Çünkü kekemelik inatçı ve süreğen bir belirtidir. Toplum içinde çocuğu güç durumda bırakır. • Tedavi, çocuğun benlik saygısını korumaya yönelik olmalıdır. Genellikle bu çocukların olumlu önemli özellikleri vardır. Bunları bulup, çıkarıp dikkatini ve ilgisini bu olumlu yönlere çevirerek kekemeliğe önem vermemesi öğretilmelidir. • Verilen önem azaldıkça kekemelik de giderek hafifler. Konuşma Tedavisi (speech therapy) Konuşma tedavisi uzmanları tarafından, özel konuşma talimleri ile uygulanır. 6-7 yaşından büyük çocuklarda haloperidol denenmişse de yararı görülmemiştir ALTINI ISLATMA (ENÜREZİS) Altını ıslatma (enürezis), tekrarlayıcı nitelik taşıyan, istem dışı işemedir. Genellikle çocuklar, mesane kontrolü gerçekleşinceye kadar yani ortalama olarak 23 yaşlarına kadar geceleri altlarını ıslatırlar. Gündüz kontrol iki yaş dolaylarında , gece kontrol ise 3,5-4,5 yaşları arasında kazanılır. Çocukların hemen hepsinin idrar ve dışkı kontrolünü kazandıkları 4 yaşından sonra alt ıslatmanın hala devam etmesi “enüresis” adını alır. Enürezis iki biçimde görülebilir: 1. Birincil (Primer) Enürezis 2. İkincil (Sekonder)Enürezis • Birincil (Primer) Enürezis, bu durum sinir kas kontrolünün gelişmesindeki gecikmeden kaynaklanabilir ve doğumdan başlayarak süregelir. Bu gecikme anne babanın düzensiz ya da yetersiz tuvalet eğitiminin bir sonucu olarak da oluşabilir. İkincil (Sekonder)Enürezis, bu tür alt ıslatma olayında tuvalet kontrolü oluştuktan sonra bir gerileme söz konusudur. İkincil enüresis, tipik olarak yeni bir kardeşin doğumu ya da yeni bir eve taşınma gibi bazı ruhsal gerginlik durumlarında ortaya çıkar. Bu etkenler çocuğun bir süre için daha olgunlaşmamış davranış biçimlerine dönmesine neden olur . Yapılan incelemeler, alt ıslatma sorunuyla çocuğun duygusal dünyası arasında yakın bir ilişkinin olduğunu ortaya koymaktadır. Aşırı sevgi ve hoşgörü, yetersiz ilgi, kıskançlık gibi nedenlerden kaynaklanan bu gerileme davranışı, tırnak yeme, parmak emme gibi bir takım başka gerileme davranışlarıyla, bebeksi hareketleri ya da konuşmaları da beraberinde getirebilmektedir. Çocuğun duygusal dünyasını büyük ölçüde etkileyen ev ortamı, alt ıslatma konusunda büyük rol oynamaktadır Alt Islatma Davranışı Aşağıdaki Şekillerde Görülebilir. 1. Yalnız Gece Altını Islatanlar 2. Sadece Gündüz Altını Islatanlar 3. Hem Gece Hem Gündüz Altını Sürekli Islatanlar 4. Ara Sıra Altını Islatanlar Nedenleri Nelerdir? Düzenli işeme ve dışkılama alışkanlığı, çocuğun kaslarının ve sinirlerinin olgunlaşması ile uygun bir zamanda başlatılıp sürdürülen eğitimle kazandırılır. Böbrek ve boşaltım yollarındaki doğuştan bozukluklar, sidik yollarındaki bazı problemler enüresisin başlıca fizyolojik nedenleridir. Çok az da olsa gece gelen epilepsi(sara) nöbetleri olabilir. Yatağını ıslatan çocukların aileleri ve akrabalarının yarıya yakın bölümünde çocukluk yaşlarında aynı durumun bulunduğu saptanmıştır. Yapısal olarak yatkın ve uykuları derin olan çocuklarda ruhsal etkenler kolayca gece işemelerine neden olmaktadır. Sulu yiyecekleri çok miktarda tüketme, ayakların ve bel bölgesinin üşütülmesi, idrar yollarında enfeksiyon, fazla yorgunluk, çok erken yaşta tuvalet eğitimine başlamak ve çocuğun sahip olduğu böbrek rahatsızlığını dikkate almaksızın tuvalet eğitimi vermek, yeni bir kardeşin doğumu, korkma, örneğin yatmadan önce bir korku filmi seyretmiş olma, travmalar,okulda esnek olmayan tutum, otoriter eğitim, sert anne baba tutumları, disiplin amaçlı ağır cezalar verilmesi, zorlu yaşam olayları, aile düzenindeki değişiklikler, kayıplar gibi durumlarda enürezis başlaması oldukça sıktır. Davranışın Sönmesinde Anne-Baba Tarafından Uygulanabilecek Bazı Yöntemler 1. Kayıt Tutma ve Ödüllendirme 2. Sıvı Kısıtlanması ve Gece Uyandırma 3. Mesane Eğitim Eksersizleri 1. Kayıt Tutma ve Ödüllendirme • Enürezis tedavisinde takvim tutma ve ödüllendirme teknikleri de hem çocuğun motivasyonunu artırıcı hem de sorumluluk verici yöntemlerdir. • Çocuk ıslak veya kuru geceleri bir takvim üzerinde işaretler. • Yazma bilmeyenler güneş, yağmur resmi ile, bilenler yazı ile belirtebilirler. • Bu işaretler kesinlikle çocuğun kendisi tarafından konulmalıdır. • Haftalık kontrollerde kuru günler çoksa ödüllendirilir (çocukla onun istediği bir oyun oynarak vs.). • Duygusal içerikli ödüller (aferin denmesi, kucaklama, başını okşama, başarısını abartma vs.), somut ödüller de (oyuncak, yiyecek vs.) daha etkilidir. 2. Sıvı Kısıtlanması ve Gece Uyandırma • Akşam yemeğinden sonra sıvı alınmasının (çay, kola, karpuz vs.) kısıtlanması uykudaki idrar miktarını azaltabilir. • Sıvı kısıtlaması konusunda sorumluluk çocuğa verilmeli, konunun yeni bir inatlaşma odağı haline gelmesi engellenmelidir. • Çocuk yatarken mutlaka tuvalete gitmeli ve yattığında tuvalet için kalkma konusunda kendini koşullandırmalıdır. • Çocuklar uyuduktan 1-1.5 saat sonra uyandırılıp tuvalete gitmesi sağlanırsa sıvı kısıtlamasının başarısı artar. • Çocuğun gece tam olarak uyandırılması gerekir. Yarı uyur tarzda idrarının yaptırılması, uykuda idrarını yapmasını pekiştirir. 3. Mesane Eğitim Eksersizleri: • Çocuktan gündüz idrarını yaparken birçok defa aniden kesmesi ve tekrar yapması istenir. • Bu teknik sfinkter kaslarının tonusunu artırabileceği gibi çocuğun idrar yapma kontrolünün farkında olmasını da sağlar. Bu yöntemi daha çok 9 yaşından büyük çocukların uygulayabildikleri anlaşılmıştır. • Koşullandırma eğitiminde çocuğun az miktarda idrar yapmasıyla bile etkin duruma geçen alarmlar yer alır. • Çocuk idrarını yapmaya başladığında zil çalar. Çocuk uyanır, anahtarı kapatır ve mesanesini boşaltmak için kalkar. • Alarm cihazı, tedavi bırakıldıktan sonra da %56 ile en yüksek oranda kalıcılığı olan tedavi seçeneği olarak değerlendirilmiştir. • Tedavinin tamamlanması için en az 2 ay gereklidir. • Genellikle ilaç tedavisine; davranış terapilerini bir ay süreyle uygun şekilde uygulamış fakat sonuç alınmamış vakalarda başlanır. • İlaçların en çok altı ay süre ile kullanılması önerilmektedir. • Bir çok çocuğun ilaçlar ile başlangıçta hızlı düzeldiği ve üçte birinde tam iyilik olduğu belirtilmektedir. İlaçlar, çocuk kuru kalmayı çok istiyorsa ya da tatile veya bir yakınının yanına gidecekse kullanılmalıdır. • Unutulmaması gereken nokta, tek başına ilacın, enürezisi tedavi etmeyeceğidir. Öneriler • Öncelikle enüretik çocukta çocuğun altını ıslatması için bir organik bozukluk varsa tıbbi açıdan tedavisi yaptırılmalıdır. • Tuvalet eğitimi çocuk için en uygun zamanda verilmeli ve sürdürülmelidir. • Anne babaların tuvalet eğitimini çocuktan çok sert bir biçimde istemesi, çocukta korku, hiddet ve endişe uyandırır. • Çocuk altını ıslatma davranışından dolayı başkalarının yanında utandırılmamalıdır ve davranışın sönmesi için çocukla işbirliği yapılmalıdır. • Toplumun bazı kesimlerinde gece altını ıslatmanın zamanla geçen normal bir durum olduğuna dair yanlış bir kanaat bulunmaktadır. Sünnet olunca, ergenlikte ya da askere gidince geçeceğine inanılmaktadır. • Altını ıslatan çocuk, bunu genellikle ruhsal nedenlerden dolayı yapar, fakat bu bazen bedensel bir sebep olabilir. Heyecan, korku, panik hallerinde bağırsakların hızlı çalıştığı bilinmektedir. • Çocuk yeni bir kardeşi doğduğu zaman ihmal edilmemeli, uygun şekilde sevgi ve şefkat devam ettirilmelidir. • Bu çocukların mümkün olduğu kadar sosyal etkinliklere katılımı teşvik edilmelidir. • Çocuğun çişi gelir gelmez, nerde olunursa olunsun tuvalete gitmesi konusunda yardımcı olunmalıdır. • Tuvalet eğitimine başlamada her çocuk için tek bir zaman yoktur, çocukların gelişimleri farklı olduğundan başka çocuklarla kıyaslama yoluna gidilmemelidir. • Ayakları sıcak tutulmalı, yatmadan evvel yatağının ısısı normal olmalı, mümkünse çorapla yatmasına izin verilmelidir. • Kesinlikle çocuğun altı bezlenmemelidir. Böylece çocuğa temizliği ve kuruluğu hissettirmelidir. Altı ıslak olarak fazla kalmamalı, hemen değiştirilmeli (Çocuk ıslaklığı ve idrarın kokusunu severse kasıtlı olarak altını ıslatabilir). DIŞKI KAÇIRMA (ENCOPREZİS) Organik bir neden olmaksızın, çocuğun üç dört yaşından itibaren dışkısını kontrol edemeyerek altını kirletmesine, encopresis denir. Enüresis’e (alt ıslatma) oranla daha az rastlanan bu bozukluk genellikle uygun olmayan tuvalet eğitimi, aile içi çatışmalar, annenin aşırı titizliği gibi nedenlerden kaynaklanabilir. Daha çok erkek çocuklarda rastlanan bir durumdur. Genellikle altını ıslatmadan daha ağır bir ruhsal uyumsuzluktan söz edilebilir. İki türde görülebilir. • Birinci tip dışkı kaçırma, yetersiz ve gevşek bir eğitim nedeniyle baştan beri dışkı tutma alışkanlığı kazanılmamıştır. • İkinci türünde ise dışkılama düzene girdikten bir süre sonra bozulmuştur. Bu durum genellikle ruhsal etkenlere bağlı olarak ortaya çıkar. Nedenleri Yeni bir kardeşin doğumu, anneden ayrılık, korkutucu olaylar, hastaneye yatış, okulöncesi eğitime başlama gibi tedirgin edici durumlar çocukta bir gerilime yol açar. Bu çocukların annelerinin temizlik ve titizliğe aşırı önem verişleri ve cezalandırıcı tutumları belirgindir. Çocuğun dışkılama eğitim çok baskılı bir yöntemle uygulanmıştır. Bir bakıma çocuk, bu davranışıyla hem annesinin ilgisini çekmekte, hem de ona başkaldırmaktadır. Başka bir deyişle anneyi en duyarlı yerinden yaralamaktadır. Çocukla anne arasında bir çekişme başlar. Cezalar, korkutmalar, dayaklar birbirini kovalar. Ancak anne bu savaştan yenik çıkar. Öneriler • Öncelikle, çocuğun hekim kontrolünden geçirilerek durumun organik bir bozukluktan kaynaklanıp kaynaklanmadığı saptanmalıdır. • Dışkı kaçırma, çocuğu utandıran, benlik saygısını zedeleyen, sosyal yaşamını arkadaş ve aile ilişkilerini bozan bir durum olduğundan tedavi edilmesi büyük önem taşımaktadır, • Bazı durumlarda ilaçla tedavi gerektirebilir. • Dışkısını tutamayan bir çocukta her şeyden önce gereksiz baskıların kaldırılması, aşırı titiz tutumdan vazgeçilmesi gerekir. Çocukla olumlu bir ilişkiye girildikten sonra, dışkılamasını düzene koymak kolaylaşabilir. • Ceza ve şiddet içeren uygulamalar bırakılarak, kesin bir tutumla çocuğun günde üç dört kez belli aralıklarla tuvalete oturması sağlanmalıdır. Yemeklerden sonra bağırsak çalışması hızlandığından, bu saatlerin seçilmesi uygun olur. Çocuk dirense de anne soğukkanlı ve kararlı tutumunu sürdürmelidir. • Aile içi ilişkilerin çok bozuk olduğu durumlarda, ailenin ilgili kurumlarının çocuk ruh sağlığı bölümlerine başvurması gerekir. • Ailedeki sorunların ya da gerginliklerin giderilmesi belirtilerde azalmaya neden olmaktadır TİK BOZUKLUKLARI Tikler, bir kas grubunda, yineleyen istemsiz hareketlerle belirli bir bozukluktur. En sık görülenler göz kırpma, burun kıvırma, dudak oynatma, kaşları kaldırma gibi yüzdeki tiklerdir. Boyunda, gövde ve ekstremitelerde de görülebilir. Boğaz temizleme ya da öksürük şeklinde olanlar da vardır. Bir çocukta birden fazla tik görülebilir. Bazen biri biter biri başlayabilir. Geçici bir süre istemli olarak engellenebilirler. Oluş Nedenleri Bazı görüşler, tiklerin M.S.S.’deki bozukluk sonucu ortaya çıktığını, bazıları da ruhsal bir bozukluğun belirtisi olduğunu kabul etmektedirler. Tiklerin ortaya çıkması için yetersiz biyolojik gelişme (biologic immaturity) ve olumsuz çevre etkenlerinin bir araya gelmesi gereklidir. Gidiş ve Sonlanış Kendiliğinden geçebilir. Stres karşısında tekrar başlayabilir; çok seyrek olarak, kronik motor veya vokal tike dönüşebilir ya da Tourette bozukluğu gelişebilir. Tedavi Tiklerin tedavisinde çok yönlü yaklaşım zorunludur. Aileye danışmanlık, çocuğa psikoterapi ve davranış tedavisi gerekli olabilir. Tiklerin yoğunluğuna göre farklı ilaç tedavileri de verilebilir. Çocuğa olumsuz davranışlardan kaçınılması, tik gözlendiğinde müdahale edilmemesi, eleştirilmemesi ve çocukla sağlıklı iletişim kurularak ihtiyaçlarının karşılanması tedavide önerilir. YEME BOZUKLUKLARI • Anoreksiya Nervosa Anoreksiya, sindirim sistemi ile ilgili psikosomatik bozukluklardandır. Yemek yemeği reddetme ya da kusma nedeniyle aşırı kilo kaybı görülür. Belirtiler çoğu kez yadsınır. Histerik kişilik yapısında daha çok görülür. Genel olarak 12-18 yaşları arasında başlayan ve şişmanlamaya karşı ağır korku yüzünden bilinçli olarak aşırı zayıf kalma çabaları ile belirli bozukluktur. Bir insanın beden ağırlığını kendi isteği ile , yaşı ve boyu için normal olan asgari ağırlığın % 25’ inin altına indirmesi tanı koymak için yeterlidir. Derindeki değersizlik duygularına karşı , kusursuz küçük kız imgesiyle kendilerini korumaya çalışırlar. Beden , benlikten ayrı ve ebeveyne ait bir parça gibi yaşanır. Bu insanların özerklik duygusu öylesine gelişmemiştir ki bedensel işlevlerinin denetimi kendilerinde değilmişçesine yaşarlar. Anoreksiya nervosa , genellikle ebeveynini sürekli hoşnut etmeye çalışan iyi kız çocuklarının , ergenlik dönemine geldiklerinde birden inatçı ve olumsuz tavırlar edinmeleriyle başlar. Anoreksiya nervosaya ilişkin çalışmaların çoğu ana kız ilişkisi üzerinde odaklanmıştır ama Bemporad ve Ratey (1985) bazı anoreksik durumların baba kız ilişkisindeki aksaklıklardan kaynaklanabileceğini gözlemlemişlerdir. Anoreksik kızların babaları , yüzeyde ilgili ve destekleyici görünmekle birlikte , kızları kendilerine gerçekten ihtiyaç duyduğunda onları duygusal yönden yalnız bırakırlar. Üstelik kendi vermediklerini kızlarından bekleme eğilimdedirler. Gabbard (1990) anoreksiya nervosanın psikodinamiğini şöyle açıklar: 1. Farklı ve tek olabilmek için umutsuzca çabalamak, 2. Ebeveyninin beklentileri sonucu oluşan yapay benlik duygusunu reddetmeye çalışmak, 3. Gerçek benliğin belirmeye başlaması, 4. Bedende içleştirilmiş düşman anne imgesinin reddedilmesi, 5. Aşırı isteklere karşı savunma geliştirme, 6. Kendisinin yerine diğerini çaresiz durumda bırakma. Oluş Nedenleri Biyolojik Etkenler Anoreksiya nevroza da görülen endokrinolojik değişikliklerin ileri derecede aç kalmaya ve kilo yitimine bağlı olduğu, birincil bir endokrin bozukluk bulunmadığı görüşü yaygındır. Psikososyal Etkenler Psikodinamik açıdan anoreksiya nervozada ağır cinsel çocuksuluk , cinsel ilişki kurma ve gebe kalmaya karşı aşırı korku, gibi çekirdek çatışmalar tanımlanmıştır. Bu hastalarda çocuğun özerk gelişmesini güçleştiren, onun çocuksu kalmasını destekleyen bir aile patolojisinin bulunduğu savunulmuştur. 1. 2. 3. 4. 5. Sağaltım Sinsi ve yavaş ilerleyen olgularda başlangıçta aile ve hekim durumun önemini göremeyebilir. Çoğu hasta normal kilosunu % 20-25 yitirdikten sonra durumun ciddiyeti anlaşılır. Ağır kilo yitimi olmayanlar ayakta tedavi görebilir. Hastaneye yatan hastanın durumu acil yoğun bakım gerektirir. En kısa zamanda fizik ve laboratuar muayeneleri yapılmalıdır. Tedavi ekibi hastaya güven verici, işbirliğini sağlayıcı bir ortamda dengeli ve tutarlı olarak çalışmalıdır. İlk yapılacak iş hastanın şişmanlamaya yol açmayacağına inandığı bir rejimi birlikte uygulamak için hastayla anlaşma yapmaktır. Hastanın yediği miktardan çok aldığı kilo önemlidir. Belirli aralıklarla tartılmalı ve ne kadar aldığı yada verdiği hastaya söylenmelidir. 7. Davranış tedavi ilkelerine uygun olarak, hasta işbirliği yapıp , anlaşmaya uygun olan günlük artımını başardıkça kendisine servis içerisinde giderek artan ödüller verilir. 8. Bu tedavinin yanı sıra aile görüşmeleri ve psikoterapi zorunludur. 9. Hedef olarak belirlenen kiloya yaklaştıkça hasta ile kurulan ilişki yoğunlaşır. 10. Bu hastalarda her şeyden önce bilişsel değişmeye yönelik davranış psikoterapisi gereklidir. 6. • Bulimia Nervosa Yemek yeme krizleri ve bunu izleyen mideyi boşaltma çabalarıyla belirlenir. Bruch (1987) , anoreksiya ve bulimianın birbirinden farklı durumlar olduğu görüşündedir. Ona göre , anoreksik kişilerin katı ve disiplinli olmalarına karşılık bulimik kişilerin davranışları , sorumsuz ve disiplinsizdir. Bulimiklerde anoreksikler gibi güvenli bir ortamda yaşamadıklarını düşünürler. Yaptıkları her şeyi başkalarını rahat ettirmek için yapar ve duygularını sürekli saklarlar. Yemek , bu kişilerin tek güven kaynağıdır. Ayrıca kusma işlemi burada tıpkı ağlama , bağırma yada öfke duyma, bir tür duyguların dışavurumu olarak da algılanabilir. Hasta , aşırı yeme nöbetleri başlayınca bütün çabalarına , korkusuna , üzüntüsüne karşın yeme dürtüsünü durduramaz. Sağaltım Bulimia nervosalı hastaların çoğu ayakta sağaltılabilir. Bunlarda ilaçla ve psikoterapi ile belirtiler başarılı bir biçimde durdurulabilirse de , uzun vadede iyileşme o denli yüz güldürücü değildir. Hastaların büyük çoğunluğunda yinelemeler olur. Bulimia nervosada yalnız başına ilaç sağaltımı yeterli olmaz. Bilişseldavranışsal psikoterapi de mutlaka önerilmeli ve uygulanmalıdır • Kontrolsüz Yeme Kendini kontrol edemeden yeme de bir hastalıktır. Tıpkı bulimiada olduğu gibi kontrolsüz yeme seanslarında , aşırı kalorili yiyecekler bir defada tüketilir. Ama bu hastalar aldıkları kalorileri vücutlarından atamazlar. Hastalar bu seanslar esnasında kendilerini kontrol edemediklerini söylerler. Ancak kendilerini artık yiyemeyecek kadar rahatsız hissettiklerinde , yemeyi keserler. Bu insanlar daha zor kilo verirler ve aşırı şişmandırlar TEŞEKKÜRLER…