DAVRANIŞ DEĞİŞTİRME YÖNTEMLERİ Çocuklarda Davranış

advertisement
DAVRANIŞ
DEĞİŞTİRME
YÖNTEMLERİ
Çocuklarda
Davranış
Bozuklukları
YAYGIN ANNE–BABA TUTUMLARI
Ana – Baba Tutumları
Gevşek Eğitim
Sorumsuz Kişilik
Pasif Donuk
Yetersiz Sevgi
Aşırı Sevgi
Saldırgan Kişilik
Nevrotik Kişilik
Sıkı Eğitim
yavuzyilmaz25@mynet.com
• Aşırı sevgi tutumunda, aile çocuğu
sevgiye boğucu, onu çok koruyucu ve
aşırı kollayıcıdır. Çocukta; bağımlılık ve
güvensizlik gelişir. Çocuk, karşılaştığı
her sorunda çözüm kapısı olarak anne
babaya dayanır, onlara güvenir fakat
kendisine güvenmez.
• Sevgi yetersizliği ve yokluğu sonucu
ise, çocukta kendine ve çevreye karşı
güvensizlik ve olumsuz duygular gelişir.
Yetersiz sevginin, aşırı sevgiye göre
sonuçları daha ağır olmaktadır.
• Sıkı Eğitim, çocuğa olur olmaz yasaklar
koyma ve yaşanmaz kurallarla çocuğu
yetiştirmektir. Çocuk sıkı bir denetim
altındadır, en küçük yanılgı ve hatalar bile
gözden kaçmaz ve derhal düzeltilmesi istenir.
Fiziksel ceza ön planda, çocuklara kendilerini
yönetme fırsatı verilmez. Çocuk; kibar, sessiz,
uslu ve dürüst olmasına karşın küskün,
çekingen, kolay etkilenebilen, huysuz ve aşırı
hassas bir yapıya sahip olur.
• Gevşek Eğitimde anne- baba, her şeyi
hoş görür; çocuktur her şeyi yapar,
çocuk özgür olmalıdır anlayışıyla hareket
eder. Aşırı gevşek tutumla yetişen
çocuk; bencil, sabırsız ve anlayışsız olur.
• Aşırı sevgi ve gevşek eğitim tutumu; (sorumsuz
kişilik)
- Sevgi çocuğa şımartılacak derecede çok verilir ve
disiplin yok denecek kadar azdır.
- Bu tarz yetiştirilen çocuklar erişkinlik yaşamında
sorumluluk taşımayan, hep alıcı bireyler olarak karşımıza
çıkar.
- Disiplin tarzları ise yalancı bir hoşgörü biçiminde
görünse de aslında ailenin güçsüzlüğünün ve
yetersizliğinin bir sonucudur.
- Böyle çocukların ilerde doyumsuz ve bencil olma
olasılığı fazladır.
• Aşırı verici ve koruyucu biçimde
sunulan sevgi: (Nevrotik Kişilik)
Bebek gibi bakılan çocuk, ama çocuktan
ileri düzeyde başarı bekleyen tavırdır.
• Yetersiz Sevgi ve Aşırı Disiplin: (Saldırgan Kişilik)
Yetersiz sevgi, çocuğu kabullenmemektir. Çocuk
çoğunlukla aşağılanır ve horlanır. Sıkı eğitim vardır ve
disiplin genellikle aşırı cezalarla uygulanır; en küçük
hatada cezalandırma (dayak,şiddet) yoluna gidilir.
Çocuğun kendine güveni kaybolur, kişiliği hiçe sayılır.
Yetersiz sevgi ve sıkı eğitimle yetişen çocuklar; karşı
çıkma ve saldırganlık yollarıyla kendilerini kabul
ettirmeye çalışırlar ve iç dünyalarını açıklamakta
zorlanırlar.
• Gevşek Eğitim ve Yetersiz Sevgi:
(Pasif Donuk) Çocuğa düşen sevgi ve
ilgi payı azdır. Çocuğun eğitimi
yetersizdir. Hazır olmadığı çağlarda
bağımsızlığa zorlanır. “Saldım çayıra
Mevlam kayıra” anlayışı hakimdir.
• Demokratik tutum: En sağlıklı tutum; yeterli sevgi,
yeterli disiplin, yeterli eğitim, yeterli hoşgörülü
tutumdur. Çocuklara şartsız sevgi gösterilir. Onların
kişiliklerine ve bağımsızlıklarına saygı göstermek
gerekir. Normal başarı beklemek sureti ile çocukları
kabul etmek gerekir. Demokratik anne ve babalar
çocukları ile dürüst ilişki içindedir. Onlara sorumluluk
verirler. Şefkatli ve tutarlı bir disiplin anlayışları vardır.
Bu durumda çocukların kendilerine güveni artar ve
daha gerçekçi olurlar.
• Hoşgörü sahibi olmak: Anne-babanın
çocuklarına karşı hoşgörü sahibi olmaları,
çocukların bazı kısıtlamalar dışında,
arzuladıkları diledikleri biçimde
gerçekleştirmelerine izin vermeleri anlamına
gelir. Anne-babanın hoşgörüsünün normal bir
düzeyde gerçekleşmesi, çocuğun kendine
güvenen, yaratıcı, toplumsal bir birey olmasına
yardım eder.
• Aşırı hoşgörü ve düşkünlük: Aşırı
hoşgörü ve düşkünlük çocuğu bencil
yapar. O, daima diğerlerinin dikkatini
çekmek ve kendisine hizmet edilmesini
ister. Böyle çocuklar, ev içinde ve
dışında çok zayıf bir sosyal uyum
gösterirler.
• Reddetme: Reddetme, bir anlamda, çocuğun
sağlık hizmetlerini aksatarak, ona düşmanca
duygular beslemek şeklinde tanımlanabilir. Bu
ortamdaki çocuk yardım duygusundan uzak,
sinirli, duygusal kırıklıkları olan diğerlerine
özellikle kendisinden küçük ve zayıflara karşı
düşmanca duygulara sahip bir birey olabilir.
• Baskı altında bulundurma: Anne ve babadan birisi
ya da her ikisinin baskısı altında olan çocuk nazik,
dürüst ve dikkatli olmasına karşılık çekingen,
başkalarının etkisinde kolay kalan aşırı hassas bir
yapıya sahip olabilir.
Suçlayan, cezalandıran ve sürekli karışan annebabaların çocuklarının kolayca ağlayan çocuklar
olduğu görülür. Baskı altında büyüyen çocuklarda,
genellikle isyankar tutumlarla birlikte, aşağılık duygusu
da gelişebilir.
• Çocuklara boyun eğme: Çocuklarına boyun
eğen anne ve babalar, evde onların
egemenliğini kabullenen kişilerdir. Bu tür
ailelerde çocuklar anne ve babalarına
hükmeder ve onlara çok az saygı gösterirler.
Bu çocuklar yalnız anne ve babalarıyla
yetinmeyip, zamanla ev dışındaki kimselere de
egemen olmanın yollarını arayan birer birey
haline dönüşürler.
• Çocuk ayırma: Bütün çocuklarını eşit
düzeyde sevdiklerini söylemelerine rağmen bir
kısım anne ve babanın, bazı çocuklarını daha
çok sevdikleri gözlenmektedir. Böyle
durumlarda anne ve babalar sevdikleri
çocukları diğerlerinden ayırarak onları
kayırırlar. Aşırı sevgi gören bu çocuklar daha
çok anne ve babalarıyla oyun oynamayı
yeğlerken akranlarıyla olan ilişkilerinde,
saldırgan ve baskılı bir görünüm içindedirler
ÇOCUK PSİKİYATRİSİNDE
ACİL DURUMLAR
Psikiyatrik acil durum insanın düşünce,
duygu ve davranışlarında aniden
meydana gelen değişiklerle ortaya çıkan
patolojik bir tablodur.
Bazen zorlayıcı koşulların ağırlığı, ani ortaya çıkışları
ya da bireylerden kaynaklanan nedenlerle sorunun
çözümünde ve yeni beliren duruma uyum becerisinde
bir yetersizlik görülür. Sorun karşısında kişi başarısız
olur. Sorunun çözümündeki bu başarısızlık bireyde
anksiyete yaratır. Anksiyete uyum becerisinin daha da
bozulmasına yol açar. Giderek artan bir ümitsizlik,
panik hali ve hatta depresyon ortaya çıkar. Bu kısır
döngü içerisinde birey bozulan ruhsal dengesini
yeniden düzenlemek için bir takım ümitsiz girişimlerde
bulunur.
Acil müdahaleyi gerektiren durum,
önceden psikiyatrik bir tanı ile tedavi
edilmiş kişilerde ortaya çıkabildiği gibi o
güne değin hiçbir ruhsal sorunu
bulunmayan kişilerde de görülebilir. Ya
da ağır bir travmatik yaşantıdan sonra
ciddi bir ruhsal bozukluk gelişebilir.
Acil servisler, insanların sadece medikal ve cerrahi
değil, aynı zamanda psikososyal yardıma en yoğun
ihtiyaç duydukları yerlerdir.
Kişinin ilk teması acil servisteki personel ile olur.
Genellikle hasta, burada hayati tehlikesi olup olmadığı
ve bedensel sorunları açısından ele alınır. Ümitsiz,
korkuları olan, endişeli biri olarak ele alınmaz. Oysa
hastanın duygusal durumu ile de yardıma gereksinimi
vardır. Hasta kendine gelmeye başlayınca hasta ile
ilişki kurulmaya çalışılmalıdır. Hasta ile insanca ilişkiye
girmek, bedensel sorunların yanı sıra duygusal
sorunlarına ilgi göstermek, onları açıklamasına
yardımcı olmak çok önemlidir. Bu hastanın yaşama
dönmesine ve tedavisinin sürmesi için motive
olmasına yardımcı olur.
Morrison ve Smith, çocuk
psikiyatrisindeki acil durumları,
“Çevresindeki belli başlı erişkinlerin
de, çocuğa anksiyetesini
dizginlemede yardımcı olamadıkları,
onun için ego desteği ve kontrolü
sağlayamadıkları durumlar” olarak
tanımlamışlardır.
Psikiyatrik acil durum kavramını
değerlendirirken, çocukların pek
çoğunun, normal gelişim sürecinin
getirdiği streslere karşı hazırlıksız
olabilecekleri, çocuğun tepkisinin
yalnızca bir aile krizi olmayıp, gelişimsel
streslere bağlı bir tepki gelişebileceği
unutulmamalıdır.
•
•
•
•
•
•
Belirtilerine göre çocuk psikiyatrisindeki acil durumları
gözden geçirdigimizde ;
Sıklıkla intihar ile birlikte giden depresyon, intihar tehdidi ya
da girişimi.
Belirgin anksiyete ve korkular, ani başlayan kekemelikler.
Önü alınamayan somatik yakınmalar, konversiyon
belirtileri.
Ani başlayan olağan dışı ruhsal belirtiler. Akut okul korkusu
ya da okula gitme direnci.
Adam öldürme, saldırganlık, ani cinsel kontrolsüzlük,
yangın çıkarma, uygunsuz durumda tutuklanmalar gibi
suça yönelik davranışlar.
Bazen intihar girişimi ile birlikte görülebilen evden, okuldan
kaçmalar.
İntihar girişiminde bulunan çocuk
gerçekten ölme arzusunda olabileceği
gibi, bu davranışı ile çaresizliğini ve
umutsuzluğunu dile getirmek amacı da
gütmüş olabilir.
•
•
•
•
Çocuk, yetişkinlerle olan deneyimlerinden
sonra;
Ölümü bir savunma olarak kullanmayı,
Başkalarıyla mücadelede kurtarma aracı
olarak kullanabilmeyi,
Ölümün başkalarını uyarmak için nasıl
kullanılacağını,
Ölümün anlamını öğrenmektedir.
•
•
•
•
•
Çocuklarda intihar girişimi nedenlerinin
başlıcaları ise:
Kaybedilen, çok sevilen objeye kavuşmak
için(ana-baba ölümü gibi),
Ölüm ne demektir anlama isteği,
Başkalarını yönetme, onları cezalandırma
isteği,
Sıkıntı belirtisi olarak intihar etme,
Öfkenin, suçluluk, depresyonun içe alınması
Ele alınması gereken bir başka acil
psikiyatrik durum: Kısa veya uzun
süreli anne veya anne yerinde olan
yetişkinden ayrılma bebeklerde ve
çocuklarda değişik patolojik tepkiler
ortaya çıkarabilir.
Çocuklarda okula gitmek istememe okul
korkusu olarak adlandırılmaktadır.
Çocuk birden bire okula gitmek istemez,
zorlamalar karşısında anksiyete duyar,
panik içine gider, midesi bulanır, kusar,
ağlar, gitmemekte direnir.
Çocuklarda ele alınması gereken acil
psikiyatrik durumlardan bir başkası da
ani başlayan kekemeliktir. Kekemelik
yedi yaşından önce ortaya çıkan bir
konuşma bozukluğudur.
Medikal acil psikiyatrik durumlar:
Ciddi anoreksiya nervosa, insülin
kullanmanın reddedildiği diabet vak’aları,
ruhsal sorunların alevlendirdiği fiziksel
bozukluklar, çocuğu ilgilendiren önemli
ameliyatlar, hastaneye yatış ve kronik,
ölümcül hastalıklar.
Bir çocuğun etkilenmesi;
a) Çocuğun gelişim düzeyi,
b) Çocuğun daha önceki uyum ve yetenekleri,
c) Ana baba-çocuk ilişkisinin daha önceki durumu,
d) Daha önceki aile dengesi,
e) Hastalanma ya da yaralanmanın niteliği, tutulan
organ, tedavi koşulları ve süresi, hastalığın yarattığı
kalıcı eksiklik ve kısıtlılıklar,
f) Çocuk ve ailenin hastalığa verdiği anlam, hastalık
öncesi olaylar
gibi etkenlere bağlıdır.
•
•
•
•
•
•
•
Tedavi ve Yaklaşım
Çocuk psikiyatrisinde acil tedavi yaklaşımında amaç çocuk ve ailenin
duygusal kriz durumunun erken psikiyatrik tedavisidir. Etkin bir kriz
tedavisi programı şu koşulları içermelidir:
Krizdeki aile ve çocuğun erken tanısal değerlendirilmesi.
Acil durumu ortaya çıkaran ve onun niteliğini belirleyen belli başlı
etkenlerin açığa çıkarılması.
Çocuğun güçlüğünün kısa zamanda ortadan kaldırılması için özgün
ve pratik bir yönlendirme ile, ailenin tedavi planı içine etkin olarak
katılmanın sağlanması.
Hastane tedavisi gerektiren az sayıda çocuk için psikiyatrik bir
merkeze yatırılma olanaklarının bulunması.
Çocuğun ve ailenin izlenmesi ve terapisi için uygun klinik
düzenlemelerin yapılması.
Tedavi sürecinin bir uzantısı olarak, ailenin uzun süreli gözetim ve
sorumluluğunu üstlenecek kurumun saptanabilmesi yönünden çeşitli
toplumsal kurumlar, klinikler ve okulların işbirliğinin sağlanması.
Tedavicilerin çalışma koşullarında, programın gereksinimlerine göre
uyarlanabilecek esnekliklerin hazırlanması.
Çocuklarda acil durumların tedavisi; ilaç
tedavisi, psikoterapi, çocuğun tedavi
merkezlerine ya da devlet kurumlarına
yerleştirilmesi, koruyucu aile yanına
verilmesini içerir.
Burada sözü geçen acil durumların tüm
hekimler ve ebeveynlerce iyi bilinmesi ve
zamanında müdahale, olası riskleri en aza
indirmede ve tedavi etkinliğinin artmasında çok
önemlidir. Geciken müdahale tedaviyi daha
fazla zorlaştırabilmekte ve kimi zaman
sorunların kronikleşmesine neden
olabilmektedir.
BOŞANMA VE
ANNE BABA AYRILIĞI
Aile, çocuğun kişilik gelişimi, ruh ve
beden sağlığı açısından büyük bir önem
taşır. Çocuğun sağlıklı aile
ilişkilerinden mahrum kalması, onun
duygusal gelişimini etkilediği gibi
bedensel ve zihinsel gelişimine de
olumsuz etkide bulunur.
Oturmamış bir evliliğin ardından planlamadan
dünyaya getirilen bir çocuk beraberinde bir
takım uyum ve davranış bozukluklarını da
getirecek ve bundan en çok zarar gören de
çocuk olacaktır.
Diğer insanlarla başarılı ilişkiler kuramaması
sonucu, sosyal gelişmede gecikme ve
olumsuz davranışlar görülebilir.
Ayrı yaşamaya ya da boşanmaya
karar veren aile, birlikte yaşayabilmek
için her türlü gayret sarf edilerek sorunun
çözümüne çalışıldığını, sonra bu
çabaların verimsiz kaldığını, ayrı
yaşandığında daha mutlu olunacağını
çocuğa söylemelidir.
Çocuğun Yaşayabileceği Davranış
Sorunları
• Diğer insanlarla başarılı ilişkiler kuramaması
sonucu, sosyal gelişmede gecikme ve
olumsuz davranışlar görülebilir.
• İlk beş yıl içinde anneden mahrum kalmanın
suçlu davranış yapısının gelişimine neden
olabileceği ileri sürülmektedir.
• Anne ve babasının ayrılması sonucu kekeme
olan, altını ıslatan, sınıf içinde uyumsuz ve
başarısız olan çocuk örnekleri çok sayıdadır.
 Anne ve babasının çatışmasına hakem olmak zorunda bırakılan
çocukta tedirginlik başlar.
 Anne ve babasının ilgisini çekmek için yaramazlık, aşırı
hareketlilik ya da aslı olmayan bedensel şikayetler görülmeye
başlar.
 Anne babadan ayrı yaşamanın ayıp bir olay olduğu düşüncesi ile
ya arkadaşlarından saklar ya da yalan söyleyerek anne ve babası
ile sürekli birlikte olduğunu anlatmaya çalışır.
 Çocuk ancak resimlerinde kendi iç dünyasını mükemmel bir
şekilde ortaya koyar. Aile resmi yaparken çocuğuna sarılmış anne
ve babayı resmeder, anne ve babasının ayrılığını reddederek
resminde “Anneciğim babacığım, sizleri özledim, yanıma gelin!”
der. Ya da anne-babasını tümüyle inkar ederek, büyükannesiyle
bir güneşi aile resmi olarak çizer veya yüzü ve organları
çizilmemiş bir insan resminin anne-babası olduğunu söyler. İç
dünyasındaki çatışmaları ifade eder ve var olanı gerçek dışıymış
gibi göstermeye çalışarak, kaçma yolunu dener.
• Erkek çocuklarda baba otoritesinden, kız çocuklarda
ise anneden uzaklaşma görülür. Bozuk aile
düzeninden kızların daha fazla etkilendikleri görülür.
• Anne ve babanın çocuk önünde kavgaya girişmesi,
kendini koruyacağını düşündüğü kişilerin kontrollerini
yitirdiklerini görmesini sağlar.
• Evlilikte düzen bozulurken “tatlı ve uyumlu bir ortamı”
sürdürme çabası çocukta hayatta karşılaşabileceği
olaylara karşı bir güvensizlik yaratabilir.
• Boşanıldıktan sonra eşler yeni sosyal çevrelere
gireceklerdir. Bu çevrelerdeki kişileri çocuk uzakta olan
ebeveynin yerine konulan kişiler olarak
niteleyeceğinden , yanındaki ebeveyne karşı kızgınlık
duyabilir.
Anne ve Babaya Öneriler
• Anne ve babanın ayrıldıktan sonra uygarca
ilişkilerini sürdürmeleri gerekmektedir.
• Boşanmanın ne demek olduğu açık bir dille
çocuğa anlatılmalı, anne ya da babası
hakkında hiçbir zaman kötü bir söz
söylenmemelidir.
• Anne ve babası eski eşinden öç almak
düşüncesiyle çocuğu diğer ebeveyninden
yoksun bırakmamalıdır.
• Çocuğu sevme yarışı içine girerek, abartılmış
bir şekilde eğitilmesine çalışılmamalıdır.
• Tartışmalar yaşamın olağan bir parçasıdır. İki insan
arasındaki geçimsizliğin belirtisi olan tartışma
anlaşmazlığın çözümü için harcanan çabadır. Bu
nedenden ötürü “Biraz kızgın olduğumuz için
birbirimize bağırıyoruz, ama buna rağmen birbirimizi
çok da severiz” gibi bir açıklamadan sonra
çocuğumuzun tartışmaya tanık olması faydalı ve
yararlı bir yaşantıdır.
• Eğer anlaşmazlıklarınızı açığa vurmakta ısrar
ederseniz, çocuğunuz ikiliklerle dolu bir dünyada
yaşamayı öğrenecektir. İkilik, hissettiği gerçekle, anne
ve babanın yaratmak istediği ve onun da inanmış gibi
göründüğü dünya arasındaki uyumsuzluktan ileri
gelmektedir.
İHMAL VE İSTİSMAR
1985 Dünya Sağlık Örgütü tarafından yapılan
tanımda, çocuk istismarı, çocuğa yönelik bir
yetişkin, toplum ya da ülkesi tarafından
çocuğun sağlığını, fiziksel , psiko-sosyal
gelişimini olumsuz yönde etkileyen, bilerek
ya da bilmeyerek yapılan davranışlar olarak
kabul edilmiştir. Davranışın mutlak, çocuk
tarafından algılanması veya yetişkin tarafından
bilinçli olarak yapılması şart değildir.
•
•
•
•
•
•
•
Polat (2002) ve Zeytinoğlu (2002)’nun tanımlamaları
doğrultusunda istismar:
0-18 yaş grubundaki çocuğa yönelik,
Bir yetişkin toplum yada ülkesi tarafından,
Çocuğun sağlığını, fiziksel, psiko-sosyal gelişimini
olumsuz yönde etkileyen,
Bilerek ya da bilmeyerek yapılan,
Davranışın mutlak, çocuk tarafından algılanmasının
şart olmadığı,
Toplumun kültür değerleri dışında kalan ve uzmanı
tarafından da istismar olarak kabul edilen,
Zarar verici kaza dışı veya önlenebilir bir davranışa
maruz kalması şeklinde tanımlanabilir.
Çocuk istismarını
• ekonomik,
• fiziksel,
• cinsel,
• duygusal istismar,
• ihmal
olmak üzere beş alt grupta incelemek
gerekmektedir.
Ekonomik İstismar
Fiziksel Belirleyiciler: Büyüme ve gelişme geriliği, giyimde
bakımsızlık veya uygunsuzluk, ellerinde, yüzünde çatlaklar,
kimyasal etkenli yaralar, lekeler, fiziksel işlerin etken olduğu
yaralanmalar, sürekli hastalanma, sürekli solunum güçlüğü
çekme, bedensel şikayetler, halsizlik, enerjisi azalmış
görünüm, fiziksel veya tıbbi ihtiyaçlarının göz ardı edilmesi.
Davranışsal Değişiklikler: Nörotik belirtiler (uyku bozukluğu,
oyunda kısıtlılık veya ketlenme), dikkat toplamada, ilgi
göstermede zorlanma, akademik başarıda bozulma,
derslerde uyuklama, derse geç kalma ya da yoğun
devamsızlık durumu gösterme, yaşına veya içinde
bulunduğu duruma uygunsuz olgunlukta davranma, uçucu
madde kullanma, suça eğilimlilik, çalışmak zorunda
olduğunu ifade etme, geleceğe ilişkin umutsuz yoğun
endişe.
Fiziksel İstismar
Fiziksel Belirleyiciler: Açıklanamayan morluk ve darbeler,
yanıklar, kırık, çıkık ve ısırıklar.
Davranışsal Değişiklikler: Cezayı hak ettiğini düşündüren ya da
gösteren tavırlar, erişkinlerle iletişime girmekten kaçınma,
çocuk ağlaması duyduğunda yoğun tepki gösterme,
davranışsal olarak uçlarda bulunma. Ebeveynlerinden ve eve
geri dönmekten korkma ve ailesinden zarar gördüğünü ifade
etme, boş ve donuk bakışlar, çevresine karşı kayıtsız tavırlar,
muayene sırasında ağlayarak, tepki vermeme, sorulara çok
kısa olarak veya seslerle karşılık verme, yaşına veya içinde
bulunduğu duruma uygunsuz olgunlukta davranma, dikkat
çekmek için manevralar yapma, sadece yüzeysel ilişkiler
kurabilme, gerçek ihtiyaçlarının farkında olamama veya göz
ardı etme, bunun yanı sıra sürekli ilgi ihtiyacı.
Cinsel İstismar
Fiziksel Belirleyiciler: Oturmakta ve yürümekte zorluk, yırtılmış,
lekelenmiş veya kanlı iç çamaşırı, genital organlarda ve anal
bölgede ağrı, yanma ve kızarıklık, şişlik, kaşınma, idrar yapma
sırasında ağrı, kanama, morluklar, yırtıklar, akıntı, özellikle
puberte öncesi cinsel yolla bulaşan hastalıklar, azalmış anal
sfinkter tonusu, hamilelik.
Davranışsal Değişiklikler : Örneğin, Beden eğitimi dersinde üstünü
değiştirmeyi ya da derse katılmayı reddetme, geri çekilme, sürekli
hayal kurma eğilimi gösterme, çocuksu davranma ve derslerde
dikkat toplamada, ilgi göstermede zorlanma, akademik başarıda
bozulma, zayıf akran ilişkileri, evden kaçma davranışı gösterme,
bakım veren tarafından ya da başka bir yetişkin tarafından
istismara uğradığını belirten ifadeler, intihar eğilimi, uygunsuz
cinsel davranışlar, yakın ilişkilerde cinsel yakınlığı ayıt edememe,
cinsel davranışlarda artma.
Duygusal İstismar
Fiziksel Belirleyiciler: Konuşma bozuklukları,
fiziksel gelişiminde duraklama, büyümegelişme geriliği, aşırı hareketli veya yıkıcı/zarar
verici davranış örüntüsü.
Davranışsal Değişiklikler: Stereotipik
bozukluklar (Emme, ısırma, sallanma vb.),
davranım veya özel öğrenme bozuklukları,
nörotik belirtiler (uyku bozukluğu, oyunda
kısıtlılık veya ketlenme, uygunsuz ya da
olağan dışı korku ifadesi), Psikopatolojik
belirtiler (histerik tepkiler, obsesyon ve
kompulsiyonlar, fobi ve psikosomatik
rahatsızlıklar)
İhmal
Fiziksel Belirleyiciler: Büyüme ve gelişme geriliği, sürekli aç olma,
temizlik ve giyimde bakımsızlık veya uygunsuzluk, çocuğun nüfus
cüzdanının olmaması, tehlikeli durumlarda veya uzun sürelerle
ebeveyn kontrolünden yoksun olma (ailenin çocuk hakkındaki
soruların yanıtlarını bilmemesi, tutarsız cevaplar vermesi).
Fiziksel veya tıbbi ihtiyaçlarının göz ardı edilmesi, terk edilme ya
da evden kovulma, zehirlenme, silahla yaralanma, kazaya
uğrama, çocuğun yakınlarının bağımlılık yapan maddeleri
kullanıyor olması ve çocuğun bunlara maruz bırakılıyor olması.
Davranışsal Değişiklikler: Dilenme, haraç kesme, yemek çalma,
okula erken gelip geç çıkma, okula az gelme, sürekli yorgun,
halsiz olup ders sırasında uyuklama, yaşına veya içinde
bulunduğu duruma uygunsuz olgunlukta davranma, sürekli ilgi
ihtiyacı, alkol, madde kullanımı, suça eğilimlilik ve bakım veren
olmadığını ifade etme, zorunlu eğitim çağında olduğu halde okula
gitmemesi.
Çocuk İstismarı Konusundaki Gerçekler
1. Çocuklar istismar hakkında yalan söylemezler. Bu
konuda hikayeler uyduranlara çok nadir rastlanır.
2. İstismarın kısa ve uzun süreli etkileri çocuğun
duygusal ve fiziksel sağlığı açısından çok önemlidir.
3. Cinsel istismara her sosyo-ekonomik grupta
rastlanmaktadır.
4. Kız çocuklarda enseste, erkek çocuklarda ise
pedofiliye diğer istismar türlerinden daha sık
rastlanmaktadır.
5. Çocukların görünüşü ya da davranışı istismara neden
olamaz. Anlamını dahi bilmedikleri olayları
kışkırtmaktan dolayı çocuklar suçlanamaz.
Çocuk İstismarı Konusundaki Gerçekler
6. İstismarcının tercih ettiği yer genelde çocuğun
tanıdığı, bildiği yerlerdir. Okul ve okul çevresi, ev ve
okul arasındaki yol, bir arkadaş ya da akrabanın
evidir.
7. Çocuğun rahat ve gevşek olduğu zamanlar, oyun
zamanları, banyo zamanı ya da yatma saati
istismarcının tercih ettiği zamandır.
8. Olguların %80-95’inde istismarcı, çocuğun tanıdığı,
normal görünümlü biridir.
9. Kadın istismarcılar erkeklere oranla sayı olarak
daha azdır, ama vardır.
İstismara Uğramış Bir Bireyle Görüşmede
Dikkat Edilmesi Gerekenler
“Nasıl-Ne” soruları
Onu anladığınızı hissettirin
Sıcak, duyarlı, spontan olun
İletişimi açık bırakın
Birey olduğunu unutmayın, yapıcı olun
Kapınızın her zaman açık olduğunu
hissettirin
7. İlişki oluşturun
1.
2.
3.
4.
5.
6.
İstismara Uğramış Bir Bireyle Görüşmede
Dikkat Edilmesi Gerekenler
8.
9.
10.
11.
12.
13.
14.
Dikkatli dinleyin
Duygularla başa çıkın
Konuşmaya teşvik edin
Sakin olun
Kendi kararlarını vermesine yardım edin
Güvenilir ve doğal olun
Paylaşımcı olun
Çocuk İstismarı Nasıl Tanınır?
1. Çocuğu hastaneye getirmede
açıklanamayan gecikme,
2. Öykünün çelişkili olması,
3. Fiziksel bulgulara uymayan öykü,
4. Şüpheli travma öyküsünün birden fazla
olması,
5. Anne-babanın kazayı bir kardeşe ya da
yabancı kişilere yüklemesi,
Çocuk İstismarı Nasıl Tanınır?
6. Çocuğun kendisine kazanın
yüklenmesi,
7. Çocuğun hastane hastane gezdirilmesi,
8. Çocuğun anne-babayı suçlaması,
9. Anne- babanın çocukken istismara
uğrama öyküsü,
10. Anne-babanın çocuktan gerçekçi
olmayan beklentilerinin olması.
Çocuk İhmal ve İstismarını Önleme
1. Derece Önleme: Toplumu bilgilendirme
2. Derece Önleme: Risk gruplarının
desteklenmesi
3. Derece Önleme: Etkilenenlere
müdahale ve olayın yenilenmesini
önleme
1.Derece Önleme Çalışmalarında
Eğitim
Yaşlar
Bilgilendirme Konuları
18 Ay
Çocuğunuza beden bölgelerinin adlandırılmasının
öğretin.
3-5 Yaş
Bedenin özel bölgelerini ve cinsel yaklaşımlara hayır
demeyi öğretin.
5-8 Yaş
Eve güvenli geliş planı yapın. Cinsel anlam içeren
dokunuşlarla diğer dokunuşları ayırt etmeyi öğretin.
Korkutucu yaşantılarını anlatması için yüreklendirin.
8-12 Yaş
Güvenli olmaya yerler ve buralarda nasıl hareket
edeceğini öğretin. Ailenin onayladığı/onaylamadığı cinsel
davranışları tartışın.
12-18 Yaş
Tecavüz, cinsel zorlama, gebelik, cinsel yola bulaşan
hastalıklar hakkında bilgilendirin.
İstismarı Önlemede Aileye ve Öğretmenlere Öneriler
1. Öğretin;
• Bedeninin özel olduğunu, kadın ya da erkek olduğunu,
• Şiddetin, güç kullanmanın nedenlerini, doğru bir sorun
çözme yöntemi olmadığını,
• Kendisinin hiç kimsenin malı olmadığını,
• Hiç kimse tarafından kötü muameleye maruz
bırakılamayacağı,
• Çocuk olmasından, insan olmasından kaynaklı sahip
olduğu hakları
• Hayatına sahip çıkabileceğini.
2. Dinleyin; Özellikle bir şeyleri anlatmak
istiyorsa,
3. Zaman ayırın; ve ilgilenin,
4. Tanıyın; Arkadaşlarını, bakıcıları, oynadığı
alanları,
5. İzleyin; istismarı önleme programlarını
başlatın,
6. Konuşun; İstismar hakkında
7. Danışın; Çocuğunuzun ya da başka
çocukların istismarından şüpheleniyorsanız
2.Derece Önleme Çalışmalarında
Eğitim
•
•
•
•
•
Risk Gruplarına Yönelik Yapılabilecek
Çalışmalar
Risk gruplarının belirlenmesi,
Riskli aile ve çocuklarının izlenmesi,
Sosyal hizmetlerle işbirliği/ bildirme
Uygun bilgilendirme ve görüşme,
Psikolojik destek-danışma.
3.Derece Önleme Çalışmalarında
Eğitim
• İstismar durumunda yapabilecekleri ve yapmaması
gerekenler konusunda bilgilendirme,
• İstismar durumunda çocukların yapmaları gerekenler ve
sonuçları (aile, okul, hukuk)
• İstismar durumunda okul, yönetici ve öğretmenlerin
yapacakları (gizlilik, yeniden uyum sağlama, eğitimin
desteklenmesi...)
• Arkadaşına yardım programları (MEB-UNİCEF, 2003).
• Okul veli, öğrenci ve personeline psiko-sosyal müdahale
programları
Çocuk İhmal ve İstismarı Durumunda Başvurulabilecek
Önemli Telefon Numaraları
• Gazi Üniversitesi İstismar Merkezi
(0312) 2141000/5891
• SHÇEK Alo Çocuk Merkezi
(0312) 4250339-4252531
• Ankara Barosu Çocuk Hakları Merkezi
(0312) 3117106
• Çocuk İstismarı ve İhmalini Önleme Derneği
(0312) 4179601
• Ankara Üniversitesi Psikiyatrik Kriz Uygulama ve Araştırma Merkezi
(0312) 3630326-27
• Emniyet Müdürlüğü Çocuk Şubesi
(0312) 4121973
• Çocuğu İstismardan Koruma ve Reh. Derneği (ÇİKORED)
(0216) 3480524
DEPRESYON
Bir duygu durumu bozukluğu olan depresyon
sadece üzüntü, keder gibi duygularla
açıklanamaz, birden fazla belirtinin bir araya
geldiği bir hastalık olarak tanımlanır.
Gerçektende depresyon, sıradan bir sıkıntının
çok ötesine geçmiş olan sürekli bir duygu
durum bozukluğudur. Üstelik tedavi
edilmediğinde intihar gibi istenmeyen
sonuçlara yol açabilir.
1970 ve 1980’lere kadar depresyonun
çocuklukta ortaya çıkmadığına inanılıyordu, bu
olasılıkla depresyon yaşayan çocukların üzgün
ve sıkıntılı olmalarından çok alıngan
görünmelerinden kaynaklanıyordu. Fakat
araştırmalar sonucunda her yirmi beş
çocuktan birinin depresyondan etkilendiği
ortaya çıkmıştır .
Çocuğunuz Depresyon Yaşıyor mu?
1. Çoğu zaman kendini üzüntülü ve bomboş hissediyor mu?
2. Çoğu zaman sıkıntılı ve huzursuz biri mi?
3. Bütün aktivitelere karşı ilgisini tamamen yitirdi mi?
4. Kendi kontrolü dışındaki şeylerden kendini değersiz, çaresiz
ve aşırı suçlu hissediyor mu?
5. İştahında (aşırı iştah kaybı veya iştahsızlık) ya da kilosunda (
artış veya genellikle azalma) belirgin bir değişme var mı?
6.Uyumakta zorluk çekiyor mu?
7. Davranışlarında/ konuşmasında hızlanma ya da yavaşlama var
mı?
8. Bitkin ve enerjisiz mi?
9. Konsantre olmakta veya karara vermekte güçlük çekiyor mu?
10. Ölümle ilgili tekrarlayan düşünceleri var mı? Yada kendini
yaralamayı ya da öldürmeyi düşünüyor mu?
Eğer 1., 2. veya 3. soruya ve en az
dört ayrı soruya daha evet yanıtı
vermişseniz çocuğunuz büyük bir
olasılıkla depresyonda olabilir. Eğer
10. soruya yanıtınız evet ise
çocuğunuz intihar riski taşıyor.
•
•
•
•
Gelişim Dönemlerine Göre
Depresyon Nedenleri
Bebeklik Dönemi
Oyun Çağı Dönemi
Okul Dönemi
Ergenlik Dönemi
Bebeklik Dönemi
Kısa Süreli Anne Yoksunluğu
(bebeklik depresyonu, anaklitik
depresyon)
R. Spitz, 6 aydan sonra bebeklerin
annelerinden birden ayrılmaları ile ortaya
çıkan akut ağır bir ruhsal hastalığı
tanımlamış ve buna anaklitik depresyon
adını vermiştir.
• Anneden ya da anne yerine konulan yetişkinden birden
ayrılan ve bakımevine verilen bocuklardan bazıları önce
çok şiddetli ve uzun süreli ağlamalarla tepki gösterirler.
Ağlamaları dindirilemez, yatıştırılamaz; kısa süreli susma
sırasında yanlarına biri yaklaşacak olsa yeniden ağlamaya
başlarlar.
• Sustuklarında yüzlerinde yorgun ve küskün bir ifade belirir
(protesto dönemi).
• Yeme giderek azalır, kilo kaybı başlar, fizik gelişme
duraklar, kusma ve ishaller olur. 2-3 hafta sonra bir
durgunluk başlar.
• Küskün üzüntülü görünüm belirgindir (depresyon dönemi).
İkinci aydan sonra çocuğun duygusal tepkileri giderek azalır
ve küntleşir.
• Çevreye, yanına yaklaşanlara ilgisiz kalır (içekapanım
dönemi). Anne üç ay içinde dönerse bebek giderek, eski
durumunu alır.
• Ayrılık üç ayı geçerse durumda geriye dönüş, iyileşme
olmaz. Giderek yuva hastalığı (hospitalizm) yerleşir.
6 aylıktan önce görülmeyişini R. Spitz
anne-çocuk arasındaki ruhsal bağın
henüz gelişmemiş, pekişmemiş oluşuna
bağlar.
Uzun Süreli Anne Yoksunluğu
(hospitalizm, yuva hastalığı)
İlk yaşlarda ailelerden ayrılıp yetiştirme
yurtlarına verilen ya da uzun süre
hastanede kalan çocuklarda görülen bir
sendromdur. Burada tek neden anne
yoksunluğudur. Anne ya da anne yerine
geçen bir yetişkin ile teke tek ilişkiden
yoksun olan çocuk, duygusal ve duyusal
(sensoridal)beslenmeden de yoksundur.
• Uyaranlara güç ve geç cevap verirler. Çevreye
ilgisizdirler.
• Oturdukları yerde sallanma, geviş getirme, kafa
sallama ve vurma hareketleri çok sık görülür.
• Bedensel haz kaynaklarına (parmak emme, sallanma
gibi) sık başvururlar.
• Yalancı geri zekalılık çok görülür ve genellikle kalıcıdır.
İlk yaşlarda yuvalara verilen çocuklar 3-4 yaşlarından
sonra tekrar evlerine dönseler de zekaları normale
dönmeyebilir.
• Beslenme ve bakım yönünden iyi yaşam koşulları
içinde bulundurları halde hastalanma ve ölüm oranının
yüksek olduğu araştırmalarla saptanmıştır.
• Yürüme, konuşma, tuvalet eğitimleri geridir. Boyları,
kiloları kronolojik yaşlarının altındadır
Tedavi: Yerine koyma.
Oyun Çağı Dönemi
• Oluş Nedenleri: Psikososyal faktörler
(ayrılık, taşınma, hastalık, kardeş
doğumu, kayıp vb..)
• Belirtiler: Beklenen gelişmeyi
göstermez, geri çekilme, hareketlerinde
azalma veya hırçınlaşma, huysuzluk,
davranış bozukluğu, uyku, yeme
alışkanlıkları ve dışkılamada bozulma,
değişim ve gerileme meydana gelir.
• Tedavi: Aileye veya stres yaratan
durumlara yönelik tedbirler ve öneriler.
• Oyun tedavisi: Bunları yaparken başlıca
amacımız çocuğun hayatına girmek,
halledemediği konuyu halletmesine
yardımcı olmak, zihin gündemini
değiştirmek ve umutlandırmaktır.
Okul Dönemi
• Nedenleri: Stres yaratan durumlar, arkadaş,
okul, aile ilişkilerinde yetersizlik, kronik hastalık
ya da biyolojik yatkınlık.
• Belirtiler: Huysuzlanma, geri çekilme,
davranış sorunları (yalan söyleme, vurma,
kırma vs..), vejetatif semptomlar (uyku, iştah,
ilgi ve aktivite azalması), intihar düşünceleri,
okul ve evden kaçma, ders başarısında
düşme.
• Tedavi
1. İlaç Tedavisi: Tetrasiklik
antidepresanlara genellikle 12 yaşından
sonra başlanır. 6-12 yaş arası çocuklara
trisiklik antidepresan verilir (imipramin,
klomipramin vs...) .
2. Grup Tedavisi
3. Oyun Tedavisi
4. Aile Tedavisi
Ergenlik Dönemi
• Nedenleri: 1. Stres faktörleri: arkadaş, okul,
aile ilişkilerinde bozulma, planlarda aksama,
kronik hastalık, ayrılma, kayıplar
2. Biyolojik yatkınlık
• Belirtiler: Belirtiler iki hafta boyunca sürer,
başka bir hastalığa bağlı olmamalıdır. Kendisi
ya da etrafındakilere göre depresif
duygudurum içinde olmalıdır, bu hemen her
gün olmalı ve gün boyu sürmelidir, gençlerde
duygudurum irritabl, öfkeli, kızgın vs... olabilir.
• Tedavi: 1. İlaç tedavisi: Organik
bozukluk olmasa bile değişmiş olan
dengeyi düzeltmek için kullanılır.
2. Psikoterapi: Her zaman
endikedir.
3. Aile ve okul işbirliğini
sağlamak.
Depresyonun tedavisi
Çocukluk çağındaki depresyonun tedavisi için
genellikle ilaçlar tercih edilir. Çünkü depresyon
fark edilmeden önce orta derecede şiddetli
hale gelmiştir. Hafif depresyon, psikoterapi,
bilişsel davranış terapisi gibi psikolojik
tedavilere yanıt veren bir depresyondur.
Fakat hafif ve orta dereceli depresyonların
tedavisinde hem ilaç hem de psikolojik
tekniklerin kullanıldığı bir tedavi yöntemi
gerekmektedir.
1.Psikolojik Tedaviler
Psikoterapi; küçük çocuklar için oyun terapisi,
daha büyük çocuklarla gençler için psikoterapi
(konuşma terapisi) depresyona neden olan
bazı konuların çözümüne yardımcı olabilir.
Terapist özellikle küçük çocuklarda terapiyi
ilginçleştirmek için oyunlar, bilmeceler,
hikayeler kullanır. Gençlerde grup terapisi çok
etkili olabilir. Çünkü gençler,duygularını kendi
aralarında paylaşmayı bir yetişkinle
paylaşmaya tercih ederler.
2.İlaçla Tedaviler
İlaçlar bipolar bozuklukta hayat kurtarır.
Hem manik hem de depresif durumları
engellemek ciddi kavrama güçlüğü
çekiyorlarsa aileler; ilaçlara ve aynı
zamanda nöroleptiklere başvurmalıdırlar.
Çocuğunuzun Depresyon Sorunlarının
Üstesinden Gelmesine Yardımcı Olmak İçin
Neler Yapılabilir?
1. Depresyon belirtilerini fark edin. Depresyon
yavaş da başlayabilir, hızlı da. Çocuğunuzda
depresyon olup olmadığını anlamak için
kontrol tablosunu gözden geçirin.
2. Çocuğunuzun depresif göründüğünü fark
ettiğinizde harekete geçin. Doktoruyla, okul
danışmanıyla veya bir terapist önermeleri için
bir ruh sağlığı merkeziyle bağlantıya geçin.
3. Depresyona neden olabilecek aşırı stresi
ve diğer risk faktörlerini engelleyin. Stres
depresyona yol açmaz fakat kondinasyonun
kötüye gitmesini sağlayabilir. Eğer kontrolünüz
altında olan stres yaratan durumlar varsa
(aldığı notlar veya kıyafetleri hakkında
konuşmak gibi ) bunları ortadan kaldırın.
4. İntihara meyilli davranış belirtilerini fark
edin ve hemen müdahale edin. Eğer
çocuğunuz “Keşke ölsem”, “Artık
dayanamayacağım”, “Bensiz daha mutlu
olursunuz” gibi şeyler söylüyorsa harekete
geçmelisiniz. Durumu görmezden gelip
kendiliğinden geçmesini beklemeyin.
5. İntihar hakkında konuşun. Bu O’nun aklına
olmadık fikirler sokmak, onun kendine zarar
vermesine ortam yaratmak demek değildir.
Tam tersine intihar hakkında konuşmak bazen
intihar girişimini engeller. Çocuğunuzla
konuşun ve O’nu neyin rahatsız ettiğini bulun.
Çocuğunuzun en büyük korkusu, kimsenin
yardımını almamaktır ve gerçekten başka
seçeneği olmadığını düşündüğünde kendine
zarar verebilir. O’nu yalnız bırakmayın. Bu
durum acil bir durumdur
Depresyon gibi psikiyatrik bir hastalık
konusunda gerçekten etkili olmak
istiyorsanız, çocuklar hastalanmadan
önce bir şeyler yapmalısınız. Gerçek
çözüm psikolojik bağışıklık aşısıdır.
YAS VE YASA MÜDAHALE
Farklı gelişimsel dönemdeki
çocukların ölümün anlamına ilişkin
kavramsal anlayışları farklıdır. Yasın
görünümü ve sonuçları, çocuğun bu
durum yaşandığı anda sahip olduğu
ölümle ilgili kavramların gelişimine
bağlıdır.
2- 2.5 yaşındaki çocukların ölümle ilgili fikirleri
çok belirsizdir. Buna karşılık 2 yaşından küçük
bebekler ise ölümle ilgili herhangi bir kavramı
anlayamazlar. Çok küçük çocuklar için ölüm
gündelik hayatta var olan birinin artık orada
olmaması kadar basit bir anlama gelmektedir.
6- 10 yaş arasındaki dönemde yer alan
çocuklar için zamanla ölümün geri dönülmez
oluşu ve tüm yaşam işlevlerinin durduğu
anlaşılmaya başlanır. 7 yaş civarında ölümün
engellenemez ve evrensel bir olgu olduğu artık
kavranmaya başlanır.
• Çocukla ölüm hakkında genelde yaşayan
ebeveyn konuşur. Bu olmadığı zaman
ise çocuk acı haberi sığınacağı ve
dayanacağı bir kimseden duymalıdır.
Beklenmedik ölümlerde çocuğa
alıştırarak haber verilmesi düşünülebilir.
• Özellikle küçük çocuklarla konuşurken
ölümü uykuya benzetmemek çok
önemlidir. Çünkü çocuk uyursa
kendisinin de öleceğinden
endişelenmeye başlar.
• 6 yaşından önce yapılan dini
açıklamaları, çocuk genellikle
yorumlamakta güçlük çeker ve daha da
korkabilir.
• Ölümün yaşamın sonu olduğu ve ölen
birinin hiçbir şekilde geri
dönmeyeceği çocuğa uygun ve basit
bir dille anlatılmalıdır. Çocuğa ölen
birinin bütün vücut fonksiyonlarının
durduğunu, yani ölen birinin nefes
alamayacağı, yemek yiyemeyeceği, bir
şey içemeyeceği, oyun oynayamayacağı,
düşünüp hissedemeyeceği söylenebilir.
• Çocuklar, ölüme kendilerinin neden olduklarını
da düşünebilirler. Aynı şeyin kendilerine ve
yaşayan ebeveynlerine de olacağından
endişelenirler ve “bana kim bakacak” kaygısı
yaşayabilirler. Duygularını sözelleştirebilmeleri
için cesaretlendirme ve ona yardımcı olacak
birilerinin olacağı güvencesi, bu kaygılarla baş
etme de onlara yardımcı olur.
Bununla ilgili olarak çocuğa, ölümün diğer
insanların davranışlarından bağımsız olarak
ortaya çıktığı ve onun hiçbir şekilde hastalıktan
veya ölümden sorumlu olamayacağı ayrıntılı
bir biçimde anlatılmalıdır.
•
•
•
•
Normal Yas Süreci
İnkar Dönemi
Arama ve İsyan Dönemi
Çökkünlük ve Onarma Çabaları Dönemi
Yeniden Bütünleştirme ve Yapılandırma.
•
•
•
•
•
•
•
Yastaki Kişilerde Çoğunlukla
Görülen Özellikler
Gerçeğin anlaşılması süreci; Kaybın inkarından
kabulüne geçiş,
Anksiyete ve korku duygularının sıklıkla yaşanması,
Kaybedilen kişiyi aramaya yönelik davranışlar,
Yoğun öfke ve suçluluk duyguları,
İçsel kayıplara ve yok olmaya ait yoğun kaygı ve
korkular,
Ölen kişiye ait belirtilerin, davranışların ve tutumların
taklit edilip sürdürülmesi,
Normal yas sürecinin anormal görüntüleri.
Aileye ve Öğretmenlere Öneriler
1. Açık ve dürüst iletişim
• Yaşa uygun açıklamalar yapın
• Soyut açıklamalardan uzak durun
• Ölüm bir seyahat ya da uyku olarak
açıklamayın
2. Bilişsel beceri kazanmaları için süre
tanıyın
• Sorulara ve konuşmaya izin verin
• Kısa konuşmaları kabul edin
• Fotoğraf albümlerine bakın
• Çocukların mezarı ziyaret etmeleri
sağlayın
• Çocukların oyunlarını kabul edin
3. Kaybı gerçek hale getirin
• Çocuğun cenaze törenine katılmasına
izin verin
• Kendi duygularınızı saklamayın
• Ölen kişiyi hatırlatan şeyleri ortada
bırakın
4. Duygusal başa çıkmayı kolaylaştırın
• Gereksiz ayrılıkları önleyin
• Çocuklarla ana babalarına veya kendilerine bir
şey olacağına ilişkin kaygıları hakkında
konuşun
• Çocuklarla suçluluk duyguları hakkında
konuşun
• Yaşadığı zor durumla baş edebilmesi için
çocuğun, oyun oynamasını, spor yapmasını,
farklı sosyal aktivitelere yönlendirilmesini
sağlayın
OKUL FOBİSİ
Okul fobisi kuvvetli bir endişe nedeniyle
çocuğun okula gitmeyi reddetmesi ya da bu
konuda isteksiz görünmesidir.
Okul fobisi olan çocuklar okula olan
isteksizliklerini tipik bir biçimde bedensel
yakınmalarla dile getirirler. Mide bulantısı,
karın ya da baş ağrısından şikayet ederler.
Okula gitmemelerine karar verilir verilmez
belirtiler kaybolur. Ertesi gün aynı şikayetler
yine ortaya çıkar.
Nedenleri:
Diğer fobilerde olduğu gibi okul fobisinde
de kalıtımsal ya da yapısal etkenlerden
çok psikolojik yaşantıların önemli yer
tuttuğu görülür.
Yapılan araştırmalar okul fobisinin
okulun kendisinden değil, anne ve çocuk
arasındaki sorunlardan kaynaklandığını
ortaya çıkarmıştır
Okul fobisiyle evden ayrılma
korkusunu ortaya çıkaran nedenler
şaşılacak ölçüde benzerlik
göstermektedir. Bunlardan birincisi
anne ve çocuğun ortak yaşam
(sembiyoz) ölçüsüne varan sıkı
ilişkileridir. İkincisi de bu ilişkiyi sarsan
hastalık, ayrılık gibi durumlardır. Başka
bir deyimle anneyi yitirme korkusuna yol
açan nedenlerdir
Okul fobisi olan çocuklarda şu üç temel
karakteristik kişilik özelliği gelişir :
1. Anne – babaları tarafından aşırı korunma
sonucu bağımlı bir birey olarak gelişirler.
2. Tüm gereksinimlerinin karşılanması çocuğun
çok isteyen ve hileye başvuran bir birey
olmasına yol açar. Bu tür çocuklar istedikleri her
şeye istedikleri an kavuşurlar.
3. Anne – babanın disiplin konusundaki
başarısızlıkları nedeniyle çocuğun isteklerine
set çekilememesi onda egemenlik duygusunun
gelişmesine neden olur. Bu durumda çocuk
bütün ev işlerine karışır.
Okul fobisi ile okul kaçağı olmayı birbirine
karıştırmamak gerekir.
OKUL FOBİSİ
OKUL KAÇAĞI
Çocuğun okula
gitmediğini anne-baba
bilir.
Çocuğun okula
gitmediğini anne –
baba bilmez.
Okula gitmemenin
temelinde başarısızlık
endişesi vardır.
Okulu sevmezler,
akademik bir amaçları
yoktur.
Okula gitmediklerinde
evdedirler.
Okula gitmediklerinde
ev dışındadırlar.
Anne – Babaya Öneriler
1. Çocuk okula gitmemek için ilk bahaneleri öne
sürdüğünde, okulla temasa geçin. Çocuk, bir
yandan okula gitmesi için ısrar ederken, diğer
yandan sorununu çözümlemeye çalıştığınızı
görürse ona iki ders vermiş olursunuz. Birincisi,
karşılaşılan sorunların çözümlenmesi
gerektiğidir. Diğeri, insanların karşılaştıkları
sorunları çözümlemeye uğraşırken istemese bile
çaba sarf etmek zorunda olduğudur.
2. Çocuğunuzun evde kalmasına izin verdiğinizde
onu yeniden okula göndermek güçleşecektir.
Aynı zamanda ona sorunlarla mücadele etmek
yerine kaçmayı öğretmiş olursunuz.
Anne – Babaya Öneriler
3. Okula gitmek istemeyen çocuğa soğukkanlı bir tutumla
yaklaşmak gerekir. Anne- babadan hangisi daha
kararlı ve tutarlı davranabiliyorsa çocuğu okula o
götürmelidir. Okulda süresi zamanla azaltılarak
çocukla birlikte kalınabilir.
4. Okul başarısının şimdilik önemli olmadığı anlatılmalı,
sıkıntılar anlayışla karşılanmalı, ama okula gitme
konusunda ödün verilmemelidir. Sınıfa girmek
istemese de okula gitmelidir. Öğretmenler odasında
oturması ya da bahçede dolaşması bile evde
oturmasından iyidir.
5. “Bir şeyin yok senin, naz yapıyorsun” gibi sözler
söylemekten kaçınmalıdır.
•
•
•
•
Öğretmene Öneriler
Okul fobisi olan çocukların annelerinin de
okula gelmeleri ve çocuk kendini rahat
hissedene kadar sınıfta kalmaları sağlanabilir.
Çocuğun okulda kalma süresi önce bir saat,
sonra yarım gün, sonunda tam gün olarak
kademeli şekilde arttırılabilir.
Her türlü olumlu ve olumsuz duygunun sınıfta
paylaşılmasına olanak sağlanmalıdır.
Öğretmenin çocuklar arasında kıskançlık ve
düşmanlık duygularını körüklememesi için bir
öğrenciyi sınıfın gözdesi haline getirmemesi
gerekmektedir
ÖĞRENME BOZUKLUKLARI
Zekası normal ya da normalin üstünde
olan bireylerin standart testlerde yaş,
zeka düzeyi ve aldığı eğitim göz önünde
bulundurulduğunda okuma, matematik,
yazılı anlatımda beklenilenin önemli
ölçüde altında olmasıyla tanısı konulan
bir bozukluktur.
Öğrenme Bozukluğunun
Sınıflandırılması
1.
2.
3.
4.
Okuma Bozukluğu (Disleksi)
Matematik Bozukluğu (Diskalkuli)
Yazılı Anlatım Bozukluğu (Disgrafi)
Başka Türlü Adlandırılamayan
Öğrenme Bozukluğu
1. Okuma Bozukluğu
Bireyde, yaşıtlarına göre okuma becerisinde yetersizlik
olarak kendisini gösterir. Bu durum kelimelerin hatalı
söylenmesi ve çarpıtılması, eklemeler veya çıkarmalar
yapma olarak gözlenilir. Şekilleri, yazılı harf karakterlerini,
noktalama işaretlerini, çizgileri algılamakta ve ayırt etmekte
zorluk yaşanılır. Okuma zorluğu harflerde, kelimelerde,
cümlelerde hatta bir paragrafta olabilir. Ayrıca okuma hızı da
oldukça düşüktür. Konuşma bozukluğu yaşayan çocuklarda
bu bozukluğun yanında fonolojik bozukluk ve sözel anlatım
bozukluğu da gözlenilebilir. Kelimeleri arka arkaya söylerken
zorlanma görülebilir, sesler karışabilir, cümleyi okurken
ortasından veya sonundan başlamak olabilir. Okuma
bozukluğu olan çocuklar çoğunlukla ikinci sınıf düzeyinde
fark edilir. Okuma güçlüğü en erken birinci sınıf düzeyinde
anlaşılabilir. Bazı vakalarda dokuz yaş ve sonrasına kadar
bu bozukluk belirgin olmayabilir
2. Matematik Bozukluğu
Öğrencinin matematikle ilgili etkinlik ve
becerilerde yaşıtlarına göre düşük performans
sergilediği görülür. İkinci veya üçüncü sınıfa
geldiğinde artık bu bozukluk öğretmen
tarafından açıkça gözlenilebilir. Matematik
bozukluğunun nedeni tam olarak
bilinmemektedir. Pek çok faktörün etkili olduğu
düşünülmektedir. Sosyo-ekonomik düzey,
beslenme bozuklukları, psikososyal gelişim,
eğitim kalitesi gibi etkenlerin olduğu
varsayılmaktadır.
Bireyler yaşıtlarına göre eksik matematik
eğitimi almışlarsa aritmetik performanslarında
yetersizlik görülebilir. Bu durum matematik
bozukluğuyla karıştırılmamalıdır. Sınıf veya
okul olarak yetersiz matematik eğitimi alan
öğrencilerin bu becerilerinde yetersizlik
görülebilir. Birey bağlı bulunduğu sosyal
grubun özelliklerine göre değerlendirilmelidir.
Matematik bozukluğunun varolduğunu
düşünmek için kişinin ihtiyacı doğrultusunda
yeterli düzeyde matematik eğitimi almış olması
beklenir.
3. Yazılı Anlatım Bozukluğu
Yazılı anlatım bozukluğu kişinin yazı yazarken
akranlarına göre düşük performans
göstermesiyle fark edilir. Kişinin el yazısında,
noktalama işaretlerinde, kelimeleri cümle
içinde doğru yere yerleştirmede bozukluklar
vardır. Yazma performansı kişinin zeka
kapasitesinin altındadır. Bu bozukluk nörolojik
veya duyusal bir eksikliğe bağlı değildir.
Okul çağı çocuklarında rastlanma olasılığının
% 3-10 kadar olduğu tahmin edilmektedir.
Yazılı anlatım bozukluğu, yaygın
gelişimsel bozukluk ve zihinsel öğrenme
yetersizliğinden ayrıştırılmalıdır.
Ayrıca iletişim bozuklukları, okuma
bozukluğu, görme ve işitme
bozukluklarıyla da karıştırılmamalıdır.
Öğrenme Bozukluğu Gösteren Öğrencilerin
Hafıza ve Kavrama ile İlgili Özellikleri
• Kısa süreli hafızalaları zayıftır. (Karşılaştırma,
organize etme, bilgi kodlama işlem süreçleri)
• Uzun süreli hazfızaları zayıftır. (bilgiyi
zamanlama ve organize etme)
• Kavramada;
• Bilgileri elde etme saklama süreçlerinde;
• Bu stratejileri ne zaman, nerede ve neden
önemli olduğunu anlamada;
• Bu stratejileri uzun vadeli ve düşünerek seçme
ve harekete geçmede
yetersizlikleri görülebilir.
Davranışsal ve Sosyal özellikleri
• Uygun olan sosyal davranışın ne
olduğunu, nasıl gösterebileceğini ve
uygun olan davranışı öğrenmede,
• Beden dilini ve anlamalarını öğrenmede
güçlük çekmektedirler
Öğrenme Bozukluğunun Nedenleri
•
•
•
Nörolojik Nedenler
Genetik-Kalıtımsal Nedenler
Çevresel Nedenler
Görsel Algı Bozuklukları:
1. Şekil-pozisyon algısındaki bozukluk
2. Şekil-zemin algısındaki bozukluk
3. Uzaklık-derinlik-boyut algısındaki
bozukluk
1. Şekil-pozisyon algısındaki bozukluk:
Çocuk gördüğü şeyin şekil ve
pozisyonunu algılamada güçlük
çekebilir. Harfleri ters ya da dönmüş
olarak algılayabilir.
Örneğin; b-p,3-5,6-9,p-b gibi harf ve
rakamları ters çevirir. Sözcükleri ters
çevirebilir, koç-çok,ev-ve gibi.
2. Şekil-Zemin algısındaki bozukluk:
Bu problem, bir bütünün önemli olan bir
parçasına odaklaşmada zorluklara
neden olur. Okuma bu beceri ile ilgilidir.
Çünkü okuma söz dizilerine
odaklaşmayı, soldan sağa ve satır satır
izlemeyi gerektirir.
3. Uzaklık-derinlik-boyut algılamada
bozukluk:
Çocuk derinliği kestiremediği için eşyalara
çarpar, sandalyeden düşer. Açık alanda
oynarken mekanda pozisyonlarını algılamada,
sağ-sol ayırt etmede güçlük çeker. Top
yakalamak, ip atlamak, yap-boz yerleştirmek,
çekiç kullanmak bu problemin olan çocuklar
için güç işlerdir.
İşitsel Algı Bozuklukları:
Duyulan sesleri yanlış algılayabilir.
Benzer sesler arasındaki farkı ayırt
etmeye bağlı güçlüğü olan çocuklar
sesleri birbirine karıştırabilirler.
Örneğin; soba yerine sopa, kova yerine
kafa, bavul yerine davul gibi
1. İşitsel Figür-Zemin ayırt etme güçlüğü:
Aynı anda işitilen farklı seslerden birine
odaklanma güçlüğü olarak tarif edilen bu
sorunda çocuk farklı seslerin figür-zemin
ayırımını yapmakta güçlük çekebilir.
Örneğin; TV seyrederken kendisine
seslenince bakmaz, işitmiyormuş gibi
görünürler. Yine TV seyrederken duydukları
kapı ya da telefon sesinin bulundukları
mekandan mı yoksa TV’den mi geldiğini ayıt
edemezler.
2. İşitsel algıda kopukluk (auditory lag):
Ardarda söylenen mesajların bir kısmını
kaçırabilirler, algılayamazlar.
Örneğin; odana git, arkadaşına telefon
edip ödevlerini al ve kitaplarınla birlikte
buraya gel denildiğinde bu mesajın bir
kısmını duyar yerine getirir, diğerlerini
duymaz.
Dokunsal Algı Bozuklukları:
Dokunsal algı sorunu olan çocuklar
gözleri kapalıyken dokunma duyusu
yardımıyla nesneleri tanımlayamaz.
Örneğin; eline verilen oyuncağın ne
olduğunu anlayamaz, avucuna yazılan
sayı ve yazıyı tanımlamakta güçlük
çeker.
Bütünleme:
Beyne giden bilgi kaydedilince anlaşılması
gerekir. Bunun için 3 aşama tanımlanmaktadır.
Sıraya koyma, soyutlama ve organizasyon. Bu
aşamalardan geçen bilgi bütünleşir. Özgül
öğrenme güçlüğü olan çocuklarda bu
aşamaların birinde ya da tümünde sorunlar
söz konusudur. Sıraya koyma bozukluğu olan
çocuktan dinlediği hikayeyi anlatması
istendiğinde başını sonunu karıştırır.
Bellek-Depolama:
Gelen bilgi beyinde kaydedilir, anlaşılır,
yorumlanır ve daha sonra kullanılmak
üzere bellekte depolanır. Özgül öğrenme
güçlüğünde daha çok kısa süreli bellek
bozukluğu görülür.
Ülkemizde öğrenme bozukluğu olan
çocuklar alt özel sınıflarda,
kaynaştırmaya yönelik normal sınıflarda
eğitim almaktadırlar.
Bu ortamlarda eğitim alan çocuklar
için gerekli olan eğitim
düzenlemelerinin yeniden yapılması
gerekmektedir.
•
•
•
•
Davranışçı yöntemin özellikleri:
Karmaşık davranışlar daha az karmaşık
davranışlara ayrılır.
Bu becerilerin öğrenilmesinde uygulamaların
yeterince tekrarlanması önemlidir.
Doğru yapıldığında pekiştirmeye yer verilir ve
çocuk ödüllendirilir.
Çocuğun göstermiş olduğu ilerlemelerin
düzeyleri sık sık ölçülür
DİKKAT EKSİKLİĞİ VE
HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU
Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu
(DEHB) aşırı hareketlilik, kısa dikkat
süresi ve dürtüsellik ile karakterize bir
bozukluktur.
DEHB (Hiperaktivite-dürtüsel tip)
DEHB (Dikkatsiz tip)
Hiperaktivite
Düşük enerji, hiperaktivite yok
Yerinde oturamama
Hayal kurarak sırasında oturma
Çok konuşma
Sessiz, az konuşma
Yanıtları hemen verme
Sınıfta tepkisi yavaş
Düşünmeden önce konuşma ve
harekete geçme
İşleme hızında yavaşlık (bazen
karıştırma olur). Bilginin
hatırlanmasında yavaşlık algısalmotor hızında yavaşlık, yavaş yazma
Sınıfın soytarısı
Sessiz, sosyal olarak mesafeli
Arkadaş edinmekte ve sürdürmekte
güçlük, sosyal ipuçlarını
değerlendirememe
Akranları ile daha iyi anlaşma
DEHB’NİN Her İki Tipinin de
Paylaştıkları Ortak Özellikler
•
•
•
•
•
•
•
•
•
Dürtüsellik
Dikkatsizlik
Ev ödevine okul çalışmasına başlamada zorluk
Dikkati sürdürmede güçlük (göreve devam etmede)
Yazılı ifadede ve matematikte problemler
Kötü el yazısı
Uyarıcı ilaçlara olumlu tepki
Kısa-süreli bellek problemleri
İşleyen bellek problemleri
DEHB’DE Öğrenmeyi Etkileyen
Belirtiler Nelerdir ?
1.
2.
3.
4.
Dikkatsizlik/Zayıf Konsantrasyon
Dürtüsellik
Zayıf Organizasyon Becerileri
Bozulmuş Zaman Algısı
1. Dikkatsizlik/Zayıf Konsantrasyon
•
•
•
•
Sınıfta Dinleme Güçlüğü
Ayrıntılara dikkat edememek
Okul çalışmasını bitirmekte ve görevini
sürdürmekte güçlükler
Notların farkında olmamak
2. Dürtüsellik
•
•
Çalışma sırasında acele etmek
Hazzın geciktirilmesinde güçlük
3. Zayıf Organizasyon Becerileri
•
•
•
•
•
•
Organize olamamak
Düşüncelerini düzenlemede güçlük
Göreve başlamada güçlük
Görevi bölümlere ayırmakta güçlük
İlk başta atılması gereken adımı atmakta
güçlük
Uzun süreli projeleri planlamada güçlük
4. Bozulmuş Zaman Algısı
•
•
•
•
Zamanın geçişini doğru olarak
kararlaştıramamak
Ağırdan almak
Zamanı yönetme becerilerinde zayıflık
Okul çalışmasını tamamlamak için
uygun zaman oluşturmakta güçlük
DEHB’si olan çocuklarla çalışırken dikkat
edilmesi gereken en önemli nokta, annebaba, öğretmenler ve psikolojik
danışmanın birbirleriyle işbirliği içinde
destekleyici ve bilinçli yaklaşımlarıdır.
Ana-babalar ve öğretmenlere yönelik
çalışmalarda dört önemli nokta vardır:
(1) Ayırt edilmemiş hastaların bulunup
tedavi edilmesine yönelik çalışmalar,
(2) Bilgi aktarımı,
(3) Ana baba ve öğretmenlere destek
olma,
(4) Ana-baba ve öğretmen tavırlarında
değişime yönelik yakışımlar.
DEHB ve Öğrenme Güçlüğü
Hiperaktif çocuklar da okulda en az diğer arkadaşları
kadar başarılı olabilirler. Bir çocuğun hiperaktif olması
onun yeterince zeki olmadığı anlamına gelmez. Bu
çocuklar düzensiz ve dikkatsiz olabilirler, fakat bu
onların öğrenme yeteneklerinin olmayışından değil,
hiperaktiviteden kaynaklanmaktadır. Göz önünde
bulundurulması gereken hususlardan biri; DEHB'li
çocukların önemli bir bölümünün öğrenme güçlüğü de
çektiğidir. Genel zekâ testlerinden elde edilen verilere
göre bu çocukların normal bireylerin çok gerisinde
olmadıkları anlaşılmaktadır. Ancak bunlarda öğrenme
güçlüğünden kaynaklandığı varsayılan akademik
başarısızlıklar daha belirgindir.
DEHB’nin ortaya çıkma nedeni tam
olarak bilinmemektedir. Eldeki
bulgular tek bir nedenin sorumlu
tutulmayacağını göstermektedir.
Biyo-psiko-sosyal nedenlerin ortak bir
biçimde yer aldığı düşünülmektedir.
Tedavi Süreci
İlaçla Tedavi
•Uyarıcılar
•Antipsikotik
ilaçlar
•Antideprsanlar
Psiko-Eğitimsel
Müdahaleler
•Davranışsal
terapiler
•Aile terapisi
•Problem çözme
becerileri
Eğitsel
Yaklaşımlar
•Anne-baba
eğitimleri
•Öğretmen
eğitimi
•Uygun eğitim
ortamının
hazırlanması
• İlaçla Tedavi
Günümüzde DEHB belitileri ilaçlar ile
oldukça başarılı olarak düzeltilebilmektedir.
Farklı türde ilaçlar kullanılmaktadır. En sık
kullanılanlar psikostimülanlardır.
• Psiko-Eğitimsel Müdahaleler
Psikolojik müdahale genel olarak; DEHB’li çocuğun
ne hissettiğini ve nasıl iyi hissedebileceklerini dikkate
alır. Bu çocuklar günlük hayatta çok fazla olumsuzluk
yaşarlar. Diğer çocuklardan farklı oldukları sürekli
olarak kendilerine hissettirilir.
Aile iletişiminde ciddi sorunlar varsa ve çocuktaki
bozukluğun gidişini olumsuz etkiliyorsa “aile terapisi”
gerekebilir. Psiko-eğitimsel müdahaleler işte bu
noktada DEHB’li çocukların içgörülerini geliştirmeyi,
onlara bazı psikososyal beceriler kazandırmayı,
ailelerine ve öğretmenlerine destek olmayı
amaçlamaktadır.
• Eğitsel Yaklaşımlar
DEHB’si olan öğrenciler günlerinin büyük
bir kısmını okulda geçirmektedirler.
Dolayısıyla öğretmenlerinin DEHB
konusunda bilgilendirilmeleri ve eğitim
ortamını DEHB’li öğrencilerin
ihtiyaçlarına göre düzenlemeleri büyük
önem kazanmaktadır.
Ailelere Öneriler
1. Öncelikle ailenin hiperaktivite hakkında bilgi sahibi
olması gerekir. Çünkü çocukta var olan sorunların
nedenlerini başka yerlerde aramak çözüm üretmeyi
engellediği gibi, telafisi mümkün olmayan yanlış
yaklaşımlar sergilenmesine neden olacaktır.
2. Çocuğunuzun eğitimi konusunda sık sık öğretmenleri
ile diyalog kurmaya çalışın.
3. Günlük programınızı gözden geçirin. Çocuğunuzun
rutin olarak yapması gereken sorumluluklarını
görebileceği bir yere asın. Eğer değişiklik yaparsanız
bunları çocuğunuza açıklayın. Değişiklikleri
anladığından emin olun.
4. Ev kurallarını gözden geçirin. Ailedeki
davranış kurallarını açık ve kısaca belirleyin,
kural koyduğunuzda bunların çok belirgin ve
özel olmasına dikkat edin. Kuralları yazıp asın.
Kurallara uymadığında karşılaşacağı sonuçları
yazın, uymadığında yaptırımlar adil, hızlı ve
tutarlı olmalıdır.
5. Çocuğunuzun nasıl davranması gerektiği
konusunda model olun. Çocuğa ne
yapmamasından ziyade ne yapması
gerektiğini vurgulayın. Kabul edilebilir davranış
yolları teklif edin.
6. Ödülleriniz çocuklarınız için anlamlı ve güçlü ödüller
olsun. Sık sık geri bildirim verin. Çocuğunuza onun ne
yaptığının farkında olduğunuzu gösterin. Ayrıca
ödüllendirmelerde aşırıya kaçılmamalı ve doğal olmasına
dikkat edilmelidir. Sahte övgüler çocuğun özsaygısını
geliştirmez. Aksine onların kızmasına ve sinirlenmesine
neden olabilir.
7. DEHB’li çocuklar dikkatlerini toparlayamadıkları için
talimatları anlamayabilirler. Çocuğunuza talimat
verirken dikkatini çekin, gözlerinin içine bakın, açık
ve sakin bir şekilde kısa cümle ile tanımlayın. Daha
sonra talimatı çocuğunuzun size tekrarlamasını
isteyin. Bunu yaparken çocuğunuzun ihtiyacını göz
önüne alın.
8. Dürtüsel davranışları nedeniyle DEHB’li çocukların
kendisine ve çevresine zarar vermemesi için
davranışlarının gözetimine önem verilmesi
gerekmektedir. Özellikle bu çocuklarda kendi başına
kalma becerisinin geliştirilmesinde dolaylı olarak
gözetlenmesi önemlidir.
9. DEHB’Lİ çocuklar boş zamanlarını değerlendirme
konusunda sıkıntı yaşarlar. Yapılandırılmış oyun ve
etkinliklerde sabırlı davranamadıkları için başarısız
olurlar. Bu nedenle ebebynlerin çocukların dikkat
sürelerine uygun, kısa süreli, eğlenceli oyunlar seçmesi
daha uygun olacaktır(Hikayelerin tartışılması, hikayeleri
anlatmaları v.b).
10. Bütün çocuklarda olduğu gibi sevginin
bir göstergesi olan fiziksel temas DEHB’Lİ
çocuklar için de önemlidir. Sık sık onlara
dokunun, sevginizi somut olarak gösterin.
Bunu oyunlarınızın seçiminde de
kullanabilirsiniz.
11. DEHB’Lİ çocuklarla ilgilenirken esprinizi
kaybetmeyin ve sabırlı olmaya çalışın.
12. DEHB’Lİ çocuğu olan anne-babaların
diğer çocukları için de gereken zamanı ve
emeği ayırması gerektiğini unutmamalıdır.
13. DEHB’li çocukla yaşamanın ne kadar
zorlayıcı olduğunu kabul edin fakat, kendiniz
için de özel zamanlar ayırın. Bunun hem sizin
hem de çocuğunuzun gelişimi için önemli
olduğunu asla unutmayın.
14. DEHB olan başka aileler ile görüşmeye,
destek grupları oluşturmaya ve bunlara
katılmaya çalışın. Sorunlarla nasıl baş
edebildiklerini görmek de başkaları için faydalı
olacaktır. Yalnız olmadığınızı görmek sizi daha
güçlü kılacaktır
15. Anne baba olmak genellikle zordur.
DEHB’li olan çocuğun anne-babası
olmak ise daha fazla sabır, pratik ve
beceri gerektirir. Kendinize karşı daima
hoşgörülü olun. Unutmayın kimse
mükemmel değildir.
1.
2.
3.
4.
DEHB İle İlgili Olarak Her
Öğretmenin Bilmesi Gerekenler
DEHB bütün dünya çocuklarının
%5’inde görülmektedir.
Nörobiyolojik bir bozukluktur.
Farklı üç tipi vardır.
Tüm DEHB’si olan öğrenciler
birbirlerine benzemezler.
5. Diğer bozukluklar ile birlikte görülme olasılığı
vardır: Özel öğrenme güçlüğü, karşı koymakarşı gelme bozukluğu, anksiyete,
depresyon, davranım bozuklukları vs.
6. Bir çok çocuk için ilaç oldukça etkilidir.
7. Yaşa-uygun gelişimsel becerilerde 2-4 yıllık
bir gerileme olabilir.
8. Ergenlikte DEHB tümüyle kaybolmaz.
9. Bazı davranışları, nörotransmitterlerdeki
yetersizliklere bağlıdır.
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
Yürütme işlevlerinde güçlükler okuldaki başarıları
için önemlidir. Bu becerilerdeki eksiklikler şunları
kapsamaktadır:
Bellek ve anımsamadaki zayıflık
Dürtüsellik
Engellenmeye toleransın düşük oluşu
Davranışı idare eden iç konuşmanın kullanımı
Karmaşık problemleri çözmede güçlük
Unutkanlık ve organize olamama
Okul çalışmasında düşme
Ceza ve ödül yoluyla öğrenmede zorluk
Bozulmuş zaman algısı
Uyku sorunları
Rutindeki değişiklik ve geçişlerde güçlük
DEHB’Sİ Olan Çocukların Öğrenme
Stilleri Nasıldır ?
Dr. Edna Copeland, son yirmi yıl
boyunca öğrencilerin öğrenme stilerinin
işitselden görsele kaydığını, bütün
öğrencilerin % 60’ının görsel öğrenme
stratejileri ile daha iyi performans
gösterdiğini ve bu stratejileri tercih
ettiğini belirlemiştir.
1.
2.
3.
4.
Öğretmenlere Öneriler
Sınıf kurallarını, ödüllerini, cezalarını net biçimde belirtin,
yazıp asın ve tutarlı olarak uygulayın.
Öğrenciniz ile göz iletişimi kurmanız önemlidir. Göz
temasının kesilmesi öğrencinin hatalı davranışını
görmesini sağlar. Ayrıca sınıf içerisinde talimatlar
verirken göz temasına dikkat edin ve anladığından emin
olun.
Öğrencinin davranışın değerlendirilmesi sınıf dışında
yapılmalı. Yapılan konuşmalarda çocuk öğretmeninin
beklentilerini anlar ve kendinin desteklendiğini görür.
DEHB olan çocuklar görsel olarak öğrenen çocuklardır.
Dolayısıyla öğretmenin örneklendirmesi ve görsel
malzemeden yararlanması çok etkili olacaktır.
Öğrencinin aktif olarak öğrenmeye katılımı esastır.
5. Sınıf içerisinde daldıklarını hissettiğinizde, sessizce
yanına gidin uygun ses tonuyla konuya dikkatini çekin.
Örneğin uygun bir soru sorabilirsiniz.
6. Yaptığınız çalışmalarda verdiğiniz sürenin yeterli olup
olmadığına dikkat edin. Yetersiz süreden dolayı
başarısızlık çocuğun yeteneklerinden şüphe etmesine
neden olabilir.
7. Sınıf içerisinde her gün yaptıkları çalışmaları ve
ödevlerin düzenli kontrolünün yapılması ve kayıt
edilmesi önemlidir. Ayrıca aileye çocuğun akademik
ve davranış gelişimiyle ilgili ayrıntılı ve düzenli bilgi
verilmesi ve aileye taleplerini açık ve net bir şekilde
sunması gerekmektedir.
8. Ödevlerini tahtaya yazın ve yüksek sesle okuyun. Ödev
yoksa “ödev yok” diye uygun bir yere yazın. DEHB’li
çocuklar yaptıkları işin neresinde kaldıklarını kolay
unuttuklarından hatırlatıcı listeler kullanmaya özen
gösterin. Büyük ödevleri küçük parçalara ayırın.
9. Mola tekniğini uygulayın. Mola iki türlü olabilmektedir.
Birinci tür molada öğrenci olumsuz davranışın yapıldığı
ortamda kalmaktadır. Öğrenci, başını sıranın üzerine
koyarak 2-3 dakika öylece kalır. Mola yeri sınıfın ayrı bir
köşesi ya da başka bir oda da olabilir.
10. Sınıf duvarlarına, öğrencilerin dikkatini dağıtıcı şeyler
asmayın. Bu öğrencilerin sıraları öğretmen masasına
yakın olmalıdır. Ama onları orada amaçlı olarak tecrit
etmeyin.
11. DEHB’Lİ çocukları sınıfta hoşlandıkları biriyle
eşleştirin ve dost olmalarını sağlayın, bunu pekiştirin.
12. Şakacı, eğlenceli ve sürprizlere açık olun. Güne
yenilik getirin. DEHB’li çocuklar sürprizleri severler.
13. Onlara herhangi bir olay ya da konunun taslağını
çıkarmayı öğretin. Kitap okurken ve dinlerken not
alma strateji ve tekniklerini öğretin. Bu teknikleri
öğretmek kolay değildir fakat, bir kez öğrendikleri
zaman okumaktan ve ders dinlemekten sıkılmaz hale
gelebilirler.
14. Mümkün olduğunca bu çocuklara sorumluluk verin.
Bu sorumluluklar çocuk tarafından ceza biçiminde
algılanmamalıdır.
15. Sözel olmayan ipuçlarını kullanın. Ders anlatırken
dikkatsiz çocuğun yanına gidin ve omzuna dokunun. Ders
ilerlerken sınıfın etrafında dolaşın ve kitaptan okunan ya
da tartışılan bölümü gösterin. Ders planı hazırlarken bu
çocukların dikkatini nasıl çekeceğinizi ders planı içine dahil
etmeye çalışın. Odaklanmayı sağlayan araç gereç ve
etkinlikleri araştırın, kendi yaratıcılığınızı kullanın. Bu
çocuklarla çalışırken ders esnasında kullanabileceğiniz
işaretler geliştirmek sizin yaşantınızı kolaylaştıracaktır.
16.Sınıfta akran öğretimi yapmak DEHB’li öğrenciler için
oldukça yararlı olabilir. Akran öğretiminde geri bildirimler
daha çabuk sağlanır. Geri bildirimler vererek akademik
başarıyı artırabilirsiniz.
17.Ailelerle olumlu ilişkiler geliştirin. Sık yapılan iletişim
yardımcı olur
OBSESİF KOMPULSİF
BOZUKLUK (OKB)
Obsesif kompulsif bozukluk, biyolojik
bazlı psikiyatrik bir bozukluktur.
Çocuklarda endişeli düşünceler
(obsesyonlar) ve zaman alan ritüellerle
(kompulsiyonlar) kendini gösterir.
Obsesyon; tekrarlayıcı ve zorlayıcı
duygu ve düşüncelerdir.
Kompulsiyon sayma, kontrol etme ya da
kaçınma gibi bilinçli, standardize,
tekrarlayıcı düşünce ya da davranıştır.
Obsesyonlar kişinin anksiyetesini
arttırırken, kompulsiyonlar kişinin
anksiyetesini azaltırlar
Obsesyon ve kompulsiyonların yaygın olan bazı
özellikleri bulunmaktadır.
1. Bir düşünce ya da bir bir dürtü kişinin bilincine üsteleyici
ve kalıcı şekilde zorla girer.
2. Ana görünüme endişeli korku hissi eşlik eder ve sıklıkla
kişiyi ilk düşünce ve dürtüye karşı tedbirler almaya iter.
3. Obsesyon ya da kompulsiyon ne kadar canlı ve zorlayıcı
olursa olsun, kişi onu acayip ve mantıksız olarak algılar.
4. Obsesyon ve kompulsiyon egoya yabancıdır; yani kişinin
psikolojik varlık olarak kendilik yaşantısına yabancı
olarak yaşanır.
5. Obsesyon ve kompulsiyonlardan yakınan kişi genellikle
onlara direnmeye güçlü bir arzu duyar. Buna rağmen
hastaların yarısı kompulsiyona az miktarda direnç
gösterirler.
En Sık Karşılaşılan Obsesyonlar ve
Bunlara Eşlik Eden Kompulsiyonlar:
• Kir, Mikroplar Ve Diğer Bulaşıcı Maddelerle İlgili
Endişeler (Bulaşma Obsesyonu): Çocuklar,
kirlenmekten ve kendilerine herhangi bir şeyin
bulaşmasından fazlasıyla çekinirler. Korkulan nesne
çoğu zaman kaçınılması zor bir nesnedir (idrar, toz ya
da mikrop gibi). Bu obsesyonu takip eden
kompulsiyonlar içerisinde kirlenebileceği veya bir
şeylerin bulaşabileceği yerlerden uzak durması,
umumi tuvaleti hatta evdeki tuvaleti kullanamaması,
üstü kirlenebileceği için futbol takımından ayrılması,
mikrop bulaşması korkusuyla evden çıkamaması veya
saatlerce yıkanması sayılabilir.
• Kuşku Obsesyonu: Bu obsesyonu
kontrol etme kompulsiyonu izler. Çocuk
zarar görebileceğinden, sevdiklerinin
yaralanabileceğinden veya kendisinden
uzaklaştırılabileceğinden korkabilir; buna
tepki olarak kontrol etme ihtiyacı duyar.
• Bir Kompulsiyon Olmaksızın Zihne
Yerleşen Obsesyonel Düşünceler: Bu
obsesyonlar genellikle cinsel ya da saldırgan
bir eylemle ilintili yineleyici düşüncelerdir ve
kişi bu düşüncelerden ötürü kendinden utanır.
Örneğin çocuklar okulda altını ıslatmaktan,
beklenmedik bir anda küfretmekten veya
cinsel açıdan uygunsuz bir şey yapmaktan
korkabilirler. Cinsel içerikli obsesyonlar
çocuklardan çok ergenlerde gözlenir. Ayrıca
dinsel obsesyonlarda bu grup içerisinde
değerlendirilebilir.
• Düzenleme Veya Sıraya Koyma
Ritüelleri (Simetri ya da Kesin Olma
Obsesyonu): Çocuk bardağının
çatalından tam beş santim uzakta
durmasını veya yazı yazarken sayfa
kenarlarının eşit olması için uzun süre
uğraşabilir.
Öğretmen ve Velilere Öneriler
1. Çocuğunuzda OKB olduğundan şüpheleniyorsanız
okul rehber öğretmeninden veya konunun
uzmanından yardım isteyin. Erken tanı önemlidir.
Yetişkinlikte OKB tanısı alanların 1/3-1/2'sinde
hastalığın başlangıcının çocukluk veya ergenlik
döneminde olduğu saptanmıştır
2. Çocuğunuza destek olun. Obsesyon gerçek olmasa
bile çocuğunuzun hissettiği endişe gerçektir, onu
anlamaya ve sakinleştirmeye çalışın.
3. Dikkatini başka yöne çekerek, çocuğunuzun obsesif
kompulsif davranışlarını en aza indirmeye çalışın.
Çocuklar genellikle bir oyuna ya da aktiviteye yoğun
biçimde konsantre olduklarında obsesyon ve
kompulsiyonları yaşamazlar.
4. OKB’si olduğunu anlar anlamaz, çocuğunuzu tedavi
ettirin. OKB için birincil tedavi ilaçtır. Psikiyatrların
başlatacağı tedavide aktif rol almanız ve destekleyici
olmanız önemlidir.
5. Obsesif çocuklar erişkinlerden farklı olarak
belirtilerine ailelerini de ortak edebilirler. Tekrarlayıcı
sorularına yanıt beklerler, ailelerinin
kompulsiyonlarına katılmalarını isterler. Çocuğunuz
kendini güvende hissetmek için soru soruyorsa bu
soruyu kendisine sormasını sağlayın; eğer kompulsif
ritüellerine katılırsanız bu çocuğunuzun
obsesyonlarına yeteri kadar inandığınızı ve onu
“korumak” istediğinizi kanıtlar, böyle bir olasılık da
çocuğunuz için korkutucu olabilir.
6. Çocukların sevgi ve ilgi ihtiyaçlarının eksiksiz
karşılayın.
7. Çocukta kaygı uyandıracak durumları
saptayarak pedagojik yaklaşım sergilemeye
çalışın.
8. Özellikle disiplin yöntemlerinizin etkilerini
gözden geçirin.
9. Anne baba olarak davranışlarınızda tutarlı
olun.
10. Çocuğunuzun gerçekleri doğrultusunda
beklenti düzeyinizi ayarlayın ve
çocuğunuzda kaygı uyandıracak
beklentilerden uzaklaşın.
11. Korku ve kaygıların büyük bir kısmı
öğrenilmiştir, çocuğunuzda bu kaygı ve
korkuları tetikleyecek aşırı koruyucu ve
mükemmeliyetçi davranışlardan
kaçının.
UTANGAÇLIK VE
İÇEDÖNÜKLÜK
“Son zamanlarda çocuğum yabancıların
yanında çekingen davranıyor. Ama
onlarla tanıştıktan sonra bu tutumu
ortadan kalkıyor.”
Utangaçlık duygusu, yabancılarla
karşılaşma durumlarında artış
gösterebilir. Bu da çocuğun büyüme
döneminde normal kabul edilebilecek bir
durumdur.
Utangaçlıkta Yanlış
Anne-Baba Tutumları
1.
2.
3.
4.
5.
Çocuğa baskı yapmak
Çocuğu suçlamak
Çocuğu azarlamak
Çocukla alay etmek
Çocuğu utandırmak
Utangaçlık Pasifliğe, İçe Dönüklüğe Dönüşürse ?
Utangaçlık, pasifliğe-içe dönüklüğe dönüşürse ve bu
durum çocuğu zedeliyorsa, bu noktada davranış
bozukluğundan söz edebiliriz. Utangaç çocuk, yalnızca
yeni tanıştığı kişilere ve yeni girdiği ortamlara uyum
sağlamakta zorlanırken; içe dönük çocuğun hem aile
bireyleriyle, hem de kendi iç dünyası ile iletişimleri
zayıftır. Bu çocuklar mutsuz, hiçbir şekilde doyum
sağlayamayan, huzursuz, sessiz, kendi halinde gibi
görünen, çevresiyle iletişim kurmakta zorlanan ve
çevresine uyum sağlamakta güçlük çeken çocuklardır.
Utangaç çocuklar gibi, kısa bir süre sonra iletişim kurmak
bir yana, bu çocuklar sanki çevreleriyle iletişime direnç
gösteriyor gibi davranırlar.
Bu çocuklar çevresindeki etkinliklere
katılmaktansa sessizce izlemeyi yeğler.
Yaramazlık etmediği için göze batmaz.
Tepkileri önceden kestirilemez. Tek başına
oynamayı yeğler. Belli nesnelere düşkündür,
değişkenlikten hoşlanmaz. Eşya ve
oyuncaklarının eksilmesini ya da yerlerinin
değiştirilmesini hiç istemez. Duyguları iniş
çıkışlar gösterir. Nedensiz ağlama ve gülmeler
olur. Belli kişiler dışında kimseyle kolay ilişki
kuramaz.
•
•
•
•
İçedönüklüğün Temel Nedenleri
Hatalı anne-baba tutumları : Çocuğun en
ufak hatasını büyütüp, azarlamak, ayıplamak
ve cezalandırmak.
Çocuklara yapılan hatalı telkinler: “İyi çocuk
sessiz olur, uslu çocuk sevilir” gibi.
Çocuğa özgüvenini kazandıracak olan
ortamları ve olayları engellemek: “Sokağa
çıkarsan , dilenciler seni kaçırır ” gibi.
Çocuğun sosyal yaşantısının sınırlı olması
ya da hiç olmaması hali
•
•
•
•
Çocuğunuzun Utangaçlığının Üstesinden
Gelmesine Yardımcı Olmak İçin AnneBaba Olarak Yapabilecekleriniz:
Ona sosyalleşebileceği ortamlar
hazırlayabilirsiniz.
Onun daha dışa dönük olması için pratik
yapmasını sağlayabilirsiniz.
Onu çok sıcakkanlı olması için zorlamayın,
ama utangaçlığını kabullendiğinizi de
hissettirmeyin.
Olumlu bir örnek sunabilirsiniz.
•
•
•
•
Öğretmeninin Yapabilecekleri
Toplum önünde konuşmaktan ya da sosyal
iletişimden çekinme durumunun yaşanıp
yaşanmadığını tespit edebilir.
Olumlu, destekleyici bir sınıf ortamı yaratabilir.
Çocuğa sosyal yeteneklerini arttırabilmesi için
fırsatlar sunabilir.
Çocuğun sözlü sınavlarda endişe problemi
yaşayıp yaşamadığını anne babaya bildirebilir.
YALAN SÖYLEME
Yalan söylemek, bir hatayı gizlemek
amacıyla gerçeğe uygun olmayan bir
girişimde bulunmaktır. Bu girişim sözle
olabildiği gibi, jest yazı ve susmayla da
olabilir. Sosyal bir davranış olan yalanın
amacı başkalarını yanıltmaktır.
• Bütün çocuklar yalan söyler ama yalancı
doğmazlar. Sadece, yalan söylemeyi
öğrendikleri bir gelişim süreci yaşarlar.
• Üç yaşında bir çocuk neyin doğru neyin yalan
olduğunu ayırt edemez. Hayal dünyasında
yarattığı olayları gerçekmiş gibi anlatır. Bunlar
yalan değildir.
• Çocuk toplumsallaşmaya başladığı 6-7
yaşlarında yalan söylemeye başlar. Çocuklar
genellikle, üstünlük sağlamak, cezadan
kurtulmak ya da ilgi çekmek için yalan
söyleyebilir.
Yalan Söyleniş Biçimi ve Söylendiği
Yaşa Göre Şu Şekillerde Görülebilir:
•
•
•
•
•
Hayali Yalanlar
Taklit Yalanlar
Sosyal Yalanlar
Savunma Yalanları
Yüceltilmiş Yalanlar
Anne-babalar ve öğretmenler çocuğun yalan
söyleme davranışı ile karşılaştıklarında, öncelikle
soğukkanlı kalıp yalanın türünü ve nedenlerini
anlamaya çalışması gerekir.
•
•
•
•
Söylenen yalan ne tür bir yalandı?
Bir başkasını incitmemek için miydi?
Başkasına yardım etmek için miydi?
Bir hikayeyi süslemek için miydi?
Eğer çocuğun söylediği yalan bu sayılan
nedenlerden dolayı ise, gelişimin doğal bir parçası
olarak görmek ve sorunu olduğundan büyük
algılamamak gerekir.
•
•
•
•
•
•
Yoksa bu yalan;
Maksatlı mıydı?
Hatasından dolayı suçlanmayı önlemek
için mi söylendi?
Suçu bir başkasına, suçsuz birine atmak
için mi söylendi?
Zarar vermek için mi söylendi?
Hak etmediği bir ödülü alma çabası
mıydı?
Hep tekrar eden bir durum mu?
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
Nedenleri
Cezalandırılmaktan korkması
Hatalı veya yanlış olduğunu düşündüğü bir davranışı
gizlemek istemesi
Olayları ve kendisini olduğundan farklı göstererek,
başkalarının övgüsünü ve sempatisini kazanmayı
istemesi
Çevresindeki yetişkinler de sık yalan söylemesi
Anne babalarının sevgisini başkalarıyla, kardeşleriyle
paylaşmak istememesi
Aileleri tarafından yeterince sevilmediklerini ve
kendilerine yeterli ilgi gösterilmediğini hissetmesi
Ailesinden hiç göremediği takdiri görebilmek ya da
sürekli hale gelmiş takdiri devamlı kılmak istemesi
Öneriler
1. Anne babalar ve öğretmenlerin çocuğun söylediği
yalanın ne tür bir yalan olduğunu gözlemlemesi
ve hangi ihtiyaçtan kaynaklandığını anlamaya
çalışması gerekmektedir.
2. Anne babalar ve eğitimciler çocuğa, ‘doğru’
model olmalıdırlar. Çocuğun çevresindeki
insanlar ne kadar dürüst olursa, çocuk da o kadar
dürüst olur.
3. Çocuk istenmeyen bir davranışta bulunduğunda
onu cezalandırmak yerine onunla yaptığı bu
davranış hakkında konuşma yolu seçilmelidir.
4. Anne-babalar ve eğitimciler çocuklara
ilişkin beklentilerinde gerçekçi
olmalıdırlar.
5. Anne babaların aşırı cezalandırıcı,
kıyaslamacı, küçümseyici ve
aşağılayıcı tutumları çocuklarda yalan
söyleme davranışına neden olabilir.
6. Çocuklar da tıpkı yetişkinler gibi olumlu
davranışlarından dolayı takdir edilmek
isterler. Eğer yakın çevresi tarafından bu
ihtiyacı yeterince karşılanmazsa zaman
zaman yalan söyleme yoluna başvurabilirler.
7. Çocukları yalana yönelten bir diğer neden
ise korkudur.
8. Çocuğunuzun yalan söylemesi istenmiyorsa,
onu yalan söylediği için suçlamak yerine ona
söyledikleri sözlerin güvenilirliğinden emin
olamadığınızı söylemek daha doğru bir
davranış olur.
ÇALMA- HIRSIZLIK
Çocukta doğuştan mülkiyet kavramı
yoktur, bu nedenle çevresinde gördüğü,
hoşuna giden ya da gereksinme
duyduğu eşyayı kendine mal etmeye ya
da düşünmeden kullanmaya girişir.
Çalma davranışı beş yaşına kadar bir
sorun oluşturmaz.
Yapılan hırsızlıklar, çeşitli kategorilere göre şöyle
ele alınabilir.
1. Çalınan Eşyanın Kullanılması
• Yarar Sağlamayan Hırsızlıklar: Çocukların genel
çalma biçimidir.
• Cömertlik Hırsızlıkları: Çalınan eşya dağıtılır. Bu
hırsızlıklar değer kazanmak amacıyla yapılır.
• Gereksinim Hırsızlıkları: Yoksul, evden kaçan ya da
amaçsız dolaşan çocuklarda görülür. Çoğunlukla
çocuk ya da genç ihtiyaç duyduğu şeyi elde etmek için
çalar. Ancak hırsızlığın kötülüğünü kavramış olan
çocuk ihtiyacı ne denli güçlü olursa olsun bunu
hırsızlıkla doyurma yolunu seçmez.
2. Patolojik Hırsızlıklar:
• Saldırgan Hırsızlık: Bu hırsızlıkta zarar verme
amacı baskındır.
• İçtepisel Hırsızlık: Bir plan yapılmadan,
üzerinde düşünülmeden çalma gerçekleştirilir.
• Zevk Hırsızlığı: Bu tür suçlar ergende ve çete
suçlarında görülür. Yeni ve heyecan verici
deneyimler yaşamak ya da çevresini atlatarak
bir üstünlük veya egemenlik duygusu
kazanmak amacı yatmaktadır.
•
•
•
•
•
Nedenleri
Çocuk ve gençlerin hırsızlıklarının bir bölümü
ana-baba baskısına ya da duygusal paylaşım
eksikliğine karşı geliştirilmiş bir davranış olabilir.
Hırsızlık ana baba veya başka otoritelere yönelik
bir tepki olabilir.
Yinelenen çalmaların en önemli nedenlerinden
biri çocuğun kısa ya da uzun süreli
doyumsuzluğudur.
Yaşına uygun olgunlukta olmayan, her isteğine
evet denmiş çocuklar başkalarının eşyalarını
almakta sakınca görmeyebilirler.
Hırsızlık genellikle öç alma, itici davrananları
yaralama, cezalandırma amacı güder.
•
•
•
•
Öneriler
Genellikle evin dışına taşmayan aşırma ve
çalmalardan çok kaygılanmak gerekmez; ancak
aşırmaların sık oluşu ve alınan objelerin değeri
sorunun önemli olduğunu gösterebilir.
Ana-babaların çalmalar karşısında soğukkanlı
davranmaları gerekir.
Çocukların izinsiz almalarında, çalmalarında en doğru
yol alınan eşyanın geri verilmesidir.
Çocukları çalma alışkanlığından kurtarmak ve yeniden
eğitim amacıyla alınacak önlemlerden biri, bireysel ve
toplumsal haklara saygı göstermeyi ve sahip olma
dürtülerine engeller koyabilmeyi öğretmektir.
 Çocuklara 7-8 yaşlarından itibaren, uygun
miktarda, düzenli harçlık verilmesi uygun olur.
 Ana babaların davranışları dengeli ve tutarlı
olmalı, aşırı sevgi ya da katı bir otorite üzerine
kurulmamalı.
 Meydan okuyan, anti-sosyal davranışlarını
doğru göstermeye çalışan gençler karşısında
ana baba ve eğitimcilerin tutarlı ve hoşgörülü,
soğukkanlı davranışları başarının
önkoşullarıdır.
 Ciddi ve karmaşık durumlarda bir uzmanın
yardımına da başvurulmalıdır.
TIRNAK YEME
Tırnak yeme, genellikle 3-4 yaşlarında
görülmeye başlayan bir alışkanlıktır. Tırnak
yeme bir güvensizlik belirtisi olarak kabul
edilir. Aile içinde aşırı baskıcı ve otoriter bir
eğitimin olması, çocuğun sürekli azarlanarak
eleştirilmesi, kıskançlık, yetersiz ilgi ve sevgi,
sıkıntı, gerginlik tırnak yemeye neden olan
etmenlerdir.
•
•
•
•
•
•
•
•
Nedenleri
Aile içinde veya çok yakın çevrede tırnak yiyen model
bir kişinin varlığı
Anne-babanın çocuğa yeterli ilgi ve sevgiyi
gösterememiş olması
Ayrılık, ölüm gibi nedenlerle sevilen bir yakının kaybı
Kardeş kıskançlığı ( Yeni doğan kardeş, daha çok ilgi
gören, daha başarılı bulunan kardeş)
Eleştiri, azar, alay, başkalarıyla kıyaslanma gibi gerginlik
yaratan yaşantıların olması
Aşırı baskı, dayak ve katı disiplinin varlığı
Sıkıntı veren durumlarla sıklıkla karşı karşıya gelmek
(ders çalışma, topluluk önünde konuşma v.b)
Aile içinde gerginlik yaratan durumlar ( Anne-baba
tartışmalarına sıklıkla tanık olmak gibi)
Öneriler
• En etkili tedavi yöntemi, bu davranışın 3-4 yaşlarına
kadar anne ve baba tarafından, görmezlikten
gelinmesidir. Çocuğun gururunu okşayarak tırnak
yemenin onu ne denli çirkin yapabileceği sakin bir
şekilde anlatılmalıdır. Özellikle kız çocukları için manikür
malzemesi alınarak, tırnaklarının manikürlü ve yenmiş
biçimleri onlara gösterilmelidir.
• Davranışa neden olan durumun anlaşılması ve ortadan
kaldırılması gerekir; ancak neden her zaman net olarak
anlaşılmayabilir ya da çok yönlü olabilir.
• Çocuğa katı disiplinle ve hoşgörüsüz bir tutumla
yaklaşmaktan kaçınılmalıdır.
• Aile içinde yaşanan çatışma ve gerginlikler
mümkün olduğunca azaltılmalı, çocuğun
kendini güvende hissetmesi sağlanmalıdır.
• Çocuk anne-babayla düşüncelerini ve
duygularını rahatlıkla paylaşabilmelidir.
• Alışkanlığından dolayı çocuk kınanmamalı,
azarlanmamalı, suçlanmamalı ve çocuğun
alışkanlığı ile dalga geçilmemelidir.
• Davranış üzerinde fazlaca durularak çocukta
yeni kaygılar yaratılmamalıdır.
• Tırnağa biber sürme, eldiven takma gibi
davranışlar caydırıcı etki taşımamaktadır.
• Bu davranış fazlasıyla endişeli olan ve
endişesini çocuğa yansıtan ailelerde daha çok
gözlenmektedir; bu nedenle anne-baba
endişelenmemeli yaşla birlikte bu alışkanlığın
bir çok kişide ortadan kalktığını bilmelidir.
• Genel olarak çocukla iletişimde onun güçlü,
başarılı, güzel yanları abartıya ve yapaylığa
kaçmadan vurgulanmalı; çocuk, yapmaktan
haz duyduğu faaliyetlere yöneltilmeli ve
faaliyetlerinde desteklenmelidir.
• Ona değerli olduğu ve sevildiği, aile içinde
önemli bir rolü olduğu hissettirilmelidir.
• Düzeyine uygun sorumluluklar verilmelidir.
Yapabileceğinden fazla şeyler bekleyerek
çocuğun kaygı düzeyi artırılmamalıdır.
• Parmak emme konusunda anlatılacak olan
alışkanlıkların dönüştürülmesi tekniği tırnak
yeme alışkanlığını değiştirmede de kullanılan
bir tekniktir.
PARMAK EMME
Parmak emme, çocuklarda 3-4 yaşlarına
kadar görülen doğal bir davranıştır.
Emme bebeğin doğuştan getirdiği en
güçlü reflekslerden biridir. Bebek
içgüdüsel olarak yaptığı bu davranıştan
haz alır ve doyum sağlar.
Genellikle parmak emmenin 4 yaşına doğru
kaybolması beklenir. En geç 5-6 yaşlarında
sona erdiği taktirde parmak emmenin zararının
olmadığı ancak bundan sonra devam etmesi
durumunda:
• Çocuğun parmağının zamanla aşınmasına ve
parmağın renginin koyulaşmasına,
• Diş ve damak yapısında bozulmalara yol açtığı
belirlenmiştir.
•
•
•
•
•
Nedenleri
Parmak emme, psikolojik sorun ve gerginlikler
sonucu gelişebilir.
Ayrılık, ölüm gibi nedenlerle sevilen bir yakının
kaybı,
Eleştiri, azar, alay, başkalarıyla kıyaslanma
gibi gerginlik yaratan yaşantıların olması,
Aşırı baskı, dayak ve katı disiplinin varlığı,
Anne-babanın çocuğa yeterli ilgi ve sevgiyi
gösterememiş olması sonucu çocuğun kendini
“sevgi” ve “güven” ortamında hissetmemesi,
• Anne-babadan uzun süre uzak kalma,
• Deprem, trafik kazası, şiddetli kavga gibi
travmatik olayların içinde olma ya da böyle
olaylara tanık olma,
• Kardeş kıskançlığı gibi yaşantılar parmak
emme davranışını geliştirebilir.
• Çocuklar bir güçlükle karşılaştıklarında utanma
ve sıkılma belirtisi olarak parmak emebilirler.
• Bebeklik döneminde memeden erken kesilme,
biberon ve yalancı meme kullanmama sonucu
emme güdüsünün doyuma ulaşmamasıyla
parmak emme gelişebilir.
Öneriler
• Davranışa neden olan durumun anlaşılması ve
ortadan kaldırılması gerekir.Ancak neden her
zaman net olarak anlaşılmayabilir ya da birkaç
sebebi olabilir.
• Parmak emme de diğer bazı alışkanlıklar gibi
yaşla azalır. Bu nedenle başlangıçta davranış
görmezden gelinmeli ve çocuğun kendiliğinden
bırakması beklenmelidir.
• Aile içinde yaşanan çatışma ve gerginlikler mümkün
olduğunca azaltılmalı, çocuğun kendini ”sevgi” ve
“güven” ortamında hissetmesi sağlanmalıdır.
• Çocuk anne ve babayla düşüncelerini ve duygularını
rahatlıkla paylaşabilmelidir.
• Çocuğa ısrarcı ve hoşgörüsüz bir tutumla
yaklaşmaktan kaçınılmalıdır. Davranışından dolayı
çocuk kınanmamalı, azarlanmamalı, suçlanmamalı,
çocukla dalga geçilmemelidir. Bu tip davranışlar
sorunu çözmediği gibi yeni sorunlara da neden
olabilmektedir. (Tikler, tırnak yeme v.b gelişebilir)
• Parmağa biber sürme, elini bağlama, eldiven giydirme
gibi yaptırımlar çözüme yönelik yaptırımlar değildir. Bu
tip davranışlardan kaçınılmalıdır.
• Çocuk parmağını emdiğinde onu ikaz etmek yerine,
dikkatini başka yöne kaydırarak parmağını ağzından
çıkarmasını sağlamak uygun bir davranıştır. Ancak
çocuğun bunun dikkatini dağıtmak için yapıldığını fark
etmemesi gerekir.
• Uyurken parmak emiyorsa, tam uykuya geçtiğinde eli
ağzından çekilebilir. Böylece davranışın pekişmesi
engellenebilir .
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
Bunların yanında davranışın değiştirilmesinde
“alışkanlıkların dönüştürülmesi tekniği”
kullanılabilir.
Bir alternatif davranış bulun.
Bilincinde olmasını sağlayın.
Dürtüler ve alışkanlığa eğilimli olunan durumları
tanımlayın.
Alışkanlığı engellemek yada araya girip kesmek.
Alışkanlık haline gelen hareketin yerine,
uygulattığınız hareketi aynanın karşısında
yapmasını sağlayın.
Gelişmeleri kaydedin.
Sosyal destek.
KEKEMELİK
Ses, hece ve sözcüklerin tekrarı,
uzatılması ya da konuşmanın akışını
kesen duraklamalar şeklinde kendisini
gösteren bir konuşma bozukluğudur.
Psikolojik streslerin yoğun bulunduğu
durumlarda artar (sınav kaygısı, çekinilen
kişilerle konuşma zorunluluğu, korku, endişe
duyguları yaratan ortamlar). Konuşma çok
yavaş veya çok hızlı olabilir. Genellikle şarkı
söyler, şiir okurken kekeme olmaz. Ağır
durumlarda tekrarlayan vücut hareketleri
konuşmaya eşlik eder. Örneğin elini dizine ya
da masaya vurma, ayağını yere vurma, başını
sallama, gözlerini kırpma gibi.
Genellikle 12 yaşından önce, çoğunlukla
2-7 yaşları arasında başlar.
Erken yaşta başlayan geçici kekemelik
durumlarında aile, çocuğa düzgün
konuşmak için baskı yapmamalı,
çocuğun kendi konuşmasına fazla dikkat
göstermesine yol açılmamalıdır.
Yayınlarda kekemeliğin oluşunda ailesel
genetik bir yatkınlık kabul edilmektedir.
Bundan başka bazı yayınlara ve
gözlemlerimize göre kekeme çocukların
anne ve babalarında obsesif-kompulsif
kişilik özelliklerine, hatta nevroza sık
rastlanmaktadır.
Kekemeliğin başlamasında
korku en büyük rolü
oynamaktadır.
Genellikle kronik bir gidiş gösterir.
Zaman zaman düzelmeler olabilir. Bu
düzelmeler aylarca sürebilir. Hafif
vakaların %50-%80’i kendiliğinden
düzelir. 4/5’inin ergenlik çağında geçtiğini
bildiren araştırmalar vardır.
Tedavi
Çocuğun düzgün konuşması için sürekli
zorlanmaması, konuşurken sabırla
dinlenmesi, konuşmasının kesilmemesi;
zaten kolaylıkla oluşan yetersizlik
duygusunu pekiştirici tutumlardan (alay
etme, utandırma, zorlanma gibi )
kaçınılması gerekir.
• Ailenin aşırı titiz, düzenli, denetimci ve kuralcı tutumu
gevşetilmelidir.
• Psikoterapi 8-9 yaşlarından küçüklerde oyun, daha
büyük çocuklarda konuşma yoluyla uygulanır.
• Kekemelik tedavisinde amaç yalnız kekemeliğin
geçmesi değildir. Çünkü kekemelik inatçı ve süreğen
bir belirtidir. Toplum içinde çocuğu güç durumda
bırakır.
• Tedavi, çocuğun benlik saygısını korumaya yönelik
olmalıdır. Genellikle bu çocukların olumlu önemli
özellikleri vardır. Bunları bulup, çıkarıp dikkatini ve
ilgisini bu olumlu yönlere çevirerek kekemeliğe önem
vermemesi öğretilmelidir.
• Verilen önem azaldıkça kekemelik de giderek hafifler.
Konuşma Tedavisi (speech therapy)
Konuşma tedavisi uzmanları tarafından,
özel konuşma talimleri ile uygulanır. 6-7
yaşından büyük çocuklarda haloperidol
denenmişse de yararı görülmemiştir
ALTINI ISLATMA
(ENÜREZİS)
Altını ıslatma (enürezis), tekrarlayıcı nitelik
taşıyan, istem dışı işemedir.
Genellikle çocuklar, mesane kontrolü
gerçekleşinceye kadar yani ortalama olarak 23 yaşlarına kadar geceleri altlarını ıslatırlar.
Gündüz kontrol iki yaş dolaylarında , gece
kontrol ise 3,5-4,5 yaşları arasında kazanılır.
Çocukların hemen hepsinin idrar ve dışkı
kontrolünü kazandıkları 4 yaşından sonra
alt ıslatmanın hala devam etmesi
“enüresis” adını alır.
Enürezis iki biçimde görülebilir:
1. Birincil (Primer) Enürezis
2. İkincil (Sekonder)Enürezis
• Birincil (Primer) Enürezis, bu durum
sinir kas kontrolünün gelişmesindeki
gecikmeden kaynaklanabilir ve
doğumdan başlayarak süregelir. Bu
gecikme anne babanın düzensiz ya da
yetersiz tuvalet eğitiminin bir sonucu
olarak da oluşabilir.
İkincil (Sekonder)Enürezis, bu tür alt ıslatma
olayında tuvalet kontrolü oluştuktan sonra bir
gerileme söz konusudur. İkincil enüresis, tipik
olarak yeni bir kardeşin doğumu ya da yeni bir
eve taşınma gibi bazı ruhsal gerginlik
durumlarında ortaya çıkar. Bu etkenler
çocuğun bir süre için daha olgunlaşmamış
davranış biçimlerine dönmesine neden olur .
Yapılan incelemeler, alt ıslatma sorunuyla
çocuğun duygusal dünyası arasında yakın bir
ilişkinin olduğunu ortaya koymaktadır. Aşırı
sevgi ve hoşgörü, yetersiz ilgi, kıskançlık gibi
nedenlerden kaynaklanan bu gerileme
davranışı, tırnak yeme, parmak emme gibi bir
takım başka gerileme davranışlarıyla, bebeksi
hareketleri ya da konuşmaları da beraberinde
getirebilmektedir. Çocuğun duygusal
dünyasını büyük ölçüde etkileyen ev ortamı,
alt ıslatma konusunda büyük rol oynamaktadır
Alt Islatma Davranışı Aşağıdaki
Şekillerde Görülebilir.
1. Yalnız Gece Altını Islatanlar
2. Sadece Gündüz Altını Islatanlar
3. Hem Gece Hem Gündüz Altını Sürekli
Islatanlar
4. Ara Sıra Altını Islatanlar
Nedenleri Nelerdir?
Düzenli işeme ve dışkılama alışkanlığı, çocuğun
kaslarının ve sinirlerinin olgunlaşması ile uygun bir
zamanda başlatılıp sürdürülen eğitimle kazandırılır.
Böbrek ve boşaltım yollarındaki doğuştan bozukluklar,
sidik yollarındaki bazı problemler enüresisin başlıca
fizyolojik nedenleridir.
Çok az da olsa gece gelen epilepsi(sara) nöbetleri
olabilir.
Yatağını ıslatan çocukların aileleri ve akrabalarının
yarıya yakın bölümünde çocukluk yaşlarında aynı
durumun bulunduğu saptanmıştır.
Yapısal olarak yatkın ve uykuları derin olan çocuklarda
ruhsal etkenler kolayca gece işemelerine neden
olmaktadır.
Sulu yiyecekleri çok miktarda tüketme, ayakların ve
bel bölgesinin üşütülmesi, idrar yollarında enfeksiyon,
fazla yorgunluk, çok erken yaşta tuvalet eğitimine
başlamak ve çocuğun sahip olduğu böbrek
rahatsızlığını dikkate almaksızın tuvalet eğitimi
vermek, yeni bir kardeşin doğumu, korkma, örneğin
yatmadan önce bir korku filmi seyretmiş olma,
travmalar,okulda esnek olmayan tutum, otoriter eğitim,
sert anne baba tutumları, disiplin amaçlı ağır cezalar
verilmesi, zorlu yaşam olayları, aile düzenindeki
değişiklikler, kayıplar gibi durumlarda enürezis
başlaması oldukça sıktır.
Davranışın Sönmesinde Anne-Baba
Tarafından Uygulanabilecek Bazı
Yöntemler
1. Kayıt Tutma ve Ödüllendirme
2. Sıvı Kısıtlanması ve Gece Uyandırma
3. Mesane Eğitim Eksersizleri
1. Kayıt Tutma ve Ödüllendirme
• Enürezis tedavisinde takvim tutma ve ödüllendirme
teknikleri de hem çocuğun motivasyonunu artırıcı hem de
sorumluluk verici yöntemlerdir.
• Çocuk ıslak veya kuru geceleri bir takvim üzerinde işaretler.
• Yazma bilmeyenler güneş, yağmur resmi ile, bilenler yazı
ile belirtebilirler.
• Bu işaretler kesinlikle çocuğun kendisi tarafından
konulmalıdır.
• Haftalık kontrollerde kuru günler çoksa ödüllendirilir
(çocukla onun istediği bir oyun oynarak vs.).
• Duygusal içerikli ödüller (aferin denmesi, kucaklama, başını
okşama, başarısını abartma vs.), somut ödüller de
(oyuncak, yiyecek vs.) daha etkilidir.
2. Sıvı Kısıtlanması ve Gece Uyandırma
• Akşam yemeğinden sonra sıvı alınmasının (çay, kola,
karpuz vs.) kısıtlanması uykudaki idrar miktarını
azaltabilir.
• Sıvı kısıtlaması konusunda sorumluluk çocuğa verilmeli,
konunun yeni bir inatlaşma odağı haline gelmesi
engellenmelidir.
• Çocuk yatarken mutlaka tuvalete gitmeli ve yattığında
tuvalet için kalkma konusunda kendini koşullandırmalıdır.
• Çocuklar uyuduktan 1-1.5 saat sonra uyandırılıp tuvalete
gitmesi sağlanırsa sıvı kısıtlamasının başarısı artar.
• Çocuğun gece tam olarak uyandırılması gerekir. Yarı
uyur tarzda idrarının yaptırılması, uykuda idrarını
yapmasını pekiştirir.
3. Mesane Eğitim Eksersizleri:
• Çocuktan gündüz idrarını yaparken birçok defa
aniden kesmesi ve tekrar yapması istenir.
• Bu teknik sfinkter kaslarının tonusunu
artırabileceği gibi çocuğun idrar yapma
kontrolünün farkında olmasını da sağlar. Bu
yöntemi daha çok 9 yaşından büyük çocukların
uygulayabildikleri anlaşılmıştır.
• Koşullandırma eğitiminde çocuğun az miktarda
idrar yapmasıyla bile etkin duruma geçen alarmlar
yer alır.
• Çocuk idrarını yapmaya başladığında zil çalar.
Çocuk uyanır, anahtarı kapatır ve mesanesini
boşaltmak için kalkar.
• Alarm cihazı, tedavi bırakıldıktan sonra da %56 ile
en yüksek oranda kalıcılığı olan tedavi seçeneği
olarak değerlendirilmiştir.
• Tedavinin tamamlanması için en az 2 ay gereklidir.
• Genellikle ilaç tedavisine; davranış terapilerini bir ay
süreyle uygun şekilde uygulamış fakat sonuç
alınmamış vakalarda başlanır.
• İlaçların en çok altı ay süre ile kullanılması
önerilmektedir.
• Bir çok çocuğun ilaçlar ile başlangıçta hızlı düzeldiği
ve üçte birinde tam iyilik olduğu belirtilmektedir.
İlaçlar, çocuk kuru kalmayı çok istiyorsa ya da tatile
veya bir yakınının yanına gidecekse
kullanılmalıdır.
• Unutulmaması gereken nokta, tek başına ilacın,
enürezisi tedavi etmeyeceğidir.
Öneriler
• Öncelikle enüretik çocukta çocuğun altını ıslatması için bir organik
bozukluk varsa tıbbi açıdan tedavisi yaptırılmalıdır.
• Tuvalet eğitimi çocuk için en uygun zamanda verilmeli ve
sürdürülmelidir.
• Anne babaların tuvalet eğitimini çocuktan çok sert bir biçimde
istemesi, çocukta korku, hiddet ve endişe uyandırır.
• Çocuk altını ıslatma davranışından dolayı başkalarının yanında
utandırılmamalıdır ve davranışın sönmesi için çocukla işbirliği
yapılmalıdır.
• Toplumun bazı kesimlerinde gece altını ıslatmanın zamanla geçen
normal bir durum olduğuna dair yanlış bir kanaat bulunmaktadır.
Sünnet olunca, ergenlikte ya da askere gidince geçeceğine
inanılmaktadır.
• Altını ıslatan çocuk, bunu genellikle ruhsal nedenlerden dolayı
yapar, fakat bu bazen bedensel bir sebep olabilir. Heyecan, korku,
panik hallerinde bağırsakların hızlı çalıştığı bilinmektedir.
• Çocuk yeni bir kardeşi doğduğu zaman ihmal edilmemeli,
uygun şekilde sevgi ve şefkat devam ettirilmelidir.
• Bu çocukların mümkün olduğu kadar sosyal etkinliklere
katılımı teşvik edilmelidir.
• Çocuğun çişi gelir gelmez, nerde olunursa olunsun tuvalete
gitmesi konusunda yardımcı olunmalıdır.
• Tuvalet eğitimine başlamada her çocuk için tek bir zaman
yoktur, çocukların gelişimleri farklı olduğundan başka
çocuklarla kıyaslama yoluna gidilmemelidir.
• Ayakları sıcak tutulmalı, yatmadan evvel yatağının ısısı
normal olmalı, mümkünse çorapla yatmasına izin
verilmelidir.
• Kesinlikle çocuğun altı bezlenmemelidir. Böylece çocuğa
temizliği ve kuruluğu hissettirmelidir. Altı ıslak olarak fazla
kalmamalı, hemen değiştirilmeli (Çocuk ıslaklığı ve idrarın
kokusunu severse kasıtlı olarak altını ıslatabilir).
DIŞKI KAÇIRMA
(ENCOPREZİS)
Organik bir neden olmaksızın, çocuğun
üç dört yaşından itibaren dışkısını kontrol
edemeyerek altını kirletmesine,
encopresis denir. Enüresis’e (alt ıslatma)
oranla daha az rastlanan bu bozukluk
genellikle uygun olmayan tuvalet eğitimi,
aile içi çatışmalar, annenin aşırı titizliği
gibi nedenlerden kaynaklanabilir.
Daha çok erkek çocuklarda rastlanan bir
durumdur. Genellikle altını ıslatmadan daha
ağır bir ruhsal uyumsuzluktan söz edilebilir.
İki türde görülebilir.
• Birinci tip dışkı kaçırma, yetersiz ve gevşek bir
eğitim nedeniyle baştan beri dışkı tutma
alışkanlığı kazanılmamıştır.
• İkinci türünde ise dışkılama düzene girdikten
bir süre sonra bozulmuştur. Bu durum
genellikle ruhsal etkenlere bağlı olarak ortaya
çıkar.
Nedenleri
Yeni bir kardeşin doğumu, anneden ayrılık, korkutucu
olaylar, hastaneye yatış, okulöncesi eğitime başlama
gibi tedirgin edici durumlar çocukta bir gerilime yol
açar. Bu çocukların annelerinin temizlik ve titizliğe aşırı
önem verişleri ve cezalandırıcı tutumları belirgindir.
Çocuğun dışkılama eğitim çok baskılı bir yöntemle
uygulanmıştır. Bir bakıma çocuk, bu davranışıyla hem
annesinin ilgisini çekmekte, hem de ona
başkaldırmaktadır. Başka bir deyişle anneyi en duyarlı
yerinden yaralamaktadır. Çocukla anne arasında bir
çekişme başlar. Cezalar, korkutmalar, dayaklar
birbirini kovalar. Ancak anne bu savaştan yenik çıkar.
Öneriler
• Öncelikle, çocuğun hekim kontrolünden
geçirilerek durumun organik bir bozukluktan
kaynaklanıp kaynaklanmadığı saptanmalıdır.
• Dışkı kaçırma, çocuğu utandıran, benlik
saygısını zedeleyen, sosyal yaşamını arkadaş
ve aile ilişkilerini bozan bir durum olduğundan
tedavi edilmesi büyük önem taşımaktadır,
• Bazı durumlarda ilaçla tedavi gerektirebilir.
• Dışkısını tutamayan bir çocukta her şeyden önce
gereksiz baskıların kaldırılması, aşırı titiz tutumdan
vazgeçilmesi gerekir. Çocukla olumlu bir ilişkiye
girildikten sonra, dışkılamasını düzene koymak
kolaylaşabilir.
• Ceza ve şiddet içeren uygulamalar bırakılarak, kesin
bir tutumla çocuğun günde üç dört kez belli aralıklarla
tuvalete oturması sağlanmalıdır. Yemeklerden sonra
bağırsak çalışması hızlandığından, bu saatlerin seçilmesi
uygun olur. Çocuk dirense de anne soğukkanlı ve kararlı
tutumunu sürdürmelidir.
• Aile içi ilişkilerin çok bozuk olduğu durumlarda, ailenin
ilgili kurumlarının çocuk ruh sağlığı bölümlerine
başvurması gerekir.
• Ailedeki sorunların ya da gerginliklerin giderilmesi
belirtilerde azalmaya neden olmaktadır
TİK BOZUKLUKLARI
Tikler, bir kas grubunda, yineleyen istemsiz
hareketlerle belirli bir bozukluktur.
En sık görülenler göz kırpma, burun kıvırma,
dudak oynatma, kaşları kaldırma gibi yüzdeki
tiklerdir. Boyunda, gövde ve ekstremitelerde
de görülebilir. Boğaz temizleme ya da öksürük
şeklinde olanlar da vardır. Bir çocukta birden
fazla tik görülebilir. Bazen biri biter biri
başlayabilir. Geçici bir süre istemli olarak
engellenebilirler.
Oluş Nedenleri
Bazı görüşler, tiklerin M.S.S.’deki bozukluk
sonucu ortaya çıktığını, bazıları da ruhsal bir
bozukluğun belirtisi olduğunu kabul
etmektedirler. Tiklerin ortaya çıkması için
yetersiz biyolojik gelişme (biologic immaturity)
ve olumsuz çevre etkenlerinin bir araya
gelmesi gereklidir.
Gidiş ve Sonlanış
Kendiliğinden geçebilir. Stres karşısında
tekrar başlayabilir; çok seyrek olarak,
kronik motor veya vokal tike dönüşebilir
ya da Tourette bozukluğu gelişebilir.
Tedavi
Tiklerin tedavisinde çok yönlü yaklaşım
zorunludur. Aileye danışmanlık, çocuğa
psikoterapi ve davranış tedavisi gerekli olabilir.
Tiklerin yoğunluğuna göre farklı ilaç tedavileri
de verilebilir.
Çocuğa olumsuz davranışlardan kaçınılması,
tik gözlendiğinde müdahale edilmemesi,
eleştirilmemesi ve çocukla sağlıklı iletişim
kurularak ihtiyaçlarının karşılanması tedavide
önerilir.
YEME BOZUKLUKLARI
• Anoreksiya Nervosa
Anoreksiya, sindirim sistemi ile ilgili psikosomatik
bozukluklardandır. Yemek yemeği reddetme ya da
kusma nedeniyle aşırı kilo kaybı görülür. Belirtiler çoğu
kez yadsınır. Histerik kişilik yapısında daha çok
görülür.
Genel olarak 12-18 yaşları arasında başlayan ve
şişmanlamaya karşı ağır korku yüzünden bilinçli olarak
aşırı zayıf kalma çabaları ile belirli bozukluktur.
Bir insanın beden ağırlığını kendi isteği
ile , yaşı ve boyu için normal olan asgari
ağırlığın % 25’ inin altına indirmesi tanı
koymak için yeterlidir.
Derindeki değersizlik duygularına karşı ,
kusursuz küçük kız imgesiyle kendilerini
korumaya çalışırlar. Beden , benlikten ayrı ve
ebeveyne ait bir parça gibi yaşanır. Bu
insanların özerklik duygusu öylesine
gelişmemiştir ki bedensel işlevlerinin denetimi
kendilerinde değilmişçesine yaşarlar.
Anoreksiya nervosa , genellikle ebeveynini
sürekli hoşnut etmeye çalışan iyi kız
çocuklarının , ergenlik dönemine geldiklerinde
birden inatçı ve olumsuz tavırlar edinmeleriyle
başlar.
Anoreksiya nervosaya ilişkin çalışmaların çoğu
ana kız ilişkisi üzerinde odaklanmıştır ama
Bemporad ve Ratey (1985) bazı anoreksik
durumların baba kız ilişkisindeki
aksaklıklardan kaynaklanabileceğini
gözlemlemişlerdir. Anoreksik kızların
babaları , yüzeyde ilgili ve destekleyici
görünmekle birlikte , kızları kendilerine
gerçekten ihtiyaç duyduğunda onları
duygusal yönden yalnız bırakırlar. Üstelik
kendi vermediklerini kızlarından bekleme
eğilimdedirler.
Gabbard (1990) anoreksiya nervosanın
psikodinamiğini şöyle açıklar:
1. Farklı ve tek olabilmek için umutsuzca
çabalamak,
2. Ebeveyninin beklentileri sonucu oluşan yapay
benlik duygusunu reddetmeye çalışmak,
3. Gerçek benliğin belirmeye başlaması,
4. Bedende içleştirilmiş düşman anne imgesinin
reddedilmesi,
5. Aşırı isteklere karşı savunma geliştirme,
6. Kendisinin yerine diğerini çaresiz durumda
bırakma.
Oluş Nedenleri
Biyolojik Etkenler
Anoreksiya nevroza da görülen endokrinolojik
değişikliklerin ileri derecede aç kalmaya ve kilo yitimine
bağlı olduğu, birincil bir endokrin bozukluk bulunmadığı
görüşü yaygındır.
Psikososyal Etkenler
Psikodinamik açıdan anoreksiya nervozada ağır cinsel
çocuksuluk , cinsel ilişki kurma ve gebe kalmaya karşı
aşırı korku, gibi çekirdek çatışmalar tanımlanmıştır. Bu
hastalarda çocuğun özerk gelişmesini güçleştiren, onun
çocuksu kalmasını destekleyen bir aile patolojisinin
bulunduğu savunulmuştur.
1.
2.
3.
4.
5.
Sağaltım
Sinsi ve yavaş ilerleyen olgularda başlangıçta aile ve
hekim durumun önemini göremeyebilir. Çoğu hasta
normal kilosunu % 20-25 yitirdikten sonra durumun
ciddiyeti anlaşılır.
Ağır kilo yitimi olmayanlar ayakta tedavi görebilir.
Hastaneye yatan hastanın durumu acil yoğun bakım
gerektirir. En kısa zamanda fizik ve laboratuar
muayeneleri yapılmalıdır.
Tedavi ekibi hastaya güven verici, işbirliğini sağlayıcı
bir ortamda dengeli ve tutarlı olarak çalışmalıdır.
İlk yapılacak iş hastanın şişmanlamaya yol
açmayacağına inandığı bir rejimi birlikte uygulamak
için hastayla anlaşma yapmaktır.
Hastanın yediği miktardan çok aldığı kilo önemlidir.
Belirli aralıklarla tartılmalı ve ne kadar aldığı yada
verdiği hastaya söylenmelidir.
7. Davranış tedavi ilkelerine uygun olarak, hasta
işbirliği yapıp , anlaşmaya uygun olan günlük
artımını başardıkça kendisine servis içerisinde
giderek artan ödüller verilir.
8. Bu tedavinin yanı sıra aile görüşmeleri ve
psikoterapi zorunludur.
9. Hedef olarak belirlenen kiloya yaklaştıkça hasta ile
kurulan ilişki yoğunlaşır.
10. Bu hastalarda her şeyden önce bilişsel değişmeye
yönelik davranış psikoterapisi gereklidir.
6.
• Bulimia Nervosa
Yemek yeme krizleri ve bunu izleyen
mideyi boşaltma çabalarıyla belirlenir.
Bruch (1987) , anoreksiya ve bulimianın
birbirinden farklı durumlar olduğu
görüşündedir. Ona göre , anoreksik
kişilerin katı ve disiplinli olmalarına
karşılık bulimik kişilerin davranışları ,
sorumsuz ve disiplinsizdir.
Bulimiklerde anoreksikler gibi güvenli bir
ortamda yaşamadıklarını düşünürler.
Yaptıkları her şeyi başkalarını rahat
ettirmek için yapar ve duygularını sürekli
saklarlar. Yemek , bu kişilerin tek güven
kaynağıdır. Ayrıca kusma işlemi burada
tıpkı ağlama , bağırma yada öfke duyma,
bir tür duyguların dışavurumu olarak da
algılanabilir.
Hasta , aşırı yeme nöbetleri
başlayınca bütün çabalarına ,
korkusuna , üzüntüsüne karşın yeme
dürtüsünü durduramaz.
Sağaltım
Bulimia nervosalı hastaların çoğu ayakta
sağaltılabilir. Bunlarda ilaçla ve psikoterapi ile
belirtiler başarılı bir biçimde durdurulabilirse de
, uzun vadede iyileşme o denli yüz güldürücü
değildir. Hastaların büyük çoğunluğunda
yinelemeler olur.
Bulimia nervosada yalnız başına ilaç
sağaltımı yeterli olmaz. Bilişseldavranışsal psikoterapi de mutlaka
önerilmeli ve uygulanmalıdır
• Kontrolsüz Yeme
Kendini kontrol edemeden yeme de bir
hastalıktır. Tıpkı bulimiada olduğu gibi
kontrolsüz yeme seanslarında , aşırı kalorili
yiyecekler bir defada tüketilir. Ama bu hastalar
aldıkları kalorileri vücutlarından atamazlar.
Hastalar bu seanslar esnasında kendilerini
kontrol edemediklerini söylerler. Ancak
kendilerini artık yiyemeyecek kadar rahatsız
hissettiklerinde , yemeyi keserler. Bu insanlar
daha zor kilo verirler ve aşırı şişmandırlar
TEŞEKKÜRLER…
Download