1. GİRİŞ VE AMAÇ Retrovirüsler, HIV’ in (Human İmmunodeficiency Virus) de dahil olduğu bir RNA virüs ailesidir. Retrovirüslerin tamamı replikasyon sırasında revers transkriptaz enzimi aracılığıyla revers transkripsiyon yapmaktadırlar. HIV virüsü enfeksiyon yapma şekli açısından replikasyonunu devam ettirebilmesi için revers transkripsiyon yapmaya mecburdur. Revers transkripsiyon, virüs RNA (Ribonükleik asit) zincirinin birden çok fonksiyona sahip revers transkriptaz enzimi aracılığıyla, DNA (Deoksiribonükleik asit) zincirine dönüştürülmesidir. DNA sentezlendikten sonra virüs konakçı DNA’ sına entegre olma yeteneği kazanır. Bu olay virüs replikasyonunda ve enfeksiyonun gelişiminde önemli rol oynamaktadır. Virüs, DNA’ sını konakçı hücreye entegre ettikten sonra konakçının hücresel fonksiyonlarını kullanarak kendi RNA’ larını ve diğer yaşamsal proteinlerini sentezlemeye hazır hale gelir. Revers transkripsiyon işlemi retrovirüslerin tamamında gözlenmektedir. Revers transkripsiyon, özellikle HIV enfeksiyonunun tedavisinde inhibisyonu sağlanan ilk hedeftir ve bununla beraber ilk kullanılan antiHIV ilaç da bir nükleozit analog revers transkriptaz inhibitörü (NRTI) olan Zidovudindir. NRTI’ lar dışında nükleozit analoğu olmayan revers transkriptaz inhibitörleri (NNRTI) de kullanılmaktadır. Günümüzde bu iki ilaç grubundan seçilen iki ilaç yanında bir proteaz inhibitörü de tedaviye eklenmekte ve HAART olarak adlandırılan (Highly Active Antiretroviral Therapy) üçlü kombinasyonlar elde edilmektedir. Virüsün ilaç kombinasyonlarına karşı direnç kazanması yanında NRTI’ ların da birbirlerinin etkilerini antagonize etmeleri sonucunda tedavi başarısız olabilmektedir. Bundan dolayı NRTI’ lar birbirleriyle kombine edilmeden önce ilaçların antagonizma profilleri göz önüne alınarak, birbirlerinin etkilerini azaltan ilaçlar kombinasyonda beraber kullanılmamalıdır. Böylece bu ilaçların kombinasyonu engellenerek HIV tedavisinin başarısı arttırılabilir ve tedaviden kaynaklanan eksiklikler giderilerek HIV replikasyonu daha etkin bir şekilde baskılanabilir. Sinerjistik ve aditif etki gösteren kombinasyonların kullanılması da tedavinin başarısını yükseltecektir. Revers transkriptaz inhibitörlerinin etkinliği plazma viral yükü ve lenfosit sayıları ile ölçülebilmektedir. Bir ilacın tedavi kürünün etkinliğinin değerlendirilmesi ise genelde 16 haftalık bir süreden sonra yapılmakta ve gerekiyorsa değişiklikler yapılmaktadır. Hastalar uzun süreli olarak NRTI’ ları kullanabilmekte, bu ilaçlara ikinci veya üçüncü bir ilaç daha eklenebilmektedir. İlacın viral yükü ve lenfosit sayısını hangi hasta gruplarında ne kadar yükselttiğinin bilinmesi tedavi sırasında yapılan ilaç değişikliklerinin daha doğru yapılabilmesini sağlayacaktır. İlaç seçiminde daha önceden kullanılan ve virüste mutasyonlara yol açan ilaçlar da önemli rol oynamaktadır. Aynı tip mutasyonlardan etkilenen ilaçlar arasında çapraz direnç oluşabilmektedir. Dolayısıyla virüsün hangi ilaçlara karşı direncinin mevcut olduğunun araştırılması gerekir. 2 2. GENEL BİLGİLER 2.1. İNSAN İMMÜNYETMEZLİK VİRÜSÜ 2.1.1. HIV ve AIDS Tarihçesi AIDS (Acquired İmmun Deficiency Syndrome) hastalığı ilk kez 1981 yılında tanımlanmıştır. AIDS’ in ortaya çıkmasıyla birlikte hastalığa sebep olan yeni tipte bir insan retrovirüsü de keşfedilmiştir. Hastalıkta fırsatçı enfeksiyonların, bazı kanser formlarının ve nörolojik bozukların bağışıklık sistemini zayıflatarak ölüme yol açtığı tespit edilmiştir. 1983 yılında Barre-Sinoussi ve arkadaşları Pasteur Enstitüsü’ nde lenfadenopatili hastanın lenf düğümlerinden bir retrovirüs izole etmiş ve bu virüse lenfadenopatiyle ilişkili virüs (LAV) adını vermişlerdir. 1984 yılında Robert Gallo tarafından AIDS’ li bir hastanın periferik kan lenfositlerinden sitopatik etkili bir retrovirüs izole edilmiş ve virüse, insan T-lenfotropik virüs tip 3 (HTLV-3) adı verilmiştir. Aynı yıl içinde Levy ve arkadaşları başka bir hastadan AIDS ile ilişkili retrovirüsü (ARV) izole etmişlerdir. 1985 yılında ise maymunlardan T-lenfotropik virüs tip 3 (STLV-3) elde edilmiştir. Birbirini takip eden yıllardan sonra en son 1986’ da Batı Afrika’ da AIDS ile ilişkili virüs (HIV-2) saptanmış ve AIDS’ e yol açan virüslere ortak bir kararla HIV adı verilmiştir. HIV, Retroviridae’ ların Lentiviridae alt ailesinde yer almaktadır ve bilinen en karmaşık retrovirüstür. Kökenleri bilinmemekle beraber insanlara maymunlardan bulaştığı düşünülmektedir. Virüsün HIV-1 ve HIV-2 alt tipleri vardır. HIV-1 ve HIV-2’ nin her ikisi de AIDS’ e yol açar; ancak HIV-2 taşıyanlarda hastalık daha geç ortaya çıkmaktadır ve hastalığın mortalitesi düşüktür. Batı Afrika’ da yaygın olarak görülür. HIV-1 ise tüm Dünya’ da görülen tiptir. HIV-1’ in A’ dan I’ ya toplam 9 alt tipi varken, HIV-2’ nin A’ dan E’ ye olmak üzere 5 alt tipi vardır. Retrovirüslerin ortak özelliği ise, uzun kuluçka dönemine sahip hastalıklara yol açmalarıdır (1,2,12). 2.1.2. HIV ve AIDS Epidemiyolojisi 2007 yılı Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre Dünya’ da toplam 33 milyon +/(3milyon) HIV enfeksiyonlu kişi bulunmaktadır. HIV enfeksiyonu en sık Afrika kıtasında görülmektedir. (%15-28) Hastalığın yayılımı 1990’ dan günümüze kadar azalmadan artış göstermiştir (8,10,13). Türkiye’ de ise 1985’ ten 2006’ ya kadar kümülatif toplamda 2544 HIV vakası görülmüştür. Bu vakaların 623’ ünde AIDS gelişmiş ve AIDS gelişen vakaların 160’ ı ölmüştür. Özellikle 2006 yılında 290 yeni vaka bildirilmiştir. Bu vakaların ise 31’ inde AIDS gelişmiş ve AIDS gelişen vakaların 2’ si ölmüştür. Türkiye’ de 2006 yılında 1.9 milyon kişi HIV açısından testlerle taranmıştır. Aynı yıl içerisinde toplam 784 hastaya HIV tedavisi başlanmıştır (8,10,13). 2.1.3. Virüsün Şematik Yapısı HIV, 110nm çapında, konik/küresel görünümlüdür. Virüsün en dış tabakası lipit bir membrandan oluşmuştur ve viral zarf olarak adlandırılır. Zarf üzerinde 72 tane çıkıntı şeklinde yüzey glikoproteinleri bulunur. Bu çıkıntılar hidrofilik özellikteki gp120 (ekstrasellüler glikoprotein 120 kilodalton, 550 aminoasitli) ve hidrofobik özellikteki gp41’ den (transmembran glikoprotein 41 kilodalton, 350 aminoasitli) oluşur. gp120 non kovalan bağlarla gp41’ e bağlanmıştır ve gp 41’ in üzerinde yer alır (16). HIV’ in en iç kısmında (çekirdekte) birbirinin aynı iki adet RNA genomu ve revers transkriptaz, integraz, proteaz enzimleri yer almaktadır. Bu yapı p24’ ün (protein 24 kilodalton) oluşturduğu kapsit ile sarılmıştır (1,2). Konak hücrede yaşam döngüsünü tamamlayıp salınmış virüs, konak hücre zarından Class HLA-1 ve Class HLA-2 (Human leukocyte antigen) antijenlerini de alır. Normalde bu antijenler bağışıklık hücreleri tarafından başka bir hücreyi tanımada kullanılırlar. HLA-1 sitotoksik T hücrelerine antijen sunarken, HLA-2 yardımcı T hücrelerine antijen sunar (1,2). HIV’ in şematik görünümü Şekil-1‘ de gösterilmiştir. 4 Şekil-1 Virüsün Şematik Görünümü (6) 2.1.4. HIV’ in Genomik Yapısı HIV genomu tek iplikli,artı kutuplu RNA’ dan oluşmuş birbirinin aynı iki moleküle sahiptir ve diploid yapıdadır. RNA, 9 kilobaz uzunluğundadır ve 9749 adet nükleotide sahiptir (16). Virüs genomunda 9 gen bölgesi bulunmaktadır ve toplam 15 farklı yapısal protein kodlanır. Bu gen bölgeleri yapısal, aksesuar ve düzenleyici olarak üçe ayrılır (16). gag, pol ve env yapısal genlerdir. Düzenleyici genlerden tat ve rev replikasyonda kullanılırken nef, vif, vpr, vpu genleri replikasyonda görev almayıp aksesuar genler olarak adlandırılırlar. Genlerin görevlerine aşağıda değinilmiştir (1,2,7,11). I. Bütün retrovirüslerde bulunan genler (Yapısal genler): gag (group specific antigen) geni, viriondaki matriks MA:p17, kapsit CA:p24, nükleokapsit NC:p7 ve p6 proteinlerini kodlar. pol geni (polimeraz geni), viral enzimlerden revers transkriptazı (alt üniteleri p55, p51, p66), proteazı (PR: p10), integrazı (IN: p32) kodlamaktadır. 5 env (for envelope-zarf için) geni, gp 160’ ı kodlar. gp 160, proteaz enzimi tarafından yüzey glikoproteinlerini oluşturan gp41 ve gp120’ ye kırpılır. LTR (long terminal repeat): Viral genomun her iki ucunda yer alırlar ve herhangi bir proteini kodlamazlar. Yapısal özellikleri yanında düzenleyici özellikleri de vardır. II. Sadece HIV’ de bulunan ve replikasyon için gereken düzenleyici genler: tat (transkripsiyonun transaktivatör geni), viral ve hücresel transkripsiyontransaktivasyondan sorumludur. Transaktivasyonu sağlayan p14’ ü kodlar. rev (viral ekspresyon regülatör gen), mRNA (mesajcı ribonükleik asit)’ ların çekirdekten sitoplazmaya taşınmasını sağlar. Viral ekspresyonu sağlayan p19’ u kodlar. nef (negatif regülatör gen), LTR promoter bölgesinde repliksayonu süprese ederken virüsü CD8+ (cluster of differantiation 8+) T-lenfositlerin atağından korur. Replikasyonda simülatör rolü olan NEF proteinini kodlar. III. Sadece HIV’ de bulunan ve replikasyonda kullanılmayan düzenleyici genler (aksesuar genler) vif (viral infectivity factor), enfektifliği şiddetlendiren viral enfektiflik faktör proteinini kodlar. vif, virüsün paketlenmesi ve olgunlaşması için yürütülen olaylarda da görev alır. vpu (viral protein U), CD4 ekspresyonunu azaltır, virüsün hücre dışına çıkmasını sağlayan viral protein U’ yu kodlar. (HIV-2 alt tipinde bu protein yoktur) vpr (viral protein R), viral protein R’ yi kodlar. HIV-2 de vpx geni vardır (1,2,16,22). Bu bilgilerle birlikte HIV’ in genetik organizayonunu Şekil-2‘ de inceleyebiliriz. 6 Şekil-2 Virüsün Genetik Organizasyonu 2.1.5. HIV’ in Önemli Özellikleri ve Hücrelere Bulaşma Mekanizması gp120 ve gp41’ in görevleri enfekte edilecek hücreleri bağlamaktır. HIV’ in konakçıya bağlanması için gereken konakçı reseptörü ise CD4 molekülüdür. CD4, T-lenfositlerin yüzeyinde bolca bulunurken makrofajlar ve dentritik hücrelerde daha az bulunur. Yüzeyinde CD taşıyan hücreler diğer hücrelerin yüzey moleküllerini CD aracılığıyla tanımlarlar. CD4 ekspresyonu olmadığı düşünülen CD8 ve retinal hücreler gibi hücrelerin de aslında yüzeyinde mevcut yöntemlerle saptanamayacak kadar az miktarda CD4 bulunduğu ve az sayıdaki CD4’ ün bile virüsün hücre içine girmesinde yeterli olduğu düşünülmektedir. Hücre enfeksiyonunun başlangıcında gp120’ nin CD4’ e bağlanması haricinde (van der Waals ve hidrojen bağları etkileşimiyle) virüsün hücreye girişini sağlayan CCR5 (kemokin C-C motif reseptör 5) ve CXCR4 (kemokin C-X-C motif reseptör 4) yardımcı reseptörleri de vardır. Virüsün, konakçıya direkt bağlanıp hücreyi öldürmesi dışında sinsityum yoluyla da hücreler öldürülebilir. Sinsityumda, virüslü hücreler ile virüssüz hücreler birbirlerinin gp120 ve gp41’ leriyle birleşirler. Bu olaya füzyon denilmektedir. Füzyon sonucu oluşan çok çekirdekli hücreler daha sonradan ölmektedirler. Sinsityum, T-lenfositlerinin öldürüldüğü önemli bir mekanizmadır. Bağışıklık sisteminin en önemli unsuru olan T-lenfositlerin sayısının 7 azalması ile hücresel bağışıklık sistemi zayıflar. Bağışıklık sistemi zayıfladığından konağın fırsatçı patojenlerin yaptığı enfeksiyonlara tutulma olasılığı yükselir. Aslında CD8+ hücreleri virüslü hücreleri yok etme kabiliyetindedir; ancak virüs nef (negatif regülatör gen) geni sayesinde enfekte olmuş konakçı hücresinin CD4 ve MHC-1 (major histocompatibility complex) moleküllerinin dizilimini değiştirir. Bu değişim sonucu CD8+ hücreler enfekte hücreleri tanıyamazlar ve virüs kendisini saklamış olur; çünkü hasta hücreler MHC-1 tarafından CD8+’ lara sunulmaktadır. CD8+’ lar virüslü hücrenin antijenini tanıyamadıklarından virüslü hücreyi öldüremezler (1-3,7,16). 2.1.6. AIDS Hakkında Bilgi HIV esas olarak korunmasız cinsel temas sırasında ve enfekte kanın taşınması sonucunda bulaşmaktadır. Ayrıca, anneden bebeğe gebelik süresince plasenta üzerinden, doğum anındayken veya emzirme sırasında sütle bulaşır. Enfeksiyon hem serbest HIV’ in hem de HIV ile enfekte hücrelerin taşınmasıyla bulaşabilir. Tükrük ve gözyaşı sıvılarında HIV bulunmasına rağmen bu sıvıların HIV geçişinde etkin olduğuna dair kanıtlar yoktur. Dolayısıyla, HIV’ li kişiler ile aynı eşyaları kullanmak hastalık açısından risk oluşturmayabilir. Bulaşma konusunda bir diğer önemli etken kan naklidir. Günümüzde, kanların enfeksiyona karşı taranmasıyla kan nakli ile bulaşı azalmıştır. Tarama testlerinde virüsün p24 antijenini saptayan yöntemler kullanılarak taşıyıcının enfeksiyonu henüz erken evredeyken bile saptanabilmektedir. Antikorlara yönelik yapılan testlerde hastalığın erken döneminde virüse karşı oluşmuş antikorlar bulunmadığından hatalarla karşılaşılabilir. HIV, hepatit B ile benzer yollarla bulaşır; ancak HIV enfeksiyonu çok daha zor aktarılır. Enfeksiyon geliştirebilecek HIV dozu, hepatit B’ nin enfeksiyon yapması için gereken dozdan çok daha yüksektir. HIV enfeksiyonundan sonra hızlı bir CD8 artışı görülse de konakçının virüsün hızlı replikasyonuna karşı savunması yetersiz kalmaktadır. Uzun süre HIV proteinlerinin sentez edilmesi ve enfekte olan hücrelerin ölmesi sebebiyle (HIV’ in asıl hedefi Tlenfositlerdi) bağışıklık sistemi zayıflar. CD4 hücre sayısının 400/mm3 altına inmesiyle de AIDS oluşmaktadır. AIDS durumunda hastanın fırsatçı enfeksiyonlara karşı savunması zayıflar ve kişi tüm hastalıklara karşı daha duyarlı bir hale gelir. Örneğin; pnömoni sonucu ölen AIDS hastalarının sayısı azımsanamayacak kadar fazladır (1, 2, 13). 8 2.1.7. HIV’ in Replikasyonu HIV’ in gp120 zarf glikoproteininin aminoterminal bölgesi (N) konak hücrenin CD4 (58kd) reseptörüne bağlanır. gp120’ nin konformasyonu değişir ve konağın kemokin almaçlarıyla (CXCR4,CCR5) etkileşir. Bunun sonucunda gp41 proteininin önü açıldıktan sonra konak hücre zarı gp41’ in hidrofobik füzyon peptitleriyle yakalanır ve füzogenik aktivasyon başlar. gp41 peptitleri konak hücre zarının içine girerek konak zarında delikler oluşturur. Delikten konak hücresine, çekirdek zarf içinde revers transkriptaz, RNA ve integraz aktarılır. Hücre zarıyla etkileşen virüs bileşenleri ise (CD4:gp120, CXCR4, CCR5) zar yüzeyinde kalır. Sitoplazmaya aktarılan protein zarf soyulur ve RNA ile revers transkriptaz açığa çıkar. Hücreye giriş tamamlandıktan sonra revers transkriptaz genom RNA’ sını DNA’ ya (proviral DNA) transkribe eder. DNA preintegrasyon kompleks içinde yer alır ve bu haliyle konak hücre çekirdek porlarından içeri giriş yapar. Bu aşamada viral DNA, integraz yardımıyla kovalan bağ yaparak konak hücre DNA’ sına entegre olur. Konak hücre RNA polimerazı kullanılarak proviral DNA’ dan viral mRNA üretilirken çok sayıda büyük poliproteinlere de çevirisi yapılır. tat, rev ve yardımcı proteinler (vif, vpr, vpu, nef) oluşturulduktan sonra rev, belli bir eşik konsantrasyona ulaştığında gag, pol, env oluşturulur (7). Zarf glikoproteinleri endoplazmik retikulumda, diğer proteinlerse ribozomda sentezlenir. Sitoplazmada sentezlenen kapsid proteinleri konak hücre zarına yakın bir bölgede RNA ve revers transkriptazın etrafını sarar. Endoplazmik retikulumdan taşınan zarf glikoproteinleri de konak hücre zarına yerleştirilir. Kapsid proteini ile kaplanmış, olgunlaşmamış viral partikül, zarf glikoproteinlerini de alarak konak hücre zarı yüzeyinde tomurcuklanarak konak hücre zarından salınır. Viral zarf üzerine, konak hücre zarına ait HLA antijenleri de geçer. gag ve pol protezla kırpılarak gag’ dan p24 ve p17 oluşurken; pol’ dan revers transkriptaz, integraz ve protez oluşur. Replikasyon ile ilgili bilgi Şekil-3‘ te verilmiştir (1,2,16). 9 Şekil-3 Virüsün Yaşam Siklusu (6) 2.2. REVERS TRANSKRİPSİYON Revers transkripsiyon işlemi retrovirüsler, retrotranspozonlar ve hepadnavirüslerde gerçekleşmektedir. Revers transkriptaz enzimi 51 ve 66 kDA heterodimer alt ünitelerine sahiptir. p66, 560 aminoasit uzunluğundayken; p51, 440 aminoasitlidir. p51 alt ünitesi p66’ nın proteaz ile kırpılmasıyla oluşmaktadır. Enzim, RNA bağımlı DNA polimeraz aktivitesi, DNA bağımlı DNA polimeraz aktivitesi ve ribonükleaz H aktivitesi göstermektedir (17). p66 alt ünitesi polimeraz ve ribonükleaz H özelliğine sahipken, p51’ in polimeraz üzerinde etkisi azdır. p51, p66’ nın polimerazı sağlayan aktif bölgesindeki aynı aminoasitlere sahip olsa da polimeraz açısından gerçekten aktif bir bölgeye sahip değildir. Revers transkriptaz, DNA polimeraz aktivitesinde RNA’ yı ve DNA’ yı şablon olarak kullanarak DNA sentezleyebilmektedir. Katalitik özelliğiyle de ribonükleaz H, RNA-DNA hibridinden sadece RNA parçasını hidrolize etmektedir. DNA parçasını hidrolize etmemektedir (24). Tüm DNA polimerazlar gibi revers transkriptaz enzimi de komplementer DNA (cDNA) sentezi yapabilmek için serbest bir 10 3’ OH grubuna ihtiyaç duyar. İn vitro ortamda çok çeşitli moleküller bu ihtiyacı karşılayabilse de retrovirüsler sadece hücresel tRNA’ yı kullanmaktadırlar. HIV-1 ve HIV-2’ nin kullandığı replikasyon primeri tRNALys3 (taşıyıcı ribonükleik asit Lysine 3)’ tür (4). Revers transkripsiyon işlemi eşsiz bir mekanizmayla gerçekleşmektedir. Virüs revers transkripsiyon sırasında iki önemli engelle karşılaşmaktadır. Birincisi, RNA genomu uçtan uca düzgün bir şekilde DNA’ ya dönüştürülememektedir; çünkü primer bağlanma bölgelerinin (LTR’ de kod bulunmaz) kopyalanması imkansızdır. İkincisi, yeni viral genomlar hücresel RNA polimeraz 2 tarafından üretiliyor olsa bile transkripsiyon başlangıcı için sinyal gönderilmesi zorunluluğudur (9). Bu yüzden retrovirüsler hem 5’ hem de 3’ RNA sonlanımlarında fazladan birer tane RNA kopyasına sahiptirler. Bunlar U5 ve U3’ tür. Uzun terminal tekrarı (LTR-long terminal repeats) U3-R-U5 dizilimindedir ve integrasyon, proviral DNA’ nın çoğaltılması gibi cis aktiviteli olayları yönetir. R bölgelerinin birbiriyle uyumlu olmaları şablon değişimine olanak sağlamaktadır (7). Revers transkripsiyon işleminin tamamı sadece bir viral enzimle yani revers transkriptazla (RT) in vitro ortamda gerçekleştirilebilir; fakat in vivo ortamda belli viral ve de hücresel proteinler revers transkripsiyonun etkinliğini artırmaktadır. Bunlar tat, nef, vif, vpr, IN, NC:p7 (nükleokapsit protein 7 kilodalton), hücresel proteinler, TAR RNA’ dır. Ayrıca retroviral DNA sentezi, bazı parçaları ve bütün yapısıyla bu işlemin farklı adımlarını etkileyen bir nükleoprotein kompleksinde meydana gelmektedir (11). Bu kompleksi revers transkriptaz enzimi, tRNALys3 ve 18 nükleotitlik PBS (primer binding site) oluşturmaktadır. PBS kısmı viral RNA’ nın en uç kısmında yer alır (9). Nükleoprotein komplekste başka tRNA’ lar da bulunmaktadır, ancak tRNALys3 yüzdesi diğerlerinin neredeyse 10 katı kadardır. Dolayısıyla tRNA Lys3’ ün seçimli bir kullanımı vardır. tRNALys3 viral RNA’ nın PBS kısmındaki 18 nükleotitlik bölgeye de mükemmel bir şekilde uymaktadır (7,18). tRNA tiplerinden hangisinin kullanılacağını retrovirüsün tipi de belirlemektedir. Örneğin; avian ve murine retrovirüsleri tRNATpr ve tRNAPro tiplerini kullanmaktadır (19). Replikasyon başlangıcında hücresel tRNALys3’ ün 3’ OH grubu, viral RNA’ nın 5’ ucundaki primer bağlanma bölgesine bağlanır. PBS’ nin 5’ ve tRNA’ nın 3’ etkileşimi dışında PBS’ nin U5 bölgesinin A’ dan zengin kıvrımıyla (A-rich loop) tRNA’ nın U’ 11 dan zengin kıvrımı birbiriyle kaynaşmaktadır. Aynı zamanda tRNALys3 nükleokapsit proteindeki A’ dan zengin kıvrımla da etkileşmektedir (18). Yapılan çalışmalarda RNA’ sından A’ dan zengin kıvrımı çıkarılan HIV’ in revers transkripsiyon özelliğinin azaldığı bulunmuştur. Ayrıca, PBS kısmı tRNAhis, tRNAmet’ in 3’ ucuna uyacak şekilde mutasyona uğratılmış HIV’ in, enfekte hücre kültüründe düzgün şekilde revers transkripsiyon yapamadığı gözlenmiştir (11,14). Revers transkripsiyonun etkinliğini artıran bir diğer etkileşim ise tRNALys3’ ün T omega C kolu ile birebir uyumlu olan 8 nükleotitlik PAS (primer activation signal) motifidir. PAS motifi tRNA’ nın primer olarak kullanımını artırmaktadır; ancak tRNA yerleşiminde yer almamaktadır. Bu etkinlik in vitro çalışmalarda araştırılarak doğrulanmıştır (18). Revers transkriptaz öncelikle RNA bağımlı DNA polimeraz aktivitesiyle ilk DNA zincirini oluşturur. Bu ilk oluşturulan zincire (-) strong stop DNA [(-)ssDNA] denir ve 181 nükleotide sahiptir (11). (-) ssDNA sentezini kontrol eden faktörler tamamen anlaşılmış değildir; ancak 7 kilodaltonluk (kDA) çift çinko bağlanma domaini içeren NC’ nin bu olayda kritik öneme sahip olduğu düşünülmektedir. NC proteininin tRNALys3’ ün etkin bir şekilde bağlanmasını ve revers transkripsiyonun etkinliğini arttırmada büyük katkısı vardır (15). 2.2.1. Revers Transkripsiyonun Basamakları tRNALys3’ ün 3’ OH grubu, viral RNA’ nın 5’ ucundaki primer bağlanma bölgesine (PBS) bağlanır ve senteze başlar. (Şekil-4 1. aşama) Sentez viral RNA’ nın 5’ ucundaki PBS kısmında başlar, çevirisi yapılmayan R bölgesinde de devam eder (14). tRNALys3 R-U5 kısmını aynen sentezler. (2. aşama) Sentezlenen zincirin ucunda RNA kalıntısı (R-U5) vardır ve hibrid DNA-RNA olarak adlandırılır. Hibridin ucundaki RNA parçasının fosfodiesteraz bağları revers transkriptazın ribonükleaz H (RNaseH) aktivitesiyle hidrolize edilir. (3. aşama) Daha sonra RT (-) ssDNA’ dan ayrılıp viral RNA’ nın 3’ ucuna bağlanarak şablon değiştirir. (4. aşama) Bu olay her iki uçtaki (5’ ve 3’) R bölgelerinin birbirleriyle tamamen uyumlu olmalarıyla sağlanmaktadır. R bölgeleri üst üste gelerek şablon değişikliğiyle viral RNA’ nın 3’ ucunun karşısında U5 bölgesi sayesinde viral RNA’ nın 5’ sonlanımını oluşturmuş olur. tRNALys3, 5’ uçtan 3’ uca doğru karşısındaki RNA’ dan DNA sentezler. Sentez yönü şablon RNA zincirine göre düşünülünce RNA’ nın 3’ ucundan 5’ ucuna doğru olmaktadır. Sentezlenecek olan 12 (-) ssDNA ise 5’ ucundan 3’ ucuna doğru oluşturulmaktadır. Revers transkriptaz, viral RNA’ ya ilk bağlandığı yerden sentezleme işlemine başlayacak olsaydı, yeni zincir 3’ uçtan 5’ uca doğru sentezlenecekti. Sentez her zaman 5’ uçtan 3’ uca doğru gerçekleştiğinden dolayı şablon değişikliğine gidilerek R-U5 bölgesi çıkarılmış olan RNA’ nın R-U3 bölgesindeki R bölgesinin karşısına geçilir. Bu olay RNA’ nın 3’ ve 5’ sonlanımlarındaki R bölgelerinin birbiriyle uyumlu olması ve tRNALys3’ ün viral RNA’ ya ilk bağlandığı anda, viral RNA’ nın 5’ kısmının (U5-R) sentezlemesiyle gerçekleşmektedir. Şablon değişiminden sonra (-) ssDNA’ nın kalan kısmı da oluşturulur. (5. aşama) (-) ssDNA karşısındaki RNA zincirinin 3’ ucundaki U3-R bölgesi ve geriye kalan kısmın çoğu, bir kez daha revers transkriptazın ribonükleaz H aktivitesiyle kesilir. (6. aşama) Geriye kalan RNA kalıntısının 5’ ucundan 3’ ucuna doğru U3-R-U5-PBS kısmı tekrar oluşturulur. (7. aşama) Bu işlemden sonra tRNALys3 (-) ssDNA’ dan ayrılır. (8. aşama) Yeniden oluşturulmuş U3-R-U5-PBS kısmı dışında kalan RNA kalıntısı hidrolize edilir. Bu aşamadan sonra (-) ssDNA zinciri karşısındaki U3-R-U5-PBS kısmı şablon değiştirerek (-) ssDNA’ nın 5’ ucundan 3’ ucuna bağlanır. (9. aşama) Bu bağlanma da (-) ssDNA’ nın 3’ ucundaki R bölgesi ile U3-R-U5-PBS parçasındaki R bölgesinin birbirine uyumuyla sağlanmaktadır. Daha sonra revers transkriptaz, DNA bağımlı DNA polimeraz aktivitesiyle (-) ssDNA zincirinin 3’ ucundaki eksik olan U5-R-U3 bölgesinin ve ikinci sentezlenecek olan zincirin 5’ ucundan 3’ ucuna doğru sentezini yapar. (10. aşama) Sentezde RNA’ nın 3’ uzun terminal bölgesindeki (LTR) polipürin track (PPT) ile pol geninin sonundaki cPPT primerleri kullanılır. Sonrasında cPPT uzaklaştırılır. (11. aşama) İkinci sentezlenen zincire ise (+) zincir DNA denir. Sentezlenen iki DNA da düz şekillidir ve daha sonra çembersel cDNA (complementer DNA) haline dönüştürülür (16). Sentezlenen DNA’ nın her iki ucunda da LTR kısımları mevcuttur ve bu sayede konak DNA’ sına entegre olabilmektedir (18). Revers transkripsiyon, basamaklarıyla birlikte Şekil-4’ te gösterilmiştir. 13 Şekil-4 HIV Revers Transkripsiyonun Şematik Gösterimi (4) Kırmızı nokta revers transkriptaz, 1. aşamadaki revers transkriptazın yanında görünen loblu şekil ise tRNALys3’ tür. 14 2.3. NÜKLEOZİT ANALOĞU REVERS TRANSKRİPTAZ İNHİBİTÖRLERİ (NRTI) NRTI’ lar, HIV’ e karşı etkili olan ilaçlar arasında en çok araştırılan ilaç grubu olmuştur. Etki mekanizmalarının özünü hem viral hem de hücresel fonksiyonlarla etkileşimleri oluşturmaktadır. Hücresel olarak hücre büyümesini ve ölümünü etkilemektedirler. Aslında NRTI’ ların ilk örneği Zidovudine bir antikanserojen ilaç olarak geliştirilmiş; ancak kansere karşı etkinliğinin az olduğu görülmüştür. Sonradan yapılan in vitro çalışmalarda Zidovudine’ nin HIV’ e karşı etkili olduğu tespit edilmiştir. NRTI’ lar ve antikanserojen ilaçlar bazı ortak yan etkiler gösterdiklerinden birbirlerine benzemektedirler (5). NRTI grubunda bulunan ilaçlar Zidovudine (AZT), Zalcitabine (ddC), Didanosine (ddI), Stavudine (d4T), Lamivudine (3TC), Emtricitabine (FTC) ve Abacavir (ABC)’ dir. Bu ilaçlar günümüzde aktif olarak kullanılmaktadır. Günümüzde kullanılan ilaçların uzun ve kısa sürede oluşturduğu yan etkiler, mitokondriyal toksisite ve tüm antiretroviral ilaçlarda görülen virüsün ilaca karşı direnç kazanması sorunları sebebiyle yeni NRTI’ lar araştırılmaktadır. Bunlar Alovudine, Amdoxovir, Racivir, Reverset, SPD 754, Elvucitabine’ dir (20). AZT ile 3TC’ nin ikili kombinasyonu (Combivir) ve bu ikili kombinasyona ek olarak ABC’ nin (Trizivir) de dahil olduğu üçlü bir kombinasyon da piyasada müstahzar olarak bulunmaktadır. NRTI’ ların analogluk durumlarına göre sınıflandırılması tablo-1’ de gösterilmiştir. Tablo-1 Baz Analogluğuna Göre NRTI’ ların Sınıflandırılması Timidin Analoğu Sitidin Analoğu İnozin Analoğu Guanozin Analoğu Yeni Sitozin Analoğu Zidovudine Zalcitabine Didanosine Abacavir SPD 754 Stavudine Lamivudine Amdoxovir Elvucitabine Alovudine Reverset Racivir Emtricitabine 15 NRTI’ lar AIDS tedavisinde kullanılan ilk ilaç grubudur. Zidovudin klinik olarak ilk test edilmiş antiretroviral ilaçtır. NRTI’ lar proteaz inhibitörleri ile ve/veya nükleozit olmayan revers transkriptaz inhibitörleri ile kombine halde HAART’ ın bir parçası olarak kullanılırlar. Genelde iki revers transkriptaz inhibitörüne ek olarak bir proteaz inhibitörü kombinasyonu yapılmaktadır. HAART, HIV’ e bağlı morbidite ve mortaliteyi önemli derecede azaltmıştır. HAART’ ın başarısı viral replikasyonu baskılama derecesine bağlıdır. Özellikle monoterapi yerine kombine ilaçların kullanılması virüslerin ilaçlara karşı direnç kazanmasını da azaltmıştır; ancak ilaç dozları düzgün şekilde ayarlanmazsa birden çok ilaca karşı direnç kazanmış virüsler de ortaya çıkabilmektedir (22). Bunun yanında kombine edilen ilaçlar birbirlerinin etkilerini değiştirebilmektedir. Antagonistik, sinerjistik , aditif etkiler doza bağımlı olduğu gibi dozdan bağımsız olarak da görülebilmektedir. Nükleotit analog revers transkriptaz inhibitörleri grubundaki tek ilaç ise tenofovirdir. Emtricitabine ile kombine halde kullanılmaktadır. 2006 yılında FDA (Food and Drug Administration) tarafından patent verilmiş Truvada isimli ilacı piyasada bulunmaktadır. Genel olarak ilaçlara göz atacak olursak: AZT (3’-azido-2’,3’-dideoxythymidine), bir ön ilaçtır ve hücresel timidin kinazın fosforilasyonuyla revers transkriptazı inhibe eden aktif formuna dönüşür. Hücre içine pasif difüzyon ile girer. Oral yoldan alındığında biyoyararlanımı %66’ dır. FDA tarafından onay almış ilk antiHIV ilaçtır. Önceden hastaların CD4+ hücre sayısı 500’ ün altına düştüğünde ilacın CD4+ hücre sayısını artırma özelliğinden dolayı monoterapi şeklinde tedavinin başlangıcında kullanılıyordu; ancak günümüzde ise bu ilacın tekli ilaç tedavisinde kullanılması pek tercih edilmemektedir. Diğer NRTI’ lar ile karşılaştırıldığında AZT’ nin eksikliği ise monoterapi şeklinde kullanımı sonucunda virüsün ilaca karşı kolayca direnç geliştirmesidir. Direnç gelişiminde ilacın uzun yıllar kullanılıyor olması da etkili olabilir. İlaç, serebral spinal sıvıya geçebilmekte ve hastalığa bağlı gelişen myopati, ensefalopati gibi nörolojik bozuklukları da azaltmaktadır (5). ddC (2’,3’-dideoxycytidine), AZT ile aynı dönemde geliştirilmiş bir ilaçtır. İlacın etki şekli AZT ile aynıdır. Oral biyoyararlanımı %86’ dır. Özellikle AZT’ ye cevap vermeyen HIV hastalarında diğer ilaçlarla kombine edilerek kullanılmaktadır. 16 Monoterapi olarak kullanılması için çok toksiktir; çünkü yüksek dozlarda kullanım gerektirir. ddI (2’,3’-dideoxyinosine), inhibisyon için öncelikle 3 fosforlu haline çevrildikten sonra inozin formundan adenozin formuna dönüştürülmelidir. Oral biyoyararlanımı %40’ tır ve serebral spinal sıvıya da geçerek plazma konsantrasyonun %20 kadarını bu bölgede oluşturmaktadır. AZT ve ddC’ ye göre pankreatit ve nöropati gibi daha fazla yan etki göstermektedir. d4T (2’,3’-didehydro-2’,3’-dideoxythymidine), ilacın 3’ hidroksil grubu pentoz halkasının 2’ ve 3’ karbonlarıyla bağ yapmıştır. İlerlemiş HIV enfeksiyonunda diğer ilaçlarla kombine halde kullanılmaktadır (5) 3TC (2’,3’-dideoxycytidine), AZT ve ddC’ ye göre daha etkili olmasına rağmen konak hücreye karşı daha az toksiktir. HIV’ e karşı etkili olan ilaçlar arasında HIV dışında HLTV-1 ve HBV’ ye karşı da etki gösteren bir ilaçtır. ABC [5’TP-deoxyguanosine (dGTP)], inhbisyonu hem dGTP ile yarışıp dGTP bağlanma bölgesine kendisi bağlanarak hem de kendisi bu bölgeye bağlanmazsa bile dGTP’ nin viral zincire bağlanmasını önleyerek gerçekleştirir. İlaç 3’ OH grubu taşımadığından revers transkripsiyonla sentezlenen DNA zincirine bağlanıp DNA uzaması için elzem olan 5’-3’ fosfodiester bağının oluşumunu engeller. HIV’ e karşı etkinliği sınırlı bir ilaçtır (5). 2.3.1. NRTI’ ların Etki Mekanizması NRTI’ ların ana hedefi revers transkriptaz enzimidir. Revers transkriptaz enzimi DNA polimeraz özelliği gösterirken hata yapabilir. Hata oranı bir replikasyon döngüsünde baz başına 3 × 10−5’ tir (22). DNA polimerizasyonu sırasında substrat olarak deoksi nükleozit trifosfatlar (dNTP) kullanılmaktadır. Dolayısıyla dNTP’ lerin analogları kullanılarak DNA sentezi inhibe edilebilir. NRTI’ lar deoksiriboz halkasının 3’ konumlarında hidroksil grubu yerine farklı gruplar taşıyan veya hiçbir grup taşımayan sentetik purin ve pirimidin molekülleridir. NRTI vücutta NRTI monofosfat (MP), NRTI difosfat (DP), NRTI trifosfat (TP) şeklinde birbirini izleyen fosforilasyon işlemlerinden geçer. İlaçların aktif formu bu fosforilasyon olaylarından sonraki üç fosfora sahip halidir. Fosforillenecek ilaç miktarını sınırlayan etkenler ise vücuttaki hücresel kinaz (TK) ve nükleozit DP kinaz enzimleridir. Fosforillenme derecesi hücresel kinazlar, 17 hücre içi dNTP konsantrasyonu ve dideoksinükleozit ile deoksinükleozit arasındaki orana bağlıdır. Fosforillenme derecesi NRTI’ ların proviral DNA sentezi sırasında sentezlenen DNA’ ya bağlanarak revers transkripsiyonu inhibe etmesini yakından etkiler. Öyle ki, fosforillenmeyi sınırlayan faktörler asıl etkiyi gösteren TP oluşmasını azaltarak ortamda aktif olmayan DP ve MP birikmesine sebep olmaktadır. NRTI’ ların hücre içi fosforilasyonu hücre tipi, hücre siklusu, hücre aktivasyonu ve hücrenin enfeksiyonuna göre değişmektedir; çünkü aktive olmuş hedef hücredeki nükleozit kinaz aktivitesi ve enzimatik nükleozit sentezi hücre siklusunun S fazına kadar artmamaktadır. Bu sebeple NRTI’ lar aktive olmuş ve olmamış hücrelerde farklı fosforilasyon derecelerine sahiptir. Örneğin AZT’ nin uyarılmış monositlerdeki veya aktive olmamış mononükleer hücrelerdeki fosforilasyon miktarı uyarılmış T hücrelerindekine göre daha azdır (5). Bazı çalışmalarda Zidovudinin sadece hücresel timidin kinaz ile değil daha az derecede de olsa mitokondriyal timidin kinaz ile fosforillendiği gösterilmiştir (23). Aktif TP revers transkripsiyonu iki şekilde inhibe etmektedir. İlaç revers transkriptaza bağlanan endojen dNTP’ ler ile yarışarak substrat bağlanma bölgesine bağlanabilir ve inhibisyonu gerçekleştirebilir. Diğer bir yandan ise NRTI’ lar proviral DNA sentezi sırasında zincirin yok edicisi olarak davranarak inhibisyonu gerçekleştirebilir. İkinci mekanizmada NRTI TP, NRTI MP şeklinde, sentezlenen DNA’ ya bağlanarak henüz olgunlaşmamış olan zincirin uzamasını önlemektedir. Revers transkriptaz enzimi TP formunu normal bir substrat olarak algılamaktadır (20). Aslında NRTI MP formu yanına sonradan gelecek olan nükleotit ile fosfodiester bağı yapacak 3’ OH grubu taşımaz ve bundan dolayı zincirin uzamasını durdurur ve bu olaya fosforolizis denir. Zincir uzaması bir nükleotidin 5’ karbonu ile diğer nükleotidin 3’ karbonu arasında fosfodiester bağının oluşup nükleotitlerin yan yana dizilmesiyle gerçekleşmektedir (5). 2.3.2. NRTI’ ların Sebep Olduğu Mitokondriyal Toksisite NRTI’ ların yapmış olduğu mitokondriyal yan etki mitokondriyal polimerizasyon ve hücresel metabolizma üzerindeki etkilerine ve yapmış oldukları oksidatif strese bağlı olarak açıklanmaktadır. NRTI’ ların yaygın olarak kullanımından dolayı mitokondriyal mutasyonlar sık gerçekleşmektedir. NRTI’ lar genetik rahatsızlıklarda görülen mitokondriyal disfonksiyona benzer bir tablo oluşturduklarından deneysel olarak mitokondiyal disfonksiyon oluşturmak için de araştırmalarda kullanılmaktadırlar (28). 18 Konakçı çekirdek genleri oksidatif fosforilasyonu sağlayan genlerin (OXPHOS, the principal source of myocardial energy) çoğunu kodlamaktadır; ancak bu OXPHOS genlerinin 13 polipeptidini ise sadece mitokondriyal DNA (mtDNA) kodlamaktadır. OXPHOS genleri hücresel ATP üretimiyle görevlidir. Mitokondriyal DNA ise DNA polimeraz gama tarafından kopyalanmaktadır. NRTI’ ların yapmış olduğu mitokondriyal disfonksiyonda mitokondriyal polimeraz fonksiyonun etkilenmesi ana sebebi oluşturmaktadır; çünkü invitro çalışmalarda NRTI’ ların seçici olarak DNA polimeraz gama enzimini inhibe ettiği kanıtlanmıştır. Bu çalışmaya bağlı olarak en çok inhibisyon yapan ilaçtan en az inhibisyon yapan ilaca doğru bir sıralama ise şu şekilde yapılmıştır. DDC-DDI-D4T-3TC-AZT-ABV. mtDNA’ yı replike eden enzimin inhibisyonu sonucu mitokondrilerde mtDNA miktarı önemli ölçüde azalmaktadır. NRTI’ lar diğer hücresel polimeraz enzmlerinden beta, alfa ve E’ yi aynı şekilde inhibe etmemektedir. AZT ile tedavi edilen farelerin bacak kaslarında ve maymunların kalp ile iskelet kaslarında mtDNA sayısının azaldığı gösterilmiştir. Özellikle bu azalma, maymunlarda anormal OXPHOS enzim aktivitesine bağlanırken; farelerde mitokondriyal RNA ve proteinlerin sayısının azalmasına bağlanmıştır (26). DNA polimeraz gama (DNA pol-gama) ökaryotik mtDNA enzimidir ve çekirdek genomu tarafından kodlanmaktadır. Enzim iki alt üniteye sahiptir ve bunlardan biri kompleksin DNA’ ya bağlanmasının daha sıkı olmasını sağlamaktadır. Mitokondrideki enerji üretiminin azalması sonucu mitokondriyal polimerizasyon da azalmaktadır. Bazı çalışmalarda bu enerji üretiminin azlığına bağlı olarak gelişen mitokondriyal bozukluğa bağlı konjestif kalp yetmezliği de araştırılmıştır. Dolayısıyla fazla sayıda mitokondri içeren dokular bu bozukluktan daha fazla etkilenmektedir (25). Esas olarak oksidatif streste ise, reaktif oksijen türevlerinin üretimindeki dengesizliğe bağlı olarak hücrede çok sayıda bulunmaları ve bunların antioksidan mekanizmalarla inaktive edilememesi sonucu mitokondride hasar oluşturması söz konusudur. Bunun sonucunda reaktif etkenler mitokondriye zarar vermektedir. Mitokondride reaktif oksijen üretimi de meydana geldiğinden oksidatif strese yatkınlık oluşmaktadır. Bu reaktif oksijen türevlerine süperoksit, hidrojen peroksit, lipit peroksit, peroksi nitrit, radikal hidroksiller örnek olarak verilebilir. 10 g. AZT verilmiş farelerden izole edilen karaciğer hücrelerinin mitokondrilerinde mitokondriyal adenilat kinaz ve adenozin nükleotit taşıyıcısının inhibe edildiği gösterilmiştir (26). 19 Genel toksisite ve mitokondriyal toksisite açısından ilaçların stereokimyasal formunun farklılığı toksisitede de farklılık oluşturmaktadır. beta-L-(-)-2’,3’dideoxy-3’-thiacytidine (3TC) 2’,3’-dideoxycytidine (ddC)’ nin (-) stereoizomeridir. 3TC (-) SddC olarak da adlandırılmaktadır. Günümüzde kullanılan NRTI’ lar arasında 3TC doğal olmayan L konfigürasyonu içeren tek ilaçtır. İlginçtir ki, bu L izomer D izomere göre daha az toksik ve yüksek etkilidir. 3TC ve ddC arasındaki stereokimyasal selektivite ve izomeriden kaynaklanan yan etki farklılığı tam da anlaşılmış değildir. (+) ve (-) TC’ nin her ikisi ise ddC’ den daha az toksiktir. (+) TC (-) TC’ ye göre mitokondriyal polimeraz gamanın daha güçlü inhibitörüdür (29). AZT’ nin kullanımını kısıtlayan en önemli faktör ağır yan etkileridir. Jose´ Garcı´a de la Asuncio´n ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada AZT’ nin oksidatif strese bağlı mitokondriyal toksisitesi ve bu toksisiteden antioksidan vitaminlerle korunulup korunulamayacağı araştırılmıştır. AZT tedavisi mitokondriyal lipit peroksidasyonuna ve mitokondriyal glutatyon oksidasyonuna da yol açmaktadır. Toksisitesine bağlı olarak dilate kardiyomyopatiyi de içine alan kardiyovasküler rahatsızlıklar oluşmaktadır. Daha önceden yapılan çalışmalarda ise fare karaciğeri ve iskelet kası üzerinde mitokondriye bağlı bozukluklar tespit edilmiştir. Yan etkilerin görülmesi kullanılan ilaç dozuna da bağlı olduğundan yüksek dozlarda yan etki oluşma ihtimali artmaktadır. Jose´ Garcı´a de la Asuncio´n ve arkadaşları AZT’ nin 10mg/kg/gün dozunda 35 gün boyunca içme suyuyla verildiği farelerin kalp hücrelerinde reaktif oksijen türevlerinin (ROS) arttığı bulunmuştur. Aynı çalışmada diyetle alınabilecek dozun çok üzerinde bir dozda 10g/kg C vitamini ve 0.6g/kg E vitamini ile AZT’ nin yan etkisi bertaraf edilmeye çalışılmıştır. AZT ile tedavi edilen grupta ilacı almamış gruba göre oxo-dG (8oxo-7,8-dihydro-2V-deoxyguanosine-oksidatif hasarın bioişaretçisi) miktarının %120 daha fazla olduğu görülmüştür. Vitamin verilen grupta ROS miktarının vitamin verilmeyen gruba göre daha az olduğu da gözlenmiştir. AZT’ nin ROS üzerinden yapmış olduğu en önemli yan etki kardiyomyopatidir. Vitaminlerle bu yan etkinin oluşmasının engellenmesi sebebiyle AZT’ nin mitokondriyal yan etkisinin sebebi oksidatif strese bağlı olduğu düşünülmektedir. ROS miktarları HPLC yöntemleri ile ölçülmüştür (27). 20 2.3.3. NRTI’ lara Karşı Oluşan Direnç NRTI’ lar HIV’ e karşı kullanılan ilk ilaç grubu olduğundan bu ilaçlarla monoterapi uygulanması virüsün hızlı bir direnç geliştirmesine sebep olmaktadır. Öyle ki, HAART’ da bile virüs direnç kazanmaya başlamıştır. HAART ile tedavide kesinti veya optimum doz uygulanmaması sonucu viral replikasyon tam baskılanamamakta ve viral mutasyonların oluşması sonucu direnç gelişebilmektedir. Tedavi edilmemiş hastalarda yapılan in vivo çalışmalarda 2 günlük sürede viral turnoverın 107 ile 109 yeni partikül değerinde olduğu hesaplanmıştır ve HIV genomunun her bölgesinde mutasyonlar oluştuğu gözlenmiştir. Mutasyona uğrayan HIV’ in ilaçlara karşı replikasyon yeteneği mutasyona uğramamış virüslere göre çok yüksektir. Aslında ilaçla karşılaşmamış virüste bile mutasyonlar meydana gelmekte ve ilaca karşı direnç görülebilmektedir. Revers transkripsiyonda doğal olarak meydana gelen hatalar sonucu genetik açıdan birbirinden farklı virüsler oluşmaktadır. Revers transkripsiyondaki doğal hataların günde 109 yeni partikül olduğu saptanmıştır. Bu hatalar sebebiyle her virüs birbirinden farklı genoma sahip olur ve ilaç da her seferinde farklı genomlu virüslerle karşılaşır. Sonuç olarak, virüsün daha ilaçla bile karşılaşmadan ilaca karşı direnç kazanması söz konusu olmaktadır. Dirençli virüslere karşı farklı ilaç kombinasyonları ve daha yüksek dozda ilaç kullanımı gerekmektedir. Dirençli virüsler bir ilaca direnç kazandıktan sonra çapraz direnç göstererek, tedaviye yeni eklenecek ilaçlara karşı da direnç gösterebilir. Özellikle kombine ilaçlara karşı dirençli virüsler arasında direncin aktarıldığı da düşünülmektedir (7, 30, 31). Genotipik mutasyonlar tedavi sırasında virüsün ilk başvurduğu mutasyonlar olmuştur. Virüsün yapmış olduğu birincil mutasyonlarda enzimdeki ilaç bağlanma bölgesinde değişiklikler meydana gelir, ilaç hedefine bağlanamaz. İlaç, inhibisyonu sağlayabildiği normal dozda beklenen inhibisyonu sağlayamaz. Yapılan in vitro çalışmalarda ilacın mutant virüsleri inhibe edebilmesi için normal IC50’ den (inhibitor concentration %50) daha fazla miktarda verilmesi gerektiği saptanmıştır. Örneğin, AZT’ ye karşı geliştirilen K70R mutasyonuna ek olarak 215. ve 41. kodonlarında mutasyon sonucunda AZT’ nin IC50 değeri 60 kat artmaktadır. 67. ve 219. kodon mutasyonlarıyla 500 ile 1000 katlık bir IC50 artışı meydana gelmektedir. IC50 değeri artışı, ilaç etkinliğinin azaldığını göstermektedir. Mutasyonlar sonucunda viral replikasyon yeteneğinin arttırılması da ilaç dozunun yükseltilmesinde rol oynayan başka bir sebeptir (7, 30, 31). 21 İkincil mutasyonlar ise birincil mutasyonlar tamamlandıktan sonra meydana gelir ve virüsün genel direnç durumunun artırılmasına katkıda bulunur. Birincil mutasyondaki eksiklikler/hatalar ve ilacın bağlanma bölgesi üzerinde çok az etkileri vardır. Genotipik mutasyon çalışmalarında ana viral genlerde meydana gelen mutasyonlar saptanmıştır. İlacın sentezlenmekte olan DNA’ ya bağlanma afinitesi KD ile, ilacın DNA’ ya bağlanma oranı/hızı kPOL ile ifade edilmektedir. Mutasyonlar sonucu bu değerler değişmektedir. NRTI’ lar revers transkripsiyon sırasında uzamakta olan DNA’ ya bağlanıp fosforolizis yaparak zincir uzamasını engellerken virüs de bu işlemin tersi olan pirofosforolizis yaparak ilacın bağlandığı bölgeden çıkarılmasını sağlar. İlaç bağlandığı bölgeden çıkarıldıktan sonra DNA zinciri uzamaya devam eder. Pirofosforolizis kaynaklı direnç özellikle AZT trifosfatın DNA’ dan çıkarılmasında görülür; ancak aynı direnç d4T’ ye karşı da gerçekleştiğinden klinik anlamda AZT ile d4T arasında çapraz direnç görülebileceği düşünülmektedir (7,30,31). 22 3-GEREÇ VE YÖNTEM 3.1. NRTI’ LARIN SİNERJİSTİKLİĞİNİN VE ANTAGONİSTİKLİĞİNİN IN VITRO ORTAMDA DEĞERLERİYLE IC50 BERABER DEĞERLENDİRİLMESİ 3.1.1. Çalışma Hakkında Bilgi HIV tedavisinde sıkça kullanılan HAART genel olarak iki NRTI’ ya ek olarak bir proteaz inhibitörünün kombinasyonundan oluşmaktadır. Kombine edilen NRTI’ ların birbirlerini nasıl etkiledikleri bu noktada önem kazanmaktadır. İlaçların sinerjistik ve antagonistik etkileri tedavinin başarısını derinden etkilemektedir. Sinerjizma sonucu iki ilacın kombine halde etkisi, her iki ilacın tek başına gösterdiği etkiden daha fazla olmakta ve HIV replikasyonu daha iyi baskılanmaktadır. Antagonizmada ise iki ilaç birbirilerinin etkilerini azaltarak beklenen etkiyi verememekte ve her iki ilacın tek başına kullanıldığında elde edilen etkiden daha az etkinlik oluşmaktadır. Tedavide sinerjizma gösteren ilaçlar tercih edilirken antagonistik etki oluşturulan kombinasyonlardan kaçınılmaktadır. Çalışmada NRTI’ ların kombinasyonu sonucu hangilerinin antagonistik/sinerjistik etki gösterdiği in vitro ortamda araştırılmıştır. Bu çalışma sonucunda HAART’ da kombine edilebilecek ilaçlar konusunda bilgi sahibi olabileceğiz (35). Çalışma T-hücrelerine göre daha işlevsel olan ve makrofajların da öncül hücresi periferal mononükleer kan hücrelerinde (PBMC) yapılmıştır. PBMC’ ler lusiferaz enzimi taşıyan HIV-1 tarafından enfekte edilmiştir. Lusiferaz lüsiferine tesir ederek ışık meydana getiren bir enzimdir ve belirteç olarak kullanılmıştır. Çalışmada kullanılan 23 kombinasyonlar zidovudine+stavudine (ZDV+d4T), lamivudine+abacavir (3TC+ABC), lamivudine+didanosine (3TC+ddI), lamivudine+stavudine (3TC+d4T), stavudinedidanosine (d4T+ddI), zidovudine+lamivudine (ZDV+3TC), abacavir+didanosine (ABC+ddI), zidovudine+didanosine (ZDV+ddI) ve abacavir+stavudine (ABC+d4T)’ dir. İki ilacın kombinasyonu sonucu oluşan etki kantitatif bir metod olan Chou ve Talalay’ ın median etkili yöntemi prensibine göre ölçülmüştür. d4T+ddI ve ZDV+3TC kombinasyonlarında sinerjistik etki gözlenmiştir. Buna karşılık 3TC+ddI, ABC+ddI ve ZDV+ddI kombinasyonlarında ise antagonizma görülmüştür. 3TC+ABC, 3TC+d4T kombinasyonlarında ise düşük düzeyde antagonizma görülmüştür. Sonuçlar ayrıntılı olarak bulgular kısmında yer almaktadır. Sonuç olarak metod, kombine edilen iki NRTI’ nın HIV replikasyonu üzerindeki etkilerini ölçmeye olanak sağlamaktadır (35). 3.1.2. Materyaller ve İlaçlar 3.1.2.1. İlaçlar NRTI’ lar Zidovudine (ZDV) GlaxoSmithKline (Hertforshire, United Kingdom)’ dan; Lamivudine (3TC) GlaxoSmithKline (Madrid, Spain)’ dan; Stavudine (d4T)-didanosine (ddI) Bristol Myers Squibb Company (Madrid, Spain)’ dan, Abacavir (ABC), GlaxoSmithKline (Hertforshire, United Kingdom)’ dan alınmıştır. İlaçların tamamının stok çözeltileri 10mM’ luk distile su içerisinde hazırlanmıştır (35). 3.1.2.2. Hücre Kültürü 293T hücreleri SV40 T antijenini taşıyan ve adenovirüsle dönüştürülmüş insan embriyonik böbrek hücreleridir (37). PBMC’ ler sağlıklı donorlerin kanlarından FicollHypaque gradiyenti ile santrifüjlenerek izole edilmiş ve 1 g/ml‘ lik fitohemaglutinin ile 48 saat bekletilerek aktive edilmiştir. 20 g/ml’ lik IL-2 hücreleri ise Dulbecco modifiyeli Eagle’ ın ortamında (DMEM) muhafaza edilmiştir/beslenmiştir. PBMC’ ler ise 37°C’ de RPMI-1640 ortamı (içinde vitamin, aminoasit, büyüme faktörleri vardır) içerisinde muhafaza edilmiştir/beslenmiştir. Kültür ortamı ise %10’ luk sığır serumu (FCS), 2mM L-glutamin, 10 g/ml streptomisin ve 100 U/ml penisilin ile takviye edilmiştir (35). 24 3.1.3 Transfeksiyon Transfeksiyon hücre plazma membranında geçici delik oluşumu sağlanarak DNA’ nın hücre içine alınmasının sağlanmasıdır. Sahte tipteki rekombinant virüslerini üretmek için 293T hücreleri, kalsiyum fosfat metoduyla ko-transfekte edilmişlerdir. Metot da daha önceden saflaştırılmış olan 2 g pNL4.3.Luc.R-E ve 10 g pcDNA3-VSV plazmidleri kullanılmıştır. pcDNA3-VSV plazmidleri veziküler stomatitis (VSV) virüs G proteinini kodlayan cDNA’ yı içermektedir. Transfeksiyondan önceki günde 293T hücreleri 5 × 105 sayısında olacak şekilde 60mm çaplı petri kaplarına ekilmiştir. Transfeksiyondan 48 saat sonra süpernatantlar besi ortamından toplanmış ve 5 dakika boyunca 500g ‘ de santrifüjle ayrıştırılmıştır (35). 3.1.4. İlaç Duyarlılık Analizi Virüslerin ilaçlara karşı duyarlılığı 96 kuyucuklu plakalara yerleştirilen PBMC’ lerin enfekte edilmesi sonrasında plakadaki ilaçlı ve ilaçsız ortamın gözlenmesi ile tespit edilebilmektedir. Enfeksiyon 50 L’ den 200 L’ye kadar değişen virüs stok çözeltileri ile yapılmaktadır. PBMC’ ler ile ilaçların kültüründe her bir ilacın, birbirini seri şeklinde takip eden ve biri diğerinin 5 katı konsantrasyonda olan 8 adet çözeltisi hazırlanmıştır. (Ör:0,001-0,005-0,025-0,125-0,625-3,125-15,625-78,125) İlaçların seri şeklindeki çözeltileri kombine halde de kültüre katılmışlardır. Kültüre aynı zamanda IL2 hücreleri de eklenmiştir. Virüs enfeksiyonunun kombine ilaçlar tarafından inhbisyonu ilaçların birbirine eşdeğer konsantrasyonları şeklinde değerlendirilmiştir. Dolayısıyla aynı inhibisyonu sağlayabilen farklı kombinasyonlu ilaçların değerleri bulunmuştur. Bu da ilaç konsantrasyonları değiştirilip denenerek sağlanmıştır. Virüs replikasyonunun ölçülmesi için hücreler enfeksiyondan 48 saat sonra parçalanmış ve zaten lusiferaz enzimiyle işaretlenmiş olan virüslerin lusiferaz aktiviteleri ölçülmüştür (38). Ölçüm Lusiferaz ölçen Promega Madison, WI ile 96 kuyucuklu plakalarda luminometre (Orion,Berthold, Germany) kullanılarak yapılmıştır. Bu yöntem daha önceden 2007’ de Garci Perez ve arkadaşları tarafından da kullanılmıştır. Her bir ilaç kombinasyonu birbirinden bağımsız en az üç deneyle değerlendirilmiştir. Deneylerin her birinde ise üç adet kültür kullanılmış ve ortalamaları hesaplanmıştır. Deneylerin sonuçları da bu ortalamaların sonuçları şeklinde sunulmuştur (35). 25 3.1.5. Sinerjizmin ve Antagonizmin Değerlendirilmesi İki ilaç kombinasyonunun etkisi ortanca değerini prensip edinen bir kantitatif metod olan median-efekt ile değerlendirilmiştir. Metod, Chou ve Talalay tarafından 1984 yılında türetilmiştir. Bu ortanca değeri etkili yöntem ilacın etkisi ile ilacın dozu, sitotoksisitesi, sitotoksik etkisi arasında en basit şekilde ilişki kurulabilmesini sağlamaktadır. Denklem ise şu şekildedir. D:İlacın dozu, Dm:İlacın gücünü (potentliğini) gösteren ortanca etkili doz (bu değer median-efekt grafiğinin x bölülümünden elde edilmektedir), fa: doz tarafından etkilenen bölüm/fraksiyon, fu: doz tarafından etkilenmeyen bölüm/fraksiyon (1-fa=fu), m: doz etkinlik eğrisinin şeklini/keskinliğini veren katsayı (bu değer median-efekt grafiğinin eğiminden bulunmaktadır) (35) Median efekt denklemi x yüzdesini inhibe eden ilaç dozunu hesaplamak için kullanılır. Bu değer de Dx olarak gösterilir. CI (kombinasyon indeksi) ise şu şekilde hesaplanır: Denklem karşılıklı özel (ilaçların aynı veya benzer şekilde etki etmesi vardır) ve karşılıklı özel olmayan (ilaçlar birbirinden bağımsız etki eder) şekilde işletilebilir. CaluSyn (Biosoft,Cambridge,United Kingdom) yazılımı her iki varsayımla da hesaplama yapabilmektedir. Kombinasyon indisininin değerlendirilebilmesi için tüm bileşenlerde karşılıklı özel varsayımı kabul edilmiştir. İlaçların sinerjistik, antagonistik, aditif etkileri CI aralığına bağlı olarak değerlendirilmiştir. CI değerine göre değerlendirme ise şu şekildedir: Değer Sonuç CI 0.7-0.9 arasında CI 0.7-0.9 ve 1.10-1.30 arasında Zayıf Sinerji veya Zayıf Antagonistik Etki CI 0.7 altı ve 1.30 üzeri Aditif Etki Sinerjistik veya Antagonistik Etki 26 CI değerleri fa (doz tarafından değiştirilen bölüm) ile değiştiğinde ise farklı inhibisyon konsantrasyonlarındaki ortalama CI’ lar değerlendirilmektedir. (ED50, ED75, ED90) (35) 3.1.6. İstatistiksel Analiz Sinerjistik ve antagonistik ilaç kombinasyonlarındaki ufak değişiklikler parametrik olmayan Mann-Whitney U testi ile SPSS yazılımı kullanılarak değerlendirilmiştir. Çoklu karşılaştırmalar için Bonferroni doğrulaması da uygulanmıştır (35). 3.2. ANTİVİRAL TEDAVİYE EK OLARAK 48 HAFTA BOYUNCA ABACAVİR VERİLEN HASTALARIN CD4+ ve VİRAL YÜK AÇISINDAN GÖZLENMESİ 3.2.1. Çalışma Hakkında Bilgi Antiretroviral tedavinin ana hedefi, enfeksiyonun erken evresinde viral replikasyonu baskılayarak viral yükü azaltmak veya viral yük azaltılamıyorsa bile, en azından virüs sayısının artışının yavaşlatılmasıdır. Bu amaç için mevcut antiretroviral tedaviye (current antiretroviral therapy-CART) güçlü bir ajan eklenir. Bu ajan, etkin, dozu kolay ayarlanabilir, virüsün kendisine karşı direnç kazanamayacağı ve diğer antiretroviral ilaçlarla etkileşime girmeyecek özelliklere sahip olmalıdır.(36) Abacavir, güçlü bir revers transkriptaz inhibitörü olan 2’ deoxyguanosine analoğuna metabolize olur. İlacın 300 mg’ lık dozu günde iki kez olmak üzere, diyet ve içeceklerde herhangi bir kısıtlama yapılmadan kullanılır. ABC’ nin tek başına ve ZDV ile kombinasyonu halinde 12 hafta boyunca kullanıldığı hastalarda, plazma HIV-1 RNA’ sının 1.7-2.2 log10 kopya/ml düzeyinde azaldığı görülmüştür. ABC+3TC+ZDV kombinasyonunda RT mutasyonlarının oluşumu azalmış ve 16 haftalık tedaviden sonra sadece M184 mutasyonu gözlenmiştir. Tekli mutasyonlar, virüsün ABC’ ye karşı duyarlılığında çok az bir düşüş yapmaktadır. Özellikle, sadece M184 mutasyonuna sahip virüslere karşı ABC’ nin etkinliği devam etmektedir (36). Çalışmada antiretroviral tedaviye devam eden hastalar kullanılmıştır ve bu hastalarda ABC’ nin etkinliği araştırılmıştır. Buna ek olarak bu hastalardan 3TC kullanmış olanlarda M184 mutasyonuna uğramış virüsler bulunabileceğinden, ABC’ nin etkisi bu grupta özellikle değerlendirilmiştir. 3TC kullanan hastalarda ABC’ nin etkinliğinin araştırılması ayrı bir öneme sahiptir. Daha önceden yapılmış 16 haftalık çalışmalarda ABC, belirgin bir antiretroviral etki göstermiştir; ancak 16 haftalık süre tedavinin 27 sürekliliği açısından yeterli bir süre değildir. Bu sebepten ötürü çalışma 48 hafta olarak ayarlanmış ve sonuçları araştırılmıştır.(36) 3.2.2. Çalışma Grubu ve Deneyin Tasarımı Bağımsız bir kurul olan the Comite Consultatif pour la Protection desPersonnes dans la Recherche Biomedicale çalışmayı değerlendirmiş, onaylamış ve çalışma protokolünü ve yasal düzenlemeleri ayarlamıştır. Çalışma iyi klinik uygulamalara uygun olacak şekilde yürütülmüştür (36). HIV-1 enfeksiyonlu erkek ve kadın hastalar 10 Avrupa ülkesinin 32 farklı bölgesinden seçilmiştir. Hastaların tamamı 18 yaşın üzerindedir ve çalışmaya kendi rızalarıyla katılmayı kabul ettiklerini resmi olarak beyan etmişlerdir. Hastaların tamamının CD4+ hücre sayısı 100 hücre/L’ nin üzerindedir ve hastalıkları süresince CD4+ sayıları bu değerin altına hiçbir zaman düşmemiştir. Hastaların HIV-1 RNA konsantrasyonları ise değişmeyen düzeyde 400 kopya/ml ile 50.000 kopya/ml arasındadır. Tüm hastalar daha önceden antiretroviral tedavi almıştır. NRTI, NNRTI ve proteaz inhibitörlerinden oluşan kombinasyon tedavilerini ise 36 haftadan daha az kullanmışlardır. HIV-1 RNA konsantrasyonlarının sabit olması kombinasyon tedavisinde en azından 12 haftalık bir süre boyunca değişim yapılmadığını da göstermektedir. Uzmanlar, ancak 16 haftalık bir süreden sonra kombinasyon tedavisinden yarar görüleceğini düşünmektedirler. Hastalar, merkezi rastgele dağıtıma göre dağıtılmış ve mevcut tedavilerine günlük 300mg x 2 şeklinde ABC veya aynı dozda plasebo eklenmiştir. Hastalar mevcut NRTI tedavilerinin uzunluğuna bağlı olarak, 3-9 ay boyunca tedavi alanlar, 9 aydan fazla tedavi almış olanlar, 18 aydan az alanlar, 18 aydan fazla alanlar ve 36 aydan az alanlar şeklinde ve ayrıca 3TC kullanıp kullanmadıklarına göre bölümlere ayrılmışlardır. Her bir hasta 48 hafta boyunca randomize tedavi almıştır. 8. haftada ve sonraki her 8 haftada bir ise tedavide değişimler yapılmıştır. 8. hafta için değişim kriteri plazma HIV-1 RNA değerinde taban değerine göre 0.5 log10 kopya/ml yükseliş veya plazma HIV-1 RNA düzeyinin 50.000 kopya/ml olmasıdır. 16. hafta ve sonraki her 8 hafta için değişim kriteri ise birbirine bağlı iki plazma HIV-1 RNA değerinin arasındaki farkın 400 kopya/ml’ den daha az olmasıdır. Çalışmada yapılan değişim gibi AIDS tanımlayan Kategori C (centers for disease control category c/CDC C)’ ye göre de her zaman bir değişim kriteri göz önünde bulundurulmalıdır. Tedavi sırasında konulan değişim kriteri ile karşılaşılırsa, ABC ve/veya kombine tedavi bileşenleri gözden geçirilerek ilaç 28 bileşenlerinde tedavi standardına göre ayarlama yapılır. Değişim kriterini karşılamış olan ve ABC kullanmayı seçen hastalar için plasebo ABC verilmesi kesilmemiştir ve tedaviye aynı düzende devam edilmiştir. Aynı şekilde değişim kriterini karşılamış ve randomize tedaviye devam etmeyi seçenlerde ise sonraki ziyaretlerinden herhangi birinde ABC’ ye geçme seçeneği de sunulmuştur.(36) 3.2.3. Değerlendirme Kan örnekleri tedaviden önce ve tedavi sırasında tedaviden 3 gün önce, tedavinin 1. gününde, tedavinin 2. ve 4. haftalarıyla her 4 haftada bir olacak şekilde alınmıştır. Kan örneklerinde CD4+ hücresi, lenfosit hücresi, plazma HIV-1 RNA sayısı ölçümü ve genotipik-fenotipik analizler yapılmıştır. Hastaların kliniği her ziyaret edişlerinde advers olaylara karşı tedbirler alınmıştır (36). 3.2.4. Laboratuar Metotları 3.2.4.1. Viral Yük HIV-1 RNA ölçümleri merkezi bir laboratuarda Roche Amplicor HIV-1 Monitor testiyle yapılmıştır. (v1.0, standart, saptama limiti 400 kopya/ml) Amplicor HIV-1 ile 400 kopya/ml değerinin altında bulunan plazma HIV-1 RNA örnekleri, Amplicor HIV-1 Ultrasensitive Monitor (v1.5, saptama limiti 50 kopya/ml) ile tekrar analiz edilmiştir. (Roche, Basel, Switzerland)(36) 3.2.4.2. Taban Genotipik ve Fenotipik Analizleri HIV-1 RT kodlayan bölge dış primer çifti A35/NE1 ve iç primer çifti comb2/comb3 ile açığa çıkarılmıştır. Sıralama reaksiyonları, PRISM siklus boyama kitinde (Applied Biosystems, Foster City, CA, USA) yürütülmüş, ABI 377 DNA ayırıcısında ise analizi yapılmıştır. 1 L’ lik kümeli PCR ürünü ise kitte, şablon olarak kullanılmıştır. Çıktı bölüm verisi factura içerisine aktarılmış ve Dizi Navigator ile programlanmıştır. Genotipik değişimler NRTI ve NNRTI’ nin fenotipik direnciyle ilişkili kodonlarda araştırılmıştır. ddI, ddC, d4T, ZDV, 3TC ve ABC’ nin fenotipik direnç deneyleri Virco NV, Belçika tarafından rekombinant virüs deneyi kullanılarak yürütülmüştür. Fenotip, doğal virüsle karşılaştırıldığında direnç sonucu ilacın IC50’ sindeki birkaç katlık artışla ifade edilmektedir (36). 3.2.4.3. Verilerin Analizi Yaklaşık olarak 200 hasta, ABC+CART ve sadece CART olarak iki tedavi koluna bölünecek şekilde kayıt altına alınmıştır. Birebir randomizasyon ile tedavi grupları arasındaki farklar % 90 duyarlılık ve % 5 belirginlik ile saptanmıştır (36). 29 Veri, tedavi edilmekte (ITT-intent to treat) ve tedavi edilmiş (AT-as treated) olarak iki gruba ayrılmıştır. Etkinlik analizi için asıl grup ITT (değişim=başarısızlık) grubudur; çünkü bu veri grubu tedaviyle ilişkili tüm randomize hastaların verilerini barındırmakla beraber, hastaların daha önceden almış oldukları tedavi rejimini ve çalışma parçalarının en son sonuçlarını yok saymaktadır. Randomoize edilmiş ancak çalışma sonlanmadan çalışmadan çıkan, tedavi rejimi değiştiren veya kayıp verilere sahip hastalar tedavi başarısızlığı olarak değerlendirilmiştir. ‘Değişim hesaba katılmış ITT’ isimli analiz, tabandan ve CD4+ hücre sayısından ötürü HIV-1 RNA değişimi için ek olarak yapılmıştır. Bu analizde tedavisini değiştiren hastalar tedavi başarısızlığı olarak değerlendirilmemiştir. Onun yerine plazma HIV-1 RNA değerleri başarı veya başarızlık açısından ölçüt alınmıştır. AT analizlerinde ise sadece randomize tedaviye devam eden hastalar yer almaktadır. Randomize çalışmayla belirlenen tedavinin en azından bir dozunu alan hastalar ise güvenlik analizlerine dahil edilmiştir (36). 30 4-BULGULAR 4. 1. NRTI’ LARIN SİNERJİSTİKLİĞİNİN VE ANTAGONİSTİKLİĞİNİN IN VITRO ORTAMDA IC50 DEĞERLERİYLE BERABER DEĞERLENDİRİLMESİ 4.1.1. Kombinasyonların Sinerjizm ve Antagonizm Açısından Araştırılması ZDV, ddI, d4T, 3TC, ABC duyarlılık analizlerinde her bir ilaç tek başına ve kombinasyonları halinde VSV zarflı pNL4.3-luc R-E- viral klonu ile incelenmiştir. İlaç kombinasyonları klinik olarak da tedavide kombine halde kullanılan kombinasyonlardan seçilmiştir. ZDV+d4T, 3TC+ABC, 3TC+ddI, 3TC+d4T, d4T+ddI, ZDV+3TC, ABC+ddI, ZDV+ddI ABC+d4T kombinasyoları deneyde kullanılmıştır. Lusiferaz enzimi aktivitesinden elde edilen ölçümler bilgisayar programına (CaluSyn) aktarılmış ve NRTI kombinasyonlarının etkileri hesaplanmıştır. İlaçların tek başına kullanımlarında istenilen inhibisyonu elde etmek için gereken miktarları ile ilgili veriler ise Tablo-2’ de gösterilmiştir (35). Tablo-2 Nrti’ lerin tek başlarına IC50, m, r değerleri (35) ZDV d4T ddI 3TC ABC Ortalama IC50 (M) 0.009 0.135 0.902 0.045 0.559 M 0.714 0.809 0.941 0.892 0.950 R 0.956 0.951 0.967 0.963 0.948 IC50: Viral replikasyonun %50’ sini inhibe etmek için gereken konsantrasyon, m: Doz etkinlik eğrisinin sigmoidisite indeksi, r:Linear koreleasyon katsayısı (r değerinin 0.9’ dan büyük olması testteki doğruluğun yüksek olduğunu gösterir) Sinerjist, antagonist, aditif etkilere ulaşmamızı sağlayan CI değerleri de daha önceden anlatıldığı gibi hesaplanmıştır. Kullanılan tüm konsantrasyonlardaki (ED50, ED75, ED90, ED:efektif doz) sinerjistik etki şu kombinasyonlarda gözlenmiştir. d4T+ddI, ZDV+3TC, ABC+d4T (Sinerjistik CI:0.7’ den küçük). Bu kombinasyonların CI değeri 0.7’ den küçüktür. Kullanılan tüm inhibitör konsantrasyonlarda antagonistik etki ise şu kombinasyonlarda gözlenmiştir. 3TC+ddI, ABC+ddI (Antagonistik CI:1.30’ dan büyük). Bu kombinasyonların CI değeri 1.30’ dan büyüktür. Aynı şekilde ED50 konsantrasyonunda CI değeri 1.30’ dan büyük çıkan ZDV+ddI, 3TC+ABC, 3TC+d4T; kombinasyonlarında da antagonistik etki görülmüştür; ancak ZDV+ddI, 3TC+ABC kombinasyonlarının ED90 konsantrasyonunda zayıf antagonistik etki; 3TC+d4T kombinasyonunda ise aditif etki görülmüştür. ZDV+d4T’ de ise ED50’ de sinerjistik, ED75’ de aditif, ED90’ da ise antagonistik etki görülmüştür. Değerler Şekil-5’ te gösterilmiştir. Aynı değerlerin (ED50,90 için) tablo haline getirilmiş hali de Tablo-3’ te verilmiştir (35). Şekil-5 ED50 ve ED90 değerleri için CI değerleri tablosu (35) y ekseni CI değerlerini x ekseni kombinasyonları göstermektedir. Grafkikteki beyaz sınır sinerjistik etkiyi (CI 0.9-1.1), Açık gri sınır zayıf sinerjiyi (CI 0.7-0.9) ve zayıf antagonistikliği (1.10-1.30), koyu gri kısım antagonistikliği (CI 0.7’ den küçük ve 1.3’ ten büyük) temsil etmektedir. Bazı klinik çalışmalarda ddI, ABC, 3TC ilaçlarının farklı kombinasyonları kullanılmış; ancak beklenmedik bir şekilde virüse karşı tedavi tamamen başarısız olmuştur. Deneyde bu ilaçların bir arada olduğu kombinasyonlarda da antagonistik etki aynı şekilde 32 gözlenmiştir. Klinik anlamda daha iyi sonuçlar alabilmek adına ikili kombinasyonların istatistiksel çalışması da hazırlanmıştır. İstatistiksel çalışmada 3TC+ddI, ABC+ddI, 3TC+ABC kombinasyonları kullanılmıştır. ED50 ve ED90 konsantrasyonlarında 3TC+ddI kombinasyonunda anlamlı bir farklılık elde edilmiştir. (Mann Whitney testinde p değeri 0.0166’ dan küçüktü) ABC+ddI, ABC+3TC kombinasyonlarında ise sinerjistik kombinasyonlarla karşılaştırıldığında anlamlı bir farklılık görülmemiştir. (p değeri 0.0166’ dan büyüktü) (35) Tablo-3 ED50,75,90 konsantrasyonlarında ilaç kombinasyonlarının Chou-Talalay metoduyla değerlendirilmesi (35) Kombinasyon ED50(M) SD50 ED75(M) SD75 ED90(M) SD90 ZDV+3TC 0.58 0.17 0.45 0.14 0.34 0.13 ZDV+d4T 0.63 0.22 1.07 0.38 1.96 0.80 d4T+ddI 0.67 0.17 0.66 0.11 0.69 0.17 ABC+d4T 0.87 0.08 0.82 0.07 0.66 0.09 ABC+ddI 1.30 0.09 1.32 0.36 1.33 0.33 3TC+d4T 1.47 0.33 1.19 0.24 1.01 0.30 ZDV+ddI 1.49 0.48 1.33 0.44 1.16 0.31 3TC+ABC 1.49 0.19 1.33 0.09 1.28 0.09 3TC+ddI 1.64 0.38 1.48 0.18 1.55 0.23 1.30’ dan büyük değerler antagonizmayı, 1.10-1.30 arasındaki değerler aditif etkiyi, 0.7-0.9 arası değerler zayıf sinerjiyi, 0.7’ den küçük değerler sinerjiyi göstermektedir. SD:standart sapmayı göstermektedir. Her kombinasyon 3 ile 6 kez denemiş ve bu deneyler de üçlü verilerle araştırılmıştır. 4.2. ANTİVİRAL TEDAVİYE EK OLARAK 48 HAFTA BOYUNCA ABACAVİR VERİLEN HASTALARIN CD4+ VE VİRAL YÜK AÇISINDAN GÖZLENMESİ 4.2.1. Çalışma Grubu Çalışmaya toplam 185 hasta kaydedilmiştir. 92 tanesi ABC+CART gurubunda, 93 tanesi ise CART grubundadır. Taban ortanca plazma HIV-1 RNA konsantrasyonları ve CD4+ hücre sayısı her iki grup için de benzerdir. Bu değerler Tablo-4’ te gösterilmiştir. ABC+CART grubunda CART grubuna göre CDC C sınıflamasına uyan hasta sayısı daha fazladır. Genel olarak 101 hastanın (%55) plazma HIV-1 RNA sayısı 5000 kopya/ml değerinden daha düşüktür. Mevcut NRTI tedavisi alan hastalarda tedavi aldıkları süreler neredeyse aynıdır ve genel olarak 143/185 (%77) hasta en az 9 aylık NRTI tedavisi görmüştür. Gruplar arasında 3TC kullanımı da benzerdir. Her iki grupta 33 da 67’ şer hasta daha önceden 3TC kullanmıştır. 3TC açısından oran CART % 72, CART+ABC %73’ tür. Hastaların tamamında en yaygın olarak kullanılan CART bileşenlerinin yüzdesi ise 3TC (%71), ZDV (%66), d4T (%35), ddI (%20), ddC (%11), saquinavir (%11), indinavir (%7) ve nevirapine (%2) şeklindedir. Diğer tüm antiretroviral ilaçlar %1’ den daha az oranda kullanılmıştır. Hastaların hiçbiri CART’ ta tekli ilaç tedavisi kullanmamıştır. En çok kullanılan CART kombinasyonları ise 3TC+ZDV (%36), ZDV+ddI (%10), d4T+3TC (%19) iken üçlü kombinasyon ise %21’ dir. Diğer tüm kombinasyonlar %10’ dan daha az oranda kullanılmıştır. Çalışmaya girmeden önce birden fazla CART almış olan hastalar vardır. Çalışma sırasında 170 hasta (%92) birden çok tedavi almıştır (36). Tablo-4 Grupların Genel Ortanca Değerleri (36) ABC + CART CART Ortanca HIV-1 RNA değeri ve dağılımı (log10 kopya/ml) 3.66, (2.60 - 4.51) 3.52, (2.60 - 4.85) Ortanca CD4 hücre sayısı ve dağılımı kopya/L 408, (125 - 1228) 411, (139 - 109) CDC Kategori C ve % n 67, (%73) 67, (%72) 3 ile 9 ay arası 20, (%22) 22, (%24) 9 ile 18 ay arası 67, (%73) 64, (%69) 18 ile 36 ay arası 2, (%5) 7, (%8) CART, n (%) ABC: Abacavir, CART: Current antiretroviral therapy, CDC: Centers for disease control and prevention 3TC: lamivudine 4.2.2. Hasta Sonuçları Genel olarak ABC+CART grubundaki 48/92 (%52) hasta ve CART grubundaki 14/93 (%15) hasta 48 haftalık randomize tedaviyi tamamlamıştır. Toplamda 47/185 (%25) hasta çalışmaya devam edememiştir. Bu 47 hastadan 25 tanesi advers reaksiyonlardan dolayı çalışmadan çıkarılmıştır. 25 hastanın ise 13 tanesi ABC+CART grubundan, 12 tanesi ise CART grubundandır. 48 haftalık çalışma süresince ABC+CART grubundan 11 (%12), ABC grubundan ise 34 (%37) hasta olmak üzere toplam 45 hasta ABC’ ye geçmiştir (36). 34 4.2.3. Plazma HIV-1 RNA Yanıtı 48 haftanın sonunda ITT verilerine bakıldığında, ABC+CART grubunda (23/92-%25), CART grubuna göre (5/93-%5) plazma HIV-1 RNA sayısı 400 kopya/ml düzeyinden daha az olan hasta sayısı daha fazladır. AT verilerine bakıldığında ise ABC+CART grubunda 19/36 (%53), CART grubunda ise 5/12 (%42) hastada plazma HIV-1 RNA sayısı 400 kopya/ml’ den daha azdır. Yine çalışma sonu ITT verilerine göre ABC+CART grubundan 12/92 (%13) hastanın plazma HIV-1 RNA sayısı 50 kopya/ml’ den daha az bulunurken, CART grubunda ise bu değer 0’ dır. AT verilerinde plazma HIV-1 RNA düzeyleri karşılaştırılamayacak kadar küçük çıkmıştır. 48. haftada plazma HIV-1 RNA değeri 400 kopya/ml değerinin altında olan hastalar ile ilgili bilgi Tablo-5’ te verilmiştir (36). Tablo-5 48. hafta sonunda plazma HIV-1 RNA değerleri 400 kopya/ml altında olan hastalar (36) ABC + CART CART ITT (değişim dahil) n = 92 n = 93 Tüm hastalar, 3TC kullanmamış 6/25, (%24) 1/26, (%4) Tüm hastalar, 3TC kullanmış 17/67, (%25) 4/67, (%6) Tüm hastalar, 3 ile 9 ay boyunca 3TC kullanmış olanlar 4/20, (%20) 0/22 Tüm hastalar, 9 ile 18 ay boyunca 3TC kullanmış olanlar 19/67, (%28) 3/64, (%5) Tüm hastalar, 18 ile 36 ay boyunca 3TC kullanmış olanlar 0/5 2/7, (%29) Toplam 23/92, (%25) 5/93, (%5) Tedavi edilmiş n = 36 n = 42 Toplam 19/36, (%53) 5/12, (%42) 48. hafta sonunda plazma HIV-1 RNA değeri 400 kopya/ml altında olan hastaların çalışmaya ve 3TC kullanım süresine göre gruplandırılması Mevcut CART’ a ABC eklenmesi plazma HIV-1 RNA düzeyinde hızlı bir düşüşe sebep olmuştur. Bu düşüş ile ilgili grafik Şekil-6 ‘ta gösterilmiştir. Plazma HIV-1 RNA konsantrasyonları CART grubunda 20. haftaya kadar sabit kalmıştır. CART’ ın 16. hafta ve sonrasındaki ilaç değişimleri sonucunda plazma HIV-1 RNA konsantrasyonları 35 ABC+CART grubundakine benzer şekilde düşmeye başlamıştır. 48. hafta sonunda ABC+CART grubunda ortanca plazma HIV-1 RNA değeri taban değerinden 1.06 log10 kopya/ml kadar CART grubunda (ITT, değişimli dahil) ise 0.92 log10 kopya/ml kadar düşüş göstermiştir (36). CART ABC+CART Şekil-6 Plazma HIV-1 RNA değerlerinin haftaya göre değişimi Simgesi plasebo ABC’ ye ek olarak CART’ a devam etmiş hastalardır. Simgesi günde iki kez 300mg. ABC’ ye ek olarak CART’ a devam etmiş hastalardır. 4.2.4. 3TC Kullanımının Viral Cevaba Etkisi ITT verilerine göre 3TC kullanmış ve kullanmamış hastalarda ABC’ nin etkisi benzerdir. 48. hafta sonunda ABC+CART grubunda 3TC kullanmış hastalardan 17/67 (%25)’ sinde ve CART grubunda 3TC kullanmış hastalardan 4/67 (%6)’ sında plazma HIV-1 RNA değeri 400 kopya/ml düzeyinden daha az olarak gözlenmiştir. 3TC kullanmamış hastalarda da benzer sonuç elde edilmiştir. ABC+CART grubunda 3TC kullanmamış hastaların 6/25 (%24)’ ünde ve CART grubunda 3TC kullanmamış hastaların 1/26 (%4)’ ünde plazma HIV-1 RNA değeri 400 kopya/ml’ nin altında gözlenmiştir (36). 36 AT verilerine göre ise anlamlı bir karşılaştırma yapılamamıştır; çünkü ABC+CART grubunda sadece 4, CART grubunda ise 8 tane 3TC kullanmamış hasta bulunmaktadır. 4.2.5. Daha Önceden Alınmış Olan Tedavinin Süresinin Etkisi 18 aya kadar NRTI tedavisi almış olanlarda çalışmanın 48. Haftasında, ABC+CART grubunda, CART grubuna göre plazma HIV-1 RNA değeri 400 kopya/ml düzeyinden daha az olan hasta sayısı daha fazladır. Genel olarak değerler, ABC+CART grubunda 23/87 (%26), CART grubunda 3/86 (%3) hasta olarak gözlenmiştir. 18 aydan 36 aya kadar NRTI kullanmış hasta sayısı az olduğundan 18-36 ay grubu için karşılaştırma yapılamamıştır (36). 4.2.6. Taban Plazma HIV-1 RNA Değerinin Viral Cevaba Etkisi Plazma HIV-1 RNA değeri düşük olan hastalarda (5000 kopya/ml’ den az), plazma HIV-1 RNA değeri yüksek olanlardakine göre (5000 kopya/ml’ den fazla) ABC’ nin etkinliği daha iyidir. ABC+CART grubundan düşük plazma HIV-1 RNA değerine sahip 19/46 (%41) hastada ve yüksek değerli 4/44 (%9) hastada 48. hafta sonunda plazma viral yükü 400 kopya/ml düzeyinin altına düşmüştür (36). 4.2.7. CD4+ Hücre Sayısı Cevabı Taban ortanca CD4+ hücre sayısı ABC+CART grubunda 408 iken CART grubunda bu değer 411’ dir. 48. hafta sonunda ise CD4+ hücre sayısındaki değişim, ABC+CART grubu için +102 hücre/L (aralık -88, +442), CART grubu için +57 hücre/L (-269, +402) şeklinde olmuştur. (ITT, değişim dahil) AT verilerinde ise taban değerleri aynı iken 48. hafta sonunda ABC+CART grubu için değişim +111 (-36, 442) ve CART grubu için +34 (-140, 153) şeklindedir (36). 4.2.8. Viroloji Sonuçları Tabanda ABC+CART grubunda 69 hastadan ve CART grubunda 74 hastadan HIV-1 RT dizisinin düzgün bir şekilde incelenebileceği örnekler alınabilmiştir. Fenotipik sonuçlar gösteren hasta sayıları ise ABC+CART için 42, CART için 44’ tür (36). 4.2.9. Taban Genotipinin Viral Cevaba Etkisi RT direncine sebep olan mutasyon gösteren örneklerin dağılımı geniştir. Bilgi Tablo-6’ da gösterilmiştir. ABC+CART grubundan 49/69 (%71) hastada, CART grubundan 51/74 (%69) hastada mutasyonlar gözlenmiştir. En çok görülen mutasyon tipi M184’ 37 tür. ABC+CART grubundan 25/69 (%36) hastada ve CART grubunda 31/74 (%42) hastada M184 mutasyonu görülmüştür. İkinci en çok görülen mutasyon tipi timidin analoğu mutasyonlarıdır. (TAM-M41L, D67N, K70R, L120W, T215Y/F, K219Q/N/E) ABC’ nin invivo ve invitro çalışmalarında M184 dışında diğer mutasyonlar seçilmemiştir. (K65R, L74V, Y115F) (36) Tablo-6 Hastaların 3TC’ ye Göre Genotip Değerlendirmesi (36) ABC + CART (n = 69) RT mutasyonları 3TC kullanmamış (n = 19) CART (n=74) 3TC kullanan 3TC kullanmamış 3TC kullanan (n = 50) (n = 20) (n = 54) Normal Virüs 1 0 4 1 Sadece M184’ lü 0 25 0 31 ≤2 TAM 9 0 7 3 ≥3 TAM 8 1 6 0 ≤2 TAM+ 0 18 1 16 0 6 0 3 1 0 2 0 0 1 1 5 M184V/I ≥3 TAM+ M184V/I Çoklu İlaç Direnci (151M, 62V, 75I, 77L, 116Y) NNRTI mutasyonları 3TC kullanmış ve kullanmamış hastalardan alınan örnekler arasında genotipik açıdan belirgin farklılıklar vardır. 3TC kullanmamış hastalarda TAM’ ler 3TC kullanmışlara göre daha fazla gözlenmiştir. (3TC’siz 17/19-%89, 3TC’ li 25/50-%50) CART grubundan çoğu hasta 16. Haftada ABC seçeneğini seçmiştir. Bundan dolayı taban genotipleri antiviral cevapla bu seferliğine ilişkilendirilememiştir. 16. haftada ABC+CART grubu hastalarında sadece M184 mutasyonu görülen hastalarda (16/25, %64) plazma HIV-1 RNA değeri 400 kopya/ml altındadır ve bu değerdeki düşüş 1 log10 kopya/ml değerinden daha fazladır. Sadece ABC kullanan 19/25 (%76) hastada plazma 38 viral yükü yine 400 kopya/ml’ den daha az ve değerdeki düşüş 0.5 log10 kopya/ml’ den daha fazladır. M184 ile beraber 2 TAM veya sadece 2 TAM geçirmiş virüslere sahip hastalarda düşüş 0.5 log10 kopya/ml’ den daha fazladır (36). 4.2.10. Fenotipik Bulgular Hastaların tamamında ABC’ ye karşı duyarlı olan virüsler izole edilmiştir. ABC+CART grubundan 8 hastada (%19) ve CART grubundan 6 hastada (%14) orta derecede ABC direnci mevcuttu. Bu hastalardaki virüs için ABC’ nin IC50 değeri normal virüs için olan değerinden 4 ile 8 katlık bir artış göstermiştir. Yüksek düzeyde direnç gösteren virüsler ise ABC+CART grubunda görülmezken, CART grubunda 2 hastada (%5) görülmüştür. Bu hastalarda ise ABC’ nin IC50 değeri 8 kattan daha fazla arttırılmalıdır. 3TC’ ye karşı oluşan genel fenotipik direnç, izolatların %70’ inde görülmüştür ve bu direncin ABC’ ye karşı çapraz direnç oluşmasına sebep olmadığı tespit edilmiştir. Bu saptama hastalardaki virüslerin ABC’ ye karşı duyarlılığının iyi olmasıyla da uyumludur. Normalde de tek başına M184V mutasyonuna sahip olan virüsler invivo ve invitro ortamda ABC’ ye karşı duyarlılıklarını sürdürmektedirler. Esas olarak ABC+CART grubundan alınan örneklerde ZDV’ ye karşı %33 ve 3TC’ ye karşı %12’ lik bir direnç mevcuttur. ZDV ve 3TC ilaçlarının IC50 değerleri 4 kattan daha fazla artmıştır. Aynı durum CART grubunda ZDV’ ye karşı %41, 3TC’ ye karşı %9 düzeyindedir (36,42). 4.2.11. Advers Olaylar Advers reaksiyonlar 16 haftadan sonra bile pek belirgin olmamıştır; çünkü hastalar protokollerin tanımladığı gibi ilaç değişimi yapmıştır. Randomize olmayan dönemde görülen en önemli advers olaylar yorgunluk, ishal, bulantı ve huzursuzluktur. İlaca bağlı advers olaylar hastaların %5‘ i kadarında görülmüştür. Randomize tedavi döneminde ise mide bulantısı ABC+CART grubunda ortalama 21 gün ( dağılım 2-246), CART grubunda 33 gün (dağılım 2-57) görülmüştür. Bulantılar genel olarak hafif-orta düzeydedir. ABC+CART’ tan 18 hastada (%20), CART’ tan 11 hastada (%12) ciddi advers olaylar meydana gelmiştir. Bu hastalardan ABC+CART grubundan üç ve CART grubundan bir hasta bu advers olaylardan dolayı çalışmayı bırakmak zorunda kalmıştır. ABC kullanmış 155 hastanın 4’ ünde ABC ile ilişkili hipersensitivite reaksiyonu görülmüştür. Bu 4 vakanın 3’ ü randomize tedavi alırken, 1 tanesi ise ABC’ ye geçiş yaptığında oluşmuştur. Genel olarak ABC ile ilişkili hipersensitivite reaksiyonu 39 görülme sıklığı % 2.2’ dir. 4 vakanın durumu ABC tedavisi kesildikten sonra düzelmiştir. Yan etkiler ile ilgili bilgi Tablo-7’ de gösterilmiştir (36). Tablo-7 Gruplara göre yan etki bilgisi (36) Randomize Dönem ABC+ART n(%) ART n(%) Randomize Olmayan Dönem Tüm hastalar n (%) n = 91 n = 93 n = 100 Bulantı 17 (19) 6 (6) 6 (6) Lipit metabolizması 9 (10) 7 (8) 5 (5) İshal 9 (10) 5 (5) 9 (9) Huzursuzluk, yorgunluk 8 (9) 5 (5) 7 (7) Bulantı, kusma 6 (7) 1 (1) 1 (1) Baş ağrısı 5 (5) 8 (9) 3 (3) Advers Olay bozukluğu 40 5-TARTIŞMA VE SONUÇ 5. 1. NRTI’ LARIN SİNERJİSTİKLİĞİNİN VE ANTAGONİSTİKLİĞİNİN IN VITRO ORTAMDA IC50 DEĞERLERİYLE BERABER DEĞERLENDİRİLMESİ Çoklu ilaç kombinasyonlarının analizi, HIV-1 enfeksiyonuna karşı terapötik etkiyi artırmada önemlidir. Bu çalışmada iki NRTI arasındaki sinerjizmayı ve antagonizmayı tanımlayabilmek için in vitro ortam oluşturulmuştur. Lusiferaz enzimi geninin viral genoma klonlanması sonucu viral replikasyonun hızlı bir şekilde kantitatif olarak ölçülebilmesi sağlanmaktadır. Bu da in vitro ortamın en büyük avantajıdır. Viral replikasyonun bu şekilde ölçülmesi p24 HIV-gag saptanması veya metil tiyazoltetrazolyum deneyi gibi klasik yöntemlere göre duyarlılığı artırmaktadır ve daha doğru bir ölçüme olanak sağlamaktadır. Üstelik veziküler stomatitis virüs zarfının psödotiplenmesi PBMC enfeksiyonunun da klasik uygulamalara göre daha iyi olmasını sağlamaktadır. PBMC’ lerin hedef hücre olarak kullanılması ilaçların tümör hücrelerindeki farklı konsantrasyonlarını da ortadan kaldırmaktadır ve ilacın tek tip konsantrasyonda dağılımını sağlamaktadır. Tüm bu üstünlükler sistemin uygulanabilirliğini garantilemekte ve elde edilmiş verilerin de birbirleriyle uygunluğunu artırmaktadır. Kurulan sistemde hata oranı daha az olmaktadır. Bunların yanında sistemin ana kısıtlayıcı özelliği ise donorlerin PBMC’ lerindeki farklılıklara ve muhtemelen hücre içi ilaç metabolizmasındaki diğer bilinmeyen parametrelere bağlı olarak tanımlanmamasıdır. Bu yüzden deneyler birkaç kez tekrarlanmalı ve sonuçlar dikkatli bir şekilde değerlendirilmelidir. Çelişkilere rağmen sonuçlar tutarlı ve araştırılan ilaç kombinasyonundaki sinerjizm, antagonizm, aditif etki çalışmaları da birbiriyle uyumlu çıkmıştır. Bir diğer kısıtlayıcı özellik ise sonuçların alt tip B temeline dayandırılmasıdır. Grup M’ nin tüm alttipleri ise farklı antiviral ilaç ailelerine karşı hassastır. Bununla beraber ilaçlara karşı dirençle ilişkilendirilen virüsteki revers transkriptaz ve proteaz pozisyonlarının polimorfizmi, belli non-clade B virüslerinde de fazlaca görülmektedir. İlaçların hedefindeki proteinlerdeki değişimler virüsün replikasyon kapasitesini artırdığı gibi ilaçlara karşı dirençli virüslerin sayısını da artırabilir. Bütün bu görüşler potansiyel olarak sonuçları etkileyebilir, çünkü ilaç direnciyle ilişkili polimorfizm farklı ilaç kombinasyonları arasında gözlenmiş sinerjiyi azaltabilir veya in vitro ortamdaki viral replikasyon azaldığından dolayı analizlerin yapılması güçleşebilir. Laboratuarda ilerlemekte olan çalışmada bu sorun Dünya çapında da en yaygın olarak kullanılan lusiferaz C-kökenli klon ile azaltılmaya çalışılmaktadır (35). Özet olarak, burada tanımlanan sistem, farklı ilaç kombinasyonları kullanılarak sağlanan PBMC’ lerdeki HIV replikasyonunun inhibisyonunun, 96 kuyucuklu plakalarda 48 saat içinde değerlendirilebilmesine olanak sağlamaktadır. Aynı zamanda sistem maliyet ve güvenlik odaklı özelliği de taşımaktadır (35). Kurulan sistem ile farklı kombinasyonlardaki NRTI’ lar arasındaki etkileşim incelenmiştir. Tablo-2’ de ve Şekil-5’ de gösterildiği gibi farklı örneklerdeki sinerji ve antagonizmalar bulunmuştur. İlginçtir ki; deneyde kullanılan bazı kombinasyonlar klinik denemelerde de antagonizm göstermiş ve tedavide başarısızlığa yol açmıştır. Genel olarak, üç NRTI içeren kombinasyonlar iki NRTI’ ya ek olarak kullanılan bir NNRTI veya bir proteaz inhibitörüne göre daha az etkilidir (36). Özellikle 3TC+TDF+ABC, TDF+ABC+ddI, ddI+3TC+TDF oluşan üçlü ilaç rejimleri klinikte başarısı çok düşük olan kombinasyonlardır. ddI ve TDF NRTI’ ların yedeği olarak düşünülse de bu iki ilacın kombinasyonlar içinde kullanımı son çalışmalarda da görüldüğü gibi önerilmemektedir. (AIDS Study Group-GESIDA, National AIDS Plan Expert Committee, 2007) Bu klinik çalışmalarda olduğu gibi deneyimizde de 3TC+ddI kombinasyonunun ED50,ED75 ve ED90 değerlerinde açıkça birbirlerini antagonize ettiği gösterilmiştir. Aynı kombinasyon ZDV+3TC kombinasyonu ile karşılaştırıldığında bu sonucu çıkartmamızda anlamlı bir istatistiksel öneme de sahiptir. (Mann Whitney testi ve Bonferroni koreleasyonunda, p değeri 0.0166’ dan küçüktür) ABC+ddI ve 42 ABC+3TC kombinasyonları ise antagonistik olmasına rağmen sinerjistik kombinasyonlarla karşılaştırıldığında istatistiksel açıdan anlamlı bir farklılığa sahip değildir. Çalışma sonucunda 3TC içeren kombinasyonların güvenliği ve etkinliği ddI içeren kombinasyonlara göre daha iyidir. Antagonistik olan 3TC+ABC ve 3TC+ddI kombinasyonlarının in vivo ortamda HAART’ ın üçüncü bir bileşeni olarak kullanıldığında virüse karşı istenen etkiyi oluşturamadıkları gözlenmiştir; çünkü ilaçlar birbirinin etkinliğini azaltmaktadır (39). Tedavideki bu beklenmedik başarısızlık tam olarak açıklanamasa da bu başarısızlığın farmakokinetik veya toksisite etkileşimleriyle ilgili olabileceği öne sürülmüştür; ancak uzun ve kısa dönem tedavi başarısızlığında, hücre düzeyindeki farmakokinetik etkileşimlerin de göz önünde bulundurulması gerekir (40). NRTI’ lar farklı hücresel kinazlar tarafından metabolize edilmektedir. İlacın monofosfat formundan önce difosfat formuna daha sonra da trifosfat formuna dönüştüğü bu fosforilasyon süreci, aktif ilacın oluşumunda hız sınırlayıcı olabilmektedir. İlacın aktif formu oluşamayacağından istenilen etki de görülememektedir. Bazı ilaç kombinasyonlarındaki antagonistik etki metabolik yolaktaki hücresel fosforilasyon enzimleri için yarışmadan kaynaklanıyor olabilir. NRTI’ lar analogluk durumlarına göre farklı hücresel kinazlarla metabolize olmaktadırlar (35). Diğer bir yandan, ZDV+3TC arasında antagonistik özellik gösteren kombinasyonlara göre istatistiksel anlamda da farklılık var olduğundan sinerjik etki gözlenmiştir. Tüm bu sonuçlar klinik anlamda tedavideki daha ileri seçeneklerin önünü açacağından kullanışlı olabilir (35). İlginç bir şekilde bazı kombinasyonlardaki CI değerleri kullanılan ilaç ED değerine bağlı olarak farklılık göstermiştir. Örneğin d4T+ZDV kombinasyonunda, d4T ED50 ve ED75 değerinde sinerjistik etki gösterirken, ED90 değerinde antagonistik etki göstermiştir. Bu sonuçtan da anlaşıldığı gibi ilaçlar kombine edilirken konsantrasyon dozları da göz önünde bulundurulmalıdır. Öyle ki, d4T’ nin ED90 değerini sağlayacak dozda kombinasyonu ED75 ve ED50’ dekilerden daha az etkili bir ilaç kombinasyonun ortaya çıkmasına sebep olacaktır. Daha az etki görülmesine ek olarak ED90 değerinde d4T ZDV’ yi antagonize etmektedir (41). Dolayısıyla tamamen etkisiz bir kombinasyonla da karşılaşmak mümkündür. Buradaki antagonistik etki, benzer hücresel 43 kinazları kullanarak aktifleşen ilaçların bir arada kombinasyonu sonucu, aynı enzimler için yarışmasından kaynaklanıyor olabilir (35). Sonuç olarak, bu çalışma ikili ilaç kombinasyonlarıyla ilgili tutarlı, tekrarlanabilir ve ulaşılan sonuç itibariyle anlamlı bir deneydir. Çalışma antagonistik, sinerjistik ve aditif etkinlik açısından farklı NRTI kombinasyonlarının tanımlamasını yapmaktadır. Bu çalışmadaki gözlemler özellikle NRTI’ nın HAART’ ın üçüncü bileşeni olarak kullanıldığında gözlenen antagonistik etkinliği ile klinik verilerle de doğrulanmaktadır (35). 5.2. ANTİVİRAL TEDAVİYE EK OLARAK 48 HAFTA BOYUNCA ABACAVİR VERİLEN HASTALARIN CD4+ VE VİRAL YÜK AÇISINDAN GÖZLENMESİ Çalışmada ABC’ nin, CART almakta olan hastaların tedavi rejimine eklenmesiyle plazma viral yükünde belirli bir düşüş oluştuğu ve 48 hafta boyunca bu düşük değerin devam ettiği bulunmuştur. ABC+CART grubunda, CART grubuna göre plazma HIV-1 RNA sayısı 400 ve 50 kopya/ml değerinin altında olan hasta sayısı 48. hafta sonunda daha fazladır. ABC, hastalar tarafından çalışma boyunca iyi tolere edilmiştir. Çalışma sırasında ilaca karşı aşırı duyarlılık geliştirmiş hasta sayısı, ABC için beklenen değerde olmuştur. Beklenen değer ise %3’ tür (36). Önceden 3TC kullanmış hastalarda ABC duyarlılığında herhangi bir farklılık görülmemiştir. 3TC kullanmış ve kullanmamış hastalarda da ABC’ ye yanıt benzer düzeyde olmuştur. 3TC kullanan grupta beklenildiği gibi M184V mutasyonu taşıyan HIV-1 saptanmıştır. Tek başına M184V mutasyonu taşımakta olan 56/143 (%39) hasta, M184V ile diğer mutasyonları da kombine halde taşıyan 44/143 (%31) hasta mevcuttur. Sadece M184V mutasyonu taşıyan hastalar ABC’ ye karşı iyi yanıt vermişlerdir ve hastaların %64’ ünde (16/25) plazma HIV-1 RNA değerin 400 kopya/ml hedefi altında seyretmiştir. Daha önceden alınmış 18 aya kadar süren NRTI içeren CART’ ın, ABC tedavisi üzerinde etkisi olmadığı bulunmuştur; ancak 18 aydan daha uzun süren tedavide kıyaslama yapabilmek için yeterli veri ve hasta mevcut değildir. Uzun süren CART sonucunda, ABC’ nin etkisinin değişip değişmediği araştırılmalıdır. Plazma viral yükü 5000 kopya/ml altında hastalarda, plazma viral yükü 5000 kopya/ml’ den fazla olanlara göre plazma HIV-1 RNA değeri 400 kopya/ml altında olan hasta sayısı daha fazladır. Değerler, 5000 altında 19/46 (%41), 5000 üzerinde 4/44 (%9) şeklindedir (36). 44 CART grubundaki hastalardan 16. haftada değişim kriterine uyup ABC’ ye geçenlerin plazma HIV-1 RNA ve CD4+ hücre sayısı değerlerinde belirgin bir değişim gözlenmiştir. Plazma HIV-1 RNA değerleri 20. haftaya kadar değişim göstermezken aynı haftadan sonra ABC+CART grubundakiler ile aynı düzeye gelmiştir. Bu dönemde CART grubu için CD4+ hücre sayıları viral yüke bağlı olarak yüksek seyretmiştir; ancak 48 hafta sonundaki değerlere bakıldığında ABC+CART grubundaki hastaların CD4+ sayıları CART grubundakilere göre daha fazla yükselmiştir. (102 hücre/L’ ye karşılık 57 hücre/L) ABC+CART grubundaki hastaların CD4+ hücre sayıları çalışma sonunda 500 hücre/L değerinin üzerine çıkmıştır. CART grubundaki hastaların CD4+ hücre sayıları 28. haftaya kadar taban değerlerinde seyretmiştir. Hücre sayılarının yükselmeye başlaması ise muhtemelen hastaların ABC’ ye geçmesine bağlıdır (36). Çalışma boyunca standart olarak iki NRTI ilaç ile ikili tedavi uygulanmıştır. Hastalar çalışma öncesinde de genel olarak ikili tedavi almışlardır ve çoğu 3TC kullanmıştır. Hastalardan alınan virüslerde çok çeşitli mutasyonlar olsa da çalışmanın 16. haftasına kadar bu mutasyonlara bağlı virüs sayısında artış görülmemiştir. Bu da hastaların çalışmaya girmeden önce sabit ve artmakta olmayan virüs sayılarına sahip olduklarını göstermektedir. Plazma HIV-1 RNA ve CD4+ hücre sayılarındaki ani düşüş virüsün ABC duyarlılığına bağlıdır. Öyle ki, antiretroviral tedaviyi daha önceden almış hastalarda sadece M184V mutasyonuna veya NRTI kombinasyonlarına bağlı oluşan diğer mutasyonlara sahip virüs taşıyanlarda ABC, antiretroviral etkisini göstermeye devam etmiştir. M184V mutasyonunun ABC ile tedavinin etkinliğini azaltmadığı bilgisi de daha önceden yapılmış çalışmalarla doğrulanmıştır (36,43). Sonuç olarak mevcut tedavinin ABC ile desteklenerek etkinliğinin arttırılması sonucu hastaların viral yükü hızlı bir düşüş göstermiş ve 48 hafta boyunca da düşük değerlerde seyretmiştir. Bu çalışma göstermiştir ki ABC, 3TC kullanmış olup viral yükü düşük olan hastalarda ve az NRTI mutasyonu geçirmiş virüslere karşı da tedaviyi kuvvetlendirmek için kullanılabilir. Buna karşılık, yüksek viral yüke sahip ve fazla mutasyonlu virüs taşıyan hastalarda ise ABC, diğer NRTI’ lar ile kombine halde tedavi stratejisini değiştirmek amacıyla kullanılabilir (36). 45 6-KAYNAKLAR 1-Waren Levinson. Lange Tıbbi Mikrobiyoloji ve İmmünoloji (8.Baskı). Çeviri: Dr. İsmail H. Dündar, Dr. Eren Erkeni, Dr. Banu Kılıç, Dr. Hamdi R. Memişoğlu, Dr. Kadri Özcan, Dr. Tuncay Özgünen Dr. Fügen Yarkın. Güneş Kitabevleri, Ankara 2006; ss 358-368. 2-Ayşe Willke Topçu, Güner Söyletir, Mehmet Doğanay. Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyolojisi. Bölüm: Virüsler ve Enfeksiyonları. Nobel Tıp Kitabevleri, İstanbul 2002; Cilt II ss 1322-1339. 3- Prof.Dr. Oğuz Kayaalp.Rasyonel Tedavi Yönünden Tıbbi Farmakoloji (11. Baskı). Hacettepe Taş Kitapçılık, Ankara 2005; ss 299-302. 4-Truus E.M. Abbink, Ben Berkhout. HIV-1 Reverse Transcription İnitiation: A Potential Target for Novel Antivirals. Virus Research 2008; 134:4-18. 5-B. Macchi, A. Mastino. Pharmacological and biological aspects of basic research on nucleoside-based reverse transcriptase inhibitors. Pharmacological Research 2002; 46,6:473482. 6-Amerikan ulusal allerjik ve bulaşıcı hastalıklar enstitüsü web sayfası (2009). HIV replikasyonunun şekli. [http://www3.niaid.nih.gov/topics/HIVAIDS/Understanding/Biology/hivReplicationCycle.htm] Erişim Tarihi: 15 Aralık 2009. 7-Jonckheere H, Anné J, De Clercq Rega E. The HIV-1 reverse transcription (RT) process as target for RT inhibitors. Med. Res. Rev. 2000; 2:129–154 8-Dünya Sağlık Örgütü Sitesi. Dünya Sağlık Örgütü Verileri/ Türkiye’nin HIV ve AIDS profili/ Sağlık Bakanlığının göndermiş olduğu veriler. (2009) 46 Erişim:[http://www.euro.who.int/aids/ctryinfo/overview/20060118_46 ], Erişim Tarihi:17 Kasım 2009. 9-Arts E.J, Stetor S.R, et al. Initiation of (-) strand dNA synthesis from tRNALys3 on lentiviral RNAs:implications of specific HIV-1 RNA-tRNA,Lys3 interactions inhibiting primer utilization by retroviral reverse transcriptases (retroviral replication/HIV-1 reverse transcription). Proc. Natl. Acad. Sci 1996; 93:10063-10068. 10-Türkiye Sağlık Bakanlığı Sitesi (2010) HIV/AIDS Verileri. Erişim: [http://www.saglik.gov.tr/TR/Genel/DosyaGoster.aspx?BELGEANAH=9412&DIL=1&DOSY AISIM=131.htm/132.htm/133.htm], Erişim Tarihi:1 Ocak 2010. 11-Harrich D, Hooker B. Mechanistic aspects of HIV-1 reverse transcription initiation. Rev. Med. Virol 2002; 12:31-45. 12-Karamanoğlu B. Sülfidril grubu içeren bileşiklerin Tat proteini üzerine etkileri. Yüksek Lisans Tezi, Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Kayseri 2009; 3-17. 13-Ağaçfidan A, Akın L, Altan P. Türkiye’de cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar ve HIV/AİDS’in sürveyans sistemine ilişkin durum analizi , T.C. Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü yayını, T.C.Sağlık Bakanlığı Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Genel Müdürlüğü Türkiye Üreme Sağlığı Programı GDSHM için Dış Ulaşım Rehberi, Ankara 2007. 14-Freund F, Boulme F,Litvak and Laura S, Tarrago Litvak S. The initiation of HIV-2 revers transcription:a secondary structure model of the tRNA-tRNA Lys3 duplex Nucleic Acids Research 2001; 29(13):2757-2765. 15-Hsu M, Rong L, de Rocquigny H, P. Roques B et al. The effect of mutations in the HIV-1 nucleocapsid protein on strand transfer in cell-free reverse transcription reactions nucleic acid research 2000; 28(8):1724-1729. 16-Yusuf Özbal. HIV-1 enfeksiyon patogenezi. Erciyes Tıp Dergisi 2007; 29(3):228-234. 17-Mandal D, Dash C, J. Le Grice S F et al. Analysis of HIV-1 replication block due to substitutions at F61 residue of reverse transcriptase reveals additional defects involving the RNase H function. Nucleic Acids Research 2006; 34(10):2853-2863. 18-Ooms M, Cupac D, Abbink T E M, Huthoff H et al. The availability of the primer activation signal (PAS) affects the efficiency of HIV-1 reverse transcription initiation Nucleic Acids Research 2007; 35(5):1649-1659. 47 19-Goldschmidt V R, Ehresmann C, Ehresmann B et al. Does the HIV-1 primer activation signal interact with tRNALys3 during the initiation of reverse transcription. Nucleic Acids Research 2003; 31(3):850-859. 20-Michael J Otto. New nucleoside reverse transcriptase inhibitors for the treatment of HIV infections. Current Opinion in Pharmacology 2004; 4:431-436. 21-Christine Brennan, Demetrius J. Porche. HIV immunopathogenesis. Journal of the Association of Nurses In AIDS Care 1997; 8(4):7-22. 22-Lisa F. Rezende, Vinayaka R. Prasad. Nucleoside-analog resistance mutations in HIV-1 reverse transcriptase and their influence on polymerase fidelity and viral mutation rates. The International Journal of Biochemistry & Cell Biology 2004; 36:1716–1734. 23-Raymond F. Schinazi, Brenda I. Hernandez-Santiago, Selwyn J. Hurwitz. Pharmacology of current and promising nucleosides for the treatment of Human İmmunodeficiency Viruses, Antiviral Research 2006; 71:322–334. 24-Sharon J. Schultz, James J. Champoux. RNase H activity:structure, specificity, and function in reverse transcription. Virus Research 2008; 134:86-103. 25-William Lewis. Mitochondrial dysfunction and nucleoside reverse transcriptase inhibitor therapy:experimental clarifications and persistent clinical questions. Antiviral Research 2003; 58:189-197. 26-Tamir Dagana, Craig Sablea, June Brayb et al. Mitochondrial dysfunction and antiretroviral nucleoside analog toxicities:what is the evidence. Mitochondrion 2002; 1:397-412. 27-Jose´ Garcı´a de la Asuncio´na, Marı´a L. del Olmob, Luis G. Go´mez Cambronero et al. AZT induces oxidative damage to cardiac mitochondria:protective effect of vitamins C and E, Life Sciences 2004; 76:47-56. 28-Ofelia A. Olivero. Mechanisms of genotoxicity of nucleoside reverse transcriptase inhibitors. Environmental and MolecularMutagenesis 2007; 48:215-223. 29-Karen S. Anderson. Perspectives on the molecular mechanism of inhibition and toxicity of nucleoside analogs that target HIV-1 reverse transcriptase. Biochimica et Biophysica Acta 2002; 1587:296-299. 30-Lisa F. Rezende, Vinayaka R. Prasad. Nucleoside-analog resistance mutations in HIV-1 reverse transcriptase and their İnfluence on polymerase fidelity and viral mutation rates. The International Journal of Biochemistry & Cell Biology 2004; 36:1716-1734. 48 31-Dünya Sağlık Örgütü. HIV/AIDS Antiretroviral Newsletter Issue Revised Version of The First Six Issues 2002; 7:29-47. 32-Luis Men´endez-Arias. Mechanisms of resistance to nucleoside analogue inhibitors of HIV-1 reverse transcriptase. Virus Research 2008; 134:124-146. 33-C. W. Hooker, William B. LOTT, D. Harrich. Inhibitors of Human Immunodeficiency Virus Type 1 reverse transcriptase target distinct phases of early reverse transcription. Journal of Virology 2001; 75(7):3095-3104. 34-Gareth J. Veal, Sudhir Agrawal, Randal A. Byrn. Synergistic inhibition of HIV-1 by an antisense oligonucleotide and nucleoside analog reverse transcriptase inhibitors. Antiviral Research 1998; 38:63-73. 35-M. Perez, Olmeda, J. Garcia, Perez, E. Mateos et al. Invitro analysis of synergism and antagonism of different nucleoside/nucleotide analogue combinations on the inhibition of human immunodeficiency virus type 1 replication. Journal of Medical Virology 2009; 81:211-216. 36-C. Katlama, B. Clotet, A. Plettenberg et al. Intensification of stable background therapy with abacavir in antiretroviral therapy experienced patients:48-week data from a randomized, doubleblind trial. HIV Medicine 2001; 2:27-34. 37-W. S. Pear, G.P. Nolan, M. L. Scott, D. Baltimore. Production of high-titer helper-free retroviruses by transient transfection. Cell Biology 1993; 90:8392-8396. 38- J. Garcia-Perez, S. Sanchez-Palomino, M. Perez-Olmeda, B. Fernandez, J. Alcami. A new strategy based on recombinant viruses as a tool for assessing drug susceptibility of human immunodeficiency virus type 1. Journal of Medical Virology 2007; 79:127–137. 39- Joel E. Gallant,1 Allan E. Rodriguez,2 Winkler G. Weinberg. Early Virologic Nonresponse to Tenofovir, Abacavir, and Lamivudine in HIV-Infected Antiretroviral-Naive Subjects. The Journal of Infectious Diseases 2005; 192:1921–1930. 40-P. Barreiro, T. García, T.Benayas et al. Combinations of nucleoside/nucleotide analogues for HIV therapy. AIDS Reviews 2004; 6:234-243. 41- P. G. Hoggard, S. Kewn, M. G. Barry et al. Effects of drugs on 29,39-Dideoxy-29,39 didehydrothymidine phosphorylation in vitro. Antimicrobial Agents and Chemotherapy 1997; 41-6:1231-1236. 42-Tisdale M, Alnadaf T, Cousens D. Combination of mutations in human immunodeficiency virus type 1 reverse transcriptase required for resistance to the carbocyclic nucleoside 1592u89. Antimicrob Agents Chemother 1997; 41: 1094-1098. 49 43-Descamps D, Flandre P, Calvez V et al. Mechanisms of virologic failure in previously untreated HIV-infected patients from a trial of induction-maintenance therapy. JAMA 2000; 283: 205-211. 50 ÖZGEÇMİŞ 1987 yılında Hatay’ da doğdum. 1992 yılında Kayseri’ de ikamet etmeye başladım. İlköğretimimi Kayseri’ deki Ahmet Paşa İlköğretim Okulu ve 50. Yıl Dedeman İlköğretim okulunda tamamladım. Lise eğitimime ise Kayseri’ deki Nuh Mehmet Baldöktü Anadolu Lisesi’ nde devam ettim. 2005 yılında liseden mezun olduktan sonra Erciyes Üniversitesi Mustafa Kılıçer Eczacılık Fakültesi’ ne kaydımı yaptırdım. 2010 yılı itibariyle Eczacılık Fakültesi’ nin beşinci sınıfında öğrenimime devam etmekteyim. 51