GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ ORGANİZMALAR DR. ONUR YILMAZ 2014 Ziraat Fakültesi, Zootekni Bölümü, Biyometri ve Genetik A.B.D. GDO-LMO-GMO-Transgenik NEDİR?????? • Günümüzde gen teknolojileri çok hızlı bir şekilde gelişmiştir. • Gen teknolojileri kullanılarak doğal süreçler ile edinilmesi mümkün olmayan yeni özellikler kazandırılmış organizmalara ‘Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar (GDO)’ veya uluslar arası kullanımı ile ‘Living Modified Organism (LMO)= Değiştirilmiş Canlı Organizma veya Genetically Modified Organism (GMO)’ denilmektedir. • Bunlar aynı zamanda transgenik olarak da ifade edilmektedir. • Genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO), organizmanın gen diziliminin değiştirilmesi ya da gen aktarımı ile kendi doğasında bulunmayan bir özellik kazandırılmasıyla oluşan ürünlerdir. • Genetik modifikasyon terimi en genel anlamıyla hayvan, bitki ve mikroorganizmalar gibi canlıların genetik yapısını değiştiren bir dizi özel teknolojiyi ifade eder. THE GREEN REVOLUTION THE GREEN II. Dünya savaşı sonrası nüfus artışı Yeşil Devrim : Dar alanda daha yüksek verimlerin elde edilmesi amacıyla tarım ilaçlarının , kimyasal gübrelerin ve aşırı suyun kullanılması = ÇEVRE KİRLİLİĞİ VE İNSAN SAĞLIĞI Neden GDO ??????????? Kapitalizmin doğası gereği sürekli daha fazla tüketme eğiliminde olunması sermayeyi yeni pazarlar aramaya zorunlu kıldı. Mendel teorileri üzerine kurulmuş olan bitki ve hayvan ıslahı tekniklerinin yavaş ve pahalı olması araştırmacıları yeni arayışlara yöneltmiştir. Bitkilere Gen Aktarım Nedenleri • Herbisit ve böceklere karşı dayanıklılık kazandırılması, • Virüsler, fungus, bakteri ve bitki parazitlerine karşı dirençlilik kazandırılması, • Çevresel koşullara tolerans, • Azot fiksasyonu ve ürün miktarının geliştirilmesi, • Geç olgunlaşma, • Besinsel özelliklerin geliştirilmesi, • Erkek kısırlık, • Sekonder metabolit, ilaç, aşı vb. üretimi Hayvanlara Gen Aktarım Nedenleri ? • • • • • • İnsan terapötik proteinleri üretimi, Organ ve doku nakilleri, İnsan sütüne benzer inek sütü yapımı, Hastalıkların hayvan modelleri, Hücre terapisi, Et, süt vb. üretim artısı, özellik iyileştirmesi, hastalık direnci ZARARLI/ YARARLI ????????? 1. Besin kalitesinin ve sağlığa yönelik faydalarının artırılması, 2. Meyve ve sebzelerin raf ömrü ve organoleptik kalitelerinin artırılması, 3. Bitkisel ve hayvansal ürün veriminin artırılması, 4. Yenilebilir aşı ve ilaç üretimi, 5. İnsan hastalıklarının tedavisinde ve organ naklinde kullanılması, 6. Bio‐fabrikalar ve endüstriyel kullanım için ürün ham materyali olarak kullanımı, 7. Çevresel faydaları. POTANSİYEL RİSKLER 1. Besin kalitesindeki değişiklik ve gıda güvenliği, 2. Allerjik reaksiyonlar ve toksik etkiler, 3. Gen patentleme ve terminatör teknolojisinin etkisi, 4. GD gıdaların etiketlenmesi ile ilgili kaygılar, 5. Çevresel kaygılar, 6. Biyolojik ve genetik çeşitliliğin tehdidi, 7. Çeşitli grupların kaygıları, 8. Dini, kültürel ve etik kaygılar, 9. Bilinmeyen korkular. Dünyada GDO üretim Alanları (2012) DOĞAL YOLLARLA GEN AKTARIM YÖNTEMLERİ Konjugasyon Transformasyon Transdüksiyon Retroviral transdüksiyon Agrobacterium Konjugasyon (CONJUGATION) • F (Fertilite) plasmidi olarak adlandırılan özel bir plazmide ihtiyaç vardır. • F faktörü taşıyan hücreye donör (erkek‐ F+), taşımayan hücreye ise resipient (dişi) adı verilmiştir. • F plasmidleri fertilite özelliklerini kodlayan 25 gen taşımaktadır. • F faktörü taşıyan plasmidin cinsiyet pilusları dişi hücre ile birleşerek konjugasyon olayını meydana getirir. • Birleşen bu piluslar geçici bir sitoplazmik köprü meydana getirerek gen aktarımı sağlanmış olur. • Transfer tamamlandığında iki adet donör (erkek) hücre meydana gelir. • F+ plasmidi bakteriyal kromosomun içine entegre oldu ise bu hücreler Hfr hücre (yüksek frekanslı rekombinasyon hücresi)olarak adlandırılır. Transformasyon • Transformasyon, egzojen DNA’nın hücre tarafından içeri alınması ve genoma entegre edilmesi olayıdır. • Transformasyon bazı bakteri türlerinde doğal olarak meydana gelmektedir ancak diğer türlerde ancak yapay yollarla gerçekleştirilebilir. • Serbest DNA’yı içine alabilen bakterilere kompetant bakteri adı verilir. • Kromozoma entegre olamayan DNA degrade olur Transdüksiyon (TRANSDUCTION) • Bir bakteriyofaj aracılığı ile vericiden alıcıya yapılan gen transferidir. • Lysogenic döngü adapte olursa, faj kromozomu nesiller boyunca aktarılacak olan bakteri kromozomuna kovalent bağlarla entegre olur. • Litik döngü yeni konakçının lizizi tarafından salgılanan faj partiküllerinin üretimine yol açar Retroviral Transdüksiyon • Hayvan hücrelerine yabancı DNA aktarımı nispeten düşük başarıya sahiptir • Bu nedenle gen transferinde virüsler potansiyel bir gen transfer vektörüdür. • Retrovirüsler memelilerin de dahil olduğu birçok türde bulunmaktadır • Retrovirüslerin genomu ekzojen DNA taşımak için manipüle edilebilir • Konakçı hücreye viral genom entegrasyon stabilitesi retrovirüs vektörlerinin önemli avantajlarındandır. • Viral DNA'nın tek bi kopyasının konakçı genomunda rastgele olarak entegre olması aktarılan yabancı genin uzun süreli olarak ekspresyonuna olanak sağlar • Virusler fetüs, genç ve erişkin dokuları gibi çok gelişmiş dokularda kullanılabilir • Bu durum somatik gen terapisi anlamında büyük umut vaat etmektedir. • Retroviral vektörler ile Embriyonik kök hücrelere (ES) de aktarım yapılabilmektedir. Agrobacterium tumefaciens • Toprak bakterisi • Bitkileri yaralanan kısımlardan hastalığı bulaştırır • Kök tacı uru hastalığına sebep olur • T‐DNA transferi ile tümör oluşturur. • Toprakta doğal olarak yaşayan, hareketli, çubuk şekilli (Basil) bir bakteri olup, • Yaralanmış dokulardan organizmaya girerek tümör benzeri dokular oluşturur. • Başta böğürtlen, ahududu, tüm meyve ağaçları , pek çok çalı formu ve asmalarda , özellikle hanımeli ve gülgiller gibi odunsular , papatya ,yıldız çiçekleri , krizantem gibi otsular ve sebzeler olmak üzere yaklaşık 10 000 dikotilde ve otlar ve tahıllar gibi monokotillerde taç tümör (crown gall) oluşumuna neden olur. T­DNA aktarımda gerekli olan ögeler • T‐DNA bölgesi • Virülens (vir) bölgesi • Bakteri kromozomlarında bulunan chvA, chvB, pscA ve attR genleridir T­DNA bölgesi • T‐DNA bölgesi çift sarmal Ti veya Ri plazmidi üzerinde bulunan ve bakteriden bitki hücresine aktarılarak bitkinin genomuyla birleşen küçük bir DNA parçasıdır • Enfeksiyon sonucunda bitkinin genomik DNA'sına bir veya birden fazla T‐DNA aktarılabilmektedir. T‐DNA yaklaşık 23 kb uzunluğunda ve 13 adet gen bulundurmaktadır • T‐DNA bölgeleri, sağ (RB/right border) ve soldan (LB/left border) 24 bp uzunluğundaki düzensiz nükleotid dizileri ile sınırlandırılmıştır . • Bu diziler sınır dizileri olarak isimlendirilmektedir. Genelde, bu diziler arasında bulunan DNA bitki hücrelerine aktarılmaktadır. • Bu diziler sınır dizileri olarak isimlendirilmektedir. Genelde, bu diziler arasında bulunan DNA bitki hücrelerine aktarılmaktadır Virülens (vir) bölgesi • Vir bölgesi, T‐DNA aktarımında gerekli olan ürünlerin önemli bir kısmını sağlamaktadır. • Bu bölgede meydana getirilen mutasyonların, bitki hücrelerine gen aktarımını önemli ölçüde engellediği bilinmektedir. • Bu bölgenin, aynı bakteri hücresinde, ancak başka bir plazmid üzerinde bulunduğu zaman da T‐DNA aktarımının gerçekleşebilmesi onun “trans‐hareket” bir yapıda olduğunu göstermektedir • T‐DNA’nın dışında ve sol sınıra yakın olan, yaklaşık 30‐40 kb uzunluğundaki “virulens” (vir) bölgesi T‐DNA aktarımında mutlak gerekli olan 6 ana operon (VirA, VirB, VirC, VirD, VirE ve VirG) ve gerekli olmayan diğer 2 operon (VirF ve VirH)’dan meydana gelmektedir . • VirA ve VirG operonları vir genlerinin aktivitelerini yönlendiren pozitif bir düzenleyici sistemini kodlamaktadır. • VirA geninin üretmiş olduğu hücre içi membran proteini yaralanmış bitki hücrelerinin salgıladığı fenolik bileşikleri tanıyarak onlarla bağlantı kurar. • Daha sonra VirA geni, muhtemelen protein fosforilasyonu ile bu bilgiyi VirG lokusuna aktarır. • Sonuçta, uyarılan VirG proteini ise kendi geni ve diğer vir genleri için transkripsiyon işlemcisi görevini üstlenmektedir. • VirD operonu, T‐DNA iplikciğinin rejenerasyonunu sağlarken; VirC, bu bölgenin sınırlardan kesilmesinde, VirB ve VirE operonları ise T‐DNA’nın bakteriden bitki hücresine hareketinde etkili olmaktadır. YAPAY YOLLARLA DİREK OLARAK GEN AKTARIM YÖNTEMLERİ Fiziksel Yöntemler Pronüklear Mikroenjeksiyon Kimyasal Yöntemler Kalsiyum Fosfat Yöntemi ile transfer Polyethylene Glycol aracılığı ile transfer Biyolistik Transformasyon Elektriksel Yöntemler Liposome aracılığı ile transfer Elektroporasyon FİZİKSEL YÖNTEMLER Pronüklear Mikroenjeksiyon (Pronuclear Microinjection) • Mikroenjeksiyon, 0.5‐10 mm ölçülerinde olan cam veya ince iğneler ile DNA’nın hücre veya protoplast içerisine aktarılması işlemidir. • Tekniğin etkinliğini artırmak için bilgisayar destekli pipetler geliştirilmiştir. • Pronüklear mikroenjeksiyon teknolojisinin, hayvan uygulamalarındaki başarısı yöntemin insan embriyolarına gen aktarımı içinde uygulanabilir olduğunu ortaya koymaktadır Uygulama • Mikroenjeksiyon yönteminde transfer edilecek genin iki temel bölgeden oluşacak şekilde hazırlanması gerekmektedir. 1. Bölge 2. Bölge • Exon‐Intron (Transkripsiyonel Ünite) • Gen ekspresyonunu düzenleyen Promotor, enhancer, reporter bölgeleri • Promotor bölgeler: Transgenin ekspresyon göstereceği bölgeleri ve zamanı belirleyen düzenleyici dizilerdir. • Enhancer bölgeler: Bulunduğu genin transkripsiyonunu arttıran dizilerdir. • Reporter Bölgeler: Protein kodlayan dizilerdir ve translasyon başlama kodunu, transgen sonlandırma kodonu ile kozak dizisi olarak adlandırılan özel dizilerden oluşurlar • Mikroenjeksiyon zamanı ve uygulama bölgesi oldukça önemlidir. • Mikroenjeksiyon aşamasında dişi ve erkek pronükleusunun görünür halde olması ve bir hücreli aşamadaki embriyoların seçilmesi gerekmektedir. • Mikroenjeksiyonun dişiye göre ortalama iki kat büyüklükteki erkek pronükleusa 1‐2 pikolitre olacak şekilde yapıldığı ve pronükleusun iki katı büyüklüğe ulaşmasının mikroenjeksiyonun başarılı bir şekilde gerçekleştirildiğini göstermektedir. • Aktarım başarısını etkileyen önemli diğer parametrenin ▫ Mikroenjekte edilen genin konsantrasyonu (yüksek konsantrasyon embriyoların ölümüne sebep olabilmektedir). ▫ Ortam Sıcaklığı ▫ Mikroenjekte embriyoların taşıyıcı dişilere aktarımı Avantajlar • Proses bitki hücrelerinde de uygulanabilir ancak yaygın olarak hayvan hücreleri için tercih edilmektedir. • Hızlı transgenik hayvan üretiminde ideal bir tekniktir. • Genin aktarımında, genler genoma birkaç ile yüzlerce kopya arasında değişen sayıda rastgele bölgelerden entegre olmaktadır • Aktarılan gen kalıtsal yolla anadan yavruya aktarılabilmektedir. • Diğer yöntemlere göre DNA'nın kararlı entegrasyon sıklığı daha iyidir. • Aktarılan DNA daha az değişime maruz kalır. Yöntemin kısıtlayıcı yönleri Pahalı olması, Deneyimli personel ihtiyacı, Hayvansal hücreler için daha uygun olması Manipülasyon için embriyonik hücrelerin tercih edilmesi Oositlerin doğru zamanda alınabilmesi amacıyla çiftleşme takibi ve kayı tutma • Protoplast için uygundur. Hücre duvarına sahip hücrelerde uygulanamaz • İşlem rastgele entegrasyona neden olmaktadır. • • • • • Biyolistik (Biolistics transformation) (Parçacık Bombardımanı) • Biyolistik olarak da bilinen, parçacık bombardımanı tekniği, daha çok bitki hücreleri için kullanılan fiziksel gen transferi tekniğidir • Yüksek düzeyde hızlandırılmış mikrotaşıyıcı adı verilen metal partiküller aracılığı ile , DNA’nın hedef dokulara aktarılmasıdır. Agrobacterium tumefaciens aracılığıyla gen aktarımının zor olduğu çfit çenekli bitkilerde gen aktarımında kullanılmaktadır. • Bitki hücrelerinin sahip olduğu hücre duvarı, gen transferi işlemleri için bir engel niteliğindedir. • Bu teknik ile hücre duvarını yok etmeden yabancı DNA’yı hücre içine aktarmak hedeflenmiştir. • Bu yöntem, basit olarak, DNA ile kaplanmıs olan parçacıkların, hızlandırılarak hücre içine aktarılmasını kapsamaktadır. • Kullanılan parçacık türü genellikle, tungsten veya altındır. DNA ile kaplanmış parçacıkların hazırlanması • 30 μl altın stoğu (1 μm’lık) ve 30 μl DNA karıştırılır ve 1 dakika vorteks • 20 μl spermidine(0.1 M’lık) ve 50 μl CaCl2 (2.5 M’lık) eklenir ve 1 dakika vorteks • Altın ile karışması ve yerleşmesi için santrifüj • Sıvı kısım ayrıştırılır, pellete dikkat edilerek, etanol(%100) ile yıkanır • Tekrar santrifüje maruz bırakılır ve sıvı kısım ayrıştırılır • Örnek 90 μl Ethanol(%100) ile yeniden süspanse edilir ve 2 saniye sonifikasyon. • Tüplere hafifçe vurarak ve ışık kaynağı altında, tüplerin içinde DNA kümelenmesi olmadığından emin olunur • Hazırlanan örnekten, bir atım için 5μl örnek kullanılması yeterlidir. • Bu partikül bombardımanı metoduyla DNA fragmanı yerine faj, bakteri vb hedef dokuya aktarılabilir. • Yüksek moleküler DNA transferi kolaydır KİMYASAL YÖNTEMLER Kalsiyum Fosfat Yöntemi ile Gen Transferi • Transfeksiyon izole edilmiş DNA, kalsiyum klorid ve potasyum fosfat ile karıştırılarak uygun koşullar altında Kalsiyum fosfat formunda çökelmesini kapsamaktadır. • Hücreler daha sonra, çökelen DNA ile bir çözelti yada doku kültürü içeren petri kaplarında inkübe edilir. • Hücreler endositoz ile kalsiyum fosfat ile çöktürülmüş DNA'yı bünyesine alır. • Kalsiyum fosfat kullanılarak gerçekleştirilen transfeksiyon oldukça düşük bir verimliliğe sahiptir (% 1‐2) • Verimlilik yüksek saflığa sahip DNA kullanımı ve çöktürme işleminin yavaş yapılması ile bir miktar yükseltilebilir. • Çeşitli manipülasyonlar ile eksogen DNA’nın hücre içine aktarılmasındaki verimliliği %20’ye kadar artırmak mümkündür. Polyethylene Glycol (PEG) Aracılığı ile Gen Transferi • Protoplastlara gen aktarımında kullanılan en yaygın ve en eski metot protoplastları DNA ile birlikte PEG ile muamele etmektir. • PEG sitoplazmik membranda dönüşümlü geçirgenliğe sebep olmakta ve bu yolla makro molekülerin aktarımı sağlanmaktadır. • Bu yöntem ile çok az sayıda transforme olmuş bitki elde edilebilmektedir. Lipozomlar Aracılığı ile Gen Transferi • Lipozomlar hücre içine molekülleri taşımak için kullanılan lipit küreleridir. • Bunlar aktarılacak geni içeren eksogen materyaller için taşıma ajanları olarak görev yapan çift katmanlı yapay lipit keseciklerdir. • Yabancı DNA lipozom adı verilen küresel çift tabakalı yağ molekülleri ile kaplanır. • PEG varlığında konak hücrenin protoplastlarının plazma zarları lipozom ile birleşir. • Birleşme sonucu DNA sitoplazmaya ulaşarak genoma girer ELEKTRİKSEL YÖNTEMLER Elektroporasyon (Electroporation) • Elektroporasyon yönteminde elektrik impulsları kullanılarak plasma membranında makromoleküllerin hücre içerisine aktarılmasına olanak sağlayan geçici porlar oluşturulur. • Memelilerde transgenesis bakımından elektroporasyon embriyonik kök hücrelere yabancı DNA fragmanı aktarımının en etkili yoludur. • Bu yöntemle hayvan hücreleri, bitki, maya, ve bakterial protoplastlara DNA aktarımı gerçekleştirilebilmektedir. • Elektroporasyon bakteri hücrelerinin transformasyon etkinliğini artırmak için kullanılabilmektedir. • Bu yöntemle buğday, mısır, pirinç ve tütün %1 frekansa kadar stabil bir transformasyon gerçekleştirilebilmektedir. • Alıcı hücreler ve bu hücrelere aktarılacak moleküller solüsyonda süspansiyon halindedir • Tipik olarak elektroporasyon için bir akımda bir mikrosaniye bir mili saniye arasında 10.000‐100.000 V/cm gereklidir. • Aktarım gerçekleştikten sonra aktarımın olup olmadığı marker genler aracılığı ile kontrol edilir. • Aktarımın gerçekleştiğinden emin olduktan sonra reporter genler ile ekspresyon varlığının tanımlanması (ateş böceği lusiferazı) TRANSGENİK ORGANİZMALAR • Transgenik organizmalar farklı genlerle genetik materyali değiştirilen organizmalar olarak tanımlanmaktadır. • Bu yabancı materyal aynı türdeki canlılardan olabileceği gibi farklı türlerden de olabilir. • Transgenik hayvanların kullanımı biyoloji, tıp ve veteriner hekimlik alanındaki araştırmalar için çok sayıda yeni fırsat sağlamaktadır Neden Transgenik Canlı ??????? Bitki • Herbisit ve böceklere karşı dayanıklılık kazandırılması, • Virüsler, fungus, bakteri ve bitki parazitlerine karşı dirençlilik kazandırılması, • Çevresel koşullara tolerans, • Azot fiksasyonu ve ürün miktarının geliştirilmesi, • Geç olgunlaşma, • Besinsel özelliklerin geliştirilmesi, • Erkek kısırlık, • Sekonder metabolit, ilaç, aşı vb. üretimi. Hayvan • İnsan terapötik proteinleri üretimi, • Organ ve doku nakilleri, • İnsan sütüne benzer inek sütü yapımı, • Hastalıkların hayvan modelleri, • Hücre terapisi, • Et, süt vb. üretim artısı, özellik iyileştirmesi, hastalık direnci. TRANSGENİK HAYVANLAR VE KULLANIM ALANLARI TRANSGENİK HAYVANLAR • İnsan ve hayvanlar için çok önemli olan bazı protein ve farmasötik maddelerin sentezlerini kodlayan genleri embriyolara transfer ederek ürünlerinde bu maddeleri salgılayan Transgenik Hayvanlar elde edilmesi planlanmaktadır • İnsanlarda önemli bozukluklara neden olan genetik hastalıkların saptanması ve tedavisi amacıyla hayvanların model olarak kullanılması amaçlanmaktadır. HAYVANLAR ÜZERİNDE YAPILAN ÇALIŞMALAR VE SAĞLADIĞI YARARLAR • • • • • • • • • Büyüme özelliklerinin geliştirilmesi Süt veriminin artırılması Terapötik maddelerin sütle salgılanması Laktozsuz süt üretimi Döl veriminin artırılması Yumurta veriminin artırılması Yapağı veriminin artırılması Gen aktivitesinin artırılması Hastalıklara direncin artırılması Büyümenin Özelliklerinin Geliştirilmesi • Hayvanlarda büyüme ve gelişmenin hızlandırılması isteği eski zamanlara kadar uzanmaktadır. • Bu amaçla gerçekleştirmek için çeşitli gen kaynaklarına sahip hayvanlar kullanılmış, bilinçli seleksiyon yöntemleri uygulanmış ve bir dereceye kadar başarı sağlanmıştır. • Ancak bu yöntemlerle hayvanların fiyolojik sınırlarının ilerisini de gidilememiştir. • Genetik iyileştirme için seleksiyonun yanı sıra biyoteknolojik yöntemlerde kullanılması da gündeme gelmiştir. Hayvanlarda büyümeyi hızlandırmak için başlıca iki uygulama yapılmaktadır. • Eksojen somatotropin kullanılması: Hormon enjeksiyon yöntemi ile hayvan verilir.. • Somatostatin İnaktivasyonu: Somatostatin somatotropinin salgılanması üzerine baskılayıcı bir etki yapmaktadır. Çiftlik hayvanlarında canlı ağırlık artışını sağlamak için somatostatin’e karşı bağışıklama yapılarak baskılayıcı etki ortadan kaldırılabilmekte ve başarılı sonuçlar alınabilmektedir Süt Veriminin Arttırılması • Bovine somatotropin’in kullanılması, meme dokusunun süt salgısını sentezleme kapasitesini artırmaktadır. • Sonuçta süt salgısı hayvan türlerine göre değişmekle beraber %20‐30 oranında arttığı tespit edilmiştir. Terapotik Maddelerin Sütle Salgılanması • Transgenik hayvanlar medikal ürünlerin üretilmesinde ve transplantasyonlarda kullanılacak çeşitli organların üretilmesinde yararlar sağlamaktadır. • Örneğin; insanlarda kanın pıhtılaşmasında görevli olan pıhtılaşma faktörü IX geni, koyunların beta‐laktoglobulin genine bağlanarak oluşturulan hibrid gen yapısı, koyunlara verildiğinde sütleriyle faktör IX’u salgıladıkları tespit edilmiştir. Laktozsuz Süt Üretimi • Bebekler ve gençlerde, sütte bulunan laktoz kolayca metabolize edilebilmektedir. • Ancak ilerleyen yaşlarda bu yetenek azalmaktadır. Süt barsaklarda kolayca sindirilememektedir. Bu durum birçok insanda farklı rahatsızlıklara neden olmaktadır. • Bu nedenle bu tip insanlar süt tüketimleri sırasında ya süt içerisine belli oranda süt şekerini ayrıştıran laktoz enzimi katmakta yada transgenik hayvanlardan laktozsuz süt elde ederek içmektedir. Balıkçılık Sektöründe • Balıklara aktarılan özelliklerin başında büyüme hızının arttırılması • Balıkların hastalıklara ve çevreye olan dayanıklılıklarının arttırılması • Yine Balıkçılık sektöründe modern biyoteknolojinin uygulanması, aşıları ve teşhis kitlerini de kapsamaktadır. HAYVAN SAĞLIĞI ÜRÜNLERİ • Hayvancılık sektöründe aşı ilaç ve biyolojik ürün üretiminde de genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar kullanılmaktadır. • Aşı çalışmalarında, şap hastalığı, kuduz, hepatitis B, parvoviruslar, sığır papilloma, herpes, IBR, yalancı kuduz, Rift vadisi humması, vesiculer stomatitis, TGE (domuzların), kedi ve sığırların kan kanseri vs. ile bazı kanatlı hastalıları (IB, ILT, IBD, LL, Marek, Newcastle vs.) önde gelen çalışmalardır. • Rekombinant kuduz, şap aşısı gibi aşılar satışa sunulmuş durumdadır. HAYVAN YEMLERİ VE YEM KATKI MADDELERİ ÜZERİNE OLAN ÇALIŞMALAR 7 TEMEL NOKTA ÜZERİNDE YOĞUNLAŞMAKTADIR. • • • • • • • Yemlerin kalitesinin yükseltilmesi Hayvanların yemden yararlanma kabiliyetinin artırılması Rumenin mikroflora ve mirofaunasının düzeltilmesi Bitkilerden istenmeyen bileşenlerin çıkarılması Gıdaların önceden bazı enzimlere muamelesi Bitki silajlarında mikrobiyal inokulantların kullanılması Tek hücre proteinlerinin kullanılması Gen aktarım yöntemi ile Malaria (sıtma) hastalığına direnç geni taşıyan sivrisinek geliştirilmiştir. Oluşturulan bu sivrisinek hatlarının testislerinde aktarılan gen yeşil flüoresan şeklinde görülmektedir. Bu yolla sıtma hastalığının yayılması engellenmeye çalışılmaktadır. Güney Kore’de bilim adamları kedilere karanlıkta parlamaya yarayan bir gen aktarmışlardır. İlk kez soyu tükenmiş bir tür olan Tazmanya kaplanının (thylacine) DNA’sını, yaşayan bir organizma olan fare embriyosunda kullandı. Tazmanya kaplanının DNA’sının canlı bir organizmada harekete geçmesi için yapılan çalışmada, bir müzede etanol içinde saklanan 100 yaşındaki Tazmanya kaplanından alınan Col2A1 geninin bir kıkırdağın içinde üretilen fare embriyosuna enjekte edildi. Yeşil Fluoresan Proteini 9.5 günlük fare embriyosu Sarı Fluoresan Proteini Kırmızı Flüoresan Proteini (Zebra Balığı) NORMAL TRANSGENİK Büyüme hormonu geni • 1990 yılında Tracy adında bir koyuna, insanlarda bazı akciğer hastalıklarının tedavisinde kullanılan alpha‐1‐antitrypsin (AAT) enziminin genetik kodu aktarılmıştır. Ve Tracy büyüdükten sonra sütünün her litresinde yaklaşık 40 gram AAT salgılamaya başlamıştır. Arjantinli bilim adamları sütünde insan insülini üretmek amacıyla klonlanma ve gen aktarım tekniği kullanarak 4 Jersey buzağı üretmişlerdir 2000 yılında mastitise karşı dayanıklı ilk transgenik inek “Annie” elde edilmiştir Aktarılan lysostaphin geninin ürettiği lysostaphin maddesi ineklerde meme dokusunda Staphylococcus aureus enfeksiyonlarını önlemektedir • 1989 yılında 'Beltsville domuzu‘ olarak bilinen insan büyüme hormonu taşıyan transgenik domuz üretilmiştir TRANSGENİK BİTKİLER VE KULLANIM ALANLARI 83 Mevcut Transgenik Bitkiler; • Bitki biyoteknolojisi sayesinde geliştirilen yeni çeşitler aslında bu teknolojinin tarihsel gelişimi hakkında bizlere bilgi vermektedir. Geliştirilen çeşitlerin sınıflandırılması yapıldığında, transgenik bitkiler kendi aralarında, biyotik ve abiyotik transgenik bitkiler olmak üzere ikiye ayrılır. 1‐ Biyotik (yağ oranı artırılmış kanola, raf ömrü uzatılmış domates, yüksek nişasta oranına sahip patates örnek verilebilir). 2‐ Abiyotik ( Herbisite, zararlı böceğe ve hastalıklara dayanıklı bitkiler ). BİTKİYE GEN TRANSFERİ ? Mikrobial Hastalıklara ve Böceklere Dayanıklı Bitkiler • Bacillus thuringinensis böcek öldürücü etkisinin içinde bulunan kristal proteinlerden kaynaklandığı ortaya çıkarılmış ve bu proteini kodlayan genin isolasyonundan sonra bitkilere aktarımıyla çeşitli patojenlere dayanıklı transgenik bitkiler elde edilmiştir • Örnek ABD‘ de yapısında Bacillus thuringinensis'ten elde edilen ve intsektisidal toksini sentezleyen geni taşıyan transgenik pamuk. • İnsektisit kullanımını azalttığı iddia ediliyor. • Transgenik Bt pamuğun kullanımı ile 1998’de pamuk için kullanılan total insektisit miktarının 1000 ton daha az olduğu öne sürülmüştür 87 Mısır ve koçan kurduna dayanıklı Bt Mısır Herbisitlere Dayanıklı Bitkiler • Herbisitlere dayanıklı bitkilerin üretimi, herbisitlere hassasiyet gösteren enzimlerin aktivitesinin değiştirilmesi veya herbisitin toksik etkisini yok edecek olan yeni enzimlerin sentezinden sorumlu genlerin bitkiye transferi ile mümkündür. • Glyphosate, glufosinate ve bromoxynil gibi herbisitlere dayanıklı kanola, şeker kamışı, pirinç, mısır, pamuk gibi bitkiler artık çiftçilerin kullanımına sunulmuştur Hasat Sonrası Ürünlerin Muhafazası • Ekonomik açıdan öneme sahip ürünlerin Depolanması veya nakli sırasında meydana gelen kayıplar ABD ve Avrupa ülkelerinde %40 diğer ülkelerde ise %80 düzeyine ulaşmaktadır. • OLASI SEBEP: Hastalık, böcekler, sıcak veya soğuk ortam koşulları • Sonuçta meyve veya sebzelerin depo ve transferi sırasında istenmeyen zedelenmeler, yumuşamalar, tat ve koku kayıpları meydana gelebilir. Bu fizyolojik değişimler çoğunlukla enzim aktivitelerinden kaynaklanmaktadır • Poligalakturonaz enziminin aktivitesi antisense gen inhibisyonu ile azaltılmış ve domatesin yumuşamadan katı halde kalması sağlanmıştır. Abiyotik Streslere Dayanıklı Bitkiler • Bitki verimliliği soğuk, kuraklık, tuzluluk vs. gibi çevresel stres faktörleri tarafından kontrol edilir. • Bu faktörlere toleranslı bitkilerin yetiştirilmesi için izlenebilecek biyoteknolojik bir yol diğer canlılar tarafından üretilen koruyucu bir protein veya enzimi kodlayan genlerin transferidir • Escherichia coli' den kolin dehidrogenaz enzimini kodlayan genin izolasyonu, bu genin tütün ve patates bitkilerine aktarımı sonucunda tuza ve soğuğa toleranslı transgenik bitkiler elde edilmiştir Yaygın Kullanılan GD Bitkiler Değiştirilen bitki Aktarılan genetik özellik Genin kaynağı Mısır, soya, pamuk, patates, domates Böcek direnci (Bt) Toprak bakterisi (Bacillus thuringiensis) (cry1Ab geni, cry1F geni, cry34Ab1 geni, vb) Mısır, soya, pamuk, kolza, Zararlı ot ilacına dayanıklılık şeker pancarı, pirinç, keten Kabak, papaya, patates Virüs direnci Domates Meyve olgunlaşma süresinin geciktirilmesi Çeşitli bakteriler (Agrobacterium sp Achromobacter Streptomyces Klebsiella pneumoniae) (cp4 epsps geni, pat geni, vb) Bitki virüsü Toprak bakterisi (Pseudomonas chlororaphis) veya Virüs (E. coli T3 bacteriophage) (ACCd geni, vb) GD Bitki Üreten Ülkeler (2011) Sıra Ülke Ekim alanı (milyon ha) Üretilen GD bitkiler 1 ABD 69,0 Soya, mısır, pamuk, kanola, papaya, şeker pancarı, yonca 2 Brezilya 30,3 Soya, mısır, pamuk 3 Arjantin 23,7 Soya, mısır, pamuk 4 Hindistan 10,6 Pamuk 5 Kanada 10,4 Kanola, mısır, soya, şeker pancarı 6 Çin 3,9 Pamuk, papaya, kavak, domates, tatlı biber 7 Paraguay 2,8 Soya 8 Pakistan 2,6 Pamuk 9 Güney Afrika 2,3 Soya, mısır, pamuk 10 Uruguay 1,3 Soya, mısır James, 2011 SAĞLIK ALANINDA GDO KULLANIM ALANLARI Enfeksiyon hastalıklarının önlenmesi ve tedavisi (antibiyotik – penisilin ve streptomisin‐ ve poliklonal antikorlar, aşı üretimi) Rekombinant DNA (insülin, interferon, antikor, büyüme hormonu, hepatit B aşısı gibi) Hücre füzyonu (monoklonal antikorlar, gen terapisi) • Rekombinant DNA teknolojisi ile üretilen ilaçlara “rekombinant ilaç” denir ve antikorlar, aşılar, kan pıhtılaşma faktörleri, hormonlar, büyütme faktörleri, sitokinler, enzimler, süt proteinleri, kollajen ve fibrojen bu tür ilaçlara örnek olarak gösterilebilir. İddia; • İlaç biyoteknolojisindeki gelişmeler sonucunda üretilen rekombinant ilaçlarla, kronik ve tedavisi mümkün olmayan hastalıklar iyileştirebilecek ve bir yandan da insan sağlığını korumak için yeni çözümler üretilebilecektir. • İnsülin 1982’den beri kullanılmaktadır. 2000-2001 Rekombinant ilaç satışları Kaynak: TEB Raporu, 2003 GDO: kimler üretiyor? • Biyoteknoloji firmaları: (Monsanto, Dow AgroSciences, ConAgra, DuPont) ▫ Kimyasala gübre ve kimyasal maddelere dayanıklı bitki üretimi ▫ Her iki ürün de üreticilere satılıyor. • FDA (Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi) rol: ▫ Biyoteknoloji firmalarının ürnlerinin kontrolü Günümüzde. . . • Genetiği değiştirilmiş organizmalar günlük kullanımda oldukça yaygınlaşmıştır. • Örnek olarak 1996 yılından beri Campbells, General Mill's, Kellogg's markalı ürünlerin içeriğinde genetik olarak modifiye edilmiş ürünlerden oluşmaktadır. TÜKETİCİLERİN GDO’LAR HAKKINDAKİ BİLGİ DÜZEYLERİ VE ALGILARI • İnternette yürütülen “yaşam kalitesi anketi,” katılanların % 76’sının GDO’ların yaygınlaşmasına ve bunlardan elde edilen ürünlerin tüketilmesine, canlı sağlığı, ekolojik denge, sosyo-ekonomik yapıda yol açabileceği olumsuz etkiler nedeniyle karşı olduklarını ortaya koymaktadır • Sonuçları 1 Temmuz 2004 tarihinde yayınlanan çalışmaya göre ise, Avrupa Birliği üyesi 15 ülke tüketicilerinin 2/3’nün genetik değişime uğratılmış meyvelerin tüketimine hazır olmadığı, buna karşın tıbbi amaçla kullanılan ürünlere karşı daha toleranslı oldukları ortaya çıkmıştır • Üniversite mezunu tüketicilerin ▫ Biyoteknolojik uygulama ve ürünler ile ilgili bilgi düzeyleri düşük (Özgen, 2007; Özgen ve ark. 2004) ▫ Lise Mezunu tüketiciler ▫ % 46’sının biyoteknoloji ile ilgili bilgilerini yetersiz bulmuşlar, ▫ % 66’sı günlük yaşamda biyoteknoloji ile üretilmiş ürünlerle karşılaştıklarına inandıklarını belirtmişler (Göktan 2002) ▫ Araştırmaya katılanların çoğunun biyoteknoloji terimini ya da biyoteknolojinin uygulama alanlarını tanımlayamadığını, ▫ Biyoteknolojinin özellikle gıda ve tarımsal uygulamalarına yönelik bilgilerinin oldukça düşük olduğunu, ▫ Konuyla ilgili bilgi verilen grubun biyoteknolojik ▫ Uygulamalara yönelik algıladıkları faydanın arttığını, algıladıkları riskin ise azalmadığını göstermektedir. • 241 tüketici üzerinde yapılan araştırmanın (Heffernan et al. 2002)bulguları, Katılımcıların biyoteknoloji ile ilgili bilgilerinin çok az olduğunu Kadınların erkeklere oranla biyoteknolojinin potansiyel riskleri konusunda daha kaygılı oldukları belirlenmiştir • Avrupa Birliği’nde 1991 yılından itibaren üç yılda bütün üye ülkelerdeki 15 yaş üstü tüketicilerin ▫ Genelde biyoteknoloji, ▫ Özelde GDO’lar hakkındaki bilgileri, bilgilenme kaynakları, tüketim tercihleri ve güvenli kullanımına ilişkin eğilimleri araştırılmakta ve düzenli olarak izlenmektedir (European Comission 1991, 1993, 1997, 2000, 2003, 2006). • Birlik vatandaşları ▫ Biyoteknolojinin toplum hayatındaki etkileri konusunda iyimser, ▫ Sağlık amaçlı bazı istisnai kullanım alanlarının dışında, GDO’ların yaygınlaşmasından endişe duydukları görülmektedir. • ABD vatandaşları ▫ Çoğunun biyoteknoloji ile ilgili çok az (%45) ya da biraz (%37) bilgiye sahip oldukları, ▫ Çoğunun biyoteknolojinin tarım ve gıda uygulamalarından yararı vardır sağlanabileceğini, ▫ %56’sının biyoteknolojiye daha fazla bütçe ayrılması gerektiğini düşündüklerini göstermektedir (Zimmerman ve ark 1994) Sorular • • • • • • • GDO nedir GDO satın alırmısınız? GDO’nun avantaj ve dezavantajları? GDO’nun sağlık riski var mıdır? GDO etiketlenmeli mi ? GDO ile ilgili bilgilendirilmek isterler mi? Etik kaygıları ve genetiği değiştirilmiş gıdalar ile ilgili süreçleri kimin kontrol etmesi gerektiği • Büyük çoğunluk GDO tanımını yapamamış veya hiç duymamış • Avantaj dezavantajları hakkında bilgi sahibi olmadıklarını bildirmişler • Sağlık ile ilgili olarak taşıdığı riskler konularında emin olmadıklarını • Tüm genetiği değiştirilmiş gıdaların etiketlenmesi gerektiğini ve konuyla ilgili kamuoyunun bilgilendirilmesi gerektiğini bildirmişler (Kempen et al. 2003) BİYOGÜVENLİK • Biyogüvenlik: ▫ İnsan, hayvan ve bitki sağlığı ile çevre ve biyolojik çeşitliliği korumak için GDO ve ürünleri ile ilgili faaliyetlerin güvenli bir şekilde yapılması Uluslararası Biyogüvenlik ve GDO Politikaları • Geleneksel Eşdeğerlik Prensibi ▫ Transgenik Ürünler geleneksel ürünlerden farksız ve güvenilir kabul edilmekte, etiketleme zorunlu değil • İhtiyatlılık Prensibi (Precautionary Principle) ▫ Transgenik ürünler geleneksel ürünlerden farklı görülmekte ve ayrı bir yasal düzenlemeye tabi tutulmakta, etiketleme zorunlu (Türkiye’nin benimsediği politika) Türkiyede Biyogüvenlik Uygulamaları • 14 Mayıs 1998, Transgenik Kültür Bitkilerinin Alan Denemeleri Hakkında Talimat, • 26 Ekim 2009, Gıda ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol ve Denetimine Dair Yönetmelik, • 26 Mart 2010 Biyogüvenlik Kanunu ▫ 13 Ağustos 2010, iki yönetmelik, Biyogüvenlik Kurulu ve Komitelerin Çalışma Usul ve Esaslarına Dair Yönetmelik, Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerine Dair Yönetmelik • UNEP/GEF hibe desteği ile 2002‐2005 yıllarında yürütülen “Ulusal Biyogüvenlik Çerçevelerinin Geliştirilmesi Projesi” kapsamında; Yasal sistem, Yönetim sistemi, Kurumsal mekanizma, Risk değerlendirme ve yönetimini de içeren karar verme sistemi, GDO’ların izlenmesi, belirlenmesi ve tanımlanmasını da içeren kontrol sistemi ▫ Halkın katılımı ve bilgilendirilmesi mekanizması unsurlarından oluşan Ulusal Biyogüvenlik Çerçevesi belirlenmiştir. ▫ ▫ ▫ ▫ ▫ Kanun Hazırlama Protokolün Tanıtımı Bölgesel Deneyimler Mevcut Durum Tespiti İçin Surveyler Survey Sonuçlarının Analizi Ulusal Biyogüvenlik Çerçevesi Biyogüvenlik Kanun Taslağı Çalışma Toplantıları • • • • • • • • Birçok toplantı, çalıştay ve surveyden sonra, Kamu kurum ve kuruluşları, Üniversiteler, Sivil toplum kuruluşları, Meslek örgütlerinin de dahil olduğu, 55 değişik kurum ve kuruluştan 99 uzmanın katılımı, uzmanlar arasından belirlenen 27 kişilik bir komisyonun 6 aylık çalışması ile; ▫ AB Müktesebatı, ▫ Kartagena Biyogüvenlik Protokolü ▫ Ülkemizin durumu ve ihtiyaçları dikkate alınarak Biyogüvenlik Kanunu hazırlanmıştır • Kanun; ▫ Cartagena Biyogüvenlik Protokolü ▫ AB Müktesebatı ▫ Ülkemizin durumu ve ihtiyaçları baz alınarak hazırlandı 18 Mart 2010 tarihinde TBMM’de “Biyogüvenlik Kanunu” kabul edildi. • 26 Mart 2010 tarih ve 27533 sayılı Resmi Gazete’de 5977 sayılı kanun olarak yayımlandı Amaç • Bilimsel ve teknolojik gelişmeler çerçevesinde, modern biyoteknoloji kullanılarak elde edilen genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar ve ürünlerinden kaynaklanabilecek riskleri engellemek, insan, hayvan ve bitki sağlığı ile çevrenin ve biyolojik çeşitliliğin korunması, sürdürülebilirliğinin sağlanması amacıyla biyogüvenlik sisteminin kurulması ve uygulanması, bu faaliyetlerin denetlenmesi, düzenlenmesi ve izlenmesi ile ilgili usul ve esasları belirlemektir. Kapsam • GDO ve ürünleri ile ilgili; araştırma, geliştirme, piyasaya sürme, izleme, kullanma, ithalat, ihracat, nakil, taşıma, saklama, paketleme, etiketleme ve depolama vb. faaliyetlere dair hükümler • Veteriner tıbbi ürünler ile Sağlık Bakanlığı tarafından ruhsat veya izin verilen beşeri tıbbi ürünler ile kozmetik ürünleri bu kanun kapsamı dışındadır. Biyogüvenlik Kurulu Oluşumu (9 Üye) • Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı 4 üye ▫ 2 üye bakanlık, ▫ 1 üye üniversite, ▫ 1 üye sivil toplum kuruluşu / meslek örgütü) • • • • • 1 üye Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 1 üye Orman ve Su İşleri Bakanlığı 1 üye Sağlık Bakanlığı 1 üye Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı 1 üye Ekonomi Bakanlığı Risk değerlendirme Risk yönetimi İthalat‐İhracat Gizli bilgi Transit Biyogüvenlik Kurulu Belgeleme KANUN Kaza ve acil durum tedbirleri Kaçakçılık Bilimsel Komiteler Sosyo‐ekonomik değerlendirme Halkın bilgilendirilmesi Denetleme,İzleme, Kontrol 1 Gen sahibi / ithalatçının Bakanlığa başvurusu 2 Başvurunun Biyogüvenlik Kuruluna iletilmesi 3 Biyogüvenlik Kurulunun başvuruyu değerlendirmesi 90 gün 4 Başvuru sahibine geri bildirim (Kabul / Red) 15 gün 5 Bağımsız Bilimsel Komitelerce rapor hazırlaması 6 Raporların kamuoyu görüşüne açılması (21 gün‐referandum değil) 7 Bilimsel Komitelerce Kamuoyu görüşlerinin değerlendirilmesi 8 Kurulun raporları ve kamuoyu görüşlerini değerlendirerek nihai Kararını vermesi 9 Biyogüvenlik Kurulu’nun Karar vermesi 10 Kurul’un Karar’ını Bakanlığa bildirmesi 11 Bakanlığın Olumlu Kararı Resmi Gazete’de yayımlanmak üzere göndermesi 12 Bakanlığın Olumsuz Kararı başvuru sahibine bildirmesi 15 gün 13 Olumsuz Karar’a itiraz süresi 60 gün 14 Kurul’un itiraz başvurusunu değerlendirmesi 60 gün 270 gün 30 gün 15 gün BAŞVURU BAKANLIK BİYOGÜVENLİK KURULU 90 GÜN Ek bilgi/belge talebinde geçen süre dikkate alınmaz EVET BAKANLIK HAYIR 15 Gün BAŞVURU SAHİBİ Başvuru ve karar verme süreci GDO ile ilgili araştırma ve geliştirme çalışmaları için geçerli değildir. Yasaklar • GDO ve ürünlerinin onay alınmaksızın piyasaya sürülmesi, • GDO ve ürünlerinin, Kurul kararlarına aykırı olarak kullanılması veya kullandırılması, • Genetiği değiştirilmiş bitki ve hayvanların üretimi, • GDO ve ürünlerinin Kurul tarafından piyasaya sürme kapsamında belirlenen amaç ve alan dışında kullanımı, • GDO ve ürünlerinin bebek mamaları ve bebek formülleri, devam mamaları ve devam formülleri ile bebek ve küçük çocuk ek besinlerinde kullanılması. Sorumluluk ve Cezai Hükümler • Yasal sorumluluk olarak müteselsil sorumluluk benimsenmiştir, • GDO ve ürünlerini bu Kanun hükümlerine aykırı olarak ithal eden, üreten veya çevreye serbest bırakan kişi, beş yıldan oniki yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. GENEL DEĞERLENDİRME • GDO’larla ilgili sağlık üzerine yapılmış olan bilimsel araştırma sayısı sınırlıdır (215 adet). • Olasılıkla GD gıdaların toksikolojik yönden değerlendirmesinde olumsuz sonuçlarla karşılaşıldığında bilimsel dergilere gönderilmediği iddia edilebilir. • Çünkü büyük üretici firmalarla baş etmek kolay değildir. • WHO’ya göre her bir gıdanın duruma göre değerlendirmesi gereklidir (case by case) ve bütün GD gıdaların güvenliğine yönelik genel değerlendirme yapmak mümkün değildir. • GDO’larla ilgili toksisite çalışmalarında maruz bırakma süresi kısadır. Dolayısıyla tam bir değerlendirme yapmak için daha uzun süreli maruz bırakma çalışmaları gerekir. • Toksisite testlerinde daha fazla hayvan kullanılmalıdır. • GDO’ların toksisite testleri, ilaçlara uygulanan toksisite testleri için uygulanan rehbere uyumlu olmalıdır. • GD gıdalar her insan tarafından tüketilebileceği için ilaçlardan daha ciddi bir şekilde test edilmeli ve olası toksisite çalışması ve tam sonuç için daha çok araştırma yapılmalıdır. • Ayrıca bunların mutagenezis ve kanserojenezis yönünden testleri mutlaka yapılmalıdır. • Satış sonrası gözetimler, özellikle yenidoğan ve alerjik ailelere mensup ailelerdeki bireyler gibi yüksek risk gruplarında mutlaka yapılmalıdır • İnsanlardaki protein allerjisinin değerlendirilmesi yalnızca alerji geçmişi olan bireylerde değil immun yetmezliği olan kişilerde de araştırılmalıdır. • Ağızdan alınan DNA’nın küçük miktarlarının sindirim işlevi sırasında parçalanmadığı ve özellikle kronik sindirim sistemi bozukluğu olan kişilerde kan dolaşımına geçebileceği düşünülerek yan etki yapma olasılığı yeniden değerlendirilmelidir. • İnsan, hayvan ve çevrede olası sonuçları tam olarak anlamak ve önceden tahmin etmek için, bağımsız araştırmacılar tarafından bunların bilimsel araştırmalarla kanıtlanması zorunludur SONUÇ • Yasaklamalar çözüm değildir • Risk değerlendirmesi yapmak ve güvenli olduğu kanıtlandıktan sonra teknolojinin nimetlerinden yararlanmak insanlığın yararına olacaktır.