2008 KÜRESEL EKONOMİK KRİZİ MERT DERELİ Finansal Kriz 2008 Küresel Krizi 2008 Küresel Krizinin Sebepleri 2008 Küresel Krizinin Sonuçları Küresel Krizin Avrupa Birliği’ne Etkileri Küresel Krizin Japonya’ya Etkileri Küresel Krizin Türkiye Ekonomisine Etkileri Sonuç Finansal Kriz Finansal kriz, genel olarak herhangi bir mal, hizmet, üretim faktörü ya da finans piyasasındaki fiyat ve miktarlarda kabul edilebilir bir değişme sınırının ötesinde gerçekleşen şiddetli dalgalanmalardır. Öte yandan, Paul Krugman krizin belirli bir tanımının bulunmadığını öne sürerken, Edward ve Santanella ise krizleri, paranın değerindeki belirgin bir düşüşe bağlamıştır. Bunların dışında kalanlar ise finansal krizleri, paranın değerindeki düşüşe ve uluslararası rezervlerin önemli ölçüde tükenmesine bağlamışlardır. 2008 Küresel Krizi 2008 yılının son çeyreğinden itibaren dünya, önce finans piyasalarını sonra da reel ekonomileri etkisi altına alan büyük bir krizle karşı karşıya kalmıştır. Hızla küresel bir boyut kazanan krizin dünya ekonomileri üzerindeki etkileri yıkıcı bir şekilde ortaya çıkmış; finansman koşullarındaki bozulma ve toplam talebin gerilemesiyle birlikte küresel ticaret hızla yavaşlamıştır. Küresel ekonomi II. Dünya Savaşı’ndan sonraki en büyük daralmayı yaşamıştır. ABD’nin dördüncü büyük yatırım bankası olan Lehman Brothers’ın iflas etmesiyle patlak veren kriz kısa sürede tüm dünyaya yayılarak küresel çapta bir mali ve reel sektör krizine dönüşmüştür. Mortgage Krizi Likidite Krizi Finansal Kriz Reel Sektör Krizi Küresel Ekonomik Kriz 2008 Küresel Ekonomik Krizinin Sebepleri Temelinde ABD’de konut piyasasının aşırı derecede yaygınlaşması olan kriz başka nedenlere de dayanmaktadır. Hatta bu nedenler krizin bu denli gelişmesine ortam hazırlamada önemli rol oynamışlardır. Bu nedenler şöyle sıralanabilir: Bunlardan ilki; son yıllarda ABD’de faiz oranlarının çok düşük olmasıdır. 1990’lardan bu yana faiz oranlarında düşme yaşanmıştır ancak bu durum, 2001 yılında İkiz Kulelerin yıkılmasıyla birlikte daha da belirginleşmiştir. ABD o dönemde para deflasyonunun olacağı korkusuyla dünyada aşırı tasarrufu engellemek adına faiz oranlarını düşürmeyi tercih etmiştir. 1990’lardan itibaren parasal genişleme, düşük faiz oranı düşük enflasyon gibi ekonomik göstergelerde yaşanan olumlu gelişmeler ekonomik istikrar açısından gayet ılımlı bir dönemin yaşanmasına sebep olmuştur. Birçok kişi ekonomideki bu makro ekonomik istikrarın makro ekonomik riskleri ortadan kaldırdığını düşünmüştür. Ayrıca son yirmi yıldır ABD’de yaşanan birçok ekonomik dalgalanmadan başarılı bir şekilde çıkılması ABD Merkez Bankası’na olan güveni de arttırmıştır. 2007 yılında yatırımcıların karar alırken riskleri de göz ardı etmesi krizin oluşmasına etki etmiştir. 1990’lardan sonra hızla yaşanmaya başlanan küreselleşme sürecinin sanayileşme oranını arttırarak ekonomik büyümeye yol açacağı düşünülmüştür. Ancak yaşanan krizler küreselleşme ile krizler arasında doğrudan bir ilişki olduğunu ortaya çıkarmıştır Yaşanılan son krizde de liberalize edilen piyasaların yenilikçiliği ön plana alarak, ekonomik büyüme adına yeni finansal araçlar üretmesinin etkisi vardır. Son yıllarda ABD’de bu finansal araçlardan biri olan mortgage kredileri aşırı derecede genişleme göstermiştir. ABD’DE MORTGAGE SİSTEMİNİN İŞLEYİŞİ Mortgage (İpotekli Konut Kredisi); Türkiye’de “kira öder gibi ev sahibi olma” olarak tanıtılan uzun vadeli konut kredilerinin finansal tekniklerle desteklenmiş çeşididir. Mortgage kredileri menkul kıymetleştirme süreci ile mali kurumlar aracılığı ile borç veren tarafından yeniden kısa süre içinde nakde dönüştürülmektedir. Mortgage düşük gelirli insanlara uzun vadeli (25-30yıl), sabit ve düşük faizli kredi imkanları sunarak ev sahibi olma imkanları sağlayan bir konut finansman sistemidir. ABD Mortgage Piyasası’nın İşleyişi Mortgage Kredi Krizinin Likidite Krizine Dönüşüm Süreci Krugman’a göre bu krizin gerçekleşmesi biraz da 1980’lerden itibaren göreve gelen Reagan’ın uygulamaya koyduğu politikaların mirasıdır. 1980 yılına kadar Amerika’da Federal bütçe borcunun GSYİH’ya oranı gayet düşükken, Reagan ile birlikte borçlanma oranı artmıştır. 1982 yılında, Reagan yönetimi tarafından finansal serbestlik ve deregülasyonu amaçlayan Yasa çıkartılmıştır. Çıkarılan yasa; klasik mevduat bankacılığı dışındaki finans kuruluşlarının serbestleştirilmesi, kuruluşlar üzerindeki sınırlamaların ve düzenlemelerin kalkmasını sağlamıştır. Bu da kişilerin aşırı borçlanmasına sebep olmuş ve kötü yönetim uygulamalarına ortam hazırlamıştır. Öyle ki Amerikan halkı 1970’lerde gelirlerinin % 10’unu tasarrufa ayırırken 1980’lerde bu oran sıfıra yaklaşmıştır. ABD’de yaşanan 1980 borç krizinin ve 2008 küresel ekonomik krizinin ortak noktası, ülkenin her iki kriz öncesinde de cari açık sorununa sahip olmasıdır. Bu sorun ülkedeki tasarruf oranının düşük olmasından kaynaklanmıştır. Aynı yıllarda Japonya ve Çin de tasarruf oranlarının yüksek oluşuna bağlı olarak cari işlemler fazlası gerçekleşmiştir. Tüm bu sebeplerle 2008 krizinin aslında beklenen bir kriz olduğu söylenebilir. Kriz önceden tahmin edilebilmesine karşın; riskler göz ardı edilmiş ve kredi piyasalarındaki tehlikeler için hiçbir önlem alınmamıştır Başlangıçta yüksek gelirli müşterileri hedef alınarak tasarlanan krediler zaman içinde düşük gelirli müşterileri de kapsamıştır. Düşük oranlı faizlere güvenen müşteriler daha çok değişken faizli kredileri tercih etmişlerdir. Ancak ABD Merkez Bankası’nın faizleri yükseltmesi ve bununla birlikte bir süredir artış gösteren ev fiyatlarının da düşüşe geçmesi, müşterilerin aldıkları kredileri geri ödeyememeye başlamalarına neden olmuştur. Yaşanılan bu durumlara bağlı olarak belirsizlik ortamı kredi mekanizmalarına olan güvenin sarsılmasına neden olmuştur. Bu dönemde şirket yönetimlerinin başarısızlığı, deregülasyon ve ahlaki zaafiyet problemleri de krizi tetikleyen nedenlerdendir 2007 yılı Haziran ayında, konut piyasasında başlayan finansal kriz, 2008 yılına gelindiğinde, borsa ve finans balonlarının patlamasıyla tüm dünyaya yayılmıştır. Bu krizin diğer krizlerden farkı “yüksek hacimli türev ürünlerini” kapsaması ve buna bağlı olarak hasarın çok önemli boyutlarda olmasıdır. Küresel Finansal Krizin Sonuçları Büyüme Oranlarında Düşüşler Finansal krizin reel ekonomiye yansıması nedeniyle hem ABD ve Avrupa gibi gelişmiş dünyada hem de gelişmekte olan ülkelerde büyüme oranlarında azalışlar görülmüştür. Aşağıdaki grafikte 2007 yılından sonra hem gelişmiş ülkelerde hem de gelişmekte olan ülkelerde büyüme oranlarındaki düşüş eğilimi görülmektedir. Cari Fiyatlarla GSYH (Milyar Dolar) Dünyanın Ekonomik Görünümü Nisan 2013 Ülkelerin Enflasyon Oranları* (2000–2010**) Büyüme Oranları ( 2000- 2009) Konut Fiyatlarındaki Düşüş Konut fiyatlarındaki yükselişler küresel finansal krizin nedenlerinden birisi iken konut fiyatlarının düşmesi bu krizin sonuçları arasında yer almaktadır. Konut kredilerinin bir kısmının geri dönmemesi sonucu konut piyasası yukarıda belirttiğimiz kısır döngüye girmiş ve ABD’de 2007 yılının başından itibaren konut fiyatlarında önemli düşüşler yaşanmıştır. Aşağıdaki grafikte konut fiyatlarının gelişimi görülmektedir. ABD Faiz Oranları 1940-2011 Grafikte ABD ekonomisinin 1940-2011 arasındaki nominal faiz oranları yer almaktadır. Grafiğin tepe noktasını oluşturan nokta, geride kalan bölümlerde sık sık adı anılan “Volcker şoku’dur. Bu genişleme ve daralmaların her biri çok büyük krizlere yol açmamış, 2008 krizine kadar FED‟in müdahaleleri daha çok yumuşak inişlerin yaşanmasına olanak sağlamıştır. 2008 yılında ise, yaşanan bir yumuşak iniş değil 21. yüzyılın ilk büyük krizi olmuştur. Küresel Krizin Avrupa Birliği’ne Etkileri 2008 yılında başlayan ve dünya ekonomisinin 2. Dünya Savaşı’ndan sonra yaşadığı en derin kriz olan küresel ekonomik krizi, 2009 yılında küresel ticaretin %12.5 daralması ile küresel ticaret krizi izlemiştir. Birleşmiş Milletler tarafından açıklanan verilere göre, küresel ekonomide bir önceki yıla göre büyüme oranı 2007 yılında % 4 iken, 2008 yılında bu oran %1.5’e düşmüştür. Küresel kriz ABD’den sonra Avrupa’ya sıçradı ve tüm dünyada kendini ciddi bir biçimde göstermeye başladı. Avrupa’da başta İrlanda ve Portekiz ekonomileri alarm vermeye başladı. Bu alarm sonrası Avrupa Birliği (AB) içinde önlemler alınmaya başlandı. Yunanistan Küresel krizin etkileri Yunanistan’ın geçmişten bugüne gelen sürdürülemeyen borçlarından dolayı ortaya çıkan borç krizi ile birleşince etkileri oldukça büyük olmuştur. Fakat sınırlı düzeyde gerçekleştirilen reformların eksikliği sonucu ve Euro bölgesi ortalamasının üzerindeki Enflasyon, Yunanistan ekonomisinin gösterdiği hızlı büyümenin sonunu hazırlamıştır. 1980’lerden itibaren sürekli bir artış gösteren Yunan kamu borcu 2009 yılı Dünya Bankası verilerine göre, 384.1 milyar dolara, toplam dış borcu ise 594.5 milyar dolara ulaşmıştır. 2000-2007 döneminde Yunanistan’ın AB’ye üyeliğinin “iyi bir şey” olduğunu düşünenlerin oranı %55’e kadar düşmüş iken, bu oran ekonomik krizin etkisiyle 2008 yılında %47’ye, 2011’de %38’e gerilemiştir. Portekiz 2000 yılından itibaren Portekiz’in GSYH’sindeki değişimin, hızlı iniş çıkışlarla istikrarsız bir seyir izlediği görülmektedir. Ancak krizden hemen sonra 2009 verileri dikkate alınırsa, kriz mağduru ülkeler arasında ekonomik daralmanın en az olduğu ülke Portekiz’dir. 2000 yılında Portekiz’de, Portekiz’in AB’ye üyeliğinin “iyi bir şey” olduğunu düşünenlerin oranı %63 iken, bu oran 2008’de % 50’ye, 2010’da % 43’e, 2011’de % 39‟a düşmüştür. İtalya İtalya’da ekonomik büyüme 2008 ve 2009 yıllarında eksi değerlere düşmüştür. 2010 yılında gözlemlenen ekonomik iyileşmeye rağmen, İtalya ekonomisinin 2012 yılında %1.4 daralacağı tahmin edilmektedir. İtalya’da sorun yüksek kamu borcu, yüksek bütçe açığı ve verimsiz ekonomi. Ancak bunların yanında özel sektörün dış borcunun ve devletin özel sektör üzerindeki kontrol gücünün de etkisi büyük. Italy GDP Growth Rate İspanya İspanya’nın içinde bulunduğu ekonomik krizin oluşumunda iç faktörlerin yanı sıra Euro bölgesindeki uygulamaların da etken olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Bilindiği üzere AB bütünleşmesi ekonomi temelli olarak başlamıştır. Gümrük Birliği ve Ortak Pazar’ın kabulünün ardından tam bir ekonomik entegrasyon sağlamak amacıyla AB, ekonomik ve parasal birliğe yönelmiş, bu çerçevede de ortak para politikası yürütülmesi ve tek para birimi kullanılması kararını almıştır. 2008 yılında patlak veren krizin daha iyi anlaşılabilmesi için İspanya’daki bankacılık sektörüne göz atmak faydalı olacaktır. İspanya’daki bölgesel tasarruf ve kredi bankaları oransal olarak İspanyol bankacılık sisteminin yarısına tekabül etmektedir. Ayrıca İspanya’nın federatif yapısını oluşturan yerel yönetimler ve özerk bölgeler izledikleri gevşek mali politikalarla hem kendi bütçelerini hem de merkezi hükümetin bütçesini zora sokmuştur. Devlet bu kötü bütçelemeyi büyük miktarda borçlanmayla sürdürmeye çalışmaktaydı. Japonya Japonya mali sistemi de, ABD’deki mali sarsıntıdan payını aldı. Bonoları alan Japon bankalarında da yaprak dökümü başladı. Japonya ekonomisi 2007’de üçüncü çeyrekte yüzde 2 oranında büyüdükten sonra son çeyreği 1,8 ile biraz geride kapadı. Japonya’dan Göstergeler ( 2002- 2007) Küresel Krizin Türkiye Ekonomisine Etkileri 2001 yılında önemli bir finansal kriz yaşayan Türk ekonomisi, daha sonraki yıllarda hızlı bir büyüme trendi yakalamıştır. Dünyada yaşanan likidite bolluğu Türkiye’de dış finansmana bağlı bir finans politikasını ve enflasyon düşürmek için uygulanan yüksek reel faizlere bağlı bir ekonomi modeli, bankacılıkta yapılan düzenlemelere rağmen reel kesim için krize maruz bir iktisadi yapı meydana getirmiştir. Küresel finansal krizin etkileri, ülkemizin 1994 ve 2001 krizlerinden edindiği deneyimler sonucunda finansal piyasaları da etkilemekle birlikte ağırlıklı olarak reel sektör üzerinde hissedilmiştir. Krizin reel sektör üzerinde hissedilmesinde ve finansal sektör üzerinde göreli olarak daha az hissedilmesinde özellikle 2001 sonrasında mali sektörün yeniden yapılandırılması, devlette şeffaflığın artırılması, kamu finansmanının güçlendirilmesi ve ekonomide rekabet ve etkinliğin artırılması amacıyla yapılan reformlar ve uygulamaya konulan düzenlemelerin çok büyük katkısı olmuştur. 2007-2009 Dönemi Türkiye İstihdam Göstergeleri Küresel Kriz ve Türkiye Ekonomisi Sektörel Büyüme Oranları (%) (1998 Fiyatlarıyla) (2008-2010) Ulusal Tasarruf ve Yatırımların GSYH’ye Oranları (%) (2008-2010) Ulusal Tasarruf ve Yatırımların GSYH’ye Oranları Türkiye’de 2008 yılında %21 olan tasarrufların GSYH içindeki payı, 2009 yılında ekonomik küçülmeye bağlı olarak yaklaşık %17,9’a gerilemiştir. 2010 yılının ilk çeyreğinde ekonomik büyüme hızındaki artışla birlikte tasarrufların GSYH içindeki payı artış göstermiş, ilk çeyrekte bu oran %18,9 ikinci çeyrekte %19,4’e çıkmıştır. 2010 yılının üçüncü çeyreğinde tüketim harcamalarının GSYH içindeki payının önceki dönemlere göre düşmüş olması, bu çeyrekte tasarrufların payını %23,3’e çıkarmıştır. SONUÇ Küreselleşme sürecinin hız kazandığı son yirmi yılda dünyada yaşanan gelişmeler ile küreselleşmenin olumsuz yönleri daha fazla ortaya çıkmıştır. Küreselleşme ile dünya ölçeğinde küresel finansal krizler yaşanmaya başlamıştır. Bu krizlerin neredeyse tamamına yakını gelişmekte olan ülkelerde yani Çevre ülkelerinde ortaya çıkmıştır. Latin Amerika, Doğu Asya, Rusya ve Türkiye Kasım 2000, Şubat 2001 krizleri bunun en açık örnekleridir. 1990 sonrası yaşanan krizlerin büyük bir kısmında bulaşma etkisinin görülmesi, piyasa algılamalarındaki kaymaların, nesnel koşullarda bir değişme olmadığı zaman bile ülkeleri nasıl aniden sıkıntıya sokabileceğini göstermiştir. SONUÇ Küreselleşmeyle birlikte en çabuk uyum sağlayan piyasalardan biri finans piyasalarıdır. 2008 krizi bu entegrasyonun zayıf noktalarını gösteren bir deneyim olarak tarihe geçmiştir. Kimi iktisatçılara göre sistemin doğası gereği meydana gelmiş, kimisine göre ise izlenen veya izlenemeyen politikaların bir sonucu olarak doğmuştur. Sonuç olarak, yaşadığımız küresel kriz ABD ekonomisinin belirli bazı yapısal özelliklerinden kaynaklanmış ve hızla dünyaya yayılmıştır. Fakat finansal yapısı ABD’den farklılık gösteren Türkiye’de kriz faiz oranlarını ve döviz kurlarını yükseltmesine rağmen yine de göreli daha az hasara yol açmıştır. Ayrıca, hemen her krizde olduğu gibi bu krizde de yeni fırsatlar ortaya çıkmıştır. Düşmesi öngörülen konut fiyatları, artan mevduat faiz oranları, yurtdışı varlıklara transferleri halinde vergi muafiyetinin ve KOBİ kredi faiz yüklerinin paylaşılmasının öngörülmesi bunlara örnektir. Beni Dinlediğiniz İçin Teşekkür Ederim