ULUSLARARASI İLİŞKİLERDE GÜVENLİK KAVRAMI Gülsün Kızılağıl ÖZET 20. yüzyıl, dünya tarihinin en kanlı yüzyıllarından biri olma özelliğini taşımaktadır. I. ve II. Dünya Savaşlarında milyonlarca insanın ölmesi, Hiroşima ve Nagazaki’de on binlerce sivilin hayatına mâl olan atom bombasının gelecek nesillerin yaşamını tehdit etmesi ve Soğuk Savaşın yarattığı psikolojik yıkım, 20. yüzyıl tarihini özetlemektedir. Sadece savaş ve çatışmalarla değil, küresel ekonomik-politik krizlerle ve katı bir ideolojik-jeopolitik bloklaşmayla geçen bu yüzyıl, dünya tarihi açısından fırtınalı gelişme ve buhranların yaşandığı bir yüzyıl olarak literatürdeki yerini almıştır. Söz konusu olayların işaret ettiği gibi geçtiğimiz yüzyılı şekillendiren dönüm noktalarını krizler ve savaşlar oluşturmuştur.1 Bütün bu olaylar ışığında bu çalışma değişen düzende yeni anlamlar kazanan ‘güvenlik’ kavramının neden, nasıl ve ne yönde değiştiğini günümüzde nasıl yorumlandığını küreselleşme ve ulus devlet kavramları çerçevesinde ele almaktadır. Eskiden tek bir tehdit algısında sadece güçlü olan kendini güvende hissederken günümüzde bu ortamın yok olması ve bütün devletlerin tehdit altında olduğunu, gücün bilgi akışı ve teknolojinin kullanılabilirliği ile ölçülebileceğinin ele alındığı bu çalışmanın temel amacı; her geçen gün artan güvenlik politikaları doğrultusunda daha da güvenliksizleşen uluslararası ortamın realizm temelinde açıklanmasıdır. Anahtar Kelimeler: Güvenlik, Ulus-devlet, Caydırıcılık ,Bilgi Akışı 1 20. yüzyıl, dünya tarihinin en kanlı yüzyıllarından biri olma özelliğini taşımaktadır. I. ve II. Dünya Savaşlarında milyonlarca insanın ölmesi, Hiroşima ve Nagazaki’de on binlerce sivilin hayatına mâl olan atom bombasının gelecek nesillerin yaşamını tehdit etmesi ve Soğuk Savaşın yarattığı psikolojik yıkım, 20. yüzyıl tarihini özetlemektedir. Sadece savaş ve çatışmalarla değil, küresel ekonomik-politik krizlerle ve katı bir ideolojikjeopolitik bloklaşmayla geçen bu yüzyıl, dünya tarihi açısından fırtınalı gelişme ve buhranların yaşandığı bir yüzyıl olarak literatürdeki yerini almıştır. Söz konusu olayların işaret ettiği gibi geçtiğimiz yüzyılı şekillendiren dönüm noktalarını krizler ve savaşlar oluşturmuştur. GÜVENLİK KAVRAMINA GENEL BİR BAKIŞ Güvenlik kavramı da diğer bütün kavramlar gibi zamanla tarihin getirdiği birçok farklı olgularla içi doldurulmuş bir kavram halini almıştır. Geçmişten günümüze devletleşme süreci içerisinde güvenlik iç ve dış olarak ikiye ayrılarak incelenmiştir. İç güvenlik devletin sınırları içinde kalan alanları kapsarken dış güvenlik ise devletin sınırı dışında kalan alanlardır. Türki Dil Kurumu’na göre güvenlik, “toplum yaşamında yasal düzenin aksamadan yürütülmesi, kişilerin korkusuzca yaşayabilmesi durumu, emniyet” olarak açıklanırken2 Türkiye Cumhuriyeti Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği “….gereklilik doğrultusunda, devletler; bölgesel ve küresel ortamın izlenerek tehdit ve fırsatların tespit edilmesi…” açıklamasında bulunmaktadır3.Amerika Birleşik Devletleri Savunma Güvenlik Departmanı da “….bilgilerin ve teknolojilerin korunması…”4olarak güvenlik kavramı tanımlar. Yukarıda ki tanımlamalardan da anlaşılacağı gibi güvenlik kavramı tam anlamıyla ne olduğu belli olmayan bir terimdir. Devletlerin güvenliklerini tehdit edici olan unsurlar karşında devlet iç güvenlik için kolluk güçlerini güçlendirirken; dış güvenliği için donanma ve askeri kapasitesini geliştirir. Fakat bu durum küreselleşmiş ulus devletler için biraz farklıdır. Çünkü artık güvenliklerini tehdit eden şey somut değil soyuttur ve en güçlü silahı da bilgidir. Aslında bu kavram devletlerin çıkarları ve tehditler ekseninde şekillenir. Gelişen dünya sisteminde her geçen gün tehdit ve çıkarlar sık sık değişen kavramlardır. Özellikle İki Kutuplu Dünya Düzenin de oluşan tehdit ve çıkar algısının ardından İkinci Dünya Savaşından sonra değişen dengeler ve yenilenen tehdit ve çıkar algılarında büyük bir farklılık -değişim söz konusudur. Bu iki terim bu kadar canlı iken ve sürekli evrim geçirmeye devam ettikçe güvenlik kavramı da her geçen gün yeni anlamlar kazanmaya devam edecektir. Uluslararası güvenlik kavramı farklı düzenlemelerle de incelenmektedir. Bunlar; “uluslararası sistemin bütününü kapsayan, ulusal, bölgesel veya bireysel boyutta olan” şeklinde sıralanmaktadır. Silahlanma, nükleer tehdit, çevre kirliliği, az gelişmişlik, uluslaşan suç faaliyetlerinin etkisinin daha da artması sebebi ile güvenliğin küresel boyutta irdelenmesine sebep olmuştur.5 GÜVENLİK(SİZLİK) Geçmişten bu yana hemen hemen bütün devlet gibi olan yapıların belli bir güvenlik stratejisi vardır. İlk başta yaşamak için diğerlerinden korunma isteği üzerine oluşturulan strateji daha sonra devletin bekası için strateji geliştirmeye kadar ilerlemiştir. Realist bakış açısı ile ele alırsak insan ‘doğası gereği kötüdür’6 bu yüzden sürekli kendi çıkarlarını düşünür herkesin kendi çıkarlarını gözetmesi sonucu anarşik bir ortam oluşur. Bu ortamda kimsenin güvenliği söz konusu değildir. Bu yüzden devlet denilen yapıya ihtiyaç vardır. Devlet düzeni sağlayıcı ve şimdilik içeride de güvenliği sağlayan öldürme tekeline sahip bir yapı halini alır. Bireyden başlayarak uluslararası düzeni ele alan Realistler bu teoriyi devletler üzerine uygular ve her devletin doğası gereği kötü olduğunu bu yüzden oluşacak konjonktürün anarşik bir yapıya sahip olacağını idda ederler. 2 “Güvenlik”, Türk Dil Kurumu, http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts,30/11/2015 “Hakkımızda” Milli Güvenlik Kurulu Sekreterliği, http://www.mgk.gov.tr/index.php /kurumsal/hakkimizda,30/11/2015 4 “Vision and Mision” U.S. Defense Security Service, http://www.dss.mil/,30/11/2015 5 Ahmet Cural, “Bush Doktrini ve Askeri Gücün Önalıcı ve Önleyici Savaş Kapsamında Kullanılması” Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı, Doktora Tezi, Ankara, 2011, s.37. 6 Siyasi Düşünceler Tarihi 3 Realist yaklaşıma göre savaş doğaldır. Bu yüzden devletler güvenliklerini tahsis etmekle yükümlüdür. Devletlerin askerliği zorunlu tutmasının temel sebebi budur7. İmparatorlukların amacı toprak kazanmaktır tehdide maruz kalmaktansa tehdit olmayı tercih eder fakat günümüz ulus devlerinin temel amacı olan sınırlarını korumak ve bilgi dolaşımını değerlendirip ticarete dökmektir. Bu sebeple geçmişten günümüze güvenlik kavramı çok değişmiştir. Soğuk Savaş Dönemi güvenlik kavramı tam olarak fiziksel güç olarak algılanabilir bir yapıya sahiptir. Devletler güvenliklerini sağlamak için nükleer enerji potansiyelleri ile caydırıcılık yoluyla güvenlik ihtiyaçlarını karşılamışlardır. Aslında teknoloji ve bilginin önemi bu yıllarda güvenlik kavramı için önemli rol oynamaya başlamıştır. Zamanla insanlar güvenlikleri için cephe savaşları yerine nükleer temelli savaşlar yapmaya başladı. Bütün bu karışık ve anarşik ortamda tam güvenliği sağlamak gibi bir durum söz konusu değildir çünkü herkes herkes için bir tehdit ve risktir. Ortak bir güvenlik anlayışı, her şeyden üstün bir hukuk ve barışı sağlamak için uluslararası örgütler kurulmaya başlamıştır. Güvenliği sağlamanın temel yolu güçtür. Bu güç eskiden top, tüfek ve askeri fakat günümüzde bilgi akışını sağlamak, teknolojinin kullanılabilirliği ile olan şeylerdir. Küreselleşen dünyada silinen sınırlarlar ile birlikte artık güvensizlik ortamı artmıştır. Çünkü artık sınırsız devletlerin tedit algıları tek değil çok yönlü bir hal almaya başlamıştır. 11 Eylül Saldırıları sonrası tek bir tehdit algısı oluşturularak bütün devletler ona karşı güvenlik önlemlerini almıştı ortak bir kötüye karşı kendilerini korummuşlar güvene almışlardır. Fakat artık tek bir kötü yoktur en azından oluşturulan ortak bir tehdit yoktur. Çünkü artık çok kültürlülük ve ulus devlet olmanın verdiği bir uluslararasılık söz konusudur. Artık tek başına karar alma mekanizması devlet tekelinde değildir. Bütün devletler artık çok- bağlı, çok-etkileşimli ve sınırsızlardır. Günümüzde bir devletin bilgisayar üzerinden gizli belgeleri açığa çıkarılabiliyor ya da Fransa’da olan bir olay için yapılan eylem aynı zamanda sosyal medya üzerinden dünyanın her yerinde aynı zamanda yapılabiliyor. Çıkar gurupları artık tek bir bölgenin değil uluslararası alanda etkili olabilen destek bulabilen bir güce sahip olurken iç güvenliğin kapsadığı alan artık sınır dışı edilerek birçok farklı coğrafyadaki insanları da içine alabiliyor. Devletlerin tehdit olarak gördüğü unsur sayısı her geçen gün biraz daha artarken güç kavramının yorumu da değişiyor. Yüksek teknolojiye sahip silahlarla kendi güvenliğini sağlamaya çalışan ülkeler aslında daha da güvenlik(sizleşirken) , bilgi ve ticaret hacmini yükselten ülkeler güvenlik kavramını yeniden yorumlayıp uygulamaya koyacaktır. SONUÇ Bu çalışma, devletlerin güvenlik algısındaki değişimi göstermeye çalışmaktadır. Realist görüşün haklı ve etkin görüldüğü bir çalışma olmuştur. Nitekim savaşların kaçınılmaz olması bu durumu teyit ederken, devletlerin savaş gerekçeleri her gün bunu yinelemektedir. Devletlerin siyasi, diplomatik ve müttefik ilişkileri, karar alıcı liderlerin tutumları güvenliklerini etkilemektedir. Kıt kaynak ve iktisadi olgular da devletleri hem savaş sebebi, hem de yer altı kaynaklara sahip olan devletlerin güvenliğini her zaman tehdit edecek durum ile karşı karşıya bırakmaktadır. Türkiye’nin doğusunda yer alan ülkelerin, petrol gibi yer altı kaynaklarında çok fazla rezerve sahip olması, Türkiye’nin batısında yer alan ülkelerin bu rezervlere sahip olamaması her zaman doğu-batı çatışmasına sebep olacaktır. Bu yaklaşım, realist yaklaşımların belirttiği hususlar çerçevesinde gerçekleşmektedir. 7 BAYLIS, Jhon, “Uluslararası İlişkilerde Güvenlik Kavramı”, Uluslararası İlişkiler Dergisi, Cilt: 5, Sayı: 18, 2008, s.71-72. Devletlerde ortak amaç güvenliğin sağlanmasıdır. Tehdit ve tehlikeyi önleyici yöntemlere başvurulacağı kesindir.. Zamana ve olaylara bağlı olarak güvenlik önlemlerinin uygulanışı değişebilmektedir. Realist yaklaşımın aracı olan gücün ortaya konulması ise önlem alınmasının bir yolu olarak belirlenmiştir. Realist görüş şiddete karşı şiddet esasına dayanmaktadır. Devletlerin egemenlik, hak ve yetkilerinin kesin bir uygulamasıdır. Tehdit anında şiddet doğar. Bu tehdidin gerçekleşmesi beklenmez. Günümüzde oluşturulan örgütler ile bir güven ortamı yaratılmaya çalışılması tehditleri yok etmekten çok güçlü olanı meşru kılarak çatışmayı doğrudan değil dolaylı yollardan gerçekleştirilmesine öncü oluyor. Nükleer enerji gibi büyük ve caydırıcı bir kavram söz konusu iken yine buna eş değer olarak güç ve kullanma kapasitesi de ön plana çıkıyor. Güven ortamı gelişen dünyada daha güvensizlik kavramına doğru bir eğilimdedir. Uluslararası sistemlerde devletlerin kendi güvenliğini komşuları pahasına sağlamaya çalışmaları ve devletlerin birbirleri ile çıkarları doğrultusunda ilişkilerde bulunması, devletlerarası güç mücadelesinin doğmasına sebep olmaktadır. Bu belirtilen husus doğrultusunda Kant; kalıcı barışın hiçbir zaman sağlanamayacağını belirtilmiştir.8 8 6 Jhon Baylis, “Uluslararası İlişkilerde Güvenlik Kavramı”, Uluslararası İlişkiler Dergisi, Cilt: 5, Sayı: 18, 2008, s. 71-72. KAYNAKÇA 1. “Güvenlik”, Türk Dil Kurumu, http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts,30/11/2015 2. “Hakkımızda” Milli Güvenlik Kurulu Sekreterliği, http://www.mgk.gov.tr/index.php /kurumsal/hakkimizda,30/11/2015 3. “Vision and Mision” U.S. Defense Security Service, http://www.dss.mil/,30/11/2015 4.Ahmet Cural, “Bush Doktrini ve Askeri Gücün Önalıcı ve Önleyici Savaş Kapsamında Kullanılması” Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı, Doktora Tezi, Ankara, 2011, s.37. 4,Andrew Heywood , Siyaset Bilimine Giriş 5. Jhon Baylis, “Uluslararası İlişkilerde Güvenlik Kavramı”, Uluslararası İlişkiler Dergisi, Cilt: 5, Sayı: 18, 2008, s. 71-72.