memurun görevi sırasında neden olduğu zarardan sorumluluğu

advertisement
MEMURUN GÖREVİ SIRASINDA NEDEN OLDUĞU
ZARARDAN SORUMLULUĞU
Av. Dursun KARACA
T.C. Anayasasının 129 ncu maddesinin göre; “Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin
yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu
edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine
açılabilir.” hükmü mevcuttur. Uygulamada, Anayasasının 129 ncu maddesinde yer alan,
memurlar ve diğer kamu görevlilerinin “yetkilerini kullanırken” ibaresi, “görevlerini
yaparken” biçiminde yorumlanmaktadır.
Anayasa’nın bu hükmüne paralel olarak 657 sayılı Devlet Memurları Kanunun 13 ncü
maddesi; “Kişiler kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan dolayı
bu görevleri yerine getiren personel aleyhine değil, ilgili kurum aleyhine dava açarlar.”
şeklindedir.
Uygulamada, bu güne kadar kamu personelinin mali sorumluluğu kapsamında “hizmet
kusuru-kişisel kusur” ayrımına gidilmiş, kişisel kusurun söz konusu olduğu hallerde memur
hakkında adli yargıda dava açılacağı, hizmet kusurunun söz konusu olduğu durumlarda da
idare aleyhine dava açılacağı ilkesi benimsenmiştir. Kusurun, kişiselliği veya hizmet kusuru
niteliği de somut olayın özelliğine göre yargı yerlerince belirlenmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 01.02.2012 tarihli, Esas No:2011/4-592-Karar
No:2012/25 sayılı kararında bu konunun ayrıntılı olarak incelendiği, bundan sonraki
uygulamayı da etkileyecek derecede bazı ilkelerin ortaya konulduğu görülmektedir.
Bu kararda; Anayasası’nın 40, 125 ve 129 ncu maddelerinden söz edilerek, yetkisini
kullanan bir memurun veya kamu görevlisinin işlediği eylemin kasten ya da ihmalen
gerçekleştiğine bakılmaksızın bu tür eylemlerden doğan davaların ancak idare aleyhine
açılması gerektiği sonucuna varılmıştır.
Kurul ayrıca; gerek Anayasa, gerekse Devlet Memurları Kanunu'nda yer alan
düzenlemelerin memur ve kamu görevlisinin sorumluluğunu ortadan kaldırmadığı, daha
sonra ilgilisine rücu edilmek üzere ilk etapta devletin sorumluluğuna gidilerek mağdura
zararını daha iyi bir şekilde giderecek bir muhatap ve tereddütsüz bir yargı yolu sağladığı
hususunu da vurgulamıştır.
Kararda ayrıca, bu güne kadar ki uygulamada kamu personelinin mali sorumluluğunu
çözmek için "hizmet kusuru" ve "kişisel kusur" ayrımına gidilmiş olmasının yerinde
olmadığı, zira yasada böyle bir unsurun bulunmadığı, bunun idare ile memur arasında
görülecek rücu davasının sorunu olduğu da belirtilmiştir.
Kamu görevlisinin, görevini yerine getirirken veya yetkilerini kullanırken “kasten”
işlediği eylemle ilgili olarak da, yasanın "kusur" ifadesi kullanması karşısında eylemin kasten
veya ihmalen işlenmesine bakılamayacağı, kamu görevlisinin ceza mahkemesinde
yargılanmasının, hatta ceza almasının dahi bir öneminin bulunmadığı, bunun da ancak rücu
davasında dikkate alınacağı da kararda vurgulanmıştır. Bir başka ifadeyle, bir kamu
görevlisinin, görevi sırasında, hizmet araçlarını kullanarak yaptığı eylem ve işlemlerine
ilişkin kişisel kusurunun, kasti suç niteliği taşısa bile, hizmet kusuru oluşturacağı, bu nedenle
açılacak davanın idare aleyhine açılması gerektiği kabul edilmiştir.
Buna karşılık, görev yapılan yerde dahi olsa, memur ve kamu görevlisinin “yaptığı işle
ilgisi olmayan” eylemlerinin varlığı halinde, bu eylemden memurun kişisel olarak sorumlu
tutulacağı, bu nedenle açılacak davaların adli yargıda ve kamu görevlisi aleyhine
açılabileceği belirtilmiştir.
Sonuç olarak, HGK. nun bu kararı ile; kamu personelinin mali sorumluluğunu çözmek
için “hizmet kusuru-kişisel kusur” ayrımı ilkesinin terk edildiği, bu görüşün doğal sonucu
olarak, yukarıda belirtilen istisnai durum dışında, bir memurun görevini yerine getirirken
veya yetkilerini kullanırken; ihmali, kasti, hatta ceza yargılamasında mahkum edildiği bir
eylemi sonucu da olsa, neden olduğu zararların tazmini için önce idare aleyhine idari
yargıda dava açılacağı, idarenin tazmininden sonra ancak ilgilisine rücu edilebileceği
sonucuna varıldığı anlaşılmaktadır.
Download