ÜNİTE 9 Davranış Bozuklukları ve Savunma Mekanizmaları Amaçlar Bu üniteyi çalıştıktan sonra, ■ Normal ve anormal tanımını bilecek, ■ Normal dışı davranışı inceleyen yaklaşımların farklı ve benzer yönlerini bilecek, ■ Kaygıyla ilgili bozuklukları sınıflayacak, ■ Bedende görülen bozuklukları bilecek, ■ Dissosiyatif bozuklukların türlerini bilecek, ■ Psikozu tanımlayıp türlerini kavrayacak, ■ Psikotik duygusal özellikleri bilecek, ■ Kişilik ve psikoseksüel davranışları bilecek, ■ Savunma mekanizmalarını tanımlayabileceksiniz. İçindekiler ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ Normal Nedir, Ne Değildir? Normal Dışı Davranışları Tanımak Normal Dışı Davranışlarla İlgili Yaklaşımlar Normal ya da Anormal: Kim Karar Verebilir? Davranış Bozukluklarının Sınıflandırılması Nevrotik Bozukluklar Psikoz Çeşitleri Psikotik Duygusal Bozukluklar Organik Zihinsel Bozukluklar Kişilik Bozuklukları Psikoseksüel Bozukluklar Kötü Alışkanlıklara Bağlı Bozukluklar Savunma Mekanizmaları Özet Değerlendirme Soruları Yararlanılan ve Başvurulabilecek Kaynaklar Öneriler ■ ■ ■ Karşılaştığınız zorluklar ve sıkıntıları aşarken savunma mekanizmalarına başvurduğunuz oldu mu? Çevrenizde ciddi davranış bozukluğu gösteren kimseler var mı? Bunların durumu, ünitede yazılanlarla bağdaşıyor mu? Bu çalışma ve gözlemleri yaptığınız zaman üniteyi daha iyi kavradığınızı göreceksiniz. Uygulama 1 Sizce psikolojik olarak sağlıklı birey kimdir? Yani normal insanın özellikleri nelerdir? Aşağıdaki boşluğa aklınıza gelen özellikleri yazınız. Sonra da metni okumaya devam ediniz. Bakalım metinde yazılanlara yakın şeyler yazdınız mı? 1. .......................................................................................................................... 2. .......................................................................................................................... 3. .......................................................................................................................... 4. .......................................................................................................................... 1. NORMAL NEDİR? NE DEĞİLDİR? Bazı bireylerin hergün endişe ve stresle başederken karşılaştıkları güçlükleri görürüz. Stres karşısında çoğu birey öfkelenir veya içine kapanır. Bazıları çözümü çevrelerindekileri azarlamakla veya çevreye karşı düşmanca bir tutum takınmakta bulurlar. Bu tepkiler, sorunun arzulanan çözümleri olmasa bile, stres altındaki bireylerin strese gösterdikleri tepkilerdir. Yalnız stresin çözüm yolları bunlar değildir. Çevreye karşı düşmanca bir tutum takınmak, çevresindekileri azarlamak, bunlar normal davranış biçimleri değildirler. Bunlar daha çok psikolojik problem belirtileridir. Çoğu kişiler profesyonel yardım görmeksizin sorunlarını çözemezler. Çoğu psikologlar "normal" lik tanımını değiştirmişlerdir. Bireyi merkez alan bir tanım üzerinde durmuşlardır. "Normal Birey"i ise psikolojik olarak sağlıklı birey olarak tanımlarlar. Bu kendisine seçtiği yaşam tarzı doğrultusunda davranan bireydir. Bir bireyin davranışı kendisine ya da diğerlerine zararlı değilse o davranış normal kabul edilebilir. Peki "psikolojik olarak sağlıklı" ne demektir? Psikologların bazıları, bireyin sağlıklı olup olmadığını, aşağıdaki özelliklere göre belirler: ■ Sağlıklı bir birey, günlük hayata ayak uydurabilendir. Günlük hayatın gerektirdiği rutin işlerle başedebilir. Bunların içine, zamanında kalkmak, giyinmek, okula veya işe zamanında yetişmek vardır. ■ Sağlıklı bir birey, çevresindekilerle iyi geçinebilen insandır. Gerçek hayatta mantıklı olarak davranabilir. Gerçeği anlayabilir ve onunla baş edebilir. Sağlıklı bireyler, aileleriyle, arkadaşları ile iyi iletişimde bulunabilenlerdir. Mesleklerinin gerektirdiğini yerine getirirler ve toplumun diğer ihtiyaçlarına da yanıt verebilirler. ■ Sağlıklı birey kendi içinde huzurludur ve kasıtlı olarak diğerlerine ya da kendisine acı çektirmek amacı gütmez. Kendi kimliği içinde huzurludur. - 152 - Sağlıklı bireyler karşılaştıkları hayal kırıklıklarıyla ya da sorunlarla baş edebilirler. Çevrelerindekilerin duygularını, heyecanlarını paylaşabilirler ve yeni tecrübelere açıktırlar. Kolay arkadaş edinebilir ve geniş çevrede yararlı bir rol edinebilirler. Bu standartlar çerçevesinde çoğumuz normal yaşantılar sürmekten uzak düşüyoruz. Ayrıca unutmamak gerekir ki ne kadar normal bireyler olsak da zaman zaman anormal davranışlar gösterebiliriz. Bu geçici, dönemsel belirtiler, üzerinde durulacak davranışlar değildir. Zaman içerisinde biraz "çılgın" davranmak da normalliğin gerektirdiklerindendir. 2. NORMAL DIŞI DAVRANIŞI TANIMAK Bireylerin normal dışı davranışlarını tanımlamak oldukça güçtür. Çevrenize şöyle bir dikkatli baktığınızda garip davranan farklı kişilere rastlayabilirsiniz. Beş yaşına kadar bedensel ve ruhsal gelişmesi tam olan Mustafa birdenbire değişik sesler çıkarmaya başlar, konuşmamak, yememek gibi davranışlar gösterir. Bir başka örnek, Oğlunu bir okula yatılı olarak veren anne günde iki üç kez okula gidip çocuğunu görür, özellikle öğle ve akşam saatlerinde onunla birlikte olmak için çaba sarfeder. Mustafa ve annenin davranışları birbirinden oldukça farklıdır. Fakat her iki davranış da normal dışıdır. Gerçekte hiçbir davranış tek başına ele alındığında anormal değildir. Anormallik belli bir sosyal ortamın içinde anlam kazanır. Evinizde oturup hayal dünyasına kapılabilirsiniz, kendi kendinize şarkı, şiir okuyabilirsiniz, takla atabilirsiniz. Bir kimsenin yalnız kaldığı zaman, uygun davranması için belirli kurallar yoktur. Yalnız bu tür davranışları sınıf içinde, sinema salonunda, kalabalık yerlerde yapmaya kalkarsanız adınız "deli"ye "kaçığa" çıkabilir. Mesele bu davranışları yanlış yerde yapmanızdır. Aynı kurallar değişik kültürlerdeki farklı davranışlar içinde geçerlidir. Bir kültür için normal, beklenen ve onaylanan davranış, diğer bir kültür için uygunsuz ve kabul edilemeyen davranış olabilir. Örneğin, Japonya'da, intihar cesurca ve normal kabul edilen bir davranıştır. Çoğu batı ülkelerinde ise anormal bir davranış olarak kabul edilir. Bazı davranış biçimlerinin normal olup olmadığı konusunda anlaşmazlıklar vardır. Bilgileri karıştırma, halüsinasyon, çarpıtılmış ruhsal tepkiler, ayrıca kontrol edilemeyen şiddet, bireyin yakından gözleme alınmasını gerektirici, hatta hastaneye kaldırılmasını gerektiren belirtiler gibi görülebilir. Çoğu insan bu biçim davranışların ciddi şekilde anormal olduklarını söyleyebilir. - 153 - 3. NORMAL DIŞI DAVRANIŞLARLA İLGİLİ YAKLAŞIMLAR Bazı psikologların tanımına göre, başkalarını üzen ve yardım için çare aratan davranışlara normal dışı davranış denir. Böyle normal dışı davranış tanımlamasına sosyal etiketleme yaklaşımı adı verilir. Bu yaklaşım her türlü sorunu içerir. Eğer birey kendi mutsuzluğunun farkında ise, kendinin normal olmadığını biliyorsa, bu tip yaklaşıma da kendini etiketleme yaklaşımı adı verilir. Normal dışı davranışların tedavisinde kullanılan farklı yaklaşımlar vardır. 3.1. Psikodinamik Yaklaşım Psikodinamik yaklaşıma göre normal davranışlar, çelişkinin ortaya çıkardığı kaygıyı bilinçaltında tutmak için yapılan savunma mekanizmalarıdır. Yalnız bu savunma mekanizmaları bireyin kaygısını azaltmaz, aynı zamanda bireyin gerçekle ilişkisini keser. Bu tutum daha ileriye giderse başka ruh hastalıkları da ortaya çıkar. 3.2. Davranışçı Yaklaşım Davranışçı yaklaşım normal dışı davranışların aynen diğer davranışlar gibi öğrenilmiş davranışlar olduğunu savunur. Normal dışı davranışların klasik koşullama, sosyal öğrenme ve edimsel koşullama kavramlarıyla açıklanabileceğini vurgular. 3.3. Varoluşçu - İnsancıl Yaklaşım Bu yaklaşıma göre, bireyler psikolojik gelişim, büyüme ve sağlıklı denge yönünde davranmaya meyilli olarak doğarlar. Bu eğilime kendini gerçekleştirme veya yalnız gerçekleştirme eğilimi adı verilir. Carı Rogers’ın danışan merkezli terapi yaklaşımı insancıl okul tarafından kullanılır. Varoluşçu-insancıl yaklaşıma göre birey arzu ve ihtiyaçlarını tutarlı bir biçimde, kendi psikolojik gelişim ihtiyaçlarına göre ifade eder. Bu ifadeler kendini bazen saldıganlık, bazen cinsellik, bazen de bağımsız olma biçiminde gösterir. - 154 - 3.4. Biyolojik - Tıbbi Yaklaşımlar Bu yaklaşımı savunanlar normal dışı davranışın temelinde iki faktör olduğunu ifade ederler. Kalıtımsal faktör, genler yoluyla anne ve babadan geçen özellikleri ifade eder. Çevresel faktörler de, beslenme türü, ilaçlar, iklimde meydana gelen değişiklikler ve diğer çevresel etkiler altında bedende meydana gelen biyokimyasal dengesizlikleri belirtir. 3.5. Etkileşimsel Yaklaşım Bu yaklaşım, çeşitli yaklaşımları içerir. Her psikolojik okulun öne sürdüğü temel faktörlerin bu yaklaşımda etkisi olduğunu düşünür. Psikodinamik yaklaşım, çelişki kavramını vurgulayan davranışçı yaklaşımdan, öğrenme yaşantılarıyla insanın gelişme ve bütünleşme gücünü vurgulayan varoluşçu yaklaşımdan, kalıtım ve biyokimyasal yapıdan kendini gösteren biyolojik faktörlerden yararlanır. Bu yaklaşıma göre, davranış bozuklukları tek bir yaklaşımla ifade edilemez. 4. NORMAL YA DA ANORMAL: KİM KARAR VEREBİLİR? Bir davranışın normal ya da anormal olduğuna karar verebilmek için o davranışı değerlendirmek ve yargılamak gerekir. Günümüzde, toplumumuzda, bireylerin normal olup olmadığına; 1) Toplum karar verebilir: Bazı durumlarda bireyin davranışı o kadar rahatsız edici olur ki dikkat çeker. Böylece toplum bireyin normal olup olmadığına karar verir. 2) Kendi karar verir: Birey anormal davranmaz fakat yardıma ihtiyacı olduğunu hissedebilir. Örneğin ciddi endişe ve depresyon duyguları, bireyin normal davranışını engelleyebilir. Birey kendi mutsuzluğunun farkında ise, kendinin normal olmadığını biliyorsa, bu tip yaklaşıma da kendini etiketleme yaklaşımı adı verilir. 3) Uzmanların karar vermesi: Psikiyatrist ya da klinik psikologları ruhi rahatsızlığın tanısını koyabilirler. Uzmanın başlıca görevi, bireyin şikayet ettiği rahatsızlığın adının konmasıdır. Ne tedavinin en uygun olduğuna da yine uzman karar verir. 4) Psikolojik testlerle belirleme: Psikolojik test sonuçlarına göre de bireylere anormal tanısı konabilir. İyi geliştirilmiş testler tanıda değerli ölçme araçlarıdır. - 155 - 5. DAVRANIŞ BOZUKLUKLARININ SINIFLANDIRILMASI Anormal davranışlar çok çeşitlidir. Psikiyatri Derneği (APA) ruhsal bozuklukları ayrıntılı bir biçimde sınıflandırılmıştır. Ruhsal bozuklukları sınıflandırmak, normal davranışın tartışılmasında bize kolaylık sağlar. APA’nın sisteminin çoğu bölümlerinde, bu bozuklukların açıklamalarına değil, tanımına yer verilmiştir. Bu sistem bazıları tarafından eleştiriye uğramıştır. Bu eleştirilerin nedeni, sınıflamada sadece bireysel davranışların gözönüne alınması, grupların, ailelerin, toplumların davranışlarıyla ilgilenilmemesidir. Bununla birlikte, sistem kesin sonuçlar da oluşturmuştur. “ Normaldışı” tanısı konan davranış hakkında kesin bilgiler verilmiştir. Çizelge 9.1.’de APA’nın tanısal ve istatistiksel el kitabında kullanılan kategoriler verilmiştir. Çizelge 9.1. APA’nın Ruhsal Bozukluklar Sınıflandırması Kategori Örnek Çocukluk veya ergenlik dönemi bozuklukları Geri zekalılık, beslenme bozuklukları Organik ruhsal bozukluklar Erken bunama, alkol ve ilaç bağımlılığı Karekter bozuklukları İlaç ve alkol bağımlılığı Şizofreni Paranoya bozuklukları Duygusal yönden dengesizlik Bipolar bozukluklar Kaygı bozuklukları Kaygı reaksiyonları, fobi, obsesif Samotaform bozukluklar Hipokondriak, konversiyon bozuklukları Dissosiyatef bozuklukları Amnezi, çoğul kişilik Cinsel bozukluklar Uyum bozuklukları Kleptoman Kişilik bozuklukları 6. NEVROTİK BOZUKLUKLAR Günümüzde tedavi gören kişilerin çoğu nevrozdur. Nevroz nadiren hastanede tedavi olmayı gerektirir. Buna karşılık bireylerin yaşamı üzerinde de bozucu etkileri vardır. Normal ve nevrotik arasında kesin bir ayrım çizgisi yoktur. Çoğumuzda nevrotik eğilimler olabilir. Önemsiz durumlar nedeniyle gereksizce üzülüyorsak, ya da ilk öksürmeye - 156 - başladığımızda zatüre olduğumuzu düşünüyorsak ve doktorlar bizi bu durumun basit bir soğuk algınlığı olduğuna inandıramıyorlarsa büyük bir olasılıkla nevrotik belirtiler gösteriyoruz demektir. 6.1. Kaygı: Nevrozun Temeli Nevrotik bozukluklardan en önde geleni kaygıdır. Bu reaksiyona kaygı reaksiyonu diyoruz. Kaygı günlük yaşantıda en sık gözlenebilen bir haldir. Kaygı bazı durumlarda o denli şiddetlidir ki dışardan herhangi bir kişi tarafından gözlenebilir. Herkeste değişik derecelerde kaygı vardır. Uygulama 2 Okuldaki ilk gününüzü hatırlayın veya önemli bir konuşma yapmaya hazırlanırken duyduğunuz kaygı, üniversite sınavlarına girmeden önce yaşadığınız durumları düşünün, hislerinizi hatırlayın. Hiç kaygısı olmayan kişi hemen hemen yoktur. Kaygı halinin etkisi altına kalan birey, bedensel ve psikolojik belirtiler gösterir. Bedensel belirtiler, şöyle sıralanabilir: ■ Kasların çok gergin olması. Kaslar gergindir, gevşeyemez ve bu gerginlik bireyde bir titreme yaratır. ■ Otonom sistemin çok faal olması. Bu kaygı kalp çarpıntısı, terleme, baş dönmesi, ishal, nefes alma zorlukları ile beraber gelir. Psikolojik belirtileri ise, şöyle sıralanabilir: ■ Bireyin normal davranışı bir çeşit bozulma gösterir. Her zaman üzülür, kendisi ve başkaları için kötü şeyler düşünür. Kaygıyı gizleme arzusu, bireyin günlük yaşamına etki eder. Bu da bireyi normal bir yaşam sürmekten alıkoyar. ■ Birey mantıksız davranışlar gösterir. Anlamı olmayan şeylerde bulunur. Bazen bir davranışı defalarca tekrarlar ya da asansöre binmekten korkmak gibi yersiz korkular geliştirir. ■ Kaygılar bunaltıcı olsa da, gerçekle bağlantılarını koparamazlar. Fantezi dünyasında yaşamazlar. Ayrıca nevrotik bireye, çoğu zaman anormal davranışları üzüntü kaynağı olur. Buna Nevrotik paradoks adı verilir. Nevrotik kişiler davranışlarında bir bozukluk olduğunun farkındadırlar, ama bunu değiştiremezler. Bununla birlikte, nevrotik kişinin bozukluğunun bilincinde olması tedaviyi daha kolaylaştırır. - 157 - Psikolog Karen Horney, nevrotik özelliklerini şöyle tanımlıyor. 1. Aşırı bir şefkat gereksinimi ve diğer kişilere bağımlılık gösterirler. Nevrotik birey güven ve dikkat gereksinimi içindedir. Fakat bu birey diğerlerine karşı şefkat göstermede zorluk çeker. 2. Aşağılık duygusuna sahiptirler. Güvensizlik ve huzursuzluk vardır. Sosyal faaliyetlerde hastalık derecesinde rahatsız olurlar. Çok çekingendirler. Başkaları tarafından yargılanmaktan çok korkarlar. 3. Plan yapmada zorlanırlar. Çok kötü organizatörlerdir. Çok temiz ve düzgün olmalarına karşın, ileriye dönük plan yapmazlar ve içinde bulundukları zamanın sorunlarıyla uğraşmaktan yorgun düşerler. 4. Düşmanca ve saldıgan bir tutum içindedirler. Çekingen oldukları halde, gayet buyurganlardır. Önemli ve güçlü hissedilmek ihtiyacı içindedirler. Kendilerini kolayca aldatılmış ya da kırılmış hissederler ve tüm dünyanın onların kötülüğü için çalıştığına inanırlar. 5. Anormal seks davranışları vardır. Doyumsuz seks dürtüleri ya da bilinçaltı korkuları vardır. Bu da çoğu zaman kişiyi sağlıklı ilişkiler kurmaktan alıkoyar. 6.2. Nevroz Çeşitleri 1. Kaygı bozuklukları 2. Somatoform bozuklukları 3. Dissosiyatif bozukluklar 4. Duygudurum bozuklukları 6.2.1. Kaygı Bozuklukları Daha öncede gördüğümüz gibi kaygı ve bireyin onu kontrole yönelik çabaları, nevrotik davranışın temel faktörleridir. Bireyler dengeli bir kaygı ve gerginlik hali içinde yaşarlar. Bireydeki iç kargaşa çoğu zaman kaygı patlamasına yol açar. Bu patlama sırasında kişinin aşırı kaygısına neden olmasa dahi telaş bireyi bunaltır. - 158 - Şimdi kaygı bozukluklarına ilişkin örnekleri görelim. Obsesif - Kompulsif Bozukluklar: Obsesif kişinin düşünce alanında, kompulsif ise kişinin davranışlarında görülen bir bozukluktur. Bir düşünceye veya bir davranışa saplanma çoğu kez bir arada ortaya çıkar ve böyle bozukluklara Obsesif - Kompulsif adı verilir. Obsesif - Kompulsif bozukluklar olan bireylerde, devamlı olarak şüphe etme, bulaşıcı hastalıklarla ilgili düşünceler ve bireyin kendine ya da başkalarına zarar verme gibi kaygıları vardır. Örneğin, böyle bir kişi, birkaç dakikada ellerini yıkayabilir veya giyimde ve işte sürekli düzenlilik için çabalar. Saplantı, uzun zaman bireyi terketmeyen düşünce ya da zihinsel bir resimdir. O kadar rahatsız edicidir ki, bireyin yaşamının bütün yönlerini etkiler. Aşırı saplantısal davranışlar, bireyin başka bir düşüncenin üzerine konsantre olmasını engeller. Kompulsif davranışlar ise tekrar edilen, bir çeşit geleneğe bağlı fakat mantıksal bir yanı olmayan davranışlardan meydana gelir. Hemen hemen herkesin bir çeşit bastırılmış olan batıl inançları vardır. Bu bireyler genellikle davranışlarının anlam taşımadığının farkındadırlar, ama onu kontrol edemezler. Bu kişiler, her kapı tokmağını ellediklerinde, ellerini yıkamak isteyebilirler. Odalarındaki her eşyanın aynı yerde durmasını isteyebilirler. Fobiler : Herkesin hem kaygısı, hem de korkusu vardır. Fobi, herhangi bir şeyden duyulan mantık dışı ve yoğun bir korkudur. Korku gerçekten tehlike olmasa bile devam eder. Havlayan bir köpek görürsek ondan normal olarak korkarız. Ama tüm hayvanlardan korkuyorsak, yüksekliklerden korkuyorsak, korkumuzun temelinde ne olduğunu incelemeliyiz. Freud’un görüşüne göre fobi, bilinçaltında çözümlenmemiş çelişkilerdir. Uzmanlar fobi’yi ikiye ayırır. Basit fobi: İyi belirlenmemiş tek bir nesne veya durumdan gelen korku. Yılandan korkma, yüksekten korkma gibi. Karmaşık fobi: Çok boyutludur. Bu tür korkular dışarıda toplum içinde, yabancı kimselerin arasında ortaya çıkar. - 159 - Çizelge 9.2. Fobiler Fobi Nedeni Fobi Nedeni Akrofobi Yükseklik Heperfobi Sürüngen Aerofobi Uçmak Hidrofobi Su Agorafobi Açık alan Mikrofobi Mikroplar Ailorofobi Kediler Murofobi Sıçan Amaksofobi Araba sürmek Misofobi Pislik ve mikrop Anthofobi Çiçekler Niktofobi Karanlık Arakfobi Örümcekler Ofidifobi Yılan Astrafobi Şimşek gürültüsü Ornthfobi Kuşlar Brontofobi Gök gürültüsü Fonofobi Yüksek sesle konuşma Klostrofobi Kapalı yerler Pyrofobi Ateş Sinofobi Köpekler Thanatafobi Ölüm Demetofobi Delilik Trikofobi Saç Sefirofobi Köprüler Ksenofobi Yabancılar 6.2.2. Somotoform Bozukluklar Kaygının neden olduğu bedensel (somotoform) bozukluklar herhangi bir neden olmadan kendini gösterir. Bedensel hastalıkların oluşumunda duygusal belirleyicilerin önemi büyüktür. Bu tür hastalıklarda duyguların boşalımını sağlayan yollar kapanmış olduğundan, gerilim iç organlar yoluyla olur. Bu süreç bilinç dışında oluşur. Bu tür kişiler, hiçbir belirti taşımayan bedensel hastalıklardan yakınırlar. Diğer bir deyişle, onların hiçbir bedensel rahatsızlıkları yoktur. Bu tür rahatsızlıklarda ortaya çıkan belirtiler, duygulara normal olarak eşlik eden bedensel tepkilerin abartılmış biçimleridir. Somotoform bozuklukların arasında Hipokondriyasis, Konversiyon Histerisi, Hiperkondriyasis ve Psikojenik ağrı yer alır. Şimdi bunları inceleyelim. Hipokondriyasis: Bunlar, küçük rahatsızlıkları olsa bile sağlıkları konusunda aşırı kaygılanırlar. Bu belirti kaybolduğu zaman yerini başka bir tanesi alır. Bireyin birgün çenesi ağrıyabilir, diğer gün mide krampları çekebilir, üçüncü gün ise başağrıları olabilir. Bu şikayetler mantıklı bir yol izlemez. Varoluşçu yaklaşıma göre, bu bireylerin düşük benlik değerleri vardır ve bundan kaçmak için başkalarının ilgi ve dikkatlerini ararlar, ilgiyi ancak hastalık bahanesiyle elde edebileceklerine inanırlar. Psikojenik Ağrı: Psikojenik ağrı konversiyon histerisine benzemektedir. Tek farkı duyu organlarında bir işlev bozukluğu yerine, bedenin farklı yerlerinde devamlı ağrı ve acı olmasıdır. - 160 - Hiperkondriyasis: Hipokondriyasisin tam tersidir. Bunlar hasta oldukları halde doktora gitmezler. Genellikle “bana bir şey olmaz, ben kuvvetliyim” derler. Kaçınma davranışı içindedirler. Hastalık belirtilerini benimsemedikleri için genelde doktora iş işten geçtikten sonra giderler. Sonları ölümle biter. Konversiyon Histerisi: Bu tür bozukluğu olan birey fizyolojik ve nörolojik hiçbir neden olmadığı halde belirli işlevsel yetersizlikler gösterir. Örneğin, birey hiç bedensel bozukluğu olmadığı halde bayılır; işitmede bozukluk ve bedeninde felç durumları görülür. Freud böyle bireylerin davranış bozukluklarına konversiyon (biçim değiştirme) adını vermiştir. Freud’a göre bilinçaltındaki çatışma biçim değiştirerek kendini bedende gösterir. 6.2.3. Dissosiyatif Bozukluklar Dissosiyatif bozukluklar söz konusu olduğunda birey stres ya da kaygıyı azaltarak kendi kişiliğinden kaçar. Bireyin bilinci bölümlere ayrılır ve ilişkisiz biçimde işlemeye başlar. Üç temel dissosiyatif bozukluk vardır. Şimdi bunları inceleyelim. Amnezi: Bellek kaybıdır. Belleğin parçasal ya da tümden kaybı anlamına gelir. Bireydeki bellek kayıpları ya beyinde oluşan organik bozukluklardan ya da psikolojik nedenlerden oluşur. Psikolojik amnezi organik hiçbir nedeni bulunmayan bellek kaybına verilen isimdir. Bu seçici bir biçimde oluşur; yani birey belli türden bazı olayları hatırlamaz, başka türden olayları hatırlar. Bireylerin iç çatışmaları o kadar hoşgörülemeyecek hale gelir ki bellek kendiliğinden olaylara kapanır. Bu da bireyin, yeni bir kimliğe doğru kaçışına izin verir. Birey mutsuz bir geçmişi hayatından atar ve hayatını kendi istediği gibi yaşayacak gücü kendisinde bulur. Fug (Tüm bellek kaybı): Bireyin bütün belleğini kaybetmesine verilen isimdir. Birey nerde olduğunu, niçin orada olduğunu bilemez. Bu durum birkaç saat veya en fazla bir ya da iki gün sürer. Çok ender durumlar da birkaç yıl sürebilir. Belleğini kaybeden birey, birdenbire belleğini yeniden kazanır. Bazen birey yeni bir hayata başlayabilir, evlenip, aile edinebilir. Bu yıllar sonra belleğine geri dönüp eskiden evlenmiş olduğunu ve bir ailesi olduğunu hatırlayana kadar devam edebilir. Çoklu kişilik: Genellikle erkeklerde kadınlardan daha fazla görülür. Bireyler birden fazla kişilik gösterirler. Temel kişilik kibar, sakin ve temkinli ise, ikinci kişilik kaba, faal ve uçarı bir özellik gösterir. Bazı bireyler bir - iki - üç hatta dört kişilik gösterir. Genellikle, her zaman olmasa bile, her kişilik öbür kişilerden haberdar değildir. Çoklu kişilik, nevrotik davranış yapısına sahip olsa bile, kişiliğin bilinç yönü gerçekle bağını koparmamıştır. Çoklu kişilik - 161 - vakaları çok ender de bulunsa, medya tarafından çok işlenmiş bir konudur. Chris Sizemore adlı bir kadının yaşamı buna örnek olarak gösterilir. Sizemore, yirmi yıl boyunca yediden fazla değişik kişiliği birarada bulundurmuştur. Hayatı kitap ve sinemeya konu olmuştur. Ayrıca kitap ve televizyon dizisi olarak çekilen “Cybil” onaltı değişik kişiliği olan bir kadının yaşamını anlatmaktadır. 6.2.4. Duygudurum Bozuklukları Nevrotik bozuklukların son tipidir. En yaygın depresyon tipidir. Hemen hemen herkesin kendisini bunalımda hissettiği anlar olabilir. Bununla birlikte, kişi bu duygudan kurtulamıyorsa ve bu durum hep devam ediyorsa bireyin nevrotik olduğu düşünülür. Örneğin aileden bir yakınımızı kaybedersek normal olarak aylarca bunalımda olabiliriz, ama bu süresiz devam ederse, kendi içimize kapanır, suçluluk ve değersizlik duygularına tutsak düşer ve gelecekten umudumuzu keseriz. Bu durumda depresyon durumumuz ciddi boyutlarda demektir. Çoğu vakalarda birey işe ya da okula gitmek istemez. Boşluğa bakarak gözlerini dikerek çoğu zaman öylece oturur. Hayatın sadece karamsar yönünü görür. Bazı durumlarda ise birey çok hareketli ya da durgun haller gösterir, yemek yemez, gece uyumaz, hatta intihara bile teşebbüs edebilir. Bu durumlarda, kendi iyiliği için, bireyin hastanede tedavi görmesi gerekir. ? Depresyon’un özellikleri nelerdir? 7. PSİKOZ ÇEŞİTLERİ Psikoz önemli psikolojik bozukluklara verilen addır ve genellikle hastanede tedavi görmeyi gerektirir. Psikozlar fonksiyonel ve organik psikozlar diye ikiye ayrılır. Psikoz herhangi bir beyin zedelenmesine veya bozukluğuna bağlanmadığı zaman fonksiyonel psikoz adı verilir. Fonksiyonel olanlar şizofren ve psikotik duygusal bozukluklardır. Beyin zedelenmesi, beyin tümörü, ya da beynin çalışmasındaki aksaklıklardan doğan psikozlara organik psikozlar adı verilir. - 162 - Şimdi psikozları inceleyelim. En yaygın psikoz türü şizofrendir. Bu hastalığın özelliği düşünme tarzında bozukluk ve gerçeklerden kaçıştır. Bu düşünce bozukluklarında, halüsinasyon, delüzyon (sanrı) vardır. Halüsinasyon, olmayan şeyleri görme durumudur. Delüzyon (sanrı) olan kişiler ise hiçbir geçerliği olmayan düşüncelere doğruymuş gibi inanırlar. Birey, sürekli polislerin onu takip ettiğini, herkesin onun peşinde olduğunu, telefonunun dinlendiğini, sürekli düşünüyor ve söylüyorsa, bu durumda delüzyon (sanrı) dan şüphe edilir. Şizofrenilerin hepsinde sanrı belirtisi yoktur. Konuşma özellikleri bazen belirgin bazen de belirsizdir. Bunların konuşmalarında mantıksal yapı görülmez. Donuk yüz ifadesi, monoton bir konuşma, monoton bir duygusallık ve hiçbir heyecan belirtisi olmayan davranışlarda bulunurlar. Kendi içine kapanma, diğer bireylerle ilişki kuramama ve kaçınma şizofreninin belirtileridir. Şizofrenler değişik davranış bozuklukları gösterirler. Bu bozuklukları kısaca inceleyelim. Resim 13.3 Bu şizofrenik hasta bu durumda saatlerce donar kalır Paranoyak şizofren: Büyüklük ya da eziyet etme hayalleri paranoyak şizofrenler için geçerlidir. Kendilerini büyük görürler. Başkalarının kendilerine eziyet ettiklerinden, arkalarından konuştuklarından kısacası aldatıldıklarından kuşku duyarlar. Birey, çoğu zaman düşman, kuşkucu ya da saldırgan olabilir. Özellikle de saldırgan davranış yaygındır. Bir toplulukta kendi aralarında gülüşmekte olan bireylerin kendisinden söz ettikleri inancına kapılır; bazen radyo ya da televizyondaki konuşmacıların kendisiyle ilgili üstü kapalı haberler verdiklerine inanır. Daha sonra bu durum yerini daha mantıkdışı ve değişmez bazı iddialara bırakır ve çevresindeki insanıların kendisine karşı bazı tasarılar hazırladıklarına ve girişimlerde bulunduklarına inanır. Ona göre bu insanlar kendisini izlemekte ya da zehirlemeyi tasarlamaktadırlar. Kişi gaipten ses duyup ve buna uyarak bazı şiddet gösterilerinde bulunabilir. Katatonik şizofren: Burada her türlü devinim birden yitirilir ve kişi belirli bir beden durumunu değiştirmeksizin, bir heykel gibi, saatlerce hatta günlerce bulunduğu yerde kalır. Katatonik donmada gözler boş bakar, yüz anlatımsızdır, tehditlere ve acı veren uyaranlara tepki gösterilmez. Beslenme ve giyinme işlevlerine yardım edilmesi gerekir. Kimi katatonik telkine yatkındır;kendisinden istenilenlere otomatik bir biçimde uyar; tek sözcük konuşmaz. - 163 - Bazen katatonik birey, hızlı adımlarla dolaşır, konuşur, haykırır, çevresindekilere tehlikeli bir biçimde saldırıp yaralayabilir ya da öldürebilir. Basit şizofren: Bu tür rahatsızlık yavaş biçimde gelişir. Erinlik döneminden sonra bireyde ilgisizlik artar, çevresiyle bağlar kopmaya başlar ve okul başarısında düşme görülür. Ailesiyle ve arkadaşlarıyla ilgilenmez. Karşı cinse ilgisiz kalır. Hiç bir şeye dikkatini vermez.Çalışmak için çaba göstermez. Birey çok az konuşur. Basit şizofrenin en büyük özelliği içe yönelim belirtisidir. Birey gerçeklerden kaçar içe yönelir. Hebefrenik şizofreni: Çocuksu konuşma ve kıkırdama, bağlantısız konuşma, el ve kol hareketleri ve yüz mimikleri, kendi kendine konuşma, nedensiz bir kahkahayı izleyen ağlama nöbetleri, dışkı ve idrara aşırı ilgi, dışkının elbisesine, duvarlara silmesi ya da yemesi, utanç duygusunun tümden ortadan kalkarak cinsel organlarını göstermesi, öfke nöbetleri ve saldırganlık hebefrenit şizofreninin belirtileridir. Hebefrenik şizofrenide birey, dış çevreye kendisini kapatarak, kendine özgü bir düş dünyası içinde yaşamakta ve davranış biçimlerinde gerileyerek yetişkin yaşamın zorlanmalarından kaçmaya çabalamaktadır. 8. PSİKOTİK DUYGUSAL BOZUKLUKLAR Bu bozukluklar duygusal durumun etrafında toplanmıştır. Bireyin ruh durumuna göre değişkenlik gösterir. Bu bozukluklar, hepimizin zaman zaman çektiği can sıkıntılarıyla karşılaştırmamalıdır. Bunlar geçicidir ve belli bir düzen göstermezler. Duygusal bozukluğu olan birey duygusal çöküntü ve duygusal coşkulanmaların esiri olmuştur; istese de istemese de bu duygulardan kendini kurtaramaz. Normal çalışma düzenine ayak uyduramazlar. Çünkü, bu duyguların etkisi altında çevreleriyle uyum sağlayamazlar. Bu dönemler ya manik ya da depresif olup genellikle altı ay sürer. Duygusal bozukluklar, depresyon (duygusal çöküntü), mani (duygusal coşku), mani depresyon (bipolar bozukluklar) ve intihar şeklinde kendini gösterir. 8.1. Depresyon (Duygusal Çöküntü) Bu dönemde kişi değersizlik, suçluluk ve umutsuzluk duyguları içindedir. Bazı hastalar sık sık ağlar, bazıları hayal ürünü günahlarından sürekli söz ederler, bir kısmı da yemekten içmekten kesilirler. Normal yaşantılarıyla ilgileri kalmaz. Genellikle giyinme ve temizlenme gibi gündelik görevlerini yerine getiremezler. Duygusal çöküntüler şiddetlenir ve kişi kendi kendine bakamaz hale gelirse, bu duruma psikotik depresyon adı verilir. - 164 - 8.2. Mani (Duygusal Coşku) Depresyonun tam tersidir. Birey bu dönemde neşelidir. Kendine güveni vardır. Kendisini devamlı olarak büyük görür ve gücünün yetemeyeceği işleri yapmaya kalkar. Geçmiş yaşantılar ya da gelecek projeler hakkında ayrıntılı fikirler geliştirir. Çok konuşur ve konudan konuya atlar. Kendine göre bir süperstardır. 8.3. Mani Depresyon Bu dönemde birey hem coşkulu hem de çöküntülü günler geçirir. Bu coşku devresi haftalarca, aylarca sürebilir. Bu devreyi normal bir süre izler, daha sonra çöküntü devresi başlar ve uzun süre devam eder. Bu devreler düzenli değildir, ne zaman başlayacağı ne zaman biteceği belli olmaz. Mani sonrasında birey kendisini devamlı olarak coşkulu görür. Geçmiş yaşantılar ya da gelecek projeler hakkında ayrıntılı fikirler geliştirir. Saniyede 200 kelime konuşabilir, konudan konuya atlayabilir. Kendisini yargılayan bir tutum geliştirir. Hiç birşeyin yolunda gitmediğine inanır. Kişisel görüşüne önem vermez, iştahı azalır ve normal yaşantıya karşı ilgisi de kalmaz. 8.4. İntihar Duygusal çöküntü olan her 1000 kişiden biri intihar eder. Yapılan araştırmalara göre intihar edenler çoğunlukla erkeklerdir. İntihar bireyin içinde bulunduğu ruh halinin etkisiyle ortaya çıkar. Bu devre kısadır. Birey bu dönemi, atlatabilirse intihar etmez. İntiharın belirtileri genellikle duygusal çöküntü, sessizlik, kendini beğenmeme ve küçük görme, kendini suçlama, yaşamı anlamsız görme biçimindedir. Bu belirtileri gösteren kişi yalnız bırakılmamalı sürekli izlenmelidir. 9. ORGANİK ZİHİNSEL BOZUKLUKLARI Beyin zedelenmesi sonucu çıkan bozukluklardır. Beyin zedelenmesi sonucu ortaya çıkan davranış bozuklukları şunlardır: - 165 - 9.1. Genel Felç Hali Bulaşıcı hastalıklar beyni zedeleyerek felç hali yaratabilir. Örneğin, frengi. Bu bireylerde duygusal kütleşme, sinirlenme, bir derece bellek kaybı olabilir. Hastalık ilerledikçe paranoid sanrılar göstermeye başlar. Hastalığa yakalanan birey ortalama beş sene sonra ölür. Erken tanı konulursa tedavi edilebilir. 9.2. Korsakov Psikozu Sürekli alınan bir ilaç veya başka bir kimyasal madde beyinde zedelenme ve işlev bozukluğu yaratabilir. Bu hastalığın en büyük belirtisi anterograd bellektir. Buna yakalanan birey son zamanlarda meydana gelen olayları hatırlamaz. Bireyler bunun farkındadır ama başkalarından saklarlar. 9.3. Zekâ Geriliği Organik zihinsel bozukluklardan biri de zekâ geriliğidir. Bir bireyin davranışı değişik sosyal ve eğitim ortamlarında sürekli yetersiz kalıyorsa bu kişi zekâ geriliği gösteriyor demektir. Down sendrom dediğimiz hastalık zekâ geriliği türlerinin en yaygınıdır. Beyinde bir bozukluk down sendromunun temelinde yatar. Bu tür hastalığa tutulan bebekler çok fazla yaşamaz. Bu hastalığın beraberinde getirdiği kalp rahatsızlıkları olabilir. 10. KİŞİLİK BOZUKLUKLARI Herhangi bir bireyin davranışları toplum düzenini bozucu nitelikte olup çok sayıda kişiye zarar verdiği halde, birey bir suçluluk ve pişmanlık duygusu duymazsa, bireyde kişilik bozukluğu vardır. Kişilik bozukluğu, hatalı kişilik gelişmesinden meydana gelen davranış bozukluğudur. Bu tür kişiler topluma ve diğer bireylere uyum sağlamada zorluk çekerler. Sorunları olgunlaşamama, toplumsallaşamamadır. Ben-merkezci; sorumsuz ve düşüncesizce davranan bireylerdir. Bu kişileri tedavi olmak için hastaneye yatırmak fayda etmez. Onlar ancak yasayı çiğnedikleri için yasalarca cezalandırırlar. Şimdi kişilik bozukluklarını inceleyelim. - 166 - 10.1. Şizoid Kişilik Bazı yönlerden şizoid kişiler şizofrenilere benzerler, ancak sanrı geliştirmemişlerdir. Şizoid diğer kişilerden uzaklaşması, eksantrik düşünceleri ve diğer kişilerle olan ilişkilerinde normal düzeyde saldırganlık göstermemesi gibi özelliklere sahiptir. Bunlar soğuk, mesafeli duygusal bağlardan korkan, rekabeti sevmeyen, hayalleriyle yaşayan kişiliklerdir. 10.2. Antisosyal Kişilik Kişilik bozukluklarından biri de psikopat ya da sosyopat adıyla bilinen antisosyal kişiliktir. Psikopatlar, normal zekâya sahiptir ve kendilerini kolayca sevdirebilirler. Psikopata örnek olarak soğukkanlı katilleri verebiliriz. Bu tip, diğerleri için şefkat, merhamet gibi duygular beslemez. Cinayet işlerken soğukkanlılığını korur ve garip cani davranışlar güdebilir. Bununla beraber tüm psikopatlar katil değildir. Çok akıllı, hoş insanlar da bu gruba dahil edilebilir. Genellikle psikopatik davranışları erken çocukluk zamanlarında edinilir. Genellikle psikopatlar, dikkatli ve sorunsuz ailelerden çıkarlar. Yalnız bu ailelerin ortak özellikleri çocuklarına sıcaklık ve sevgi ortamı hazırlamada cimri davranmalarıdır. Fiziksel cezalandırma yaygındır. Sosyopat, tamamıyla bencil, kendi çıkarlarını düşünen, zevkinden ve doyumundan başka hiçbirşey düşünmeyen biridir. Hiç kimseye bağlılık ve sorumluluk göstermez. Aklına nasıl yatarsa öyle hareket eder. Başkaları tarafından engellenme hoşuna gitmez. Kural, yasa bilmez. Sürekli heyecan arayışı içindedir. Bu heyecan da onu tehlikeli davranışlara iter. 11. PSİKOSEKSÜEL BOZUKLUKLAR Duyarlı, özenli ve sorumluluk yüklü cinsel deneyimler, olgunlaşmanın en önemli adımıdır. Cinsel deneyimler, cinsel tabuların varlığı yüzünden bireyin çelişki içinde yaşamasına yol açabilir. Bu çelişki bazı bireylerin cinsel olarak bozukluk göstermelerine yol açar. Psikologlar, cinsel bozuklukları genel olarak üç bölümde incelerler. İlk bölümde cinsel isteğin kaybı, iktidarsızlık ve frijidlik gibi bireyin tedavi görmesini gerektirecek bozukluklar vardır. Eşcinsellik, cinsel bozuklukların bir başka türüdür. 1973 yılında Amerikan Psikiyatrı Topluluğu (APA), resmi olarak eşcinselliği ruhsal bir bozukluk olmaktan çıkardı. APA, eşcinsellerin tedavilerinin mecburi olmadığını, sadece kendilerinin istemleri çerçevesinde bunun gerekli olduğunu da vurguladı. Bununla beraber eşcinselliğin karışık ve tartışmalı bir yönü vardır. Bazı eşcinseller saldırgan davranış ve tutumlar geliştirebiliyorlar. - 167 - Erkekte eşcinselliğin kökeninde, anne imgesinin kadınlara genelleştirilmesi, yatmaktadır. Bu nedenle tüm kadınlardan vazgeçilmesi biçiminde bir savunma mekanizması oluşur. Kadında eşcinsellik erkektekinden farklılık gösterir. Erkeklerin tersine, kadının ilk ilişkisi annesiyledir. Eğer yetişkin, karşı cinsle geliştirdiği ilişkilerde düş kırıklığına uğrar ya da engellenmelerle karşılaşırsa, kendi cinsine yönelebilir. Bu tür kadınlar erkeksi tutumlar geliştirirler. Diğer bir kadın eşcinselliğinde ise, erkeklerle kurulan ilişkilerinde düş kırıklığına uğrama ve çocukluk dönemine dönüş vardır. Cinsel bozuklukların ikinci bölümü, cinsel sapmalardır. Cinsel sapmalar toplumsal ahlaki kuralları tehdit eden bir yapıya sahiptir. Cinsel sapma toplumu ileri boyutlarda tahrik etme niteliği taşır. Cinsel sapkın kişi teşhircilik, ırza geçme gibi suçlar işler. Zaman içerisinde cinsel sapkınlık, masum insanları hedef alan bir davranış halini alabilir. Teşhir 12-18 yaşları arasındaki erkeklerde görülen bir durumdur. Bu kişiler hiçbir zaman karşı cinse saldırmazlar. Muhatapları ne kadar korkar ve şok olursa o kadar hoşlarına gider. Değişik psikolojik yaklaşımlar, bu hastalığın nedenini değişik nedenlerle bağlamışlardır. Psikoanalitik yaklaşıma göre teşhircilik, bir tepkidir. Bazı yaklaşımlara göre ise, teşhircilik, kendine güveni olmayan erkeklerin kendilerini kanıtlama yolu olarak açıklanmaktadır. Irza geçme kontrol altına alınamayan ani bir dürtünün etkisiyle ortaya çıkmaktadır. Bu eylem, birey tarafından önceden planlanır. Irza geçmenin nedenleri şöyle sıralanabilir: ■ Karşı cinsten nefret etme, ■ Kendini kanıtlama, ■ Sosyopat kişilik yapısı, ■ Karşı cinsi bir nesne olarak görme. Üçüncü kategori ise, cinsel kimlik bozukluklarını içerir. Transeksüeller bu gruba dahildir. Kendi cinslerinden memnun olmayan bireylerdir. Bu bireyler, karşı cinse ait giysiler giyerek cinsel doyum sağlama yoluna giderler. Karşı cinsten biriymişcesine hissetmek ve davranmak da çoğu kez bu duruma eşlik eder. Yalnız transeksüel eğiliminde olan bireylerin genellikle karşı cinse istek duyabildiği de saptanmıştır. 12. KÖTÜ ALIŞKANLIKLARA BAĞLI BOZUKLUKLAR Sayıları her geçen gün artan alkol, eroin, kokain gibi uyuşturuculara bağımlılık da anormal davranışların içerisinde yer alır. Bir çoklarının, ağrı kesici ya da strese karşı kullandıkları yatıştı- - 168 - rıcılar da bu gruba dahildir. Uyuşturucuların aşırı kullanımı bağımlılık yaratır. Bu bağımlılık, maddeye duyulan güven anlamındadır. Uyuşturucu bağımlılığı genellikle, bir uyuşturcunun aşırı miktarda kullanımı anlamındadır. Kullanımı ve bağımlılığı en yaygın olan uyuşturucular alkol, barbituratey, amfetemin, kokain, eroin ve marihuanadır. Bu yaygınlığa reçeteyle satılan ilaçlar da dahildir. İlaçlara bağımlılık davranış bozukluklarının önemli bir kategorisidir. Bu bağımlılık tutkunluk veya alışkanlık olarak ortaya çıkar. Her ikisinde de birey bir uyuşturucu maddeye ihtiyaç duyar. Tutkunluklarda alınan maddeye fiziki bir gereksinim gelişir ve beden fizyolojisi o denli değişir ki madde alınmadığı zaman yoksunluk belirtileri ortaya çıkar. Tutkunluk dönemindeki kişiler uyuşturucu maddeyi alamadıkları zaman ajite ve depresiftirler. Tek düşündükleri bir doz daha alabilmektir. Alkol bağımlılığı insanların yaşam süresini kısıtlamaktadır. Kaygı duygularını ve yaşamın sürekli zorlanmalarını alkol yardımıyla geçiştirme çabaları kişilik düzeninin giderek bozulmasına neden olur, zihinsel işlevlerde bir düşme görülür. Dikkat toplama, bellek ve yargılama yeteneklerinde bozulmalar görülür. Birey giderek sourmluluklarından kaçar, ailesiyle ilgilenmez, görünümüne özen göstermez, onurunu yitirici davranışlarda bulunur, iş yaşamını sürdürmekte güçlük çeker ve bu tutkusu eleştirildiğinde hırçınlaşır. Alkol alan kişilerde ortak beş özellik saptanmıştır: ■ Kişilerle gerçek duygusal ilişki kurma güçlüğü, benmerkezcilik, olgunlaşmamış kişilik gözlemlenir. ■ Sürekli depresyon içindedirler; temelinde umutsuzluk, yalnızlık, değersizlik yatar. ■ Bireyler çevrelerine aşırı bağımlıdırlar. ■ Kişiler diğer insanlara karşı düşmanlık duyguları gelişitirir. ■ Cinsel yönden olgunlaşmamış bireylerdir. Bazı psikiyatristlerin görüşüne göre, alkoliklerin çocukluk yaşantılarında aşırı istekleri anababa tarafından hoşgörüyle karşılanmış kişiler olduğunu vurgulamışlardır. Sürekli olarak biriken öfke ve düş kırıklığı duyguları ise alkol yardımıyla baskı altına alınır ve yumuşatılır. Uzun süreli alkol kullanımı sonucunda, bu maddeye dayanıklık eşiğinin düşmesi ya da beyin dokusunda oluşan yapranmalar sonucu bazı piskotip tepkiler ortaya çıkar. Alkol psikozlarının en sık görülen türü delirium tremens tır. Bunun belirtileri, kısa süreli tedirginlik ve uykusuzluk döneminden sonra ortaya çıkar. Delirium Tremes’ın en büyük belirtisi, hızla hareket eden fare, yılan ve böcekler biçiminde beliren ve bireyi dehşete düşüren görme sanrılarıdır. İkinci bir alkol psikozu, akut alkol hallüsinasyonudur. Uzun süre alkol alınması nedeniyle etkinlik kazanması sonucu görülür ve başlıca belirtisi işitme sanrılarıdır. Korsakof psikozu B vitamini - 169 - noksanlığı ve beslenme yetersizliği sonucu sinir sisteminde oluşan yozlaşmadır. En büyük belirtisi bellek bozukluğudur. Alkol paranoyası da, bilinçdışında baskı altında tutulan eşcinsel dürtülerin uzun süre alkol kullanılması nedeniyle denetimden çıkma eğilimi göstermesi sonucu görülür. Belirtileri şöyledir: Kişide insanların onu aldatmakta olduğu inancı gelişir ve bu da suçlamalara dönüşür. 13. SAVUNMA MEKANİZMALARI Her birey psikolojik bütünlüğünü sürdürmek ve benliğinin değerlerini korumak amacıyla çeşitli savunma mekanizmaları kullanır. Bazı durumlarda bireyler sorunlarla karşılaştıkça, onları bir biçimde çözüme ulaştırmak isterler. Bireyin bu süreç içinde engellenmesi ve kaygı duyması son derece doğaldır. Birey kaygıdan kurtulmak için, bilinçsizce savunma mekanizmalarını kullanmaya başlar. Savunma mekanizmasını kullanan birey, davranışının gerçek işlevinin farkında değildir. Savunma mekanizmalarını kullanırken, bir dereceye kadar kendi kendimizi aldatırız ve böylece bizdeki kaygı düzeyinin azalmasına neden oluruz. Savunma mekanizmaları kaygımızı azaltmada gerçekten etkilidir ve herkes tarafından kullanılır ve normal bir davranış biçimi olarak kabul edilir. Ara sıra başvurulan savunma mekanizmaları, kaygı derecemizi azaltarak çevreyle geçici olarak daha etkin etkileşimde bulunmamızı sağladığından, sağlıklıdır. Sürekli olarak kullanılan savunma mekanizmaları ise tam aksine çevreye uyum yapmamızı bozar ve sağlıksız sonuçlara sebep olur. Belli başlı savunma mekanizmaları: Bastırma, mantığa büründürme, yansıtma, hayal kurma, ödünleme, gerileme, saplanma, yerdeğiştirme, özdeşim kurma, yüceltme, soyut kavramlara bürünme, karşı tepki geliştirme, telafi, inkar. 13.1. Bastırma Korku, suçluluk gibi kaygı yaratan durumların bilinç alanı dışına itilmesi ve bastırılmasıdır. Bilinçalanı dışında bulunan bu tür duygular konuşma sırasında, düşlerde ya da davranışlarda değişik biçimde ortaya çıkar. Konuşurken yerinde kullanılmayan sözcük düşlerde ortaya çıkan cinsel istekler, beklenilmeyen bir davranış, bastırma sonucu engellenen dürtülerin biçim değiştirerek bilinç alanına gelmesidir. - 170 - 13.2. Mantığa Büründürme Kabul görmeyecek güdülerin yarattığı kaygıyı önlemek ya da ondan kaçmak için kullanılan en yaygın savunma mekanizmasıdır. En basit biçimleri ile günlük yaşamımızda görürüz. Ders çalışmamayı baş ağrısına bağlamak gibi. Bir başka örnek, dişciye gitmekten korkan birisi, dişçiye olan randevusunu unutabilir. 13.3. Yansıtma Çatışmalarla başa çıkmanın başka bir yolu da kendi güdülerimiz için başkalarını suçlamadır. Burada iki tür davranış söz konusudur. Birinde, birey beceriksizliğinin, yetersizliğinin, başarısızlığının nedenlerini başkalarında arar. Örneğin okulda başarısız olan çocuk, bu durumundan ana, babasını veya öğretmenini suçlar. Ya evde ona çalışma olanağı verilmediğini, ya da öğretmeninin onu sevmediğini ileri sürer. İkinci yansıtma biçiminde, kişi kendisinin olumsuz, çirkin, hatalı istek ve tutumlarını başkalarına yakıştırır. Ruhsal hastalıklarda yansıtma, algı ve düşünce sapmalarına, sanrılara (halüsinasyon) ve taşkınlıklara neden olur. 13.4. Hayal Kurma Tatlı hayaller kurma ya da fantazi, bireyin çatışmalarının hayalinde çözümleyerek rahatladığı bir durumdur. Bireyler, olayları gerçekteki şekilleri yerine, olmasını istedikleri biçimde hayal ederler. Fantaziye, genellikle ergenlik döneminde çok rastlanır. Örneğin sekreterlikten hiç hoşlanmayan bayan kendini hayal dünyasında başarılı bir müdür gibi düşünerek, sekreterliğin verdiği kaygıdan kurtulur. 13.5. Ödünleme Birey, sosyal güdüsünü doyuma ulaştırmak için başka bir faaliyete yönelir. Karşı cinsten ilgisini çekemeyip tatmin olamaması, onun spora yönelerek bu alanda başarılı olmaya çabalaması buna örnektir. Bir başka örnek, kısa boylu, bodur bir adam, boksla uğraşarak erkekliğini gösterme çabasına girebilir. - 171 - 13.6. Gerileme Bir olay karşısında basit ve ilkel tepkilere dönmektir. Gerileme daha çok dört-beş yaşlarıdaki çocuklarda görülür; çünkü bu yaşlarda çocuklar oldukça karmaşıklaşan engellemelerle karşılaşırlar. Arzularımız engellendiğinde veya kızdığımız zaman mantık dışı ve fevri davranışlar gösteririz. Sıkıntılı durumlarda yetişkin bir insan kekeler, kızarır, yaşının altında bir genç gibi davranır. Örneğin, altmış yaşındaki bir ihtiyar, gerilim karşısında 25 yaşında bir delikanlı gibi tepki gösterebilir. 13.7. Saplanma Çocukluk yaşantısında, iz bırakmış bir dönemde, bir bireye, nesneye, duruma bağlı kalmaktır. Saplantı sonucunda çocukluk dönemine özgü duygu, düşünce ve davranışlar ortaya çıkar. Kimi bireyde saplantı nesnesi değişmeden kalır. Saplantılar güdülerin doyumuna bağlıdır. Çocukluk ve gençlik çağında güdünün doyum biçimi kişinin kaygısını giderir. Freud’a göre, ego gelişimi sırasında geçtiği basamaklardan birine saplanan birey o dönemi atlatamaz, o dönem özelliklerini bir sonraki döneme taşır. Örnek, uzun süre parmak emme, altına ıslatma gibi. 13.8. Yerdeğiştirme Gücümüzün yetmediği bir kimse, ya da denetimimiz altında olamayan bir olay olursa, kaygımızı veya kızgınlığımızı gücümüzün yettiği bir kimseye veya denetimimiz altındaki bir olaya yöneltiriz. Ofisteki müdüre kızan sekreter, kızgınlığını evde bulunan kardeşinden alır. 13.9. Özdeşim Kurma Engellemeyle başa çıkmanın başka bir yolu da, bir başkası ile özdeşim kurmadır. Başkası gibi durma, düşünme ve davranma yoluyla uluşmak istediğimiz amaçlara uluştığımızı sanırız. Örneğin Galatasaray’ın ünlü teknik direktörü Fatih Terim’e duyulan hayranlık nedeniyle, onun tanıtımını yaptığı ürünü satın alarak kendisini Fatih Terim gibi hissetme. - 172 - 13.10. Yüceltme Yüceltme, cinsel dürtü ya da arzuların, cinsel olamayan davranım ve yollarla doyuma ulaştırılmasıdır. Erkeklerin ilgisini çekemeyen çirkin bir kadın, yaratıcı bir artist ya da sanatçı olabilir; böylece cinsel dürtüleri yüceltmiş olur. 13.11. Soyut Kavramlara Bürünme Bizde kaygı uyandıran duygusal bir durumu soyut kavramların ışığında görerek, gerçekle ilişkimizi kesme eğilimine, soyut kavramlara bürünme adı verilir. Yakını ölen birey, bu kimseyi bir daha hiç göremeyeceğini bildiği halde, ölümü son derece soyut bir olay yaparak duyduğu acıyı bastırmaya çalışır. 13.12. Karşı-Tepki Geliştirme Birey esas güdüsünün tam tersi bir güdüye sahip olduğuna inanarak esas güdüsünü gizleyebilir. Örneğin, manevi huzursuzluğa düşen, başkasına karşı derin bir kin duyan biri, bunu örtmek için, yapay bir sevgi davranışına bürünebilir. Bu durumda, saldırgan ve olumsuz duygular daima bu sevgi örtüsü altında kalırlar. Bazı üvey anneler, eşlerinin eski çocuklarına, yapmacık ve gösterişle bir sevgi gösterirler. Bazen görülen bu davranışlar, karşı tepki geliştirmeye örnektir. 13.13. Telafi Kendimizi zayıf gördüğümüz bir alandaki eksikliğimizi kuvvetli olduğumuz başka bir alandaki başarıyla örtme çabasına telafi denir. Örneğin, zihinsel yetenekleri kısıtlı olan bir kimse spor alanında büyük başarılar kazanarak bu eksikliğini giderebilir. Kadınların dikkatini çekemeyen çirkin bir erkek başarılı bir ressam ya da heykeltraş olarak ilgi çekebilir. 13.14. İnkar Birey daha önce yapmış olduğu bir davranışı kabul etmeyip, inkar ederek de bir savunma mekanizması gösterebilir. Çirkin bir davranışta bulunan birey, “Hayır ben hiçbir zaman o kişiye kaba davranmadım, sürekli saygılı davrandım” diyerek daha önceki davranışı intkar eder. - 173 - Bazı kişiler, ruhsal çatışma ve buna bağlı derin iç sıkıntısı halini hafifletmek ve avunmak için bu mekanizmayı kullanırlar. Bu unutulan veya inkar edilen şey bir arzu veya bir vaad olabilir. Farkında olmadan yaptığımız savunma mekanizmaları, kaygımızı azaltma yolunda bize yararlıdır. Her kimse, değişik zamanlarda şu veya bu şekilde savunma mekanizmalarını kullanır. Uygulama 1 Savunma mekanizmalarından birini veya bir kaçını kullandığınız oluyor mu? Bunun sıklığı nedir? Düşününüz. Özet Normal birey, psikolojik açıdan sağlıklı birey olarak tanımlanır. Bir bireyin davranışı kendisine ya da diğerlerine zararlı değilse o davranış normal kabul edilebilir. Bazı psikologlara göre, bireyin sağlıklı olup olmadığını belirten özellikler vardır. Normal dışı davranışlar gösteren bireylerin tedavisinde kullanılan farklı yaklaşımlar vardır. Bunlar şöyle sıralanabilir. Psikodinamik, davranışçı, varoluşçu, biyolojik ve etkileşimsel yaklaşımlar. Bir davranışın normal ya da anormal olduğuna karar verebilmek için o davranışı değerlendirmek ve yargılamak gerekir. Bireylerin normal olup olmadığına, toplum, uzmanlar, psikolojik testler ve kendileri karar verir. Normal dışı davranışlar çok çeşitlidir. Psikiyatri Derneği ruhsal bozuklukları ayrıntılı biçimde sınıflandırmıştır. Bunlar; kaygı ile ilgili bozukluklar, bedende görülen bozukluklar, dissosiatif bozukluklar, psikozlar, psikotik duygusal, kişilik bozuklukları psikoseksüel bozukluklar, organik zihin bozuklukları ve kötü alışkanlıklara bağlı bozukluklar biçiminde sınıflandırılabilir. Bireyin zevk dürtülerine,sıkıntı ve engellemelere karşı geliştirdiği uyum yollarına savunma mekanizmaları denir. Bu mekanizmalar şunlardır: Bastırma, mantığa büründürme, yansıtma, ödünleme, hayal kurma, özdeşim kurma, yüceltme, soyut kavramlara bürünme, karşı tepki geliştirme, saplanma, telafi, gerileme, yer değiştirme, inkardır. - 174 - Değerlendirme Soruları Aşağıdaki soruların cevaplarını bulunuz. Cevaplandıramadığımız sorularla ilgili bölümleri tekrar okuyunuz. 1. Telefonda müdürüne kızan bir kişinin telefon ahizesini yere fırlatması hangi savunma mekanizmasına girer? A) B) C) D) E) Saplanma Yansıtma Karşı tepki geliştirme Yüceltme Yerdeğiştirme 2. Yetişkin bir insanın çocuk gibi davranması hangi savunma mekanizmasın girer? A) B) C) D) E) Gerileme Saplanma Yüceltme Karşı tepki geliştirme Bastırma 3. Engelenen ya da çatışma dolayısıyla doyumsuz kalan bir güdüyü bilinç dışına iten mekanizma aşağıdakilerden hangisidir? A) B) C) D) E) Bastırma Gerileme Ödünleme Yansıtma Yüceltme 4. Normal davranışlar yoluyla çelişkinin ortaya çıkardığı kaygılı bilinçaltında tutmak için yapılan savunma mekanizması hangi yaklaşıma girer? A) B) C) D) E) İnsancıl yaklaşım Davranışçı yaklaşım Psikodinamik yaklaşım Biyolojik yaklaşım Etkileşimsel yaklaşım - 175 - 5. Aşağıdakilerden hangisi kaygı bozukluklarının içeriğine girer? A) B) C) D) E) Psikojenik ağrı Amnezi Hipokondiyasis Fobi Konversiyon histerisi 6. Aşağıdakilerden hangisi şizofreni türlerinden biri değildir? A) B) C) D) E) Basit Paranoid Amnezi Katatonik Otism Yararlanılan ve Başvurulabilecek Kaynaklar Daha geniş bilgi edinmek isterseniz, yazarın da yararlandığı aşağıdaki kaynaklara başvurabilirsiniz. Atkinson, Richard. Atkinson, R. Smith, Hilgard. Introduction to Psychology. 9 th ed. Horcourt Brace Publisher, Florida, 1987. Baymur, Feriha. Genel Psikoloji. İnkilap ve Aka Yayınevi, İstanbul, 1978. Cüceloğlu, Doğan. İnsan ve Davranışı. Psikolojinin Temel Kavramları. Remzi Kitabevi. İstanbul, 1992. Feldmmaan. S.R. Understanding Psychology, McGraaw-Hill İnc. massachusetts, 1996. Flanagan, Cara, A. Leucl Psychology, Letts Educational London, 1994. Geçtan, Engin. Çağdaş Yaşam ve Normaldışı Davranışlar. Remzi Kitabevi. İstanbul, 1989. Reich, W. Kişillik Çözümlemesi (çev: Bertan Onaran) 2. Basım, Payel Yay. İstanbul, 1991. - 176 -