bölüm1 virüslerin morfolojik ve kimyasal yapıları

advertisement
BÖLÜM1
VİRÜSLERİN MORFOLOJİK VE KİMYASAL
YAPILARI
 Virüs terimi ilk kez 1599 yılında zehir anlamında kullanılmıştır.
 İlk yazılı kayıt milattan önce bir hiyeroglif olup çocuk felci nedeniyle
bacağında deformasyonun resmedildiği Mısır rahibini gösterir.
 Viroloji biliminde ilk önemli keşif 1796 yılında Jenner tarafından çiçek
aşısı olarak inek çiçeği virüsünün kullanılması olup, bunu 1885 yılında
Pasteur tarafından geliştirilen kuduz aşısı izlemiştir
 19. yüzyılın sonlarına doğru bazı hastalık etkenlerinin bakterilerden çok
farklı olduğu ve bakterilerin geçemediği filtrelerden geçtiği keşfedilince
bunlara ‘filtre edilebilen virüsler’ adı verilmiş.
 Tütün yapraklarındaki hastalık etkeni TMV virüsünü ilk defa 1892 de
tanımlayan Iwanowski, virolojinin babası olarak kabul edilir.
 Daha sonra virüslerin civciv embriyosunda üretilmesi, ilerleyen yıllarda
hücre kültürlerinin yapılması, mikroskobik yöntemlerin geliştirilmesi
ve günümüde moleküler yöntemlerin geliştirilmesiyle virüslerin
tanımlanması sağlanmıştır.
VİRÜSLERİN GENEL ÖZELLİKLERİ
•
•
•
Virüsler diğer mikroorganizmalar(mikoplazma, klamidya ve riketsiyalar da dahil
olmak üzere bakteriler, funguslar ve protozoa) gibi hücresel bir organizasyon
göstermezler. Yanlız başlarına enerji üretebilecek veya makromolekül sentez
edebilecek yapıları yoktur. Bu nedenle virüsler, tamamıyla enfekte ettikleri
hücrenin sistemlerinden yararlanırlar ve zorunlu hücre içi parazittirler. Virüsler
canlı hücre dışında inerttirler, yani herhangi bir aktivite göstermezler.
Diğer mikroorganizmalar ikiye bölünerek (binary fission) çoğalırken, virüsler hücre
içinde replikasyon (nükleik asidin kopyasının çıkarılması) yoluyla çoğalırlar.
Virüslerin en önemli özelliklerinden birisi de tek tip nükleik asit(DNA ya da RNA)
içermeleridir. Bu özellik, sınıflandırmada iki büyük grubun oluşmasını
sağlamaktadır. Virüslerin ayrıca makromolekül sentezini yönetecek hücresel
organelleri(ribozom,
mitokondri,
E.R
vb.)
yoktur.
Virüsler
diğer
mikroorganizmaların etkilendikleri antimikrobiyallere(antibiyotik, antifungal vb.)
duyarlı değildir. Bu özellikleri de yapısal ve çoğalma farklılığından
kaynaklanmaktadır.
Virüsler hücreyi enfekte ettikten sonra hücresel bir proteinin sentezini uyarırlar.
Antiviral etkiye sahip interferon adı verilen bu maddeye virüsler duyarlı iken, diğer
mikroorganizmalar(klamidya hariç) duyarlı değildir.
Dolayısıyla Lwoff un 1957 de önerdiği tanımlama dikkate alınırsa virüsler,
• Zorunlu hücre içi parazit olan,
• Replikasyon yolu ile çoğalan,
• Tek tip nükleik asit içeren,
• Enerji üretebilecek veya makromolekül sentez edebilecek organelleri bulunmayan
• Antibiyotiğe dirençli, interferona duyarlı en küçük enfeksiyon etkenleridirler.
Virüslerin orjini ile ilgili üç temel teori ileri sürülmektedir
1. Regresif (gerileme/azalma) teoriye göre önceleri bakreriye benzer yapıda olan
virüsler, daha sonra bunların sahip olduğu birçok fonksiyonu kaybetmiş ve
parazitliklerini sürdürebilmek için sadece genetik bilgilerini koruyabilmiş dejenere
yaşam formlarıdır.
2. Hücresel
köken(kaçış)
teorisine
göre
virüsler,
hücrede
bulunan
makromoleküllerin(hareketli genetik elemanlar gibi) fonksiyonel olarak bir araya
gelmesi ve hücreden kaçması onucu ortaya çıkmışlardır.
3. Bağımsız birimler (birlikte evrim) teorisi ise, virüslerin hücresel organizmalar ile
birlikte ,onlarla paralel olarak kendiliğinden replike olan moleküllerden
evrimleştiğini savunmaktadır.
•
•
Virüslerin morfolojik yapılarının incelenmesinde elektron mikroskobu kullanılır.
virüslerin büyüklükleri 20 ile 300 nm arasında değişmektedir. En büyük virüs(çiçek
virüsü) en küçük bakteri (klamidya) ile benzer boyutlardadır.(200-300 nm)
Virüslerin elektron mikroskobisi(EM) yöntemi ile incelenmesi negatif boyamayla
yapılır. Bu yöntemde kullanılan uranil asetat ve potasyum fosfotungustat gibi
elektron-yoğun özelliğe sahip maddeler, virüsün yüzeyindeki kıvrımlara giderek
siyah-beyaz(negatif)detaylı bir görüntü ortaya çıkarırlar. Ancak klasik EM de
rezolüsyon 50-75 A° ile sınırlı olduğundan daha detaylı inceleme için rezolüsyonu
10-20 A° olan kriyoü EM tercih edilmektedir. Kriyo-EM ile virüslerin üç boyutlu
yapısı incelenmesi mümkündür. Viral proteinlerinin incelenmesi ise X-ışını
kristalografisi ile yapılır. Uygun kristal oluşturmayan kompleks yapılı virüsler için
X-ışını difraksiyonu kullanılır. Çok yönlü nükleer manyetik rezonans yöntemi de
polipeptid zincirlerde atomlar arası mesafenin saptanması ve viral proteinlerin dah a
ayrıntılı olarak incelenmesi için kullanılır.
• VİRÜSLERİN KONAK ÖZGÜLLÜĞÜ
Virüslerin üreme için canlı hücrelere gereksinim duymaları ,tüm hücresel yapıları
enfekte edebilen virüslerin olduğunu gösterir.
virüs ile konak hücre arasındaki özgüllük iki önemli faktörün varlığına bağlıdır;
1. Konak hücre yüzeyinde özgül reseptör varlığı, virüsün hücreye tutunması ve
girebilmesi için gereklidir.
2. Konak hücre içindeki olanakların (enzimler, metabolik yolaklar, biyokimyasal
mekanizmalar) uygunluğu, virüsün hücre içinde çoğalması ve yayılması için
gereklidir.
Bazı virüsler çok çeşitli hücre tiplerini enfekte eder. Bunlar geniş konak spektrumuna
sahiptir. Bazı virüsler ise kısıtlı konak spektrumuna sahiptir. Sadece belli türlerin ya da
akraba türlerin hücrelerinde üreyebilir. Hatta bazı virüsler sadece belirli bir
hücre/dokusunu enfekte edebilir. Örneğin, influenza tip A virüsleri,kuş, domuz,at, insan
hücrelerini enfekte edebilirken , poliovirüsler sadece insan bağırsak ve sinir hücrelerini
enfekte edebilir. Bu özellik virüsün tropizmini belirler ve virüs tropizmi, virüsün
enfekte edebileceği konak, doku veya hücre tiplerini ifade eder.
Virüsler konak özgüllüğüne göre üç grupta toplanır
1. Hayvan virüsleri
2. Bitki virüsleri
3. Bakteri ve diğer mikroorganizmaların(fungus,protozoa, vb.) virüsleri
Bir virüs çok geniş konak spektrumuna sahip olsada genel olarak alemler arası sınırı
geçemez. Ancak günümüzde bazı virüs gruplarının (bunyavirüsler ,reovirüsler,
rabdovirüsler , vb) hem hayvan hem bitkileri enfekte ettiği bilinmekte ve bu durumun
evrimleşme süreci ile ilgili olduğu düşünülmektedir.
VİRÜS PARTİKÜLÜNÜN GENEL YAPISI
•
•
Basit olarak bir virüs, genetik şifreyi taşıyan bir nükleik asit (DNA veya RNA) ve
onu çevreleyen bir protein kılıftan oluşur. Bu protein kılıfa kapsid adı verilir. Viral
nükleik asit ve kapsidin oluşturduğu kompleks ise nükleokapsid olarak
isimlendirilir.
Kapsid bir veya birkaç viral proteinin en ekonomik (aynı polipeptidin tekrar tekrar
kullanımı) ve en fonksiyonel(alt üniteler arasında max temas sağlayan ve kovalan
olmayan bağlantılar) şekilde dizilimiyle oluşur. Kapsidin dayanıklılığı sahip olduğu
simetrik yapılar sayesinde sağlanır. Kapsid kapsomer adı verilen alt ünitelerden,
kapsomerler ise protomer adı verilen yapısal alt ünitelerin simetrik şekilde
diziliminden oluşur.
•
•
•
•
Protomorler, β-zincirleri ve bu zincirleri birbirine bağlayan ilmeklerden(loop)
oluşan bir yapıya sahiptir. β-zincirleri fıçı şeklinde bir yapı kazanırken, ilmek
bölgelri fıçının her iki ucu arasındaki bağı sağlar. Bu yapı jelly rool motifi olarak
adlandırılır.
Basit virüslerde kapsid genellikle tekrarlayan tek tip polipeptidden oluşmakta, bazı
kapsidlerde ise birden fazla tip polipeptidden oluşan yapısal üniteler bulunmaktadr.
Bu yapıya ek olarak baz ı virüsler kapsidi çevreleyen bir membran yapısına(zarf)
sahiptirler. Zarf ile çevrili olanlar zarflı virüs, zarf yapısına sahip olmayan çıplak
virüs olarak adlandırılır. Bir virüsün çıplak ya da zarflı oluşu konak hücreden çıkış
şekline bağlıdır. Çıplak virüsler üredikleri hücreden otoliz ile olgunlaşırken ,zarflı
virüsler hücre membranından tomurcuklanarak olgunlaşırlar. Ancak zarflı virüsler
hücre membranlarından kılıf alarak çıkmadan önce daha önceden sentez ettikleri
virüse özgül yapısal proteinleri hücre membranı yapısına birleştirerek kendilerine
özgü antijenik bir özellik kazanırlar.
Zarfta bulunan ve virüse özgül olan glikoprotein yapısındaki bu ünitelere peplomer
adı verilir. Zarflı virüslerde zarf ile nükleokapsid arasındaki mesafe ise tegüment
olarak adlandırılır.
•
•
•
Çıplak virüsler sadece protein ve nükleik asit içeririken ,zarflı virüsler bu yapılara
ek olarak hücre membranından kılıf aldıkları için lipid, kolesterol ve karbonhidrat
da içermektedir. Zarfta lipid varlığı, bu virüslerin lipid çözücülere(eter, kloroform,
sodyum deoksikolat) duyarlı olmasına yol açar.
Çıplak ya da zarflı olsun bütün yapıları tam olan bir virüs partikülü virion olark
adlandırılır. Virion virüsün genetik materyalini zarar görmeden hücreler arsında
transfer eden ve yeni hücrelere girişini sağlayan stabil bir yapıdır. Aynı zamanda bu
yapı, hücreye girdikten sonra nükleik asidin serbestleşmesi i.in kolayca parçalanma
özelliğine sahiptir.
Virüsler, konak hücre membranlarındaki özgül reseptörlerine tutunma proteinleri
(attachment protein=AP) adı verilen ve konak hücre reseptörü ile daha iyi temas
edebilmek için genellikle çıkıntı şeklinde yerleşen yapılarla bağlanırlar. Çıplak
virüslerlerde kapsomerler, zarflı virüslerde ise peplomerler AP görevi görmektedir.
PROTOMER YAPISI VE KAPSİD ÜNİTELERİNİN DİZİLİMİ
VİRAL KAPSİD
Viral kapsidin fonksiyonları;
1. Virüs partikülüne morfolojik özelliğini verir.
2. Viral nükleik asidi çevresel etkilerden korur.(nükleazlar)
3. Viral nükleik asidin paketlenmesi için uygun bir kılıf oluşturur.
4. Virüse antijenik özelliği verir.
5. Virüsün konak hücreye olan özgüllüğünü belirler.
Virüsler kapsid morfolojilerine göre üç grupta toplanır
 Kübik(ikozahedral) simetrili virüsler
 Heliksel(sarmal) virüsler
 Kompleks(karmaşık) yapılı virüsler
İnsanları enfekte eden virüsler arasında, çıplak-ikozahedral RNA veya DNA virüsleri,
zarflı-ikozahedral veya zarflı-heliksel RNA virüsleri bulunmaktadır. Ancak heliksel
simetri, DNA molekülünü paketleyemediği için bu tür virüse rastlanmaz. Ayrıca
enfeksiyon yapan heliksel simetrili RNA virüslerinin hepsi zarflıdır.
Kübik(ikozahedral) simetri
•
Kübik simetrinin çeşitli formları bulunmakla birlikte en tipik morfoloji ikozahedron
yapıdır. Bu yapı birbirine benzer 20 eşkenar üçgen yüz ve 12 köşeden oluşur.Bu tür
virüsler ikozahedral simetrili virüsler olarak adlandırılır.İkozahedral simetri viral
nükleik asitlerin paketlenmesinde maksimal iç hacim ve dayanıklılık sağlayan en
ekonomik ve en fonksiyonel kapsid yapısıdır. Bu nedenle ikozahedral yapı hem
DNA hem RNA molekülünü paketleyebilir.
Büyük genomlu virüslerde kapsid yapısı daha fazla (60 ın katları) alt ünite
içermektedir.Bu durumda rotasyonel simetrinin korunması için aynı tip alt üniteler
simetrik olmayan bir pozisyonda yerleşmelidir. Bu dizilim yarı-eşitlik teorisi ile
açıklanmıştır.
İkozahedral bir virüsün 12 köşesi olduğundan köşelerde yer alan kapsomerler 5 komşu
kapsomerle çevrilidir ve penton olarak isimlendirirlir. Eşkenar üçgenlerin yüzeyinde
yer alan diğer kapsomerler ise 6 komşu kapsomerle çevrilidri ve hekzon adını alır. Bazı
virüslerde penton ve hekzon kapsomerleri farklı tip polipeptidlerden oluşabilir.
Heliksel(sarmal)simetri
•
Heliksel simetride kapsomerler bir eksen etrafında sarmal yapı oluşturacak şekilde
dizilmişlerdir. Birbirine benzeyen kapsomerler polipeptidleri oluşturacak şekilde
kurdale biçiminde bir yapı kazanırlar.
• Heliksel yapılı virüslerin kapsomerleri tek bir polipeptidden oluşmaktadır.
• Heliksel simetrili kapsidler sadece RNA molekülünü paketleyebilir.Bu yapının
özelliği, hacmi ne olursa olsun RNA yı sarmal uzunluğu boyunca
paketleyebilmesidir. Bu açık bir yapıdır, oysa bunun aksine ikozahedral simetride iç
kısım sabittir.(kapalı)
• TMV gibi heliksel simetrili bazı bitki virüsleri çıplak yapıda olabilirler, ancak
insanlarda enfeksiyon oluşturan bütün heliksel simetrili virüsler zarflıdır.
Kompleks(karmaşık) yapı
Virion zarfı, en dışta bulunan ve üzerinde protein yapıdaki yüzey
tübüllerini(filamentler) taşıyan kalın bir dış membran ve onun hemen altında yer alan
ince bir iç membrandan oluşur. İç kısmında ise çift iplikli DNA ve proteinlerin yer
aldığı kor bölgesi ve bikonkav disk şeklinde görülen iki adet lateral cisimcik
bulunmaktadır. Kor bölgesi, çok sayıda lipoprotein tabakadan oluşan kalın bir kor
duvarı ile çevrilidir. Kor duvarı içinde nükleoprotein sarmalını çevreleyen ve enine
kesit alındığında üç adet silindir şeklinde görülen fibriller yer alır. Nükleoprotein yapı
sıkıca paketlenmiş büyük bir büyük bir DNA molekülü ile onu süper sarmal olarak
organize eden en az dört farklı proteinden oluşmuştur.
Kompleks yapıya sahip virüsler arasında bakteriyofajlar ve poksvirüsler örnek
verilebilir. Örneğin kuyruklu fajların morfolojisi ,ikozahedral simetrili bir Baş ile
heliksel simetrili kuyruk kısımlarıın kombinasyonu sonucu oluşan kompleks yapılardır.
VİRAL ZARF
Zarflı virüsler, zarflarını hücre membranlarından tomurcuklanırken kazanırlar. Bu nedenle
zarf yapısı, hücre membranına ait fosfolipid tabakası ve virüse özgül glikoproteinlerden
oluşmaktadır.
Lipid içeriği zarflı virüsleri eter ve kloroform gibi lipid çözücülere duyarlı hale getirir.Her
zarflı virüs kompozisyonu tomurcuklandığı hücre tipine göre farklı olabilir.
Viral zarfta yer alan proteinler 2 gruba ayrılır
• Yüzey glikoproteinleri
• Matriks proteinleri
Yüzeyde çıkıntılı olarak bulunan viral glikoprroteinler (peplomer) transmembran
proteinlerdir.Bunlar membrana gömülü olup oligosakkaridler ile kovalent olarak
bağlıdırlar.Glikoproteinlerin yapısında yer alan disülfit bağları ve karbonhidrat molekülleri,
translasyondan sonra viral zarf proteinlerinin hücre membranına taşınması sırasında eklenir.
Dış kısmındaki büyük kangal ile iç kısımdaki küçük kangal birbirine hidrofobik
aminoasitlerle bağlanmıştır.Lipid tabakayı geçebilecek uzunlukta hidrofobik α-heliks
aminoasit zincirleri, büyük ve küçük kangalı birleştirir.Dış kısımdaki oligosakkarid içeren
kangallar, hem majör antijenik determinantları oluşturmakta hem de penetrasyon sırasında
hücre membranıyla füzyonu sağlamaktadır.
Glikoprotein alt üniteleri tek bir proteinin çoklu kopyasından veya iki ya da daha fazla
proteinden oluşabilir.
Viral glikoproteinlerin çok önemli fonksiyonları vardır:
• Virionun
konak
hücreye
tutunmasını(adsorbsiyon)
ve
içeriye
alınmasını(penetrasyon) sağlarlar.
• Örneğin kuduz virüsünde bulunan glikoproteinler asetilkolin reseptörlerine
bağlananrak nörotoksik etki gösteririrler.
• Birçok zarf glikoproteini,eritrositlere bağlanarak onalrı aglutine ederve virüse
hemaglütinasyon yapma özelliği kazandırır. Bu tip glikoproteinlere hemaglutinin
adı verilir.Bazı virüslerde ise füzyon ve hemolitik etki gösteren glikoproteinler
bulunmaktadır.
• İnfluenza ve parainfluenza gibi bazı virüslerde zrfta nörominidaz aktivitesi gösteren
glikoproteinler mevcuttur.Nöraminidaz, hücre yüzeyinde bulunan oligosakkaritlerin
terminal sialik asit ünitelerini parçalar ve hücrenin çıkışını ve yayılımını
kolaylaştırır.
Zarfın integral proteinleri matriks(M) proteinleri ise;
• Lipid membrana gömülü olmayıp, virüs tipine göre zarf membranı ya da hem lipid
hem de glikoprotein komponentleri ile ilişkidedirler.
• Her bir M molekülü,, α-heliksler,membrana bağlanma için gerekli olan pozitif yüklü
aminoasitleri içeren bir β-zinciri ile sarılmıştır.
• Bazı virüslerde M proteinleri transmembran özellik gösterirve iyon kanalı olarak rol
oynaarlar.
• M proteinleri, zarflı virüslerin hücre membranından tomurcuklnma yoluyla
olgunlaşmasında önemli rol oynamaktadırlar.
zarf basit yapıda olan pozitif iplikli RNA virüslerinde (örn. Alfavirüslr) zarftaki
transmembran α-heliks aminoasit zincirleri karboksi uçlarıyla kapsid proteinlerine
bağlıdırlar. Negatif iplikli RNA virüslerinde ise;integral ribonükleoproteinler matriks
proteini tarafından zarfa sıkıca birleştirilmektedir.
Kapsid veya nükleokapsidlerin zarf ile doğrudan temas etmediği kompleks yapılı zarf
içeren virüslerde(örn. HIV,influenza) de zarfın nükleokapsid ile bağlantısı membranla
ilişkili M proteini tarafından sağlanır.
Büyük yapılı zarflı virüsler olan herpesvirüslerde,nükleokapsidin çevresi düzgün sferik
bir yapı olan ve tegüment adı verilen amorf protein tabaka ile çevrilidir.
Tegüment proteinleri;
• Nükleokapsidin yapısal üniteleriyle doğrudan temas halindedir.
• Virüsün tipine bağlı olarak tegüment içinde yaklaşık20-40 arasında viral protein
bulunduğu saptanmıştır.
• Tegüment proteinleri herpesvirüslerin morfogenez ,olgunlaşma ve hücreden çıkış
aşamalarında önemli rol oynarlar; ayrıca bazılarının konak immün yanıtından
kaçışta etkili olduğu belirlenmiştir.
VİRAL NÜKLEİK ASİTLER
•
•
•
•
Viral nükleik asitlerin yapılarının incelenmesi,replikasyon mekanizmların anlaşılması
açısından önemlidir.
Bazı nükleik asitler tek iplili iken bazıları çift iplikli olabilir ya da bazıları lineer
yapıda iken bazıları çembersel yapı gösterir. Parvovirüsler ve anellovirüsler hariç
diğer bütün DNA virüsleri çift iplik içerirken;reovirüs grubu hariç diğer bütün RNA
virüsleri tek ipliklidir.
DNA virüsleri içinde anellovirüs, polyomavirüs, papillomavirüs ve hepadnavirüslerin
nükleik asitleri çembersel yapı gösterirken, bütün RNA virüslerinin nükleik asitleri
doğal yapı olan lineer özelliktedir. Çift iplikli çembersel DNA, virion içerisinde
süper-sarmal şekilde yer alır.
Bazı RNA virüsleri, replikasyonları sırasında kendi RNA larını m RNA olarak
kullanır ve doğrudanvirl protein sentezi yaparlar. Bu nedenle RNA ya bağımlı RNA
polimeraz(RbBp) enzimine gereksinimi yoktur ve virion içinde bu enzimi taşımazlar
.Parental RNA sı m RNA ile aynı polaritede olan bu virüslere pozitif polariteli
virüsler adı verilir.(pikornavirüsler, togavirüsler,kalisivirüsler) Pozitif polariteli RNA
virüs grubu olanretrovirüslerde ise RbRp enzimi yerine RNA ya bağımlı DNA
polimeraz (revers transkriptaz;RT) enzimi bulunmaktadır. Retrovirüsler hücreye
girdikten sonra parental RNA larını bu enzim sayesinde DNA ya çevirir ve
kromozoma entegre olurlar. Diğer bazı RNA virüsleri parental RNA sı ise mRNA
olarak görev yapamaz; viral proteinlerin translasyonunu sağlayamaz. Bu tip virüsler
parental RNA larına komplementer bir mRNA sentez etmek zorundadırlar ve bu
nedenle virion içerisinde RbRp enzimi tşırlar. Bu tip virüslerde negatif polariteli
virüsler
olarak
adlandırılır.(örn.
Orto,
paramiksovirüsler,
rabdovirüsler,bunyavirüsler..)
Çift iplikli RNA içeren(reovirüs) virüsler de,virion içinde RbRp enzimi taşımakta ve
hücreye girdikten sonra gerçekleşen ilk olay RNA nın negatif ipliğinden mRNA
transkripsiyonu olmaktadır.
Viral nükleik asitler, virion içerisinde çoğunlukla tek bir molekül olarak bulunurlar;
ancak
bazı
RNA
virüslerinde
genom
parçacıklıdır.(reovirüsler
1012,ortomiksovirüsler(influenza) 8 bunyavirüs 3 RNA parçası içerir.) DNA virüslerinde
parçalı genom bulunmamaktadır. Genomun parçacıklı olması, bu virüslerde yüksek
sıklıkla rekombinasyon(yeniden birleşim) ve reasortman(yeniden karışım) oluşmasına
yol açar.
Viral nükleik asitlerin genom büyüklükleri de virionlar arasında oldukça farklılık
gösterir.Örneğin, hepatit B virüsünün genomu en küçük DNA virüs genomu
iken,herpesvirüs ve poksvirüs genomlar en büyüyk genomlar arasında yer alır.
Birçok hayvan virüsünde nükleik asitlerin başlangıç baz içerikleri yer yer tekrar edilir.
Bu tip nükleik asitlere ‘son tekrarı olan’ nükleik asitler adı verilir. Bazı virüslerde ise
‘çembersel tekrarlar’ bulunur. Bu durum daha çok bakteriyofajlarda bulunur.
Nükleik asitlerin orgnizasyonu ve kapsidin paketlenmesi 3 temel mekanizmayla olur;
1. Genomun nükleokapsid veya kapsid proteinleri ile direkt teması
ile(parvovirüs,alfavirüs,pikornavirüs)
2. Viral
nükleik
asit-bağlayan
özelleşmiş
proteinler
ile(
miksovirüs,rabdovirüs,retrovirüs..)
3. Hücresel DNA-bağlayan proteinler(histonlar) ile(polyomavirüs,papillomavirüs..)
VİRAL PROTEİNLER
• Virion içinde bulunan viral proteinleri çeşitli biyokimyasal yöntemlerle incelemek
•
•
•
mümkündür. Bu amaçla kullanılan en uygun yöntem, SDS ile proteinlerin viriondan
saflaştırılması, molekül ağırlıklıklarına ve elektroforetik mobilitelerine göre
poliakrilamid jel elektroforezinde ayrılmasıdır. SDS-PAGE adı verilen bu yöntem,
virionda bulunan proteinlerin molekül ağırlıklarını ve sayılarını verir.
Birçok virüs, yapısal proteinlerin yanı sıra yapısal olmayan proteinler de
içerir.virüslerin yapısal proteinleri; nükleik asitlerle ilişkili proteinler(kor ya da
özyapı proteinleri), özyapıyı çevreleyen kapsid proteinlerive zarflı virüsler için zarf
glikoproteinleridir. Yapısal olmayan proteinler ise genellikle replikasyon için
gerekli enzimlerdir.Bu enzimlerin hepsi viral genler tarafından kodlanmaktadır
Viral nükleik asit sentezinde rol oynayan bazı enzimlerin konak hücrede benzerleri
yoktur. Örneğin negatif iplikli RNA virüslerinin içerdiği RbRp ve retrovirüslerin
içerdiği RT gibi enzimler normal konak hücresinde yer almamaktadır.Buna karşın
poksvirüslerin içerdiği DNA ya bağımlı RNA polimeraz enzimi, hücresel RNA
polimeraza benzerlik gösterir. Poksvirüsler ayrıca viral viral RNA transkriptlerinin
modifikasyonu için çok sayıda enzimi virion içinde taşır ve bu özellikleri nedeniyle
DNA virüsü olmallarına karşın hücre stoplazmasında replike olabilirler.
Daha kompleks yapılı virionlar enzim olmayan başka proteinler de içerebilir.
Herpesvirüslerin tegüment proteinleri bunlar arasında sayılabilir. Herpesvirüslerin
diğer tegüment proteinleri de hücresel mRNA ların yıkımının uyarılması ve viral
proteinlerin konak immun sistem hücrelerine sunumununn inhibasyonu gibi
fonksiyonlara sahiptir.
Benzer olarak HIV1 in sahip olduğu aksesuar proteinler (nef,vif,vpu,vpr) belirli tip
hücrelerde replike olabilme , immun yanıttan kaçış ve enfektivite artışı gibi etkiler
oluşturur.
• Bazı virüsler kendi kodladıkları proteinlerden başka konak hücreden aldıkları bazı
hücresel makromoleküller de taşıyabilirler. Örneğin polyoma ve papilloma
virüslerinde, viral DNA ların paketlenmesinde rol oynayan hücreye ait histonlar
bulunur. Bazı zarflı virüslerde hücreden tomurcuklanarak çıkarken hücresel protein
ve makromolekülleri yanlarına alabilirler. Virüs partikülünün içine giren bu
hücresel moleküller bazı durumlarda virüse yarar sağlamakta ve hücreye girşlerini
ve replikasyonlarını kolaylaştırılmaktadır. Örneğin HIV1 virüsü hücreden çıkarken
hücresel membran proteinlerini de zarfına inkorpore(birleştirmek) eder, dolayısıyla
virüsün yeni bir hücreye tutunması ve girişi kolaylaşmış olur. Bir diğer örnek ise,
retrovirüslerin yapısına giren hücresel bir tRNA molekülüdür. Viral genoma ve RT
enzimine inkorpore olan bu hücresel tRNA molekülü, virüsün yeni bir hücreye
girişinden sonra viral RNA nın ters transkripsiyonu sırasınd aprimer görevi
görmektedir.
VİRÜSLERİN FİZİKSEL VE KİMYASAL AJANLARA KARŞI
DUYARLILIĞI
ISI
• Virüsler hücre dışında ısıya duyarlıdırlar; ancak bu virüsler arasında farklılık
göstermektedir.Örneğin ikozahedral yapılı virüsler daha stabil olup 37°C de birkaç
saat enfektivitelerini korurlar. Oysa zarflı virüsler ısıya oldukça duyarlıdır ve 37°C de
kısa sürede titrede azalma saptanır.Bazı istisnalar dışında (Hepatit B
virüsü,polyomavirüs) viral enfektivite genel olarak 50-60°C de 30 dk ısıtma ile yok
olur.
• Virüsler çok düşük ısılarda örneğin -80°C de veya sıvı nitrojen tankında (-196°C )
dondurularak saklanırlar. Ancak yine zarflı virüslerin enfektivileri -90°C de uzun
süre saklandığında kaybolabilir. Dondurma-çözme işleminin sık tekrarlanması da
virüslerin inaktive olmalarına yol açabilir. Isıya daynıklı virüsler ise liyofilize edilerek
saklandığında 4°C de, hatta oda ısısında bile stabilitelerini korurlar.
• Virüslerin ısıya dayanıklılığı ortama çeşitli tuzların eklenmesiyle artar; böylece
proteinlerin denatüre olması engellenir. Bu şekilde virüsler 50°C de 60 dk ısıtmaya
bile dayanabilirler. Bu özellik aşı hazırlanmasında önem kazanmaktadır.Örneği
stabilize edilmemiş oral polio aşısının dondurularak saklanma ve taşınma
zorunluluğu varken,stabilize edilmiş poliovirüs aşıları tropikal bölgelerde bile çevre
ısısında haftalarca etkinliğini korumaktadır.
ASİDİTE
•
Virüsler genellikle 5 ile 9 arasındaki p H değerlerinde stabilitelerini korurlar. Bazı
virüsler (örn.enterovirüs) aside dirençlidir ve mide asiditesini geçerek intestinal
sistem enfeksiyonlarına yol açar. Buna karşın bütün virüsler yüksek p H da kolayca
inaktive olmaktadır.
RADYASYON
•
•
ultraviyole, X-ışını ve yüksek enerjili partiküller virüsleri inaktive eder. İyonize
olan ve olmayan radyasyon viral nükleik asitleri parçalayarak etki gösterir, ancak
inaktivasyon için gereken radyasyon dozu virüslere göre farklılık gösterir.
Bazı vital boyalar(nörtal kırmazısı,tolidin mavisi,proflavin) virüslere farklı
düzeylerde penetre olma özelliği taşımaktadır. Bu boyalar viral nükleik asitler ile
kompleks oluşturur ve görünür ışık varlığında virüslerin inaktive olmasınayol açar.
Bu olaya fotodinamik inaktivasyon denir. Bu özellik, bir viral enfektive saptama
testi olan ‘plak yöntemi’nde nötral kırmızısı boyasının kulanılmasına olanak
sağlamıştır.
ETER VE DETERJANLAR
•
•
Zarflı virüsler, yapısındaki lipid membrana nedeniyle eter, kloroform,sodyum
deoksikolat, gibi lipid çözücülere ve deterjanlara çok duyarlıdırlar. Bu nedenle
DMSO içinde saklanırlar
Etere duyarlılık, virüslerin zarflı ve çıplak olarak ayrımında önem taşır. İyonik
olmayan deterjanlar(örn. Trion X-100) zarf membranındaki lipidlerin erimesine yol
açar. Anyonik deterjanlar(örn. SDS) ise hem viral zarfı eritmekte hem de kapsid
yapısını parçalamktadır.
FORMALDEHİT
•
•
•
•
Formaldehit, nükleik asit ile doğrudan reaksiyona girerek virüsleri inaktive eder.
Tek iplikli genomu olan virüsler, çift iplikli genomu olanlaragöre daha kolay
inaktive olurlar.
Formaldehit, viral proteinlerin antienik yapısını bozmadığından inaktive virus
aşılarının hazırlanmasında kullanılır.
Fenollü dezenfektanlar nükleik asitlere etki etmediklri için virüs dezenfeksiyonunda
önerilmemektedir. Halojenler(özellile hipoklorit)ise virüslere karşı oldukça etkilidir.
ANTİBİYOTİKLER VE ANTİBAKTERİYEL AJANLAR
•
•
•
Antibiyotikler ve sülfonamidler virüslere karşı etkisizdir. Ayrıca kuarterner
amonyum bileşikleri ve organik iyot bileşikleri devirüsler üzerinde etki göstermez.
Virüslerin inaktivasyonunda, bakterileri öldürmek için gerekli olandan çok daha
yüksek klor konsantrasyonları kullanılmalıdır.
İzopropanol ve ve etanol gibi alkoller bazı virüslere (örn. Pikarnovirüsler) karşı
etkisizdir.
VİRÜSLERİN İNAKTİVASYONU
Virüslerin inaktivasyonu, laboratuvar cihaz ve gereçlerinin sterilizasyonu, deri ve
cansız yüzeylerin dezenfeksiyonu , su kaynaklarının güvenirliği ve virüs aşılarının
hazırlanması amacıyla, çeşitli yöntem ve kimyasallar kullnılarak yapılmaktadır.
•
•
•
•
Sterilizasyon amacıyla basınçlı buhar, kuru ısı,etilen oksit ve gama ışınları
kullanılmaktadır. Mikroorganizmaların ısı ile sterilizasyonunda kullanılan genel
uygulamalr virüsler içinde geçerlidir.
Nemli ısı(otoklavlama;120°C de 15-20 dk) ya da kuru ısı (pastör fırını ; 180°C de
60-90 dk)tüm virüslere karşı etkilidir.
Yüzey dezenfeksiyonunda sodyum hipoklorit , gluteraldehit, formaldehit ve
perasetik asit; cilt dezenfeksiyonunda ise klorhekzidin, %70 lik ve iyodaforlar
kullanılır.
İnaktive aşıların hazırlanmasında kullanılan ajanlar olarak da formaldehit, betapropiolakton, psoralen+ultraviyole ışınları veya deterjanlar (alt üniteaşıları için)
sayılabilir.
Download