İNSANA YAKIŞIR İŞ: TÜRKİYE AÇISINDAN BİR DEĞERLENDİRME

advertisement
The Journal of Academic Social Science Studies
International Journal of Social Science
Doi number:http://dx.doi.org/10.9761/JASSS3023
Number: 37 , p. 123-148, Autumn I 2015
Yayın Süreci
Yayın Geliş Tarihi
24.07.2015
Yayınlanma Tarihi
04.09.2015
İNSANA YAKIŞIR İŞ: TÜRKİYE AÇISINDAN BİR
DEĞERLENDİRME
DECENT WORK: AN ASSESSMENT FOR TURKEY
Yrd. Doç. Dr. Davuthan GÜNAYDIN
Namık Kemal Üniversitesi, İİBF, Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü
Özet
İnsana yakışır iş kavramı ilk kez ILO Direktörü Juan Somavia tarafından 1999
yılında gerçekleştirilen ILO konferansında dile getirilmiştir. Somavia yaptığı konuşmada
özgürlük, eşitlik, güvenlik ve en önemlisi insan hakları çerçevesinde kadın ve erkek tüm
çalışanlar için insan onuruna yakışır iş olanaklarının arttırılmasının ILO’nun öncelikli
hedefleri arasında olması gerektiğini yönünde açıklamalarda bulunmuştur. Bu tarihten
sonra insana yakışır işin ölçülmesi yönünde pek çok çalışma hayat geçirilmiştir. İnsana
yakışır iş adil, kapsayıcı ve sürdürülebilir kalkınma için anahtar bir role sahiptir ve aynı
zamanda yoksulluğu azaltma çabalarının da tamamlayıcı bir parçasıdır. Bu kapsamda
insana yakışır iş, verimlilik ve adil ücret, iş sağlığı ve güvenliği, çalışan bireyler ve
aileleri için sosyal koruma ve çalışanlara kendi çıkarlarını ilgilendiren konulara katılma
ve organize olma fırsatı sağlar. Bu çerçevede insana yakışır işin içeriğini oluşturan dört
unsurdan bahsedilmektedir. Bunlar, çalışma hayatına ilişkin temel haklar, istihdam,
sosyal güvenlik ve sosyal diyalog’dur. Bu unsurların her biri birbirleri ile ayrılmaz bir
bütünlük içerisindedir. Bu çalışmada insana yakışır iş kavramının neleri içerdiğine dair
bir değerlendirme yapıldıktan sonra ölçülmesine yönelik geliştirilen yöntemlerden
bahsedilecektir. Daha sonra istatistiksel veriler ışığında OECD ülkeleri ile kıyaslanmak
suretiyle Türkiye’de insana yakışır işin genel bir değerlendirilmesi yapılacak ve
Türkiye’nin insana yakışır iş endeksi belirlenmeye çalışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: İnsana Yakışır İş, İstihdam, Sosyal Güvenlik, Sosyal
Diyalog, Türkiye
Abstract
The concept of decent work was firstly announced by Juan Somavia at the ILO
conference in 1999. Somavia emphasized that the primary targets of ILO should be
freedom, equality, security and most importantly enhancing decent work opportunities
for men and women within the context of human rights. Since then, numerous studies
have been made on measuring decent work. Decent work is integral to efforts to reduce
poverty and is a key mechanism for achieving equitable, inclusive and sustainable
development. It involves opportunities for work that is productive and delivers a fair
income, provides security in the workplace and social protection for workers and their
families, and gives people the freedom to express their concerns, to organize and to
124
Davuthan GÜNAYDIN
participate in decisions that affect their lives. The paper discusses the goals and features
of the four decent work components namely, rights at work, employment, social security
and social dialogue. Each of these elements are with each other in an inseparable unity.
In this study, firstly an evaluation of elements of decent work would be made then the
methodologies that developed for measuring decent work would be elaborated.
Secondly, an assessment of decent work for Turkey would be made in the light of
statistical data in comparison with OECD countries would be presented. Finally, an
index of decent work for Turkey would be displayed.
Key Words: Decent Work, Employment, Social Security, Social Dialog, Turkey
1. GİRİŞ
1980’lerin başlarından itibaren uygulanmaya başlayan neo liberal politikalarla birlikte
küreselleşme ve teknolojik gelişmeler çalışanlar açısından pek çok sorunun doğmasına neden
oldu. Bu sorunlar içerisinde kuşkusuz işsizlik insani boyutları açısından toplumsal yaşamı en
çok etkileyen husus olarak ön plana çıkmaktadır. Diğer yandan üretimin değişen yapısı ve ulus
ötesi bir boyut kazanması özellikle çalışma koşullarında insani olamayan durumların varlığını
daha da arttırdı. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde artan enformel ekonomi sosyal
güvenceden yoksun, sendikal örgütlenme ve toplu pazarlık hakkı tanınmayan bir çalışan
grubunun hızla artmasına neden olurken, zayıf emek piyasası düzenlemeleri çalışanları
çalışmanın sosyal risklerinden koruyamadığı gibi iş kazası ve meslek hastalıklarının artmasını
da engelleyememiştir.
Çalışmak bireyin en temel hak ve özgürlükleri arasında gösterilmektedir. Bireyin bu
hakkı özgür ve eşit bir şekilde kullanabilmesinin yanı sıra çalışmanın insani koşulları içeriyor
olması da gerekmektedir. İnsana yakışır iş henüz çok yeni bir kavram olmakla birlikte tüm
çalışanlar için herhangi bir ayrımcılık gözetmeden uygulanabilir bir yaklaşımdır. Tüm
çalışanlar kötü çalışma koşullarına, ayrımcılığa, zorla çalıştırılmaya, çocuk işçiliğine ve
örgütlenme özgürlüklerinin kısıtlanmasına karşıdırlar. Kendilerini ilgilendiren ekonomik ve
sosyal düzenlemelere sosyal diyalog vasıtasıyla katılma, kendilerinin ve ailelerinin insanca
yaşamalarını sağlayacak bir ücretle beraber, saygınlık ve sosyal güvenlik arzusu içindedirler.
ILO Genel Direktörü tarafından ilk kez 1999 yılında gündeme getirilen “insana yakışır
iş” çalışma hayatında temel haklar, istihdam, sosyal güvenlik ve sosyal diyalog çerçevesinde
çalışanların korunmasını ve çalışma koşullarının geliştirilmesini içeren düzenlemeler
getirmektedir. Bu haliyle yalnızca istihdam yaratmanın yeterli olmayacağı aynı zamanda kadın
erkek eşitliği çerçevesinde istihdamın tüm çalışanlara eşit düzeyde ve insan onuruna yakışır bir
çalışma koşulunu sunması da beklenmektedir. Bu çalışmada insan yakışır iş kavramının neleri
içerdiğine dair bir değerlendirme yapıldıktan sonra ölçülmesine yönelik geliştirilen
yöntemlerden bahsedilecektir. Daha sonra istatistiksel veriler ışığında OECD ülkeleri ile
kıyaslanmak suretiyle Türkiye’de insana yakışır işin bir değerlendirilmesi yapılacak ve
Türkiye’nin insana yakışır iş endeksi belirlenecektir.
2. İNSANA YAKIŞIR İŞ
Özellikle son yıllarda dünya genelinde işçiler ayrımcılığa, şiddete ve insan onuruna
yakışmayacak çalışma koşullarına maruz kalmakta, sendikal faaliyetler engellenmekte önemini
yitirmekte ve giderek daha küçük çapta örgütlenmeler nedeniyle baskı güçlerini
kaybetmektedirler. Dünya genelinde ancak gelişmiş ülkelerde mutlu bir azınlık, çalışma
koşulları ve ücretler konusunda yasal düzenlemeler ile korunmaktadır. Buna karşılık hemen
bütün ülkelerde kadınlar çalışma hayatında ayrımcılığa uğramakta, bazı ülkelerde zorla
çalıştırılma, kölelik ve çocuk işçiliğinin en kötü şekillerine rastlanmaktadır. Yaklaşık 250 milyon
İnsana Yakışır İş: Türkiye Açısından Bir Değerlendirme
125
6-14 yaş arası çocuk düzenli olarak çalışmakta, potansiyel üç milyar işgücünün üçte biri işsiz ya
da eksik istihdamda, çalışanların %90’ı hastalık ve sakatlığa karşı yetersiz sosyal güvenliğe
sahip, işsizlerin %75’i hiçbir destek almamaktadır. Her yıl ortalama 250 milyon iş kazası
olmakta, 160 milyon meslek hastalığı vakası görülmekte ve 1,1 milyon insan iş kazası ve meslek
hastalığından ölmektedir. Güvencesizliği, çalışan yoksulluğunu ve insani olmayan çalışma
koşullarını temsil eden enformel sektör dünyanın pek çok bölgesinde genişlemektedir
(Sengenberger, 2001, s. 48).
Bütün bu koşullar altında insana yakışır iş (Decentwork) kavramı ilk kez ILO Direktörü
Juan Somavia tarafından 1999 yılında gerçekleştirilen ILO konferansında dile getirilmiştir.
Somavia özgürlük, eşitlik, güvenlik ve en önemlisi insan hakları çerçevesinde kadın ve erkekler
için insan onuruna yakışır iş olanaklarının arttırılmasının ILO’nun öncelikli hedefleri arasında
olması gerektiğini vurgulamıştır (Ghai, 2005, s. 2). ILO’nun insana yakışır iş konusuna bu kadar
önem vermesi özellikle küreselleşme ve neo-liberal politikalar karşısında zayıflayan işçi
sınıfının giderek daha kötü koşullarda çalışmaya razı olmak zorunda kalmasının neden olduğu
toplumsal yıkımlara duyarlı bir anlayışın ürünü olarak değerlendirilebilir.
Gerçekte insana yakışır iş, 1948 yılında yayınlanan İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesi’nde “kabul edilebilir kalitede istihdamın insana yakışır boyutu” olarak ifade
edilmekteydi. Herkes çalışma hakkına sahiptir, özgürce işini seçebilir ve işsizliğe karşı
korunmalıdır. Hiçbir ayrımcılığa tabi tutulmadan eşit iş için eşit ücret almalıdır. Çalışan
herkesin kendisi ve ailesinin insan onuruna yakışır bir hayat sürmesini sağlayacak adil bir
ücreti hakkı ve sosyal koruma hakkı vardır (Athanasou, 2010, s. 36).
Literatürde “düzgün iş”, “saygın iş”, “İnsan onuruna yakışır iş” ve “uygun iş” gibi
tanımlamalar yapılan insana yakışır iş, “bireylerin çalışma ve istihdam haklarına, iş sağlığı ve
güvenliği koşullarına, sosyal güvenlik olanaklarına ve sendikalar ya da diğer temsil ve katılım
mekanizmaları aracılığıyla kendilerini ifade etme hakları” olarak tanımlanabilir(Işığıçok, 2009,
s. 309).
ILO’ya göre insana yakışır iş; insan haklarının korunduğu, gerekli sosyal koruma ile
birlikte insan onuruna yakışır bir hayat sürmeye yetecek bir ücretin ödendiği, erişimde eşit
koşulların sunulduğu verimli işlerdir. Bu haliyle insana yakışır iş dört temel stratejiye
odaklanmaktadır. Bunlar; çalışma hayatına ilişkin temel haklar, istihdam, sosyal güvenlik ve
sosyal diyalog’dur. Bu noktada temel hedef yalnızca iş yaratmak değil aynı zamanda yaratılan
işlerin kabul edilebilir kalitede olmasıdır (ILO, 1999). Bu kapsamda yalnızca formel sektörde
ücretli istihdam edilenler değil, enformel sektörü de içine alan tüm çalışanlar için insana yakışır
iş amaçlanmaktadır (Rashid, 2012, s. 8).
Bu çerçevede insana yakışır iş şu boyutları ile değerlendirilmektedir; öncelikli olarak iş
olmadan insana yakışır işten bahsetmek mümkün olmayacağı için çalışmak isteyen kadın ve
erkek herkese uygun iş imkânı sunulmalıdır. Bu, çalışanların kendileri ve ailelerinin insanca
yaşamasını sağlayacak bir ücret sunan ve sürdürülebilir kalkınma anlayışı içerisinde
işletmelerin ve ülkelerin rekabet edebilirliğini temin edecek üretken bir iş olmalıdır. İkinci
olarak çalışma özgür iradeye dayanmalıdır. Bireyler çalışmaya ya da belirli çalışma şekillerine
zorlanamaz. Bu kapsamda zorunlu çalışma ve köle işgücünün kabul edilmemesi ve çocuk
işgücünün yaş ve çalışma koşullarının uluslararası normlarda belirlenen kriterlere uyması
gerekmektedir. Ayrıca çalışanların sendika ve benzeri organizasyonlara üye olmaları özgür
iradelerine bırakılmalıdır. Üçüncü olarak çalışanlara işyerinde adil ve hakkaniyetli bir şekilde
davranılmalıdır. Bu durum işyerinde her türlü ayrımcılığın yasaklanması, işe erişimde cinsiyet
ve ırk gibi farkların gözetilmemesi ile çalışma ve aile yaşantısı dengesinin sağlanmasını ifade
eder. Beşincisi ise güvenliktir. Güvenlik kavramı ile çalışanların, çalışma ortamından
126
Davuthan GÜNAYDIN
kaynaklanan kaza ve hastalıklara karşı korunması ile onlara geçimlerini sağlayacak bir gelir ve
emeklilik haklarını kapsayan finansal koruma hakkı kastedilmektedir. Sonuncusu çalışanların
işyerinde saygın bir muameleye maruz kalmaları ve kendilerini ilgilendiren çalışma koşulları
ile ilgili karar süreçlerine dâhil olmalarını ifade eden saygı duyulmadır (Anker, Chernyshev,
Egger, Mehran, ve Ritter, 2002, s. 2).
2.1. Çalışma Yaşamına Ait Temel Haklar
Çalışma yaşamına ait haklar çalışma hayatı içerisinde karşılaşılan karmaşık ilişkileri
açıklayan kurallar ve düzenlemeler olarak değerlendirilebilir. Başka bir ifade ile insana yakışır
işin yasal ve etik çerçevesini oluşturur. Çalışma yaşamına ait haklar on dokuzuncu yüzyıldan
itibaren daha iyi çalışma koşulları sağlanması anlayışı ile gelişmeye başlayan bir kavramdır.
Günümüzde örgütlenme özgürlüğü, ayrımcılığın ve zorla çalışmanın yasaklanması, toplu
pazarlık yoluyla sosyal ve ekonomik haklar, yeterli bir ücret, sosyal sigorta ile iş sağlığı ve
güvenliği gibi geniş bir kapsam içerisinde değerlendirilmektedir (Ghai, 2005, s. 4).
Bu konuda yapılan en kapsamlı düzenleme ILO tarafından 1998 yılında kabul edilen
Çalışma Yaşamının Temel Hakları ve Prensipleri Bildirgesi’dir. Bu bildirge ile dört temel
konuda düzenlemeler yapılmıştır. Bunlar; örgütlenme özgürlüğü ve etkili bir toplu pazarlık
hakkının tanınması, zorla ve ya zorunlu çalışmanın her türlü şeklinin yasaklanması, çocuk
işçiliğinin ortadan kaldırılması ile istihdam ve meslek ayrımcılığının ortadan kaldırılmasıdır
(ILO, 2008, s. 1).
Örgütlenme özgürlüğü ve toplu pazarlık hakkı işçiler ve işverenler arasında güven
duygusunu arttırmanın önemli bir yoludur. Çalışanlara tanınan örgütlenme özgürlüğü
bireylerin katılımcı demokratik haklarını kullanmak suretiyle kendileri ile ilgili ekonomik ve
sosyal konularda alınan karalarda söz sahibi olmalarına neden olmaktadır. Bu haliyle emek
piyasasını yönetmenin en etkili yöntemlerinden biridir. Toplu pazarlık ise örgütlenme
özgürlüğü ile ayrılmaz bir bütündür. İşçilerin ve işverenlerin kendi bağımsız örgütlerini
kurmaları sosyal diyalog ve toplu pazarlık için temel ön koşuldur. Ancak bu temel haklar
dünyanın bütün ülkelerinde kabul edilmiş değildir. Özellikle işçi sendikalarına ve sendikalı
işçilere karşı şiddetin baskının uygulandığı görülmektedir (ILO, 2008, s. 5).
Bu konuda ILO’nun 1948 tarihli 87 numaralı Örgütlenme Özgürlüğü ve Örgütlenme
Hakkının Korunması Sözleşmesi çalışanların ve işverenlerin önceden izin almadan kendi
örgütlerini kurabilmelerini ve kurulan örgütlere üye olabilmelerini ve bu örgütlere müdahale
edilemeyeceği hakkını güvence altına almaktadır. Yine ILO’nun 1949 tarihli 98 numaralı
Örgütlenme ve Toplu Pazarlık Sözleşmesi ile çalışanların istedikleri sendikalara üye
olabilecekleri, üyelikleri nedeniyle herhangi bir yaptırıma maruz kalamayacakları ve ya işten
çıkarılamayacakları ve işverenlerce sendikalara hiçbir müdahalede bulunamayacakları
vurgulanmaktadır (Işığıçok, 2009, s. 320).
Bireyin çalışma hayatındaki en temel özgürlüklerinden biri şüphesiz zorla
çalıştırılamamadır. Zorla çalıştırılma ILO’nun 29 numaralı sözleşmesinde; istemsiz ve baskı
altında yapılan işler olarak tanımlanmaktadır. Zorla çalıştırılan bireyler genellikle aşırı
borçlandırılmakta ya da kölelik benzeri koşullara maruz kalmaktadırlar. Bugün dünyada
büyük çoğunluğunu kadınların oluşturduğu 21 milyon insan zorla çalıştırılmaktadır. Bunların
19 milyonu bireyler ya da işletmeler tarafından çalıştırılırken 2 milyonu devlet ya da suç
örgütleri tarafından çalıştırılmaktadır. Zorla çalıştırılma suretiyle yılda yaklaşık olarak 150
milyar dolarlık bir yasa dışı kar elde edilmektedir. Zorla çalıştırılmanın en çok karşılaşıldığı
sektörler
ise
ev
işleri,
tarım,
inşaat,
imalat
ve
eğlence
sektörüdür
(http://www.ilo.org/global/topics/forced-labour/lang--en/index.htm Erişim: 27.02. 2015). Zorla
çalıştırılma ILO’nun 1930 tarihli 29 numaralı sözleşmesi ile yasaklanmaktadır. Yine ILO’nun
İnsana Yakışır İş: Türkiye Açısından Bir Değerlendirme
127
1957 tarihli 105 numaralı Zorla Çalıştırılmanın Yasaklanması Sözleşmesi de bireylerin siyasal
görüşleri nedeniyle baskı unsuru olarak zorla çalıştırılamayacağı, ekonomik gelişme gibi
gerekçelerle, greve katılanları cezalandırmak suretiyle ya da ırk din ve ulusal farklılıklardan
bahisle zorla çalıştırılamayacağını belirtmektedir (Işığıçok, 2009, s. 320).
Zorla çalıştırılmanın farklı bir boyutu olarak çocuk işçiliği modern dünyanın kabul
etmediği bir durumdur. Fakat uluslararası pek çok düzenlemeye rağmen Dünya’da hala çocuk
işçiliğine ve çocuk işçiliğinin en kötü biçimlerine rastlanmaktadır. Büyük çoğunluğu Asya,
Pasifik ve Sahra Altı Ülkeleri’nde olmak üzere 168 milyon çocuk işçinin olduğu tahmin
edilmektedir.Çocuklar köle olarak, zorla işe alınarak, fahişe olarak, ticarete konu edilerek ve
yasal olmayan faaliyetlere zorlanmak suretiyle çocuk işçiliğinin en kötü biçimlerine maruz
kalmaktadırlar (http://www.unicef.org/protection/files/child_labour.pdf Erişim: 27.02.2015).
Çocuk işçiliğinin önlenmesi için ILO tarafından 1973 tarihinde 138 sayılı Asgari Yaş Sözleşmesi
ile 1999 tarihinde 182 sayılı Çocuk İşçiliğinin En Kötü Biçimlerinin Ortadan Kaldırılması
Sözleşmesi kabul edilmiştir. Bu sözleşmeler ile çocukların temel eğitim yaşından önce
çalıştırılması yasaklanırken, çocuk işçiliğinin en kötü biçimlerinin ortadan kaldırılması için her
türlü tedbirin alınması gerektiği vurgulanmaktadır.
2.2. İstihdam
İstihdam, insana yakışır iş kavramının temelini oluşturmaktadır. Bu kapsamda çalışma
isteği ve yeteneğinde olan herkes için yeterli istihdam olanaklarının yaratılması esastır. İnsana
yakışır iş kavramının temsil ettiği istihdam anlayışı yalnızca formel sektörde ücretli çalışanları
değil kadın, erkek ve çocuk işgücü ile her türlü çalışma modelini kapsamaktadır. Öncelikli
olarak iş özgürce seçilebilmeli, kimseye çalışmaya zorlanmamalı ve ya zorunda bırakılmamalı,
kadın, göçmen ve azınlıklar gibi dezavantajlı gruplarda ayrımcılığa yol açmamalıdır. Diğer
yandan çalışanlara kendileri ve aile bireylerinin ihtiyaçlarını karşılayabileceği düzeyde ücret
ödenmeli, sağlıksız ve tehlikeli çalışma koşulları ve aşırı çalışma saatlerine karşı korunmalıdır.
Çalışanlar temsil hakkına sahip olmalı ve kendilerini ilgilendiren konularda toplu pazarlık ve
benzeri yöntemlerle işverenle yapılan görüşmelere katılabilmelidir (Ghai, 2005, s. 6).
ILO’nun 1964 tarihinde kabul ettiği 122 numaralı özleşmesi, bireylerin çalışma haklarını
özgürce kullandıkları tam istihdam koşullarının yaratılmasını öncelikli hedef olarak
göstermektedir.1995 yılındaki Kopenhag Deklarasyonu’nda da bu teyit edilerek genişletilmiş,
imzacı ülkelerin ekonomik ve sosyal politikalarında öncelikli hedef olarak tam istihdam,
çalışanların ve işverenlerin temel hakları, verimli ve uygun ücretli iş olanaklarının yaratılması
konularına odaklanması istenmiştir. Bu kapsamda ekonomik entegrasyonun aynı zamanda
çalışmak isteyen herkese insana yakışır iş fırsatı sağlama süreci olduğu, daha çok ve daha iyi
işin birbirini dışlayan değil birbirini tamamlayan unsurlar olduğu vurgulanmaktadır
(Sengenberger, 2001, s. 39).
İstihdamın düzeyi ve şekli aynı zamanda ülkelerin ekonomik kalkınmışlık durumu
hakkında bilgi veren en önemli göstergelerden biridir. Gelişmiş ülkeler yüksek istihdam
oranlarına sahip olmakla birlikte genellikle istihdam formel sektörde ücretli çalışan şeklinde
görülmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde ise istihdam olanaklarının yetersizliği yüksek işsizlik
oranlarına neden olmaktadır. Diğer yandan istihdamın ağırlıklı olarak enformel sektörde
yoğunlaşması, çalışanların insana yakışır iş unsurlarını içermeyen çalışma koşullarına maruz
kalmalarına neden olmaktadır.
Enformel sektöryüksek işsizlik, eksik istihdam, yoksulluk, cinsiyet eşitsizliği ve
güvencesiz çalışma ile karakterize bir çalışma biçimidir. Özellikle düşük sermaye, teknoloji,
vasıf ve eğitim gerekliliği nedeniyle görece daha kolay bir gelir yaratma biçimi olarak
ekonomide önemli bir rol oynar. Fakat bireyler enformel ekonomiye girmeyi bir tercih olarak
128
Davuthan GÜNAYDIN
değil hayatta kalmak için temel gelir ihtiyaçlarını karşılamanın zorunlu bir yolu olarak görürler.
Enformel ekonomi, özellikle çalışan yoksul oranı ile insana yakışır işin unsurlarını
barındırmaktan çok uzaktır. Araştırmalar enformel ekonomide çalışanların formel ekonomide
çalışanlara göre daha fazla yoksulluk riski altında olduğunu göstermektedir (Özkul ve
Kanyılmaz, 2012; İçli, 2009). Enformel sektörde istihdam edilenlerin genellikle, eğitim ve beceri
seviyeleri düşüktür ve daha az gelir elde ederler. Diğer yandan güvensiz çalışma koşullarında
daha uzun çalışma saatlerine maruz kalmakta, toplu pazarlık ve temsil haklarından yoksun,
sosyal güvenlik ve sağlık hizmetleri ile emek piyasası koruma yasalarından uzak
çalışmaktadırlar (ILO, 2014, s. 3).
İstihdam konusunda ortaya çıkan bir diğer önemli sorun çalışan yoksulluğudur.
Çalışan yoksulluğu kavramı birey ve hane halkı açısından ele alınmaktadır. Birey çalışan ve
çalışmayan olarak iki sınıflandırmada değerlendirilir. Hane halkı ise, fakir ve fakir olmayan
olarak iki sınıflandırmaya tabidir (Majid, 2001, s. 2). ILO’ya göre çalışan yoksul, çalışan fakat
kendisi ve ailesini günlük 1dolarlık yoksulluk çizgisinin üstüne çekemeyen kişidir. Bir bireyin
çalışan yoksul olarak değerlendirilmesi için kendisinin veya ailesinin yoksulluk eşiğinin
üzerinde bir gelire sahip olması gerekmektedir. Örneğin ailede kişi başına gelir günlük 1
doların üzerinde ise o aile bireylerinden birinin günlük 50 sent kazanması onu yoksul kılmaz.
Buna karşılık birey günlük örneğin 5 dolar kazanıyor fakat ailede çalışmayan 10 birey varsa ve
dolayısıyla birey başına 1 dolardan az gelir düşüyorsa birey çalışan yoksul olarak
değerlendirilir (ILO, 2005, s. 26).
2.3 Sosyal Güvenlik
İnsana yakışır işin en önemli bileşenlerinden biri de sosyal güvenliktir. Çalışma
yaşamının doğal riskleri ile yaşlanma, hastalık ve benzeri sorunlarla karşı karşıya olan
çalışanların ve ailelerinin refahının korunması için sosyal güvenlik sistemleri çok önemli
işlevlere sahiptirler. Dar anlamda sosyal güvenlik tanımlanmış sosyal risklere karşı sağlanan
korumayı ifade ederken geniş anlamda ise her ne sebeple olursa olsun muhtaçlık yaratan bütün
sosyal risklere karşı koruma sağlama anlamına gelmektedir. Dar anlamda sosyal güvenlik
sosyal sigorta sistemi ile sağlanan yaşlılık, malullük, ölüm, işsizlik, hastalık ve iş kazalarına
karşı koruma sağlayan bir hizmetken geniş anlamı ile sosyal sigorta sisteminin sağladığı
korumaya ilave olarak devletin gelir transferi yoluyla yaptığı eğitim, kira ve gıda harcaması
gibi konuları kapsar (Arıcı ve Alper, 2012, s. 4).
ILO’ya göre de insana yakışır işin en önemli unsurlarından biri sosyal güvenliktir.
İnsana yakışır işin öncelikli hedefleri olan özgürlük, eşitlik, güvenlik ve insan onuruna yakışır
koşullar altında kadın ve erkekler için eşit fırsatlar sunma hedefini gerçekleştirmede en önemli
unsur sosyal güvenlik sistemidir. Bu noktada sosyal güvenliğin yalnızca bir işyerinde çalışan
bireyleri değil aynı zamanda toplumsal cinsiyet ideolojisi gereği evde çalışmak zorunda kalan
kadınları da koruması hedeflenmektedir. Bu suretle aynı zamanda cinsiyet eşitliğinin
sağlanmasında da önemli bir işlevi yerine getirmesi beklenmektedir(ILO, 2001, s. 9). Bu
kapsamda sosyal güvenliğin iki boyutundan söz etmek mümkündür. Bunlardan ilki sosyal
güvenliğin yalnızca çalışan bireyler ve ailelerine koruma sağlayan bir mekanizma olmayıp aynı
zamanda koruma kapsamında giremeyen, gerçekte işgücünde olup ücretli istihdam dışında
kalanları kapsayacak kadar geniş bir yapıya sahip olmasıdır. İkincisi ise, geleneksel sosyal
güvenlik konuları dışında yoksulluk ve ekonomik dalgalanmalar ile birlikte doğa ve
insanoğlundan kaynaklanan felaketleri de kapsamına almasıdır (Ghai, 2005, s. 9).
ILO’nun sosyal güvenliğin minimum standartlarının belirlediği 1952 tarihli 102
numaralı Sosyal Güvenlik Sözleşmesi ile dokuz sosyal güvenlik dalından bahsedilmektedir.
Bunlar; tıbbi bakım, hastalık, işsizlik, yaşlılık, iş kazası, aile yardımı, analık, malullük ve
İnsana Yakışır İş: Türkiye Açısından Bir Değerlendirme
129
ölümdür. 2012 yılında kabul edilen 202 numaralı Sosyal Koruma Önerisinde deher bireyin
kapsamlı bir sosyal güvenlik sistemine sahip olmasının bir insanlık hakkı olduğu
tekrarlanmakta ve bireyin yaşamı boyunca en az dört kapsam içinde olması gerektiği
vurgulanmaktadır. Bunlar; Ana-çocuk sağlığı da dahil olmak üzere temel sağlık hizmetlerine
erişim, çocuklar için beslenme, eğitim, bakım ve diğer ihtiyaç duyacağı hizmetler ve malları
temin etmeye yetecek asgari gelir güvencesi, hastalar, işsizler, anneler ve engelliler gibi yeterli
gelir elde edemeyecek durumda olan çalışma çağındaki bireyler için asgari gelir güvencesi ve
yaşlı insanlar için asgari gelir güvencesidir (ILO, 2014c, s. 1).
2.4. Sosyal Diyalog
İnsana yakışır iş içerisinde çalışma huzur ve barışı sağlamakla birlikte toplumsal
uzlaşının da sağlanmasına katkı yapan en önemli gösterge kuşkusuz sosyal diyalogdur. Sosyal
diyalog ILO tarafından;
“ekonomik ve sosyal politikalar açısından ortak çıkarları kapsayan konularda devlet,
işveren ve işçi temsilcileri arasında iki ya da üç taraflı olarak gerçekleşen her türlü
müzakere, danışma ya da basit düzeyde de olsa bilgi alışverişi anlamına gelir. Söz
konusu diyalog, devletin resmen bir taraf olarak mevcut olduğu üçlü diyalog sürecini
ifade edebileceği gibi sadece işçilerle yönetim arasında (veya işçi sendikaları ve işveren
örgütleri arasında) devletin dolaylı olarak mevcut olduğu ya da hiç dahil olmadığı iki
taraflı ilişkileri de ifade edebilir. Sosyal diyalog süreci gayrı resmi ya da
kurumsallaşmış olarak gerçekleşebilir ve genellikle bu iki özelliği aynı anda bünyesinde
barındırır. Ulusal, bölgesel ya da işletme düzeyinde gerçekleşebilir. Süreç; meslekler
arası, sektörel ya da her ikisini de kapsayacak şekilde ilerleyebilir” şeklinde
tanımlanmaktadır (Carls ve Bridgford, 2014, s. 12).
Başka bir ifadeyle sosyal diyalog üretim sürecine katılan aktörlere temsil ve söz hakkı
tanımanın bir yoludur. Özellikle bu sürecin en zayıf tarafını oluşturan işçilere haklarını
savunma, düşüncelerini ve önceliklerini açık bir şekilde söyleme, sosyal ve ekonomi
politikalarında kamu otoriteleri ile üretim sistemindeki diğer otoritelerle müzakerelerde
bulunma ve tartışma hakkı tanır. Böylelikle toplu pazarlık gücünün dengelenmesini sağlar ve
ekonomideki daha zayıf tarafların güçlenmesine hizmet eder. Sosyal diyalog katılımcı
demokrasinin hayati unsurlarından biridir (Ghai, 2005, s. 12).
Sosyal diyalogun başarılı bir şekilde tesis edilebilmesi için öncelikle tarafların
yaşadıkların sorunların ortak olduğu ve bu sorunların çözümünün ancak ortaklaşa çalışma ile
çözülebileceği bilincinde olmaları gerekmektedir. Başka bir deyişle tarafların sosyal diyalogu
uzlaşı sağlamak için bir araç olarak görmeleri gerekmektedir. Ayrıca devletin üçüncü taraf
olarak sosyal diyaloga katılması, karar alma sürecini etkileme ve siyasi lobicilik yapmasına
katkı sağlar. Ayrıca ekonomik ve sosyal politikaların gerçekleştirilmesi süreçlerinin
demokratikleştirilmesine katkı yaparken sosyal çatışmaların azalmasına da yol açar. Diğer
yandan sosyal diyalogun üçlü yapısı devletin işçi ve işveren temsilcilerini müzakereler yoluyla
karar alma süreçlerine dahil etmesi, hayata geçirdiği politikaların kabul edilirliğini arttırdığı
gibi özellikle kriz dönemlerinde tarafların uzlaşmasını sağlayarak çatışmaların azalmasına da
olanak sağlar (Carls ve Bridgford, 2014, s. 13).
Sosyal diyalogun sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesi ancak belirli koşulların varlığına
bağlıdır. Bunlar içerisinde kuşkusuz en önemlisi demokratik bir ortam ve sosyal diyalogun
gerçekleşmesini sağlayacak yeterli yasal düzenlemenin varlığıdır. Ayrıca tarafların güçlü temsil
yapıları ve müşterek bir çıkar doğrultusunda yapıcı bir diyalog için ön yargılardan sıyrılmış
olmaları da gerekmektedir. Fakat gerçekte sosyal diyalog süreci içerisinde işçi ve işveren
tarafının elde etmek istedikleri farklıdır. Özellikle işveren tarafı isteksiz bir politika izlerken işçi
130
Davuthan GÜNAYDIN
tarafının diyalog yaklaşımı sürecin başarılı olması için yeterli değildir. Çünkü taraflar anlaşmak
yerine çıkarları doğrultusunda mücadele etmeyi tercih edeceklerdir. Bu nedenle sosyal
diyalogun karşılıklı çıkarlara hizmet eden ve daha az çatışamaya neden olabilecek eğitim,
eşitlik, ayrımcılık yapmama gibi konularla başlaması süreci yumuşatması açısından önemlidir.
Sosyal diyalog konusunda diğer bir önemli husus da süreç içerisinde alınan kararların
uygulanmasının sağlanıp sağlanamadığıdır. Süreç basitçe bir iletişim ve bilgilendirme olarak
değerlendirilebileceği gibi alınan kararlar yasal dayanaklarla korunabilir (Carls ve Bridgford,
2014, s. 14).
3. ÖLÇÜLMESİ
İnsana yakışır işi ölçmek maksadıyla kabul edilmiş bir yöntem yoktur. Bazılarına göre
insana yakışır iş tanımlanabilir ya da ölçülebilir bir kavram değildir; iyi niyetli bir ifadedir
yalnızca (Anker, Chernyshev, Egger, Mehran, ve Ritter, 2002). ILO Direktörü ’nün 1999 yılında
yaptığı insana yakışır iş açıklaması, emek piyasası fonksiyonlarını anlamamıza yardımcı olacak
ve uluslararası karşılaştırma yapılabilecek yeni ölçütlerin kullanılmasını sağlayacak yeni
çalışmaları da beraberinde getireceği yönünde beklentileri arttırdı. Bu kapsamda insan yakışır
işi değerlendirmeye yönelik ilk çalışma 2001 yılında ILO’nun Latin Amerika ve Karayipler Ofisi
tarafından gerçekleştirildi. 15 ülkeyi kapsayan bu çalışma, insana yakışır işi ölçmeye çalışan
yedi göstergeden ibaretti. Bunlar; İstihdam, işsizlik, enformellik, gelir, endüstriyel ücretler,
asgari ücret, kadın ve erkek arasındaki ücret farklarıdır (Burchell, Sehnbruch, Piasna, ve Agloni,
2014, s. 468).
ILO tarafından 2002 yılında yayınlanan raporda da insana yakışır işin ölçülmesi için on
bir istatistiksel kriter önerilmektedir. Bunlar; istihdam olanakları, kabul edilemez çalışma,
yeterli kazanç ve verimli çalışma, insana yakışır çalışma saatleri, istikrar ve iş güvenliği, çalışma
ve aile yaşantısının kombinasyonu, istihdamda adil muamele, iş sağlığı ve güvenliği, sosyal
koruma, sosyal güvenlik ve insana yakışır işin ekonomik ve sosyal içeriğidir. Son kriter insana
yakışır işin ekonomik ve sosyal içeriğinin anahtar yönlerinin özetlemektedir (Anker,
Chernyshev, Egger, Mehran, ve Ritter, 2002, s. 7).
2002 yılında yapılan başka bir çalışmada da insana yakışır iş, makro, orta ve mikro
olmak üzere üç seviyede endekslerle değerlendirilmektedir. Makro seviye kanuni düzenlemeler
yapmak suretiyle baskısız çalışma, kabul edilebilir güvenlik ve bireysel gelişim için kalıcı
fırsatları çalışan ve ailesine yetecek gelir desteği ile birlikte sunma dönemidir. Bu seviyede
insana yakışır iş göstergeleri; emek piyasası güvenlik endeksi, istihdam güvenlik endeksi, iş
güvenlik endeksi, çalışma güvenlik endeksi, vasıfların yeniden geliştirilmesi endeksi, gelir
güvenliği endeksi ve temsil güvenliği endeksidir İşyeri düzeyi olarak da ifade edilen orta
seviye, insana yakışır işin işletmelerin verimliliğini arttırırken aynı zamanda çalışanlara yeterli
güvenlik olanaklarının sağlandığı seviyedir. Bu seviyede insana yakışır iş göstergeleri; eğitim,
ekonomik eşitlik, ekonomik demokrasi, ayrımcılık yapmama, iş güvenliği ve istihdam
güvenliğidir. Mikro seviye ise, insana yakışır iş ile ilgili her çeşit iş temelli güvenliği yeterli
seviyede iyi çalışma olanakları ile birlikte sahip olma düzeyidir. Mikro seviye göstergeler ise
bireylerin güvenlik seviyelerini gösterir. Bunlar; gelir güvenliği, vasıfları yeniden geliştirilmesi
güvenliği, mesleksel güvenlik, temsil güvenliği ve emek piyasası güvenliğidir. Bunlara sahip
olan bireyler için insana yakışır bir işe sahip olduklarını söyleyebilir (Bonnet, Figueiredo, ve
Standing, 2003, s. 214).
2003 yılında ILO tarafından yayınlanan başka bir raporda da insana yakışır işleri
ölçmek için yedi gösterge önerilmektedir. Bu göstergeler; düşük saat ücreti, isteksiz ya da
ekonomik nedenler için aşırı çalışma saati, işsizlik, çocuk işgücünün bir sonucu olarak okulda
İnsana Yakışır İş: Türkiye Açısından Bir Değerlendirme
131
olmayan çocuklar, genç işsizliği, işgücüne katılımda kadın ve erkek farkı ve emeklilik hakkı
olamayan yaşlılıktır (Bescond, Chataignier, ve Merhan, 2003, s. 180).
Genel olarak insan yakışır işi dört boyutuyla ölçülmektedir. Bunlardan ilki; istihdam
fırsatları ve çalışma koşullarını içeren istihdam boyutudur. İkincisi; sosyal güvenlik göstergeleri
boyutu, üçüncüsü; işyerinde ayrımcılık, zorla çalıştırma ve çocuk işçiliği ile örgütlenme
özgürlüğünü kapsayan çalışan hakları boyutu. Dördüncüsü ise; toplu pazarlık, ekonomik
demokrasi ve ulusal düzeyde işçi örgütlerine katılma özgürlüğünü kapsayan sosyal diyalog
boyutudur (Ghai, 2002, s. 10).
4. TÜRKİYE’NİN İNSANA YAKIŞIR İŞ GÖRÜNÜMÜ
İnsana yakışır iş çerçevesinde Türkiye’de çalışma hayatı incelendiğinde pek çok sorunu
içerdiği gözlenmektedir. Bu sorunlar içerisinde istihdam ve işgücüne katılım oranının düşük
olması, başta genç işsizliği olmak üzere işsizlik oranlarının yüksek olması, ILO ve pek çok
uluslararası sözleşmelerle yasaklanmış olmasına rağmen çocuk işçiliğine ve hatta çocuk
işçiliğinin en kötü biçimlerine rastlanması ve işgücü piyasasının ayrımcılık temelinde
şekillenmesi ilk bakışta sayılabilecek hususların başında gelmektedir. Diğer yandan enformel
sektörün büyüklüğü ve yaygın kayıt dışı çalışmanın sebep olduğu sosyal güvence yoksunluğu,
iş kazası ve meslek hastalıklarının önlenemez artışı, çalışan yoksulluğu ve fazla çalışma
sürelerinin iş ve aile yaşantısı dengesini bozacak kadar uzun olması gibi faktörler Türkiye’de
işlerin “insana yakışmayan” göstergeleridir.
Sorunların derinleşmesine yol açan olan en önemli nedenlerden biri şüphesiz istihdam
oranının düşük olmasıdır. Türkiye ekonomisi 1980’lerden itibaren istihdam yaratma konusunda
istenilen seviyeyi yakalayamamıştır. Bu durum genel olarak üç nedene dayandırılmaktadır.
Bunlardan ilki kırsal bölgelerden göç ile birlikte ekonomide yaşanan yapısal değişikliklerdir. Bu
süreç içerisinde tarımın ekonomik faaliyetlerdeki payı hızla düşerken sanayi ve hizmetler
sektöründe, tarım sektöründe daralan istihdamı karşılayacak yeterli istihdam olanakları
yaratılamamıştır (Dünya Bankası, 2006, s. 2). 1970’lerde tarımın istihdamdaki payı %60’larda
iken 2014 yılında bu oran % 22,4’e gerilemiştir. İkinci olarak işgücü piyasandaki düşük büyüme
hızı sanayi ve hizmetler sektöründeki istihdam ve üretkenlik ilişkisi ile açıklanmaktadır. Son
olarak da işgücü piyasasını düzenlemeye yönelik yasal altyapının ve kurumların istihdam artış
hızının düşük olmasında etkili olduğu düşüncesidir (Tansel, 2012, s. 60). Diğer yandan istihdam
oranın düşük olması genel olarak ekonomide istikrarın sağlanamaması, yetersiz yatırımlar,
emek piyasasında yaşanan aksaklıklar, çalışma çağı nüfus artışının toplam nüfus artış hızından
yüksek olması, vasıfsız işgücü, işgücü piyasası ve eğitim sistemi arasında koordinasyonun
sağlanamaması ve girişimciliğe yeterli desteğin sağlanamaması gibi nedenlerin bir sonucu
olarak da değerlendirilmektedir (DPT, 2007, s. 34). Türkiye’de işgücü piyasasının önemli sorun
alanlarından biri de işgücüne katılım oranının çok düşük olmasıdır. Türkiye’de çalışma
çağındaki her iki kişiden biri ya çalışmamakta ya da çalışmak için bir iş aramamaktadır. OECD
ülkeleri içinde işgücüne katılım oranı en düşük olan ülke Türkiye’dir (%55). Bu durum
kadınlarda daha belirgin bir hale gelmektedir. Aşağıda bu konu daha ayrıntılı bir şekilde ele
alınacaktır.
İstihdam oranının düşük olmasının yan ısıra Türkiye’de işsizlik oranlarının yüksekliği
de dikkat çekmektedir. Son yıllarda %10 dolaylarında seyreden işsizlik oranı ile OECD ülkeleri
arasında en kötü grupta yer almaktadır. Fakat bu noktada düşük işgücüne katılım oranının
işsizlik oranının yükselmesini baskıladığının da altını çizmekte yarar var. Türkiye’de genel
olarak işsizlik yapısal bir hale gelmiştir. Özellikle istihdama yönelik eğitim politikalarının
hayata geçirilememesinin bu duruma büyük etkisi vardır. Diğer yandan tarımsal faaliyetlerin
132
Davuthan GÜNAYDIN
azalmasının da özellikle kentlerde işsizliğin artması üzerinde çok büyük etkisi vardır. Köyde
tarımsal faaliyetler ve ücretsiz aile işçisi olarak istihdam edilen işgücü, kentlerde hizmetler ve
sanayi sektörünün aradığı eğitim ve vasıf düzeyine sahip olmamaları nedeniyle işsizlik sorunu
ile karşı karşıya kalmışlardır. Diğer yandan kentlerde artan göçü karşılayacak yeni istihdam
olanaklarının yaratılamaması ve yukarıda istihdam konusunda bahsedilen nedenler de
işsizliğin artmasına yol açmıştır. Bu süreç içerisinde işsizlikten en çok etkilenenler kadınlar ve
gençler olmuştur. Kadınlar eğitim ve vasıf düzeylerinin yetersizliği ile toplumsal cinsiyet
ideolojisinin kentsel yaşamda daha belirgin bir hale gelmesinin sonucu olarak işsizlikle karşı
karşıya kalmışlardır. Gençler arasında işsizlik daha çok yapısal bir sorun haline gelerek artmış
ve yetişkinlere oranla iki katına çıkmıştır. Genç işsizlik oranı Türkiye’de %18,7’dir. Bu oran
erkeklerde %17, kadınlarda ise %21,9’dur. Tarım dışı genç işsizlik oranı ise %22’dir. Bu oran
erkeklerde %19 kadınlarda %28,4’dir. Özellikle yükseköğrenim gören gençler arasında işsizlik
oranı %29,3’tür. Kadınlarda bu oran %34,4 erkeklerde %23,4’tür (TÜİK, 2014).
Diğer yandan Türkiye’de istihdamın kendisi bile başlı başına bir sorun alanıdır.
Türkiye’de istihdamın yaklaşık olarak üçte biri kayıt dışıdır. Kayıt dışı istihdam, çalışanların
herhangi bir sosyal güvence kapsamına dahil olmamalarının neden olduğu güvencesizliği ifade
ederken aynı zamanda daha düşük ücret ve daha kötü çalışma koşullarını içermektedir.
Türkiye’de kayıt dışı istihdam oranı 2014 yılı için % 34,4’dür. Bu oran tarım sektöründe %80,5,
tarım dışı sektörlerde ise %22,3’dür (TÜİK, 2014). Diğer yandan Türkiye’de kayıt dışılık
ekonomide önemli yer tutmaktadır. Bu yönde yapılan çalışmalar kayıt dışı ekonominin
GSYİH’nın yaklaşık olarak %29,1’ini oluşturduğunu göstermektedir (Avrupa Yaşam ve Çalışma
Koşullarını İyileştirme Vakfı, 2013, s. 1). Çalışma biçimleri açısından değerlendirildiğinde de
kayıt dışı istihdamın yoğun bir şekilde ücretli ve yevmiyeli çalışanlar (%60) ile kendi hesabına
(%30) çalışanlar arasında olduğu görülmektedir.
Türkiye’de çalışma hayatında karşılaşılan pek çok sorun içerisinde belki de en çok
“insana yakışmayan” hali çocuk işçiliğidir. ILO çocuk işçiliği konusunda 1919 yılındaki
Uluslararası Çalışma Konferansı’nın ilk oturumunda 14 yaşından küçüklerin sanayi
işletmelerinde çalıştırılamayacağını belirterek bu konudaki ilk düzenlemesini yapmıştır. 1973
yılına kadar çeşitli düzenlemelerle farklı sektörlerde asgari yaş standartlarını belirleyen dokuz
sözleşme onaylanmıştır. 1973 yılında çocuk işçiliği konusunda en kapsamlı sözleşme olan 138
sayılı Asgari Yaş Sözleşmesi kabul edilmiş ve bu sözleşme ile ülkelerin çocukların
çalıştırılamayacağı yaş aralıklarının belirlenmesi istenmiştir (ILO, 2012b, s. 1). Türkiye bu
sözleşmeyi 1998 yılında imzalayarak asgari çalışma yaşını 15 olarak belirlemiştir. Ayrıca 2001
yılında 182 sayılı En Kötü Biçimlerdeki Çocuk İşçiliğinin Sona Erdirilmesi İçin Acil Eylem
sözleşmesini imzalayarak taraf olmuştur.
Türkiye’de çocuk işgücü durumunu ölçmeye yönelik olarak TÜİK tarafından 1994,
1999, 2006 ve 2012 olmak üzere dört araştırma gerçekleştirilmiştir. Son iki çalışmanın verileri
değerlendirildiğinde 2006 yılında 6-17 yaş grubu çocuklarda istihdam oranı %5,9’dur ve bu yaş
grubunda toplam 890 bin çocuk çalıştırılmaktadır. 2012 yılına kadar geçen sürede çocuk işçiliği
konusunda herhangi bir olumlu ilerleme kaydedilmemiş, 893 bin çalışan çocukla beraber
istihdam oranı aynı kalmıştır. 2006 yılında istihdam edilen çocukların %32’si 6-14, %68’i 15-17
yaş arasındaki çocukları kapsarken bu oranlar 2012 için sırasıyla %32,7 ve %67,3’tür (TÜİK,
2012 ). OECD ülkeleri açısından değerlendirildiğinde Türkiye 6-14 yaş grubunda Şili, Meksika
ve Portekiz’le beraber çocuk işçiliğinin görüldüğü dört ülkeden biridir. UNICEF tarafından
hazırlanan raporda da Türkiye’de çocuk işçiliğinin en kötü biçimlerinden bazılarının hala var
olduğu belirtilmektedir. Çocuklar özellikle tarımda mevsimlik işlerde aileleriyle birlikte,
İnsana Yakışır İş: Türkiye Açısından Bir Değerlendirme
133
sokaklarda, sanayi ve hizmetler sektöründe sürekli ve tehlikeli işlerde çalışmaktadırlar
(http://unicef.org.tr/sayfa.aspx?id=33vemnid=65ved=1vedil=trErişim:9.2.2015).
Tablo 2: İnsana Yakışır iş İstihdam göstergeleri
İşsizli
k
Oranı
(2013)
Sıra
İşgücüne
Katılım
Oranı
(2013)
Sıra
Genç
İşsizlik
Oranı
(2013)
Sıra
İstihdam
Eğitim ya
da
Öğretimde
Olmayan
Genç
Nüfus
Oranı
(2013)
Avusturalya
5,7
9
74,1
13
12,2
9
4,7
Avusturya
4,9
5
72,3
16
9,2
4
7,1
Belçika
8,4
18
67,5
24
23,7
22
12,7
Kanada
7,1
13
78,1
6
13,7
11
13,4
Şili
6,2
10
66,4
28
16,1
14
--Çek Cumhuriyeti
7,0
12
72,9
15
19,0
17
9,1
Danimarka
7,0
12
78,1
6
13,1
10
6,0
Estonya
8,6
19
75,1
10
17,9
15
11,3
Finlandiya
8,2
17
74,8
12
20,0
18
9,3
Fransa
9,9
21
71,2
19
23,9
23
11,2
Almanya
5,3
8
77,5
7
7,9
2
6,3
Yunanistan
27,5
31
68,0
23
58,3
30
20,4
Macaristan
10,3
25
65,1
26
27,2
24
15,4
İzlanda
5,1
7
86,6
1
10,7
7
5,5
İrlanda
13,9
27
70,1
21
29,6
27
16,1
İsrail
6,2
10
71,6
18
10,5
6
15,7
İtalya
12,3
26
64,4
29
40,0
29
22,2
Japonya
4,0
3
74,9
11
6,9
1
3,9
Kore
3,1
1
66,6
27
9,3
5
--Lüksemburg
6,9
11
66,9
25
15,5
12
5,0
Meksika
5,0
6
64,3
30
9,2
4
18,2
Hollanda
5,7
9
79,7
4
11,0
8
5,1
Yeni Zelanda
6,2
10
78,1
6
15,8
13
11,9
Norveç
3,5
2
78,3
5
9,2
4
5,6
Polonya
10,3
25
67,0
25
27,3
25
12,2
Portekiz
16,3
29
73,0
14
28,1
26
14,1
Slovakya
14,2
28
69,8
22
33,6
28
13,7
Slovenya
10,1
24
70,5
20
21,6
20
9,2
İspanya
26,2
30
75,3
9
55,5
29
18,6
İsveç
8,0
16
81,1
3
23,6
21
7,4
İsviçre
4,1
4
83,3
2
8,5
3
7,1
Türkiye
9,7
20
55,0
31
18,7
16
25,5
Birleşik Krallık
7,7
15
77,4
8
20,9
19
13,3
ABD
7,4
14
72,
17
15,5
12
---Kaynak: ILOSTAT verilerinden yararlanılarak yazar tarafından hazırlanmıştır.
Sıra
Ortala
ma
Ort.
sıra
Çocuk
İşgücü
6-14
2
9
17
19
--11
7
15
13
14
8
27
22
5
24
23
27
1
--3
25
4
15
6
16
21
20
12
25
10
9
28
18
---
8,25
8,50
20,25
12,50
17,33
13,75
8,75
14,75
15,00
19,25
6,25
27,75
24,25
5,00
24,75
14,25
27,75
4,00
11,00
12,75
16,25
6,25
11,00
4,25
22,75
22,50
22,00
19,00
23,50
12,50
4,50
23,75
15,00
14,33
6
7
21
10
18
12
8
15
16
20
5
29
27
4
28
13
29
1
9
11
17
5
9
2
24
23
22
19
25
10
3
26
16
14
--------2,9
------------------------------6,3
--------3,4
----------2,6
-----
134
Davuthan GÜNAYDIN
Türkiye’nin çalışma hayatı ile ilgili değerlendirmeler yaparken gözden kaçırılmaması
gereken hususlardan biri de ülkedeki gelir eşitsizliği konusudur. Toplumsal uzlaşının ve
refahın en temel belirleyicilerinden olan gelir eşitsizliği konusunda Türkiye’nin iyi durumda
olduğunu söylemek pek mümkün değildir. Başka bir ifadeyle eşitlikten çok uzak bir durum arz
ettiğini söylemek yanlış olamayacaktır. Gelir eşitsizliğini ölçen önemli göstergelerden biri olan
Gini katsayıları karşılaştırıldığında Türkiye 0,41 ile Şili (0,50) ve Meksika’nın (0,48) ardından
OECD ülkeleri arasında en kötü durumdaki üçüncü ülke olduğu görülmektedir. Nüfus
dilimleri halinde gelir eşitsizliği değerlendirildiğinde ise, nüfusun en zengin %10 ile en fakir
%10’u arasındaki oran OECD ortalaması 9,6’ya 1’ken bu oran Türkiye’de 15,2’ye 1’dir. Ayrıca
Türkiye’de fonksiyonel gelir türlerinin gelirlerindeki artış oranlarını ölçmek için yapılan
çalışmada 2007- 2011 yılları arasında emek gelirinin yıllık ortalama %3,7, emekli gelirinin %1,6
arttığı tespit edilirken faiz gelirinin %45,6 oranında artış gösterdiği belirlenmiştir. Bu durum
ücretli çalışanlar karşısında özellikle faiz geliri elde edenler lehine makasın sürekli açıldığını
göstermektedir (Selim ve Günçavdı, 2014, s. 61).
Bu veriler ışığında çalışmanın yoksulluğu ve gelir eşitsizliğini azaltmaya yetmediğini
söylemek pek yanlış olmayacaktır. Türkiye’de çalışan yoksulluğunu ölçmek maksadıyla TÜİK
tarafından 2002-2009 yılları arasında işteki konuma göre yoksulluk istatistikleri yayınlanmıştır.
Fakat 2009 yılından sonra kapsamı daraltılarak işteki konuma göre yoksulluk oranları
verilmemeye başlanmıştır. Bu veriler incelendiğinde 2002 yılında yoksulluk oranları ücretlimaaşlı (%13,64), yevmiyeli (%45,01), kendi hesabına çalışan (%29,91) ve ücretsiz aile işçisi
(%35,33) olarak hesaplanmıştır. En son verileri yayınlanan 2009 yılı araştırmasına göre ise bu
oranlar sırasıyla, yüzde 6,05, yüzde 26,86, yüzde 22,49 ve yüzde 29,58 olarak gerçekleşmiştir
(http://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?alt_id=1013
Erişim:
9.2.2015).
Genel
olarak
değerlendirildiğinde 2002 yılından itibaren çalışanlar arasında yoksulluk oranlarının düşüş
eğilimi içerisinde olduğu görülmekle birlikte 2009 yılında Türkiye’de ortalama yoksulluk
oranının %15,2 olarak gerçekleşmesi çalışan yoksul oranını değerlendirme açısından dikkat
çekicidir. Çalışan yoksulluğu açısından değerlendirildiğinde Türkiye (%17,8) OECD ülkeleri
arasında Meksika’dan (%19,0) sonra en kötü durumda olan ülkedir.
Bu bilgiler
ışığında Türkiye’de çalışmanın yoksulluğu engelleyemediği
değerlendirilebilir. Bu noktada bireylerin çalışıyor olmalarının onları yoksulluktan
kurtulmalarına yetmemeleri gerçeği karşısında yalnızca istihdam yaratmaya yönelik
politikaların yeterli olmadığı aynı zamanda insana yakışır iş çerçevesinde emek piyasasının
düzenlenmesi gerektiği açıktır (Buğra, 2015).
Bu düzenlemeler içerisinde çalışma süreleri kuşkusuz en önemli gerekliliklerden
biridir. Her ne kadar yasal olarak haftalık çalışma süresi işçiler için 45 saat, kamu görevlileri için
40 saat olsa da Türkiye, haftalık ortalama 47 saat çalışma süresi ile OECD ülkeleri arasında en
çok çalışılan ülke konumundadır. DİSK tarafından yapılan araştırmaya göre1988 yılında
haftada 50 saatten fazla çalışanların tüm ücretliler içerisindeki payı%28,9 iken bu oran sırasıyla
1999 yılında %36,7’ye 2008 yılında %46,6’ya yükselmiştir(DİSK, 2010, s. 8). Haftada 50 saat ve
daha fazla çalışma süreleri en çok toptan ve perakende satış sektöründe görülmektedir. Bu
sektörü %58,8 ile endüstri, %63,9 ile inşaat ve %75 ticaret sektörü izlemektedir (Toksöz, 2008, s.
36). Bu durum Türkiye’de belirlenen yasal sürelerinin tek başına bireyleri yoksulluktan
uzaklaştırmaya yetmediği gibi çalışılan sürenin arttırılmasının da bu durumu değiştirmediğini
göstermektedir.
Gerçekte normal çalışma süreleri dışında yapılan çalışmanın ek ödemeler ve fazla mesai
ücreti şeklinde elde edilen gelirler yoluyla çalışanların refahını arttırması beklenmektedir. Fakat
çalışma süresinin uzamasının çalışanlar açısından beklenen gelir artışı sağlamadığı bir
İnsana Yakışır İş: Türkiye Açısından Bir Değerlendirme
135
gerçektir. Bu durumun en önemli nedeni olarak özellikle işverenin mesai ücreti ödemeden ya
da çok aza mesai ücreti ödeyerek çalışma sürelerini keyfi olarak uzatabilmesi yönündeki yasal
düzenlemelerin varlığı gösterilmektedir (Candaş, 2010, s. 69).
OECD ülkeleri içerisinde Türkiye haftalık en fazla çalışma süresine sahip olmakla
birlikte aynı zamanda haftalık aşırı çalışma süresi olarak değerlendirilen 48 saatten fazla çalışan
işçilerin oranı (%39,7) ile en kötü durumdaki ülke konumundadır. Fazla çalışma çalışanlar
açısından yoksulluktan kurtulmak için yeterli bir ücret almayı sağlayamadığı gibi aşırı çalışma
süreleri aile ve çalışma dengesini bozarak yapılan işi insana yakışır iş olmaktan
uzaklaştırmaktadır. Ayrıca aşırı çalışma süresi zihinsel ve bedensel sağlığa zarar verebilmekte,
verimi düşürmekte, yetersiz ücretin ve istihdamın bir göstergesi olmaktadır (Anker,
Chernyshev, Egger, Mehran ve Ritter, 2002, s. 30).
Diğer yandan zamana bağlı eksik istihdam verileri açısından Türkiye’nin OECD
ülkeleri arasında %2 ile nispeten iyi bir durumdadır. Zamana bağlı eksik istihdam TÜİK
tarafından “Referans haftasında istihdamda olan, esas işinde ve diğer işinde/işlerinde toplam
olarak 40 saatten daha az süre çalışmış olup, daha fazla süre çalışmak istediğini belirten ve
mümkün olduğu takdirde daha fazla çalışmaya başlayabilecek olan kişilerdir”şeklinde
tanımlamaktadır
(http://www.tuik.gov.tr/MicroVeri/Hia_2011/turkce/metaveri/tanim/index.htmlErişim:
1.2.2015). Bu kapsamda 40 saatten az çalışma durumu incelendiğinde özellikle eğitim ve tarım
sektöründe daha çok yaşandığı görülmektedir. Tarım sektöründe çalışma döneminin özellikle
hasat mevsiminde olduğu değerlendirildiğinde kadınların %52’si erkeklerin ise %34’ünün
haftalık 40 saatten az çalıştığı görülmektedir. Eğitim sektöründe ise çalışanların yaklaşık olarak
yarısı kamu görevlisidir ve genel olarak sektörde %29 oranında haftalık çalışma süresi 40
saatten azdır. Diğer sektörlerde 40 saatten az çalışma durumu oldukça kısıtlıdır (Toksöz, 2008,
s. 36).
136
Davuthan GÜNAYDIN
Tablo 3: İnsana Yakışır iş istihdam göstergeleri 2
Zamana Sı Haftalık
Sı Haftalık
Sı Çalışan
Dayalı
ra Fazla
ra Ortalama ra Yoksulluk
Eksik
Çalışma
Çalışma
Oranı
İstihda
Oranı
Süresi
(2011)*
m
(48 saatten
Saat
Oranı
Fazla)
(2013)
(2013)
(2013)
Avustralya
7,9
19 13,4
21 33,9
3
4,3
Avusturya
4,2
12 7,1
13 36,5
13 7,1
Belçika
4,7
13 4,8
3
37,3
15 4,5
Kanada
1,9
4
9,7
17 32,8
2
8,6
Şili
----- 14,5
22 40
26 14,3
Çek Cumhuriyeti
0,8
1
8,2
15 39,5
23 4,3
Danimarka
3,2
10 6,2
9
35,3
6
4,0
Estonya
1,3
2
38,7
28 38,7
19 8,4
Finlandiya
4,9
14 4,9
4
36,2
11 3,5
Fransa
9,5
22 6,8
11 36,2
11 7,2
Almanya
5,0
15 7,0
12 35,6
8
3,1
Yunanistan
8,2
20 6,4
10 41,2
28 14,1
Macaristan
2,7
8
4,1
2
38,8
20 7,6
İzlanda
----- 16,5
24 39,8
25 5,3
İrlanda
10,2
23 5,8
7
35,5
7
9,4
İsrail
3,1
9
15,0
23 39
21 15,0
İtalya
4,9
14 3,7
1
36,4
12 11,2
Japonya
5,1
16 21,1
25 39,5
23 12,9
Kore
1,4
3
30,9
27 44,6
30 --Lüksemburg
2,3
7
8,7
16 38
17 7,7
Meksika
8,5
21 27,5
26 42,4
29 19,0
Hollanda
2,1
6
5,4
6
31,9
1
6,4
Yeni Zelanda
3,1
9
13,2
20 34,0
4
4,8
Norveç
3,2
10 4,9
4
34,5
5
6,4
Polonya
3,5
11 7,2
14 40,2
27 9,4
Portekiz
10,2
23 8,7
16 38,6
18 9,3
Slovakya
2
5
7,2
14 39,6
24 5,9
Slovenya
6,2
18 7,2
14 39,1
22 5,7
İspanya
11,2
24 6,1
8
37,5
16 11,9
İsveç
5,1
16 5,1
5
36,0
10 6,3
İsviçre
5,3
17 11,4
19 36,9
14 --Türkiye
2
5
39,7
29 46,9
31 17,8
Birleşik Krallık
7,9
19 10,9
18 35,8
9
5,4
ABD
4,9
14 ----- 38,6
18 11,7
Kaynak: ILOSTAT verilerinden yararlanılarak yazar tarafından hazırlanmıştır.
Sı
ra
Ortalama
Ort.
Sıra
Gini
Katsa
yısı†
4
13
5
18
27
4
3
17
2
14
1
26
15
7
20
28
21
25
--16
30
12
6
12
20
19
10
9
24
11
--29
8
23
11,75
12,75
10,25
10,25
25,00
10,75
7,00
16,5
7,75
12,75
9,00
21,00
11,25
18,66
14,25
18,25
12,00
22,25
20,00
14,00
26,5
6,25
9,75
7,75
18,00
19
13,25
15,75
18,00
10,50
16,66
23,5
13,5
18,33
9
11
5
5
28
7
2
17
3
11
4
25
8
22
15
20
10
26
24
14
29
1
4
3
19
23
12
16
19
6
18
27
13
21
0,324
0,282
0,264
0,316
0,503
0,256
0,253
0,323
0,261
0,309
0,293
0,335
0,290
0,251
0,302
0,377
0,321
0,336
0,307
0,276
0,482
0,278
0,323
0,250
0,304
0,341
0,261
0,245
0,344
0,273
0,289
0,412
0,344
0,389
İnsana yakışır işin bir diğer göstergesi olan kamu sosyal güvenlik harcamaları açısından
değerlendirildiğinde ise Türkiye’nin OECD ülkeleri içerisinde yine en kötü durumdaki ülkeler
kategorisinde olduğu görülmektedir. Gerçekte Türkiye Cumhuriyeti Anayasası gereği bir
sosyal devlettir. Anayasada “herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir ve Devlet, bu güvenliği
*
†
OECD (2014), Income Inequality Update, Risingın Equality: Youth and Poor Fallfurther Behind, June 2014
A.g.e.
22
11
7
19
31
5
4
21
6
18
14
23
13
3
15
27
20
24
17
9
30
10
21
2
16
25
6
1
26
8
12
29
26
28
İnsana Yakışır İş: Türkiye Açısından Bir Değerlendirme
137
sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar” denmek suretiyle sosyal güvenliğin temel
insan hakkı olduğu vurgulanmaktadır. Ancak Türkiye’de evrensel kapsayıcılığa sahip bir
sosyal güvenlik sisteminden bahsetmek güç olduğu gibi sosyal güvenlik sisteminin zayıf yapısı
ve yerleşik bir sosyal güvenlik anlayışının olmayışı da önemli bir sorundur. Koray (2005, s.
133)’a göre “Türkiye’de sosyal devlet anlayışı ve niteliğinin gelişmesine büyük ihtiyaç gösteren
koşullar olmasına karşın, yalnızca ekonomik yetersizlikler değil, ondan da önemlisi bu yönde
gelişmeyi sağlayacak toplumsal güçlerin zayıflığı önemli bir eksikliktir
Türkiye’de güçlü bir sosyal güvenlik sisteminin varlığından söz etmek mümkün
değildir. Bu durum sosyal güvenlik sisteminin gelir ve gider dengesinin sağlanamamasının bir
sonucu olarak değerlendirilmektedir. Özellikle çalışanların SGK’ya bildirilmemesi, gün
sayılarının eksik bildirilmesi ya da prime esas kazancın eksik bildirilmesi şeklindeki kayıt dışı
istihdamın yaygınlığı, genç yaşta emeklilik hakkının tanınmasının neden olduğu aktif-pasif
dengesinin bozulması, prim tahsilinde ve fon değerlendirmesinde yetersizlikler Türkiye’de
sosyal güvenlik sisteminin temel sorun alanlarını teşkil etmektedir (Erol, 2014, s. 48-53; Acar ve
Kitapçı, 2008, s. 87).
Bu kapsamda Kamu sağlık harcamalarının da yeterli düzeyde olduğundan bahsetmek
güçtür. OECD ülkeleri arsında %4,2 ile Meksika (%1,8), Şili (%3,4) ve İsrail (%3,9)’ile beraber en
az kamu sağlık harcaması yapan ülkelerden biridir. Aslında Genel Sağlık Sigortası
uygulamasına geçildiği tarihten itibaren sağlık hizmetlerine erişimin artması ve teminat
paketinin genişletilmesi ile (Kalkınma Bakanlığı, 2014, s. 5) sağlık harcamalarının GSYH
içerisindeki payı bir artış trendine girse de sağlık hizmetlerinin kapsamı ve erişimi konusunda
henüz yeterli düzeye erişilememiştir.
138
Davuthan GÜNAYDIN
Tablo 4: İnsana yakışır iş sosyal güvenlik göstergeleri
Kamu
Sosyal
Güvenlik
Harcama
sı
% GSYH
(2012)
Sır
a
Kamu
Çalışma
Çağındak
i
Nüfus
Gelir
Desteği
% GSYH
(2012)
4,8
5,1
8,2
4,6
1,5
3,7
Sır
a
Kamu
Sağlık
Harcamas
ı
% GSYH
2012
Sır
a
Kamu
Emeklilik
Sır
a
Ortalam
a
Ort
.
Sır
a
30
4
11
29
33
13
20,00
6,50
4,75
18,75
28,50
17,00
25
3
2
23
31
20
21
18
10
3
8
2
12
33
26
28
1
11
32
14
32
24
27
8,75
20,25
8,75
4,00
9,75
10,5
14,00
21,00
15,25
24,75
8,50
13,25
28,25
13,25
29,5
11,5
14,25
6
26
6
1
7
9
17
27
19
29
5
16
30
16
32
14
18
25
7
5
17
6
9
16
20
15
23
17,25
17,00
11,00
19,25
10,00
7,25
11,25
17,50
23,50
12,75
21
20
12
24
8
4
13
22
28
15
19
17,00
20
Harcamas
ı
%GSYH
(2012)
Avustralya
18,3
25
10
6,1
15
3,6
Avusturya
27,7
5
8
6,7
9
13,2
Belçika
29,4
3
2
8,0
3
10,2
Kanada
17,4
28
12
7,2
6
4,5
Şili
10,2
32
24
3,4
25
3,1
Çek
20,1
22
19
6,2
14
8,9
cumhuriyeti
Danimarka
30,1
2
7,9
3
6,7
9
6,2
Estonya
16,8
29
4,3
14
4,5
20
6,9
Finlandiya
28,3
4
6,5
4
5,7
17
10,3
Fransa
31,0
1
4,7
11
8,6
1
13,8
Almanya
25,5
10
3,8
18
8,0
3
10,6
Yunanistan
25,7
9
3,0
21
6,6
10
14,5
Macaristan
22,6
16
4,9
9
4,9
19
10,0
İzlanda
18,1
26
5,3
7
5,6
18
2,1
İrlanda
22,3
18
8,3
1
5,8
16
5,3
İsrail
15,2
30
3,9
17
3,9
24
4,7
İtalya
27,5
6
3,3
20
7,0
7
15,8
Japonya
23,1
14
2,3
23
7,7
5
10,2
Kore
9,6
33
1,1
25
4,1
23
2,5
Lüksemburg 22,5
17
6,2
6
5,8
16
7,7
Meksika
7,7
34
0,9
26
2,8
26
1,8
Hollanda
23,5
13
6,4
5
7,9
4
5,5
Yeni
21,0
20
5,1
8
8,4
2
5,1
Zelanda
Norveç
21,8
19
5,3
7
5,6
18
5,4
Polonya
20,1
21
3,3
20
4,5
20
10,8
Portekiz
24,8
11
4,2
15
6,3
13
13,0
Slovakya
18,1
27
4,2
15
5,6
18
7,0
Slovenya
24,0
12
4,8
10
6,4
12
11,4
İspanya
26,8
8
6,5
4
6,8
8
10,5
İsveç
27,2
7
4,5
13
6,7
9
7,4
İsviçre
19,3
23
4,1
16
6,5
11
6,6
Türkiye
12,2
31
0,4
27
4,2
21
7,5
Birleşik
22,7
15
5,1
8
7,7
5
5,6
Krallık
ABD
18,7
24
2,4
22
8,0
3
6,7
Kaynak: ILOSTAT verilerinden yararlanılarak yazar tarafından hazırlanmıştır.
Türkiye’de çalışma hayatı ile ilgili en temel sorun alanlarından biri belki de en önemlisi
kadın emeğidir. Türkiye’de kadınların iş gücüne katılım oranı benzer gelişmişlik seviyesine
sahip çoğu ülkeden düşüktür. Küresel Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Raporuna göre Türkiye’de
İnsana Yakışır İş: Türkiye Açısından Bir Değerlendirme
139
kadınlar %32 ile ancak erkeklerin %43’ü kadar işgücüne katılmaktadır. Bu oran ile 145 ülke
arasında 128’inci sıradadır ( World Economic Forum, 2014, s. 64). OECD ülkeleri içinde ise
%33,1 ile açık ara en kötü ülke konumundadır. Bu noktada yaygın kabul gören anlayış
kadınların emek piyasasında kendilerini birincil işgücü olarak görmedikleri, çalışmayı zorunlu
ve geçici bir durum olarak algıladıkları, esas iş olarak kendilerine ev işlerini gördükleri ve bir
tercih durumunda evi işe tercih edecekleri yönündedir (Uşen ve Delen, 2011, s. 129). Bu durum
özellikle Türkiye’de toplumsal cinsiyet ideolojisinin kadınlara biçtiği statünün bir sonucu
olmakla birlikte, ekonomik faaliyetlerden elde edeceği gelirin ev işleri ile çocuk ve yaşlı bakımı
gibi dışarıdan satın almak zorunda kalacağı hizmetlerin maliyetlerinden daha az olması (Gürel,
Acar, ve Uysal, 2011, s. 2; DPT, Dünya Bankası, 2009, s. 29)ve ya bu konularda yeterli bakım
imkanlarının sunulamaması(Avrupa Komisyonu, 2014, s. 41), medeni durum ve kentsel
hayatla birlikte kadınların özellikle formel sektörde istihdam edilmelerini sağlayacak yeterli
eğitim ve beceriye sahip olmamaları gibi faktörlerle daha da belirgin bir hale getirmektedir
(Kılıç ve Öztürk, 2014, s. 127; DPT, 2007, s. 35). Diğer yandan kadın istihdamının en yaygın
biçimi olan tarımsal istihdamın genel olarak azalan bir seyir izlemesi ve kadın işgücünün tercih
ettiği yarı-zamanlı işlerin şehirlerde yeterince yaratılamaması da kadınların işgücüne katılım
oranını düşürmektedir (Dayıoğlu ve Kırdar, 2010, s. 56).
İşgücüne katılım oranının çok düşük olmasının yanı sıra toplumsal cinsiyet eşitliği
konusunda Türkiye pek parlak olmayan bir durumla karşı karşıyadır. Küresel Toplumsal
Cinsiyet Eşitliği Raporu’na göre Türkiye benzer ekonomik gelişmişlik düzeyine sahip pek çok
ülkeden kötü durumdadır. 2006 yılında küresel toplumsal cinsiyet eşitsizliği sıralamasında 115
ülke arasında 105’inci sırada bulunan Türkiye, 2014 yılında 142 ülke arasında 125’inci sıraya
yerleşmiştir. Bu kapsamda diğer parametreler değerlendirildiğinde; ücret eşitliği açısından
kadınlar erkeklerin %62’si kadar ücret alarak 82’nci sırada, erkeklerin yaklaşık %39’u kadar
gelirle 120’nci sırada, kanun yapıcılar ve üst düzey yönetici olarak%11 istihdam oranı ile
111’inci sırada, %92’likkadın okuma yazma oranı ile de 102’nci sıradadır. Avrupa ve Orta Asya
kategorisinde değerlendirilen Türkiye bu haliyle en kötü durumdaki ülkedir. Ait olduğu üst
orta gelir grubuna dâhil ülkeler arasında da sondan ikinci durumdadır (World Economic
Forum, 2014, s. 13-68).
Kadınların emek piyasasında yaşadıkları eşitsizliklerden bir diğeri de kadın işi olarak
tanımlanan düşük statülü, güvencesiz, düşük ücretli ve geçici statüde çalışmalarıdır. Kadın
işgücünün sektörel dağılımına baktığımızda %50,3 ile hizmetler sektörünün yoğunlukta olduğu
görülmektedir. Hizmetler sektörünü %32,5 ile tarım, %16,3 ile sanayi ve %1 ile inşaat sektörü
izlemektedir (TÜİK, 2015). Kadınlar sanayi sektöründe tekstil, tütün gibi emek yoğun işlerde
çalışırken hizmet sektöründe bankacılık, sigortacılık ve satış elamanı gibi görece düşük nitelikli
ve düşük ücretli işlerde çalışmaktadırlar (Parlaktuna, 2010 , s. 4). Diğer yandan yasal olarak
hiçbir ayrımcılığın yapılamayacağı kamu sektöründe de kadınlar daha düşük statülü işlerde
çalışmaktadırlar. Kamuda müsteşar, müsteşar yardımcısı, vali, başkanlık müşaviri, bağlı kurum
başkanı, bağlı kurum başkan yardımcısı, genel müdür, genel müdür yardımcısı, kurul başkanı,
kurul üyeleri, kurum bünyesindeki başkan, daire başkanı, bölge müdürü, bölge müdür
yardımcısı, il müdürleri,yüksek yargı başkanları gibi üst düzey kadın personel sayısı %9,4,
Cumhuriyet savcılarının %6,5’ihakimlerin %36’sı, büyük elçilerin %13,9’u, rektörlerin %8,3’ü,
polislerin %5,8’i kadındır (http://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?alt_id=1068 Erişim:11.02.2015).
Ayrıca kadınlar ücret konusunda da işgücü piyasasında eşitsizliklerle karşı karşıyadır.
Yapılan araştırmalar ücretlerinin belirlenmesinde cinsiyetin önemli bir faktör olduğunu
göstermektedir (Parlaktuna, 2010 , s. 1221; Kuyzu, 2007, s. 81). Emek piyasasında kadınların
yoğun olarak çalıştığı işlerin düşük statülü ve düşük beceri seviyeli işler olarak kabul edilmesi
140
Davuthan GÜNAYDIN
kadınların düşük ücretlerle çalıştırılmalarına neden olmaktadır. Ayrıca kadınların yeterli
kıdeme sahip olmamaları ve kendilerini emek piyasasında geçici olarak kabul etmeleri gibi
nedenlerle daha düşük ücretlerle çalışmaya razı olmaktadırlar (Özkan ve Özkan, 2010).
Kadın istihdamı ile ilgili bir diğer önemli sorun kayıt dışı çalışan kadınlardır.
Türkiye’de 2014 yılı itibariyle kayıt dışı istihdam oranı %33’dür. Erkek istihdamında kayıt
dışılık %27,5’ken kadınlarda bu oran %48’dir. Kayıt dışılık en çok ücretsiz aile işçileri arasında
görülmektedir. Ücretsiz aile işçiliği kadın istihdamının %28’ini oluştururken bunun %93,9’u
kayıt dışıdır. Kadınların daha çok tarım sektöründe kayıt dışı çalıştığı görülürken tarım dışı
sektörlerde de %25,5 gibi yüksek bir oranda kayıt dışıdırlar (KEİG, 214, s. 17).
Tablo 5: İnsana yakışır iş cinsiyet eşitliği göstergeleri
Avusturalya
Avusturya
Belçika
Kanada
Şili
Çek
cumhuriyeti
Danimarka
Estonya
Finlandiya
Fransa
Almanya
Yunanistan
Macaristan
İzlanda
İrlanda
İsrail
İtalya
Japonya
Kore
Lüksemburg
Meksika
Hollanda
Yeni Zelanda
Norveç
‡
Kadın
işgücün
e
Katılım
Oranı
(2012)
Sır
a
Sır
a
Kadın
İşsizlik
Oranı
(2013)
Sır
a
Kadın
Erkek
Ücret
Eşitliği
Oranı
(2014)‡
Sır
a
Ortalama
Ortalam
a
Sıra
13
15
25
6
30
21
Yöneti
m
Yetkisi
Olan
Kadın
istihda
m
Oranı
(2012)
9,0
3,0
4,7
7,1
5,3
2,8
72,2
71,4
61,7
76,3
56,9
64,5
3
21
14
5
11
23
5,6
5,1
8,1
6,4
7,0
8,1
8
7
17
10
13
17
0,66
0,52
0,72
0,72
0,50
0,53
9
18
4
4
20
17
8,25
15,25
15
6,25
18,50
19,50
5
17
16
4
21
22
77,0
74,4
74,5
67,2
71,7
58,9
58,7
86,3
63,1
69,1
54,7
69,3
59,7
63,2
49,5
75,2
75,6
77,9
5
10
9
20
14
28
29
1
23
18
31
17
27
22
32
8
7
4
1,6
6,5
3,4
6,2
3,2
2,4
5,0
7,5
5,3
5,4
2,4
0,5
2,4
1,6
4,7
11,7
4,3
25
7
18
8
20
24
13
4
11
10
24
--26
24
25
14
2
15
7,4
8,1
8,2
9,8
4,9
31,5
9,4
5,1
10,2
5,8
13,4
3,6
2,9
7,5
5,0
6,6
6,9
3,3
14
17
18
20
5
29
19
7
21
9
25
3
1
15
6
11
12
2
0,71
0,60
0,76
0,50
0,63
0,65
0,50
0,74
0,72
0,47
0,48
0,68
0,51
0,74
0,54
0,67
0,72
0,79
5
14
2
20
12
10
20
3
4
22
21
7
19
3
16
8
4
1
12,25
12
11,75
17
12,75
22,75
20,25
3,75
14,75
14,75
25,25
9
18,25
16
19,75
10,25
6,25
5,5
12
11
10
19
13
27
25
1
15
15
29
6
20
18
23
8
4
2
World Economic Forum, 2014
İnsana Yakışır İş: Türkiye Açısından Bir Değerlendirme
26
12
23
Polonya
60,5
5,2
10,7
0,53
11
15
27
Portekiz
73,2
4,3
15,7
0,59
24
17
26
Slovakya
61,9
3,7
14,2
0,51
19
6
22
Slovenya
68,0
6,9
10,3
0,67
17
19
28
İspanya
69,3
3,3
26,6
0,54
2
16
16
İsveç
79,9
4,0
7,8
0,64
3
9
4
İsviçre
79,1
5,7
4,3
0,67
33
22
24
Türkiye
33,1
2,9
10,9
0,62
12
4
11
Birleşik
72,8
7,5
6,6
0,69
Krallık
16
1
11
ABD
70,9
13,9
6,6
0,66
Kaynak: ILOSTAT verilerinden yararlanılarak yazar tarafından hazırlanmıştır.
141
17
15
19
8
16
11
8
13
6
19,5
17
21,5
13,75
20
11,25
6
23
8,25
22
19
26
14
24
9
3
28
5
9
9,25
7
İnsana yakışır iş ile çalışma huzuru ve barışının en önemli göstergelerinden biri de
sosyal diyalogdur. Sosyal diyalog uzlaşma kültürünün bir parçası olarak onu çevreleyen
kültürel, ideolojik, siyasal ve toplumsal koşullar tarafından şekillendirilmektedir (Ersöz, 2008, s.
90). Bu anlamıyla sosyal diyalogun Türkiye’de yerleşmiş olduğundan bahsetmek güçtür.
Özellikle sendikalaşma yoğunluğu (%4,5) ve toplu pazarlığın kapsamı ile Türkiye OECD
ülkeleri arasında en kötü durumdaki ülkedir.
Öncelikle Türkiye’de sendikalaşma oranı ile ilgili verilerin tutarlı olmadığını
vurgulamak gerekmektedir. Bu konuda veri sunan ILO, OECD ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı’nın (ÇSGB) verileri birbirinden farklıdır. Bu kısmen tahmin tekniklerinin
farklılıklarından kaynaklanmaktadır. ILO sendikalaşma oranını sendika üyelerinin, maaş ve
ücret geliri elde eden işgücüne oranı olarak ifade ermektedir. Bu kapsamda ILO emeklileri,
kendi hesabına çalışanları ve işsizleri hesaplamaya dâhil etmemektedir. Ancak başlıca faaliyeti
toplu sözleşme olmayan ancak üyelerinin çıkarlarını korumaya yönelik kurulan işçi ve meslek
örgütlerini de sendika tanımı içine almaktadır (Çelik ve Lordoğlu, 2006, s. 12).Bu noktada
dikkat edilmesi gereken diğer bir husus ILO hesaplamasını yaparken formel ve enformel ayrımı
yapmadan bütün istihdam tiplerini kapsama almasıdır. ILO‘ya göre Türkiye’de sendikalaşma
oranı %,8,9’dur.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın sendikalı işçi oranını hesaplamada kullandığı
yöntemde ise sendikalı işçi sayısının SGK kapsamında çalışan işçi sayısına oranlanması
şeklindedir. Fakat bu hesaplamaya konu olan sendikalı işçi sayısı ve SGK’ ya kayıtlı işçi sayıları
tartışmalıdır. Diğer yandan ÇSGB işçi ve kamu görevlileri sendikalarına ait verileri
hesaplamada farklı yöntemler kullanmaktadır. İşçi sendikalarında göz önünde bulundurulan
husus sendikaların gönderdiği üye fişleri iken kamu görevlilerinde aidat ödeyen üyeler esas
alınmaktadır(Çelik ve Lordoğlu, 2006, s. 13). Fakat ÇSGB’nın işçi sayısı olarak yalnızca SGK’ya
kayıtlı işçileri değerlendirmesi sendikalaşama oranı açısından sağlıklı bir sonucun çıkmasını
engellemektedir. Zira Türkiye’de yaklaşık olarak çalışan her üç kişiden birinin kayıt dışı olduğu
bilinmektedir.ÇSGB’nın2015 verilerine göre toplam kayıtlı işçi sayısı 12 milyon 810 bin,
sendikalı işçi sayısı 1 milyon 297 bin ve sendikalaşma oranı da yüzde10.65olarak
gerçekleşmiştir
http://www.csgb.gov.tr/csgbPortal/ShowProperty/WLP%20Repository/csgb/dosyalar/istatistikle
r/2201_isciuyesayi (Erişim: 5.02.2015). Sendikalaşma oranının hesaplamaya yönelik diğer bir
hesaplama da TÜİK tarafından yapılmıştır. TÜİK tarafından 2003 yılında yapılan bir çalışmada
“maaş ücret, yevmiyeli olarak çalışan fertlerin herhangi bir sendikaya kayıtlı olup olmama
142
Davuthan GÜNAYDIN
durumu” sorusuna verilen cevaplardan elde edilen verilerle hesaplanan sendikalaşma oranı
%10,2’dir.OECD tarafından yapılan çalışmada ise bu oran %.4,5’dir.
Türkiye’de sendikalaşma oranındaki yetersizlik aynı zamanda toplu iş sözleşmesi
kapsamında olan işçi sayısının da çok düşük seviyelerde kalmasına neden olmaktadır. 2013 yılı
itibariyle ÇSGB’nın verilerine göre 434 778 özel sektörde, 226 591 kamuda olmak üzere toplu iş
sözleşmesi kapsamında olan toplam işçi sayısı 661 369’dur (ÇSGB, 2013, s. 88). Bu durumda
toplu iş sözleşmesi kapsamında olan kamu ve özel sektör işçi oranı %6 civarındadır. Bu noktada
asıl değerlendirilmesi gereken husus sendikalı işçi sayılarından ziyade toplu iş sözleşmesi
kapsamında olan işçi sayısıdır. Bu durum net sendikalaşma oranı olarak ifade edilmektedir.
ÇSGB tarafından 2013 yılı için açıklanan verilere göre toplu iş sözleşmesinden yararlanan işçi
sayısı 662 bin civarındadır. Aynı dönemde sendikalı işçi sayısı 1 001 671’dir. Sonuç itibariyle
sendikalı işçilerin yaklaşık olarak üçte biri toplu iş sözleşmesinden yararlanamamaktadır. Bu
baraj ve yetki sisteminden kaynaklandığı değerlendirilen bir durumdur. İşkolu ve işyeri/işletme
düzeyindeki barajlar işçilerin toplu iş sözleşmesinden yararlanmasını engellemektedir; işkolu
barajını geçemeyen işçiler toplu iş sözleşmesinden yararlanamamaktadır. 2015 yılı ocak ayı
itibariyle 148 sendikadan 98’i barajı geçememiştir. Diğer yandan özellikle AB ülkeleri gibi
gelişmiş bir teşmil mekanizmasının olmayışı nedeniyle sendikasız iççiler ve sendikalı olduğu
halde toplu iş sözleşmesi imzalayamayanların durumu toplu iş sözleşmesinden yararlanan işçi
oranın düşük kalmasına neden olmaktadır. Örneğin Fransa’da sendikalaşma oranı %8 civarında
iken toplu iş sözleşmesinin kapsamı %90 dolaylarındadır. (http://t24.com.tr/yazarlar/azizcelik/sendikalasma-gercekten-artiyor-mu,11132 (Erişim: 05.02.2015). AB ilerleme raporunda edevlet portalının kullanılmaya başlaması ile birlikte sendikalı işçi sayısında %15,2 oranında bir
artış yaşandığı belirtilirken, toplu iş sözleşmesi kapsamının yeterli seviyede olmadığı
belirtilmektedir. Özellikle toplu iş sözleşmesinin kısıtlayıcı unsurları olarak; ikili baraj, sendika
üyesi işçilerin işten çıkarılmalarına karşı koruma belirsizliği, örgütlenme ile toplu pazarlık ve
grev hakkı konularındaki boşluklar ve iş kolu barajının kalıcı olarak %1 olarak belirlenmesi
olarak gösterilmektedir (Avrupa Komisyonu, 2014, s. 41).
Türkiye’de çalışanlar açısından insana yakışır işin bir başka sorunlu alanı iş kazası ve
meslek hastalıklarının yaygınlığıdır. Özellikle tarımda çözülmeye bağlı olarak köyden kente
hızlı göçle artan ucuz işgücünün istihdam edildiği sanayi sektöründe iş kazaları ve meslek
hastalıkları artan bir seyir izlemektedir. Eğitim seviyesi düşük vasıfsız işgücü, yasal mevzuat ve
denetim yetersizliği, işletmelerin büyük bir oranının KOBİ ölçeğinde olmasının yol açtığı
denetim ve kontrol yetersizlikleri ve alt işveren uygulamasının neden olduğu kurallara riayet
etmeme gibi pek çok neden iş kazalarının yaşanmasına neden olmaktadır (Karadeniz, 2012, s.
43).
Türkiye’de 2013 yılı itibariyle 706 bin kişi iş kazasına maruz kalmıştır. Bu istihdam
edilenlerin %2,3’ünün bir iş kazası geçirdiği anlamına gelmektedir. Sektörler açısından
değerlendirildiğinde iş kazalarının en çok madencilik ve taşocakçılığı (10,4 %5,5), elektrik,
gaz, buhar, su ve kanalizasyon işleri (%5,2) ile inşaat sektörleri (%4,3) ön plana çıkmaktadır.
İşçi sayısının fazla olduğu işletmelerde göreceli olarak daha fazla iş kazası yaşandığı
görülmektedir. İş kazası geçirenlerin %63,7’si belirli sürelerle işten uzak kalmıştır. İşe bağlı
sağlık sorunları yaşayan işçilerin sayısı ise 895 bin kişidir ve karşılaşma sıklığı olarak iş kazaları
ile benzer sektörlerde olduğu görülmektedir. İşe bağlı sağlık sorunu yaşayanların %50,7 belirli
sürelerle iş yerinden uzak kalmıştır(TÜİK, 2014b). 2013 yılı içerisinde meydana gelen iş
kazalarında 103’ü kadın 1132’si erkek olmak üzere toplam 1235 işçi hayatını
kaybetmiştir.Hayatını kaybeden işçilerin 18’i 14 yaşından küçük, 41’i 15-17 yaş arasında olmak
üzere 59’u çocuk işçidir(www. guvenlicalisma.org).
İnsana Yakışır İş: Türkiye Açısından Bir Değerlendirme
143
Tablo 6: İnsana yakışır iş sosyal diyalog göstergeleri
Sendikalaşma
Sıra
Toplu Pazarlık
Yoğunluğu % (2012)
Kapsamı % (2012)
Avusturalya
18,2
16
42
Avusturya
27,4
11
92,1
Belçika
55,0
5
--Kanada
27,5
10
31,2
Şili
15,3
23
17,3
Çek cumhuriyeti
13,4
25
49,8
Danimarka
67,2
4
--Estonya
6,4
31
23,8
Finlandiya
68,6
2
67,4
Fransa
7,7
30
--Almanya
17,9
18
57,6
Yunanistan
21,3
14
--Macaristan
10,6
28
18,8
İzlanda
82,6
1
--İrlanda
31,2
9
--İsrail
32,8
8
26,1
İtalya
36,3
7
73,3
Japonya
18,0
17
--Kore
9,9
29
--Lüksemburg
32,8
8
58,5
Meksika
13,6
24
9,1
Hollanda
17,7
19
84,8
Yeni Zelanda
20,5
15
--Norveç
53,3
6
--Polonya
12,5
26
11,8
Portekiz
20,5
15
8,37
Slovakya
16,8
21
59,8
Slovenya
23,1
13
--İspanya
17,5
20
70,3
İsveç
67,5
3
--İsviçre
16,2
22
50,2
Türkiye
4,5
32
6§
Birleşik Krallık
25,8
12
29,3
ABD
11,1
27
11,9
Kaynak: ILOSTAT verilerinden yararlanılarak yazar tarafından hazırlanmıştır.
Sıra
11
1
12
17
10
15
5
8
16
14
3
7
20
2
19
21
6
4
9
22
13
18
4. İNSAN YAKIŞIR İŞ SIRALAMASI
Bu bölümde istatistiksel verilerden yararlanarak OECD ülkeleri arasında Türkiye’nin
insana yakışır iş sıralaması belirlenmeye çalışılmıştır. Bu maksatla OECD ülkelerine ait insana
yakışır iş performanslarını ölçen istatistiki göstergeler kullanılarak Tablo 7 hazırlanmıştır. Tablo
7’nin hazırlanmasında öncelikle Tablo 1-2-3-4-5 ve 6’da insana yakışır iş göstergelerini
oluşturan istihdam, eşitlik, sosyal koruma, sosyal diyalog ve gelir eşitliğini ölçen Gini katsayısı
gibi parametreler ülkelerin performansları en iyi “1” olarak kabul edilmek suretiyle
sıralanmıştır. Sonra her bir gösterge kendi içerisinde ortalamaları alınarak tekrar sıralamaya
§
ÇSGB verilerinden yazar tarafından hesaplanmıştır.
144
Davuthan GÜNAYDIN
tabi tutulmuş çıkan sonuç ülke puanı olarak kabul edilmiştir. Bu sonuçların her biri Tablo 7’de
tekrar sıralanarak ortalamaları alınmış, yine en iyi sonuç “1” kabul edilmek suretiyle
sıralanarak nihai derecelendirme bulunmuştur. Oluşan tabloya göre insana yakışır iş
göstergelerinin en iyi olduğu ülkeler Danimarka, Norveç ve İsveç gibi İskandinav ülkeler
olurken Türkiye sıralamada en sonda yer almıştır.
Tablo 7: İnsana yakışır iş sıralaması
İstihdam
(1)
İstihdam
(2)
Cinsiyet
Eşitliği
Sosyal
Diyalog
Sosyal
Güvenlik
Avusturalya
6
9
5
16
25
Avusturya
7
11
17
11
3
Belçika
21
5
16
5
2
Kanada
10
5
4
10
23
Şili
18
28
21
23
31
Çek cumhuriyeti 12
7
22
25
20
Danimarka
8
2
12
4
6
Estonya
15
17
11
31
26
Finlandiya
16
3
10
2
6
Fransa
20
11
19
30
1
Almanya
5
4
13
18
7
Yunanistan
29
25
27
14
9
Macaristan
27
8
25
28
17
İzlanda
4
22
1
1
27
İrlanda
28
15
15
9
19
İsrail
13
20
15
8
29
İtalya
29
10
29
7
5
Japonya
1
26
6
17
16
Kore
9
24
20
29
30
Lüksemburg
11
14
18
8
16
Meksika
17
29
23
24
32
Hollanda
5
1
8
19
14
Yeni Zelanda
9
4
4
15
18
Norveç
2
3
2
6
21
Polonya
24
19
22
26
20
Portekiz
23
23
19
15
12
Slovakya
22
12
26
21
24
Slovenya
19
16
14
13
8
İspanya
25
19
24
20
4
İsveç
10
6
9
3
13
İsviçre
3
18
3
22
22
Türkiye
26
27
28
32
28
Birleşik Krallık
16
13
5
12
15
Kaynak: Tablo 2.3.4.5.6’dan yararlanılarak yazar tarafından hazırlanmıştır.
Gelir
Eşitliği
(Gini katsayısı)
22
11
7
19
31
5
4
21
6
18
14
23
13
3
15
27
20
24
17
9
30
10
21
2
16
25
6
1
26
8
12
29
26
Ortalama
Ort.
Sıra
13,83
10
9,33
11,83
25,33
15,16
6
20,16
7,16
16,5
10,16
21,16
19,66
9,66
16,83
18,66
16,66
15
21,5
12,66
25,83
9,5
11,83
6
21,16
19,5
18,5
11,83
19,66
8,16
13,33
28,33
14,5
12
7
4
9
26
15
1
23
2
16
8
24
22
6
18
20
17
14
25
10
27
5
9
1
24
21
19
9
22
3
11
28
13
5. SONUÇ
Sanayi devrimi ile başlayan yığın üretim sistemi içerisinde üretim şekil ve metotları
sürekli bir evrim geçirerek değişmekte, daha çok ve daha ucuz üretmenin yolları aranmaktadır.
Bu süreç beraberinde kitlesel üretim başarısını getirirken çalışmanın insani boyutunu göz ardı
etmektedir. Özellikle teknolojik gelişmelerin artmasına paralel olarak zamandan ve mekândan
İnsana Yakışır İş: Türkiye Açısından Bir Değerlendirme
145
bağımsız üretim modeli, daha ucuz işgücünü talep etmektedir. İşgücü maliyetinin düşürülmesi
çoğunlukla çalışmanın insani boyutu göz ardı edilme pahasına gerçekleştirilmektedir. Bu
durum başta gelişmekte olan ülkeler olmak üzere dünya üzerinde pek çok ülkede insani
olmayan çalışma koşullarına maruz kalan büyük işçi kitlelerinin doğmasına neden olmaktadır.
Bu kapsamda Türkiye’nin de insan yakışır iş karnesinin pek iç açıcı olmadığı
görülmektedir. OECD ülkeleri ile karşılaştırılarak yapılan genel değerlendirmeler sonucunda
Türkiye’nin pek çok konuda en başarısız ülke olduğu görülmektedir. Özellikle işgücü
piyasasının cinsiyet eşitsizliği temelinde şekillenmesi ve çocuk işçiliği konusu insana yakışır
işin en sorunlu alanları olarak ön plana çıkmaktadır. Toplumsal cinsiyet eşitliği sıralamasında,
yakaladığı ekonomik büyüme ile doğru orantılı olamayan bir şekilde küresel ölçekte sonlarda
olması ve OECD ülkeleri içerisinde çocuk işçiliği ve çocuk işçiliğinin en kötü biçimlerine
rastlanan dört ülkeden biri olması, Türkiye’nin insana yakışır iş karnesindeki en kötü
göstergelerdir. Diğer yandan çalışmadan kaynaklanan sosyal ve fiziki zorlulara karşı çalışanları
koruyacak yeterli bir sosyal güvenlik sisteminin olmayışı, iş kazaları ve meslek hastalıkları
konusunda yapılan düzenlemelere rağmen istenilen başarının yakalanamaması, işçi
örgütlenmesinin ve toplu pazarlık kapsamının son derece dar olması tespit edilen diğer zayıf
alanlardır. Gerçekte bütün bu sorunların temelinde güvencesiz ve kayıtsız bir istihdam
yapısının oluşmasına neden olan enformel sektörün büyüklüğü yatmaktadır. Bu noktada
ILO’nun insana yakışır iş çerçevesinde ele aldığı konular üzerinde daha hassasiyetle
durulmasının önemi açıktır.
KAYNAKÇA
Acar, İ. A. ve Kitapçı, İ. (2008). Sosyal Güvenliğin Demografik Boyutu: Türkiye'deki Emeklilik
Sistemindeki Değişim, Maliye Dergisi, sayı, 154, 77-98.
Anker, R., Chernyshev, I., Egger, P., Mehran, F., ve Ritter, J. (2002). Measuring Decent Work
With Statistical Indicators. ILO Working Paper No. 2, Geneva.
Arıcı, K., ve Alper, Y. (2012). Sosyal Güvenlik, Anadolu Üniversitesi, Eskişehir.
Athanasou, J. A. (2010). Decent Work and its Implications for Careers. Australian Journal of
Career Development,Volume 19, Number 1, Autumn 2010, 36-44.
Avrupa Komisyonu. (2014). Türkiye 2014 İlerleme Raporu, Brüksel.
Avrupa Yaşam ve Çalışma Koşullarını İyileştirme Vakfı. (2013). Türkiye’de Kayıt Dışı Çalışma
İle Mücadele.
Bescond, D., Chataignier, A. ve Merhan, F. (2003). Seven Indicators to Measure Decent Work:a
International Comparasion. ILO International Labour Review, Vol.142 (2003); No.2.
Bonnet, F., Figueiredo, J. ve Standing, G. (2003). A Family of Decent Work Indexes. ILO
International Labour Review, Vol.142 (2003), No.2.
Buğra, A. (2015). Yoksulların
Vatandaşlığı, Erişim Tarihi: 15 Şubat 2015
http://bianet.org/bianet/toplum/161266-yoksullarin-vatandasligi
Burchell, B., Sehnbruch, K., Piasna, A. ve Agloni, N. (2014). The Quality of Employment and
Decent Work: Definitions, Methodologies, and Ongoing Debates. Cambridge Journal of
Economics 2014, 38,doi:10.1093/cje/bet067, 459-477.
Candaş, A. (2010). Türkiye'de Eşitislikler: Kalıcı Eşitsizliklere Genel Bir Bakış, Boğaziçi
Üniversitesi Sosyal Politika Forumu, İstanbul.
Carls, K. ve Bridgford, J. (2014). Sosyal Diyalog: İşçi Sendikası Eğitim El Kitabı. Turin: ILO.
Çelik, A. (2014). Türkiye'de Sosyal Dialog ve Ekonomik ve Sosyal Konsey: Bir Başarısızlık
Öyküsü. 15. Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Kongresi, Ankara.
146
Davuthan GÜNAYDIN
Çelik, A. ve Lordoğlu, K. (2006). Türkiye’de Resmi Sendikalaşma İstatistiklerinin Sorunları.
Çalışma ve Toplum, 2006,2, 11-30.
ÇSGB. (2013). Çalışma Hayatı İstatistikleri .
Dayıoğlu, M. ve Kırdar, M. G. (2010). Türkiye'de Kadınların İşgücüne Katılımında Belirleyici
Etkenler ve Eğilimler, DPT, Dünya Bankası Çalışma Raporu Sayı 5. Ankara.
DİSK. (2010). 1 Mayıstan Bugüne Değişmeyen Talep: İnsanca Çalışma Süresi, Erişim Tarihi: 18
Mart 2015 http://www.sosyal-is.org.tr/yayinlar/1mayis_rapor.pdf
DPT. (2007). Dokuzuncu Kalkınma Planı İşgücü Piyasası Özel İhtisas Komisyonu Raporu.
Ankara.
DPT, Dünya Bankası. (2009). Türkiye'de Kadınların İşgücüne Katılımı: Eğilimler Belirleyici
Faktörler ve Politika Çerçevesi, Dünya Bankası, Washington.
Duman, A. (2014). Labour Market Institution, Policies and Performance: Flexibility and Security
in Turkey. Koç University-TÜSİAD, Economic Research Forum, Yayın No: ERF- FF/1401.
Dünya Bankası. (2006). Türkiye İşgücü Piyasası Raporu, Erişim Tarihi: 21 Şubat 2015,
http://www.mature-project.eu/materials/Overview.pdf
Erdoğdu, M. (2008). Türkiye'de Sosyal Bütçe ve Gelişimi, Türkiye'de Sosyal Bütçe, TESEV
Yayınları, İstanbul.
Ernst, C., Hagemeier, K., Marcadent, P. ve Oelz, M. (2012). Decent Work and Empowerment for
Pro-Poor Growth, OECD.
Erol, S. I. (2014). Türkiye'de Sosyal Güvenlik Sisteminin Sorunları ve Sosyal Güvenlik Ahlakı,
Kamu-iş,C:13, S:3/2014, 37-70.
Ersöz, H. Y. (2008). AB Türkiye'de Sosyal Diyaloğun Gelişimi, İstanbul Ticaret Odası, Yayın
No:2008-4, İstanbul.
Ghai, D. (2002). Decent Work: Concepts, Models and Indicators, ILO, International Institute for
Labour Stadies, Discussion paper, DP/139/2002, Geneva.
Ghai, D. (2005). Decent Work: Universality and Diversity, International Institute for Labour
Studies, Geneva.
Ghose, A. K., Majid, N. ve Ernst, C. (2008). The Global Employment Challenge, ILO, Geneva.
Gürel, S., Acar, A. ve Uysal, G. (2011). Toplumsal Değerler Kadınlaın İşgücüne Katılmalarına
Engel, BETAM, İstanbul.
İçli, G. (2009). Çalışan Yoksullar: Denizli Örneğinde Uygulamalı Bir Araştırma. 6. Ulusal
Sosyoloji Kongresi Bildiri Kitabı, Aydın.
ILO.
(1999).
Decent
Work,
Erişim
Tarihi:
1
Aralık
2015,
http://www.ilo.org/public/english/standards/relm/ilc/ilc87/rep-i.htm
ILO. (1999(b)). Worst Forms of Child Labour Convention No.182.
ILO. (2001). Social Security: Issues, Challenges and Prospects, International Labour Conference.
Geneva.
ILO. (2005). World Employment Report 2004-2005: Employment, Productiviy and Poverty
Reduction, International Labour Office, Geneva.
ILO. (2006). Collective Bargaining and the Decent Work Agenda Committee on Employment
and Social Policy, Geneva.
ILO. (2007). The ILO at a Glance International Labour Office, Geneva.
ILO. (2008). Freedom of Association in Practice: Lesson Learned, International Labour Office,
Geneva.
ILO. (2012). Decent Work Indicators: Concepts and Definitions, International Labour Office,
Geneva.
İnsana Yakışır İş: Türkiye Açısından Bir Değerlendirme
147
ILO. (2012b). Çocuk İşçiliğinin Sona Erdirilmesi :Türkiye Deneyemine Kapsamlı Bir Bakış.
ILO. (2013). Social Dialogue, Recurrent Discussion Under the ILO Declaration on Social Justice
for a Fair Globalization, ILO, Report VI, Geneva.
ILO. (2014). Transitioning from The Informal to the Formal Economy, International Labour
Office, Geneva.
ILO. (2014b). World Social Protection Report 2014/15: Building Economic Recovery, Inclusive
Development and Social Justice, International Labour Organization, Geneva.
ILO. (2014c). Social Protection Floors in The Post-2015. Social Protection Department, Geneva.
Işığıçok, Ö. (2009). Küreselleşme Sürecinde İnsana Yakışır İş, Sosyal Siyaset Konferansları
Dergisi, sayı 56, s. 308-331.
Kalkınma Bakanlığı. (2014). Onuncu Kalkınma Planı Çocuk Çalışma Grubu Raporu. Ankara.
Kalkınma Bakanlığı. (2014). Onuncu Klakınma Planı Sosyal Güvenlik Sisteminin
Sürdürülebilirliği Özel İhtisas Komisyomnu Raporu, Kalkınma Bakanlığı Yayın No: KB:
2857 - ÖİK: 711, Ankara.
Karadeniz, O. (2012, 2012/3). Dünya'da ve Türkiye'de İş Kazaları ve Meslek Hastalıkları ve
Sosyal Koruma Yetersizlikleri, Çalışma ve Toplum, s. 15-75.
KEİG. (214). Esnekleşme ve Enformelleşme Kıskacında Türkiye'de Kadın Emeği ve İstihdam:
Politika Metinleri ve Çerçevesinde Bir Analiz, KEİG Yayınları Dizisi, İstanbul.
Kılıç, D. ve Öztürk, S. (2014, Mart). Türkiye’de Kadınların İşgücüne Katılımı Önündeki Engeller
ve Çözüm Yolları: Bir Ampirik Uygulama. Amme İderasi Dergisi,cilt 47, sayı 1, 107-130.
Koray, M. (2005). Sosyal Politika, İmge Kitabevi, İstanbul.
Kuyzu, Ş. D. (2007). Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerde Ücretlendirme Yöntemleri Konusunda
İşgören Algıları: Kahramanmaraş Tekstil İşletmelerinde Bir Alan Araştırması.
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi .
Majid, N. (2001). The Size of The Working Poor Population in Developing Countries.
Employment Paper 2001/16.
Majid, N. (2011). Economic Growth,Social Policy and Decent Work, ILO Employment Paper
2001/19, Geneva.
Özkan, G. S. ve Özkan, B. (2010). Kadınlara Yönelik Ücret Ayrımcılığı ve Kadın Ücretlerinin
Belirleyicilerine Yönelik Bir Araştırma, Çalışma ve Toplum, 2010/1.
Özkul, M. ve Kanyılmaz, G. (2012). Yoksulluk ve Enformelleşme Bağlamında Ortaya Çıkan Bir
Yaşam Tarzı: Seyyar Satıcılık, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler
Fakültesi Dergisi, Y.2012, C.17, S.1, , 27-61.
Parlaktuna, İ. (2010 , Ekim). Türkiye’de Cinsiyete Dayalı Mesleki Ayrımcılığın Analizi, Ege
Akademik Bakış, Cilt: 10 Sayı: 4, s. 1217-1230.
Rashid, A. (2012). Generating Decent Work: How Labour Market Institutions Matter, MPAR,
Munich.
Selim, R. ve Günçavdı, Ö. (2014). Türkiye'de Bireysel Gelir Dağılımı Eşitsizlikleri:Fonksiyonel
Gelir Kaynakları ve Bölgesel Eşitsizlikler, TÜSİAD Yayın No: TÜSİAD-T/2014-06/554.
İstanbul.
Sengenberger, W. (2001). Decent Work:The International Labour Organization Agenda,
Friedrich-Ebert-Stiftung, Dialogue and Cooperation 2/2001, Berlin.
Tansel, A. (2012). 2050'ye Doğru Nüfus Bilim ve Yönetişim: İşgücü Piyasasına Bakış, Yayın No:
TÜSİAD-T/2012-11/536, İstanbul.
Toksöz, G. (2008). Decent Work Country Report: Turkey. International Labour Office.
TÜİK. (2012 ). Çocuk İşgücü Anketi Sonuçları. TÜİK Haber Bülteni, Sayı: 13659.
148
Davuthan GÜNAYDIN
TÜİK. (2014). Haber Bülteni, Sayı: 15975.
TÜİK. (2014). Haber Bülteni, Sayı: 16008.
TÜİK. (2014(b)). İş Kazaları ve İşe Bağlı Meslek Hastalıkları.
TÜİK. (2015). Haber Bülteni,Sayı: 18632.
UNİCEF. (2014). Child Labour and Unicef in Action: Children at the Centre, New York.
Uşen, Ş. ve Delen, M. (2011). Eğitimli Kadınların Çalışma Hayatına İlişkin Tercihleri: İstanbul
Örneği. Kamu İş, cilt 11, sayı 4, s. 127-182.
World Economic Forum. (2014). The Global Gender Gap Report 2014. Geneva.
http://unicef.org.tr/sayfa.aspx?id=33vemnid=65ved=1vedil=tr (Erişim: 28.1.2015)
http://www.tuik.gov.tr/MicroVeri/Hia_2011/turkce/metaveri/tanim/index.html
(Erişim:
28.1.2015)
http://t24.com.tr/yazarlar/aziz-celik/sendikalasma-gercekten-artiyor-mu,11132
(Erişim:
05.02.2015).
http://www.csgb.gov.tr/csgbPortal/ShowProperty/WLP%20Repository/csgb/dosyalar/istatistikle
r/2201_isciuyesayi (Erişim: 5.02.2015).
http://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?alt_id=1068 (Erişim:11.02.2015).
http://www.tuik.gov.tr/MicroVeri/Hia_2011/turkce/metaveri/tanim/index.html
(Erişim:
1.2.2015).
http://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?alt_id=1013 (Erişim: 9.2.2015).
http://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?alt_id=1013 (Erişim: 9.2.2015).
http://www.unicef.org/protection/files/child_labour.pdf (Erişim: 27.02.2015).
http://www.ilo.org/global/topics/forced-labour/lang--en/index.htm (Erişim: 27.02. 2015)
Download