Hazırlayanlar Emir Ali Türkmen & Ümit Özger TÜRKİYE SOLUNDAN PORTRELER dipnot yayınları İçindekiler Sunuş Emir Ali Türkmen & Ümit Özger 7 Paramaz: Sosyalist Solun Yok Sayılmış Geçmişi Kadir Akın 27 İştirakçi Hilmi: Kırmızı Yelekli A d a m 67 Hamit Erdem Mustafa Suphi: İlk Komünistler Kuşağından Bir Devrimcinin Portresi Hamit Erdem Ethem Nejat: Bir Meşrutiyet Aydını Mehmet Salih Erkek Şefik Hüsnü (Değmer): Ekim Devrimi'nden Stalinizme TKP'nin Dönüşümü Burak Gürel 101 135 171 171 Kerim Sadi: "İnsanlığın Büyük Müdafii" Y. Doğan Çetinkaya - Kerem Ünüvar 185 Dr. Hikmet Kıvılcımlı: Trajedisinden Başka 201 Tanıl Bora İsmail Bilen: Gecikmiş Yükselişten Hızlandırılmış Çöküşe TKP Burak Gürel Mehmet Ali Aybar: Hep Sosyalizme Koşan Adam Kıvanç Koçak Behice Boran: Kahırlı Bir Yolun Ardından Kalan Kuramsal Miras Gökhan Atılgan İdris Küçükömer: Doğal Olarak Komünist Kerem Ünüvar Sencer Divitçioğlu: Türklükle Marksizm Arasında Bir Sosyal Bilimci Barış Ünlü 235 253 .291 339 373 Mihri Belli: Devrim Mümkün ve Güncel Mustafa Şener 391 Doğan Avcıoğlu: Geleneksel Aydınların Son Çığlığı Gökhan Atılgan 425 Mahir C a y a n : Kuramsal İzleği ve Politik Mirası Hamit Bozarslan 473 Deniz Gezmiş: Öğrenci Hareketlerinden "Halk Savaşı"na Giden Yolda Bir Devrimcinin Portresi Ateş Uslu 503 İbrahim Kaypakkaya: Bir devrimcinin Tarihsel ve Sosyal Portresi Hamit Bozarslan 537 Yazarlar Hakkında 553 S U N U Ş Emir Ali Türkmen & Ümit Özger Günümüzde Türkiye sosyalist hareketim teşkil eden unsurların düşünsel, politik ve örgütsel kaynaklan -en belirgin haliyle- 1970'lerde şekillenmişse de, bu topraklarda solun serüveni geç Osmanlı'dan başlayarak günümüze uzanır. Bu tarihsel kesitte öne çıkan kimi aydın ve önderlerin solun düşün­ sel ve politik şekillenişine etkileri ise özel bir önem taşır. Soldaki birçok ya­ pının bu tarihsel kişilere atıfla anılması da -"Doktorcular", "Mihriciler", "Aybarcılar", "Borancılar" vs - buna delalet eder. Modern Türkiye'deki siyasal düşünce akımlarının ana kaynağının Genç Osmanlılar/İtihat Terakki/Jön Türk hareketleri olduğu bilinmektedir. Sol düşünce de tarihsel olarak kaynaklandığı yer bakımından burada bir istisna teşkil etmez. Bu durum Türkiye'de sol söyleme içerilmiş olan milliyetçi­ lik/devletçilik gibi kimi ideolojik sızmaların da nedenidir. Mustafa Suphi ve Ethem Nejat gibi komünistlerin doğrudan İttihat Terakki'den gelmeleri bu tarihsel/ideolojik ilişkiyi organik olarak tamamlar. Bu "doğum lekesi" bir yana, geç Osmanlı (modernleşme) döneminde belirmeye başlayan sol dü­ şüncenin, en etkili karşılığım, gayri Müslimler içinde bulduğu belirtilmeli­ dir.1 Osmanlı'daki ilk Marksist parti Ermenilerin kurduğu Sosyal Demokrat Hmçak Partisi'dir. Bu duruma, gayri Müslimlerin Osmanlı'nın sosyo1 Bu konuda bkz. Mete Tuncay ve Erik Jan Zürcher (der.), Osmanlı İmparatorluğu'nda Sosya­ lizm ve Milliyetçilik, İstanbul: iletişim Yayınlan, 2004; Kadir Akın, Ermeni Devrimci Paramaz, An­ kara: Dipnot Yayınlan, 2015; Afşin Burak Umar, Ermeni Devrimci Federasyonu (Taşnaktsutyun) Kı­ sa Tarihi 1890-1915, Ankara: Lena Yayıncılık, 2015; aynca bkz. bu kitapta Kadir Akın'ın kaleme aldığı "Paramaz: Sosyalist Solun Yok Sayılmış Geçmişi" başlıklı monografi. 8 | Türkiye Solundan Portreler ekonomik yapısı içindeki yeri üzerinden bir açıklama getirilebilir elbette ama sol düşüncenin kendini mazlumu/ezileni kucaklamakta gösteren poli­ tik ve tinsel etkisi de ihmal edilemez. Gelgelelim, sosyalist sol kendi tarihini yazarken gayri Müslimlerin bu "kurucu" katkılarını atlamıştır. Bu yok say­ ma, yukarıda değindiğimiz ideolojik sızmalarla fevkalade ilgilidir. Birinci Dünya Savaşı koşullarında, Osmanlı'dan aynlarak kendi bağım­ sız devletlerini kurmayı hedefleyen Ermeni sol hareketlerin "milli" bir mo­ tivasyonla hareket ettikleri vaki ise de, onlar "enternasyonal kurtuluş" hede­ fini de programatik perspektiflerine içermişlerdi. 15 Haziran 1915'te Beyazıt Meydanı'nda arkadaşlanyla birlikte idam edilen Paramaz'ın mahkeme sa­ vunması sırasında "Bağımsız Ermenistan mı kurmak istiyorsunuz?" soru­ suna verdiği yanıt, onların enternasyonalist devrimciler olduklarını gösterir: "Bizim için bir vatan yoktur. Biz sosyal demokratız. Biz sadece Ermenilerin kurtuluşu için çalışmıyoruz, bütün insanlığın kurtuluşu için çalışıyoruz, bi­ zim vatanımız bütün dünyadır." Müslüman/Türk unsur içinde sosyalist düşünceyi savunan ilk isimler­ den biri ise Hüseyin Hilmi'dir (namı diğer İştirakçi Hilmi/Sosyalist Hilmi). Hüseyin Hilmi, kuruculanndan olduğu ve önderlik ettiği Osmanlı Sosyalist Fırkası/Türkiye Sosyalist Fırkası ile örgütlü eylem içinde olmuş, başarılı işçi grevleri ile 1 Mayıs gösterileri örgütlemiş, periyodik sosyalist yayınlar çı­ karmıştır. Ancak sosyalist sol Hüseyin Hilmi'yi de kendi tarihinin ve kay­ naklarının bir parçası olarak vurgulamaktan uzak durmuştur. Milliyet­ çi/devletçi etkilerin sonucunda gayri Müslim sosyalistleri belleğinden silen sol, Hilmi söz konusu olduğunda ise, onu, sosyalistliğinden "şüphe" duya­ rak dışlamıştır. Lakin bu şüphenin -Hilmi'ye atfedilen nedenlerden başka-, Osmanlı sosyal yapışırım, üretici güçlerin/işçi sınıfının gelişmişliği bakımın­ dan sosyalist düşünce ve siyasete uygun koşullan taşımadığım savunan doktriner kaynaklan da vardır.2 • 4 • 1917 Ekim Devrimi genel olarak sosyalist düşünceye dünya ölçeğinde bir meşruiyet zemini sağlamışsa da, uluslararası sosyalist hareketi bölen tartış­ malarda Lenin ve Bolşeviklerin lehine hegemonik mevzi kazandırmıştı. Ni­ tekim Marksizm, bundan sonra geniş bir kesim içinde, Sovyet deneyiminin 2 Bu konuda bkz. Foti Benlisoy ve Y. Doğan Çetinkaya, "İştirakçi Hilmi", Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce Cilt 8: Sol içinde, Murat Gültekingil (ed.), İstanbul: İletişim Yayınlan, 2007, s. 165183. Sunuş ve Lenin'in katkılarını içeren bir vurguyla "Marksizm-Leninizm" olarak anılacak, dünya sosyalist hareketi içinde Marksizm-Leninizmin dışında ka­ lan politik/entelektüel akımlar ise kendilerine ayn birer alan açmaya çalışa­ caklardır. Türkiye sosyalist hareketi de, kabaca ifade edersek, 1920 yılında Bakü'de kurulan Türkiye Komünist Partisi'yle birlikte Marksist-Leninist çerçeveyi kendisine esas almış, kaynağım ve meşruiyetini bu ideolojiye dayandırmış­ tır. İlk genel sekreterliğini 1921 yılında Ethem Nejat ve diğer 13 arkadaşıyla birlikte öldürülen Mustafa Suphi'nin yaptığı TKP, Türkiye'deki hemen he­ men bütün sol örgütlerin kendilerine başlangıç çizgisi olarak referans gös­ terdikleri bir örgüttür.3 Mustafa Suphi de istisnasız bütün sosyalist örgütle­ rin sahiplendiği birisidir. Ancak Mustafa Suphi'nin deneyimi de layığınca değerlendirilmiş değildir. O, sol hareket açısından daha çok bir şehit olarak yâd edilmiştir. İttihat Terakki'yle kısa süren ilişkisinden sonra Türkçü bir parti olan Milli Meşrutiyet Fırkası'yla yoluna devam eden Suphi, Çarlık Rusya sınırlarında sürgündeyken Marksizmi benimsemiş, daha 1914 yılında devrimci faaliyetlere başlamıştır. Suphi'nin yoldaşı olan Ethem Nejafm 1918 yılında, üyesi olduğu Türk Ocaklan marifetiyle Almanya'ya gönderil­ mesi, orada Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası'nın kuruluşunda bulun­ duktan soma ülkeye sosyalist olarak dönmesi, milliyetçiliğin sol düşünceye etkisinin de tarihsel izleğidir adeta. 1917 Ekim Devrimi'nin ve Spartakist ha­ reketinin etkileri, o sırada Almanya'da bulunan genç Türk aydınlarına da tesir etmişti. Onlara tesir eden sosyalizm ise yukanda da değindiğimiz gibi artık Ekim Devrimi ile onun önderi Lenin'in izlerini taşıyordu. İştirakçi Hilmi'nin önderlik ettiği TSF'yi "ingiltere kapitalistlerinin entrikasıyla tees­ süs etmiş" olmakla itham eden Nejat, "Sosyal Demokrat Fırkası da Avrupa'daki sosyal demokrat fırkalarından daha çok sağ ve şuursuzdur" diye­ cektir. Nejat'm bu dışlayıcı tavn özellikle 60'lı ve 70'li yıllardaki sol içi tar­ tışma kültürünü belirleyen polemik üslubunu haber veriyor gibidir. 3 Burada sadece Aydınlık hareketini tenzih etmek gerekir. Onlar, TKFnin yurt dışında ku­ rulduktan sonra ülkede faaliyet gösterememesini ve Mustafa Suphi'lerin deneyim aktaracak ka­ dar mücadele fırsatı bulamadıklarını gerekçe göstererek kendi tarihlerini Şefik Hüsnü'nün ku­ rucusu olduğu -sonradan yine TKFye katılacak olan- Türkiye İşçi Çiftçi Sosyalist Fırkası'ndan başlatırlar ve TKFnin de Şefik Hüsnü'nün Genel Sekreterlik yaptığı dönemini refere ederler. I 9 10 | Türkiye Solundan Portreler Aralarında Ethem Nejaf m da bulunduğu Türkiye İşçi ve Çiftçi Fırkası'm kuran aydınlar Türkiye'ye döndüklerinde İstanbul'daki Şefik Hüsnü de on­ lara katılacaktı. Daha sonraları TKP Merkez Komite üyeliğine seçilen, Milli mücadele ve sonrasında Cumhuriyet'in kuruluş yıllarına gelindiğinde Ke­ malist hükümetin politikalarım anti-emperyalist ve anti-feodal olduklan ge­ rekçesiyle destekleyen Şefik Hüsnü, Kürt isyanlarım da gerici ve feodal te­ lakki ediyor, onların bastınlması hususunda da "Ankara'daki ilerici burjuva yönetimi bu gerici feodal unsurlan tedip edebilir" sözleriyle hükümetin ya­ nında duruyordu. Emperyalizme ve "gericiliğe" karşı mücadelede burjuva­ zi ile işçi sımfımn müttefik olduğunu savunuyordu. Ancak bu tutum Kema­ listlerin dostluğunu kazanmayı getirmediği gibi, komünistleri hükümetin baskısından kurtarmaya da yetmemiştir. Nitekim, ironik bir şekilde, Kürt isyanlarına karşı çıkarılan Takrir-i Sükûn yasasma dayanılarak TKP'nin ya­ yın organları kapatılmış, partinin birçok üyesi tutuklanmış, aralarında Şefik Hüsnü'nün de bulunduğu bazılan ise yurtdışına kaçmıştı. Şefik Hüsnü, bu dönemde toplanan üçüncü kongrede partinin genel sekreterliğine getirildi. Şefik Hüsnü'nün sekreterliği döneminde parti bir dönem -Komintern'e pa­ ralel olarak- Kemalist hükümete karşı eleştirel bir tutum takındıysa da, bu siyaset -yine Komintern'e endeksli olarak- uzun sürmedi. Hatta İkinci Dünya Savaşı'nın ayak seslerinin duyulduğu sıralarda Komintern tarafın­ dan partinin Türkiye içindeki faaliyetlerine son verildi. SSCB'nin Milli Mücadele yıllannda TBMM Hükümeti'yle ittifak politi­ kası izlemesi, Cumhuriyet kurulduktan sonra çıkan Kürt isyanlan karşısın­ da ona desteğini sürdürmesi ve ikinci Dünya Savaşı yıllarındaki Halk Cep­ hesi siyaseti TKP'yi belirlemişti. Türkiye sosyalist hareketine Meşrutiyet dönemindeki köklerinden miras kalan sosyalist düşüncenin ontolojik olarak dışladığı fikir ve politikalar SSCB/Komintern'in Türkiye siyasetiyle iyice pe­ kişmişti. Türkiye solunda bu dönemin eleştirisine ilişkin çalışmalar ise "Sovyetler'i ve Komintern'i yanıltan Şefik Hüsnü"yü itham ederek, Komin­ tern ve SBKP'yi bu eleştirilerden muhaf tutmuştur. f 4 » Hikmet Kıvılcımlı -klişe sayılabilecek bir tabirle- Türkiye sosyalist hareke­ tinde özel bir yere sahip olan biridir. Onun "özeTTiği gerek TKP içinde ge­ rekse bu partiden kovulduktan sonra yürüttüğü örgütlü politik faaliyetten olduğu kadar, çeşitli konularda yazdığı onlarca broşür ve kitaptan da kay­ naklanır. Hayatının önemli bir bölümünü (22,5 yıl) hapishanelerde geçiren Sunuş I 11 Kıvücımlı'nın yazdığı eserler, konulan bakımından Osmanlı ve İslâm tari­ hinden edebiyata, Marksist/sosyalist teoriden Türkiye devriminin stratejik ve taktik sorunlarına kadar geniş bir yelpazeye yayılır. Özellikle sol içinde girdiği polemiklerde belirgin olan yazılarındaki kendine has üslubunun ki­ şiliğine kattığı renkliliği, Milli Mücadele döneminde Yörük Ali Efe çetesinin saflannda komutan olarak bulunmasından Vatan Partisi'ne kadar gelen bi­ yografisinin çizgileri tamamlar. 1930'lann başmda Elazığ'da cezaevindeyken yazdığı Yol adlı 9 kitaplık seride kendi ifadesiyle "İdeoloji, Sosyal Gelişim, Parti Tarihi, Strateji Planın­ da, Burjuvazi, Proletarya, Köylülük ve Milliyet ve Taktik problemleri ayrıntı ve eleştirileriyle ele alınıyordu".4 Ancak bu önemli eser yazıldığı tarihten otuz yılı aşkın bir zaman sonra gün yüzüne çıkacaktı. Türkiye kapitalizmi­ nin özgül ve evrensel çizgilerine dair derinlikli bir analiz sunan eserin ya­ yımının gecikmesinde en hayıflanılası nokta ise Kürt meselesini ve Ermeni soykırımını konu etmiş olmasıdır. Zira bu meseleler 1930'larda -ve sonra­ sında, uzun bir süre- solda da tabu idi. Burada Kurdistan meselesini bir sömürgecilik durumu olarak ele aldığı hatırlandığında bu gecikmenin sos­ yalist hareketten eksilttikleri daha da belirginleşecektir. 1938 yılındaki Donanma Davası'nda 15 yıl hapse mahkûm olan Kıvıl­ cımlı cezaevinde meşhur Tarih Tezi üzerine çalışmış, dışan çıktığında "ori­ jinal ve evrensel" bir tarih teorisi önermiştir. Kendi sağlığında Tarih-DevrimSosyalizm adıyla bir kısmı yayımlanan Tarih Tezi, Kıvılcımlı'nın bütün haya­ tı boyunca ürettiği eserlerinin adeta teorik çerçevesini teşkil eder. Kıvılcım­ lı'nın, bilimsel değeri tartışma götürmez olan bu eseri siyasi saiklerle kaleme almış olması dikkate değerdir. Hikmet Kıvılcımlı'nın genelde din, özelde İslama yaklaşımı da onu Tür­ kiye solunda müstesna kılar. 1957 yılında Eyüp Sultan Meydanı'nda yaptığı konuşma hakkında "dini siyasete alet etftiği]" için dava açılmış ama mah­ keme sürecinde iddianame "komünizm propagandası" ithamına evrilmiştir.5 1935 yılında Karl Marx'tan çevirdiği Gündelikçi İş ile Sermaye adlı kitabın arkasında yayımlayacağını duyurduğu eserlerin arasında "Din Tarihinin Materyalizmi" ile "İslâm Tarihinin Materyalizmi" de vardır.6 4 Akt. Ahmet Kale, Kıvılcımlı Külliyatı, İstanbul: Bilim ve Gelecek Kitaplığı, 2014, s. 215. Bkz. Hikmet Kıvılcımlı, Eyüp Sultan Konuşması, İstanbul: Sosyal tnsan Yayınlan, 2011. 6 Bunlardan İslâm Tarihinin Materyalizmi adını verdiği çalışmasının hazin akıbetini Kıvılcımlı'dan öğreniyoruz: "1939 [1938] Yavuz davasında gerek Osmanlı, gerek "İslâm Tarihinin 5 12 | Türkiye Solundan Portreler • • • Farklı sol örgütlerin kendilerine öncül olarak seçtikleri tarihsel TKP'nin dı­ şında -yaşadığı tüm kesintilere rağmen- organik olarak kendisini sürdür­ müş olan bir TKP'den söz etmek yine de mümkündür. Bu organik devamlı­ lığın gösterenlerinden birisi erken dönem kadroların parti içindeki sürekli varlığı, diğeri ise SSCB'nin icazetidir -TKP, "komünist meşruiyeti" "dünya sosyalist sisteminin lideri" SSCB-SBKP tarafından tanınmış ve onlar tarafın­ dan destek görmüş bir partidir. Öyle ki, TKP'nin kurulduğu tarihten itiba­ ren kendini örgütsel olarak var etme veya edememe durumlan SSCB'nin Türkiye politikasıyla önemli ölçüde ilgilidir. TKP 1970'li yıllara kadar yurtdışı bürosu dışmda ülke içinde etkili bir varlık gösterememiştir. 1970'li yıllara gelindiğinde ise Türkiye'nin kitlesel sol hareketlerinden biriydi artık. Partinin 1973'ten sonraki döneminin simge ismi ise 1922'den beri parti üyesi olan İsmail Bilen'di. Bilen, daha 1928 yılın­ da Merkez Komite üyeliğine getirilmişti. 1929 yılında parti içinde ortaya çı­ kan hizipleşmede önce muhalif kanatta yer alan Bilen, Komintern'in muha­ lif kanada ruhsat vermemesi üzerine parti yönetiminin saflarına geçti. Bu andan sonra da hep SSCB'nin icazetine göre davranacaktı. Komintern, ikinci Dünya Savaşı yıllarında icra ettiği Halk Cephesi siya­ seti gereği yurtiçindeki faaliyetine son verdiği TKP'ye kadrolarını CHP ve Halkevleri gibi kurumlara dahil etmesini salık vermişti. TKP bu siyasete uygun olarak İsmet inönü hükümetini deslekleyen bir politika izliyordu. 1937'de TKP'nin Komintern temsilciliğine getirilen Bilen, bu dönemde vuku bulan Dersim isyanının bastınlması konusunda hükümete destek veren bir yazı kaleme aldı. Hükümetin Nazilerle yakınlaştığı dönemde ise -yine SSCB'nin etkisiyle- TKP, hükümete sert eleştiriler yöneltti. Bilen de bu dö­ nemde hükümeti eleştiren yazılar yazdı. 1960'lı yıllara gelindiğinde partinin faaliyeti yeniden başladı. Ancak bu, örgütlenme çabası ve perspektifini içeren bir pratiği içermiyordu. Bu dö- Maddesi" üzerine olan el yazmalan gizli polisçe birer suç belgesi imişçe gaspedildi. Ve bir daha o el yazmalarının tek tük, eksik taslaklarından başka izini tozunu bulamadık. Hele Kur"an-ı Kerim'i satır satır izleyerek özenle temiz ettiğimiz 'İslam Tarihinin Maddesi' kitabının birinci cildi, bağırta çağırta yok edildi. Söz verilmişken, yıllarca sonra bulunamadığı gerekçesiyle geri veril­ medi." Akt. Ahmet Kale, "Önsöz", Hikmet Kıvılcımlı, Allah Peygamber Kitap, İstanbul: Bilim ve Ge-lecek Kitaplığı, 2013, s. 7-8. Kıvılamlı'nın İslâm üzerine olan tezlerini içeren notlan ise Allah Peygamber Kitap adıyla ilk kez 1999 yılında yayımlandı. Sunuş | 13 nemde partinin yönetici kadrolarından bir Dış Büro oluşturulmuş, Bilen de bu Dış Büro'da yer almıştı. 1973'teki "Atılım" dönemine kadar partinin faa­ liyetleri Bizim Radyo'nun yayınlan ile çeşitli periyodik yayınların çıkanlmasından ibaretti. 1973 yılında İsmail Bilen'in genel sekreterliğe getirilmesiyle, TKP'de Bi­ len dönemi başlamış oldu. Bu dönem onun 1983'teki ölümüne kadar sürdü. 12 Mart darbesiyle bastmlan 1970 öncesi kitlesel sol harekette varlık göste­ remeyen TKP'nin 70'lerde ülke içinde örgütlenmesi, yine 68 hareketinin içinden gelen bir grup gencin teşebbüsüyle gerçekleşti. 1970 yılında çıkar­ maya başladıklan Partizan adlı derginin etrafında örgütlenen bu gençler kendilerini TSMB (Türkiye Sosyalist Mücadele Birliği) olarak adlandınyorlardı. İşçi sımfı içinde çalışmayı ve burada örgütlenmeyi esas alıyor, örgüt­ lenme çalışması yaptıklan her fabrikada ayn bir işçi gazetesi çıkanyorlardı. TSMB üyesi gençler 1972-74 arsı dönemde TKP'nin uzun süredir ülkeyle bağlan kopmuş olan yurt dışındaki önder kadrolanyla temasa geçtiler ve bu kadroların ülke içindeki başkaca tekil ilişkileriyle de bir araya gelip TKP ör­ gütlenmesinin temelini attılar — aralanndan birçoğu partinin Merkez Komi­ te üyeliği görevini de üstlenecekti. Süreç içinde büyük kitleleri mobilize eden İlerici Gençlik Derneği (İGD), İlerici Kadınlar Derneği (İKD) gibi yasal örgütler kurdular ve DİSK başta olmak üzere ülkedeki birçok önemli sendi­ ka ve derneğin yönetimine gelip, politikalarına yön verdiler. Bu dönemde Atılım adlı politik bir yaym ile Ürün adında teorik bir dergi çıkardüar. Parti artık Türkiye'nin en kitlesel örgütlerinden biriydi.