Sosyal Hizmet Kuram ve Yakla**mlar

advertisement
Sosyal Hizmet Kuram ve
Yaklaşımları
Varoluşçu Yaklaşım
Doç. Dr. Mehmet Zafer DANIŞ
Varoluşcu Yaklaşımın Gelişimi,
Temsilcileri
 Kaynağı, 1. Dünya savaşının ardından 1930lu yılların bunalım







ortamında Almanya’da ortaya çıkmış varoluş felsefesidir.
Kierkegaard ve Nietzsche’nin yapıtlarında karşımıza
çıkmaktadır.
Jean Paul Sartre, Karl Jaspers, Paul Tillich, Martin Buber, HansGeorg Gadamer Albert Camus, Gabriel Marcel, Paul Ricoeur,
Maurice Merleau-Ponty, Simone de Beauvoir ve Emmanuel
Lévinas
Kierkegaard (1813 – 1855)
varoluşçu yaklaşımın kurucusu olarak kabul edilmektedir.
hıristiyan dogmacılık
bilimin katı “nesnelliği”
varoluşunun temelini oluşturan kaygıdan bir kaçınma yöntemi
 her bireyin kendi yaşamını, “varlığını” oluşturmaktan
sorumlu olduğunu,
 her bireyin kendi hayatlarında aktif rol alması,
 kendi hayatlarını gerçekleştirmesi gereksinimi
 her bireyin tek tek iç görü sağlayıp kendi hayatının
dizginlerini ele alması gereksinimi(Kierkegaard,
1997).
 Nietzsche (1844 – 1900)
 insanların toplumsal ve ahlaksal mevcut baskıları tek
tek kendi üzerlerinden kaldırıp kendi kurallarını
kendilerinin oluşturması gerektiğini
 herkesin kendini gerçekleştirmesi doğrultusunda,
bağımsızlaşarak yaşamasını savunmuştur.
 Varoluşun önemli temaları olan özgürlük, seçim,
sorumluluk ve cesaret kavramları ilk kez ortaya
konulmuştur.
 Husserl’in fenomonolojisi , terapi yaklaşımı olarak




kullanılabilmesini sağlamıştır.
yaşamın içyüzünü görmek için, olanları açıklamak ve
analiz etmek yerine anlama ve betimleme
Heidegger (1889 – 1976) fenomonolojik yöntemi
kullanarak kim olduğunun anlaşılmasına
odaklanmıştır.
Zaman, mekan, insan bağları ve ölüm gibi konular
üzerine odaklanmıştır.
Varoluşcu felsefeden psikoloji ve psikiyatri bilimlerine
bir köprü görevi yapmıştır.
 Varoluşçu yaklaşımın öne sürdüğü;
 Yalnızlık
 diğer insanlarla bağlantı kurma arzusu
 başkalarından onaylanma bekleme
 varoluşsal kaygılarından uzaklaşabilmek amacıyla
başka insanların, toplumun isteklerine göre yaşama
 kendi hayatlarından uzaklaşma.
 Yalnız olduklarının ve kendi hayatlarından sorumlu
olduklarının farkına varmaları gerekmektedir.
 Herkes kendini gerçekleştirmek için önce kendini
tanımalıdır.
 Yalom’a göre,
 psikolojik bozukluklar, hayatın parçası olan varoluşsal
kavramlarla kişilerin başa çıkamamasından
kaynaklanır.
 Bunlar, yalnızlık, yalıtım, anlamsızlık ve özgürlüktür.
 Kişi, kendi sorumluluğunu alıp, hayatını kendi istekleri
doğrultusunda yaşadığı takdirde, bir bozukluk söz
konusu olmayacaktır.
 Dasein
 canlı olmayan şeyleri anlatım için kullanılan
vorhandsein sözcüğünün karşıtı, varoluşun karşılığıdır.
 Varoluşu yaklaşım esasen özne (insanın zihinsel
varlığı), nesne (beden, toplumsal ve fizik çevre)
biçimindeki ikinciliğe karşı çıkar.
 İnsan ve içinde bulunduğu dünyanın tek bir bütün
olduğunu savunur.
 Heidegger kuramında insanın varolduğu dünyanın dört






ayrı alandan oluştuğu görüşünü savunur.
1- doğal çevre (umwelt)
2- insanlardan oluşan çevre (mitwelt),
3- bedeni ile birlikte kişinin kendisi (eigenwelt) ve
4- ruhsal dünya (überwelt).
Bu gerçek bir ayrım değildir, gerçekte bu dört öğe
tektir, birbirinden ayrılmaz bir bütünlük içindedir ve
insan bu dört alanda birden var olur.
Varoluşçu yaklaşımda yapılmaya çalışılan bu alanlarda
uyumu sağlamaktır.
 Varoluşcular, insanın nesnelleştirilmesine, onun, doğanın,
tarihin, toplumsal çevrenin, biyolojik ve fiziksel güçlerin
ürünü bir nesne konumuna indirgenmesine itiraz ederler ve
bir özne olarak insanın emsalsizliğini vurgularlar
 İnsanı ve davranışlarının açıklanmasında nedensellik
kavramına karşı çıkarlar.
 İnsanı fenomonolojik bakış açısıyla inceleyip anlamaya
çalışmaktadırlar.
 Çünkü esas olan olayların, onları yaşayan birey tarafından
görüldüğü ve algılandığı biçimiyle anlaşılmasıdır.
 Varoluşçu yaklaşım,
 insanın kendi iç varlığı ve dış çevre arasındaki
iletişimi, uyumu savunan;
 insanın toplum içerisinde kendisini
gerçekleştirebilmesine,
 insanın bilimi de kullanarak bilimin yetersiz kaldığı,
hayatta anlam arayışı; ölümün varlığı, yalıtılmışlık ve
özgürlük konularını da temel alan bir yaklaşımdır.
 İnsan; tamamen dış odaklı yaşadığı takdirde kendi
varoluşundan, kendini gerçekleştirme, otantik bir
varlık olma yetisinden uzaklaşıp çeşitli sorunlarla
karşılaşabilir.
 İç kaynaklarını değerlendirmekte; varlığının
boyutlarına erişmekte yetkinlik gösterse bile bunlar dış
çevreyle, bulunulan toplum yapısıyla uyumsuzluk
sağladığı takdirde yine çatışmalara yol açıp bireyin
yalnızlaşması ve dışlanmasıyla sonuçlanabilecektir.
 Bu noktada, sosyal çalışma açısından varoluşçu
yaklaşımın faydası; bireyin iç potansiyelini,
danışanının varlığına daha derin bir boyutta erişip,
kendi potansiyelini gerçekleştirmesine yardımcı
olabilmek;
 toplumun eksikliklerini ya da baskılarını gördüğü
takdirde daha genel boyutta olumlu yönde toplumsal
gelişimi kolaylaştırıcı etkide bulunmak olacaktır.
 Heidegger’in varoluşçu yaklaşımının, klinik sosyal çalışma
içinde, yas ve ölüm konularıyla başa çıkmak amacıyla
kullanım alanı bulunabilmektedir.
 Bu yaklaşım sayesinde, sosyal SHU’lar, klinik yas
süreçlerini de aşacak biçimde bir anlayışa sahip olabilirler.
 Farklı sosyal çalışma ortamlarında, varoluşçu kavramlar,
başarılı biçimde uygulanabilmiştir.
 Bunlar arasında felç geçirenlerin rehabilitasyonu , klinik
sosyal çalışma uygulaması , ergenlerle çalışma, yaşı
ilerlemiş bireylerle sosyal çalışma, aile tedavisi, evli
çiftlerle birlikte çalışma, çocuk istismarı, uyuşturucu madde
kullanımı sayılabilir.
Download