Urantia`n*n Kitab*

advertisement
Urantia’nın Kitabı
169. Makale
Pella’daki Son Öğreti
169:0.1 (1850.1)
PAZARTESİ akşamı, Mart’ın 6’sı, geç saatlerde İsa ve on havari Pella kampına ulaşmıştı. Bu, İsa’nın
buradaki konukluğunun son haftası olup, o kalabalıklara olan öğretimde ve havarilerin eğitiminde oldukça
faaldi. O her öğleden sonrası kalabalıklara duyuruda bulunmuş olup, her gece havarilerin ve kampta ikamet
etmekte olan daha ileri düzeydeki takipçilerin bir topluluğun sorularını cevaplamıştı.
169:0.2 (1850.2)
Lazarus’un yeniden dirilişine dair haber Üstün’ün varışından iki gün önce kampa ulaşmıştı; ve,
topluluğun tamamı yerinde duramaz haldeydi. Beş bin kişinin doyuruluşundan beri, insanların hayal gücünü
bu kadar harekete geçirmiş herhangi bir şey yaşanmamıştı. Ve, böylece, İsa’nın Pella’da bu bir kısa hafta
boyunca öğretide bulunmayı tasarlayışı ve bunun ardından Kudüs’teki son haftasında gerçekleşen nihai ve acı
deneyimlere götüren güney Perea turnesine çıkışından oluşan, kamu hizmetinin ikinci fazının tam da doruk
noktasında gerçekleşmişti.
169:0.3 (1850.3)
Ferisiler ve baş din-adamları suçlamalarını oluşturmaya ve ifadelerini kesinleştirmeye başlamış
haldeydiler. Onlar Üstün’ün öğretilerine şu temellerde karşı gelmişlerdi:
169:0.4 (1850.4)
1. O, vergi toplayıcıların ve günahkârların bir dostuydu; o, tanrıya layık olmayanları kabul
etmekte ve hatta onlarla aynı sofrada yemek yemekteydi.
169:0.5 (1850.5)
2. O, Tanrı’ya saygısızlıkta bulunan bir kişiydi; o Tanrı’dan Babası’ymış gibi konuşmakta olup,
kendisini Tanrı ile eşit görmekteydi.
169:0.6 (1850.6)
3. O yasalara karşı gelen bir kişiydi. Hastalıkları Şabat günü iyileştirmekte ve birçok başka
biçimde İsrail’in kutsal kanununa karşı gelmekteydi.
169:0.7 (1850.7)
4. O, ecinniler ile aynı düzeydeydi. O mucizeleri gerçekleştirmekte ve ecinnilerin prensi olan
Beelzebub’un gücü ile görünürde harikaymış gibi görünen şeyleri ortaya çıkarmaktaydı.
1. Kayıp Evlat’ın Simgesel Hikâyesi
169:1.1 (1850.8)
Perşembe öğleden sonrası, İsa kalabalığa “Kurtuluşun Şükranı”ndan bahsetmişti. Bu vaaz
süresince o, kayıp koyunun ve meteliğin hikâyesini yeniden anlatmış olup, bunun sonrasında israf içindeki
evlada dair gözde hikâyesini aktarmıştı. İsa şunu söyledi:
169:1.2
(1850.9)
“Sizler, gerçekliği arar biçimde — Tanrı’yı aramanıza dair Şamuel’den Yahya’ya kadar
peygamberler tarafından uyarılmış haldesiniz. Onlar her zaman, ‘Bulunabilmesi için Koruyucu’yu arayın’
demişti. Ve, bu türden öğretilerin tümü kalpten dinlenilmelidir. Ancak, ben sizlere, sizler Tanrı’yı ararken,
En güncel makaleler için: http://www.theuniversalfather.com/tr/toctable1.htm
Ayrıca: http://urantia.info/en/searchengines.html
1
Tanrı’nın da benzer bir biçimde sizleri bulmayı arzuladığını göstermek için gelmiş bulunmaktayım. Birçok
sefer ben sizlere, sürüde bulunan doksan dokuz koyunu kayıp olan biri için terk etmiş olan iyi çobanın
hikâyesini anlattım; onun nasıl da, sürüden ayrılmış olan koyunu bulduğunda onu omzuna atıp, şefkatle
sürüye geri taşıdığını. Ve, kayıp koyun sürüye geri döndüğünde, hatırlayacaksınız, iyi çobanın nasıl da
arkadaşlarını çağırıp, kayıp koyunun bulunuşu kendisiyle birlikte kutlama isteyişini. Yine sizlere söylüyorum,
pişmanlığa ihtiyaç duymayan tam da doksan dokuz kişi karşısında, pişman olmuş olan bir günahkâra dair
cennet üzerinde daha fazla neşe duyulmaktadır. Ruhların kayboluşu gerçeği, cennetsel Baba’nın ilgisini
yalnızca daha fazla çekmektedir. Ben bu dünyaya Babamın emrini yerine getirmek için gelmiş
bulunmaktayım; ve, İnsan Evladı’nın gerçekten de vergi toplayıcıların ve günahkârların dostu oluşunun
söylenişi tam anlamıyla doğruluk taşımaktadır.
169:1.3 (1851.1)
“Sizlere, kutsal kabulün pişman oluşunuzdan sonra ve fedalarınızın ve tövbelerinizin tümünün bir
sonucu olarak geldiği öğretilmiştir; ancak, ben sizlere, Baba’nın sizleri pişman oluşunuzdan bile önce kabul
etmiş ve Evladını ve onu birlikteliklerini sizleri bulmak ve, neşe içinde, evlatlığın ve ruhsal ilerleyişin
krallığından olan sürüye geri getirmek için göndermiş olduğunun teminatını veriyorum. Tümünüz, doğru
yoldan ayrılmış koyunlarsınız; ve, ben sizleri bulmak ve kayıp olanları kurtarmak için gelmiş bulunmaktayım.
169:1.4 (1851.2)
“Ve, sizler aynı zamanda; takı olan, on gümüş parçasından meydana gelmiş bir kolyede, bir
parçayı düşürüp de, lamba yakıp, tüm evi onu bulana kadar didik didik arayan bir kadının hikâyesini
hatırlamalısınız. Ve, kadın nasıl da, meteliği bulur bulmaz, arkadaşlarını ve komşularını çağırıp ‘Benimle
eğlenin, çünkü ben kayıp olan parçayı buldum’ demiş olduğunu. İşte tekrar söylüyorum, tövbe edip Baba’nın
sürüsüne geri dönen bir tek günahkâra dair göğün meleklerinin mevcudiyeti içinde her zaman neşe
bulunmaktadır. Ve, ben sizlere bu hikâyeyi, Baba ve Evladı’nın kaybolmuş olanları aramak için yola çıktığının,
ve bu arayışta, kurtuluş ihtiyacında bulunanlar olarak, kaybolmuş olanları bulmaya dair kararlı çabalarımızda
bizlere destek olacak her türlü etkiyi kullanacağımızın altını çizmek için aktarmaktayım. Ve, böylece, İnsan
Evladı, doğru yoldan ayrılmış koyunu aramak için ıssıza giderken, sizler de evde kaybolmuş olan meteliği
aramaktasınız. Koyun, istemeyen bir halde sürüden ayrılmaktadır; meteliğin üstünü zamanın tozu örtmekte
ve insanlara ait şeyler onu görünmez kılmaktadır.
169:1.5 (1851.3)
“Ve, şimdi ben sizlere; babasının evinden bilinçli bir biçimde ayrılmış ve, üzerinde birçok sıkıntıya
düştüğü yer olan, yabancı bir yere gitmiş varlıklı bir çiftçinin düşüncesiz bir evladının hikâyesini anlatmak
istiyorum. Sizler, istemeden yoldan ayrılan koyunu hatırlayacaksınız; ancak, bu genç evini isteyerek terk
etmişti. Hikâye şöyle gerçekleşmişti:
169:1.6 (1851.4)
“Bir adam iki erkek çocuğa sahipti; biri, her zaman rahatlığı ve sorumsuz yaşamı arzular halde,
kaygısız ve umursamaz biriydi; daha büyük çocuk ise ciddi, ne yaptığını bilen, çalışkan ve sorumluluğu
taşımaya istekli biriydi. Zaman geldi ki bu iki kardeş iyi anlaşamadı; onlar her zaman tartışmakta ve ufak
şeylerden atışmaktaydı. Genç olanı neşeli ve yaşam doluydu ama tembel ve güvenilmez nitelikteydi; büyük
evlat güvenilir ve çalışkandı, aynı zamanda bencil, kendini fazla önemser ve kibirliydi. Genç evlat oyunu
fazlaca sevmekteydi ama işten kaçmaktaydı; büyük kendisini işe adamış olup, nadiren oyuna katılmaktaydı.
İkisinin birlikteliği o kadar tatsız hale gelmişti ki, genç evlat babasına gelip, şunu söylemişti: ‘Baba, payıma
En güncel makaleler için: http://www.theuniversalfather.com/tr/toctable1.htm
Ayrıca: http://urantia.info/en/searchengines.html
2
düşmekte olan sahip olduğun şeylerin üçte birini bana ver, şansımı denemek için dünyayı görmeme izin ver.’
Ve, baba bu talebi duyduğunda, genç evladının evde ve abisiyle nasıl mutsuz olduğunu bilen halde, servetini
ölüp, gence payını verdi.
169:1.7 (1851.5)
“Birkaç hafta içinde genç adam tüm kaynaklarını bir araya toplayıp, uzakta bir ülkeye olan yoluna
çıktı; ve, aynı zamanda keyif veren karlı hiçbir şeyi bulamamış halde, yakın bir süre içinde tüm mirasını bu
israf doluşu yaşamında harcadı. Ve, her şeyini tükettiğinde, bu ülkede uzunca sürecek bir kıtlık baş göstermiş
olup, kendisini ihtiyaç duyar halde bulmuştu. Ve, böylece, aç kaldığında ve sıkıntısı çok büyük düzeylere
ulaştığında, o, domuzları beslemek için kendisini tarlalara göndermiş olan bu ülkenin vatandaşlarından
birinin altında çalışır halde gördü. Ve, domuzların yediği yemiş kabukları ile karnını doyurmaya bile
istekliydi, ancak hiç kimse ona bir parça bile bir şey vermemekteydi.
169:1.8 (1852.1)
“O bir gün çok aç olduğunda, kendisine gelip, şunu söylemişti: ‘Ben burada, yabancı bir ülkede
domuzları posalarla besleyerek açlıktan yok olmaktayken, babam, doyacak kadar ekmeğe sahip olup, hatta
onları biriktiren ne kadar da fazla hizmetçiye sahip! Kalkıp babama gideceğim, ve kendisine şunu
söyleyeceğim: Baba, ben cennete ve sana karşı geldim. Ben artık, senin evladın olarak adlandırılmayı bile hak
etmiyorum; sadece, beni tutmuş olduğun hizmetçilerinden biri yapmanı istiyorum.’ Ve, genç adam bu karara
vardığında, doğrulup, babasının evine doğru yola koyulmuştu.
169:1.9 (1852.2)
“Bu aşamada baba, evladının yokluğundan fazlasıyla kederlenmiş haldeydi; o, her ne kadar
düşüncesiz olsa da, küçük neşeli oğlunu özlemekteydi. Bu baba bu evladını derinden sevmiş olup, her zaman
onun geri dönüş yolunu gözlemişti; ve, böylece bu evlat evine yaklaştığında, çok uzaktan baba kendisini
görmüş, içi merhametle dolu halde, kendisi karşılamak için koşmuştu; geldiğinde bana şefkatle onu
karşılamış, kucaklamış ve öpmüştü. Ve, onlar bu şekilde buluştuktan sonra, evlat babanın gözü yaşlı yüzüne
bakıp, şunu söylemişti: ‘Baba, ben cennete karşı ve gözün önünde günah işledim; artık bir evlat olarak
çağrılmayı hak etmiyorum’ — ancak, ufaklık itirafını tamamlamaya fırsat bulamadı çünkü fazlasıyla neşe
içindeki baba bu zaman zarfında kendilerine koşmakta olan hizmetkârlarına şunu söylemişti: ‘Ona, saklamış
olduğum, en iyi kaftanı getirin, onu giydirin, evlatlık yüzüğünü parmağına girip, ayaklarına ayakkabıları
geçirin.’
169:1.10 (1852.3)
“Ve, bunun sonrasında, mutlu baba ayağı acı içindeki ve yorgun evladı eve götürdükten sonra,
hizmetçilerini çağırıp şunu demişti: ‘Gürbüz buzağıyı getirin ve onu kesin, şölen hazırlayın ve bizleri
keyiflendirin; zira, benim evladım ölüydü ancak o şimdi tekrar yaşıyor; o kayıptı fakat bulundu.’ Ve, onların
tümü, oğluyla tekrar kavuşmasını neşeyle kutlamak için babanın etrafında toplandı.
169:1.11 (1852.4)
“Bunlar gerçekleşirken, onlar kutlama içindeyken, büyük evlat tarladaki günün çalışmasından
gelmiş olup, eve yaklaşırken müzik ve oyun sesini duymuştu. Ve, o arka kapıya geldiğinde, hizmetçilerden bir
tanesini çağırıp, tüm bu kutlamaların anlamını sordu. Ve, bunun ardından hizmetçi şunu söyledi: ‘Senin uzun
zamandır kayıp kardeşin eve geri döndü, ve senin baban kendi oğlunun sağ salim eve varışını kutlamak için
gürbüz buzağını kesti. Kardeşini selamlamak için sen de içeri gel, ve onu babanın evine geri kabul et.’
169:1.12 (1852.5)
“Ancak, büyük evlat bunu duyduğunda, o kadar incinmiş ve kızgın hale gelmişti ki, eve girmedi.
Babası bu oğlunun kardeşini karşılamayı reddedişini duyduğunda, ona rica etmek için dışarı çıktı. Ancak,
En güncel makaleler için: http://www.theuniversalfather.com/tr/toctable1.htm
Ayrıca: http://urantia.info/en/searchengines.html
3
büyük evlat babasının iknasına kendisini teslim etmeyecekti. O babasını, şunu söyleyen bir biçimde,
cevaplamıştı: ‘Ben burada bu kadar yıl boyunca sana, emirlerinin bir tanesine bile karşı gelmeyen bir biçimde,
hizmet ettim; ama yine de, sen bana, arkadaşlarımla eğlenmem için körpe keçi bile vermedin. Ben burada tüm
bu yıllar boyunca sana bakmak için kaldım ve sen hiçbir zaman benim doğru hizmetimi kutlamadın; ancak, bu
oğlun, sahip olduğun şeyleri kadınlara harcayan bir biçimde, geri döndüğünde, hiç vakit kaybetmeden gürbüz
buzağını kesin, onu kutluyorsun.’
169:1.13 (1852.6)
“Bu baba gerçekten de iki evladını da derinden sevmiş olduğu için, bu büyük evlada açıklamada
bulunmayı denedi: ‘Ama, benim evladım, sen bu süre boyunca hep benimle birlikteydin, ve sahip olduğum her
şey senin. İstediğin zaman arkadaşlarınla eğlenmek için bir körpe keçiyi kesebilirdin. Ancak, senin şimdi
mutlulukla bana katılman ve kardeşinin dönüşünden mutlu olman tek beklenilen şeydir. Düşün benim
evladım, kardeşin kaybolmuştu ve şimdi bulundu; o bizlere canlı olarak geri döndü!”
169:1.14 (1853.1)
Bu İsa’nın; dinleyicilerine, cennetin krallığına girişi arayan herkesi Baba’nın kabul etmedeki
gönüllülüğünü vurgulamak için sunmuş olduğu simgesel hikâyeler içinde en dokunaklı ve etkili olanlardan bir
tanesiydi.
169:1.15 (1853.2)
İsa, bu üç hikâyeyi aynı anda sunmada oldukça istekliydi. O kayıp koyunun hikâyesini; insanlar
istemeden yaşamın yolundan ayrıldığında, Baba’nın bu kayıp olanları düşündüğünü ve, sürünün doğru
çobanları olan, Evlatları ile birlikte, kayıp koyunları aramaya çıktığını göstermek için sunmuştu. O bunun
ardından evde kaybedilen meteliğin hikâyesini; kafası karışmış, ne yapacağını bilmeyen veya bunun dışındaki
hallerde yaşamın maddi ilgileri ve servetleri tarafından ruhsal olarak gözleri görmez hale gelmiş olanlar için
kutsal arayışın ne kadar da kapsamlı olduğunu örneklendirmek için anlatırdı. Ve, bunun ardından o, müsrifin
geri dönüşünün kabulü olarak, kayıp evladın bu hikâyesine, Baba’nın evine ve kalbine kayıp evladın geri
kazandırılışın ne kadar bütüncül olduğunu göstermek için anlatmaya başlardı.
169:1.16 (1853.3)
Öğreti yılları boyunca birçok ama birçok kez İsa, müsrif oğlun bu hikâyesini tekrar tekrar
anlatmıştı. Bu simgesel anlatı ve iyi Samiri hikâyesi, Baba’nın derin sevgisini ve insanların kardeşliğini
öğretmede onun gözde araçlarıydı.
2. Akıllı Koruyucu’nun Simgesel Hikâyesi
169:2.1 (1853.4)
Bir akşam Şimon Zelotes, İsa’nın söylediklerinin biri üzerinde yorumda bulunan bir biçimde, şunu
söyledi: “Üstün, dünyanın çocuklarının çoğunun doğru olmayan paragöz kişilerle arkadaşlıkta bulunmada
daha mahir oldukları için cennetin krallığınınkilerden daha bilge olduklarını bugün söylediğinde neyi
kastettin?” İsa şu cevabı vermişti:
169:2.2 (1853.5)
“Sizlerden bazıları, krallığa girmeden önce, iş birliktelikleri içinde oldukça kurnaz haldeydi. Sizler
hakkaniyet gözetmeyip ve sıklıkla adil olmayan bir biçimde davrandıysanız da, yine de, her zaman bir
gözünüz mevcut karınızda ve gelecek güvenliğinizde olduğu için, akıllı ve geleceği görür halde işlerinizi
yürüttünüz. Benzer bir biçimde sizler şimdi; burada mevcut neşenizi sağlarken, bir yandan da cennette
biriken hazinelerinizi gelecekte keyifle deneyimlemeyi teminat altına alır halde, krallık içinde yaşamlarınızı
En güncel makaleler için: http://www.theuniversalfather.com/tr/toctable1.htm
Ayrıca: http://urantia.info/en/searchengines.html
4
düzenlemelisiniz. Eğer sizler, benliğe hizmette bulunduğunuz zaman kendiniz için kazançları elde etmede bu
kadar titiz olduysanız, şimdi sizler insanların kardeşliğine ait hizmetçiler ve Tanrı’nın koruyucuları iseniz,
ruhları kazanmada neden daha az titizlik gösteresiniz?
“Hepiniz, akıllı ancak adaletsiz bir koyucuya sahip bir zengin adamın hikâyesinden bir ders
169:2.3 (1853.6)
çıkarabilirsiniz. Bu koruyucu kendi bencil kazancı için sahibinin müşterilerine yalnızca kötü davranmadı, o
aynı zamanda sahibinin kaynaklarını doğrudan bir biçimde israf boşa verip, onları çarçur etti. Ve, tüm
bunların hepsi nihayet sahibinin kulağına gittiğinde, o koruyucusunu karşısına çağırdı ve bu dedikoduların
anlamını sordu; ve, o, koruyuculuğunun derhal bir muhasebesini isteyip, sahibinin işlerini başkasına
devretmeye hazır olmasını istedi.
169:2.4
(1853.7)
“Bu aşamada, bu doğru olmayan koruyucu kendisine şunu söylemeye başladı: ‘Bu
koruyuculuğumu kaybetmek üzereyim, ne yapmalıyım? Kazacak kuvvetim yok; dilencilik desen, yapmaya
utanırım. Ne yapacağımı biliyorum: Ben bu koruyuculuktan alındığımda, kendimi, üstünüm ile iş yapan
hanelerin tümünde iyi karşılanacak hale getirmek için her şeyi yapacağım.’ Ve, bunun ardından, sahibine
borcu olan herkesi çağıran bir biçimde, ilkine ‘Üstünüme ne kadar borcun var?’ diye sordu. Bu kişi, ‘Yüz ölçü
yağ’ dedi. Bunun ardından koruyucu, ‘Parafinli kâğıt hesabını getir, hemen şuraya otur, ve yüzü elli yap.’
Bunun ardından, bir başka borçluya ‘Ne kadar borcun var?’ diye sordu. Ve, bu kişi, ‘Yüz ölçü buğday’ dedi.
Bunun ardından, koruyucu, ‘senedini getir ve seksen’ yaz dedi. Ve, o bunu çok sayıdaki başka borçlu ile
gerçekleştirmişti. Ve, böylece, bu dürüst olmayan koruyucu, koruyuculuktan atıldığında kendisine arkadaş
yaratmaya çalışmıştı. Onun sahibi ve üstünü bile daha sonra bunu öğrendiğinde; doğru olmayan
koruyucusunun, yokluk ve sıkıntının bu gelecek günleri için bir şeyler yapmayı amaçlaması tutumunda en
azından akıllıca bir şey yapmış olduğunu kabul etmek durumunda kalmıştı.
169:2.5 (1854.1)
“Ve, bu bakımdan, bu dünyanın çocukları zaman zaman, gelecek için hazırlanışlarında ışığın
çocuklarına kıyasla daha fazla bilgelik sergilemektedir. Ben cennet içinde hazineleri elde etmekte olduklarını
duyuran sizlere şunu söylüyorum: Doğru olmayan paragözler ile arkadaşlıkta bulunanlardan dersler çıkarın,
ve benzer bir biçimde yaşamlarınızı ona göre idame ettirin ki, dünyasal olan her şey sizleri yüzüstü
bıraktığında, ebedi yerleşkeye neşe içinde kabul edilebilesiniz.
169:2.6 (1854.2)
“Ben sizlere şunun teminatını veriyorum: Küçük şeylerde doğru olan kişi, aynı zamanda büyük
şeylerde de doğru olacaktır; küçük şeylerde doğru olmayan kişi, büyük şeylerde de doğru olmayacaktır. Eğer
sizler, bu dünyanın olaylarında öngörüşlülüğü ve dürüstlüğü göstermediyseniz, cennetsel krallığın gerçek
zenginliklerin koruyuculuğuna emanet edildiğinizde nasıl doğru ve akıllı olmayı ümit edebilirsiniz? Eğer
sizler iyi koruyucular ve doğru muhasebeciler değilseniz, başkasına ait olanda doğru olmadıysanız, her kim
büyük hazineleri sizlerin üstüne verecek kadar budala olabilir ki?
169:2.7 (1854.3)
“Ve, tekrar şunu bilmenizi istiyorum: hiç kimse iki sahibe hizmet edemez; o ya birinden nefret
edecek veya diğerini sevecek, ya da birini üste tutarken diğerini aşağı görecektir. Sizler Tanrı’ya ve paragöze
aynı anda hizmet edemezsiniz.”
169:2.8 (1854.4)
Burada bulunan Ferisiler bunu duyduklarında, zenginliklere elde etmeye fazlasıyla adanmış
oldukları için dudaklarını bükmeye ve alay etmeye başlamışlardı. Bu dostane olmayan dinleyiciler İsa ile
En güncel makaleler için: http://www.theuniversalfather.com/tr/toctable1.htm
Ayrıca: http://urantia.info/en/searchengines.html
5
nafile bir tartışmaya girmeye çalışmışlardı; ancak, İsa onlarla söyleşide bulunmayı reddetmişti. Ferisiler
kendi içlerinde bir söz dalaşına tutuştuklarında, onların gürültülü konuşması bu yerleşke çevresinde
konaklamakta olan kişilerden büyük bir kalabalığı etraflarına toplamıştı; ve, onlar birbirleriyle tartışmaya
başladıklarında, İsa, gece için çadırına çekilen bir biçimde, aralarından ayrılmıştı.
3. Zengin Adam ve Dilenci
169:3.1 (1854.5)
Buluşma çok gürültü hale geldiğinde, Şimon Petrus, ayağa kalkan bir biçimde, sorumluluğu ele
alıp şunu söylemişti: “Sizler ve kardeşler, aranızda bu şekilde münakaşa etmeniz hoş değildir. Üstün sözünü
söylemiştir, ve sizler onun sözleri üzerine konuşmada iyi bir şey yapıyorsunuz. Ve, bu, sizlere duyurmuş
olduğu yeni bir inanç savı değildir. Zengin adam ve dilenciyi içeren Nazarilerin hikâyesini de duymadınız mı?
Bizlerden bazıları, zenginlikleri derinden seven ve dürüst olmayan servete sahip olmayı arzu eden kişilere
uyarıda bulunur haldeki Vaftizci Yahya’nın bu hikâyeyi haykırışını duyduk. Ve, her ne kadar bu eski hikâye
duyurduğumuz müjde uyarınca olmasa da, hepiniz, cennetin krallığının yeni ışığını kavrayacağınız bir vakte
kadar onun derslerine kulak verseniz iyi bir şey yapmış olursunuz. Yahya’nın hikâyesi şu şekilde
anlatılmaktaydı:
169:3.2 (1854.6)
“Bir zamanlar Dives isminde zengin bir kişi yaşamaktaydı; bu kişi, morlar içinde ve az bulunur
ketenlere sarılır halde, her günü mutlulukla ve olabilecek en iyi halde yaşamaktaydı. Ve, orada aynı zamanda
Lazarus isminde bir dilenci bulunmaktaydı; bu dilenci, zengin kişinin kapısı girişinde uzanır halde,
morluklarla kaplı olup, zenginin masasından düşen kırıntılar ile beslenmeyi arzu etmekteydi; evet, köpekler
bile gelip onun morluklarını yalamaktaydı. Ve, öyle bir vakit geldi ki, dilenci öldü ve İbrahim’in bağrında
ikamet etmekte olan melekler tarafından taşındı. Ve, bunun ardından, yakın bir süre içinde, bu zengin kişi de
öldü ve büyük ihtişam ve saygınlık gösterisi içinde defnedildi. Zengin kişi bu dünyadan ayrıldığında, Hades
içinde gözlerini açtı ve kendisini derin acılar içerisinde buldu; gözlerini kaldırdığında uzaktaki İbrahim’i
görüp, Lazarus’u onun bağrında buldu. Ve, bunun ardından Dives şöyle haykırdı: “Baba İbrahim, bana
merhamet et ve Lazarus’u buraya gönder; umarım o parmağının ucunu suya batırıp benim dilimi serinletir,
zira cezamdan dolayı büyük acılar içerisindeyim.’ Ve, bunun sonrasında İbrahim şu cevabı verdi: ‘Benim
evladım, hatırla, Lazarus benzer bir biçimde kötülükten sıkıntı çekerken, yaşamın içinde sen iyi şeylerin
keyfini çıkardın. Ancak, şimdi bunların hepsi değişti; Lazarus keyif içindeyken, sen acı çekmektesin. Ve, bunun
yanı sıra, bizler ve senin aranda büyük bir uçurum var; bizler sana gelemeyiz, ne de sen bizlere gelebilirsin.’
Bunun ardından Dives İbrahim’e şunu söyledi: “Umarım sen Lazarus’u babamın evine geri gönderirsin; beş
kardeşim olduğu için, o bu şahitliği ile kardeşlerimin bu acı çektirilen yere gelmesini engelleyebilir.’ Ancak,
İbrahim: ‘Benim evladım, onlar Musa ve peygamberlere sahipler; bırak kardeşlerin bu kişileri duysunlar.’ Ve,
bunun ardından Dives: ‘Hayır, hayır, Ata İbrahim! Eğer biri onlara ölümden gelecek olursa, onlar tövbe
edeceklerdir.’ Ve, bunun üzerine İbrahim: ‘Eğer onlar Musa ve peygamberleri duymazlarsa, ne de bir kişinin
ölümden dirilişiyle ikna olacaklardır.’”
En güncel makaleler için: http://www.theuniversalfather.com/tr/toctable1.htm
Ayrıca: http://urantia.info/en/searchengines.html
6
69:3.3 (1855.1)
Peter Nazari kardeşliğinin bu tarihi hikâyesini anlattıktan sonra, ve kalabalık yatıştığı için, Andreas
ayağa kalktı ve onları gece için dağıttı. Her ne kadar iki havari de ve kendi takipçileri İsa’ya sürekli olarak
Dives ve Lazarus’un simgesel hikâyesine dair sıklıkla sorular sormuş olsa da, o bunun üzerine yorumda
bulunmaya hiçbir zaman razı olmadı.
4. Baba ve Onun Krallığı
169:4.1 (1855.2)
İsa her zaman, Tanrı’nın krallığının kuruluşunu duyururlarken, cennet içindeki Baba’nın bir kral
olmadığını havarilerine açıklamaya çalışmada sorun yaşadı. İsa’nın yeryüzü üzerinde yaşadığı ve beden içinde
öğretimde bulunduğu zaman zarfında, Urantia’nın insanları milletlerin idaresinde en fazla kralları ve
imparatorları bilmekteydi; ve, Museviler uzunca bir süre boyunca, Tanrı’nın krallığının gelişi üzerine
düşünmüş haldelerdi. Bu ve diğer nedenlerden dolayı, Üstün, insanın ruhsal kardeşliğini cennetin krallığı
biçiminde ve bu kardeşliğin ruhani başını cennet içindeki Baba olarak adlandırmanın en iyisi olduğunu
düşünmüştü. Bir sefer dahi olsun İsa Babasından bir kral olarak bahsetmişti. Havariler ile olan yakın ve
doğrudan konuşmalarında o her zaman kendisine, İnsan Evladı ve onların büyük abisi atfında bulunmuştu. O
takipçilerinin tümünü, insanlığın hizmetçileri ve krallığın müjdesinin ulakları olarak tasvir etmişti.
169:4.2 (1855.3)
İsa hiçbir zaman havarilerine, cennet içindeki Baba’nın kişiliğine ve kişilik özelliklerine dair
sistematik bir ders vermemişti. O hiçbir zaman insanlardan kendi Babasına inanmalarını istememişti; o,
insanların yapmış oldukları şeyleri görmezden gelmişti. İsa hiçbir zaman vaktini, Baba’nın gerçekliğinin kanıtı
için savlarını sunmanın nafile emekleriyle harcamamıştı. Onun Baba’ya dair öğretisinin tümü, o ve Baba’nın
bir tek oluşunun duyurusunda odaklanmıştı; Evladı görmüş kişinin Babayı görmüş oluşuna; Evlad’ın
gerçekleştirdiği gibi, Baba’nın her şeyi bilmekte oluşuna; yalnızca Evlad’ın gerçekte Baba’yı bildiğine ve
Baba’yı Evlad’ın açığa çıkaracağına; ve, Baba’nın kendisini bu dünyaya birleşik doğalarını açığa çıkarmak ve
ortak emeklerini göstermek için göndermiş olduğuna. O, “Tanrı ruhaniyettir” duyurusunda bulunduğu
zamanki, Yakub’un kuyusunda Samaryalı kadına gerçekleştirdiği zamankinin dışında, Babasına dair başka
hiçbir duyuruda bulunmamıştı.
169:4.3 (1856.1)
Sizler İsa’dan Tanrı’ya dair şeyleri, onun yaşamının kutsallığını gözlemleyerek öğreneceksiniz;
onun öğretilerine yaslanarak değil. Üstün’ün yaşamından her biriniz; ruhsal ve kutsal gerçeklikleri, şimdi anın
ve ebediyetin gerçekliklerini kavramak için yetkinliğinizin ölçüsünü gösteren Tanrı kavramsallaşmasını
çıkarabilirsiniz. Sınırlı olan hiçbir zaman, Sınırsız Nasıralı İsa’nın insan yaşamının sınırlı deneyimine ait
zaman-mekân kişiliğinde odaklanışı dışında, Sınırsız’ı anlamayı hayal dahi edemez.
169:4.4
(1856.2)
İsa, Tanrı’nın yalnızca deneyimin gerçeklikleri tarafından bilinebilir nitelikte olduğunu
bilmekteydi; o, kendisinin hiçbir zaman aklın salt öğretişi ile anlaşılamayacağını. İsa havarilerine, her ne
kadar onlar bütünüyle Tanrı’yı anlayamayacak halde bulunsalar da, onu, tıpkı İnsan Evladı’nı bildikleri halde,
kesin bir biçimde bilebileceklerini öğretmişti. Sizler Tanrı’yı bilebilirsiniz; İsa’nın ne söylediğini anlayarak
değil, İsa’nın kim olduğunu bilerek. İsa, Tanrı’nın bir açığa çıkarılışının tam da kendisiydi.
En güncel makaleler için: http://www.theuniversalfather.com/tr/toctable1.htm
Ayrıca: http://urantia.info/en/searchengines.html
7
169:4.5 (1856.3)
İbrani yazıtlarına atıfta bulunma dışında, İsa İlahiyat’dan yalnızca iki isimde söz etmişti: Tanrı ve
Baba. Ve, Üstün Babası’na Tanrı olarak atıfta bulunduğunda, o genellikle, çoğul Tanrı (Kutsal Üçleme olarak)
anlamına gelen İbrani kelimesini kullanmıştı; Musevilerin kabile Tanrısı anlamına gelen gelişmiş
kavramsallaşma halindeki, Yahveh kelimesini değil.
İsa hiçbir zaman Baba’yı bir kral olarak çağırmamıştı; ve, o, yeniden getirilmiş bir krallığa dair
169:4.6 (1856.4)
Musevi umudunun ve Yahya’nın gelecek bir krallığı duyuruşunun öne sürmüş olduğu kendi ruhsal kardeşlik
birlikteliğini cennetin krallığı olarak adlandırmayı gerekli kılmış olmasından fazlasıyla üzüntü duymuştu. Tek
bir istisna dışında — “Tanrı’nın ruhaniyet” oluşu duyurusu dışında — İsa hiçbir zaman İlahiyat’a, İlk Kaynak
ve Merkez ile olan kişisel ilişkisinin tasvirsel kavramları dışında başka hiçbir biçimde atıfta bulunmamıştı.
169:4.7
İsa Tanrı kelimesini İlahiyat düşüncesini ve Baba kelimesini Tanrı’yı bilme deneyimini
(1856.5)
adlandırmak için kullanmıştı. Baba Tanrı’yı adlandırmada kullandığında, bu kavram kapsayabildiği en geniş
anlamda anlaşılmalıdır. Tanrı kelimesi tanımlanamaz niteliktedir; ve, bu nedenle, o, Baba’nın sınırsız olan
kavramsallaşması anlamına gelirken, kısmen tanımlanabilir bir halde, Baba terimi, fani mevcudiyetin süreci
boyunca insan ile ilişkili konumunda, kutsal Baba’ya dair insani kavramsallaşmayı temsil edecek biçimde
kullanılabilir.
169:4.8 (1856.6)
Museviler için, Elohim Tanrılar’ın Tanrısı iken, Yahveh İsrail’in Tanrısı anlamına gelmekteydi. İsa
Elohim kavramsallaşmasını kabul etmiş olup, varlıklardan meydana gelen bu en yüce topluluğu Tanrı olarak
adlandırmıştı. Irksal ilahiyat halindeki, Yahveh kavramsallaşması yerine, o Tanrı’nın babalığını ve insanın tüm
dünya çapındaki kardeşliği düşüncesini sunmuştu. O, ilahlaştırılmış ırksal bir Baba’ya dair Yahveh
kavramsallaşmasını, bireysel inananın kutsal bir Babası halindeki, insan çocuklarının tümüne ait bir Baba
düşüncesine yüceltmişti. Ve, o buna ilaveten, evrenlere ait bu Tanrı’nın ve insanların tümünün bu Babası’nın,
bir tek ve aynı Cennet İlahiyatı olduğunu öğretmişti.
169:4.9 (1856.7)
İsa hiçbir zaman kendisinin, Elohim’in (Tanrı’nın) beden içindeki dışavurumu olduğunu
söylememişti. O hiçbir zaman kendisinin, Elohim’in (Tanrı’nın) dünyalara olan bir açığa çıkarılışı olduğunu
duyurmamıştı. O hiçbir zaman, kendisini görmüş olan kişinin Elohim’i (Tanrı’yı) görmüş olacağını
öğretmemişti. Ancak, o, kendisinin, beden içindeki Baba’nın açığa çıkarılışı olduğunu duyurmuştu; ve, o kesin
bir biçimde, kendisini gören kişinin Baba’yı görmüş olduğunu söylemişti. Kutsal evlat olarak o, yalnızca
Baba’yı temsil etmekte olduğunu söylemişti.
169:4.10 (1857.1)
O, gerçekten de, Elohim Tanrısı’nın bile Evladı’idi; ancak, fani beden sureti içinde ve Tanrı’nın
fani evlatları için o, fani insan tarafından kavranabilecek bir açığa çıkarılış ölçüsünde Babası’nın karakterinin
temsili ile kendi yaşam açığa çıkarışını sınırlandırmayı tercih etmişti. Mesele Cennet Kutsal Üçlemesi’nin
diğer bireylerinin karakterine geldiğinde, bizler; onların hep birlikte, Nasıralı İsa olarak vücutlaştırılmış
Evladı’nın yaşamındaki kişisel portrede açığa çıkarıldığı, Baba oluşu bilgisiyle yetinmeliyiz.
169:4.11 (1857.2)
Her ne kadar İsa yeryüzü yaşamında cennetsel Baba’nın gerçek doğasını açığa çıkarmış olsa da, o
Baba hakkında çok az şey öğretmişti. Gerçekte, o yalnızca iki şey öğretmişti: Tanrı’nın kendisinin ruhaniyet
oluşunu, ve, yaratılmışları ile ilişkisinin tüm hususlarında kendisinin bir Baba oluşunu. Bu akşam İsa, şunu
En güncel makaleler için: http://www.theuniversalfather.com/tr/toctable1.htm
Ayrıca: http://urantia.info/en/searchengines.html
8
duyurduğunda, Tanrı ile olan ilişkisine dair nihai bildirisinde bulunmuştu: Ben Baba’dan gelmiş, ve ben
dünyaya gelmiş haldeyim; tekrar ediyorum, ben bu dünyadan ayrılacak ve Baba’ya gideceğim.”
169:4.12
(1857.3)
Ancak, dikkat edin! İsa hiçbir zaman şunu söylemedi: “Beni duymuş olanlar Tanrı’yı
duymuşlardır.” Ancak, o kesin bir biçimde şunu söyledi: “Beni görmüş olanlar Baba’yı görmüşlerdir.” İsa’nın
öğretisini duymak, Tanrı’yı bilmeye denk düşmemektedir; ancak, İsa’yı görmek, kendi içinde Baba’nın ruha
bir açığa çıkarılışı olduğu bir deneyimdir. Evrenlerin Tanrısı uçsuz bucaksız yaratıma hükmetmektedir;
ancak, akıllarınız içinde ikamet etmek için ruhaniyetini götüren kişi cennet içindeki Baba’dır.
169:4.13 (1857.4)
İsa, görünmez olan O’nu maddi yaratılmış için görünür kılan insan sureti içindeki ruhsal
mercektir. O; göksel birliklerin bile bütünüyle anlamaya cüret edemediği, sınırsız niteliklere sahip bir Varlık’ı,
beden içinde, sizler tarafından bilinir hale getiren ağabeyinizdir. Ancak, tüm bunların hepsi, bireysel inananın
kişisel deneyiminde gerçekleşmek zorundadır. Kendisi ruhaniyet olan Tanrı, yalnızca bir ruhsal deneyim
olarak bilinebilir. Tanrı, maddi dünyaların sınırlı evlatlarına, ruhsal âlemlerin kutsal Evladı tarafından,
yalnızca bir Baba olarak açığa çıkarılabilir. Sizler Ebedi’yi bir Baba olarak bilebilirsiniz; sizler ona,
mevcudiyetlerin tümünün sınırsız Yaratan’ı olarak, evrenlerin Tanrısı halinde ibadet edebilirsiniz.
En güncel makaleler için: http://www.theuniversalfather.com/tr/toctable1.htm
Ayrıca: http://urantia.info/en/searchengines.html
9
Download