Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 8 OSMANLI DEVLETİ İLE RUS ÇARLIĞI ARASINDA İMAM MANSUR Imam Mansur Between Ottoman Empire and Russian Empire Abdullah TEMİZKAN∗ Özet 1783 yılında Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesinden sonra Osmanlı Devleti için Kafkasya’nın önemi son derece artmıştır. Osmanlı Devleti, Kuban Nehri’nin güneyinde Rusya’yı durdurmak için Anapa Kalesi merkezli bir direnç bölgesi oluşturmaya çalışıyordu. Osmanlılar bu amaca ulaşmak için Kafkasyalılarla işbirliği yapmaya özen gösteriyordu. Tam bu sırada Kuzey Kafkasya’da Rus yayılmacılığına karşı düzensiz bir direniş başlamıştı. 1785 yılında, dinî bir takım söylemlerle ve oldukça sert bir sufî öğretisiyle bu direnişi daha organize hale getiren İmam Mansur tarih sahnesine çıkmıştır. İki büyük imparatorluğun politikalarının göz ardı ettiği bu figür bir çok şeyi değiştirecektir. Bu figür, söz konusu büyük imparatorlukların yazdıkları senaryoları tekrar gözden geçirmelerine sebep olmuştur. Kafkasyalıları, Rus yayılması karşısında tek bayrak altında toplamayı başaran ilk lider İmam Mansur’dur. Bu Rusya için Kafkasya’yı ele geçirme planlarının daha uzun bir zamana yayılacağı anlamına geliyordu. Rusları durdurma noktasında Osmanlı Devleti ile Kafkasyalıların amacı örtüşüyordu. Ancak Osmanlı Devleti, Rusya ile yaptığı anlaşmalarda Kafkasya ve Kafkasyalıların menfaatlerini değil “devlet-i aliyye”nin menfaatlerini ön planda tutuyordu. Bu durum ilerde Osmanlı devletinin politikaları ile Kafkasya özgürlük mücadelesinin öncelikleri arasında bir takım uyumsuzlukları ortaya çıkartacaktır. Ben bu makalede Rusya ve ――――――――― ∗ Doç. Dr., Ege Üniversitesi, Türk Dünyası Araşıtırmaları Enstitüsü. 1 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Osmanlı Devleti’nin çıkarları arasına sıkışmış bulunan bir vatansever ile onun arkasında saf tutmuş olan Kafkasya yerlilerinin durumunu hem Osmanlı, Rus ve batılı kaynakları kullanarak anlaşılır kılmaya çalışacağım. Anahtar Kelimeler İmam Mansur, Kafkasya, Müridizm, Nakşibendilik, Osmanlı, Rusya Abstract After the Russian annexation of the Crimea in 1783, the importance of the Caucasus increased extremely to the Ottoman Empire. Ottoman Empire was trying to create Anapa Castle-centric a resistance area in order to stop Russia south side of the Kuban River. The Ottomans took care to collaborate with Caucasians to reach this aim. Precisely at this time an irregular resistance began against Russian expansionism in the Northern Caucasus. Imam Mansur who made this more organized resistance with some religious discourses and quite hard sufi teachings was the stage of history in 1785. A figure overlooked by two great empires’ policies will changed a lot of things. This figure caused reconsider scenarios written by great empires in question. Imam Mansur was first leader who managed to gather Caucasians under one banner against Russian expansion. It meant that Russia’s plans to capture the Caucasus will spread a longer time. The aim of Ottoman Empire and Caucasians has coincided with the point of stopping Russians. However, the Ottoman Empire has kept at the front of interests of “devlet-i aliyye” not Caucasians’ interests in agreements with Russia. This situation will reveal a number of inconsistencies between Policies of Ottoman Empire and priorities of Caucasus freedom struggle in the future. In this article, using Turkish, Russian and Western sources I will try to make intelligible the situation of a patriot who wedged between interests of Russia and Ottoman Empire and the situation of the Caucasus natives who kept behind him. Key Words Imam Mansur, Caucasus, Muridism, Naqshibandiyya, Ottoman, Russia On sekizinci yüzyılın sonlarında Kafkasyalılar hâlâ feodalite öncesi klan hayatı ile gelişmiş feodalite arasındaki devreleri yaşıyorlardı. Bu tarihlerde İslam Batı Kafkasya’da da yayılmış ancak din birliğinin ötesine geçememiş, hiçbir zaman teşkilatlı bir siyasi birliğe kavuşamamış, devlet haline geleme- 2 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 8 mişti.1 Kafkasya'nın Dağıstan kısmı hanlıklar tarafından idare ediliyor ve bu hanlıklar birbirinden bağımsız derebeylikler olarak hüküm sürüyorlardı. Kuzeybatı Kafkasya’da ise her boy kendi içerisinde hatta köyler bazında yarı klan hayatı yaşamakta ve pre-feodal bir yapı işlemekteydi. Bu arada Terek ve Kuban’ın kuzey taraflarında tarım ve hayvancılığın gelişmesi, ticari hayatın canlanması Kafkasyalıların bilhassa Çeçenlerin nehir hattını geçerek Kozak hattı üzerindeki Rus yerleşim yerlerine baskınlar düzenlemesini cazip hale getirmiştir.2 Patyomkin, Çeçen Kabilelerini Kabardey ve Kumuk Prens soylarından gelen aristokratların idarelerine vererek feodal bir yapı oluşturmak istiyordu. Bunu 1783 yılına gelmeden kısmen de olsa başarmıştır. Ancak 1783’e gelindiğinde öncelikle Avar Hanı’nın idaresindeki İçkerya Çeçenleri ayaklanarak kendi topraklarının idaresini Avar Hanlığı’ndan geri aldılar. Bunun peşinden daha önce Rusların Kabardey derebeyleri vasıtasıyla yönettiği, Küçük Çeçenler, derebeylerine karşı ayaklandılar. Böylece Rusların artık ovalık kesimde oturan Çeçenler üzerinde de etkisi kalmadı. Üzerlerinde baskı hissetmeyen savaşçı ruhlu Çeçenlerin ne yapacağını kimse tahmin edemiyordu. Ruslar olaylara müdahale etmeyince, Çeçenistan’daki Kabardey ve Kumuk unsurları ülkeyi terk etmek zorunda kaldılar. Laudayev adlı Dağıstanlı bir aristokrat’ın anlattıklarına göre, “Kabardeyler ve Dağıstanlılar Aksay ve Ender’e geri döndüler, Rus idarecilerin müsaadesiyle ovalık bölgelere, Terek nehrinin sağ kıyısına ve Sunja arasındaki ovalık yerlere yerleştiler.”3 Patyomkin’in oluşturmaya çalıştığı yapının Çeçenlerin toplumsal yapısına uymadığı net bir şekilde ortaya çıkmıştır.4 Kabardeylerin prenslerinden Devletgerey, Çeçenistan’daki Germençuk ve Şali’den kovuldu. St. Petersburg bu prenslere karşı özel bir muhabbet duyuyordu. Ali Sultan Hasbolat Aksoylu bir prens idi ve Topli’yi yönetiyordu. Hasbolat ve yeğeni Hamzan da Çeçenistan’dan kaçmak zorunda kaldılar. Kuzey Kafkasya’da Hasbolatlar baskınlarıyla ünlüydüler. Dağıstan ve Kızlar’ı birbirine bağlayan yol da onların kontrolü altındaydı. Kabardey prenslerinden Kaytuk5 da Çeçenistan’dan kovulanlar arasındaydı. Kaytuk ve ――――――――― 1 Alexandre Bennigsen, Lemercier C. Quelquejay, Stepte Ezan Sesleri, çev. Nezih Uzel, İstanbul: İrfan Yayınları, 1994, s. 40. 2 Марк Блиев, Россия и Горцы Большого Кавказа на Пути к Цивилизации, Москва 2004., с.94. (Mark Biliyev, Rossiya i Gortsı Bal’şovo Kavkaza na Puti k Tsivilizatsii, Moskva 2004, s. 94.) З.М. Блиева, Русско-Чеченские Отношения в XVII-XVIII веках, вопросы истории, но:12, Москва 2003. (Z. M. Blieva, “Russko-Çeçenskie Otnoşeniya v XVII-XVIII Vekah”, Vaprosi İstorii, Nu: 12, 2003, Moskva, ss. 47-61.) Bliyev, a.g.e., s.95 Prens Kaytuk hakkında Kont Potocki çok ayrıntılı bilgi vermektedir. Aksa’da bulunduğu sırada Prens Kaytuk ile tanışan Potocki, onun gururlu, sert görünüşlü olmasına rağmen 3 4 5 3 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği maiyeti Naur bölgesine yerleştiler. Çeçenistan’dan başka bir ünlü Kumuk prensi Endarlı Aslanbek Aydemir de kovuldu. Onun sayesinde Rus ve Çeçen ilişkileri barış içerisinde devam ediyordu. Aydemirler, Çeçenistan’da Büyük Atagi, Büyük Çeçen ve Topli bölgelerinin yöneticisiydi. Resmi belgelerde Aydemir Çeçenistan’ın sahibi olarak geçmektedir. Ruslar Şeyh Mirza (Akutski) gibi prenslere de aynı unvanı veriyordu. Feodallerden kurtulmak, Çeçenlerin toplumsal yapısının esası olan Çeçen sosyal hayatının unsurları olan savaş ve demokrasi prensiplerinde büyük bir açıklığa yol açmıştır. Ancak Blieva Rusların uygulattığı feodal yönetim tarzının barışçı ve huzurlu bir ortam oluşturduğunu bu nedenle ileriyi gören Çeçenlerin feodalleri ülkelerine davet ettiklerin söylüyor. Blieva feodal yapının Çeçenler açısından pozitif yanlarını şöyle sıralıyor: a) Sosyal yapılarının daha fazla gelişmesi, Çeçenlerin soylu kabilelerinin gelişmesine sebep oldu. b) Üstelik Dağıstanlı ve Kabardey feodallere karşı Çeçenlerin yürüttükleri mücadele, aralarındaki bağlılığı daha da artırmıştır. c) Sosyal yapının bu sağlamlaşması özgürlük için mücadele ideali üzerinde yükseliyordu. Sosyal yapının organizasyonunu ise tayplar(klanlar) belirliyordu. Öyle ki, tayplar kısa zamanda çok etkili bir savaş birliği konumuna gelmiştir.6 Derebeylerini kovma işlemi tamamlandıktan sonra Çeçenlerin gelecekteki hamlelerinin nasıl şekilleneceği az çok belli olmuştur. Prensleri kovup ovaları ele geçirdikten sonra Çeçenler büyük aullar kurmaya başladılar. Bu onlar için meydana gelecek yeni gelişmelerin de habercisiydi. Köylerde, birkaç aile birlikte yerleşiyordu hâlbuki dağlarda ise her aul bir aileden oluşmaktaydı. Bu şekilde Çeçen yerleşimleri Germençuk, Moir Tub, Gehi vb. yerler de ortaya çıktı. Bundan sonra Çeçenler topraklarına ailelerinin adını vermiyor, nehir ve dağ adları verip sonra bu adlar orada yaşayalara intikal ettiriliyordu. Tukumların yükselişine ve Çeçenlerin topluluklarının birliğinde “ovaya geçmeleri de önemliydi.” Ovada kendilerini koruyabilmek için daha fazla birlik beraberliğe ihtiyaçları vardı. Savaş ve politika için sosyal yapıyı güçlendirme isteği ovadan dağlık kesimlere de sıçramıştır.7 Bu durum Ruslar ve feodal yapısı güçlü olup Ruslarla işbirliği yapan komşu kabilelerin işlerinin ne kadar zor olacağının da habercisiydi. 6 7 4 merhametli olduğunu insanlara iyi davrandığını yazmaktadır. Kaytuk’un yağma yapmayı hiç sevmediğini ifade etmektedir.. Jan Potocki, Podróż przez Stepy Astrachania i na Kaukaz 1797-1798, (http://www.pbi.edu.pl/site.php?s=MmZiMzVmOWEwOTY4&tyt=&aut=potocki&x =70&y=9) (05.08.2013) Blieva, a.g.m., ss. 47-61. Bliyev ise Kendilerine sunulan toprak ve Rus vatandaşlığı lütfunu toptan reddeden Çeçenleri şiddetin devam etmesinden sorumlu tutmaktadır. Bliyev, a.g.e., s. 96. Blieva, a.g.m., ss. 47-61. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 8 Bu siyasî ve sosyal şartlar altında Dağıstan ve Çeçenistan’da yayılan Nakşibendî tarikatı Çeçenistan’ın toplumsal yapısını demokratik işleyişinden dolayı daha müsait bulduğundan olmalı, burada daha süratli yayılma istidadı göstermiştir. Dağıstan’da tarikat önderlerinin karizması ve statüsü hanların statü ve karizmalarını sarstığından, hanlar tarikatları baskı altında tutuyorlardı. Hanlar tarikatlarla mücadele yolunda ilerde Ruslarla da işbirliği yapmaktan çekinmeyecektir.8 Kafkasya’da Ruslara karşı mücadeleyi organize eden tarikatlar,9 Dağıstan bölgesinde sadece Ruslarla değil, aynı zamanda hanlıklarla da mücadele etmek zorunda kalmıştır.10 Bu şartlar altında tarih sahnesine çıkan İmam Mansur’un asıl memleketi hakkında çeşitli spekülasyonlar olmakla birlikte11 Rus kaynaklarından hareketle bazı araştırmacılar Çeçenistan’ın Aldi (Alda, Elda) köyünde doğduğunu iddia etmektedirler.12 Meskhidze’ye göre 1722’de değil 1760’da doğmuş――――――――― 8 9 10 11 12 Alexandre Bennigsen-S. Enders Wimbush, Muslims of The Soviet Empire, A Guide, London 1985, s. 9; Cafer Barlas, Dünü Bugünü ile Kuzey Kafkasya Özgürlük Mücadelesi, İstanbul: Kitabevi Yayınları, 1999, s. 44. Bennigsen-Quelquejay, a.g.e., (1994), s. 40. İsmail Berkok, Tarihte Kafkasya, İstanbul 1958, s. 382. Potto, kendisinin de inanamadığı bir iddiayı bütün ayrıntıları ile kaydeder: Turin Üniversitesi Profesörlerinden Ottino, İmam Mansur’un, İtalyan bir maceraperest olduğu iddiasındadır. Mansur’un ilk ortaya çıkışı konusu bir tarafa bırakılırsa onun bu ilk askeri hareketleri hakkında da başka ciddî delil yoktur. O yüzden bu olayların esas akışını bulmak için başka kaynaklardan da yararlanmak zorundayız. Zaten içeriğinden de anlaşıldığı gibi Ottino’nun ileri sürdüğü bu iddialar tamamen bir hayal gücünün eseridir. Bu konuyla ilgili olarak en güvenli kaynak kabul edebileceğimiz Rus arşivlerinde (ve Osmanlı Arşiv kayıtları ile seyahatnamelerde) ise onun ilk yıllarıyla ilgili sabit bir vesika yoktur. Müslüman bir ilim adamı olan Kazım Bek, Mansur’un dini eğitimini Buhara’da almış Orenburglu bir Tatar olduğunu ileri sürerken Rus askeri raporları da onun (Osmanlı kaynakları ile paralel olarak) Aldi’de doğan bir Çeçen olduğunu ve eğitimini Dağıstan’da tamamladığını yazmaktadır. Потто, В.А., Кавказская Война, Том I, Москва 2007 (V.A. Potto, Kavkazskaya Voyna, Tom I, Moskva 2007), s. 105-106.; Baddeley, Potto’nun tereddütlü bir şekilde naklettiği bu bilgilere tam itimat edemediği ancak bütün detaylarıyla zikretmekten de kendisini alamadığını görüyoruz. John F. Baddeley Rusların Kafkasya’yı İstilası ve Şeyh Şamil, çev. Murat Özden, İstanbul: Kayıhan Yayınları, 1996, s. 72-73; Yorga ise Mansur’un Nogay asıllı olduğunu iddia etmektedir. Yorga, Osmanlı Tarihi, V, Ankara 1948, s. 43; Bennigsen ve Paul B. Henze, Mansur’un Çeçen asıllı olduğunu, Boetti’nin iddialarının aslının olmadığı görüşündedirler. Paul B. Henze, Kafkaslarda Ateş ve Kılıç: 19. Yüzyılda Kuzey Kafkasya Dağ Köylülerinin Direnişi, çev. Akın Kösetorunu, Ankara: Orta Doğu Teknik Üniversitesi, 1985, s. 33. Ahmed Cevdet Paşa, Tarih-i Cevdet, III, İstanbul 1296, s. 245; Baddeley, a.g.e., s. 72-73; Bennigsen-Quelquejay, a.g.e., (1994), s. 93-94; Abdullah Saydam, Kırım ve Kafkas Göçleri (18561876), Ankara: TTK Yayınları, 1997, s. 38; Barlas, a.g.e., s. 41-42; Kadircan Kaflı, Şimali Kafkasya, İstanbul 1942, s. 80; Ahmet Akmaz, Rus Yayılmacılığı Karşısında Kafkasya Müridizm Hareketi (Doğuşu), Kayseri 1994, s. 61; Mustafa Budak, “Rusya’nın Kafkasya’da Yayılma Siyaseti”, Genel Türk Tarihi, IX, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, ss. 641-679; Mitat Çelikpala, Search For 5 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği tur.13 Çeçenlerin Elistanzhkhoy klanına mensup olduğu ve temel eğitimini babası Şaabaz’dan aldığı belirtilmektedir.14 Meskhidze’nin babasından Kur’an okumayı ve Arapça öğrendiği iddiası doğru olabilir. Ancak sahip olduğu bilginin, bölgeye giden Osmanlı Devleti’nin resmî görevlisi Kadıoğlu Mehmed Ağa’nın raporundan anlaşıldığı kadarıyla şeyhlik yapacak, topluma önderlik edecek denli derin olmadığı anlaşılmaktadır.15 Ancak sıradan bir Müslüman’ın günlük ibadetlerini yapmasına yetecek kadar olduğu varsayılabilir. İmam Mansur’un asıl adının Uşurma(n) olduğunu16 ve Nakşibendî tarikatına intisap ettiğini biliyoruz.17 Bu konuda kesin bilgi yoktur, daha çok anonim söylenceler ve şifahi bilgiler, onun genellikle “gazavat” propagandası yaparak gezdiği hakkında bilgiler vermektedir.18 Rus tarihçi Potto, onun tahsilini Dağıstan’da 13 14 15 16 17 18 6 A Common North Caucasian Identity: The Mountaineers’ Attemps For Survival And Unity In Response To The Russian Rule, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara: The Instute of Economics and Social Sciences of Bilkent University, 2002, s. 34; Julietta Meskhidze, “Imam Sheikh Mansur:a few Stanzas to a Familiar Portrait”, Central Asian Survey, 21/3 (2002), s. 304. Meskhidze, a.g.m, s. 304. Aynı yer. Cevdet Paşa, a.g.e., III, s. 240-245. Bennigsen-Quelquejay, a.g.e., (1994), s. 93-94.; Barlas, a.g.e.,s.41-42; Cevdet Paşa, a.g.e., III, s. 239; Kaflı, a.g.e., s. 80; Akmaz, a.g.e., s. 75; Necmettin Bardakçı, “Kafkasya’nın Bağımsızlık Mücadelesinde Tasavvuf ve Tarikatların Rolü”, Türkler, XVIII, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, ss. 522-541.; Meskhidze ise Uşurm veya Uşurum şeklinde vermekle birlikte bazılarının onu Aldili Şeyh olarak çağırdığını belirtmektedir. Meskhidze, a.g.m., s. 303. Çeçen-Dağıstan bölgesinde kulaktan kulağa yayılmış olan bir söylenceye göre, Mansur Uşurma Nakşibendiyye’ye mensuptur ve bu tarikata ilk defa ya Buhara’ya yahut daha da muhtemelen Mekke’ye gitmek için Kuzey Kafkasya’dan geçen Buharalı birkaç hacı vasıtasıyla girmiştir. Bazı Rus kaynakları onun nesebinin Orta Asyalı olduğunu söylemektedir. Tiflis’de çıkan Kavkaz dergisinde yayınlanan “Müridizm ve Müritler” adlı incelemesinde bu zatı bizzat Buhara doğumlu birisi olmasa da bilgisini ve fanatizmini Buharalılardan almış olan Orenburg steplerinde doğmuş bir kişi olarak takdim eden N.Y. Hannikov bunlardandır. Bu hüküm yanlıştır. “Asar-ı Dağıstan” adlı eserinde Dağıstanlı Hasan El Kadiri ve diğer bazı kimseler de Mansur’un Osmanlı İmparatorluğu’nun bir bölgesinde tarikata girdiğini ve Çerkeslerle Dağıstanlıları Ruslara karşı yapılan cihada katılmaya teşvik etmek için Türkler tarafından gönderilmiş olduğunu ifade etmektedirler. Bennigsen-Quelquejay, a.g.e., (1994), s.93-94. Bu kanaat da doğru değildir. Zira Osmanlı arşiv kayıtları Türk otoritelerinin Mansur’un 1785’de Ruslar üzerine ilk başarısından önceki her türlü faaliyetinden habersiz olduklarını göstermektedir. Şu halde onun Buhara menşe’li olduğu tezi gibi Anadolu neslinden olduğu tezinin de terk edilmesi gerekmektedir; Cevdet Paşa, a.g.e., III, s.245.; Kafkasya’da kutsal savaşı teşvik eden ilk Nakşibendi olan Mansur kendisinden sonra hiçbir halef bırakmamıştır. Onun macerası çok kısa sürmüş, onu takip eden Rus baskısı ise çok sert olmuştur. Onun bütün taraftarlarının ve tarikat müntesiplerinin kendisiyle birlikte ortadan kaybolmuş olmaları da mümkündür. Ne olursa olsun, Nakşibendîler kırk yıllık zaman zarfında Kafkasya’dan yok olup gitmişlerdir. Bennigsen-Quelquejay, a.g.e., (1994), s. 95; Bardakçı, a.g.m., ss. 322-341. Julius Von Klaproth, Travels In The Caucasus And Georgia, Translater: F. Shaberl, London 1814, s. 212. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 8 yaptığını bildirmektedir. Ancak tahsilini tamamlamadan geri döndüğünü ve çevresinde yüksek ahlak ve seciyesiyle tanındığını belirtmektedir. Rus tarihçilerinin onun hakkında “sahte peygamber” tabirini kullandıklarını ve onun çeşitli Avrupa dillerini konuşması, sanatla içli dışlı olması gibi bazı net olmayan bilgilerden hareketle savaş pratiğini Avrupa’da yapmış gizli bir dönek olduğunu iddia etmektedirler.19 Ancak bunların hiç biri doğru değildir. Ferah Ali Paşa’nın onun hakkında bilgi toplaması için Çeçenistan’a yolladığı Kadıoğlu Mehmet Ağa Mansur’u “ uzun boylu, açık kaşlı, kumral sakallı, tek kat elbiseye sahip” olarak tarif etmekte ve onun, sade, temiz ve mütevazı bir evde ikâmet ettiğini bildirmektedir. Ayrıca Kadıoğlu bütün bunlarla birlikte Mansur’un cahil bir kaz çobanı olduğunu ve sadece halka nasihatler edip gezdiğini rapor etmektedir.20 İmam Mansur’un küçüklüğünde koyun ve kaz çobanlığı yaptığı,21 gazavat propagandasına başlamadan önce Dağıstan’a tahsil görmeye gittiği ve Nakşibendî tarikatına da orada intisap ettiği söylenebilir. Ancak onun müntesibi olduğu Nakşibendî kolu muhtemelen “müceddidiye” ekolü olmalıdır. Zira o tarihlerde “Halidiye” kolu teşekkül etmemişti. İmam Mansur, Dağıstan’dan döndükten sonra da kendisini “gazavat” fikrine adamış olmalıdır. Şurasını çok iyi biliyoruz ki İmam Mansur 1785’te Aldi’de birden bire tarih sahnesine çıkmış ve gezerek her yerde “gazavat” anlatmış, çok kısa zamanda şöhreti bütün Kafkasya’da yayılmıştır ve her gittiği yerde büyük saygı görmüştür.22 Hatta her tarafta onun gösterdiği kerâmetler anlatılmaya başlanmıştır.23 Onun bu şöhreti Dağıstan’a kadar yayılmış ve Dağıstan uleması Mansur’u bir sınava tabi tutmuşlardır.24 İmam Mansur’un böyle şöhret bulması Rusları tedirgin etmiş olmalı ki üzerine kuvvet sevk etmek zorunda kalmışlardır.25 Üzerine gelen Rus tugayını Sunja Nehri kıyısında tamamen imha ettikten sonra ünü Batı Kafkasya’dan Doğu’da Kumuk steplerine kadar olan bütün Kafkasya’ya hatta İstanbul’a kadar yayılmıştır. Fakat Osmanlı yönetimi bu yıllarda (1785) Ruslarla yeni bir savaş istemediği için Mansur’un “gazavat” propagandaları ve yaptığı baskınlardan tedirgin oluyordu. Bu nedenle zaman zaman Osmanlı yönetimi Mansur’un Osmanlı Devleti aleyhine ――――――――― 19 20 21 22 23 24 25 Captain Spencer, Turkey, Russia, The Black Sea And Circassia, London 1854, s. 351. Haşim Efendi, Ahvâl-i Anapa ve Çerkes, Topkapı Sarayı Kütüphanesi, (yazma), No:1564, yk. 33a-33b; Cevdet Paşa, a.g.e., III, s. 240; Kaflı, a.g.e., s. 80. Cevdet Paşa, a.g.e., III, s. 240-245; Barlas, a.g.e., s. 41-42. Kaflı, a.g.e., s. 80. Cevdet Paşa, a.g.e., III, s. 245.; Klaproth, a.g.e., s. 212.; Baddeley, a.g.e., s. 72-73; Saydam, a.g.e., s. 38; Akmaz, a.g.e., s. 72. Akmaz, a.g.e., s. 77-78. Haşim Efendi, a.g.e., yk. 33b-34a. Baddeley, a.g.e., s. 72-73; Bennigsen-Quelquejay, a.g.e., (1994), s. 93-94; Saydam, a.g.e., s. 38. 7 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği çalıştığından şüphe ediyordu. Ancak o, tam tersine “gazavat” hareketiyle Osmanlı halifesine yardım ettiğini düşünüyordu.26 İmam Mansur’un şöhreti İstanbul’a ulaştığında Osmanlı yöneticilerini tedirgin etmeye yetti. Çünkü gelen bilgiler daha çok esatirik mahiyette idi.27 Profili çizilen insan bir savaş lideri olmaktan çok hakkında kerametler uydurulan bir kalenderi dervişini andırıyordu. Osmanlı Devleti serhat ve düşman toprakları hakkında bilgi toplamak için casuslar kullanıyordu.28 İşte Mansur hakkındaki tereddütlerinden kurtulmak için daha fazla bilgiye ihtiyacı olan Osmanlı yönetimi (1198–1783) yılında hem Rusların faaliyetleri hakkında hem de Kafkasya’daki gelişmeler hakkında bilgi toplamak maksadıyla Kırım ve Kuban mıntıkasına iki casus göndermiştir. Kuban tarafına giden casus öncelikle Rusların Azak Denizi’ndeki faaliyetlerinden bahsetmekte29 sonra da İmam Mansur hakkında yine destanî motifler taşıyan bilgiler vermektedir. Şöyle ki; “… Dağıstan’da vaki’ Çeçen memleketinde aslında Uşurman isimli ve şimdi İmam Mansur denilen bir çoban ortaya çıkmış ve Ruslar onun üzerine külliyetli asker göndereceklermiş. Yine o havalide bir günahsız ortaya çıkıp kendine mahsus garip bir dil ile (Çeçence olmalı) sesini duyurmaya, soru sorulduğunda, Kur’an-ı Kerim’dir ve falan ayettir ve manası budur diye tefsir edermiş, diye rivayet olunur.”30 şeklinde bilgi vermektedir. Kafkasya tarafına gönderilen casusun verdiği bilgiler ise, Rusların malının helal olduğunu halkına telkin eden ve Çeçen veya Şaşan adlı köyde ikamet eden bir çobandan ――――――――― 26 27 28 29 30 8 Saydam, a.g.e., s. 38. Rusların da edindikleri bilgiler başlangıçta böyle idi. Esatirik özellik taşıyan bu bilgiler Rus yetkililerin aklını daha da karıştırmış olmalı: “ Allah’ın emirleri Uşurma’ya peygamber tarafından gönderilen iki atlı tarafından getirildi. Gece yarısında onun evinin avlusuna girerek bağırdılar: “es-selam ‘aleyküm ya İmam!” ve ona görevini tebliğ ettiler. Uşurum, kendi hakkında kısa bir duruşma gibi, alçak gönüllü bir şekilde insanlara bu bilgiyi ilân etme cesaretine sahip olmadığını söyledi, fakat onlar, onu ilân etmesinin gerekli olduğuna onu iknâ ettiler. Дубровин, Н.Ф., О Народах Центрального Северо-западного Кавказа, Напьчик 2002. (N.F. Dubrovin, O Narodah Tsentral’novo Severo-Zapadnovo Kavkaza, Nalçik 2002, ss. 332-333.); Meskhidze, a.g.m., s. 305. BOA, H.H., No: 1337, (Erzurum Gümrük Emini’nin Bab-ı Ali’ye takriridir.) Ruslar hakkında casus şu bilgileri vermektedir; “Tatarlar Rus reayası olmayı kabul etmemiş vaziyette. Rusya Tigan nehrinde bir liman yapmış ve Azak Denizinden ince donanmasını getirip orada tamir edip yeniliyor. Ruslar Kızlar kalesi ve Kum kalelerinin ön tarafından Tiflis tarafına açtığı “Ananur Yolu” çok yağmur yağması sebebiyle sel gelip yol bozulmuş ve Azak kal’ası önünde 3-4 mil açığında bir adam yerde durur gibi ru-yı deryada ayak üzerinde durup bülend avazıyla Ezan-ı Muhammedi okuduğunu Rusyalılar işittiklerinde üzerine top atıp isabet etmeyecek, kayık donatıp üzerine varıcak olduklarında Allahın hikmeti deryada zuhur eden şiddetle bir birine çarparak kayık zir-ü zeber olub içinde olan Rusyalular helak olmuş” Cevdet Paşa, a.g.e., III, s. 239. Casus gözüyle gördüklerinin yanı sıra halktan işittiği gözleme dayanmayan dasıtani bilgileri de burada anlatmaktadır. Cevdet Paşa, a.g.e., III, s. 239. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 8 bahsetmektedir. Casusa göre yeni din, yeni ayin ve yeni adet icat eden Mansur, Ruslarla dostluk kurulmasını da yasaklamıştır.31 1785 yılında Erzurum Valisi’nin Bab-ı Âli’ye bildirdiğine göre yanında İmam Mansur’un iki mektubunu taşıyan ve Abazalar tarafından çalınarak satılan oğlunu arayan Ebubekir Dağıstanî isimli birinden bahsedilmektedir. Ancak ifadelerden İmam Mansur’dan sadece halk arasında söylentileri dilden dile yayılan bir masal kahramanı gibi söz edilmektedir.32 İstanbul Mansur hakkında bilgi açlığı çekerken Kafkasya’da Anapa Kalesi’nde bulunan Ferah Ali Paşa dahi yeterli bilgiye sahip değildi. İmam Mansur’un kim olduğunu ve amacının ne olduğunu merak eden Ferah Ali Paşa da bilgi toplaması ve Mansur olayını incelemesi için maiyetinden Kadıoğlu Mehmet Ağa’yı hediyelerle birlikte Çeçenistan’a gönderdi. Mehmet Ağa’nın Mansur hakkında verdiği bilgiler ise şöyledir; “Çeçenistanda kendi müritleriyle karısı ve çocuklarından başka kimsesi yoktur. Aslında meczup şeklinde bir masum iken çocukluğunda kaz çobanı ve sonra kuzu ve sonra koyun çobanı olup şimdi güya ben cahilim amma Müslümanlara nasihat etmekle görevlendirildim diye yalnız nasihat ediyor… Delil getirmekten aciz olmakla beraber eğer inanmıyorsanız alimlere sorunuz demektedir. Hilekâr Tatarlar, Dağıstan fakihlerini iğfal edip, kafirin yüzüne gülmek haramdır ve Müslüman olan kafiri vurup malını yağma evladı ayalini esir etmelidir, fikrini yaymaktadırlar. Arapça ibare istedikleri gibi bu risaleleri yazıp etrafa neşrediyorlar, bir mühür peydahlayıp üzerine “İnnehu min İmamü’l- Mansur bismillahirrahmanirrahim” diye kazdırarak türlü şaibe ve safsatalarla buyruldu şeklinde kâğıtlar yazarak altına bu mührü basıp etrafa yayarak ile Mansur’a bir kurtarıcı vasfı vermişler ve Mansur namına hutbeler yazıp aralarında okuyorlar.”33 Burada sanki Mansur’u temize çıkarma isteğiyle hareket eden Kadıoğlu, bütün sorumluluğu Tatarlar (Nogaylar olmalı) üzerine yıkmaktadır. Mansur’u bizzat gördüğü hesaba katıldığında verdiği bilgilerin doğru olabileceği düşünülebilir. Fakat diğer raporlarla karşılaştırmadan bu erken bir karar olacaktır. Buradan Nogay Tatarlarının Kafkasyalıları Ruslara karşı kışkırttıklarını anlayabiliriz. Tatarların Kafkasyalıları Ruslara karşı kışkırttığı haberleri ve İmam Mansur’u da bu amaçla kullandıklarına dair haber İstanbul’a ulaştığında Kapdan-ı Derya Gazi Hasan Paşa bir çavuş ve çuhadarını bir kırlangıç ile ――――――――― 31 32 33 Haşim Efendi, a.g.e., yk. 32b. BOA, H.H., No: 1246. (Salih Bey’in Çıldır Valisi eliyle Bab-ı Ali’ye ulaşan mektubu.) İmam Mansur bu harekâtından bir yıl sonra yani 1788 yılında Anapa kalesine sığınmıştır. BOA, Cevdet Hariciye, No: 4681. (İmam Mansur’un Bab-ı Ali’ye ulaşan H. 1205 M. 1790 tarihli mektubu.) Cevdet Paşa, a.g.e., III, s. 240; Kaflı, a.g.e., s. 81. 9 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Anapa üzerinden Çeçen topraklarına yollayarak İmam Mansur ve gelişen olaylar hakkında bilgi toplamak istemiştir. Ancak adamlara 15 gün süre verilmiş olup yeterli harcırah ve hediyelerle yollanmadıkları Çeçen topraklarına Hacılar Kalesi üzerinden gitmek gerektiği için yol da uzayacağından dolayı Anapa’da Mansur hakkında bilgi sahibi olanlarla görüşerek hazırladıkları raporu Halil Hamit Paşa’ya sunmuşlardır.34 Ancak sundukları bilgiler o zamana kadar elde edilen bilgilerden farklı bir muhtevaya sahip değildir. (H, 1198-M, 1783) İstanbul bu bilgilerden tatmin olmamış olmalı ki Kafkasya’ya yakın yerlerde görevli diğer memurlardan da bilgi talebinde bulunmuştur. 11991784 yılında Çıldır Valisi Süleyman Paşa da İmam Mansur hakkında bir rapor hazırlayarak İstanbul’a yollamıştır. Raporda; “Şeyh Mansur bir topluluğun lideri değildir. Lezgilerin anlattıklarına göre keramet göstererek Dağıstan ahâlisine haram ve mekruh olan şeylere tövbe ettirip kendi halinde oturuyormuş.” şeklinde bilgi verilmektedir.35 Süleyman Paşa’nın bu bilgileri Dağıstan halklarından olan Lezgilerden aldığı anlaşılıyor. Ancak Lezgilerin Ruslarla ve Gürcülerle en fazla savaşan halklardan birisi olduğu düşünüldüğünde Paşa’yı yanıltmış olma ihtimalleri de göz önünde bulundurulmalıdır. Zaten Batı Kafkasya’da da kabileler Ruslardan mal ve ganimet almak maksadıyla hareket etmektedirler. Bu durum başta Ferah Ali Paşa ve İstanbul’u Rusya ile Osmanlı Devleti’nin arasının bozulacağı endişesiyle kara kara düşündürmektedir.36 Hacılar Kalesi Mütesellimi Kaptan Ali Paşa’nın yolladığı raporda da Rusların İmam Mansur’dan şüphelenerek üzerine yedi bin kişilik askeri birlik gönderdikleri ve Rusların mağlup olduğunu anlıyoruz. Bu savaş sırasında çok sayıda Rus’un esir edilmiş, hatta bu bilgileri de Haşim Efendi kendisine hediye edilen bir Rus esirinden almıştır.37 Sunja Nehri Savaşı olarak bilinen bu savaştan sonra Mansur’un bütün Kafkasya’ya mâl olduğunu biliyoruz. Ferah Ali Paşa bu bilgileri gerekli tedbirlerin bir an önce alınabilmesi amacı ile İstanbul’a Muhammed Ağa ile gönderir. Muhammed Ağa ile birlikte Man――――――――― 34 35 36 37 10 Haşim Efendi, a.g.e., yk. 32a-44a-44b; Cevdet Paşa, a.g.e., III, s. 243; Cemal Gökçe, Kafkasya ve Osmanlı İmparatorluğu’nun Kafkasya Siyaseti, İstanbul 1979, s. 119; Akmaz, a.g.e., s.87. Yine burada keramet gösterdiği şeklinde bilgiler halk nazarında mevkiinin yüksek olduğunu göstermekle birlikte Çeçenler ve Lezgilerin paşayı ikna ettiklerini görüyoruz. Cevdet Paşa, a.g.e., III, s. 244. Cevdet Paşa, a.g.e., III, s. 244. Bu esirlerin Haşim Efendi’ye verdikleri bilgiler arasında da gene dasıtani motifler vardır. Mesela Ruslar saldırdığında Mansur’un yerden bir avuç toprak alıp Ruslara serpmesiyle Rusların görmez oldukları ve can havliyle ya Sunja nehrine atladıkları ya da Hacılar kalesine teslim oldukları anlatılmaktadır. Bu kerâmetvâri özelliklere bakılacak olursa bunları Haşim Efendi’nin eklediğine ya da esirler arsında Mansur’a karşı savaşan Müslüman dağlılar olabileceği şeklinde yorumlanabilir. Cevdet Paşa, a.g.e., III, s. 240. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 8 sur’un kız kardeşinin oğlu olan Polat Han adında birini de yollamıştır. İstanbul’daki idareciler ne Ali Paşa’nın yolladığı haberlere ne de Polat Han’a ilgi göstermişlerdir. Ferah Ali Paşa ise ne yapıp edip İmam Mansur’u Anapa’ya çekmek istemektedir. Onun, Tatarların kışkırtmalarıyla Ruslara tekrar tekrar saldırıp Osmanlı Devleti’nin başına bir iş açmasının önüne geçmeye çalışmaktadır.38 Bütün bunlar olurken Mansur’un son faaliyetleri hakkında bilgiler içeren Ferah Ali Paşa’nın kaftancısı, Hacılar Kalesi Muhafızı Ali Ağa’nın raporu Anapa’ya ulaşmıştır. Ali Ağa raporunda; “Mansur iki defa Rusya ile savaşıp galip olmuştur. Kendisinin ehl-i islama bir düşmanlığı yoktur. Hatta bu muharebelerinde ele geçirdiği on tane topu Ruslar geri almak istediklerinde size vermem bana da lazım değil, Soğucak’da Âl-i Osman padişahı tarafından vekil olan paşaya gönderdim diye cevap vermiş. Kuban’ın beri geçesinde olan kabileler emrine girip Mansur’un hareketine gireceklerdir. Kabardey içine gelir ise cümlesi karşıya geçip anlaşmaya aykırı olarak ile Ruslarla ile savaşacakları aşikârdır.” şeklinde bilgi vermektedir.39 Ali Ağa’nın da Ferah Ali Paşa ile aynı endişeleri taşıdığı görülüyor. Kabileleri Kırım Hanlığı davası güden Şahin Giray’ın kardeşi Bahadır Giray’ın Ruslara karşı kışkırttığı anlaşılıyor. Bu yolla çıkacak bir Osmanlı-Rus savaşı sonrası Osmanlı Devleti’nin galip gelmesi halinde Kırım Hanı olacağını uman Bahadır Giray savaşın çıkması için Kafkasyalıları kullanmaktadır. Kafkasyalılar ise Ruslara saldırırken böyle siyasi beklentilerle değil işgal edilen topraklarını kurtarmak ve sadece düşmanları olan Ruslara karşı “gazavat”ı devam ettirmek amacını güdüyorlardı. Bahadır Giray’ın kışkırtma faaliyetleri hakkındaki bu bilgileri Anapa’ya ferman getiren bir Tatarın (ulak) raporundan öğreniyoruz. Raporda Mansur hakkında, “İmam Mansur’u görmüş yokdur. Çeçen Soğucak’a yirmi konak mesafedir. Osmanlı’dan ve Çerkesten kimse görmemişdir. Yılda bir kere birkaç hacılar İmam Mansur diyorlar on bin gavur kırmış ve şu kadar kefere Müslüman olmuş ve bir tablı (davul) var imiş, üç günlük yola sadası gidermiş ve sair bu gûne kelamlar söyleniyor aslı yokdur hatta kulunuz ol tarafın hacılarından sual etdim bir çoban idi bir müddet ga’ib oldu sonra İmam Mansur deyu zuhur etdi, baktık ki bizim çoban şarap ve duhan içmemek gibi nasihatler ediyor, dediler”40 Hatta babasını bile tütün içmemesi hususunda birkaç kez uyardığı ve babası onu dinlemeyince onu ölümle tehdit ettiği de ifade edil- ――――――――― 38 39 40 Haşim Efendi, a.g.e., yk. 37a-37-b; Cevdet Paşa, a.g.e., III, s. 240-241; Kaflı, a.g.e., s. 84.; Akmaz, a.g.e., s. 90. Cevdet Paşa, a.g.e., III, s. 244. Cevdet Paşa, a.g.e., III, s. 244-245. 11 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği mektedir.41 Bu ulağın daha önceki casuslardan daha akıllı ve becerikli olduğu, bilgiyi ayıklamasından belli olmaktadır. Zira hacıların abarttığı kerametlere inanmış görünmemektedir. Hassa Silahşorlarından Mehmed Salih Bey’in 1787 yılında verdiği bilgide İmam Mansur’un Kırım, Nogay taraflarına gittiğini ancak kimsenin onun ne maksatla o tarafa gittiğini bilmediğini ifade etmektedir. Salih Bey İmam Mansur’un ilk zamanlarda kendisinde kerâmet zuhur ettiğini iddia ederek etrafına Çeçenlerden bir miktar adam topladığını ancak aslında kerâmet falan gösteremediğini belirtmektedir. Diğer taraftan İmam Mansur’un topladığı adamlarla Kızlar kalesi taraflarına akınlar yaparak, kale ve civarını yağmaladığını da raporuna eklemiştir.42 Onun başarısını Captain Spencer ikna kabiliyeti ve sistemini politikayla birleştirebilme başarısına bağlamaktadır.43 En az Osmanlılar kadar Ruslar da İmam Mansur hakkında bilgisizdiler ve çok afakî yorumlar yapmaktaydılar. Rus hükümetinin bir görevlisi olarak Kafkasya’yı gezen Klaproth İmam Mansur’un Osmanlıların adamı olduğunu iddia etmektedir. Ona göre Osmanlı padişahı sıkıntının kaynağını yok etmek için bütün Müslümanlara bir avantaj sağlamak için katı bir fazilet maskesinin altında Şeyh Mansur ismindeki bir dervişi seçmiştir. Böylece Hristiyanlara karşı tahammülsüzlüğün dağlardaki Çeçenler arasında da başladığını ileri sürmektedir. Klaproth onun çok iyi bir dini bilgiye sahip olduğunu Kur’an’ı ve hadisleri ezbere bildiğini ve çok güçlü bir hafızaya sahip olduğunu ancak bu özelliğini entelektüel anlamda değil de savaş için kullandığını ifade etmektedir. Bu gücünü kendi aralarındaki anlaşmazlıkları halletmek için de kullanmaktadır.44 Diğer taraftan Rusları askerî raporlarında ise İmam Mansur hakkında şöyle bilgiler bulunmaktadır: Tümgeneral Aleksandır Aleksandıroviç Peutling 8 [19] Mart 1785’de “Çeçenistan’ın Aldi Köyü’nde cehalete batmış, batıl itikatlı insanları heyecanlandıran ve ham körlüğü onlara vaz’ etmek için bir öykücü zuhur etti. Peutling, kendisine vahiy geldiğini söyleyen bu provakatörü yakalamak için çaba gösteren Saval’ev’e gecikmeksizin yardım gönderdi. Bölgesel komutan, onun hitabetinin dağlardaki nüfusun tamamını tahrik ettiği sırada da, Şeyh Uşurum’un ortaya çıktığını şu sözlerle bildirdi: Uzun boylu bir yakışıklı, ――――――――― 41 42 43 44 12 Tarık Cemal Kutlu, Osmanlı Arşiv Belgeleri ile Türk Tarihlerinde Kafkasya’nın İlk Milli Mücahidi ve Önderi İmam Mansur, İstanbul 1987, s. 17. BOA, H.H., No:1305., (Gazioğlu Mehmed Ağa’nın Ferah Ali Paşa’ya verdiği raporun Babı Ali’ye ulaşan sureti) Spencer, a.g.e., s. 352. Klaproth, a.g.e., s. 212. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 8 soluk benizlice ince siyah saçlı ve ateşli konuşan bir yobaz. Onun kimliği ve menşe’i bilinmiyor.”45 Rusların ve Osmanlıların üzerinde mutabık oldukları husus Mansur’un karizmatik bir lider olması ve birleştirici bir rol oynamasıdır. Rus kaynaklarına göre o, gaipten haberler veren, gizli sırlara vakıf bir kişilik olarak Çeçenlerin büyük saygısını kendi üzerinde topladı. Güvenliğini gönüllü olarak sağladılar. Yirmi kişi evinin kapısında, elli kişi ise avluda bir diğer elli kişi de sundurmada ziyaretçi akını esnasında onun güvenliğini sağladılar. Gösterdiği iddia edilen kerametler onun karizmasını daha da kuvvetlendirmiştir. Söz gelimi, cennetten gelen bir sesin çok yakında duyulacağını ifade etmesinden sonra 12-13 Şubat 1785’de büyük bir deprem oldu ve bu deprem onun beklenen “mehdi” olduğu şeklinde yorumlanmıştır.46 Klaproth, Mansur’u görmek için uzak yerlerden gelen insanların parayla satın alındığını böylece Muhammed Mansur’un yani kurtarıcı mehdinin Kafkasya’dan çıkacağına ikna edildiklerini iddia etmektedir. Türk Hükümdarının temsilcisinin Mansur’u peygamberin sancağını açmaya ikna ettiğini de iddia etmektedir.47 Bu görevli muhtemelen Ferah Ali Paşa olmalıdır. Ancak Ferah Ali Paşa’nın onunla tanışmasından önce Mansur’un ününün bütün Kafkasya’ya yayıldığını ve Ruslarla savaşmasının da daha önceki tarihlerde başladığını artık çok iyi biliyoruz. Hemen her taraftan bilgi toplanmakla birlikte henüz tatmin edici bir bilgi elde edilemediği gibi İmam Mansur’un şöhreti günden güne daha da artmaktaydı. Bu itibarla Mansur’un yanına onu kendi gözleriyle görecek birisini göndermek görevi Sohum Muhafızı Abhaz Keleş Bey’e verilmiştir. O da Hasan Fehmi Efendi adında bir adamını hediyelerle birlikte İmam Mansur’a yollamıştır. Görevini başarıyla tamamlayan Hasan Fehmi Efendi, raporunda şu bilgileri vermektedir: “Mansur’un aslı Çeçenistan’daki Elda köyünden olup çocukluğunda koyun çobanlığı ve sonra ziraat ile meşgul olmuştur. Bir gün rüyasında Hz: Muhammed’i görmüş ve peygamber ona güya: “Ya Mansur! bâb-ı gavayet ve devletî tarik-i müstakime davet et” diye emir almış ve “ilim ve ehliyetim ve emr-i celîlin uhdesinden gelmeye kudretim yokdur” diyerek itiraz etmiş ise de Peygamber tekrar bu görevi ona yüklemiş. Uyandıkda derhal abdest alıp namaza durduktan sonra “emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i ‘ani’l-münker” yani iyiliği emr, kötülüğü yasaklamaya başlamış. Halk bu sözlere inanıp hadis-i ――――――――― 45 46 47 Meskhidze, a.g.m., s. 307. Meskhidze, a.g.m., s. 306. Klaproth, a.g.e., s.212-213. 13 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği şerifde bahsedilen Mansur budur deyu i’tikad olunarak bu vechile etrafa kâğıtlar neşreylemişler sonra Mansur Kumuk beyleri ile ittifak idüp meskülünün Kızlar Kalesi üzerine azimet ile Yer Palangası’nı feth ve teshir ve zakur ve ena’ini esir etmiş ise de Kızlar Kal’ası metin ve Mansur’un askeri kalîl olduğundan kal’anın fethi müteessir olmağla ganaime kanaat iderek ‘avdet ve sonra Kumuk taifesi tekrar kendüsini kal’anın fethine teşvik ile yine kal’anın fethine azimet etmişler ise de meskulü Kumuk beylerini akça ile itma’ iderek içlerine tefrika bırakmakla baki asker kal’anın fethinden me’yus olduklarından hemen e’danın bağ ve tarlalarını tahrib ve ihrâk ederek geri gelmişler ol vakitden beru Mansur’un muharebe zımnında bir azimet-i cedîdesi olmayub şimdilik emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i ani’l-münker ile meşgul olarak Kumuk ol havalide bulunan akvam-ı muhtelefeden pek çoğunu şeref-i İslam ile müşerref eylemiş ve büyük Kabartay Rusya elinde ise de ehalisi ehl-i İslam olmak hasebi ile Padişah-ı İslam hazretlerine ma’il ve münkad olub bu esnada Kuban Nehri’nin beri geçesinde olan akvamdan bazıları aralık aralık Rusya tarafına geçerek ğarete ve iğtinama ibtidar etdiklerinde Kabarta uleması padişah ile elyevm meskulü musalaha olduğundan böyle bila-izin ve ruhsat muharebe sahih değildür ve iğtinam olunan mallar helal olmaz derlermiş fakat ‘id u izhadan sonra Mansur Kabartay’a geçip oraları dahi cenge teşvik edecek imiş deyu yanında olan ulemasından işitdim amma kendisi ben hadiste varid olan Mansur’um deyu da’va itmeyüp yalınız nush-u pendi ile meşgul oluyor ve cenge gidelim diyenlere sabredin benim elimde bir şey yokdur benden sonra gelecek bir zat vardır işi o görecekdir der imiş.”48 İmam Mansurla ilgili başka bir rüyayı da Potto aktarmaktadır: “uykusunda Mansur kardeşine diyor ki, bana iki esrarengiz süvari geldi ve Allah adına millete İslam’ın hakikatini anlatmak üzere gitmemi söylediler. Bundan kaçmayı düşündüm. Süvarilerden birisi bunun sefaletine atıfta bulunarak bana dedi ki: Git Allah seni konuşturacak, halk senin söylediklerinin hepsine inanacak.” Gerçekten de bu menkıbe kısa sürede halk arasında yayılarak insanları galeyana getirdi. Mansur ise evine kapanarak günlerini oruç tutarak ve na――――――――― 48 14 Cevdet Paşa, a.g.e., III, s. 245; Ahmed Vâsıf Efendi, Mehâsinü’l-Âsâr ve Hakâikü’l-Ahbar, haz. Mücteba İlgürel, İstanbul 1994, s. 364-365; Akmaz, a.g.e., s.74; Kaflı, a.g.e., s. 80; Gökçe, a.g.e., s. 120; Kutlu, a.g.e., s. 40; Rusların askerî raporlarında ise İmam Mansur hakkında şöyle bilgiler bulunmaktadır: Tümgeneral Aleksandır Aleksandıroviç Peutling 8 [19] Mart 1785’de “nehrin karşısındaki Aldi Köyü’nde cehalete batmış, batıl itikatlı insanları heyecanlandıran ve ham körlüğü onlara vaz’ etmek için bir öykücü ortaya çıktı. O, kendisine vahiy geldiğini söylüyordu. Peutling, bu insanları kışkırtanı yakalamak için bir çaba gösteren Saval’ev’e gecikmeksizin yardım gönderdi. Bölgesel komutan, onun hitabetinin dağlardaki nüfusun tamamını tahrik ettiği zamanda Şeyh Uşurum’un ortaya çıktığını şu sözlerle bildirdi: Uzun bir yakışıklı, soluk benizlice ince siyah saçlı ve ateşli konuşan bir yobaz, onun kimliği ve menşe’i bilinmiyor.” Meskhidze, a.g.m., s. 307. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 8 maz kılarak geçirdi. Bir süre sonra kendi köylülerine kısık sesle vaaz vermeye başladı. Köylüleri onun gerçekten seçilmiş olduğuna iyice ikna oldular.49 Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda Osman Bey’in gördüğü rüya gibi Mansur da kendi “gazavat”ını ilan etmeden önce bu motifi kullanıyor. Mücadeleye kutsal bir anlam yüklemede rüya motifi en sık başvurulan yollardan biridir.50 Burada rüyada Hazreti Muhammed’in görülmesi, Mansur’un görevi bizzat ondan alması gibi motiflerin, onun müritleri için ekstra bir motivasyon unsuru olduğu kadar, henüz mürit olmamış sade Müslümanlar için de cezp edici ve ikna edici bir argüman olarak kullanıldığı anlaşılıyor. İmam Mansur propagandasını böyle tekniklerle yaparken Ruslar da boş durmuyor, gerek Kabardey gerekse Kazan Tatar müftülerinden “gazavat” karşıtı fetvalar alıyorlardı.51 Ruslar bu yolla İmam Mansur’un Kafkasyalılar arasındaki nüfuzunu kırarak direnişin şiddetini azaltmak ve muhtemel bir birleşik Kafkasya hareketini daha doğmadan boğmak istiyorlardı. Kafkasya’da Mansur “gazavat” hareketini başlatmadan önce de Ruslara karşı bir direniş vardı. Ancak bu direniş hemen her boy ve kabilenin kendi başına, diğerlerinden kopmuş bir şekilde Rus istilasına karşı zaman zaman bir müdafaa bazen de Kozak Hattı’nın veya Kuban ile Terek nehirlerinin öte tarafındaki Rus-Kozak palanga ve stanitsalarına düzenledikleri baskınlar şeklinde gerçekleşiyordu. Bu akınlar bazen yerleşim yerlerini ele geçirmek bazen yakmak çoğu zaman da yağmalamak amacıyla gerçekleştiriliyordu. Kafkas kavimleri Rus istilasına karşı böyle sert tepkiler veriyorlardı, ama organize olmayan bu saldırıların Rusları pek fazla etkilediğini söylemek zor.52 İmam Mansur’un bir tarikat (Nakşibendi Tarikatı) yapılanması içinde organize ettiği direniş hareketi Ruslara karşı yürütülen başıbozuk bir yapıdan kurtararak daha teşkilatlı hale getirmiştir.53 Ruslarla mücadelede dinin etkisi sadece Kafkasyalıların Ruslara karşı olan düşmanlığını artırmakla kalmayıp aynı zamanda amaçları uğrunda fedakârlıklarını da artırıyordu. Kafkasyalılar arasındaki coğrafi birlik, şimdi mukadderat, düşman ve din birliği ile iyice artmış oluyordu. ――――――――― 49 50 51 52 53 Potto, a.g.e., s. 76. Bu konuda geniş bilgi için bkz: Abdullah Temizkan-Erhan Aktaş, “Türk Devlet Geleneğinde İktidarın Meşrulaştırılmasında Rüyanın Kullanımı” Karadeniz Araştırmaları, 33 (Bahar 2012), ss. 13-22. Orenburg Müftüsü Muhammed Can bunlardan birisidir. Ahmed Vâsıf Efendi, a.g.e., s. 365; Cevdet Paşa, a.g.e., III, s. 248-249; İzzet Aydemir, Göç, Ankara 1988, s. 69; Kaflı, a.g.e., s. 84. Blieva, a.g.m., ss. 47-61. Saydam, a.g.e., s. 37-38; Bennigsen-Quelquejay, a.g.e., (1994), s. 51. 15 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Tasavvufun Kafkasya’daki teşkilatlanmasında özel bir durum söz konusuydu; diğer İslam coğrafyalarında medrese mensupları ile mutasavvıflar çatışırken, Kafkasya’da bu iki sıfat genellikle aynı kişinin üzerinde toplanmaktaydı. Tasavvuf önderleri medrese mensupları arasından çıkıyordu.54 Tarikat etrafında toplanan Kafkasyalılar diğer tarikatlar gibi zikir ve murakabe ile meşgul olmaktan çok “Ruslarla mücadele” esasında birleşiyorlardı. Tarikat şeyhi komutan, müritleri de savaşçı askerler durumundaydılar. Tarikatların asıl görevi Rus düşmanlığını telkin ve halkı mücadeleye teşvik etmekti. Kafkasya’daki tarikatların en önemli prensipleri şöyledir; “Rus eseri olan her şey Rus’un tavrı hareketine göre müşabih, her vasıf haramdır”, “Hasta olursanız kendinizi Rus doktorlarına tedavi ettirmeyiniz, neticede belki o Rus ile dost olmak mümkündür.”55 İmam Mansur’un öğretisi bu derin Rus düşmanlığının yanı sıra İslam Dini’nin emirlerini tasavvufi bir disiplin içerisinde vaz’ eden bir bütün şeklinde Kafkasyalılara tebliğ edilmekteydi. Emr-i bi’l ma’ruf neh’y-i ‘ani’l münker prensibinde özetlenen iyiliği emr etmek, kötülüğü yasaklamak başlığı altındaki öğreti şu prensipleri de içermekteydi: kötü alışkanlıklardan uzak durmak, esirlerin kurtarılması, gıybet etmemek ve iftira etmemek, kan davası gütmemek, yas adetlerinin abartılmaması, köleleri azad etmek, Allahtan korkmak kötülükten uzak durmak, suçsuz ve günahsızlara zulüm etmemek, insanlara önyargılı davranmamak, uzlaşmacı olmak, güzel ahlak sahibi olmak, eski pagan inançlarından vazgeçmek, beyaz giyinmek ve sarık sarmak, mal ve canla cihad etmek, Şeriatle hükmetmek, etmeyenleri dışlamak56 olarak sıralanabilir. 57 Kafkas toplulukları arasındaki bu dini heyecan şimdiye kadar oluşturulamamış olan siyasi birlik için bir zemin sunuyordu, ancak Ruslar bunun için gerekli zamanı onlara tanımıyordu. Mansur’un elde ettiği başarılar, Kafkas halkları arasında birleştirici bir rol oynamıştır. 1785 yılında ise Kafkasyalılar Ruslara karşı savaşta onun önderliğinde birleşmeye başlamışlardır. Kafkasyalıların arasında birlik olabileceği mesajını ilk kez canlı bir şekilde veren ve ――――――――― 54 55 56 57 16 Bardakçı, a.g.m., ss. 522-541. Akmaz, a.g.e., s. 62. BOA, H.H., No: 1246-1247-1248; Zübeyde Güne-Yadcy, “A Chechen National Hero of the Caucasus in the 18th Century: Sheikh Mansur, Central Asian Survey, 22/1, s.106; Dunlop, a.g.e., s.10; Ali Arslan, “Osmanlı Belgelerine Göre İmam Mansur”, Kafkasya’da İslam Medeniyeti, İstanbul 2000, ss. 161-169; Meskhidze, a.g.m. s. 304. “Emr-i bi’l ma’ruf neh’y-i ‘ani’l münker” prensibi Nakşibendîliğin mücedidiye kolunun titizlikle üzerinde durduğu ve propagandasını yaptığı bir ilkedir. Bu prensip, mücedidiye ekolünün kurucusu ve ikinci bin yılın yenileyicisi sıfatına sahip olan İmam-ı Rabbânî’nin getirdiği yorumla “Müceddidiye” ve onu takip eden ekoller içerisinde hassasiyetle uygulanmıştır. Geniş bilgi için bakınız: İmam-ı Rabbanî, Mektubât, haz. Abdulkadir Akçiçek, İstanbul 1973. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 8 Dağlılar arasında Müridizm fikrini ilk yayan kişi de İmam Mansur’dur.58 “Mansur belki tüm Kafkas kabilelerini Ruslara karşı birleştirmeyi başaramadı, fakat bunu ilk fark eden ve böylesine bir tutkuyla sevilen özgürlüğün ancak bu şekilde korunabileceğini, onun da bir bedelinin olduğunu anlayan ilk insan olmuştur. O böylece gelecek asrın başlarında Müridizm adıyla ortaya çıkarak Rus imparatorluğunun karşısına dikilen ve uzun yıllar onun ilerlemesine engel olacak akımın temellerini atmıştır.59” Rusların Kafkasya’yı ele geçirme çabaları sonucunda karşılaştıkları direniş, Rus imparatorluğunun baskısı altında bulunan diğer toplumlara (Polonyalılar, Finler ve Tatarlar) işgale karşı direnmenin mümkün olduğunu göstermiş “Adil Çar” efsanesini yıkarak Rus imparatorluğunu hem moral hem de ekonomik yönden oldukça ağır bir yükün altına sokmuştur.60 İmam Mansur’un adamları Hicaz, Anadolu ve Kafkasya’da üzerinde Arapça ibareler bulunan ve Mansur’un mührünü taşıyan kâğıtlar dağıtıyorlardı. Gittikleri her yerde onu anlatıp propagandasını yapıyorlardı. Cevdet Paşa Kafkasyalıların safdil oldukları için hem bunlara hem de Tatarların telkinlerine kanarak sık sık Kuban Nehri’ni geçtiklerini söylüyor. Cevdet Paşa bu durumu hilaf-ı muahede olarak nitelendiriyor, ancak Kafkasya hiçbir zaman Osmanlı mülkü olmadığı için kendisinin olmayan bir mülkü bir anlaşma ile Rusya’ya vermesini Kafkasyalıların tanımasını beklemek fazla iyimserlik olurdu. Tabii Ruslar da bu durum işlerine geldiği için her fırsatta bu geçişlerden ve baskınlardan dolayı Osmanlı Devleti’ni suçlayıp şikâyette bulunuyordu. Ferah Ali Paşa Kafkasyalılara söz dinletemeyince kurduğu düzenin bozulduğunu görüp Sadrazam Halil Hamit Paşa’ya bir ariza yazmıştır.61 Paşa’nın arizasında Mansur’u yanına çekmedikçe bu karmaşanın bitmeyeceğini ancak öncelikle sınır ihlallerini engellemek için Kafkasyalılara dağıtmak üzere hediyeler, ayni olarak da kumaş, meşin, yay ve tüfek gönderilmesini talep etmiştir. Ferah Ali Paşa bu arizaya İmam Mansur’un adamlarının dağıttığı kâğıtlar ile Rusların şikayet dilekçelerini de eklemiştir. Paşa’nın talepleri karşısında Halil Hamit Paşa’nın muhalifleri Sadrazam ile Ferah Ali Paşa’nın anlaşarak hazineyi telef ettiklerini söyleyerek yürütmeyi aksatırken, diğer taraftan da eğer gönderilmezse Ferah Ali Paşa’nın iki yüz bin askeri olduğu için devletin başına bela olacağı dedikodularını yayıyorlardı. Sonuç olarak istenenler satın alınarak yollanmıştır. Bu hediyeler Kafkas kabilelerine gönde――――――――― 58 59 60 61 Potto, a.g.e., s. 77; Barlas, a.g.e., s. 43; Bennigsen-Quelquejay, a.g.e., (1994), s. 40; Berkok, a.g.e., s. 381. Baddeley, a.g.e., s. 72; Bennigsen-Quelquejay, a.g.e., (1994), s. 51. Haşim Efendi, a.g.e., yk. 43b-44a; Cevdet Paşa, a.g.e., III, s. 241.; Gökçe, a.g.e., s. 118. 17 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği rilerek “Allaha bakasız toktayasız” (Allah rızası için durunuz) diyerek anlaşmaya aykırı hareket etmeleri engellenebilmiştir.62 Ferah Ali Paşa ölmeden önce İmam Mansur’u yanına çekmek maksadıyla ona bir elçi göndermiş ve elçiye Mansur’a vermesi için bir de mektup vermişti. İşte Bicanoğlu Anapa’ya vardığında bu elçi elinde, biri götürdüğü mektuba cevaben yazılmış diğeri de Osmanlı sadrazamına hitaben kaleme alınmış iki mektupla birlikte Anapa’ya döndü. Ferah Ali Paşa’ya hitaben yazdığı mektupta, kendisinin Anapa’ya gelerek, Osmanlı Devleti’nin hizmetine gireceğini söylüyordu. Sadrazama hitaben yazdığı mektupta ise “Allah ve peygamberin inayetiyle Muhammed ümmetini şer’i şerife davet edeceğinden bahsederek, Rusya’ya yapmayı planladığı akınlar hakkında bilgi veriyor, ardından bazı nasihatlerde bulunuyordu.” Aynı mektupta Ferah Ali Paşa’dan mektubunun ve selamının sadrazama biran evvel iletilmesini ifade ediyor ve Dağıstanlıların Ruslarla savaşmak üzere olduğunu bildiriyordu.63 Osmanlı Devleti ise bütün nüfuzunu kullanarak Kafkasyalıların Kuban ve Terek’i geçerek Rus Kozaklarına yaptıkları baskınları önlemeye çalışıyordu. Mansur’un daha saldırıya geçmeden bunu Ferah Ali Paşa’ya haber vermesi oldukça anlamlıdır. Osmanlı Devleti sınırda güvenliği sağlamak için Kafkasyalıları ikna etmeye çalışırken İmam Mansur’un müritleri de boş durmuyordu. İşi daha da ileri götürerek onun “mehdi”64 olduğu şeklindeki iddiaları kuvvetlendirmek amacıyla bir hadis-i şeriften bahsediliyor. Bu rivayetlerin aslını öğrenmek isteyen I. Abdulhamid, İmam Mansur meselesinin tashih edilmesini istemiştir. Bu mehdilik iddiası Dağıstan ulemasından Osman Efendi’ye sorulduğunda, ――――――――― 62 63 64 18 Cevdet Paşa, a.g.e., III, s. 241. Cevdet Paşa, a.g.e., III, ss. 260-261. ; Gökçe, a.g.e., s. 127. Mehdi kıyamet kopmadan önce ortaya çıkarak Müslümanları tek bayrak altında toplayıp gayrı Müslimleri mağlubiyete uğratacağına inanılan ütopik bir kahramandır. İmam Mansur’un mehdi olduğunu Muhammed Rıza namında birisi kendince teyid ettiğini ileri sürerek bu inancın yayılmasına katkıda bulunmuştur. Cavid Bey’in Tarih’inde, “1200 yılında müritlerini etrafına toplayan İmam Mansur Kırım’ı Ruslar’dan geri almak maksadıyla Soğucak’a gelir. Bu arada müritleri dağılmış, kendisi Soğucak’ta ikamet ederken Şirvan taraflarından Muhammed Rıza diye biri peyda olur ve işte benim muntazır olduğum kutsal kişi ortaya çıkmış, haberi bana erişti diyerek Soğucak’ı terk ederek o tarafa gider. Bunların şöhreti İslam âlemine yayılır ve İstanbul’dan onun hakkında bilgi istenir. Soğucak naibi İmam Mansur’un yanına gider onun abartıldığı kadar fazıl ve kâmil bir kişi olmadığını ancak Nakşibendî tarikatından olduğunu müşahede eder. Muhammed Rıza’nın Abdülkadir Geylani’nin soyundan geldiği ifade ediliyor. Onun soyundan olmasa bile halifelerinden olduğu kesin. Tasavvufun, en azından Kadirî tarikatının Kafkasya’ya bu yolla girmiş olma ihtimali de göz önünde bulundurulmalıdır. Muhammed Rıza İslami ilimlere de hâkim birisi olarak tasvir ediliyor. Fakat Cevdet Paşa tam tersine “cahil” olduğunu ileri sürüyor. Cevdet Paşa, a.g.e., III, ss. 248-249; Bardakçı, a.g.m., ss. 322-341. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 8 hadis-i şerifde bahsedilen Mansur’un İmam Mansur olmadığını ifade etmiştir. I. Abdulhamid bunun bir de ulemaya İslam âlimleri ve tarikat şeyhlerine danışılmasını emretmiş, onlar da Hadisteki Mansur’un İmam Mansur olmadığını ifade etmişlerdir.65 Ebu Davut’un rivayet ettiği bu hadis aslında Osmanlı Devleti ile Rusya’nın arasında sorun olan bir kişinin, çöküşü yaşayan bir medeniyetin ve bir devletin kurtarıcısı olma ihtimali, psikolojisi üst üste yenilgilerle bozulmuş bir bürokrat topluluğu, için ufuktaki bir ışıktı. Tarihi kendisi yapamayan topluluklar, tarih yapacak kahraman beklemeye başlarlar. Her medeniyetin çöküş ve bunalım devirlerinde böyle kahramanlar beklediğini biliyoruz. Hıristiyanların İsa’yı, Müslümanların Mehdi’yi, Caferilerin Masum İmam Cafer’i beklemesi bu cümledendir. Bu durum Tatarların işine geldiği için her tarafta propagandasını yapıyorlardı. Hatta Anadolu’da dahi şöhreti yayılan Mansur’un yanına Antep ulemasından Seyyid Halil Efendi’nin iki yüz talebesiyle gittiği rivayet edilmektedir. Medrese mensubu olarak siyaset ve dini ilimlerde söz sahibi olan Sivaslı Mehmet Rıza da ona katılmıştır. Osmanlı devlet adamları İmam Mansur’un Rusların şikayetine sebep olmaması için Kabardey ulemasından Rusya’ya tecavüz caiz değildir fetvası almıştır. Bu akınları biraz yavaşlatmışsa da uzun süre etkili olamamıştır.66 Kabardey ulemasının bu fetvası Kafkas kabileleri arasında “terk-i cihad” olarak yorumlanmıştır.67 Aslında İmam Mansur’un öğretisi İslamın cihad fikrinden yola çıkarak “gazavat” ideolojisini, Osmanlı Devleti’nin kuruluşundakine benzer ancak toplumsal gerçekliği farklı olan bir tarz olarak ortaya çıkmıştır. Üstelik bu Kafkas toplum ve kültürünün etkisi onun öğretisini laik olarak nitelenebilecek bir çizgiye çekmiştir. Onun ortaya koyduğu hedefler de bu açıdan ele alınmalıdır; İlk olarak Ruslara karşı yürütülen mücadele onun düşüncelerinin lokomotifi olmuştur. Baskınları sadece Rus yerleşim birimlerine yapılmasını sağlayarak bu mücadeleyi basit bir soygun ve baskın hareketi olmaktan çok ideolojik bir mahiyete büründürmüştür. İkincisi Bütün Kafkasyalıları bir bayrak altında toplamak maksadıyla mücadele için hangi kabilenin topraklarında bulunuyorsa bu birliği o kabilenin bayrağı altında gerçekleştireceğini söyleyerek bu fikrin kabul görmesini sağlamaya çalışıyordu. Son olarak şunu da ifade etmek gerekir ki, aslında İmam Mansur Çeçen toplumunu sadece baskınlar konusunda etkileyebiliyordu. Kabileler kendi yönetimlerini geleneksel kabile demokrasisi usulüyle gerçekleştiriyorlar önemli kararları bu ――――――――― 65 66 67 Arslan, a.g.m., ss. 161-169. Asım Efendi, a.g.e., s. 16; Cevdet Paşa, a.g.e., III, ss. 246-247; Gökçe, a.g.e., s. 118. Cevdet Paşa, a.g.e., III, ss. 248-249. 19 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği mekanizmayı kullanarak alıyorlardı. Netice olarak İslam Çeçenler arasında İmam Mansur’un bu hareketi ile iyice yerleşmiş ve kısa zamanda tarikatlar ve medreseler kanalıyla kurumsallaşmıştır. Aslında bu durum Çeçen kabileleri içindeki sosyal istikrarsızlıkları ve dini düzensizlikleri de ortadan kaldırmıştır.68 İmam Mansur’un Kafkasyalıları “gazavat” etrafında birleştirme ihtimali Rusları tedbirler almaya zorlamıştır. Rus hükümeti, öncelikle Kafkasyalıların ortak paydası olan ve Rus istilasına karşı onları bir arada tutan İslâm’ı kendi çıkarları doğrultusunda kullanmayı denemiştir. Osmanlı Devleti’nin kullandığı taktiğin aynısını kullanmış, Kazan Tatarlarından Rus yanlısı din âlimlerine fetvalar hazırlatarak bunları yazılı bir şekilde Kafkasyalılara ulaştırmışlardır. Orenburg Müftüsü Kazan Tatarı Muhammed Can bu âlimlerden biridir. Bu fetvalarda, Rusların Osmanlı halifesi ile barış içinde yaşadıkları, Müslüman Çerkeslerin yalnız başlarına Ruslarla savaşmasının caiz olmadığı, ganimetin haram ve devrin önde gelen dini liderleri İmam Mansur’un yalancı peygamber olduğu ileri sürülüyordu.69 İmam Mansur’un bu hareketiyle birlikte Ruslara karşı yürütülen mücadele kendi ideolojisini mi üretmiştir? Yoksa var olan bir ideoloji ithal edilip yahut bir şekilde Kafkasya’ya gelerek sürdürülmekte olan mücadeleyi ideolojikleştirmiş midir? Bu iki soruya verilecek cevaplar Kafkas-Rus mücadelesinin analizini doğru yapmak bakımından çok önemlidir. Bize göre Ruslara karşı organize olmayan, bir birinden habersiz, çoğu zaman tepkisel olan ve bölgesel olarak yürütülen bu mücadele kesin bir şekilde İslam’ın bölgede yayılmasıyla ideolojik bir hüviyete bürünmüştür. Bu nedenle, mücadeleyi etkileyen önemli bir faktör olarak İslam’ın iç etken veya dış etken olmasına göre cevaplamamız mümkün olabilir. İslam’ın bu ideolojikleştirmeyi tarihin çeşitli dönemlerinde gerek Abbasi-Bizans gerek Osmanlı-Bizans ilişkilerinde olduğu gibi yaptığını biliyoruz.70 Gaza ideolojisi burada tekrar uygulamaya koyulmuştur. Fakat bu ideolojik yapı daha mücadele başlamadan gelip teşkilatlanıp ideolojik bir mücadele başlatmış değildir. Bu ideolojiyi işlemek için uygun bir ortam bulmuştur. Rus istilası karşısında öfkeli Kafkas halkı da psikolojik olarak bu ideolojiyi benimsemeye uygun bir halet-i ruhiye içerisindeydi. İslam’ın Kafkasya’ya sekizinci yüzyılda geldiğini biliyoruz ancak Ruslarla mücadelenin ideolojikleştirilmesi İslam’ın bu tarihe kadar bölgedeki müesseseleriyle değil yine İslamî bir müessese olan tarikatlar eliyle olmuştur. Diğer taraftan Kafkasya’nın ――――――――― 68 69 70 20 Blieva, a.g.m., ss.s47-61. Ahmed Vâsıf Efendi, a.g.e., s. 365.; Aydemir, a.g.e., s. 69. Gaza ideolojisinin Osmanlı Devleti’nin kuruluşundaki rolü hakkında geniş bilgi için bakınız, Fuad Köprülü, Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu, Ankara: TTK Yayınları, 1991. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 8 kendine has coğrafi, etnik, sosyal, ekonomik ve siyasi şartları bu ideolojik mücadelenin karakterini belirlemiş kendine has bir yapıya büründürmüştür. Neticede Mansur’dan sonra altmış yıl daha devam edecek ve Çarlık Rusya’sını meşgul edecek bir yapının temelleri İmam Mansur tarafından atılmıştır.71 Kafkasyalılar Osmanlı Devleti’nin şahsında İslamı istilacı Ruslara karşı bir müttefik olarak yanlarında buldular. Bu vaziyet hem Osmanlıların hem de Kafkasyalıların işine geliyordu. Osmanlı Devleti, Ferah Ali Paşa gibi tam da bu konjonktüre uygun mutasavvıf bir bürokratı aracılığıyla Kafkasya’nın içinde bulunduğu bu durumu işlemiş, İslamın Dağıstan’da olduğu kadar Kuzey Batı Kafkasya’da da kabul görmesi için gayret sarf etmiştir. Bu doğrultuda İmam Mansur’un Kafkasya Müridizmini ve “gazavat” ideolojisini desteklemiş Kafkasyalıları Ruslara karşı mücadele etmeleri için kendi kontrolünde olmak kaydıyla teşvik etmiştir. İmam Mansur’un Ruslarla Mücadelesi Bütün Kafkasya’nın tamamında Ruslara karşı bir mücadele vardı ve bütün hızıyla devam ediyordu. Lakin bu organize bir hareket değildi. Her boy, her köy kendi başına hareket ediyor, uygun ortam ve zaman bulunca Kuban’ı ya da Terek’i geçerek Rus-Kozak yerleşim birimlerine saldırıyor, yakıp yıkıyor, taşıyabileceği kadar esir ve ganimet alarak geri dönüyorlardı. Bu saldırılara karşı meşhur “Kafkas Hattı”nı inşa eden Ruslar, Kafkasyalıları Nogayların akıbetine uğratmakla tehdit ediyor ve sürekli yayılarak Kafkasyalıların topraklarına Kozak kolonileri kuruyorlardı. Fakat Kafkasyalıların bu tehditlere kulak asmadıklarını ve Osmanlı Devleti’nin de onlara engel olmadığını gören Çarlık Rusyası, Kafkasyalılara karşı şiddet kullanma kararı almıştır. Ruslar 1783 yılında büyük kuvvetlerle saldırıya geçtiler. Dört dağ topu ile birlikte altı bölük humbaracı, iki avcı taburu, iki ağır süvari ve Don birliği, doğrudan Orta Kafkasya’yı hedef alıyorlardı. Amaçları Çeçenleri ağır bir ceza verdikten sonra Kabardey ve Osset bölgesinden geçerek Kafkas sıradağlarını ortadan yarmak suretiyle Tiflis’e ulaşan “Daryal” geçidini ele geçirip hem Kafkasya’yı kontrolleri altına almak hem de Lezgilerin saldırılarından bunalan ve Rus himayesine girmiş olan Gürcistan’a yardım ulaştırmaktı. İlkönce General Samoylof kumandasındaki Rus birlikleri Çeçen bölgesinin batısına saldırdılar. Samoylof’la eş zamanlı olarak General Patyomkin de kendi kuvvetleriyle Kabardeyleri baskı altında tutarak Çeçenlerle yardımlaşmalarına ――――――――― 71 Alexandre Bennigsen, Kafkaslarda Müslüman Gerilla Savaşı 1918-1928, çev. Akın Kösetorunu, Ankara: Orta Doğu Teknik Üniversitesi, 1985, s. 3. 21 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği engel oluyordu. Ancak Çeçenlerin sıkı direnişi karşısında umduklarından ağır kayıplar verdiler.72 Rusların bu saldırıları karşısında Kafkasyalılar da şiddetle karşılık veriyorlardı. Patyomkin’in baskısıyla yerlerine bağlanmış ve hareket kabiliyetleri azalmış olan Kabardeyler karşı koyuyorlar, karşı saldırıya geçiyorlar ve Rusların olabildiğince fazla kuvvetini oyalamaya çalışıyorlardı. Çeçenler ise düşmanın sayı, teknoloji ve silah üstünlüğü karşısında bütün güçleriyle karşı koymalarına rağmen, Terek boylarından çekilmek zorunda kalmışlardır. Ruslar da Sunja vadisine kadar ilerlemeyi başarmışlardır.73 Dağıstan kuvvetleri ise Gürcistan’a yerleşmiş olan Rus kuvvetlerini vurarak Kafkasya’nın güneyine de cephe açıp Gürcistan’ı saldırı bölgelerine dâhil etmişlerdir. Kuban bölgesinde ise Ruslara baskınlar vermek suretiyle o tarafta da kuvvet tutmalarını sağlamaya çalışıyorlardı. Böylece savaş Kafkasya’nın hemen her tarafına yayılmış oluyordu.74 Kuzey Kafkasya’da bu olaylar meydana gelirken Gürcülerle Lazlar arasında da bir savaş yaşanıyordu. Osmanlı Devletinin Çıldır eyaletine bağlı olmayan, ancak Müslüman olan Acara bölgesi halkı sık sık Tiflis’e saldırıyordu. Açıkbaş hâkimi Solomon bu durumu Çıldır Valisine şikayet etmiştir. Vali görünüşte engellemeye çalışmışsa da doğrudan müdahale imkânı olmadığı için bu saldırılar engellenememiştir. Solomon’un intikam alacağı işitilince, Faş Muhafızı Vezir Halil Paşa’ya ve mir-i mirandan Abaza Mehmed Paşa’ya durumu anlatıp yardım sözü almıştır. Ancak Salomon bu hareketi gerçekleştirince Abaza Mehmed Paşa yolunu keserek onu yenmiş ve ordusunu perişan etmiştir.(1783)75 Ruslar son saldırılarında tam olarak hedeflerine ulaşamamış fakat Terek Nehrinin güneyine yerleşerek Sunja vadisinde üstün bir konum edinmişlerdir. Böylece Ruslar bundan sonraki bir harekâtta Kafkasyalıların direniş cephesini Daryal geçidi istikametinde kolaylıkla yarabilecek bir konum elde etmiş oluyorlardı.76 Ruslar İmam Mansur’un faaliyetlerinden ve planlarından ancak 1785 Martında haberdar olmuşlardır. Onun Kabardeyleri de Müslüman yapmayı planladığını öğrenmişlerdi. Gerçekten de İmam Mansur, Kabardeyleri İslâm’a girmeye ikna etmek için Avar Hanlığı’ndan ve diğer Dağıstanlılarla irtibata geçmiştir. 1784’de Kurulan Rus kalesi Vladikafkas’ın komutanı Mansur’un Kabardeyleri baskı altına aldığını rapor etmiştir. Bu ――――――――― 72 73 74 75 76 22 Bliyev, a.g.e., s. 97. Blieva, a.g.m., ss. 47-61. Berkok, a.g.e., s. 379. Cevdet Paşa, a.g.e., III, s. 153. Meskhidze, a.g.m., s. 309. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 8 tarihlerde Kafkas dağlıları artık yavaş yavaş Ruslara karşı bir tehdit davranışı geliştirmeye başlamışlardır.77 Bu savaşların Kafkasya ve Kafkasyalılar açısından sonuçlarını özellikle Dağıstan ve Çeçenistan ağır bir şekilde hissetmiştir. Bu savaşlarda en ağır darbeyi Çeçenler yemiştir. Her şeye rağmen çok sıkı bir direniş gösteren Çeçenlerin mücadele hırsı daha da artmıştır Kafkasya bu kez ortadan ayrılamamıştı ama iyice sıkışık bir duruma düşmüştü.78 Bu su savaş sonrasında yaralarını sarmakla meşgul olan Kafkasyalılar Rusların olası bir saldırısına karşı da tedbirlerini almaktan geri durmuyorlardı. Kafkasyalıların hazırlanmakta olduğunu anlayan Ruslar, bu hazırlığın derece ve şeklini tespit etmek amacıyla II. Katerina’nın Astrahan ve Kafkasya’dan oluşan Kafkasya Genel Valiliği idari biriminin ihdas edildiğinie dair ‘ukaz’ının yayınlanmasının ertesi günü Prens Patyomkin’in Korgeneral Patyomkin’e emri ile79 Albay Piyeri komutasında bir buçuk Alay piyade, bir süvari alayı ve topçudan müteşekkil güçlü bir müfrezeyi 1785’de ileri sürdüler. Bu kuvvet Çeçenya’daki Sunja vadisine kadar ilerlemeye ve Mansur’un karargâhı konumundaki “Aldi” köyüne girmeyi başardı. Köyü yakıp yıktılar ancak İmam Mansur ellerinden kaçmayı başardı.80 İmam Mansur, Albay Piyeri’ye elçiler göndermiş ve Osmanlı Devleti ile Rusya arasında yürürlükte bir barış antlaşması olduğunu, dolayısıyla Rusların sınırı ihlal ederek topraklarına saldırmalarının anlaşmaya aykırı olduğunu, bir an evvel topraklarından çekilmelerini ister. Ancak Ruslar bu teklifi reddetmiştir.81 Geri çekilmekte olan Rus kuvvetlerine karşı ilk saldırıyı Kabardey kuvvetleri gerçekleştirmiştir. Rus ordusunun sağ kanadına yüklenen Kabardeylerden sonra kardeşinin çarpışmalarda ölmesi üzerine kumandayı ele alan İmam Mansur da Rusların sol yan ve gerisine düşmüş ve Sunja Nehrinin geçitlerini tutmuştur. Rusları çembere alan dağlılar, onların çemberi yarıp kurtulmalarına izin vermemiştir. Başta Albay Piyeri olmak üzere bütün Rus kuvvetleri imha edilmiş, altı topla birlikte bütün silah ve mühimmat ganimet ――――――――― 77 78 79 80 81 John B., Dunlop, Roots of a Seperatist Conflict, Cambridge 1998, s. 11. Berkok, a.g.e. , ss. 379-380. Prens Patyomkin’in emri çok ağır ve aşağılayıcı ifadeler içermekteydi: “ 6 [17] Mayıs 1785’de Prens Patyomkin, Korgeneral Patyomkin’e bir emir gönderdi, onu tekrar Şeyh Mansur’u tercihen kansız bir şekilde ele geçirmeye ve taraftarlarını yatıştırmaya yönlendirdi. ‘Tehditlerin bu orospu çocuklarını dağıtmak için münasip olabileceğini aksi takdirde onların zorlukla dağıtılabileceğini’ öne sürdü. Bundan da öte, ‘ceza korkusu ve ödül kazanma isteğinin bu insanlarda her zaman bir erteleme gücüne sahip olduğunu’ ve her ikisini de kullanmasını önerdi.” Meskhidze, a.g.m., s. 308. Potto, a.g.e., s.77; Dunlop, a.g.e., s. 10; Kaflı, a.g.e., s. 82. Meskhidze, a.g.m., s. 310. 23 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği olarak ele geçirilmiştir.82 Bu imha savaşından çok az sayıda insan hayatını kurtarabilmiştir. Bunlar arasında Fransız savaşlarında ün kazanacak olan Gürcü hanedanına mensup Prens Bagratin de bulunmaktaydı. Bu savaşta henüz stajyer subay olan Bagratin Napolyon savaşlarında Rusların milli kahramanı olacaktır.83 Kabardey Alayı’nın komutanı Binbaşı Komarskiy ağır yaralanmış, bunun üzerine dağılan birliği ümitsizliğe kapılarak firar etmiştir.84 Bazı Ruslar ise Osmanlı kuvvetlerinin kontrolündeki Hacılar kalesine sığınmıştır. Kale mütesellimi Kaftancı Ali Ağa, Rus esirlerini yanlarına adam katarak Anapa’ya yollamıştır.85 Bu zafer imam Mansur’a büyük bir şöhret kazandırmıştır.86 Bu başarıyla elde edilen üstün konumu değerlendirmek isteyen Kafkasyalılar fırsat buldukları her an ve her yerden Rus-Kozak yerleşim birimlerine saldırı düzenlemeye başlamışlardır.87 Üstelik Kafkasya’nın hemen her tarafından, hatta daha öncede zikredildiği gibi Anadolu’dan savaşçılar gelerek İmam Mansur’un emrine girmeye başlamışlardır. Bu zaferle birlikte Rusları Kafkasya’dan atmak için ilan edilmiş olan “gazavat”, Dağıstan’ı Çeçenistan ve Kumuk bölgesi kadar derinden etkileyememiştir. Ancak Rusları çok derinden etkilediği Prens Patyomkin’in ifadelerinden çok net anlaşılmaktadır:” Daha ne kadar süre biz Piyeri’nin bu talihsiz olayını ve ordunun kaybedilen bu topraklarda imha edilişini anmaya devam edeceğiz? […] Sizin komiserliğe yazmanızdan tatmin olmadım, bir de Aldi olayı içler acısı bir isimle anıldı. Bundan sonra sizden onu aptal bir olay olarak anmanızı istiyorum!”88 Apraksin’in Alhanov’da bir grup Çeçeni mağlubiyete uğratması bile Aldi bozgununun etkisini azaltmaya yetmemiştir.89 Bu galibiyetin avantajlarından faydalanmak isteyen İmam Mansur Kumukların da desteğiyle Kızlar kalesini ele geçirmek için harekete geçti. 15 Temmuz’da kaleye yaklaştılar ancak çok muhkem olan bu kaleyi alamayacaklarını anlayınca beş kilometre ilerdeki Kargınski kalesine saldırarak imha ettiler. Çıkan yangın cephaneliğe ulaşınca meydana gelen patlamayla garnizon ――――――――― 82 83 84 85 86 87 88 89 24 Dubrovin, a.g.e., s. 346; Potto, a.g.e., s. 77; Barlas, a.g.e., s. 44; Berkok, a.g.e., s. 383; Baddeley, a.g.e., s. 73-74; Cevdet Paşa, a.g.e., III, s. 240; Kaflı, a.g.e., s. 82; Budak, a.g.m., ss. 641-679; Meskhidze, a.g.m, s. 309. N. Luxembourg, Rusların Kafkasya’yı İşgalinde İngiliz Politikası ve İmam Şamil, çev. Sedat Özen, İstanbul: Kayıhan Yayınları, 1998, s. 36; Baddeley, a.g.e., s. 73-74. Potto, a.g.e., s. 77. Haşim Efendi, a.g.e., yk. 36b; Kutlu, a.g.e., s. 23; Kaflı, a.g.e., s. 82. BOA, H.H., No:1011-D (Ferah Ali Paşa’nı raporu); Klaproth, a.g.e., s. 213; Potto, a.g.e., s. 78; Meskhidze, a.g.m., s. 310. Berkok, a.g.e., s. 379-380; Gune-Yadcy, a.g.m., s. 107. Prens Patyomkin’in 16 Ekim 1785 tarihli mektubu, Meskhidze, a.g.m., s. 309. Potto, a.g.e., s. 78. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 8 tamamen imha oldu.90 Ancak kalenin merkezine ulaşamadan bataklık bölgede geriden gelen Kozakların saldırılarına maruz kaldılar ve bir miktar kayıp verdiler. Bunun üzerine dağınık bir vaziyette geri çekilmeye başladılar. Mansur, Kızlar kalesine ikinci bir saldırı gerçekleştirdi. Bu sefer de kalenin içine girememekle birlikte kalenin etrafındaki bağlar, bahçeler, şehrin dış mahalleri ele geçirilerek yakılıp imha edildi. Daha sonra ana siperlere yapılan saldırının başarısızlığa uğraması üzerine Mansur kuvvetleri geri çekilmek zorunda kaldı. Başarısızlıklarının temelinde disiplinsizlik yatıyordu. Cesaret her zaman zaferi getirmiyordu.91 Bu geri çekilme sırasında Mansur ve adamları bir bataklığa saplanmış, Terek Kozaklarının da gelmesiyle hayli tehlikeli bir duruma düşmüşlerdir. Çapraz ateş altında kalmış olmalarına rağmen bir yolunu bularak Terek Nehrinin öbür kıyısına geçerek kurtulmayı başarmışlardır.92 Bu başarısızlık müritlerin maneviyatını bozmuşsa da Mansur durumu toparlamak için tekrar harekete geçti ve saflarına Kabardeyleri de katarak Mozdok’la Vladikavkaz arasında küçük bir kale olan Grigoriopolis’i 29 Temmuz’da kuşattı. Albay Vrede’nin bir piyade taburu ile savunduğu Grigoriopolis bütün gücüyle direndi ve takviye kuvvetlerin yetişmesi üzerine Mansur ele geçirdiği esirlerle birlikte geri çekilmek zorunda kaldı.93 Dubrovin’in tersine Potto, bu yenilgiyi takviye kuvvetlerin gelmesinden çok Albay Vrede’nin uyguladığı savaş hileleri ve yapmış olduğu huruç harekâtına bağlamaktadır.94 Bu yenilginin İmam Mansur’un karizmasını bir hayli sarstığı söylenebilir. Ancak o yılgınlığa kapılmadı tebdil-i mekân yaparak faaliyetlerine devam etti. Artık Enderi’ye, Kumuk Türklerinin arasına yerleşti. Nogay ve Kumukaları kendisine itaat etmeye çağırdı.95 Buradan hızla Çeçenistan’a geçen Mansur, içerisinde zengin tüccarların, Ermeni dükkânlarının bulunduğu Kızlar’a saldıracağını duyurdu. Bu fikir Çeçenler ve diğer dağlı kavimlere cazip geldi. İlk baskının etkisinden hala kurtulamamış olan Kızlar halkı büyük bir korku ve telaşa kapıldı. Şehri korumakla görevli olan üç bin kişilik askerî birliğe rağmen insanlar Mansur’un ――――――――― 90 91 92 93 94 95 Potocki, şehri kör ve sakatlar koruduğu için Mansur’un başarılı olduğunu yazmaktadır. Hâlbuki diğer kaynaklarında onun bu seferde başarısız olduğu iddia edilmektedir. Kont Potocki, a.g.e., 8. Bölüm; Potto, a.g.e., s. 78. Ahmed Vâsıf Efendi, a.g.e., s. 364; Baddeley, a.g.e., s. 74.; Cevdet Paşa, a.g.e., III, s. 245; Berkok, a.g.e., s. 384; Akmaz, a.g.e., s. 108. Potto, a.g.e., s. 78. Dubrovin, a.g.e., s. 349; Ahmed Vâsıf Efendi, a.g.e., s. 364; Berkok, a.g.e., s. 384; Gökçe, a.g.e., s. 121; Dunlop, a.g.e., s. 11. Potto, a.g.e., s. 79. Meskhidze, a.g.m., s. 311. 25 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği saldırı haberinden dolayı dehşete kapılmışlardır.96 Şehir halkı ve Kozakların da desteği ile şehri müdafaaya karar verdiler. Kafkasyalılar bu sefer de şehrin varoşlarını yağmalayarak geri çekildiler. Bu geri çekilme esnasında büyük kayıplar verdiler. Ertesi gün ise Tomsk Piyade Alayı’na saldırdılar. Alayın kaleye çekilmesi üzerine onlarda açık ateşe maruz kalmamak için Terek Nehrinin öbür yakasına çekildiler.97 Ruslar Sunja yenilgisinden ve Mansur’un bu son saldırılarından sonra Kafkasya’yı daha yakından ve dikkatli izlemeye başlamışlardır. Mansur’un kuvvetlerinin zaferden sonra sürekli taze kuvvet alarak daha da güçlendiğini ve onun etrafında Kafkasyalıların birleşmeye başladığını fark edince hal çareleri aramaya başlamışlardır.98 Bu durumun önüne geçmenin tek yolunun Kafkasyalılara özellikle de Mansur’a ağır bir darbe indirmek olduğuna karar vermişlerdir. Kafkasyalıların savunma yerine saldırı konumuna geçmelerinden rahatsız olan General Patyomkin, Albay Nagel komutasındaki dört piyade taburu, iki ağır süvari bölüğü, Mozdok Kozak Alayı, Don, Terek ve Greben Kozaklarından da birer bölüğün oluşturduğu Rus ordusunu İmam Mansur’un üzerine yolladı.99 Mansur’un ordusu ise Kumuk, Kabardey, Çeçen, Dağıstanlı ve Kafkasya’nın değişik yörelerinden gelmiş savaşçılardan oluşuyordu. Mansur etrafında yaklaşık on beş bin kişilik bir kuvvet toplamıştı. İki ordu 2 Kasım 1783’de Terek nehri kıyısındaki (Kabardey köyü olan “Zmeyskoy”da) Tatartub’da karşılaştı.100 İki ordu arasında büyük bir meydan muharebesi başladı. Kılıç ve kamaların da kullanıldığı bu savaşta Kafkasyalılar bir kişi tarafından kullanılan fakat iki üç kişinin korunmasını sağlayan büyük kalkanlar kullanıyorlardı. Rus kaynakları bu hareketli kalkanları, araları toprak ile doldurulmuş ağaçtan iki duvar şeklinde tarif etmektedir. Tekerlekler üzerinde hareket eden bu kalkanlar Kafkasyalıları Rus Ordusunun top ve tüfek atışlarından koruyordu. Bu starteji karşısında şaşkınlık içerisine düşen ――――――――― 96 97 98 99 100 26 Kızlar halkı özellikle de Kozaklar, Mansur’u “Kurt Çobanı” olarak anıyorlardı. Potto, a.g.e., s. 79; İmam Mansur’un bölgeye sonradan iskân edilen Kozaklar ve mujikler üzerinde kurduğu baskının nasıl bir dehşet duygusu yarattığını bu ifadeden dahi anlamak mümkündür. Potto, a.g.e., s. 79-80. Bu sırada devam etmekte olan Kabardey isyanını da zikretmek gerekir. Bu isyan gittikçe daha şiddetlenmiştir. Bu isyan nedeniyle Ruslar epeyce zor durumda kalmışlardır. Potto, a.g.e., s. 80. Potto, a.g.e., s. 80. Berkok, a.g.e., s. 384; Baddeley, a.g.e., s. 74; Potto, savaşın meydana geldiği yerde o zamanlar bile güzelliği dikkatleri üzerine çeken ve Gürcü Askerî yolu tarafına düşen “Zmeyskoy” stanitsasının bulunduğunu belirtmektedir. Aynı yerde tarihî bir kentin kalıntılarından bahseden Potto, bu yerin aynı zamanda Timur’un 1395’de Toktamış’ı yendiği yer olabileceğini ifade etmektedir. Potto’nun aksine Baddeley, bu köyün şimdiki Oset köyü Elkhovato olduğunu iddia etmektedir. Potto, a.g.e., s. 80. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 8 Albay Nagel, savaş bittikten sonra yaşadıklarını şöyle yazmıştır: “Önder Kurt’un basit bir molla olmadığı anlaşıldı. Onun elinde savaş sanatına dair gizli yenilikler bulunmaktadır”.101 Ayrıca hâlâ geleneksel yöntemlerle savaşan Kafkasyalılar üzerlerine kuvvetli zırhlı gömlekler de giyiyorlardı. Bu savaş göğüs göğüse kılıç ve kama ile saatlerce devam etmiş ve çok kanlı olmuş, ancak sonuçta disiplin kazanmıştır.102 Albay Nagel bu galibiyeti ancak takviye kuvvetlerin tam zamanında gelmesiyle kazanabilmiştir. Bu yenilgi sonrasında İmam Mansur Kabardey bölgesini terk etmeye zorlanacaktır.103 Dağlılar ağır bir yenilgiye uğramış, özellikle Avarlar ve Çeçenler çok ağır zayiat vermişlerdir. Ruslar ise başka bir birliği Çeçenistan’a sevk etmeye başlamışlardır. Hem bu zayiatın manevi çöküntüsü hem de yeni Rus birliklerini karşılama endişesiyle Kafkasyalılar savaş meydanını terk ederek ormanların içine ve dağlık kesimlere çekilmeye başlamışlardır. Aslında kış mevsimi de yaklaşmış ve Ruslar ileri harekâtlarını durdurmuşlardı. Ancak Ruslar savaş sonunda yine kârlı çıkmış Mozdok bölgesini ele geçirmişlerdir. Fakat asıl amaçları olan Daryal geçidine yine ulaşamamışlardır. Potto’ya göre, bu savaşın en dramatik sonuçlarında birisi Kafkasyalıların birbirine düşmesi olmuştur.104 Ertesi yıl muhtemel Rus saldırılarına karşı koymak için gerekli hazırlıkları hızlandırmak isteyen İmam Mansur, Kafkasya’nın merkezi konumundaki Kabardey bölgesinde kalmıştır.105 Savaş Kabardeylerin ülkesinde cereyan ettiği için onların gidecek bir yerleri yoktu. Rusların uygulamaya koydukları cezalandırma seferleri özellikle Kabardey ve Kumuk bölgesini yakıp yıkmış, birçok insan katledilmiştir. Bazı etkili aristokratlar Rus baskısından kapıldıkları dehşet sonucunda İmam Mansur’dan yüz çevirerek Ruslardan yana tavır koydular. Bunlardan bazıları, Dal Muradov, Küçük Kabardey’in prensi Ali Sultan ve Enderi’den Kumuk prensi Hacı Murtazali gibi isimlerdir. Bu aristokratlar, Ruslarla iki bölük asker vermek karşılığında barış imzaladılar. Bunun üzerine Kabardey’de tutunması imkânsız hale gelen Mansur Şali’ye çe- ――――――――― 101 102 103 104 105 Meskhidze, a.g.m., s. 311. Berkok, a.g.e., s. 384; Baddeley, a.g.e., s. 74; Met ÇinetikhoYusuf İzzet Paşa, Kafkas Tarihi, çev. Fahri Huvaj, Ankara 2002, s. 53; Budak, a.g.m., ss. 641-679. Meskhidze, a.g.m., s. 312; Bu muharebe sonrasında dağ geçitlerinde bırakılan savaş ağırlıkları Rusların eline geçmiştir. Potto’ya bakılacak olursa oldukça yüklü ganimet elde eden Rus ordusuna en değerli ganimeti Kırım prensi getirmiştir. Bu ganimet, dağlıların bayrağı idi. Potto, a.g.e., s. 80. Özellikle Çeçenler ile Lezgiler arasında şiddetli bir düşmanlığın cereyan ettiğini bildirmektedir. Potto, a.g.e., s. 81. Dunlop, a.g.e., s. 11; Berkok, a.g.e., s. 386. 27 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği kilmiştir.106 Bu tarihten sonra İmam Mansur sık sık yer değiştirerek Ruslara sürpriz baskınlar düzenlemiştir. Bir yıl içerisinde Dağıstan ve Çeçenistan’daki kadar Batı Kafkasya’daki Çerkesler arasında da meşhur olmuştu. Yaşanan olaylar bütün rivayetler bir yana onun çok iyi bir teşkilatçı olduğunu ortaya koyuyordu. Mansur’un idaresi altında artık Batı Kafkasya da hareketlenmiş ve sık sık Kuban’ı geçerek Kozak hattı üzerindeki palanga ve yerleşim birimlerini yıkıp yakıp yağmalamışlardır. Hatta Rostov’u bile tehdit ederek Don Kozaklarının başkenti olan Çerkeski’ye kadar saldırılarını yaydılar. Tatartub savaşının yıl dönümünde, Yei ırmağı kıyısındaki Bolduıreff kalesi civarında üç Don Kazağı alayına saldırıp tamamen imha etmişlerdir.107 Mansur’un Lezgiler ve Çeçenlere dayanarak kazandığı bu başarılar Rusları çok yıpratmıştır. Bunun üzerine Rus Büyükelçisi Bulgakof, Osmanlı Devleti’nden Lezgileri cezalandırmak için izin istemiştir. Osmanlı Devleti ise Rusları oyalamıştır.108 İkinci Osmanlı Rus savaşı başlamadan hemen önce Rusların Kafkas ve Kuban hattındaki garnizonlarının bütün dikkatleri Karadeniz kıyısındaki Osmanlı kalesi Anapa üzerinde yoğunlaşmıştı. Osmanlılar kalede oldukça güçlü bir garnizon bulunduruyor ve bu kale vasıtasıyla Kuban bölgesindeki dağlıların Rusya’ya karşı düşmanlığını destekliyorlardı. Bu durumdan özellikle İmam Mansur azami derecede faydalanıyordu.109 20-22 Eylül 1787 tarihleri arasında İmam Mansur beş bin kişilik bir kuvvetle Rusları geri çekilmeye zorlamak için Laba ve Urup nehri arasındaki Rus birlikleri ile yoğun çatışmalara girdi. İmama Mansur’a Yukarı Zelençuk ve Kayfar vadilerinden gelen Temirgoy, Besleney ve Abzehlerin katılımıyla ordusunun sayısı iyice artmıştır.110 Mansur’un faaliyetlerinden rahatsız olan Ruslar, onun yarattığı bu karmaşadan Türklerin yararlanmasına imkân tanımak istemiyordu. Bu neden――――――――― 106 107 108 109 110 28 Meskhidze, a.g.m., s. 311. Baddeley, a.g.e., s. 75; Luxembourg, a.g.e., s. 36; Potto, a.g.e., s. 81; İmam Mansur’un bu saldırılarından şaşkına dönen Prens Patyomkin, II. Katerina’ya yazdığı bir mektupta: “Şeyh Mansur hakkında çok masal var107 ve şaşırıyorum, acaba bu adam Türklerin gönderdiği haberci mi yoksa başka biri mi? Okumayı bitirdikten sonra bu mektubu, Mansur’un kişiliğinin bir tasvirini yazmak ve onu görmüş olanlardan doğruluğunu sormak için lütfen geri bana gönderir misiniz? Bana öyle geliyor ki bu lapa Fransa tarafından bizi meşgul etmek için pişirildi, Prusya Kralı’nın ölümüne yaklaşımın endişesi gibi.” Катерина II и Г.А. Потемкин, Личная Переписка, 1769-1791, Москва 1997. (II. Katerina, i G.A. Patyomkin. Licnaya Perepiska,, 1769–1791 (Moskva 1997), s. 207); Meskhidze bu mektup üzerinden Avrupa’daki güç dengelerinin Kafkasya’ya etkileri üzerinde uzun bir değerlendirme yapmaktadır. Meskhidze, a.g.m., ss. 312-314. Gökçe, a.g.e., s. 122. Semen Esadze, Çerkesya’nın Ruslar Tarafından İşgali Kafkas-Rus Savaşlarının Son Dönemi, çev. Murat Papşu Ankara 1999, s. 6. Meskhidze, a.g.m, s. 314. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 8 le Anapa kalesine saldırarak dağlıları tecrit etmek istiyorlardı.111 Ancak Patyomkin Türklerle savaşa girmeden önce, Kafkasyalılar, özellikle de liderleri Mansur’u ezmek istiyordu. Bu amaçla Kuban’ın gerisine üç ayrı ordu yollamıştır. 1787 güzünde Yukarı Zelençuk ve Urup vadilerinde yapılacak operasyonların komutasını Albay Rebinder ve Korgeneral Ratiyef’e; kubanötesine gidecek iki hafif operasyon birliğinin başına Albay Bulgakof ve Depreradoviç’i; Bu subayların kumandasında Rus birlikleri çarpışmalar da dağlılara üstünlük sağlamış ancak Mansur’u ele geçirememişlerdir. Mansur her seferinde ellerinden kurtulmayı başarmıştır. General Tekelli’ye de mağlup olan hatta müritlerinin çoğunu savaş alanında bırakmak zorunda kalan Mansur, 1788 Osmanlı-Rus savaşı öncesinde önce Sucukkale’ye sonra da Anapa kalesine sığınmıştır.112 Taman yarımadasında Kuban Nehri’nin ağzından 33 kilometre kadar uzaklıkta bulunan Anapa çok önemli bir limandı. Burası Osmanlıların Kafkas kabileleri arasında yaptıkları dinî, politik propagandaların ve askerî operasyonların idarî merkezi konumundaydı. Ayrıca Osmanlıların Kafkasya’daki varlıklarının odak noktasını oluşturuyordu. Önceleri stratejik olarak pek önem taşımamakla beraber, Kırım’ın Rusların eline geçmesinden sonra, Osmanlıların Kafkasya ile olan dolaylı bağlantısı da kesilince büyük bir önem kazandı. Anapa kalesi Fransız mühendislerinin de katkısıyla birinci sınıf bir kaleye dönüştürülmüştür.113 Ruslar tam da bu sıralarda patlak veren savaşın Kafkasya ile ilgili kısmını neredeyse tamamen Anapa’nın ele geçirilmesi üzerine planlanmıştı. Osmanlılar, Anapa’dan atılacak olursa, artık Kafkasya’daki mücadeleye doğrudan müdahale imkânları kalmayacaktı. Her ne kadar İslam halifesi olarak İstanbul’un Kafkasya Müslümanları üzerinde manevi bir nüfuzu var ise de Ruslar bu manevi nüfuzun askeri destek olmadığı takdirde zamanla zayıflayacağını umuyorlardı. Bu nedenlerden dolayı savaş Anapa üzerinde yoğunlaştı. General Bibikov’un başlattığı ilk saldırı Rusların büyük bir ――――――――― 111 112 113 Luxembourg, a.g.e., s. 37. BOA, Cevdet Hariciye, No: 4681., (İmam Mansur’un Bab-ı Aliye ulaşan mektubu.) İmam Mansur mektubunda,1790 yılında Battal Paşa’nın Kafkasyalılara hakaret etmesi ve sert davranması nedeniyle diğer Kabardey ve Dağıstanlı kabile beyleriyle birlikte Anapa’dan ayrılıp köylerine döndüklerini ifade etmektedir. Battal Paşa’nın Ruslara teslim olarak, din değiştirdiğini ve İslam askerinin ve Kafkasyalıları perişan ettiğini ileri sürmektedir. Ancak her şeye rağmen Osmanlı Devleti’ne sadık olduklarını ve cihada devam edeceklerini bildirmektedir. Bunun için top ve mühimmat yardımı yapılmasını da talep etmektedir. Baddeley, a.g.e., s. 75; Diğer taraftan Ruslar bu cezalandırma seferlerinde iki binden fazla Kafkasyalıyı katlettiler, bir çok aulu ateşe verip imha ettiler, külliyetli miktardaki koyun sürülerini telef ettiler, kendileri ise üç subay, yüz elli er kaybettiler. Potto, a.g.e., s. 82. Luxembourg, a.g.e., s. 37. 29 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği bozgunu ile sonuçlandı.114 Bu zaferle morali düzelen Osmanlı Ordusu karşı atağa geçme kararı aldı. Osmanlı Donanmasının da bölgeye gelmesiyle hem Kırım’ı istirdad etmeyi hem de Kafkasya’daki Rus ordusunu tamamen atmayı planlıyorlardı. Bunu yaparken de Kafkasyalılarla birlikte hareket etmeyi hesaplıyorlardı. Kafkasyalılarla Osmanlı ordusu arasındaki uyumu sağlamakla görevli olanlardan birisi de İmam Mansur’du. Sefer organizasyonu işinde uzman olduğu için serdar olarak atanan Battal Paşa, ancak tehdit içeren fermanla görevinin başına geçmiştir. Gönülsüz bir şekilde bölgeye intikal edip ordunun başına geçen Battal Paşa, İmam Mansur’un uyumu sağlama çabalarını boşa çıkartarak gerek Kafkasyalıları gerekse İmam Mansur’u tahkir ederek bu uyumu ortadan kaldırmıştır. Rus ordusunun konumunu göz önünde bulundurmayan, üzerinde yeterince çalışılmamış savaş planlarıyla, başlatılan saldırı felaketle sonuçlanmıştır. Osmanlı ordugâhına giren Rus askerleri Battal Paşa’yı esir etmiştir. Bozguna uğrayan Osmanlı ordusunun geri kalan unsurları Anapa’ya sığınarak savunma pozisyonu almıştır. Kaleye sığınanlar arasında yenilgiyi İstanbul’a bir mektupla bildiren İmam Mansur da bulunmaktadır. 115 General Gudoviç’in kumanda ettiği Rus ordusu, üçüncü genel saldırısında kaleyi düşürmeyi başarmıştır.116 Bu savaşın en önemli sonucu Bronevskiy’in tabiriyle dağlardaki öfkenin sönmesi ve bu ana kadar Kafkasya’daki savaşın canı ve ruhu olan İmam Mansur’un da az sayıdaki esirler arasında bulunmasıdır.117 İmam Mansur 1791 yılının 6 Haziran’ında Petersburg’daki imparatorluk arazisine götürüldü.118 Daha sonra da yine II. Katerina’nın emriyle Şisselburg kalesindeki zindana atılmıştır. Kale komutanı Albay Kolubakin, ――――――――― 114 115 116 117 118 30 С.М. Броневский, Новейщия Известия о Кавказе, Санкт-Петербург 2004, c. 346. (S.M. Bronevskiy, Noveyşiya İzvestiya O Kavkaze,Sankt-Peterburg 2004, s. 346; Gökçe, a.g.e., s. 155. BOA, Cevdet Askeriye, No: 4681., (İmam Mansur’un Bab-ı Ali’ye ulaşan mühürlü mektubu.); Meskhidze, a.g.m., s. 315.; Her ne kadar Osmanlı kaynakları Battal Paşa’nın ihanet ederek ordunun hazinesiyle birlikte Rusların safına geçtiğini yazsa da Rus kaynaklarında bu iddiayı destekleyen bilgiler bulunmamaktadır. Tam tersine çok net bir mağlubiyete uğrayan Osmanlı Ordusu’nun karargâhına Lukovkin kumandasındaki Don Kozakları Alayı’nın girdiği ve Battal Paşa’yı esir aldığı bütün ayrıntıları ile anlatılmaktadır. Battal Paşa’nın dokuz yıl esir kaldığı ve daha sonra affedildiği ve Osmanlı ülkesine geri döndüğü belirtilmektedir. Potto, a.g.e., s. 99. Amjad Jaimoukha, The Circassian Handbook, England 2001, s. 62; Baddeley, a.g.e., s. 76; Kaflı, a.g.e., s. 85. Bronevskiy, a.g.e., s. 346; Mansur St.Petersburg’a, oradan da Çariçe ile görüşmesi için Tsartskoe Seloya götürülmüş, Baddeley, a.g.e., s. 79. Meskhidze, a.g.m., s. 317; Cafer Barlas, İmam Mansur’un II. Katerina ile görüştürüldüğünü ve Katerina’nın Mansur’a cani diye hitap ettiğine dair bilgi vermektedir. Barlas, a.g.e., s. 52. Diğer taraftan Potto, Çariçe’nin onu görmek istediğini ve bu maksatla Mansur’a sarayın sütunları arsında gezinmesi emredildiğini ve pencerenin altından ileri doğru yürürken Çariçe’nin onu seyrettiğini, ileri sürmektedir. Potto, a.g.e., s. 82. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 8 verdiği raporda onun hasta olduğunu ve 13 Nisan 1794 günü öğleden sonra ikide öldüğünü belirtmiştir. 119 İmam Mansur’un Rusların eline esir düşmesinden sonra Dağıstan’da bazı hanlar ve bazı kabileler Rus istilası ve Hıristiyanlık propagandasına karşı direnişe geçtilerse de iyi teşkilatlanamamış bu cılız ve münferit hareketler başarısızlığa uğramıştır.120 Ruslar karşısında sürekli mağlubiyete uğrayan Osmanlı Devleti, İmam Mansur’un başarıları karşısında umutlanmış Sunja Irmağı zaferini İstanbul’da kutlamıştır. Rusları yenme, Kırım’ı, istirdad etme noktasında bütün ümidini Kafkas halklarının kahraman olarak gördükleri bir tarikat şeyhinin işbirliğine bağlamış neticede umduklarını bulamayıp hayal kırıklığına uğramıştır. İşte Cevdet Paşa da bu psikoloji içerisinde dalavereci Muhammed Rıza121 ile İmam Mansur’u aynı kefeye koyarak şu değerlendirmeleri yapmıştır; “El-hasıl Mansur ile Muhammed Rıza havadisi bu vechile cihane velvele verip ancak ikisi dahi halkın me’mul ettiği me’hüzat-ı cismiyeyi icradan aciz olarak neticesinde Rusyalu ol havaliye (Anapa) hayli hasarat vermiştir.”122 Sonuç Görüldüğü üzere, Kafkasya’nın ilk İmamı tarihin sisleri arasında bize belli belirsiz gözükmektedir. Şu kadarını söyleyebiliriz ki, O, Kafkasya’daki ilk Nakşibendî müntesiplerinden olup, istilacı Ruslara karşı ilk ciddi direniş hareketini başlatan kişidir. Onun Ruslarla yakınlık kurulmaması, müskirat kullanılmaması ve imansız Ruslara karşı gazavat yapılması gibi prensiplerinin kendisinden otuz yıl sonra Gazi Muhammed ile başlayan Nakşibendî-Halidî müridizminin prensipleriyle bire bir uyuşmaktadır. Böyle olmakla birlikte ――――――――― 119 120 121 122 Meskhidze, a.g.m., s. 319; Mansur’un idam mı edildiği yoksa hapiste eceliyle mi öldüğü kesin olarak bilinmemektedir. Ancak Osmanlı Hükümeti’nin idam edilmemesi için müracaatta bulunduğunu iddia eden Barlas, idam edildiğini söylerken, Baddeley Beyaz Deniz kıyısındaki bir manastıra götürüldüğünü ve birkaç yıl sonra da hapis yatarken öldüğünü, Cesedinin de şehre yakın olan Pryeobrojen Dağı’na gömüldüğünü. Belirtmektedir. Baddeley, a.g.e., s. 79; Barlas, a.g.e., s. 52; Bazı Rus kronikleri ise, Mansur’un Solovetskiy Manastırı’na sürüldüğünü ve burada sürgünde iken öldüğünü ileri sürerken bazıları ise onun hakikatte kuzeydoğudaki Solovetskiy Adasında etrafı bahçeyle çevrili küçük ve eski bir evde tutsak olarak ömrünün son günlerini tamamladığını yazmaktadırlar. Potto, a.g.e., s. 82. Barlas, a.g.e., s. 57. Muhammed Rıza İran asıllı olup, bir ara Mansur’un mehdi olduğunu ilan etmiş, Dağıstan’da meşhur olmuş ve Padişaha mektup yazıp, cihada katılmak istediğini bildirmiş, Battal Paşa’ya yüz elli bin kişi ile yardıma geleceğini söylemiş; ancak ne cihada ne de Kafkasya’ya gelmiş garip bir kişiliktir. Cevdet Paşa, a.g.e., III, s. 250. Muhammed Rıza daha sonra Osmanlı Devleti’nden Tiflis’e yapacağı akın için top ve mühimmat istemiştir., BOA, H.H., No: 8105.,(Bab-ı Ali tarafından Çıldır Valisi Süleyman Paşa’ya yazılan emir.) Cevdet Paşa, , a.g.e., III ss. 249-250. 31 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği İmam Mansur’un mücadelesini yürüttüğü zaman diliminde henüz Nakşbendî Halidî ekolü ortaya çıkmamıştı. Ancak Halidîliğin kurucusu Şeyh Diyaleddin Halid Şahrazûrî’nin de etkilenip esinlendiği “müceddidiye” kolunun İslâm coğrafyasının önemli bir kısmında etkili olduğu düşünülecek olursa İmam Mansur’un da bu kola intisap etmiş olduğu söylenebilir. O dönemin şartlarında Kafkasya’nın kendi içerisinden çıkardığı Taymin Biybolat gibi liderler etnik sınırları aşamadıkları için etkileri son derece mevzi kalıyor, diğer Müslüman Kafkasyalı kavimleri dahi mücadelelerine dâhil edemiyorlardı. İmam Mansur Osmanlı ve Rus kaynaklarının onun yetersiz eğitimine vurgu yapmalarına mukabil bu boşluğu görebilmiştir. Din’in etnik sınırları aşmak için son derece uygun bir kurum olduğu inkâr edilemez bir gerçektir. Üstelik ortak bir düşman karşısında bu kurum yüksek seviyede motive edici bir işlev üslenmektedir. İmam Mansur bir taraftan Müslüman Kafkasyalılar arasında gazavat propagandası yaparken bir taraftan da bilhassa Kuzey-batı Kafkasya’daki pagan ve şamanist kabileler arasında İslam’ın yayılması için gayret göstermiştir. Onun bu çabası aynı dönemde aynı bölgedeki Kafkasyalı kabileler arasında İslâm’ı yayarak nüfuzunu artırmaya çalışan Osmanlı Devleti’nin girişimleri ile örtüşmüştür. Onun etnik sınırları aşarak Kafkasyalı Müslümanları kendi bayrağı altında toplayarak, sûfî öğretisi ve hiyerarşisi ile teşkilatlandırması sonucu elde ettiği başarılar, bölgede nüfuz mücadelesi veren iki büyük gücün hemen dikkatini çekmiştir. Resmi yazışmalar başlangıçta onun ne Ruslarca ve ne de Osmanlılarca yeterince tanındığını göstermektedir. İmam Mansur ortak düşmanları olan Rusya’nın hem Osmanlı Devleti’nin hem de Kafkasyalıların aleyhine genişlemesi karşısında dindaşı olarak gördüğü Osmanlılarla işbirliği yapmış ve mücadelesinin son kısmını Osmanlı ordusu ile ortak operasyonlar içerisinde yer alarak tamamlamıştır. O’nun Rus sömürgeciliğine karşı neler hissettiğini tam olarak tespit etmek mümkün değilse de bundan son derece rahatsız olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Muhtemelen Kafkasya’yı işgal edilen bir vatan toprağı, doğup büyüdüğü bir yurt olarak görmenin ötesinde “darü’l İslâm”ın “darü’l harb”e dönüşmesi olarak görmüş ve İslam topraklarını savunmanın kendisi ve diğer Müslümanlar için devredilemez bir zorunluluk olduğunu düşünerek ikna edebildiği herkesi “gazavat”a icabet etmeye davet etmiştir. Ancak neticeyi sadece inanç değil, insan kaynakları, maddî imkânlar ve teknolojik yeterlilik belirlemiştir. Söz konusu imkân ve yeterliliklere sahip olan Rusya karşısında Osmanlı Ordusunun dağılması İmam Mansur’un mücadelesinin sonunu getirirken Osmanlı Devleti için ise sonun başlangıcı olmuştur. 32 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 8 Kaynakça Arşiv Belgeleri BOA, H.H., No:1011-D BOA, H.H., No: 1337. BOA, H.H., No: 1246. BOA, H.H., No: 1305. BOA, H.H., No: 1247-1248. BOA, H.H., No: 8105. BOA, Cevdet Hariciye, No: 4681. Yazma, Kronik ve Hatıratlar Ahmed Cevdet Paşa, Tarih-i Cevdet, I-II-III., İstanbul 1296. Ahmed Vâsıf Efendi, Mehâsinü’l-Âsâr ve Hakâikü’l-Ahbar, haz. Mücteba İlgürel, İstanbul 1994. БРОНЕВСКИЙ, С.М., Новейщия Известия о Кавказе, Санкт-Петербург 2004. (BRONEVSKİY, S.M., Noveyşiya İzvestiya O Kavkaze,SanktPeterburg 2004.) Captain Spencer, Turkey, Russia, The Black Sea And Circassia, London 1854. ДУБРОВИН, Н.Ф., О Народах Центрального Северо-западного Кавказа, Напьчик 2002. (DUBROVİN, N.F., O Narodah Tsentral’novo SeveroZapadnovo Kavkaza, Nalçik 2002.) ESADZE, Semen, Çerkesya’nın Ruslar Tarafından İşgali Kafkas-Rus Savaşlarının Son Dönemi, (Hatırat), çev. Murat Papşu, Ankara 1999. Haşim Efendi, Ahvâl-i Anapa ve Çerkes, Topkapı Sarayı Kütüphanesi, (yazma), No:1564. İmam-ı Rabbanî, Mektubât, Hazırlayan: Abdulkadir Akçiçek, İstanbul 1973. Катерина II и Г.А. Потемкин, Личная Переписка, 1769-1791, Москва 1997. (Katerina II, i G.A. Patyomkin. Licnaya Perepiska,1769–1791, Moskva 1997.) KLAPROTH, Julius Von, Travels In The Caucasus And Georgia, translater: F. Shaberl, London 1814. 33 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği POTOCKİ, Jan, Podróż przez Stepy Astrachania i na Kaukaz 1797-1798, (http://www.pbi.edu.pl/site.php?s=MmZiMzVmOWEwOTY4&tyt =&aut=potocki&x=70&y=9) (05.08.2013) ПОТТО, В.А., Кавказская Война, Том I, Москва 2007. (POTTO, V.A., Kavkazskaya Voyna, Tom I, Moskva 2007.) Yorga, Osmanlı Tarihi, V, Ankara, 1948. Tetkik Eserler AKMAZ, Ahmet, Rus Yayılmacılığı Karşısında Kafkasya Müridizm Hareketi (Doğuşu), Kayseri 1994. ARSLAN, Ali, “Osmanlı Belgelerine Göre İmam Mansur”, Kafkasya’da İslam Medeniyeti, İstanbul 2000. AYDEMİR, İzzet, Göç, Ankara 1988. BADDELEY, John F., Rusların Kafkasya’yı İstilası ve Şeyh Şamil, çev. Murat Özden, İstanbul: Kayıhan Yayınları, 1996. BARDAKÇI, Necmettin “Kafkasya’nın Bağımsızlık Mücadelesinde Tasavvuf ve Tarikatların Rolü”, Yeni Türkiye, Türkler, XVIII, ss.522-541. BARLAS, Cafer, Dünü Bugünü ile Kuzey Kafkasya Özgürlük Mücadelesi, İstanbul: Kitabevi Yayınları, 1999. BENNİGSEN, Alexandre, Kafkaslarda Müslüman Gerilla Savaşı 1918-1928, çev. Akın Kösetorunu, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, 1984. BENNİGSEN Alexandre, Quelquejay, Lemercier C., Stepte Ezan Sesleri, çev. Nezih Uzel, İstanbul: İrfan Yayınları, 1994. BENNİGSEN, Alexandre- Wimbush, S. Enders, Muslims of The Soviet Empire, A Guide, London, 1985. BERKOK, İsmail, Tarihte Kafkasya, İstanbul 1958. БЛИЕВ, Марк, Россия и Горцы Большого Кавказа на Пути к Цивилизации, Москва 2004. (Mark BİLİYEV, Rossiya i Gortsı Bal’şovo Kavkaza na Puti k Tsivilizatsii, Moskva 2004.) БЛИЕВА, З.М., “Русско-Чеченские Отношения в XVII-XVIII веках”, вопросы истории, но:12, Москва 2003. (Blieva, Z. M., “RusskoÇeçenskie Otnoşeniya v XVII-XVIII Vekah”, Vaprosi İstorii, Nu: 12, 2003, Moskva.) 34 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 8 BUDAK, Mustafa, “Rusya’nın Kafkasya’da Yayılma Siyaseti”, Genel Türk Tarihi, IX, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, ss.641-679. ÇELİKPALA, Mitat, Search For A Common North Caucasian Identity: The Mountaineers’ Attemps For Survival And Unity In Response To The Russian Rule, The Instute of Economics and Social Sciences of Bilkent University, Ankara 2002. DUNLOP, John B., Roots of a Seperatist Conflict, Cambridge 1998. GÖKÇE, Cemal, Kafkasya ve Osmanlı İmparatorluğu’nun Kafkasya Siyaseti, İstanbul 1979. GÜNE-YADCY, Zübeyde, “A Chechen National Hero of the Caucasus in the 18th Century: Sheikh Mansur, Central Asian Survey, 22 (1). HENZE, Paul B., Kafkaslarda Ateş ve Kılıç: 19. Yüzyılda Kuzey Kafkasya Dağ Köylülerinin Direnişi, çev: Akın Kösetorunu, Ankara: Orta Doğu Teknik Üniversitesi, 1985. JAİMOUKHA, Amjad, The Circassian Handbook, England 2001. KAFLI, Kadircan, Şimali Kafkasya, İstanbul 1942. KÖPRÜLÜ, Fuad, Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1991. KUTLU, Tarık Cemal, Osmanlı Arşiv Belgeleri ile Türk Tarihlerinde Kafkasya’nın İlk Milli Mücahidi ve Önderi İmam Mansur, İstanbul 1987. LUXEMBOURG, N., Rusların Kafkasya’yı İşgalinde İngiliz Politikası ve İmam Şamil, çev. Sedat Özen, İstanbul: Kayıhan Yayınları, 1998. MESKHİDZE, Julietta, “Imam Sheikh Mansur:a few Stanzas to a Familiar Portrait”, Central Asian Survey, 21/3 (2002). Met Çinetikho Yusuf İzzet Paşa, Kafkas Tarihi, çev. Fahri Huvaj, Ankara 2002. SAYDAM, Abdullah, Kırım ve Kafkas Göçleri (1856-1876), Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1997. TEMİZKAN, Abdullah-Erhan AKTAŞ, “Türk Devlet Geleneğinde İktidarın Meşrulaştırılmasında Rüyanın Kullanımı”, Karadeniz Araştırmaları, 33 (Bahar 2012). 35