İL: BOLU AY-YIL: KASIM-2011 iliği kalmamış ölçüde zayıf olan, kesileceği yere gidemeyecek kadar hasta olan hayvanlar kurban edilemezler Muhterem Müslümanlar! TARİH: 04/11/2011 (1. HAFTA) KURBAN MALİ BİR İBADETTİR Muhterem Müslümanlar! İbadetler bedeni, mali, hem bedeni hem mali olmak üzere üç kısma ayrılır. Bugün hutbemde mali ibadetlerden birisi olan kurban ibadetinden bahsetmek istiyorum. Kurban; Allaha yaklaşmak niyetiyle belli bir zamanda belirli şartları taşıyan hayvanları Allah rızası için kesmektir. Kurban ibadeti akıllı, buluğa ermiş, mukim ve belirli bir mali güce sahip olan müslümanlar için yapılması gereken mali bir ibadettir. Muhterem Müslümanlar! Sığır, manda, deve gibi büyük baş hayvanlar yedi kişiye kadar ortaklaşa kurban edilebilir. Yedi kişi kesmek için hayvanın ağırlığı önemli değildir. Halk arasında hayvanların büyüklüğüne bakarak bu hayvan üç kişi çeker, beş kişi çeker gibi söylemler son derece yanlıştır. Çünkü hutbemim başında okumuş olduğum ayet-i kerimede Cenabı Halk: " Onların ne etleri ne de kanları Allah'a ulaşır. Fakat O'na sadece sizin takvanız ulaşır"(i) buyurarak kurban ibadetinden maksadın et değil ihlâs olduğu vurgulanmıştır. Koyun, keçi gibi küçükbaş hayvanlar ancak bir kişi, sığır ve cinslerinden ise yedi hisseye kadar kurban edilebilir. Bu hisselerde tek veya çift olması önemli değildir. Sığır ve manda cinsinden olan hayvanlar 2 yaşını, deve 5 yaşını tamamladıktan sonra, koyun ve keçi cinsinden hayvanlar ise bir yaşını doldurduktan sonra kurban edilirler. Keseceğimiz kurbanların özürsüz olmaları gerekir. İki gözü veya bir gözü kör olan, dişlerinin çoğu düşmüş veya kulakları kesilmiş olan, boynuzlarının biri veya ikisi kökünden kırılmış olan, kulağının veya kuyruğunun yarıdan çoğu veya memelerinin başları kopan, kulakları veya kuyruğu doğuştan bulunmayan, kemiklerinin içinde Müslüman Allah'ın verdiği malı Allah yolunda harcamalıdır. Kesmiş olduğumuz kurbanın etinden fakirler, yetimler, yoksullar, komşular, akrabalar, muhtaçlar istifade ederler. Böylece kurban kesemeyenler de bayram sevincine ortak olurlar. Sevgili Peygamberimiz bir hadisi şeriflerinde, "Âdemoğlu, kurban bayramı günlerinde Allah için kurban kesmekten daha sevimli bir iş yapmış olamaz."(2) buyurarak mali imkânları yerinde olan Müslümanların Kurban Bayramı günlerinde kurban kesmelerini istemiştir. Bu nedenle gerekli şartları taşıyanların kurban kesmeleri, dini bir görevdir. Değerli Müslümanlar! Kurban ibadetinde asıl olan kişinin kurbanım kesebiliyorsa kendisi kesmesidir, kesemiyor ise ehil birisine kestirmesi uygun olur. Vekalet yolu ile de kurban kestirilebilir. Türkiye Diyanet Vakfı, Diyanet İşleri Başkanlığı ile işbirliği yaparak vekaleten kurban kesim hizmeti yapmaktadır. Vekalet yoluyla kurban kestirmek isteyenler bu hizmetten istifade edebilirler. Muhterem Müslümanlar! Arafe günü sabah namazından başlayıp bayramın dördüncü günü ikindi namazında son bulan teşrik tekbirlerini unutmayalım. Peygamber Efendimiz bir hadisi şeriflerinde mali imkânları yerinde olup ta kurban kesmeyenleri ise uyarmaktadır; "Kim mali durumu müsait olduğu halde kurban kesmezse namazgahımıza yaklaşmasın"(3) 1. Hac, 22/37 2. Tirmizi, "Edahi" 1 3. İbn-i Mace, 3123 Uğur ÖZTÜRK - İmam Hatip Bolu - Merkez İL: BOLU AY-YIL: KASIM-2011 TARİH: 06/11/2011 (BAYRAM HUTBESİ) KURBAN BAYRAMI ve Muhterem Mü'minler! Bugün dini bayramlarımızın ikincisi olan Kurban bayramını idrak etmenin sevinç ve heyecanını yaşıyoruz. Bizleri rahmet ve bereket dolu bayram günlerine kavuşturan yüce Rabbimize sonsuz hamdü senalar olsun. Aziz Mü'minler! Bayramlar, dini ve milli hislerimizi coşturan, akrabalık bağlarını kuvvetlendiren, komşuluk ilişkilerini yenileyen, barışma ve kaynaşma günleridir. Bayramlar, bir gönül medeniyeti olan İslam'ın yoksulu gözetme, yetimi sevindirme, muhtaçla paylaşma gibi yüce değerlerini hatırlatan müstesna günlerdir. Bu bayrama adını veren kurban, Hz. ibrahim ve Hz. İsmail örneğinde olduğu gibi ilahi emirlere kayıtsız teslimiyet göstergesi, hak yolunda fedakârlığın bir nişanesi, Allah'ın bize lütfettiklerinden O'nun hoşnutluğu için verebilmenin hal ve ifadesidir. Değerli Müzminler! Hz. Peygamber (s.a.s), hicretin ikinci yılından itibaren vefat edinceye kadar her yıl düzenli olarak kurban kesmiş ve imkânı olan her Müslüman'ın bu ibadeti yerine getirmesini istemiştir. "Kurban Bayramı günlerinde kişiyi Allah'a yaklaştıracak en güzel ve en sevimli işin kurban kesmek olacağını, kesilen hayvanın kanı yere düşmeden kişinin Allah katında yüce bir makama erişeceğini"(i), biz müminlere müjdelemiştir. Kurbanlarımızı keserken yalnızca Allah rızası için kesme-liyiz. Çünkü Kuran'ı Kerimde: "O kurbanların ne etleri, ne de kanları Allah'a ulaşır. O'na sadece Aziz Müslümanlar! Kurban ibadetinin yerine getirilmesi kadar onu ifa ederken gözetilmesi gereken ilkeler ve amaçlar da önemlidir. Yaratılana şefkat ve merhamet, temizlik, çevrenin korunması, israftan kaçınma, Müslümanm her zaman göstermesi gereken temel duyarlılıklardır. Kurban kesimi esnasında bu hususlara azami ölçüde riayet etmemiz, hem dini hem de insani sorumluluklarımızdandır. sizin takvanız ulaşır."(2) buyrularak, et için, gösteriş için kesilen kurbanların Allah katında değer ve kıymetinin olmadığı vurgulanmaktadır. O halde Keseceğimiz kurbanların etlerini fakirlere ulaştıralım. Bu bayram namazından sonra keseceğimiz kurbanlık hayvanlara eziyet etmeyelim. Ehil olmayan kimselere kurban kestirmeyelim. Çevre temizliğine ve halk sağlığına gereken önemi verelim. Değerli Kardeşlerim! Bayramlar, milletçe birlik ve kardeşlik içinde yaşayacağımız, sevinçlerimizi ve kederlerimizi paylaşacağımız günlerdir. Öyleyse bu bayramda da büyüklerimizi, annemizi, babamızı, yakınlarımızı, komşularımızı ve dostlarımızı ziyaret edelim, dargınlıklara son verelim. Sadece yakınlarımızı, dost ve arkadaşlarımızı değil, çocuk yuvalarında bayram sevinci yaşamayı bekleyen yavrularımızı, huzur evlerinde evlatlarının yolunu gözleyen yaşlılarımızı, türlü dert ve hastalıklarla mücadele eden kardeşlerimizi de ziyaret ederek bayramın sevinç ve mutluluğunu onlara da taşıyalım. Bu duygu ve düşüncelerle Kurban Bayramınızı tebrik ediyor, ülkemize, İslam âlemine ve tüm insanlığa hayırlar getirmesini niyaz ediyorum. Bir ayeti kerimeyle hutbeme son veriyorum; "O halde, Rabbin için namaz kıl, kurban kes." (3) 1-Tirmizi, "Edahi" 1 2Hacc, 22/37 3Kevser 108/1-3 Ahmet YURGÜL - İmam Hatip Bolu - Merkez İL: BOLU AY-YIL : KASIM - 2011 TARİH: 11/11/2011 (2. HAFTA) MÜ’MİNLER KARDEŞTİRLER Muhterem Mü'minler! İnsan, mahlûkatın en şereflisi olup, sosyal bir varlıktır. Toplumları oluşturan fertler arasındaki yardımlaşma ve dayanışma onları birbirine bağlayan zincir halkaları gibidir. Dinimiz; birlik, beraberlik ve kardeşliği, önce iman ve düşüncede, sonra amel ve ahlakta sağlamıştır. Bunun içinde dinimiz fertlerin birbirleriyle yardımlaşma ve dayanışmalarını, inanç ve takvadan kaynaklanan kardeşliğin bir gereği olarak görmektedir. Aynı şekilde fert ve toplum hayatında iman ve takva ilkesinin yerleşmesi için bu dayanışma gereklidir. Resul-i Ekrem Efendimiz, İslam kardeşliğini şöyle ifade etmektedirler : "Müslüman müslüman'ın kardeşidir. Ona zulmetmez ve onu tehlikeye atmaz. Her kim bir kardeşinin ihtiyacını giderirse, Allah da onun ihtiyacını giderir. Her kim bir müslümanın sıkıntısını giderirse, Allah da o kimseden kıyamet gününün sıkıntılarından bir sıkıntısını giderir. Her kim bir müslümanın kusurunu örterse, Allah da kıyamet gününde onun kusurunu örter."(i) Ve yine sevgili Peygamberimiz bir başka hadisi şeriflerinde şöyle buyurmaktadırlar: "Müslümanlar kardeştirler, hiç birinin diğeri üzerinde takvadan başka üstünlüğü yoktur." (2) Aziz Müslümanlar! İslam kardeşliğini, peygamber efendimizin oluşturmuş olduğunu Medine toplumunda çok net bir şekilde görüyoruz. Bilindiği üzere, Mekkeli Müslümanlar, müşrikler tarafından çok ağır işkence ve zulme maruz kaldılar. En tabii hakları olan ekmek ve sudan bile mahrum edildiler. Eşlerini, çocuklarını ve bütün varlıklarını bırakıp hicret etmek zorunda kaldılar. Zengin iken hepsi inançları uğruna bir anda fakir oluverdiler. Resul-i Zişan efendimiz, Hicretten sonra Medineli Ensar ile Mekkeli Muhacirleri kardeş ilan etti. Bunun üzerine Medineli Müslümanlar, her şeylerini onlarla paylaştılar. Değerli Kardeşlerim! Müslüman Müslüman'ın kardeşidir. Birbirlerine merhamet etmekte, acımada, elem ve kederini paylaşmada kardeşçe davranır. Biri ağlarken diğeri gülemez, kardeşi aç iken tok uyuyamaz, kardeşinin rahat ve huzurunu kendi rahat ve huzuru gibi görür. Nitekim Cenab-ı Mevla bir kudsi hadiste şöyle buyurmaktadır: "Benim için birbirini ziyaret eden benim sevgimi kazanmıştır. Benim için birbirini sevenler benim sevgime mazhar olmuştur. Benim için birbirine yardım edenler, muhabbetimi kazanmıştır."(3) Hutbemi hutbemin başında okuduğum bir ayet meali ile bitirmek istiyorum. "Müminler ancak kardeştirler, öyle ise kardeşlerinizin arasını düzeltin, Allah'a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin."(4) l-Buhari,"Mezalim"3 2-Camius-sağir,c.2, s.86 3Buharı; Müslim 4Hucurat,49/10 Sadık ÖZKUL - İmam Hatip Bolu -Merkez İslam dinini tebliğe memur olan Hz. Peygamber (s.a.v) bir yandan iman esaslarını gönüllere nakşederken, diğer yandan bu akide etrafında toplanan ırkları, ülkeleri, renkleri ve dilleri farklı olan insanları, "din kardeşliği" altında birleştirip kaynaştırmıştır. İ İL: BOLU AY-YIL: KASIM-2011 TARİH: 18/11/2011 (3. HAFTA) HOŞGÖRÜ VE İNSAN HAKLARI aleyhine de olsa hakkı söyle, Her nerede olursan ol Allah 'tan kork ve kötülüğün arkasından iyilik yap, bu onu yok eder, insanlara güzel ahlakla muamelede bulun"^ 1) buyurmuş ve dini kabul eden ya da etmeyen her türlü insana karşı bu güzel tavrı göstermiştir. Kur'an-ı Kerim'de de: "(Ey Muhammed!) Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et"{2) buyrulmuştur. Unutulmamalıdır ki insanların yüzyıllardan beri arzuladıkları huzur, mutluluk, güven, şefkat, merhamet, dostluk, adalet, kardeşlik, hoşgörü, fedakarlık, sevgi, saygı gibi erdemler ancak Kuran ahlakının ve Peygamberimiz (s.a.v.)'in sünnetinin hakim olduğu toplumlarda en yüksek seviyede yaşanabilir Değerli Kardeşlerim! Değerli Mü'minler! Hoşgörü, dinimiz İslam'ın ahlaki özelliklerinden birisidir. Hoşgörü, dünyamızdaki kültürlerin zengin çeşitliliğini, ifade biçimlerini ve insan olmanın yollarını kabul etmek, bunlara saygı göstermek, bunların değerini bilmektir. Yalnızca ahlaki bir görev değil, aynı zamanda siyasi ve hukuki bir gerekliliktir. Hoşgörü, kabullenme, lütfetme veya göz yumma da değildir. Hepsinin üzerinde, başkalarının evrensel insan haklarının ve temel özgürlüklerinin tanınmasıyla teşvik edilen etken bir tavırdır. Aziz Mü'minler! Peygamberimiz Hz Muhammed (s.a.v) hem kendi döneminin hem de kendisinden sonra yaşayan tüm nesillerin sevgisini ve hayranlığını kazanmış kutlu bir insandır. Allah'ı inkâr eden insanların bile Peygamberimiz (s.a.v.)'e karşı kalplerinde bir sevgi ve muhabbet oluşmuştur. Bunun en önemli sebeplerinden biri, O'nun güzel ahlakı ve insanlara karşı olan hoşgörülü yaklaşımıdır. Unutmamak gerekir ki, Peygamberimiz (s.a.v.) çok akıllı, çok görgülü, güzel ahlaklı ve ince düşünceli mübarek bir insandı. Onun yaşadığı toplumda bulunanlar arasında ise bilgisiz, cahil, görgüsü ve aklı gelişmemiş, hatta iki yüzlü davranarak O'na zorluk çıkarmak isteyen, doğruları kabul etmekte direnen, nefisleri ile çatışan bir durumda, Peygamberimiz (s.a.v.)'e karşı kin besleyen pek çok insan olmuştur. Elbette ki bu gibi insanlara karşı hoşgörülü olup anlayış göstermek, oldukça yüksek bir iman ve sabır gerektirir. Ancak Peygamberimiz (s.a.v.), "Sana zulmedeni affet, sana küsene git, sana kötülük yapana iyilik yap, Yunus Emre "Sevelim sevilelim bu dünya kimseye kalmaz" diyerek insanın dünyada ki amacının ne olması gerektiğini açıklıyor. Yüce dinimiz İslam, insana ve insan hayatına büyük bir önem vermiş, ona huzurlu bir hayat yaşaması için dokunulmaz haklar sunmuştur. İnsan, mümin olsun olmasın, Allahm kulu ve güzel bir emanetidir. Bundan dolayı insan haysiyet sahibi olup hürmet edilmeye lâyıktır. İnsanlar arasında, insan olma bakımından herhangi bir fark görmemek, onları eşit hak ve vazifelere, kıymet ve değerlere sahip varlıklar olarak kabul etmek, İslâm'ın temel felsefesidir. Hoşgörünün olmadığı yerde taassup vardır. Taassubun da hiç kimseye bir faydası yoktur. Daima sıkıntı getirir. Aynı dünya üzerinde birlikte yaşadığımız insanlarla iyi geçinme durumundayız. Çünkü yaşayabileceğimiz başka bir dünya yoktur. Öyleyse, insan olarak birbirimize karşı anlayışlı olmaya, hoşgörüye, karşılıklı sevgi ve saygıya dayalı bir hayat tablosunu oluşturup devam ettirelim inşallah. 1-İbrahim Canan, Kütübü sitte, 16/128 2-Nahl, 16/125 Yasin ÇAĞDAŞ -İmam Hatip Bolu -Merkez İL: BOLU etmendir. Çünkü her ne kadar sen O'nu görmüyorsan da, O seni mutlaka görür. "(4) cevabım vermiştir. AY-YIL: KASIM-2011 TARİH:25/11/2011 (4.HAFTA) AMELLERDE İHLASIN ÖNEMİ Aziz Cemaat, İhlâsh olmak, yüce dinimiz İslâm'a göre en mühim konulardandır. İhlâs, kelime olarak, "Bir şeyi arındırmak, yürekten bağlılık, iyi niyetli ve samîmî olmak" anlamlarına gelir. Dînî mânâsı ise," îtikâdî, amelî ve ahlâkî konularda sadece Allâh-u Teâlâ-nın rızâsını gözetmek, bunun haricinde bir menfaat beklememek" demektir. Cenâb-ı Hakk, bu hususta bir Âyet-i Celîlesi'nde meâlen "İbâdetleri ihlâsh yapmak, Allah'ın kesin emridir." (i) buyurmaktadır. Değerli Mü'minler, Allâh(C.C)'m bütün emirleri, bizleri en iyiye, en doğruya ulaştırmaya yöneliktir. Bizleri en iyiye ulaştıracak ibâdetleri yaparken, bu ibâdetlerin muhtevasını iyi kavramamız lazımdır. Bunun en iyi yolu da, iyi niyetle ve ihlâsla ibadet etmektir. Bu hususta Peygamberimiz (s.a.v.), "Ameller, niyetlere göredir. Herkese, niyet ettiği şey vardır. Öyleyse, kimin hicreti Allah'a ve Rasûlü'ne ise, onun hicreti Allah ve Rasûlü'nedir. Kimin hicreti de, elde edeceği bir dünyalığa veya nikahlayacağı bir kadına ise, onun hicreti de, o hicret ettiği şeydir. "(2) Hadîs-i şerîfi ile, amellerde iyi niyetli olmanın önemine vurgu yapmaktadır. Amellerde ihlâsh olmanın bir yolu da, her an gözetim altında olduğumuzun bilincinde olmaktır. Çünkü yanımızda hiç kimse bulunmasa da, Allâh(C.C), bizi görmekte, ne yaptığımızı, hatta ne yapmak niyetinde olduğumuzu bilmektedir. Kur'ân -ı Kerîm'de bu hus us ta " Al lah, gizlediğinizi de, açığa vurduğunuzu da bilir." (3) buyuruluyor. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de, ibâdetlerin ihlâs boyutuyla ilgili Cebrâil(A.S)"ın, insan sıfatında gelerek kendisine yönelttiği " İhsan nedir? " sorusuna, "İhsan Allah'a O'nu görüyormuşsun gibi ibadet Muhterem Mü"minler. İbâdetlerde ihlâsh olmanın zıddı ise riyadır. Riya, amellerde ikiyüzlülük ve gösteriş yapmaktır. Riya, ibâdet ve taâtı, Allâh(C.C)'m rızâsı hâricinde dünyevî, nefsânî menfaatler için yapmaktır. Beşerî ilişkilerde de ahlâksızlık olarak kabul edilen riya ve ikiyüzlülük, ibadetle alâkalı olduğunda, daha büyük ahlâksızlıktır. Riya ile, sadece gösteriş için ibâdet yapmanın sakıncası konusunda Peygamber Efendimiz(s.a.v.), "Her kim, duyulsun diye bir iş işlerse, Allah onun kıymetsizliğini duyurur. Her kim gösteriş olsun diye bir iş yaparsa, AUâh"da onun gösteriş yapmasını ve değersizliğini ortaya çıkarır."(5) buyurmuşlardır. Aziz Kardeşlerim, Cenâb-ı Allâh"m sevgisini, rızâsını kazanmak, vaâd ettiği dünyevî ve uhrevî nimetlere kavuşmak en büyük hedefimizdir. Bu hedefe de, gerek ibâdetlerimizde, gerekse diğer fiillerimizde ihlâsh, iyi niyetli ve samîmî olarak ulaşabiliriz. Hutbemi, bir Âyet-i Kerîme' nin mealini vererek bitiriyorum. "O diridir. O'ndan başka ilah yoktur. O halde sadece Allah'a itaat ederek (samîmi olarak) O'na ibâdet edin. Hanıd, Âlemlerin Rabbi'ne mahsustur.'(ö) 1-Beyyine 98/5 2-Buhari, "Nikah"5; Müslim, "İmaret"155 3-Nahl 16/19 4-Buhari, "İman" 1; Müslim, "İman"l 5-Müslim, "Zühd"38 6-Mü"min 40/65 Sedat TÜRK - İmam Hatip Bolu -Merkez 25.11.2011 Tarihli Hutbe "Eşimiz, Evladımız, Annemiz ve Kadın َواِذَا بُ ِشَر اَ َح ُد ُه ْم ِِبْْلُنْثٰى ظَلَّ َو ْج ُههُ ُم ْس َوًّدا َوُه َو ََ ِِيم ِِ َح َسنُ ُه ْم ُخلُ ًقا ً َي إِمي َ أَ َْ َم ُل الْ ُم ْؤمن:)قال رسول هللا (صعلم ْ ان أ َو ِخيَ ُارَُ ْم ِخيَ ُارَُ ْم لِنِ َسائِ ِه ْم Muhterem Müminler! Erkek ve kadın olarak insan, Allah’ın yarattığı en mükemmel varlıktır. Şüphesiz insanın, erkek ve kadın olarak yaratılmasında sayısız hikmetler mevcuttur. Yaratılışın kanunu budur. Her şey çift olarak yaratılmıştır.1 Kur’an-ı Kerim’de ve Sevgili Efendimizin dilinde, kadınıyla erkeğiyle Müslümanlar birbirlerini koruyan, birbirlerine destek olan, sevgi ve saygıyla hayatı paylaşan kardeşler ve dostlar olarak ifade edilmektedir. “Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, ihanet etmez, yalan söylemez ve onu sıkıntıda bırakmaz. Müslümanın kanı (canı), namusu ve malı dokunulmazdır, saygındır…”2 Şiddet, baskı ve aşağılama hayatın hangi alanında ve kime karşı olursa olsun büyük bir zulümdür ve suçtur. Yüce Rabbimiz bizden hayatımızı, adalet, sadakat, sorumluluk, dürüstlük, vefa, yardımlaşma, alçak gönüllülük ve merhamet gibi yüksek ahlaki erdemlerle donatmamızı istemektedir. Yalan, ihanet, sorumsuzluk, kibir, öfke, nefret ve işkence gibi eylemlerden ise kesin bir şekilde bizleri men etmektedir. Zira, “Müslüman, Müslümanın elinden ve dilinden güvende olduğu kimsedir.” 3 Kıymetli Kardeşlerim! Sevgili Peygamberimiz kadınıyla, erkeğiyle, çocuğuyla, genciyle, yaşlısıyla bütün insanlara büyük değer vermiştir. Bilhassa kadınlar ve kız çocukları konusunda özel tavsiyelerde bulunmuştur. Kadınların ve kız çocuklarının, şiddet, baskı ve aşağılamadan uzak tutulması için her fırsatta uyarılarda bulunmuştur. Zira kadın, insanlığın varlık sebebidir. Yüce dinimizde kadın bütün insanlığın anası Havva, cesaret ve asaletiyle Asiye, iffet ve temizliğiyle Meryem, sadâkat ve teslimiyetiyle Hacer, hayatın zorlukları karşısında eşine verdiği destekle Hatice’dir. Yine Yüce Dinimizde övülen kadın Peygamber hikmetini kendisinden tevârüs ettiğimiz Âişe’dir, nesli Pâki Muhammedî’nin annesi Fâtıma’dır. Annelerimiz, kız kardeşlerimiz, eşlerimiz olarak kadın her türlü hürmet ve saygıya layıktır. Nitekim Resûl-i Ekrem Efendimiz; “Sizin en hayırlılarınız hanımlarına karşı en iyi davrananınızdır”4, “Sizden eşine karşı el kaldıranlarınız, hayırlı kimseler, iyi insanlar değildir”5 buyurmaktadır. Muhterem Müslümanlar! Bugün insanlık, bilhassa kadın hakları konusunda büyük bir imtihan ile karşı karşıyadır. Dünyanın hâlâ pek çok yerinde kadınlar; vicdanlara sığdırılamaz baskı, şiddet ve zorbalıklara maruz kalmaktadır. Öteden beri kadınlarımıza ve kız çocuklarımıza yönelik baskı, şiddet ve aşağılamanın arkasında cehalet, kaba kuvvet ve kadın algısına dair bir takım yanlış ve köhne görüş ve düşünceler yatmaktadır. Aslında bütün bunlar câhiliyye devrinin anlayış ve düşünceleridir. Nitekim, adalet timsali büyük halife Hz. Ömer, bu yanlış telakkiyi şu sözüyle açık bir biçimde ortaya koymuştur: “Biz Cahiliyye döneminde kadınları insan yerine koymazdık. İslam geldi ve bizden onlarla en iyi şekilde ilişki ve iletişim kurmamızı istedi. İşte o zaman biz, onların da bizim üzerimizde hakları olduğunu anladık.” 6 Câhiliyye insanının kadını aşağılayan tutum ve tavrını en çarpıcı ve etkileyici biçimde Cenâb-ı Hak bize resmetmektedir: “Onlardan birine bir kızının dünyaya geldiği müjdelendiğinde, içi öfke ile dolarak yüzü simsiyah kesilir! Kendisine verilen bu kötü haber yüzünden utanır ve eşinden dostundan gizlenirdi.”7 İşte câhiliyye insanının acınası ruh hali bu idi. Kadına karşı yönelen şiddet sebebiyle, çağdaş câhiliyyenin ruh hali de bundan daha iyi değildir. Bunda kadını metalaştıran, onu eşya seviyesine indiren inkârcı-materyalist anlayışın payı unutulmamalıdır. Manevî değerleri yok sayan, hayatı hazcılığa indirgeyen yaklaşımın payı da inkâr edilemez. Kadın ve çocuğa yönelik şiddette, alkolizmin etkisi de göz ardı edilemez. Bilhassa, Batı muhitlerinde ortaya çıkan ve giderek dünyanın diğer bölgelerine de sirayet eden cinsellik ve şiddetin nesnesi haline getirilmiş kadınların, âhu enînleri, feryatları insanlığın vicdanını sızlatmaktadır. Bu realitenin ticarî bir sektöre malzeme edilmesi de yürek burkan bir trajedidir. İslam ise, bu algıyı tamamen tersine çevirmiş, kadın ve kız çocuklarının saygıya en layık kimseler olduğunu insanlığa öğretmiştir. Muhterem Müminler! Rabbimiz, haksızlık ve zulmü asla sevmez. Zulüm ve şiddeti hoş gören hiçbir yaklaşımın, düşüncenin, geleneğin ve inanışın; kendisine Kuran ve Sünnet’te yer bulması mümkün değildir. Dinimizin hedefi, kadını ve erkeğiyle bütünleşmiş, ayrılığı ve parçalanmayı tasvip etmeyen, herkesin hak ve hukukunun gözetildiği erdemli bir fert ve toplum inşa etmektir. Geliniz, kendimizden başlamak üzere, acısıyla, tatlısıyla ömrümüzü birlikte geçirdiğimiz eşlerimizi, ailelerimizi, komşularımızı ve tüm çevremizi elimizden, dilimizden, emin kılalım. Zira mümin, güven veren emin kimsedir. Geleneğimizdeki, “karıncayı dahi incitmeme” ilkesi hayatımızın vazgeçilmez düsturu olsun. Gönül kırmanın Kâbe’yi yıkmaktan daha büyük bir vebal olarak telakki edildiğini hiçbir zaman unutmayalım. Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1 Zariyat, 51/49. Buhârî, Mezâlim, 3;Müslim, Birr, 58;Tirmizî, Birr, 18. 3 Buhari, İman, 4-5; Müslim, İman, 64; Ebu Davud, Cihad, 2; Tirmizi, Kıyame, 52. 4 Tirmizi, Rada’, 11. 5 Ebû Dâvûd, Nikâh 42. 2 6 7 Buhâri, Libâs, 31; Tefsîr 66, 2. Nahl, 58/59.