Parsons 1940 ila 1960`lar arasında karmaşık

advertisement
TALCOTT PARSONS
Parsons (1902-1979) 1940 ila 1960’lar arasında karmaşık olduğu kadar da büyük
öneme sahip teorik sentez çalışmalarında bulunmuştur. Çalışmaları Merton (1949), Wrong
(1961) ve en çok da çatışmacılardan Rex ve Dahrendorf tarafından eleştirilmiş olup, sosyal
teorisyenler arasında en çok dikkat çekenler arasındadır. Kuramları ancak 1960’lardan sonra
daha radikal teorisyenler tarafından aşılabilmiştir.
Kariyerine Harvard Üniversitesi’nde başlayıp, 1920’lerde London School of
Economics’deki bitirme tezi çalışmalarında ilk kez sosyal bilimlerle karşılaşmıştır. Ekonomi
ve ekonomik hayatın sosyolojisi ile ilgilenen Parsons, doktora tezini Alman sosyal teorisinde
“kapitalizm” kavramının incelenmesi üzerine yapmıştır.
Ekonomik süreçlerin daha büyük sosyal yapıların ögeleri olduğu sonucuna varan
Parsons, çalışmalarını Alfred Marshall, Vilfredo Pareto, Max Weber gibi yazarların
çalışmalarını inceleyerek sürdürmüş, son olarak Durkheim’ın teorisinden etkilenmiştir.
Durkheim’ın Parsons’ın çalışmalarındaki özel yeri, onun kültürel ve sembolik süreçler ve bu
doğrultudaki değerler, semboller ve fikirler üzerindeki vurgusunun; Parsons’ın ekonomik
süreçlerin sosyal bağlam ile iç içe geçişini ortaya koymasındaki etkisi sebebiyledir.
Parsons Durkheim’ın Toplumsal İşbölümü (1893) adlı eserini ekonomik ve sosyal
teori bağlamında bir anahtar metin olarak tanımlarken, Durkheim’ın eserinin Weber’in
Protestan Etiği ve Kapitalizmin Ruhu (1904-5) eseri ile yakın bağlantılar içerisinde olduğunu
fark etmiştir. Durkheim’ın eserindeki; dini ve kültürel değerlerin ekonomik ilişkilerle
bağlantılı olduğu tezine karşılık, Weber’in eserinde, dinsel inançların ekonomik faaliyetler
açısından etkileri ortaya konmaktadır.
Parsons’ın Sosyal Eylemin Yapısı (1937) eserinin ana tezi Marshall, Pareto, Weber ve
Durkheim’ın, birbirlerinden bağımsız olarak sosyal hayata benzer bir teorik yaklaşım
geliştirmeleridir. Hobbes’un “düzen sorunu”-(the problem of order) nda olduğu gibi, doğa
durumunda iken (natural state) bireylerin rasyonel yollarla gidermeye çalıştığı çıkar ve
isteklerinin rekabet ve çatışmaya sebep olduğu, bu sebeple de iş birliği için sağlam bir
zeminin oluşmadığı tezi, tüm bu yazarlar için söz konusudur. Hobbes’a göre böyle bir
durumda, kendi çıkarlarına ters düştüğü takdirde bireyler işbirliğine gidecektir; ancak bunun
için tüm bireylerin, diğerlerinin de aynısını yapacağından emin olması gerekmektedir.
Hobbes, bireylerin bu tür bir güvenin oluşması için rasyonel temellere sahip olmadıklarını,
diğerlerinin de bu sebeple kendi kısa dönemdeki menfaatlerinden vazgeçeceklerine
inanmadıklarını belirtir.
Parsons, Hobbes’un bu sebeplerle devleti bireylerin kişisel eylemlerini sınırlandıran ve
sağlam bir sosyal düzen oluşturan bir dış güç olarak aldığını belirtir. Bu doğrultuda, baskının
yahut baskı tehdidinin neticesinde, bireylerin rasyonel hesapları değişmektedir. Sosyal hayat
veya sivil toplumun ekonomik alanında istikrarı siyasi bir gerçek olarak ele alan Hobbes’un
bu açıklaması, Parsons’a göre düzen sorununun çözümü açısından, sosyal hayatın normatif
özelliğini göz ardı etmesi sebebiyle, yetersizdir. Normlar, alturizm, zorunluluklar ve ödevler,
toplumu yalnız siyasi ve ekonomik bir güç ilişkisi bağlamında değerlendiren Hobbes
tarafından yok sayılmıştır.1
Parsons’ın akademik hayatını 3 döneme ayırmak gerekir; ilki daha çok Weber’den,
özellikle de “toplumsal eylem” kavramından etkilendiği, bu doğrultuda Toplumsal Eylemin
Yapısı adlı çalışmasını ortaya koyduğu; ikincisi daha çok Pareto’dan, özellikle de “toplumsal
sistem” kavramından etkilendiği işlevselci kuramın oluşturulmasında katkısı olan toplumsal
sistem çalışmasını ortaya koyduğu; sonuncusu tüm bu çalışmalarını birleştirdiği genel bir
sistem ortaya koyduğu dönemler.
Bu üç dönemin ilk ikisi daha çok iktisatçı Alfred Marshall, sosyolog-iktisatçı Max
Weber, sosyolog-mühendis Wifredo Pareto ve sosyolog Durkheim’ın teorilerini sentezlemek
üzerine kuruluyken, son dönem önceki çalışmalarının bütünleştirilmesi ya da sentezi olarak
ifade edilebilir. Parsons’ın akademik yönteminin sentez üzerine kurulu olduğunu, Department
of Social Relations adı altında sosyoloji, psikoloji, kültürel antropoloji bölümlerini dört işlev
modeli kuramı doğrultusunda birleştirilmesi gerektiği iddiası ile ortaya koymamız yanlış
olmaz. Dört toplum bilimcinin yazılarını eleştirel olarak çözümleyerek tek bir genel kuram
oluşturmak amacındaki Parsons, amacını uygun bir genel teori oluşturmak olarak
belirlemiştir. Genel teori bir grand teori olup analitik, sistematik, tam ve düzenlidir.
Parsons’ın kitapları şunlardır;
The Structure of Social Action (1937)
1
Sociological Theory, Scott,J., s.29-31
The social system (1951)
Structure and process in modern society ( 1960)
Sociological theory and modern society ( 1968)
Polities and social structure ( 1969)
GENEL KURAM
Parsons farklı disiplinlerden hareket ederek bir sentez yaratmış, bu sentezi “yaşayan
sistemler” olarak tanımlamıştır, bu yaşayan sistemlere özgü dört işlevsel zorunluluk olduğunu
ifade etmiştir. Herhangi bir canlı sistemin yaşayabilmesi için içsel-dışsal eksen ve araçsalikmal ekseni doğrultusunda ifade ettiği işlevsel zorunluluklar vardır. Buna bağlı olarak, dört
işlevsel zorunluluktan bahseder, AGIL şeması olarak ifade ettiğimiz, gizil kalıp koruması
(latent pattern-maintenance), bütünleşme (integration), amaca ulaşma (goal-attainment) ve
uyum (adaptation). Bu şemanın tüm yaşayan sistemler için geçerli olduğunu iddia etmiştir.
Parsons’ın genel kuramında yaşayan sistemler birinci düzey sistemler, eylem sistemi ise
anlamlı tüm insan davranışlarını açıklayan, yaşayan sistemlerin bir alt sistemidir. Parsons
bununla birlikte dört alt sistemden bahseder, kültürel, toplumsal, kişilik, davranışsal
organizma. Bunlar, bütünleşme kaynağı olan toplumsal sistem, amaca ulaşma gerekliliğini
sağlayan kişilik sistemi, sistemin modelini devam ettiren kültürel sistem, uyumsal ihtiyacı
gideren davranış sistemi.
Parsons’a göre sosyolojik teori, dış dünyayı yeterince anlatan sınırlı sayıda önemli
kavramı kullanmalıdır. Bu kavramlar somut fenomenleri değil, fenomenlerin içinden analitik
olarak birbirinden ayrılabilen ögeleri karşılamaktadır. Bu nedenle teorinin içeriği, çeşitlilik ve
karmaşıklıklarla dolu ampirik gerçeklikten soyutlanabilir kavramların gelişimidir. Bu
kavramlar genel olarak kullanılabilir analitik ögelerdir. Bu nedenle kavramlar, fenomeni
sosyal gerçekliği oluşturan karmaşık ilişkilerden soyutlar.
Parsons’ın bu analitik realizmi, soyut kavramları sosyolojik analizde kullanma
odaklıdır. Parsons bu kavramların doğrudan doğruya teorik ifadeler olarak değil; bir
“genelleştirilmiş kavramlar sistemi” oluşturmak amacıyla kullanılmasını savunmuştur.
“Gerçek dünya”nın önemli özelliklerini açıklamak amacıyla, kavramlar düzenlenerek bir
bütün haline getirilmelidir. Dış dünyanın belirgin ve sistemsel özellikleri, ampirik detaylardan
bağımsız birer kavram olarak düzenlenerek, analitik sistemlere dönüştürülmelidir. Parsons’ın,
Max Weber’in “ideal tipleştirme” stratejisinden uyarladığı bu kategoriler sistemi, sosyal
olayların önemli özelliklerinin ayrıntılı bir şekilde sınıflandırılması ve kategorizasyonunu
yansıtır. Bu strateji Parsons’ın “eylemin istenççi kuramı”nda belirgin olarak ele alınmıştır.
“Eylemin istenççi kuramı” faydacılık, pozitivizm ve idealizmin varsayımları ve
kavramlarından oluşan bir sentezi simgeler. Klasik ekonomistlerin çalışmalarını inceleyen
Parsons, faydacılığın aşırılığına işaret eder. Serbest ve rekabetçi piyasadaki kontrolsüz
aktörler, başkalarıyla etkileşimlerinde rasyonel olarak faydalarını azami seviyeye çıkarma
çabası içindedir. Parsons böyle bir formülizasyonun; kişilerin her daim rasyonel davranıp
davranmadıkları, hepsinin gerçekten özgür ve kontrol edilmez halde olup olmadıkları gibi
bazı önemli sorulara yol açtığını belirtir. Böyle kuralsız bir yapıda düzenin nasıl sağlanacağı
sorusunun cevabını arar. Bu sorular, aktörler ve amaçları, aktörlerin alternatifler arasından
seçim yapma kapasiteleri gibi konuları da beraberinde getirir. Bu mikro modelden hareketle,
faydacı yaklaşımın sosyal teoriyi şekillendirebileceği sonucuna varır. Bununla birlikte, radikal
pozitivistlerin iddia ettiği gibi sosyal dünyanın yalnız fiziksel olaylar arasındaki bir nedensonuç ilişkisi bağlamında ele alınabileceğine karşı çıkar. Böyle bir teori, insan aklının
karmaşık sembolik fonksiyonlarını göz ardı etmektedir. Gözlenebilir neden-sonuç ilişkilerine
yapılan bu aşırı vurgu; grupların, grup üyelerinin nedensel ilişkilerine, bireylerin kendi
fizyolojik süreçlerinin neden-sonuç ilişkilerine, tüm bu olguların fizikokimyasal ilişkilere
indirgenmesiyle sonuçlanabilecek sınırsız bir indirgemeciliğe de sebep olabilir. Bu aşırı
görüşlerine karşılık, radikal pozitivizm sosyal hayatın fiziksel değişkenlerine ve bu
değişkenlerin sosyal organizasyonlar üzerindeki belirleyici etkisine de dikkat çekmektedir.
Sonuç olarak, idealizmi değerlendiren Parsons, fikirlerin, süregelen sosyal hayattan alınmış
olarak görülseler de hem bireysel hem de sosyal süreçleri belirlediğini görür.
Bu birbirinden ilişkisiz görünen teorilerden yararlanan Parsons, tüm bu geleneklerden
seçtiği kavramları birbirine bağlayarak istenççi eylem kuramını oluşturur. Başlangıçta
işlevselci sosyal örgüt kuramını oluşturur ve voluntarizmi bireylerin subjektif bir karar alma
süreci olarak değerlendirir. Bu voluntaristik eylemin başlıca ögeleri; 1) aktörler özgün
bireylerdir. 2) aktörler kendi amaçlarının peşindedir. Goal seeking 3) Aktörler bu amaçlarına
ulaşabilmek için alternatif araçlara sahiptir. 4) aktörler, amaç ve araçların seçimini
etkileyebilen farklı şartlarla karşı karşıyadır (kendi biyolojik yahut kalıtımsal özelliklerinin
yanı sıra, dış çevre ile ilgili olanlar gibi) 5) Aktörler aynı zamanda değerler ve normlarca da
yönetilir. Bu değer ve normlar, bireylerin amaç ve araçlarını da belirler. 6) Eylem, araç ve
amaçlarına dair öznel kararlar alan, her biri fikirler ve farklı koşullarla sınırlanmış aktörleri
kapsar.
Parsons’ın bir diğer önemli kavramı olan “unit act-birim eylem”; istenççi eylemin
ögeleri olan aktörler, değerler, normlar, fikirler, dışsal faktörler ve amaçlar ile sosyal eylem
sürecinde kullanılan araçlar arasındaki bu ilişkiyi ifade eder. Sosyolojik teorinin gelişiminde
de ilk olarak, karmaşık süreçler ve yapıları meydana getiren birim yapının sistematik
özelliklerinin açıklanması gerektiğini belirtir.
Parsons birim eylemlerin birbirlerine nasıl bağlandığı ve bu bağın kavramsal olarak nasıl
temsil edilebileceğini ise, diğer önemli eseri Sosyal Sistem’de açıklar. 2
DÖRT İŞLEV MODELİ
Parsons Sosyal Sistem’den sonra Robert Bales ve Edward Shils ile beraber
yayımladığı Working Papers in the Theory of Action’da, genel eylem teorisine hükmeden
işlevsel zorunlulukları ortaya koyar. Parsons ve Neil Smelser’ın 1956’da yayımladığı
Ekonomi ve Toplum’da ise, sistemin gerekliliklerini karşılayan yapıların işlevleri, eylem
teorisinde kurumsallaştırılmıştır.
Bu dönem boyunca eylem sistemleri dört önemli sorun ve ihtiyaçla karşı karşıyadır;
uyum (A), amaca ulaşma (G), bütünleşme (I) ve gizil kalıp koruması (L), Uyum sağlama,
gerekli kaynakları çevreden alma ve sisteme bunları paylaştırmadır. Amaca ulaşma,
sistemdeki amaçlardan öncelikli olanları oluşturarak sistemdeki kaynakları bunlara
ulaşabilmek amacıyla işletmektir. Bütünleşme, sistemdeki ögeler arasında sürdürülebilir
karşılıklı ilişkiler sağlamaktır. Gizil kalıp koruması, iki ilgili problemi kapsar; örüntü sağlama
ve kriz yönetimi. Örüntü sağlama, sosyal sistemdeki aktörlere uygun niteliklerin (güdüler,
ihtiyaçlar, rol oynama, vs.) nasıl edindirileceğini konu alır. Kriz yönetimi ise aktörlerin içsel
gerginliklerine yöneliktir.
2
The Structure of Sociological Theory, Turner,H.J.,S.39-41
Parsons’ın sistemi, varolan veya varolabilecek bir toplumun analizinin temel
bileşenlerini sağlamayı amaçladığı için son derece soyuttur. Mevcut bir kurumu işlevlerine
göre sınıflayabilmek ya da oluşacak kurumlar hakkında öngörüde bulunabilmek amacıyla, bir
sosyal sistemde hangi temel işlevlerin gerçekleşmesi gerektiği sorusuna yönelmiş ve bu
soruları şekildeki AGIL şeması ile cevaplandırmıştır.
A
G
L
I
Araçsal
Dışsal
İçsel
Amaçsal
Şema oldukça soyut bir şekilde, iki dikotomik boyuttan (İçsel/Dışsal) ve
(Araçsal/Amaçsal) oluşmaktadır. Sistemdeki her şey hem içsel veya dışsal, hem de araçsal
veya amaçsal olarak işleyebilir. Bu iki boyutu çaprazlayarak Parsons’ın AGIL olarak
adlandırdığı dört adet kutucuk elde ederiz.
AGIL şeması sosyolojinin işlevsel alt sistemlerine uygulanarak daha iyi anlaşılabilir;
Dışsal
A
Siyasa
Ekonomi
G
Araçsal
Amaçsal
L
Aile
Din
Eğitim
Topluluk
Yasa
Normlar
I
İçsel
L kutucuğunda kültürel örüntüleri üreten kurumlar ve bu kurumların bireylere
eklemlenmesi (bu nedenle çocukları sosyalleştirme için aileyi de içeren) görülmektedir. I
kutucuğunda sosyal bütünleşmeyi sağlayan kurumları, mevcut topluluk -herkesin birbiri ile
olan kişisel bağlantıları- ve her üyenin uyması gereken kuralları oluşturan kanun ve normlar
bulunmaktadır. Bu iki kutucuk da toplumdaki yalnız içsel ilişkileri konu aldığından, sistemin
iç yapısını oluşturur. Bu kısımda, L (araçsal) kutucuğunda, temel kültürel örüntüler yer
alırken, asıl bütünleşme I (amaçsal) kutusunda yer almaktadır. Dışsal alanda ise, ekonomi (A)
araçsal olarak yer alır; sistem dış dünyadaki maddesel girdileri alarak ekonomi vasıtasıyla
sistemin fiziksel ihtiyaçlarının hizmetine sunar. Son olarak, sistemin dışsal amaçları, fiziksel
dünya ve diğer sistemlerle ilişki içindedir ve G (amaca ulaşma) olarak yer alır.
Parsons bu şemaya “Genel Eylem Teorisi” adını verir; Harvard Üniversitesi’ndeki
psikoloji, antropoloji ve sosyoloji bölümlerini tek bir Sosyal İlişkiler Bölümü altında
bütünleştirme isteğine sahiptir. Bunun nedeni “eylem”in, bireyi (psikoloji); herhangi bir
topluluğu (örneğin bir organizasyonu) veya tüm toplumu (sosyoloji) da içeren herhangi bir
sistemde yer aldığını düşünmesidir.
Parsons’ın dört işlev şeması soyutlamalar içeren analitik bir uygulamadır, deneysel bir
çerçevede sınırlandırılmış değildir. Bu nedenle sosyal sistemin her bir kutucuğu da, kendi
içerisinde alt şemalara bölünebilir. Örneğin ekonomi, kendi AGIL işlevlerine sahiptir;
Dışsal
A
Araçsal
L
Yatırım
Üretim ve
Pazarlama
Aile
Din
Eğitim
Topluluk
Yasa
Normlar
G
Amaçsal
I
İçsel
Prensipte kutular kendi içinde sonsuz alt sisteme bölünebilir.
Parsons tüm bu dört işlevin gereğini; ideal bir sosyal hareketin ekonomik kaynaklarını
ihmal ederse asla devamlı olamayacağı, ya da bir işyerinin çalışanları arasındaki sosyal
bütünlüğü sağlayamadan ekonomik gelişimini devam ettiremeyeceğini belirterek açıklar. Bu
nedenle herhangi bir sosyal organizasyon bu dört işlevi dikkate almak durumundadır.3
Tüm bu ihtiyaçlar Sosyal Sistem’de genel bütünleşme sorunları başlığı altında kapalı
olarak ele alınmıştır. Parsons, sistemlerdeki ve sistemler arasındaki bütünleşmeden
bahsederken, emniyet olanakları (uyum), paylaştırma ve amaç edinme (amaca ulaşma) ve
sosyalizasyon ve sosyal kontrol (gizil kalıp koruması) sorunları belirgin haldedir. Bu nedenle
“A-G-I-L” olarak kısaltılan dört işlevsel gereklilik açısından, Sosyal Sistem’de kapalı halde
değinilen kavramlardan radikal bir ayrım söz konusu değildir.
3
Theoretical Sociology, Colins,R., s.57-60
A-G-I-L şemasında yapıların analizinden işlevlerin analizine ince bir değişim vardır.
Yapılar
bu
dört
gerekliliği
karşılamak
amacıyla
işlevsel
sonuçları
bakımından
değerlendirilmiştir. Özel yapılar arasındaki karşılıklı ilişki, bu kez her biri karşılanmak
durumundaki bu dört gerekliliği nasıl etkiledikleri ekseninde incelenmiştir.
Parsons’ın kavramsal şeması işleve yöneldikçe, sosyal sistemler bölümlere ayrılarak,
her biri bir işlevsel gerekliliğe karşılık gelir. Bu doğrultuda, her alt sistem de kendi altında bu
dört işlevsel bölüme ayrılabilir. Bu süreç “İşlevsel bölünme ( functional sectorization)” olarak
tanımlanabilir.
Şemanın kritik noktalarından biri de sistemler ve alt sistemler arasındaki karşılıklı
değişimlerdir. A-G-I-L bölümleri arasındaki aktarımlar, bu aktarımların bileşenleri olan alt
sistemler ve çevrelerindeki diğer sistemlerce de etkilenmektedir. Aslında belirli bir alt
sistemin nasıl işlediğini anlamak, A-G-I-L gereklilikleri ve A-G-I-L in diğer sistemler ve alt
sistemler ile ilişkilerinin ve aktarımlarının bilinmesini gerektirir.
1950’lerin sonuna doğru Parsons dört ayrı eylem sistemi olan kültür, sosyal kültür,
kişilik ve davranışsal organizma arasındaki ilişkilere odaklanmıştır. Her bir sistemi kendi
içinde bir bütün olan ayrı bir eylem sistemi halinde ele alarak, her birini dört işlevsel sorunu
(A-G-I-L) çözmek amacıyla belirlemiştir. Bu kez inceleme odağı, bu dört eylem sistemi
arasındaki girdi/çıktı bağlantısıdır.
Davranışsal organizma uyum sorunlarının çözülmesi açısından en faal alt sistem
olarak görülür; çünkü çevresel kaynaklar diğer eylem sistemlerine buradan sağlanır. Kişilik
sistemi amaç belirleme ve karar alma süreçlerine dair sorunların çözümü açısından en
önemlisidir, çünkü karar alma süreçlerine dair sorunların çözüm merkezidir. Kültürel sistemi
oluşturan statü ve normlar ile kişilik sistemlerinin ihtiyaçlarının organize bir ağı olan sosyal
sistem ise, genel eylem sisteminin başlıca bütünleyici alt sistemidir. Etkileşimin sembolik
içeriğinin bir kaynağı olarak kültürel sistemler, aktörler arasındaki gerilimlerin çözümü ve
sembolik kaynakların kurumsal örüntüleri (L) düzenli bir şekilde sağlayabilmesi için
temeldirler.
Parsons bu dört alt sistem arasında bilginin hiyerarşik kontrolüne değinir. Kültür
sosyal sistemi bilgi yönünden sınırlarken, sosyal yapı kişilik sistemini bilgi yönünden
yönetmekte, kişilik de organizma sistemini yönlendirmektedir. Örneğin kültürel değer
yönelimleri, sosyal sistemdeki normların çeşitliliğini sınırlandırırken; bu normlar de kişilerin
güdüleri ve karar alma süreçlerinde etkili olarak, kişilik sistemlerindeki süreçleri
sınırlandırmakta ve kişilik sistemlerindeki bu nitelikler de organizmadaki biyokimyasal
süreçleri sınırlandırmaktadır.
Üst İşlev
Sistem düzeyi
Sistem düzeyleri arasındaki ilişkiler
Gizil Kalıp Korunması
Kültürel Sistem
Bilginin kontrolü
Bütünleşme
Sosyal Sistem
Amaca Ulaşma
Kişilik Sistemi
Uyum
Organizma Sistemi
Enerjik koşullar
Diğer taraftan, bu hiyerarşideki her sistem de eylem için gerekli olan “enerjik şartları”
kendisinden bir üstteki sistem için sağlamaktadır. Sonuç olarak da, eylem sistemleri
arasındaki girdi/çıktı ilişkileri; sistemlerin birbirleri arasında bilgi ve enerji paylaşımı ile
karşılıklı olarak sağlanır. 4
SOSYAL SİSTEM
Parsons’a göre sistem, toplumdur. Toplum her zaman için düzene ve dengeye yönelir.
Dönem dönem anomik durumlar meydana gelse de, sistem tekrar stabilize olacaktır.
Sistem:
•
Parsons’a göre sistem aynı tip aksiyon içinde birleşmiş karşılıklı ilişki birimlerinin kümesidir.
•
Sistem, kendisini diğer sistemlerden ve çevresinden ayıran belli sınırlar yoluyla tanımlanabilir.
•
Sistem, öğeleri ve dış çevreden istenen görevleri yapmak ve karşılaştığı gerilimlerle uğraşmak
için işlemler kümesine ve iç yapıya sahiptir.
4
The Structure of Sociological Theory, Turner, J.H., s.47-48
Parsons’a göre; fonksiyonalist yaklaşım açısından çok önemli olan sistemin özellikleri şunlardır:
 Sistemlerde bir çok alt sistemler vardır ve bu alt sistemin kendi aralarında ve sistemin
bütünüyle ilişkileri mevcuttur.
 Sistemlerde parçaların karşılıklı iç bağımlılığı (interdependence) ve düzenliliği önemlidir.
 Sistemler kendi düzenliliğini devam ettirme (self-maintaining order) ve dengelerini koruma
eğilimindedirler.
 Bütünleşme (integration) bir sistemin denge durumu için gerekli temel bir süreçtir.
 Sistemler kendi çevrelerinin sınırlarını korurlar.
 Sistemler statik olabilir. (Kızılçelik, 1994:138-139)
Weber’in yaklaşımından hareketle Parsons, aktörlerin güdüler (ihtiyaçlar ve eyleme
geçmek için hazır olma durumu) ile değerler (neyin uygun olduğu konusundaki yargılar)
doğrultusunda yönlendirildiğini belirtir. Güdüler üç türdedir; 1) bilişsel (bilgi ihtiyacı) 2)
cathetic (duygusal bağlılık ihtiyacı) 3) değerlendirme ihtiyacı. Aynı şekilde bunları karşılayan
üç değer belirler; 1) bilişsel (objektif standartlara göre değerlendirme) 2) takdir (estetik
standartlara göre değerlendirme 3) manevi (mutlak doğruluk ve yanlışlık ölçeğinde
değerlendirme) Parsons bunları “modes of orientation” olarak tanımlar.
Bir aktör için, güdüler ve değerler eylem türlerinin bileşimini ortaya çıkarır; 1) araçsal
(açık amaçlara yönelik eylem) 2) ifadesel (duygusal tatmine yönelik eylem) 3) manevi (yanlış
ve doğru standartlarına yönelik eylem). Aktörler hangi güdü veya değer orientationı daha ağır
basıyorsa o doğrultuda hareket edecektir. Örneğin bilişsel güdüler yoğun olmakla beraber
bilişsel değerler daha dikkat çekici ise, eylem belirli bir ifadesel/manevi içeriğe sahip olmakla
beraber, öncelikli olarak araçsal olacaktır. Modes of orientationın güdüler ve değerlerden
oluşan çeşitli kombinasyonları ve permütasyonları da, eylemin bu yönlerden birine
kaymasıyla sonuçlanır.
Sosyal Eylemin Yapısında anlatıldığı üzere, bu değer ve güdüler doğrultusunda çeşitli
şekillerde yönlendirilmiş aktörler etkileşime girdiğinde, çeşitli etkileşim ve anlaşma kalıpları
oluşturarak, bu modelleri “kurumsallaştırırlar”. Bu kurumsallaşmış kalıplar, Parsons’a göre
“sosyal sistem” olarak kavramsallaştırılabilir. Statüler ve rollerin normatif organizasyonu, bu
kavramsallaştırma açısından önemlidir; sosyolojinin esas konusu da statü, rol ve normların
organizasyonudur. Statüler ve rollere sahip aktörlerin güdü ve değerleri bakımından
yönlendirilmiş olmaları ve birbirleriyle etkileşimleri sebebiyle, eylemlerinin bu boyutunun
sistematik terimlerle ifade edilmesi gerekir. Bu amaçla kültürel, sosyal ve kişilik sistemi
olarak ifade ettiği üç adet “iç içe geçik eylem sistemi” tanımlar. Böylece eylem teorisinin
amacı, kurumsallaşmış etkileşim tarzlarının (sosyal sistem) bir değerler, inançlar, normlar ve
diğer düşünceler (kültürel sistem) ve güdülerin role playing yetileri ile (kişilik sistemi)
sınırlandırılmasıdır. Daha sonrasında Parsons bunlara “davranışsal organizma”yı da
eklemiştir. Sosyal sistemin analizi bu şekilde ilk olarak, toplumun sistemik niteliklerini her
farklı boyutuyla kapsamak; ikinci olarak da kişilik, sosyal ve kültürel sistemler arasındaki
eklemlenmeye dikkat çekmektir.
Parsons
kişilik
sistemleri,
kültürel
değerler
ve
normatif
gerekliliklerin
kategorizasyonunu sağlayan pattern variables terimini ortaya koyar. İncelenen sisteme bağlı
olarak kutupsal bölünmeler olarak adlandırdığı değişkenler; aktörlerin tercihleri, kültürel
değerler ve statü rollerinin normatif gereklilikleri gibi sert kategorilendirmeler oluştururlar;
1) Duygusallık/Duygusal nötrlük (Affectivity vs affective neutrality): Etkileşim
sürecindeki duygusal ifadenin derecesini
ilgilendirir.
2) Bireysel yönelim/Kolektif yönelim(Self orientation vs collective orientation):
Etkileşim halindeki yükümlülüklerin kapsamını belirtir. Yükümlülüklerin kısıtlı ve özel mi,
yoksa geniş ve dağınık mı olduğu.
3) Evrensellik/Özgüllük (Universalism vs particularism): Etkileşimde bulunulanların
değerlendirilmesi tüm aktörlere uygulanabilir mi ya da tüm aktörler aynı standartlara göre
değerlendirilebilir mi?
4) Nitelik/Performans (Quality vs performance): Bir aktörün nasıl değerlendirileceği
ile ilgilenir; performansla mı yoksa cinsiyet, yaş, ırk, ailevi durum gibi doğuştan gelen
özelliklerle mi. Bir aktör diğerlerine, başarılar, yakıştırmalar gibi performansla ilgili olmayan
özellikler dolayısıyla belli bir şekilde davranmalı mıdır.
5) Belirlilik (Sınırlılık)/Yaygınlık (Specifity vs diffuseness): Eylemin kişisel çıkar ya
da bireysel amaçlarla mı belirlendiği, yoksa grup çıkarları ya da amaçları doğrultusunda mı
gerçekleştirildiği. Örneğin bir müşteri-satıcı ilişkisi alım-satıma bağlı bir durum olarak çok
sınırlıyken, sınırlı bir statüde bulunmayan aile ilişkileri yaygın bir ilişki örneğidir.
Bununla birlikte Parsons, Sosyal Sistem’de bu kategoriler hakkında, sosyal sistemler
ve kişilik sistemlerinin değerlerce sınırlandırıldığına eğilmiştir. Bu nedenle sosyal sistem ve
kişilik sistemleri, kültürdeki değerlerin baskın özelliklerini yansıtırlar. Kültürel özelliklerin
diğer eylem sistemleri üzerindeki etkileri hakkındaki bu kapalı duruşu, Parsons’ın daha
sonraki çalışmalarında çok daha açık hale gelmiştir.
1951 yılında Parsons bu karmaşık kavramsal sistemi ve analitik yapıyı ortaya
attığında, Sosyal Eylemin Yapısı’ndaki sorusuna geri dönerek, sosyal sistemlerin nasıl devam
ettiğine, daha açıkça, kurumsallaşmış etkileşim örüntülerinin neden sürdüğüne değindi. Bu
sorular da sistem gereklilikleri ve zorunlulukları konusunu ortaya çıkarır. Kişilik sistemleri ve
kültürün sosyal sisteme nasıl eklemlendiği ve normatif bir tutarlılıkla en alt düzeyde bir
bağlılığın, aktörlerce normlara uymak ve rollerini oynamak anlamında nasıl sağlandığı gibi ek
kavramların detaylandırılmasıyla, bu konulara açıklık getirilmiştir.
Kültürel Sistem
Değerlerin
sosyalizasyonla
içselleştirilmesi
a) Bir kaynak olarak
fikirler
b) Bir baskı aracı
olarak fikirler
Sosyal Sistem
Kişilik Sistemi
a) Sosyalizasyon
Mekanizmaları
b) Sosyal Kontrol
Mekanizmaları
Parsons, kişiliği sosyal sisteme eklemleyen iki mekanizma tanımlar; 1) sosyalizasyon
mekanizmaları 2) sosyal kontrol mekanizmaları
1) Sosyalizasyon Mekanizmaları: Kültürel örüntülerin (değerler, inançlar, dil ve diğer
sembollerin) kişilik sistemine eklemlenmesini sağlayan araçlardır. Bu süreçte aktörler
güdülerini rollerinde biriktirmeye (böylelikle normlara uymaya) istekli hale getirilir ve bu
amaçla rollerini oynayabilmeleri için gereken kişilerarası ve diğer nitelikleri edinirler.
Sosyalizasyon mekanizmalarının başka bir işlevi de, kurallara uydurulma sürecine bağlı
gerginlik ve çatışmayı dizginlemek amacıyla sabit ve güvenilir kişilerarası bağlar sağlamaktır.
2) Sosyal Kontrol Mekanizmaları: Gerilim ve sapkınlığı azaltabilmek için toplumdaki
statü rollerinin düzenlenmesini içerir. Çok sayıda özel kontrol mekanizması vardır;
a) Kurumsallaştırma: Rollerden beklentileri zaman ve mekana göre değişen beklentiler
doğrultusunda, açık ve kesin hale getirir.
b) Kişilerarası yaptırım ve jestler: Aktörlerin karşılıklı yaptırımlarına uymalarını nezaket
çerçevesinde sağlar.
c) Ritüeller: Aktörlerin, baskın kültürel örüntüleri desteklerken, karışıklığa sebebiyet
verdiği kanıtlanan sembolik gerginlik kaynaklarını yansıttığı aktivitelerdir.
d) Emniyet Subabı: Yaygın sapkın eğilimlerin zamana ve yere göre normal kurumsal
örüntülerden ayrıştırılmaları amacıyla yapılanırlar.
e) Bütünleştirme yapıları: Özellikle sapkın eğilimleri istenen hale getirmekle
yükümlüdür.
f) Sistemin
bazı
kesimlerine
yönelik
güç
ve
baskı
kullanım
kapasitesinin
kurumsallaştırılması
Bu iki mekanizma sosyal sistemlerin karşı karşıya olduğu en sürekli entegrasyon
sorunlarını da ortaya koyar. Sosyal sistemlerin karşılaştığı bir diğer önemli sorun ise kültürel
örüntülerin sosyal düzen ve dengeye nasıl katkıda bulunacağıdır. Parsons bunun iki şekilde
sağlanacağını öngörür; 1) Kültürün, dil gibi bazı bileşenleri etkileşimin oluşabilmesi için
temel kaynaklardır. Bu nedenle tüm aktörler için bu anlamda ortak kaynaklar sağlanarak,
karşılıklı etkileşim kültür sayesinde mümkün hale getirilir. 2) Kültürün etkileşim üzerinde bir
başka etkisi de kültürel örüntülerde yer alan fikirlerce (değerler, inançlar, ideoloji, vb.)
uygulanır. Bu fikirler aktörler için ortak bakış açıları, kişisel ontolojiler veya W.I.Thomas’dan
alıntıyla “durumun tanımlanması”nı sağlar. Bu ortak anlamlar etkileşimin sorunsuz ve
minimum aksama ile sürdürülmesini sağlar.
Parsons sosyalizasyon mekanizmalarının ve sosyal kontrolün her zaman başarılı
olmadığını, dolayısıyla sapma ve sosyal değişime ihmal verdiğinin farkındadır. Ancak Sosyal
Sistem’de geliştirilen kavramlar, ağırlıklı olarak uyumu sağlayan süreçler ve sosyal sistemler
dengesini incelemektedir. 5
Parsons’ın, düzen ve denetim sorunları bağlamındaki ahlaki eylem ile araçsal eylemin
yarattığı çelişkilere sahip olmasının sebebi, Avrupa’nın tüm sosyolojik geleneği ve kuramsal
boyutundan yararlanmasına karşılık, esasında bir Amerikan sosyologu oluşudur. Düzen ve
denetim sorunlarının toplumsal, siyasi, ahlaki ve dolayısıyla sosyolojik açıdan en temel
olduğu bir toplumsal bağlamda ortaya çıkmış Amerikan sosyolojisi; iktisadi sömürü,
şehircilik ve şirketçiliğin büyümesi, 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başında makine
siyasetinin ortaya çıkmasına ve getirdikleri denetim sorunlarıyla karşı karşıyaydı. Tüm bu
sorunlarla çevrili bir yapı içerisinde çalışmalarını sürdüren Parsons’ın düzen ve denetim
sorunlarıyla ilgilenmesi kaçınılmaz bir sonuçtur.6
5
6
The Structure of Sociological Theory, Turner, J.H., s.41-45
Sosyolojik Çözümlemenin Tarihi, Bottomore,T.&Nisbet,R., s.583
KAYNAKÇA
Bottomore,T.&Nisbet,R.(2006), Sosyolojik Çözümlemenin Tarihi, Kırmızı Yayınları,
İstanbul.
Colins,R. (1988), Theoretical Sociology, Harcourt Brace Jovanovich, San Diego.
Poloma,M.M.(2007), Çağdaş Sosyoloji Kuramları, EOS Yayınevi, Ankara.
Scott,J.(1995), Sociological Theory, Edward Edgar Publishing Ltd.
Turner, J.H.( 2003), The Structure of Sociological Theory, Thomson Wadsworth Learning,
Belmont, CA.
Download