Hayvanların Sınıflandırılması Sayıca çok zengin olan canlı türlerini bir düzen içerisine sokmaya ve bu görevi başarabilmek için de yöntem ve ilkeleri geliştirmeye yarayan bilim dalına Taksonomi adı verilir. Çok eski zamanlardan beri, diğer tabiat cisimleri gibi, hayvanlar arasında da bir tasnif yaparak büyük karışıklıkları gidermeye çalışanlar olmuş ve ilk geniş tasnif ARİSTO (384-322) tarafından yapılmıştır. Bu araştırıcı hayvanları yaşamlarına göre su hayvanları ve kara hayvanları diye ikiye ayırmış, ayrıca vücut karakterlerine göre kanlı hayvanlar ve kansız hayvanlar diye iki büyük gruba ayırmıştır. Bu arada bazı araştırıcılar ARİSTO sistemine anatomik ve embriyolojik eklemeler yaparak sistemi biraz daha geliştirdiler. Bundan sonra İsveç’ li bir papazın oğlu ve bir botanik profesörün oğlu olan CARL LİNNE (1707-1778) en önemli eseri olan “ Systema Naturae” ile sistematiğin temelini kurmuştur. Bugün sistematiğin babası olarak bilinen LİNNE, bitki ve hayvanların sınıflandırılmasında, morfolojik ve embriyolojik benzerlikleri esas olarak almıştır. Linne hayvanlar alemini klasislere, klasisleri ordolara, ordoları cinslere, cinsleride türlere ayırır. LİNNE’ nin diğer bir önemli adımı da NOMENCLATURA BİNARİS ( BİNOMİNAL İSİMLENDİRME) (hayvanların iki isimle adlandırılması) denen metodu bulmasıdır. LİNNE, isimlendirme yönteminde türü esas kabul eder. Sınıflandırmada en küçük kategori türdür. Tür, aynı soydan gelen, embriyolojik, morfolojik ve fizyolojik özellikleri aynı olan ve birbirleri ile doğal olarak çiftleştiklerinde fertil (verimli) döl veren doğal populasyonlardır. Linne’ nin sistematiğine göre bir tür iki isimle tanımlanır. İlk isim hayvanın ait olduğu cinsin ismidir ve büyük harfle başlar, ikinci isim ise türün kendi ismidir, bu da küçük harfle başlar. Örneğin; Canis familiaris köpeğin ve Canis lupus’da kurdun bilimsel adıdır. Birbirine yakın türler bir araya gelerek cinsleri oluşturur. Birbirine benzer cinsler familyaları; benzer familyalar takımları (Ordo); benzer takımlar sınıfları (Klasis); benzer sınıflar da şubeyi (Filum) oluştururlar. Bütün hayvan şubeleri de bir araya gelerek hayvanlar alemini (Regnum Animalia) meydana getirir. Bütün bu sınıflandırmada iki grup arasında ara gruplar da ayrılabilir. Örneğin; Suborda (alttakım), Süperfamilya (Üstfamilya) vb. Aynı şekilde bir türe ait bireyler yaşadıkları bölgelere göre, az çok birbirinden farklı olabilir. Bu farklılık, ayrı bir tür olarak tanımlanamayacak kadar fazla olmayabilir. Bu şekilde bir türün, farklı bölgelerde yaşayan ve o türden az çok farklı olan bir grubuna alttür (Subspecies) adı verilir. Alttür; tür isminin sonuna üçüncü bir isim konarak isimlendirilir (trinomial). Her alttür, ayrı bir coğrafik bölgede yaşar ve karakterleri az çok ortaktır. Sınıflandırma yapılırken yapı ve gelişme benzerliklerine dikkat edilmelidir. Örneğin uçtuğu için, kuş ve yarasayı aynı sınıfa koyamayız. Aynı şekilde, suda yaşadıkları için balık ve balina da aynı sınıfa konulamaz, çünkü bunların gelişmeleri birbirinden oldukça farklıdır. Şu halde sınıflandırma yaparken yüzeysel benzerliklerden kaçınmak gerekir. Hayvanların sınıflandırılmasında homolog organları dikkate alınır. Aynı kökten gelen, temel plan ve gelişme bakımından birbirine benzeyen organlara homolog organ denir. Örneğin, bir balığın pektoral yüzgeci, bir kuşun kanadı ve insanın kolu aynı kökten gelen homolog organlardır. Buna karşılık bazı organlar aynı kökten gelmedikleri halde yaptıkları görev bakımından birbirine benzerler. Bunlara da analog organ denir. Örneğin, aynı görevi yapan kuş ve böcek kanatları analog organlardır. Hayvanların sistematiği analog organlara göre yapılmaz. Hayvanların sistematiği aşağıdaki belirtilen başlıca esaslara göre yapılır: Hücresel organizasyon Vücut simetrisi Embriyo, tabakalarının sayısı Vücut boşluğu tipleri Vücutta bölme veya segmentlerin bulunuşu Etraf yapıları (Ekstremiteler) İskeletin bulunuşu Dolaşım sistemi Sinir sistemi Hücresel organizasyon: Bütün hayvanlar hücrelerden yapılmış olduklarından, hayvanlar hücresel organizasyona göre, bir hücreden yapılmış olanlar (Protozoa) ve çok hücreden yapılmış olanlar (Metazoa) olmak üzere iki gruba ayrılırlar. Vücut simetrisi: Simetri bir canlının bir düzlemle eşit parçalara bölünme durumudur. Tek hücreli hayvanların çoğu asimetriktir., yani eşit parçalara bölünmezler. Metazoa’ da ise radial ve bilateral olmak üzere başlıca iki simetri şekli görülür. Radial simetri, canlılarda merkezden geçen herhangi bir dikey kesit organizmayı simetrik parçalara ayırır. Bunların yanında daha az rastlanan Küresel ( Spherical ) simetri durumu vardır. Küresel simetri daha çok Protozoa’ dan Radiolaria ve Heliozoa’ da görülür. Bu simetri tipinde vücut, merkezden geçen her yöndeki düzlemlerle eşit parçalara bölünür. Bilateral simetrili olanlarda ise boyuna ve vücudun ortasından geçen bir kesit, vücudu iki parçaya ayırır. Genellikle hızlı hareket edemeyen, az çok bir yere bağlı yaşayan hayvanlar radial simetrilidir. Örneğin; Sünger, Hidra, Denizyıldızı, Denizlalesi vb. çabuk hareket edenler ise bilateral simetrilidir. Bunlarda vücut o şekilde yapılmıştır ki, yaşadıkları ortama en az dirençle karşı koyabilirler. İnsan dahil bütün yüksek organizasyonlu hayvanlar bilateral simetrilidir. Embriyo, tabakalarının sayısı: Çok hücreli hayvanlarda, embriyonal gelişmenin başlangıcında hücreler iki veya üç tabaka hal,inde düzenlenirler. Örneğin; aşağı metazoa’da vücut sadece iki embriyo tabakasından oluşur, bunlar dışta ektoderm ve içte endodermdir. Böyle iki embriyo tabakalı hayvanlara diploblastik hayvanlar denir. Diğer bütün yüksek metazoa da vücutta üç embriyo tabakası vardır. Bunlar dışta ektoderm içte endoderm ve ortada mezodermdir. Böyle üç embriyo tabakalı hayvanlara da triploblastik hayvanlar denir. Vücut boşluğu tipleri: Protozoa, Porifera, Cnidaria ve Ctenopnora hariç diğer hayvanlar sölom bakımından Acoelomata,Pseudoceolomata ve Coelomata olmak üzere üç gruba ayrılırlar. Coelomata’ da coelom (sölom) denilen ikinci karın boşluğu vardır. Sölom embriyonik gelişme sırasında “Periton” adı verilen mezodermal zarla (epitelle) tamamen astarlanan ikinci bir karın boşluğudur. İç organlar bu boşluk içinde bir çıkıntı şeklinde konumlanırlar ve keza bunlar da periton ile tamamen astarlanmıştır. Pseudoceolomata’ da vücut boşluğu, hakiki coelom’ da bulunan mezodermik tabakadan yoksundur. Bu nedenle bu boşluğa yalancı boşluk (pseudocoel) denir. Acoelomata’ da ise vücut çeperi ve iç organlar arsındaki boşluk mezenşim (parenşim) hücreleri ile doludur. Bu hayvanların vücudunda tek bir boşluk vardır, bu da sindirim sisteminin bulunduğu boşluktur. Vücutta bölme veya segmentlerin bulunuşu: Sınıflandırmada bir hayvanın bir tek parçadan (segmentsiz) veya birbirine benzer birçok parçadan yapılmış olması önem taşır. Genellikle hayvanlar aleminde segmentsiz olanlar basit yapılı hayvanlardır. Örneğin; topraksolucanlarından daha aşağı olanlar. Segmentli olanlarda vücut, linear bir düzen gösterir. Segmentler ya homonom (bibirinin aynı) veya heterenom (farklı yapıda) olur. Bazı hayvanlarda segmentler, dıştan iyi belli olduğu halde, bazılarında belli değildir. Örneğin insan vücudunda segmentasyon görülmez, sadece omurlar segmentasyona örnek olarak verilebilir. Etraf yapıları (Ekstremiteler): Sınıflandırmada hayvanların yüzgeç, kanat, anten, kol, bacak gibi etraf yapılarının bulunup bulunmaması rol oynar. Ayrıca bunların bulunması halinde, segmentli veya segmentsiz olduklarının da bilinmesi gereklidir. Genellikle yüksek yapılı hayvanlarda, böcekler dahil, etraf yapıları segmentlidir. İskeletin bulunuşu: Hayvanların çoğunda vücuda destek ödevi yapan sert yapılar gelişmiştir. Bunların hangi maddeden yapılmış olduğunu (örneğin; kemik, kıkırdak, kireç, silis veya keratin) bilinmesi sistematikte önem taşır. Kemik ve kıkırdak iskelete sahip olanlar genellikle yüksek gruplardır, bunlara vertebrata denir. Diğer tip iskelete sahip olanlara invertebrata denir. Vertebrata ve invertebrata arasında kalan hayvanlara ilkel kordatlar denir. Bunlarda başlıca iskelet notakordadır. İskeletin bulunduğu hallerde; iskelet vücudun ya iç kısmındadır ve yumuşak kısımlar tarafından çevrilmiştir. Buna endoiskelet denir veya vücudun diş kısmındadır ve yumuşak iç kısımları sarar. Buna da eksoiskelet denir. Invertebrata’ da iskelet eksoiskelet tipte olup kireç, silis, keratin veya benzer maddelerden yapılmıştır. Dolaşım sistemi: Hayvanlar aleminde katı ve gaz maddelerin vücudun bir kısmından diğre kısmına taşınması sıvı bir ortam olan kan tarafından sağlanır. En basit yapılı hayvanlarda, vücutta belli bir dolaşım sistemi gelişmemiştir. Yaşadıkları ortamın sıvısı vücut hücrelerini yalıyarak gerekli maddeleri sağlar. Invertebratanın çoğunda açık bir dolaşım sistemi vardır. Bunlarda sırt tarafta bulunan kuvvetli kaslı kalp, dolaşım sıvısını tüm damarlar yoluyla vücuda pompalar. Dokulara boşalan bu sıvı, gerekli alışverişi yaptıktan sonra sinus denen toplama damarlarında toplanır, daha sonra kalbe döner. Vertebrata’ da ise kapalı bir dolaşım sistemi gelişmiştir. Bunlarda odacıklı ve kaslı kalp, rıtmik olarak kasılıp gevşeyerek kanı arterlerle vücuda gönderir. Dokularda kapiler damarlara dağılan kan besin ve artık madde alışverişini yaptıktan sonra venalarla tekrar kalbe döner. Sinir sistemi: Sinir sisteminin yapısı ve çeşidi bir hayvanın basit ve gelişmiş olduğunu gösterir. Invertebrata’ nın en alt gruplarında özel bir sinir sistemi gelişmemiştir (Süngerler). İlk defa yassıkurtlarda bir sinir sisteminin geliştiği görülür. Invertebratanın yukarı gruplarında daha gelişerek, vücudun her segmentinde bir gangliyon meydana getirir. Gangliyonlar lateral sinirlerle birbiri ile birleşirler. Ön kısımdaki ilk gangliyon çifti genişleyerek serebral gangliyon adını alır. Serebral gangliyon Vertebrata’ da daha da gelişerek beyni meydana getirir. Omurgasızlarda sindirim sisteminin ventralinde uzanan sinir sistemi, omurgalılarda sindirim sisteminin dorsalinde yerleşmiştir. Vücutları tekbir hücreden meydana gelmiştir. Protozoonlar çok küçük organizmalardır. Büyüklükleri 20-30µ arasında değişmekle birlikte bu uzunluk bazı parazit birhücrelilerde 1mµ’ a kadar inebilir, bazı amiplerde ise 1mm’ ye kadar çıkabilir. Çoğu bir çekirdekli “monoenerjid” bir kısmı da her zaman çok çekirdekli “polienerjid” dir. Bir kısmı da yaşamlarının belirli evrelerinde (çoğunlukla bölünme olacağı zaman) çok çekirdeklidir. Tek tek”Soliter” ya da birlik “Koloni” halinde yaşarlar. Şekil olarak da çok değişkendirler, belli bir vücut şekilleri yoktur (oval, uzun, silindirik vb.). Genellikle asimetriktirler. Bazı tek hücrelilerin yapısı çok basit olduğu halde, diğer bazıları çok karmaşık bir yapı gösterir. Karmaşık yapılı bir hücrelilerde hayatsal işlevler yüksek organizasyonlu hayvanlardaki organların görevini yapan organeller tarafından yerine getirilir. Sitoplazma daha akıcı bir iç bölgeye “Endoplazma” ayrılır. En dış kısım bazen ince esnek bir zar halindedir. Bilhassa amiplerde görülen bu zara plazmalemma denir. Kamçılılarda ve sillilerdeki gibi şekli sabit olanlarda, hücrenin diş katmanı jelatinimsi nispeten sert bir yapıdadır. Buna plikula denir. Hareket organelleri olarak “Psödopod=Yalancıayak” (Kökbacaklılarda), “Flagellum=Kamçı (Kamçılılarda) ya da”Cil=Kirpik (Sillilerde) sayılabilir. Korunma organelleri bazı gruplarda sitoplazmanın değişmesi ile pelikula, kapsul gibi yapıları oluşturur. Sitoplazmanın salgısıyla oluşan korunma- destek organelleri ise evcik, zırh, sist, kabuk gibi çeşitli yapılardır. Örtü, kabuk ve evcikler jelatin, yalancı kitin veya selülozdan oluşur, organik bileşimlidirler. Ancak bazı durumlarda içinde SiO2, CaCO3’ da bulunur. Örtü ve kabuklar vücuda tamamen yapışık, evcikler ise salgılandıktan sonra sitoplazmanın geri çekilmesiyle, sadece belli yerlerde vücuda yapışık kalırlar. Birhücreliler beslenme bakımından Ototrof, Saprozoik, Parazitik, Kommensal, Miksotrof ya da Heterotrof olabilirler. Ototrof beslenme bitkilerin Fotosentezine denktir. Ototrof organizmalar, klorofilin ve güneş ışığı enerjisinin yardımı ile su ve karbondioksitten karbonhidrat yaparlar. Karbonhidratların azot tuzları ile kombine edilmelerinden proteinler elde edilir. Ototrof bir hücrelilerin (Flagellatların bir kısmı) sitoplasması içinde “Kromatofor” ya da ”Kromoplast” adı verilen renkli cisimler vardır. Saprozoikler çürümekte olan maddelerle geçinen formlardır. Bu maddeler bakteriler tarafından parçalanmış olan organik maddeler, başka hayvanların barsak içeriği, salgı maddeleri, değişik vücut sıvıları vs. olabilir. Parazit yaşayan bir hücrelilerin çoğu ve renksiz flagellatların bir kısmı saprozoiktir. Miksotroflar ototrof ile saprozoikliği kombine eden hayvanlardır. Yani değişik çevre şartlarına maruz kalan protozoonların değişik tarzda beslenmesidir. Öglena, klamidomonas türleri ve bazı dinoflagellatlar miksotrofturlar. Heteretroflar besin olarak yalnız katı organik maddeleri alırlar. Serbest yaşayan birhücrelilerin çoğu heterotroftur. Katı organik besinler canlı yada ölü haldeki değişik küçük organizmalar ya da bunların parçaları Simbiyoz: (Ortak yaşama) İki hayvan, iki bitki yada bir hayvan ile bir bitki arasındaki karşılıklı yararlanmaya dayanan beraberlik. Birden çok bireylerin bir arada yaşaması. Kommensalizm: Birlikte yaşayan iki organizmanın arasında birinin yararına olan, diğerinin yararlanmadığı ya da zarar görmediği bir ortak yaşama şekli Mutualizm: Ortak yaşayan her iki canlının birbirinden faydalandığı ortak yaşama şekli Birhücrelilerin çoğu besin olmadığı zamanlarda ya da hızlı çoğalma gibi fazla besine gereksinme gösteren bazı durumlarda kullanılmak üzere değişik maddeler depolarlar. Birhücrelilerin boşaltım organelleri kontraktil vakuollerdir. Bu organeller ozmoz aracılığı ile ya da besin maddeleri ile birlikte sitoplazma içine girmiş olan fazla suyu dışarı atmaya yararlar. Amipsi hareket yapan birhücrelilerde kontraktil vakuollerin yerleri ve sayıları sabit değildir. Buna karşın, şekilleri her zaman aynı kalanlarda (özellikle silliler ve kamçılılarda) kontraktil vakuoller vücudun yüzeye yakın belirli yerlerinde bulunur ve belirli yerlerden dışarı açılırlar. Kontraktil vakuoller tatlı su birhücrelileri için tipiktir. Çok nadir olarak bazı deniz kamçılıları ve kökbacaklılarda da bulunur. Parazitlerde yoktur. Birhücrelilerin bazıları sitoplazmaları içinde yeşil ve sarı renkli simbiyontlar içerirler. Birhücrelilerde hem eşeyli hem de eşeysiz çoğalma görülür. Eşeysiz üreme şekilleri: 1. İkiye bölünme: Ana hayvanın vücudu eşit olarak ikiye bölünür. Meydana gelen bireyler kısa sürede ana hücre büyüklüğüne ulaşırlar. Bu bölünmede karyokinez sitokinezi izler. Birçok birhücrelide, bölünme yönü vücut eksenine belirli açılar oluşturacak şekildedir. Kamçılılarda, çok defa boyuna bölünme görülür; birçok silide enine bölünme tipiktir. 2. Çoğa bölünme=Multiple Bölünme (Şizogoni) de, çekirdek ard arda bölünerek sayısını artırır. Sitoplazma yeni oluşan çekirdeklerin etrafını çevirerek parçalanır ve bunun sonucu olarak da oluşan çekirdek sayısı kadar monoenergid form meydana gelir. Sporlularda (örneğin; Plasmodim’ da) bu tip bölünme çok görülür. Birhücrelilerin bazılarında, çoğalma sonunda meydana gelen yavru bireyler bir arada kalarak kolonileri oluştururlar. 3. Tomurcuklanma: Bir yerde oturarak yaşayan (sesil) bir hücrelilerde (Peritricha, Chonotricha ve Suctoria) tomurcuk oluşumu yaygın olarak görülür. Ana hayvanın üzerinde veya içinde olabilir. Bir veya daha fazla oğul birey meydana getirmek üzere tomurcuklanma olur. Burada önce bir tomurcuk taslağı daha sonra büyüme ve farklılaşma devreleri görülür. Tomurcuklar, çoğunluk sil taşıdığından, çok hücrelilerin larvası gibi yüzerek yayılabilir. Eşeyli üreme şekilleri: 1. Kopulasyon (=Singami); İki tam hücre bir araya gelir ve birbiri ile birleşir. Bu tip hücrelere “Gamet” oluşan tek hücreye ”Zigot” adı verilir. Gametler eşit boyda ise “İzogamet”, birleşme olayına “İzogami”, farklı boyda iseler “Anizogamet” olaya da “Anizogami” adı verilir. Anizogamatler “Makrogamet” ve “Mikrogamet” olarak isimlendirilir. 2. Kongugasyon: İki ergin fert geçici bir zaman için birbiriyle tam olmayan bir birleşme yaparlar. Bundan sonra her ferdin mikronukleusu birbiri ardına iki defa bölünür. Bu suretle meydana gelen dört nukleustan üçü dejenere olarak yalnız bir tanesi kalır. Bu son nukleus tekrar bölünür. Meydana gelen iki nukleustan göçücü (erkek) nukleus diğer ferde geçerek oradaki kalıcı (dişi) nukleus ile birleşir. Bu karşılıklı nukleus değişiminden sonra iki fert birbirinden ayrılır. 3. Otogami: Kendi kendini dölleme olayıdır. Otogami genellikle bir sist içinde olur. Bunun özü şudur: Bir bireyin çekirdeği önce ikiye bölünür. Bu oğul nukleuslar, mayotik bölünerek birer haploit çekirdek dışarı attıktan sonra, kalanlar birleşerek tekrar diploit sayıya ulaşır. Bazı Heliozoa ve Foraminifera gruplarında görülür. Birçok birhücrelilerde (Kamçılı, Kökbacaklı, Işınlı ve Sporlu) eşeysiz çoğalma eşeyli çoğalma tarafından izlenir. Yani döl değişimi vardır. Birhücreliler her çeşit yaşam ortamında bulunmalarına karşın, en yoğun olarak sucul ortamlarda yaşarlar. Denizlerde, tatlı sularda, ıslak yosunlar arasında ve rutubetli topraklarda serbest olarak yaşarlar. Birhücreliler arasında diğer organizmalarda simbiyont ve parazit olanlarda vardır. Tatlı su formları akarsulardan çok bitki durgun sularda göller, gölcükler vs. yaşarlar. Kuruma tehlikesinin fazlalığı ve hareket organellerinin yalnız suda işlev görebilmesi, bunların kuru yerlerde bulunmalarına olanak tanımaz. Bu nedenle kuru, yerlerde bir hücrelilere ancak sist içinde rastlanabilir. Sist haline geçtiklerinde, hava akımlarıyla, kuşlar ya da böceklerin ayaklarına takılarak uzak mesafelere nakledilebilirler. Bu nedenle birçok tatlı su türü bazı parazitler tüm dünyaya yayılmışlardır. Buna karşın deniz birhücrelilerinin yayılma alanı sınırlıdır. Birçok birhücreli, birhücreli yosunları vücutlarının içinde taşırlar. Kendi içlerinde barındırdıkları simbiyontlarından geçinirler. Birhücreliler arasında parazit olanlarda vardır. Bunlar diğer hayvanların barsak içeriği içinde, değişik vücut sıvılarında ya da hücrelerinde yaşarlar. Birhücrelilere ait parazitlerin bir kısmı, insanlarda, evcil hayvanlarda ve bitkilerde ağır hastalıklara neden olurlar. Şube (Filum): Protozoa 1. Sınıf (Klasis): Mastigophora (Flagellata) Yaşamlarının herhangi bir döneminde veya tamamında bir veya daha fazla kamçıya Sahiptirler. Kamçı hem hareketi sağlar hem de besin almaya yarar. Vücut şekilleri sabittir. Bu sınıfın pek çok türünde pigment içeren plastitler de bulunur. Kromotofor kapsayanlar fotosentez yapabilirler. Kamçılılar genel olarak tatlı sularda, su birikintilerinde, bataklıklarda, nadiren denizlerde yaşarlar. Ayrıca insan ve birçok omurgalı hayvanın kanında parazit olarak yaşayan ve tehlikeli hastalıklar yapan kamcılılar da vardır. En çok bilinen örnek Euglena’ dır. 2. Sınıf: Siporozoa Bunlar omurgalı ve omurgasız hayvanlarda hücre içinde veya hücreler arasında parazittirler. Parazit yaşadıklarından hareket, besin alma ve boşaltım organelleri bulunmaz. Erimiş olan besinleri ozmoz yoluyla alırlar. Sporozoon’ lar hem eşeyli hem de eşeysiz çoğalırlar. Yani döl değişimi vardır. Bunlar konakçı vücudunda eşeysiz şizogoni ile çoğalırlar. Şizogoni ile bölünen hücreye şizont denir. Şizont içinde oluşan oluşumlara merozoit denir. Bir süre sonra şizontlar parçalanır, merozoitler serbest kalır. Bunlar tekrar yeni hücre içine girerler ve tekrar çoğa bölünerek yeni merozoitleri meydana getirirler. Yahut ta eşeyli çoğalma yapmak üzere gamontlara değişirler. Bu gamontlardan ya doğrudan ya da çoğa bölünme ile (mikro ve makro) gametler meydana gelir. Gametler birleşerek zigotu meydana getirirler Buraya kadar olan döneme Gametogoni denir. Zigot organizma dışına çıkıp hayatına serbest tabiatta devam edecekse etrafını kalın bir zar çevirir ki buna Oosist denir. Eğer canlı bir organizmada sürdürecekse etrafında ince bir zar oluşur ki buna da Ookinet denir. Makro ve mikro gametositlerin şekillenmesi ile başlayan oosist ve ookinet’ e kadar olan çoğalma eşeyli çoğalmadır. Bundan sonra Sporogoni başlar. Ookinet ve oosist ‘ in içinde oluşabilecek parçalanmalarla şekillenen en son hücrelere Sporozoit denir. Enfeksiyonu oluşturan siporozoitlerdir. Ookinet’ in etrafındaki ince zar yırtılarak sporosistler serbest hale gelir ki bu ara konukçuda olur. Örnek olarak omurgalıların alyuvarında parazit olarak yaşayan ve malaria denen sıtma hastalığını oluşturan Plazmodium’ u verebiliriz. Plasmodium hayat devrinde hem konak hem de döl değiştirir. Yani eşeyli ve eşeysiz çoğalma birbirini takip eder. Bu üç evrede olur. Bu evrelerden biri olan gametogony, eşeyli üreme evresi gametositlerin insanda oluşması ile başlayıp Anofel cinsinden sivrisineğin dişilerinde zigotun oluşması ile sona erer. Eşeysiz üremenin sporogony evresi tamamen sivrisinekte geçer. Bu evre zigotun, barsak epiteli ve bağırsağı saran kasa yerleşmesi ile başlayıp, sporozoitlerin oluşup tükürük bezlerine geçmesi ile sona erer. Yine eşeysiz üremenin diğer bir evresi olan schizogony de insanın karaciğer çeperi hücrelerinde kan damarları çeperlerinde ve alyuvarlarının içinde geçer. 3. Sınıf: Ciliata Protozoonların en yüksek organizasyonlu sınıfını teşkil ederler. Hareket organelleri sillerdir. Makro ve mikronukleus olmak üzere iki tip nukleusları vardır. Vücut örtüleri pelikula şeklindedir. Genellikle bir hücre ağzına sahiptirler. Çoğalmaları genellikle ikiye bölünme şeklinde olur. Konjugasyon şeklinde eşeyli çoğalma da görülür. Heteretrof beslenme görülür. Genellikle tatlı sularda sesil olarak yaşarlar. En iyi bilinen örnek Paramecium (Terliksi hayvan)’ dur. 4. Sınıf: Sarcodina Morfolojik olarak Protozoa’ nın en ilkel yapıda olanlarıdır. Vücut yüzeyinde pelikula bulunmaz. En önemli özellikleri, organizmada hareketi ve besin almayı sağlayan yalancıayakların (pseudopod) bulunmasıdır. Üremelerinde eşeysiz çoğalma hakimdir. Bazılarında döl değişimi meydana gelir. Sorcodinler heteretrof hayvanlardır. Çoğu soliter ve serbest yaşar. Parazit olanları, koloni teşkil edenleri de vardır. En tipik örneği Amoeba (Amip)’ dir .