türkiye`de çevresel etki değerlendirme uygulamalarına

advertisement
TÜRKİYE’DE ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRME
(ÇED) UYGULAMALARINA ÇARPICI BİR ÖRNEK :
SAMSUN MOBİL (TERMİK) SANTRALLERİ
PROF. DR. GÜLFEM BAKAN
Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Çevre Mühendisliği Bölümü,
55139 Kurupelit/SAMSUN
Tel : 0.362.3121919/1214
Mail : gbakan@omu.edu.tr
TÜRKİYE’DE ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRME
UYGULAMALARINA ÇARPICI BİR ÖRNEK :
SAMSUN MOBİL (TERMİK) SANTRALLERİ
PROF. DR. GÜLFEM BAKAN
Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, 55139 Kurupelit/SAMSUN
Avrupa’nın ve gelişmiş ülkelerin çoktan terk ettiği en önemli çevre kirletici kaynakları
arasında yer alan termik santrallerin, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu az gelişmiş
ülkelere pazarlandığı bilinen bir gerçektir. Samsun’da hukuksal her türlü kazanca rağmen
kurulup işletilen mobil santrallerin ve kurulması planlanan termik santralin halkın yararına
olup olmadığı, bölgeye ve ilimize kazandıracakları, çevreye ve insan sağlığına zararlarının
çok iyi değerlendirilmesi gerekmektedir. Suyun, havanın, toprağın kirlenmesi, tarımsal
alanların azalması, kuraklık, hastalıklar ve ölümlere neden olan termik santral yatırımlarının
yerine yenilebilir enerji kaynaklarının tercih edilmeme nedenleri ve Çarşamba ovası gibi çok
değerli bir bölgede ne gibi çevresel etkiler yaratacağı detaylı olarak değerlendirilmelidir. Bu
değerlendirmeler ancak bilimsel temeli dayalı, kapsamlı “Çevresel etki değerlendirme “
uygulamalarıyla sağlanabilir. Türkiye’de ki uygulamalarda ise Samsun mobil santral
örneğinde olduğu gibi çok çarpıcı, hatalı uygulamalar mevcuttur.
Dünyanın gelişmiş ülkeleri 21.yy’da “Temiz Üretim- Sürdürülebilir Yaşam” için
çevresel projelerde “Kirlilik Kontrolü” yaklaşımı değil “Kirlilik Önleme” yaklaşımlarıyla
çalışırken; Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde de özellikle çevresel konuların; endüstriyel,
kentsel, tarımsal vb. etkinliklerin tasarımı aşamasında temel bir parametre olarak planlama
süreçlerine dahil edilmesi gerekmektedir. Buna karşılık, Türkiye’de hukuksal tüm kararları
hiçe sayarak; önce ÇED ‘den muaf tutup, endüstrinin kurulumunu sağlayıp; sonra işletmeye
hazır tesise göre hazırlanmış ÇED’e eşdeğer saydırılan, “Çevresel Durum Değerlendirme “
raporuyla hammaddesi çok kirli kabul edilen bir işletmeyi hayata geçirmek, yaşamı ve o
ortamda yaşayanları riske atmaktır.
GİRİŞ
Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED), belirli bir proje veya gelişmenin, çevre
üzerindeki önemli etkilerinin belirlendiği bir süreçtir. Bu süreç, kendi başına bir karar verme
süreci değildir; karar verme süreci ile birlikte gelişen ve onu destekleyen bir süreçtir. Yeni
proje ve gelişmelerin çevreye olabilecek sürekli veya geçici potansiyel etkilerinin sosyal
sonuçlarını ve alternatif çözümlerini de içine alacak şekilde analizi ve değerlendirilmesidir.
ÇED'in amacı; ekonomik ve sosyal gelişmeye engel olmaksızın, çevre değerlerini ekonomik
politikalar karşısında korumak, planlanan bir faaliyetin yol açabileceği bütün olumsuz
çevresel etkilerin önceden tespit edilip, gerekli tedbirlerin alınmasını sağlamaktır. ÇED’in
temel görevi, projelerle ve gelişmelerle ilgili karar vericilerin daha bütünsel, yani karara
etkiyecek birden fazla faktörü göz önüne alır bir şekilde daha sağlıklı karar vermelerini
2
sağlamak için, onlara projelerden kaynaklanabilecek çevresel etkileri net bir şekilde
göstermektir.
ÇED, projelerle ilgili bütün ilgili tarafların bir araya geldiği ve görüş, kaygı ve
önerilerini ortaya koyabildikleri demokratik ve şeffaf bir süreçtir. İlgili taraflar bu süreç
içerisinde ortaya koydukları teknik bilgi ve görüşlerle projenin en optimal şekilde gelişimine
katkı sağlarlar. Önerilen projeye getirilen çeşitli alternatiflerin ÇED çalışması kapsamında
incelenmesi, çevresel faydaları arttırırken, proje sahibinin maliyetlerini azaltabilecek başka
seçenekler de sunabilir. Halkın katılım süreci sayesinde, ilgili taraflar, proje sahibi ve kamu
kurum kuruluşları arasında güven duygusu oluşturur ve katılımcı yapısı sayesinde de ÇED
süreci, o ülkenin genel demokratik sürecine katkıda bulunur.
ÇED’in kazançları olarak, tasarım aşamasında ortaya çıkabilecek olumsuz durumları
önceden görerek, etkisiz hale getirmesi için gerekli tedbirleri ortaya koyması, olumsuz
etkilerin minimize edilmesini sağlamak, proje sahibi için maliyet-azaltıcı seçenekler
sunması, karar verme sürecine yönelik daha güvenilir, bütünsel ve işbirlikçi bir yaklaşım,
demokrasiye katkı sağlamak sayılabilir.
1969 yılında ABD’de yürürlüğe giren Ulusal Çevre Politikası Kanunu (National
Environmental Policy Act) kapsamında dünya ile tanışan ve gerek ABD, gerek AB ülkeleri,
gerekse diğer dünya ülkelerinde halen en etkin çevre yönetim aracı olarak yerini alan ÇED,
ülkemizde 7 Şubat 1993 tarihinden bu yana uygulanmaktadır. ÇED Yönetmeliği,
23.06.1997, 06.06.2002, 16.12.2003 ve son olarak 17.07.2008 tarihinde revize edilerek
bugünkü şeklini almıştır. Türkiye’de sağlam bir çevre yönetimi oluşturmanın esas temelini
ÇED sürecinin yasal, kurumsal ve teknik altyapı açısından güçlendirilmesi teşkil etmektedir.
1993’ten bugüne Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından 1599 adet ÇED kararı
alınmıştır ve bunlardan sadece 23 adetine “ ÇED OLUMSUZ” kararı verilmiş, diğer
1576 adetine ise “ ÇED OLUMLU “ kararı verilmiştir.
Aslında, “ ÇED olumlu / olumsuz “ kararı projenin gerçekleştirilmesi için gerek
ancak yeter şart değildir. Çünkü ÇED raporunda, sadece incelenen proje koşullarında
önerilen çevresel önlemler alınırsa, çevresel olumsuz etkilerin ne kadar giderilebileceği
projelendirilmektedir. Bu projenin gerçekleştirilip, gerçekleştirilmeyeceği kararı çevresel,
ekonomik ve sosyal perspektiflerin kesiştiği optimum faydaya göre verilmelidir. Ancak
ülkemizdeki ÇED uygulamalarında, eğer “ ÇED olumlu “ kararı alınırsa, proje uygulamaya
hemen alınabilmektedir. Ayrıca, “ ÇED gerekli” çalışmasının bir ileri ve özel durum
aşamasının da “ Stratejik Çevresel Değerlendirme “ gerekli olup, olmadığı kararının
alınması gereğidir.
Stratejik Çevresel Değerlendirme (SÇD), onaya tâbi plân ya da programın
onayından önce plânlama veya programlama sürecinin başlangıcından itibaren, çevresel
değerlerin plân veya programa entegre edilmesini sağlamak, plân ya da programın olası
çevresel etkilerini en aza indirmek ve karar vericilere yardımcı olmak üzere katılımcı bir
yaklaşımla stratejik çevresel değerlendirme raporunun hazırlanması, raporun kalite
kontrolünün yapılması, karar verme mekanizması içinde bu raporun göz önünde
bulundurulması ve plan veya programın onayından sonra gerekli bilgilendirmenin yapılması
ve izleme hususlarında yürütülecek çalışmaları içermektedir.
3
Samsun örneğinde olduğu gibi, özellikle mevcut kirlilik kaynakları var olan, konumu
işletmeleri açısından sakıncalı olan yeni tesislerin kurulmadan önce mutlaka ÇED
çalışmalarının ve ilgili yönetmeliklere tabi izinlerin alınması gerekmektedir. Bu kapsamda, bu
projelerin ÇED den muaf tutulması değil, özellikle bu tür bölgelerde kurulacak tesisler için
dünyada birçok gelişmiş ülkede kullanılmakta olan “Stratejik ÇED uygulamaları”nın
Türkiye’de de uygulanması gerekmektedir.
ENERJİ VE ÇEVRE
Enerji, üretiminden tüketimine kadar geçen tüm süreç içinde çevreye zarar
vermektedir. En yaygın olarak bilinen kirlenme türü petrol, kömür gibi yaygın olarak
kullanılan fosil yakıtlardan meydana gelen hava kirliliğidir. Enerji üretiminin ve dağıtımının
neden olduğu çevre etkileri ise; asit kirleticiler, sera etkisi, insan sağlığı ve emniyet sorunu,
partiküller, ağır metaller, afet olasılığı, atık sorunu, görüntü, gürültü ve ışık kirliliği,
radyasyon kirliliği, arazi gereksinimi olmak üzere sıralanabilir. Mevcut Enerji Üretim
Sistemlerinin Çevresel Etkileri Tablo 1 ‘de karşılaştırılmıştır.
Tablo 1. Mevcut Enerji Üretim Sistemlerinin Çevresel Etkileri
Yakıt
İklim Asit
Su
değişik. Yağmurları Kirliliği
Toprak
Kirliliği
Gürültü
Radyasyon
Petrol
X
X
X
X
X
-
Kömür
X
X
X
X
X
X
Doğalgaz
X
X
X
-
X
-
Nükleer
-
-
X
X
-
X
Hidrolik
X
-
X
X
-
-
Rüzgar
-
-
-
-
X
-
Güneş
-
-
-
-
-
-
Jeotermal
-
-
X
X
-
-
Dünyada çevre politikalarının ana hedefi, sürdürülebilir kalkınma ile birlikte çevrenin
korunması ve geliştirilmesi olarak belirlenmiştir. Çevre politikasının ana stratejisi, doğal
kaynakların yönetimi, insan sağlığı ve doğal dengenin korunması şartıyla sürdürülebilir bir
kalkınmanın sağlanması ve gelecek nesiller için doğal fiziksel ve sosyal bir çevrenin
bırakılması olarak belirlenmiştir.
Türkiye’de ise, 9. Kalkınma Planının 405. maddesinde 2007-2013 dönemine ilişkin
enerji sektöründe hedef olarak “Ekonomik kalkınmanın ve sosyal gelişmenin ihtiyaç
4
duyduğu enerjinin sürekli, güvenli ve asgari maliyetle temini temel amaçtır. Enerji
talebi karşılanırken çevresel zararların en alt düzeyde tutulması, enerjinin üretimden
nihai tüketime kadar her safhada en verimli ve tasarruflu şekilde kullanılması esastır.”
407. madde de ise “Arz güvenliğinin artırılması amacıyla birincil enerji kaynakları
bazında dengeli bir kaynak çeşitlendirilmesine orijin ülke farklılaştırılmasına
gidilecektir. Üretim sistemi içinde yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarının payının
azami ölçüde yükseltilmesi hedeflenecektir.” hükümleri yer almaktadır.
Elektrik santralleri, mevcut olan enerjiyi elektrik enerjisine dönüştüren tesislerdir.
Ticari olarak işletilmekte olan belli başlı santraller; Termik Santral, Hidroelektrik Santral,
Nükleer Santral ve Rüzgar Enerjisi Santralleridir. Mobil santraller, gezer ve yüzer santral
olarak da adlandırabileceğimiz gibi termik santraller sınıfına giren santraller olup tek farkı
kolaylıkla taşınabilir santraller olmalarıdır.
Ülkemizde ilk gezer tip mobil santral 1970’li yıllarda 1 MW gücünde motorin yakıtlı
gaz turbo jeneratör ünitelerinden oluşmuş halde Kıbrıs ve Gökçeada da hizmet vermişlerdir.
Öncelikle Güneydoğu Anadolu Bölgesinde, Van, Hakkari, Silopi ve İdil’de gündeme gelen
mobil santraller, 2000 yılından itibaren Ankara, Siirt, Mardin ve Isparta’da gündeme gelmiş,
aynı tarihlerde bir yandan da Van, Hakkari, Silopi ve İdil santrallerinin kapasite artırımına
karar verilmiştir. Yine aynı yıllarda, Kırıkkale’de, Batman’da, Finike’ de ve Kastamonu Cide’de kurulması için ihaleler yapılmıştır. Aynı yıl gündeme getirilen ancak ihaleleri iptal
edilen yüzer santralar de vardır: Trabzon-Yomra, Trabzon- Çarşıbaşı, Giresun – Bulancak,
Ordu-Ünye ve Mersin-Akkuyu. Kamuoyunun yoğun tepkisi nedeniyle tesis edilemeyen ya da
işletmeye alınamayan mobil santraller olmuştur. Türkiye’ de ihalesi yapılan ve işletmede olan
gezer santrallerin tamamı dizel jeneratör gruplarından oluşmakta ve ağır yakıt (6 numara fueloil) kullanılmaktadır.
Samsun’da bu süreçte, 2002-2003 yıllarında, yanlış çevresel yatırım olarak “ Mobil
Santral” örneğini yaşamış ve Bölge halkı, bu yatırımın hiçte “ sürdürülebilir bir kalkınma
modeli” olmadığını görmüş, hukuksal mücadele sonrasında ise sistemin çalıştırılması
durdurulabilmiştir. Ancak sözleşme gereği o günden bu güne devlet, işletmeye üretmedikleri
enerji karşılığı büyük paralar ödemiştir. Ödenen bu karşılıksız paraların büyüklüğü, yapılan
bir yanlış yatırım ile tekrar bir yanlış uygulama örneğini Samsun halkına yaşatmasına neden
olmuştur ve Samsun’da Eylül 2007 ‘de “ Mobil Santrali” tekrar işletmek üzere, hukuksal
sonuca rağmen, çevre yönetmeliklerinde yeni düzenlemeler yaparak ve mevcut sistemde
hiçbir değişiklik yapılmadan, Çevre Bakanlığı ve mahalli çevre kurulları tarafından kullanımı
çevre kirliliği yaratacağı nedeniyle yasaklanmış olan 6 no’lu Fuel oil ile tekrar çalıştırılmıştır.
Çevresel boyutta, işletmeyi aynen çalıştırılmak amacıyla, yeni ÇED yönetmeliğinin
yine geçici 6. maddesi uyarınca “ Çevresel Durum Değerlendirme” raporunun hazırlatılıp,
Çevre Bakanlığından olurunun alınması, 2002 ‘de yaşananlar ile bugün arasında hiçbir fark
olmadığını göstermektedir. Bu bağlamda, Samsun’un bilinçli tüm sivil toplum kuruluşları ve
ilgili meslek odalarını kapsayan “Çevresel Birliktelik Platformu “ tekrar oluşturulup,
hukuksal ve bilimsel mücadele sürdürülmüştür.
Sonuç olarak, iklim değişikliğinin, artan hava sıcaklıklarının, kuraklığın arkasına
sığınan yetkililer, bunlara bağlı enerji ihtiyacını ya da açığını gerekçe göstererek pahalı ve
kirli bir teknoloji olan mobil santralleri yeniden kamuoyunun gündemine taşımıştır. Aynı
5
günlerde, Samsun’un Tekkeköy beldesinde kurulması planlanan ve ÇED aşamasında olan
termik santral ve ardından gelecek yenileri ile şehrimizin yine büyük bir sorunu olarak
karşımıza çıkmıştır. Henüz mobil santral tartışmaları devam ederken bir de bunun üzerine
aynı bölgeye termik santral kurulacak olması bölgenin geleceği açısından soru işaretleri ile
dolu bir tartışma konusu olarak ilimizin gündemine gelmiştir. Termik santral kurulmasının
çevresel açıdan tüm dünyada yasaklanmasının öngörüldüğü bu günlerde, ülkemizin en verimli
topraklarına sahip bu alanlar; yanlış çevresel politikalar sonucu kirletilme ve yok olma
tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştır.
Termik santraller kapsamında, BORASCO Elektrik Üretim Sanayi ve Ticaret A.Ş.
(BORASCO) tarafından Samsun İli Çarşamba İlçesi sınırları içerisinde toplam kapasitesi
yaklaşık 899,37 MWm / 890 MWe
(2 ×445 MWe) olan bir enerji santralının kurulması
planlanmaktadır. Doğal gazın yakıt olarak kullanılacağı santralın bir yılda yaklaşık 7796
GWsaat elektrik üreteceği öngörülmektedir. Proje için öngörülen saha Samsun ili Çarşamba
ilçesi sınırları içindedir. Saha mevcut durumda BOTAŞ’ın Mavi Akım Projesi kapsamında
kullandığı yüzey tesislerinin hemen yanında yer almaktadır. Ayrıca, bunun yanında, bölgede
ithal kömürle çalışacak başka termik santrallerin çalışmaları da devam etmektedir.
Avrupa’nın ve gelişmiş ülkelerin çoktan terk ettiği en önemli çevre kirletici kaynakları
arasında yer alan termik santrallerin, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu az gelişmiş
ülkelere pazarlandığı bilinen bir gerçektir. Kurulması düşünülen termik santralin halkın
yararına olup olmadığı, bölgeye ve ilimize kazandıracakları, çevreye ve insan sağlığına
zararlarının çok iyi değerlendirilmesi gerekmektedir. Suyun, havanın, toprağın kirlenmesi,
tarımsal alanların azalması, kuraklık, hastalıklar ve ölümlere neden olan termik santral
yatırımlarının yerine yenilebilir enerji kaynaklarının tercih edilmeme nedenleri ve kurulması
düşünülen termik santralin Çarşamba ovası gibi çok değerli bir bölgede ne gibi çevresel
etkiler yaratacağı detaylı olarak değerlendirilmelidir.
Yatağan ve Afşin termik santrallerinin oluşturduğu çevresel problemler henüz
çözülememişken yeni bir termik santralin yeni bir çevre felaketi getireceği açıktır. Enerjide
plansız ve programsız alınan bu kararlar; tarım, turizm, ormancılık, ekolojik yaşam ve doğal
kaynakları yok etmekte dolaylı olarak bölgenin ekonomisini kalkındırmak yerine nüfusun göç
vermesine, yüksek bütçeli sağlık harcamaları, işgücü kaybı ve en kötüsü de insan hayatı ile
ödenecek sonuçları doğurabilmektedir.
Enerji santrallerinin Samsun’da kurulmaması gereği şu şekilde sıralanabilir:

Samsun ilinde yaklaşık 1300 MW kurulu güce sahip Hasan Uğurlu, Suat Uğurlu,
Altınkaya ve Derbent Hidroelektrik Santralleri, enerji ihtiyacı olmadığından tam kapasite ile
çalıştırılmamaktadır.

Mobil Santrallerin kurulduğu bölge sanayi bölgesi olup, Samsun Organize Sanayi
Bölgesinde irili ufaklı sanayi tesisleri yanında TÜGSAŞ ve KBİ Fabrikalarının yıllardır
yaptığı çevre kirliliğini artırmaktadır.

Santrallerden kaynaklanan olan kükürt dioksit ve azot oksit gazları Karadeniz
Bölgesinin nemli ve yağışlı bir bir bölge özelliği göstermesinden dolayı bölgede asit
yağışlarının artmasına neden olacak ve insan, ve çevre sağlığına daha çok olumsuz etkisi olur.

Bilindiği üzere Çarşamba Ovası Karadeniz ve İç Anadolu’ yu besleyen önemli bir
tarım alanıdır. Samsun ilinin geçim kaynağının % 70’i tarım ile, % 20 ticaret ile ve % 10’ da
sanayi ve endüstri kuruluşlarında çalışmaktadır.
6

Karadeniz’in Samsun doğusundaki bölümünde Petrol Ofisi ve Gübre Sanayinin
iskeleleri ile Samsun Kent Merkezi ve Organize atık sularının arıtılmadan denize
verilmesinden dolayı deniz kirliliği söz konusudur. Bunlar gibi kirletici maddeler içeren fueloilin kontrol dışı herhangi bir kaza, bağlantı hataları nedeniyle var olan deniz kirliliğine
olumsuz etkileri arttırır.
Ülkemizde termik santraller elektrik üretimi için maden kömürü, linyit, fuel-oil,
motorin, doğal gaz, sıvılaştırılmış gaz (LPG), nafta gibi fosil yakıtlar ve türevleri ile atıklar ve
jeotermal kaynaklar kullanılmaktadır. Fosil yakıtlar bitki ve hayvan maddesinin milyonlarca
yıl boyunca toprak altında ayrışmasından oluşan kömür, petrol, doğal gaz vb. gibi doğal
organik yakıtların tümüne verilen isimdir. Fosil yakıtlar; birikmiş güneş enerjisinin depo
edilmiş şeklidir. Genellikle kaya katmanlarının altında sıkışmış ve gömülmüş olarak bulunur.
Fuel-oil yanmasından dolayı oluşan emisyonlar, yakıtın sınıfına ve karışımına, kazanın
tipine ve büyüklüğüne, ateşleme ve uygulamalarına, cihazların korunmasına bağlıdır. Çünkü
damıtılmış ve artık petrollerin yanma karakteristikleri farklıdır, yanmalarıyla önemli farklı
emisyonlar üretilmektedir. Genelde kriter olarak, kirletici emisyonları kontrol edilemeyen
yanmadan kaynaklanmaktadır. Fuel-oilin yanması esnasında oluşan başlıca emisyonlar
partikül madde emisyonları, kükürt oksit emisyonları, azot oksit emisyonları, karbonmonoksit
emisyonları, organik bileşikleri, iz element emisyonları ve sera gazlarıdır.
TERMİK SANTRALLERİNİN ÇEVRESEL ETKİLERİ
Termik santrallerinin çevresel etkileri şöyle sıralanabilir: Hava Kirliliği, Su Kirliliği,
Toprak Kirliliği, Canlılar üzerinde Yaptığı Etkiler.
Hava Kirliliği
• Termik santrallerin çalışması sonucu ortaya çıkan baca gazı (SO2, NOx) birçok
çevresel problemi de beraberinde getirmektedir. Kullanılan yakıta bağlı olarak değişen
oranlarda çıkan gaz ve partikül maddeler uzun zaman boyunca havada asılı kalmaları
nedeniyle bronşit, anfizeme, damar hastalıkları gibi hastalıkların yanında insan
ölümlerine de sebebiyet vermektedir.
• Termik santrallerin oluşturduğu hava kirliliği sadece havayı soluyan canlılara değil,
orman ve geniş tarım arazilerine de olumsuz etkiler yapmaktadır. Bacadan çıkan
gazlar ve diğer maddelerin ürün verimlerine olumsuz etkileri görülmektedir.
• SO2 ve NOx gazları asit yağmurlarının oluşumunda birinci derecede sorumludurlar.
• Bacalardan atılan kükürt ve azot oksitler, rüzgarla birlikte ortalama 2-7 gün içerisinde
atmosfere ulaşırlar.
• Bu zaman süresi içinde bu kirleticiler atmosferdeki su partikülleri ve diğer bileşenlerle
tepkimeye girerek Sülfirik Asit ve Nitrik Asit’i oluştururlar. Atmosferde oluşan bu
asitler, yağmur ve kar ile yeryüzüne ulaşırlar.
• Böylece termik santrallerin bacalarında gazlar ikinci kez ve daha geniş bir bölgeye
etki etmiş olurlar.
• Termik santral küllerinin toplandığı alanda oluşan Radon gazı havaya ulaşmaktadır.
• Küllerin üzeri toprakla örtülse bile oluşan Radon gazı toprağın gözeneklerinden
geçerek havaya karışmakta, yaklaşık 4 gün içerisinde Polonyum’a ve aktif Kurşuna
dönüşebilmektedir.
7
•
Bu nedenle kül yığınları çevreye radyoaktif madde yaymaktadır. Bacadan atılan
maddelerin içerisinde en önemli olan radyoaktif madde Uranyum maddesidir.
Su Kirliliği
• Termik santrallerde soğutma, temizleme vb. işlemler için önemli miktarda su
kullanılmaktadır. Kullanılan bu suyun alıcı ortama deşarjı sonucu ortamdaki sıcaklık
dengesi bozulur. Sıcaklık canlılar için hayati önem taşıyan bir kavramdır ve sıcaklık
değişimlerinin canlı faaliyetleri üzerinde kısıtlayıcı hatta öldürücü etkisi vardır.
• Kullanılan soğutma sularının alıcı ortama verilmeden önce arıtılması sırasında (geçici
sertlik giderimi, çöktürme) kullanılan kimyasal maddeleri suyun verildiği ortamlarda
kirliliğe neden olmaktadır.
• Baca gazından çıkan maddelerin yarattığı asit yağmurları da yeryüzüne düşmeyle
beraber kirliliğe, bitki ve toprak yapısında değişime neden olabilmektedir.
• Uçucu küllerde bulunan Fe, Zn, Cu, Pb vb. ağır metaller yağmur sularıyla yıkanma
gibi durumlarla yer altı suyuna ve içme suyu kaynaklarına ulaşabilmektedir.
Toprak kirliliği
• Termik santrallerin hava ve su ortamlarında yarattığı etkiler toprak içinde geçerlidir.
Santralde kullanılan suların toprağa deşarjı, asit yağmurları, uçucu küllerin toprak
üzerinde birikmesi gibi bir çok kavram toprak kirliliğine ve dolaylı olarak verim
düşmesi ve ürün kalitesinin bozulmasına sebep olmaktadır.
• Santralden çıkan baca gazları bitki örtüsünün gelişimini yavaşlatır. Ürün kalitesi ve
ürün veriminin düşmesine neden olabilir.
• Toprak çoraklaşması, orman azalmasına sebep olabilir.
• Yapılan araştırmalar santral çevrseinde yaşayan insanlarda solunum yolu
rahatsızlıklarının diğer bölgeler göre daha çok olduğunu ortaya koymuştur.
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Sanayileşmenin hızla gelişmesi ile birlikte fosil yakıtların doğaya ve canlılara verdiği
zararlar etkisini göstermiş; kömür, doğalgaz ve petrolün yarattığı olumsuzluklar iklim
değişikliğine yol açarak dünya yaşamını tehdit etmeye başlamıştır. Bu tür yakıtların
yakılmasıyla açığa çıkan atık ve baca gazları insan sağlığına ve çevreye onarılmaz zararlar
vermekte; kanser ve diğer hastalıklara yol açmaktadır. Fosil yakıtlar ile çalışan santrallerin
küresel ısınmaya katkıları oldukça fazladır. Termik santraller büyük miktarda kömür
tüketmesine ve buna bağlı olarak atmosfere her yıl milyonlarca ton karbondioksit salınımı
yapmasına karşın, ürettiği elektrik enerjisinin yetersiz olduğu bilinmektedir. Bununla birlikte
enerji üretme amaçlı tasarlanan bu yapıların işletilmesi sırasında kullanılan soğutma suyunun
sıcak su olarak dışarıya verilmesi ile de kaynak ve çevresinde önemli ekolojik değişiklikler
meydana gelir. Ayrıca kül ve baca gazları yeraltı ve yerüstü sularının kirlenmesine neden olur.
Buna karşın günümüzde, temiz enerji kaynaklarından azami derecede yararlanmak için
güneş, rüzgar ve jeotermal enerji kaynaklarının kullanım kapasitelerini arttırma ve hidrolik
enerjinin daha büyük oranlarda kullanımını sağlayacak projeleri hayata geçirme, biyokütle
kaynaklarını geliştirerek enerji temininde kaynak çeşitliliğini sağlama, CO2 yakalama ve
depolama, yeni teknojiler, ormanlaştırma ve enerji verimliliğini sağlama konuları öncelikli
konular arasında yer almalıdır.
Oysa yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarımızın verimli kullanılmadığı ise ortadadır:
Ülkemiz, hidrolik potansiyelinin % 30'unu, kömürünün % 20'sini, jeotermal potansiyelinin %
8
3'ünü kullanmaktadır. Yenilenebilir enerji potansiyelinin ise (güneş, Su gücü, rüzgar,
jeotermal ve biyokütle) ise çok azı değerlendirilmektedir.
Dünyanın gelişmiş ülkeleri 21.yy’da “Temiz Üretim- Sürdürülebilir Yaşam” için
çevresel projelerde “Kirlilik Kontrolü” yaklaşımı değil “Kirlilik Önleme” yaklaşımlarıyla
çalışırken; Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde de özellikle çevresel konuların; endüstriyel,
kentsel, tarımsal vb. etkinliklerin tasarımı aşamasında temel bir parametre olarak “ Temiz
Üretim & Kirlilik Önleme “ yaklaşımının planlama süreçlerine dahil edilmesi
gerekmektedir.
Temiz üretim, üretim süreçlerine, ürünlere ve hizmetlere uygulanan önleyici ve
bütünleşik bir çevre stratejisinin sürekli ve düzenli uygulanmasından ibarettir. Temiz üretim,
doğal kaynakların daha verimli bir şekilde kullanılmasını, bu sırada oluşan atıkların ve
kirliliğin ve bunların insan sağlığına olan olası risklerinin azaltılmasını sağlar. Çevresel
problemleri üretim sürecinin sonunda değil üretim sürecinin kaynağında çözmeye çalışır.
Ülkemizin birçok bölgesinde, Samsun örneğinde olduğu gibi, büyümenin gerektirdiği
sanayi yatırımlarının daha planlama aşamasında, temiz üretim yapılabilecek seçeneklere
planlanması , örneğin enerji konusunda yerli ve yenilenebilir enerji kaynakları gibi ve yine
planlama aşamasında gereken konu ve konumlarda, Samsun Mobil Santral örneği gibi,
“ stratejik ÇED” çalışmalarının yürütülmesi gerekmektedir.
KAYNAKLAR
Bakan, G., Akdağ, Ö., Özkoç, H.B., ( 2003) “ Çevresel etki değerlendirilmesinin önemi ve
Samsun Mobil Santral Örneği “, IV. Türkiye Enerji Sempozyumu, TMMOB-EMO,
10-12 Aralık, Ankara, sy.379-390.
Cüce, H., Bakan, G., ( 2006) “ Temiz Üretim ve Sürdürülebilir Üretim Yaklaşımlarının
Değerlendirilmesi” V. Türkiye’de Çevre Kirlenmesi Öncelikleri Sempozyumu, Gebze
İleri teknoloji Enstitüsü Çevre Mühendisliği Bölümü, Gebze-Kocaeli.
Kotan, T., Bakan, G., ( 2007) “ Çeşitli endüstrilerde Temiz Üretim Uygulamaları ve
Performans Çalışmalarının Araştırılması “,7. Ulusal Çevre Mühendisliği Kongresi,
24-27 Ekim, İzmir.
Goncaloğlu B.İ. ,Ertürk F. , Ekdal A. (2000) “ Termik Santrallerle Nükleer Santrallerin
Çevresel Etkilerinin Değerlendirilmesi ” ÇevKor Dergisi Cilt: 9 Sayı:34.
Avcı S. ( 2005) “ Türkiye’de Termik Santraller ve Çevresel Etkileri” İ.Ü. Coğrafya Dergisi
sayı :13 , Safta:1-16.
TMMOB-ÇMO (2008) “ Çevre ve Enerji “, Çevre ve Mühendis, Sayı 29, ISSN 1307-3613.
TMMOB – ÇMO (2008) “ Termik Santraller “, ÇMO Samsun İl Temsil. Bülteni, Sayı 19.
9
Download