Aktör Analizi

advertisement
SURİYE’DEKİ İÇ ÇATIŞMALARIN ÇATIŞMA YÖNETİMİ PERSPEKTİFİNDEN
ANALİZİ
Altun Altun*
Özet
Suriye’de yaşanan çatışmalar Arap Baharı’nda yaşanan en fazla uluslararası nitelik kazanan
çatışma olmuştur Arap Baharı’nın Suriye’de de esmesiyle Suriye Krizi ortaya çıkmış ve kısa
zamanda Esad güçlerinin sivil halka sert müdahalesiyle bir silahlı çatışmaya dönüşmüştür.
Krizin ilk safhasında Esad ve diğerleri olarak iki ayrı kampa ayrılmış ve silahlı mücadeleye
girişilmiştir. Bu safhadayken bölge ülkeleri ellerinden geldiğince yapıcı rol oynamaya dikkat
etmiş ve Şam yönetiminin reform yapması için çağrıda bulunmuşlardır. Fakat Esad’ın muhalif
güçlere karşı silahlı mücadele girişmesi ve hatta sivil halk üzerinde kimyasal silah kullanması
bölgesel ve küresel aktörler tarafından dile getirilen barışçıl çözüm önerilerini ortadan
kaldırmıştır.
Bu çalışmada Suriye’deki mevcut çatışmanın durumu ile gelecek bazlı
muhtemel gelişmeler çatışma yönetimi analizine göre incelenecektir. çatışma yönetimi, silahlı
çatışmaların sona erdirilmesi ve kalıcı barışın tesisine yönelik belirli aşamalardan oluşan
yaklaşımlar geliştirmiştir. Sorunun tarihsel arka planı Suriye iç çatışmasının aktörleri ile
birlikte tanımlanmış, SWOT analizi ile aktörlerin güçlü ve zayıf yanları ile yine bu duruma
ilişkin fırsat ve tehdit konumları ele alınmıştır. Çözümsüzlüğün devamını sağlayan unsurları
vurgulayan bu çalışma olası çözüm önerileri de sunmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Suriye, Arap Baharı, Çatışma Yönetimi, Aktörler, Swot Analizi.
THE ANALYSIS OF INTERNAL CONFLICTS IN SYRIA FROM THE
PERSPECTIVE OF CONFLICT MANAGEMENT
Abstract
*
Öğr. Gör. , Hakkari Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü
İletişim: altunaltun6@hotmail.com , Hakkari Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, 30000, Hakkari
1
The conflicts lived in Syria became the conflicts that acquired the furthest international
qualification in Arab Spring. The Syria crisis arisen as a result of the blowing of Arab Spring
in Syria and it turned into an armed conflict in a short while by the harsh intervention of the
Esad Powers to the civil society. In the first phase of the crisis, Syria was separated into two
different camps as Esad and the others and armed struggle was begun accordingly. In this
phase, the countries of the region tried to play constructive role as best as they could and they
issued a call to the Government of Damascus for making reforms. However, the facts that
Esad began the armed struggle against the opposition forces and used the chemical weapons
even on the civil society removed the peaceful solution proposals uttered by the by regional
and global actors. In this study, the situation of the current conflict in Syria and the future
based some possible progress will be examined according to the analysis of conflict
management. The conflict management developed some approaches consist of certain stages
that are aimed at ending of the armed conflicts and establishment of lasting peace. The
historical background of the problem was identified with the actors of the internal conflicts of
Syria and the strengths and weaknesses of the actors and the locations of opportunities and
threats about this situation were evaluated by SWOT analysis. This study that emphasizes the
factors which provide continuance of insolubility presents the solution recommendations as
well.
Key Words: Syria, the Arab Spring, Conflict Management, Actors, Swot Analysis.
2
GİRİŞ
Çatışma yönetimi bir disiplin olarak barış çalışmalarından temelini alarak II. Dünya
Savaşı sonrası süreçte uluslararası ilişkiler sahasının bir alt dalı olarak ortaya çıkmıştır .
Çatışmanın genelde kavga, saldırganlık, stres, korku, dayılanma, kaybedenler-kazananlar gibi
kavramlarla özdeşleştirildiği söylenmektedir. Çatışmanın küresel ölçekte bir tanımının
olmadığı gibi kavram olarak ta tartışmalıdır. Çatışmanın genel bir tanımı yapılacak olursa;
Çatışma, siyasi, ekonomik, kültürel, inanç ve felsefi bir hedefe ulaşmak için karşılıklı bağımlı
olan örgütlü taraflarca kişi, grup, millet ve devletler gibi içsel ve çevresel potansiyel,algısal ya
da gerçek tehdit ya da engellere karşı verilen yoğunluk derecesi ve şiddet düzeyi farklılık arz
eden, gizli ya da açık bir mücadeleden oluşan geçici bir süreçtir.
Çatışma analizi, bir çatışmanın tarihsel arka planını, nedenleri, aktörleri ve barış
sürecini etkileyen dinamikleri anlama, planlama ve stratejiler geliştirmeden oluşan süreçlerin
sistematik bir şekilde incelenmesidir.
Çatışma analizleri farklı formatlarda olabilir. UNDP çatışma analizinde ana unsurlar
(1) Çatışmanın temel faktörlerinin analizi, (2) Aktör analizi, (3) barış için kapasite analizi (4)
eğilimler ve fırsatlar olarak belirlenmiştir. Stratejik-Diyalog Planın ana unsurları ise (1)
Sorunu tanımlama, (2) aktör analizi, (3) Stratejik hedef ve öneriler oluşturma sürecidir. Bu
tablo şeklinde gösterilecek olursa aşağıdaki gibidir.
Stratejik-Diyalog Planı Çerçeve Unsurları
A. Sorunu tanımlama
A.1. Arkaplan analizi
A.2 Çatışmanın mevcut durumu
A.3 Yönlendirici güçlerin etkisi
B. Aktör analizi
B.1 Aktör/koalisyon (SWOT) analizi
B.2. Karşılaştırmalı aktör analizi
C. Strateji oluşturma
C.1. Diyalogun stratejik hedefleri
C.2. Stratejik konu ve öneriler
D. Uygulama
D.1. Eylem planı
D.2. Ayrılan kaynaklar
D.3. İzleme süreci
3
Sorunu tanımlama da daha çok sorunu anlama, siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel
nedenleri, dinamik ve konuları üzerinde durulmaktadır. UNDP’ye göre çatışma çok boyutlu
bir fenomen olduğundan tek bir faktörle açıklanamaz. Bu nedenle neden ve sonuçları
açıklayabilmek için çatışmanın güvenlik, siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel boyutları
detaylıca incelenmelidir. Çatışma nedenleri, yapısal, siyasi ve yönetimi ekonomik ve sosyal,
çevresel, kültürel ve algısal şeklinde sıralanabilir.
Aktör analizinde, aktör çatışmaya katılan ya da ondan etkilenen kişi, grup ve
kurumları ifade eder. Aktör analizinde çatışmada yer alan tarafların yapıları, çıkarları,
ihtiyaçları, pozisyonları, zayıf ve güçlü yanları ile fırsatlar ve tehditler ve birbiriyle olan
ilişkileri incelenir. Çatışmaya taraflar ise doğrudan ya da dolaylı aktörler veya birincil ve
ikincil aktörler olarak sınıflandırılır. Aktörlerin SWOT analizi ise en çok üzerinde durulan
konulardandır. SWOT analizi öz sağlar.ellikle arabulucuya kısa sürede tarafları, önceliklerini,
çıkar ve ihtiyaçlarını daha net görmesi ve stratejik öneriler geliştirmesini sağlar.
Strateji oluşturmada ise üçüncü taraf olan arabulucu sorunu tanımlama ve swot
analizinden elde ettiği verileri dikkate alarak öncelikle barış planı için stratejik hedefler koyar
ve bu hedeflerine ulaşmak için stratejiler geliştirir.
Uygulama süreci ise çatışma analizi neticesinde elde edilebilecek bir barış projesinin
son safhasıdır. Eylem planı, ayrılan kaynaklar ve izleme sürecinden oluşmaktadır. (Bağcı,
2013:3-18).
Suriye’deki iç çatışmalar ülkede yaşanan insani trajediye rağmen hala çözüme
ulaşılamamış bir şekilde devam etmektedir. Sorunun çözülememesi küresel ve bölgesel
güçlerin Suriye’deki insani trajedi karşısındaki sessizliği, trajediyi sona erdirmek yerine çıkar
hesaplarıyla güç mücadelesine girmesi krizi çözümsüzlüğe mahkûm etmelerinden
kaynaklanmaktadır. Bu çalışmada, Suriye’deki iç çatışmalar tarihsel süreç içresinde aktörleri
ile birlikte tanımlanarak çatışma yönetimi perspektifinden incelenmeye çalışılacaktır.
SORUNU TANIMLAMA
Suriye, Arap Baharında istikrarsızlığın halen sürdüğü ülkelerden birisidir. Suriye,
Libya gibi diğer Arap devletlerinden oldukça farklı siyasi tavır gösteren, İran ile güçlü
ilişkileri olan ve İsrail karşıtı politikalar izleyen bir devlettir. Suriye, Şii azınlığın Sünni
çoğunluk üzerinde egemen olduğu ve baskıcı rejimin hüküm sürdüğü bir ülkedir. Baas
4
rejiminin baskıcı yönetimi ve katı devletçi idare şeklinden yıllardan beri Suriye halkına büyük
sıkıntılar yaşatmıştır. Esad yönetimi ülkede var olan katı Baas idari şekil ve yapısına rağmen
bu yönde reformlar yapacağı niyetini ortaya koymuşsa da bu yeterli görülmemiştir. Esad 40
yıldır süre giden olağanüstü hali kaldırmış, vatandaşlık hakları ve kimlikleri bulunmayanlara
haklarını iade etmiş ve diğer reformları gerçekleştirmek için adımlar atmaya başlamıştır.
Esad yönetiminin gerekli reformları yapmakta ve ülkeyi normalleştirme sürecine götürmekte
ihtiyatlı davranması ve Suriye Devleti’nin katı yapısından kaynaklanan olumsuzluklar halkta
memnuniyetsizlik yaratmıştır ve istikrarsızlık ortamı genişlemiştir.
Suriye’de ayaklanma, ekonomik temelli olmaktan ziyade, etnik ve mezhep mücadelesi
ile küresel güçlerin Suriye’de etkin olmak isteğinden kaynaklanmaktadır. Yönetimde olmayan
Sünni çoğunluğun bu hakkı elde etme mücadelesi Suriye’deki çatışmaların temelini
oluşturmaktadır. Suriye rejimlerinin ABD karşıtı niteliği, Batının muhalifleri desteklemesine
neden olmuştur. Suriye’de yaşanan çatışmalar Arap Baharı’nda yaşanan en fazla uluslararası
nitelik kazanan çatışma olmuştur.( Demir,2012:277).
Sorunun Doğası ve Tarihsel Arkaplanı
Suriye, petrol ve su zengini olmayan fakat bölge dengelerini gözeterek Arap dünyasında
önemli bir yeri olan ülkedir. Lübnan siyasetinde etkili olup, İsrail’in İran ile birlikte iki
düşmanından birisidir. Birbirlerini “stratejik ortak” olarak tanımlayan Şam ve Tahran,
Lübnan’da büyük ağırlığı olan Hizbullah’ın en büyük destekçileridir. Rusya’nın Akdeniz’deki
tek ussu olan Tartus’a ve büyük önem verdiği Lazkiye limanlarına ev sahipliği yapar. İki ülke
ilişkileri sadece siyasi değil, ticari ve askeri anlamda da güçlüdür. Nufusu 22 milyonu aşan,
bunun da yüzde 60’ı 30 yaş altında olan Suriye’de halkın yüzde 70’i Sünni, yüzde 12’si
Nusayri, yüzde 10’u Hristiyandır. (Doster,2013:24).
İç çatışmadan önce, Suriye ekonomisi petrol ve tarım sektörü üzerine kuruluydu.
Suriye petrollerinin üretimine ve gelirine ilişkin net rakamlar bilinmemekle birlikte üretimin
günde 500 bin varil civarında olduğu tahmin ediliyor. Bu üretimin önemli bir kısmı ihraç
ediliyor ve ülkenin gelirinin yüzde 40'ına yakın bir bölümünü karşılıyordu. Petrol gelirlerinin
önemli bir kısmı da halka dağıtılan şeker ve mazot gibi maddelerin sübvansiyonu için
kullanılıyordu. Suriye ayaklanmasıyla birlikte Batı ülkeleri Suriye'ye ekonomik yaptırım
uygulamaya başladı.
Ayaklanma öncesi, hızlı nüfus artışının da etkisiyle özellikle gençler arasında işsizlik
oranları % 20'lere yaklaşmıştı. Ayaklanmadan önce, ülkedeki kuraklık da tarım gelirlerini ve
5
köylülerin ekonomik durumunu olumsuz etkilemişti. Beşşar Esad döneminde bazı
özelleştirme denemeleri olmakla birlikte ekonomi devletçi bir yapıya sahipti. Turizm ve inşaat
gelişen sektörler arasındaydı. (Aljezeera,2014)
Tablo 1: Suriye’nin Sosyo-ekonomik Yapısı
Nüfusu
23,027,000
Yüzölçümü
185,000 km2
GSMH
59,147,033,452 $
Etnik yapı
77-83 Arap
% 7-8 Kürt
% 5-6 Türk
% 2 Ermeni
% 1 Çerkez
% 1 Diğer
(Ayrıca Suriye topraklarında Filistinli
mülteciler de
bulunmaktadır)
Başlıca dinî gruplar
% 74 Sünni
% 12 Nusayri
% 10 Hıristiyan
% 3 Dürzî
Kaynak: https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/sy.html
Tablo 2:Suriye’de Dinî Grupların Coğrafî Dağılımı
Kaynak: (SDE, 2012:5)
6
Birinci Dünya Savaşı sırasında yapılan Sykes-Picot antlaşmasıyla önce İngiltere’nin
hâkimiyetine verilmesi tasarlanan Suriye, Savaş’tan sonra İngiltere ve Fransa arasında yapılan
anlaşma bağlamında Fransa’ya devredilmiştir. Fransa, Milletler Cemiyeti döneminde
Suriye’de bir manda rejimi tesis etmiştir.
Suriye Mandası, Fransa’nın idaresine girmesiyle çeşitli etnik ve dini gruplara dayalı
devletlere ayrılmıştır. Şam Devleti, Halep Devleti, Nusayri merkezli Alevi Devleti, Dürzî
merkezli Jabal Durize, sonradan Türkiye Cumhuriyeti’ne katılan Hatay Cumhuriyeti ve
Lübnan Devleti olmak üzere 6 yapılı yönetim oluşturulmuştur. Ancak Fransa, 1937’de Şam
Devleti, Alevi Devleti, Halep Devleti ve Dürzi Devleti’ni tek bir yönetim altında
birleştirmiştir. Fakat bu duruma özellikle Nusayriler karşı çıkmışlar ve 1954’e kadar kendi
devletleri için mücadele etmişlerdir. 1941 tarihinde Fransa, kendi nüfuzu altında kalmak
şartıyla Suriye manda yönetimine kısmî bağımsızlık vermiştir. 1943 yılında yapılan
seçimlerde manda yönetimine karşı olan Şükrü el Kuvvetli, Suriye’nin ilk cumhurbaşkanı
olmuştur. Fransa, İkinci Büyük Savaş sürerken oluşan uluslararası dinamikler ve iç
politikadaki bir takım gelişmeler sebebiyle Savaş sona ererken Suriye’den çekilmiştir. Suriye,
1946’da Birleşmiş Milletler’e katılarak Suriye Arap Cumhuriyeti adını almıştır. 1958 yılında
Birleşik Arap Cumhuriyeti adı altında Mısır’la birleşen ülke, 1961 yılında yapılan bir darbe
ile birlikten ayrılmış ve bağımsız Suriye Arap Cumhuriyeti kurulmuştur. Ülkede her zaman
etkin bir güç olan Baas partisinin’ de desteğiyle yapılan 1970 darbesinden sonra General
Hafız Esad cumhurbaşkanı seçilmiştir.(Sönmezoğlu,1996:410). 1971-2000 yılları arasında
Suriye Devlet Başkanı olan Hafız Esad Soğuk Savaş yılları boyunca SSCB doğrultusunda bir
dış politika benimsemiş; iç politikada da sıkı bir istihbarat rejimi oluşturarak farklı siyasal
hareketlerin yaşam alanını yok etmiştir. Özellikle 2 Şubat 1982 tarihinde gerçekleştirilen ve
20,000 civarında sivil insanın hayatını kaybettiği tahmin edilen Hama Katliamı, Hafız Esad
döneminin en tartışmalı ve kanlı müdahalesi olarak sonraki yıllarda da sıklıkla hatırlanmıştır.
Hafız Esad’ın 2000 yılında akciğer kanserinden ölümü sonrasında görevi oğlu Beşar Esad
almış ve 2000 yılında yapılan oylama ile Suriye Devlet Başkanı olmuştur.
2010 yılı sonu 2011 yılı başında Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki otoriter rejimlere
yönelik büyük bir öfke patlaması gerçekleşip bu patlama mevcut rejimlerin varlıklarını tehdit
eder hale dönüşünce, 2011 yılı Ocak ayında Wall Street Journal’a mülakat veren Suriye
Devlet Başkanı Beşar Esad bölgede reform ve değişime yönelik ciddi bir talep olduğunu fark
ettiğini ve bu talebi karşılamaya yönelik adımlar atacaklarını ifade etti. Mart 2011’de
Suriye’de reform talep eden gösteriler başladığında Suriye yönetimi bir yandan çok uzun bir
süredir yürürlükte olan reform yasasını yürürlükten kaldırırken, diğer taraftan göstericilere
7
yönelik sert tedbirler almak suretiyle protestoları bastırma yolunu tercih etti. 2011 HaziranTemmuz ayından itibaren kitle gösterilerinin yoğunluğunda yaşanan artış Suriye yönetiminin
de tepkisinin sertleşmesine sebep oldu. Beşar Esad konuşmasında olayları dış güçlere
bağlarken, Kaddafi’nin göstericileri “farelere” benzettiği konuşmasına benzer bir konuşma
konuşma yapmıştır. Esad konuşmasında göstericiler için kullandığı “Mikroplar gibi sürekli
orada burada ürüyorlar. Göstericiler mikrop gibi hem içimizde hem de dışımızdalar.
Komplolar, Suriye’yi sadece daha güçlü yapar sözleri muhalif halkın tepkisinin daha da
artmasına yol açmıştır. Dört ay sonra halkın karşısına bir kez daha çıkan Esad, 10 Ocak
2012’de yaptığı son konuşmasında istifa etmeyi düşünmediğini söylemiş ve Suriye halkının
kendisine desteğinin sürdüğünü ve yakın zamanda zafer ilan edeceklerini belirtmiştir. Suriyeli
güvenlik güçleri ağır makineli silahlar ve hatta tanklarla muhalif gösterilerin yoğunlaştığı
Hama, İdlib ve Humus gibi kentleri kuşatma altına aldı, katliama varan kasıtlı öldürme
olayları yaşandı. (Ulutaş&bölme,2012:14).
Suriye’de gösteriler ve gösterilere sert müdahale devam ederken BM Güvenlik Konseyi
Suriye’ye yönelik karar alabilmek için toplandı ancak Rusya ve Çin’in vetosu sebebiyle BM
Güvenlik Konseyi’nde bir karar alınamadı. Arap Birliği, Avrupa Birliği ve Türkiye, Suriye’ye
yönelik yaptırımlarını sertleştirdi. 2011 yılının son aylarında BM eski Genel Sekreteri Kofi
Annan’ın ismi Suriye yönetimiyle görüşme imkânının oluşması için öne çıkmaya başladı. BM
ve Arap Birliği Özel Temsilcisi olarak Suriye yönetimi ile görüşen Kofi Annan “Annan’ın 6
Madde Planı” olarak bilinen bir barış ve müzakere planı hazırladı. Annan Planı’nın maddeleri
şu şekildeydi:
- Suriye yönetimi, "halkın meşru istek ve kaygılarına yanıt vermek için başlatılacak olan ve
Suriyelilerin liderlik edeceği kapsamlı siyasi süreç" için Annan'la işbirliği içinde çalışmayı
taahhüt etmektedir.
- Suriye, çatışmaları durdurmayı ve insanların yaşadığı bölgelerde görülen askeri hareketliliği
ve ağır silahların kullanılmasını derhal durduracağını taahhüt eder. Bu adımlar atılırken
Suriye, şiddeti sonlandırmak için BM gözetimi altında Annan'la birlikte çalışacaktır. Annan,
muhalefetten de bütün çatışmaların sona erdirilmesi için benzer taahhütler beklemektedir.
- Suriye insani yardımın iletilmesi ve yaralıların tahliye edilmesi için günlük iki saatlik
"insani duraklama"yı kabul etmekte ve uygulamaktadır.
8
- Suriye "rastgele tutuklanan kişilerin serbest bırakılma hızını ve kapsamını" ve bu kişilerin
tutulduğu yerlerin bir listesini sunmayı taahhüt etmektedir.
- Suriye ülke genelinde gazeteciler için hareket özgürlüğünü sağlamayı ve "ayrımcı olmayan
bir vize politikası uygulamayı" taahhüt etmektedir.
- Suriye "yasalarca garantilenen çerçevede toplanma özgürlüğü ve barışçıl gösteri yapma
hakkına saygı duyacağını" taahhüt etmektedir.
Annan Planı çerçevesinde Suriye’ye bir uluslararası gözlemci misyonu ulaştı.
Gözlemci misyonunda görevli olanların sayısı BM tarafından daha sonra 300’e çıkarıldı. Bu
arada Suriye’de 1973’ten beri ilk kez çok partili seçim gerçekleştirildi. Yapılan anayasal
reformların ardından gerçekleştirilen ve muhalifler tarafından boykot edilen ilk seçimden,
Suriye sisteminde belirleyiciliğini sürdüren Baas Partisi’nin galip çıktığı açıklandı.
Uluslararası toplum, seçim sonuçlarını gerçekçi bulmadığını açıkladı. (Buçukçu, 2012:9).
ABD ve Rusya dışişleri bakanları Suriye’deki olaylar için ateşkes görüşmelerinde
bulunmuşlardır. 22 Ocak’ta Cenevre’de düzenlenecek görüşmelere Suriye Hükümeti’nin
Suriye Ulusal Konseyi’nin katılması öngörülmektedir. Uluslararası barış konferansı
niteliğindeki Cenevre-2, Haziran 2012'de İsviçre'nin Cenevre kentinde BM tarafından
desteklenen Suriye Eylem Grubunun yaptığı toplantının ardından yayımlanan Cenevre
Bildirisi'ni uygulamaya çalışacağı öngörülüyor. Bildiri, şiddete son verilmesi ve "karşılıklı
irade birliği temelinde" geçici bir hükümet kurulmasını, bu hükümette Esad rejiminde hizmet
veren görevlilerin ve muhalefetin birlikte yer almasını öngörmektedir. Geçtiğimiz Kasım
ayında Suriye'deki ana muhalif ittifak olan Ulusal Koalisyon, yardım kuruluşlarına kuşatma
altındaki bölgelere giriş izni verilmesini ve başta kadın ve çocuklar olmak üzere gözaltında
tutulanların serbest bırakılmasını şartıyla ikinci Cenevre görüşmelerine katılacağını bildirdi.
Ayrıca geçiş döneminde Esad’ın geçiş süresinde hiçbir rol almasını istemediklerini
açıklamıştır. Esad Yönetimi ise ilke olarak Cenevre-2 ye katılacağını, teröristlerle
görüşmeyeceğini ve Esad’ın gitmesini isteyen teklife sıcak bakmadığını söylemiştir. (BBC,
2013).
Muhalefet geçiş hükümetinde Devlet Başkanı Beşar Esad ve kendisine sadık siyasetçilerin yer
almaması gerektiğini savunması ve Hükümetin buna karşı çıkarak Esad'ın görevini
bırakmayacağını söylemesiyle Cenevre görüşmeleri çökmüştür.(BBC,2014).
9
ÇATIŞMANIN MEVCUT DURUMU
Bu savaş sonucu bütün ülke tahrip olmuştur. Ekonomi ve üretim durmuştur. Her gün evlerin,
binaların hatta ibadet yerlerinin bombalandığı bir yerde kim hangi hammadde, hangi sanayi
ile hangi üretimi gerçekleştirebilir tartışmalıdır. Suriye adeta bitirilme noktasına getirilmiştir.
Devlet ve devlet otoritesi kalmamıştır. Yüz binlerce kişi işini, aşını, evini, barkını, malını,
mülkünü, terk etmiştir. Suriye’de can güvenliği yoktur. Öte yandan silahlı devlet gücünün
karşısına yine silahlı muhalefet gücü çıkarılmıştır. Irak’ta olduğu gibi dünyada etkin bütün
istihbarat teşkilatlarının ajanlarının cirit attığı açık bir meydan haline getirilmiştir. Hizbullah,
El Nusra cephesi, El Kaide, Sebbiha gibi ne kadar terör örgütü varsa onlarda Suriye’yi
mesken tutmuştur. Bu kadar çok istihbarat örgütü ve bu kadar çok terör örgütünün bulunduğu
bir yerde istikrar ve barış beklemek çok gerçekçi bir yaklaşım olmayacaktır. Bu örgütler
istikrara değil karşı tarafa daha çok zarar verme ve daha büyük operasyonlar yapma gayreti
içindedirler.
Bütün bunlar Suriye’deki sorunu daha da çözülmez hale getirmektedir. Halihazırda Suriye’de
temel aktörler olarak muhalifler ve rejim savaşmaktadır, Hizbullah ve El kaide gibi örgütler
buna destek vermektedir. Savaş süresince iki tarafı da dengede tutma gayreti göze
çarpmaktadır. Savaşın bu kadar uzamasının nedeni çarpışan kuvvetler arasında yaklaşık güç
dengesinin bulunmasıdır. Bu dengeyi değiştirebilecek bir dış müdahale veya destek olmadığı
takdirde savaşın çok daha uzun sürmesi muhtemeldir. Bu yüzden savaş belirsiz bir süre daha
devam edecektir. (Yılmaz,2013: 12).
2011 yılının sonlarına doğru rejimin askeri operasyonları kırsal bölgelere yoğunlaştırması
sonucunda barışçıl protesto eylemleri giderek azaldı. ÖSO, Suriye’nin sanayi kenti olan ve
jeostratejik öneme sahip olan Halep kırsalını ele geçirdikten sonra bölgenin imkânlarından ve
kucaklayıcı zemininden yararlanan birçok silahlı tugay kurdu. Böylece halk ayaklanması
silahlı devrim halini alarak başta Türkiye’ye komşu olan kuzey bölgeleri olmak üzere çeşitli
bölgeler rejimin elinden alındı. Kuzeydeki Deraa kentinde oluşturulan ÖSO tugayları ise
Ürdün’e komşu olmaları avantajını kullanarak güneyde birçok bölgeyi ele geçirdi. Ancak
özellikle güney komşu Ürdün tarafından kontrol altında tutulan ÖSO tugaylarının sadece 70
km uzaklıktaki başkent Şam’a ilerlemesine izin verilmedi. Hem devrimin sivil yönetimi
niteliğinde olan yerel konseylerin imkânlarının zayıf olması hem de devrimin siyasi liderliğini
üstlenen SUK ve daha sonra SMDK’nın sahanın dinamiğinden uzaklaşması, devrimin askeri
yapılarının kendi bağımsız karar mekanizmalarını oluşturmalarına sevk etti.
10
Irak Başbakanı Nuri El-Maliki’nin Esad rejimine sağladığı en büyük imkan, El-Kaide bağlantılı grupların Ebu Garip Hapishanesi’nden rahatça kaçmalarına göz yumması oldu. Bu
durum daha sonra IŞİD olarak bilinen El-Kaide ekolünün en uç grubunun Suriye’deki savaş
sahnesinde yerini alarak ÖSO’nun ilerlemesini frenlemesine sebep oldu. Bu örgüt ÖSO ve
diğer İslami devrimci tugayların karargahlarını hedef alarak ve komutanlara karşı suikastlar
düzenleyerek stratejik konumda olan ve enerji kaynaklarına hakim olan Rakka şehrini ele
geçirdi. Esed rejimi IŞİD’in varlığını uluslararası kamuoyunda öne sürdüğü komplo
teorilerine kanıt olarak kullanırken hızla yayılan devrimi bastırmaları için ekseriyeti Şii olan
çok uluslu paramiliter milislerin Suriye’ye girişini sağladı. Aynı zamanda ayrılıkçı politika
güden ve Kamışlı bölgesinde etkin olan PYD ile işbirliği yaptı. Böylece çabasını başkent
Şam’daki gücünü pekiştirmeye ayırıp Humus kentini kontrol altına alarak Şam’ı, kucaklayıcı
zemin bulduğu sahil bölgesine bağlama yoluna gitti.
Esad rejimi, devrimin başından beri Hizbullah, İran ve Rusya’dan gelen desteğin devamlılığını sağlayabilen, stratejik Şam, Humus ve sahil kısmını içine alan bölgeyi kontrol altında
tutmaya çalıştı. Rakka’da IŞİD’ın, Haseki’de PYD’nin, Halep’te İslami Cephe ile Mücahidler
Ordusu’nun, İdlip’te Suriye Devrimciler Cephesi’nin, Hama kırsalında Hazm Hareketi’nin ve
Güney’de çeşitli tugayların kontrolündeki, sınırı olmayan ve kantonvari bir yapıya dönen
bölgeleri ele geçirme ümidini kestiği için mezkur hat dışındaki bölgelere göreceli olarak az
önem verdi.
Esad rejimi, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin bu de facto bölünme gölgesinde yapılmasına ısrar
etmek ile mevcut bölünmüşlüğü pekiştirerek ülkenin haritasını değiştirebilecek nitelikte yeni
bir durum yaratmak istemektedir. Cenevre süreci başarısızlığa uğradıktan sonra alternatifsiz
kalan uluslararası camia ise bu durumu kabullenmeye meyilli gözükmektedir. İsveçli
‘Humanitarian Dialogue’ gibi bazı Batılı STK’lar tarafından geliştirilen insiyatiflerin de bu
yönde olması dikkate değerdir. ‘Humanitarian Dialogue’ insiyatifi, karşıt gruplar tarafından
kontrol edilen bölgelerin karşılıklı olarak tanınıp ateşkes sağlanması ve her bölgenin kendi
yerel yönetimini seçip vatandaşların bölgeler arasında serbest dolaşım yapma imkanına
kavuşması fikrine dayanmaktadır. İngiltere Eski Başbakanı Tony Blair’in, Esad’in adaylığı
hakkında yaptığı yorum da çok ilgi çekicidir. (Bloomberg,2014).
Esed rejimi, etnik temizlik, tecavüz, tehcir ve işkence de dahil olmak üzere şiddet ve
hukuk ihlallerini tırmandırarak devam ettirmektedir. Bu durum Suriye’de en muhafazakar
tahminlere göre 200 bini aşkın can kaybı, 220 bin tutuklu, 85 bin kayıp ve Suriye’deki
11
demografik ve dini dağılım dengesini değiştirdiği düşünülen çoğu Sünni olan 9 milyon kişinin
göç etmesi şeklinde karşımıza çıkmaktadır.
Bölge siyaseti de Suriyeli muhalifleri zorlamakta ve insanlık dramını genişletmektedir.
Örneğin, Mısır’daki askeri yönetim Esad rejimi ile üst düzey diplomatik ilişkiler kurduktan
sonra Suriyeli mülteciler üzerinde baskı uygulayarak sınır dışı etme ve tutuklama yollarına
başvurmuştur. Ayrıca Suriyelilerin ülkeye girişlerine vize şartı koymuştur. Türkiye’nin
Suriyeli mültecileri konuk eden ülkeler listesinde uzun süre kalmasından sonra Lübnan ve
Ürdün’de ciddi ölçüde artması iki açıdan yorumlanabilir. Bir tarafta rejimin askeri
operasyonları Lübnan ve Ürdün sınırına doğru kayarken, Türkiye sınırında muhaliflerin saha
hakimiyetinin genişlemiş olmasıdır. (Bakeer, 2013:26).
Suriye’de Esad rejimi ile muhalif güçler arasındaki çatışmalar devam etmektedir. İki
taraf için de genel olarak bir başarıdan söz etmek mümkün değildir. Bu durumun temel
nedenlerine bakıldığında, Suriyeli muhaliflerin siyasi ve askeri yapısındaki bölünmüşlüğün
önüne geçilememesi, rejimin ordusundan ayrılan kişi sayısının fazla olmaması ilk bakışta
göze çarpmaktadır. Konu daha ayrıntılı incelendiğinde çatışmanın sürüncemede kalması üç
başlık altında açıklanabilir. Birinci başlık muhalefetin birliğini sağlayamaması ve muhalefet
içinde farklı odakların ortaya çıkması olarak kaydedilebilir. İkinci başlık kriz sürecinde El
Kaide bağlantılı silahlı grupların muhalefet çizgisinde ortaya çıkarak dünya kamuoyunda
ÖSO’ya olan güveni zedelemesi ve sonrasında da ÖSO’ya karşı savaşarak muhalefeti
zayıflatması şeklinde ifade edilebilir. Üçüncü başlık ise ülkenin kuzeyinde PYD’nin
PKK/KCK’nın hedefleri doğrultusunda hareket etmesi ve Esad rejimine dolaylı biçimde
destek olması şeklinde düşünülebilir.
Ekim 2011’de İstanbul’da ilan edilen Suriye Ulusal Konseyi (SUK), kendi içindeki
etnik, mezhepsel ve ideolojik ayrışmalardan dolayı yekpare bir siyasi yapı arz etmemektedir.
SUK, sürekli iç çatışma yaşaması nedeniyle uluslararası toplumun yeterince desteğini
kazanamamıştır. Bu sebeple Suriye muhalefeti, temsil kapsamını genişleterek Kasım 2012’de
Doha’da Suriye Muhalif ve Devrimci Ulusal Koalisyonu (SMDK) adı altında daha geniş bir
yapı tesis etmiştir. Ancak Suriye muhalefeti genişledikçe kendi içinde yeni muhalefet odakları
ortaya çıkmıştır. Özellikle 2013 yılında muhalefet içerisinde yer alan gruplar yalnızca Esad
rejimine karşı mücadele etmemiş, kendi içindeki bölünmeyle de uğraşmak zorunda kalmıştır.
Bu bölünmüşlük, muhalefetin askeri yapısına da yansımış, Özgür Suriye Ordusu’nda (ÖSO)
etnik, mezhepsel ve ideolojik anlamda ayrışmalar meydana gelmiştir. Neticede Suriye
muhalefeti, strateji ve hedef birlikteliğini ve ortak hareket kabiliyetini yitirmeye başlamış,
muhalefetin dağınıklığı iç savaştaki dengeleri Esad rejimi lehine değiştirmiştir. (Semin, 2014)
12
14 Mart 2016 tarihinde yapılan 3. Cenevre görüşmelerinden önce ise Rusya soruna askeri
anlamda dahil olmuştur ve özellikle muhalefete Halep bölgesinde saldırılara başladı. IŞID ile
mücadele kapsamında Suriye’de operasyonlara başlayan Rusya’nın SU 24 tipi uçağı Türkiye
tarafından hava sahasını ihlal etme nedeniyle 24 Kasım 2015 günü düşürülmüştür. Rus
makamları uçağın Suriye hava sahasında uçtuğunu Türk hava sahasını ihlal etmediğini iddia
etmişler ve Türkiye’den tazminat ve özür talep etmişlerdir. Türkiye bu talepleri reddetmiştir.
(Pravda.ru, 2015). Haziran 2012 yılında Suriye hava sahasına izinsiz girdiği gerekçesiyle
Türk savaş uçağının düşürülmesinden sonra Türkiye tavrını sertleştirmiş ve “angajman”
kurallarını değiştirdiğini açıklamıştı. Ak Parti döneminde siyaset,ekonomi ve ticarette altın
çağını
yaşayan
Türk-Rus
ilişkileri
uçak
kriziyle
sıkıntılı
bir
döneme
girmiştir.(Turkishny,2015).
Üçüncü Cenevre görüşmelerinin diğerlerinden en önemli farkı biraz daha net bir yol
haritası ve takvimle yola çıkılmış olmasıdır.Uluslararası Suriye Destek Grubu’nun 2015
Kasım ayında ortaya koyduğu yol haritasına göre, Ocak 2016 tarihinde görüşmeler
başlayacak, altı ay içinde bir geçiş hükümeti kurulacak ve on sekiz ay içinde ülkede seçimler
yapılacaktır. Üçüncü Cenevre görüşmelerinin birinci turundan sonra ülkede EL-Nusra ve
IŞİD’i dışarıda bırakan bir ateşkes 26 Şubat 2016’da ilan edilmesine rağmen muhalefet
ateşkesin gerçekten uygulanmadığını iddia etmiştir.(Aljazeera,2016) BM Suriye özel
temsilcisi Mistura, devam eden Cenevre görüşmelerinde ilerleme kaydedilmesini endişe verici
bulmuştur. Mistura siyasi geçiş konusunda ilerleme olmazsa çatışmaların durmayacağını ifade
etmiştir.(AA,2016)
Bu sonuçların yanı sıra Suriye krizini önemli kılan unsurlardan biri insani boyuttur.
Suriye’de resmi rakamlara göre 150 bine yakın kişi hayatını kaybetmiştir. 3 milyona yakın
Suriyeli ülke dışına göç etmek durumda kalmış, 6 milyona yakını evlerini terk ederek ülke
içinde güvenli bölgelere göç etmiştir. Dolayısıyla 10 milyon civarında Suriyeli iç savaştan
doğrudan etkilenmiştir. İç savaş öncesi toplam nüfusun yaklaşık 23 milyon olduğu
düşünülecek olursa, Mart 2016 itibarıyla nüfusun neredeyse yarıya yakını iç savaşın etkilerine
doğrudan maruz kalmıştır. Mültecilerin %75’inden fazlasını çocuk ve kadınlar oluşturmakta
ve büyük çoğunluğu kamplar dışında zor koşullar altında yaşamlarını sürdürmektedir.
Suriyeliler iyi bir yaşam sürmekten ziyade; güvenlik, beslenme, barınma, sağlık gibi temel
ihtiyaçlarını karşılama arayışındadır. Beş milyona yakın mültecinin büyük çoğunluğuna
Suriye’nin dört komşu ülkesi Türkiye, Lübnan, Ürdün ve Irak ev sahipliği yapmaktadır.
Ancak
mülteci
krizi
dört
ülkenin
kendi
başına
altından
kalkabileceği
boyutu
13
aşmıştır.(ORSAM,2014:7) Suriyeli mülteciler son bir yıldır daha iyi bir yaşam umuduyla
AB’ye gitmeye başlamıştır. AB’nin sınırlarını kapatmasına rağmen 1.200 bin mülteci AB’ye
ulaşmış durumdadır.(Aljeezera, 2016).
Tablo 3:Mülteci Sayısı
Kaynak: http://aljazeera.com.tr/haber/savasla-ayni-yastalar, 15.04.2016.
ÇATIŞMANIN TARAFLARI VE AKTÖR ANALİZİ
Bu savaşın klasik savaşlarda olduğu gibi tarafları vardır. Kısa zamanda devletin silahlı
kuvvetleri karşısında ağır silahlar hariç denge sağlayabilecek başka bir silahlı kuvvetler
meydana getirilmiştir. Bugün muhaliflerin sayısının yüz bini geçtiği ifade edilmektedir. Bu
oldukça önemli bir kuvvettir. Türkiye, Katar, Suudi Arabistan ve Libya muhalifleri
desteklemektedir. ABD ve diğer Batı ülkelerinin muhaliflere desteği ya çok kısıtlıdır veya
sözde kalmaktadır. Muhalifler ağır silahlara sahip değildir. Muhaliflerin elinde az da olsa ağır
silah bulunsaydı savaşın gidişatı çok daha farklı olurdu. Rejim kuvvetleri ise helikopter, uçak,
tank ve füze gibi ağır silahlara sahiptir. Kimyasal silahları mevcuttur. Bunlar muhalifler
14
ilerleme kaydettiğinde kullanıldığında savaşın gidişatını etkileyebilecek kuvvet çarpanları
olmaktadır. Rejim kuvvetleri Rusya, Çin ve İran tarafından desteklenmektedir. Bu ülkelerden
özellikle İran üzerinden rejim kuvvetlerine önemli miktarda silah, mühimmat ve lojistik
yardım yapıldığı bilinmektedir.(Yılmaz, 2013:8).
Birincil Aktörler
Esad Rejimi:
Esad, ülkenin kuzeyindeki Kürtleri yanına çekebilmek ve karşı kamptaki bölgesel
ülkelere karşı kullanabilmek için birtakım hamleler yaparak PKK / PYD örgütleri açık ve tam
destek vermeye başlamıştır Bir taraftan Kürt gruplarını yanına çekmeye çalışırken diğer
taraftan Hizbullah’ın iç savaşa müdahil olmasıyla kendisine karşı savaşan iç aktörlere karşı bu
iki unsuru denge unsuru olarak kullanma yoluna gitmiş ve iç muhalefeti zayıflatmaya
çalışmıştır.
Suriye Krizi’nde Hizbullah örgütü, Esad rejiminin yanında yer almış, Şii bölgeleri için
askeri koruma görevini üstlenmiş ve de Suriyeli Şii ve Nusayri grupları eğiterek silahlı
birimlere dönüştürmeye çabalamıştır. Bu durum Suriye’de mezhep ayrımını körüklemiş ve iç
muhalefet mezhepsel iki kanada göre bölünmüştür: Şiiler ve Sünniler. Hizbullah’ın Suriye
içinde aktif savaşa girmesiyle mezhepsel çatışmaya dönmüş ve iç aktörler birbirleriyle
mücadele içine girmişlerdir. Bu durum da komşu ülkeleri de içine alarak bölgesel bir çatışma
alanı oluşturmaya başlamıştır. Örneğin, Hizbullah örgütünün Suriye’ye girebilmesi için
Lübnan sınırını kullanması hasebiyle Özgür Suriye Ordusu’nun Hizbullahı geri püskürtmek
için Lübnan topraklarına ateş açmak durumunda kalmıştır. Bu durum Lübnan içinde bir
mezhepsel bölünmüşlüğe ve sonrasında silahlı bir çatışma riski oluşturacağı tahmin
edilmektedir. (Bakeer, 2013: 22-24).
Hizbullah İran’ın kum kentinde 1973 yılında Gaffari tarafından şah rejimini devirmek
için kurulmuştur ve Allah’ın Partisi anlamına gelmektedir. Manevi lideri Fadllalah olan
Hizbullah Lübnan’da iran benzeri bir İslam Devleti kurulması, Batılı emperyal güçlerin
Lübnan’ı terk etmesi ve Siyonist İsrail’e karşı mücadele temel hedefleri olmuştur. Suriye
olayları başladığında Lübnan tarafsız kalacağını söylemiştir. Hizbullah lideri ise Nasrallah ise
Suriye düşerse Kudüs’te düşer, biz bu savaşa gireceğiz ve kazanacağız demiştir. Hizbullah
İran Şiiliğine yakın bir çizgidedir. Suriye ise Hizbullah’a İran’dan gelen askeri, mali ve teknik
yardım için transit ülke konumundadır (Taşdemir, 31 Mayıs 2013). İran’ın Suriye içinde
Hizbullah’ı desteklemesi Suriye’de olayların Esad lehine dönmesini sağlamıştır.
15
Esad rejimini destekleyen ülkeler ise , Rusya, İran, Çin ve Irak’tır.
Rusya, Suriye’de diğer ayaklanmaların yaşandığı ülkelere göre daha aktif bir politika
izlemiştir. 2011 yılının ilk aylarında Tunus ve Mısır’da meydana gelen iktidar değişikliklerini
oldukça temkinli ve Batıyla uyumlu bir biçimde takip eden Moskova, olayların Libya ve
Suriye’ye sıçramasından sonra daha aktif bir politika izlemek zorunda kalmıştır.(Kartz,2012).
Bunda etkili olan unsurlar suriye’nin coğrafi önemi, Rusya’nın gerek silah satışları gerek
ticari gelirleri ve Ülkede bulunan Çerkez Diasporasıdır. Rusya Suriye’ye karşı BM
ambargosunu veto etmiş ve sorunu Esad’ın çözmesi gerektiğini savunmuştur. Rusya Libya
müdahalesinden sonra bu ülkedeki ticari karlarından mahrum kalmıştır. Suriye’de aynısını
yaşamak istememektedir. Rusya Suriye’ye karşı çok boyutlu bir politika izlemektedir.
Batı’nın Suriye politikalarına karşı Çin ile beraber hareket eden Rusya Akdeniz’deki tek
askeri limanını da kaybetmek istememektedir (SDE, Haziran 2012). ABD,
Esad’ın
Suriye’nin geleceğinde yeri olmadığını belirtirken, Rusya ise Esad ile ilgili kararı ancak
Suriye halkının vereceğini savunmaktadır.(Türkrus,2016).
Çin , başlangıçta Annan planına destek vermiş olumlu tepkiler almıştır. Fakat BM Güvenlik
Konseyinde ki üç defa çıkartılmaya çalışan Suriye’ye karşı yaptırımları veto etmiştir. Çin, bu
bu tavrının Suriye’de diplomatik çözüme yaklaştırdığını ifade etmiştir.Çin Suriye halkının
kendi işlerine kendisinin karışmasını istemektedir. Çin Suriye’ye yönelik askeri müdahale ve
zorla rejim değişikliğine karşıdır. Çin’in bu politikasının temelinde bir çok ekonomik, siyasi,
enerji ve jeopolitik etkenleri vardır. Suriye’deki ekonomik ve stratejik çıkarlarını
kaybetmekten korkan Rusya ve Çin ise Esad rejimini şiddetle savunmuştur. Çin, Suriye
krizinin yalnızca siyasi yoldan çözümünden yana olduğunu açıklamıştır.(CRİ, 2016)
İran ise Suriye ile rejim olarak değil fakat mezhepsel yakınlığa sahiptir. Suriye’de
ulusal çıkarları için Baas rejimini desteklemektedir. Baas rejimi Şiilerden oluşur ve Suriye’de
halkın büyük çoğunluğu Sünni denilebilir. Irak, Suriye ve Lübnan hattında Şii etkinliğini
sürdürmek için bu desteğini günden güne artırmıştır.
Muhalifler:
Suriye içindeki muhalif aktörlere baktığımızda Özgür Suriye Ordusu ve El Nusra,
İŞİD görmekteyiz. Suriyeli muhalefet uluslararası kamuoyunun desteğiyle bir araya gelerek
Suriye Ulusal Konseyi’ni kurdular ve tüm Esad karşıtları bu çatı altında toplandı. Suriye
Ulusal Konseyi’nin temsiliyeti hakkında bir takım anlaşmazlık mevcuttur uluslararası
kamuoyunda. Örneğin, Konsey’de Müslüman Kardeşler grubunun diğer kesimlere oranla
16
daha fazla temsil hakkı olduğu dile getirilmektedir. Yine, Washington’un Konsey’in Suriye’yi
kapsayıcı bir oranda temsil edemediğini, geniş katılımlı bir muhalif yapının kurulması ve de
Kürtlerin ve de Nusayrilerin de temsil edilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Dolayısıyla da 11
Kasım 2012 tarihinde tüm muhalefetin temsil edildiği Suriye Devrimi ve Muhalefet Güçleri
Ulusal Koalisyonu adı altında yeni bir çatı kurulmuş oldu. Böylelikle Suriye içindeki devrim
hareketleri %33, siyasi kitleler ise %45 nispetinde temsil edilme imkânına kavuşmuş oldu. Bu
Koalisyon Batı ülkeleri, Türkiye ve Körfez ülkeleri tarafından resmen tanınmıştır. Böylelikle
muhalif güçler Esad rejimini devirmek için hep beraber silahlı mücadele vermeyi taahhüt
etmişlerdir. (Sandıklı ve Semin, 2012: 10-11).
Suriye’de Esad karşıtı gruplardan önde geleni EL-Nusra ve Irak Şam İslam Devletidir.
El Nusra Irak’taki El Kaide’den doğmuştur. Grup izleyecekleri strateji Irak’ta belirlemiş ve
Esad karşıtı ayaklanmaların ortaya çıkmasıyla Suriye’ye dönmüştür. Suriye’de ve Doğu
Akdeniz’de İslam Devleti kurma amacında olan El Nusra ABD’nin terör listesindedir.
Suriye’nin kuzeyinde ve doğusunda Kürtler ve Özgür Suriye Ordusu’ndan bazı gruplarla
savaşıyorlar.Örgütün üyeleri içinde Kuzey Afrika ve Avrupa’dan gelenlerde var.
Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) ise El Kaide’nin Irak kolu Şam İslam Devleti’ne
dayanıyor. 2013 yılında El Nusra ile birleşme çağrısı yaptı fakat El Nusra kabul etmedi.
Grubun Amacı şeriat kanunlarının uygulanmasını sağlamaktır. Suriye’nin kuzeyinde Kürt
gruplarlarla çatışma içinde olan IŞİD , muhalif koalisyon grubunu Esad karşıtı mücadele
yerine kendi konumunu güçlendirecek şekilde davrandığı eleştirisini yapmıştır. Londra
merkezli Quilliam Vakfı uzmanlarına göre, Suriye'deki silahlı muhaliflerin yüzde 10'u cihat
savaşçısı ve Sünni olan bu gruplar Şiiler, Aleviler ve diğer azınlıklara karşı düşmanca
hareketlerinden dolayı Suriye’deki olaylar zaman zaman mezhep mücadelesi olarak
görülmektedir (www.bbc.co.uk. , 16 Ekim 2013). Türkiye’nin bu gruplara silah gönderdiği
ve desteklediği belirtilmektedir.
Muhalifleri destekleyen ülkeler ise, Türkiye, S.Arabistan, Ürdün, ABD, Katar,
AB,Fransa, İngiltere ve İsrail’dir.
Türkiye Suudi Arabistan Katar gibi ülkelerin içerden ve dışarıdan desteğiyle Suriye
içindeki muhalif gruplar desteklenmiştir. Arabistan ve Katar’ın muhaliflere para desteği
verdiği, Türkiye’nin ise muhalifleri askeri eğitim ve silah verdiği tartışmaları gündeme
gelmiştir. Türkiye ise Sığınmacılar sorunu, sınır güvenliği ve PKK / PYD, Suriye ile
ilişkilerin gerginleşmesi ve ekonomik ilişkilerin bozulması gibi açılardan etkilenmiştir.
17
Suriye’nin Bahar’ın domino etkisiyle düşeceği beklentisi hayal olmuştur. Rusya, İran, Çin
Suriye tarafında hareket etmektedirler. Esad’ın düşmemesi askeri operasyon seçeneğini
gündeme getirmiştir. Özellikle Esad’ın kimyasal silah kullanması durumu daha da
karmaşıklaştırmıştır. Muhalifler, başta Türkiye olmak üzere batılı güçler askeri seçeneği
gündeme getirmişler fakat Çin ve Rusya tarafından BM’de destek görmemiştir. Rusya
Suriye’ye desteğinin karşılığını gerek silah satımları gerek diğer anlaşmalarla stratejik avantaj
sağlayan bir ülkedir. Burada İran daha çok önem arz etmektedir. Çünkü İran Hizbullah
desteğiyle Esad’ın elini rahatlatmıştır.
ABD’nin Arap Baharı süresince izlediği dış politika aşırı ihtiyatlı, ön plana çıkmayan
olayları perde gerisinden izler bir tutumla düşük profil çizmiş ve kritik önemdeki güvenlik
sorunlarını bölgesel güçlere havale etmiştir. Libya’da inisiyatifi Fransa öncülüğündeki güçlere
bırakmış, Suriye’de ise Rusya gibi ülkelerin geliştirdiği çözümlere mahkûm olmuştur. Arap
Baharı’na hazırlıksız yakalan ABD’nin küresel gücünde ciddi aşınmalar olmakla birlikte,
bölgedeki değişimi ve demokratikleşme taleplerini destelemektedir. Fakat bütçesindeki
savunma yükünden ve kendi kamuoyunun tepkisinden dolayı yeni bir askeri çatışma içine
girmek istememektedir. Obama yeni savunma doktriniyle Amerika’nın odak noktasını Orta
Doğu’dan Asya Pasifiğe kaydırma kararı almıştır. Çünkü küresel gücünün rakibi olabilecek
Çin’i çevrelemesi gerekmektedir. Fakat en son Ukrayna krizinden sonra ABD Suriye ile daha
çok ilgileneceğinin işaretlerini vermektedir.
AB ‘nin politikalarının başat yöneticileri İngiltere, Fransa ve Almanya’nın
söylemlerinde benzerlikler bulunmaktadır. Hepsi de Esad’ı kınamakla yetinmişlerdir. Etkili
bir politika geliştirdikleri söylenemez. Yalnızca Fransa’nın Türkiye’nin önerdiği tampon
bölge ve NATO ile birlikte sınırlı bir Suriye operasyonuna sıcak bakmıştır.
Suriye’nin geleceğinden en fazla etkilenecek ülke olan İsrail ise tamamen nötr bir
politikada izlemektedir. Hizbullah örgütüne gideceğini tespit ettiği yardım kamyonları
bombaladığını fakat herhangi bir söylem veya tartışmaya girmeden Suriye Krizi’ni izlemekle
yetinmektedir( Ertuğrul, 2012: 1).
İkincil Aktörler
İkincil Aktörler, Katar, Ürdün ve Suudi Arabistan’dır. Katar ve Suudi Arabistan Esad rejimine
karşı muhalefeti desteklemektedir. Katar, Esad’a karşı uluslararası arenada destek aramış
fakat istediği başarıyı pek sağlayamamıştır. Arap Birliği’ni harekete geçiren Katar, Esad’ın
uygulamasını istediği bir plan hazırlatmış fakat Esad her ne kadar uymayı taahhüt etse de bir
18
türlü sivillere karşı silah kullanmayı bırakmamıştır. BM Güvelik Konseyi’nden Rusya ve
Çin’in muhalefeti hasebiyle Suriye’yi kınayan bir karar çıkartılamamıştır. Arap Birliği,
ekonomik ve siyasi yaptırımlar uygulamaya yoluna gitmiş hatta Arap Gücü’nün müdahale
etmesini istemiş fakat bunda da muvaffak olamamışlardır. Suudi Arabistan’a gelirsek,
Katar’ın izinden gitmektedir. Esad’a karşı muhalefeti ciddi anlamda desteklemektedir. Sebebi
de Suriye içindeki Selefi grupların güçlenmesini sağlamaktır. Suriye’deki olaylara Körfezdeki
Arap ülkeleri ise demokratik sebeplerden çok stratejik kaygılarla bakmaktadır. Zengin körfez
ülkeleri İran’dan büyük bir tehdit algılamaktadır. İran’ın bölgedeki Şiileri tahrik etmesi,
ideolojik farklılık ve nükleer çalışmaları bu tehdit algısında önemlidir.(SDE, a.g.e) Suriye
Krizi’nin Ürdün’e yansıması sadece demografik sorun ve ekonomik yük değildir. Bir de
bunun El-Kaide gibi radikal grupların Suriye’ye sızmak için Ürdün sınırını kullanması ve
Ürdün’de faaliyet göstermesidir. Suriye Krizinin ilk meydana geldiği yer Dera kenti Ürdün’ün
kuzeyinde ve başkente 75 km uzaklıktadır. Olayların başlamasıyla sığınmacılar ilk olarak
Ürdün’e sığınmışlardır. (Schenker,2013)
Koalisyon Aktörler
Benzer çıkarları olan benzer hedefleri olan aktörlerdir. Bu tür koalisyonlar tamamen
keskin çizgilerle ayrılmazlar. Konjonktürel durumlara göre değişkenlik gösterirler. Örneğin
Ukrayna krizine uyumlu olan ABD Rusya birlikteliği bu krizle birlikte BMGK’ dan Esad’e
çıkış geldi. ABD’nin “iyi muhalefeti” güçlendirme hedefi doğrultusunda aşması gereken
sorunlardan biri de Suudi Arabistan ve Katar arasında son dönemde yaşanan sorunlar. İki ülke
arasında Arap Baharı başladığından bu yana süren soğuk savaş, Mart ayı başında iyice su
yüzüne çıktı ve Suudi Arabistan,Birleşik Arap Emirlikler ive Bahreyn, Müslüman Kardeşleri
desteklediği, İslamcılarla müttefik olduğu ve Körfez İşbirliği Konseyi güvenlik anlaşmasına
uymadığı gerekçesiyle Katar’dan büyükelçilerini çekti. Sorunun temelinde Mısır ile birlikte
Suriye’de iki ülkenin farklı grupları destekliyor olması yatıyor. Suriye’de her iki ülke Esad
karşıtı cephede yer alsa da farklı muhalif grupları destekliyor. Ayrıca Suriye Ulusal
Koalisyonu’nu kontrol altına alma çabası çerçevesinde kendilerine yakın isimleri başa
geçirmeye çalışıyorlar. Suudi Arabistan yönetimi, kısa süre önce 8 örgütü resmi olarak “terör
örgütleri listesine aldığını açıkladı. Bu örgütler arasında Suriye’de rejime karşı savaşan El
Kaide bağlantılı IŞİD ile Nusra Cephesi’nin yanı sıra Müslüman Kardeşler Hareketi de
bulunuyor. Buna karşılık Katar hem Mısır hem de Suriye’de Müslüman Kardeşler Hareketi’ni
destekliyor. İki ülke ilişkilerinde yaşanan krizin Suriye’ye yansıması ise askeri ve siyasi
muhalefetin çok parçalı ve dağınık yapısının korunacak olması. Zira bu iki ülke, Suriye
19
muhalefetinin ana finansörleri konumunda. Suriye muhalefeti içinde fraksiyonlar arası
çatışmalar doğrudan Suudi Arabistan-Katar rekabetinin bir uzantısı şeklinde. Dolayısıyla
ilişkilerin bozulması ABD’nin tek ve bütüncül bir yapıya sahip Suriye askeri ve siyasi
muhalefeti yaratma stratejisinin önünde en önemli engellerden birini oluşturuyor. ABD
açısından ikinci sorun, özellikle Katar’dan muhaliflere yapılan yardımların bir kısmının
ABD’nin “makbul” saymadığı gruplara gidiyor olması. Suudi Arabistan ve Katar arasında
Suriye konusunda koordinasyon sağlanmadıkça bu durum devam edecek gibi gözüküyor.
ABD’nin Suriye politikasında ortaya çıkan değişim işaretleri kritik bir etki yaratmaktan uzak.
ABD, silahlı muhalefeti biraz olsun güçlendirerek rejimi masaya oturmaya zorlamaya
çalışıyor. Bu da iç savaşı askeri yolla kazanabileceğine inanan rejimin, siyasi çözümü kabul
edene kadar çatışmaların devam edeceği anlamına geliyor. ABD’nin politikasındaki değişim
sinyallerini, Suriye’ye yönelik yeni planı olarak görmekten ziyade, güç dengesini değiştirmek
ve İran yakınlaşması nedeniyle arasının açıldığı Suudi Arabistan ile Suriye üzerinden ilişkileri
onarmak çabası olarak okumak daha doğru olabilir (Orhan,2013:35).
Koalisyon Aktörler
RUSYA
ABD
S.ARABİSTAN TÜRKİYE
ÇİN
İNGİLTERE
KÖRFEZ
İRAN
FRANSA
ÜLKELER
İSRAİL
BAE
KATAR
Rusya, Çin ve İran’ın koalisyonları daha uzun sürelidir. Her üçü de Anti-Amerikan
kuşakta yer almaktadır. Körfez ülkeleri arsaındaki koalisyon ise İran’ın Körfez bölgesine
yayılma politikasından kaynaklanmaktadır. (Türkiye Savunma Sanayi Sektör Raporu 2011)
Çatışma Nedenleri
Yapısal
Siyasi ve
Ekonomik ve
Yönetim
Sosyal
Etnik ve dinsel
Zayıf ve otoriter
Devletçi
farklılıklar
devlet
ekonomi
Çevresel
Kültürel ve
Algısal
Kuraklık
Etnik ve dinsel
ayrımcılık
politikaları
Baskıcı dinsel
Hukukun
İşsizlik
Ötekini suçlayan
bir grubun
üstünlüğünün
oranlarının
hikayeler
olması
güçlü olmaması
yüksekliği
20
Komşu ve
Farklı olanı eşit
Toplumsal
bölgesel, küresel sözleşmenin
ülkelerin rolü
görmeme algısı
başarısızlığı
Aktör Analizi
Taraflar
Suriye Rejimi
SMDK
Güçlü Yanları
Zayıf Yanları
•
Rejimin yıkılmaması
•
Otoriter uygulamalar
•
Esad lehine durum
•
Halkına eziyet
•
Meşruiyet sırunu
•
Kendi içinde parçalı
•
Dış güçlerden parasal
ve
askeri
destek
bir görünüm
alması
(muhalefet içinde
muhalefet)
Rusya
ABD
•
Ekonomik ve askeri
•
Bağımsızlık
yanlısı
üstünlük
çok
•
Petrol gelirleri
nüfusa sahip olması
•
Uluslararası
•
meşruiyet
sayıda
enik
İnsan hakları
konusunda çifte
zihniyet
•
Rusya’nın
güçlenmesi
İngiltere
•
Uluslararası
•
meşruiyet
İnsan hakları
konusunda çifte
zihniyet
•
Rusya’nın
güçlenmesi
Fransa
•
Uluslararası
•
meşruiyet
İnsan
konusunda
hakları
çifte
zihniyet
•
Rusya’nın
güçlenmesi
21
Çin
•
Güçlenen ekonomi
•
Doğu
Türkistan
sorunu
İran
•
Şiilik
•
Teröre destek vermesi
S.Arabistan
•
Petrol gelirleri
•
Terörizme
destek
tepkilerine
maruz
kalması
Türkiye
Suriye’de
muhalif
grubun İstihbaratta eksiklik
desteklenmesi
Ezilen halkları savunması
Katar
Ürdün
ABD’den
silah
yardımı Müslüman
kardeşleri
alması
desteklemesi
ABD desteği
Suriye
krizinden
olumsuz
etkilenmesi
İsrail
Askeri olarak güçlü
Radikal
teröre
Batıdan sürekli destekli
kalabilecek olması
maruz
Aktör Analizi
Taraflar
Suriye Rejimi
Fırsatlar
•
Tehditler
Rejimin devamı
•
Ülkenin
bölünme
tehlikesi
•
Muhaliflerin
ülkelerden
dış
destek
alması
SMDK
•
•
Halktan
destek
•
Radikalizmin artması
•
Çatışmanın nüfusun
görmesi
yarısını mülteci
Dış güçlerden yardım
yapması
alması
•
Hareketin orijinal
köklerinden uzaklaşıp
el-kaide ile yakınlaşıp
cihad fikriyle
savaşması
22
Rusya
•
•
•
RF’nin dağılmasını
•
Arap Baharı
önlemek
•
ABD
Petrol ve boru
tarafından
çevrelenmek
hatlarında kontrolü
•
Tartus’u kaybetmek
sağlamak
•
Silah
Ortadoğu’da
satımından
mahrum kalmak
Ekonomik ve nükleer
gücü sağlamak
ABD
•
Batı
yanlısı
bir
•
Sorunun
enerji
güvenliğine
rejimin gelmesi
etki
etmesi
•
Radikal
hareketlerin
artması
İngiltere
•
Batı
yanlısı
bir
•
rejimin gelmesi
Fransa
•
Batı
yanlısı
Petrol
gelirlerinden
mahrum kalma
bir
•
Ortadoğu’da etkinliği
Rusya
rejimin gelmesi
ve
ABD’ye
kaptırma
Çin
•
Ekonomik gelirlerini
•
artırma
İran
S.Arabistan
•
Rejimini ihraç etme
•
Şii blok oluşturma
•
İran’a karşı etkinlik
ABD tarafından daha
çok çevrelenmek
•
Uluslararası sistemde
dışlanma
•
İran kaynaklı terör
gruplarının
kazanma
Arabistan’a
tehdit
olması
Türkiye
•
Ortadoğu’da etkin dış
•
Mülteci sorunu
politika
•
PYD’nin
Türkiye
içindeki Kürtlere kötü
örnek olması
Katar
•
S. Arabistan’la
•
Ekonomik kayıp
23
birlikte İran’a karşı
etkinlik arayışı Sünni
blok
•
Ürdün
Suriye’ye coğrafi
•
yakınlık
•
Terör örgütlerinin
geçiş yolu olması
Daha çok ABD
yardımı
•
İsrail
•
•
İsrail’in
Terör
örgütleri
bütünlüğünün
tarafından
saldırıya
sağlanması
uğrama riski
İşbirliği
ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Bu veriler ışığında Suriye’deki siyasi muhalefet, bölgesel dengelerin değişmeyeceğinin
garantisini almadan ve istikrarlı gelecek görmeden Suriye’de köklü değişikliğe müsaade
etmeyecek dış ülkelerin desteğine dayanan ve bu yolla kendilerini sahanın nabzından
uzaklaştıran durumlarını tekrar gözden geçirmelidir.
Muhaliflere spesifik silahların temin edilmesi, kısa sürede dengeleri muhalefet lehine
değiştirme ve Esad rejiminin Suriye’yi bölme senaryolarını boşa çıkarma potansiyeline
sahiptir. Suriye’de barışın tesis edilmesini ve Suriye’nin üniter yapısının korunmasını savunan
uluslararası aktörlerin bu seçeneği tekrar ve güçlü bir şekilde gündeme alması gerekmektedir
Uluslararası toplumun Rusya ve Çin’in vetosu sebebiyle BM Güvenlik Konseyi’nden
Suriye rejimine karşı karar almanın mümkün olmadığını dikkate almaları ve Suriye’deki insanı dramı durdurmak için BMGK dışındaki kurumları harekete geçirmesi gerekmektedir.
Tarafların demokrasi içinde şiddetten ve çatışmadan kaçınan yeni bir anlayış getirmesi
ve
çatışmanın
çözümü
için
dünyadaki
barış
örneklerinden
yararlanılması
gerekmektedir.(Ulutaş&Hoca,2014:33-34).
SONUÇ
Çatışma Suriyelileri aşan bir boyuta yükselmiştir. Yine bu andan itibaren meselenin
gidişatı ve safhalarını, büyük ölçüde iki tarafın destekçilerinin belirleyeceği anlaşılmıştır.
Esad rejimine diplomatik, askeri ve finansal açıdan destek çıkan İran ve Rusya bu süreçte
sorumluluklarını aralıksız ve belki de beklentileri de aşan bir şekilde yerine getirmiştir. Arap
24
Baharı bölgesel denklemde Sünni, Şii dengesinde yeni bir sürecin oluşmasının işaretlerini
vermektedir. İran Suriye denkleminden en karlı çıkan ülkelerden birisi olmuştur. Hizbullah,
Esad güçleriyle birlikte savaşmış ve Suriye muhaliflerinin etkinliğini azaltmıştır. PYD de
kazançlı çıkan aktörler arasındadır. İslam Dünyası ise hem olaylara karşı pasif tutumu hem de
El Kaide gibi gruplardan dolayı kayıpta olduğu söylenebilir. ABD, AB gibi küresel güçler ise
Rusya ve Çin’in izlediği Suriye politikaları karşısında imaj kaybı yaşamıştır.
Mevcut çözümsüzlük durumu her iki tarafı da farklı arayışlara itmektedir. Esad rejimi ülkenin
tamamına hükmetmemekten vazgeçip yönetilebilir bir Suriye’ye yakın durmaktadır. Mayıs
sonunda
yapılan
Cumhurbaşkanlığı
seçimlerine
muhaliflerin
katılmaması
ülkedeki
parçalanmış tabloyu sergilemektedir. Esad muhalifleri silah bıraktıramazken muhaliflerde
Esad’ı düşürememiştir. Her iki tarafın ve destekçilerinin sürdürülebilir adımlar atmaması
halinde Ortadoğu’nun kalbinde kan ve istikrarsızlık hüküm sürmeye devam edecektir.
KAYNAKÇA
“ABD ve Rusya Mutabakat Sağladı: Ağustos’a Kadar
http://www.turkrus.com/HaberDetay.aspx?id=195532/ , 15.04.2016
yeni
Suriye
Anayasası”,
(2016),
“Annan'ın altı maddelik Suriye planı”, (10 Nisan 2012), http://www.hurriyet.com.tr/planet/20311530.asp,
25.05.2014
Bağcı, Hüseyin, “Önsöz Yerine: Çatışma Analizi”, (2013) , Barışı Konuşmak, Nezir Akyeşilmen (ed.) , Ankara:
ODTÜ Yayıncıık.
Bakeer, Ali Hussein, (2013), “Hizbullah’ın Suriye’deki Askeri Operasyonları ve Olası Yansımaları”, USAK,
Analiz: 22.
Bakeer, Ali Hussein, (2014), Suriye’de Kâbusa Doğru? Suriye’nin İçinde Bulunduğu Kritik Durum ve Olası
Senaryolar, USAK RAPORLARI NO: 13-01, Şubat.
“Blair says Syria Peace Pointing to Transition with Assad”, www. bloomberg.com, 23 Nisan 2015.
Buçukçu, Öner, “Genel Bilgiler”, (2012), Suriye Krizinde Bölgesel Ve Küresel Aktörler, SDE.
“Cenevre Görüşmelerinde İlerleme Kaydedilmedi”, (2016), http://aa.com.tr/tr/dunya/cenevre-gorusmelerindeilerleme-kaydedilmedi/541318 , 15.04.2016
“Çin:
Suriye
Sorunu
Siyasi
Yollarla
Çözülmeli”,
http://turkish.cri.cn/781/2016/03/25/1s175097.htm?platform=hootsuite, 13.04.2016
(2016),
Demir, S. (2012) . Küresel Güvenlik Ortamının Analizi; Riskler, Aktörler, Beklentiler, Tedbirler. Erol, M. S. Ve
Efegil, E. (ed) ,Türk Dış Politikasında Güvenlik Arayışları İçinde (s.31-65) . Ankara: Barış.
Doster,Barış, , (2013) ,“Suriye Satrancındaki Son Dönüşümler”, Ortadoğu Analiz, Cil 5, Sayı 59, Kasım, 23-30.
“Dünden Bugüne Cenevre Görüşmeleri”,(2016), http://www.aljazeera.com.tr/interaktif/dunden-bugune-cenevregorusmeleri, 14.04.2016
Ertuğrul, Doğan, (2012), “Türkiye Dış Politikası İçin Bir Test: Suriye Krizi”, TESEV,
http://www.tesev.org.tr/assets/publications/file/Dogan_Ertugrul_TESEV_Suriye%20Krizi.pdf Erişim Tarihi:
01.06..2014.
25
Kartz, Mark N., “Russia and the Arap Spring” , (3 April 2012) , http://www.mei.edu/content/russia-and-arabspring , 12.03.2016
Orhan Oytun, (2013) “Suriye’de Denge Arayışları: ABD’nin Suriye Politikasında Ayar”, Cilt 6, sayı 12.
Sandıklı, Atilla ve Semin, Ali, (2012), “Bütün Boyutlarıyla Suriye Krizi ve Türkiye”, BİLGESAM, Rapor: 52,
İstanbul.
“Savaşla Aynı Yaştalar” (2016), http://aljazeera.com.tr/haber/savasla-ayni-yastalar , 15.04.2016
Schenker, David, (2013), “Jordan Bracing for More Spillover from Syria”, The Washington Institute,
http://www.washingtoninstitute.org/policy-analysis/view/jordan-bracing-for-more-spillover-from-syria,
28.05.2014
Semin Ali , (5 şubat 2014), Suriye Krizi, PYD ve 2. Cenevre Konferansı, http://www.bilgesam.org/incele/96/suriye-krizi--pyd-ve-2--cenevre-konferansi/#.U4uAg9iKDIU , 26.05.2014
“Suriye Barış Görüşmeleri Çöktü”, (16 Şubat 2014), http://www.turkishny.com/headline-news/2-headlinenews/144903-suriye-baris-gorusmeleri, 26.05.2014
Suriye'de
cihad
hareketi
Türkiye
için
tehdit
mi?,
http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/131009_turkiye_suriye_cihad.shtml, 29.05.2014
(2013)
,
Suriye Krizinde Bölgesel Ve Küresel Aktörler,(2012), (Ed.) Birol Akgün.SDE.
Suriye’ye Komşu ülkelerde Suriyeli Mültecilerin Durumu: Bulgular, Sonuçlar ve Öneriler, (Nisan 2014),
ORSAM Rapor No: 189
Sönmezoğlu, F. , (1996), Uluslararası İlişkiler Sözlüğü, İstanbul: DER Yayınları.
Syria - The World Factbook, https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/sy.html,
23.05.2014.
Taşdemir, F. , “Suriye İç Savaşı ve Hizbullah Desteği” , (2013) http://www.ankarastrateji.org/yazar/doc-drfatma-tasdemir/suriye-ic-savasi-ve-hizbullah-destegi/ , 24.05.2014
“Turkey Stobbornly Refuses to Pay for Downed Russian Jet”, http://www.pravdareport.com/news/world/16-122015/132879-turkey_downed_russian_jet-0/ , 20.12.2015.
“Türk Hava
Sahasını
İhlal
Eden
Rus
Uçağı
Türkmen Dağı
http://www.turkishny.com/headline-news/2-headline-news/196040 , 25.11.2015.
Yakınında
Düşürüldü”,
Türkiye Savunma Sanayi Sektör Raporu. (2011) . Ankara: Afşaroğlu Matbaası.
Ulutaş, Ufuk, Bölme Selin M. (Şubat, 2012) , Suriye’de Aktörler: Rejim, Muhalefet, Dini Yapı ve Medya,
SETA,Sayı:3.
Ulutaş Ufuk, Hoca Halid, ( Mayıs 2014) ,Suriye Devrim mi Bölünme mi ?, SETA, Sayı 95.
“Ülke profili: Suriye” ,(21 ocak 2014) , http://www.aljazeera.com.tr/ulke-profili/ulke-profili-suriye , 22.05.2014.
Yavuz Güçtürk, (2014), “İnsanlığın Kaybı: Suriye’deki İç Savaşın İnsan Hakları Boyutu”, SETA Rapor
Yılmaz, Halid,( Eylül 2013) , Suriye İç Savaşı Küresel Aktörler ve Kosova Modeli, ORSAM, Rapor no :166.
26
27
Download