SURİYE’DEKİ İÇ ÇATIŞMALARIN ÇATIŞMA YÖNETİMİ PERSPEKTİFİNDEN ANALİZİ Altun Altun* Özet Suriye’de yaşanan çatışmalar Arap Baharı’nda yaşanan en fazla uluslararası nitelik kazanan çatışma olmuştur Arap Baharı’nın Suriye’de de esmesiyle Suriye Krizi ortaya çıkmış ve kısa zamanda Esad güçlerinin sivil halka sert müdahalesiyle bir silahlı çatışmaya dönüşmüştür. Krizin ilk safhasında Esad ve diğerleri olarak iki ayrı kampa ayrılmış ve silahlı mücadeleye girişilmiştir. Bu safhadayken bölge ülkeleri ellerinden geldiğince yapıcı rol oynamaya dikkat etmiş ve Şam yönetiminin reform yapması için çağrıda bulunmuşlardır. Fakat Esad’ın muhalif güçlere karşı silahlı mücadele girişmesi ve hatta sivil halk üzerinde kimyasal silah kullanması bölgesel ve küresel aktörler tarafından dile getirilen barışçıl çözüm önerilerini ortadan kaldırmıştır. Bu çalışmada Suriye’deki mevcut çatışmanın durumu ile gelecek bazlı muhtemel gelişmeler çatışma yönetimi analizine göre incelenecektir. çatışma yönetimi, silahlı çatışmaların sona erdirilmesi ve kalıcı barışın tesisine yönelik belirli aşamalardan oluşan yaklaşımlar geliştirmiştir. Sorunun tarihsel arka planı Suriye iç çatışmasının aktörleri ile birlikte tanımlanmış, SWOT analizi ile aktörlerin güçlü ve zayıf yanları ile yine bu duruma ilişkin fırsat ve tehdit konumları ele alınmıştır. Çözümsüzlüğün devamını sağlayan unsurları vurgulayan bu çalışma olası çözüm önerileri de sunmaktadır. Anahtar Kelimeler: Suriye, Arap Baharı, Çatışma Yönetimi, Aktörler, Swot Analizi. THE ANALYSIS OF INTERNAL CONFLICTS IN SYRIA FROM THE PERSPECTIVE OF CONFLICT MANAGEMENT Abstract * Öğr. Gör. , Hakkari Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü İletişim: altunaltun6@hotmail.com , Hakkari Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, 30000, Hakkari 1 The conflicts lived in Syria became the conflicts that acquired the furthest international qualification in Arab Spring. The Syria crisis arisen as a result of the blowing of Arab Spring in Syria and it turned into an armed conflict in a short while by the harsh intervention of the Esad Powers to the civil society. In the first phase of the crisis, Syria was separated into two different camps as Esad and the others and armed struggle was begun accordingly. In this phase, the countries of the region tried to play constructive role as best as they could and they issued a call to the Government of Damascus for making reforms. However, the facts that Esad began the armed struggle against the opposition forces and used the chemical weapons even on the civil society removed the peaceful solution proposals uttered by the by regional and global actors. In this study, the situation of the current conflict in Syria and the future based some possible progress will be examined according to the analysis of conflict management. The conflict management developed some approaches consist of certain stages that are aimed at ending of the armed conflicts and establishment of lasting peace. The historical background of the problem was identified with the actors of the internal conflicts of Syria and the strengths and weaknesses of the actors and the locations of opportunities and threats about this situation were evaluated by SWOT analysis. This study that emphasizes the factors which provide continuance of insolubility presents the solution recommendations as well. Key Words: Syria, the Arab Spring, Conflict Management, Actors, Swot Analysis. 2 GİRİŞ Çatışma yönetimi bir disiplin olarak barış çalışmalarından temelini alarak II. Dünya Savaşı sonrası süreçte uluslararası ilişkiler sahasının bir alt dalı olarak ortaya çıkmıştır . Çatışmanın genelde kavga, saldırganlık, stres, korku, dayılanma, kaybedenler-kazananlar gibi kavramlarla özdeşleştirildiği söylenmektedir. Çatışmanın küresel ölçekte bir tanımının olmadığı gibi kavram olarak ta tartışmalıdır. Çatışmanın genel bir tanımı yapılacak olursa; Çatışma, siyasi, ekonomik, kültürel, inanç ve felsefi bir hedefe ulaşmak için karşılıklı bağımlı olan örgütlü taraflarca kişi, grup, millet ve devletler gibi içsel ve çevresel potansiyel,algısal ya da gerçek tehdit ya da engellere karşı verilen yoğunluk derecesi ve şiddet düzeyi farklılık arz eden, gizli ya da açık bir mücadeleden oluşan geçici bir süreçtir. Çatışma analizi, bir çatışmanın tarihsel arka planını, nedenleri, aktörleri ve barış sürecini etkileyen dinamikleri anlama, planlama ve stratejiler geliştirmeden oluşan süreçlerin sistematik bir şekilde incelenmesidir. Çatışma analizleri farklı formatlarda olabilir. UNDP çatışma analizinde ana unsurlar (1) Çatışmanın temel faktörlerinin analizi, (2) Aktör analizi, (3) barış için kapasite analizi (4) eğilimler ve fırsatlar olarak belirlenmiştir. Stratejik-Diyalog Planın ana unsurları ise (1) Sorunu tanımlama, (2) aktör analizi, (3) Stratejik hedef ve öneriler oluşturma sürecidir. Bu tablo şeklinde gösterilecek olursa aşağıdaki gibidir. Stratejik-Diyalog Planı Çerçeve Unsurları A. Sorunu tanımlama A.1. Arkaplan analizi A.2 Çatışmanın mevcut durumu A.3 Yönlendirici güçlerin etkisi B. Aktör analizi B.1 Aktör/koalisyon (SWOT) analizi B.2. Karşılaştırmalı aktör analizi C. Strateji oluşturma C.1. Diyalogun stratejik hedefleri C.2. Stratejik konu ve öneriler D. Uygulama D.1. Eylem planı D.2. Ayrılan kaynaklar D.3. İzleme süreci 3 Sorunu tanımlama da daha çok sorunu anlama, siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel nedenleri, dinamik ve konuları üzerinde durulmaktadır. UNDP’ye göre çatışma çok boyutlu bir fenomen olduğundan tek bir faktörle açıklanamaz. Bu nedenle neden ve sonuçları açıklayabilmek için çatışmanın güvenlik, siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel boyutları detaylıca incelenmelidir. Çatışma nedenleri, yapısal, siyasi ve yönetimi ekonomik ve sosyal, çevresel, kültürel ve algısal şeklinde sıralanabilir. Aktör analizinde, aktör çatışmaya katılan ya da ondan etkilenen kişi, grup ve kurumları ifade eder. Aktör analizinde çatışmada yer alan tarafların yapıları, çıkarları, ihtiyaçları, pozisyonları, zayıf ve güçlü yanları ile fırsatlar ve tehditler ve birbiriyle olan ilişkileri incelenir. Çatışmaya taraflar ise doğrudan ya da dolaylı aktörler veya birincil ve ikincil aktörler olarak sınıflandırılır. Aktörlerin SWOT analizi ise en çok üzerinde durulan konulardandır. SWOT analizi öz sağlar.ellikle arabulucuya kısa sürede tarafları, önceliklerini, çıkar ve ihtiyaçlarını daha net görmesi ve stratejik öneriler geliştirmesini sağlar. Strateji oluşturmada ise üçüncü taraf olan arabulucu sorunu tanımlama ve swot analizinden elde ettiği verileri dikkate alarak öncelikle barış planı için stratejik hedefler koyar ve bu hedeflerine ulaşmak için stratejiler geliştirir. Uygulama süreci ise çatışma analizi neticesinde elde edilebilecek bir barış projesinin son safhasıdır. Eylem planı, ayrılan kaynaklar ve izleme sürecinden oluşmaktadır. (Bağcı, 2013:3-18). Suriye’deki iç çatışmalar ülkede yaşanan insani trajediye rağmen hala çözüme ulaşılamamış bir şekilde devam etmektedir. Sorunun çözülememesi küresel ve bölgesel güçlerin Suriye’deki insani trajedi karşısındaki sessizliği, trajediyi sona erdirmek yerine çıkar hesaplarıyla güç mücadelesine girmesi krizi çözümsüzlüğe mahkûm etmelerinden kaynaklanmaktadır. Bu çalışmada, Suriye’deki iç çatışmalar tarihsel süreç içresinde aktörleri ile birlikte tanımlanarak çatışma yönetimi perspektifinden incelenmeye çalışılacaktır. SORUNU TANIMLAMA Suriye, Arap Baharında istikrarsızlığın halen sürdüğü ülkelerden birisidir. Suriye, Libya gibi diğer Arap devletlerinden oldukça farklı siyasi tavır gösteren, İran ile güçlü ilişkileri olan ve İsrail karşıtı politikalar izleyen bir devlettir. Suriye, Şii azınlığın Sünni çoğunluk üzerinde egemen olduğu ve baskıcı rejimin hüküm sürdüğü bir ülkedir. Baas 4 rejiminin baskıcı yönetimi ve katı devletçi idare şeklinden yıllardan beri Suriye halkına büyük sıkıntılar yaşatmıştır. Esad yönetimi ülkede var olan katı Baas idari şekil ve yapısına rağmen bu yönde reformlar yapacağı niyetini ortaya koymuşsa da bu yeterli görülmemiştir. Esad 40 yıldır süre giden olağanüstü hali kaldırmış, vatandaşlık hakları ve kimlikleri bulunmayanlara haklarını iade etmiş ve diğer reformları gerçekleştirmek için adımlar atmaya başlamıştır. Esad yönetiminin gerekli reformları yapmakta ve ülkeyi normalleştirme sürecine götürmekte ihtiyatlı davranması ve Suriye Devleti’nin katı yapısından kaynaklanan olumsuzluklar halkta memnuniyetsizlik yaratmıştır ve istikrarsızlık ortamı genişlemiştir. Suriye’de ayaklanma, ekonomik temelli olmaktan ziyade, etnik ve mezhep mücadelesi ile küresel güçlerin Suriye’de etkin olmak isteğinden kaynaklanmaktadır. Yönetimde olmayan Sünni çoğunluğun bu hakkı elde etme mücadelesi Suriye’deki çatışmaların temelini oluşturmaktadır. Suriye rejimlerinin ABD karşıtı niteliği, Batının muhalifleri desteklemesine neden olmuştur. Suriye’de yaşanan çatışmalar Arap Baharı’nda yaşanan en fazla uluslararası nitelik kazanan çatışma olmuştur.( Demir,2012:277). Sorunun Doğası ve Tarihsel Arkaplanı Suriye, petrol ve su zengini olmayan fakat bölge dengelerini gözeterek Arap dünyasında önemli bir yeri olan ülkedir. Lübnan siyasetinde etkili olup, İsrail’in İran ile birlikte iki düşmanından birisidir. Birbirlerini “stratejik ortak” olarak tanımlayan Şam ve Tahran, Lübnan’da büyük ağırlığı olan Hizbullah’ın en büyük destekçileridir. Rusya’nın Akdeniz’deki tek ussu olan Tartus’a ve büyük önem verdiği Lazkiye limanlarına ev sahipliği yapar. İki ülke ilişkileri sadece siyasi değil, ticari ve askeri anlamda da güçlüdür. Nufusu 22 milyonu aşan, bunun da yüzde 60’ı 30 yaş altında olan Suriye’de halkın yüzde 70’i Sünni, yüzde 12’si Nusayri, yüzde 10’u Hristiyandır. (Doster,2013:24). İç çatışmadan önce, Suriye ekonomisi petrol ve tarım sektörü üzerine kuruluydu. Suriye petrollerinin üretimine ve gelirine ilişkin net rakamlar bilinmemekle birlikte üretimin günde 500 bin varil civarında olduğu tahmin ediliyor. Bu üretimin önemli bir kısmı ihraç ediliyor ve ülkenin gelirinin yüzde 40'ına yakın bir bölümünü karşılıyordu. Petrol gelirlerinin önemli bir kısmı da halka dağıtılan şeker ve mazot gibi maddelerin sübvansiyonu için kullanılıyordu. Suriye ayaklanmasıyla birlikte Batı ülkeleri Suriye'ye ekonomik yaptırım uygulamaya başladı. Ayaklanma öncesi, hızlı nüfus artışının da etkisiyle özellikle gençler arasında işsizlik oranları % 20'lere yaklaşmıştı. Ayaklanmadan önce, ülkedeki kuraklık da tarım gelirlerini ve 5 köylülerin ekonomik durumunu olumsuz etkilemişti. Beşşar Esad döneminde bazı özelleştirme denemeleri olmakla birlikte ekonomi devletçi bir yapıya sahipti. Turizm ve inşaat gelişen sektörler arasındaydı. (Aljezeera,2014) Tablo 1: Suriye’nin Sosyo-ekonomik Yapısı Nüfusu 23,027,000 Yüzölçümü 185,000 km2 GSMH 59,147,033,452 $ Etnik yapı 77-83 Arap % 7-8 Kürt % 5-6 Türk % 2 Ermeni % 1 Çerkez % 1 Diğer (Ayrıca Suriye topraklarında Filistinli mülteciler de bulunmaktadır) Başlıca dinî gruplar % 74 Sünni % 12 Nusayri % 10 Hıristiyan % 3 Dürzî Kaynak: https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/sy.html Tablo 2:Suriye’de Dinî Grupların Coğrafî Dağılımı Kaynak: (SDE, 2012:5) 6 Birinci Dünya Savaşı sırasında yapılan Sykes-Picot antlaşmasıyla önce İngiltere’nin hâkimiyetine verilmesi tasarlanan Suriye, Savaş’tan sonra İngiltere ve Fransa arasında yapılan anlaşma bağlamında Fransa’ya devredilmiştir. Fransa, Milletler Cemiyeti döneminde Suriye’de bir manda rejimi tesis etmiştir. Suriye Mandası, Fransa’nın idaresine girmesiyle çeşitli etnik ve dini gruplara dayalı devletlere ayrılmıştır. Şam Devleti, Halep Devleti, Nusayri merkezli Alevi Devleti, Dürzî merkezli Jabal Durize, sonradan Türkiye Cumhuriyeti’ne katılan Hatay Cumhuriyeti ve Lübnan Devleti olmak üzere 6 yapılı yönetim oluşturulmuştur. Ancak Fransa, 1937’de Şam Devleti, Alevi Devleti, Halep Devleti ve Dürzi Devleti’ni tek bir yönetim altında birleştirmiştir. Fakat bu duruma özellikle Nusayriler karşı çıkmışlar ve 1954’e kadar kendi devletleri için mücadele etmişlerdir. 1941 tarihinde Fransa, kendi nüfuzu altında kalmak şartıyla Suriye manda yönetimine kısmî bağımsızlık vermiştir. 1943 yılında yapılan seçimlerde manda yönetimine karşı olan Şükrü el Kuvvetli, Suriye’nin ilk cumhurbaşkanı olmuştur. Fransa, İkinci Büyük Savaş sürerken oluşan uluslararası dinamikler ve iç politikadaki bir takım gelişmeler sebebiyle Savaş sona ererken Suriye’den çekilmiştir. Suriye, 1946’da Birleşmiş Milletler’e katılarak Suriye Arap Cumhuriyeti adını almıştır. 1958 yılında Birleşik Arap Cumhuriyeti adı altında Mısır’la birleşen ülke, 1961 yılında yapılan bir darbe ile birlikten ayrılmış ve bağımsız Suriye Arap Cumhuriyeti kurulmuştur. Ülkede her zaman etkin bir güç olan Baas partisinin’ de desteğiyle yapılan 1970 darbesinden sonra General Hafız Esad cumhurbaşkanı seçilmiştir.(Sönmezoğlu,1996:410). 1971-2000 yılları arasında Suriye Devlet Başkanı olan Hafız Esad Soğuk Savaş yılları boyunca SSCB doğrultusunda bir dış politika benimsemiş; iç politikada da sıkı bir istihbarat rejimi oluşturarak farklı siyasal hareketlerin yaşam alanını yok etmiştir. Özellikle 2 Şubat 1982 tarihinde gerçekleştirilen ve 20,000 civarında sivil insanın hayatını kaybettiği tahmin edilen Hama Katliamı, Hafız Esad döneminin en tartışmalı ve kanlı müdahalesi olarak sonraki yıllarda da sıklıkla hatırlanmıştır. Hafız Esad’ın 2000 yılında akciğer kanserinden ölümü sonrasında görevi oğlu Beşar Esad almış ve 2000 yılında yapılan oylama ile Suriye Devlet Başkanı olmuştur. 2010 yılı sonu 2011 yılı başında Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki otoriter rejimlere yönelik büyük bir öfke patlaması gerçekleşip bu patlama mevcut rejimlerin varlıklarını tehdit eder hale dönüşünce, 2011 yılı Ocak ayında Wall Street Journal’a mülakat veren Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad bölgede reform ve değişime yönelik ciddi bir talep olduğunu fark ettiğini ve bu talebi karşılamaya yönelik adımlar atacaklarını ifade etti. Mart 2011’de Suriye’de reform talep eden gösteriler başladığında Suriye yönetimi bir yandan çok uzun bir süredir yürürlükte olan reform yasasını yürürlükten kaldırırken, diğer taraftan göstericilere 7 yönelik sert tedbirler almak suretiyle protestoları bastırma yolunu tercih etti. 2011 HaziranTemmuz ayından itibaren kitle gösterilerinin yoğunluğunda yaşanan artış Suriye yönetiminin de tepkisinin sertleşmesine sebep oldu. Beşar Esad konuşmasında olayları dış güçlere bağlarken, Kaddafi’nin göstericileri “farelere” benzettiği konuşmasına benzer bir konuşma konuşma yapmıştır. Esad konuşmasında göstericiler için kullandığı “Mikroplar gibi sürekli orada burada ürüyorlar. Göstericiler mikrop gibi hem içimizde hem de dışımızdalar. Komplolar, Suriye’yi sadece daha güçlü yapar sözleri muhalif halkın tepkisinin daha da artmasına yol açmıştır. Dört ay sonra halkın karşısına bir kez daha çıkan Esad, 10 Ocak 2012’de yaptığı son konuşmasında istifa etmeyi düşünmediğini söylemiş ve Suriye halkının kendisine desteğinin sürdüğünü ve yakın zamanda zafer ilan edeceklerini belirtmiştir. Suriyeli güvenlik güçleri ağır makineli silahlar ve hatta tanklarla muhalif gösterilerin yoğunlaştığı Hama, İdlib ve Humus gibi kentleri kuşatma altına aldı, katliama varan kasıtlı öldürme olayları yaşandı. (Ulutaş&bölme,2012:14). Suriye’de gösteriler ve gösterilere sert müdahale devam ederken BM Güvenlik Konseyi Suriye’ye yönelik karar alabilmek için toplandı ancak Rusya ve Çin’in vetosu sebebiyle BM Güvenlik Konseyi’nde bir karar alınamadı. Arap Birliği, Avrupa Birliği ve Türkiye, Suriye’ye yönelik yaptırımlarını sertleştirdi. 2011 yılının son aylarında BM eski Genel Sekreteri Kofi Annan’ın ismi Suriye yönetimiyle görüşme imkânının oluşması için öne çıkmaya başladı. BM ve Arap Birliği Özel Temsilcisi olarak Suriye yönetimi ile görüşen Kofi Annan “Annan’ın 6 Madde Planı” olarak bilinen bir barış ve müzakere planı hazırladı. Annan Planı’nın maddeleri şu şekildeydi: - Suriye yönetimi, "halkın meşru istek ve kaygılarına yanıt vermek için başlatılacak olan ve Suriyelilerin liderlik edeceği kapsamlı siyasi süreç" için Annan'la işbirliği içinde çalışmayı taahhüt etmektedir. - Suriye, çatışmaları durdurmayı ve insanların yaşadığı bölgelerde görülen askeri hareketliliği ve ağır silahların kullanılmasını derhal durduracağını taahhüt eder. Bu adımlar atılırken Suriye, şiddeti sonlandırmak için BM gözetimi altında Annan'la birlikte çalışacaktır. Annan, muhalefetten de bütün çatışmaların sona erdirilmesi için benzer taahhütler beklemektedir. - Suriye insani yardımın iletilmesi ve yaralıların tahliye edilmesi için günlük iki saatlik "insani duraklama"yı kabul etmekte ve uygulamaktadır. 8 - Suriye "rastgele tutuklanan kişilerin serbest bırakılma hızını ve kapsamını" ve bu kişilerin tutulduğu yerlerin bir listesini sunmayı taahhüt etmektedir. - Suriye ülke genelinde gazeteciler için hareket özgürlüğünü sağlamayı ve "ayrımcı olmayan bir vize politikası uygulamayı" taahhüt etmektedir. - Suriye "yasalarca garantilenen çerçevede toplanma özgürlüğü ve barışçıl gösteri yapma hakkına saygı duyacağını" taahhüt etmektedir. Annan Planı çerçevesinde Suriye’ye bir uluslararası gözlemci misyonu ulaştı. Gözlemci misyonunda görevli olanların sayısı BM tarafından daha sonra 300’e çıkarıldı. Bu arada Suriye’de 1973’ten beri ilk kez çok partili seçim gerçekleştirildi. Yapılan anayasal reformların ardından gerçekleştirilen ve muhalifler tarafından boykot edilen ilk seçimden, Suriye sisteminde belirleyiciliğini sürdüren Baas Partisi’nin galip çıktığı açıklandı. Uluslararası toplum, seçim sonuçlarını gerçekçi bulmadığını açıkladı. (Buçukçu, 2012:9). ABD ve Rusya dışişleri bakanları Suriye’deki olaylar için ateşkes görüşmelerinde bulunmuşlardır. 22 Ocak’ta Cenevre’de düzenlenecek görüşmelere Suriye Hükümeti’nin Suriye Ulusal Konseyi’nin katılması öngörülmektedir. Uluslararası barış konferansı niteliğindeki Cenevre-2, Haziran 2012'de İsviçre'nin Cenevre kentinde BM tarafından desteklenen Suriye Eylem Grubunun yaptığı toplantının ardından yayımlanan Cenevre Bildirisi'ni uygulamaya çalışacağı öngörülüyor. Bildiri, şiddete son verilmesi ve "karşılıklı irade birliği temelinde" geçici bir hükümet kurulmasını, bu hükümette Esad rejiminde hizmet veren görevlilerin ve muhalefetin birlikte yer almasını öngörmektedir. Geçtiğimiz Kasım ayında Suriye'deki ana muhalif ittifak olan Ulusal Koalisyon, yardım kuruluşlarına kuşatma altındaki bölgelere giriş izni verilmesini ve başta kadın ve çocuklar olmak üzere gözaltında tutulanların serbest bırakılmasını şartıyla ikinci Cenevre görüşmelerine katılacağını bildirdi. Ayrıca geçiş döneminde Esad’ın geçiş süresinde hiçbir rol almasını istemediklerini açıklamıştır. Esad Yönetimi ise ilke olarak Cenevre-2 ye katılacağını, teröristlerle görüşmeyeceğini ve Esad’ın gitmesini isteyen teklife sıcak bakmadığını söylemiştir. (BBC, 2013). Muhalefet geçiş hükümetinde Devlet Başkanı Beşar Esad ve kendisine sadık siyasetçilerin yer almaması gerektiğini savunması ve Hükümetin buna karşı çıkarak Esad'ın görevini bırakmayacağını söylemesiyle Cenevre görüşmeleri çökmüştür.(BBC,2014). 9 ÇATIŞMANIN MEVCUT DURUMU Bu savaş sonucu bütün ülke tahrip olmuştur. Ekonomi ve üretim durmuştur. Her gün evlerin, binaların hatta ibadet yerlerinin bombalandığı bir yerde kim hangi hammadde, hangi sanayi ile hangi üretimi gerçekleştirebilir tartışmalıdır. Suriye adeta bitirilme noktasına getirilmiştir. Devlet ve devlet otoritesi kalmamıştır. Yüz binlerce kişi işini, aşını, evini, barkını, malını, mülkünü, terk etmiştir. Suriye’de can güvenliği yoktur. Öte yandan silahlı devlet gücünün karşısına yine silahlı muhalefet gücü çıkarılmıştır. Irak’ta olduğu gibi dünyada etkin bütün istihbarat teşkilatlarının ajanlarının cirit attığı açık bir meydan haline getirilmiştir. Hizbullah, El Nusra cephesi, El Kaide, Sebbiha gibi ne kadar terör örgütü varsa onlarda Suriye’yi mesken tutmuştur. Bu kadar çok istihbarat örgütü ve bu kadar çok terör örgütünün bulunduğu bir yerde istikrar ve barış beklemek çok gerçekçi bir yaklaşım olmayacaktır. Bu örgütler istikrara değil karşı tarafa daha çok zarar verme ve daha büyük operasyonlar yapma gayreti içindedirler. Bütün bunlar Suriye’deki sorunu daha da çözülmez hale getirmektedir. Halihazırda Suriye’de temel aktörler olarak muhalifler ve rejim savaşmaktadır, Hizbullah ve El kaide gibi örgütler buna destek vermektedir. Savaş süresince iki tarafı da dengede tutma gayreti göze çarpmaktadır. Savaşın bu kadar uzamasının nedeni çarpışan kuvvetler arasında yaklaşık güç dengesinin bulunmasıdır. Bu dengeyi değiştirebilecek bir dış müdahale veya destek olmadığı takdirde savaşın çok daha uzun sürmesi muhtemeldir. Bu yüzden savaş belirsiz bir süre daha devam edecektir. (Yılmaz,2013: 12). 2011 yılının sonlarına doğru rejimin askeri operasyonları kırsal bölgelere yoğunlaştırması sonucunda barışçıl protesto eylemleri giderek azaldı. ÖSO, Suriye’nin sanayi kenti olan ve jeostratejik öneme sahip olan Halep kırsalını ele geçirdikten sonra bölgenin imkânlarından ve kucaklayıcı zemininden yararlanan birçok silahlı tugay kurdu. Böylece halk ayaklanması silahlı devrim halini alarak başta Türkiye’ye komşu olan kuzey bölgeleri olmak üzere çeşitli bölgeler rejimin elinden alındı. Kuzeydeki Deraa kentinde oluşturulan ÖSO tugayları ise Ürdün’e komşu olmaları avantajını kullanarak güneyde birçok bölgeyi ele geçirdi. Ancak özellikle güney komşu Ürdün tarafından kontrol altında tutulan ÖSO tugaylarının sadece 70 km uzaklıktaki başkent Şam’a ilerlemesine izin verilmedi. Hem devrimin sivil yönetimi niteliğinde olan yerel konseylerin imkânlarının zayıf olması hem de devrimin siyasi liderliğini üstlenen SUK ve daha sonra SMDK’nın sahanın dinamiğinden uzaklaşması, devrimin askeri yapılarının kendi bağımsız karar mekanizmalarını oluşturmalarına sevk etti. 10 Irak Başbakanı Nuri El-Maliki’nin Esad rejimine sağladığı en büyük imkan, El-Kaide bağlantılı grupların Ebu Garip Hapishanesi’nden rahatça kaçmalarına göz yumması oldu. Bu durum daha sonra IŞİD olarak bilinen El-Kaide ekolünün en uç grubunun Suriye’deki savaş sahnesinde yerini alarak ÖSO’nun ilerlemesini frenlemesine sebep oldu. Bu örgüt ÖSO ve diğer İslami devrimci tugayların karargahlarını hedef alarak ve komutanlara karşı suikastlar düzenleyerek stratejik konumda olan ve enerji kaynaklarına hakim olan Rakka şehrini ele geçirdi. Esed rejimi IŞİD’in varlığını uluslararası kamuoyunda öne sürdüğü komplo teorilerine kanıt olarak kullanırken hızla yayılan devrimi bastırmaları için ekseriyeti Şii olan çok uluslu paramiliter milislerin Suriye’ye girişini sağladı. Aynı zamanda ayrılıkçı politika güden ve Kamışlı bölgesinde etkin olan PYD ile işbirliği yaptı. Böylece çabasını başkent Şam’daki gücünü pekiştirmeye ayırıp Humus kentini kontrol altına alarak Şam’ı, kucaklayıcı zemin bulduğu sahil bölgesine bağlama yoluna gitti. Esad rejimi, devrimin başından beri Hizbullah, İran ve Rusya’dan gelen desteğin devamlılığını sağlayabilen, stratejik Şam, Humus ve sahil kısmını içine alan bölgeyi kontrol altında tutmaya çalıştı. Rakka’da IŞİD’ın, Haseki’de PYD’nin, Halep’te İslami Cephe ile Mücahidler Ordusu’nun, İdlip’te Suriye Devrimciler Cephesi’nin, Hama kırsalında Hazm Hareketi’nin ve Güney’de çeşitli tugayların kontrolündeki, sınırı olmayan ve kantonvari bir yapıya dönen bölgeleri ele geçirme ümidini kestiği için mezkur hat dışındaki bölgelere göreceli olarak az önem verdi. Esad rejimi, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin bu de facto bölünme gölgesinde yapılmasına ısrar etmek ile mevcut bölünmüşlüğü pekiştirerek ülkenin haritasını değiştirebilecek nitelikte yeni bir durum yaratmak istemektedir. Cenevre süreci başarısızlığa uğradıktan sonra alternatifsiz kalan uluslararası camia ise bu durumu kabullenmeye meyilli gözükmektedir. İsveçli ‘Humanitarian Dialogue’ gibi bazı Batılı STK’lar tarafından geliştirilen insiyatiflerin de bu yönde olması dikkate değerdir. ‘Humanitarian Dialogue’ insiyatifi, karşıt gruplar tarafından kontrol edilen bölgelerin karşılıklı olarak tanınıp ateşkes sağlanması ve her bölgenin kendi yerel yönetimini seçip vatandaşların bölgeler arasında serbest dolaşım yapma imkanına kavuşması fikrine dayanmaktadır. İngiltere Eski Başbakanı Tony Blair’in, Esad’in adaylığı hakkında yaptığı yorum da çok ilgi çekicidir. (Bloomberg,2014). Esed rejimi, etnik temizlik, tecavüz, tehcir ve işkence de dahil olmak üzere şiddet ve hukuk ihlallerini tırmandırarak devam ettirmektedir. Bu durum Suriye’de en muhafazakar tahminlere göre 200 bini aşkın can kaybı, 220 bin tutuklu, 85 bin kayıp ve Suriye’deki 11 demografik ve dini dağılım dengesini değiştirdiği düşünülen çoğu Sünni olan 9 milyon kişinin göç etmesi şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Bölge siyaseti de Suriyeli muhalifleri zorlamakta ve insanlık dramını genişletmektedir. Örneğin, Mısır’daki askeri yönetim Esad rejimi ile üst düzey diplomatik ilişkiler kurduktan sonra Suriyeli mülteciler üzerinde baskı uygulayarak sınır dışı etme ve tutuklama yollarına başvurmuştur. Ayrıca Suriyelilerin ülkeye girişlerine vize şartı koymuştur. Türkiye’nin Suriyeli mültecileri konuk eden ülkeler listesinde uzun süre kalmasından sonra Lübnan ve Ürdün’de ciddi ölçüde artması iki açıdan yorumlanabilir. Bir tarafta rejimin askeri operasyonları Lübnan ve Ürdün sınırına doğru kayarken, Türkiye sınırında muhaliflerin saha hakimiyetinin genişlemiş olmasıdır. (Bakeer, 2013:26). Suriye’de Esad rejimi ile muhalif güçler arasındaki çatışmalar devam etmektedir. İki taraf için de genel olarak bir başarıdan söz etmek mümkün değildir. Bu durumun temel nedenlerine bakıldığında, Suriyeli muhaliflerin siyasi ve askeri yapısındaki bölünmüşlüğün önüne geçilememesi, rejimin ordusundan ayrılan kişi sayısının fazla olmaması ilk bakışta göze çarpmaktadır. Konu daha ayrıntılı incelendiğinde çatışmanın sürüncemede kalması üç başlık altında açıklanabilir. Birinci başlık muhalefetin birliğini sağlayamaması ve muhalefet içinde farklı odakların ortaya çıkması olarak kaydedilebilir. İkinci başlık kriz sürecinde El Kaide bağlantılı silahlı grupların muhalefet çizgisinde ortaya çıkarak dünya kamuoyunda ÖSO’ya olan güveni zedelemesi ve sonrasında da ÖSO’ya karşı savaşarak muhalefeti zayıflatması şeklinde ifade edilebilir. Üçüncü başlık ise ülkenin kuzeyinde PYD’nin PKK/KCK’nın hedefleri doğrultusunda hareket etmesi ve Esad rejimine dolaylı biçimde destek olması şeklinde düşünülebilir. Ekim 2011’de İstanbul’da ilan edilen Suriye Ulusal Konseyi (SUK), kendi içindeki etnik, mezhepsel ve ideolojik ayrışmalardan dolayı yekpare bir siyasi yapı arz etmemektedir. SUK, sürekli iç çatışma yaşaması nedeniyle uluslararası toplumun yeterince desteğini kazanamamıştır. Bu sebeple Suriye muhalefeti, temsil kapsamını genişleterek Kasım 2012’de Doha’da Suriye Muhalif ve Devrimci Ulusal Koalisyonu (SMDK) adı altında daha geniş bir yapı tesis etmiştir. Ancak Suriye muhalefeti genişledikçe kendi içinde yeni muhalefet odakları ortaya çıkmıştır. Özellikle 2013 yılında muhalefet içerisinde yer alan gruplar yalnızca Esad rejimine karşı mücadele etmemiş, kendi içindeki bölünmeyle de uğraşmak zorunda kalmıştır. Bu bölünmüşlük, muhalefetin askeri yapısına da yansımış, Özgür Suriye Ordusu’nda (ÖSO) etnik, mezhepsel ve ideolojik anlamda ayrışmalar meydana gelmiştir. Neticede Suriye muhalefeti, strateji ve hedef birlikteliğini ve ortak hareket kabiliyetini yitirmeye başlamış, muhalefetin dağınıklığı iç savaştaki dengeleri Esad rejimi lehine değiştirmiştir. (Semin, 2014) 12 14 Mart 2016 tarihinde yapılan 3. Cenevre görüşmelerinden önce ise Rusya soruna askeri anlamda dahil olmuştur ve özellikle muhalefete Halep bölgesinde saldırılara başladı. IŞID ile mücadele kapsamında Suriye’de operasyonlara başlayan Rusya’nın SU 24 tipi uçağı Türkiye tarafından hava sahasını ihlal etme nedeniyle 24 Kasım 2015 günü düşürülmüştür. Rus makamları uçağın Suriye hava sahasında uçtuğunu Türk hava sahasını ihlal etmediğini iddia etmişler ve Türkiye’den tazminat ve özür talep etmişlerdir. Türkiye bu talepleri reddetmiştir. (Pravda.ru, 2015). Haziran 2012 yılında Suriye hava sahasına izinsiz girdiği gerekçesiyle Türk savaş uçağının düşürülmesinden sonra Türkiye tavrını sertleştirmiş ve “angajman” kurallarını değiştirdiğini açıklamıştı. Ak Parti döneminde siyaset,ekonomi ve ticarette altın çağını yaşayan Türk-Rus ilişkileri uçak kriziyle sıkıntılı bir döneme girmiştir.(Turkishny,2015). Üçüncü Cenevre görüşmelerinin diğerlerinden en önemli farkı biraz daha net bir yol haritası ve takvimle yola çıkılmış olmasıdır.Uluslararası Suriye Destek Grubu’nun 2015 Kasım ayında ortaya koyduğu yol haritasına göre, Ocak 2016 tarihinde görüşmeler başlayacak, altı ay içinde bir geçiş hükümeti kurulacak ve on sekiz ay içinde ülkede seçimler yapılacaktır. Üçüncü Cenevre görüşmelerinin birinci turundan sonra ülkede EL-Nusra ve IŞİD’i dışarıda bırakan bir ateşkes 26 Şubat 2016’da ilan edilmesine rağmen muhalefet ateşkesin gerçekten uygulanmadığını iddia etmiştir.(Aljazeera,2016) BM Suriye özel temsilcisi Mistura, devam eden Cenevre görüşmelerinde ilerleme kaydedilmesini endişe verici bulmuştur. Mistura siyasi geçiş konusunda ilerleme olmazsa çatışmaların durmayacağını ifade etmiştir.(AA,2016) Bu sonuçların yanı sıra Suriye krizini önemli kılan unsurlardan biri insani boyuttur. Suriye’de resmi rakamlara göre 150 bine yakın kişi hayatını kaybetmiştir. 3 milyona yakın Suriyeli ülke dışına göç etmek durumda kalmış, 6 milyona yakını evlerini terk ederek ülke içinde güvenli bölgelere göç etmiştir. Dolayısıyla 10 milyon civarında Suriyeli iç savaştan doğrudan etkilenmiştir. İç savaş öncesi toplam nüfusun yaklaşık 23 milyon olduğu düşünülecek olursa, Mart 2016 itibarıyla nüfusun neredeyse yarıya yakını iç savaşın etkilerine doğrudan maruz kalmıştır. Mültecilerin %75’inden fazlasını çocuk ve kadınlar oluşturmakta ve büyük çoğunluğu kamplar dışında zor koşullar altında yaşamlarını sürdürmektedir. Suriyeliler iyi bir yaşam sürmekten ziyade; güvenlik, beslenme, barınma, sağlık gibi temel ihtiyaçlarını karşılama arayışındadır. Beş milyona yakın mültecinin büyük çoğunluğuna Suriye’nin dört komşu ülkesi Türkiye, Lübnan, Ürdün ve Irak ev sahipliği yapmaktadır. Ancak mülteci krizi dört ülkenin kendi başına altından kalkabileceği boyutu 13 aşmıştır.(ORSAM,2014:7) Suriyeli mülteciler son bir yıldır daha iyi bir yaşam umuduyla AB’ye gitmeye başlamıştır. AB’nin sınırlarını kapatmasına rağmen 1.200 bin mülteci AB’ye ulaşmış durumdadır.(Aljeezera, 2016). Tablo 3:Mülteci Sayısı Kaynak: http://aljazeera.com.tr/haber/savasla-ayni-yastalar, 15.04.2016. ÇATIŞMANIN TARAFLARI VE AKTÖR ANALİZİ Bu savaşın klasik savaşlarda olduğu gibi tarafları vardır. Kısa zamanda devletin silahlı kuvvetleri karşısında ağır silahlar hariç denge sağlayabilecek başka bir silahlı kuvvetler meydana getirilmiştir. Bugün muhaliflerin sayısının yüz bini geçtiği ifade edilmektedir. Bu oldukça önemli bir kuvvettir. Türkiye, Katar, Suudi Arabistan ve Libya muhalifleri desteklemektedir. ABD ve diğer Batı ülkelerinin muhaliflere desteği ya çok kısıtlıdır veya sözde kalmaktadır. Muhalifler ağır silahlara sahip değildir. Muhaliflerin elinde az da olsa ağır silah bulunsaydı savaşın gidişatı çok daha farklı olurdu. Rejim kuvvetleri ise helikopter, uçak, tank ve füze gibi ağır silahlara sahiptir. Kimyasal silahları mevcuttur. Bunlar muhalifler 14 ilerleme kaydettiğinde kullanıldığında savaşın gidişatını etkileyebilecek kuvvet çarpanları olmaktadır. Rejim kuvvetleri Rusya, Çin ve İran tarafından desteklenmektedir. Bu ülkelerden özellikle İran üzerinden rejim kuvvetlerine önemli miktarda silah, mühimmat ve lojistik yardım yapıldığı bilinmektedir.(Yılmaz, 2013:8). Birincil Aktörler Esad Rejimi: Esad, ülkenin kuzeyindeki Kürtleri yanına çekebilmek ve karşı kamptaki bölgesel ülkelere karşı kullanabilmek için birtakım hamleler yaparak PKK / PYD örgütleri açık ve tam destek vermeye başlamıştır Bir taraftan Kürt gruplarını yanına çekmeye çalışırken diğer taraftan Hizbullah’ın iç savaşa müdahil olmasıyla kendisine karşı savaşan iç aktörlere karşı bu iki unsuru denge unsuru olarak kullanma yoluna gitmiş ve iç muhalefeti zayıflatmaya çalışmıştır. Suriye Krizi’nde Hizbullah örgütü, Esad rejiminin yanında yer almış, Şii bölgeleri için askeri koruma görevini üstlenmiş ve de Suriyeli Şii ve Nusayri grupları eğiterek silahlı birimlere dönüştürmeye çabalamıştır. Bu durum Suriye’de mezhep ayrımını körüklemiş ve iç muhalefet mezhepsel iki kanada göre bölünmüştür: Şiiler ve Sünniler. Hizbullah’ın Suriye içinde aktif savaşa girmesiyle mezhepsel çatışmaya dönmüş ve iç aktörler birbirleriyle mücadele içine girmişlerdir. Bu durum da komşu ülkeleri de içine alarak bölgesel bir çatışma alanı oluşturmaya başlamıştır. Örneğin, Hizbullah örgütünün Suriye’ye girebilmesi için Lübnan sınırını kullanması hasebiyle Özgür Suriye Ordusu’nun Hizbullahı geri püskürtmek için Lübnan topraklarına ateş açmak durumunda kalmıştır. Bu durum Lübnan içinde bir mezhepsel bölünmüşlüğe ve sonrasında silahlı bir çatışma riski oluşturacağı tahmin edilmektedir. (Bakeer, 2013: 22-24). Hizbullah İran’ın kum kentinde 1973 yılında Gaffari tarafından şah rejimini devirmek için kurulmuştur ve Allah’ın Partisi anlamına gelmektedir. Manevi lideri Fadllalah olan Hizbullah Lübnan’da iran benzeri bir İslam Devleti kurulması, Batılı emperyal güçlerin Lübnan’ı terk etmesi ve Siyonist İsrail’e karşı mücadele temel hedefleri olmuştur. Suriye olayları başladığında Lübnan tarafsız kalacağını söylemiştir. Hizbullah lideri ise Nasrallah ise Suriye düşerse Kudüs’te düşer, biz bu savaşa gireceğiz ve kazanacağız demiştir. Hizbullah İran Şiiliğine yakın bir çizgidedir. Suriye ise Hizbullah’a İran’dan gelen askeri, mali ve teknik yardım için transit ülke konumundadır (Taşdemir, 31 Mayıs 2013). İran’ın Suriye içinde Hizbullah’ı desteklemesi Suriye’de olayların Esad lehine dönmesini sağlamıştır. 15 Esad rejimini destekleyen ülkeler ise , Rusya, İran, Çin ve Irak’tır. Rusya, Suriye’de diğer ayaklanmaların yaşandığı ülkelere göre daha aktif bir politika izlemiştir. 2011 yılının ilk aylarında Tunus ve Mısır’da meydana gelen iktidar değişikliklerini oldukça temkinli ve Batıyla uyumlu bir biçimde takip eden Moskova, olayların Libya ve Suriye’ye sıçramasından sonra daha aktif bir politika izlemek zorunda kalmıştır.(Kartz,2012). Bunda etkili olan unsurlar suriye’nin coğrafi önemi, Rusya’nın gerek silah satışları gerek ticari gelirleri ve Ülkede bulunan Çerkez Diasporasıdır. Rusya Suriye’ye karşı BM ambargosunu veto etmiş ve sorunu Esad’ın çözmesi gerektiğini savunmuştur. Rusya Libya müdahalesinden sonra bu ülkedeki ticari karlarından mahrum kalmıştır. Suriye’de aynısını yaşamak istememektedir. Rusya Suriye’ye karşı çok boyutlu bir politika izlemektedir. Batı’nın Suriye politikalarına karşı Çin ile beraber hareket eden Rusya Akdeniz’deki tek askeri limanını da kaybetmek istememektedir (SDE, Haziran 2012). ABD, Esad’ın Suriye’nin geleceğinde yeri olmadığını belirtirken, Rusya ise Esad ile ilgili kararı ancak Suriye halkının vereceğini savunmaktadır.(Türkrus,2016). Çin , başlangıçta Annan planına destek vermiş olumlu tepkiler almıştır. Fakat BM Güvenlik Konseyinde ki üç defa çıkartılmaya çalışan Suriye’ye karşı yaptırımları veto etmiştir. Çin, bu bu tavrının Suriye’de diplomatik çözüme yaklaştırdığını ifade etmiştir.Çin Suriye halkının kendi işlerine kendisinin karışmasını istemektedir. Çin Suriye’ye yönelik askeri müdahale ve zorla rejim değişikliğine karşıdır. Çin’in bu politikasının temelinde bir çok ekonomik, siyasi, enerji ve jeopolitik etkenleri vardır. Suriye’deki ekonomik ve stratejik çıkarlarını kaybetmekten korkan Rusya ve Çin ise Esad rejimini şiddetle savunmuştur. Çin, Suriye krizinin yalnızca siyasi yoldan çözümünden yana olduğunu açıklamıştır.(CRİ, 2016) İran ise Suriye ile rejim olarak değil fakat mezhepsel yakınlığa sahiptir. Suriye’de ulusal çıkarları için Baas rejimini desteklemektedir. Baas rejimi Şiilerden oluşur ve Suriye’de halkın büyük çoğunluğu Sünni denilebilir. Irak, Suriye ve Lübnan hattında Şii etkinliğini sürdürmek için bu desteğini günden güne artırmıştır. Muhalifler: Suriye içindeki muhalif aktörlere baktığımızda Özgür Suriye Ordusu ve El Nusra, İŞİD görmekteyiz. Suriyeli muhalefet uluslararası kamuoyunun desteğiyle bir araya gelerek Suriye Ulusal Konseyi’ni kurdular ve tüm Esad karşıtları bu çatı altında toplandı. Suriye Ulusal Konseyi’nin temsiliyeti hakkında bir takım anlaşmazlık mevcuttur uluslararası kamuoyunda. Örneğin, Konsey’de Müslüman Kardeşler grubunun diğer kesimlere oranla 16 daha fazla temsil hakkı olduğu dile getirilmektedir. Yine, Washington’un Konsey’in Suriye’yi kapsayıcı bir oranda temsil edemediğini, geniş katılımlı bir muhalif yapının kurulması ve de Kürtlerin ve de Nusayrilerin de temsil edilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Dolayısıyla da 11 Kasım 2012 tarihinde tüm muhalefetin temsil edildiği Suriye Devrimi ve Muhalefet Güçleri Ulusal Koalisyonu adı altında yeni bir çatı kurulmuş oldu. Böylelikle Suriye içindeki devrim hareketleri %33, siyasi kitleler ise %45 nispetinde temsil edilme imkânına kavuşmuş oldu. Bu Koalisyon Batı ülkeleri, Türkiye ve Körfez ülkeleri tarafından resmen tanınmıştır. Böylelikle muhalif güçler Esad rejimini devirmek için hep beraber silahlı mücadele vermeyi taahhüt etmişlerdir. (Sandıklı ve Semin, 2012: 10-11). Suriye’de Esad karşıtı gruplardan önde geleni EL-Nusra ve Irak Şam İslam Devletidir. El Nusra Irak’taki El Kaide’den doğmuştur. Grup izleyecekleri strateji Irak’ta belirlemiş ve Esad karşıtı ayaklanmaların ortaya çıkmasıyla Suriye’ye dönmüştür. Suriye’de ve Doğu Akdeniz’de İslam Devleti kurma amacında olan El Nusra ABD’nin terör listesindedir. Suriye’nin kuzeyinde ve doğusunda Kürtler ve Özgür Suriye Ordusu’ndan bazı gruplarla savaşıyorlar.Örgütün üyeleri içinde Kuzey Afrika ve Avrupa’dan gelenlerde var. Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) ise El Kaide’nin Irak kolu Şam İslam Devleti’ne dayanıyor. 2013 yılında El Nusra ile birleşme çağrısı yaptı fakat El Nusra kabul etmedi. Grubun Amacı şeriat kanunlarının uygulanmasını sağlamaktır. Suriye’nin kuzeyinde Kürt gruplarlarla çatışma içinde olan IŞİD , muhalif koalisyon grubunu Esad karşıtı mücadele yerine kendi konumunu güçlendirecek şekilde davrandığı eleştirisini yapmıştır. Londra merkezli Quilliam Vakfı uzmanlarına göre, Suriye'deki silahlı muhaliflerin yüzde 10'u cihat savaşçısı ve Sünni olan bu gruplar Şiiler, Aleviler ve diğer azınlıklara karşı düşmanca hareketlerinden dolayı Suriye’deki olaylar zaman zaman mezhep mücadelesi olarak görülmektedir (www.bbc.co.uk. , 16 Ekim 2013). Türkiye’nin bu gruplara silah gönderdiği ve desteklediği belirtilmektedir. Muhalifleri destekleyen ülkeler ise, Türkiye, S.Arabistan, Ürdün, ABD, Katar, AB,Fransa, İngiltere ve İsrail’dir. Türkiye Suudi Arabistan Katar gibi ülkelerin içerden ve dışarıdan desteğiyle Suriye içindeki muhalif gruplar desteklenmiştir. Arabistan ve Katar’ın muhaliflere para desteği verdiği, Türkiye’nin ise muhalifleri askeri eğitim ve silah verdiği tartışmaları gündeme gelmiştir. Türkiye ise Sığınmacılar sorunu, sınır güvenliği ve PKK / PYD, Suriye ile ilişkilerin gerginleşmesi ve ekonomik ilişkilerin bozulması gibi açılardan etkilenmiştir. 17 Suriye’nin Bahar’ın domino etkisiyle düşeceği beklentisi hayal olmuştur. Rusya, İran, Çin Suriye tarafında hareket etmektedirler. Esad’ın düşmemesi askeri operasyon seçeneğini gündeme getirmiştir. Özellikle Esad’ın kimyasal silah kullanması durumu daha da karmaşıklaştırmıştır. Muhalifler, başta Türkiye olmak üzere batılı güçler askeri seçeneği gündeme getirmişler fakat Çin ve Rusya tarafından BM’de destek görmemiştir. Rusya Suriye’ye desteğinin karşılığını gerek silah satımları gerek diğer anlaşmalarla stratejik avantaj sağlayan bir ülkedir. Burada İran daha çok önem arz etmektedir. Çünkü İran Hizbullah desteğiyle Esad’ın elini rahatlatmıştır. ABD’nin Arap Baharı süresince izlediği dış politika aşırı ihtiyatlı, ön plana çıkmayan olayları perde gerisinden izler bir tutumla düşük profil çizmiş ve kritik önemdeki güvenlik sorunlarını bölgesel güçlere havale etmiştir. Libya’da inisiyatifi Fransa öncülüğündeki güçlere bırakmış, Suriye’de ise Rusya gibi ülkelerin geliştirdiği çözümlere mahkûm olmuştur. Arap Baharı’na hazırlıksız yakalan ABD’nin küresel gücünde ciddi aşınmalar olmakla birlikte, bölgedeki değişimi ve demokratikleşme taleplerini destelemektedir. Fakat bütçesindeki savunma yükünden ve kendi kamuoyunun tepkisinden dolayı yeni bir askeri çatışma içine girmek istememektedir. Obama yeni savunma doktriniyle Amerika’nın odak noktasını Orta Doğu’dan Asya Pasifiğe kaydırma kararı almıştır. Çünkü küresel gücünün rakibi olabilecek Çin’i çevrelemesi gerekmektedir. Fakat en son Ukrayna krizinden sonra ABD Suriye ile daha çok ilgileneceğinin işaretlerini vermektedir. AB ‘nin politikalarının başat yöneticileri İngiltere, Fransa ve Almanya’nın söylemlerinde benzerlikler bulunmaktadır. Hepsi de Esad’ı kınamakla yetinmişlerdir. Etkili bir politika geliştirdikleri söylenemez. Yalnızca Fransa’nın Türkiye’nin önerdiği tampon bölge ve NATO ile birlikte sınırlı bir Suriye operasyonuna sıcak bakmıştır. Suriye’nin geleceğinden en fazla etkilenecek ülke olan İsrail ise tamamen nötr bir politikada izlemektedir. Hizbullah örgütüne gideceğini tespit ettiği yardım kamyonları bombaladığını fakat herhangi bir söylem veya tartışmaya girmeden Suriye Krizi’ni izlemekle yetinmektedir( Ertuğrul, 2012: 1). İkincil Aktörler İkincil Aktörler, Katar, Ürdün ve Suudi Arabistan’dır. Katar ve Suudi Arabistan Esad rejimine karşı muhalefeti desteklemektedir. Katar, Esad’a karşı uluslararası arenada destek aramış fakat istediği başarıyı pek sağlayamamıştır. Arap Birliği’ni harekete geçiren Katar, Esad’ın uygulamasını istediği bir plan hazırlatmış fakat Esad her ne kadar uymayı taahhüt etse de bir 18 türlü sivillere karşı silah kullanmayı bırakmamıştır. BM Güvelik Konseyi’nden Rusya ve Çin’in muhalefeti hasebiyle Suriye’yi kınayan bir karar çıkartılamamıştır. Arap Birliği, ekonomik ve siyasi yaptırımlar uygulamaya yoluna gitmiş hatta Arap Gücü’nün müdahale etmesini istemiş fakat bunda da muvaffak olamamışlardır. Suudi Arabistan’a gelirsek, Katar’ın izinden gitmektedir. Esad’a karşı muhalefeti ciddi anlamda desteklemektedir. Sebebi de Suriye içindeki Selefi grupların güçlenmesini sağlamaktır. Suriye’deki olaylara Körfezdeki Arap ülkeleri ise demokratik sebeplerden çok stratejik kaygılarla bakmaktadır. Zengin körfez ülkeleri İran’dan büyük bir tehdit algılamaktadır. İran’ın bölgedeki Şiileri tahrik etmesi, ideolojik farklılık ve nükleer çalışmaları bu tehdit algısında önemlidir.(SDE, a.g.e) Suriye Krizi’nin Ürdün’e yansıması sadece demografik sorun ve ekonomik yük değildir. Bir de bunun El-Kaide gibi radikal grupların Suriye’ye sızmak için Ürdün sınırını kullanması ve Ürdün’de faaliyet göstermesidir. Suriye Krizinin ilk meydana geldiği yer Dera kenti Ürdün’ün kuzeyinde ve başkente 75 km uzaklıktadır. Olayların başlamasıyla sığınmacılar ilk olarak Ürdün’e sığınmışlardır. (Schenker,2013) Koalisyon Aktörler Benzer çıkarları olan benzer hedefleri olan aktörlerdir. Bu tür koalisyonlar tamamen keskin çizgilerle ayrılmazlar. Konjonktürel durumlara göre değişkenlik gösterirler. Örneğin Ukrayna krizine uyumlu olan ABD Rusya birlikteliği bu krizle birlikte BMGK’ dan Esad’e çıkış geldi. ABD’nin “iyi muhalefeti” güçlendirme hedefi doğrultusunda aşması gereken sorunlardan biri de Suudi Arabistan ve Katar arasında son dönemde yaşanan sorunlar. İki ülke arasında Arap Baharı başladığından bu yana süren soğuk savaş, Mart ayı başında iyice su yüzüne çıktı ve Suudi Arabistan,Birleşik Arap Emirlikler ive Bahreyn, Müslüman Kardeşleri desteklediği, İslamcılarla müttefik olduğu ve Körfez İşbirliği Konseyi güvenlik anlaşmasına uymadığı gerekçesiyle Katar’dan büyükelçilerini çekti. Sorunun temelinde Mısır ile birlikte Suriye’de iki ülkenin farklı grupları destekliyor olması yatıyor. Suriye’de her iki ülke Esad karşıtı cephede yer alsa da farklı muhalif grupları destekliyor. Ayrıca Suriye Ulusal Koalisyonu’nu kontrol altına alma çabası çerçevesinde kendilerine yakın isimleri başa geçirmeye çalışıyorlar. Suudi Arabistan yönetimi, kısa süre önce 8 örgütü resmi olarak “terör örgütleri listesine aldığını açıkladı. Bu örgütler arasında Suriye’de rejime karşı savaşan El Kaide bağlantılı IŞİD ile Nusra Cephesi’nin yanı sıra Müslüman Kardeşler Hareketi de bulunuyor. Buna karşılık Katar hem Mısır hem de Suriye’de Müslüman Kardeşler Hareketi’ni destekliyor. İki ülke ilişkilerinde yaşanan krizin Suriye’ye yansıması ise askeri ve siyasi muhalefetin çok parçalı ve dağınık yapısının korunacak olması. Zira bu iki ülke, Suriye 19 muhalefetinin ana finansörleri konumunda. Suriye muhalefeti içinde fraksiyonlar arası çatışmalar doğrudan Suudi Arabistan-Katar rekabetinin bir uzantısı şeklinde. Dolayısıyla ilişkilerin bozulması ABD’nin tek ve bütüncül bir yapıya sahip Suriye askeri ve siyasi muhalefeti yaratma stratejisinin önünde en önemli engellerden birini oluşturuyor. ABD açısından ikinci sorun, özellikle Katar’dan muhaliflere yapılan yardımların bir kısmının ABD’nin “makbul” saymadığı gruplara gidiyor olması. Suudi Arabistan ve Katar arasında Suriye konusunda koordinasyon sağlanmadıkça bu durum devam edecek gibi gözüküyor. ABD’nin Suriye politikasında ortaya çıkan değişim işaretleri kritik bir etki yaratmaktan uzak. ABD, silahlı muhalefeti biraz olsun güçlendirerek rejimi masaya oturmaya zorlamaya çalışıyor. Bu da iç savaşı askeri yolla kazanabileceğine inanan rejimin, siyasi çözümü kabul edene kadar çatışmaların devam edeceği anlamına geliyor. ABD’nin politikasındaki değişim sinyallerini, Suriye’ye yönelik yeni planı olarak görmekten ziyade, güç dengesini değiştirmek ve İran yakınlaşması nedeniyle arasının açıldığı Suudi Arabistan ile Suriye üzerinden ilişkileri onarmak çabası olarak okumak daha doğru olabilir (Orhan,2013:35). Koalisyon Aktörler RUSYA ABD S.ARABİSTAN TÜRKİYE ÇİN İNGİLTERE KÖRFEZ İRAN FRANSA ÜLKELER İSRAİL BAE KATAR Rusya, Çin ve İran’ın koalisyonları daha uzun sürelidir. Her üçü de Anti-Amerikan kuşakta yer almaktadır. Körfez ülkeleri arsaındaki koalisyon ise İran’ın Körfez bölgesine yayılma politikasından kaynaklanmaktadır. (Türkiye Savunma Sanayi Sektör Raporu 2011) Çatışma Nedenleri Yapısal Siyasi ve Ekonomik ve Yönetim Sosyal Etnik ve dinsel Zayıf ve otoriter Devletçi farklılıklar devlet ekonomi Çevresel Kültürel ve Algısal Kuraklık Etnik ve dinsel ayrımcılık politikaları Baskıcı dinsel Hukukun İşsizlik Ötekini suçlayan bir grubun üstünlüğünün oranlarının hikayeler olması güçlü olmaması yüksekliği 20 Komşu ve Farklı olanı eşit Toplumsal bölgesel, küresel sözleşmenin ülkelerin rolü görmeme algısı başarısızlığı Aktör Analizi Taraflar Suriye Rejimi SMDK Güçlü Yanları Zayıf Yanları • Rejimin yıkılmaması • Otoriter uygulamalar • Esad lehine durum • Halkına eziyet • Meşruiyet sırunu • Kendi içinde parçalı • Dış güçlerden parasal ve askeri destek bir görünüm alması (muhalefet içinde muhalefet) Rusya ABD • Ekonomik ve askeri • Bağımsızlık yanlısı üstünlük çok • Petrol gelirleri nüfusa sahip olması • Uluslararası • meşruiyet sayıda enik İnsan hakları konusunda çifte zihniyet • Rusya’nın güçlenmesi İngiltere • Uluslararası • meşruiyet İnsan hakları konusunda çifte zihniyet • Rusya’nın güçlenmesi Fransa • Uluslararası • meşruiyet İnsan konusunda hakları çifte zihniyet • Rusya’nın güçlenmesi 21 Çin • Güçlenen ekonomi • Doğu Türkistan sorunu İran • Şiilik • Teröre destek vermesi S.Arabistan • Petrol gelirleri • Terörizme destek tepkilerine maruz kalması Türkiye Suriye’de muhalif grubun İstihbaratta eksiklik desteklenmesi Ezilen halkları savunması Katar Ürdün ABD’den silah yardımı Müslüman kardeşleri alması desteklemesi ABD desteği Suriye krizinden olumsuz etkilenmesi İsrail Askeri olarak güçlü Radikal teröre Batıdan sürekli destekli kalabilecek olması maruz Aktör Analizi Taraflar Suriye Rejimi Fırsatlar • Tehditler Rejimin devamı • Ülkenin bölünme tehlikesi • Muhaliflerin ülkelerden dış destek alması SMDK • • Halktan destek • Radikalizmin artması • Çatışmanın nüfusun görmesi yarısını mülteci Dış güçlerden yardım yapması alması • Hareketin orijinal köklerinden uzaklaşıp el-kaide ile yakınlaşıp cihad fikriyle savaşması 22 Rusya • • • RF’nin dağılmasını • Arap Baharı önlemek • ABD Petrol ve boru tarafından çevrelenmek hatlarında kontrolü • Tartus’u kaybetmek sağlamak • Silah Ortadoğu’da satımından mahrum kalmak Ekonomik ve nükleer gücü sağlamak ABD • Batı yanlısı bir • Sorunun enerji güvenliğine rejimin gelmesi etki etmesi • Radikal hareketlerin artması İngiltere • Batı yanlısı bir • rejimin gelmesi Fransa • Batı yanlısı Petrol gelirlerinden mahrum kalma bir • Ortadoğu’da etkinliği Rusya rejimin gelmesi ve ABD’ye kaptırma Çin • Ekonomik gelirlerini • artırma İran S.Arabistan • Rejimini ihraç etme • Şii blok oluşturma • İran’a karşı etkinlik ABD tarafından daha çok çevrelenmek • Uluslararası sistemde dışlanma • İran kaynaklı terör gruplarının kazanma Arabistan’a tehdit olması Türkiye • Ortadoğu’da etkin dış • Mülteci sorunu politika • PYD’nin Türkiye içindeki Kürtlere kötü örnek olması Katar • S. Arabistan’la • Ekonomik kayıp 23 birlikte İran’a karşı etkinlik arayışı Sünni blok • Ürdün Suriye’ye coğrafi • yakınlık • Terör örgütlerinin geçiş yolu olması Daha çok ABD yardımı • İsrail • • İsrail’in Terör örgütleri bütünlüğünün tarafından saldırıya sağlanması uğrama riski İşbirliği ÇÖZÜM ÖNERİLERİ Bu veriler ışığında Suriye’deki siyasi muhalefet, bölgesel dengelerin değişmeyeceğinin garantisini almadan ve istikrarlı gelecek görmeden Suriye’de köklü değişikliğe müsaade etmeyecek dış ülkelerin desteğine dayanan ve bu yolla kendilerini sahanın nabzından uzaklaştıran durumlarını tekrar gözden geçirmelidir. Muhaliflere spesifik silahların temin edilmesi, kısa sürede dengeleri muhalefet lehine değiştirme ve Esad rejiminin Suriye’yi bölme senaryolarını boşa çıkarma potansiyeline sahiptir. Suriye’de barışın tesis edilmesini ve Suriye’nin üniter yapısının korunmasını savunan uluslararası aktörlerin bu seçeneği tekrar ve güçlü bir şekilde gündeme alması gerekmektedir Uluslararası toplumun Rusya ve Çin’in vetosu sebebiyle BM Güvenlik Konseyi’nden Suriye rejimine karşı karar almanın mümkün olmadığını dikkate almaları ve Suriye’deki insanı dramı durdurmak için BMGK dışındaki kurumları harekete geçirmesi gerekmektedir. Tarafların demokrasi içinde şiddetten ve çatışmadan kaçınan yeni bir anlayış getirmesi ve çatışmanın çözümü için dünyadaki barış örneklerinden yararlanılması gerekmektedir.(Ulutaş&Hoca,2014:33-34). SONUÇ Çatışma Suriyelileri aşan bir boyuta yükselmiştir. Yine bu andan itibaren meselenin gidişatı ve safhalarını, büyük ölçüde iki tarafın destekçilerinin belirleyeceği anlaşılmıştır. Esad rejimine diplomatik, askeri ve finansal açıdan destek çıkan İran ve Rusya bu süreçte sorumluluklarını aralıksız ve belki de beklentileri de aşan bir şekilde yerine getirmiştir. Arap 24 Baharı bölgesel denklemde Sünni, Şii dengesinde yeni bir sürecin oluşmasının işaretlerini vermektedir. İran Suriye denkleminden en karlı çıkan ülkelerden birisi olmuştur. Hizbullah, Esad güçleriyle birlikte savaşmış ve Suriye muhaliflerinin etkinliğini azaltmıştır. PYD de kazançlı çıkan aktörler arasındadır. İslam Dünyası ise hem olaylara karşı pasif tutumu hem de El Kaide gibi gruplardan dolayı kayıpta olduğu söylenebilir. ABD, AB gibi küresel güçler ise Rusya ve Çin’in izlediği Suriye politikaları karşısında imaj kaybı yaşamıştır. Mevcut çözümsüzlük durumu her iki tarafı da farklı arayışlara itmektedir. Esad rejimi ülkenin tamamına hükmetmemekten vazgeçip yönetilebilir bir Suriye’ye yakın durmaktadır. Mayıs sonunda yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerine muhaliflerin katılmaması ülkedeki parçalanmış tabloyu sergilemektedir. Esad muhalifleri silah bıraktıramazken muhaliflerde Esad’ı düşürememiştir. Her iki tarafın ve destekçilerinin sürdürülebilir adımlar atmaması halinde Ortadoğu’nun kalbinde kan ve istikrarsızlık hüküm sürmeye devam edecektir. KAYNAKÇA “ABD ve Rusya Mutabakat Sağladı: Ağustos’a Kadar http://www.turkrus.com/HaberDetay.aspx?id=195532/ , 15.04.2016 yeni Suriye Anayasası”, (2016), “Annan'ın altı maddelik Suriye planı”, (10 Nisan 2012), http://www.hurriyet.com.tr/planet/20311530.asp, 25.05.2014 Bağcı, Hüseyin, “Önsöz Yerine: Çatışma Analizi”, (2013) , Barışı Konuşmak, Nezir Akyeşilmen (ed.) , Ankara: ODTÜ Yayıncıık. Bakeer, Ali Hussein, (2013), “Hizbullah’ın Suriye’deki Askeri Operasyonları ve Olası Yansımaları”, USAK, Analiz: 22. Bakeer, Ali Hussein, (2014), Suriye’de Kâbusa Doğru? Suriye’nin İçinde Bulunduğu Kritik Durum ve Olası Senaryolar, USAK RAPORLARI NO: 13-01, Şubat. “Blair says Syria Peace Pointing to Transition with Assad”, www. bloomberg.com, 23 Nisan 2015. Buçukçu, Öner, “Genel Bilgiler”, (2012), Suriye Krizinde Bölgesel Ve Küresel Aktörler, SDE. “Cenevre Görüşmelerinde İlerleme Kaydedilmedi”, (2016), http://aa.com.tr/tr/dunya/cenevre-gorusmelerindeilerleme-kaydedilmedi/541318 , 15.04.2016 “Çin: Suriye Sorunu Siyasi Yollarla Çözülmeli”, http://turkish.cri.cn/781/2016/03/25/1s175097.htm?platform=hootsuite, 13.04.2016 (2016), Demir, S. (2012) . Küresel Güvenlik Ortamının Analizi; Riskler, Aktörler, Beklentiler, Tedbirler. Erol, M. S. Ve Efegil, E. (ed) ,Türk Dış Politikasında Güvenlik Arayışları İçinde (s.31-65) . Ankara: Barış. Doster,Barış, , (2013) ,“Suriye Satrancındaki Son Dönüşümler”, Ortadoğu Analiz, Cil 5, Sayı 59, Kasım, 23-30. “Dünden Bugüne Cenevre Görüşmeleri”,(2016), http://www.aljazeera.com.tr/interaktif/dunden-bugune-cenevregorusmeleri, 14.04.2016 Ertuğrul, Doğan, (2012), “Türkiye Dış Politikası İçin Bir Test: Suriye Krizi”, TESEV, http://www.tesev.org.tr/assets/publications/file/Dogan_Ertugrul_TESEV_Suriye%20Krizi.pdf Erişim Tarihi: 01.06..2014. 25 Kartz, Mark N., “Russia and the Arap Spring” , (3 April 2012) , http://www.mei.edu/content/russia-and-arabspring , 12.03.2016 Orhan Oytun, (2013) “Suriye’de Denge Arayışları: ABD’nin Suriye Politikasında Ayar”, Cilt 6, sayı 12. Sandıklı, Atilla ve Semin, Ali, (2012), “Bütün Boyutlarıyla Suriye Krizi ve Türkiye”, BİLGESAM, Rapor: 52, İstanbul. “Savaşla Aynı Yaştalar” (2016), http://aljazeera.com.tr/haber/savasla-ayni-yastalar , 15.04.2016 Schenker, David, (2013), “Jordan Bracing for More Spillover from Syria”, The Washington Institute, http://www.washingtoninstitute.org/policy-analysis/view/jordan-bracing-for-more-spillover-from-syria, 28.05.2014 Semin Ali , (5 şubat 2014), Suriye Krizi, PYD ve 2. Cenevre Konferansı, http://www.bilgesam.org/incele/96/suriye-krizi--pyd-ve-2--cenevre-konferansi/#.U4uAg9iKDIU , 26.05.2014 “Suriye Barış Görüşmeleri Çöktü”, (16 Şubat 2014), http://www.turkishny.com/headline-news/2-headlinenews/144903-suriye-baris-gorusmeleri, 26.05.2014 Suriye'de cihad hareketi Türkiye için tehdit mi?, http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/131009_turkiye_suriye_cihad.shtml, 29.05.2014 (2013) , Suriye Krizinde Bölgesel Ve Küresel Aktörler,(2012), (Ed.) Birol Akgün.SDE. Suriye’ye Komşu ülkelerde Suriyeli Mültecilerin Durumu: Bulgular, Sonuçlar ve Öneriler, (Nisan 2014), ORSAM Rapor No: 189 Sönmezoğlu, F. , (1996), Uluslararası İlişkiler Sözlüğü, İstanbul: DER Yayınları. Syria - The World Factbook, https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/sy.html, 23.05.2014. Taşdemir, F. , “Suriye İç Savaşı ve Hizbullah Desteği” , (2013) http://www.ankarastrateji.org/yazar/doc-drfatma-tasdemir/suriye-ic-savasi-ve-hizbullah-destegi/ , 24.05.2014 “Turkey Stobbornly Refuses to Pay for Downed Russian Jet”, http://www.pravdareport.com/news/world/16-122015/132879-turkey_downed_russian_jet-0/ , 20.12.2015. “Türk Hava Sahasını İhlal Eden Rus Uçağı Türkmen Dağı http://www.turkishny.com/headline-news/2-headline-news/196040 , 25.11.2015. Yakınında Düşürüldü”, Türkiye Savunma Sanayi Sektör Raporu. (2011) . Ankara: Afşaroğlu Matbaası. Ulutaş, Ufuk, Bölme Selin M. (Şubat, 2012) , Suriye’de Aktörler: Rejim, Muhalefet, Dini Yapı ve Medya, SETA,Sayı:3. Ulutaş Ufuk, Hoca Halid, ( Mayıs 2014) ,Suriye Devrim mi Bölünme mi ?, SETA, Sayı 95. “Ülke profili: Suriye” ,(21 ocak 2014) , http://www.aljazeera.com.tr/ulke-profili/ulke-profili-suriye , 22.05.2014. Yavuz Güçtürk, (2014), “İnsanlığın Kaybı: Suriye’deki İç Savaşın İnsan Hakları Boyutu”, SETA Rapor Yılmaz, Halid,( Eylül 2013) , Suriye İç Savaşı Küresel Aktörler ve Kosova Modeli, ORSAM, Rapor no :166. 26 27