İKİNCİ BÖLÜM ENTEGRE SİSTEM BÜTÜNÜNDE TOPLUM VE EKONOMİ YAKLAŞIMI TOPLUM VE EKONOMİ: YAPISAL ANALİZ Birinci bölümde Ekonomi ve Sosyolojinin iki ayrı bilim dalı olarak çıkışından Ekonomi Sosyolojisinin yeni ve bağımsız bir bilim dalı olarak doğması, olgunlaşma ve gelişimi incelendi. Her bilim dalında olduğu gibi ekonomi sosyolojisi içinde de birbirinden farklı yaklaşımların varlığı öne çıktı. Weberci gelenekten, Granevetterin ekonomik faaliyetlerin yürürlükteki sosyal ilişkiler sistemi içinde yerleşik olduğu yani gömülü olduğu (embeddedness) tezine gelinceye kadar geçen gelişmeler özetlendi. Granovetter yaklaşımında, ekonomik aktivitilerin sosyal ilişki ağları içinde gömülü olduğu tezini savunurken, bir yandan Bourde’nun alanteoritik (field theory) yklaşımına, diğer yandanda Parsons geleniğinin biribirinden kopuk olarak şekillenmiş olan sosyal, ekonomik, politik ve kültürel sistem ayrımına karşı çıkar. Ayrıca kendi yaklaşımını Yapısal Sosyolojinin Ağ (network) yaklaşımına dayandırdığı görülür. Piyasa yapısı, üretim, fiyatlandırma, dağıtım ve tüketim ilişkileri içinde açıklanır. Benim görüşüme göre günümüz Ekonomi Sosyolojisinin ilgi duyduğu konulara baktığımızda, Parsoncu noktasal ve statik analiz yöntemi ile Granovetterin, yalnızca ekonomik çıkar ve sosyal ilişki evliliğine dayalı yaklaşımınında aşılması gerekir. Bu nedenle bu bölümdeki analizlerim ekonomi sosyolojisindeki temel yaklaşımları sentez edecek yeni bir paradigma olarak algılanması gerekir. Toplumsal Bütünün Kuantum Teoremi 1-Genel Toplum Teorisinden Ekonomi Sosyolojisine Toplum ve ekonomi ilişkisini farklı yönlerden analiz eden yazarların yetersiz kaldığı yönleri vurgulayarak, fakat yeni bir yaklaşım, yani başka bir deyimle yeni bir paradigma oluşturuldu. Weberci çıkış noktası, toplum ve ekonomi ilişkisinin sadece, sosyal ve ekonomik ilişkilerle sınırlı olmayıp; kültür-değer ve inanış sistemiyle olan ilişkilerini de ortaya koydu. 29 Parson ve Smelser geleneği ise sosyoloji ve ekonominin, sosyal sistemin Genel Teorisinin kısmi parçaları olduğunu; bu nedenle ekonomi ve sosyal alanların alt sistemler olduğu tezinden yola çıktı. Granovetter ve Swedberg ise, ekonomik çıkar ilişkilerinin sosyal ağlar içinde gömülü olduğu tezinden yola çıktılar. Bourdiem ise , Kurt Levinin “Akım Teorisi’’ yaklaşımından hareketle, geleneksel bir toplum yapısına sahip olan Cezayirdeki sosyo-ekonomik işleyişin Batı Avrupa modelinden farklı yönlerini ortaya koydu.Bugün daha genel bir “Toplum Teorisi’’ oluşturmak ve bunun içinde Toplum ve Ekonomi ilişkilerine açıklık getirmek gerekiyor.(Bakınız Erkan) Benim ortaya koyduğum yeni yaklaşımda, (bundan böyle Erkan yaklaşımı) “Toplumsal Bütün” (Gesellschaft – sociaty asa whole) ile “sosyal alan” veya “sosyal ilişkiler” sistem, birbirinden ayrı iki olgu düzeyini temsil etmektedir. Toplumsal bütün sosyal alan yanında, teknolojik, ekonomik, politik ve kültürel alanları kendi bünyesinde içermekte olup; toplumsal bütün; kapalı değil açık bir sistemdir. Örneğin ulusal düzeydeki “Toplumsal bütün”, küresel yapının bir elemanı olarak yer alır. Erkan yaklaşımında Parsoncu gelenekteki gibi toplumsal bütünü “sistem teorisi’’ olarak ele alır. Kendinden önceki yaklaşımlardan şu noktalarda ayrılır. 1- Parsoncu gelenekte ,ekonomik, politik, sosyal ve kültürel alt sistemler [uyum (adaptation)]; amaç gerçekleştirme (goal attaintment); bütünleşmek (integration) ile morm ve davranış kalıplarının korunması –latent – pattern -maintance - AGİL şeması olarak 4’lü ayrım varken ,Erkan’ın yaklaşımında buna teknolojik alan ve teknolojik alt sistem eklenir. 2- Parsoncu yaklaşım bu alt sistemleri birbirinden kopuk ve birbirinin dışında görür.Erkanın yaklaşımı alt sistemlerin ilişkisini organik ilişki olarak insan bünyesindeki alt sistemler metaforu ile açıklar. 3- Parsoncu yaklaşımda alt sistemler arasındaki ilişki mekanik, tek yönlü, statik ve noktasal olarak ele alınır. Oysa Erkan yaklaşımı ; alt sistemler arasındaki ilşkiyi organik, interaktif, dinamik ve sistematik olarak ele alır. 4- Erkan’ın yaklaşımı kısmi sistemler yaklaşımı ile sistem bütünündeki çarpraz ilişkiler yanında; analizlerini noktasal ve doğrusallıktan kurtarıp bu etkileşimin çoklu, karmaşık ve dinamik olması nedeniyle “noktasal 30 neden-sonuç’’ analizinden; çoklu, dinamik, doğrusal olmayan “sistem – ağ ve süreç analizi olarak ; “Bütünleşik Ağ etkileşimi” olarak ele alınır. 5- Böylece, Erkan yaklaşımı, mekanik bilimsel paradigma noktasal, tek yönlü, doğrusal ve mutlakçı neden – sonuç analizinden; Kaos – Kuantum ve Kavramsallık teorilerinin bütüncül, fakat olasılıksal etkileşim mantığına dayanır. 6- Alan Teorisi, belli bir tarihsel dönemdeki , belli bir olguyu sosyografik olarak belirlenmiş olgusal ortamı belirlerken ele aldığı konuyu zaman ve mekan boyutları açısından soyutlamakta olup; bir bakıma noktasal bakış açısına yakın düşmektedir. 7- Kurumsal iktisatçıların yetersizliği ise analiz düzeyleri açısından soyutlamaya gittiği için yetersiz kalmaktadır. 8- Granovetterin ve Swedbergin yaklaşımında; insan davranışlarında gözlenen duygusal, geleneksel ve değer sistemlerine dayalı motivasyon tiplerini ihmal ederek, sadece ekonomik çıkarlara indirgediği için yetersizdir. Erkan yaklaşımında kısmi sistemler olan sistem yapı ve süreç yalnızca Ağ (network) sistemine indirgenmiştir. Oysa ağın oluşturduğu sistem, zaman boyutundaki tarihsel birikimin getirdiği yapılanma ile sürecin dinamik işleyişi; toplumsal bütünün tüm unsurlarının karşılıklı etkileşim ve birlikteliği içinde ele alınırken; Granovetter analizi yalnızca “sosyal ilişki ağına’’ indirgemektedir. I. TOPLUMSAL BÜTÜNE SİSTEM YAKLAŞIMI Bilimsel düşünce evren, doğa ve toplumun işleyiş ilişkilerinin yarattığı karmaşık olguları insan aklıyla açıklamaya yönelik bir uğraştır. Geçmişten gelen bilgi birikimine bağlı olarak, bu ‘’karmaşık olgu’’dan koparıp aldığımız parçanın işleyiş ilişkilerinin çözümlemesi bize o olgunun işleyiş mekanizması ve tekniğini anlamamızı sağlar. İlk bilimsel devrim olan Newtongil paradigma ile görünüş doğanın yasaları ve işleyiş tekniği çözümlendi. Bu algıya bağlı olarak makine modeline dayalı 31 teknolojilerle insanlık toplumsal yapıların işleyişi, üretimi, tüketimi, yerleşim biçimleri ve yaşamı düzenlendi. Bu algıya paralel olarak sanayi toplumu ve sanayi uygarlığı yapılandı. Fizik ve doğa bilimlerinin düşünce sistemine uygun olarak üretilen teknoloji sosyal yaşamın şekillenmesinde ve yapılanmasında etkili odu. 20. yy’ın ilk çeyreğinde ortaya çıkan ikinci bilimsel devrim olan Kuantum düşüncesi yeni düşünceye dayalı teknoloji ürünleri aynı yüzyılın ikinci yarısında şekillendirdi. Bu teknolojilerin sosyal yaşam üzerine etkileri ise aynı yüzyılın son dönemlerinde gündeme geldi. Ekonomi sosyolojisinin ilk şekillenişi diğer sosyal bilimler gibi mekanik düşüncenin noktasal, statik, tek yönlü neden-sonuç mantığına dayalı analizlere dayanmıyordu. Örneğin, Parsoncu sistem analizi bile pozitvizmin fonksiyonelist mantığı içinde üretilmiş bir yaklaşımdır. Ekonomi sosyolojisinin ikinci dönem atağı da ikinci bilimsel devrim olan kuantum paradigmasının bütüncül ve noktadan sistem ve sürece yönelik analizleri içinde şekillendi. Yeni yaklaşımlar bu bağlamda gerçekleşti. ENTEGRE TOPLUMSA BÜTÜNCÜ QUANTUM TEORİSİ II. ARAŞTIRMA YÖNTEMİ OLARAK SİSTEM ANALİZİ Sistem kavramı hem bir analiz yöntemi hem de olgu olarak karşımıza çıkar. Önce analiz yöntem ve araç olarak kullanımı burada ele alınırken, ‘’olgu’’ olarak gündeme gelmesi kısmi sistemler olarak daha sonra ele alınacak. Analiz yöntemi olarak sistem yaklaşımı; daha çok karmaşık bütünlerin analizinde kullanılır. Karmaşık bütün birbirleriyle bağlantılı sistem unsurlarını ayırarak inceleme konusu yapılır. Sistem analizinde; Sistem bütünü, Sistem unsurları (elemanları), Unsurlararası bağlantılar ilişkiler sistemin davranışı Açık sistem olarak çevre ile ilişkileri gündeme gelir. 32 Örneğin bir sosyal grup bir sistem bütünü, bireyler sistem unsuru ve bireyler arası iletişim; unsurlararası bağlantıyı verir. Yine sayılar sistemi; unsurlar olarak rakamlardan ve rakamlar arası bağlantılar olarak matematikteki mantıksal ilişkilerden oluşur. Sistem analizinde sistem bütünü, tekrar alt sistemlere ayrılır. Böylece farklı sistem düzeyleri, yani sistem hiyerarşisi oluşur. Her sistem düzeyinde hangi unsurların alt sistem oluşturduğu yeniden belirlenir. Analiz yöntemi olarak sistem yaklaşımı; yani sistem analizi; bütüncül bir bakış açısına sahiptir. İnceleme konusu olarak seçtiği olay veya olgular bir bütün olarak ele alınır. Çünkü bütün tek tek unsurların (parçaların) toplamından farklıdır. Bütün kendi elemanlarına ayrılarak sistemin iç yapılanışı ortaya konur. Ancak bu sayede olay veya olguları daha gerçekçi biçimde açıklayabiliriz. Biyolojik sistemlerin aksine sosyal sistemlerin amaçları vardır. Sistemlerin amaçları; bir anlamda sistemlerin varoluş gerekçeleridir. Bu nedenle sistem analizinde ilk olarak ortaya konulması gereken konu, sistemin hangi amaçları benimsediğidir. Ancak bu yapıldıktan sonra sistemin yeterliliği veya yetersizliği değerlendirilebilir. Zira sistemin amaçları arasında yer almayan bir olgu hakkında bu sistemin sorgulanması iç tutarlılık açısından sorun yaratır zira sistemin yeterliliği amaçların gerçekleşme derecesiyle ölçülür. Sistem analizlerinin ele alınması gereken bir diğer konu, sistemin unsurlarının belirlenmesidir. Sistem unsurları, sistemi oluşturan temel yapı taşlarıdır. Sistem elemanları arasındaki ilişkiler bütünü bir ağ(network) oluşturur ya da bir başka deyimle ağ bütünü, bir sistem olarak ortaya çıkar. Bu durum canlı ve ansız tüm sistemler için geçerlidir. Örneğin atomdan atom altındaki parçacıklar arasındaki ilişkile geçiş noktadan ağ sistemine geçiştir. Canlıların hücresel ağları , kimyasal sistem olarak doğrusal olmayan bir organizasyon kalıbına sahiptir. Hücresel ağ sisteminin yapı ve süreçlerini oluşturan ağ ilinti ve bağlantılarını anlayabilmek için moleküler biyoloji ve biyokimya bilgisi gerekiyor. Hücrelerin metabolik ağ yapısını anlayabilmek için enzim ve enzimin protein sentezlemedeki rolünün bilinmesi zorunludur. 33 Sosyal ağlarda biyolojik ağlar gibi doğrusal olmayan bir organizasyon yapısına sahiptir. Ancak sosyal ağların ilinti ve bağlantı sistemleri, iletişim ağları şeklinde yapılanır. İletişim ağları ise sembolik dil, kültür, bağımlılıkları , bilinç, güç ilişkileri ve benzeri unsurlar devreye girer. Sosyal sistemlerde biyolojik sistemler gibi kendi kendini yaratan, üreten, yenileyen ve yapılandıran (otopoies özellik gösteren otopoietik) sistemlerdir. Ancak canlı sistem değillerdir. Daha çok dil,bilinç ve kültürel bağlantılı bilişsel sistemlerdir.(Luhmann 1990; Capra 2003 s.70) Zira sosyal ağ sistemi içindeki iletişimin sürekli degişir yenilenir ve yeniden üretilirken iletişim ağlarıda kendini sürekli değişir ve yeniden üretir. Her 2 iletişim yarattığı düşünce içerik ve anlamıyla sistem bütününü etlikeleyerek başkaca iletişim unsurlarının devreye girmesine yol açar. Her yeni iletişim, yeni düşünce ,anlam ve yorum konseptleri yaratırken, aynı zamanda yeni duruma göre verilecek tepki ve davranış kalıpları ile sosyal yapıda değişime yol açar. İnsanlar için bir şeye yüklenen anlam önemlidir. İç ve dış dünyamızda hissettiğimiz veya diğer insanlarla olan ilişkilerimizde vereceğimiz tepkiler, olay ve konuya yüklediğimiz anlamla ilgilidir. Zihnimizde hedeflediğimiz amaçlara uygun davranış ihtiyacı, ilgili konuya yüklediğimiz anlam yakından ilgilidir. Canlılar dünyasında da organizma, hücreler, organlar ve organ sistemlerinden; hücre ise molekül ağlarından oluşur. Kendini yaratan, yenileyen ve yapılanan sistemlerdir. Sistem unsurları çeşit, sayı ve işlev açısından ele alınır. Canlı organizma olarak insanların bilinç dışı gerçekleştirdiği sindirim, dolaşım gibi faaliyetleri ötesinde, bilinçli, niyetli, amaçlı olarak kendi özgür iradesi ile gerçekleştirdiği davranışları vardır. Carpa’ya göre bunlardan ilki , yaşamın evrimi süreci ve doğal seleksiyon sonunda şekillenmiş olan bu yapılanma oluşmuş yapılar (emergent structures); buna karşın ikinciler tasarlanmış yapıları (designit structures)oluşturur.Benzer bir ayrım L. Von Hayek’te spontan (kendiliğinden) şekillenmiş sosyal düzen ve organize edilmiş sosyal düzen olarak ele alınır. Tasarlanmış ve organize edilmiş sosyal sistemlerin belli bir amacı somut insan kurgusu bir yapılanışı ve işleyişine ilişkin kuralları vardır. Buna karşın insan dışı doğada amaç ve planlanmış bilinçli yönelimler yoktur. Sadece uzun evrim ve 34 seleksiyon sürecinin şekillendireceği yapılar vardır. Doğanın yapılanışında ne amaçlar nede tasarlanmış sistemler yer alır. Çünkü amaçlı davranış yansıtılmış bilinç niteliğiyle insan dışı doğada yaygın değildir. İnsan örgütlemeleri söz konusu tasarlanmış ve kendiliğinden oluşmuş yapıları her zaman birlikte içerir. Tasarlanmış yapılar örgütlerin daha çok şekli yapılanması olup, resmi (formel) organizasyon şeması olarak yer alır. Buna karşın kendiliğinden oluşmuş yapılanmalar örgütün resmi olmayan (informel) ağ-sistemi ve toplumsal yaşam pratiği olarak şekillenir. Her örgüt her ikisine de ihtiyaç duyar. Tasarlanmış yapılar, örgütün etkin işleyişi için ihtiyaç duyulan kural ve rutin işleyişler için gereklidir. Organizasyon içinde istikrarı sağlar. Buna karşın kendiliğinden oluşan yapılanma örgüte yenilik, yaratıcılık ve esneklik getirir. Yapılanma içinde uyum, değişim ve gelişimi inceler. Bu nedenle insan odaklı sosyal örgütlenmede güç ilişkileri vücut bulduğu tasarlanmış yapının getirmek istediği istikrar ile kendiliğinden şekillenen yapılanışın getirdiği örgütsel canlılık ve yaratıcılık arasında bir gerilim kaçınılmazdır. Yetenekli yöneticiler bu iki farklı yapılanmanın karşılıklı bağımlılık ve birlikteliğini kavrayarak, tasarlanmış sistemin istikrarı ile kendiliğinden yapılanmanın yaratıcılığı arasında sağlayacağı denge ile değişkenlik ve değişim ortamının meydan okumalarıyla baş edilir. Her sistem, içerdiği unsurların kendi arasındaki uyumluluğu (=içsel tutarlılık) ölçüsünde amaçlarını gerçekleştirme şansına sahiptir. Bir anlamda içsel tutarlılık sistemin başarısında önkoşul niteliğindedir. Farklı hiyerarşik düzeydeki sistemlerin elemanları bir diğerinden farklılık gösterir. Zaten bu nedenle, farklı sistem düzeyleri gündeme gelir. Bununla birlikte farklı sistem düzeyleri (=alt sistemler) içinde de sistem bütünü açısından içsel tutarlılığın sağlanması gerekir çünkü konunun başarılı biçimde açıklanabilmesi bu bağlantıların kurulmasıyla mümkündür. Sistem ilişkileri; içsel ve dışsal ilişkiler yönüyle inceleme konusu yapılır. Sistemin içsel ilişkilerinin düzeyi ve yapısı sistemin işlerliği açısından; sistemin dışsal ilişkilerinin varlığı veya yokluğu açık ve kapalı sistem olması açısından önem taşır. 35 Sistemin içsel ilişkileri, sistemi oluşturan unsurlar ve alt sistemler arasındaki ilişkileri ifade eder. Söz konusu alt sistemlerle ilgili ilişkilerin bir boyutu alt sistemlerin kendi içindeki ilişkiler iken; diğer boyutu alt sistemler arasındaki ilişkilerdir. Bir başka ifadeyle sistem analizinde sistemin ilişkilerini ele alırken hem yatay; hem de dikey ve çapraz ilişkilerin dikkate alınması gerekir. Sistemin davranışı, sistemin içerdiği unsurlar ile bunların özellikleri ve sistemdeki ilişkiler tarafından birlikte belirlenir. Sistem unsurlarının sayı, boyut, işlev açısından çeşitlenmesi sistemdeki unsurlar arası ilişkilerin düzeyi açısından önem taşır. Öte yandan sistemdeki ilişkileri belirleyen bir başka boyut, sistemin organizasyon yapısıdır. Dolayısıyla sistemin davranışsal açıklamasında bireysel ve örgütsel düzeyde analizlerin yapılması gerekir. Sistem bütünü içindeki ilişkilerin birbiri ile uyumu sistem amacı doğrultusunda ve sistem bütünselliği yönünde sinerji yaratırken, uyumsuzluk ve çatışmanın boyutu; sistemin negatif sinerji çözülmesine ve çökmesine kadar gidebilir. Sistem analizlerinde incelenen sistemin ele alınış şekli, farklı analiz düzeylerinin ayrımını gerektirir. Sosyal bilimler alanındaki bir sistem analizinde, sistem bütünü alt sistemlere ayrılarak ele alınırken konu, toplumsal etkileşimden, bireysel etkileşime kadar inen farklı düzeylerde gündeme gelir. Toplumsal bütün; 1. Toplumsal düzeyde, 2. Kurumsal düzeyde, 3. Örgütsel düzeyde, 4. Bireysel düzeyde ve 5. Etkileşim düzeyinde inceleme konusu olabilir. İşte bu düzeyler, birlikte sistem hiyerarşisini verir. Ele alınan sistemin toplumsal düzeyde analizi, toplum bütününe ait ilişkilerle bunların değişimini içerir. Sistem bütününün farklı düzeylerde analizinde en fazla dikkate alınan alan toplumsal düzeydeki analizdir. Öte yandan toplumsal düzeydeki analizlerde, diğer analiz düzeylerinde elde edilen bilgilerin de dikkate alınması gerekir. Sistem analizinde; incelenecek “genel sistem” ve “bütün sistem”-“alt sistem” ayrımı yanında ayrıca “kısmi-sistem” ayrımı yapılır. Alt sistemlerin belirlenmesinde 36 sistem bütünü aynı düzeydeki parçalarına ayrılırken; kısmi sistemlerin belirlenmesinde, sistemin bütünselliği korunarak, yalnızca belli bir yönü ele alınır. Örneğin; bir işletmede tedarik, üretim, pazarlama alt sistemlerken; işletme içi hiyerarşi iletişim ve sosyal ilişkiler kısmi sistemler olarak her alanda ortaya çıkar. Sosyal ilişki, hiyerarşi ve iletişim unsurları hem tedarikte, hem üretim, hem de pazarlama sistemlerinde, yani sistem bütününde ortaya çıkan kısmi sistemlerdir. Kısmi sistem, sistem bütününün analitik yapılanışını yansıtması açısından önem taşır. "Alt sistem”, "kısmi sistem" ayrımı sayesinde, sistem yapılanmasını ortaya koyan ilişki ve özellikler açıklık kazanır. III. TOPLUMSAL BÜTÜNÜN ANALİZİ Fizik ve biyoloji sistemler yanında insan odaklı yapılanmadan toplumsal sistemleri gündeme getirir. Burada sistem analizi ve kuantum paradigmasının temel bilimsel bakış açıları olan bütüncül yaklaşım mantığından hareketle insan odaklı yapılanmaların bütüncül şekil, olarak toplum veya toplumsal bütün çıkış noktamızdır. Toplumsal sistemler, toplumu oluşturan insanların ilişki, davranış, tutum ve kararlarına ilişkin kurallar bütünüdür. Bu nedenle toplumsal sistem, davranış ve karar sistemi şeklindeki alt sistemlerden oluşur. analizimizin odağında insan ve insan gruplar yer alıyor. Bu insanların davranış ve kararları, belli ihtiyaçları gidermeye yöneliktir: Mal ve hizmetlerin üretim, dağıtım ve tükenimi yoluyla karşılanan ihtiyaçlar ekonomiktir. Doğada var olabilmek için yemek, içmek ve barınmak zorunda olan insan doğa ile uyum içinde bu ihtiyaçlarını karşılamak durumundadır. Yaşamlarını sürdürebilmek için bir araya gelmiş insan topluluklarının yönetimi ve ortak amaçların gerçekleştirilmesine yönelik toplumsal alt sistem pozitif alandır. Yasaya dayalı egemenlik gücünün kullanımı ile ilgili ihtiyaçlar karşılanır. İnsanlar tek başına değil yaşamı diğer insanlarla sürdürür. İnsanlar ve gruplar arası ilişki ve ihtiyacın karşılanmasına bu toplumsal alt sistem sosyal alandır. Sosyal alanın bütünleşmesini sağlar. 37 Psikolojik doyuma ihtiyaç duyarlar. Yaşam unsurlarını korumak ister onlarla duygusal bağlarını korur. İnsanın bu ihtiyaçlarını karşıladığı alan kültürel alandır. İnsanla doğa arasındaki ilişki teknoloji yoluyla kurulur. Doğayla ilişkide ona egemen olma fırsatı sağlayan ihtiyaçlar teknolojiktir. Toplumun ekonomik refah artışı için yarattığı teknolojidir. Paradigmadaki kaymalarla toplumsal yapıları yeniden şekillendirir.Teknoloji üretmenin yöntemin bilimidir.Zira bilim mekanizmasını açıklayarak üretilecek araçlarda bana müdahele şansı verir işte insanın doğa ile ilişkisi teknolojik alandan geçer. Böylece, insan ihtiyaçlarının karşılanması, ekonomik, politik sosyal, kültürel ve teknolojik olmak üzere beş alanda gerçekleşir. Bu yüzden "toplumsal bütün", Ekonomik, Politik, Sosyal, Kültürel ve Teknolojik alt alan ve sistemlerden oluşur. (Geniş bilgi için bkz. Erkan 1991, sistem. 62 vd.; 1987, s. 7 vd., Erkan-Erkan 1989, s. 57 vd.; Erkan vd. TOPSES; 1. Cilt ve ErkanErkan 1998, s. 7, vd.) Burada gündeme gelen 5 alt sistem daha sonra gündeme getireceğinin olgu olarak karşımıza çıkan kısmi sistemle karışmaması için ala kavramını kullanılması tercih edildi. 1. EKONOMİK ALAN Ekonomik alan, toplumsal yaşamın maddi temelini oluşturur. Başka bir deyimle toplumsal ve bireysel yaşamın devamlılığını sağlayan mal ve hizmetlerin üretime ve tüketime hazır duruma getirilmesi yoluyla ihtiyaçlarını karşılar. Bu alana ilişkin davranışlar ve kurallar ekonomik sistemi oluşturur. Buradaki davranışlar, kaynakların üretimle arttırılması ve çeşitli seçenekler için kullanımı yoluyla bireysel ve toplumsal refahın arttırılmasına yöneliktir. Kaynakların etkin kullanımı, ekonomik sistem ve davranışların özünü oluşturur. Ancak kaynakların akılcı ve etkin kullanımı, sosyo-kültürel gelenekler, alışkanlıklar ve duygular ve bilimsel seçenekler ortamında şekillen davranış ve karalarda gerçekleşir. Yeniliklere dayalı olarak etkinliği geliştirir. 38 Bu sayede kaynakların daha verimli kullanımı gerçekleşir. Mevcut kaynakların kullanımı ve dağıtımında etkinlik ekonomik sistemin ana sorunudur. Ancak ekonomik alanın etkinliği önemli ölçüde onun organizasyon yapısı ile de yakından ilgilidir. Ekonomik karar, plan ve davranışların koordinasyonu, enformasyon akışı ve kontrolü, sistem oluşturan unsurların alacağı biçime göre farklı sistem tiplerini gündeme getirir. Farklı düzenlenmiş sistemlerin etkinliği de farklılık gösterir. Ekonomik kararların, planların, koordinasyon, enformasyon ve kontrolün merkezi olmayan biçimde organize edilmesi piyasa ekonomilerini verir. Aksine bunların bir merkezden yönlendirilip koordine edildiği sistemler, merkezi yönetimli ekonomik sistemleri yaratır (Geniş bilgiler için bkz. Erkan,1987).Merkezi yönetimler sistemlerin ekonomik ve toplumsal alandaki çeşitlenme, iş bölümü, yenilenmeyi sağlamakta etkin olmayışı giderek devredışı kalmasına yol açar. Toplumda maddi kaynak ve refahın olabildiğince herkese yaygınlaşabilmesi, ancak bilgi erişimi, enformasyon, mülkiyet ve karar yetkisini yaygınlaştırabilen bir sistemle yani piyasa sistemiyle sağlanabilir. Mülkiyet, karar yetkisinin yaygınlığı, bilgiye erişim enformasyon ve katılımın, ekonomik katılımın yaygınlaşmasının ön koşuludur. Ekonomik alanın etkin düzenlenmesi için üretim, tüketim ve gelir dağılımındaki gibi fonksiyonel alanların düzenleyici yasalara ihtiyaç duyulur. Bunlar ekonomi hukuku olarak adlandırılır. 2. POLİTİK ALAN Toplumsal yaşamın karmaşık ilişkilerinin toplumda bir kaosa dönüşmemesi için toplumu geleceğe taşıyacak yönetim ve yönlendirilmesi, işlevi politika alanının konusu yapılandırılmıştır. İnsanların bir arada yaşayabileceği bir ortamın yaratılmasına ilişkin kuralların oluşturulması, korunması ve geliştirilmesi politik sistemin ilgi alanıdır. Daha açık bir deyimle, toplumsal yaşamı yönetme yönlendirme görevi, hukuk kurallarına bağlı olarak oluşturma, işleyişi bir üst otorite devlete bırakılır. Böylece devlet, toplumda siyasal güç ve iktidarı, toplum adına kullanma yetkisine sahip olan bir kurumdur. Devlete tanınan güç kullanma yetkisi, belli yasal kurallara bağlanarak meşruiyet kazanır. Böylece toplum, egemenlik ve güç kullanım yetkisini yasal kurallar içinde davranarak, meşruluğunu koruyan bir kurum olması gereken devlete bırakır. 39 Egemenlik ve iktidarın kullanımı, getirilen kurallarla oluşturulan politik sistemin tipi göre farklı biçimlerde şekillenir. Güç ve iktidarın kullanımı geçmişte, onu çeşitli yollardan ele geçiren bir kişiye krala ait olmuşken; günümüz hukuk devletinde toplumun katılımını sağlayan, hukuk kurallarına bağlı olarak işleyen demokrasi ve seçim mekanizması ile gerçekleştirilir. Politik alana yaygın katılımın sağlanabilmesi için, politik gücün tek merkezde yoğunlaşması (diktatörlükler) yerine, yaygınlaşmasını sağlayacak bir örgütleme ve kurumlaşma gereklidir. Bu durum, önce kuvvetler ayrılığını, yasama, yürütme, ve yargı olarak getiren parlamenter demokrasilerle sağlandı. Günümüzde ise bilgi toplumu ile birlikte her düzeyde insanların kendi sorunlarının çözümüne işbirliği içinde katılımı için ‘’demokrasi’’ genelden başlayıp bir süreç olarak giderek katılımcı demokrasiye dönüşüyor. Politik alanın yasal ve hukuki düzeni politik anayasa ile gerçekleşir. Olgu olarak kısmı sistemler toplumsal bütünün kurumsal ve şekli yönünü ortaya koyar. Örneğin, Türkiye’nin ekonomik sistemi, bir piyasa ekonomisinin özelliklerini politik sistemi ise parlementer demokrasi özellikleri gösterir. Teknolojik sitemi ise, gelenekselden teknolojik sistemlerden, mekanik ve kuantum teknolojik sistemlerine doğru kayan bir yapılanma gösterir. Kısım sistem olarak yapısal boyut, temel alanların içeriğini oluşturan unsurların zaman ve mekan boyutları içinde birikim ile bunların oransal paylarını verir. Örneğin ekonomik alanın yapılanışı dediğimizde geleneksel tarım toplumundan sanayi toplumuna geçiş ve oradan bilgi toplumuna geçiş bize ekonomik gelişmenin zaman boyutu içindeki yapılanmasını verir. Ekonominin mekan boyutunda yapılanması ise, ekonomik aktivitenin ekonominin, tüm bölge ve kesitlerinde aynı gelişmişlik düzeyini değil; tam aksine çok farklı biçimde yapılanmış olduğunu ortaya koyar. Topografyanın dağlar ve ovalar şeklinde çeşitliliği gibi ekonomik faaliyetlerde yer yer sığlaşır. Bu nedenle kentlerin gelişmişlik düzeyinin birbirinden sapması gibi, bölgelerin gelişmişlik düzeyi de birbirinden farklılaşır. Örneğin Türkiye’de Marmara, Doğu ve Güneydoğu ekonomisi arasındaki gelişmişlik farkı gelişmiş az gelişmiş bölge ayrımı şeklinde farklı yapılanma gösterir. 40 Diğer yandan, ekonomik yapılanma, sadece zaman ve mekan boyutunda değil, sektörel boyutta da farklılaşabilir. Örneğin, ekonominin tarım, sanayi, hizmetler ve bilgi sektörü olarak yapılanması gibi. Diğer yandan, toplumsal yapılanma sadece ekonomik alanda kendini göstermez. Sosyal yapı olarak, toplumda çalışan nüfus, çalışmayan nüfus; genç nüfus, yaşlı nüfus; kırsa nüfus, kentli nüfus veya kentsel yapıda yüksek gelirli kesim ve yoksul kesimlerin (varoşlar) yerleşim yeri farklılaşması gibi farklılıklar toplumun sosyal yapılanmasını verir. Politik alanda, partilerin oy oranlar; sağ ve sol partilerin aldığı oyların ağırlığı, parlamentodaki oy oranları, partilerin oy oranlarının coğrafik dağılımındaki farklılaşmalar gibi oransal paylarda, toplumda politik yapılanmayı yansıtan olgulardır. Kültürel açıdan baktığımızda, bir toplumda gelenek ve göreneklerin, değer yargısı ve davranış kalıplarının bölgeden bölgeye veya kentsel olarak farklılaşması, bize kültürel yapılanmayı verir. Ülkelerin farklı bölge ve kentleriyle belli sektörlerde modern veya ileri bilgi teknolojilerinin kullanımı, toplumdaki teknolojik yapılanmayı yansıtır. Toplumsal yapılar uzun tarihsel süreç içinde gerçekleşir. Örneğin Osmanlı geleneksel teknolojilerin kullanıldığı bir tarım toplumudur. Ekonomik sistemi merkezden yönetimlidir. Cumhuriyet dönemindeki sanayileşme, ekonomisi tarımsal yapıdan sanayi toplumu yapısına taşındı. Sanayi toplumunun fabrikalarında mekanik teknoloji ile tanıştı. Bu dönem, ekonomik sistemi piyasa ekonomisine, politik sistemi de padişahlıktan, parlementer demokrasiye dönüştü. Böylece hem toplumsal istemleri hem de toplumsal yapılar köklü değişim süreçleri yaşadı. 3. SOSYAL ALAN Sosyal alan, toplumu oluşturan birey ve sosyal grupların, diğer birey, toplumsal grup ve toplumla karşılıklı ilişkilerini içerir. Söz konusu karşılıklı ilişkiler, ya sosyal bütünleşmeyi ve kaynaşmayı sağlayacak biçimde, ya da tam karşıtı durum olarak çatışmacı ve zıtlaşmacı bir ilişki biçiminde gündeme gelebilir. Doğal olarak birinin ve diğerinin yer yer ağırlıkta olduğu durumlarla karşılaşabilir. Toplumda farklı çıkar, inanç, ideoloji, tutum ve davranışların varlığı, sosyal yaşamda zıtlaşma ve çelişkileri kaçınılmaz kılar. Bu kaçınılmazlık durumu aynı 41 şiddet derecesinde uzlaşmayı zorunluluk ve kaçınılmazlık olarak gündeme getirir. Böylece çağdaş toplumda, sosyal bütünleşmeyi sağlama aracı sosyal uzlaşmadır. Sosyal çatışmaların kaynağı, ekonomik çıkarlar, politik ideolojiler, farklı inançlar ve farklı sosyal gruplara ait olmaktan kaynaklandığı için; ekonomik, politik, sosyal ve kültürel yapılardaki organizasyon biçimleri ve kurumlaşma, sosyal çatışmaları, uzlaşma ile çözümleme ya da aksi yönde bir etkileşim içinde olabilirler. Bu nedenle çağdaş toplum; bilinçli olarak, çatışmayı değil, uzlaşmayı bir sosyal sistemin, ekonomik, politik ve kültürel temellerini yaratmaya yönelik uygulama politika ve kurumlaşmaları teşvik eder. Ekonomik ve politik alanda çoğulculuk ve katılım sosyal uzlaşma için uygun bir ortam yaratır. Sosyal yapının fonksiyonel boyutunda aile, işletme, işçi, işveren, sosyal tabaka ve sınıflar yer alırken mekansal boyutunda, kentleşmenin yarattığı farklılaşma, örneğin gecekondulaşma ve kent içinde farklı sosyal kesimlerin yoğunlaştığı kentin sosyal deseni ve dokusu oluşur. Bu durum, sosyal bütünleşme veya sosyal zıtlaşmanın varlığını belirleyecek sosyal yapı ve sistemi gündeme getirir. Bu nedenle, çağdaş toplumda sosyal uzlaşmanın sağlanması daha sağlıklı bir sosyal yapı, sosyal doku ve sosyal sistemin oluşturulması ile mümkün olur.Sosyal alanı düzenleyici temel yasa Medeni Kanun(vatandaşlık hukuku) olup aile,evlilik,çocuk hakları ve benzeri konular bu yasada yer alır. 4. KÜLTÜREL ALAN Kültürel alan, toplumun genelinde geçerli olan, geçmişten miras kalan ve öğrenilebilir olan değer, norm ve davranış kalıpları toplamından oluşur.İnsanlar yaşam sürecinde değerli bulduklarını korumak ister ve bunları içselleştirerek davranışlarına yansıtırlar.Bu özelliği ile kültürel değer, norm ve davranışlar, toplumda insanların manevi ve ruhsal ihtiyaçlarını karşılar. Toplumun ortak değer, norm ve davranış kalıpları, toplumda oluşan dünya görüşü, dinsel inanç, ahlak, milli duygular, tarih bilinci ve gelenekler şeklinde kurumlaşır. Bunlar topluca, insanların ve toplumun ortak ideal ve amaçlarının belirlenmesinde etkili olurlar. Toplumda genel geçerliliğe sahip değer, norm ve davranışlar ile bunlarla şekillenen dünya görüşü, din, ahlak, gelenek ve milli duyguların, toplumun farklı kesimlerine ve bireylere yansımasında farklılıklar oluşur. Ayrıca bir ülke kültürü, sürekli olarak diğer kültürlerle karşılıklı 42 etkileşim içinde onlardan etkilenir. Bu nedenle toplum içinde var olan değer, norm ve davranış sistemlerinde oldukça önemli farklılıklar oluşur. Bu farklılaşma ve farklı kültürleri hoşgörü ile karşılamak ya da mutlakçı bir tutumla dışlamak yine kültürel sistemin bir parçasıdır. Ekonomi ve politikada çoğulculuk ve katılımcılık ile sosyal ilişkilerde uzlaşmacı yaklaşımın kültürel alana yansıması hoşgörüyü gündeme getirir. Aksine mutlakçı diktatörlük, merkezden yönetimi ve merkezi yönetimin tek ve mutlak ideolojisine itaati gerektirir. Kendi dışındaki değer ve ideolojileri dışlayan çatışmacı bir tutumu beraberinde getirir. Çatışmacı tutum ise, mutlakçı ve dışlayıcı değer ve kültür temeline sahiptir. Bu nedenle hoşgörüye dayalı çoğulcu kültür ancak demokratik ve katılımcı ortamda gerçekleşir. Demokratik ortam bireyin ve toplumun gelişmesine hizmet eder. Sanayi toplumundaki makro ideolojilerin bilgi toplumunda ağırlığını kaybetmesi ve bu boşluğun giderek kültürel değerlerle doldurulmaya yöneldiği söylenebilir. Kültürlerarası çatışma tezi de bu olgu üzerine oturmaktadır. Bu tezin geçerliliği ‘’mikro’’ milliyetçiliği tetiklerken; buna karşıt olarak; kültürel çeşitlilikte hoşgörü temel yöntem olarak öne çıkar. 5. TEKNOLOJİK ALAN Doğaya egemen olama uğraşı, insanların yeni alet ve teknik geliştirme yeteneğine bağlı olarak artar. Bu nedenle günümüz toplumsal yaşamında, doğası gereği dinamik ve değişken unsur teknolojidir. Başka bir deyişle değişim esnekliği en yüksek olan toplumsal alan teknolojik alandır. Teknoloji, öğrenilmiş ve sistemli olarak kullanılan bilgidir. Doğaya karşı mücadelede organize bilginin sürekli artması ve yenilenmesi gerekir. Bu nedenle teknoloji, yenilik ve yeni organize bilgi demektir. Bilgi ve teknoloji, bilimsel araştırma ve geliştirmenin konusudur. İnsanın, bilim ve teknolojiye yönelimi, bilim bazlı dünya görüşü ile mümkündür. Birikmiş bilginin öğrenilmesi ve özümsenip kullanılması mevcut teknolojinin pratik kullanımıyla ilgilidir. Mevcut bilginin arttırılması, teknolojik gelişme ve yenilikle ilgilidir. Bu nedenle, toplumsal dinamiğin temel belirleyenleri olan, teknoloji, bilim ve dünya görüşünün, bir toplumda oluşturduğu etkileşim sürecinin mekan ve zaman boyutları içinde aldığı biçim ile izlediği yol bize o toplumun uygarlık kalıbını verir. 43 Geleneksel değerlere dayalı dünya görüşü bilim ve teknoloji üretmekte kısır kalırken, bilim bazlı dünya görüşü, yeni bilgi ve teknoloji üretmeye açık bir sistem oluşturur. Bu açık sistem bir yandan mekan içinde, diğer yandan geleceğe doğru genişleyip evrilirken uygarlık kalıbının gelişim yolunu belirler. Kültürel değerlere dayalı dünya görüşü; insanı, koruma davranışı ve tutuculuğa yönlendirirken; bilim ve teknoloji; insanı değişime ve yeniliğe yönlendirir. İşte bu nedenle uygarlığın, bilim ve teknoloji ekseni üzerinde ilerleyebilmesi, bilim bazlı düşünme temelindeki bir dünya görüşüne dayanması gereklidir. Eğer dünya görüşü değerlere dayalı ise, yani geleneksel dünya görüşü egemen ise, insan yeniliğe ve ilerlemeye yönelemez. Ancak bilim bazlı dünya görüşüne dayalı düşünme kalıbına sahip insanlar, uygarlık çizgisi üzerindeki ilerlemeye destek olabilirler. Çünkü uygarlığın temelinde, bilim, bilgi, teknoloji ve yenilik vardır. Bunların mekan içindeki dağılımı toplumsal sistemlerin, ilgili mekanlardaki tarihsel birikimine bağlıdır. Örneğin kentlerde daha yenilikçi, kırsal alanda gelenekçi olurlar. 6. TEMEL ALANLARIN BİRLİKTELİĞİ Toplumsal bütünü oluşturan ekonomik, politik, sosyal, kültürel ve teknolojik alanlar karşılıklı etkileşim ilişkisi içinde birlikte evrimleşip gelişirler. Bu alanları oluşturan alt öğeler ve bunların kurumlaşması, farklı değişim ve evrimleşme esnekliğine sahiptir. Bu nedenle gelişme düzeyleri belli bir alanda birbirinden sapmalar gösterirse de uzun dönemde birbiriyle benzeşme ve doku uyumu artar. Örneğin, merkezi yönetimli bir politik sistem, merkezi yönelimli bir ekonomik sistem, tek düze ve mutlakçı bir kültür yapısı ile belli bir sosyal sınıf veya kesimin mutlak hakimiyetini getirir. Aksine çoğulcu demokrasi, çok merkezli ve katılımcı piyasa ekonomisi, sosyal kesimlerin kaynaşma ve bütünleşmesine yönelik bir sosyal yapı ve hoşgörü içinde çeşitlenmiş ve zenginleşmiş kültür içinde gerçekleşir. Söz konusu bütünleşme, farklı toplum yapıları ve gelişme düzeylerinde farklılık gösterir. Örneğin, büyük aile ve aşiretten şehir devletine, derebeylikten ulus 44 devlete doğru bir bütünleşme süreci yaşanmış, günümüzde de ulus devletten küresel düzeye doğru yönelen bir bütünleşme süreci yaşanmaktadır. Böylece tarım toplumundan sanayi toplumuna ve oradan bilgi toplumuna geçerken bir yandan alt sistemler içinde farklılaşma ve çeşitlenmeye dayalı bir gelişme, bir yandan da uyum ve bütünleşmeye dayalı bir gelişme birlikte yaşanıyor. Toplumun evrim sürecinde alt sistemler arasında ortaya çıkan karşılıklı etkileşimde, sistemlerden birinin diğerlerinden daha etkili olduğu görülebilir. Hatta bunların ağırlığı toplumların tarihi evrimi içinde farklılaşabilir. Örneğin; ilkel toplumlarda, doğal çevre; geleneksel tarım toplumlarda, kültürel (dini) unsurlar, sanayi toplumunda, ekonomik (mekanik) unsurlar, bilgi toplumunda, insani nitelik ve yetenek olarak bilgi ve bilgi teknolojileri diğerlerinden daha ağırlıklı olduğu görülür. 7. TOPLUMSAL BÜTÜNDE ANALİZ DÜZEYLERİ Toplumsal bütünü öncelikle temel alt sistemlerine ayırarak, toplumsal düzeydeki genel analiz gerçekleştirilir. Şimdiye dek incelenen toplumsal bütünün ekonomik, sosyal, politik, kültürel ve teknolojik düzeydeki alt sistemlere ayrılması bu türden bir analizdir. Ancak daha ileri analizler için toplumsal hiyerarşi içinde daha alt düzeylere inilir. Bunlar kurum, örgüt ve kişi düzeyindeki analizler ile her bir düzeydeki etkileşim analizleri gerçekleşebilir. Kişilerarası örgütler arası, kurumlararası ve küresel düzeyde toplumlar arası analizler de girebilir. Kurumsal düzeyde istem analizi: Kurumsal düzeydeki analizlerde, sistem bütünü ve alt sistemler açısından, sistemi oluşturan kurumlar konu alınır.Kurum kavramı iki ayrı yönü ile düşünülmelidir.İlk olarak birden çok örgüt içeren bir bütün olarak kurum anlayışıdır.Örneğin devlet,din,aile birer toplumsal kurumdur. Bu kurumların ikinci yönü ise bu kurumların oluşumunu ve işleyişini sağlayan,bunu kurumlaşmayı sağlayan yasal,hukuki,ilkesel yönü ele alır. Kurumsal düzeydeki alt sistemler; toplumsal düzeydeki alt sistemlerinin içeriklerini belirlemede önemlidir. Kurumsal düzey, birbirinden bağımsız çok sayıda karar birimlerini gündeme getirir. Bununla birlikte söz konusu kurumlar birbirleriyle sürekli bir etkileşim içindedir. Bunlar arasındaki ilişkilerin kurallara bağlanması da bir kurumlaşma olarak görülür. Dolayısıyla çok sayıdaki kurumlar arasındaki ilişkiler, sistemin işleyişini belirler. 45 Bunlar arasında eşgüdüm ve uyum sorunu kurumsal düzeyde önemli konulardan biridir. Geçmiş kurumsal düzeyde analizler kurumsal iktisatçıların konusu oldu. Örgütsel düzeyde sistem analizi: Toplumda ortak davranışların örgütlenme biçimi “örgütsel” düzeydeki sistemleri oluştururlar. Örgüt amaç üyesi, iç yapısı ve işleyişi ile, çevre ilişkileri bu düzeydeki sistem analizlerinin konusudur. Örgütler, çevreleri ile sürekli iletişim içinde olmaları nedeniyle açık sistemler oluştururlar. Örgütün etkin olması, örgütün içsel ve dışsal talepleri arasında sürekli bir uyumun sağlanmasına bağlıdır. Örgütler kuruluş aşamasında belli kişi ve grupların kararlarına dayalı olarak hayata geçerler. Ancak, zaman içinde bundan bağımsızlaşır ve üçüncü birimlerle karşılıklı etkileşim ilişkisi kişiden kurumlara kadar taşınarak toplumsal bütünün şekillenmesini sağladığı gibi toplum düzeyindeki karşılıklı etkileşim ile toplumlararası etkileşimi de birbirinden ayırmak gerekir. Toplum bütünü düzeyindeki analizler açıkladığımız gibi sosyal, ekonomik, kültürel, politik ve teknolojik alanların kendi iç bünyeleri ile birlikte birbiriyle etkileşimini yansıtır.Ancak bu noktada toplumlar yada toplumsal bütünler arası etkileşimi gündeme getirdiğimizde küresel ilişkilere girmiş oluruz.Küresel ilişkiler toplumların farklı teknolojik gelişmişlik düzeylerine bağlı olarak değişik biçimde şekillenebilir.Bu anlamda tarım toplumlarının imparatorluğuna dayalı ,sanayi toplumunun emperyal ilişkisine dayalı ve bilgi toplumunun uluslar arası yapılanışları birbirinden farklılık gösterir.Ayrıca her toplumsal bütünün farklı gelişmişlik düzeyi,toplumlararası ilişkide farklı ilişki kalıbı şekillenir.Gelişmiş toplumlar ise kendi arasındaki ve gelişmemiş toplumlar ile ilişki ve etkileşimleri farklı biçimde şekillenir. Bireylerin tutum ve davranışları, kurumsal ve organizasyonel boyutlar içinde önemlidir. Çünkü sistemi işleten, sistem içinde yer alan insanlardır. Her ne kadar bireylerden bağımsız örgüt kimlikleri önem taşısa da, gerek yasal-kurumsal düzenlemelerin gerekse örgütsel davranışların ortaya çıkmasında doğrudan bireyler rol oynar. Kişilerin farklı kişilik yapısı ve buradan kaynaklanan davranış kalıpları şekillenir.İnsanların kişilik yapısı bireyci ve sosyal kişilik özelliği gösterir.Sanayi toplumu bireyci kişiliği öne çıkarırken ,tarım toplumunda ise bağımlı sosyal kişilik geçerli olur. Toplumsal bütün ve toplumsal alt sistemlerden kişisel düzeye etkileşim düzeyleri kadar inen hiyerarşi içinde yer alan tüm sistem düzeyleri birbirleri ile etkileşim ilişkisi içindedir. Her alt sistem düzeyi, bir üst sistem düzeyinin 46 açıklanması da belirleyici bir ögedir. Örneğin, kişiler örgütleri, örgütler kurumları yapılandırır. Kurumlarda toplumsal düzeyin oluşumunu sağlayan temel girdilerdir. Kurumsal düzeydeki unsurların özellikleri, toplumsal düzeydeki sistemlerin özelliklerinin ortaya konulmasında temel unsurlardır. Ancak, kurumsal düzeydeki bir elemanı açıklarken yatay dikey ilişkide ortaya çıkan tüm diğer toplumsal düzeylerin tüm unsurları, açıklanan elemanın çevresel unsurları olarak dikkate almak gerekir. Burada etkileşim ilişkilerini çok yönlü olarak, yatay, dikey, çapraz olduğu kadar içsel ve dışsal olarak dikkate almak gerekir. Aşağıdan yukarıya veya yukarıdan aşağıya yönelik bir karşılıklı etkileşim ilişkisi, karşılıklı-dönüşlü-kümülatif ve sinerjik olarak birbirlerini sürekli etkiler ve besler. Aynı karşılıklı etkileşim, kurumsal düzeyle örgütsel düzey arasında söz konusudur. Örgütlü ve sistematize yapı ve kurallar, kurumlaşmaları sağlarken; mevcut kurumsal yapılar içinde örgütler oluşur ve onun özelliklerini belirler. Benzer ilişkiler, kişisel düzeyin unsurları ile örgütsel düzey arasındaki etkileşimi belirlerler. Örneğin; kişilerin davranış ve özellikleri örgütlere yansır. Ancak, örgüt yapıları kişilerden belli davranışlar bekler ve onların davranışlarının şekillenmesinde etkili olur. Kişiler sahip oldukları motifler (güdüler) ile belli davranışlar sergilerken, örgütlerde kendi bünyesindeki tüm çalışanların belli motivasyonları kazanmasında belirleyici olurlar. Her düzeyde bir yandan sistemi oluşturan elemanların bireysel özellikleri; diğer yandan çevresini oluşturan unsurların özellikleri karşı karşıya gelerek, karşılıklı etkileşim ilişkisi içinde sistem elemanlarının nitelik ve özelliklerini şekillendirir. Farklı sistem düzeyleri arasındaki karşılıklı etkileşim yanında; her düzey kendi içinde de içsel karşılıklı etkileşime sahiptir. Örneğin, kişiler arası etkileşim, kişisel düzeyde; örgütler arası etkileşim, örgütsel düzeyde; kurumlar arası etkileşim, kurumsal düzeyde gündeme gelir. Buradaki ilişkiler karşılıklı, yığılımlı ve sinerjik etki doğurur. 8. TOPLUMSAL BÜTÜNDE TEMEL BOYUTLAR TOPLUMSAL BÜTÜNÜN İÇERİK BOYUTU: KISMİ SİSTEMLER 47 Toplumsal bütünün analizinde alt sistemler ve farklı sistem düzeyleri yanında bir de kısmi sistemler oluşur. Toplumsal bütünü kavrayan bu kısmi sistemler, toplumsal bütünün alt sistemlerinin her birinde var olan, başkaca yönlerini kapsar. Bu nedenle kitapta söz konusu kısmi sistemler toplumsal bütünün içerik boyutu olarak ele alındı. Toplumsal bütünün analizinde, içerik boyutu; üç ayrı kısmi sistem olarak birbirinden ayrılabilir. Çünkü toplumsal bütünde ve her bir alanda (=alt sistemde) olgu olarak bir sistemleşme, bir yapılanma ve bunlar içinde toplumsal sürecin akışı, yani süreç vardır. Toplumsal bütünün içerik boyutu toplumsal bütünün fiili olgularını içerir. Bu nedenle Toplumsal bütünün sistem analizinde ortaya çıkan temel alanlar; analitik açıdan öne çıkarken içerik boyutumda ortaya çıkan sistem yapı ve süreç fiili oluşumunu içerir. Böylece ilk durumda sistem bir analiz aracı; ikinci durumda sistem bir olgu olarak ortaya çıkar. Örneğin Türkiye’nin ekonomik alanında olgu olarak var olan piyasa sistemi gibi. Bu nedenle, toplumsal bütünün analizinde, temel alanların içeriği olgu olarak kısmi sistem ve temel boyut sistem boyutu, yapı boyutu ve süreç boyutu, birbirinden ayrılıyor. Toplumsal bütünün oluşumunda belirleyici olan yasalar, kurallar ve kurumlar ağının düzenlediği fiili kurumsal biçimleniş çerçevesi sistem boyutunu verir. Toplumsal bütünü oluşturan unsurların tarihsel sürecin bikrimi içinde nicel ve nitel olarak nisbi bağlar ve bunlar arasında bağlantılar ile bunlar zaman içinde ortaya çıkan değişim ve şekilleniş yapısal boyutu verir. Toplumsal sistem ve yapının oluşturduğu ortam içinde, toplumsal işleyişin akışı toplumsal süreci verir. Sistem daha çok çevreyi ve yapı daha çok geçmişin birikimi olarak birlikte uzun dönemli unsurları içerirken, süreç bunların oluşturduğu ortam içindeki güncel, dinamik ve kısa dönemli akışı kapsar. Toplumsal bütünün içeriğini dolduran temel boyutları olarak adlandırdığımız kısmi sistemler, toplumsal bütünün tüm alt sistemlerinde karşımıza çıkar. Bu 48 nedenle "sistem", "yapı" ve "süreç" kavramları ekonomik, politik, sosyal, kültürel ve teknolojik alanların her biri için ayrı dikkate alınmalıdır. Örneğin Türkiye’nin ekonomik sistemi ekonomik yapılanışı ve ekonomik süreci ya da Türkiye’nin politik yapısı ve politik süreci etkenlerini içerir. Bu konu aşağıda daha ayrıntılı inceleniyor. Ancak bu analizlere geçmeden önce buraya kadar yapılan analizler şematik olarak özetlenerek sunuluyor. 9. TOPLUMSAL BÜTÜNÜN ŞEMATİK ANALİZİ Buraya kadar yapılan analizleri iki ayrı şemada şekillendirebiliriz. İlk şemada, Toplumsal Sistem Matrisi; temel alanlar, analiz düzeyleri ve toplumsal boyutlar açısından ele alınıyor. İkinci şemada ise, analizler toplumsal boyut düzeyinde ele alınarak etkileşim ilişkileri ve teknolojinin dinamik boyutu içinde insan unsuru öne çıkarıldı. DİNAMİZE TOPLUMSAL BÜTÜN Toplumsal bütünün analizinde, alt sistemlerin birlikte ele alınması nedeniyle, bu yaklaşım, daha önceki bir çalışmamızda Entegre Sistemler Yaklaşımı olarak adlandırıldı. (Bkz. Toplumsal Sorunlara Entegre Sistemler Yaklaşımı = TOPSES, Cilt I ve II.) Bu yaklaşımda, toplumsal bütündeki ilişkiler, “karşılıklı, dönüşlü, kümülatif ve sinerjik etkileşim ilişkileri” olarak ele alınıyor. Bu analiz yönteminin temel özelliği, incelediği alanda ilgili olguları, tek yönlü nedensellik ilişkisiyle açıklamak yerine, karşılıklı nedensellik ilişkisini esas alıyor olmasıdır. Bu nedenle, buradaki analiz ilişkileri, “kaotik nedensellik ilişkilerini” açıklamaya yöneliktir. Bu yüzden, mekanik ve diyalektik etkileşimden daha kapsamlı, onları özel durumlar olarak ele alan bir yaklaşımdır. Daha açık bir deyimle kuantum düşüncesinin sosyal alana uyarlanmış biçimidir. Toplumsal sorunların karmaşık yapısına nüfuz edebilmek için; toplumsal bütün alt sistemlerine ayrılarak incelenirken alt sistemleri birbirinden kopuk ele almak yerine 49 bunlar arasındaki karşılıklı etkileşimler ve bu etkileşimlerin sonucu olan kümülatif ve sinerjik etkileşimler ön plana çıkarılıyor. Bu yaklaşım sayesinde toplumsal bütünün çok yönlü ve çok boyutlu içeriği analize dahil oluyor. Buradaki analizler; geleneksel mekanik-nedensellik ilişkilere değil; entegre sistemler yaklaşımında ortaya çıkan toplumsal alt sistemlerin kendi içinde ve karşılıklı etkileşimlerinde ortaya çıkan kümülatif ve sinerjik etkileşim ilişkilerine dayanıyor. Ayrıca zaman boyutunda toplumsal bütünün tarihi evrim süreci ve mekan boyutunda yerel farklılaşma kapsanarak toplumsal bütünün zaman ve mekan içindeki yapılanmaları dikkate alınıyor. Bu analizlerde, toplumsal bütünü oluşturan entegre sistem etkileşiminin merkezinde insanın olduğu tezinden yola çıkılıyor. İnsanoğlu bu toplumsal bütünün merkezinde, uygarlıkla toplumsal alanlardan kaynaklanan değerler sisteminin ve hatta mevcut toplumsal yapı ve süreçlerin kesişim noktasında yer alır. Çevresinde olup biten süreç ve etkileşimi algılama kapasitesi önemli ölçüde, benimsediği dünya görüşü ile yakından ilgilidir. Şekilde görüldüğü gibi diğer alanlarla uygarlığın kesişim çizgisi (teknolojik sıçramalar) arasında, sürekli bir karşılıklı etkileşim vardır. Bu etkileşimde, hem kısmi çelişki ve çatışma hem de birbirini tamamlayıcı olan karşılıklı etkileşimler söz konusudur. Gerek alt alanların kendi içindeki işleyiş ve süreçler, gerekse uygarlığın gelişimini belirleyen bilgi-yenilik-bilim ve teknoloji, sürekli etkileşim ilişkisi içinde birbirine uyum sağlarlar. Ancak bu uyum sürecinde; belli bir teknolojik düzeyde yaşanan uyum süreci ile; teknolojik paradigmada gerçekleşen köklü değişimleri birbirinden ayırmak gerekir. Teknolojik paradigmada yaşanan sıçrama, toplumsal bütünde köklü değişimler getirir. Örneğin, ilkel toplumdan tarım toplumuna, tarım toplumundan sanayi toplumuna teknolojideki ve nihayet paradigmal sanayi toplumundan sıçramalarla gerçekleşti. bilgi toplumuna Teknolojide geçiş, yaşanan paradigmal sıçramayla birlikte, dünya görüşünde de değişim yaşanır. Uygarlık yolundaki hızlı sıçramalar, teknolojik paradigma değişimiyle gerçekleşir. 50 İşte uygarlığın sınırlı kilometre taşları olan bu geçişlerle yeni toplum düzenleri ve yapıları oluşur. Bu sıçramalar sonrasında ise, teknolojik gelişmenin yaşamın tüm alanlarına uyarlanması ve bunun yarattığı uyum süreçleri devreye girer. Bu uyum süreçleri içinde değer ve kültür sistemleri normal süreç içinde değişime konu olur. Biz buna kültür değişimi diyoruz. Ancak kültür değişimi, aynı kültürel değerlerin zaman boyutunda gösterdiği yenilenme yanında, mekansal etkileşim nedeniyle farklı kültürlerin birbirlerini etkilemesiyle; yani kültür alış-verişiyle de gerçekleşir. Kültür değişimleri, teknolojideki değişime göre daha sınırlı yenilenmeler olarak kendini gösterir. Görüldüğü gibi uygarlık alanı; söz konusu dört alanın merkezinde yer alıyor ve onların geleceğe doğru taşınmasını ve dinamik bir içerik kazanmasını sağlıyor. Toplumsal bütünü oluşturan beş alanının karşılıklı etkileşimi, her ne kadar toplumsal bütünde bir iç dinamik yaratıyorsa da; her alanın kendi değerler sistemi, ilgi alanındaki istikrar, süreklilik ve kararlılığı sağlar. Oysa bizim burada getirdiğimiz analizle toplumsal bütüne, uygarlık alanının eklenmesi analize, gelişme eksenini katıyor. Böylece zaman içinde ilerleme devreye giriyor ve ona dinamik bir içerik kazandırıyor. Ayrıca uygarlık alanında da bir sistemleşme, yapılaşma ve süreç vardır. Uygarlığın sistemleşmesini sağlayan unsur dünya görüşüdür. Uygarlığın zaman sürecinde yapılanmasını sağlayan unsur teknolojidir. Uygarlığın günlük akış ve işleyişini belirleyen unsur ise uygulamalı teknik bilgidir. Dolayısıyla, uygarlık alanında da bir sistemleşme, yapılaşma ve günlük akışı (süreci) belirleyen temel boyutları söz konusudur. Kısacası, sistem, yapı ve süreç boyutları uygarlık alanında da gözleniyor. Bir toplumda var olan dünya görüşü; yani temel düşünce paradigması; yani bilimsel bakış açısı, teknoloji ve uygulamalı bilgi kazanmanın ilke ve çerçevesini belirliyor. Bu dünya görüşüne dayalı olarak şekillendirilen teknoloji; ekonomik, sosyal, politik ve kültürel alanlara yansıyarak hem onların hem de kendi içeriğinin yapılanmasını belirliyor. Buradan kazanılan uygulamalı teknik bilgi; uygarlığın günlük işleyiş ve akışını belirliyor. Teknoloji ile bilgi arasındaki bağlantı yeniliklerdir. Bunların gerisinde ise, bilimsel düşünme ve bilimsel araştırma yatar. Uygarlığın dinamiği bilimsel düşünme ve araştırma sonucu üretilen yenilikten kaynaklanır. 51 10. TOPLUMSAL BÜTÜNÜN SİSTEM BOYUTU Toplumu oluşturan çok sayıda insan arasında sosyal, ekonomik, politik, kültürel ve teknolojik yönleriyle sayısız ilişkiler ağı ortaya çıkar. İnsanlar arasındaki bu ilişki ağı, çok yönlü ve farklı etkileşim, ilişki ve zıtlıklar içermesine karşın, sistem bütünü genel bir kaosa (kargaşaya) dönüşmeden işler. Dolayısıyla toplum bütününde bir düzen ve sistem söz konusudur. İşte toplumsal bütünün tüm içsel çelişkilere karşın bir sistem ve düzen sağlayan ilişkiler ağını "Toplumsal Bütünün Sistem Boyutu" kapsamında ele alıyoruz. Toplumsal bütünün sistem boyutunu belirleyen unsurları olarak; karar, koordinasyon, informasyon, motivasyon ve kontrolü sayabiliriz. Buradaki açıklamalarda Neuberger ve Duffy (1976)' nin ekonomik sistemin davranışsal açıklamasında ön plana çıkardığı sistem unsurlarından yola çıkılmakta ve Almanya' da uzun bir süreç içinde geliştirilen Ekonomik Düzen Teorisi’ nin analizleri çıkış noktası olmakla birlikte bunlardan farklı yeni bir analiz oluşturuyoruz. Toplumsal bütünün sistem boyutu, toplumsal alanların her birinde geçerli olan farklı düzeylerdeki sistem unsurlarının bir araya gelmesinden oluşur. Dolayısıyla her bir toplumsal alan (=alt sistem) için söz konusu şekli unsurların sorgulanması gerekir. Aşağıda söz konusu alanların her birinin sistem boyutu ve onu oluşturan unsurlar ayrı ayrı görülüyor. TOPLUMSAL BÜTÜNÜN TEMEL ALANLARINDA SİSTEM UNSURLARI UNSURLA EKONO POLİTİK SOSYAL KÜLTÜR TEKNOLOJIK R MIK ALAN ALAN EL ALAN ALAN ALAN KARAR Mülkiyet SİSTEMİ İktidar/Yas Sosyal ama Konum Normlar Bilim Bazlı Dünya Görüşü (Meşruiyet) KOORDİNA Sosyal İnançlar / Bilimsel SYON İlişkiler / Değerler Kurumlaşma: SİSTEMİ Bağlar Piyasa Bürokrasi Araştırma 52 Birimleri ENFORMA Fiyat Seçim SYON Sosyal Sembolle Teknolojik İletişim r Uyarlama ve SİSTEMİ KONTROL Geliştirme Rekabet SİSTEMİ Muhalefet/ Sosyal Gelenekl Bilimsel Testler Yargı/Seçi Baskı er Deneyler m MOTİVASY Kar / İdeoloji / Aidiyet Manevi Bilme Merakı ON Başarı Güç Duygusu Tatmin Kendini SİSTEMİ Kanıtlama KAYNAK: TOPSES, Cilt I' den geliştirilerek alındı. Yukarıdaki tablodan görüldüğü gibi, her alan için; karar, koordinasyon, informasyon, kontrol ve motivasyon unsurlardan söz edilebilmektedir. Bu unsurlar söz konusu alanların sistem boyutunu belirler. Örneğin, ekonomik alanda karar yetkisi mülkiyete bağlı iken politik alanda kararı belirleyen iktidar ve iktidarın meşruiyeti olmakta; sosyal alanda, sosyal konum (=statü); kültürel alanda, normlar kararı belirlemektedir. Ekonomik birimlerin davranış ve faaliyet alanlarını belirleyen hukuk, norm ve kurallar bütünü ekonomik anayasayı oluşturur. Ekonomik faaliyetlerin çerçevesini düzenleyen ekonomik anayasa, esas olarak kamunun hazırlamış olduğu kurallar bütünüdür. Bu düzenlemeler arasında rekabet hukuku, ticaret hukuku, bankacılık hukuku gibi yasal düzenlemeler yanında Merkez Bankası, Sermaye Piyasası Kurulu gibi kurumların oluşturduğu yönetmelik, tüzük vb. Düzenlemelerde ekonomik anayasa içinde yer alır. Bu şekli düzenlemeler içinde ekonomik kararı belirleyen mülkiyet; koordinasyonu belirleyen piyasa ve planlar; informasyonu belirleyen fiyat ve piyasa bilgileri; kontrolü belirleyen başarı rekabeti ve motivasyonu belirleyen kar/başarı ilkesidir. 53 Koordinasyon sağlama biçimi, ekonomik sistemin bir başka unsurunu oluşturur. Merkezi ekonomilerde koordinasyon emredici merkezi planlar tarafından gerçekleştirilirken, piyasa ekonomilerinde koordinasyon ekonomik birimlerin piyasalardaki davranışları tarafından sağlanır. Bu sonuç; büyük ölçüde elde edilen informasyonla ilgilidir. Eğer informasyon, yani bilgi akışı yeterli ise ekonomik sistemin koordinasyonu piyasa güçleri tarafından rahatlıkla sağlanabilecektir. Burada en fazla önem taşıyan piyasa bilgisi fiyatlardır. Fiyatlar kişi veya firma bazında planların hazırlanmasında veri olarak alınırken, söz konusu özel planların uygulanması, yani piyasaya yansıtılmasıyla planlar fiyatları etkiler. Ekonomik sistemin rasyonelliği, önemli ölçüde onun organizasyon yapısı (piyasa veya merkezi yönetim) ile de yakından ilgilidir. Ekonomik karar, plan ve davranışların koordinasyonu, informasyon akışı ve kontrolü, sistem oluşturan unsurların alacağı biçime göre farklı sistem tiplerini gündeme getirir. Farklı düzenlenmiş sistemlerin etkinliği de farklı olur. Mülkiyetin biçimi, piyasaların ve rekabetin düzenlenişi fiyat oluşumu ve ekonomik birimlerin başarıya yönlendiriliş biçimi ekonomik sistemin şekillenişini belirler. Toplumda yasal güç kullanımı devlete bırakılırken; devlet bu işlevleri devlet anayasası olarak bilinen politik anayasadan yetki alır. Politik anayasa, kişilerin temel hak ve özgürlükleri de dahil olmak üzere devlet ile toplum ilişkisine yönelik düzenlemeleri ve devletin yapılanışını, yani politik sistemin oluşumunu düzenler. Politik alanın işleyişi, bürokrasi tarafından koordine edilir. Bürokrasi burada politik yönetimi de kapsar. Politikada kontrol; muhalefet tarafından yerine getirilir. Seçim temel bilgi kaynağı olduğu gibi; politik yönelimleri belirler. Bu unsurlar birlikte politik sistemi belirler. Politik sistem, bu unsurların örgütlenişine bağlı olarak demokratik veya otokratik oluşur. Toplumsal kesimler arasındaki, ilişkiler belirli bir düzen içinde işler. Bu düzen, sosyal normlar tarafından belirlenir. Söz konusu normlar, kurallar ve kurumlar bütünü sosyal anayasayı oluşturur. Sosyal alanda kişilerin karar sürecine katılımı sosyal konumu tarafından belirlenir. İnsanlar arası sosyal ilişkiler ve bağımlılık ilişkileri insanlar arası koordinasyonu sağlar. Sosyal ilişkilerde kontrol mekanizması olarak sosyal baskı 54 ön plana çıkar. Kişileri belli bir sosyal ilişki içine iten motivasyon ise sosyal aidiyet duygusudur. Çünkü insanoğlu, toplumda tek başına değil diğer insanlarla birlikte bulunur. Toplumda genel kabul gören kültürel değer, norm ve davranışlar bütünü, kültürel anayasa olarak tanımlanabilir. Kültürel alandaki normlar sistemi, kişilerde motif oluşumunu, dünya görüşünün oluşumunu ve bu nedenle kültürel davranışları; yani karar mekanizmasını belirler. Bu davranışların koordinasyonu; yani eşgüdümü genel kabul görmüş inanç ve değerler sistemince yönlendirilir. İnanç ve değerlere ilişkin semboller, kültürel iletişim ve informasyonu sağlar. Örneğin, bayrak veya milli giysiler vb. Kültürel alanda kontrol fonksiyonu "gelenekler" tarafından belirlenir. Kişileri kültürel değerlere ve normlara yönlendiren temel unsur psikolojik; yani manevi tatmindir. Teknolojik alanın işleyişini düzenleyen karar sistemi, bilim bazlı dünya görüşüdür. Bilim bazlı dünya görüşü, teknolojik alanın anayasasıdır. Teknolojik anayasa, "bilimsel dünya görüşüne” dayanır. Bilimsellik ise, nedensellik ve mantık ilişkilerine dayanır. Bu ilişkilerin, doğada keşfi için yapılan çalışmalar teknolojik gelişmeyi yaratır. Toplumda bilim bazlı dünya görüşüne sahip insanların çalışması, araştırma kurum ve birimlerince koordine edilir. Örneğin üniversiteler ve AR-GE kurumları gibi. Teknolojinin doğaya egemen olma yönündeki başarı ve yetersizliğine ilişkin informasyonu, teknolojik uygulamalardan alırız. Ulaşılan bilimsel bilginin kontrolü ise, bilimsel test ve deneylerle gerçekleşir. İnsanları teknoloji üretmeye iten temel motivasyon ise bilme, bulma ve keşfetme merakı ile insanın kendini kanıtlama duygusudur. Değinilen beş temel alandaki sistemleşmeyi belirleyen temel yöntem ve ilkeler sürekli olarak birbirleriyle karşılıklı etkileşim içindedir. Alt alanların sistemleşmesi ve işleyişinde bu ilke yöntemler, diğerleriyle karşılıklı etkileşim içinde belirleyici özelliğe sahiptir. Teknolojik sistem yeniliği; ekonomik sistem rasyonelleşmeyi, politik sistem demokratikleşmeyi, kültürel sistem hoşgörüyü ve sosyal sistem uzlaşmayı sağlayacak biçimde düzenlenir. Bu düzenlemeleri sağlayacak unsurlar, ilgili 55 alanların anayasal normlarıdır. Yani ekonomik anayasa, politik anayasa, kültürel anayasa, sosyal anayasa ve teknolojik anayasa. Ayrıca her alandaki sistem oluşumunu sağlayan anayasal düzenlemenin yoğun olarak diğer alanların sistemlerine yansıması söz konusudur. Bu etkileşimde teknolojik alanın merkezi konumu ve tüm diğer alanlara yansıması aşağıdaki şekilde görülmektedir. TOPLUMSAL BÜTÜNÜN TEMEL ALANLARINDA SİSTEMLERARASI İLİŞKİLER KÜLTÜREL ALAN (Kültürel Anayasa) Hoşgörü EKONOMİK ALAN (Ekonomik Anayasa) Rasyonellik TEKNOLOJİK ALAN (Teknolojik Anayasa: Bilimsel Dünya Görüşü (Politik Anayasa) Demokrasi POLİTİK ALAN (Sosyal Anayasa) Uzlaşma SOSYAL ALAN Kaynak: TOPSES Cilt 1’ den geliştirilerek alındı. 11. TOPLUMSAL BÜTÜNÜN YAPISAL BOYUTU Toplumsal bütünün ve alt sistemlerinin; kurumlaşma, örgütlenme ve belli davranış kalıplarının oluşumuyla sistemleşmesine paralel olarak belli bir yapılanması gerçekleşir. Toplumsal bütün ve alt sistemlerin içeriğini belirleyen unsurların zaman içinde ulaştıkları düzey, ağırlık ve göreli paylar belli yapıları oluşturur. Bu yapılar zaman içinde değişerek; toplumsal bütün ve alt sistemlerin yapılaşması gündeme gelir. Böylece toplumsal bütün ve alt sistemler de yapısal değişim süreci devreye girer. Bu yapılanma sürecinde, sistem oluşturan unsurların niteliklerinde ortaya çıkan değişimler nedeniyle, sistemin evrimleşmesiyle birlikte yeni yapılaşmalar gündeme gelir. Başka bir deyimle sistem ve yapının karşılıklı etkileşimi, birbirinin değişim süreçlerini etkilerler. Toplumsal bütünün yapılanmasında teknolojik alan 56 merkezi bir konuma sahiptir. Bu nedenle köklü yapısal değişimler, teknolojideki gelişmelerden kaynaklanır. Toplumsal bütünü oluşturan alanlar kendi işlevleri açısından yapısal farklılaşma gösterirler. Buna bağlı olarak her bir alt alanda çeşitli boyutlarda yapılanma gerçekleşir. Yapılanmayı belirleyen unsurlar; Fonksiyonel unsurlar, Kurumsal unsurlar, Örgütsel unsurlar, Mekansal unsurlar ve Sektörel / kesimler unsurlar olmak üzere beşli bir ayrım içinde ele alabiliriz. Bu yapılanmalar aşağıdaki tabloda görülüyor. TOPLUMSAL BÜTÜNÜN TEMEL ALANLARINDA YAPISAL UNSURLAR UNSURLA EKONOMIK POLİTİK SOSYAL KÜLTÜR TEKNOLOJIK R ALAN ALAN ALAN EL ALAN ALAN FONKSİY Üretim, Yasama, -Sosyal -Kültürel -Üretim ONEL tüketim ve yürütme gruplarara birimlerar teknolojisi bölüşümün ve sı etkileşim ası -Tüketim toplam yargının ilişkileri - etkileşim teknolojisi içindeki göreli ağırlığı Nüfusun -Değer -Temel bilgi İşlevsel kökenli teknolojileri Dağılımı, yönlendir bağımlı me payı bağımsız çalışan KURUMSA Piyasa L yapıları Partiler ve Aile ve Cemaatle -Geleneksel politik sosyal r birliklerin grupların Bilimsel yapısı yapısı düşünme Teknoloji tekniği - - 57 Çağdaş Teknolojiler ÖRGÜTSE -İşletme L Devlet Sivil -Kültürel -AR-GE büyüklüğü Yapısı toplum birliklerin kurumlarının (küçük-orta- (üniter- örgütlerinin yapısı örgütlenişi büyük) federal) yapısı, -Eğitim -Üniversiteler sendikalar Birimleri -Teknoparklar - İşletme şekli (şahıs veya -Dini sermaye Örgütler şirketi) - Piyasa payları MEKANSA -Ekonomik Merkezi -Yerleşim Kültürel L faaliyetlerin ve yerel kademeleş faaliyetler -AR-GE bölgesel yönetimler mesi in kurumları yığılma / in payı Kentleşme bölgesel -Üniversite yoğunlaşma yığılma -Eğitim düzeyi yoğunlaş kurumları -Mekansal alt ma -Teknoparklar yapı farklılığı SEK TÖREL / - Bölgesel - Sı tek alınan Sınıfsal nıfsal ve Teknolojisi gruplar / yapı kesimsel -Sanayi sektörler Nüfusun kültür ve Teknolojisi yapılanma sektörel/ davranış -Hizmetler (tarım-sanayi- kesimsel farklılıklar Teknolojisi hizmet) - farklılaşma ı Girişimci tipi sı Sektörel ve KESİMSEL kesimsel ekonomik Des - -Tarım - Bilgi Teknolojisi (kamu- özel) KAYNAK: TOPSES, Cilt I' den geliştirilerek alındı. 58 Tabloda görüldüğü gibi toplumsal bütünün temel alanlarında fonksiyonel, kurumsal, örgütsel, mekansal ve sektörel (kesimsel)yapılanma söz konusudur. Örneğin ekonomik alanda fonksiyonel yapılanmayı üretim, tüketim ve bölüşümün toplum içindeki görece payları verirken; politik alanda fonksiyonel yapılanma yasama, yürütme ve yargı tarafından belirlenir. Benzer şekilde her bir alanda örgütler açısından da belli bir yapılanma söz konusudur. Örneğin; işletme tipi, işletme büyüklüğü ve piyasa payları ekonomik yapıyı belirlerken; partiler ve politik birlikler politik yapıyı; aile ve sosyal gruplar sosyal yapıyı; kültürel birlikler de kültürel yapıyı belirleyen unsurlardır. Yukarıda belirtildiği gibi yapılanmayı belirleyen unsurlar; fonksiyonel, kurumsal, örgütsel, mekansal ve sektörel ayrımlarla ele alınabilir. Bu ayrımda ekonomik alanın fonksiyonel yapısını, üretim, tüketim ve bölüşüm; kurumsal yapısını piyasa yapıları; örgütsel yapısını, işletme büyüklüğü, işletme tipi, firmaların piyasa payları gibi unsurlar, mekansal yapısını, ekonomik faaliyetlerin bölgesel yığılma-yoğunlaşma düzeyleri; sektörel-kesimsel yapısını, ekonomik faaliyetlerin alanları (tarım-sanayi-hizmetler), girişimci tipi (kamu-özel) gibi ayrımlar belirler. Ekonomik yapılanmanın önemli bir halkası altyapı türleridir. Altyapı; doğal, maddi, kurumsal, iletişimsel ve personel altyapı donanımlarından oluşur. Ayrıca bir diğer yapısal unsur üstyapıdır. Üstyapı daha çok ekonomik faaliyetlerin bireylerin doğrudan sağladıkları kar ve fayda unsurlarına yönelik uğraşları kapsar. Üretim, tüketim gibi ekonomik faaliyetlerin gerçekleştiği piyasaların yapısı ve nihayet piyasalarda faaliyette bulunan işletmelerin ölçekleri ve örgütsel yapısı, üstyapı kavramı içinde değerlendirilir. Sektörel yapı tarım-sanayi-hizmetler ayrımı yanında bu sektörlerin kendi içindeki ayrımını da kapsar. Mekansal yapı ekonomik faaliyetlerin belli bölgelerdeki yığılma sonucu ortaya çıkan dışsallıklarla ilgilidir. Piyasa yapıları denildiğinde de aynı piyasada yer alan işletme sayısı ve bunların piyasa paylarına bağlı olarak ortaya çıkan rekabet düzeyi konu alınır. İşletmelerin örgütsel yapılanması; girişimcilik tipi açısından kamu-özel ayrımını; işletme büyüklüğü açısından büyük-orta-küçük ayrımını; işletme tipi açısından şahıs-sermaye şirketi ayrımını içerir. 59 Politik alanın fonksiyonel yapısı; yasama, yürütme ve yargının ağırlığına göre belirlenir. Bu ağırlık politik yapının demokratik veya otokratik olması açısından önem taşır. Kurumsal yapı, partiler ve politik birliklerin yapısına göre oluşur. Örgütsel yapı ise, politik örgütlerin demokratik veya otokratik yöntemlerden hangisine uygun olarak yapılandıkları yanında, devlet yapısının üniter veya federatif olmasıyla ilgilidir. Politik karar alma sürecinde merkezi veya yerel yönetimlerin etkinliği de politik alanın mekansal yapısı açısından önem taşır. Politik alanın kesimsel yapısını oluşturan unsur da, politik mekanizmada etkili olan sınıf veya grupların dağılımı ve etkinliği ile ilgilidir. Politik yapılanmanın bir başka boyutu belli ideolojik fikirleri temsil eden partilerin aldığı oyların kümelenmesidir. Örneğin bir ülkede, sağ ve sol oyların oransal dağılımı politik yapılanmayı verir. Ayrıca demokratik sistem için parti sayısı ve oyların bu partilere oransal dağılımı yine politik yapılanmayı yansıtan bir durumdur. Sosyal yapının temel belirleyenlerinden birisi nüfus ve nüfus yapısıdır. Nüfusun çeşitli boyutlarıyla gösterdiği oransal dağılım sosyal yapılanma olarak kendini gösterir. Örneğin, kadın-erkek; genç-yaşlı nüfus; kır-kent nüfusu; yerleşik nüfus-geçer nüfus ayrımları sosyal yapılanmayı belirler. Ayrıca örgütlenme yapısı açısından büyük aile, küçük aile ayrımı yanında sivil toplum örgütlerinin yapısı önem taşır. Sanayi toplumunun yapılanmasında bağımsız çalışan-bağımlı çalışan ile işçi-işveren ayrımı ve bunların oransal payları yine sosyal yapının unsurlarıdır. Buna bağlı olarak oluşan sendikalar ve meslek örgütleri, sosyal yapıda faaliyet gösteren örgütlerdendir. Sosyal alanın mekansal yapısında önem taşıyan bir diğer unsur yerleşim yerlerinin kademeleşmesi ve buna bağlı olarak oluşan kır-kent ayrımıdır. Kültürel yapılanmadan söz ettiğimizde toplumu oluşturan farklı kültürel değerlerin çeşitlenme derecesi ve farklı kültür değerlerinin toplumda gördüğü kabul oranları gündeme gelir. Toplumda farklı değerlere bağlı olarak çıkan farklı davranış kalıplarının ülke içindeki farklı şekillenişi yine kültürel yapılanmayı verir. Kültürel yapılanmalar, farklı din, dil ve etnik grupların kendilerine özgü farklı kültür 60 değerlerinin oluşmasından kaynaklanır. Bunların toplumdaki oransal payları da kültürel yapılanmayı yansıtır. Ayrıca, kültürel normları oluşturan örgüt ve kurumların, kısacası kültürel birliklerin, dağılım ve oransal payları da kültürel yapılanmanın belirleyici unsurları olarak ön plana çıkar. Belli bir toplumun belli bir tarih kesitinde ortaya çıkan ekonomik, sosyal, politik ve kültürel sistemleşmesi ve yapılanması belli bir toplum yapısını ortaya koyar. Bu toplum yapısı, alt sistem ve yapıların değişim sürecine ve bunların karşılıklı etkileşimine bağlı olarak evrimleşir. Bu evrim süreci, bir farklılaşma ve yeniden yapılanma sürecidir. Örneğin; ilkel toplum, göçebe toplum, sanayi toplumu ve bilgi toplumu bu evrimleşme sürecinde ortaya çıkan tarihsel açıdan gelişme düzeylerinin yapılanmasıdır. Bu zamansal yapılanmada en belirleyici unsur, teknolojik alandan kaynaklanır. Teknolojideki makro sıçrama veya paradigma değişimlerine bağlı olarak toplumun zaman sürecindeki köklü yapılanmaları gündeme gelir. Ancak, zaman içindeki teknolojik yenilemeye dayalı bu yapılanmada tekdüze değil teknolojide de çeşitlenmiş bir yapılanma vardır. Örneğin, geleneksel ve yeni teknolojiler, mevcut teknolojik kurumlaşmayı yansıtır. İşlevsel açıdan, üretim, tüketim ve temel bilgi teknoloji ayrımı yapılabilir. Teknolojide örgütsel yapılanma AR-GE kurumlarının, üniversitelerin ve teknoparkların örgütlenişini verir. Ayrıca bunların mekansal dağılımı, mekansal teknolojik yapılanmayı; ekonominin farklı kesim ve sektörlerinde kullanılan teknolojiler ise sektörel ve kesimsel teknolojik yapılanmayı verir. Toplumsal bütünün bir diğer boyutunu oluşturan yapısal boyut ve bunu oluşturan ekonomik, sosyal, politik ve kültürel yapılar arasındaki etkileşimde teknolojik yapının belirleyiciliği söz konusudur. Ancak teknolojik yapı ile birlikte diğer yapılar da etkilidir. Örneğin, sosyal yapının unsurları olan, dönemin sürükleyici sosyal kesimleri, söz gelimi burjuvazi ve sanayi işçisinin sanayi toplumundaki belirleyicilikleri önem kazanır. 61 Doğaldır ki, bu dönüşüm/etkileşim sürecinin başlangıç dönemlerinin yaşanıyor olması sosyal, politik ve kültürel yapılardaki yansımaların net olarak ortaya konulmasını güçleştirir. Ancak kesin olan bir şey var ki, günümüzde yaşanan, toplumsal alanların yapısal unsurları arasındaki değişim/etkileşim süreci, sanayi kapitalizminin ortaya çıktığı dönemlerde karşılaştırılamayacak kadar hızlıdır. Yapısal unsurlar arası etkileşim, toplum bütünü içindeki yapısal değişim, farklılaşma ve çeşitlenmeleri peşinden sürüklerken; toplumsal değişimin temelini ve dinamiklerini yaratır. Yapısal değişim, çeşitlenme ve kaymalar, genel toplumsal yapılanmanın araçlarıdır. 12. TOPLUMSAL BÜTÜNÜN SÜREÇ BOYUTU Süreç analizinde akış ve işleyiş bir amaca ve geleceğe doğru yönlenir. Bu yönlendirme; ekonomik süreçte, piyasa fiyatları ekonomik birimlerin karar ve davranışları; politik süreçte, seçimler (alınan oy) sosyal süreçte, üstlenilen rol (örneğin yöneten yönetilen rolü, anne – baba rolü gibi), kültürel süreçte belli değer ve normlara bağlılık teknolojik süreçte, yenilikler (yeni teknolojiler) karar, tercih ve davranışları yönlendirirler. Süreç analizinde sonuçların paylaşımı ekonomik süreçte gelir dağılımı, politik süreçte güç (iktidar) paylaşım; sosyal süreçte uzlaşma – çalışma kültürel süreçte inanç ve değerlere birlikte yaşamak (ortak sloganlarda buluşmak gibi) teknolojik süreçte yeni teknolojik uygulamalar şeklinde gerçekleşir. Sürecin analizinde, süreç sonuçlarının etkinliği sürecin katılımcıları açısından önem taşır. Sürecin etkinliği ekonomik süreçte verimlilik; politik süreçte özgürlüklerin kullanımı, sosyal süreçte uyum – uzlaşma – işbirliği, kültürel süreçte, farklı değerlere hoşgörü içinde karşılıklı açıklık ve teknolojik alanda yeniliklerin sürdürülebilirliği olarak öne çıkar. Bir toplumda var olan sistem ve yapı boyutları, belli bir ortam ve düzey oluşturur, bu ortam ve düzey içindeki zaman boyutu içindeki güncel akış ve işleyiş; toplumsal bütünün süreç boyutunu oluşturur. Toplumsal bütünün her alt alanında kendine özgü bir süreç söz konusudur. Ekonomik süreç, Politik süreç, 62 Sosyal süreç, Kültürel süreç ve Teknolojik süreç. Bu süreçlerin her biri analiz edilirken, sürecin farklı boyutları ortaya konabilir. Her bir süreç kendi içinde fonksiyonel açıdan alt süreçlere ayrılabilir. Örneğin ekonomik süreç; üretim, tüketim, piyasa, bölüşüm gibi süreçlerine ayrılır. Analiz düzeyleri açısından ele alındığında bireysel, örgütsel, kurumsal ve toplumsal düzeylerde karşılaşılan süreç ayrımları yapılabilir. Örneğin ekonomik süreçte kişisel tüketim süreci bireysel düzeyde; üretim süreci örgütsel düzeyde; rekabet ve piyasa süreci kurumsal düzeyde katılım sağlar: sosyal süreçte kişisel ilişkiler, bireysel düzeyde mesleki ilişkiler, örgütsel düzeyde, dil kurumu düzeyinde katılımlar sağlar. Politik alanda seçmen kişisel, partili olmak, örgütsel milletvekili kurumsal bir boyuttur. Ayrıca süreç analizlerinde süreçleri katılım, etkileşim, yönlendirme, paylaşımda etkinlik kavramları öne çıkar. Toplumsal sürecin diğer bir önemli unsuru etkileşimdir. Ekonomik süreçte arz ve talep ilişkisi şeklinde piyasa etkileşimi; politik süreçte seçmen seçilen etkileşiminin; sosyal süreçte modaya uyum veya başkasından öğrenme şeklinde taklidi etkileşim yaşanabilir. Bu süreç kültürel alanda yeni değerlerin içselleşmesi ve teknolojik süreçte bilimsel bilgilerin öğrenilmesidir. TOPLUMSAL BÜTÜNÜN TEMEL ALANLARINDA SÜREÇ UNSURLARI UNSURLA EKONOMIK R ALAN POLİTİK SOSYAL KÜLTÜRE TEKNOLO ALAN ALAN L ALAN JIK ALAN Kişisel KATILIM Tüketici / -Seçmen / Bireysel -Nesne Bireysel Üretici Politikacı insan ilişkileri dünya Düzey davranışı davranışı görüşü: açısı -Yönetici, değer -Yaratıcı yönetilen sistemlerin kişilik davranışı e bağlı bazlı bakış 63 davranış Örgütsel İşletme Hükümet/P -Aile / Örgüt Yenilikçi Düzey faaliyetleri arti/ Dernek, okul kültürü firma ve Bürokrasi/B ilişkileri askı Grubu -İşyeri aktiviteleri ilişkileri örgüt -Meslek ilişkileri Kurumsal Piyasa- Politik Sosyal Toplumsal Bilgi ve Düzey rekabet ideolojiyle iletişim aracı değerler ve teknolojide kurumları yandaşların olarak dil davranış yenilenmey kalıpları e uyum politik kararlara süreci katılımı ETKİLEŞİ Arz-talep / -Seçme- -Sosyal ilişki -Ortak -Bilimsel M Çalışma seçilme - ve karşılıklı değerlerin bilginin ilişkileri Yasal etkileşim - tatmini ve paylaşımı hakların Sosyal aktarımı, -Bilimsel kullanımı öğrenme öğrenimi sinerji süreci ve korunması YÖNLEND Fiyat / Gelir Oy İRME -Sosyal Bireysel / yaşam Toplumsal kuralları değerler ve -Sosyal normlara konum uyum -Yenilikler -Sosyal rol ÇIKTILARI Gelir Güç - Ortak -Yeni N dağılımı dağılımı Uzlaşma/Çat değerleri teknoloji ışma paylaşma uygulama PAYLAŞIM - 64 I Benimseme/ veya Dışlama - dışlama Sempati/Yak ınlık ETKİNLİK Verimlilik Özgürlük - -Farklı Sürdürülebil Dayanışma/ Değerlere ir yenilik Uyum -Dışa süreci -Bütünleşme/ açık/Esnek Çözülme olmak KAYNAK: TOPSES, Cilt I' den geliştirilerek alındı. Ekonomik süreç; malların üretim, tüketim ve dağılımıyla ilgili olduğu için; bu alan da fonksiyonel açıdan, üretim süreci, tüketim süreci, piyasa süreci, bölüşüm süreci birbirinden ayrılabilir. Ayrıca ekonomik sürecin fonksiyonel işleyişini; bireysel düzeyde (üretim ve tüketim), örgütsel düzeyde (üretim), kurumsal ve toplumsal düzeyde (rekabet ve piyasa süreci) olarak inceleyebiliriz. Ekonomik sürecin zaman içindeki akışı ön plana çıkarıldığında; ekonomik istikrar, ekonomik değişim ve gelişim (büyüme ve kalkınma), ekonomik katılım (gelir dağılımı ve istihdam) süreçleri ayrımı yapılabilir. Dikkatimizi ekonomik sürecin sonuçlarına yönelttiğimizde sürecin etkinliği olarak ekonomik faaliyetlerin; verimlilik ve karlılığı, fayda sağlama düzey, gündeme gelir. İktidar kullanımıyla ilgili olan politik sistem ve yapıya bağlı olarak politikanın zaman içindeki güncel akışı işlevsel açıdan; 65 yasama süreci, yürütme süreci ve yargı süreci oluşur. Politik süreç; Bireysel düzeyde özgürlüklerin kullanımına seçmen politikacı davranışları, yöneten-yönetilen ilişkileri üzerinden katılım söz konusudur. Partilere, hükümete, bürokrasiye, baskı gruplarına ve bunların kararlarına katılım örgütsel düzeyde gerçekleşir. Kurumsal düzeyde devletin politika uygulamalarına (ekonomi politikası, eğitim politikası gibi) politik yakınlığa göre politika oluşturma sürecine katılım gerçekleşir. Seçen-seçilen, yöneten-yönetilen ilişkileri politik sürecin etkileşim ilişkilerini oluşturur. Politik sürecin yönlendirilmesi, yani politik istikrar, değişim ve yeni iktidarlar seçime, oy sonuçlarına bağlıdır. Politik sürecin sonuçları ise toplumda güç-iktidar dağılımını belirler. Politik sürecin etkinliği ise; özgürlüklerin ve demokratik hakların yaygın kullanılması, yönlendirmenin etkinliği ( kamusal hizmet ve politikaların etkinliği) şeklinde gündeme gelir. Sosyal süreç insan ilişkilerinin işleyişi ve akışını kapsar. Sosyal sürece katılımı, bireysel insan ilişkileri, aile ilişkileri, komşuluk ilişkileri, meslek ilişkileri, cemaat ilişkileri, sosyal grup ve tabakaların ilişkileri şeklinde gerçekleşir. Kurumsal düzeydeki sosyal süreçte "dil" yoluyla sağlanan sosyal iletişim, sosyal sürecin önemli bir parçasını oluşturur. Sosyal süreçte sosyal ilişkilerin istikrar kazanması, sosyal rollerin özümsenmesi ve karşılıklı etkileşim şeklinde işler. 66 Toplumda insanların sosyal rollerini yerine getirmesi, insan ilişkilerinde istikrarı sağlayan unsur olur. Sosyal ilişkilerde istikrarı sağlayan unsur, sosyal rollerin yerine getirilmesi, karşılıklı etkileşimi belirler. Sosyal katılım, sosyal dayanışma ve sempati veya negatif katılım olarak çatışmacı ve antipati biçiminde gerçekleşebilir. Sosyal sürecin etkinliği ise; sosyal bütünleşme ve sosyal çözülme olarak kendini gösterir. Kültürel süreçte insanların sahip olduğu değer, norm ve motiflerin insan davranışlarını yönlendirmesi biçiminde işler. Kültürel sürecin fonksiyonel analizinde, sanat, bilim ve dini boyutlardan kaynaklanan norm ve motiflerin yol açtığı değerlendirme, yorum ve davranışlar yer alır. Bireysel düzeyde kişinin dünya görüşünden kaynaklanan değerlere bağlı olarak, Örgütsel düzeyde örgüt kültürü, Kurumsal düzeyde kurumlaşmanın belirlediği davranış kalıpları ve algılama süreçleri, kültürel sürecin akışını belirler. Kültürel istikrar, dini, ahlaki, sanatsal, bilimsel değer ve motiflerin korunmasıyla sağlanır. Kültürel sürecin zaman içinde akışında; değerlerin, motiflerin, davranışların ve dünya görüşünün değişim ve farklılaşması kültürel değişim olarak ortaya çıkar. Kültürel sürecin sonucu; değer, motif, inanç ve dünya görüşünün paylaşılması veya dışlanması biçiminde gerçekleşir. 67 Kültürel alanda etkinlik, farklı değerlere açık ve esnek olmakla sağlanır. Toplumsal bütünün teknolojik alanında süreç boyutu bireysel düzeyde, kişinin yaşadığı dünyaya bakış açısının nesne bazlı olmasını gerektirir. Çünkü teknoloji, yaşanan doğaya egemen olma uğraşıdır. Yaşanan doğaya egemen olmak için ona bakış açısının, yaşanan doğanın nedensellik ilişkisini keşfetmeye yönelik olmasıyla mümkündür. Ancak, doğa üzerindeki egemenliğin sürekli genişlemesi için, dünyaya bakışımızı sürekli yenileyip geliştirmek gerekir. Yani yaratıcı kişilik teknolojik süreç için önemlidir. Ancak yaratıcı kişiler teknolojik sürece katılım şansı elde ederler. Örgütlerin teknolojik sürece katılımı, onların yenilikçi olmasıyla ilgilidir. Örgütler kullandıkları tekniği ve bilgiyi sürekli yenileyerek, geliştirerek etkinliklerini sürdürebilirler. Yeni teknolojik bilginin yerleşip genel kabul görmesi, bir uyum sürecini gerektirir. Bu uyum süreci, yeni teknolojinin kurumlaşmasını belirler. Yeni teknoloji ile yeni bilimsel bilginin, yaşamın çeşitli alanlarında kullanımı ve paylaşımı gerçekleşir. Teknolojik alanın sürükleyici ve yönlendirici özelliği, teknolojiyle gelen yenilikten kaynaklanır. Yeni teknolojiler, toplumsal alanın değişim ve gelişiminin, dolayısıyla yapılanmanın temel nedenidir. Teknolojik yeniliğe katılım, yeniliği paylaşmak yeni teknolojiyi uygulamakla mümkündür. Teknolojik alanın etkinliği ise, yenilik ve yeni bilgi üretme sürecinin, sürekli ve sürdürülebilir olmasıyla mümkündür. Bu nedenle teknolojik süreç sürekli gelişim için planlanmalı ve yönlendirilmelidir. Teknoloji politikası sürdürülebilir teknolojik gelişme olmalıdır. 13. MODERN TOPLUMDAN POST MODERN TOPLUMA : BİLGİ ÇAĞI ve KÜRESELLEŞME Toplumsal bütünü oluşturan alt sistemlerden kültürel alan; değer ve davranışların korunmasına yöneliktir. Sosyal alan ise; insanın varlığına ve korunmasına öncelik verir. 68 Politik alan için yönetimde istikrar önceliklidir. Bu alt sistemler içinde en dinamik unsur teknolojik alandır. Ekonomik alanın değişim esnekliğinin yüksekliği ise, öncelikle teknolojik yeniliklerin ilk kullanıldığı alan olmasından kaynaklanır. Ekonomik dinamizmin özü teknolojik yeniliklerdir. Politik alanın dinamizmi, teknolojik alan ve ekonomik alanla sosyal kesimlerin taleplerinden yansımalara bağlı olarak değişime yönelir. Hatta politik ideolojilerin yenilenme şansı sınırlı olduğu için, değişimi başkaca yönlerden sınırlandırır. Bu nedenle, entegre sistemler yaklaşımı içinde en dinamik alan teknolojik alandır. Teknolojik alanın, sürdürülebilir yenilikleri sürekli gündemde tutabilmesi için; birinci ön koşul, toplumda bilim bazlı bir dünya görüşünün egemen olmasıdır. Ancak böylesi bir ortamın varlığı durumunda, kişilerin öğrenmeye ve kendini kanıtlamaya motive edilmesi, uygulama ile sürekli etkileşim içinde olması; araştırma ve bilimsel birimlerin örgütlenmesi gerekir. Bilimsel düşüncenin yaygınlaşması ile yaratıcı insan, yenilikçi firma, sinerjik etkileşim ve yenilikçi uygulamalarla birlikte teknolojik alanda yenilikler devreye girer. Teknolojik alanın anayasası olarak gördüğümüz bilimsel dünya görüşündeki sıçramalar, teknolojik alanda paradigmal sıçramalar yaratır. Örneğin ortaçağdan sonra Rönesansla birlikte, mitoslardan "logos"' a yönelim aklı ve insanı ön plana çıkardı. Aklın ve insanın ön plana çıkması hümanizma, aydınlanma ve pozitivizm felsefelerini devreye soktu. Yaşamda her şey aklın süzgecinden geçirildi. Sonuçta Newton Yasaları ile, "mekanik nedensellik", bilim bazlı bir dünya görüşü olarak yeni bir paradigmaya geçişi sağladı. Bu paradigmal sıçrama, bilimsel devrimi yarattı. Bilimsel devrim, geleneksel toplumdan sanayi uygarlığına doğru büyük dönüşümü yarattı. Mekanik nedenselliğe ve akla dayalı olarak toplumun yeniden şekillendirilmesi modernizm adını aldı. Mekanik teknolojilerin, makineler şeklinde üretim sürecinde kullanılması, işbölümü ve verimliliği arttırdı. Yeni bir üretim ve yaşam biçimi doğdu. Üretim evden fabrikaya kaydı. Yeni bir çalışma ortamı ve iş ilişkisi sistemi doğdu. 69 Yeni ekonomik üretim biçimi sermaye birikimine dayanıyordu. Bu yeni ve dinamik ekonomik çalışma sistemi kapitalizm olarak adlandırıldı. Kapitalizm; yeni kurumlar, davranışlar ve değerler sistemi yarattı. Girişimci ve işçi sınıfının doğmasına yol açtı. Nüfus artışı ve göç hareketleri ile kentleşme hızlandı. Devlet yeniden yapılandı, yeni bir yönetim anlayışı doğdu. "Ulus devlet" sınırları içinde her şeyi kontrol eden kilit bir konuma ulaştı. Bürokratik örgütlenme devreye girdi. Milliyetçilik, vatandaşlık, demokrasi, liberalizm, bireycilik, sosyalizm ve muhafazakarlık dönemin yeni düşünceleri oldu. Toplumun entellektüel ve kültürel ortamı değişti. Ortaçağın dini değerlerinin etkisi, aydınlanmanın etkisi ile sınırlandırıldı. Laik düşünce ve kurumlaşma anlayışı gelişti. Doğal ve sosyal yaşamın yeni yorumları devreye girdi. Bilim ve teknolojik alanın etkisi daha çok yaygınlaştı. Avrupa' nın sağladığı bu gelişme, dünya çapında koloniler elde etmeye yönelik olarak, yeni bir dünya düzenine geçildi. Sanayileşme ile gelen modern toplum biçimi zaman ve mekan anlayışını değiştirdi. Saate dayalı iş akışı ve kentleşme yeni yaşam biçiminin öğeleri oldu. Üretim süreci, kitlevi üretim için akan bant sistemleri şeklinde organize edildi. Ulus devlet, yasama, yürütme ve yargının ayrıldığı yeni bir örgütlenmeye gitti. Yerel ve merkezi yönetimler doğdu. Ulusal ordu oluşturuldu. Sanayi toplumu içinde işçi sınıfı ağırlıklı bir konum kazandı. Refah artışıyla birlikte tüketimdeki hızlı artış, kitlevi tüketim ve pazarlama tüketim toplumu kavramını gündeme getirdi. Gelişmiş ülkelerin sömürgeciliğe dayalı koloni edinme politikası, azgelişmiş ülkelerin, geri kalmasına ve sömürülmesine yol açtı. 70 Sanayi uygarlığının temel yaklaşımlarından birisi rasyonellikti. Rasyonellik, toplumsal ve ekonomik yaşamın düzenlenmesinde etkili oldu. Bilimsel ve akademik yaşamı öne çıkardı. Bilim ve teknoloji, giderek ağırlık kazandı. Düşünme, davranış ve örgütlenme giderek rasyonelleştirildi. Uzmanlık önem kazandı. Bilim ve teknoloji giderek önem kazanırken insanoğlu artan ölçüde bilim ve teknolojinin kontrolü altına girdi. Eğitim ve sosyal refah, ulusal sorunlar olarak görüldü ve çözüm arandı. Kamusal ve özel yaşam yeni içerik kazandı. Kitle iletişimi, ağırlık kazandı. Gazetelerden TV' ye, tiyatro ve sinemalardan kitaplara kadar kitle iletişim araçlarında kitlevi tüketim dönemi yaşama geçti. Modern toplumun gelişmesi, 20. yy' ın son çeyreğinde Post-Modernizme doğru bir dönüşüme yöneldi. Bu kez, mekanik dünya görüşü, 20. yy' ın ilk çeyreğinde ortaya atılan, ikinci çeyreğinde gelişen ve üçüncü çeyreğinde yaşama geçen kuantum düşüncesi ile aşıldı. Böylece mekanik nedensellikten, kuantum düşüncesine geçiş yeni bir paradigmal dönüşüm getirdi. Bu paradigmal dönüşüm, yeni bir dünya görüşü ve teknoloji anlayışı getirdi. Mikro elektronik ve mikro biyolojideki gelişmeler yeni teknolojilerin doğmasına yol açtı. Yeni teknolojiler, sermaye yerine bilimsel bilgi ve teknolojiyi daha çok ön plana çıkardı. Bu yenilikler, Bilgi çağı ve Post-Modern anlayışı gündeme getirirken; iletişimdeki hızlı gelişme, küreselleşme sürecini yarattı. Küreselleşme ile yeni bir dünya düzeni devreye girdi. Üretim ve pazarlama ulusal ölçekten küresel ölçeğe kaydı. Uluslarüstü şirketlerin ağırlığı giderek arttı. Küresel ölçekte, ekonomik yığılma ve yoğunlaşma yaşandı. Ulus devletten, küresel bloklara veya yerel birimlere doğru bir güç kayması oldu. Toplumun, mekanik düşünceye dayalı Fordist üretim ilişkileri, Post-Fordist esnek üretim ilişkilerini doğurdu. Esnek çalışma sistemi devreye girdi. Üretimin birçok bölümü ev veya büroda bilgisayar başında gerçekleştirilir oldu. Parlamenter demokrasiden, katılımcı demokrasiye ve sivil toplum örgütleri ile gönüllü kuruluşların önem kazandığı bir anlayışa geçildi. 71 Yerel birimler ve yönetimler ağırlık kazandı. Küresel süreçle yerel süreçler arasında bağlantılar kuruldu, "globalizasyon" başladı, internette birebir görüşme, küresel düzeyde gerçekleşir oldu. İşbölümü küresel düzeyde devreye girerken, küresel ordu ve küresel güvenlik sorunları devreye girdi. Küresel değerler, daha çok ön plana çıktı. Ekonomik emperyalizminin yanında kültür emperyalizmi daha çok ön plana çıktı. Medyanın ağırlığı daha çok arttı. Bilgisayar destekli üretim ve pazarlama, esneklik ve uzmanlaşmayı hızlandırdı. Tam zamanında üretim ve toplam kalite anlayışını geliştirdi. Sosyalist sistem çöktü. Ancak piyasa sisteminde sosyal sorumluluğun önemi daha çok arttı. Sosyal ilişkilerde dayanışma önem kazandı. Sinerjik etkileşim ve öğrenen örgüt anlayışı ön plana geçti. Modern dönemin ideolojileri önemini kaybetti. Yerine daha çeşitlenmiş yeni değerler sistemi geçiyor. Bugün dünya, giderek daha bütünleşik bir küresel toplum olmaya doğru yöneliyor. Küresel rekabet giderek daha çok ön plana çıkıyor. Ekonomik veya ekolojik küresel krizler, küresel güvenliği riske atıyor. Küresel süreç, bir yandan blokların diğer yandan ulus devletlerin, öbür yandan da uluslar üstü şirketlerin rekabetine sahne oluyor. Küresel politikalar oluşturulmaya çalışılırken, yerel sorunlar daha ön plana çıkıyor. Yerelleşme kimlik tartışmasını gündeme getirirken kimlik bunalımları küresel arenaya kolaylıkla taşınabiliyor. Küreselleşme ve yerelleşme birbirini tamamlıyor (glokalizasyon). Medya ve iletişim küresel yapılanmanın taşıyıcıları oluyor. Tarihin, bilimin ve felsefenin sonundan söz edilir oldu. Ancak günümüzde sonu gelen, mekanik düşünceye dayalı bilim, felsefe ve tarihtir. Oysa önümüze yani bir çağın, yeni tarihi, yeni bilim anlayışı, yani felsefesi ile birlikte yeni ekonomisi, yeni demokrasi anlayışı, yeni sosyal yapılanışı ve yeni kültürü hep birlikte yeni bir uygarlık dönemini yaratıyor. 72 TOPLUMSAL BÜTÜNÜN İŞLEYİŞ MODELİ OLARAK İNSAN VÜCUDU Bir benzetim modeli olarak insan bünyesini oluşturan sistem ve yapıların işleyiş ilişkileri ile toplumsal bütünün sistem ve yapıların etkileşim ilişkileri arasında paralellikler kurabiliriz. Esasen, geçmişin mekanik makine modeli anlayışı yerine, kuantum paradigmasına dayalı yaklaşımların dinamik ve interaktif etkileşim ilişkileri ile, biyolojik işleyişler arasında önemli paralellikler olduğu görülür. Kuantum yaklaşımıyla, noktasal mantıktan sistem ve süreç mantığına geçişle ortaya konan, dinamik çoklu etkileşim için ana örnek beyin ağları modeli olmuştur. Beynin yapılanışı ve yapılanış içinde gömülü olan sinir ağları ve dendist bağlantıları yoluyla beynin fiziko – kimyasal işleyişi ile toplumun insan ilişkileri içinde gömülü olan ekonomik aktivitenin işleyişi arasında önemli paralellkiler olduğu görülür. Burada beynin etkileşim ağı ile kuantum ve karmaşıklık teorisinin dinamik çoklu etkileşim ilişkilerinin paralelliğine benzer bir başka işleyişe daha değinmek gerekir. Toplumsal bütünü oluşturan alt sistemlere benzer biçimde insan bünyesi de sinir, sindirim, solunum, enzim ve dolaşım sistemlerine sahiptir. Bu sistemler, insan bünyesinin morfolojik ve fizyolojik yapılanışı içinde gömülü olarak sürekli birbirini besleyen interaktif etkileşim ilişkisine sahiptir. Her birinin ayrı bir işlevi vardır. Hatta bu benzetimde, teknolojik – bilimsel sistemi, sinşr sistemlerinin yaratıcı ve sindirimin besinleri vücut için yararlı duruma getirmeyi ekonomik üretime, dolaşım sisteminin besin ve oksijen taşıma işlevini, sosyal ilişkilere, enjimolojik sistemi kültürel değerlere, solunumu politikanın işlevine ve hatta küresel çevreyi, insanın doğal çevre işleviyle paralel görebiliriz. Her birinin kendine özgü bir işlevi olması nedeniyle ayrı bir alt sistem olarak vardır. Her biri kendi işlevini yerine getirirken diğerini besler ve çalışmasını sağlar. Canlının organik evrim sürecinde bunlar arasında ortaya çıkan uyum, insan vücudunun sağlıklı işlemesini birlikte sağlar. Aralarında pasif etkileşim vardır. Bunların herhangi birinde ortaya çıkan hasar ve hastalık diğerlerinin işleyişini de olumsuz etkiler. Bu etkileşimde dikkat edilmesi gereken nokta bu alt sistemlerden hiçbirisi diğerinin şlevini üstlenmez. Kendi içinde kısmi işlev üstlenmesi olabilir. Örneğin, kalp yan damarlarının birindeki kısmi bozulmayı çevredeki diğer damarlar üstlenebilir. Ya da beynin iç işleyişinde de bu tür kısmı üstlenme benzerliği bulunuyorlar. Ancak insan bünyesi içindeki hiçbir alt sistem, diğer alt sistemin işlevini üstlenmez. Örneğin, beyinle sindiremez; midemizle düşünemezsiniz, ya da kalbinizle solunum ve sindirim işlevi üstlenemezsiniz. Bu paralelliği toplumsal bütüne taşırsak, 73 ekonomik, teknolojik, politik, kültürel, sosyal ve küresel sistemlerin her birinin insanlar için ayrı bir işlevi vardır. Birinin işlevini diğerine taşırsanız, ayrı bir sistem olmanın getirdiği işlevsellik bozulur. Örneğin, Türkiye’de KİT’lerin batması, ekonomik alanın gereği olarak verimlilik ve etkinlik kriterine göre değil, politik kriterlere göre yönetilmesi bunların batmasına zemin hazırladı. Benzer bir biçimde, Doğu Blokunun çökmesinde, ekonomik alanda, etkinlik ve verimlilik kriterleri yerine, ideolojik – politik kriterlere öncelik verilmesini sistem taşıyamamıştır. Benzer bir biçimde, geçmişin demoktatik olmayan toplumlarındaki tek?? her ideoloji, alt sistemlerin işlevselliğini engellemektedir. Aynı şekilde, kültürel alanın değer ve norm sistemlerini, çoğu islam ülkesinde olduğu gibi, politik veya ekonomik alana hakim kılmak, ekonomi ve toplumun sağlıklı işleyişini bozar. Zira, ekonomik ve teknolojik sistemlerin etkinlik alanı, dünyevilik ve laiklikle uyumlu bir özellik gösterir. Kısacası, insan bünyesinin sağlıklı işleyişi gibi, toplumsal bütünün sağlıklı işleyişi de her toplumun tarihsel evrim ve değişim süreci içinde bunların birbirleriyle karşılıklı etkileşimin sinerji yaratacakbiçimde dizayn olmasıyla ilgilidir. Üstelik buradaki evrim ve değişim, biyolojik evrime göre çok daha kısa sürede, çok daha hızlı şekillendiği için uygulamada reform politikalarında, alt sistemler arası etkileşimde değişim, uyum ve sinerji yaratma özelliği, belli sınırlar içinde yönlendirilebilir niteliktedir. TOPLUMSAL BÜTÜN İÇİNDE EKONOMİK YAPILANMA Toplumsal bütünü oluşturan alt temel alanlar arasındaki interaktif - dinamik etkileşim sürekli bir değişim ve yapılanmayı kaçınılmaz kılar. Ancak bu alt sistemlerin her birinin değişim esnekliği de birbirinden farklıdır. Bu nedenle, değişim esnekliği yüksek olan temel alan diğerlerini de uyararak değişim ve yapılanma sürecinde belirleyici olur. İnsanlığın ulaştığı bugünkü uygarlık düzeyinde, en hızlı değişim bilim ve teknolojik alanda gerçekleşiyor. Teknolojinin ilk kullanıldığı alan ise, ekonomidir. Bu nedenle, bu iki alan toplumsal yapılanmada daha bir belirleyicilik özelliği gösterir. Sosyal ve politik alanlardaki değişim ise, teknolojik ve ekonomik alanların yapılandırdığı yeni küresel, toplumsal ve politik çıkar ilişkileri içinde yine interaktif olarak birlikte yapılandırılır. Alt alanlar içinde en yavaş değişim ise, kültürel unsurlarda gözlenir. Zira, insanlar değerli ve doğru bulduklarını korumak ister. Bu 74 durum değişim ve yapılanmanın en son ve en yavaş biçimde kültürel alanda gerçekleşmesine yol açar. (Erkan 1998: 94 vd.) Günümüzdeki toplumsal yapılanma ve ekonomik yapılanmanın en esnek ve en dinamik unsuru teknolojidir. Bu nedenle, toplumsal ve ekonomik yapılanmanın stratejik belirleyeni konumundadır. Zira ekonomik faaliyetler, özünü teknolojilerin yapılandırdığı bir sosyal ilişkiler ağı içinde gerçekleşir. Bu yüzden, teknolojideki gelişme ve değişimler, ekonomik ve sosyal ilişki ağını sürekli değiştirdiği gibi, onlarla olan interaktif etkileşimden dolayı onlardan da etkilenir. Bu nedenle önce teknolojik yapılanmadaki değişimden başlayarak ekonomik ve toplumsal yapılanmayı açıklamak gerekir. Teknoloji, insanın doğa ve evrenle ilişkisinde karşımıza çıkar; insan, doğaya egemen olabilmek için yeni düşünce ve yöntemler geliştirme uğraşı içindedir. Bu nedenle teknoloji Drucker’in (1992; 267) deyimi ile “Teknoloji doğa değildir, insandır. Teknoloji aletlerle ilgili değildir;insanın çalışma biçimi ve düşünme biçimi ile ilgilidir… Teknoloji insanın bir uzantısı olduğu içindir ki, teknolojideki temel değişme her zaman hem dünya görüşümüzü ifade eder, hem de dünya görüşümüzü değiştirir”. Esasen teknoloji ile insan, doğa ve evrenin işleyiş biçimini çözümlediği için; doğa ve evrenin işleyiş biçimine ilişkin bilgisidir. Alet ve edavat sadece bu bilgiyi aktarma ve kullanma aracıdır. Uygarlıkların gelişim süreci içinde insanlar, doğa ve evrenin işleyiş bilgisini, önce doğayı gözlemleyerek edindiler. Doğayı tanıdıkça ona müdahele yolları geliştirdiler. Tarım toplumlarında kullanılan teknolojiler bu türdendir. Ancak doğanın gizlerini ve işleyişini gözlemleyerek çözmek ve sınırlı becerilerle ona müdahele etmek yetersiz kaldı. Doğanın gizlerine daha derinliğine çözümlemeki insan aklının daha etkin kullanım yöntemleriyli bilimsel dünya görüşü ile doğa ve evren çözümlemesi devreye girdi. İşte ilk bilimsel devrim olan Newton Yasaları, doğanın işleyişine ilişkin ilk bilimsel yaklaşım ve ilk bilimsel paradigmadır. Newton’un ortaya koyduğu mekanik paradigma doğanın makine modeline göre işlediğini savunan mekanik düşünce ve anlayışın ürünü olan mekanik teknolojik paradigmadır. Mekanik teknolojilerin yaşamda kullanımı ve yaygınlaşması sanayi toplumunu ve onun yapılanışını şekillendirdi. SANAYİ TOPLUMUNDA TEMEL YAPILANMALAR 75 18. yy’ın ikinci yarısında devreye giren mekanik düşünce ve teknolojiler sayesinde toplumda yaşanan başlıca köklü sistemsel yapısal değişimler şunlar oldu: - Teknolojik sistem yapı değişti: Daha önceki üretim teknolojileri insan ve hayvan gücüne dayalı organik teknolojiler iken; bundan böyle, yerini giderek makinenin yarattığı enerjiye dayalı inorganik teknolojiler iken; bundan böyle, yerini giderek makinenin yarattığı enerjiye dayalı inorganik teknolojilere bıraktı. - Ekonomik üretim sistemi değişti: Daha önce kapalı ev ekonomisi içinde geçimlik üretim yapılırken; üretim iş bölümü ve uzmanlaşmaya dayalı olarak Pazar için üretim yapan fabrikalara kaydı. - Üretimin organizasyon sistemi değişti: El sanatları atölyesi yerine, fabrikanın organizasyon yapısı devreye girdi. - Sosyal yapı değişti: Toprak lordları ve kölelik yerine, kapitalist ve işçi sınıfları yeni sosyal sınıflar olarak doğdu. - Sosyal ilişkiler sistemi değişti: Evde yapılan işler yerine, fabrika sistemi ve evden işe, işden eve gel – git trafiği insani ilişkileri yeniden yapılandırdı. Sosyal güvenlik devlete bırakılan bir görev oldu. Mekansal yerleşim ve kuruluş yeri sistemi değişti. - Yeni sosyal sınıfların farklı yerleşim yeri ve fabrikaların kuruluş yeri tercihleri yeni yapılanma ile kentsel yapıyı değiştirdi. - Ücretsiz insan iş gücü sisteminden ücretli işgücü sistemine geçildi. Kırsal kesimde tarımda çalışan insan gücü, fabrikalara ücretli işçi olarak ücretli emek ve mesleki sistem doğdu. - Geleneksel feodal sistemin yapılanışı olan krallık sistemi yerine, burjuvazi ve işçi sınıfının öne çıktığı toplumun politik sistemi parlementer sisteme dönüştü. - Kent devlet sistemleri yerine ulus devlet sistemi geldi. - Ulus devletin politik ideolojik değer sistemi milliytçilik oldu. - Kültürel değerler sistemi değişti; geleneksel kültür değerleri yerine, bireyci kültür değerleri devreye girdi. - Ulus kökenli küresel yapılanma ham madde sömürüsü ve Pazar bulmaya yönelik emperyalist küresel sistemi yarattı. 76 - Sanayi toplumu, kişisel düzeyde bireyci insanı; örgütsel düzeyde hiyerarşik yönetim ve teknolojik yönüyle yatay ve katı (kapalı) örgütlenmeyi; kurumsal düzeyde mekanik yasa ve kurallara dayalı kurumsal yapılar yarattı. Tüm bu sistemsel değişimler karşılıklı etkileşim ilişkisi içinde toplumsal yapılanmanın alt sistemlerinde sürekli ve dinamik yapısal değişme ve evrimleşmeyi devreye soktu. Mekanik paradigmanın dünya ve evren algısına paralel olarak alt sistemlerin iç yapısında yaşanan birikimler yeni yapı ve süreçleri devreye soktu. Esasen yeni sistemlerin sistemsel temelleri de bu süreçte değişmeye devam etti. İşte bu noktada teknolojik paradigma kaymasından kaynaklanan köklü değişim ile; yeni paradigmanın, zaman boyutu içinde toplumların tarihsel süreci şekillenirken yaşadıkları; alt sistemlerin kendi içlerinde yaşandıkları yatay, dikey, çapraz ve interaktif etkileşimler içinde süreç içeriğinin sürekli değişip yeniden yapılanmasını birbirnden ayırmak gerekir. Paradigmal kayma, dünya, doğa ve evren algısında yaşanan bir paradigmal bir sıçrama şeklinde yukarıya taşınan bir kırılmadır. Bundan sonra, yaşananlar ise, eski paradigma algısı ve onun yol açtığı dünya görüşünde yaşanan geri çekilme ile birlikte, yeni paradigmanın etkinlik alanının, yaşamın ve toplumun tüm alanlarına, adeta toplumun kılcal damalarının derinliğine inen bir yeniden yapılanma sürecini, tüm sistem ve alt sistemlerin karşılıklı etkileşim ağı içinde devreye sokar. Böylece yukarıda değindiğimiz, toplumsal ve sistemsel boyuttaki paradigmal kaymanın, toplumsal ve küresel süreçlerin en ince kılcal damarlarına kadar yansıyıp oraları yapılandırıcı, yeni anlayışa derinlik kazandırıcı bir süreci devreye soktuğu görülür. Bu süreç yapılanması toplumsal bütünü alt sistemlerini oluşturan her alanın içeriğinin zaman ve mekan içinde sürekli bir yeniden yapılanışıve evrimleşmesi şeklinde kendini gösterir. Süreç unsurları toplumsal bütünde gömülü olarak, karşılıklı etkileşimde birbirini yenilenerek toplumları yeni yapı ve süreçlere taşır. Sanayileşme süreci içinde yaşanan bu değişim ve yapılanmaları aşağıdaki gibi örnekleyebiliriz: - Teknolojik zaman boyutu içinde sadece buharlı makinenin gücüyle sınırlı kalmamış patlarlı motor ve elektrikli makine sistemlerinin yarattığı enerji üretimini devreye sokmuştur. Teknoloji, sürekli yeni geliştirilen alet ve edavatların devreye sokulması ile yaşamın her alanına aktarılmıştır. Bu 77 süreç, ekonomik alanda iş bölümü ve uzmanlaşmayı arttırmış, sonuçta ekonomik verimlilik yükselmiştir. - Ayrıca bu süreç ekonomide sektörel yapılanmayı devreye sokmuştur. Tekstil ve tüketim mallarında başlayan yenilenme, zamanla demir çelik sektörüne kaymıştır. Daha ileri aşamada bilimsel buluş ve yenilik süreçleri otomobil, uçak ve kimya sanayinide devreye sokmuştur. Böylece, tarım toplumu sınırlı sayıdaki mesleğe dayalı bir ekonomik aktivite türüne sahipken sanayi toplumu çok sayıda yeni ekonomik sektörün doğmasına yol açarak, ekonominin sektör yapılanışını şekillendirdi. Ekonominin sektörel yapılanışı zaman içinde makro düzeyde tarım, sanayi, ve hizmet sektörleri şeklinde gerçekleşti. Ayrıca zaman içinde yapılanış bunlarında kendi içinde alt sektörlerinin oluşmasına yol açtı. Örneğin tarım; bitkisel üretim ve hayavancılık olarak şekillenirken; sanayi ise madencilik, imalat ve inşaat sanayileri olarak; imalat sanayi ise, tüketim, ara ve yatırım malları sanayi şeklinde yapılanm gösterdi. Hizmetler ise, ticaret, tarım, bankacılık v.b. ayrımlara konu olarak çeşitlendi ve yapılnadı. Ekonomik ve teknolojik yapılanmaya paralel olarak sosyal ilişkiler de yeniden yapılandı; işgücü kendi içinde uzmanlaşarak, fabrika işçisi (kol gücü – mavi yakalı) ve büro içi hizmetlileri (kafa gücü – beyaz yakalı) olarak ayrıldı. Daha ileri aşamada, makinegerler üst düzey yöneticiler olarak ayrı bir sosyal grup olarak şekillendi. Bu sosyal kesimlerin, ekonomik faaliyet içindeki davranış kalıpları birbirinden farklı oldu. Fabrika işçileri dayanışmacı kültür kalıbı ve davranış yönelimi sergilerken; büro hizmetlileri kariyerist bir kültür ve davranış kalıbına (bürokratik yönelim) sahip oldu. Üst düzey yöneticiler ise, çalışmayı yaşam için sadece bir araç olarak gören davranış kalıbı ve kültürüne yöneldiği görülür. Ayrıca, geleneksel toplumun kapalı ve bağımlılığa dayalı kültür yapısından, bireysel çalışma ve başarı motifini öne çıkaran bir kültür kalıbına yönelik yapılanmalar yaşandı. Sosyal ve kültürel alandaki gelişmelere paralel olarak, politik alanda da yeni yapılanmalar yaşandı. Sosyal sınıf olarak burjuvazi ve endüstri işçisinin, yeni sınıflar olarak ortaya çıkması ve bunların siyaswtte ağırlığını koyması parlementer demokrasiyi yapılandırdı. Ayrıca, ekonomide devletin, ekonomik faaliyetin alt yapısını 78 hazırlama görevi ve özel sektörün girmediği alanlara ekonomik aktör olarak girmesi, toplumda kamu ve özel sektör yapılanmasını şekillendirdi. Kamunun artan ağırlığı, devlet bütçesinin farklı amaç ve sektörler için kullanımı politikanın ekonomiyi etkileyen ve belirleyen önemli bir unsur olmasına yol açtı. Ayrıca sanayileşmede ön saflarda yer alan ülkeler, ekonomik faaliyetlerini, diğer ülkelerin ham madde kaynakları ve piyasalarına girme yönünde şekillenince, diğer ülkelerin siyasetinde etken oldular. İngiltere’nin sömürgelerinde, Fransa’nın Kuzey Afrika’da ve Almanya’nın Orta ve Doğu Avrupa genişlemesi, ekonomik kökenli gelişmenin küresel siyasete yansımaları olarak şekillendi. I. ve II. Dünya Harpleri bu yöndeki çıkar kavga ve yarışın kırılma noktaları olarak insanlık tarihini etkiledi. Teknolojik, ekonomik ve kültürel alanlardaki hızlı değişim ortamı cinsiyet farklılıkları açısından tarım toplumundaki iş bölümünden daha farklı bir iş bölümünü şekillendirdi. Kadınların iş gücü piyasasına girmeleri, ailede kadın erkek eşitliği ve kadın haklarının öne çıkması yanında, aile yapısının değişimini getirdi. Tarım toplumunun büyük aile yapısı, sanayi toplumunun çekirdek ailesine dönüştü. Görüldüğü gibi tüm bu değişim ve yeniden yapılanma süreçleri sürekli birbirini etkileyerek ve zaman boyutu içinde evrilerek gelişti. Ancak bu gelişme toplumsal bütünü oluşturan unsurlar kümesinin nicelik ve nitelik olarak yoğunlaşma durumuna göre, mekansal boyutta farklı yapılanmalar yaşandı. Doğal kaynak ve alt yapı uygunluğu yanında nüfus yoğunluğu, eğitimli nüfus ile kurumsal ve kültürel yapılanmaların daha uygun olduğu mekanlarda ekonominin gelişimi daha önce gerçekleşti. Özellikle, nüfus, ticaret, sanayi ve diğer ekonomik faaliyetin yoğunlaştığı kentler, ekonomik aktivitenin doruklaştığı yerler şeklinde öne çıktı. Ekonomik aktivitenin kentlerde yoğunlaşması kentsel yığılma ekonomilerini yarattı. Sanayi toplumunda bütün bölgeyi sürükleyen kentler, “kalkınma kutupları” oluşumuna yol açtı. Dolayısı ile ülke için ekonomik ve sosyal açıdan gelişmiş ve az gelişmiş bölgelerin oluşması toplum ve ekonominin farklı mekansal yapılar içinde şekillenmesine yol açtı. Gelişmiş bölgeler modern mekanik teknoloji kullanımı ve fabrika yapılanmasına dayalı ekonomik yapı ile verimililik ve refah düzeyini yükseltirken, az gelişmiş bölgeler daha çok, geleneksel teknoloji, geleneksel ürün dizaynı ile verimsiz işletme ve iş gücü donanımı ile daha düşük refah düzeyi ile yetinmek zorunda kalmıştır. Birçok ülkede, bölgesel farklar hiçbir zaman tamamı ile ortadan kalkmamakla birlikte ekonomik gelişmenin başlangıç döneminde artan 79 farklılaşma süreci, gelişmiş bölgenin doygunluk aşamasına ulaşması sonucunda gelişme etkilerinin ??? yayılması ve geri bölgedeki gelişmeyi güçlendirici etkilerle bütünleştiği ölçüde, toplumsal ve ekonomik yapı, mekansal açıdan daha çok bütünleşme sürecine girme eğilimi gösterir. BİLGİ TOPLUMUNDA TEMEL YAPILANMALAR Mekanik paradigmaya dayalı bilimsel dünya görüşü, maddi doğanın işleyişini çıkış noktası olarak almıştı. Bu yüzden, toplumsal yapılanmanın özünde doğa yasalarına ve doğanın işleyiş kurallarına benzer biçimde yapılandırılması yönünde etkili oldu. Katı teknolojik yapı, mekanik kurumsal örgütlenme ile insan doğası ve davranışınında pozitivist bilim anlayışı ve dünya görüşü öne çıkarıldı. Halbuki, ikinci bilimsel devrim olan kuantum paradigması atomaltı etkileşim ile biyolojik sistem ve sinir ağlarındaki gibi etkileşimlerin sistem ve süreç mantığı içinde çoklu ağ etkileşiminin yarattığı dinamik, değişken ve belirsizlik içeren işleyişlerin olduğunu ortaya koydu. Toplumu oluşturan insanların da mekanik rasyonellik mantığı içinde değil; alışkanlıklar, gelenekler, duygular ve geleceğe yönelik tercihlere dayalı olarak davranışlarını insanların karşılıklı etkileşim ağı içinde yönlendirdiğini ortaya koydu. Böylece, mekanik paradigmanın düşünce sisteminin özünde görünür doğanın maddi unsurları yer alırken; kuantum düşüncesinde görünmez doğanın, mikro ve makro kozmosdaki dinamik çoklu ve interaktif etkileşimine odaklanılır. Bu şekildeki etkileşim gizlerin çözümünde odaklanmış insan beyni ve entelektüel insan aklının öne çıkması, insanı ve insan ilişkilerini öne çıkardı. Bu nedenle, bilgi toplumunun merkezi unsuru maddi varlıklar değil, insan insan ilişkileri ve insan beynin yetenekleri ile diğer toplumsal ağlarda oluşan etkileşimlerdir. Teknolojik sistemin yapılanışı Bilgi toplumunda teknoloji doğa, evren ve toplumsal sistemlere uygulanabilir olan bilimsel bilgidir. Zira görünmez doğa olan atom altının ve DNA şifrelerinin bilgisi ancak bilimsel yöntemler içinde üretilebilir. Bilimsel bilginin henüz uygulanamaz olanı teorik bilgidir. Bilgi çağında teknoloji zihnin ürünü olup; odaklanmış beynin kullanım yöntemleri ile bilimsel araştırma yöntemlerine dayalı olarak, Ar-Ge sistemleri içinde üretilir. Teknoloji üretimi günümüzde yenilikler şeklinde gerçekleşir. Yenilikler; geçmişin birikmiş bilgi birikimine dayalı olarak, yeniyi ve geleceği yaratmaya yönelik yöntemler ve düşüncelerdir. Bu nedenle, yeni teknolojiler entelektüel – zihinsel 80 sermayeye dayanır. Yeni yöntem ve düşüncelerin günlük yaşama aktarımı, bu amaçla getirilen alet ve edavatlarla olur. Asıl teknoloji, yenilikçi düşünce olup; alet edavat bunun aktarımıdır. Örneğin; atom altındaki manyetik dalgaların varlığı bilgisinden sonra bunları lazer ışığı olarak kullanacak aletler gelişiyor; birlikteliğine dayalı bilgisayar ağlarının sinerji yaratma organizasyonu içinde yürütülüyor. Fabrika sistemi yerine bilgisayar ağları devreye giriyor. Mekanik paradigmaya göre kuantum paradigmasına dayalı teknolojilerin ekonomik alana yansıması, üretim ilişkilerine aşırı derece hız, modellerin bilgisayar sistemleri içinde sürekli yenilenme şansı ve kalitenin iyileşmesi şeklinde gerçekleştiği için verimlilik artışı çok daha hızlı artış gösterebiliyor. Ekonomik (üretim) sistemi; bilgi toplumunun temel üretim faktörü olan bilimsel bilgi bilgisayar ağları içinde üretilmekte, yakın esnek örgütlenme içinde ekonomik faydaya dönüştürülmektedir. Sanayi toplumunun enerji üreten makineleri yerine; bilgi toplumunda bilginin toplandığı işlendiği analiz edilip değerlendirilip kullanıma sunulduğu internet ağlarının sinerji yaratıcı sistemi geriyor. Böylece bilgi ve üretim ağlar üzerinde gerçekleşiyor. Bugün ekonomik sürecin tüm aşamaları, bilgisayar destekli olarak yürütülüyor. Bilgisayar destekli tedarik, bilgisayar destekli tasarım dizayn, bilgisayar destekli üretim, bilgisayar destekli satış ve pazarlama sistemleri ile ekonomik faaliyetler ağlar üzerinden interaktif ilişki ağları şeklinde gerçekleştirilirken; insan gücü ağırlıklı üretimde duvarsız ve şeffaf mekanlarda işbirliği ve ekip çalışması biçiminde yürütülüyor. Sosyal yapıda değişim, sanayi toplumun iki sınıflı yapısından eşitlenmiş ve esnekleşmiş sosyal yapılanmaya geçiliyor. Bilişim ve iletişim sektörünün çalışanları daha çok “yeni orta sınıf” olarak toplumda ağırlığını koyuyor. Sosyal ilişkiler, bir yönüyle ağlarda çeşitlenip, etki alanı genişlerken, bir yönüyle bilgisayarın soğuk camı ile yüz yüze sanal ilişkiye dönüşüyor. Ancak üretim sürecine, bilişim ağları üzerinden her yerden ve 24 saat ulaşmak mümkün oluyor. Sosyal grupların mekan tercihleri ve işletmelerin kuruluş yeri iletişim teknolojilerinin sağladığı esneklik ve çeşitlilik sayesinde farklılaşma gösteriyor. Kentsel yapılanmalar çok merkezlilik ve uydu kent sistemi yönünde yapılanma gösteriyor. Çalışma sistemi, sanayi toplumunun ömür boyu yapılan meslekten sürekli yenilenen bilgi ile proje bazında yürütülen uzmanlık sistemine doğru dönüşüyor. 81 Sanayi doğrudan toplumunun katılımcı parlamenter demokrasi (temsili) yönünde demokrasi yapılanıyor. anlayışı, Katılım giderek toplumun alt örgütlenmelerine ve yerel yönetim süreçlerine katılım şeklinde gerçekleşirken, yerel örgütlenmeler, çeşitlenmiş olarak, ortak amaç ve değerleri için gönüllü (sivil) toplum örgütü olarak gündeme geliyor. Bu örgütlenmeler toplumsal ve grupsal amaçlar için sosyal sorumluluk üstleniyor. Sanayi toplumunun kamusal örgütlenmesi ulus devleti esas alırken, bir yandan yerelleşme, diğer yandan küreselleşme öne çıkarak, yerelden bölge, ulus ve küreye kadar genişleyen ilişki sistem ve süreçleri her alanda kendini gösteriyor. Yerellik ve küresellik, noktasal bakış açısı ile zıt kutuplar gibi gözükürken, sistem ve süreç mantığının bakış açısından ele alındığında birbirini tamamlayan süreçlerdir. Yerel farklılıklar küreselde sizin farkınız olarak öne çıkarken; küreselin yerele uyarlanması yerelle bütünleşmesi gerekir. Sanayi toplumunun milliyetçilik yaklaşımı karşısında bir yandan ideolojik çeşitlenme, grupsal çıkarlar ve ideolojiler öne çıkarken, diğer yandan kültürel farklılıklar, makro ideolojilerden doğan boşluğu doldurmaya yöneliyor. Ancak bu noktada bilgi toplumunun bütüncül bakış açısı yerine, yerel ve mikro ideolojilerin ağırlık kazanması toplumsal ve kültürel çatışmaları gündeme taşıyor. Bunlar büyük ölçüde, Batı uygarlığının noktasal bakış açısının bıraktığı tortular olarak insanları mikro milliyetçiliğe, ayrımcılığa ve ötekileşmeye yönlendiriyor. Halbuki bilgi çağının bütüncül sistem ve süreç mantığı, ayrışmayı değil, uzlaşma, hoşgörü, işbirliği yaklaşımı içinde toplumsal bütünleşmeyi öngörür. Bilgi çağının kültür değerleri, ekip çalışmasının, işbirliğinin, ortak amaçların gereği olarak ortak işyeri, ortak kurum ve ortak ulusal ve küresel kültürler oluşturmayı; bunlar arasında çıkacak kısmi çelişkilerde çözüm için uzlaşma ve işbirliğini öne çıkarır. Sosyal sorumluluk ve sosyal güvenlik bilgi toplumunda devletten, toplumsal grup ve kurumlara aktarılır ve bu nedenle her düzeyde sahip çıkılması gereken yeni bir olgudur. Bilgi toplumunun küreselleşmesi, ulus devlet merkezli bir emperyalist yapılanma yerine; uluslar üstü şirketlerin etken ve etkili olduğu bir yapılanmaya dönüştü. Bu durum, sanayileşmenin ilk yüzyıllık döneminde yaşanmış olan, çalışanların mutlak sömürülmesine dayalı vahşi kapitalizmi yaratmışsa, bugünkü 82 küreselleşme de, bir bakıma kontrolsüz şekilde işleyen “vahşi küreselleşme” olarak adlandırılabilir. Ancak 2008–2010 Dünya küresel ekonomik krizi gösterdi ki; vahşi küreselleşmeyi daha “ehli” duruma götürecek küresel düzenlemelere ihtiyaç vardır. Bu konuda G-20’ler, Dünya Bankası, IMF ve BM’lere verilen bu yöndeki görevler değinilen açıklardan doğmuştur. Bilişim ve iletişim teknolojilerini, ulusal sınır ve duvarları aldırarak “Dünyayı Düz” duruma getirdi. Ancak, bu düz mekanlardaki işleyişin de belli kural, ilke köşe taşları olması gerekir. Bilgi toplumu, Kişisel düzeyde işbirliğine açık, paylaşımcı ve sosyal sorumluluk sahibi, ömür boyu öğrenen yeni kişilik yapılanmasını; Örgütsel düzeyde sıfır hiyerarşili yatay organizasyona sahip; dışa açık, içte ortak kurum kültürü oluşturan işletme yapılanışını; Kurumsal düzeyde; şeffaf, ortak kurumsal kültür değerlerine bağlı olarak ağda bütünleşmiş kurumsal yapılanmayı; Toplumsal düzeyde ise, farklılıkları, negatif sinerji ile çatışmaya değil, pozitif sinerji yaratıcı, uzlaşmacı stratejilerle, zenginlik kaynağı olarak devreye sokarak bütünleştirici yapısal politikaları öngörür. Kuantum paradigması ve teknolojinse dayalı olarak ortaya çıkan yeni yapılanmalar, sanayi toplumunun eski yapılarını yıkıp; yeni yapılar oluştururken; Schumpeter’in deyimi ile “yaratıcı yıkım süreci” doğal olarak belli sancıları beraberinde getirir. Kuantum teknolojilerinin kol gücü yerine entelektüel sermayeyi ve bunun ürünü olan robotları ve bilgisayar ağlarını ikame etmesi, bilgi toplumuna geçiş döneminde, özellikle eğitimsiz ve az eğitimli kesimleri işsiz bırakma riski ve sanayi toplumunun mirası olan sendikaların ağırlık ve işlevlerinin azalması gibi uyum sorunları yaratması kaçınılmaz oluyor. Yapısal dönüşümün daha az sorunlu çözümü için; bilgi toplumunun yarattığı hız, dinamizm, değişim anlayışına, sistem ve yapılarına uygun strateji ve politikaların ekonomik, politik, sosyal, kültürel ve küresel alanlarda devreye sokulması gerekir. 83 Küresel sistem içinde yeniden yapılanmanın, küresel ısınma, doğa sorunları ve 2008 – 2010 küresel krizinin verdiği derslerden yola çıkarak; ortak gelecek için küresel sistemi, “vahşi küreselleşmeden” daha ehli; daha sosyal ve işbirliğine yatkın, dolayısıyla paylaşıma, katılıma ve daha insancıl düzenlemeleri devreye sokacak sistemsel ve kurumsal yapılanmalara ihtiyacı olduğu açıktır. Bu çerçevede, BM’den IMF ve Dünya Bankası ile G–8 ve G-20’lerin küreselleşmenin bu yönlerini öne çıkarıcı stratejilere yönelmeleri kadar; yeni bir anlayış içinde kendilerinin yeniden yapılanmaya ihtiyaçları olduğun da açıktır. Değinilen gelişmeler çerçevesinde bilişim sektörünün öne çıkması, makro ekonominin sektörel analizlerini, üçlü ayrımdan dörtlü ayrıma genişletti. Yeni oluşan bilişim sektörü ise kendi içinde kaynaklandığı ana alanlar açısından mikro elektronik, mikro biyoloji (genetik) ve nanoteknoloji alanları olarak yapılandı. Uygulama alanları açısından iletişim, bilgi işlem, medya tasarım, yazılım ve… gibi sektörleri gündeme taşıdı. Bilgi toplumunda teknolojik yenilikler süreklilik kazandı. Bilgi toplumunun en dinamik sektörü Ar-Ge sektörü oldu. Ar-Ge, üniversite-sanayi-kamu ve sivil toplum örgütlerinin işbirliği içinde ve yenilikler için tasarlanmış teknopark ve teknokentlerde üretilmeye başladı. Bilgi toplumunun bilişim sektörü kendi içinde çeşitlenme ve yapılanma yanında, daha önceki geleneksel sektörleri de köklü değişim süreçlerine taşıdı. Tarımda, genetik uygulamalar, hibrid tohum ve benzeri uygulamalar, sanayide bilişim ve yazılım sistemleriyle donatılmış robot üretiminden otomobil, uçak ve ev ve büro donanımına kadar hizmet eden tüm alet ve edevatın içerik ve niteliği yeniden yapılandı. Manyetolu telefondan GSM’lere geçiş, pervaneli çamaşır makinesinden bulanık mantıkla çalışan makinelere kısacası akıllı aletlere geçiş bunların en güzel örneğidir. Diğer yandan geleneksel üçlü sektör ayrımının üçüncü ayağı olan hizmet sektörü de bunlar içinde en hızlı dönüşüm yaşayan alanlardan birisidir. Bilgi toplumunun insan merkezli olması insana yönelik sektörleri, ekonominin en hızlı ve en büyük sektörleri durumuna taşıdı. Bunların başında, eğitim, sağlık ve eğlence ve boş zaman değerlendirmesine yönelik sektörler gelmektedir. Bilgi toplumunun entelektüel sermayeye dayanmayı, eğitimin içerik, nitelik, işlev ve etkilerinde köklü değişiklikler yarattı. Eğitim ve öğretimden çok “öğrenimin” öne çıktığı bilgi toplumunda; eğitim ve öğrenim yaşam boyu sürekli bir zorunluluk durumuna dönüştü. 84 Sağlık ve hastalıklarla bağlantılı olarak yeni bilgi, buluş ve teknolojiler ile; insanların daha bilinçli davranması yanında; yeni teknolojilerin getirdiği tehditler sağlık konusunu ve sektörünü toplumda en önlere taşıdı. Eğlence sektörü ise, bir yandan cebimizdeki elektronik aletlere taşınırken, diğer yandan TV ve internetle ev ve bürolara taşındığı gibi boş zamanlarımızın doldurulmasına yönelik inanılmaz zenginlikte fırsatlar sunuyor. Bilişim teknolojileri sadece bu alanlarla sınırlı olmayıp ekonominin sektörel yapılanmasında yer alan finansman sektöründen turizme; enerjiden ulaştırma, taşımacılık ve diğerlerine uzanan tüm sektörlerin içerik, nitelik, işlev ve işleyiş olarak yenilenerek yeniden yapılanmasına yol açtı. Bu sektörlerde sunulan mal veya hizmetler nitel ve nicel açıdan yapısal değişim geçirdi. Mal ve ürünler sürekli yenilenip çeşitlenirken, ürün kalitesinde sürekli iyileşme yönünde sürekli bir değişim sergilemektedir. Teknolojik ve ekonomik yapılanmadaki değişimler, bilgi, sermaye ve uzman işgücünün küresel boyutta akışkanlığını arttırırken; sosyal ilişkiler ve kültürel değerler küresel süreçten etkilenerek birbiriyle iş ve çalışma ortamlarında uyum ve hoşgörü içinde yan yana buluşunca; uyumun ve hoşgörünün sağlanamadığı durumlarda ise çatışma ve kırılma süreçleri yaşamaktadır. Bilgi toplumundaki üretim ilişkilerinin yeniliklere dayanması ve yeniliklerin de uygun ortam (teknopark) ve entelektüel sermayeye dayanması, bu ortam ve donanımı sağlayamayan ülke ve bölgeler arasındaki uçurumun artmasına yol açmaktadır. Dijital uçurum olarak gündeme gelen bu durum, gelecekte küresel barışı tehdit edecek boyutlara ulaşabilir. Hatta dijital uçurumun, ülkesel ölçekte de karşımıza çıkması, bilgi toplumuna başarılı geçiş yapamayan ülkelerde, kültürel zıtlaşmalar yoluyla negatif sınai üretim süreçleri ve kültür çatışmalarının diğer etkenler olan ekonomik, politik ve sosyal unsurlarla birleştiği ölçüde yeni sorunlar olarak ortaya çıkmasına neden olabilecektir. Bilgi çağında ekonominin üretim ağırlığı Batıdan Asya ülkelerine kaymış bulunuyor. Gelecekte Batının yaşlanan ve azalan nüfusu karşısında hem üretimi hem de nüfusu artan Asya kıtası yeniden küresel ekonominin merkezi konumuna gelecektir. 85 Bugün, yeniliklerin daha çok Batıda üretiliyor olmasına karşın, bu alanda da Asya ülkelerinin giderek daha öne çıkması kaçınılmaz gözüküyor. G8’ler yerine G-20’lerde yer alan ülkelerin küresel ekonomide giderek ağırlık kazanması, gelecekteki küresel yapılanmanın çok kutuplu olmasını da beraberinde getirebilecek bir eğilim içindedir. Bilgi toplumunun insan merkezli, entelektüel sermaye ağırlıklı ve öğrenme süreçlerine dayanması nedeniyle, ülkelerin kalkınma ve büyüme anlayışları değişti. Artık tek başına milli gelirdeki artış çok bir anlam ifade etmiyor. Bunun yerine, eğitim, gelir dağılımı ve sağlık göstergelerini de içeren insani gelişmişlik göstergeleri kalkınmanın, nitel ve nicel boyutlarını kapsayabilmek için devreye girmiş bulunuyor. İnsani gelişmişlik göstergelerinin çeşitlenmiş olması, insan ve onun yakın çevresi ile bağlantılı olması nedeniyle kalkınma anlayışı yerelden başlayan ve tabandan yönlendirilen; fakat ulusal ve küresel etkileşime açık süreçler haline dönüştü. Yerelin potansiyellerini, çağın teknolojisi ile birleştirip, yenilik üretecek ortam ile entelektüel, kurumsal ve örgütsel yapılanmaları etkin yönlendirebilen kentler ve bölgeler insani kalkınmanın en hızlı gerçekleştiği yöreler olmaya adaydır. Belli ülkelerde, belli dönemlerde yakalanan fırsatlar, ekonomik gelişmede atak ve sıçrama yapmalarına yol açabilir. Ancak toplumsal ve ekonomik gelişmenin kalıcı ve sürdürülebilir olması gerekiyor. Bu sürdürülebilirlik yalnızca doğanın dikkatli kullanımı ile sınırlı olmayıp; günümüz insani gelişmesini sürekli ve kalıcı olarak besleyecek olan Ar-Ge ve yenilik süreçlerinin sürdürülebilirliğinden geçiyor. Ancak bu yeniliklerin hem doğa ve yeşille, hem de insan ve insani değerlerle uyumlu olması gerekiyor. Bu uyumluluk ise, geniş ölçüde bilgi çağının kültür değerleri ile katılımcı, işbirlikçi, uzlaşmacı ve çoğulcu, yerelden küreye uzanan daha demokratik süreçlerle bütünleşmesi durumunda sağlıklı bir yapılanmaya ulaşma şansı olacaktır. İKİNCİ BÖLÜMDE YARARLANILAN KAYNAKLAR Bilton, Tony vd. (1996) Introductory Sociology, 3. Baskı, Mc Millan, London. Erkan, H. (2000) Yeniden Yapılanma, İmge Yayınevi, Ankara. 86 Erkan H. (1998) Bilgi Toplumu ve Ekonomik Gelişme 4. Baskı, T.İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara. Erkan H. (1997) Ekonomi Politikasının Temelleri, 3. Baskı, Kardeşler Ciltevi, İzmir. Erkan H. (1992)Demokrasi ve Piyasa Ekonomisinde Birlikler, Tükelmat, İzmir. Erkan H. (1987) Sosyal Piyasa Ekonomisi, Ankara. Erkan H., Erkan C. (1998) Kültür Politikamızda Yeni Boyutlar, Kültür Bakanlığı, Ankara. Erkan, H. ve Erkan C.(1989) Ekonomide Sosyal Demokrat Alternatif, Altın Kitaplar, İstanbul. Erkan, H.; Y. Uysal (1996) Toplumsal Sorunlara Entegre Sistemler İ. Mazgit, S. Yetkin, Yaklaşımı, (TOPSES), Cilt I ve II, EGİAD,M. Çetinkaya İzmir. 87