İzmir Barosu İnternet ve Bilişim Komisyonu Bülteni Yıl: 1 - Sayı:1 - Mart 2011 Wikileaks’in Ardından... Bilişim Teknolojisinin Bileşeni Olarak Hukuk... Siber Suçlarda Uluslararası İşbirliği... Güvenlik Sözlüğü... Linux...Özgür Yazılımlar ve Hukuk... İÇİNDEKİLER Merhaba, WikiLeaks’in Ardından..................................................3 Bloguma Dokunma !.....................................................6 İzmir Barosu İnternet ve Bilişim Komisyonu’nun hazırladığı, çiçeği burnunda e-bültene hoş geldiniz. Bilişim Teknolojisinin Bileşeni Olarak Hukuk........... 8 Siber Suçlarda Uluslararası İşbirliği.........................12 Güvenlik Sözlüğü.......................................................14 Linux...Özgür Yazılımlar ve Hukuk............................16 İzmir Barosu İnternet ve Bilişim Komisyonu Bülteni Yıl: 1 - Sayı:1 - Mart 2011 Komisyon olarak, 23.12.2010 tarihinde kuruluşumuzdan itibaren, bilişim ve internetin gerek teknik, gerekse hukuki boyutu ile ilgili çalıştık, son olarak da ekranınızdaki e-bülteni siz okuyucularımızın beğenisine sunmuş bulunuyoruz. Öncelikle, belirtmek isteriz ki, doğayı korumaya verdiğimiz önem nedeniyle bültenimizi kağıda basılı olarak değil, internet üzerinden yayınlamaya karar verdik. Bazılarımız hala okurken, kağıdın dokusunu hissetmeyi değerli ve hoş bulsa da, okuyucularımızı teknolojinin sunduğu olanaklara direnmeden e-bültenimizi okumaya davet ediyoruz. E-Bültenimizin ilk sayısı için "İnternet Güvenliği" konusunu ve biraz da güncel gelişmeleri seçtik. Sayfalarımızda ilerledikçe, keyifle okuyacağınız yazılar ve röportajlar sizi bekliyor olacak. İzmir Barosu İnternet ve Bilişim Komisyonu Elektronik Bülteni Yıl:1 Sayı:1 İzmir Baro Başkanlığı Adına Sahibi: Av. Sema PEKDAŞ Yönetim Yeri: 1456 Sokak No:14 Alsancak - İZMİR Tel.:(232) 463 00 14 - Faks: (232) 463 66 74 www.izmirbarosu.org.tr e-posta: barobilisim@gmail.com Tasarım: İzmir Barosu İlk sayımız aynı zamanda, bizim için, siz değerli okuyucularımızla tanışma vesilesidir. Bundan sonraki sayılarımızın konusu, belirlendiği anda, İzmir Barosu internet sitesinde de duyurulacaktır. Komisyonumuza katılmak isteyen, e-bültenin hazırlanmasında çalışmak isteyen, değerli fikirlerini bizimle paylaşmak isteyen tüm meslektaşlarımızın ve okuyucularımızın, bizimle irtibata geçmelerini sabırsızlıkla bekliyoruz... WikiLeaks’in Ardından... Irak’ta görev yapmış Amerikan askeri Bradley Manning’in gizli belgeleri sızdırması ve bu belgelerin Wikileaks ile birlikte New York Times, İngiliz The Guardian, Fransız Le Monde gazeteleri, El Cezire TV ve Alman Der Spiegel gibi dünyanın önde gelen gazetelerinde yayınlanmasının ardından devletlerin halktan gizlediği bilginin ne kadar büyük ve önemli olduğu bir kez daha ortaya çıktı. Ne yazık ki Türkiye’de Wikileaks ile birlikte asıl tartışılması gereken konular es geçildi. Bu olay ya komplo teorilerine dayandırıldı ya da ‘kim kimin için ne demiş’ gibi magazinsel boyutun dışına çıkılmadı. Wikileaks elbette tek başına bir gazetecilik olayı olarak değerlendirilemez; internetin medya, politika ve hukuk da dahil olmak üzere pek çok alanı etkilediğini, değiştirdiğini bir kez daha gösterdi. Biz ise ortaya çıkan bilgilerin ne kadar doğru olduğu veya bilinmedik olduğu tartışmasını bir kenara koyarak Wikileaks’i bir de hukukun gözüyle tartışalım. Wikileaks’in sızıntı belgeleri yayınlaması basın özgürlüğüne girer mi? Yoksa bu belgeleri yayınlamak suç mu? Bu sorunun yanıtı kişinin nerden baktığına bağlıdır. Sızıntı belgelerin yarattığı ilk şoktan sonra, ABD kongre üyeleri ve üst düzey yetkililer tarafından Wikileaks’in yasaklanmasının ve Assange’in de Usame Bin Ladin gibi terörist ilan edilmesinin istenmesi, ABD’nin 11 Eylül’den sonra geliştirdiği terör konseptiyle doğrudan ilgilidir ve ‘ulusal güvenlik’ kaygısı, temel hak ve özgürlükleri askıya alan uygulamalara neden olmaktadır. Bu nedenledir ki basın özgürlüğü ile övünen pek çok ülkede bugün hem Wikileaks’in kendisine ve hem de belgelerini yayınlayan internet haber sitelerine yönelik erişim engelleme kararları uygulanmaktadır. Yani ‘ulusal güvenlik’ kaygısıyla temel hak ve özgürlükleri askıya alan resmi devlet idelojisine göre, Wikileaks’in bu belgeleri yayınlaması suç teşkil etmektedir. Oysa bu konuda Wikileaks’in kendi açıklamasına bakacak olursak; dayandıkları temel argümanın ‘halkın haber alma hakkı’ olduğunu görebili- riz. Wikileaks sitesinin sözcüsü Kristinn Hrafnsson, yapmış olduklarının yasalara aykırı olmadığı, insanların, yetkililerin nasıl çalıştığını bilme haklarının bulunduğunu, diplomatik yazışmaları açıklamalarının, ülkeler arasındaki ilişkilere zarar vereceğini sanmadıklarını ifade etmektedir. Hrafnsson’un açıklamasından yola çıkarak, basın özgürlüğünün bugün neredeyse dünyadaki tüm ülkelerin yasalarında mevcut bir hak olduğunu da düşünürsek, bu hakkın en önemli ayaklarından biri kaynak açıklamaya zorlanmamadır. Diğer bir ayak ise halkın sözde kendileri için çalıştığını söyleyen yetkililerin yaptıklarından haberdar olma hakkıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde 2009 yılına kadar yargıçlık yapmış Rıza Türmen’e göre; a. Basının, içeriği kamuoyuna açıklanmış olan bir belgeye gazetelerde yer vermesi, manşete taşıması suç oluşturmaz. Bu nedenle şu an Wikileaks ile birlikte belgeleri yayınlayan New York Times, The Guardian, Der Spiegel, İnternet ve Bilişim Komisyonu 3 vb. gazetelere erişimin engellenmesi, Türkiye’de haber yapan gazetelerin Erdoğan tarafından adeta tehdit edilmesi basın özgürlüğüne aykırıdır. b. Basın, verdiği bilgilerin, özellikle bu bilgiler kişisel haklara ilişkinse, doğruluğunu araştırmakla yükümlü. Ancak, başka bir yerde yayınlanan bir belgeye yer verirken, basının bunun doğruluk derecesini araştırmasını istemek, basına ağır bir yük yüklüyor ve sahip olması gereken geniş özgürlükle bağdaşmıyor. c. AİHM’nin yerleşmiş içtihadına göre, siyasetçileri eleştiri sınırı başkalarından daha geniş. Siyasetçi, siyasete girmekle kendini basının incelemesine açık tutmayı kabul etmiş bulunuyor.1 Dolayısıyla Wikileaks’in sızıntı belgeleri yayınlamasına ‘basın özgürlüğü’ açısından bakıldığında görüntü bütünüyle değişmektedir. Doğru olan bu bakış açısına göre devletlerin bu sitelere yönelik erişim engelleme kararı vermelerinin yasal bir dayanağı yoktur. Bundan daha mühimi, devlet sırrı, ulusal güvenlik, paylaşılamayan bilgi gibi kavramların temel hak ve özgürlükler çerçevesinde yeniden yorumlanmasının zorunluluğu gün yüzüne çıkmıştır. Devlet sırrı, ulusal güvenlik, paylaşılamayan bilgi gibi kavramlar bugün nerdeyse her ülkenin yasalarında farklı düzenlemeler, farklı isimler ile yer almaktadır. ABD yasalarında ‘gizli belgeleri ifşa etmek’ bir suç olarak tanımlanmış, zira Bradley Manning şu an bu suçtan dolayı insanlık dışı koşullarda tutuklu bulunmaktadır. Ülkemizde ise 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, devlet sırrını, “Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk” adıyla 326 ve devamındaki maddelerinde ayrıntılı düzenlemiştir. Düzenlemeler farklılık gösterse de, neredeyse her yerde, devlet sırrı kavramı bugün devlet yetkililerinin savaş suçlarını, yolsuzluklarını, halka karşı işledikleri suçları örtbas etmek için arkasına saklandıkları bir yasal dayanak haline gelmiştir. Oysa Türkiye de dahil olmak üzere Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne taraf ülkelerin yasalarında yer alan ‘rütbesi, sıfatı, makamı, yeri ne olursa olsun hiç kimse, hiçbir ad veya maksatla, kanunun suç saydığı bir fiilin işlenmesi emrini veremez, hiç kimse emri yerine getiremez. Emri veren de emri yerine getiren de sorumlu olur’ ilkesi 2 , böylesi bir dayanağı geçersiz kılmaktadır. Yani bir belge ya da bilgi suç teşkil ediyorsa devlet sırrı olarak değerlendirilemez. Dolayısıyla bugün er Manning’in savaş suçlarını ifşa edişi, 4 İnternet ve Bilişim Komisyonu vicdani bakımdan meşruiyeti bir yana, hukuki açıdan da suç sayılamaz. Her ne kadar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin gizli belgeler ile ilgili kararlarında, “izinsiz sahip olunan devlet dokümanları yayınlanabilir. Gizli resmi rapor yayınlanabilir. Gizli servis kayıtlarına ulaşım engellenebilir. Önemsiz de olsa gizli bilgiler açıklanamaz”3 denilmişse de bu sınırlandırmayı internet çağı ile birlikte dar yorumlamak gerekmektedir. Aksi takdirde gizli belgelerin, devlet sırrının arkasına saklanılarak hak ve özgürlükler kullanılamaz hale gelecektir. İnternet ile birlikte bilginin ulusal sınırlar içerisine hapsedilmesinin olanaksızlığı, buna paralel devletlerin yürüttükleri iç ve dış politikada daha şeffaf olmaları gerektiği son yaşanan gelişmelerden anlaşılmaktadır. Bu nedenle, yeniden belirtmek gerekirse, devlet sırrı, ulusal güvenlik, paylaşılamayan bilgi, gizli bilgilerin ifşası gibi kavramların internet ile birlikte yeniden yorumlanması ve içeriğinin halkın haber alma hakkı lehine daraltılması gerekir. Yasal düzenlemeler, yaşamın her alanını düzenlemeyi, boşluk bırakmamayı amaçlar. İnternetin teknik gücü, yani çok hızlı gelişmesi ve kitlelerin günlük yaşamında hızlıca yer edinmesi karşısında, yasaların denetimi ve yaptırımı oldukça yetersiz kalmaktadır. Hukukun yetmediği noktada ise Wikileaks benzeri yeni ‘tehditler’in önüne geçebilmek için yeni bir san- sür mekanizmasının devreye sokulacağının sinyalleri de verilmeye başlandı. Evrensel niteliğe sahip internet karşısında ulusal yasaların yetersiz kaldığı ve bu nedenle yapılacak yeni düzenlemelerin siber suçlar sözleşmesi gibi uluslararası nitelikte olacağı ve devletlerin internete karşı ortak hareket edecekleri belirtilmektedir. Nitekim Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Wikileaks’in ardından yaptığı değerlendirmede değişiklikler yapılacağını ve dünyanın internet alanındaki yasal boşluğu Birleşmiş Milletler modeli bir yapılanmayla aşabileceğini savundu. Yine son dönemde yapılan MGK toplantılarında en önemli tehlikeler arasında “sanal terör” de sayılmaktadır. Wikileaks’in ardından Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) ile Tübitak Türkiye’deki kamu kurum ve kuruluşların sanal bir saldırı karşısında dirençlerini tespit etmek için bir sanal tatbikat başlattı. Siber güvenlik tatbikatının ardından ise; siber olaylarla mücadelede Türkiye’nin teknik, idari ve hukuki kabiliyetlerinin artırılması için öneriler geliştirileceği planlanmaktadır. Bütün bu gelişmeler Wikileaks’in ana akım medyada değil ama devlet yetkileri tarafından son derece ciddiye alındığını göstermektedir. Şüphesiz artık her iktidar internetin gücünün farkındadır. Bu nedenle bir yandan internet, yasalar yoluyla daha fazla denetim altına alınmaya çalışılırken; bir yandan bilgi güvenliğinin sağlanması için teknik yöntemler üretilmektedir. Son beş yılı baz alarak bir genelleme yapacak olursak Türkiye’de olduğu gibi tüm dünyada, insanların artık sosyal paylaşım ağları üzerinden örgütlendiğini ve bu örgütlülüğün sanalın dışına çıkarak sokağa taştığını pek çok örnekte görmekteyiz. Ki bu nedenle, internet denetim altında tutulmak istenmektedir. Daha önce İran’da, bugün Tunus, Mısır’da yaşananlardan sonra, mobil iletişim de dahil olmak üzere internet üzerinden gerçekleştirilen tüm iletişimlerin engellenmesi buna örnektir. Hüsnü Mübarek’in giderken tüm baskıcı rejimlere gösterdiği bir şey de, internetin fişinin çekilmesinin mümkün olduğudur. Mısır’daki internet trafiğini izleyen ABD merkezli ağ yönetim şirketi Renesys yöneticisi Jim Cowie bunun nasıl gerçekleştiğini dile getirmektedir: ‘beklenmedik bir şekilde internetin en alt katmanına kadar inerek tüm trafiği durdurdular, engellemenin boyutu ve online nüfus açısından daha önce görülmemiş bir olaydı.4 Bu durumun İran, Tunus veya Mısır ile sınırlı olmadığı ve Türkiye de dahil olmak üzere hemen her devletin isyan, ayaklanma gibi kendisine yönelen tüm tehlikeler karşısında ilk refleksinin yasalarla güvence altına alınmış düşünce ve ifade özgürlüğünün, haberleşme ve bilgiye erişim özgürlüğünün rafa kaldırılması olduğu açıktır. Sözün özü; bugün basın özgürlüğünü, düşünce ve ifade özgürlüğünü savunmak için Wikileaks’i savunmak gerekir. Çünkü bugün internet gerçek bir demokrasinin, düşünce ve ifade özgürlüğü ile örgütlenme özgürlüğünün en önemli araçlarından biri haline gelmiştir. Avukat Ayşe KAYMAK İzmir Barosu Üyesi Dipnotlar Rıza Türmen, Basın özgürlüğü ve Wikileaks, 06 Aralık 2010, Milliyet http://www.milliyet.com.tr/basin-ozgurlugu-ve-wikileaks/riza-turmen/ siyaset/yazardetay/06.12.2010/1322621/default.htm 2. Prof. Dr. Zeki Hafızoğulları-Doç. Dr. Muharrem Özen, Türk Ceza Hukukunda Devlet Sırrına Genel Bir Bakış, Ankara Barosu Dergisi, http://www.ankarabarosu.org.tr/Siteler/1944-2010/Dergiler/ AnkaraBarosuDergisi/2010 1.pdf 3. Prof. Dr. Hasan Tahsin Fendoğlu, AİHS Sisteminde İfade Özgürlüğü, 27.12.2010, SDÜ http://www.sde.org.tr/tr/kose-yazilari/695/aihs-sisteminde-ifadeozgurlugu.aspx 4. Bianet, Mübarek Düşerken İnternetin Kapatma Düğmesini Keşfetti, 16.02.2011 http://www.bianet.org/bianet/dunya/127936-mubarek-duserken1. internetin-kapatma-dugmesini-kesfetti İnternet ve Bilişim Komisyonu 5 Bloguma Dokunma ! Yüzbinlerce kullanıcısı olan Fizy ve Vimeo’nun kapatılmasının ardından Diyarbakır 5. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 14.01.2011 tarih ve 2011/156 D. iş sayılı kararı ile Blogspot.com Web sitesine yönelik erişim engelleme kararı verildi. İnternette sansür olarak değerlendirilen bu kararların ardından internette ‘Bloguma Dokunma’ adıyla bir imza kampanyası başlatıldı. Erişim engelleme kararları; sadece erişim engelleme kararına dayanak olarak gösterilen içeriğe yönelik uygulanmadığı için tüm kullanıcıların Anayasa’da ve AİHS’de tanımlanmış temel hak ve özgürlükleri ihlal etmektedir. Bu kararlar; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10. maddesi ile güvence altına alınmış bulunan, haber alma, yayma, bilgi edinme ve ifade özgürlüğünü kullanma hakkını ortadan kaldıran uygulamalara neden olduğu için biz de İzmir Barosu İnternet ve Bilişim Hukuku Komisyonu olarak tüm okuyucularımızı http://www.blogumadokunma.com linkinden bu kampanyaya destek olmaya çağırıyoruz. 6 İnternet ve Bilişim Komisyonu Bilişim Teknolojisinin Bileşeni Olarak Hukuk... 1- Bilişim Hukuku ile ilgili kişiler, gerek sunumlarınız, gerekse yayınlarınızdan sizi takip etse de, bülten okuyucularımız için Bilişimci ve Hukukçu kimliğiniz ile kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz? bir hızla geliştiğini ve çok kısa süre sonra tüm dünyada hukukçuların da içinde olması gereken çok önemli bir hale geleceğini düşündüm ve bu düşünce doğrultusunda teknik altyapısını bildiğim ve çalıştığım bilişim alanı ile hukuku birleştirmeyi denedim. Bu deneme bağlamında 2002 yılında Türkiyedeki ilk kapsamlı bilişim hukuku kitabını, 1976 İstanbul doğumluyum. Bilişim ile “İnternet ve Hukuk” adıyla Papatya Yayıncılık’tan ilgim henüz 80’li yılların ortasında başladı. Bu yayınladım. Yurtdışında olduğum sürede ayrıca bakımdan şanslı çocuklar arasında sayıyorum dünyadaki gelişmeleri de gözönüne alarak birkendimi. İlk olarak 11 yaşında Amstrad 128K bilg- çok makale yayınladım. 2005 yılında da “Bilişim isayar ile Basic dilinde programlama öğrenmeye Suçları ve Hubaşladım. OrtaAv. Ali Osman Özdilek ile gerçekleştirdiğimiz kuku” isimli okul bitiminde, daha çok uyguBilişim Hukuku konusundaki röportajımızı, siz girdiğim sınavlar lamaya yönelik bülten okuyucularımıza sunuyoruz. Birikim neticesinde, kitabımı Vedat ve önerilerini bizimle paylaştığı için teşekkür Türk Japon Kitapçılık’tan hükümetlerinin ediyoruz. yayınladım. işbirliği ile 2007 yılında ise başlatılan JICA (Japan International Coopera- İngiliz avukat Stephen Mason’un editörlüğünü tion Agency) Tuzla Teknik Lisesi Projesine kayıt yaptığı “International Electronic Evioldum. Okulda apon uzmanların da desteğiyle dence” isimli kitabın Türkiye bölümünü Ankara assembly, qbasic, pascal, turbo pascal, C gibi Barosu’ndan Av. Özgür Eralp ile birlikte yazdım. programlama dilleri ile, Z80 devreleri temelin- Kitaplarımda ve makalelerimde bilişime ilişkin den başlayarak mikroelektronik uygulamalarını, hukuki sorunların, bilişimin teknik doğasından robotik programlamayı öğrendim. Okulun biti- soyutlanarak çözümlenemeyeceğini ileri sürdüm minde ise tercihimi bazı kişisel nedenlerden ve bu kapsamda da hibrid hukukçu yaklaşımı serdolayı hukuk fakültesine gitme yönünde gilemeye çalıştım. Bu nedenle yazılarımın önemli kullandım. 1994 yılında girdiğim İstanbul Üni- bir kısmı bazı teknik detayları da içermektedir. Koversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1998 yılında nulara ilişkin hukuki yorumları hep ilgili teknolomezun oldum. Staj ve askerliğin ardından hu- jinin teknik altyapısını inceledikten sonra yapkukta hangi alanda çalışacağım konusunda plan- maya gayret ettim. Bugüne kadar da bu tezimde lama yaparken, bilişim teknolojilerinin büyük haklı çıktığımı düşünüyorum. Ayrıca bilişim huİnternet ve Bilişim Komisyonu 8 siz yararlanması mı sağlanmalıdır? Bu duruma, paylaşılan verilerin korunması ve suçların ve suçluların tespitinin zorlaşacağı kaygısı taşımalı mıyız? İnternetten faydalanmak bir insanlık hakkıdır. İnternet bu denli yaygınlaşana dek hep birileri bilgiyi kendi tekellerinde tutmaya çalıştılar. Halbuki bilgi tüm insanlığın ortak malıdır, kimse bilgi üzerinde tekel kuramaz. Nitekim artık hiçbir bilginin gizli kalamayacağı bir çağa girmiş durumdayız. Bilginin tekele alınması ile ilgili kuku eğitimlerine ve İstanbul Barosu Staj Eğitim sayın Zafer Özcan tarafından yazılan, Dayanışma Merkezi’nde telekomünikasyon derslerinde Yayınlarından çıkan “Uluslararası Haberleşme ve öğretim görevlisi olarak faaliyetlerime devam Azgelişmiş Ülkeler” isimli 1983 tarihli kitabı tavsiediyorum. Şu an daha az yoğun olmak üzere ye ederim. İnternet erişimi bir kamu hizmeti olarak bilişim hukuku ile ilgili çeşitli davalarda bilirkişi verilmelidir. Tabii hızla devletin herşeyden olarak da görev yapıyorum. Bilişim hukukunda kariyer yapmak isteyen meslektaşlarımın mutlaka el çektirildiği (1980 sonrası Teatcher - Reateknik altyapı hakkında ortalama düzeyde de olsa gan ittifakı ile Friedman kaynaklı Monetarist bilgi sahibi olmaları gerektiğini düşünüyorum. teori gereği) son 30 yıllık uygulamada bu şu Ayrıca bu alanı takip edebilmek için yabancı di- an için olası görünmüyor. Ancak bazı iyiniyetli lin de çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bu yaklaşımlar var. Bu konuda eşim Av. Beyza Banu bağlamda kendi çabalarımla İngilizce ve İtalyanca Özdilek tarafından çevirisi yapılan “İnternet Üzeröğrendim, ayrıca yurtdışında Fransızca eğitimi inde İletişim Özgürlüğü Üzerine Deklarasyon” aldım. Böylece birçok farklı ülkedeki düzenle- (http://www.hukukcu.com/bilimsel/kitaplar/inmeleri mukayeseli hukuk çerçevesinde inceleme ternet_deklarasyon.htm adresinden okunabilir) okuyuculara ışık tutabilir. Paylaşılan verilerin ve Türk hukukuna uygulama şansı buluyorum. korunması ve suçluların tespitinin zorlaşacağı kaygısını taşıyoruz tabii. Aslında halihazırda ne 2- İnternet kullanımı günümüzde tüm dünya- verilerimiz korunabiliyor ne de suçlular (verileda her yaş grubunda, öngörülemeyen şekilde rin elde edilmesi konusundaki) kolay kolay tespit yaygınlaştı. İnternetten faydalanmak size göre edilebiliyor. Ancak Wikileaks olayı bize gerçekte nereden – kimlerden korkmamız gerektiğini açık bir hak mıdır? Bir hak olarak değerlendirilmesi bir şekilde gösterdi, tabii tersi de bu korkacağımız halinde, herkesin, bu hizmetten sınırsız ve ücret- kişiler açısından da geçerli. Burada bir uyarı yap9 İnternet ve Bilişim Komisyonu makta fayda görüyorum, kişisel verilerinizi mümkün olduğunca paylaşmayın, farkında olmadan inanılmaz derecede gizli bilgilerimizi çok rahat paylaşabiliyoruz ve bu bilgiler birilerinin işine fena halde yarıyor. 3- E- devlet uygulamalarını, “kişisel verilerimizin” hem devletten, hem de diğer kişilerden korunması açısından nasıl değerlendiriyorsunuz? Bize kolaylık olarak sunulan hizmetler “fişlenmemize” yol açabilir mi ? Tabii daha önce devletlerin elinde hiç bu kadar çok, doğrulanabilir ve işlenebilir veri olmamıştı. Bu nedenle bu konu iki ucu keskin bıçak gibi bence. Totaliter bir rejimin elinde çok rahat fişlenmeye gidebilir bu teknolojiler. Şu an Türkiye’de böyle bir tehlike görmüyorum, ancak kitleler örgütlenerek demokratik taleplerini dile getiremedikleri ve otokontrol sistemini oturtamadıkları ölçüde, sistem doğrudan totaliter bir sistem olmasa bile kötüye kullanmalar olabilir ve bir süre sonra bu durum sistematik bir hal alabilir. 4- Hem Bilişimci hem de Hukukçu olarak değerlendirirseniz, “Bilişim Hukuku” ayrı bir hukuk dalı mıdır? TCK 243-244 ve 245. maddeleri bilişim suçlarını düzenlemektedir. Bunun dışında da TCK’nın başka maddelerinde de yine aynı suçların bilişim yöntemleri kullanılarak işlenmesi düzenlemektedir. Bu konuda, hangi maddelerin uygulanması gerektiği konusunda yaşanan sorunlar hakkındaki düşünceniz nedir? Bu sorunun tartışmasını yıllar önce ilk kitabımı yayınladığımda bir hukuk profesörüyle eşit olmayan düzeylerde maalesef yapmak zorunda kalmıştım. Ancak zaman beni haklı çıkardı. Sorunun cevabı için Türk Ticaret Kanunu’nun gerekçesine bakmak zaten yeterli. Bilişim suçları ise genel bir “bilişim hukuku” kavramından biraz daha ayrı ele alınması gereken bir konu. Çünkü Türkiye’de hatta dünyada daha bir bilişim algısı doğru düzgün y o k ken Türkiye’de bilişim suçları düzenlemesi vardı. 1991 yılından bu yana Türk Ceza Kanunu’nda bir düzenleme var. Konuyla ilgili yargı kararları da var. Ama bu öyle bir alan ki her zaman söylediğim gibi, bu konuyla ilgili kesin kaideler, hükümler oturtmak o kadar kolay değil. Çünkü teknoloji hızla gelişiyor ve hukukun onun arkasından koşmaya nefesi çoğunlukla yetmiyor. İnternet ve Bilişim Komisyonu 10 Bu nedenle hangi suç bilişim suçudur, unsurları nelerdir vb şekilde bir çalışma yapmak çok da mümkün değil. Bunun en güzel örneği internet bankacılığı ile ilgili farklı yargı uygulamalarıdır. Bir kısım mahkemeler TCK m.244/4 uygularken, bir kısmı 158/f nitelikli dolandırıcılık ve bir kısmı da 142/2-e’yi bilişim sistemlerinin kullanılması suretiyle hırsızlık suçunu uyguluyor. Son zamanlarda Ceza Genel Kurulu bu suç 142/2-e’dir dese bile bu tartışmalar sona ermeyecektir. Her olay kendi içinde teknik altyapısında farklı olabilir. Bu teknik altyapıda kullanılan hareketler bir maddedeki hareket unsurunu karşılarken diğerinde karşılamayabilir. Bu nedenle bilişim suçları ile ilgili neticesine bakıp bazı genelgeçer kaideler belirlemeye çalışmak yerine suçun işlenişindeki tüm teknik detaylar gözönüne alınarak suç tüm unsurları ile birlikte ele alınmalıdır. Çok önemli bir diğer konu ise, siz en mükemmel ceza kanunlarını yazsanız bile eğer bu kanunları uygulayacak insan kaynağınız ve araç gereciniz yoksa bir işe yaramazlar. Türkiye’de genel olarak bu alanda bir insan kaynağı ve araç gereç kaynağı eksiği olduğu doğrudur. Savunma ayağında görev yapan meslektaşlar için de bu böyledir. Hatta en önemlisi savunmanın bu konuda eksik olmasıdır. Çünkü Türkiye’deki sistemde hukuk bir noktadan bir noktaya gidiyorsa bu savunmanın ısrarlı takipleri, özverili çalışmaları ile olmaktadır. 5- İnternet, dünya çapında inanılmaz bir veri deposuna dönüşmüş durumda. İnternete bir kez girilen verilerin, silinmesi veya kaybolması ise neredeyse imkansız hale gelmiş durumdadır. 11 İnternet ve Bilişim Komisyonu Kişilik hakları veya ticari itibarın korunması konusunda, internette yayınlanan gerçeğe aykırı veya haklarımıza saldırı içeren veriler konusunda hukuksal olarak ne yapabiliriz, sonuç almamız mümkün mü? Bu ihlaller inanılmaz ölçüde yaygınlaştı ve verdikleri zararların boyutu çok büyüdü. İnsanlar her türlü yöntemle bununla mücadele etmenin yollarını arıyorlar ve çeşitli yöntemler geliştiriyorlar. Bu mücadele yollarından biri de hukukun sağladığı araçlar. Şu an için 5651 sayılı İnternet Yasası sayesinde bu tür içeriklerle mücadelede önemli bir yol katedilmiş durumda. Yasanın 9 . maddesi sayesinde kişilik hakları, marka hakları ve benzeri diğer hakları ihlal edilenler kendilerine ilişkin içeriği internet ortamından kaldırtabiliyorlar. Türk insanının bu tür düzenlemelere adaptasyonu gerçekten inanılmaz boyutlarda. Yasanın gereği büyük oranda yerine getirilmeye başlandı. Yani artık insanlar internet sitemde içerik olsun, sitem üst sıralara çıksın da içerik ne olursa olsun demiyor artık. Herkes bu konuda duyarlı olmaya çalışıyor. Bu açıdan, yani gönüllü katılım açısından gelişmeler memnuniyet verici. Aynı şekilde mahkemelerin de konuya duyarlı yaklaştıklarını ve kısa sürede bu tür içeriklerle mücadele için kararlar verdiklerini görüyoruz. Röportajı Gerçekleştiren: Avukat Esin Özdemir / İzmir Barosu Üyesi Siber Suçlarda Uluslararası İşbirliği... Siber Suçlar Sözleşmesi ( Convention on Cyber Crime) , 46 üyeli Avrupa Konseyi tarafından hazırlanarak, 2001’de imzaya açılmıştır. Türkiye ise ancak 2010 yılında sözleşmeyi imzalamıştır. Sözleşmenin temel amacı “Gerekli mevzuatın kabul edilmesi ve uluslararası işbirliğinin geliştirilmesi yoluyla, siber suçlara karşı toplumun korunmasını amaçlayan ortak bir ceza politikasının izlenmesi'' olarak belirtilmiştir. Yani amaçlanan, siber suçların genel ve ortak tanımlarının yapılabilmesi, soruşturma ve kovuşturma usullerinin belirlenerek, uluslararası işbirliğinin nasıl sağlanacağının düzenlenmesidir. Sözleşmede, Bilgisayar veri sistemlerinin ulaşılabilirliği, bütünlüğü ve gizliliğine karşı işlenen suçlar kategorilere ayrılmış ve kanunsuz erişim, kanunsuz müdahale, sistem engellemeleri ve cihazların kötüye kullanımı olarak tanımlanmıştır. Madde 7 ve 8’de de Bilgisayar Bağlantılı Sahtekarlık ve Bilgisayar Bağlantılı Dolandırıcılık düzenlenmiştir. İçerikle ilgili suçlarda ise sadece iki alanda düzenleme getirmiştir. Bunlardan birincisi Çocuk Pornografisi, ikincisi ise Telif Haklarıdır. Sözleşme, taraf olan ülkelere, tanımlanan suçların işlenmesi ve söz konusu suçların işlenmesine yardım veya yataklık yapılmasını; kendi iç hukukunda suç olarak tanımlama ve gerekli düzenlemelerin yapılması ve önlemlerin alınması yükümlülüğü getirmektedir. Ayrıca söz konusu suçlara ilişkin soruşturma ve kovuşturmaların yanı sıra, suçlara delil teşkil edebilecek verilerin toplanması, saklanması, araştırılması ve el konulması gibi iç hukukta alınması gereken önlemleri de içeriyor. Sözleşmeye göre, Taraf ülkeler, bilgisayar sistemleri ve verileriyle ilgili cezai suçlar konusundaki soruşturma ve davaların yürütülmesi ya da delil toplanabilmesi işlemlerine ilişkin kısa sürede yardım sağlanması için her an kullanıma ve ulaşıma uygun olan bir ağ belirlemek zorundadır. Sözleşme, uluslararası işbirliği için önemli olsa dahi, bağlayıcılık açısından zayıftır. Örneğin, Türkiye için sözleşmeyi imzalamış olmak sadece dış politika açısından önemli bir adım olarak görünmektedir. İç hukukumuza göre, bu tür imzalanan sözleşmeler, TBMM’nin onayından sonra yürürlüğe girmekte, ardından da iç hukukta bu sözleşmeye uygun düzenlemeler yapılması gerekmektedir. Türkiye, sözleşmeyi imzalamasına rağmen, henüz diğer aşamalar konusunda herhangi bir adım atmamıştır. Sözleşmenin zayıf olduğu başka bir konu da, temel hak ve özgürlüklerin korunmasıdır. Sözleşmede, imzalayan ve iç hukukunu da bu sözleşmeye uyarlayan ülkelerin emniyet güçleri arasında bilgi alışverişi sağlanması düzenlenmiştir. İnternet ve Bilişim Komisyonu 12 Ülkemizde, Kişisel Verilerin Korunmasına İlişkin Kanun hala yasalaşmamıştır. Bu durum, siber suçlara ilişkin, diğer ülkelerle işbirliği yapmamız aşamasında çok başımızı ağrıtacak bir konudur. Çünkü, vatandaşlarımızın bilgilerini, diğer devletlerle paylaşmak durumunda kaldığımız anda, Kişisel Verilerin Korunmasını yeterli şekilde sağlayamama sorunumuz ortaya çıkacaktır. Siber Suçlar Sözleşmesi'nin bir de sonradan hazırlanan ek protokolü bulunmaktadır. Bu ek protokolle yabancı düşmanlığı, ırkçılık söylemleri içerik suçu kapsamına alınmıştır. Fakat sözleşmeyi imzalayan tüm ülkeler bu ek maddeyi kabul etmemiştir. Türkiye de imzalamayan ülkelerden biridir. 34 ülke ise bu ek protokolü imzalamış ve 18'i iç hukukuna uyarlamıştır. Yani anti-semitizm açısından değerlendirdiğimizde Türkiye’nin bu konudaki tavrının ne iç hukukta ne de uluslararası işbirliği gündeme geldiğinde değişmeyeceğini öngörebiliriz. Türkiye’nin sözleşmeyi imzaladığı haberleriyle birlikte gündeme gelen ilk konulardan biri internet sitelerine erişimin engellenmesinin artık eskisi kadar kolay ve sık gerçekleştirilemeyeceğiydi. Fakat Sözleşmede erişimin engellenmesi, siber suçlarla mücadele yöntemi sayılmasa da, erişimin engellenmesi konusunda bir sınırlama da getirilmemiştir. Bu durum, devletlerin insiyatifine bırakılmıştır. Bu da gösteriyor ki, gelişigüzel erişimi engelleme kararlarından kurtulmamız için aranan can simidi, bu sözleşme değildir. 13 İnternet ve Bilişim Komisyonu Türkiye’nin de imzaladığı Siber Suçlar Sözleşmesi, uluslararası ortak suç tanımlamaları ve işbirliği açısından önemli bir adımdır, fakat ancak bir başlangıç olarak nitelendirilebilir. TBMM’nce kabul edildikten sonra, iç hukukumuzda da gerekli ve eksik düzenlemelerin yapılması sonrasında, ancak bu hükümler işlerlik kazanabilecektir. Örneğin Mustafa Balbay savunmasında, bilgisayarının el konulduktan bir hafta sonra bilgilerinin kopyalandığını iddia ederek, 100'ü aşkın dosyanın da 2,5 dakika da oluşturulduğunu savunmuştur. Balbay, Siber Suçlar Sözleşmesini dayanak göstererek, buna göre bilgisayarların evden sökülüp götürülemeyeceğini, bilgisayarların o kişinin mahremiyeti olduğunu ifade etmiştir. Türkiye'de ise bu sözleşmenin ilk 4 maddesinde yer alan bu kısımların uygulanmadığını belirtmiştir. Bu sözleşmeyi imzalayan bir ülke olarak, geciktirmeden kanunlarımızı ve uygulamalarımızı bu ilkeler doğrultusunda düzenlememiz gerekmektedir. Aksi halde, sözleşmeyi imzalamamız , “yetmez ama evet” sloganı kadar bile anlam taşımayacak, “şık ama yetersiz” bir dış politika taktiği olarak hatırlanacaktır. Av. Esin Özdemir İzmir Barosu Üyesi Güvenlik Sözlüğü... IP Adresi Nedir? IP adresinin açılımı, İnternet Protokol Adresidir. IP adresi, ağdaki cihazların birbirini tanımak, birbirleriyle iletişim kurmak ve veri alışverişinde bulunmak için kullandıkları benzersiz bir numaradır. İnternet bağlantısı bulunan her cihazın bu cihaza tahsis edilen bir adresi olması gerekir. Bu adres ya da numara, iletilen bilginin doğru adrese gönderilmesini, ya da verinin doğru adresten alınmasını sağlar. Aynı modem vasıtasıyla internete bağlanan bilgisayarların IP adresleri aynı mıdır? İnternete aynı ağdan bağlanan tüm bilgisayarların IP ADRESİ AYNIDIR. Çünkü b u bilgisayarlar aynı bağlanmaktadırlar. modem üzerinden internete Modemimize şifre koymak zorunda mıyız? İnternet bağlantısını bize sağlayan firmalar, bize imzalattıkları çeşitli sözleşmeler ile, modemimize şifre koymamız gerektiğini, şifremizi takip edemeyeceğimiz kişilerle paylaşmamız gerektiği aksi halde sorumluluğun bizde olacağını belirterek, kendi firmalarına güvence altına almaktadırlar. Modem şifremizi paylaşırsak ne olur? Bizim modem şifremiz ile internete bağlanan herhangi bir bilgisayarda yapılan işlemlerin bir şikayet konusu olması durumunda , savcılıkça yapılacak araştırmada, bizim IP NUMARAMIZ tespit edilecektir. Bu durumdan da , ŞÜPHELİ olarak savcılık tarafından ifade için çağrıldığımızda haberdar oluruz. Modemimize şifre koymak, ve bunu kimseyle paylaşmamak bizi tüm saldırılardan korur mu? IP numarasını değiştirmek için çok çeşitli yöntemlerin kullanıldığı artık bilinmektedir, özellikle kapsamlı suçlarda suçun işlendiği bilgisayarı “zombi” bilgisayar olarak kullanılması artık bilinen bir yöntemdir. Kablosuz internet ortamlarında ise şifre koysak dahi, bunun da aşılmasının yolları geliştirilmiştir. Öyleyse IP adresi tek başına delil midir? IP numaralarını tek başına, kesin delil olarak kabul etmek mümkün değildir, olsa olsa delil başlangıcı olarak nitelendirilmelidir. Ceza hukukunda cezanın şahsiliği söz konusudur. IP adresinin gösterdiği kişinin bilgisayar bilgisi yoksa, olayların taraflarıyla bir bağlantısı yoksa ve olayla tek bağlantısı bu IP adresi ise işi kolaylaşıyor diyebiliriz, bu durumda IP adresi kesin delil olamayacaktır. Zira şüpheden uzak somut bir delil ortada yoktur. İnternet ve Bilişim Komisyonu 14 Modem adına kayıtlı olan kişi, suçu işleyen ile birlikte müteselsil sorumlu mudur? Yoksa sadece suçu işleyen kişi mi sorumludur? Cevap birincisidir diyorsak, aslında bir suç aleti olmayan internet hattı, gerekli güvenlik tedbirlerini almaksızın kullanan veya kullandıran da suça iştirak etmiştir demiş oluyoruz. Fakat bu durumda hat sahibi şüphelinin, teknoloji özürlüsü olduğu ve gerekli önlemi almayı bilmediğini iddia etmesi halinde onun da beraat etmesi gereklidir. Cevap ikincisidir dediğimizde ise, hem modem adına kayıtlı olup hem de kendisi suç işlemiş olan kişilerin, bu şekilde mazeretler sıralayarak , suçtan ve cezadan sıyrılması mümkün olmaktadır. Zira , “Delil Yetersizliği”, “Şüpheden Sanık Yararlanır” prensibi gereğince bu durumda da hiçbir sanık ceza almayacaktır, bu da hakkaniyete uygun değildir. IP adresi internet kafeyi işaret ediyorsa sorumluluk kimin olacaktır? Şu ana kadar yargı kararları, İnternet kafe gibi umuma açık yerlerde bulunan bir bilgisayardan ileti gönderilmiş ise sanığın beraatine, sanığın evi ya da işyerinde bulunan kişisel bilgisayarından gönderilmiş ise mahkûmiyetine, olayla ilgisi bulunmayan bir üçüncü kişinin kişisel bilgisayarından gönderilmiş ise bu şahsın tanık olarak dinlenmesi ve sonucuna göre karar verilmesi prensibini benimsemiştir. Bu da çok sağlıklı bir bakış açısı değildir. Suç işleme kastı olan kişiler, kolayca bir internet kafeye giderek, istediği eylemi gerçekleştirebilecek ve yaptığı eylem cezasız kalacaktır. İnternet kafelerce alınacak güvenlik önlemleri, bilgisayarlara TC Kimlik no ile giriş yapılması gibi tasarılar şu anda gündemdedir. İnternet bir hak mıdır? BBC’nin geçekleştirdiği ve 26 ülkeyi kapsayan bir anket çalışmasında, 27 bin katılımcının yüzde 80’inin interneti bir hak olarak nitelendirmiştir. Aynı kişilere yöneltilen “Peki sizce hükümetler interneti denetlemeli mi?” sorusuna ; Güney Kore, Nijerya ve Meksikalılar 15 İnternet ve Bilişim Komisyonu “hayır” cevabını vermiştir. Ancak ilginç bir şekilde Türkiye’den katılanların yüzde 87’si hükümetin bu hakkı kısıtlamasını desteklediğini belirtmiştir. Uluslararası Telekomünikasyon Birliği Genel Sekreteri Dr. Hamadoun Toure de, “İletişim hakkı göz ardı edilemez. İnternet şu ana kadarki en güçlü potansiyel aydınlanma aracı. Hükümetler interneti temel altyapı sistemi gibi görmeli, herkesin erişime sahip olma hakkı var” demektedir. İnternet herkese açık ve denetimsiz şekilde kullanıma sunulduğu takdirde, paylaşılan kişisel verilerin korunması nasıl sağlanacak, suçların ve suçluların tespiti nasıl olacaktır? Kamuoyunda son zamanlarda sıkça duyulduğu gibi, devletin resmi sitelerindeki kişisel bilgilerin bile her isteyenin eline geçebilmektedir. MERNİS olarak kısaltılan merkezi nüfus işlemleri sistemleri ile birlikte , herkesin ana baba adı ve adresine ulaşılabilen programlar yapılmıştır. Devletin resmi sitelerinde dahi kişisel verilerimizin korunması sağlanamazken, internetteki özgürlük gerçekten ürkütücü gelmeye başlamıştır. Bu sorun tüm dünyanın tartıştığı bir sorundur. Önemli olan bunun çözümünün ne olacağıdır. Sansürcü ve kısıtlayıcı yaklaşım ile gelişmenin mümkün olmadığı , geçmişteki tecrübelerle de sabittir. İnternetin denetimi için korkularımız nedeni ile, fişlenmenin bir başka yolunu açmamamız gerektiği gibi,interneti suçun ve suçluların maden ocağı haline de getirmemiz gerekmektedir. Avukat Esin Özdemir / İzmir Barosu Üyesi Linux... Özgür Yazılımlar ve Hukuk İzmir Barosu İnternet ve Bilişim Komisyonu olarak Linux Kullanıcıları Derneği (LKD) Genel Sekreteri Volkan Evrin’e güvenli internet, özgür yazılımlar, hukuk vb. konularda merak ettiklerimizi sorduk. Kendisine ufuk açıcı yanıtları ve ilgisi için bir kez daha teşekkür ediyoruz. 1- Bize kendinizden ve örgütünüz LKD'den kısaca bahseder misiniz? Linux Kullanıcıları Derneği (LKD) Türkiye’de Linux ve özgür yazılıma gönül vermiş kişilerin oluşturduğu, bilgi ve deneyim paylaşımı ile ortak hareket etmeyi amaçlayan bir sivil toplum örgütüdür. Bizler açık kaynak kodu ve özgür yazılım felsefesini kucaklıyor ve bu felsefeye uyan tüm ürün, teknoloji, oluşum ve platformlara destek olmayı hedefliyoruz. Ağırlıklı olarak GNU/Linux etrafında örgütlensek de, diğer özgür yazılım ürünü işletim sistemleri ile tüm özgür yazılımları ve özgür yazılım lisanslarının kullanımını destekliyoruz. Türkiye’de Linux topluluğu 1992‘de filizlenirken, 1993 yılında linux@bilkent.edu.tr e-posta listesi etrafında örgütlenme çalışmaları başladı. Elektronik ortamda haberleşen bu insanlar 1995 yılında düzenlenen “1. Türkiye’de İnternet Konferansı”nda ilk kez yüzyüze bir araya geldiler. Bu buluşmada “Türkiye Linux Kullanıcıları Grubu” adıyla bir birlik oluşturan Türk özgür yazılım gönüllüleri, 1996‘da www.linux.org.tr web sitesini açtı. Onu kısa bir süre sonra Linux ve özgür yazılımların Türkiye yansılarını tutan ftp.linux. org.tr sitesi izledi. 1995'ten beri devam eden etkinlikler kurumsal bir isim altında devam ederse daha faydalı olur görüşü ile 2000 yılı Mayıs ayında başlatılan girişimler ile “Linux Kullanıcıları Grubu” dernek statüsünde bir tüzel kişiliğe kavuşarak, bugünkü Linux Kullanıcıları Derneği (LKD) adını aldı. Kendi fiziksel sunucusuna kavuştu, e-posta listesi de linux@linux.org.tr adresine taşındı. Zaman içerisinde amaçlarına göre sayıları ve çeşitleri artan e-posta listeleri, günümüze kadar derneğin temel iletişim aracı olmayı sürdürdü. Ben de 2000 yılında beri LKD üyesiyim. Başlarda izleyici/destekleyici durumdan, 2005'ten beri yönetim organlarında görev alarak bu oluşuma katkı vermeye çalışıyorum. Halen LKD Genel Sekreteri olarak görev yapmaktayım. 2- Konuya henüz giriş yapmış olan birine Açık kodlu, özgür yazılımlar hakkında neler diyebilirsiniz? Bilgisayarlar hayatımıza 1970'li yıllarda girdi. O zamanlar daha çok bilimsel ve akademik çalışmaların temelini oluşturuyordu. Fakat, 1980'li yıllarda “Personel Computer – PC” ürünlerinin yaygınlaşma ve 1990'lı yıllarda da internet dediğimiz dünya genelinde birbirine bağlı bilgisayar ağlarının yaygınlaşması sonrasında gelişim çok hızlı oldu. Çağımızın adı da o yüzden “Bilgi Çağı” olarak isimlendirildi. Günümüze yaklaştıkça İnternet ve Bilişim Komisyonu 16 hayatımızın her alanında onlarsız yapamaz hale geldik. Kullandığımız bilgisayar üzerinde çalışan bu sistemleri en basit tanımları ile üçe ayırabiliriz. İşletim Sistemleri, Uygulama Yazılımları ve İnternet servisleri. Bilgisayarlar üstlerinde bir işletim sistemi olmadan çalışamazlar. En basit bir hesap makinasının üstünde dahi bir işletim-yönetim yazılımı vardır. Çalışan bir bilgisayarın üstünde kullandığımız uygulamalar da asıl yapmak istediğimiz işler için hazırlanmış yazılımlardır. Bir metin yazmak, bir hesap tablosu oluşturmak, bir müzik parçası dinlemek, bir fotoğrafı düzenlemek, bir internet sayfasını gezmek, arkadaşımıza eposta atmak v.b. İnternet üstünde bize bilgi sunan, etkileşimli paylaşımlar için ortam hazırlayan, e-devlet uygulamalarından facebook gibi sosyal paylaşım ağlarına kadar geniş bir servis ağı da ayrı bir konudur. Sonuçta işletim sistemleri, uygulama yazılımları, İnternet servisleri v.b. farketmez, birer yazılımdır. Belli kod gruplarından oluşmuş, mantıksal işleyişi olan bütünlerdir. Doğal olarak taşıdıkları değer, sahiplilik, lisans, fikri mülkiyet hakları, telifler, patentler, vs. bu aşamada değerlendirilmesi gereken başlıklardır. Konu çok detaylı olsa da iki temel başlığı söylemek pek çok konunun açıklığa kavuşması için yeterli 17 İnternet ve Bilişim Komisyonu olabilir. Birincisi Açık Kaynak (Open Source) Kod ve Kapalı Kaynak Kod. Açık KK, yazılım ürününü oluşturan kodların herkes tarafından okunabileceğini, görülebileceğini, yazılımın tüm elemanları ile nasıl bir işleyişe sahip olduğunun incelenebileceğini ifade eder. Kapalı KK ise işlevini yerine getiren yazılımın nasıl bir yapısı olduğunun gizlenmesidir. Bu kapsamda kullanılan yazılım “çalıştırılabilir” bir bütündür. Nasıl bir iş akışı, nasıl bir yorumlama ya da dil kullanıldığı sadece sahibi tarafından bilinir, kullanıcıya verilmez, gösterilmez. İkinci başlık da Özgür Yazılım (Free Software) ve Sahipli (Proprietary) Yazılım kavramlarıdır. Bir yazılım, üreten kişi ya da kurum tarafından Özgür Yazılım lisans modellerinden biri ile yayınlandığı zaman artık kamuya mal olmuş demektir. Herkes tarafından özgürce ve herhangi bir bedel ödemeden kullanılabilir. Hatta, lisansın uygun gördüğü şekillerde yazılım, değiştirilebilir, geliştirilebilir ve istenildiği kadar dağıtılabilir. Bu felsefenin kurucusu olan Özgür Yazılım Vakfı (Free Software Foundation – FSF) tarafından duyurulan Genel Kamu Lisansı (GNU General Public License - GPL) en yaygın lisans modellerinden biridir. Günümüzde GNU GPLv2, GNU GPLv3, GNU FDL, Creative Commons, LGPL, BSD vb. özgür yazılım lisans modelleri ile muhteşem bir yazılım çeşitliliği ve paylaşım oluşmuş durumdadır. Sahipli Yazılım kavramı da yazılımı üreten kişi veya kurumun belirlediği kurallar çerçevesinde kullanım haklarının verilmesidir. Genelde parasal bir bedel ödenen ve sadece kullanım hakkını satın alan kişinin kullanabildiği yazılım ürünleridir. Bu kavram konuşulduğunda akla ilk gelen Microsoft, Adobe gibi büyük firmalar ve ürünleridir. Lisans anlaşmaları ve ürünler daha kapalı, katı ve sınırlayıcıdır. Sahipli yazılımlarda, lisans için belirli bir miktar ödeseniz de hiçbir zaman o yazılıma gerçekten sahip olamazsınız. Ödediğiniz lisans parası sadece "sınırlı" kullanım hakkı içindir. Dolayısıyla varolan lisans anlaşması ve yasalar çerçevesinde yazılımı arkadaşlarınızla paylaşma gibi bir hakkınız yoktur. Özgür yazılımda ise yazılım herkesindir. Arkadaşlarınızla dilediğiniz gibi paylaşırsınız. Genel olarak denilebilir ki her Özgür Yazılım, serbestçe kullanılabilen, d a ğ ı t ı l a b i l e n , değiştirilebilen, açık kaynak kodlu bir yazılımdır. Fakat, tersi doğru değildir. Yani, her açık kaynak kodlu yazılım, Özgür Yazılım olmayabilir. Sahibi tarafından serbestçe kullanımına izin verilmiş olabilir, karşılığında parasal bir bedel istenmiyor da olabilir, ama sonuçta bir Özgür Yazılım lisansı altında dağıtılmayan yazılımdır. Sahibi olan kişi tarafından belirlenen bir süreci olacaktır. Özgür Yazılım felsefesinde ise, bir yazılım özgür yazılım lisansı ile dağıtıldığı anda artık kamunun malıdır ve özgürdür. “Free is not Free Beer” olarak ifade edilen kavramda, “Free” kelimesi, beleş, parasız, ücretsiz anlamında değil, “Özgür” anlamında kullanılan bir terimdir. Bu tür lisanslar için, “copyright” yerine kinaye olsun diye “copyleft” terimi de kullanılır. 3- İş veya kişisel bilgisayarlarımızda bu yazılımları kullanmak kolay mı? Bilgisayar kullanımında alışkanlıkların önemli bir yerde durduğu gerçeğini de düşünürsek yıllarca Windows işletim sistemlerini kullanmış bir avukatın Linux kullanması iş hayatında olumsuzluklara neden olur mu? Göç evresini kolaylaştırmak için ne gibi önerileriz olabilir? Albert Einstein'ın “Önyargıları kırmak, atomu parçalamaktan zordur” diye bir vecizesi vardır. Bu durum da aslında ona yakındır. Yıllarca aynı yapıdaki bir sistemi kullanan bir kişi için yeni bir sisteme geçmek gerçekten zordur. Yeni bir arayüz, yeni bir uygulama ortamı, yeni araçlar... Fakat, aslında durum o kadar zor ya da karmaşık değil. Normal bir bilgisayar kullanıcısının ya da özellikle bir avukatın, bilgisayardan beklentisi nedir? Öncelikle düzgün bir şekilde açılsın ve biz istemedikçe kapanmasın! Üstünde yazılar yazabileyim, dava dilekçesi hazırlayabileyim, müvekkilim ile e-posta haberleşmesi yapabileyim, zorlu bir dava dosyasını okurken fonda güzel bir müzik CD'si dinleyebileyim, UYAP sistemine girerek mesleki takiplerimi yapabileyim, gibi... Bunların hepsini üzerinde Windows işletim sistemi olan bilgisayar ile yapabilirsiniz. Fark yok, tüm bu işlemleri Linux temelli bir işletim sistemi olan bilgisayar ile de yapabilirsiniz. Windows XP kullanmayı bilen bir avukatın Windows 7 kullanmayı öğrenmesinden daha kolaydır Linux İnternet ve Bilişim Komisyonu 18 tabanlı bir işletim sistemi ile çalışmayı öğrenmesi. Aynı durum MS OfficeXP'den sonra Office 2010 kullanmaya çalışmak yerine OpenOffice ya da LibreOffice kullanmaya geçmek için de aynıdır. Ekran yönetimi, kullanılan uygulama yazılımları, araçlar ve İnternet uygulamaları temelde birbirine çok benzer. O yüzden de büyük bir zorluk ya da engel yoktur Linux kullanmaya başlamak için. Bazı uzmanlar, geçiş aşamasında her iki sistemi de beraber kullanmayı önerirler. Microsoft işletim sistemi yüklü PC'nizin üstüne sanal bir Linux tabanlı işletim sistemi kurarak ısınma turları atmanızı ve kendinize güvendiğiniz an da da tamamen Linux tabanlı işletim sistemine geçmenizi tavsiye ederler. Bu bir yöntemdir. Ya da benim de desteklediğim diğer öneri, rahat bir zamanınızda örneğin Adli Tatil dönemi içinde bilgisayarınıza Linux tabanlı bir işletim sistemi olan Pardus'u kurun ve kullanmaya başlayın. Karşılaşacağınız basit sorunlardan ya da acemiliklerden yılmadan, biraz İnternet yardımı biraz da Türkiye'de konulara yakın ve tecrübeli meslektaşlarınızın da yardımı ile çabucak geçişi tamamlayabilirsiniz. İcra takip yazılımları ve içtihat bilgi bankaları genelde web tabanlıdır ve Linux üstünde de aynen çalışır. UYAP sistemi de işletim sistemi bağımsız tasarlanmış ve oluşturulmuş bir yapı olduğu için kullanmak için belli bir işletim sistemine bağlı olmadan kullanabilirsiniz. Daha hızlı, daha güvenli ve çökmeden çalışan bir sistem kazancı da artılarınızı olur. 4- Avukatlar için güvenli internet ve bilgisayar güvenliği çok önemli bir konudur. Windows işletim sistemlerini kullananlar çok iyi bilir ki sürekli tetikte olmak gerekir. Anti virüs programlarını kullanmak, sürekli 19 İnternet ve Bilişim Komisyonu güncellemek, kişisel ve işle ilgili bilgilerimizin yabancıların eline ulaşmaması için oldukça dikkatli bir internet kullanıcısı olmak gerekir. Hatta bunlar bile bilgisayarımızı korumaya yetmeyebilir. Peki virüsler, casus yazılımlar, truva atı gibi tehlikeler karşısında Linux gibi özgür yazılım temelli işletim sistemlerinde risk ne kadar yüksektir. Öncelikle, içinde ne olduğunu ve nasıl çalıştığını bilmediğiniz bir yapının korumasının da nasıl yapıldığını çözemezsiniz. Tespit edilmiş bir sorunun ya da güvenlik açığının yine yazılımın sahibi tarafından yama ile kapatılmasını beklemek z o r u n d a s ı n ı z . Kapalı ve sahipli işletim s i s t e m leri ve uygulama yazılımları kullandığınız sürece bu riski taşırsınız. Sahip olduğunuz değerleri ve PC'nizi korumak için yine sahipli güvenlik yazılımları, antivirüs-antispam yazılımları v.b. araçları kullanmak durumunda kalırsınız. Sadece avukatlar değil, tüm meslek guruplarında kişisel bilgilerin korunması, bilgisayarların üstünde saklanan özel verilerin güvende olması, İnternet üzerindeki hizmetlerden yararlanma noktalarında erişim güvenlikleri çok önemlidir. Bu noktada Microsoft'un sunduğu işletim sistemleri ve uygulama yazılımları yaygın kullanımları ve kapalı sistemleri nedeni ile büyük ve kolay hedef durumundadır. Kötü niyetli kodların rahat çalışması, kendilerini saklaması ve rahatça yayılmaları için bu sistemler biçilmiş kaftanlardır. Oysa, Linux tabanlı ya da diğer Özgür Yazılım lisanslı işletim sistemlerinde bu durum biraz daha farklıdır. Öncelikle, tüm kaynak kodları açık olduğu için sistemin bir hatası ya da sorunu olduğunda çok çabuk farkedilir ve çok hızlı bir şekilde güncellenir. Bir virus ya da trojan, sistem içinde kendini kolay kolay saklayamaz, gizlice çalışamaz ya da sizden habersiz bir şekilde kendisini dağıtamaz. Dünya üzerindeki zararlı yazılımların pek çoğu Windows sistemleri hedef aldığı için de siz Linux tabanlı sistemler kullandığınız sürece büyük risk gurubunun dışında kalırsınız. Linux temelli işletim sistemlerini de hedef alan zararlı kodlar vardır, ama hem çok yaygın değildirler hem de Özgür Yazılım sistemlerinin doğası gereği çabuk görülür ve engellenirler. Diğer yandan Bilgi Güvenliği söz konusu olduğu zaman birinci öncelik kullanıcının kendisidir. Çünkü, yeni gelişen bilgi hırsızlığı tipleri, saldırı yöntemleri veya zararlı kod yapıları işletim sistemi bağımsız ya da daha doğru bir tabir ile hizmet erişimi ya da uygulama yazılımı temelli olabilmektedir. Bu durumda ne Windows ne de Linux size çare olamaz. Bilinçli kullanıcı olmak, kullandığınız işletim sistemini, uygulama yazılımlarını ve İnternet hizmetlerini tavsiye edilen asgari güvenlik önlemlerini uygulayarak kullanmak çok önemlidir. 5- Linux için yazılmış virüsler de var mı? Kişisel kullanıcıları ne kadar etkiler? Linux'da anti virüs programları var mı? Maliyeti yüksek mi? Virüs ya da zararlı kodlar üstünde çalışabilecekleri bir işletim sistemi ya da uygulama yazılımları oldukça vardır. Linux üstünde çalışacak şekilde olanları da mutlaka vardır. Hatta, İnternet üzerinden yayılabilen ya da bulaşabilen pek çok zararlı kod uygulaması bulunmaktadır. Virüs, Trojan, Botnet, Worm, Malware vb. pek çok risk Linux temelli işletim sistemleri için de mevcuttur. Fakat, sayıları o kadar azdır ki diğer sistemler ile karşılaştırdığınızda yok bile sayılabilir. Var olanların da tespit edilmesi kolaydır ve engellenmesi, temizlenmesi hızlıdır. Son kullanıcı dediğimiz bireysel kullanılan PC'ler için Linux üstünde çalışan antivirüs-antispam yazılımları da vardır. Yine Özgür Yazılım ürünleri olan bu tür uygulamalar bu küçük risk durumu karşısında size güven verecektir. Maliyet konusunda da herhangi bir sorun yoktur, zira Özgür Yazılımların pek çoğunda olduğu gibi bunlar da ücretsizdir. 6- Son zamanlarda internet üzerinden işlenen suçların oranında oldukça büyük bir artış var. Özellikle şifre kırma, kişisel bilgilere iznimiz olmadan ulaşma, bankacılık bilgilerine ulaşarak bu yolla dolandırıcılık oldukça yaygınlaşmakta. Linux kullanıcısı ile Windows kullanıcısını düşündüğümüzde bu suçlara karşı korunmada arada bir fark var mı? Bilişim suçlarının oluşmasında insan faktörü ilk sıradadır aslında. Arkasında kullanılan sistemin yapısı, güvenli erişim yolları ve alınan önlemlerin yeterliliği sıralanabilir. Pek çok insan ya bir kurumİnternet ve Bilişim Komisyonu 20 sal ağ üzerinden ya da evindeki, ofisindeki ADSL gibi erişim noktalarından İnternet servislerini kullanıyor. Bunlar için de temel önlemleri almak zorundayız. Bu gibi konular aslında işletim sistemlerinin üstündeki önlem noktaları. Kablosuz ağımızı şifreli kullanmak, kişisel parolalarımızı kimse ile paylaşmamak, internet bankacılığı işlemleri kendi bilgisayarımız ile ya da güvenli erişim olanağı olan yerlerde yapmak gibi basit önlemler pek çok sorunu çıkmadan önleyecektir. Bunun dışında Özgür Yazılım temelli tüm ürünlerin, araçların ve yazılımların temel yaklaşımı güvenlik ve güvenilirliktir. Bu yüzden kullandığımız Özgür Yazılım temelli sistemlerin Windows sistemlerinden bir adım önde olduğunu söylemek yanlış olmaz. Altyapının sağlam olması, karşı taraftaki saldırganın size zarar verme yollarını da epeyce azaltacaktır. Bugün herhangi bir bilgisayar dergisinin verdiği CD ile ya da internet'ten edinilecek şifre kırma, ağ trafiğini izleme, sistem açıklarına yapılacak saldırı araçları vb. basit saldırıların hedefi, Windows kullanıcıları olmakta. Daha doğrusu kurbanları... Linux temelli işletim sistemi kullanan kullanıcılar bu tip saldırıların pek çoğundan ya da sistem açıklarından etkilenmeyeceklerdir. Bunu bir çeşit aşı olmak gibi düşünebilirsiniz. Fakat, tüm bilişim sistemleri bir şekilde bu tip saldırı ve suçların muhatabı olabilir. Yine belirtmek isterim ki en önemli unsur burada da insandır. Kullandığımız bilişim sistemlerini tanımamız ve gerekli önlemleri baştan almamız şarttır. 7-Son zamanlarda özgür yazılımı teşvik eden, öneren, geliştirmeye çalışan oluşumların sayısı oldukça artamaya başladı. Bildiğim kadarıyla 21 İnternet ve Bilişim Komisyonu LKD'de bu derneklerden ilki. Ama yine de özellikle kendi olduğum yerden bakınca hala çok yetersiz olduğunu söyleyebiliriz. Avukatlar arasında Linux gibi özgür yazılımları kullananların sayısı çok sınırlı. Sizce bunun nedeni nedir? Daha ucuz, güvenli, paylaşımcı kısacası daha güzel bir şey varken yazılım tekellerine mahkum mu bırakılıyoruz? Haklısınız. Aslında sadece Özgür Yazılım ya da Linux temelli işletim sistemlerinde değil pek çok konuda sivil toplum kuruluşlarının sayısı az veya çalışmaları yetersiz. Toplumumuzda örgütlü çalışmalara katılım ya bütçe eksiklikleri ya da insan kaynağı olarak hep kısıtlı kalmıştır. Türkiye'de Özgür Yazılım konularında da çok az kuruluş var. LKD bunlardan en önde gideni. Türkiye Bilişim Derneği (TBD) kuruluş olarak daha eski olsa da bu konularda yeni yeni ciddi ve azımsanmayacak çabalar harcamaya başladı. TÜBİTAK – UAKAE tarafından geliştirilen Türkçe temelli Linux dağıtımı olan Pardus ve çevresinde toplanan oluşumlar var. Yine Pardus Kullanıcıları Derneği (PKD)'nin çabaları, Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) gibi örgütlerin ciddi çalışmaları var. İNETD ve TÜBİDER gibi STK'lar da Özgür Yazılım'ın Türkiye'de tanıtılması ve yaygınlaşması için ciddi çabalar harcamaktalar. Avukatlar ve diğer hukukçular arasında da aslında 3-4 yıldır Özgür Yazılım temelli ürünlerde ciddi bir kullanım artışı var. Özellikle Ankara Barosu'nun etkin çalışmaları konusunda hem LKD olarak destek sağlamaya çalışıyoruz, hem de orada bulunan hukukçularımızdan geri beslemeler alarak ekosistemin büyümesine katkı sağlamaya çalışıyoruz. Bu konuda Ankara Barosu'nun diğer barolarla işbirliklerinin ve bilgi paylaşımlarının olduğunu da yakından takip etmeye çalışıyoruz. İnternet üzerinde artık “Bilişim Hukuku”, “Pardus ve Hukuk”, “Linux ve Hukuk” gibi arama kelimelerinde yüzbinlerce sonuç dönmekte. Konu hakkında çalıştaylar, atölyeler, uygulama eğitimleri ve bilgilendirme seminerlerinin sayısı da oldukça artmaya başladı. Durumun özeti bu olsa da sizin de tespit ettiğiniz gibi temelde sorun eski alışkanlıkların kolay terkedilememesi ve sadece markalaşmış ürünlerle çalışan mesleki uygulamaların tekelleşmesinde yatıyor. Bu çemberi kırmak için biraz ısrarcı ve cesur olmak gerekebiliyor. Önemli olan mesleki uygulamaların düzgün ve güvenli çalışması ise, Linux ve Özgür Yazılım temelli ürünler bunları karşılıyor. Örneğin zorunlu olarak sadece tek bir sistem üzerinde çalışan icra takip sistemini ya da içtihat bankalarını tercih etmeyin. Alternatifleri mutlaka vardır ve sizleri Linux temelli olanlar da dahil herhangi işletim sistemine bağlı kılmayan özgür bir seçim yapın. Özgür Yazılım felsefesine bakışta şu algı oluşmamalı: “Microsoft kullanmayın, Linux kullanın!”. Bu yanlış bir cümle, yanlış bir mesaj. Siz, yaptığınız işi en iyi hangi işletim sistemi ya da yazılım ile yapabiliyorsanız onunla yapın, onu kullanın. Seçme özgürlüğünüz olsun, dayatılmış bir ürün ya da aracı kullanmak zorunda değilsiniz. Normal olan, daha güvenli ve güvenilir bir sistem kullanmaksa, seçme özgürlüğüne sahip olmaksa ve bilgisayar kullanma amacı dışındaki zararlı kod ve performans sorunları ile uğraşmamaksa, Özgür Yazılımları tercih edin. 8- Son zamanlarda korsan yazılım, firma baskınları, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun yazılım lisansları içeren maddeleri de kamuoyunda çok konuşulur oldu. Bu konuda Özgür Yazılım'ın bakış açısı nedir? Sadece Türkiye'de değil, pek çok ülkede şöyle bir bakış açısı da var: “Niye tonla para vererek bu ürünleri alayım ki, para vermeden de tüm bunları İnternet'ten indirebiliyorum!”. Ya da “Bilgisayarı aldığım yerde bunları kurup verdiler, bana sormadılar ki!”, “Hem bu tür lisans paraları sadece büyük kurumlar için, ev kullanıcıları için geçerli değil”. Şimdi, Özgür Yazılım ya da Sahipli Yazılım farketmez, bir işletim sisteminin ya da uygulama yazılımının lisansı ne gerektiriyorsa onun yapılması şarttır. Kanunlarımız da bunları düzenlemiştir. Bir lisansın parasal bedeli varsa, onu kullanmak için o bedeli ödemek zorundasınız. Kaçak kullanmak, parasal karşılığı ödenmeden lisansları kırık ürünler kullanmak yasal değildir. Biz LKD olarak bunun karşısındayız. Bizim sunduğumuz alternatif ise farklı. Aynı işleri yapabilen ve daha güvenli, daha güvenilir ve Özgür Yazılım lisanslı ürünler varken, niye para ödeyerek lisans alalım! Bizim de uzun zamandır kamuoyuna ısrarlı vurguladığımız bir mesajımız var: “Korsan değil, Özgür Yazılım!”. Büyük yazılım firmaları kendi haklarının korumak için özel bürolar kuruyorlar ve onların eliyle kaçak kullanılan ürünleri için hukuksal takipler yapıyorlar. Bu elbetteki onların hukuksal hakkı. Fakat, diğer yandan aynı ürünün farklı ülkelerde 5-10 kat farklı fiyatlarla satılması, hatta aynı ülke içinde örneğin Türkiye'de belli kesimlere çok ucuza, bazen de ücretsiz verilmesi, diğer kesimlere yüksek ücretlerle satılması da bizim pek kabullenemediğimiz bir durum. Yeni bir bilgisayar satın alırken işletim sistemİnternet ve Bilişim Komisyonu 22 ini kendim seçmek istersem bana alternatifleri sunmuyorlar. İstemediğim ve kullanmayacağım işletim sistemini satıyorlar. İşte bu noktada bizim gibi Özgür Yazılım düşüncesinde olan ve bu türde ürünler kullanan insanlar, markalı ürünleri satın almıyor veya kullanmıyor. Hatta, zorla satılan işletim sistemlerinin bedeli için hukuk yollarını kullanarak para iadeleri alanlarımız da var. Özgür Yazılım lisanslarının çıkış noktalarından biri de büyük yazılım firmalarının ya da farklı yazılımcıların, özgürce ve paylaşarak oluşturulmuş bu tür açık kaynak kodlu yazılımları sanki kendileri yazmış ya da yaratmış gibi almaları, kullanmaları, kodlarını kapatmaları ve satmalarıdır. Özgür Yazılımcılar da kendi haklarını korumak için bu lisans modellerini geliştirmiş ve kamuya malettikleri bu ürünlerin hep kamunun malı olarak kalması için gerekli yasal zemini oluşturmuşlardır. Halen piyasada parayla satılan büyük yazılımların ya da kutu ürün dediğimiz donanım-yazılım bileşkelerinin içlerinde Özgür Yazılım ürünlerinin olduğu da aşikardır. kullanabileceğiniz bir çözümü size sunuyor. Bu uygulamanın UYAP içinde de erişimi mümkündür diye biliyorum. Web tabanlı olan tüm icra, içtihat, yargı kararları, mevzuat, v.b. yazılımlarının da Linux tabanlı işletim sistemleri ile erişimleri mümkündür. PDF, DOC, XLS, PPT, v.b. uzantıları olan özel dosya biçimlerini de Linux üzerinde açabilir ve tekrar kullanabilirsiniz. Bu noktada sadece özel bir işletim sistemi (örneğin: WindowsXP) üzerinde çalışan bir yazılım kullanıyor iseniz, sorun yaşarsınız. Ya da üyesi olduğunuz web sitesi sadece İnternet Explorer ile çalışıyor ve Firefox, Chrome, Opera gibi diğer internet gezginlerinde sorunlar çıkarıyorsa, sıkıntı çekebilirsiniz. Bu durumda yapmanız gereken, o ürünün alternatifine dönmek olacaktır. Ya da hizmet aldığınız yazılımı üretenleri bu yönde ürün geliştirmeye teşvik etmek olacaktır. Yazılım piyasasındaki tekellerin kırılması ve Özgür Yazılım ürünlerinin çoğalması ancak yeterli talebin oluşması ile ivmelenecektir. Burada en önemli nokta sizlerin hukukçu olarak, avukat olarak ve en nihayetinde müşteri olarak kullanacağınız yazılımı seçme özgürlüğünüze sahip çıkmanızdır. Alternatifleriniz var ve hızlı da artmakta, merak etmeyin! Bir ekleme daha, devletimizin çıkardığı bazı genelgeler tekellerin kırılması için kullanılabilecek argümanlar olabilir (Birlikte Çalışabilirlik Esasları Rehberi gibi). 9-Biz hukukçuların hayatını kolaylaştıran çok sayıda program mevcut. Özellikle icra programları, içtihat programları vs. bu yazılım programlarını Linux ile kullanmamaz mümkün mü? Veya açık kodlu özgür yazılım ile oluşturulmuş hukuk programları 10- Bir de kurumsal olarak Linux kullanmanın önünde bir engel var mı? Başta İzmir Barosu olvar mı? mak üzere kurum ve kuruluşların özgür yazılımları Evet. Pek çoğunu kullanmanız mümkün. İlk olarak kullanmasının ne gibi faydaları olabilir sizce? Ulusal Yargı Ağı, işletim sistemi bağımsız olarak tasarlanmış ve yazılmış bir altyapı. Bu sisteme girmek için markalı bir işletim sistemi kullanmak zorunda değilsiniz. Ayrıca Pardus işletim sisteminin bir türevi olarak çıkartılan AvPardus isimli işletim sistemi İcraPro isimli bir yazılım paketinin Linux sürümü ile beraber geliyor ve herhangi bir bedel ödemeden 23 İnternet ve Bilişim Komisyonu Hayır, herhangi bir engel yok. Engeller genelde eski alışkanlıkların aşılamamasında ve teknik destek veren firmaların Özgür Yazılım ürünleri konusundaki tecrübelerinin az olmasında yatıyor. Eğer kurumunuz içinde Bilgi İşlem biriminizde bu konuda yetişmiş ya da tecrübeli elemanınız varsa ya da kurumsal destek Bilgi İşlem biriminizde bu konuda yetişmiş ya da tecrübeli elemanınız varsa ya da kurumsal destek alabileceğiniz bir firma var ise, bu geçişi yapmak yararlı olacaktır. Benzer işler yapan ekiplerin benzer sistemler kullanması, bilgi paylaşımı, uyumluluk ve yardımlaşma açısından da önemli olabilir. Hatta, beraber çalışan kişilerin ortak paydada buluşması için de fırsat sağlar. Ekonomik bir tasarruf kalemi, orta ve uzun vadede de bağımsız ürün seçme ve kullanma şansını artırır. Bu konuda Ankara Barosu'nun tecrübelerinde faydalanmanızı da önerebiliriz. 3-4 yıldır yoğun, verimli ve olumlu sonuçlanan çalışmaları var. Aynı mesleği icra eden kişilerin ve kurumların, Özgür Yazılımlar kullanmasını yaygınlaştırma aşamalarında birbirlerine yardımcı olmasını biz de destekliyoruz. Bu konuda ortak etkinlikler yapılmasına ön ayak olduğumuz gibi düzenlediğimiz bilgilendirme seminerlerine ve konferanslara çağrılar yaparak başarı öykülerinin sunulmasına da destek olmaya çalışıyoruz. 11-Son olarak henüz özgür yazılımla tanışmayan bir avukata daha güvenli bir bilgisayar ve internet kullanımı için ne önerirsiziniz? Özgür düşünen insanlar için en önemli konulardan biri seçme hakkının olmasıdır bence. Hukukçuların da kendi seçme haklarını kullanabilecekleri, güvenli ve güvenilir sistemleri kullanma şanslarının olduğunu düşünüyorum. Bir işletim sisteminin diğerinden daha iyi olduğunu söylemek herkes için aynı çıkarım olmayabilir. Eğitim seviyesi, muhakeme yeteneği, ayırt etme becerisi, yeni olaylara ve yeni kavramlara uyumlu olması çok önemlidir. Normal bir vatandaşın en öncelikli kavramları arasında olmayacak bu gibi konular, hukuk gibi toplumun temel taşı olan bir konuda meslek icra eden kişilerin dikkatlice eğilmesini gerektiren başlıklardır diye düşünüyorum. Kendi bilgisayarında kullanacağı sistemi seçme, dayatmalara direnme ve Özgür Yazılım gibi paylaşımcı bir olguyu savunmak için o sistemleri öğrenme ve kullanma, bize göre her hukukçunun mutlaka incelemesi gereken konulardır. Günlük hayatta da yeniliklere açık olmak, daha iyi ve güvenilir sistemlerle iş yapmak her avukatın hakkıdır diye düşünüyorum. Röportajı Gerçekleştiren:Av.Ayşe KAYMAK aysakaymak@gmail.com İnternet ve Bilişim Komisyonu 24