İzmir Barosu İnternet ve Bilişim Komisyonu Bülteni

advertisement
İzmir Barosu
İnternet ve Bilişim Komisyonu Bülteni
Yıl: 1 - Sayı:1 - Mart 2011
Wikileaks’in Ardından...
Bilişim Teknolojisinin Bileşeni Olarak Hukuk...
Siber Suçlarda Uluslararası İşbirliği...
Güvenlik Sözlüğü...
Linux...Özgür Yazılımlar ve Hukuk...
İÇİNDEKİLER
Merhaba,
WikiLeaks’in Ardından..................................................3
Bloguma Dokunma !.....................................................6
İzmir Barosu İnternet ve Bilişim
Komisyonu’nun hazırladığı, çiçeği burnunda
e-bültene hoş geldiniz.
Bilişim Teknolojisinin Bileşeni Olarak Hukuk........... 8
Siber Suçlarda Uluslararası İşbirliği.........................12
Güvenlik Sözlüğü.......................................................14
Linux...Özgür Yazılımlar ve Hukuk............................16
İzmir Barosu
İnternet ve Bilişim Komisyonu Bülteni
Yıl: 1 - Sayı:1 - Mart 2011
Komisyon olarak, 23.12.2010 tarihinde
kuruluşumuzdan itibaren, bilişim ve internetin
gerek teknik, gerekse hukuki boyutu ile ilgili
çalıştık, son olarak da ekranınızdaki e-bülteni siz
okuyucularımızın beğenisine sunmuş bulunuyoruz.
Öncelikle, belirtmek isteriz ki, doğayı
korumaya verdiğimiz önem nedeniyle bültenimizi
kağıda basılı olarak değil, internet üzerinden
yayınlamaya karar verdik. Bazılarımız hala
okurken, kağıdın dokusunu hissetmeyi değerli
ve hoş bulsa da, okuyucularımızı teknolojinin
sunduğu olanaklara direnmeden e-bültenimizi
okumaya davet ediyoruz.
E-Bültenimizin ilk sayısı için "İnternet
Güvenliği" konusunu ve biraz da güncel
gelişmeleri seçtik. Sayfalarımızda ilerledikçe,
keyifle okuyacağınız yazılar ve röportajlar sizi
bekliyor olacak.
İzmir Barosu
İnternet ve Bilişim Komisyonu Elektronik Bülteni
Yıl:1 Sayı:1
İzmir Baro Başkanlığı Adına Sahibi:
Av. Sema PEKDAŞ
Yönetim Yeri:
1456 Sokak No:14 Alsancak - İZMİR
Tel.:(232) 463 00 14 - Faks: (232) 463 66 74
www.izmirbarosu.org.tr
e-posta: barobilisim@gmail.com
Tasarım: İzmir Barosu
İlk sayımız aynı zamanda, bizim
için, siz değerli okuyucularımızla tanışma
vesilesidir.
Bundan
sonraki
sayılarımızın
konusu, belirlendiği anda, İzmir Barosu internet
sitesinde de duyurulacaktır. Komisyonumuza
katılmak isteyen, e-bültenin hazırlanmasında
çalışmak isteyen, değerli fikirlerini bizimle
paylaşmak isteyen tüm meslektaşlarımızın ve
okuyucularımızın, bizimle irtibata geçmelerini
sabırsızlıkla bekliyoruz...
WikiLeaks’in Ardından...
Irak’ta görev yapmış Amerikan askeri Bradley Manning’in gizli belgeleri sızdırması ve bu belgelerin Wikileaks ile birlikte New York
Times, İngiliz The Guardian, Fransız
Le Monde gazeteleri, El Cezire TV ve
Alman Der Spiegel gibi dünyanın önde
gelen gazetelerinde yayınlanmasının
ardından devletlerin halktan gizlediği
bilginin ne kadar büyük ve önemli
olduğu bir kez daha ortaya çıktı. Ne
yazık ki Türkiye’de Wikileaks ile birlikte asıl tartışılması gereken konular es
geçildi. Bu olay ya komplo teorilerine
dayandırıldı ya da ‘kim kimin için ne demiş’
gibi magazinsel boyutun dışına çıkılmadı.
Wikileaks elbette tek başına bir gazetecilik
olayı olarak değerlendirilemez; internetin medya,
politika ve hukuk da dahil olmak üzere pek çok
alanı etkilediğini, değiştirdiğini bir kez daha gösterdi. Biz ise ortaya çıkan bilgilerin ne kadar doğru
olduğu veya bilinmedik olduğu tartışmasını bir kenara koyarak Wikileaks’i bir de hukukun gözüyle
tartışalım.
Wikileaks’in
sızıntı
belgeleri
yayınlaması basın özgürlüğüne girer mi?
Yoksa bu belgeleri yayınlamak suç mu? Bu
sorunun yanıtı kişinin nerden baktığına
bağlıdır. Sızıntı belgelerin yarattığı ilk
şoktan sonra, ABD kongre üyeleri ve üst
düzey yetkililer tarafından Wikileaks’in
yasaklanmasının ve Assange’in de
Usame Bin Ladin gibi terörist ilan edilmesinin istenmesi, ABD’nin 11 Eylül’den
sonra geliştirdiği terör konseptiyle
doğrudan ilgilidir ve ‘ulusal güvenlik’ kaygısı, temel hak ve özgürlükleri
askıya alan uygulamalara neden
olmaktadır. Bu nedenledir ki basın
özgürlüğü ile övünen pek çok ülkede
bugün hem Wikileaks’in kendisine
ve hem de belgelerini yayınlayan
internet haber sitelerine yönelik erişim engelleme kararları
uygulanmaktadır.
Yani
‘ulusal
güvenlik’ kaygısıyla temel hak ve
özgürlükleri askıya alan resmi devlet
idelojisine göre, Wikileaks’in bu belgeleri yayınlaması suç teşkil etmektedir.
Oysa bu konuda Wikileaks’in
kendi açıklamasına bakacak olursak;
dayandıkları temel argümanın ‘halkın
haber alma hakkı’ olduğunu görebili-
riz. Wikileaks sitesinin sözcüsü Kristinn
Hrafnsson, yapmış olduklarının yasalara aykırı
olmadığı, insanların, yetkililerin nasıl çalıştığını
bilme haklarının bulunduğunu, diplomatik
yazışmaları açıklamalarının, ülkeler arasındaki
ilişkilere zarar vereceğini sanmadıklarını ifade
etmektedir. Hrafnsson’un açıklamasından yola
çıkarak, basın özgürlüğünün bugün neredeyse
dünyadaki tüm ülkelerin yasalarında mevcut bir hak olduğunu da düşünürsek, bu
hakkın en önemli ayaklarından biri kaynak
açıklamaya zorlanmamadır. Diğer bir ayak
ise halkın sözde kendileri için çalıştığını
söyleyen yetkililerin yaptıklarından
haberdar olma hakkıdır. Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi’nde 2009 yılına
kadar yargıçlık yapmış Rıza Türmen’e
göre;
a. Basının, içeriği kamuoyuna
açıklanmış olan bir belgeye gazetelerde yer vermesi, manşete
taşıması suç oluşturmaz. Bu
nedenle şu an Wikileaks ile birlikte belgeleri yayınlayan New York
Times, The Guardian, Der Spiegel,
İnternet ve Bilişim Komisyonu
3
vb. gazetelere erişimin engellenmesi, Türkiye’de haber
yapan gazetelerin Erdoğan tarafından adeta tehdit edilmesi basın özgürlüğüne aykırıdır.
b. Basın, verdiği bilgilerin, özellikle bu bilgiler
kişisel haklara ilişkinse, doğruluğunu araştırmakla
yükümlü. Ancak, başka bir yerde yayınlanan bir belgeye
yer verirken, basının bunun doğruluk derecesini
araştırmasını istemek, basına ağır bir yük yüklüyor ve
sahip olması gereken geniş özgürlükle bağdaşmıyor.
c. AİHM’nin yerleşmiş içtihadına göre,
siyasetçileri eleştiri sınırı başkalarından daha geniş.
Siyasetçi, siyasete girmekle kendini basının incelemesine
açık tutmayı kabul etmiş bulunuyor.1
Dolayısıyla
Wikileaks’in
sızıntı
belgeleri
yayınlamasına ‘basın özgürlüğü’ açısından bakıldığında
görüntü bütünüyle değişmektedir. Doğru olan bu
bakış açısına göre devletlerin bu sitelere yönelik erişim
engelleme kararı vermelerinin yasal bir dayanağı yoktur.
Bundan daha mühimi, devlet sırrı, ulusal güvenlik,
paylaşılamayan bilgi gibi kavramların temel hak ve
özgürlükler çerçevesinde yeniden yorumlanmasının
zorunluluğu gün yüzüne çıkmıştır.
Devlet sırrı, ulusal güvenlik, paylaşılamayan bilgi
gibi kavramlar bugün nerdeyse her ülkenin yasalarında
farklı düzenlemeler, farklı isimler ile yer almaktadır. ABD
yasalarında ‘gizli belgeleri ifşa etmek’ bir suç olarak
tanımlanmış, zira Bradley Manning şu an bu suçtan
dolayı insanlık dışı koşullarda tutuklu bulunmaktadır. Ülkemizde ise 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, devlet sırrını,
“Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk” adıyla 326
ve devamındaki maddelerinde ayrıntılı düzenlemiştir.
Düzenlemeler farklılık gösterse de, neredeyse her
yerde, devlet sırrı kavramı bugün devlet yetkililerinin
savaş suçlarını, yolsuzluklarını, halka karşı işledikleri
suçları örtbas etmek için arkasına saklandıkları bir yasal
dayanak haline gelmiştir. Oysa Türkiye de dahil olmak
üzere Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne taraf ülkelerin yasalarında yer alan ‘rütbesi, sıfatı, makamı, yeri
ne olursa olsun hiç kimse, hiçbir ad veya maksatla,
kanunun suç saydığı bir fiilin işlenmesi emrini veremez, hiç kimse emri yerine getiremez. Emri veren de
emri yerine getiren de sorumlu olur’ ilkesi 2 , böylesi bir
dayanağı geçersiz kılmaktadır. Yani bir belge ya da bilgi
suç teşkil ediyorsa devlet sırrı olarak değerlendirilemez.
Dolayısıyla bugün er Manning’in savaş suçlarını ifşa edişi,
4
İnternet ve Bilişim Komisyonu
vicdani bakımdan meşruiyeti bir yana, hukuki açıdan
da suç sayılamaz. Her ne kadar Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi’nin gizli belgeler ile ilgili kararlarında, “izinsiz
sahip olunan devlet dokümanları yayınlanabilir. Gizli resmi rapor yayınlanabilir. Gizli servis kayıtlarına ulaşım engellenebilir. Önemsiz de olsa gizli bilgiler açıklanamaz”3
denilmişse de bu sınırlandırmayı internet çağı ile birlikte dar yorumlamak gerekmektedir. Aksi takdirde gizli
belgelerin, devlet sırrının arkasına saklanılarak hak ve
özgürlükler kullanılamaz hale gelecektir.
İnternet ile birlikte bilginin ulusal sınırlar içerisine
hapsedilmesinin olanaksızlığı, buna paralel devletlerin
yürüttükleri iç ve dış politikada daha şeffaf olmaları
gerektiği son yaşanan gelişmelerden anlaşılmaktadır. Bu
nedenle, yeniden belirtmek gerekirse, devlet sırrı, ulusal
güvenlik, paylaşılamayan bilgi, gizli bilgilerin ifşası gibi
kavramların internet ile birlikte yeniden yorumlanması
ve içeriğinin halkın haber alma hakkı lehine daraltılması
gerekir.
Yasal düzenlemeler, yaşamın her alanını düzenlemeyi, boşluk bırakmamayı amaçlar. İnternetin teknik
gücü, yani çok hızlı gelişmesi ve kitlelerin günlük
yaşamında hızlıca yer edinmesi karşısında, yasaların
denetimi ve yaptırımı oldukça yetersiz kalmaktadır.
Hukukun yetmediği noktada ise Wikileaks benzeri
yeni ‘tehditler’in önüne geçebilmek için yeni bir san-
sür mekanizmasının devreye sokulacağının sinyalleri
de verilmeye başlandı. Evrensel niteliğe sahip internet
karşısında ulusal yasaların yetersiz kaldığı ve bu nedenle
yapılacak yeni düzenlemelerin siber suçlar sözleşmesi
gibi uluslararası nitelikte olacağı ve devletlerin internete
karşı ortak hareket edecekleri belirtilmektedir. Nitekim Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım, Wikileaks’in ardından yaptığı
değerlendirmede
değişiklikler
yapılacağını ve dünyanın internet alanındaki yasal boşluğu
Birleşmiş Milletler modeli bir
yapılanmayla
aşabileceğini
savundu. Yine son dönemde
yapılan MGK toplantılarında
en önemli tehlikeler arasında
“sanal terör” de sayılmaktadır.
Wikileaks’in ardından Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) ile
Tübitak Türkiye’deki kamu kurum ve
kuruluşların sanal bir saldırı karşısında
dirençlerini tespit etmek için bir sanal tatbikat
başlattı. Siber güvenlik tatbikatının ardından ise; siber
olaylarla mücadelede Türkiye’nin teknik, idari ve hukuki kabiliyetlerinin artırılması için öneriler geliştirileceği
planlanmaktadır. Bütün bu gelişmeler Wikileaks’in ana
akım medyada değil ama devlet yetkileri tarafından son
derece ciddiye alındığını göstermektedir.
Şüphesiz artık her iktidar internetin gücünün
farkındadır. Bu nedenle bir yandan internet, yasalar
yoluyla daha fazla denetim altına alınmaya çalışılırken;
bir yandan bilgi güvenliğinin sağlanması için teknik
yöntemler üretilmektedir. Son beş yılı baz alarak bir
genelleme yapacak olursak Türkiye’de olduğu gibi tüm
dünyada, insanların artık sosyal paylaşım ağları üzerinden örgütlendiğini ve bu örgütlülüğün sanalın dışına
çıkarak sokağa taştığını pek çok örnekte görmekteyiz.
Ki bu nedenle, internet denetim altında tutulmak istenmektedir. Daha önce İran’da, bugün Tunus, Mısır’da
yaşananlardan sonra, mobil iletişim de dahil olmak üzere
internet üzerinden gerçekleştirilen tüm iletişimlerin engellenmesi buna örnektir. Hüsnü Mübarek’in giderken
tüm baskıcı rejimlere gösterdiği bir şey de, internetin
fişinin çekilmesinin mümkün olduğudur. Mısır’daki internet trafiğini izleyen ABD merkezli ağ yönetim şirketi
Renesys yöneticisi Jim Cowie bunun nasıl gerçekleştiğini
dile getirmektedir: ‘beklenmedik bir şekilde internetin
en alt katmanına kadar inerek tüm trafiği durdurdular,
engellemenin boyutu ve online nüfus açısından daha
önce görülmemiş bir olaydı.4 Bu durumun İran, Tunus
veya Mısır ile sınırlı olmadığı ve Türkiye de dahil olmak üzere hemen her devletin isyan, ayaklanma gibi
kendisine yönelen tüm tehlikeler karşısında
ilk refleksinin yasalarla güvence
altına alınmış düşünce ve ifade
özgürlüğünün, haberleşme ve
bilgiye erişim özgürlüğünün rafa
kaldırılması olduğu açıktır.
Sözün özü; bugün basın
özgürlüğünü, düşünce ve ifade
özgürlüğünü
savunmak
için Wikileaks’i savunmak gerekir. Çünkü bugün internet gerçek bir demokrasinin, düşünce
ve ifade özgürlüğü ile örgütlenme
özgürlüğünün en önemli araçlarından
biri haline gelmiştir.
Avukat Ayşe KAYMAK
İzmir Barosu Üyesi
Dipnotlar
Rıza Türmen, Basın özgürlüğü ve Wikileaks, 06 Aralık 2010, Milliyet
http://www.milliyet.com.tr/basin-ozgurlugu-ve-wikileaks/riza-turmen/
siyaset/yazardetay/06.12.2010/1322621/default.htm
2.
Prof. Dr. Zeki Hafızoğulları-Doç. Dr. Muharrem Özen, Türk Ceza
Hukukunda Devlet Sırrına Genel Bir Bakış, Ankara Barosu Dergisi,
http://www.ankarabarosu.org.tr/Siteler/1944-2010/Dergiler/
AnkaraBarosuDergisi/2010 1.pdf
3.
Prof. Dr. Hasan Tahsin Fendoğlu, AİHS Sisteminde İfade Özgürlüğü,
27.12.2010, SDÜ
http://www.sde.org.tr/tr/kose-yazilari/695/aihs-sisteminde-ifadeozgurlugu.aspx
4.
Bianet, Mübarek Düşerken İnternetin Kapatma Düğmesini Keşfetti,
16.02.2011
http://www.bianet.org/bianet/dunya/127936-mubarek-duserken1.
internetin-kapatma-dugmesini-kesfetti
İnternet ve Bilişim Komisyonu
5
Bloguma Dokunma !
Yüzbinlerce kullanıcısı olan Fizy ve Vimeo’nun kapatılmasının ardından
Diyarbakır 5. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 14.01.2011 tarih ve 2011/156 D. iş
sayılı kararı ile Blogspot.com Web sitesine yönelik erişim engelleme kararı
verildi. İnternette sansür olarak değerlendirilen bu kararların ardından internette ‘Bloguma Dokunma’ adıyla bir imza kampanyası başlatıldı.
Erişim engelleme kararları; sadece erişim engelleme kararına dayanak olarak gösterilen içeriğe yönelik uygulanmadığı için tüm kullanıcıların
Anayasa’da ve AİHS’de tanımlanmış temel hak ve özgürlükleri ihlal etmektedir. Bu kararlar; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10. maddesi ile
güvence altına alınmış bulunan, haber alma, yayma, bilgi edinme ve ifade
özgürlüğünü kullanma hakkını ortadan kaldıran uygulamalara neden olduğu
için biz de İzmir Barosu İnternet ve Bilişim Hukuku Komisyonu olarak tüm
okuyucularımızı http://www.blogumadokunma.com linkinden bu kampanyaya destek olmaya çağırıyoruz.
6
İnternet ve Bilişim Komisyonu
Bilişim Teknolojisinin Bileşeni Olarak Hukuk...
1- Bilişim Hukuku ile ilgili kişiler, gerek
sunumlarınız, gerekse yayınlarınızdan sizi takip
etse de, bülten okuyucularımız için Bilişimci ve
Hukukçu kimliğiniz ile kendinizi kısaca tanıtabilir
misiniz?
bir hızla geliştiğini ve çok kısa süre sonra tüm
dünyada hukukçuların da içinde olması gereken
çok önemli bir hale geleceğini düşündüm ve bu
düşünce doğrultusunda teknik altyapısını bildiğim
ve çalıştığım bilişim alanı ile hukuku birleştirmeyi
denedim. Bu deneme bağlamında 2002 yılında
Türkiyedeki ilk kapsamlı bilişim hukuku kitabını,
1976 İstanbul doğumluyum. Bilişim ile “İnternet ve Hukuk” adıyla Papatya Yayıncılık’tan
ilgim henüz 80’li yılların ortasında başladı. Bu yayınladım. Yurtdışında olduğum sürede ayrıca
bakımdan şanslı çocuklar arasında sayıyorum dünyadaki gelişmeleri de gözönüne alarak birkendimi. İlk olarak 11 yaşında Amstrad 128K bilg- çok makale yayınladım. 2005 yılında da “Bilişim
isayar ile Basic dilinde programlama öğrenmeye
Suçları ve Hubaşladım. OrtaAv. Ali Osman Özdilek ile gerçekleştirdiğimiz
kuku”
isimli
okul bitiminde,
daha çok uyguBilişim Hukuku konusundaki röportajımızı, siz
girdiğim sınavlar
lamaya yönelik
bülten okuyucularımıza sunuyoruz. Birikim
neticesinde,
kitabımı Vedat
ve önerilerini bizimle paylaştığı için teşekkür
Türk
Japon
Kitapçılık’tan
hükümetlerinin
ediyoruz.
yayınladım.
işbirliği
ile
2007 yılında ise
başlatılan JICA (Japan International Coopera- İngiliz avukat Stephen Mason’un editörlüğünü
tion Agency) Tuzla Teknik Lisesi Projesine kayıt yaptığı
“International Electronic Evioldum. Okulda apon uzmanların da desteğiyle dence” isimli kitabın Türkiye bölümünü Ankara
assembly, qbasic, pascal, turbo pascal, C gibi Barosu’ndan Av. Özgür Eralp ile birlikte yazdım.
programlama dilleri ile, Z80 devreleri temelin- Kitaplarımda ve makalelerimde bilişime ilişkin
den başlayarak mikroelektronik uygulamalarını, hukuki sorunların, bilişimin teknik doğasından
robotik programlamayı öğrendim. Okulun biti- soyutlanarak çözümlenemeyeceğini ileri sürdüm
minde ise tercihimi bazı kişisel nedenlerden ve bu kapsamda da hibrid hukukçu yaklaşımı serdolayı hukuk fakültesine gitme yönünde gilemeye çalıştım. Bu nedenle yazılarımın önemli
kullandım. 1994 yılında girdiğim İstanbul Üni- bir kısmı bazı teknik detayları da içermektedir. Koversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1998 yılında nulara ilişkin hukuki yorumları hep ilgili teknolomezun oldum. Staj ve askerliğin ardından hu- jinin teknik altyapısını inceledikten sonra yapkukta hangi alanda çalışacağım konusunda plan- maya gayret ettim. Bugüne kadar da bu tezimde
lama yaparken, bilişim teknolojilerinin büyük haklı çıktığımı düşünüyorum. Ayrıca bilişim huİnternet ve Bilişim Komisyonu
8
siz yararlanması mı sağlanmalıdır? Bu duruma,
paylaşılan verilerin korunması ve suçların ve
suçluların tespitinin zorlaşacağı kaygısı taşımalı
mıyız?
İnternetten faydalanmak bir insanlık
hakkıdır. İnternet bu denli yaygınlaşana dek hep
birileri bilgiyi kendi tekellerinde tutmaya çalıştılar.
Halbuki bilgi tüm insanlığın ortak malıdır, kimse
bilgi üzerinde tekel kuramaz. Nitekim artık
hiçbir bilginin gizli kalamayacağı bir çağa girmiş
durumdayız. Bilginin tekele alınması ile ilgili
kuku eğitimlerine ve İstanbul Barosu Staj Eğitim sayın Zafer Özcan tarafından yazılan, Dayanışma
Merkezi’nde
telekomünikasyon
derslerinde Yayınlarından çıkan “Uluslararası Haberleşme ve
öğretim görevlisi olarak faaliyetlerime devam Azgelişmiş Ülkeler” isimli 1983 tarihli kitabı tavsiediyorum. Şu an daha az yoğun olmak üzere ye ederim.
İnternet erişimi bir kamu hizmeti olarak
bilişim hukuku ile ilgili çeşitli davalarda bilirkişi verilmelidir.
Tabii hızla devletin herşeyden
olarak da görev yapıyorum. Bilişim hukukunda
kariyer yapmak isteyen meslektaşlarımın mutlaka el çektirildiği (1980 sonrası Teatcher - Reateknik altyapı hakkında ortalama düzeyde de olsa gan ittifakı ile Friedman kaynaklı Monetarist
bilgi sahibi olmaları gerektiğini düşünüyorum. teori gereği) son 30 yıllık uygulamada bu şu
Ayrıca bu alanı takip edebilmek için yabancı di- an için olası görünmüyor. Ancak bazı iyiniyetli
lin de çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bu yaklaşımlar var. Bu konuda eşim Av. Beyza Banu
bağlamda kendi çabalarımla İngilizce ve İtalyanca Özdilek tarafından çevirisi yapılan “İnternet Üzeröğrendim, ayrıca yurtdışında Fransızca eğitimi inde İletişim Özgürlüğü Üzerine Deklarasyon”
aldım. Böylece birçok farklı ülkedeki düzenle- (http://www.hukukcu.com/bilimsel/kitaplar/inmeleri mukayeseli hukuk çerçevesinde inceleme ternet_deklarasyon.htm adresinden okunabilir)
okuyuculara ışık tutabilir. Paylaşılan verilerin
ve Türk hukukuna uygulama şansı buluyorum.
korunması ve suçluların tespitinin zorlaşacağı
kaygısını taşıyoruz tabii. Aslında halihazırda ne
2- İnternet kullanımı günümüzde tüm dünya- verilerimiz korunabiliyor ne de suçlular (verileda her yaş grubunda, öngörülemeyen şekilde rin elde edilmesi konusundaki) kolay kolay tespit
yaygınlaştı. İnternetten faydalanmak size göre edilebiliyor. Ancak Wikileaks olayı bize gerçekte
nereden – kimlerden korkmamız gerektiğini açık
bir hak mıdır? Bir hak olarak değerlendirilmesi bir şekilde gösterdi, tabii tersi de bu korkacağımız
halinde, herkesin, bu hizmetten sınırsız ve ücret- kişiler açısından da geçerli. Burada bir uyarı yap9
İnternet ve Bilişim Komisyonu
makta fayda görüyorum, kişisel verilerinizi mümkün olduğunca paylaşmayın, farkında olmadan
inanılmaz derecede gizli bilgilerimizi çok rahat
paylaşabiliyoruz ve bu bilgiler birilerinin işine
fena halde yarıyor.
3- E- devlet uygulamalarını, “kişisel
verilerimizin” hem devletten, hem de
diğer kişilerden korunması açısından
nasıl değerlendiriyorsunuz? Bize
kolaylık olarak sunulan hizmetler
“fişlenmemize” yol açabilir mi ?
Tabii daha önce devletlerin elinde hiç bu kadar çok,
doğrulanabilir ve işlenebilir veri
olmamıştı. Bu nedenle bu konu iki
ucu keskin bıçak gibi bence. Totaliter bir rejimin elinde çok rahat
fişlenmeye gidebilir bu teknolojiler. Şu an Türkiye’de böyle bir tehlike görmüyorum, ancak kitleler
örgütlenerek demokratik taleplerini
dile getiremedikleri ve otokontrol
sistemini oturtamadıkları ölçüde,
sistem doğrudan totaliter bir sistem
olmasa bile kötüye kullanmalar olabilir
ve bir süre sonra bu durum sistematik bir
hal alabilir.
4- Hem Bilişimci hem de Hukukçu olarak
değerlendirirseniz, “Bilişim Hukuku” ayrı bir hukuk dalı mıdır? TCK 243-244 ve 245. maddeleri
bilişim suçlarını düzenlemektedir. Bunun dışında
da TCK’nın başka maddelerinde de yine aynı
suçların bilişim yöntemleri kullanılarak işlenmesi
düzenlemektedir. Bu konuda, hangi maddelerin
uygulanması gerektiği konusunda yaşanan sorunlar hakkındaki düşünceniz nedir?
Bu sorunun tartışmasını yıllar önce
ilk kitabımı yayınladığımda bir
hukuk profesörüyle eşit olmayan düzeylerde maalesef yapmak zorunda
kalmıştım. Ancak zaman
beni haklı çıkardı. Sorunun cevabı için Türk
Ticaret Kanunu’nun gerekçesine bakmak zaten yeterli.
Bilişim suçları ise genel bir “bilişim hukuku” kavramından
biraz daha ayrı ele
alınması gereken
bir konu. Çünkü
Türkiye’de hatta
dünyada
daha
bir bilişim algısı
doğru
düzgün
y o k ken
Türkiye’de
bilişim
suçları
düzenlemesi vardı. 1991 yılından bu
yana Türk Ceza Kanunu’nda bir
düzenleme var. Konuyla ilgili yargı
kararları da var. Ama bu öyle bir alan ki
her zaman söylediğim gibi, bu konuyla ilgili kesin
kaideler, hükümler oturtmak o kadar kolay değil.
Çünkü teknoloji hızla gelişiyor ve hukukun onun
arkasından koşmaya nefesi çoğunlukla yetmiyor.
İnternet ve Bilişim Komisyonu
10
Bu nedenle hangi suç bilişim suçudur, unsurları
nelerdir vb şekilde bir çalışma yapmak çok da
mümkün değil. Bunun en güzel örneği internet
bankacılığı ile ilgili farklı yargı uygulamalarıdır.
Bir kısım mahkemeler TCK m.244/4 uygularken,
bir kısmı 158/f nitelikli dolandırıcılık ve bir kısmı
da 142/2-e’yi bilişim sistemlerinin kullanılması
suretiyle hırsızlık suçunu uyguluyor. Son zamanlarda Ceza Genel Kurulu bu suç 142/2-e’dir dese
bile bu tartışmalar sona ermeyecektir. Her olay
kendi içinde teknik altyapısında farklı olabilir. Bu
teknik altyapıda kullanılan hareketler bir maddedeki hareket unsurunu karşılarken diğerinde
karşılamayabilir. Bu nedenle bilişim suçları ile
ilgili neticesine bakıp bazı genelgeçer kaideler
belirlemeye çalışmak yerine suçun işlenişindeki
tüm teknik detaylar gözönüne alınarak suç tüm
unsurları ile birlikte ele alınmalıdır.
Çok önemli bir diğer konu ise, siz en
mükemmel ceza kanunlarını yazsanız bile eğer bu
kanunları uygulayacak insan kaynağınız ve araç
gereciniz yoksa bir işe yaramazlar. Türkiye’de genel olarak bu alanda bir insan kaynağı ve araç
gereç kaynağı eksiği olduğu doğrudur. Savunma
ayağında görev yapan meslektaşlar için de bu
böyledir. Hatta en önemlisi savunmanın bu konuda eksik olmasıdır. Çünkü Türkiye’deki sistemde
hukuk bir noktadan bir noktaya gidiyorsa bu
savunmanın ısrarlı takipleri, özverili çalışmaları
ile olmaktadır.
5- İnternet, dünya çapında inanılmaz bir
veri deposuna dönüşmüş durumda. İnternete bir
kez girilen verilerin, silinmesi veya kaybolması
ise neredeyse imkansız hale gelmiş durumdadır.
11 İnternet ve Bilişim Komisyonu
Kişilik hakları veya ticari itibarın korunması konusunda, internette yayınlanan gerçeğe aykırı
veya haklarımıza saldırı içeren veriler konusunda
hukuksal olarak ne yapabiliriz, sonuç almamız
mümkün mü?
Bu ihlaller inanılmaz ölçüde yaygınlaştı
ve verdikleri zararların boyutu çok büyüdü.
İnsanlar her türlü yöntemle bununla mücadele
etmenin yollarını arıyorlar ve çeşitli yöntemler geliştiriyorlar. Bu mücadele yollarından biri
de hukukun sağladığı araçlar. Şu an için 5651
sayılı İnternet Yasası sayesinde bu tür içeriklerle
mücadelede önemli bir yol katedilmiş durumda.
Yasanın 9 . maddesi sayesinde kişilik hakları,
marka hakları ve benzeri diğer hakları ihlal edilenler kendilerine ilişkin içeriği internet ortamından
kaldırtabiliyorlar. Türk insanının bu tür düzenlemelere adaptasyonu gerçekten inanılmaz boyutlarda. Yasanın gereği büyük oranda yerine getirilmeye başlandı. Yani artık insanlar internet
sitemde içerik olsun, sitem üst sıralara çıksın
da içerik ne olursa olsun demiyor artık. Herkes
bu konuda duyarlı olmaya çalışıyor. Bu açıdan,
yani gönüllü katılım açısından gelişmeler memnuniyet verici. Aynı şekilde mahkemelerin de
konuya duyarlı yaklaştıklarını ve kısa sürede bu
tür içeriklerle mücadele için kararlar verdiklerini
görüyoruz.
Röportajı Gerçekleştiren:
Avukat Esin Özdemir / İzmir Barosu Üyesi
Siber Suçlarda Uluslararası İşbirliği...
Siber Suçlar Sözleşmesi ( Convention on
Cyber Crime) , 46 üyeli Avrupa Konseyi tarafından
hazırlanarak, 2001’de imzaya açılmıştır. Türkiye
ise ancak 2010 yılında sözleşmeyi imzalamıştır.
Sözleşmenin temel amacı “Gerekli mevzuatın kabul edilmesi ve uluslararası işbirliğinin geliştirilmesi
yoluyla, siber suçlara karşı toplumun korunmasını
amaçlayan ortak bir ceza politikasının izlenmesi''
olarak belirtilmiştir. Yani amaçlanan, siber suçların
genel ve ortak tanımlarının yapılabilmesi, soruşturma
ve kovuşturma usullerinin belirlenerek, uluslararası
işbirliğinin nasıl sağlanacağının düzenlenmesidir.
Sözleşmede, Bilgisayar veri sistemlerinin
ulaşılabilirliği, bütünlüğü ve gizliliğine karşı işlenen
suçlar kategorilere ayrılmış ve kanunsuz erişim,
kanunsuz müdahale, sistem engellemeleri ve
cihazların kötüye kullanımı olarak tanımlanmıştır.
Madde 7 ve 8’de de Bilgisayar Bağlantılı Sahtekarlık
ve Bilgisayar Bağlantılı Dolandırıcılık düzenlenmiştir.
İçerikle ilgili suçlarda ise sadece iki alanda düzenleme
getirmiştir. Bunlardan birincisi Çocuk Pornografisi,
ikincisi ise Telif Haklarıdır.
Sözleşme, taraf olan ülkelere, tanımlanan
suçların işlenmesi ve söz konusu suçların işlenmesine
yardım veya yataklık yapılmasını; kendi iç hukukunda suç olarak tanımlama ve gerekli
düzenlemelerin yapılması ve önlemlerin
alınması yükümlülüğü getirmektedir. Ayrıca
söz konusu suçlara ilişkin soruşturma ve
kovuşturmaların yanı sıra, suçlara delil
teşkil edebilecek verilerin toplanması,
saklanması, araştırılması ve el konulması
gibi iç hukukta alınması gereken önlemleri de içeriyor. Sözleşmeye göre, Taraf
ülkeler, bilgisayar sistemleri ve verileriyle ilgili cezai
suçlar konusundaki soruşturma ve davaların yürütülmesi ya da delil toplanabilmesi işlemlerine ilişkin kısa
sürede yardım sağlanması için her an kullanıma ve
ulaşıma uygun olan bir ağ belirlemek zorundadır.
Sözleşme, uluslararası işbirliği için önemli olsa
dahi, bağlayıcılık açısından zayıftır. Örneğin, Türkiye
için sözleşmeyi imzalamış olmak sadece dış politika
açısından önemli bir adım olarak görünmektedir. İç
hukukumuza göre, bu tür imzalanan sözleşmeler,
TBMM’nin onayından sonra yürürlüğe girmekte,
ardından da iç hukukta bu sözleşmeye uygun düzenlemeler yapılması gerekmektedir. Türkiye, sözleşmeyi
imzalamasına rağmen, henüz diğer aşamalar konusunda herhangi bir adım atmamıştır.
Sözleşmenin zayıf olduğu başka bir konu da,
temel hak ve özgürlüklerin korunmasıdır. Sözleşmede,
imzalayan ve iç hukukunu da bu sözleşmeye uyarlayan ülkelerin emniyet güçleri arasında bilgi alışverişi
sağlanması düzenlenmiştir.
İnternet ve Bilişim Komisyonu 12
Ülkemizde, Kişisel Verilerin Korunmasına
İlişkin Kanun hala yasalaşmamıştır. Bu durum, siber suçlara ilişkin, diğer ülkelerle işbirliği yapmamız
aşamasında çok başımızı ağrıtacak bir konudur.
Çünkü, vatandaşlarımızın bilgilerini, diğer devletlerle paylaşmak durumunda kaldığımız anda,
Kişisel Verilerin Korunmasını yeterli şekilde
sağlayamama sorunumuz ortaya çıkacaktır.
Siber Suçlar Sözleşmesi'nin bir
de sonradan hazırlanan ek protokolü bulunmaktadır. Bu ek protokolle yabancı düşmanlığı, ırkçılık
söylemleri içerik suçu kapsamına
alınmıştır. Fakat sözleşmeyi imzalayan tüm ülkeler bu ek maddeyi kabul etmemiştir. Türkiye
de imzalamayan ülkelerden biridir. 34 ülke ise bu ek protokolü
imzalamış ve 18'i iç hukukuna
uyarlamıştır. Yani anti-semitizm
açısından değerlendirdiğimizde
Türkiye’nin bu konudaki tavrının
ne iç hukukta ne de uluslararası
işbirliği gündeme geldiğinde
değişmeyeceğini öngörebiliriz.
Türkiye’nin
sözleşmeyi
imzaladığı haberleriyle birlikte
gündeme gelen ilk konulardan biri
internet sitelerine erişimin engellenmesinin artık eskisi kadar kolay
ve sık gerçekleştirilemeyeceğiydi. Fakat Sözleşmede
erişimin engellenmesi, siber suçlarla mücadele yöntemi sayılmasa da, erişimin engellenmesi konusunda bir
sınırlama da getirilmemiştir. Bu durum, devletlerin insiyatifine bırakılmıştır. Bu da gösteriyor ki, gelişigüzel
erişimi engelleme kararlarından kurtulmamız için
aranan can simidi, bu sözleşme değildir.
13 İnternet ve Bilişim Komisyonu
Türkiye’nin de imzaladığı Siber Suçlar
Sözleşmesi, uluslararası ortak suç tanımlamaları
ve işbirliği açısından önemli bir adımdır, fakat ancak bir başlangıç olarak nitelendirilebilir. TBMM’nce
kabul edildikten sonra, iç hukukumuzda da gerekli
ve eksik düzenlemelerin yapılması sonrasında, ancak bu hükümler işlerlik kazanabilecektir. Örneğin
Mustafa Balbay savunmasında, bilgisayarının el
konulduktan bir hafta sonra
bilgilerinin kopyalandığını iddia
ederek, 100'ü aşkın dosyanın da
2,5 dakika da oluşturulduğunu
savunmuştur. Balbay, Siber Suçlar
Sözleşmesini dayanak göstererek,
buna göre bilgisayarların evden
sökülüp
götürülemeyeceğini,
bilgisayarların o kişinin mahremiyeti olduğunu ifade etmiştir.
Türkiye'de ise bu sözleşmenin ilk 4
maddesinde yer alan bu kısımların
uygulanmadığını
belirtmiştir.
Bu sözleşmeyi imzalayan bir
ülke
olarak,
geciktirmeden
kanunlarımızı ve uygulamalarımızı
bu ilkeler doğrultusunda düzenlememiz gerekmektedir. Aksi halde,
sözleşmeyi imzalamamız , “yetmez ama evet” sloganı kadar
bile anlam taşımayacak, “şık ama
yetersiz” bir dış politika taktiği
olarak hatırlanacaktır.
Av. Esin Özdemir
İzmir Barosu Üyesi
Güvenlik Sözlüğü...
IP Adresi Nedir?
IP adresinin açılımı, İnternet Protokol Adresidir.
IP adresi, ağdaki cihazların birbirini tanımak,
birbirleriyle iletişim kurmak ve veri alışverişinde
bulunmak için kullandıkları benzersiz bir numaradır.
İnternet bağlantısı bulunan her cihazın bu cihaza tahsis edilen bir adresi olması gerekir. Bu adres ya da
numara, iletilen bilginin doğru adrese gönderilmesini,
ya da verinin doğru adresten alınmasını sağlar.
Aynı modem vasıtasıyla internete bağlanan
bilgisayarların IP adresleri aynı mıdır?
İnternete aynı ağdan bağlanan tüm bilgisayarların
IP
ADRESİ
AYNIDIR.
Çünkü
b u
bilgisayarlar aynı
bağlanmaktadırlar.
modem
üzerinden
internete
Modemimize şifre koymak zorunda mıyız?
İnternet bağlantısını bize sağlayan firmalar, bize
imzalattıkları çeşitli sözleşmeler ile, modemimize şifre koymamız gerektiğini, şifremizi takip
edemeyeceğimiz kişilerle paylaşmamız gerektiği aksi
halde sorumluluğun bizde olacağını belirterek, kendi
firmalarına güvence altına almaktadırlar.
Modem şifremizi paylaşırsak ne olur?
Bizim modem şifremiz ile internete bağlanan herhangi
bir bilgisayarda yapılan işlemlerin bir şikayet konusu
olması durumunda , savcılıkça yapılacak araştırmada,
bizim IP NUMARAMIZ tespit edilecektir. Bu durumdan da , ŞÜPHELİ olarak savcılık tarafından ifade için
çağrıldığımızda haberdar oluruz.
Modemimize şifre koymak, ve bunu kimseyle
paylaşmamak bizi tüm saldırılardan korur mu?
IP numarasını değiştirmek için çok çeşitli yöntemlerin kullanıldığı artık bilinmektedir, özellikle
kapsamlı suçlarda suçun işlendiği bilgisayarı
“zombi” bilgisayar olarak kullanılması artık
bilinen bir yöntemdir. Kablosuz internet
ortamlarında ise şifre koysak dahi, bunun da
aşılmasının yolları geliştirilmiştir.
Öyleyse IP adresi tek başına delil midir?
IP numaralarını tek başına, kesin delil olarak kabul
etmek mümkün değildir, olsa olsa delil başlangıcı
olarak nitelendirilmelidir. Ceza hukukunda cezanın
şahsiliği söz konusudur. IP adresinin gösterdiği
kişinin bilgisayar bilgisi yoksa, olayların taraflarıyla bir
bağlantısı yoksa ve olayla tek bağlantısı bu IP adresi
ise işi kolaylaşıyor diyebiliriz, bu durumda IP adresi
kesin delil olamayacaktır. Zira şüpheden uzak somut
bir delil ortada yoktur.
İnternet ve Bilişim Komisyonu
14
Modem adına kayıtlı olan kişi, suçu işleyen
ile birlikte müteselsil sorumlu mudur? Yoksa
sadece suçu işleyen kişi mi sorumludur?
Cevap birincisidir diyorsak, aslında bir suç aleti olmayan internet hattı, gerekli güvenlik tedbirlerini
almaksızın kullanan veya kullandıran da suça iştirak
etmiştir demiş oluyoruz. Fakat bu durumda hat sahibi şüphelinin, teknoloji özürlüsü olduğu ve gerekli
önlemi almayı bilmediğini iddia etmesi halinde onun
da beraat etmesi gereklidir.
Cevap ikincisidir dediğimizde ise, hem modem adına
kayıtlı olup hem de kendisi suç işlemiş olan kişilerin,
bu şekilde mazeretler sıralayarak , suçtan ve cezadan
sıyrılması mümkün olmaktadır. Zira , “Delil Yetersizliği”,
“Şüpheden Sanık Yararlanır” prensibi gereğince bu
durumda da hiçbir sanık ceza almayacaktır, bu da
hakkaniyete uygun değildir.
IP adresi internet kafeyi işaret ediyorsa sorumluluk kimin olacaktır?
Şu ana kadar yargı kararları, İnternet kafe gibi
umuma açık yerlerde bulunan bir bilgisayardan ileti
gönderilmiş ise sanığın beraatine, sanığın evi ya da
işyerinde bulunan kişisel bilgisayarından gönderilmiş
ise mahkûmiyetine, olayla ilgisi bulunmayan bir
üçüncü kişinin kişisel bilgisayarından gönderilmiş ise
bu şahsın tanık olarak dinlenmesi ve sonucuna göre
karar verilmesi prensibini benimsemiştir.
Bu da çok sağlıklı bir bakış açısı değildir. Suç işleme
kastı olan kişiler, kolayca bir internet kafeye giderek,
istediği eylemi gerçekleştirebilecek ve yaptığı eylem
cezasız kalacaktır.
İnternet kafelerce alınacak güvenlik önlemleri, bilgisayarlara TC Kimlik no ile giriş yapılması gibi tasarılar
şu anda gündemdedir.
İnternet bir hak mıdır?
BBC’nin geçekleştirdiği ve 26 ülkeyi kapsayan bir anket çalışmasında, 27 bin katılımcının yüzde 80’inin
interneti bir hak olarak nitelendirmiştir. Aynı kişilere
yöneltilen “Peki sizce hükümetler interneti denetlemeli mi?” sorusuna ; Güney Kore, Nijerya ve Meksikalılar
15 İnternet ve Bilişim Komisyonu
“hayır”
cevabını
vermiştir. Ancak ilginç
bir şekilde Türkiye’den
katılanların
yüzde
87’si hükümetin bu
hakkı
kısıtlamasını
desteklediğini belirtmiştir.
Uluslararası Telekomünikasyon
Birliği Genel Sekreteri Dr. Hamadoun Toure de, “İletişim hakkı
göz ardı edilemez. İnternet şu
ana kadarki en güçlü potansiyel
aydınlanma aracı. Hükümetler
interneti temel altyapı sistemi
gibi görmeli, herkesin erişime sahip olma hakkı var” demektedir.
İnternet herkese açık ve denetimsiz şekilde
kullanıma sunulduğu takdirde, paylaşılan
kişisel verilerin korunması nasıl sağlanacak,
suçların ve suçluların tespiti nasıl olacaktır?
Kamuoyunda son zamanlarda sıkça duyulduğu gibi,
devletin resmi sitelerindeki kişisel bilgilerin bile her
isteyenin eline geçebilmektedir. MERNİS olarak
kısaltılan merkezi nüfus işlemleri sistemleri ile birlikte , herkesin ana baba adı ve adresine ulaşılabilen
programlar yapılmıştır. Devletin resmi sitelerinde
dahi kişisel verilerimizin korunması sağlanamazken,
internetteki özgürlük gerçekten ürkütücü gelmeye
başlamıştır.
Bu sorun tüm dünyanın tartıştığı bir sorundur. Önemli
olan bunun çözümünün ne olacağıdır. Sansürcü ve
kısıtlayıcı yaklaşım ile gelişmenin mümkün olmadığı ,
geçmişteki tecrübelerle de sabittir.
İnternetin denetimi için korkularımız nedeni ile,
fişlenmenin bir başka yolunu açmamamız gerektiği
gibi,interneti suçun ve suçluların maden ocağı haline
de getirmemiz gerekmektedir.
Avukat Esin Özdemir / İzmir Barosu Üyesi
Linux... Özgür Yazılımlar ve Hukuk
İzmir Barosu İnternet ve Bilişim Komisyonu olarak Linux Kullanıcıları Derneği (LKD) Genel
Sekreteri Volkan Evrin’e güvenli internet, özgür yazılımlar, hukuk vb. konularda merak
ettiklerimizi sorduk.
Kendisine ufuk açıcı yanıtları ve ilgisi için bir kez daha teşekkür ediyoruz.
1- Bize kendinizden ve örgütünüz LKD'den kısaca
bahseder misiniz?
Linux Kullanıcıları Derneği (LKD) Türkiye’de Linux ve
özgür yazılıma gönül vermiş kişilerin oluşturduğu,
bilgi ve deneyim paylaşımı ile ortak hareket etmeyi
amaçlayan bir sivil toplum örgütüdür.
Bizler açık kaynak kodu ve özgür yazılım felsefesini
kucaklıyor ve bu felsefeye uyan tüm ürün, teknoloji,
oluşum ve platformlara destek olmayı hedefliyoruz.
Ağırlıklı olarak GNU/Linux etrafında örgütlensek
de, diğer özgür yazılım ürünü işletim sistemleri ile
tüm özgür yazılımları ve özgür yazılım lisanslarının
kullanımını destekliyoruz.
Türkiye’de Linux topluluğu 1992‘de filizlenirken, 1993
yılında linux@bilkent.edu.tr e-posta listesi etrafında
örgütlenme çalışmaları başladı. Elektronik ortamda
haberleşen bu insanlar 1995 yılında düzenlenen “1.
Türkiye’de İnternet Konferansı”nda ilk kez yüzyüze
bir araya geldiler. Bu buluşmada “Türkiye Linux
Kullanıcıları Grubu” adıyla bir birlik oluşturan Türk
özgür yazılım gönüllüleri, 1996‘da www.linux.org.tr
web sitesini açtı. Onu kısa bir süre sonra Linux ve
özgür yazılımların Türkiye yansılarını tutan ftp.linux.
org.tr sitesi izledi.
1995'ten beri devam eden etkinlikler kurumsal bir
isim altında devam ederse daha faydalı olur görüşü ile
2000 yılı Mayıs ayında başlatılan girişimler ile “Linux
Kullanıcıları Grubu” dernek statüsünde bir tüzel kişiliğe
kavuşarak, bugünkü Linux Kullanıcıları Derneği (LKD)
adını aldı. Kendi fiziksel sunucusuna kavuştu, e-posta
listesi de linux@linux.org.tr adresine taşındı. Zaman
içerisinde amaçlarına göre sayıları ve çeşitleri artan
e-posta listeleri, günümüze kadar derneğin temel
iletişim aracı olmayı sürdürdü.
Ben de 2000 yılında beri LKD üyesiyim. Başlarda izleyici/destekleyici durumdan, 2005'ten beri yönetim
organlarında görev alarak bu oluşuma katkı vermeye
çalışıyorum. Halen LKD Genel Sekreteri olarak görev
yapmaktayım.
2- Konuya henüz giriş yapmış olan birine Açık kodlu, özgür yazılımlar hakkında neler diyebilirsiniz?
Bilgisayarlar hayatımıza 1970'li yıllarda girdi. O zamanlar daha çok bilimsel ve akademik çalışmaların
temelini oluşturuyordu. Fakat, 1980'li yıllarda “Personel Computer – PC” ürünlerinin yaygınlaşma ve 1990'lı
yıllarda da internet dediğimiz dünya genelinde birbirine
bağlı bilgisayar ağlarının yaygınlaşması sonrasında
gelişim çok hızlı oldu. Çağımızın adı da o yüzden “Bilgi Çağı” olarak isimlendirildi. Günümüze yaklaştıkça
İnternet ve Bilişim Komisyonu
16
hayatımızın her alanında onlarsız yapamaz hale geldik.
Kullandığımız bilgisayar üzerinde çalışan bu sistemleri
en basit tanımları ile üçe ayırabiliriz. İşletim Sistemleri, Uygulama Yazılımları ve İnternet servisleri.
Bilgisayarlar üstlerinde bir işletim sistemi olmadan
çalışamazlar. En basit bir hesap makinasının üstünde
dahi bir işletim-yönetim yazılımı vardır. Çalışan bir
bilgisayarın üstünde kullandığımız uygulamalar da asıl
yapmak istediğimiz işler için hazırlanmış yazılımlardır.
Bir metin yazmak, bir hesap tablosu oluşturmak,
bir müzik parçası dinlemek, bir fotoğrafı düzenlemek, bir internet sayfasını gezmek, arkadaşımıza eposta atmak v.b. İnternet üstünde bize bilgi sunan,
etkileşimli paylaşımlar için ortam hazırlayan, e-devlet uygulamalarından facebook gibi sosyal paylaşım
ağlarına kadar geniş bir servis ağı da ayrı bir konudur. Sonuçta işletim sistemleri, uygulama yazılımları,
İnternet servisleri v.b. farketmez, birer yazılımdır. Belli kod gruplarından oluşmuş, mantıksal işleyişi olan
bütünlerdir. Doğal olarak taşıdıkları değer, sahiplilik,
lisans, fikri mülkiyet hakları, telifler, patentler, vs. bu
aşamada değerlendirilmesi gereken başlıklardır.
Konu çok detaylı olsa da iki temel başlığı söylemek
pek çok konunun açıklığa kavuşması için yeterli
17 İnternet ve Bilişim Komisyonu
olabilir. Birincisi Açık Kaynak (Open Source) Kod
ve Kapalı Kaynak Kod. Açık KK, yazılım ürününü
oluşturan kodların herkes tarafından okunabileceğini,
görülebileceğini, yazılımın tüm elemanları ile nasıl
bir işleyişe sahip olduğunun incelenebileceğini ifade
eder. Kapalı KK ise işlevini yerine getiren yazılımın
nasıl bir yapısı olduğunun gizlenmesidir. Bu kapsamda
kullanılan yazılım “çalıştırılabilir” bir bütündür. Nasıl
bir iş akışı, nasıl bir yorumlama ya da dil kullanıldığı
sadece sahibi tarafından bilinir, kullanıcıya verilmez,
gösterilmez. İkinci başlık da Özgür Yazılım (Free Software) ve Sahipli (Proprietary) Yazılım kavramlarıdır.
Bir yazılım, üreten kişi ya da kurum tarafından Özgür
Yazılım lisans modellerinden biri ile yayınlandığı zaman artık kamuya mal olmuş demektir. Herkes
tarafından özgürce ve herhangi bir bedel ödemeden
kullanılabilir. Hatta, lisansın uygun gördüğü şekillerde
yazılım, değiştirilebilir, geliştirilebilir ve istenildiği kadar dağıtılabilir. Bu felsefenin kurucusu olan Özgür
Yazılım Vakfı (Free Software Foundation – FSF)
tarafından duyurulan Genel Kamu Lisansı (GNU
General Public License - GPL) en yaygın lisans
modellerinden biridir. Günümüzde GNU GPLv2, GNU
GPLv3, GNU FDL, Creative Commons, LGPL, BSD vb.
özgür yazılım lisans modelleri ile muhteşem bir yazılım
çeşitliliği ve paylaşım oluşmuş durumdadır. Sahipli
Yazılım kavramı da yazılımı üreten kişi veya kurumun
belirlediği kurallar çerçevesinde kullanım haklarının
verilmesidir. Genelde parasal bir bedel ödenen ve
sadece kullanım hakkını satın alan kişinin kullanabildiği
yazılım ürünleridir. Bu kavram konuşulduğunda akla
ilk gelen Microsoft, Adobe gibi büyük firmalar ve
ürünleridir. Lisans anlaşmaları ve ürünler daha kapalı,
katı ve sınırlayıcıdır. Sahipli yazılımlarda, lisans için
belirli bir miktar ödeseniz de hiçbir zaman o yazılıma
gerçekten sahip olamazsınız. Ödediğiniz lisans parası
sadece "sınırlı" kullanım hakkı içindir. Dolayısıyla
varolan lisans anlaşması ve yasalar çerçevesinde
yazılımı arkadaşlarınızla paylaşma gibi bir hakkınız
yoktur. Özgür yazılımda ise yazılım herkesindir.
Arkadaşlarınızla dilediğiniz
gibi paylaşırsınız.
Genel olarak denilebilir ki
her Özgür Yazılım, serbestçe
kullanılabilen,
d a ğ ı t ı l a b i l e n ,
değiştirilebilen,
açık
kaynak kodlu bir yazılımdır.
Fakat, tersi doğru değildir.
Yani, her açık kaynak
kodlu
yazılım,
Özgür
Yazılım olmayabilir. Sahibi tarafından serbestçe
kullanımına izin verilmiş
olabilir, karşılığında parasal bir bedel istenmiyor da
olabilir, ama sonuçta bir Özgür Yazılım lisansı altında
dağıtılmayan yazılımdır. Sahibi olan kişi tarafından belirlenen bir süreci olacaktır. Özgür Yazılım felsefesinde
ise, bir yazılım özgür yazılım lisansı ile dağıtıldığı anda
artık kamunun malıdır ve özgürdür. “Free is not Free
Beer” olarak ifade edilen kavramda, “Free” kelimesi, beleş, parasız, ücretsiz anlamında değil, “Özgür”
anlamında kullanılan bir terimdir. Bu tür lisanslar için,
“copyright” yerine kinaye olsun diye “copyleft” terimi
de kullanılır.
3- İş veya kişisel bilgisayarlarımızda bu yazılımları
kullanmak kolay mı? Bilgisayar kullanımında
alışkanlıkların önemli bir yerde durduğu gerçeğini
de düşünürsek yıllarca Windows işletim sistemlerini kullanmış bir avukatın Linux kullanması iş
hayatında olumsuzluklara neden olur mu? Göç
evresini kolaylaştırmak için ne gibi önerileriz olabilir?
Albert Einstein'ın “Önyargıları kırmak, atomu parçalamaktan zordur” diye bir
vecizesi vardır. Bu durum
da aslında ona yakındır.
Yıllarca aynı yapıdaki
bir sistemi kullanan bir
kişi için yeni bir sisteme
geçmek gerçekten zordur. Yeni bir arayüz, yeni
bir uygulama ortamı, yeni
araçlar... Fakat, aslında
durum o kadar zor ya da
karmaşık değil. Normal bir
bilgisayar kullanıcısının ya
da özellikle bir avukatın,
bilgisayardan
beklentisi nedir? Öncelikle düzgün bir şekilde açılsın ve biz
istemedikçe kapanmasın! Üstünde yazılar yazabileyim, dava dilekçesi hazırlayabileyim, müvekkilim
ile e-posta haberleşmesi yapabileyim, zorlu bir dava
dosyasını okurken fonda güzel bir müzik CD'si dinleyebileyim, UYAP sistemine girerek mesleki takiplerimi yapabileyim, gibi... Bunların hepsini üzerinde
Windows işletim sistemi olan bilgisayar ile yapabilirsiniz. Fark yok, tüm bu işlemleri Linux temelli bir
işletim sistemi olan bilgisayar ile de yapabilirsiniz.
Windows XP kullanmayı bilen bir avukatın Windows
7 kullanmayı öğrenmesinden daha kolaydır Linux
İnternet ve Bilişim Komisyonu
18
tabanlı bir işletim sistemi ile çalışmayı öğrenmesi.
Aynı durum MS OfficeXP'den sonra Office 2010 kullanmaya çalışmak yerine OpenOffice ya da LibreOffice kullanmaya geçmek için de aynıdır. Ekran
yönetimi, kullanılan uygulama yazılımları, araçlar ve
İnternet uygulamaları temelde birbirine çok benzer.
O yüzden de büyük bir zorluk ya da engel yoktur
Linux kullanmaya başlamak için. Bazı uzmanlar, geçiş
aşamasında her iki sistemi de beraber kullanmayı
önerirler. Microsoft işletim sistemi yüklü PC'nizin
üstüne sanal bir Linux tabanlı işletim sistemi kurarak
ısınma turları atmanızı ve kendinize güvendiğiniz an
da da tamamen Linux tabanlı işletim sistemine geçmenizi tavsiye ederler. Bu bir yöntemdir. Ya da benim
de desteklediğim diğer öneri, rahat bir zamanınızda
örneğin Adli Tatil dönemi içinde bilgisayarınıza Linux
tabanlı bir işletim sistemi olan Pardus'u kurun ve kullanmaya başlayın. Karşılaşacağınız basit sorunlardan ya da acemiliklerden yılmadan, biraz İnternet
yardımı biraz da Türkiye'de konulara yakın ve tecrübeli meslektaşlarınızın da yardımı ile çabucak geçişi
tamamlayabilirsiniz. İcra takip yazılımları ve içtihat bilgi bankaları genelde web tabanlıdır ve
Linux üstünde de aynen çalışır. UYAP sistemi
de işletim sistemi bağımsız tasarlanmış ve
oluşturulmuş bir yapı olduğu için kullanmak
için belli bir işletim sistemine bağlı olmadan
kullanabilirsiniz. Daha hızlı, daha güvenli ve
çökmeden çalışan bir sistem kazancı da
artılarınızı olur.
4- Avukatlar için güvenli internet ve
bilgisayar güvenliği çok önemli bir
konudur. Windows işletim sistemlerini kullananlar çok iyi bilir ki sürekli tetikte olmak gerekir. Anti virüs
programlarını kullanmak, sürekli
19 İnternet ve Bilişim Komisyonu
güncellemek, kişisel ve işle ilgili bilgilerimizin
yabancıların eline ulaşmaması için oldukça dikkatli
bir internet kullanıcısı olmak gerekir. Hatta bunlar
bile bilgisayarımızı korumaya yetmeyebilir. Peki
virüsler, casus yazılımlar, truva atı gibi tehlikeler
karşısında Linux gibi özgür yazılım temelli işletim
sistemlerinde risk ne kadar yüksektir.
Öncelikle, içinde ne olduğunu ve nasıl çalıştığını
bilmediğiniz bir yapının korumasının da nasıl
yapıldığını çözemezsiniz. Tespit edilmiş bir sorunun ya
da güvenlik açığının yine yazılımın sahibi tarafından
yama ile kapatılmasını beklemek z o r u n d a s ı n ı z .
Kapalı ve sahipli
işletim
s i s t e m leri
ve
uygulama
yazılımları
kullandığınız sürece bu riski taşırsınız. Sahip olduğunuz
değerleri ve PC'nizi korumak için yine sahipli güvenlik yazılımları, antivirüs-antispam yazılımları v.b.
araçları kullanmak durumunda kalırsınız. Sadece
avukatlar değil, tüm meslek guruplarında kişisel
bilgilerin korunması, bilgisayarların üstünde saklanan özel verilerin güvende olması, İnternet üzerindeki hizmetlerden yararlanma noktalarında erişim
güvenlikleri çok önemlidir. Bu noktada Microsoft'un
sunduğu işletim sistemleri ve uygulama yazılımları
yaygın kullanımları ve kapalı sistemleri nedeni ile
büyük ve kolay hedef durumundadır. Kötü niyetli
kodların rahat çalışması, kendilerini saklaması ve rahatça yayılmaları için bu sistemler biçilmiş kaftanlardır.
Oysa, Linux tabanlı ya da diğer Özgür Yazılım lisanslı
işletim sistemlerinde bu durum biraz daha farklıdır.
Öncelikle, tüm kaynak kodları açık olduğu için sistemin bir hatası ya da sorunu olduğunda çok çabuk
farkedilir ve çok hızlı bir şekilde güncellenir. Bir virus
ya da trojan, sistem içinde kendini kolay kolay saklayamaz, gizlice çalışamaz ya da sizden habersiz bir
şekilde kendisini dağıtamaz. Dünya üzerindeki zararlı
yazılımların pek çoğu Windows sistemleri hedef aldığı
için de siz Linux tabanlı sistemler kullandığınız sürece
büyük risk gurubunun dışında kalırsınız. Linux temelli
işletim sistemlerini de hedef alan zararlı kodlar vardır,
ama hem çok yaygın değildirler hem de Özgür Yazılım
sistemlerinin doğası gereği çabuk görülür ve engellenirler.
Diğer yandan Bilgi Güvenliği söz konusu olduğu zaman birinci öncelik kullanıcının kendisidir. Çünkü, yeni
gelişen bilgi hırsızlığı tipleri, saldırı yöntemleri veya
zararlı kod yapıları işletim sistemi bağımsız ya da
daha doğru bir tabir ile hizmet erişimi ya da uygulama yazılımı temelli olabilmektedir. Bu durumda
ne Windows ne de Linux size çare olamaz. Bilinçli
kullanıcı olmak, kullandığınız işletim sistemini, uygulama yazılımlarını ve İnternet hizmetlerini tavsiye edilen asgari güvenlik önlemlerini uygulayarak kullanmak çok önemlidir.
5- Linux için yazılmış virüsler de var mı? Kişisel
kullanıcıları ne kadar etkiler? Linux'da anti virüs
programları var mı? Maliyeti yüksek mi?
Virüs ya da zararlı kodlar üstünde çalışabilecekleri
bir işletim sistemi ya da uygulama yazılımları oldukça
vardır. Linux üstünde çalışacak şekilde olanları da
mutlaka vardır. Hatta, İnternet üzerinden yayılabilen
ya da bulaşabilen pek çok zararlı kod uygulaması
bulunmaktadır. Virüs, Trojan, Botnet, Worm, Malware
vb. pek çok risk Linux temelli işletim sistemleri için
de mevcuttur. Fakat, sayıları o kadar azdır ki diğer
sistemler ile karşılaştırdığınızda yok bile sayılabilir.
Var olanların da tespit edilmesi kolaydır ve engellenmesi, temizlenmesi hızlıdır. Son kullanıcı dediğimiz
bireysel kullanılan PC'ler için Linux üstünde çalışan
antivirüs-antispam yazılımları da vardır. Yine Özgür
Yazılım ürünleri olan bu tür uygulamalar bu küçük
risk durumu karşısında size güven verecektir. Maliyet
konusunda da herhangi bir sorun yoktur, zira Özgür
Yazılımların pek çoğunda olduğu gibi bunlar da ücretsizdir.
6- Son zamanlarda internet üzerinden işlenen
suçların oranında oldukça büyük bir artış var.
Özellikle şifre kırma, kişisel bilgilere iznimiz olmadan ulaşma, bankacılık bilgilerine ulaşarak
bu yolla dolandırıcılık oldukça yaygınlaşmakta.
Linux kullanıcısı ile Windows kullanıcısını
düşündüğümüzde bu suçlara karşı korunmada
arada bir fark var mı?
Bilişim suçlarının oluşmasında insan faktörü ilk
sıradadır aslında. Arkasında kullanılan sistemin
yapısı, güvenli erişim yolları ve alınan önlemlerin
yeterliliği sıralanabilir. Pek çok insan ya bir kurumİnternet ve Bilişim Komisyonu
20
sal ağ üzerinden ya da evindeki, ofisindeki ADSL gibi
erişim noktalarından İnternet servislerini kullanıyor.
Bunlar için de temel önlemleri almak zorundayız. Bu
gibi konular aslında işletim sistemlerinin üstündeki
önlem noktaları. Kablosuz ağımızı şifreli kullanmak,
kişisel parolalarımızı kimse ile paylaşmamak, internet bankacılığı işlemleri kendi bilgisayarımız ile ya da
güvenli erişim olanağı olan yerlerde yapmak gibi basit önlemler pek çok sorunu çıkmadan önleyecektir.
Bunun dışında Özgür Yazılım temelli tüm ürünlerin,
araçların ve yazılımların temel yaklaşımı güvenlik ve
güvenilirliktir. Bu yüzden kullandığımız Özgür Yazılım
temelli sistemlerin Windows sistemlerinden bir adım
önde olduğunu söylemek yanlış olmaz. Altyapının
sağlam olması, karşı taraftaki saldırganın size
zarar verme yollarını da epeyce azaltacaktır.
Bugün herhangi bir bilgisayar dergisinin verdiği
CD ile ya da internet'ten edinilecek şifre kırma,
ağ trafiğini izleme,
sistem
açıklarına
yapılacak
saldırı
araçları vb. basit
saldırıların
hedefi, Windows
kullanıcıları olmakta. Daha doğrusu
kurbanları... Linux temelli
işletim sistemi kullanan kullanıcılar bu tip saldırıların pek çoğundan
ya da sistem açıklarından etkilenmeyeceklerdir. Bunu
bir çeşit aşı olmak gibi düşünebilirsiniz. Fakat, tüm
bilişim sistemleri bir şekilde bu tip saldırı ve suçların
muhatabı olabilir. Yine belirtmek isterim ki en önemli
unsur burada da insandır. Kullandığımız bilişim sistemlerini tanımamız ve gerekli önlemleri baştan almamız
şarttır.
7-Son zamanlarda özgür yazılımı teşvik eden,
öneren, geliştirmeye çalışan oluşumların sayısı
oldukça artamaya başladı. Bildiğim kadarıyla
21
İnternet ve Bilişim Komisyonu
LKD'de bu derneklerden ilki. Ama yine de özellikle
kendi olduğum yerden bakınca hala çok yetersiz
olduğunu söyleyebiliriz. Avukatlar arasında Linux
gibi özgür yazılımları kullananların sayısı çok
sınırlı. Sizce bunun nedeni nedir? Daha ucuz, güvenli, paylaşımcı kısacası daha güzel bir şey varken
yazılım tekellerine mahkum mu bırakılıyoruz?
Haklısınız. Aslında sadece Özgür Yazılım ya da Linux temelli işletim sistemlerinde değil pek çok
konuda sivil toplum kuruluşlarının
sayısı az veya çalışmaları yetersiz. Toplumumuzda örgütlü
çalışmalara katılım ya bütçe eksiklikleri ya da insan
kaynağı olarak hep kısıtlı
kalmıştır. Türkiye'de
Özgür
Yazılım
konularında da
çok az kuruluş
var. LKD bunlardan en önde gideni. Türkiye Bilişim
Derneği
(TBD)
kuruluş olarak daha
eski olsa
da bu konularda
yeni yeni ciddi
ve azımsanmayacak
çabalar harcamaya başladı. TÜBİTAK – UAKAE
tarafından geliştirilen Türkçe temelli Linux dağıtımı
olan Pardus ve çevresinde toplanan oluşumlar var.
Yine Pardus Kullanıcıları Derneği (PKD)'nin çabaları,
Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) gibi örgütlerin ciddi çalışmaları var. İNETD ve TÜBİDER gibi
STK'lar da Özgür Yazılım'ın Türkiye'de tanıtılması ve
yaygınlaşması için ciddi çabalar harcamaktalar.
Avukatlar ve diğer hukukçular arasında da aslında
3-4 yıldır Özgür Yazılım temelli ürünlerde ciddi bir
kullanım artışı var. Özellikle Ankara Barosu'nun etkin çalışmaları konusunda hem LKD olarak destek
sağlamaya çalışıyoruz, hem de orada bulunan
hukukçularımızdan geri beslemeler alarak ekosistemin büyümesine katkı sağlamaya çalışıyoruz. Bu konuda Ankara Barosu'nun diğer barolarla işbirliklerinin
ve bilgi paylaşımlarının olduğunu da yakından takip
etmeye çalışıyoruz. İnternet üzerinde artık “Bilişim
Hukuku”, “Pardus ve Hukuk”, “Linux ve Hukuk” gibi
arama kelimelerinde yüzbinlerce sonuç dönmekte. Konu hakkında çalıştaylar, atölyeler, uygulama
eğitimleri ve bilgilendirme seminerlerinin sayısı da
oldukça artmaya başladı.
Durumun özeti bu olsa da sizin de tespit ettiğiniz
gibi temelde sorun eski alışkanlıkların kolay terkedilememesi ve sadece markalaşmış ürünlerle çalışan
mesleki uygulamaların tekelleşmesinde yatıyor. Bu
çemberi kırmak için biraz ısrarcı ve cesur olmak
gerekebiliyor. Önemli olan mesleki uygulamaların
düzgün ve güvenli çalışması ise, Linux ve Özgür
Yazılım temelli ürünler bunları karşılıyor. Örneğin zorunlu olarak sadece tek bir sistem üzerinde çalışan
icra takip sistemini ya da içtihat bankalarını tercih
etmeyin. Alternatifleri mutlaka vardır ve sizleri Linux
temelli olanlar da dahil herhangi işletim sistemine
bağlı kılmayan özgür bir seçim yapın. Özgür Yazılım
felsefesine bakışta şu algı oluşmamalı: “Microsoft
kullanmayın, Linux kullanın!”. Bu yanlış bir cümle,
yanlış bir mesaj. Siz, yaptığınız işi en iyi hangi işletim
sistemi ya da yazılım ile yapabiliyorsanız onunla yapın,
onu kullanın. Seçme özgürlüğünüz olsun, dayatılmış
bir ürün ya da aracı kullanmak zorunda değilsiniz.
Normal olan, daha güvenli ve güvenilir bir sistem kullanmaksa, seçme özgürlüğüne sahip olmaksa ve bilgisayar kullanma amacı dışındaki zararlı kod ve performans sorunları ile uğraşmamaksa, Özgür Yazılımları
tercih edin.
8- Son zamanlarda korsan yazılım, firma
baskınları, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun
yazılım lisansları içeren maddeleri de kamuoyunda
çok konuşulur oldu. Bu konuda Özgür Yazılım'ın
bakış açısı nedir?
Sadece Türkiye'de değil, pek çok ülkede şöyle bir
bakış açısı da var: “Niye tonla para vererek bu ürünleri
alayım ki, para vermeden de tüm bunları İnternet'ten
indirebiliyorum!”. Ya da “Bilgisayarı aldığım yerde
bunları kurup verdiler, bana sormadılar ki!”, “Hem
bu tür lisans paraları sadece büyük kurumlar için, ev
kullanıcıları için geçerli değil”. Şimdi, Özgür Yazılım
ya da Sahipli Yazılım farketmez, bir işletim sisteminin ya da uygulama yazılımının lisansı ne gerektiriyorsa onun yapılması şarttır. Kanunlarımız da bunları
düzenlemiştir. Bir lisansın parasal bedeli varsa, onu
kullanmak için o bedeli ödemek zorundasınız. Kaçak
kullanmak, parasal karşılığı ödenmeden lisansları kırık
ürünler kullanmak yasal değildir. Biz LKD olarak bunun karşısındayız. Bizim sunduğumuz alternatif ise
farklı. Aynı işleri yapabilen ve daha güvenli, daha
güvenilir ve Özgür Yazılım lisanslı ürünler varken, niye
para ödeyerek lisans alalım! Bizim de uzun zamandır
kamuoyuna ısrarlı vurguladığımız bir mesajımız var:
“Korsan değil, Özgür Yazılım!”.
Büyük yazılım firmaları kendi haklarının korumak
için özel bürolar kuruyorlar ve onların eliyle kaçak
kullanılan ürünleri için hukuksal takipler yapıyorlar.
Bu elbetteki onların hukuksal hakkı. Fakat, diğer
yandan aynı ürünün farklı ülkelerde 5-10 kat farklı
fiyatlarla satılması, hatta aynı ülke içinde örneğin
Türkiye'de belli kesimlere çok ucuza, bazen de
ücretsiz verilmesi, diğer kesimlere yüksek ücretlerle
satılması da bizim pek kabullenemediğimiz bir durum. Yeni bir bilgisayar satın alırken işletim sistemİnternet ve Bilişim Komisyonu 22
ini kendim seçmek istersem bana alternatifleri sunmuyorlar. İstemediğim ve kullanmayacağım işletim
sistemini satıyorlar. İşte bu noktada bizim gibi Özgür
Yazılım düşüncesinde olan ve bu türde ürünler kullanan insanlar, markalı ürünleri satın almıyor veya
kullanmıyor. Hatta, zorla satılan işletim sistemlerinin
bedeli için hukuk yollarını kullanarak para iadeleri
alanlarımız da var.
Özgür Yazılım lisanslarının çıkış noktalarından biri de
büyük yazılım firmalarının ya da farklı yazılımcıların,
özgürce ve paylaşarak oluşturulmuş bu tür açık kaynak
kodlu yazılımları sanki kendileri yazmış ya da yaratmış
gibi almaları, kullanmaları, kodlarını kapatmaları ve
satmalarıdır. Özgür Yazılımcılar da kendi haklarını korumak için bu lisans modellerini geliştirmiş ve kamuya
malettikleri bu ürünlerin hep kamunun malı olarak
kalması için gerekli yasal zemini oluşturmuşlardır.
Halen piyasada parayla satılan büyük yazılımların ya
da kutu ürün dediğimiz donanım-yazılım bileşkelerinin
içlerinde Özgür Yazılım ürünlerinin olduğu da aşikardır.
kullanabileceğiniz bir çözümü size sunuyor. Bu
uygulamanın UYAP içinde de erişimi mümkündür diye
biliyorum. Web tabanlı olan tüm icra, içtihat, yargı
kararları, mevzuat, v.b. yazılımlarının da Linux tabanlı
işletim sistemleri ile erişimleri mümkündür. PDF, DOC,
XLS, PPT, v.b. uzantıları olan özel dosya biçimlerini
de Linux üzerinde açabilir ve tekrar kullanabilirsiniz.
Bu noktada sadece özel bir işletim sistemi (örneğin:
WindowsXP) üzerinde çalışan bir yazılım kullanıyor
iseniz, sorun yaşarsınız. Ya da üyesi olduğunuz web
sitesi sadece İnternet Explorer ile çalışıyor ve Firefox,
Chrome, Opera gibi diğer internet gezginlerinde sorunlar çıkarıyorsa, sıkıntı çekebilirsiniz. Bu durumda
yapmanız gereken, o ürünün alternatifine dönmek
olacaktır. Ya da hizmet aldığınız yazılımı üretenleri
bu yönde ürün geliştirmeye teşvik etmek olacaktır.
Yazılım piyasasındaki tekellerin kırılması ve Özgür
Yazılım ürünlerinin çoğalması ancak yeterli talebin
oluşması ile ivmelenecektir. Burada en önemli
nokta sizlerin hukukçu olarak, avukat olarak ve
en nihayetinde müşteri olarak kullanacağınız yazılımı
seçme özgürlüğünüze sahip çıkmanızdır. Alternatifleriniz var ve hızlı da artmakta, merak etmeyin! Bir
ekleme daha, devletimizin çıkardığı bazı genelgeler
tekellerin kırılması için kullanılabilecek argümanlar
olabilir (Birlikte Çalışabilirlik Esasları Rehberi gibi).
9-Biz hukukçuların hayatını kolaylaştıran çok
sayıda program mevcut. Özellikle icra programları,
içtihat programları vs. bu yazılım programlarını
Linux ile kullanmamaz mümkün mü? Veya açık kodlu
özgür yazılım ile oluşturulmuş hukuk programları 10- Bir de kurumsal olarak Linux kullanmanın
önünde bir engel var mı? Başta İzmir Barosu olvar mı?
mak üzere kurum ve kuruluşların özgür yazılımları
Evet. Pek çoğunu kullanmanız mümkün. İlk olarak kullanmasının ne gibi faydaları olabilir sizce?
Ulusal Yargı Ağı, işletim sistemi bağımsız olarak
tasarlanmış ve yazılmış bir altyapı. Bu sisteme
girmek için markalı bir işletim sistemi kullanmak zorunda değilsiniz. Ayrıca Pardus işletim sisteminin bir
türevi olarak çıkartılan AvPardus isimli işletim sistemi İcraPro isimli bir yazılım paketinin Linux sürümü
ile beraber geliyor ve herhangi bir bedel ödemeden
23
İnternet ve Bilişim Komisyonu
Hayır, herhangi bir engel yok. Engeller genelde eski
alışkanlıkların aşılamamasında ve teknik destek veren
firmaların Özgür Yazılım ürünleri konusundaki tecrübelerinin az olmasında yatıyor. Eğer kurumunuz
içinde Bilgi İşlem biriminizde bu konuda yetişmiş ya
da tecrübeli elemanınız varsa ya da kurumsal destek
Bilgi İşlem biriminizde bu konuda yetişmiş ya da
tecrübeli elemanınız varsa ya da kurumsal destek
alabileceğiniz bir firma var ise, bu geçişi yapmak
yararlı olacaktır. Benzer işler yapan ekiplerin benzer
sistemler kullanması, bilgi paylaşımı, uyumluluk ve
yardımlaşma açısından da önemli olabilir. Hatta, beraber çalışan kişilerin ortak paydada buluşması için
de fırsat sağlar. Ekonomik bir tasarruf kalemi, orta ve
uzun vadede de bağımsız ürün seçme ve kullanma
şansını artırır. Bu konuda Ankara Barosu'nun tecrübelerinde faydalanmanızı da önerebiliriz. 3-4 yıldır
yoğun, verimli ve olumlu sonuçlanan çalışmaları var.
Aynı mesleği icra eden kişilerin ve kurumların, Özgür
Yazılımlar kullanmasını yaygınlaştırma aşamalarında
birbirlerine yardımcı olmasını biz de destekliyoruz.
Bu konuda ortak etkinlikler yapılmasına ön ayak
olduğumuz gibi düzenlediğimiz bilgilendirme seminerlerine ve konferanslara çağrılar yaparak başarı öykülerinin sunulmasına da destek olmaya çalışıyoruz.
11-Son olarak henüz özgür yazılımla tanışmayan
bir avukata daha güvenli bir bilgisayar ve internet
kullanımı için ne önerirsiziniz?
Özgür düşünen insanlar için en önemli konulardan
biri seçme hakkının olmasıdır bence. Hukukçuların
da kendi seçme haklarını kullanabilecekleri, güvenli
ve güvenilir sistemleri kullanma şanslarının olduğunu
düşünüyorum. Bir işletim sisteminin diğerinden daha
iyi olduğunu söylemek herkes için aynı çıkarım olmayabilir. Eğitim seviyesi, muhakeme yeteneği,
ayırt etme becerisi, yeni olaylara ve yeni kavramlara
uyumlu olması çok önemlidir. Normal bir vatandaşın
en öncelikli kavramları arasında olmayacak bu gibi
konular, hukuk gibi toplumun temel taşı olan bir konuda meslek icra eden kişilerin dikkatlice eğilmesini
gerektiren başlıklardır diye düşünüyorum. Kendi
bilgisayarında kullanacağı sistemi seçme, dayatmalara direnme ve Özgür Yazılım gibi paylaşımcı bir
olguyu savunmak için o sistemleri öğrenme ve kullanma, bize göre her hukukçunun mutlaka incelemesi
gereken konulardır.
Günlük hayatta da yeniliklere açık olmak, daha iyi ve
güvenilir sistemlerle iş yapmak her avukatın hakkıdır
diye düşünüyorum.
Röportajı Gerçekleştiren:Av.Ayşe KAYMAK
aysakaymak@gmail.com
İnternet ve Bilişim Komisyonu
24
Download