2016 / ARALIK İmtiyaz Sahibi Yalova Uzmanlar Sağlık Hizmetleri Adına Sahibi: Dr. Mustafa Yılmaz Yazı İşleri Sorumlusu Zeynep Üstün Tıbbi Direktör: Dr. Fatih Kalalı İletişim Bilgileri: Fevzi Çakmak Mh. Şehit Ömer Faydalı Cd. Fırın Sk. No: 33 YALOVA Tel: 0226 811 22 44 Fax: 0226 811 22 46 info@oyh.com.tr Grafik Tasarım Nazlı Çiçek Baskı Anadolu Mah. Karlıdağ Cad. No:32 Yıldırım / BURSA Tel: 0224 251 04 14 Fax: 0224 251 04 15 www.renkvizyon.com.tr Yayın Türü Yerel Süreli / Üç Ayda bir yayınlanır. Özel Yalova Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı Uz. Dr. Mustafa YILMAZ HEDEFLERİMİZE DOĞRU EMİN ADIMLARLA İLERLİYORUZ.... Değerli Uzmanlar Sağlık okuyucuları; 1999 yılında poliklinik olarak başladığımız yolculuğumuza bugün 11 yataklı 3. basamak yeni doğan yoğun bakım ünitesi, 28 yataklı 3. Basamak erişkin yoğun bakım ünitesi ve toplamda 100 hasta yatağı ile sadece ilimizde değil Sinop’tan, Çanakkale’ye, Bilecik’ten, Edirne’ye sağlık hizmeti vermeye başladık. Sağlık yolculuğumuzda toplam kalite anlayışı doğrultusunda hastaların beklenti ve memnuniyetlerini üst düzeyde tutmak ve yüksek kalitede sağlık hizmeti vermek amacıyla modernizasyon ve renovasyonu gerçekleştirerek, teknolojiyi yakından takip ediyoruz. Hastanemizde mevcut olan 128 kesitli BT cihazı ile 15-20 saniye gibi çok kısa sürelerde tüm vücut görüntülemesi yapabilmekteyiz. Ülkemizde ilk 1,5 Tesla MR cihazlarından biri hastanemizde hizmete girmiş olup, ileri teknoloji yüksek görüntü kalitesi ve hızlı çekim tekniği ile doğru ve hızlı teşhis imkânı sunmakta, doktor ve hasta memnuniyeti üst seviyede gerçekleştirmekteyiz. Alanında uzman, takım ruhu içinde çalışan başarıları ispatlanmış dinamik bi hekim kadrosu, güler yüzlü sağlık personeli ve deneyimli idari personeliyle ileri tanı ve tedavi yöntemlerini teknoloji ve yakın ilgi ile birleştirerek hizmet vermekteyiz. Marka olabilmek heyecanı ve zorlu bir süreçtir. Markamız hastalarımıza verdiğimiz hizmetin bir resmidir bizler için. Bölgesel bir marka olmanın gururunu yaşatan siz değerli Yalova halkı başta olmak üzere, hekimlerimize, idari, sağlık, yardımcı personellerimize teşekkürlerimizi bir borç biliriz. Sağlıklı günler birlikte paylaşmak dileğiyle... 3 Özel Yalova Hastanesi Genel Müdürü Fatih Ökten Özel Yalova Uzmanlar Hastanesi’ni uluslararası standartlarda sağlık hizmetini bölgemize Yalova’ya getirmek amacıyla kurduk. Kuruluşumuzdan bugüne, sağlık sektöründe ilklere imza atmanın ve binlerce hastaya Uzmanlar kalitesinde sağlık hizmeti sunmanın kıvancını yaşıyoruz. Sağlıkta Özel Yalova Uzmanlar Hastanesi kalitesi en büyük gurur kaynağımız. Bugün alanlarında uzman onlarca doktor, hemşire, sağlık personeli ile tüm hizmet noktalarımızda, ileri tanı tedavi yöntemlerini son teknolojik tıbbi cihazlar ve yakın ilgi ile birleştirerek, şifa dağıtıyoruz. Sağlık hizmetlerindeki “ilk”leri ilimizde ve bölgemizde Uzmanlar olarak biz sunuyoruz. Yalova ilinde ilk kez ‘Excange Transfüzyon’ yapılan bebek hasta sağlıkla taburcu edilmiştir. Genel cerrahi bölümümüzde eğitim kurumlarında karşılaşılan nitelikli cerrahi vakalar başarı ile yapılmaktadır. Ör.Mide balonu, mide küçültme ameliyatları, ERCP ve kolon cerrahisi rutin işlemler haline gelmiştir. Yine Beyin Sinir ve Omurilik Cerrahi bölümüzde anevrizma ameliyatları başarı ile yapılmaktadır. 3. Basamak Yoğun Bakım ünitemizde 28 yatak kapasite ile, yine 11 küvez 3.basamak Yeni Doğan Ünitesi tüm teknik imkanları ile şifa dağıtmaktadır.En son teknoloji MR, Bilgisayarlı Tomografi ve digital Mamografi ile alt yapımız tüm teşhis ve tanı imkanlarına sahiptir Özel Yalova Uzmanlar Hastanesi olarak; hasta odaklı hizmet politikamız, tıbbi etik değerlere bağlılık, her zaman en iyi tıbbi olanaklara sahip olma vizyonumuz ve kalite değerlerimiz bizim için vazgeçilmez unsurlar. Özel Yalova Uzmanlar Hastanesi sizler için sürekli yenileniyor ve büyüyoruz. Bizim için en önemli şey sağlıklı ve mutlu bir yaşam sürmeniz. Bu amaçla biz sizlere en iyi hizmeti sunabilmek için durmaksızın çalışıyoruz. 4 Özel Yalova Hastanesi Başhekimi Op. Dr. Alp ÖZÇELİK Sevgili Uzmanlar Sağlık Okuyucuları, 2016 yılında sürekli gelişen teknolojik uygulamalarımız, kadromuza kattığımız güvenilir ve başarılı hekimlerimiz ile sizlerle olmaktan çok mutluyuz. Özel Yalova Hastanesi olarak en büyük idealimiz, kalite standartlarına uygun sağlık hizmeti vermek ve hasta memnuniyetini en üst düzeyde tutmak ve sürekli iyileşmeyi ve gelişmeyi sağlayabilmektir. Teknolojik yenilikleri, bilimsel ve yönetsel gelişmeleri sürekli takip ederek hastalarımızın hizmetine sunmaktır. Sağlıkta kalite standartları mükemmel hasta bakımına odaklanmıştır. En önemli faydası hasta ve çalışan güvenliği sağlanmasıdır. Uzmanlar ailesi olarak sağlıkta birçok ilke imzamızı atarak sürekli gelişmeye devam ediyoruz. Yeni doğan yoğun bakım ünitemiz, genel yoğun bakım ünitemiz ile yalnızca Yalova’ya değil çevre illere de hizmet vermekteyiz. Özel Yalova Hastanesi olarak önümüzdeki dönemlerde de kaliteli, modern ve ilkeli sağlık hizmetlerimize devam edeceğiz... 5 18 KIŞ AYLARININ TANIDIK VE YIPRATICI DÜŞMANLARI ÇOCUKLARDA SOĞUK ALGINLIĞINA DİKKAT! 10 KIŞ MEVSİMİ VE KALP HASTALIKLARI KIŞ AYLARINDA NASIL BESLENELİM? 14 24 38 36 BETA ENFEKSİYONUNA DİKKAT! GEÇMEYEN BAŞ AĞRISI BEYİN TÜMÖRÜ POLİKİSTİK OVER BİR HASTALIK MIDIR? 54 40 KIŞ AYLARINDA ORTA KULAK İLTİHABINA DİKKAT TİROİD NÖDÜLLERİNE DİKKAT KIKIRDAK NAKLİ MOZAİKPLASTİ 22 KIŞ MEVSİMİ İÇİN PROFESYONEL CİLT BAKIM ÖNERİLERİ 28 60 42 EPİLEPSİ VE SPOR 56 SINAV KAYGISI 48 YENİDOĞAN BEBEĞİN BAKIMI Uzm. Dr. Müjdat Batur CANÖZ İç Hastalıkları - Nefroloji KIŞ AYLARININ TANIDIK VE YIPRATICI DÜŞMANLARI SOĞUK ETKİSİ: (ÜŞÜTME) Kış aylarında üst solunum yolu hastalığına yakalandığımızda sıklıkla hastalığımızı üşütme olarak belirtiriz. Gerçekten de soğuk havaya maruz kalmak hastalanma riskimizi arttırır. Aslında mikroplar nedeniyle bu tip enfeksiyonlara maruz kalırız. Ancak soğuğun kendisi bir mikrop değildir. İlk kez 1918 yılında ki bir grip salgınıyla literatüre giren İnfluenza virüsü (etki, tesir demek), diğer adı ile grip virüsü, ismini ( Influenza di freddo) İtalyan bir sözden almıştır. İngilizce’ ye “Influence of the cold” ‘’Türkçe’ ye ise “soğuk havanın etkisi” ‘’olarak çevrilebilir. “ dolayısıyla isminden de anlaşılacağı gibi grip virüsünün yayılması ile soğuk havanın yakın bir ilişkisi olduğunun 20.yüzyılın ilk yarısından beri bilinmektedir. 10 Bazen İddia edilenin aksine, soğuk mikrobu kırmıyor. Yapılan çalışmalar soğuk ve kuru havanın grip virüsünün yaşam süresini uzattığını ve havada daha uzun süre kaldığını gösteriyor. Yakın zamanda yapılan araştırmaların soğuk ve kuru havanın, virüsleri içeren damlacıkların havada daha uzun süre asılı kalmasını sağladığını gösterilmiştir. Bir çok çalışmada grip virüsünün en iyi 5 derece ve altındaki hava sıcaklıklarında canlı kaldığını ve bulaştığı gözlenmiştir.30 dereceye ulaştığında yayılım tamamen durmaktadır. Aynı şey hava kuruluğu ile de ilişkilidir. Grip virüsü için en iyi yayılımın %22 nemde gözlendiği bildirilmektedir. Havanın nem oranı arttıkça damlacıklar su ile şişmekte ve ra- hatlıkla yere çökmektedir, bu da yayılımı azaltmaktadır. SOĞUK İLE ARTAN VİRÜS ENFEKSİYONLARI: Grip ve soğuk algınlığı, en sık rastlanan virüs kaynaklı enfeksiyonlardandır. Grip ve soğuk algınlığı Sonbahar ile başlar ve Mart sonu Nisan başına kadar sürer. Kreş, okul, iş yeri gibi ortamlarda virüsler hızla yayılabilmektedir. Okul devamsızlıklarının ve iş gücü kaybının da en sık görülen nedenlerindendir. Grip ve soğuk algınlığına 200’den fazla virüs yol açabilir. Dünya çapında salgınlara yol açabilen, bağışıklığı düşük kişilerde ölümcül bile olabilen bir enfeksiyondur. Yılda 5-10 defa soğuk algınlığı veya gribe yakalanılabilir. Bu sıklık yıllar içerisinde, bağışıklık sistemi virüs türleriyle tanıştıkça giderek azalabilir. Grip virüsü ile soğuk algınlığı( diğer adı ile basit nezle) virüslerini birbiri ile karıştırmamak gerekir. Soğuk algınlığı virüslerinin daha çok yüzeylerden temas ile alınıp daha sonra el yolu ile solunum sistemine girerken, grip virüsünün hasta insanların hapşırık, öksürük yolu ile burun boğaz salgılarını havaya saçması ile yani damlacık yolu ile bulaşır. Havada asılı kalan damlacıkların daha sonra başka insanlarca solunduğunu ve hastalığın bu yolla yayıldığını biliyoruz. GRİP: Influenza adı verilen bir virus tarafından oluşturulan, ani olarak 39°C üzerinde ateş, şiddetli kas ve eklem ağrıları, halsizlik, bitkinlik, titreme, baş ağrısı ve kuru öksürük gibi belirtiler ile başlayan bir enfeksiyon hastalığıdır. Daha sonra hastalık tablosuna boğaz ağrısı, burun akıntısı, hapşırma, gözlerin akması ve kanlanması gibi belirtiler eklenir ve bazı vakalarda da karın ağrısı, bulantı, kusma görülebilir. Ateşin 39°C nin üzerinde olması, şiddetli kas ağrıları ve halsizlik nedeniyle hastalığı ayakta geçirmek olanaksızlaşmakta ve hastaları mutlaka 3-7 gün yatağa mahkûm etmektedir. Yaklaşık bir hafta içinde belirtiler kaybolmakta ancak halsizlik belirtilerin kaybolmasından sonra da devam etmekte, hatta 2 hafta kadar sürebilmektedir. Özellikle çocuklarda, yaşlılarda ve kalp hastalığı, akciğer hastalığı, böbrek hastalığı, şeker hastalığı gibi kronik hastalığı olan kişilerde çok daha ağır seyretmekte ve ölüme kadar varabilen ciddi sonuçlara yol açmaktadır. Ayrıca grip, özellikle çocuklar ve yaşlılarda ikincil enfeksiyonlara zemin hazırlamakta ve orta kulak iltihabı, zatürre, beyin zarı ve beyin dokusu enfeksiyonları gibi komplikasyonlara neden olmaktadır. Bu kadar ciddi tablolara yol açabilen grip halk arasında çok sık olarak soğuk algınlığı ile karıştırılmaktadır. NEZLE (SOĞUK ALGINLIĞI): Soğuk algınlığında ise, ateş yükselmeden, hafif kırgınlık, burun akıntısı, hapşırma gibi belirtiler ile kendini gösteren, halsizliğe yol açmadığı için yatak istirahati gerektirmeyen bir hastalıktır ve grip ile kesinlikle karıştırılmamalıdır. KORUNMADAKİ FAKTÖRLER 1-Grip Aşıları Bütün sağlık otoriteleri, aşağıdaki gruba giren kişilerin her yıl aşılanmasını “mutlak” önermektedir. Gribin yaşamsal risk oluşturduğu ve tıbbi açıdan mutlaka aşılanması önerilenler: •65 yaşından büyük kişiler •Şeker hastaları (diyabet) •Astım hastaları •Kronik akciğer hastaları (Koah, astım v.b.) •Kronik kalp ve damar sistemi hastaları (stent, bypass uygulanmışlar. v.b) •Bağışıklık sistemi baskılanmış kişiler (kronik kan hastalığı – hemoglobinopati-olan- lar, kanser hastaları ile bağışıklık sistemi baskılayan ilaç kullananlar) •Huzurevi, bakımevi, hastane gibi ortamlarda yaşayanlar, çalışanlar. Grip aşısı ile vücudumuza grip virüsünün insan savunması tarafından tanınan özellikle dış yüzeyindeki ve çekirdek yapısındaki antijen olarak adlandırılan bazı protein yapıdaki parçacıklarını vermekteyiz. Böylece, bu cansız parçacıklar savunma mekanizmalarımızı harekete geçirmekte ve virüse karşı savunma elemanları oluşarak aynı zamanda savunma hafızasına alınmaktadır. Sonrasında gerçek virüs ile karşılaşıldığında, çok hızlı bir şekilde virüs daha hücrelerimize ulaşamadan yok edilebilmektedir Kimler Aşı Olamaz? Grip Aşısı, son derece güvenli ve yan etkileri çok az olan bir aşıdır. Diğer aşılarla eşzamanlı olarak kullanılabilir. Grip aşısı, kesinlikle gribe neden olmaz, zira canlı ya da zayıflatılmış (attenue) virüs içermez. Aksine, aşının içeriğinde sadece virüsün parçacıkları bulunur. Bazı kişilerin grip aşısı olmamaları gerekir.: *6 aydan küçük bebekler, *Yumurtaya karşı anaflaktik tarzda allerjisi olanlar (yumurta yediğinde allerjik şoka girenler) *Hamileliğin ilk 3 ayı içinde olan bayanlar (ancak doktor tarafından kesin gerekli olduğu tespit edilirse grip aşısı olabilirler) 11 Aşı bu grupların dışında güvenle uygulanabilir.38 derece üstünde ateşi olan hasta kişilerde, aşı uygulamasının ateş düştükten sonra yapılması önerilir. Yapılmakta olan grip aşılarının güney yarım kürede hastalık tablosu yaratan grip virüslerinden hazırlandığı ve bu virüsün en önemli özelliğinin şekil değiştirme olduğu bilinmektedir. Bunun için, grip aşılarının hastalıktan koruma yüzdesi genellikle düşük olmaktadır özellikle solunum yolunu tutan bir virüs olduğu için kronik solunum yolu hastalarının gripten özellikle kaçınması gerektiğini açıktır. 2-Bağışıklık Sisteminizi Güçlendirin Güçlü bir bağışıklık sistemine sahip olmak grip ya da soğuk algınlığından korunmada en önemli silahımızdır.. UYKU: Kış hastalıklarından korunmak için bağışıklık sistemimizi güçlendirecek en önemli unsurlardan biri yeterli ve kaliteli bir uykudur. Uyku düzeni vücut sıhhati için en önemli detaylardan biridir. . Günlük ortalama 7-8 saat uyunması organizmanın savunma sistemini güçlendirecektir. Vücut direncini artırmak için yeterli sürede uyumak gerekir. . Kalp atımları, kan basıncı ve solunum sayısı uyku sırasında düşer. Ayrıca vücuda yararlı hormonların salınımı uyku sırasında artış gösterir Yeme içme gibi vücut restorasyonu için çok önemli olan uyku, dengeli ve düzen- 12 li olmalıdır. Uyku için en ideal saatler gece 23.00 ile sabah 07.00 arasıdır. ISTIRAHAT: Bu dönemde hasta kişi yatağında yatmasa bile kesinlikle vücudu yorucu-yıpratıcı egzersiz ve hareketlerden uzak durmalı, mutlaka birkaç gün istirahat etmelidir. İstirahat edilmezse hem tedavi süreci uzuyor hem de hastalığın oluşturacağı yan etki riskleri artırılmış oluyor. Hasta kişilerin istirahat etmesinin bir diğer avantajı da, çalıştıkları kurumlarda başka kişileri hasta etmeyecek ve hastalığı yaymayacak olmalarıdır. SIVI ALIMI: Bol su için. Özellikle karışık bitki çayları da (ıhlamur, kuşburnu, ahududu, yasemin, papatya, adaçayı vs) tüketebilirsiniz. Bol sıvı alımı ile vücutta oluşan toksinler artan idrar ile vücuttan uzaklaştırılabilmektedir. Sıvı alımında artış ile artan idrar vasıtasıyla vücudun temizlenmesine yardımcı olur. EL YIKAMA: Sık görülen kış hastalıklarından korunmanın en basit ve etkili yolunun hijyen kurallarına uymaktan geçtiği unutulmamalıdır. Öncelik el temizliğine verilmelidir. Eller kurallara uygun bir şekilde yıkanmalı ve dış ortamlara temas ettikten sonra burna, göze, ağza temas ettirilmemelidir. BESLENME: C vitamini vücudun savunma sistemini güçlendirdiğinden özellikle turunçgiller olmak üzere meyve tüketin. Koyu yeşil yapraklı taze sebzeleri sıkça tüketmeniz de vücut direncinizi artıracaktır. Protein içeren gıdalar da önemlidir. Özellikle de et suyu tavuk suyundan hazırlananlar ile işkembe, kelle paça tarzı, çorbaların tüketilmesi ve hatta anti viral etkinlikleri ispatlanmış sarımsak ve sirke limon gibi katkılar ile daha da güçlendirici ve besleyici olmaktadır. BURUN TIKANIKLIKLARININ ENGELLENMESİ: Bağışıklık sisteminin hücreleri savunma alanlarına kan yolu ile ulaşır. Bu nedenle kan damarlarını büzüştürecek soğuk ve kuru havanın direkt ağız yolu ile alınması enfeksiyonun kolay kapılmasına neden olur. Burnun açık olması ve burun solunumu yapılması havanın ısıtılarak akciğerlere ulaşmasını sağladığından çok önemlidir. Ayrıca burunda bulunan kıllar vasıtasıyla mekanik olarak bir engel oluşturmakta süzgeç vazifesi oluşturmaktadır. . Bu nedenle alerjik nezleye bağlı burun tıkanıklığı yaşayan hastaların uygun tedavi ile burun yollarını açık tutması çok önemlidir Burun tıkanıklığı en iyi kortizonlu burun spreylerine yanıt verdiğinden alerjik nezlenin uygun tedavisi gripten koruyucu etki yaratacaktır. Kış hastalıklarından korunmak için özetle; • Kapalı mekânlardan havalandırması iyi olmayan yerlerden mümkünse olduğunca uzak durulmalıdır. • Mevsime uygun giyinmeye özen göstermeli, ne çok ince nede çok kalın kıyafetler tercih edilmemelidir. • Yaşam ortamı ısısını normal zamanda 25 uyku sırasında 22 derece olmasına özen gösterilmelidir. • Öksüren, aksıran kişilerle aynı ortamda bulunmamaya dikkat edilmelidir. • Her yıl düzenli olarak ekim, kasım aylarında grip aşısı yaptırılmalıdır. • Şeker, böbrek, akciğer hastalıkları olan ile yatalak, yaşlı olan bağışıklığı zayıflamış hastalara doktor kontrolünde zatürre aşısını yaptırılmalıdır. • Özellikle büro, ofis ve okullarda kalem, kitap, bilgisayar, bardak gibi özel eşyalar başkalarıyla kullanılmamasına özen gösterilmelidir. • Mendiller tek kullanımlık olarak tüketmeli tekrar tekrar kullanılmamalıdır. • Beslenme ve uyku düzenine özen göstermeli özellikle C vitamininden zengin meyve-sebzeleri tüketmeye özen gösterilmelidir. • Ne çok sıcak nede çok soğuk olmak kaydıyla sıvı tüketimi artırılmalıdır. • Bilinçsiz ya da eczane tavsiyesiyle ilaç özellikle de antibiyotik kullanılmamalıdır. 13 Uzm. Dr. Murat FAZLIOĞLU Kardiyoloji Özel Yalova Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Dr.Murat Fazlıoğlu kış mevsiminin kalbimiz üzerindeki etkilerini açıkladı. Kış aylarındaki soğuk havanın kalbiniz üzerinde çeşitli etkileri vardır. Soğuk hava; 1.Nabızda artışa 2.Kanın pıhtılaşma eğiliminde artışa 3.Kan basıncında artışa neden olabilmektedir. Ve bu saydığımız durumlar özellikle koroner kalp hastalığı olanlarda ve belli bir yaşın üzerin- 14 Kış Mevsimi ve Kalp Hastalıkları deki kişilerde kalp krizini tetikleyebilmektedir. Ayrıca yapılan çalışmalarda kışın kan kolesterol düzeyinde belirgin artış olduğu gösterilmiştir ve bu da kalp hastalıkları için ilave risk artışı getirir. Riski azaltmak için soğuk havada yapılacak aktiviteler sırasında bazı önlemler alınması faydalı olacaktır. Bu aktivite soğuk havada hafif bir yokuşta veya karlı bir yolda yürümek dahi olsa dikkat etmek gereklidir. Soğuğun etkisini en aza indirmek için birkaç kat halinde sıcak tutacak giysiler giyilmeli- dir. Isı kaybının büyük kısmı baş bölgesinden olduğu için bere veya şapka kullanılmalıdır. Kalbin üzerine binen yükü azaltmak için sık sık dinlenme araları verilmelidir. Eğer spor amaçlı yapılan bir aktivite ise daha sıcak veya güneşli günler tercih edilmelidir. Sabah erken saatler tercih edilmemelidir. Öncesinde ağır yemek yemekten ve alkol almaktan kaçınılmalıdır. Düzenli olarak egzersiz yapmıyorsanız ve orta yaş ve üzerindeyseniz soğuk havada yeni egzersize başlayacaksanız öncesinde doktorunuza danışmanız faydanıza olacaktır. Soğuk havalarda koroner kalp hastalarının göğüs ağrısı eşiği düşmektedir ve daha ılık havalara göre daha kolay göğüs ağrısı oluşmaktadır. Bunun nedenleri kalp damarlarındaki soğuğa bağlı büzüşme ve soğuğun vücudun enerji ihtiyacını, dolayısıyla kalbin yükünü arttırmasıdır. Eğer bilinen bir kalp hastalığınız varsa açık havada çalışırken acil durumlarda almanız gereken ilaçlarınızı (dilaltı ilaçları gibi) yanınızda bulundurmalısınız. Önemli bir nokta da kalp krizi belirtilerini öğrenip ve eğer kalp krizi geçirdiğinizden şüpheleniyorsanız vakit kaybetmeden bir sağlık kuruluyla temasa geçmelisiniz. Kışın gelmesiyle birlikte grip ve zatürre gibi üst ve alt solunum yolu hastalıklarında artış görülmektedir. Kalp hastalarında bu tür hastalıklar çok ağır seyretmekle birlikte kalp yetmezliği hastalarının yetmezliklerinin artmasına, hastaneye yatmalarına ve hatta hastanın kaybedilmesine kadar ilerleyebilmektedir. Kardiyovasküler hastalıkları olanların sonbaharda grip ve zatürre aşılarını yaptırmaları bu riskin azalmasında önemli katkıda bulunacaktır. 15 Uzm. Dr. Inci Yeşim BAYRAK Göz Hastalıkları Toplumda yüzde 10 oranında görülen bu hastalık kış mevsiminde daha sık gelişiyor ve şiddetli hale geliyor. Bunun nedeni ise kuru ve soğuk hava, rüzgâr ile hava kirliliğinin yanı sıra uzun süre geçirdiğimiz kapalı ortamlarda havalandırmanın etkisiyle gözlerdeki nem oranının azalması. Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. İnci Yeşim Bayrak, gözlerde yanma, batma, kum var hissi, kızarıklık ve görme bulanıklığına yol açması nedeniyle 16 Kış Mevsiminde Göz Sağlığınızı KORUYUN yaşam kalitesini düşüren bu hastalığın geç kalındığında görme kayıplarına kadar gidebilen ciddi sorunlara neden olabildiği uyarısında bulunuyor. Kış aylarında sık karşılaşılan göz problemleri konusunda bilgi veren Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. İnci Yeşim Bayrak, ‘’Hastalarımıza kış aylarında rahatsızlık veren hususlardan biri de göz kuruluğudur. Kışın havalar yağışlı ve karlı geçmesine rağmen nem oranı düşük olduğundan hava oldukça kurudur. Ayrıca kış boyunca yanan kaloriferler, çalışan klimalar yeterince havalandırılmayan kapalı ortamlar bu etkilerin daha da artmasına yol açar. Özellikle uzun süre bilgisayar karşısında çalışan meslek grupları kuru göz rahatsızlığı açısından risk altındadırlar. Çünkü uzun süreli konsantrasyon gerektiren durumlarda insanlardaki mevcut göz kırpma sayısı azalmakta ve gözler daha çabuk kurumaktadır. Gözlerde batma, sulanma ve kızarıklık şeklinde kendini gösteren göz kuruluğunda, hastalara önerilerimiz, çalışılan ortamın nemlendirilmesi, bilgisayar karşısında daha sık göz kırpma ve göz hekiminin önereceği gözyaşı damlalarının kullanılması şeklindedir” dedi. GÖRME KAYBI KALICI HALE DÖNÜŞEBİLİYOR Göz kuruluğu; gözlerde yanma, batma, kum var hissi, kızarıklık ve görme kaybı gibi belirtilerle gelişiyor. Bayrak, göz kuruluğu şiddetlendiğinde görme kaybının da gelişebileceğine dikkat çekerek, “Görme kaybı kuruluğa bağlı olarak gözün saydam tabakasında düzensizlik, leke oluşumu ve enfeksiyon sonucunda yara izi kalması nedeniyle oluşuyor” diyor. Dr. İnci Yeşim Bayrak göz kuruluğunun yol açtığı görme kaybının bazen kalıcı bir hale de dönüşebildiği uyarısında bulunarak sözlerine şöyle devam ediyor: “Bu nedenle göz kuruluğunun erken dönemde tedavi edilmesi çok önemli. Gözde batma, kızarıklık, kum var hissi ve görme bulanıklığı varsa, hemen bir göz hekime başvurmak gerekiyor” 2. Bol su için: Vücudumuzun yüzde 60’ını oluşturan su, göz sağlığımız için de çok önemli. Yetersiz su aldığımızda gözyaşı üretimimiz azalıyor. Gözünüzün yeterli nemlenmesi için vücudunuzdaki su oranının yeterli düzeyde olması gerekiyor. Günde en az 2 litre su içmeyi unutmayın. 3. Kapalı ortamlarda nem oranını ayarlayın: Kapalı yerlerde hava kapalı sistemle temizleniyor ve ısıtılıyor. Bu da havadaki nemin azalmasına, bunun sonucunda da göz kuruluğuna neden olabiliyor. Göz sağlığınız için nem oranını yüzde 45 civarında tutmaya özen gösterin. 4. Suni gözyaşı damlalarından faydalanın: Hekiminiz önermişse gözlerinizi suni gözyaşı damlalarıyla nemlendirin. 5. Gözlerinizi ekran başında dinlendirin: Bilgisayar kullanırken gözlerimizi normalde kırptığımızdan daha az kırpıyoruz. Öyle ki dakikada 10-15 olan kırpma sayısı, bilgisayar karşısında 5-6’ya düşüyor. Bu da göz yüzeyinden buharlaşmayı artırıyor. Buna klimalı ortam ve kuru hava eşlik ettiğinde gözde kuruma sorunu hızlanıyor. Ekran başındayken gözlerinizi saat başı 1-2 dakika kapatarak dinlendirmeniz fayda sağlayacaktır. 5 ADIMDA GÖZ KURULUĞUNDAN KORUNUN 1. Rüzgârdan korunun: Rüzgar göz yüzeyindeki gözyaşını buharlaştırarak göz kuruluğuna yol açabiliyor. Bu yüzden rüzgarlı havalarda geniş çerçeveli gözlükler kullanarak gözlerinizi korumayı ihmal etmeyin. 17 Uz. Dr. Onur Balcı Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Okulların açılmasıyla beraber havaların da soğumasıyla çocuklar soğuk algınlığı riskiyle karşı karşıya kalırlar. Soğuk algınlığı (nezle) tıbbi adıyla akut nazofarenjit, çocukluk çağının en sık görülen hastalığıdır. Genelde 38 derecenin altında seyreden ateş, burun tıkanıklığı, burun akıntısı, öksü- 18 Çocuklarda Soğuk Algınlığına DİKKAT! rük, hapşırık ile kendini gösterir. Anneler çocuklarının soğuğa maruziyeti nedeniyle yakalandıklarını düşünürler. Hâlbuki hastalığı yapan aslında soğuk hava değil virüslerdir. Bu virüsler insanların ağız ve burun mukozasını kendilerine mesken tutarlar damlacık yoluyla bulaştıklarından okul, kreş, kışla, sinema gibi insanların toplu halde bulundukları mekânlarda hızlıca hasta bireylerden diğerlerine geçebilirler. Virüsle yüklü damlacıkların solunmasının yanı sıra hasta kişinin hapşırık ve öksürüğü ile temas eden ellerin sağlıklı kişiye dokunması da hastalığın bulaşmasına sebep olabilir. Hastalık kolay bulaşabilir olduğundan kreşe, anaokuluna ve okula giden çocuklarda hızlıca yayılma eğilimindedir. Bu virüslere karşı bağışıklık gelişmediğinden ve yüzlerce çeşit virüs soğuk algınlığı yapabildiğinden kreş ve okul çocuklarının sonbahar ve kış aylarında ayda bir iki kez nezle olması normal karşılanabilir. Nezlenin kendine özgü bir tedavisi yoktur. Bir çocuk nezle olduğunda burun tıkanıklığı, burun akıntısı ve öksürük çocuğun hayat kalitesini bozacağından bu semptomların giderilmesine yardımcı olmaya çalışılmalıdır. Beraberinde ateş varsa ateş düşürücü verilmesi, burunla ilgili sıkıntının giderilmesi için dekonjestanlar kullanılmalıdır. Kısa süreli nazal kortikosteroid kullanımı yine semptomların giderilmesinde yardımcı olabilir. Uzun vadede ise serum fizyolojik ya da okyanus suları kullanılmalıdır. Antibiyotiklerin tedavide yeri yoktur. Aksine antibiyotikler normalde burun ve ağız floramızda bulunması gereken faydalı bakterileri de öldürerek yerine virüslerin geçmesine sebep olacağından nezlenin normal süresinden daha uzun sürmesine sebep olur. Nezleye boğaz ağrısı eşlik ediyorsa antiseptik spreylerin faydası olabilir. Nezlede ateşin 38 derecenin altında seyretmesi ve 48-72 saat sonunda ortadan kalkması beklenir. 72 saatten sonra başlayan ateş bir süperenfeksiyonu düşündürür ve mutlaka detaylı değerlendirmelidir. Nezle bağışıklık sisteminde bir bozukluk olmayan çocuklarda bir hafta civarında iyileşir. Tek tük öksürük iki haftaya kadar uzayabilir. Nezle 6 aydan küçük bebeklerde daha ağır seyredebilir ve enfeksiyon burun ve boğaz ile sınırlı kalmayıp akciğerleri etkileyebilir. Bu sebeple ateşi olan, öksüren bebeklerin mutlaka bir çocuk doktoruna muayene ettirilmesi gereklidir. Özellikle küçük çocukların mikroplarla yeni tanıştığı ve her yeni mikrobun ateşli hastalığa sebep olduğu unutulmamalı, çocuğun yaşının büyüdükçe hastalık sıklığının ve ciddiyetinin azalacağı akıldan çıkarılmamalıdır. Nezleden korunmanın en iyi yolu özellikle sonbahar ve kış aylarında kalabalık ortamlardan uzak durulması, ellerin sık sık yıkanması ve hasta bireylerle yakın temastan kaçınılması önerilir. Aileler nezlenin viral bir enfeksiyon olduğunun bilincinde olmalı, doktor görüşü olmadan ilaç kullanmanın çocuklara zarar verebileceğini akıldan çıkarmamalıdır. 19 Op. Dr. Aliye Ceyla ÖZBAYOĞLU Estetik, Plastik ve Rekonstrüktif Kış Mevsimi için PROFESYONEL CİLT BAKIM ÖNERİLERİ Havanın soğuduğu ve güneşin etkisini yitirdiği sonbahar ve kış aylarında cildinizdeki düzensizliklerden kurtulmak için harekete geçebilirsiniz. Bu amaçla başvurabileceğiniz tedavi seçeneklerinden bahsetmek isteriz. PRP Kendi kanınızdan özel bir teknikle hazırlanan PRP ya da diğer adıyla trombositten zengin plazma, cildinize uygun teknikle noktalar şeklinde enjeksiyon veya derma-roller ile uygulanmaktadır. Trombosit denen kan hücrelerini yoğun olarak içeren bu karışım, bu hücrelerin içersinde çok sayıda bulunan büyüme faktörleri sebebiyle, cildinizde yenilenme ve parlamaya neden olur. İnce kırışıklıkların görünümü ve renk 22 düzensizlikleri gözle görünür şekilde azalır. Üçer hafta ara ile 3 seans şeklinde uygulanan bu tedavi, gerektiğinde yıllık tek sefer tekrar dozları ile güçlendirilebilir. Peeling Derin lekeler ve pigment bozuklukları için meyve asidi ve farklı konsantrasyonlarda glikolik asit içeren peelingler ile üst deri tabakasında kontrollü soyma işlemi yapılır. Bu şekilde cilt tazelenirken cilt tonunda ve lekelerde açılma elde edilir. Lekenin derinliğine ve rengine göre üçer hafta aralar ile peeling uygulamaları tekrar edilebilir. Mezoterapi Cildin ihtiyacına göre (kuruluk, ince kırışıklıklar, pigment bozuklukları...) özel hazırlanmış olan, cildi beslemeye yönelik hyaluronik asit, antioksidan, vitamin ve benzeri maddeler içeren bu solusyonlar, ihtiyacınıza göre tek tek veya kombine bir şekilde hazırlanarak, cilt içersine iğne yoluyla ya da derma-roller uygulamaları ile yapılabilir. Bu faydalı maddelerin direkt cilde verilmesi ve bu yolla cildin uyarılması, kollojen ve elastin üretimini arttırır, cilt nemlenir ve yenilenir. Lazer uygulamaları Özellikle yüz bölgesinde ve sıklıkla burun üstü ve etrafında oluşan ince damar çatlakları, lazer yöntemi ile yakılarak kaybolmaları sağlanabilir. Kılcal damarın kalınlığına göre 2-4 seansta bu damar problemleri giderilebilmektedir. 23 Kamile Altın Sü Beslenme ve Diyet Uzmanı Kış Aylarında NASIL BESLENELİM? Evet önümüz kış. Soğuk kendini göstermeye başladı. Kış ayları hiç kuşkusuz kendine özgü hastalıkları da beraberinde getirmekte. Bu aylarda vücut direnci düşmekte, soğuk algınlığı, grip gibi hastalıklarla daha sık karşılaşmaktayız. Kış mevsimini sağlıklı geçirebilmek için bağışıklık sistemimizi güçlendirmemiz önemli. Bağışıklık sistemimizi güçlendirmemizin en etken yolu da yeterli ve dengeli beslenmekten geçiyor. Peki, kışın vücut savunmasını kuvvetlendirmek için hangi besinleri, ne miktarda tüketmemiz gerekiyor? Yeterli ve dengeli beslenerek, aktif ve güçlü bir savunma mekanizması sağlanabilir. Vücudun savunma sisteminde en etkili silahlar antioksidan özellik gösteren vitaminler. Antioksidan özellik gösteren, hücre yenilenmesi ve direncini arttıran vitaminlerden biri C vitamini. Portakal, mandalina, limon, greyfurt gibi narenciyeler, yeşilbiber, marul gibi koyu yeşil yapraklı besinler, kırmızı 24 meyve ve sebzelerde yoğun miktarda bulunan C vitaminini yeterli miktarda almak için günde 5-8 porsiyon sebze ve meyve tüketmemiz gerekiyor. Kış mevsiminde C vitamininin yanı sıra vücuttan toksinlerin (zararlı maddelerin) atılmasını, vücutta bazı enzimleri arttırıp savunma mekanizmasını güçlenmesini sağlayan diğer antioksidanlardan A vitaminini de unutmamak gerek. Kaynakları süt, peynir, balık yağı, yumurta, havuç, kabak, patates, kayısı, ıspanak gibi sarı, turuncu renkli sebze ve meyveler olan A Vitamininin de tüketimine özen gösterilmelidir. Gelelim diğer değerli bir antioksidan özellik gösteren E vitaminine. Mısır, kuru baklagiller, bitkisel sıvı yağlar, yeşil yapraklı sebzelerin içerisinde bulunan E vitamini de bir antioksidandır, vücudun bağışıklık sisteminin artmasında etkendir. Ve çinko deniz ürünleri, buğday ürünleri, susam, badem gibi yağlı tohumlarda bol miktarda bulunur. Süt ve süt ürünleri, et, deniz ürünleri, mantar gibi besinlerde bulunan selenyum da vücut savunması için gerekli bir antioksidandır. Dengeli ve yeterli bir beslenerek bu değerli kaynakları almamız mümkün. Ayrıca önemi son zamanlarda giderek artan deniz ürünleri, yağlı tohumlarda (ceviz, badem, fındık vb.) bulunan omega-3 yağ asitleri de bağışıklık sistemimiz için önemlidir. Günde 1 avuç kuruyemiş ve haftada 2-3 kez mutlaka düzenli balık tüketilmelidir. Antioksidan besinlerin düzenli tüketiminin yanında zararlı besinlerin vücuttan atılmasını sağlamak amacıyla günde 2-2.5 litre (8-10 bardak) su içmek gerekmektedir. Ayrıca basit şeker( çay şekeri ve çay şekeri içeren unlu besinler) ve aşırı yağ tüketimi vücuttaki bağışıklık sistemini olumsuz etkiler, fazla ağırlık artışına sebep olur. Gereksiz basit karbonhidrat ve yağ tüketiminden kaçınmalı; katı yağları ve etin yağlı kısımlarını tüketmemeliyiz. Düzenli ve dengeli beslenildiği zaman, bireyin özel bir hastalık durumu yoksa besinlerle günlük ihtiyacımıza yetecek kadar vitamin-mineral alırız. Doktor ve Diyetisyene danışmadan kontrolsüz vitamin-mineral tabletleri kullanılmamalıdır. Bu tabletlerin bilinçsiz kullanımı kansızlık, böbrek taş hastalıkları, baş ağrısı, saç dökülmeleri ve bulantı gibi pek çok yan etkiye yol açar. Vücut İçin Doğal Savaşçılar; tır, sindirim sistemini rahatlatır. Sülfürlü bileşiklerden allil sülfür içerir ve içeriğinde A, B vitaminleri ve C vitamini içerir. Tansiyonun düşmesinde, kan pıhtılaşmasının azaltılmasında, LDL kolesterolünün azaltılmasında, damar sertliğinin azaltılmasında, bağışıklık sisteminin güçlenmesinde etkindir. Lahana: Ispanak: İçeriğinde E,C,B1,B2 ve A vitaminleri bulunur, Potasyum, kalsiyum, demir gibi mineral içeriği zengindir. Yüksek posa içeriği vardır. Mide-barsak rahatsızlıklarının azaltılmasında, damar sertliğinin azaltılmasında etkendir. Barsak hareketlerinin arttırılması sonucunda kabızlığı azaltır. Sarımsak: İçeriğinde A,C vitaminleri, Magnezyum, demir gibi mineralleri içerir. Anemi tedavisinde, barsak hareketlerinin arttırılmasında etkindir. Havuç: A vitamininin öncü maddesi olan B-karoten içerir, güçlü bir antioksidanttır. Enginar: Yapılan araştırmalarda kan şekerini düzenlediği, üre ve kolesterol seviyesinin azalttığı görülmüştür. Maydanoz: C vitamini içeriği yüksektir, demir içerir. Ödem söktürücüdür. Böbrekleri temizler, kansere karşı vücut savunmasını arttırır. Kereviz: İçeriğinde ki fitalid kanda ki stres hormonlarının düşmesine sebep olmaktadır. B vitamini içeriği yüksektir. Romatizma hastalıklarının azaltılmasında, tansiyonun düşürülmesinde etkendir. Kolesterolü azal- A, B vitaminleri, C vitamini içeriği yüksektir. Bol posa içerir. Romatizma hastalıklarının azaltılmasında etkendir. İdrar söktürücüdür. Cildin tazelenmesinde ve kalp krizi riskinin azaltılmasında etkindir. Pırasa: Brokoli: Kalsiyum ve demir içeriği yüksektir. Lif oranı yüksektir. Kansere karşı koruyucudur. Hurma: 60-65 fruktoz, meyve şekeri içeriği olan hurma, şeker içeriği yüksek bir meyvedir, içeriğinde %2 protein vardır. İçeriğinde yüksek miktarda vitamin-mineral içerir. Sodyum, potasyum, kalsiyum, magnezyum, demir, fosfor içerisinde bulunan minerallerdir. Mineral bakımından içeriği zengindir. Ayrıca A vitamini, B1, B2, B3, B6 vitaminlerini içerir, antioksidant özelliği vardır. Enerji içeriği yüksektir. 100 gramında 225 kcal vardır. Kan şekerini hızla yükselttiği için şeker hastalarının tüketimi konusunda dikkat etmesi önerilir. Turunçgiller, kivi, yeşilbiber, domates, maydanoz, tere, roka, kuşburnu: Antioksidan bir vitamin olan C vitamini açısından zengin besinlerdir bu dönemde alımları artırılmalıdır. Kayısı, portakal, havuç, maydanoz, ıspanak bir diğer antioksidan olan A vitamini bakımından zengindir. Kayısı kurusu kolay taşınabilir bir meyvedir ve ara öğün için iyi bir seçenektir. Yeşil yapraklı sebzeler: E ve C vitamini açısından zengin kaynaklardır. Süt, yoğurt, kefir bağışıklık sistemini güçlendirir: Süt grubu A vitamini açısından zengindir. Bunun yanında prebiyotik ve probiyotik içeriği zengin yoğurt ve kefir gastrointestinal florayı güçlendirerek enfeksiyon oluşumunu engeller. Bitki çayları: Enfeksiyonlara karşı direnci artırır. Zencefil, Ihlamur, kuşburnu, limonlu yeşil çay, ahududu çaylarının antioksidan etkisinden yararlanarak bağışıklığınızı güçlendirebilirsiniz. 25 Op. Dr. Caner TORUNLAR Kulak, Burun, Boğaz Özel Yalova Hastanesi Kulak, Burun, Boğaz Uzmanı Op. Dr. Caner Torunlar, kış mevsiminin gelmesiyle birlikte orta kulak iltihaplarına dikkat çekti. Bademcik ve geniz eti hakkında da bilgiler verdi. Özel Yalova Hastanesi Kulak, Burun, Boğaz Uzmanı Op. Dr. Caner Torunlar, ‘Kulağın kulak zarından sonra gelen kısmı orta kulak olarak adlandırılır. Orta kulakta yer alan çekiç, örs ve üzengi yardımıyla ses iletimi sağlanır. Orta kulağın geniz boşluğuna açılan bir kanalı vardır ve bu 28 Kış Aylarında Orta Kulak İltihabına Dikkat!!! kanal östaki borusu adını alır. Östaki borusunun görevi orta kulağa hava geçişini sağlayarak kulağın basıncını dengelemektir. Orta kulak iltihabı çocuklarda sıklıkla karşılaşılan bir hastalıktır bu hastalığa bakteriler neden olur.’ Dedi. Orta kulak iltihabının çocuklarda fazla görülmesinin nedeni ise çocukların östaki borularının kısa olmasıdır. Östaki borusu kısa olduğu için bakteriler kolaylıkla orta kulağa geçer. Bu sebeple de çocuklarda sık tekrarlayan bir hastalıktır. Belirtileri 1) Ağrı (çocuklarda daha belirgin) 2) İşitme kaybı 3) Ateş 4) Kulakta dolgunluk hissi 5) Bebeklerde huzursuzluk Ağrı basınç artışına bağlı olarak değişir. Eğilince basınç artar oturunca basınç düzelir. Bazı durumlarda basınç fazlalığı nedeni ile kulak zarı delinebilir. Kulak zarı delinmişse kanlı veya yeşilimsi sıvı akışı olur. Tanısı Otoskopla kulak muayenesinin ardından belirtiler doğrultusunda orta kulak iltihabının hangi tipi olduğu belirlenebilir. Eğer kulak zarı şişmiş ve kızarık bir durumdaysa bakteri birikimi olduğu söylenebilir. Eğer kulak zarı içe doğru çökük ise bu iltihaplanmaya bakteriler neden olmamıştır. Bu durum bize östaki borusunun kapandığını gösteren bir belirtidir. Yaşanan durum kronik iltihaplanma ile alakalı ise birtakım başka yöntemler gerekir. İşitme testi ve işitme kaybının tespit edilmesi bu detaylı araştırmaya örnektir. Orta kulakta basınç artışı mevcutsa bu durumda da basınç ölçümü yapılmalıdır. Hastanın ameliyat edilmesi gerekebilir ve bilgisayarlı tomografi ve film çekimi sonucunda bu işleme karar verilebilir. Tedavisi Akut iltihaplanma tedavi edilecekse kulakta iltihaba neden olan bakterileri yok etmeye yarayacak penisilin türü ilaçlar kullanılır. İlaçların kullanımına 2 hafta devam edilir. Yeterli tedavi yapılmışsa akut iltihaplanma herhangi bir soruna neden olmaz. Seröz iltihapta(orta kulakta basınç artışı) ilaç tedavisi kullanılır ve ilaç tedavisi başarılı olmazsa basınç azaltma işlemi uygulanır. Bunun için küçük bir operasyon yapılır ve kulaktaki sıvı boşaltılır. Alerjik bir iltihaplanma varsa bazı yiyeceklerin yasaklanması gerekebilir. Bu noktada tedavi aksatılmamalıdır. Çünkü bu gibi durumlarda kulaktaki kemiklerin erimesine veya işitme kaybına neden olabile- cek ciddi sorunlar oluşabilir. Kronik kulak iltihaplanması ameliyat gerektiren bir durumdur. İltihap diğer organlara yayılabilir veya kulak kemiklerinin erimesine neden olabilir diye müdahale gerektirir. İşitme kaybına neden olabilir veya menenjit oluşturabilir. Orta kulak ameliyatı kulak zarının çizilmesi veya kulağa tüp takılması yoluyla yapılan bir ameliyattır. Kulak zarına kesik atılır böylece kulak içinde biriken sıvı boşaltılır. Kulakta biriken sıvı çok yapışkan halde ise tamamen boşaltılamaz. Bu durumda kulak zarına tüp takılır. Bu tüp kulak zarına hava geçmesini sağlama amacıyla kullanılan bir tüptür. Eğer ameliyat yapılmaz ise işitme kaybı artar. İşitme kaybı az ise kulakta çok fazla sıvı birikimi yoksa acil bir ameliyat durumu yoktur. Ama akıntı fazla ve işitme kaybı gittikçe artan bir pozisyonda ise acilen ameliyat gerçekleştirilmelidir. Bademcikler, boğazımızda iki tarafta bulu- nan ve bağışıklık sistemi ile ilgili olan yapılardır. Ağız yoluyla vücudumuza girmeye çalışan mikroplara karşı yardımcı bağışıklık sistemi hücreleri ile beraber antikorlar üretir. Geniz eti, burun ile boğaz arasına yerleşmiş bir dokudur. Geniz etini bademcikler gibi hastanın boğazına bakmakla göremeyiz. Görevi, burundan giren bakteri ve virüs yakalamak ve onlara karşı savaşmada yardımcı maddeler olan antikorları üretmektir. Hastaların bademcik ve geniz etinin bu büyümesine bağlı şikâyetleri oluşur. Bazen hastalarda ileri derecede solunum sıkıntısı yapacak kadar büyüme olabilir. Bademcikler alerji, iltihap ve fizyolojik nedenlerden dolayı büyüme gösterebilir. Geniz eti ise doğumla beraber hızla büyür ve 3-7 yaşlar arasında maksimum boyuta ulaşır ve ergenlikle beraber hızla küçülür. Geniz eti nezle, grip, kızamık, kabakulak ve diğer viral solunum enfeksiyonlarında iltihaplanarak büyür. 29 a ın r la a m n la a r a Y k a y Ka D i k k at ! ! ! Kayak sporu kış mevsimi boyunca ve hafta sonlarında en çok yapılan spor dalı haline gelmiştir. Son yirmi yılda ülkemizde kayak sporuna ilgi çok artmıştır. Bu ilgi artışı, kayak sporu araçlarının yurda çok getirilmesi ve yapılması, iklim ve doğa koşullarının uygun olması, her yıl artan bugün sayısı 14’ü bulan kayak merkezlerinin kurulması nedeniyle olmuştur Kış sporları sportif aktivitelerin en keyiflilerinden olsa gerek. Bir tarafta doğanın bembeyaz görünümünün verdiği keyif, temiz hava; diğer taraftan hız ve heyecanın doruğa taşıdığı adrenalin düzeyi. Kış sporları çoğumuzun senede 1-2 defa en fazla 1-2 hafta yaptığı türden bir spor. Hani uzun süre bisiklete binmez de sonradan binince önce bir bocalarsınız ya. Onun gibi her seferinde bir acemilikle başlanır. Ayrıca doğası gereği hız ve ayakların yere sağlam basmaması söz konusu. Hal böyle olunca yaralanmalar da çok oluyor. Yapılan spora göre yaralan- 30 malar değişiyor. Bizde en çok kayak yapılıyor. Onu snow board takip ediyor. Kayak yaralanmalarının yarıya yakını diz yaralanmalarıdır. Çünkü diz hem kayarken hem de düşerken aşırı dönmelere ve açılanmalara maruz kalır. En sık da ön çapraz bağ ve iç yan bağ yırtığı ve iç menisküs yırtığı gözlenir. Üst tarafta ise kayak sopalarına bağlı el başparmak yaralanmaları, köprücük kemiği kırıkları ve omuz çevresi çıkıkları gözlenir. Snow board’da ise saha çok üst taraf yaralanmaları en çok da el bileklerinin geriye doğru gerilerek düşmelere bağlı el bileği kırıkları gözlenir. Bir de çarpışmalara bağlı yaralanmalar var ki bunlar maalesef genellikle yüksek enerjili yaralanmalar oluyor ve tüm kemiklerde kırıklar gözlenebiliyor. Özellikle de uyluk kemiği gibi uzun kemik kırıkları, boyun kırıkları, kafa içi yaralanmalar gözlenebiliyor. Uygun ekipman seçimi çok önemli. Doğru boyda kayak seçimi, kayak ayakkabılarının doğru sıkılıkta bağlanması, ders almadan ve yeterli tecrübe kazanmadan kayılmaması çok önemli. Bu nedenle kaymaya başlayanlar ve mutlaka profesyonel destek almalılar. Ayrıca doğru pist seçimi de önemli. Herkes tecrübesine uygun pistte kaymalı. Yeterli kar olduğundan ve pistin düzeltilerek hazırlanmış olduğundan emin olunmalı. Kış sporu yaralanmalarında soğuğun etkisi ile çok ağrı duyulmaz ve sıklıkla yaralanma önemsenmez. Günün sonunda ağrı belirginleşir. Bu nedenle yaralanma şüphesinde kaymaya devam etmemeli bir süre dinlenmeli, ağrımaya başlıyorsa mutlaka bir sağlık kuruluşuna ulaşılmalı. Ayrıca mutlaka yaralanma bölgesine doğrudan cilde olmamak üzere soğuk yani kar uygulanmalı. Eğer kırık varsa da kaymaya devam etmemeli ve yardım istemeli. Yaralı uygun bir şekilde sağlık merkezine ulaştırılmalı. Komplex kar sporları yaralanmaları (Bağ ve menisküs yırtıkları, kırıklar ve kırıklı çıkıklar) ile ilgili tüm teşhis ve tedavi yöntemleri (Artroskopik cerrahiler ve kapalı kırık cerrahileri spor yaralanmalarında tecrübeli Ortopedi kliniğimizce hızlıca ve düzgünce yürütülmektedir. 31 e d n i m i s v e M ş ı K a n u ğ u l u r C i l t Ku D i k k at ! Kışın soğuk ve kuru havanın etkisiyle cilt kuruluğu problemleri çok daha fazla olur. Cilt kuruluğunu şikayeti olanlar her banyodan sonra mutlaka nemlendirici kullanmalıdır. Özellikle her banyo esnasında kese ve lif atılması cilt kuruluğuna neden olur/ Sabun ve kozmetik ürünlerin yoğun kullanımı da cilt kuruluğunu artıran faktörlerdendir. Peki cilt kuruluğu neden olur? İlk olarak cilt kuruluğuna doğumsal nedenler etki edebilir. Bu tür kişilerin özellikle doğumdan sonra bacaklarında pullanmalar meydana gelir. Ergenlik çağına kadar deride kuruluk ve pullanmalar görülebilir. Hastalık doktorların önerdiği nemlendiricilerle geçer. Bu sayede hastalık kontrol altına alınabilir. 2. bir nedense yaşlılığa bağlı faktörlerdir. Yaşın artmasıyla beraber cildin su oranı azalmaktadır. Yağ salgılanması da azaldığı için ciltte kurumalar meydana gelir. Yaşlılığın getirdiği deri kaşıntıları meydana gelebilir. 3. nedense egzama, saman nezlesi gibi alerjik sorunu olan kişilerde cilt kuruluğu görülebilir. Bu kişilerin cildi yeterli oranda yağ üretemediği için ciltlerinde kuruluk meydana gelir. Başka bir neden de ilaç tüketimidir. Kolestrol ve tansiyon ilaçlarının tüketimi de cilt kuruluğuna neden olabilir. Sabun, kozmetik ürünlerin kullanımı cilt kuruluğunu artıran nedenlerdir. 34 Cilt kuruluğu tedavi edilmezse enfeksiyon ve egzama gibi hastalıklar ortaya çıkabilir. Cilt kuruluğu nasıl anlaşılır, belirtileri nelerdir? Deri kuruluğunun ilk belirtisi, deride donuk gri beyaz bir renktir. Kuruluk arttıkça, renk değişikliğine ek olarak ciltte gerilme hissi, pul pul soyulmalar, kepeklenme, deri yüzeyinde pürüzlenme, çatlaklar, yarıklanmalar oluşur. Kaşıntı, kuru derinin neden olduğu diğer bir şikâyettir. Cilt kuruluğunu önlemek için neler yapmalı? Soğukta eldiven takın: Özellikle sonbahar ve kış aylarında, düşük nem oranına bağlı olarak deri kuruluğu daha sık görülür. Kısa duş alın: Banyo ve duş süresi kısa tutulmalı ve duştan çıktıktan sonra cilt tipine uygun nemlendiriciler kullanılmalıdır. Yağlı sabun kullanın: Sabunlar deriyi kuruttuğundan, pH’ı 5.5 olan sabunsuz temizleyiciler veya yağ ve gliserin oranı yüksek sabunlar kullanılmalıdır. Kimyasallardan korunun: Deterjan, aseton ve kimyasallarla sık temastan kaçının. Çok dar giyinmeyin: Çok dar giysiler, sürtünmeye bağlı olarak deride kuruluk ve hassasiyete neden olabileceğinden, kıyafet seçimine dikkat edilmelidir. Ofisi nemlendirin: Özellikle ofis ortamında çalışanlar, klimanın neden olduğu düşük neme bağlı cilt kuruluğundan şikayet edebilirler. Odanın nem oranının düşük olmamasına dikkat edilmelidir. Banyoda çok sıcak su kullanmayın ve banyo süresinin 10 dakikayı aşmamasına dikkat edin. Banyodan sonra cilt tipinize uygun yüzünüz ve vücudunuz için nemlendirici krem ve losyonları kullanmayı ihmal etmeyin. Gün içerisinde defalarca yıkamak zorunda kaldığınız ellerinizi, her yıkamadan sonra nemlendirin. Çocuklarda sık karşılaşılan yanlış el yıkama alışkanlıklarını düzeltin. El yıkama, 15-20 saniyeyi aşmamalı, eller iyi durulanmalı ve mutlaka kurulanmalıdır. Çocuğunuza el kremi uygulamakta zorlanıyorsanız veya gün boyu okuldaki çocuğunuza nemlendirici uygulama şansınız yoksa yatarken yoğun yağlı el kremlerini sürebilirsiniz. Cildin uygun şekilde nemlendirilmesi egzama oluşumunu ve sedef tekrarlamalarını azaltacağını unutmayın. 35 Op. Dr. Salih Işık Dilek Beyin ve Sinir Cerrahisi Geçmeyen Baş Ağrısı BEYIN TÜMÖRÜ Habercisi Olabilir! Beyin tümörü kafatası içinde meydana gelen, beyne baskı yapan ölümcül bir hastalıktır. Bu nedenle erken teşhisi çok önemlidir. Beyin tümörü baş ağrısı, bulantı, kusma, halsizlik, bulanık görme gibi belirtiler gösterebilir. Her yaşta görülebilen bir hastalıktır. Özel Yalova Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Salih Işık Dilek, “Beyin tümörleri ve tedavi yöntemleri” hakkında bilgi verdi. Tümör, insan vücudunda olmaması gereken yerde oluşan bir doku ya da herhangi bir dokunun olması gereken yerde kontrolsüz büyümesidir. Bu bakışla insan vücudunda aslında çok korkmadığımız bir yağ bezesi de tümör kavramı içindedir. Sonuç olarak her tümör öldürücü değildir. Sadece beyin dokusunun bir istisnası 36 vardır. Beyin kafatası içinde kapalı bir odada yer aldığından iyi huylu tümörler de, baskı sonucu öldürücü olabilirler. Bu sebeple beyin tümörü demek ölüm demek değildir; ancak doğru müdahale ve doğru zamanla… Bulundukları bölgeye ve baskı altında tuttukları beyin alanına göre belirtiler verirler. Ancak kafa içinde yer kaplayan lezyonlar bütün vakalarda olduğu gibi öncelikle kafa içi basıncın artmasına bağlı belirtileri gösterirler. Tümör düzensiz bir şekilde büyümeye devam eder ve genişleme, büyüme imkanı olmayan kafatası içerisinde normal beyin üzerine baskı yapmaya başlar. Beyin baskı altında normal görüntüsünü kaybeder ve işlevlerini yerine getiremez. Beynin her iki yarım küresi kafatası içine simetrik olarak yerleşmiştir. Her iki tarafta düzenli sınırlarla ayrılmıştır. Bu normal yapıya giren herhangi bir yer kaplayan oluşum, simetrik yapıyı bozacak ve beyin üzerine baskı yapacaktır. Beyin tümörleri yeni doğan çocuklar dâhil her yaşta görülebilir; kadınlarda ve erkeklerde görülme oranı da tümör cinsine göre değişir. Erken Teşhis Önemli Kesin teşhis için, kafa içini ve beyini görüntülemek amacıyla beyin tomografisi veya MR tetkiki gerekir, kimi zaman göz dibine bakılır. Beyin tümörlerini ana hatları ile ikiye ayırmak mümkündür. İyi Huylu Tümörler (beyin hücresi kaynaklı olmayan ): Yavaş üreme hızına sahiptirler. Ayrıca beyin dokusundan kolaylıkla ayrılabilirler ve tümü veya tümüne yakın kısmı çıkarılabilir. Bu nedenle ameliyat sonrası sonuçları çok iyidir. Tek bir operasyon ile hayatın sonuna kadar kür şansı vardır. Kötü Huylu Tümörler (beyin hücresinin kendi tümörleri ): Çok hızlı ürerler. Bu nedenle ameliyatla tamamen alınamazlar. Aslında tümörleşen doku beynin fonksiyonlarını gerçekleştiren kendi dokusudur. Bu sebeple aslında cerrahi olarak çıkarılan her doku fonksiyon kaybıdır. Ameliyat sonrası belli bir zaman süresi içinde tekrar büyüyerek beyine baskı yapmaya devam ederler. Kötü huylu tümörlere vücudun başka bir bölgesinden beyin dokusuna yayılmış metastatik tümörlerde girer. Kötü Huylu Tümörler İçin Müdahale Şart Beyin tümörlerinin tedavisi sıklıkla cerrahidir. Cerrahi tedavi sonrası kimi zaman kemoterapi kimi zaman radyoterapi bazen her ikisi ile kombine tedavi yapılır. Beyin tümörlerinde uzman ekiplerin gerçekleştirdiği ameliyatlar ile son derece başarılı sonuçlar alınabilmektedir. Baş ağrısı, kusma, bulantıya dikkat Aşağıdaki belirtiler görüldüğünde kafa içi basıncının artmasından şüphelenilir: 1-Baş ağrısı 2-Apati (hareket ve mimiklerde yavaşlama) 3-Bulantı, kusma 4-Epilepsi nöbetleri 5-Beyinde yerleştiği yere göre vucudun bazı bölgelerinde güçsüzlük belirtileri 6-Kişilik bozuklukları, bazı yeteneklerde (hesap yapma yazı yazma gibi) bozulma. UZMAN NÖROLOJI VE BEYIN CERRAHISI KADROSU ILE GELIŞMIŞ GÖRÜNTÜLEME YÖNTEMLERIYLE ERKEN TEŞHIS IÇIN SIZLERI BEKLIYORUZ. 37 Op. Dr. Feridun IRMAK Kulak - Burun - Boğaz BETA ENFEKSİYONUNA Dikkat!!! Özel Yalova Hastanesi Kulak, Burun, Boğaz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Feridun Irmak, beta enfeksiyonu teşhis ve tedavisi hakkında açıklamalarda bulundu. Özel Yalova Hastanesi Kulak, Burun, Boğaz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Feridun Irmak, ‘Beta enfeksiyonu olarak bilinen hastalık A Grubu Beta Hemolitik Streptokok denilen bakterilerin yol açtığı bulaşıcı mikrobik bir hastalıktır. Bu bakteri, laboratuvarda mikroskop altında zincir şeklinde dizili olarak görünür. Beta mikrobu özellikle kış aylarında kapalı alanlarda bir arada yaşayan, çalışan kişilerde, 5-15 yaş arası öğrencilerde farenjit ve tonsillit denilen boğaz bademcik iltihaplanmalarına sebep olur. ’ dedi. Sözlerine devam eden Dr. Irmak, ‘Hijyenik olarak hazırlanmamış dondurma gibi soğuk süt ürünleri ve diğer hijyenik olmayan soğuk içecekler enfeksiyon kaynağı olabilir. Boğaz iltihabı durumlarının yaklaşık % 10 u Beta mikrobu ile gerçekleşir. Beta mikrobu boğaz enfeksiyonundan bağımsız olarak sinüzit, orta kulak iltihabı, deri yumuşak 38 doku iltihabı, kemik iltihabı (osteomiyelit), menenjit, rahim iltihabı (endometrit) ve zatürreye de sebep olabilir. ‘ dedi. Okul çağındaki çocukların yaklaşık %10 unda hastalık belirtileri ortaya çıkmadan taşıyıcılık durumu söz konusudur. Taşıyıcılar kendileri boğaz iltihabı yaşamasa bile bulaştırıcı olabilirler. Mikroplar insandan insana öksürük, aksırık ve benzeri solunum yolu ifrazatlarının havada asılı kalabilen damlacıkları ile bulaşır. Hastalığın belirti ve bulguları Hastalığın ilk belirtileri boğaz ağrısı ve ateştir. 1-2 gün içerisinde yutkunma güçlüğü ve beslenme bozukluğu başlar. Ateş genelde ilk gün başlar ve 380 C derecenin üzerindedir. Hastada boğaz ağrısı ile birlikte özellikle çocuk hastalarda karın ağrısı, bulantı ve kusma gözlenebilir. Ağız içine bakılınca bademcik ve boğaz üzerinde beyaz lekelenmeler, şişlik ve kızarıklık bazı durumlarda da difteride olduğu gibi bademciğin üzerini kaplayan beyaz-gri bir zar tabakası görülebilir. Bununla birlikte hastanın boynunda ve çene altında ele gelen lenfadenopati deni- len büyümüş lenf bezeleri hissedilebilir. Beta enfeksiyonu teşhisi nasıl konulur? Hastalığın tanısı şikâyetler, muayene bulguları, kan testleri boğaz kültürü ile konulur. Boğaz kültürü hastanın boğazından salgı örneği alıp bu örneği bakterilerin üreyebileceği bir ortamda(besi yeri) çoğaltarak şüphelenilen mikrobun üreyip üremediğine bakılmasıdır. Boğaz kültürü yapılırken mikrobun hangi antibiyotiklere dayanıklı(dirençli) hangilerine dayanıksız(duyarlı) olduğu da incelenebilir. Boğaz kültürü özellikle taşıyıcılığın araştırılmasında önemlidir. Boğaz kültürü, uygulanabilen merkezlerde yeni gelişen enfeksiyonun türünün belirlenmesinde etkin bir yöntemdir. Boğaz kültürü yapılmasa bile klinik muayene ve vücuttaki iltihabın bakteriyel (antibiyotiklere yanıt veren) olup olmadığı hakkında fikir veren kan testleri ile tanı konularak antibiyotik tedavisi başlanabilir. Mikrobun kesin tanısı için boğaz kültürü altın standart olsa da tedaviye başlayabilmek için olmazsa olmaz bir yöntem değildir. Beta enfeksiyonu tedavisi nasıldır? Destek tedavisi olarak odanın nemlendirilmesi, bol sıvı tüketilmesi, sulu yumuşak gıda tüketilmesi ve istirahat önerilmektedir. Tanısı konulmuş hastalara ağızdan veya enjeksiyon şeklinde antibiyotik tedavisi ve ağrı kesici ateş düşürücü ilaçlar başlanacaktır. Antibiyotik tedavisi hasta iyileşmiş görünse bile 7-10 güne tamamlanmalıdır. Bademcik boğaz bölgesinde apse gelişmesi durumunda apsenin boşaltılması da gerekebilir. kabul edilir. Bu hastalara tekrarlayan bademcik iltihabının risklerini ortadan kaldırmak, büyümüş bademciklere bağlı gelişen solunum sıkıntısını ortadan kaldırmak, tekrarlayan iltihaplara bağlı okuldan geri kalma, iş gücü kaybı, tedaviye ayrılan masraflar gibi ekonomik kayıpları azaltmak, sık ilaç kullanımını önlemek ve hayat kalitesini arttırmak gibi amaçlarla bademcik ameliyatı uygulanabilir. Hastalığın yol açabileceği durumlar (komplikasyonlar) Enfeksiyonun önlenmesinde kesinleşmiş bir yöntem olmamakla birlikte boğaz enfeksiyonu olan bireylerden uzak durarak mikrop içeren damlacıklara maruziyet azaltılabilir. Hijyenik koşullarda hazırlanmış dondurma benzeri ürünlerin boğaz enfeksiyonu riskini arttırmadığı gösteren çalışmalar mevcuttur. Boğaz hastalığı günler içerisinde sinüzit, orta kulak iltihabı, zatürre hastalıklarına sebep olabilir. Bu durumlar bademcik enfeksiyonunun devamı olarak veya boğaz iltihabı olmadan da ortaya çıkabilirler. Bazı hastalarda boğaz enfeksiyonunun 2. gününden sonra mikrobun salgılayabildiği toksinler neticesinde kırmızı deri döküntüleri ile seyreden bir tablo gelişebilir. Bu duruma Kızıl Hastalığı denir. Bu durum 1 hafta kadar sürebilir. Başka sebeplerle açıklanamayan bir yılda 7 den fazla, ardışık 2 yılda yıllık 5 ten fazla, ardışık 3 yılda yıllık 3 ten fazla kere boğaz bademcik iltihabı geçiren hastalar “tekrarlayan bademcik iltihabı” hastası olarak Beta enfeksiyonu geçiren hastaların bir kısmında hastalığın geçmesinden 2-12 hafta sonra ateşli eklem romatizması ve kalp iltihabını içeren Akut Romatizmal Ateş(ARA) denilen ve hastayı uzun yıllar boyunca etki- Korunma ve tekrarlayan enfeksiyonların tedavisi nedir? leyen bir durum gelişebilir. Yine hastaların bir kısmında hastalık iyileştikten 2-12 hafta içerisinde gelişen ciddi, kalıcı olabilen böbrek iltihabı durumu gelişebilir. Halk arasında boğaz iltihabı kalbine vurmuş, eklemlerine vurmuş, böbreklerini çürütmüş denen durumlar bu komplikasyonlardır ve ciddi sağlık sorunlarıdırlar. Dikkat edilmesi gereken hususlar Boğaz enfeksiyonu geçiren hastada tedavi başlanmış dahi olsa, deri döküntüsü, kulak ağrısı, koyu veya kanlı burun akıntısı, öksürük balgam, nefes darlığı, bulantı kusma, havale geçirme (nöbet), uykuya meyil, baş ense ağrısı, beslenememe, ses konuşma değişiklikleri gibi durumların gelişmesi halinde vakit geçirmeden tekrar sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır. Hastalık geçtikten sonraki 2-12 hafta içerisinde gelişebilecek, eklemlerde şişlik-ağrı, yürüme güçlüğü, bulantı kusma, halsizlik, idrara çıkamama, kanlı idrar yapma, aşırı halsizlik, çarpıntı, bayılma, göğüs ağrısı gibi durumlarda da yine vakit kaybetmeden bir sağlık kuruluşuna başvurulmalı ve hastanın yakın geçmişte boğaz iltihabı geçirdiği bilgisi sağlık çalışanına bildirilmelidir. 39 Op. Dr. Fatih Kalalı Ortopedi ve Travmatoloji KIKIRDAK NAKLİ MOZAİKPLASTİ Özel Yalova Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Fatih Kalalı, günümüzde birçok durumda cerrahi yöntemle mükemmel olarak giderilmekte olan kıkırdak hasarları ve tedavi yöntemleri hakkında bilgiler verdi. Özel Yalova Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Fatih Kalalı, ‘ Kıkırdak hasarları günümüzde birçok durumda cerrahi yöntemle mükemmel olarak giderilmektedir. Hangi durumda hangi metodun uygulanacağını tecrübeli bir doktorun karar vermesi gerekmektedir. Eklem yıkanması sırasında uygulanacak eklemin pürüzünü giderme işlemi küçük çaplı hasarlarda yardımcı olabilir. Hasarı 2cm²’ye kadar olan durumlarda mikro kırık tekniği uygulanır. Eğer kemik de hasar gördüyse, 3 cm²’lik hasarlarda mozaik plasti mantıklı olur ki, 10cm²’ye kadar olan hasarlarda da kıkırdak hücre nakli (osteokondral transplantasyon) seçenek olarak sunulur.’ dedi. 40 Memnun edici bir başarıya ulaşabilmek için bazı durumlarda ekleme yapılan müdahale bacak eksenini düzeltecek bir ameliyatla veya çapraz bağların veya menisküsün yenilenmesi ile kombine edilir. Bu sayede eklemdeki tek taraflı baskılar genelde azaltılabilmekte ve kıkırdak dejenerasyonunun (hasarının) nüksetmesi engellenebilmektedir. Eklem içinde kıkırdak - kemik kopması (osteokondritis) tedavisi Dr. Kalalı, ‘Sebebi hala bilinmeyen ve özellikle gelişmekte olan gençlerde görülen bir eklem hastalığı olan osteochondrosis dissecans(eklem hastalığında) hastalığın derecesine bağlı olarak kıkırdak ve onun hemen altında bulunan kemikten kopan küçük parçacıklar (eklem faresi) eklem aralığına kaçar. Bu hastalıkla çoğunlukla diz eklemi ve kısmen de ayak bileği eklemi ve dirsekte karşılaşılır.’dedi. Mikrobun kesin tanısı için boğaz kültürü altın standart olsa da tedaviye başlayabilmek için olmazsa olmaz bir yöntem değildir. Mozaikplasti endikasyonları Hangody tarafından tanımlanan bu teknikte amaç, canlı osteokondral silindirlerin, eklemin yük taşımayan bölgesinden alınıp, yük taşıyan bölgesine yerleştirilmesidir. Tekniğin asıl endikasyonu, 40 yaşın altındaki olgularda, 1-4 cm2 arasındaki fokal, travmatik, 10 mm’den derin olmayan kıkırdak defektleridir. Bunun yanında, osteokondritis dissekans ,osteonekroz ve lokalize dejneratif lezyonlarda da kullanımı bildirilmiştir. Kıkırdak lezyonuna eşlik eden instabilite ve dizilim bozukluğu varsa önceden ya da aynı seansta tedavi edilmelidir. Kesin kontra endikasyonlar olarak, romatoid artrit, yaygın osteoartrit, tümör veya enfeksiyon varlığı, 8 cm2 den büyük lezyon, 10 mm’ den derin lezyon, 50+ yaş, uyumsuz hasta ve yetersiz donör saha sayılabilir. 40-50 yaş arası hastalarda, hafif osteoartritik değişikliklerin varlığında ve 4-8 cm2 arası lezyonlarda yöntemin kullanımı hala tartışmalıdır. Mozaikplasti tekniği Mozaikplasti için özel geliştirilmiş olan silindirik kesiciler ve çakıcılar gereklidir. Üçten fazla greft kullanılacaksa eklem konturunun sağlanması zor olacağı için açık teknikler tercih edilirken, daha küçük defektlerde artroskopik teknikler uygulanabilir. Benzer şekilde, patellar, tibial ve posterior femoral kondiler lezyonlarda açık teknik tercih edilmelidir. Önce kıkırdak defekti sağlam kenara kadar temizlenir ve tabanı tazelenir. Oyucular ile izler yapılarak ihtiyaç olan greftlerin çapı ve sayısı belirlenir. Çeşitli enstrümantasyon sistemleri ile 2.7- 8.5 mm arası çapta greftler alınabilir ancak ideal çap 4.5-6mm arasıdır. Ne kadar yakın yerleştirilirse yerleştirilsin, defektin en fazla % 80’i greftlerle kaplanabilir. Aradaki bölge fibrokartilaj ile iyileşecektir. 15-20 mm ve osteokondritis dissekansta 20 mm olmalıdır. Bütün greftler alındıktan sonra alıcı sahanın son hazırlığı yapılır. Aralarında 2mm duvar kalacak şekilde ve greftlerin boyuna uygun derinlikte tüneller açılır. Tünellerin subkondral kemiğe dik ve spongioz kemiğin ezilme payı göz önüne alınarak greftlerden yaklaşık 1 mm kısa olmaları gerekir. Önce periferden başlanarak, çevre kıkırdakla aynı yüzey hizasında olacak şekilde greftler tünellere sıkıştırılarak çakılır. En iyi sonuçlar, greftler sağlam kıkırdak ile aynı hizadayken elde edilir. Yüzeyin 1 mm altında kalan greftler remodelling ile düzelirken, 2 mm’den derin greftler dejenere olur. Buna karşın, çevre kıkırdaktan daha yüksek greftlerde artmış basınç nedeniyle dejenerasyon ve inkorporasyon bozukluğu ortaya. Greftlerin primer stabilitesi tünelde sıkışma ile sağlanır. Donör saha olarak lateral troklea ve interkondiler çentik tercih edilir. Daha fazla greft gerektiğinde medial troklea, karşı diz ve proksimal tibio-fibuler eklem kullanılabilir. Greftler, genellikle kıkırdak yüzeyine dik olarak alınır, ancak kontur vermek için oblik alınabilir. Greftlerin uzunluğu kondral lezyonlarda 10-15 mm, osteokondral lezyonda İyileşme 8-12 hafta içinde subkondral kemiğe inkorporasyon ile tamamlanır. Sağlam kıkırdak ile greftler arasında her zaman bir fibröz yarık vardır, yan yana kıkırdak birleşmesi olmaz. Kıkırdak hücrelerin canlılığı % 85-90 arasında korunur. Donör saha fibröz kıkırdak ile dolarak iyileşir. Rehabilitasyon Hemen sürekli pasif harekete başlanır, 3-4 hafta yük verilmez sonrasında 6-8 hafta parsiyel yük verilir. Bu süre içinde quadriceps güçlendirme ve effüzyon kontrolü için fizik tedavi yöntemleri uygulanır. Büyük lezyonlarda aylar süren effüzyonlar olabilir. Klinik Sonuçlar Mozaik plasti oldukça yeni sayılabilecek bir yöntemdir ve osteokondral otogreft transplantasyonu olarak da adlandırılır. Bu yöntem 3 cm’e kadar olan hasarlarda uygulanır ve uygulanan hastalarda başarı oranı %70 -90’dır. Bu teknik özellikle diz ve ayak bileği ekleminde kullanılabilir. Bu yöntemde daha az baskı uygulanan eklem bölgelerinden silindir şeklinde kıkırdak ve hemen altındaki kemik alınarak hasarlı bölgeye dikilir. Mozaik plasti ve diğer kıkırdak doku hasarı ameliyatları Dr. Fatih Kalalı tarafından hastanemizde güncel yöntemlerle tedavi edilmektedir. (Mozaikplasti ve PRP ile) 41 Uzm. Dr.FatmaYILDIRIM Nöroloji Özel Yalova Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Fatma Yıldırım, düzenli yapılan egzersizin epilepsi nöbetlerini arttırmadığını belirterek, epilepsi ve sportif aktiviteler ile ilgili açıklamalarda bulundu. Özel Yalova Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Fatma Yıldırım, ‘Epilepsi, görülme sıklığı kabaca %1 olduğu bilinen, bu haliyle hem sık görülmesi hem de her yaş grubunda ortaya çıkabilmesiyle oldukça çok sayıda hasta ve yakınlarını etkileyen ve bu nedenle çok önemli medikal ve sosyal sorunlarla karşılaşılan bir durumdur. Genel olarak toplum içinde epilepsi tanısı alan hastalar sosyal etkinliklerden uzaklaştırılmakta ve 42 EPİLEPSİ ve SPOR fiziksel aktiviteleri de aile, sağlık görevlileri ve spor eğitmenlerinin yetersiz bilgileri nedeniyle nöbet geçireceği endişesiyle engellenmektedir. Oysaki birçok çalışma egzersizlerin nöbetleri artırmadığını, epilepsi hastalarında görülen çoğu hasarlanmaların küçük çapta ve çoğunlukla da epileptojenik olaylarla ilişkili olduğunu göstermektedir.’ dedi. Düzenli yapılan egzersizin nöbetleri artırmadığı çeşitli çalışmalarda gösterilmiştir. Bunlardan birinde 20 dirençli epilepsi hastasına dört hafta boyunca, haftada altı gün günde 45 dakikalık sürelerle düzenli egzersiz yaptırılmış ve sonunda nöbet sıklığında bir artış görülmemiştir. Randomize ve kontrollü olan bir diğer çalışmada, 23 epilepsi hastası iki gruba ayrılmış.(9 kontrol,14 egzersiz)ve 12 hafta sonra karşılaştırılmıştır. Bu çalışmada ılımlı egzersizin davranışsal sonuçları pozitif olarak etkilediği, nöbet sıklığına ise bir etkide bulunmadığı gösterilmiştir. Dr. Yıldırım, ‘Fizik aktivitenin nöbet artıran bir faktör olmayıp, hem trofik faktör sinyal değişimleri, hem de enflamatuvar etkilerle epilepsi önleyici bir faktör olabileceğine dair kanıtları da vardır. Epilepsiyi önlemesi yanında, enflamatuvar mekanizmalar üzerinden sistemik etkiler ile beyin dışında kalp hastalıkları, diyabet, obezite, yüksek tansiyon ve osteoporozu önlediği, strese karşı direnci de artırdığı bilinmektedir.’ dedi. İsveç’te yapılan bir çalışma gençlik dönemindeki kardiyovasküler kapasite durumu ile gelecek dönemde epilepsi gelişim riski arasında bir korelasyon olduğunu göstermiştir. On sekiz yaşında askere alım işlemleri sırasında vücudun kondüsyon durumunu ölçen testler ile yapılan bu çalışma, kondüsyonu düşük askerlerin gelecekteki epilepsi gelişim riskinin yüksek olduğunu, buna karşın yüksek kondüsyon durumuna sahip askerlerin hastalığa yakalanmamak açısından daha şanslı olduğunu tespit ederek, yüksek kondüsyonun hem hastalık modifiye edici bir faktör olduğunu ortaya koymuştur. Epilepsi terimi nedenleri, belirtileri ve sonuçları farklı 50’den fazla hastalık ve sendromları ifade etmek için kullanılmaktadır. Epilepsi konuşulurken yaşam boyu tedavi, video oyunlarının tehlikesi, spor aktivitelerin tehlikeleri gibi genellemelerin yanıltıcı olmasının nedeni budur. Bu gibi kısıtlamalar veya sınırlamalar bir epilepsi formuna uygulanırken diğerine uygulanmayabilir. Epilepsi bir insan çoğu sporu güvenle yapabilir. Hatta Amerikan futbolu, rugby gibi aktivitelere katılımın engellenmemesi gerektiği düşünülmektedir. Eğer nöbetler iyi kontrollü ve direkt gözetim mümkünse, Düzenli egzersiz yapan epilepsi hastalarında depresyon oranlarının daha düşük olduğu gösterilmiştir. Duygu durum bozukluklarının da nöbet sıklığından bağımsız olarak yaşam kalitesini kötü yönde etkileyen bir faktör olduğu bildirilmektedir. Dolayısıyla, özellikle nöbetlerin kontrol altına alınamadığı dirençli epilepsi hastanda, duygu durum bozukluklarının giderilmesine, düzenli egzersiz ile katkı sağlanması yaşam kalitesini artırmaya aracılık edebilir. Sporun epilepsi nöbetleri üzerine etkisi üzerine yapılan çalışmalar içinde yoga pratikleri de dikkat çekmektedir. Bu çalışmalarda özellikle yoga ile meditasyonun epilepsi nöbetleri üzerine etkisi araştırılmıştır. Bir çalışmada sahaja Yoga pratiği sonrası nöbetlerdeki azalma altı ayda %86, üç ayda %65 olarak saptanmıştır. Özellikle egzersizlerle nefesin düzenlenmesi şeklinde yapılan kuvvetli pramaya yogası ve göz hareketleriyle bir objenin izlenmesi şeklinde özellikle yanan mumu izleme şeklinde yapılan trataka yogası nöbet tetikleyebileceğinden epileptik hastaların bu şekildeki meditasyon tekniklerinden kaçınması gerektiği belirtilir. Epilepsi hastaları her türlü sporu yapabilir mi ya da sporda üstünlük sağlayabilir mi? Epilepsili bir hasta sadece spor da değil yaşamın herhangi bir alanında başarılı olabilir. Epileptik ve başarılı olan birçok yazar, aktör, siyasi lider veya doktor vardır. Ayrıca farklı spor alanlarında epilepsi hastalığı olan birçok ünlü sporcunun dünya çapında dereceler elde edebildiği görülmektedir. Nöbet sıklık ve kontrol altında değilse nöbet anında zararlı olabilecek havacılıkla ilgili sporlar, jimnastik, karate, futbol, ata binmek, Amerikan futbolu, boks, buz hokeyi, buz pateni, motor sporları, dağcılık, yamaç paraşütü, yelkencilik, su sporları, yüzme, su kayağı, sörf gibi sporlar konusunda dikkatli olunmalıdır. Öte yandan tenis, voleybol, beyzbol, basketbol, golf, atletizm, yürüyüş, koşu gibi sporlar daha güvenli olabilir. Epilepsi hastalarının normal popilasyona göre iki-üç kat artmış bir ölüm riski taşıdığı bilinmektedir. Ölümlerin daha çok yaşamın 10 yılı veya teşhisten sonraki ilk birkaç yıl içinde görüldüğü ve ölüm riskinin daha çok nöbetler ve nöbetlerin neden olduğu durumlarla ilişkili olduğu bildirilmiştir. Bu konuda yapılan araştırmalarda özelliklede boğulma ile ilgili artmış bir risk gösterilmiştir. Yüzülen yer açısından ise boğulma ve ölüm riskinin göl ve nehirle de yüksek, buna karşın özel havuzda ve cankurtaran mevcudiyetinde düşük olduğu dikkat çekmektedir. Epilepsili kişilerde normal bir hayat yaşama hakkına sahiptir ve kendi seçtikleri bir sporu yapmaya teşvik edilmelidir. Sporun faydalı etkileri sadece nöbet kontrolü değil aynı zamanda özgüven gelişimi, metabolik kontrolün sağlanması obezite gelişiminin önlenmesi, stres düzeyinin azaltılması ve kardiyovasküler kapasitenin artırılması üzerinedir. Dahası fizik aktivite ve spor, antiepileptik ilaçların osteoporoz ve kilo alma gibi yan etkilerini önlemek ve mücadele açısından da klinisyene yardımcıdır. yüzme ve su sporları da güvenlidir. Binicilik veya jimnastiğin asimetrik bar, paralel bar gibi bazı alt dalları özel bakım veya dikkat gerektirir. Tüplü dalış kayak, serbest tırmanış, planörcülük, araba veya motosiklet yarışları nöbet oluşması durumunda aşırı risk taşıdığından önerilmemektedir. Bununla beraber sık nöbeti olanlara ya da epilepsiye ilaveten başka bir engelleri olanlara ek sınırlamalar getirilebilir. Boks, karate, denetimsiz dalgıçlık, tek başına yamaç paraşütü ve paraşütle atlamak, denetimsiz dağa tırmanma tüm epilepsi hastaları için tehlikeli olabilecek spor türleridir. Sonuç olarak, fizik aktivite genel olarak nöbet tetikleyici bir faktör olmadığı gibi epilepsi de spor yapmaya engel bir hastalık değildir. Nadir nöbeti olan kişiler için egzersiz sırasında nöbet gelişme olasılığı çok düşük, sık nöbeti olan kişilerde ise şansa bağlı yüksektir. Güvenlik açısından, her durumda okul eğitmenleri ve spor hocaları nöbet sırasında ne yapılması gerektiğini bilmeli, nöbet geçiren kişinin ağzına hiçbir şey sokulmamalı, hava yolu açıklığı sağlanmalı etrafına zarar verebilecek nesneler varsa kaldırılması sağlanmalıdır. 43 KUTLAMA 29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı çalışma arkadaşlarımız ile birlikte kutladık. 45 TAM SERAMİK RESTORASYONLAR Porselen, renk stabilitesi, yüksek aşınma direnci, düşük ısı iletkenliği, biyouyumluluk ve yüksek estetik özelliklerinden dolayı diş hekimliği açısından etkileyici bir materyaldir. Dental seramik materyaller, devamlı olarak gelişen mekanik özellikleri sayesinde, artık birçok durumda altından metal kullanılmadan uygulanabilmektedir. Bu da estetik restorasyonlara yönelik artan talebin karşılanabilmesini beraberinde getirir. TAM SERAMİKLERİN UYGULAMA ALANLARI FULL KRONLAR: Dişlerin her yüzeyden aşındırılıp, küçültüldüğü, dişi çepeçevre saran restorasyonlardır. Büyük dolgulu, çürüklü, madde kaybının yoğun olduğu durumlarda uygulanır. Dişi kırıklara karşı korur. LAMİNALAR: Dişlerin bazen hiç, çoğu zaman da çok az ön yüzeylerin aşındırılarak hazırlanan çok ince restorasyonlardır. Estetik beklentilerin karşılanmasına yönelik form bozuklukları, renklenmeler, diastemalar (dişler arası boşluk), çapraşıklıklar, kırıklar mevcudiyetinde uygulanır. İNLEY-ONLEYLER: Yoğun kron harabiyeti olan arka dişlerin restorasyonunda kullanılır. 47 Uzm. Dr. Hasan Tahsin ŞAHİN Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Yeni Doğan Bebeğin Bakımı ve Anne Sütü ile Beslenmesi Yeni doğan bebeğin beslenmesi için en mükemmel besin anne sütüdür. Anne sütü öncelikle temiz bir besindir. Hazırlama, ısıtma gibi zorlukları yoktur, her an kullanıma hazırdır. Sindirimi kolaydır ve bebeği hastalıklardan korur. Özellikle ‘’ilk ağız sütü’’ diye bilinen kolostrum, doğumdan sonra hemen ya da mümkün olan en kısa süre içerisinde bebeğe verilmelidir. Kolostrum koyu sarı renkte olup, daha kıvamlıdır. Anne sütü dışında ilk altı ay bebeğe ek olarak su, şekerli su, bitki çayları (çay, ıhlamur, rezene) verilmez. İlk 6 ay sadece anne sütü vermek bebeğin tüm ihtiyacını karşılar. Anne sütünün yapılmasını ve devamını sağlayan en önemli faktör bebeğin emmesidir. Bebek istediği sürede ve istediği miktarda emzirilmelidir. Ortalama emzirme süresi 12 - 15 dk, ortalama emzirme aralığı 2-3 saattir. Emzirme sırasında her iki göğüs 48 Yeni Doğan Bebeğin Bakımı verilmelidir. Göğüste çatlama veya şişme olması durumunda bile emzirmeye devam edilmelidir. Anne sütünün bebeğe yettiğini anlamak için sağmak ya da ölçülü miktarda bebeğe süt vermek gibi şeyler yoktur. İyi beslenen bebek bol miktarda ve açık renkte idrar ya- par. Bebeğin 3. gününde dışkısı sarı renge döner. Bunları gördüğünüzde biliniz ki sütünüz gayet iyidir ve bebeğinize yetmektedir. Ayrıca aile hekimi ve çocuk doktoru tarafından yapılan kontrollerinizde bebeğinizin kilo alımı yeterli ise çok ağlıyor ya da uyumakta zorlanıyor diye bebeğe mama verilmemelidir. Bu sadece kendinizi rahat- latır, bebeğe yarardan çok zararı vardır. İlk 3 ay günde ortalama 20-30 gram yani ayda 600-900 gram arası kilo alan, 3 ay-6 ay arası günde ortalama 15-20 gram yani ayda 450-600 gram arası kilo alan bir bebeğin anne sütünden başka hiçbir besine ya da takviye gıdaya ihtiyacı yoktur. Bebek doğduğu günden itibaren anneye yardımcı olacak bir kişi muhakkak bulunmalıdır. Çünkü ilk günlerde annenin tek ve asıl işi bebeği ile iletişim kurmak ve onu beslemektir. Anne; gündüzleri aydınlık ve çok hafif bir müzik eşliğinde bebeği emzirmeli, geceleri ise karanlık ve sessiz bir ortamda bebeğini emzirip uyutmalıdır. Bu sayede gece-gündüz döngüsü bebeğe kazandırılmaya başlanır. Anne sütünün yapımında hormonlardan sonra en önemli faktör strestir. Annenin ilk dönemlerde stresten uzak olması ve bebeğini besleyebileceğini düşünmesi bile süt yapımını arttırmaktadır. Anne emzirme döneminde beslenmesine dikkat etmelidir. Bol su, komposto, hoşaf ve günde bir kez sütlü bir tatlı (sütlaç, muhallebi, pelte gibi) tüketmelidir. Çok şekerli ve baharatlı yiyeceklerden uzak durmalıdır. Yeni annelere çocuk bakımı ile ilgili ipuçları; • Annenin eli sürekli temiz olmalıdır. • Kulak temizliğinde kulak çöpü kullanılmamalıdır. Sadece kulak kemerini pamuk yardımı ile silmek yeterli olacaktır. • Gözlerinde bulunan çapaklar, kaynatılmış su yardımı ile temizlenebilir. Ayrıca burun kökü ve gözlerin birleştiği bölgeye 1-2 dakikalık dairesel hareketlerle masaj uygulanabilir. • Doğduğu günden itibaren bebeğin tırnakları düz, batık oluşmayacak şekilde kesilebilir. • Ağız özel bir temizlik gerektirmez; çünkü tükürük bezlerinin temizleyici bir etkisi vardır. Fakat pamukçuk gibi bir madde görüldüğünde karbonatlı su ile ağız içi ve yanak iç kısımları temizlenebilir. • Burun tıkanıkları için tek kullanımlık serum fizyolojik buruna damlatılarak burun pompası ya da burun aspiratörü ile yavaşça ve zedelemeden çekilmeli, burun temizliği sağlanmalıdır. Çünkü burun tıkanıklığında hem bebeğin beslenmesi zorlaşacak hem de uyku düzeni bozulacaktır. • Cilt temizliği banyo ile yapılır. Bebek göbeği düşmeden bile oda sıcaklığı 24 derece olacak şekilde ayarlandıktan sonra cildini yakmayacak derecede su ile kısa sürede yıkanabilir. Şampuan olarak kozmetik içermeyen ürünler tercih edilmelidir. Gerekli koşullar sağlanırsa bebek hergün yıkanabilir. • Alt temizliği kızlarda suya batırılan pamuklarla veya sadece su içeren ıslak mendillerle, önden arkaya doğru yapılmalıdır. Kullanılan mendil veya pamuklar alkol içermemelidir. Erkek çocuklarda ise; sünnet derisi geriye çekilmemelidir. Bu uygulama ile deri çatlayıp, enfeksiyon kapabilir. • Bebeğin kıyafetlerinin pamuklu ürünlerden seçilmesi önerilip, kullanmadan önce sıcak suyla yıkanıp ütülenmesi sağlanmalıdır. • Genellikle göbek kordonu, doğumdan sonra 10 gün içinde düşer. 3 haftaya kadar düşmemesi de endişe edilecek bir durum değildir. Göbek kordonunda kokulu bir akıntı yoksa alkol, batikon gibi antiseptiklerle temizlenmesine gerek yoktur. • Bebek doğduğu günden itibaren dışarı çıkartılabilir. Ancak kalabalık ortamlarda bulunmamasında fayda vardır. Sürekli dışarıda olmak bebeğin bakımının ihmal edilmesine neden olabilir. İlk 3 ay ateş önemlidir. Yeni doğanlarda ateş acil bir durumdur. Ateşi fark edilen bebek ılık bir duş aldırıldıktan sonra en yakın sağlık kuruluşuna götürülmelidir. Morarma ve hızlı nefes alıp verme durumunda da vakit kaybetmeden sağlık kuruluşuna başvurmak gerekmektedir. Bebeğin doğumdan sonra göğüslerinde şişlik oluşursa kesinlikle ovulması, bastırılması, üzerine sıcak bez koyulması önerilmemektedir. Bu gibi durumlarda meme dokusu enfeksiyon kapabilir, hatta meme altında apse gelişebilmektedir. Bu şişliğin sebebi sadece anneden geçen hormonların bebeğin memesini büyütmesidir ki hiçbir şey yapılmadan 1-2 ay içerisinde kendiliğinden geriler. 49 SEMİNER KALP GÜNÜ Özel Yalova Hastanesi, ve Karamürsel Kent Konseyi Emekliler Meclisi iş birliği ile Dünya Kalp Günü sebebiyle düzenlenen seminerde Kardiyoloji Uzmanı Dr. Murat Fazlıoğlu Kalp ve Damar sorunları hakkında bilgiler vererek açıklamalarda bulundu. 52 SEMİNER BARSELONA Barselona’da düzenlenen Avrupa Girişimsel Kardiyoloji Ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi’nde “ Varis ve Venöz Yetmezlik tedavisinin en ileri teknolojik tedavi yöntemi: Variclose- Vein Sealing System, Akut Derin Ven Trombozu tedavisinde çok başarılı sonuçlar aldığımız Rotasyonel Trombektomi, CleanerReya Venocat, Farmako- Mekanik Tromboliz operasyon tekniği” ile ilgili sözlü sunumlarımızı gerçekleştirdik. Yüksek başarı sonuçlarımızı Dünya’da tüm platformlarda bilimsel dünyayla paylaşmaya ve ülkemizi en iyi şekilde temsil etmeye devam ediyoruz. 53 Op. Dr. Filiz CİĞERİM Kadın Hastalıkları ve Doğum Özel Yalova Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Filiz Ciğerim, polikistik over ve tedavi yöntemleri hakkında açıklamalarda bulundu. Özel Yalova Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Filiz Ciğerim, ‘ Polikistik Over yapısal bir özelliktir. Normalden daha büyük yumurtalık boyutları ve çepeçevre küçük, inci tanesi şeklinde yumurtalık yüzeyine dizili kistler ile şekillenen yumurtalık dokusu… bu durumdan salgılanan hor- 54 POLİKİSTİK OVER BİR HASTALIK MIDIR? monlarda vücutta beliren problemler bütünü. Günümüzde neden olduğu halen kesin bilinmeyen bir durumdur. Ancak sonradan oluşmaz, böyle genetik yapıyla doğulur. ‘ dedi. -Adetleri düzensiz, gecikmeli olur -Tüylenme (yüz, vücut, memeler çevresi, erkeksi tüylenme) ve sivilcelenme -Normalde fazla kilolu ve bu kilolar özellikle bel çevresinde dikkat çekicidir. Dr. Filiz Ciğerim, ‘ genellikle bir hanım içeriye girdiğinde biz kadın doğumcular evet erkeksi yapıda, kilolu ve kıllanması artmış bir görüntüsü olan kişilerde bu hanım peo olabilir’ deriz. Tanı koyabilmek için kadın doğum muayenesi ile USG’ de yumurtalıkların görüntüsü ve adetli iken alınacak kanda ki hormonların düzeyi önemlidir. Hastalığın bulguları ilk adet görme ile başlar. Adetleri gecikmeli olan genç kızların yoğun kanamaları ve daha sonraki yıllarda kıllanma artışı asıl problem evlilik ile beraber çocuk isteklerinin karşılanmaması sorunun en önemli sonuçlarındandır. Nasıl Tedavi Edilir? Hastalık yumurtalık yapısından kaynaklandığından bir ameliyat veya ilaç kullanarak polikistik overden kurtulmak söz konusu değildir. Tedaviler hastanın var olan şikâyetlerine yöneliktir. Bir hanıma sizde PCO var dendiği zaman ilk tepki ve üzüntü çok derin olabileceğini ve ilk hareket ben bundan kurtulmak istiyorum. Yapısal özellik olduğunun ilaçla rahatlayabileceğini ancak ilaç kesilince devam edeceğini anlatması zor olan bir durumdur. Tüm şikâyetlerin tedavisinde kilo kontrolü önemli bir yer taşır. İlk ve en önemli tedavi aşırı kiloların verilmesidir. Bu kişiler PCOS’a eşlik eden insülin direnci varsa mutlaka öncelikle insülin direnci tedavi edilmelidir. Çünkü insülin direnci kırıldığı zaman kilo verilecektir. Ve sistem salgılanan hormonlar dengelenerek daha rahatlayacaktır. PCOS ve Gebelik PCOS olan kadınların hamile kalmaları diğer kadınlara göre daha zordur. Hamile kalmayı zorlaştıran başlıca neden yumurtlama olmaması ya da düzensiz yumurtlamadır. Çocuk arzusunu karşılayamayan çiftlerde öncelikle araştırmanın birinci basamağı ta- mamlandıktan sonra yumurtlama sağlayıcı tedavi ile beraber olgunlaşan yumurtanın çatlamasına yönelik tedavi uygulanır. Vakaların %80 inde yumurtlama sağlanabilir. Yumurtlama sağlanamayan kadınlarda laparoskopi ile yumurtalık cidarının delinmesi (drilling) ve kistlerin bir kısmının patlatılması yöntemine başvurulabilir. Gebe kalmayı arzulayan PCOS vakalarında tedavi var olan kistlerin artışını engellemek, hormonları belli bir kontrol altına alabilmek için tedavi seçeneği doğum kontrol hapları olacaktır. 55 56 Neslihan KIZILKAYA Psikolog SINAV KAYGISI Herhangi bir sınava girmeden önce başarıp başaramayacağınız düşüncesi günlerce beyninizi meşgul ediyorsa, uykularınız kaçıyorsa, yeme-içmeden kesiliyorsanız ve başka hiçbir şey düşünemiyorsanız sınav kaygısıyla karşı karşıyasınız demektir. İlkokula başladığımız ilk günlerden itibaren hayatın bir gerçeği olan, ilkokul öğrencisinden akademik kariyerine devam etmek isteyen bir yetişkine kadar herkesin hayatında pek kez deneyimlediği sınav kaygısı, artan rekabet ortamıyla birlikte kişilerde görülme sıklığı artan bir olgu haline gelmiştir. Sınav kaygısı: Bir sınav öncesi ya da sınav sırasında var olan performansın etkili biçimde kullanılmasına engel olan yoğun endişe halidir. Sınav kaygısına aile tutumları, kişilik özellikleri, sosyal nedenler, bilgi ihtiyaçları ve zihinsel faktörler gibi birçok sebep neden olabilir. Önemli olan bu gibi durumları yaşadığımızda fazla zaman kaybetmeden bir profesyonelden yardım almaktır. Psikoloğunuz size sınavlardan önce sınav sırasında ve sınavdan sonra neler yapmanız gerektiği hakkında bilgi verir ve sınav esnasında kaygınızı azaltacak gevşeme teknikleri ve nefes egzersizleri çalışması yaptırır. Pekâlâ, nedir bu sınav kaygısı? Nedenleri nelerdir? Yen- Anne- Babanın rolü mek için neler yapılır? Sınav En büyük görevin çocuklarda olmasına kaygısı yaşama konusunda ve rağmen sınav kaygısı çalışmalarında anne ve babanın da büyük önemi vardır. Bütün üstesinden gelme noktasında anne- babalar çocuklarının mutlu olmasını ve iyi bir meslek sahibi olmasını isterler. ailenin rolü nedir? Fakat çoğu zaman bu iyi niyet anne-babalar arasında hırsa dönüşebilir. Bu hırs çocuk ve ebeveyn arasında aile içi çatışmaya neden olur dolayısıyla başarısızlık meydana gelir. Anne- babaya düşen en büyük görev çocuklarının kişiliklerini tanımaya çalışmaları, ilgi alanlarına ve yeteneklerine göre çocuklarını yönlendirmeleri ve sınavı olağanüstü bir duruma dönüştürmemeleridir. Sınav kaygısı dediğimiz şey aslında yaşamımızda doğru gitmeyen bir şeylerin göstergesidir ve asıl düzeltmemiz gereken sınav kaygısından ziyade yaşama bakışımızdır. Farklı fikirlere açık olmak, esnek olmak, kendi kendimize koyduğumuz yapay engelleri ortadan kaldırmamızı, hayatta ne kadar çok seçenek olduğunu görmemizi ve sınav kaygısı gibi buna benzer pek çok sorunun ortadan kalkmasını sağlayacaktır. 57 Doç. Dr. Barış BAYRAKTAR Genel Cerrahi NODÜLLERİNE DİKKAT Özel Yalova Hastanesi, Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Barış Bayraktar, tiroid nodülleri oluşumu, teşhis ve tedavisi hakkında bilgiler verdi. Özel Yalova Hastanesi, Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Barış Bayraktar, ‘Tiroid bezi; boyunda, soluk borusunun iki yanında yerleşmiş, sağ ve sol lob olarak adlandırılan iki ayrı bölüm ile bunları birleştiren ve isthmus adı verilen bir bölümden oluşan bir salgı bezidir. Vücuttaki çeşitli metabolik olaylarda rol alan T3, T4 adı verilen hormonları salgılar. Tiroid nodülleri ise, tiroid organı dokusu içinde gelişen sıvı içerikli (Kist) veya doku kıvamındaki (Solid) kitlelerdir.’ dedi. Tiroid bezi içinde saptanan ve “nodül” ola- 60 TİROİD rak adlandırılan kitleler, doktor tarafından yapılan muayene ya da boyun bölgesine uygulanan görüntüleme tetkikleri sırasında belirlenmektedir. Tiroid nodülleri özellikle kadınlarda sık görülmektedir. Her 3 kadından birini etkileyen nodüller; yaşlılarda, iyot eksikliği olan bölgelerde ve radyasyona maruz kalanlarda da sıklıkla ortaya çıkmaktadır. Tiroid nodülü tek veya çok sayıda yani multi nodüler guatr olarak görülebilir. Tiroid nodüllerinin tetkiki nasıl olmalıdır? Yakın zamana dek “tiroid muayenesi” denince genellikle akla gelen, hekim tarafından elle yapılan muayene ve “tiroid hormonları (FT3, FT4) ile TSH”ın tetkikinden ibâretti. Herhangi bir anormalliğe rastlanmazsa, daha ileri tetkik istenmezdi. Elle yapılan muayenede, insanların sadece % 1-5 kadarında nodül tesbit edilebilirken, ultrason (USG) ile yapılan muayenede bu oran % 50’lere ulaşmaktadır. USG’de tespit edilen küçük nodüller sıklıkla iyi huylu nodüller olsa da, bu fark, uzmanlar açısından önemli bir sıkıntıya yol açmaktadır. Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Barış Bayraktar, hastaların önemli bir kısmında nodüllere bağlı semptom olmadığını belirterek, ‘Bir kısmında boyun bölgesinde şişlik ele gelebilir veya görülebilir. Bazen nodüller çok büyüdüğünde nefes darlığı ve yutkunmada zorluğa neden olabilir. Nodül içine kanama olursa ağrı hissedilebilir. Nodüllerin lokal semptomlara neden olmasının (bası hissi, ses kısıklığı, kozmetik sorun vs.), dışında aşırı tiroid hormonu üretimine yani hipertiroid’e yol açabilir. Bu durum hastalarda yorgunluk, kilo kaybı, çarpıntı, sinirlilik ve terleme gibi belirtilerle kendini gösterir.’ dedi. Tiroid nodüllerinin kötü huylu olup olmadığını anlamakta tercih edilen en önemli yöntem nodüllerden ince iğne ile alınan biyopsilerdir. Ultrason eşliğinde yapılan iğne biyopsilerinin tanı koymadaki hassasiyeti %95-98 civarındadır. Yani bu yöntemle kanser çok büyük oranda yakalanabilmektedir. Genellikle, 1-1.5 cm boyutuna ulaşmış ve/ veya ultrasonda şüpheli özellikler gösteren nodüllere biyopsi yapılmalıdır. Tiroid ince iğne aspirasyonu biyopsisi, el ile saptanabilen nodüllere doğrudan yapılabildiği gibi, el ile saptanamayan nodüllere veya tercihen planlanan tüm nodüllere ultrasonografi eşliğinde yapılabilir. Ultrason eşliğinde uygulama sayesinde, varsa, özellikle şüpheli alanlardan aspirasyon yapılabilmekte ve işlemin doğru sonuç verme oranı yükselmektedir. Biyopsinin komplikasyon riski son derece düşüktür. Poliklinik koşullarında kısa sürede yapılabilmekte, hasta daha sonra günlük aktivitelerine devam edebilmektedir. TEDAVİ SÜRECİ VE İZLEM Biyopsi sonuçları çoğu zaman iyi huylu çıkar. Bu durumda, nodüllerin boyutları ve görünümleri, belli aralıklarla ultrason ile takip edilir; bu süre genellikle 3 ay ile 1 yıl arasında değişir. Önemli bir değişiklik olmazsa, takip aralığı zamanla açılır. Takipte, nodül boyutlarında önemli değişiklik, ya da şüphe uyandıran görünümler ortaya çıkarsa tekrar biyopsi yapılmalıdır. Biyopsi sonucu kötü huylu, ya da kötü huylu olma açısından şüpheli çıkarsa, ilk geçerli tedavi yöntemi ameliyattır. Bu durumda, çoğu zaman tiroid bezinin tamamının alınması gerekecektir. Bu da, ömür boyu ilaç kullanmayı gerektirir. Bu süreç, hastalığın olası tekrarlama riski açısından düzenli takip gerektirir. Ne zaman ameliyat olmalı? Her tiroid nodülünün ameliyatla alınması gereksizdir. Ülkemizde tiroid operasyonları biraz fazlaca yapıldığı için bu konuda dikkatli olmakta fayda var. İlerde kanser gelişebilme ihtimali ameliyat için bir neden değildir çünkü operasyonun kısa ve uzun dönemli komplikasyonları vardır. Tiroid nodülünün alınması sırasında veya sonrasında: 1. Kanama olabilir. 2. Larinks siniri harabiyetiyle sesin değişmesi veya ses kaybına neden olabilir. 3. Yanlışlıkla paratiroid bezlerinin alınması veya zedelenmesi söz konusu olabilir 4. Hastanın daha sonra hipotiroidiye girmesi ve hayat boyu tiroid hormonu alması ihtimali vardır 5. Enfeksiyon kapabilir 6. Bazı hastalarda operasyon yeri iz bırakır. Tiroid nodülleri ve guatr teşhis ve tedavisi genel cerrahi kliniğimizde Uzman Ellerde güvenle yapılmaktadır. 61 Barselona’da Gezilecek Yerler Avrupa’nın en gözde turizm merkezlerinden olan Barselona’da gezip görebileceğiniz birçok ünlü yer var. Özellikle ünlü Katalan Mimar Gaudi‘nin şehre kazandırdığı birbirinden özel ve sıradışı yapıları görmeden şehirden ayrılmayın. Sagrada Familia Bazilikası, Park 62 Güell, La Rambla Caddesi, Casa Mila (La Pedrera), Casa Batllo, Barselona Katedrali, Museu Nacional d’Art de Catalunya (MNAC) ve Poble Espanyol şehirde görmeniz gereken en önemli yapıların başında geliyor. SAGRADA FAMİLİA BAZİLİKASI Barselona’nın en ünlü ve önemli simge yapısıdır. Şehre birçok ölümsüz eseri ile hayat veren ünlü Katalan Mimar Antoni Gaudi’nin en büyük eseri olan bazilika Barselona’ya gittiğinizde ilk görmeniz gereken yerlerden. Eğer bazilikanın içini de gezmeyi düşünüyorsanız uzun kuyrukları gezi planınızda hesaba katmalısınız. PARK GÜELL, Barselona’nın bir diğer ünlü gezi noktası olan PARK GÜELL, çizgi filmlerden fırlamış gibi duran yapıları ile ünlü bir park. Barselona görselleri içinde sıkça göreceğiniz park ilk planda toplu konut olarak düşünülse Uzm. Dr. Ahmet YILDIRIM İç Hastalıkları Uzm. Dr. FatmaYILDIRIM Nöroloji İspanya‘nın ikinci büyük şehri olan Barselona ülkenin en popüler turistik kenti. Başta Avrupa olmak üzere her yıl dünyanın dört bir köşesinden turistler Akdeniz’in bu ünlü turizm kentini görmek için Barselona’ya gidiyor. Üstelik Barselona gezisi boyunca kültür ve deniz tatilini aynı anda yapabilirsiniz. Katalonya bölgesinin en büyük kenti olan Barselona aynı zamanda bölgenin başkentidir. Yaklaşık bir buçuk milyon yerleşik nüfusu olan kozmopolit bir kent. BARSELONA de zamanla halka açık bir parka çevrilmiş durumda. Şehrin gürültüsünden uzaklaşıp dinlenebileceğiniz bu park emin olun benzerlerinden çok farklı. LA RAMBLA CADDESİ Barselona’nın en önemli ve turistik caddelerinden biridir.Port Vell (Eski Liman) ile Plaça de Catalunya arasında yer alan cadde çevresinde birçok önemli yapı yer alıyor. Cadde boyunca gezebilir, turistik dükkânlar alışveriş yapabilirsiniz. Ayrıca cadde üzerinde gösteri yapan sokak sanatçıları oldukça ilgi çekici. Passeig de Gracia Bulvarı’nda yer alan Casa Mila ya da diğer adıyla La Pedrera şehre hayat veren ünlü Katalan Mimar Antoni Gaudi tarafından 1906-1970 yılları arasında sanat meraklısı politikacı Pere Mila için yapılmış. Sıradışı mimarisi ile dikkat çeken yapının en dikkat çekici bölümü şüphesiz çatısı. İnşasından sonra İspanya’nın en tartışmalı yapılarından biri halini alan Casa Mila, Barselonalılar tarafından La Pedrera yani “Taş Ocağı” adını almıştır. Yıllarca ilgisiz kaldıktan sonra 1984 yılında UNESCO Dünya Mirası Sit alanı ilan edilen yapı ironik olarak günümüzde şehrin en hayran olunan yapıların başında gelmektedir. Barselona’nın en önemli dini yapılarından olan Barselona Katedrali, sahip olduğu Gotik mimari ile dikkat çeker. İnşasına 1298’de II. Jaume’nin emriyle başlanmış; ancak 20. yüzyılın başında ana sivri kulenin inşasıyla tamamlanan yapı La Rambla Caddesi’ne yakın bir konumda yer alıyor. Barceloneta, şehir merkezinin hemen altındaki sahil kenarında yer alan sakin ama güzel bir semt. Küçük restoranları ve kafeleriyle ünlü olan bölge ayrıca kent merkezine en yakın plaja da sahip. Eğer Barselona geziniz boyunca denize girmeyi düşünüyorsanız sahile göz atabilirsiniz. La Rambla Caddesi’nin sonunda yer alan Port Vell, şehrin ünlü limanıdır. Denizcilik Müzesi, Barselona Akvaryumu, Katalonya Tarih Müzesi ve IMAX sineması da dâhil olmak üzere birçok önemli turistik yer bu limanda yer alıyor. La Rambla Caddesi üzerinde yer alan Mercat de La Boqueria şehrin dünyaca ünlü kapalı pazarı. Mimari ya da tarihsel bir önemi olmasa da pazarda satılan biribirinden güzel tropik meyve ve sebzeler, lezzetli çikolatalar pazarın dünyaca ünlü olmasındaki en büyük etken sanırım. La Rambla’yı gezerken pazara uğrayıp ufak tefek bir şeyler almaya özen gösterin. Yalnız dikkat, La Boqueria pazar günleri kapalı. Nou Camp Stadyumu özellikle futbolla ilgili erkek gezginlerin Barselona gezilerinde en çok keyif alacağı yerlerden biri. Dünyanın en ünlü futbol kulübü F.C Barcelona’nın maçlarını oynadığı bu stadyumda maç izleyebilir ya da kulübün ünlü müzesini ve stadyumun birçok noktasını dolaşabilirsiniz. Figurates: Barcelona ‘dan sonraki durağımız Figurates vaktim bol diyorsanız harika bir dağ, ova ve doğal manzara burada sizi bekliyor. Gelelim Figurates’e bu mekânı özel kılan şey ise Ünlü sanatçı Dali’nin müzesini bulundurması, Dali müzesi çevresinde bir de kilise var, çevre bölgelerde çeşitli dali eserleri ve hediye dükkanları var. Girona: Girona’nın girişi biraz sakin, sanki terkedilmiş gibi, ama ilerleyip şehir meydanına gidince harika bir manzara sizi bekliyor, genel itibariyle bir nehir ve çevresine dizilmiş evler var.Bu evlerin arkasında çok güzel bir kilise, çeşitli alışveriş yerleri var, birçok yoğurt dükkanı ve dondurma dükkanı ilk bakışta dikkatimizi çekti, diğer tarafta ise çok güzel restorantlar var. Antik sinagog’uda ziyaret edin. Casa Batllo: Barcelona şehrinin merkezinde bulunan bir bina. İspanyol mimar Antoni Gaudí’nin başyapıtlarından biri. Günümüzdeki tasarım, daha önceden yapılmış evin 1904 yılında tekrar tasarlanması ile oluştu. Bizzat Gaudi binayı restore etmış. 63 Op. Dr. Ercan TUTAL Kadın Hastalıkları ve Doğum Vajinal akıntılar kadınlar en çok sağlık merkezlerine, kadın doğum polikliniklerine ve muayenehanelere başvurma sebeplerinden biri. Oldukça can sıkıcı bir durum. Özellikle yaz dönemin bir takım hijyenik kurallara pek dikkat edilemeyeceği için vajinal akıntı şikayeti oldukça artar. Örneğin, genital bölgenin hava sıcaklığı etkisiyle terlemesi, mayo bikinilerin ıslak kalması, yeterince dezenfekte edilmeyen kirlik havuz suları veya aşırı klorlanmış havuz suyu nedeniyle vagen florası bozulur ve vajinal akıntı şikayeti baş gösterir. 64 VAJİNİT Öncelikle her vajinal akıntı patolojik midir, ya da hangi tip vajinal akıntı şikayetinde ihmal edilmeden doktora başvurulmalı bunlardan bahsetmek gerekir. Vagen mukozası içinde bir takım mikroorganizmalar doğal halde bulunur. Bunlara yararlı bakteriler diyoruz. Özellikle ‘’ Laktobasiller’’ vagendeki glikojeni parçalayıp laktik asite çevirir ve ortam PH’ının asidik olmasında rol oynar. Vagen PH’ ı bu nedenle normal şartlarda 3.8 – 4.5 civarındadır. Bu asit PH diğer patojen bakterilerin parçalanmasına yol açar. Ancak koşullar değiştiği taktirde bu vagen PH’ ı da bozulur. Mesela türk kadınlarının çok yanlış yaptığı bir uygulama var. Adet sonrası veya cinsel ilişki sonrası abdest almak amacıyla vagen içini duş başlığıyla şiddetli su püskürterek yıkamaya çalışmak sağlıklı vagen florasının suyla beraber atılmasına yol açıyor ve bu da bir takım enfeksiyonlara açık hale getiriyor. Ayrıca herhangi bir nedenle kulak, diş, akciğer iltihabı gibi hastalıklar nedeniyle antibiyotik kullanmak zorunda kalmak enfeksiyona sebep olan bakterileri öldürdüğü esnada yararlı laktobasillerin de ölmesine yol açıyor. Vajinanın florasının bozulmasına yol açan diğer faktörler: •Normalden uzun süren adet kanamaları •RIA (rahim içi araç) kullanımı •Sık yıkma •Tampon kullanımı vs Vagen PH’ ı bozulduğunda bir takım fırsatçı enfeksiyonlara vajinayı açık hale getirir. Vagen iltihaplanır ve bu duruma Vajinit denir. Fırsatçı enfeksiyonlardan en önemlisi Bakteriel Vaginosis diğeri de Mantar enfeksiyonlarıdır. Bakteriel Vaginosis: Laktobasillerin azlığı nedeniyle bozulmuş florada etkili olup çoğalan özellikle Gardnerella vaginalisin vagen içinde artmasıyla oluşan istenmeyen kötü kokulu akıntılara sebep olan bir enfeksiyondur. Gri – beyaz, hafif sarımsı, bol miktarda kötü kokulu (balık kokusu tipiktir) akıntı mevcuttur. Bu kötü koku özellikle adet sonrası ve cinsel ilişki esnasında artmaktadır. Bakteriel vaginosis cinsel ilişki ile bulaşabileceği gibi cinsel hayatı henüz başlamamış genç kızlarda veya cinsel hayatı olmayan kadınlarda da görülebilir. Tedavisinde uygun antibiyotiğin yanı sıra vajinal ortamın glikogen ve laktik asidini sağlayıp laktobasillerin artmasına yol açacak vaginal jellerin de uygulanması gerekir. Candidial Vaginit (Mantar): Vajinada Candida dediğimiz mantar enfeksiyonu da en sık antibiyotik kullanımı sonrasında , gebeliklte, şeker hastalarında veya vücut immun sistemi (bağışıklık direnci) bozulmuş, ki- şilerde mesela kanser tedavisi gören hastalarda daha sık görülür. Cinsel yolla pek geçmez. Belirgin kaşıntı, kızarıklık ve rahatsızlık yapar. Cinsel ilişki son derece ağrılı ve acılıdır. İdrar yapma esnasında ağrı ve acı vardır. Vajinal akıntı süt kesiği veya peynir şeklindedir veya krem tarzında beyazdır. Kokusuzdur. Koku olması bakteriel enfeksiyonun da eklendiğini gösterebilir. Tedavisinde ağızdan veya vajinal yoldan uygulanan tablet ve fitiller verilmektedir. Aynı şekilde vajinal ortamın glikogen ve laktik asidini sağlayıp laktobasillerin artmasına yol açacak avajinal jellerin de uygulanması gerekir. Trichomonas Vaginalis: Diğer bir vajinal enfeksiyon ve akıntı sebebidir. Cinsel ilişki ile bulaşır. Çok bol miktarda sarı- yeşilimsi akıntı yapar, akıntı çok kötü kokuludur. Akıntı nedeniyle yanma ve kaşıntı belirgindir. Kasıklarda ağrı olabilir. Muayene esnasındaki bulgular ve alınacak kültür antibiyogram testi ile tanı konulur. Tedavisinde uygun antibiyotikler kullanılır. Mutlaka erkek partnerinde tedavi edilmesi gerekir. Aksi halde enfeksiyon tekrar edebilir. Menopoz döneminde de östrojen hormonunun eksikliği nedeniyle vajinal PH değişir, laktobasiller azalır, vagen de kuruluk meydana gelir. Vajinal kuruluğa bağlı oluşan va- jinal kaşıntı ve yanma hissiyle beraber hafif kanlı vajinal akıntı görülebilir. Ayrıca vajinal akıntı rahim veya rahim ağzında kanser nedeniyle oluşabilir. Bu durumda üzerinde ince kanlı çizgiler bulunan bol sümüksü akıntı görülebileceği gibi, koyu renkli bol kanlı parçalar halinde de gelebilir. Akıntı genellikle kötü kokuludur. Dikkatle değerlendirmek ve ileri tetkikler yapmak gerekir. Eğer eskiye nazaran normalden fazla akıntı, yanma, kaşıntı şikayetiniz varsa veya cinsel ilişki esnasında ağrı, yanma, koku hissediyorsanız, akıntınızın rengi sarı, yeşil, gri, kırmızı ise veya köpüklü bir akıntı geliyorsa, cinsel ilişki esnasında veya sonrasında kanamanız oluyorsa mutlaka bir kadın doğum uzmanına başvurmalısınız. Bütün bunların hepsi vajinal enfeksiyon işaretleridir ve mutlaka doğru şekilde tedavi edilmesi gerekir. Aksi halde rahime, tüplere ve yumurtalıklara ulaşır. Bu durum rahim tüp ve yumurtalıkların iltihaplanmasına, tıkanmasına, yapışıklıklara ve hatta kısırlığa sebep olabilir. Kronik pelvik enfeksiyon dediğimiz tedavisi son derece zor olan, hatta bazen mümkün olmayan ciddi karın ağrılarına ya da rahim ağzında yaraya sebep olabilirler. 65 Dyt. Yağmur Atav Beslenme ve Diyet Uzmanı KÜÇÜK DEĞİŞİKLERLE FARK YARATMAK BU KADAR KOLAY! Yazın verdiğimiz kilolardan sonra istediğimiz vücuda sahip olmanın verdiği rehavetle kilo almaya yönelik riskler ortaya çıkabiliyor. Özellikle kışın kapalı ortamlarda yapılan keyifli aktivitelerdeki yemeklerde dikkatli olunmalı. Bu soğuk günlerde giyilen kıyafetlerin de alınan kiloları belli etmiyor olması, kilo almaya yönelik gizli bir tehdit oluşturmakta. İşte size yaşam boyu geçerli olacak bazı 66 ipuçları. de yapacağınız bu değişiklik kilo vermenizde kilit rol oynayacaktır. 1.KAHVALTINIZDA DEĞİŞİKLİK YAPIN Yapılan çalışmalar farklı besinleri yemenin, 2.KALORİ İHTİYACINA UYGUN BESLENİN tek düzeliği ortadan kaldırdığını ve sevilen Dengesiz besin öğesi alımı da metaboliz- tüm yiyeceklerin yenilmesine olanak sağla- manın yavaşlamasına ya da durmasına dığını gösteriyor. Farklı yiyecekleri yemenin, neden olabilir! Bunun için yaşınıza uygun bu iki duygu durumunun ötesinde farklı ya- mineral ve vitamin desteklerine dikkat et- rarları olduğu araştırmalarca kanıtlanmış. memiz gerektiğini unutmayalım. İşte bu Ne yazık ki her zaman aynı besinleri tüket- yüzden standart düzenlemeler yerine size mek kilo verdirmiyor! Sadece bir öğününüz- özel hazırlanmış beslenme programlarıyla Erişkinler; polu uzun yürüyüşle normal yaptığınız bir miyorsanız bilimsel desteklerle planlanan Kalsiyum, Potasyum, Diyet Posası, Mag- egzersize göre %70 daha fazla yağ yakar- Metabolizma Hızlandırıcı Çorbayı mutlaka nezyum, A-C-E vitaminlerine, sınız. Haftada 4 kez yapacağınız bir saatlik denemelisiniz. Haftada 2 gün akşam öğün- yavaş tempolu yürüyüş ile basen, karın ve lerinizi 1 dilim tam buğday ekmeği ve yağsız kalçada biriken yağlardan size özel hazır- mevsim salata ile tamamlayın. İçeriğindeki lanmış sağlıklı beslenme programınız yar- farklı renkteki sebzelerin birbirleriyle olan dımıyla kolayca kurtulacaksınız. Burada lezzetli uyumu, kaygılarınızı da ortadan önemli noktalardan biride egzersiz süre- kaldırarak kilo vermenizi kolaylaştıracaktır. Çocuklar ve Gençler; Kalsiyum, Potasyum, Diyet Posası, Çinko, Magnezyum ve E vitaminine, Hamile, Emziren Anneler ve Yaşlılar; B12 vitamini, Magnezyum, Demir, Folik asit, E ve D vitaminlerine dikkat etmeliler. 3.HIZLI DEĞİL YAVAŞ TEMPODA YÜRÜYÜN Kilo verirken birçok kişinin yaptığı en büyük since her 20 dakikada bir 250ml su içerek egzersiz sürenizi uzatmanız olacaktır. Bir önemli noktada egzersiz süresince nefes kontrolünü sağlayıp, burundan nefes alıp vermek sağlık bir yaşam için çok önem taşıyor! hata hızlı tempoda yürümek. Zayıflamak is- 4.HAFTADA 2 GÜN ÖZEL ÇORBAMIZI DENEYİN terken kilo vermenizin durmasını istemiyor Öğünlerimizdeki sağlıklı sıvı tüketimi kilo ve daha ince görünmek istiyorsanız yavaş yönetimimizde oluşacak duraksamaları hız- tempoda yürüyüşü tercih edin. Yavaş tem- la düzene sokar. Bu durumu yaşamak iste- Çorbamızın Tarifi -2 orta boy yeşil kabak -1 orta boy domates -1 orta boy tatlı kırmızı biber -1/2 demet maydanoz -1 yemek kaşığı zeytinyağı Tüm malzemeleri aynı anda düdüklü tencereye koyup seveceğiniz kıvama göre su ekleyerek pişirin. Soğumaya yakın 1/2 demet taze naneyle blenderdan geçirerek hazırladığınız bu nefis kokulu çorbayı afiyetle içip, fit olmaya başlayabilirsiniz. Sizler için en iyi diyet programı ve sağlıklı beslenme için Beslenme ve Diyet Polikliniğimize bekliyoruz. 67 5.ÖĞLEN SEBZE, AKŞAM YÜKSEK PROTEİN Hızla kilo verenlere baktığımızda genelde ya hem öğlen hem akşam sebze yer yada proteinden zengin iki öğün tercih ederek başarıya ulaşmaya çalışırlar. Ancak iki yöntemin sonunda da sizi bekleyen tehlikelerden habersiz kilo verme çabası içerisinde olursunuz. Eğer iki öğünde de sebze yerseniz kısa bir süre sonra halsizlik, saç dökülmesi ve dikkatte azalma görülebilir. Kilo verme süreciniz de 3-5 hafta sonra duraklama dönemine geçer.İki öğünü proteinden zengin besinlerden seçerseniz kilo kaybınız sebzeye göre biraz daha fazla olacaktır.Ama hedefe yaklaşırken yüksek proteinli beslendiğiniz için özellikle geceleri tatlı krizlerine girerek diyetiniz bozulacak ve kilo vermeniz duracaktır.O zaman ne yapmalıyız?Öğle 68 öğününde sebze, yoğurt ve salata, akşam öğünündeyse avuç içi kadar ızgara et, balık veya tavuk ve ekmek yiyerek yeterli ve dengeli bir öğün düzeniyle vücut işlerliliğini devamını sağlayabilirsiniz. Böylece kilo vermenizi hızlandırır ve duraksamasını de önlemiş olursunuz. 6.ÇOK SU İÇİNCE ÇOK KİLO VERİLİR Mİ? Sürekli duyduğunuz bir diyet yalanını daha açıklayalım. Kilolu biri günde litrelerce su içse de beslenmesini düzenlemediği sürece kilo vermesi beklenemez. Su içmemizin amacı, vücut su dengesini korumak ve vücudumuzun çalışması için gerekli olan ortamın devamlılığını sağlamaktır. Ancak su içerek yağ yakımını artırmak istiyorsak günde en az 13 bardak su içmeye özen göstermeliyiz. 7.YEŞİLÇAY VE KAHVE İçerdiği Tianin amino asidinden dolayı bağışıklık sisteminizi güçlendirmek ve kilo verirken vücut direncinizi düşürmemek ve metabolik hareketlerin devamlılığı için günde en az 3 en fazla 5 fincana kadar yeşil çay içmenizi öneririm. İşte bir kilit nokta daha, kahve içmeyin diyenlere inanmayın! Günde 4 fincana kadar filtre kahve ya da şekersiz Türk kahvesi tüketerek metabolizmanızı hızlandıracaksınız. İçerdiği kafeol ve kafestrol denilen maddeler sizin sağlıklı kilo vermenize destek olacaktır. Bu içecekleri yemeklerden 1 saat sonra tüketerek metabolizmanıza destek olmanızı öneriyorum. 8.TUZ MİKTARINA DİKKAT! Ülkemizde beslenme hatalarından en çok yapılanı aşırı tuz tüketmek! Aslında besinlerle birlikte günlük tuz ihtiyacımızı da karşılamış oluyoruz. Ekstradan ilave ettiğimiz tuzlar vücudumuzda su tutulumu ve kemik yoğunluğunuzun azalmasına neden olur. Unutmayın 1 miligram tuz vücudumuzda 200-250 mililitre su tutarak ödeme neden olmakta! 9.GÜVENLİ ŞEKER KULLANIMI Yüksek miktarda şeker alımı hem besin öğesi içermemesi hem de gereğinden fazla kalori alınmasına neden olarak, vücudun yağlanmasına ve dolayısıyla kan yağlarının yükselmesine neden olur. Bu nedenle az şeker içeren besinleri ya da sağlıklı şekerlerden olan meyveleri tercih ederek vücudumuza destek olalım. 10.BESİN DEĞERİN KORUMAK İÇİN... Sebze ve meyveleri ezilmeden, parçalanmadan, serin ye kuru yerlerde saklamalıyız. Sebzeleri yemek pişmeden hemen önce doğrayarak vitamin ve mineral kayıplarını en aza indirebiliriz. Sebzeleri kendi suyunda ve kısa sürede pişirmeliyiz. Meyveleri de yemeden hemen önce yıkayıp ardından doğrayarak tüketmemiz gerekir. Önceden ayıklayıp-kesip bekletirsek içeriğindeki vitamin ve mineralleri kaybetmiş oluruz. Genel olarak yiyecekleri hazırlarken az suda pişirmeye özen göstermeli ve pişme sularını dökmemeye çalışmalıyız. Beslenmeniz İçin Ufak Tüyolar -Alışverişe giderken karnınızın tok olmasına özen gösterin. -Yemek servisi için küçük tabakları tercih edin. -Yemekleri çok çiğnemeye çalışın. -Yemeğinizi yedikten sonra sofra başında oturmayın. -Mutlaka masa da yemek yiyin, ayakta değil. 69 SEMİNER KALP SAĞLIĞI Termal Belediyesi iş birliği ile Black Bird Termal Otel’ de gerçekleştirdiğimiz seminerde Kardiyoloji Uzmanı Dr. Betül Canöz Kalp Sağlığı hakkında, İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Müjdat Batur Canöz ise Diyabet ve Böbrek Sağlığı hakkında katılımcıları bilgilendirdi. 70