zor yıllar! - Hacettepe University Libraries

advertisement
ZOR YILLAR!
2.Dünya Savaşı'nda
Türkiye’de İngiliz - Alman
Propaganda ve İstihbarat Savaşı
SÜLEYMAN ŞEYDİ
2. Dünya Savaşı’nda Türkiye’de İngiliz-Âlman
Propaganda ve İstihbarat Savaşı
Süleyman Şeydi
ISBN 975 - 9091 - 74 - 7
© ASİL YAYIN DAĞITIM LTD. ŞTİ.
Bu kitabın basım, yayın, satış haklan Asil Yayın Dağıtım Ltd. Şti.’ne aittir.
Anılan kuruluşun izni alınmadan kitabın tümü ya da bölümleri mekanik, elektronik,
fotokopi, manyetik kayıt ya da başka yöntemlerle çoğaltılamaz, basıfamaz, dağıtılamaz.
1. Baskı 2006
Kapak Tasarımı
Ayşe ÖZMEN
ayseozmen06@hoftTiail.com
Düzenleme
A. Suna SUBAŞI
Baskı ve Cilt
Baran Ofset. (0.312) 367 66 92
<^j Asi! Yayın Dağıtım Ltd. Şti.
Fevzi Çakmak t.Sokak No: 22/A Kızılay/Ankara
5 i Tel: 0(312) 230 28 80 - 81 Fax: 0(312) 230 28 82
www.asilyayin.com.tr
asil@a3ilyayIn.com.tr
Eşim Nuray ve Kızım Cansu Sena'ya
On$0%
11 ""
WnWHH‘1t
Psikolojik savaş olarak da adlandırılan propaganda, insanları yeterli de­
ğerlendirme yapmadan arzu edilen sonuca ulaşmaya ikna etme sanatıdır. Pro­
paganda en az savaş tarihi kadar eski olmakla birlikte, Birinci Dünya Sava­
şandaki İngiliz propagandasının başarısı, İkinci Dünya Savaşı’na katılan ül­
kelere örnek teşkil etmiş ve ülkelerin bu alana yoğunlaşmaları sonucunu do­
ğurmuştur. Hatta bu tarihten sonra artık propaganda, savaş stratejilerinin vaz­
geçilmez bir parçası hâline gelmiştir.
Propagandama arkasındaki hâkim düşünce, geniş kitlelerin desteğini sağ­
lamak ve düşman için büyük utanç verici durumlar yaratmaktır. Bunun için
de propagandacının olaylarla ve kamuoyu ile İlgili istihbarat bilgilerine sahip
olma zorunluluğu vardır. Aksi hâlde propagandanın baş an şansı yok denecek
kadar azdır. Propagandanın savaş stratejilerinin vazgeçilmez bir parçası hâli­
ne gelmesinden sonra, propaganda ile istihbarat birimlerinin aynı çatı altında
ya da birbirleriyle sıkı bir işbirliği içerisinde çalışma zorunluluğu ortaya çık­
mıştır. Bundan dolayı, bu çalışmada İngiliz ve Almanların Türkiye'deki is­
tihbarat ve propaganda çalışmalan birlikte ele alınmıştır.
İkinci Dünya Savaşı yıllarında Türkiye, tam bir propaganda ve istihbarat
arenası hâline geldi ve İrili ufaklı bir çok yabancı İstihbarat biriminin ve onlar
ile işbirliği hâlindeki propaganda örgütlerinin kıyasıya mücadelesine sahne
oldu. Beyoğlu’ndaki Pera Palas ve Park Hotel, başta Alman ve İngiliz ajan­
ları olmak üzere yabancı ajanların boy gösterdiği mekânlardı. Müşterilerinin
çoğunun herhangi bir yabancı istihbarat biriminin elemanı olmasının yanında,
çalışanlarının da hemen hepsi yerli veya yabancı (en azından bir, hatta bazen
de birden çok) istihbaratın haber kaynağıydı. Beyoğlu başta olmak üzere İs­
tanbul ve Ankara’daki caddeler, barlar, gece kulüpleri ve restoranlar
Hollywood filmlerini kıskandıracak senaryoları hayata geçiren stüdyolar gi­
biydi.
Türkiye’de yaşanan bu istihbarat savaşma Türk İstihbaratı da kayıtsız
kalmadı. Nitekim Millî Emniyet Hizmetleri Riyaseti İMAH/MEH-Bugünkü
MİT), yabancı istihbarat birimlerinin faaliyetlerine direkt müdahale yerine,
onları Türkiye’nin millî çıkarları doğrultusunda yönlendirdi. Yabancı ajanlar,
kurallara riayet edip çok ileri gitmediği müddetçe Türk polisi de bunların faa­
liyetlerine pek ses çıkarmıyordu. Ancak, Türkiye’yi direkt ilgilendiren konu­
larda ajanlık yapanlar, hemen sınır dışı ediliyor; fakat Müttefikler ve Mih­
ver’in birbirlerini izlemesine ses çıkarmıyordu. Türkiye özellikle kendisini
savaş dışı tutmaya yarayacak bilgilerin, yönlendirdiği-aj anlar vasıtasıyla ilgili
ülkeye ulaşmasını sağlayarak savaşın seyrine etki etmeye bile çalışıyordu.
İkinci Dünya Savaşı’nda Türkiye’nin izlediği dış politika hakkında ya­
pılmış önemli çalışmalar bulunmaktadır. Bu çalışmalar genelde Türkiye’nin
izlediği tarafsızlık politikasını ve savaşan güçlerin Türkiye’yi kendi tarafla­
rında savaşa sokma yönündeki baskılan ve Türkiye’nin bu baskılara karşı ta­
kındığı tutumu, Türk dış politikasının şekillenmesinde Sovyet faktörü gibi si­
yasî ve kısmen de ekonomik konulan içermektedir. Ancak bu kaynaklar, İkinci Dünya Savaşı esnasında Türkiye’yi kendi tarafına çekebilmek için sa­
vaşan güçlerce Türkiye’de yürütülen propaganda ve istihbarat faaliyetleri üzerinde durmamaktadırlar. Özellikle Almanların Türkiye ile komşu olmala­
rından sonra İngilizlerin, Türk kamuoyunun desteğini arkatanna almak, ka­
muoyunun ve Türk yöneticilerinin Alman yanlısı tutum izlemelerine engel
olmak ya da Almanların yanında savaşa girmelerini engellemek için diploma­
tik ilişki ve baskıların ötesinde bir çabaya ihtiyaçları vardı. Çünkü savaş baş­
lamadan önce ve savaşın başladığı ilk andan itibaren Nazi ajanları Türkiye’yi
kendilerine mesken tutmuş ve Nazi propagandası noktasında bir hayli mesafe
almışlardı. Türkiye’de yürütülen Nazi propagandasını etkisiz kılmak için İn­
giltere’nin tek çıkar yolu, ülkede kendileri lehine kanaat uyandırmak ve Al­
manya’nın gerçek niyetleri üzerine inşa edilen bir ‘karşı propaganda’ savaşı
başlatmaktı. Bu düşünce ile yola çıkan İngiliz istihbarat ve propaganda birim­
lerinin de Türkiye’ye konuşlanmasından sonra savaş yıllan boyunca Türkiye,
Nazi-İngiliz propaganda ve İstihbarat savaşlanna sahne oldu.
İşte bu çalışma, İkinci Dünya Savaşı yıllannda savaşan taraflann, özellik­
le de İngiltere ve Nazi Almanya’sının Türkiye’yi kendi taraflanna çekebil­
mek için yürüttükleri propaganda ve istihbarat faaliyetleri üzerinde durmak­
tadır. Yapılan çalışma, istihbarat birimlerinin faaliyetleri ile ilgili olunca bu
konudaki kaynaklann çoğuna ulaşılamama durumu söz konusu olabilmekte­
dir. Bu, konu ile İlgili arşiv belgelerinin tamamının araştırmacılara sunulmaması ile alakalı olduğu kadar, olayın tabiatı gereği yapılan işlerin kayıt altına
alınmaması ya da devlet arşivlerine girmeden kayıtların imha edilmesi ile de
ilgilidir. Bunun sonucu olarak, bazı olaylar tam olarak sonuca bağianamamakta, ya da olaylarda adı geçen kişiler hakkında somut bilgilere ulaşılama­
maktadır. Yine de bu çalışmada, İngiliz ve Alman istihbarat ve propaganda
örgütlerinin Türkiye’deki açık ve gizli yapılanmaları ve faaliyetleri hakkında
ciddi sonuçlara ulaşıldı. Bu anlamda İngilizlerin İstanbul, Ankara ve İzmir
başta olmak üzere Anadolu’nun değişik yerlerindeki gizli teşkilatlan ve bu
teşkilatlann casusluk, sabotaj vs. türünden faaliyetleri ayrıntısıyla ele alın­
maktadır. Aynca Almanların ve İngilizlerin Türk hükümetini ve kamuoyunu
kendi yanlannda tutabilmek için yürüttükleri propaganda faaliyetlerini ele
almakta; özellikle Nazi propagandası karşısında zor durumda kalan İngilizle­
rin karşı propaganda faaliyetlerini, Aîmanlann Türkiye’yi işgali karşısında
sürgünde Türk hükümeti kurmak, İngiliz yanhsı gazetecileri koruma altına
almak gibi İngiliz planlarını ele almakta ve bu propaganda savaşlarına karşı
Türk hükümetinin tutumu değerlendirilmektedir. Bu yönleri ile bu çalışma
Barry Rubin’nın, Istanbul Intrigues (İstanbul: Boğaziçi University Press,
2002) adlı eserinden farklıdır.
İkinci Dünya Savaşı’nda Almanya’nın Türkiye’deki propaganda faaliyet­
leri üzerine Johannes Glasneck’in Türkiye'de Faşist Alman Propagandası
(Ankara: Onur Yayınlan, 1976) adlı kayda değer bir çalışması bulunmakta­
dır. Bunun yanında yine aynı dönemde Türkiye’deki Turancı hareketler ve bu
hareketin Nazıler ile olan yakınlığım ele alan Uğur Mumcu’nun 40'ların Ca­
dı Kazam (İstanbul: um: ag Vakfı Yayınlan, 1990) adlı eseri bulunmaktadır.
Her iki çalışma da daha ziyade Alman propaganda faaliyetleri üzerine yoğun­
laşmış, buna karşı İngiltere’nin tepkileri ve karşı faaliyetleri konusunda bir
değerlendirme yapılmamıştır.
Elinizdeki bu eser, Records of Special Operations Executive (HS) dosya­
lan başta olmak üzere İngiliz Millî Arşivi (eski adıyla Public Record OfficePROynde son yıllarda araştırmacılann hizmetine sunulan İngiliz istihbarat
birimlerinin belgelerinden hareketle, daha önce ele alınmamış pek çok olaya
açıklık getirmektedir. Bu çalışma, Cumhuriyet tarihimizin çok önemli olduğu
hâlde üzerinde fazla durulmayan bir kesitini aydınlatmaktadır. Aynca, sadece
Türk tarihine değil, genel anlamda İkinci Dünya Savaşı yıllan İngiliz ve Av­
rupa tarihine de ışık tutmaktadır. Tarafsız bir ülkede İngilizlerin propaganda
ve istihbarat aktivitelerinde karşılaştığı sıkmtılann yanında, yine İngilizlerin
Türkiye’ye yönelik faaliyetler ile ilgili kendi araîannda düştüğü açmazlann
da üzerinde durmaktadır.
Araştırmam süresince çalışmamı sabırla okuyup yapıcı eleştirilerde bulu­
nan başta Prof. Dr. Bayram Kodaman olmak üzere değerli meslektaşlanm
Turgut Ermumcu, Hayri Çapraz, Ramazan Gülendam, Abdullah Şevki
Duymaz, Murat Kılıç, Ali Bulgurcu, Bilge Hürmüzîü, Levent Aytemİz, Ha­
kan Karagöz ve Kansu Ekici’ye şükran borçluyum. Aynca bu çalışma ile ilgi­
li her konuda benden desteğini esirgemeyen sayın Servet Avşar’a da özel te­
şekkür borcum var. İngiliz Millî Arşivi’ildeki (PRO) araştırraalanm sırasında
arşiv çalışanları her zamanki gibi yardımlarını esirgemediler. Özellikle PRO
çalışanlarından Neil Cobbett’in yardımlarını burada zikretmek zorundayım.
Bunların yanında bana maddî destek sağlayan Türkiye Bilimler Akademi­
si’ne {TUBA) teşekkürü bir borç bilirim. Onların desteği olmadan bu çalış­
manın tamamlanma şansı zayıftı.
Süleyman Şeydi
Şubat 2006
iç fm m itm
ÖNSÖZ.................................................
III
İÇİNDEKİLER.................................................................................................... IX
KISALTMALAR................................................................................................ XII
Giriş.........................
1
BÖLÜM 1
NAZİ ALMANYA’SININ TÜRKİYE PROPAGANDASI
Savaşan Güçler ve Türkiye................................................................................... 11
Bıçak Sırtındaki ülke: Türkiye............................................................................. 13
Nazı Propagandasının Hedefindeki Türkiye......................................................... 18
a) Türk Öğrencilerin Almanya’da Eğitime Yönlendirilmesi........................... 20
b) Nazilerin Türk Eğitim Sistemine Nüfuz Çabalan.......................................20
c) Türk öğrencileri Kazanma Çabalan........................................................... 23
d) Basm-yaym Üzerinde Nüfuz Kurma Girişimi.............................................25
Türkiye’de Alman Propagandasının Yapılanması
;..................................... 28
Alman Haber Ajanslaraıın Türkiye’deki Faaliyetleri........................................... 33
Ortadoğu’ya Yönelik Alman Faaliyetleri............................................................. 36
Alman Propagandasının Ortadoğu organizasyonu Türkiye’ye taşmıyor.............. 39
Alman Propagandası Üzerinde Hâkimiyet Kavgası............................................. 44
Alman Propagandası ve Türk Basım
.........................................................50
Tan Gazetesi’nın Alman Propagandasına Karşı Savaş İlâm................................. 52
Alman Yanlısı Türk Basım.:...........................................................
Gazete Dışındaki Alman Propaganda Faaliyetleri................................................ 64
Alman Propagandası Karşısında İngiliz Tutumu.................................................. 66
56
BÖLÜM II
İNGİLİZ GİZLİ ÖRGÜTÜ (SOE)’NiN TÜRKİYE’DEKİ
YAPILANMASI ve FAALİYETLERİ
SOE’nin Kumluşu ve Amacı..................................................
SOE’nin Ortadoğu Bölge Merkezinin Yapılanması
................................ 80
İstihdam Sorunu....................................................................................................84
Tarafsız Bir Ülkede SOE Faaliyetleri....................................................................86
76
SÖE’nin İstanbul’a Yerleşmesi................................................—..........................88
İstanbul'a Ajan Akını............................................................................................93
SOE Teşkilatlanmasından MAH’m Haberi Var mıydı?......................................102
Bârbarossa sonrası Türk Dış politikası, Hugessen ve SOE................................. 105
SÖE’nin Türkiye Faaliyetleri............................................................................ 110
Rüşvet Girişimi.......................................................................T........................... 113
SOE’nin Gemi Faaliyetleri.....................................
116
SÖE’nin Türk Ajanları.............................
121
SÖE’nin İletişim Sörunlan.................................................................................. 134
İşgal sonrası için Türkiye’de kumlan Gizli Telsiz İstasyonları
.....................138
Almanlar Türkiye’deki İngiliz İstihbaratına Sızıyor.......................
142
a- MOR (Freund)...........................................
142
b- Maria Dumont............................
144
.
BÖLÜM 3
SOE’NİN TÜRKİYE’DEKİ PROPAGANDA FAALİYETLERİ
Fısıltı Kampanyası...............................................................................................152
SOE’nin Yaydığı Fısıltılar...................................................................................153
Propaganda’ya Taze Kan.........................................................................
158
Anti-Nazi Karikatürlerin Yarattığı Kriz.............................................................. 160
Pera Palas Olayı.....................................................................
162
İngiliz Dışişleri ile SOE Karşı Karşıya............................................................... 165
Nazi Propagandası Fırsatı Kaçırmıyor................................................................ 168
SOE Propaganda Lideri Türkiye’den Sürülüyor.,.......................
169
Yasaktan Sonra SOE’nin Propaganda Plânı
.......................
172
Türk Gazeteciler Güvenli Yerlere Taşınacak...................................................... 179
BÖLÜM 4
İNGİLİZ ENFORMASYON BAKANLIĞI’NIN TÜRKİYE’DEKİ
PROPAGANDA FAALİYETLERİ (1940-42)
Film Propagandası.............
182
Gazeteler..............................................................................................................190
İügİİizierin Türkiye’de Yayın Sıkıntısı: Karşı Propaganda Arayışları................193
Cephe.....................................
195
Radyo Yayınlan.................................................................................................. 201
Türkiye’de Radyoların Durumu.......................................................................... 203
BBC’nin Türkiye’ye Yönelik Yayınlan..............................................................204
Türk-Alman İşbirliği rai?.................................................................. ,................ 208
Müttefik Yayınlan ve Türkiye’nin Tutumu.........................................................211
İngilizlerin Propaganda Sıkıntısı................... ..................................................... 213
İngiliz Gazetelerinden Alman Propagandasına Kıyak.........................................216
İstanbul’daki İngiliz Propaganda Organizasyonun Yeniden Yapılanması ....218
Alman İşgali Hâlinde İstanbul’da İngiliz Propaganda
Organizasyonunun Yapılanması.................
224
İşgal Anmda Türk Hükümetine Yönelik Propaganda..........................................230
BÖLÜM 5
ALMANLARIN CEPHELERDE GERİLEMEYE BAŞLADIKTAN
SONRAKİ DÖNEMDE TÜRKİYE’DE İNGİLİZ PROPAGANDASI
Türkiye’nin Alman İşgaline Maruz kalması Hâlinde
Propaganda Temalan........................................................................................... 234
İngiliz Ordusunun Türkiye’ye Girmesi Durumunda
İngiliz Propagandası............................................................................................241
Alman Propagandasında Ton Değişikliği............................................................242
İngilizlerin Karşı Propagandası...........................................................................243
Türk Tarafsızlığı Karşısında İngiliz Politikası.....................................................247
Kınlına Noktası................................................................................................... 252
Almanlar Türkiye’de Zemin Kaybediyor..............
254
Türkiye’den Almanlann Sürülmesi Meselesi: Naziler Korundu mu?................ 255
SONUÇ............................................................................................................... 260
BİBLİYOGRAFYA
!..................................................................................267
DİZİN................................................................................................................. 271
Kısaltmalar
AA
BBC
DNB
DSP
EH
EP
MAH/MEH
MI6
MI8
NPD
PRO
PWE
SD
SIGINT
SİME
SOE
SSCB
TO
TP
UKCC
w rr
Anadolu Ajansı
British Broadcasting Company
Deutsche Nachrichten Büro
Directorate Special Operations
Electra House
Europa Press
Millî Emniyet Hizmetleri Riyaseti
Secret Intelligence Service
British Signals Intelligence
Nachrichten Press Dienst
Public Record Office
Political Warfare Executive
Sicherheltsdients
British Signals Intelligence
Security Intelligence Middle East
Special Operation Executive
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği
Press Transocean
Transkontinent Press
United Kingdom Commercial Cooperation
Wriless and Transmitter
Türkiye, İkinci Dünya Savaşı yıllarında askerî açıdan zamanın
modem güçlerine karşı koyabilecek durumda değildi. Önemli bir as­
kerî güç olmamakla birlikte Türkiye, savaşın cereyan ettiği yılların
jeo-politik ve jeo-stratejik bağlamı içerisinde önemli bir yer işgal edi­
yordu. Bu önem, Almanların Mart 1941 tarihinde Türkiye’nin Bulgar
sınırına kadar gelmeleri ve Mayıs ayında da Ege Adalarına yerleşme­
leri ile daha da arttı. Bu andan itibaren Türkiye’nin savaştaki duruşu
çok önemliydi. Türkiye, Hitler ordusuna Ortadoğu’ya ulaşmak için
topraklarından geçiş izni vermesi durumunda, Almanlara, Londra’dan
sonra savaşın sevk ve idare edildiği ikinci merkez olan Kahire’deki
İngiliz askerî ve siyasî karargâhım elde etme fırsatı verecekti. Bu du­
rum, Avrupa’ya hâkim olan Hİtler’in savaşı kazandığı anlamına geli­
yordu. Buradan hareketle Türkiye, İngiltere için Ortadoğu bölgesine
yönelik Alman saldırılan karşısında “tampon devlet” işlevini görü­
yordu. Zaten Londra, 1943 yılına kadar Türkiye’nin savaşa girmesi için güçlü bir irade sergilemedi. Bilakis, Almanlar ile işbirliğinden ka­
çınması koşuluyla savaş dışı kalmasını destekledi.
Türkiye’yi işgal edip, Ortadoğu’ya ulaşmak yerine Sovyet ordulanm devre dışı bırakmayı tercih eden Hitler, 22 Haziran 1941 tarihinde
Barbarossa harekatı ile Sovyetleri işgale başladı. Bu, Türkiye’ye ol­
duğu kadar Mihver’e karşı henüz tek başına mücadele eden İngilte­
re’ye de derin bir nefes aldırdı. Gerçi tehdit, ne İngiltere için ne de
Türkiye için son bulmuştu. Ancak On İki Ada’da İtalyanların; Ege
Adaları, Yunanistan ve Bulgaristan’da da Nazi birliklerinin varlığı
Türkiye için ciddî bir tehditti. Bu durum, İngiltere için de aynı oranda
bir tehdit oluşturuyordu. Çünkü Sovyetlere karşı doğu cephesinde ba­
şarı elde eden Almanlar, Kafkasya ve İran’da da nüfuzlarım artırdılar.
Dolayısıyla tehlike çemberinin merkez noktası hâline gelen Türkiye
her an Alman işgaline uğrayabilirdi. Bu bağlamda İngiltere’nin Tür­
2
Zor Yıllar
kiye’den beklentisi, Alman işgali gerçekleşirse buna direnmesi, en azmdan İngiliz birlikleri bölgeye sevk edilenceye kadar Alman ordula­
rım oyalamasıydı.
Almanlar ise, Türkiye’nin İngilizler ile işbirliği yapmasını ve top­
raklarım Müttefik kuvvetlerinin kullanımına sunmasını istemiyor;
Türkiye’ye şantaja kadar varan baskılarda bulunuyordu. Çünkü Tür­
kiye’nin İngiltere safında savaşa girmesiyle Nazilerm Güneydoğu Av­
rupa’daki stratejik hedefleri Müttefik saldırılarına açık hâle geliyordu.
Aynca Barbarossa harekâtından sonra eneıj isini başka alana kaydıran
Hitler, Türkiye üzerinden Nazi kıtalanna yönelebilecek bir saldırıdan
emin olmak istiyordu. Dolayısıyla Almanya da Sovyet işgali tamam­
lanana kadar Türkiye’nin savaş dışı kalmasını istiyordu.
Bu anlamda her iki blok da savaştaki stratejilerinde Türkiye’nin
kendileri için olan öneminin farkındaydı. Almanya’nın, Sovyeüeri
yenmek ve İngiltere’nin Ortadoğu’daki nüfuzunu sona erdirmek için
Türkiye’yi kendi çizgisinde tutmaya; İngiltere’nin de, Almanya’nın
bu girişimi karşısında bölgedeki çıkarlarını ve pozisyonunu korumak
için Türkiye’nin Alman nüfuzuna girmesini önlemeye İhtiyacı vardı.
1939 yılı başı itibarıyla savaşın kaçınılmaz olduğunun anlaşılması
üzerine, Türkiye’nin kendi tarafında yer almasının ne denli önemli ol­
duğunun farkında olan savaşan güçler, Ankara’ya deneyimli diplo­
matlarını büyükelçi olarak atadılar. Her şeyden önce savaşın genel
resmî, Türkiye’den, belki dünyanın herhangi başka bir noktasından
daha net görülüyordu. İngiltere ve Almanya başta olmak üzere sava­
şan tarafların Ankara’daki büyükelçilikleri şüphesiz ülkelerinin dün­
yaya açılan en önemli penceresi konumundaydı. Almanya’nın en ma­
hir eski politikacılarından olan Alman eski başbakanı Franz von
Papen’in Ankara’ya büyükelçi olarak atanması bu anlamda önemli bir
göstergedir. Zira böylesine zor bir görevin üstesinden ancak von
Papen çapında bir siyasetçi gelebilirdi.
İngiltere ise, Ankara’ya Sir Hughe Knatchbull-Hugessen’i büyü­
kelçi olarak gönderdi. O dönemde Ankara’ya büyükelçi olarak atan­
mak, bir diplomat için kariyeri açısından onur verici bir görevdi. Fa­
GİtİS
3
kat bu görev, Nazi Birliklerinin, Ege Denizi ve Balkanlarda, İngiliz
birliklerinin Ortadoğu’da, Rus ve Alman birliklerinin Kafkasya böl­
gesinde olduğu bir ortamda, Türk dış politikasına kendi ülkelerinin
çıkartan doğrultusunda yön vermeye çalışmak gibi zor bir misyonu
gerektiriyordu. Özellikle, 1943 yılı başından itibaren Türkiye’nin aktif
desteğine ihtiyaç duyan başta İngiltere olmak üzere Müttefikler, An­
kara’ya baskı yapmaya başlayınca Hugessen, tarafsız kalma konusun­
da ısrarcı olan Türk Dışişleri ile sıkıntılı günler yaşamaya başladı.
Türkiye ise, Birinci Dünya Savaşı’nda olduğu gibi bir maceraya
atılmak niyetinde değildi. Her şeyden önce bu, Ankara’nın savaşı de­
ğildi. Ankara’nın bu savaştan bir beklentisi de yoktu. Üstelik savaş
öncesi Ankara’nın büyük umut bağladığı ve gerçekleşmesi için ciddî
çaba sarfettiği Hıtlere karşı, Sovyetler Birliği (SSCB)’nin de dahil ol­
duğu Fransa ve İngiltere ile dörtlü ittifak, Moskova’nın Almanya’ya
yaklaşmasından dolayı oluşturulamadı. Sovyetlersiz kurulan üçlü itti­
fakın da, Fransa’nın savaşın başında yenilmesi ile akim kalmasından
başka, Moskova’nın Türkiye’ye yönelik tehditvari tavırları, Türki­
ye’nin tarafsız kalma isteğini perçinleştirdi. Aslında orta büyüklükte
bir devlet, savaşan tarafların aksi yönde isteğine rağmen, tarafsız kal­
ma lüksüne sahip değildir. Askerî gücü tarafsız kalmasını sağlayabil­
mekten çok uzak olan Türk hükümeti de, savaşan tarafların kendisine
olan ihtiyacını kullanarak savaştan mümkün olduğunca uzak kalmaya
çalıştı.
Türk tarafsızlığının da bir sının vardı. Nitekim savaşın tamamına
yakm sürede tarafsız kalabilen Türkiye, topraklannda istihbarat ve
propaganda savaşının yaşandığı bir arena olmaktan kaçamadı. İstan­
bul, savaş boyunca İngiltere, Almanya, SSCB, Fransa, İtalya ve ABD
gibi dönemin ileri gelen ülkelerinin istihbarat eleraanlanmn yanında,
Macaristan, Polonya, Çekoslavakya, Romanya gibi Alman işgali al­
tındaki ülkelerin de gizli servisini hesaba katarsak, irili ufaklı yirmiye
yakm istihbarat biriminin konuşlandığı bir şehir hâline geldi.
Bu istihbarat birimlerinin her biri Türkiye’de gizli üsler kurdu ve
Türkiye’yi yanlarına çekmek için mücadele verdi. İstanbul, aynı za­
4
Zor Yıllar
manda Nazi işgaline maruz kalan Yugoslavya, Macaristan, Bulgaris­
tan, Romanya ve Yunanistan gibi Balkan ülkelerinden kaçıp gelen
mülteciler için sığınılacak bir cennet hâline geleli. Bunlar, İngilte­
re’nin Balkanlar ve Türkiye için kurduğu istihbarat organizasyonları­
nın eleman ihtiyacım karşıladılar. İngilizler, İstanbul’dan Nazi işgali
altındaki Doğu Avrupa ülkelerine casus gönderip paramiliter operas­
yonlar tertiplediler. İstanbul, Ermeni ve Rum vatandaşların yamnda
Yahudi cemaatinin ve ihtilalden sonra Türkiye’ye sığınan Beyaz Ruslar başta olmak üzere birçok ırkın bir arada yaşadığı yer olma özelliği
gösteriyordu. İstanbul’un bu yapısı da istihbarat birimlerinin eleman
bulma sıkıntılarım asgariye indiriyordu.1
Türkiye’yi kendilerine karargâh edinen özellikle Alman ve İngiliz
istihbarat kuruluşları, birbirlerinin hareketleri hakkında sürekli bilgi
topluyorlardı. Ayrıca İngilizler, İzmir ve çevresinden Nazi işgalindeki
Adalara ve Balkanlardaki Alman işgali altındaki topraklara sabotaj ve
bilgi toplama amaçlı ajanlar gönderirken, Alman ajanlar da Ortado­
ğu’da İngilizlere karşı Arap isyanı organize etmek için Türkiye üze­
rinden Irak ve Suriye’ye sızıyorlardı.2
Aslında Naziler iktidara geldikten hemen sonra Türkiye’de geniş
bir yapılanmaya gitmişlerdi. Savaş başlayınca elçilik bünyesinde Al­
man haber ajansı Deutsche Nachrichten Büro (DNB) etrafında, İstan­
bul ve Ankara başta olmak üzere, Türkiye ve Ortadoğu’ya yönelik
propaganda ve istihbarat teşkilatlan oluşturdular. Gazete ve radyo ya­
yınlan ile Türk kamuoyunu etkilemek için gayret gösterdiler.
Aîmanlann Türkiye’deki yoğun propaganda faaliyetleri karşısında
endişeye kapılan İngiltere de Türkiye’de geniş bir propaganda ve is­
tihbarat yapılanmasına girişti. İngiliz Basra Ataşeliği bünyesinde ya­
pılanan İngiliz propaganda kuruluşlan, Türk kamuoyuna Nazi tehlike­
sini anlatmanın yanında Alman propagandasını etkisiz kılmak için
gayret sarfettiler. Bunun için gazete ve radyo yayınlarının yanında fı­
1
2
Barry Rubin, İstanbul Intrigues (İstanbul: Boğaziçi University Press, 2002), s. 5-6,28.
İngiliz Millî Arşivi (eski adı Public Record Office- bundan sonra, PRO diye yazılacak­
tır) PRO/KV3, SİME Report, 18 October 1941.
5
sıltı kampanyası, broşür dağıtımı türünden faaliyetler ile Türk kamuo­
yunu Müttefiklerin yanında tutmaya çalıştılar.
1940 yılının sonlarından 1944 yılı başma kadar Türkiye’nin Al­
manlar tarafından işgal edilme riski vardı. İngiliz propagandasının üzerinde durduğu önemli konulardan biri de, Türkiye’nin işgali hâlinde
izleyecekleri propaganda metoduydu. Bunun için değişik senaryolar
üretildi. Bunlar arasında işgalin gerçekleşmesi hâlinde Türk hüküme­
tini Ankara’dan uzaklaştırmak ve halkı Alman işgaline karşı direnme­
ye teşvik etmek de vardı. Ayrıca 1943 yılı sonlarına doğru kendileri­
nin yanında savaşa girmesini istemeleri karşısında Türkiye’nin ayak
diretmesi üzerine, savaştan sonra karşılaşacakları durumu hatırlatan
propagandalar geliştirdiler.
İngiliz istihbarat birimleri, Alman işgaline uğramasıyla çekilmek
zorunda kaldıkları Balkanlara yönelik Alman karşıtı faaliyetlerini yü­
rütmek için İstanbul’u kendilerine merkez seçtiler. Ancak Türkiye on­
lar için sığınabilecekleri son kale olduğundan bu kaleyi Alınanlara
kaptırmamak için de uğraş verdiler. Türkiye’de yukarıda da değinildi­
ği gibi, Alman propagandasını etkisiz kılmak ve Alman karşıtı kamu­
oyu oluşturmak için radyo ve gazete yayınlarının yanında fısıltı kam­
panyası başlattılar; Türkiye içinde, milletvekillerinin de dahil olduğu
geniş çaplı bir propaganda organizasyonu tertiplediler. Balkanlarda
yaşanan acı tecrübenin de etkisiyle Türk hükümetinin Alman işgaline
boyun eğmesini önlemek için kamuoyuna Nazi rejiminin tehlikesini
anlatmaya çalıştılar. Alman işgali altındaki ülkelerde bu tür faaliyetler
nispeten kolay yürütülürken, îngilizlerin Türkiye’deki propaganda fa­
aliyetlerinde ciddî sıkıntılar yaşandı. Dışişleri, Türkiye’nin küstürülüp
Almanya’nın safına itilmemesi İçin azami gayret gösteriyordu. Ne de
olsa Birinci Dünya Savaşı’nda, Millî Mücadele’de ve hemen sonra­
sında Türkleıin İngilizler ile olan kötü tecrübeleri hâlâ hafızalarda
canlıydı. Şimdi îngilizlerin yapacağı en ufak bir yanlışlık, hükümet
nezdinde olmasa da kamuoyunda İngiliz karşıtı duygulan harekete
geçirebilirdi. Bundan dolayı İngiliz Dışişleri Bakanlığı, Türkiye’deki
propaganda ve istihbarat birimlerinden, Ermeni ve Rumlar başta ol­
mak üzere, etnik kimliği ön plânda olan gruplarla herhangi bir şekilde
10
Zor Yıllar
Savaş Öncesi Türkiye'nin bütün gayretleri, Sovyetlerin de içinde
yer alacağı İngiltere ve Fransa ile ittifak oluşturmaktı. Von Papen ise,
Türkiye’nin tarafsız kalmasına ve Ankara’nın bu ittifak içerisinde yer
almamasına gayret ediyordu. Savaş başladığında ise ne Türkiye Sovyetleri İttifak’m içine dahil edebilmiş ne de von Papen Türkiye’nin
İngiltere ve Fransa ile olan ittifakını engelleyebilmişti. Ancak Alman­
ya, 23 Ağustos 1939 tarihinde, Sovyetler ile Saldırmazlık Paktı imza­
lamayı başarmıştı. Türkiye’nin İngiltere ve Fransa ile 19 Ekim
1939’da Üçlü İttifak Antlaşması imzalamasıyla Türk-AIman ilişkileri
gerilmiş, hatta 29 Ekim kutlamalarına mesaj göndermeyen Hitler,
Türkiye’yi Alman karşıtı ittifak içerisinde yer almakla suçlamıştı. An­
cak Almanya için Türkiye henüz tamamen kaybedilmiş değildi. Zaten
von Papen Türkiye’yi savaş dışı tutmak için ustaca manevralar yapı­
yordu. Aslında, Naziler iktidara geldiklerinden itibaren Türkiye üze­
rinde yatırım yapmışlardı. Savaş başladığında Türkiye’de ciddî bir
propaganda ve istihbarat teşkilatı vardı. Bu noktada zayıf olan İngilte­
re’ydi. Alman propaganda ve istihbarat faaliyetlerine karşı İngilte­
re’nin karşı koyma girişimi, Türkiye’yi bu anlamda bir savaş alanı hâ­
line çevirdi.
NAZİ ALMANYA'SININ
TÜRKİYE PROPAGANDASI
Savaşan Güçler ve Türkiye
Türkiye’nin 19 Ekim 1939 tarihinde İngiltere ve Fransa ile üçlü it­
tifak imzalaması Türk-Alman ilişkilerim gerginleştirdi. 23 bin insanın
kaybedildiği Erzincan depremi hakkında “kendileriyle işbirliği yap­
madıkları için, Allah tarafından verilen bir bela”1 diyebilecek kadar
İnsanî duygudan uzak ifadeler kullanabilen Alman radyoları, aslında
Türkiye’ye karşı Nazilerin duyduğu kini ifade ediyordu. Her ne kadar
Türkiye’yi yanma çekememişse de henüz İngiltere’ye de kaptırmamış
olan Almanya, bu tutumunu uzun süre devam ettirmedi. Zira bu tavır,
Türkiye’yi İngiltere ile aktif işbirliğine itebilir, hatta onun yanında sa­
vaşa katılmasına sebep olabilirdi. Oysa Almanya, Türkiye’nin savaş
dışı kalmasını istiyordu.
Almanlar Türkiye’yi kendi yanlarına çekebilmek için çok rahat bir
şekilde toprak vaadinde de bulunabiliyordu. Mesela von Papen, işbir­
liği karşılığında On İki ada, Halep, Musul, Azerbaycan ve Batum’u
teklif etti. Ancak Türkiye’nin Musul ve Halep civarında eskiden, beri
iddiası olsa da, bu aşamada komşularından toprak talebi yoktu.
SSCB’nin dağılmasıyla Türk nüfusunu kontrol etme fikri de, resmî
çevrelerde pek fazla yankı bulmadı. Turancı akım içinde yer alanlar
bu fikre sıcak bakarken Türk dış politikasını yönlendiren kadro, bu­
nun hayata geçirilme şansı olmadığının bilincindeydi. Bu kadro, Nazi­
lerin bu tür söylemlerinin, savaşın içerisinde Almanya’nın uyguladığı
stratejik bir manevradan İbaret olduğunu algılama kapasitesine sahip
îsmet înönü, Şükrü Saraçoğlu, Fethi Okyar, Ali Fuat Cebesoy, Fevzi
Çakmak, Rauf Orbay gibi bizzat Osmanlı yönetiminde görev yapmış
kişilerden oluşuyordu. Buradan getirdikleri tecrübe ile olgunlaşan, ka­
rar alma mekanizmasında etkili kişilerin savaşa yönelik bu duruşunu,
Birinci Dünya Savaşı ve Millî Mücadele yıllanndaki politikalarından
1
Özkan, age., s. 169
12
Zor Yıllar
dolayı, İngiltere’ye düşmanlık ya da İngiltere’ye meydan okuyan
Hıtler’e hayranlık duygulan belirlemedi. Hatalı oldukları zamanlar
vardı, ama hislerinin esiri olacak düzeysizlikte değillerdi. Büyük dev­
let politikalanm iyi bildikleri gibi, onlar ile nasıl "başa çıkılacağını da
tecrübe etmişlerdi. Her şeyden önce bu savaş, Türkiye’nin savaşı de­
ğildi. Kendi yarattığı belâyı temizleme işi, yine Batı’ya ait olmalıydı.
Türkiye’nin bundan bir beklentisi yoktu, ama korkulan çoktu.2
Türkiye’nin savaştan bir beklentisi yoktu ama savaş dışı kalma
lüksüne de sahip değildi. Taraf olması için baskılar artıyordu. Alman­
ya’mn en güçlü kartı, Rus korkusu ile oynamaktı. Zaten Ruslann, ge­
rek Saraçoğlu’nun 1939 yık sonbaharındaki Moskova ziyaretinde ge­
rekse Molotov’la Hitler ve Hitler’in Dışişleri Bakanı Joachim von
Ribbentrop arasında Kasım 1940 tarihinde gerçekleşen Berlin görüş­
melerinde belirttikleri Türkiye üzerindeki iddialar, Nazilere bu yönde
fırsat veriyordu.3 Yani Almanlann bu çerçevede uyguladığı propa­
gandanın başarısı Ruslann tavnndan kaynaklanmaktaydı. Bu arada
Almanlar Bulgaristan’ı, Mart 1941 tarihinden sonra Türkiye’ye karşı
sinir harbi için piyon olarak kullanmaya başladı. Bulgaristan, iç isyan
korkusu ile Rus cephesine asker göndermeyi reddediyordu. Ancak bu
orduyu zaman zaman Türkiye’ye karşı harekete geçirebileceği izleni­
mi uyandırmaktan da geri durmuyorlardı. Kasım 1941 tarihinde Gene­
ral Daskalov, ‘Bulgar ordusu yakında rol oynamaya çağnhr’ diyerek
açıkça Türkiye’yi hedef gösterdi. Şubat 1942’de Bulgar radyosunda
yapılan Alman propagandasında, Trakya’nın Türkiye’ye ait kısınılan
Avrupa’nın bir parçası olarak gösteriliyordu. Bu Bulgar şovenizmi,
Türkiye’nin moralini azaltacağına kuvvetlendirdi ve tepkisi, “bırakın
denesinler” şeklinde oldu.
Bu gelişmelerden ve açıklamalardan sonra Türk otoriteleri, Mihver
ajanlannm faaliyetlerini daha yakından izledi. Türk güvenlik güçleri,
Mihver güçlerinin Türkiye’deki gizli yapılanmalan ve casusluk faali2
3
Bu konuda bir değerlendirme için bkz: Selim Deringil, ‘II. Diinya Savaşı ve Türkiye:
Hasta Adamın Dinç Evlatları’, Toplutnsal Tarih, no. 121, Ocak 2004, ss. 76-81.
Lev Bezymensky & Segrei Gorlov, ‘On the Eve: V.M. Molotov’s Discussion in Berlin,
November 1940’, International Affairs (Moscow), July 1991, ss. 106-122.
N a z i Alm anya'sının Türkiye Propagandası
13
yetlerine karşı 1941 yılı bahanndan itibaren takındığı esnek tavnnı
değiştirmeye başladı. Beşinci kol faaliyeti yürüten birçok Alman ajan
sorgulanıp tutuklandı. Yine Mihver lehine ve Suriye’deki Vichy hü­
kümeti (Fransa’nın işgalinden sonra kurulup Naziler ile işbirliği için­
de olan Fransız hükümeti) adına hareket eden ve yönetime bilgi sağ­
layan Suriye ve Iraklı birçok Arap da tutuklandı. Aynca İtalyanlar adma çalışan casusluk şebekesi de çökertildi. Kafkasya’ya sabotaj için
eleman kaçırırken yakalanan diplomatik pasaporta sahip bir İtalya’nın
tutuklanmasının ardından, İtalyanlar adına çalışan bir istihbarat ele­
manı uzun süreliğine hapsedildi ve Gürcü bir papaz idam edildi. Bu
değişiklik İngilizlerce, Türkiye’nin Alman saldırısı karşısında savun­
ma yapmaya hazırlandığının işareti olarak algılanarak memnuniyetle
karşılandı. Aslında bu, Türkiye’nin savaşm seyrine yönelik takındığı
pragmatik bir tavırdı.4
Bıçak Sırtındaki ütke: Türkiye
Türkiye’nin bu savaştan herhangi bir beklentisi olmadığını daha
önce belirtmiştik. Savaşa girmemek için elinden gelen gayreti göste­
ren Türkiye, Almanların smınna dayandığı Mart 1941 itibarıyla zor
durumda kaldı. Bu tarihe kadar İngilizlere gözle görülür yakm tavırlar
sergileyen Türkiye, Alman işgaline meydan vermemek için oldukça
ihtiyatlı bir tavır takındı. Zaman zaman bu İhtiyatlı tavır, Alman yan­
lısı tavır takınmış görüntüsü verdiyse de bu savaş dışı kalma gayretle­
rinin bir parçasıydı. Neticede Almanların Türkiye’de, en azından İngilizler açısından bakıldığında tedirgin olunacak kadar gözle görülür
bazı başanlan vardı. Türk ordusu içinde çok az da olsa Alman yanlısı
üst düzey subayların olması İngilizleri endişlendiriyordu. Harp Aka­
demisi Komutanı Orgeneral Ali Fuad Erden ve General Hüseyin Hüs­
nü Erkilet’in başını çektiği küçük bir azınlık, tam bir Alman yanlısıy­
dı. Bunlar, Alman ordularının Türkiye üzerinden geçişine izin veril­
mesini ve Bulgar modelinde millî statülerini korumak İstiyorlardı. Bu
görüş, Türk ordusunun geneline hâkim olmamasına, ya da Genelkur­
4
HS 3/238, Southern Department, no. 34, 23 February 1942.
Z ot Yıllar
14
may’m resmî görüşü olmamasına rağmen, İngilizleri endişelendirmeye yetiyordu. İnönü, saldın her nereden gelirse gelsin direniîeceğine
dair ciddî beyanatlar veriyordu. Genel Kurmay Başkanı Mareşal Fevzi
Çakmak liderliğindeki ordunun Nazüere bir sempatisi olmadığını ve
İngiltere ile müttefik konumunun devamını istediğini bilmek, İngiliz­
leri tamamen sakinleştirmeye yetmiyordu. Neticedee bu generallerin
Doğu cephesini ziyaret etmesine İnönü izin vermişti.
Türk resmî kurum ve kuruluşlarının çoğunluğu Müttefiklerden ya­
na tavır sergiliyordu. Türkiye’nin Alman kampına doğra yaklaştığı işaretlerine rağmen, İnönü’nün yakın çevresi İngiliz yanlısıydı. İçişleri
Bakanı Fikri Tüzer’in de kişisel desteği ile British Council, Halkevle­
rine İngiliz Öğretmenler görevlendirdi. Türk İstihbaratı da, zaten îngilizler ile olabildiğince işbirliği halindeydi. Ancak Almanların Avrupa,
özellikle de Balkanlardaki başansı Türkiye’yi Almanlarla olan ilişki­
lerini yeniden gözden geçirmeye zorladı. Girit’in düşmesi, îrak’ta
Alman yanlısı Raşid Ali isyanının başansı ve Nisan-Mayıs 1941 tari­
hindeki Almanlann Kıbns ve Suriye’ye yönelik tehdidi, Türkleri Al­
ınanlardan yeni bir garanti almaya zorladı. Bunun sonucu olarak, top­
rak bütünlüğünü karşılıklı olarak garanti eden, saldından uzak sorun­
ları dostça çözmeyi amaçlayan 18 Haziran 1941 Dostluk Anlaşması
imzalandı. Bu belki daha ziyade Sovyetlere saldın hâlindeki Almanla­
nn Türkiye’yi tarafsız tutma girişiminin bir neticesiydi. Ancak, en azmdan şimdilik Türkiye Alman saldmsını savuşturmuştu. Sovyetleri
daha ciddî tehdit olarak algılayan Türkiye, Moskova’nın İngiltere’nin
müttefiki olmasından memnun kalmadı.
18 Haziran 1941 tarihinde Türk-Alman anlaşması imzalandığında,
Türkiye’nin tavn bir anlamda belli olmuştu. Türkiye, Almanya ile
şartlar gereği anlaşma imzalamıştı. Ancak Almanya, dünyada en çok
Türkiye’nin sahip olduğu krom meselesinde, istediği başarıyı elde edemedi. Krom ticareti, ekonomik olduğu kadar siyasî bir sorundu.
Antlaşmayla Almanya’ya herhangi bir taviz verilmedi. Krom, 1941 ve
1942 yıllan için İngiltere ve Fransa’ya aynldığmdan Almanya’ya satı5
Franz von Papen, Memoirs (London: Andre Deutsch, 1952), s. 488.
N azi Almanya'sının Türkiye Propagandası
15
şı mümkün değildi. 1943 Ocak ayı için ise, Almanlar 150 bin ton is­
temişti; ancak Türkiye, Almanya’nın 1942 sonuna kadar 18 milyon
değerinde savaş materyalini Türkiye’ye getirmesi karşılığında 194344 yıllan için yıllık 90 bin ton krom satmayı kabul etti. Krom fazlalı­
ğı, 1943 Ocak ayma kadar İngiltere’ye aynlmaya devam etti. Aynca
Türkiye, anlaşma görüşmelerini yürüten Dr. Clodius’a, Ortadoğu’da
komşu olarak İngiltere’yi Almanlara tercih edeceklerini açıkça söy­
lemişti.6
Ancak bütün bunlar, Türkiye’nin tamamen İngiltere yörüngesinde
kalması anlamına gelmiyordu. Özellikle Almanlann Kuzey Afri­
ka’daki başansı ve Sovyetleri işgali (Barbarossa Harekatı), müttefik­
ler açısından kritik bir dönemdi. Bundan sonra Ankara’nın, İngilte­
re’nin savaşı kazanacağına olan inancı bir hayli sarsıldı. Barbarossa
harekatında Sovyetler’in başarılı direnişinin Türkiye’yi sevindirdiği
söylenemezdi, ama Kuzey Afrika’da Rommel orduları karşısında var­
lık gösteremeyen İngiliz ordusunun içine düştüğü durum, İngilizlerin
olduğu kadar Türklerin de moralini bozmuştu. Singapur’un da İngiliz­
lerin elinden çıkması, Türkiye’de Nazilere karşı İngiltere’nin başan
şansının çok zayıf olduğu fikrini uyandırdı. Bu konuda Türk kamuo­
yunun bakışını yansıtan tarafsız raporlar, İngiltere’nin Orta ve Uzak
Doğu’daki başarısızlığı yüzünden prestijinin hızla düştüğünü gösteri­
yordu. Daha da kötüsü Türkler, İngiltere’nin büyük güç olmaktan uzakîaşacağı düşüncesi ile Almanya ve SSCB arasında tercihe doğru İtiliyordu. Bunda İngiliz diplomatik kaynaklarından yapılan pervasızca
açıklamalar da etkili oluyordu. İngilizlerin Moskova Büyükelçisi Sir
Stafford Cripps’in bir konuşmasında, savaştan sonra Orta ve Güney­
doğu Avrupa’nın Sovyet nüfuz bölgeleri olacağı şeklinde yorumlana­
bilecek ifadeler kullanması bu anlamda manidardı. Cripps, belki Sov­
yet kamuoyunun Nazi işgaline karşı direnmesini teşvik için bunları
söylemişti. Ancak bu açıklama Türkiye’de farklı algılandı. Zira Bü­
yükelçinin açıklamalarını fırsat bilen Almanlar, İngiliz - Sovyet işbir-
6
Selim Deringil, Turkish Foreign Polity during the Second World War: an ‘active'
neutrality (Cambridge: Cambridge University Press, 1989), ss. 128-129.
16
Zor Y Ular
liginin hedefinin sadece Avrupa değil, Türkiye de olduğu propagan­
dasını yapıyordu. Zaten Alman propagandası Türkiye’yi yumuşak
kamından vurmaya çalışıyor ve Türkiye’ye yönelik Rus tehdidini An­
kara’nın unutmasına fırsat vermiyordu. Özellikle Türkiye’nin, Sovyet
çekincesinin temelinde var olan boğazlar korkusunu da kullanmayı
ihmal etmiyordu. Von Papen, Müttefik liderler ve Moskova arasında
yapılan her görüşmeden sonra, gerek İnönü’ye gerekse diğer Türk otoritelerine Türkiye’nin masaya yatırıldığından ve Boğazların Sovyetlere peşkeş çekildiğinden dem vuruyordu. Hatta zaman zaman Japon­
ya’nın Ankara büyükelçisini, Türk hükümetine, Alman olmayan kay­
naklardan benzer haberler duyduğunu açıklaması için yönlendirdiği
de oluyordu. Bu şekilde Mihver bloğu Türkiye’yi müttefiklerin bu
yönde plânı olduğu şeklinde inandırmaya çalışıyordu.7
Uzak Doğu’daki haberlerin ciddiyetine rağmen, Türkiye’de genel­
de Ingiliz karşıtı gazetelerin takındığı tavır ise ilginçti. Normalde Al­
ınanlara yakınlığı ile bilinen Cumhuriyet AvustralyalIların cesaretin­
den övgü ile bahsediyordu. Yine İngilizlere dost olmayan İkdam, sa­
vaşın denizlerde değil Avmpa’da sonuçlanacağına vurgu yapıyordu.
Fakat kendi yanlarında gördükleri Vatan gazetesinin, İngiîizleri giri­
şimci olmaktan ziyade bürokratik olmakla suçlaması, îngilizlerin ca­
nını sıkıyordu. Bu düşünce, Almanların desteklediği General
Erkilet’in Cumhuriyef teki yazılan ile paraleldi. Tasvir-i Efkar zaten
genelde düşmanca bir tavır içerisindeydi. Singapur ile Odessa’yı, Ki­
ev ve Leningrad’ı düz bir şeklide kıyaslıyor ve Hindistan’daki İngiliz
emperyalizmini eleştiriyordu.8 Dolayısıyla İngilİzler, Türk kamuoyu­
nu ihmal edemezlerdi.
Mayıs 1942’de Alman baskısı neticesinde, Türkler tarafından Al­
manya’ya bir ziyaret gerçekleştirildi. Bu delegasyonda Vakit’m sahibi
Asım Us, Akşam m sahibi Necmeddin Sadak, Cumhuriyef in editörü
Yunus Nadi ve Adana Türk Sözü’nün editörü Nevzat Güven vardı.
7
8
FO 371/37443, R 1227/27/44, BaggaUay to FO, No. 217, 20 February 1942; HS 3/227,
Turkey: A Political Appreciation, 27 February 1942.
HS 3/227, Turkey: A Political Appreciation, 27 February 1942.
N azi Ahna.nva'smm TOrkive Propagandası
17
Anadolu Ajansı başkanı da davet edildi; ancak o, bu daveti kabul et­
medi. Fakat bundan daha önemlisi, Türkiye ile Almanya arasındaki
ekonomik işbirliğinin artmasıydı. Bir Türk delegesi, Türkiye’ye silah
tedariki için; bir diğeri de, Devlet Demiryollan’na ray ve vagon için
Berlin’e gitti. Bunun sonucu Türk hükümeti İstanbul’dan Bulgar sını­
rına kadar olan sahada telefon tesisi döşeme işini Almanlara verdi.
Turancı lider Enver Paşa’nm kardeşi Nuri Paşa (Killigil) Berlin’e gi­
dince, General Asım Gündüz’ün onu ‘serbest süvari’ olarak tanıtma­
sına rağmen İngilizler, hükümetin göz yumması ya da onaylaması ol­
madan paşanın oraya gitmesinin zor olduğunu düşünüyorlardı. Bütün
bunlardan Londra’nın çıkardığı sonuç, Türkiye’nin Rus korkusundan
dolayı yavaş yavaş Almanya yanma kaydığıydı. Eğer İngiltere, savaş­
tan sonra Sovyetlerin hızmm frenleneceğine dair Türkiye’ye bir şey
göstermezse Almanya’ya yaklaşım daha da devam edecekti.
Bu arada Ankara Radyosu Arap Servisi’nin İngiliz aleyhtarı yayın­
lan, İngilizler! ciddî olarak rahatsız ediyordu, özellikle Ankara’dan
Arapça yayın yapan radyonun Rus-Alman savaşında Alman yanlısı
değerlendirmelere ağırlık vermesi üzerine, İngiliz Basın Ataşesi Leigh
Ashton, Matbuat Umum Müdürü (Basın Yayın Genel Müdürü) Selim
Sarper’i ziyaret ederek şikâyetlerini dile getirdi. Özellikle bu yayın,
Arap dünyasına da ulaştığından bu ülkelerdeki İngiliz temsilcilikleri
de bu konuda hassastılar.9 Zira bunlar, komşu Arap halkı üzerinde
ciddî etki yapıyordu.
1942 yılı sonuna doğru Sovyetler doğu cephesinde, İngiliz ve Amerikan birlikleri de Kuzey Afrika’da Alman ordularına karşı üstün­
lük sağlamaya başladı. Müttefikler cephelerde yavaş yavaş üstünlüğü
ele geçirmeye başlayınca, Türkiye’de Alman propagandasının teması
da değişmeye başladı. Artık Alman zaferinden ziyade, savaştan sonra
Avrupa’nın bolşevikleştirileceği ve Türkiye’nin Sovyetlerin inisiyati­
fine terkedileceği propagandası ağırlıklı olarak işlenmeye başladı.
1943 yılı itibarıyla Müttefiklerin, savaşa girmesi yönünde Türkiye’ye
yaptığı baskılar karşısında, Sovyet tehdidi ile Türkiye’yi korkutmak
9
FO 371/30137, R 7210/4125/44, FO to Baghdad, 17 July 1941.
Zor Yıllar
18
bir anlamda işe yarıyordu.10 Bu isteklerin Sovyetlerden geldiği ve
Sovyetlerin yardım amacıyla Türkiye’ye girmesi için bir sebep teşkil
edeceği, bir kere Türk topraklarına giren Kızıl Ordunun bir daha geri
çekilmeyeceği şeklindeki propaganda etkili oluyordu. Tabiî Türki­
ye’nin de savaşa girmekteki isteksizliği, bu propagandanın etkisini
kolaylaştırıyordu.
N azi Propagandasının Hedefindeki Türkiye
Birinci Dünya Savaşı’nm Alman toplumu üzerinde yarattığı olum­
suz etkiyi iyi değerlendiren Hitler, geliştirdiği faşist propaganda ile
partisini 1933 yılında iktidara taşıdı. Bu şekilde propagandanın gücü­
nü test eden Hitler, ilk önce iktidara gelmesinde etkili olan Dr. Paul
Joseph Goebbels başkanlığındaki Nazi Partisi’nin propaganda organi­
zasyonunu, Propaganda ve Halkı Aydınlatma Bakanlığı’na dönüştür­
dü. Goebbels’i de bakan olarak atadı. Dolayısıyla Propaganda Bakanhğı’mn çalışanlarının büyük çoğunluğunu, parti mensubu kişiler oluş­
turdu.
Hitler, dünya tarihinde politikalarının merkezine propagandayı oturtan nadir liderlerden biridir. 1919 Versailles Antlaşmasının Al­
manya üzerinde yarattığı kompleksi fırsat bilen Hitler, Alman halkı­
nın çoğunluğunu büyük devlet olma hayallerinin bitmediğine inandır­
dı. Halkın kompleksini üzerinden atmayı başardıktan sonra, onlara
yeni hedefler gösterdi: Ingiltere’nin dünya hâkimiyetine son verip,
Alman nüfuzunu hâkim kılmak. Dolayısıyla Balkanlar ve Doğu, mut­
laka Almanya’nın ekonomik yaşam alanı (Wirschaftsraum) olarak hazırlanmalıydı. Bu anlamda Mitlerin hedeflerinden biri, H. Wilhelm’in
Doğu ile politik, ekonomik ve askerî karakterdeki ilişkilerini hayata
geçirmekti. II. Wilhelm’in Bağdat demiryolu projesi, onun da hayali
idi. Bu anlamda Nazi rejimi politikalarının çoğu, İkinci Reich dönemi
ile örtüşmekteydi.
10 Bu tarihten sonra Almanlar sadece Türkiye’de değil, Avrupa ve Balkanlara yönelik
propaganda da Bolşevik tehdide eskisinden kıyaslanamayacak derecede sıklıkla vurgu
yapmaya başladı. Bkz., Andrew Smith Serrano, German Propaganda in Military
Decline, 1943-1945 (Edinburg: The Pentland Pres Limited, 1999), ss. 59-93.
N azi Almanya'sının Türkiye Propagandası
19
Nazi rejiminin temel hedeflerinden biri İngiliz İmparatorluğu’nu
zayıflatmak olduğundan Almanların Ortadoğu’ya doğru yayılmayı
hedeflemesi kaçınılmazdı. 1935 yılında Dr. Kurt Köhler, Dr. Oluf
Krükmann ve Dr. Wilhelm Eliers tarafından hazırlanan ‘Nüfuz mıntı­
kaları politikası-Kültür politikası’ adlı rapor, Nazi Almanyası’nm
Türkiye’ye yönelik görüşlerini sergilemesi açısından önem taşımakta­
dır. Dr. Kurt Köhler tarafından ‘Umumi Düşünceler’ başlığı altında
yazılan kısımda, nüfuz mıntıkaları politikası çerçevesinde, Alman­
ya’nın dünyayı birkaç bölgeye ayırması gerektiği belirtilmektedir. İn­
giltere, İtalya ve Japonya’nın dünyayı çeşitli açılardan paylaşmaları
karşısında, büyük bir devlet olma amacında olan Almanya’mn varlı­
ğını devam ettirebilmesi için duruma seyirci kalamayacağım ifade eden Köhler, bunun için Almanya’nın, zamanın icaplarına uyarak ya­
şam alanı elde etmek için adım atmaya karar verdiğini belirtmektedir.
Almanya için böyle bir hayat sahasının, Alman yayılması için elveriş­
li bir sahayı oluşturan Avrupa’nın doğu ve güney doğusu ile Ön Asya
ve Mısır olabileceğini vurgular. ‘Balkan memleketleri organik olarak
Almanya’ya bağlıdır ve bunlar Küçük Asya’ya doğru bir köprü vazi­
fesi görürler. Anadolu ise jeopolitik bakımdan bütün Ön Asya ve Mı­
sır için bir g e ç i tti r Dolayısıyla Alman nüfuzunun, Almanya için
kıymet biçilmez derecede büyük öneme sahip olan Ön Asya’ya so­
kulması yolunda en mühim istinat noktasının ve hareket yerinin Tür­
kiye olacağı şüphe götürmez bir gerçektir.11
Nazi politikaları içinde bu denli önemli bir role sahip olan Türki­
ye’nin, Alman propagandasının baş hedeflerinden biri olacağı açıktır.
Nitekim Türkiye üzerinde Alman nüfuzunu tesis edebilmek için Nazilerin, iktidara geldiğinden beri ciddî politikalar oluşturduklarım ve
Türkiye’de kendilerini destekleyecek bir kitle oluşturmak ve mevcudu
artırmak için birtakım faaliyetler yürüttüklerini görüyoruz. Bunlan şu
şekilde sıralamak mümkündür:
11
Herbert Melzig, Yakın Şarkta Alman Propagandası Hakkında Bir Muhtıra (Ankara:
Alaeddin Kıral Basımevi, 1940), ss. 101-102.
Zor Yıllar
20
a) Türk öğrencilerin ÂlmanyaMa Eğitime Yönlendirilmesi
Nazi Almanya’sı, yeni kurulan cumhuriyetin birtakım sıkıntılar içinde olmasının yaratabileceği fırsattan istifade ile, eğitim ve basın
başta olmak üzere Türk siyasî, sosyal ve ekonomik alanına nüfuz ede­
bilmenin yollarım araştırdı. Yukarıda bahsi geçen raporun Türkiye
başlıklı kısmında Köhler, gerçekleştirilen inkılâplara ve kendi kültür
ve tarihine şiddetli bir ilgi duymasına rağmen, Türkiye’nin henüz ilim
ve kültür alanında gerekli boşluğu dolduramadığını ve henüz bunu
gerçekleştirecek kabiliyetten de uzak olduğunu söylemektedir. Bu ek­
sikliği fark eden Atatürk’ün dil ve tarihe önem verdiğine, bu alanda
aydın bir kitle yaratmak için yurtdışma öğrenci gönderdiğine vurgu
yapan Köhler, “bu öğrencilerin Alman Üniversitelerini tercih etmeleri
bizim için bulunmaz bir fırsattır” der. Yurtdışına gönderilen öğrenci­
ler arasında propaganda yapılırken bu öğrencilerin tetkik ve analiz
kabiliyetinin yüksek olduğunu unutmadan objektif yaklaşımlar sergi­
lemek gerektiğini hatırlatır. Öğrencilere yaklaşmak için, Almanya’da
onlar için her şeyin kolaylaştırılması ve kendi millî tarihleri hakkında
onlara bilgi verecek akademik birimlere daha fazla ihtimam gösterme­
lerinin sağlanması gerektiğinin altını çizer.
Bu konunun önemine istinaden Köhler raporunda, Almanya’ya
daha fazla Türk Öğrenci çekebilmek için bazı Öneriler sunar: Berlin’de
bulunan Bergama Müzesi’nin Ön Asya Şubesi işbirliği ile yapılacak
propaganda sayesinde Almanya, eğitim için cazip hâle getirilmeli ve
Almanya’da Türk tarihi ile ilgili araştırmalar hızlandırılarak Türk öğ­
renciler İçin Almanya’da eğitim görmek câzip hâle getirilmelidir. El­
bette bundaki nihaî amaç, bu girişimler vasıtasıyla Türkiye üzerinde
Alman nüfuzunu kurmaktı.12
b) Nazilerin Türk Eğitim Sistemine Nüfuz Çabalan
Nazilerin eğitim alanındaki faaliyetleri, sadece Almanya’ya öğren­
ci çekmek ile sınırlı değildi. Türk eğitim sistemine de nüfuz etmeye
çalışıyorlardı. Türkiye, Cumhuriyet ile birlikte çağdaş eğitim sistemi12 A.g.e., ss. 20-23.
N azi Almanya'sının Türkiye Propagandası
21
nin temellerini atarken, yönünü doğal olarak Batı’ya çevirmişti. Cum­
huriyetle birlikte başlayan Türk eğitim reformunun gerçekleşmesinde
Almanya’nın da Önemli katkısı oldu. Türk eğitim sistemindeki reform
hareketinden de istifade ile, Türkiye’nin bilim adamına duyduğu ihti­
yacı iyi değerlendiren Nazi Almanya’sı, Türkiye’ye öğretim elemanı
ve bilim adamı göndererek Türk eğitim kuramlarına nüfuz etmeye ça­
lıştı. Mesela 1933’te Ankara’da Yüksek Ziraat Enstitüsü kuruldu. Öğ­
retim elemanları Alman olan bu okulun müdürü de Dr. Friedrich
Falke oldu.13
Türkiye’ye gelen Alman bilim adamları; ikili anlaşmalar çerçeve­
sinde gelenler, Nazi ideolojisi ile tem düşüp daha rahat ortamda ça­
lışmak için Türkiye’yi tercih edenler ve Nazi ırkçılığından kaçarak
Türkiye’ye sığman Yahudi bilim adamları olmak üzere üç kategoride
ele alınabilir. Birinci gruba dahil bilim adamları Türkiye’ye gönde­
rilmeden önce, Nazi taraftan kitlenin nasıl yaratılabileceğine dair se­
miner verilmek üzere eğitim kampına (Schülungslager) alındılar. Eği­
tim sonunda, Türkiye’ye gönderilmeden önce, bu öğretim elemanlanna Münih’teki Alman Akademisi Kültür ve Siyasî Departmanı tara­
fından ciddî oranda para verildi. Üçüncü grup ise, yani 1933 yılında
Türkiye’ye sığman birçok Yahudi asıllı bilim adamı, propagandadan
ziyade bilimle uğraşarak Türk yüksek öğretimine katkıda bulundu.14
Alman hükümeti, Türkiye’deki Alman okullarında faaliyet göste­
ren Alman görevlilerini de istihbarat ve propaganda gibi illegal alan­
larda kullandı. İstanbul’daki Alman okulunda görevli 20 kadar Alman
öğretmenden 18’i Nazi Partisi üyesiydi. Almanya’daki Türk öğrenci­
lerini de elde ederek, onlar vasıtasıyla Alman propagandası yaptılar.15
13
Kemal Turan, Türk-Alman Eğitim İlişkilerinin Tarihi Gelişimi (İstanbul: Ayışığı, 2000),
ss. 285— 87.
14 FO 371/23041 C 20852/94/18 Hugessen to Halifax, no. 727 (237/57/G/39) 16
' December 1939, Alman Propaganda Bakanlığı’mn Yakın Doğu Departmanı eski da­
nışmanı Dr. Melzig’in Almanların Yakındoğu’ya yönelik propaganda faaliyetleri hak­
kında hazırlayıp hazırladığı memorandum. Bu memorandum Melzig tarafından Türk
hükümetine de sunuldu.
15 Turan, a.g.e., s. 285-87. Bu konuda detaylı bir değerlendirme için aynca bkz: Faruk
Hakan Bingün, Nazi Almanyası 'ndan kaçarak Türkiye 'ye Sığmatı Alman Bilim Adamı
22
Zor Yıllar
Nazi propagandası yapan Alman hocalar, Ankara Yüksek Ziraat
Enstitüsü, İstanbul Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi ile tek­
nik okullarda yoğunlaştılar. Bunların çabalan sonuç verdi ve 19. yüz­
yıl reformlarından kalma Fransız öğretim programlamadan Alman öğ­
retim programîanna dönüş oldu. Türkiye’de bu kadar çok sayıda Al­
man üniversite hocasının çalışması, Türk Öğrencilerinin çoğunun ya­
bancı dil olarak Almancayı seçmesi sonucunu doğurdu. Doğal olarak
Türkiye’de Almanca öğretmeni ihtiyacı arttı.16 Bu da Nazi
Almanyasma Türkiye’ye propaganda elemanlan göndermek için iyi
bir fırsat verdi. Hem Nazi yanlısı bilim adamlan, hem de Alman öğ­
retmenlerin tamamına yakını Nazi propagandası için çalışan birer ajandı. Nitekim kısa süre içerisinde pek çoğu polis takibine alındı. Me­
sela 6 Ocak 1941 tarihinde Ankara Park OteVâ& Alman profesör
Vorhölzer tutuklandı. Onun arkasından Leyla Turgut adlı bir kadın ve
hemen sonrasında da başka bir Alman profesör Balling ve onun met­
resi İtalyan asıllı Manzini tutuklandı. Bu son ikisi bir saat içinde ser­
best kalmasına rağmen Vorhölzer ve Leyla Turgut’un tutukluluk hali
devam etti. Profesör Vorhölzer’in odasında, Alman Basm Ataşesi
Schmidt-Dumont’tan bir mektup bulundu. Mektupta Dumont, Alman
Propaganda Bakanlığı’nm okul kitapları ve propaganda yayınlan İçin
gerekeni yapacağını yazıyordu. O, resim görevi Konsolos yardımcısı
olarak gözüken ancak aslen Nazi propaganda liderlerinden olan
Alffed de Chapeaurouge ile de temas hâîindeydi. Yakalanan Alman
ajan Schütte’nin itirafına göre Leyla Turgut, Almanlar için çok şeyler
yapsa da, Chapeaurouge onun başkalan için de çalıştığına inanıyordu.
Leyla Turgut muhtemelen Türk istihbaratı için çalışıyordu.17
Vorhölzer’in odasında bulunan ve yine Alman konsolosluğuna yazıl­
mış raporda, Türkiye’de halkın çoğunluğunun Alman yanlısı olduğu,
sadece hükümetin ve azınlık bir aydın kesimin İngiliz yanlısı olduğu
iddia ediliyordu. Vorhölzer, Türk hükümeti tarafından görevlendiril­
16
17
in Sanatçıları Basılmamış Yüksek Lisans tezi, (Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, 1990).
Johatmes Glasneck, Türkiye 'de Faşist Alman Propagandası (Ankara: Onur yayınlan,
1976), ss. 38-39.
HS 3/224, D/H38 to D/Hl 15 Januaıy 194Î.
N azi Almanya'sının Türkiye Propagandası
23
mişti. Ancak, belki Türk Emniyet güçleri değil ama Türk Millî Eğitim
Bakanlığı, onun Alman propaganda materyalleri dağıttığından haber­
sizdi. En azından o ana kadar öyle olduğunu iddia ediyordu.
Vorhölzer yakalanınca, İçişleri Bakanlığı yetkilileri de bizzat karakola
giderek ele geçen belgeleri inceledi. Ayrıca Alman konsolos Seiler de,
Vorhölzer ile görüşmek istedi; ancak bu istek, geri çevrildi.
Bu olay, Türk polis yetkililerini, Almanların Türkiye’de ciddî ye­
raltı faaliyetleri yaptığına inandırdı. Bundan sonra bütün Almanlar
daha sıkı takibe alındı. Üniversitede görev yapan beş Alman hoca da­
ha,, polis karakoluna getirilip sorgulandıktan sonra serbest bırakıldı.
Almanîara karşı Türk otoritelerinin takındığı bu sert tutum, îngilizleri
sevindirdi. Almanlar Türkiye’de gittikçe zor durumda kalıyorlardı.
Çünkü Türk otoriteleri, kara listeye aldıkları yabana topluluklara, ül­
kede fazla rahat vermeyebiliyordu. Hükümetin politikasına göre, özel
şirketler eleman alımmda dikkatli olmak zorundaydılar. Hükümetin
bu politikasından dolayı Türkiye’deki yerli firmalar, artık Alman ele­
man çalıştırmak istemeyeceğinden bu durum îngilizleri bir hayli umutlandırdı.18
c) Türk Öğrencileri Kazanma Çabalan
Ekonomik şartların yarattığı zorluğun halk üzerindeki etkilerini
değerlendiren Alman propagandası, Türkiye’de bir hayli etkili oldu.
Özellikle Mihver propagandası, Almanya’da lisans ve yüksek lisans
öğrenimi gören öğrenciler arasında etkiliydi. Zaten Almanya’da eği­
tim gören Türk öğrencilerin çoğunun Alman yanlısı olduğunu söyle­
mek yanlış olmayacaktır. Bunun en önemli sebebinin Alman propa­
ganda ajanlarının bu Öğrenciler ile ilgilenmesi ve onlara iyi davran­
ması olduğu söylenebilir.
Almanlar tarafından desteklenen, üniversite öğrencileri içinden bir
grup, Îngiîiz vefasızlığı ve Alman cesareti üzerine dedikodular yayı­
yor; kendilerine verilen dergi ve kitapları bedava olarak dağıtıyorlar­
dı. Bunu yaparken acele davranmıyorlar, gerekli şartlan oluşturduktan
18
HS 3/224, D/H 38 to D /H l, 15 January 1941.
Zor Yi Kar
24
sonra da propagandalarını yapıyorlardı. Bunun dışında Türkiye’deki
üniversite öğretim üyelerinin bir kısmı, ders arasına Almanya lehine
sözler sıkıştırıyorlardı. Söylediklerinin propaganda olmadığı, bütün
dünyanın bildiği gerçekler olduğu şeklindeki bu söylemlerin, öğrenci
üzerindeki etkisi ciddî boyuttaydı. Profesör Amdt, nitrojen üzerine
verdiği derste ‘İngiliz ablukası Alman nitrojen endüstrisinin gelişme­
sine neden oldu; ayrıca diğer endüstriyel alanlarda da gelişmelere se­
bep olan bu abluka, şu an Almanya’nın başarısına yol açıyor’ diyordu.
Türkiye’de yaşayan Ermenilerin de bu faaliyet içerisinde yer aldıkları
görülür. Dr. Mimidian, Ermeni gençliğine Hitler sevgisini aşılamak
için ciddî çaba sarf ediyor ve sonuç alıyordu.19
Aynca Alman elçiliği, birçok okulun kütüphanesini zenginleştirmek
için maddî yardımda bulundu. Ancak bu kitaplar daha çok resimlerle
süslenmiş propaganda kitaplanydı. Bunun dışında okullara, filmler de
hediye edildi. Öğrencilerin kendilerine de kitaplar hediye ediliyordu.
Alman elçiliği veya konsolosluğu, Leibzig Bibliyografi Enstitüsü’nden
kitap isteyen öğrencilere komik fiyatlar karşılığında kitaplar gönder­
mekteydi. Bunun yanında Alman Kütüphanesi, İngiliz Kütüphanesi’nin
aksine gayet iyi donanımlıydı. Sözde Alman bilimsel filmini ilk göste­
rime sunan, İstanbul Lisesi oldu. Diğer okullara oranla eğitim ücreti ucuz olan Alman okulu da, Alman propaganda yuvasıydı. Alman öğret­
menler, öğrencileri gücendirmemek için azami çaba sarf ediyorlardı.
Alman okulunda öğrenciler, öğretmenlerinin yönlendirmesiyle gittikleri
Alman evlerinde çok iyi karşılanırlardı. Yılda en az iki defa, öğrenime
devam eden ve Alman okullarından mezun olan öğrencilerin davet edildiğı balolar düzenlenir, hatta bazı öğrencilere öğrenimlerinin devamı
için para bile verilirdi. Öğretmenler sık sık cüz’ı miktarlara geziler dü­
zenlerdi. Öğretmenler ile öğrenciler arasındaki dostane ilişkiler, daha
çok yazm Tarabya’da Alman elçiliği mülkünde verilen yaz partilerinde
kurulurdu. Aynı zamanda Alman yanlıları tarafından büyük partiler ve­
rilir ve bu partilere doktorlar, üniversite profesörleri de davet edilirdi.
19
HS 3/225, Gedye’s minide, 21 September 1942.
N azi Almanya'sının Türkiye Propagandası
25
Buralarda yansıtılan görüşler, Türkiye’nin asıl ve ebedî düşmanının İn­
giltere ve SSCB olduğu yönündeydi.
İstanbul’daki Katolik papazlarının da, Alınanlara karşı büyük
sempatileri söz konusuydu. İngilizleri, ‘güvenilmez ve hain bir millet’
olarak öğrencilerine anlatıyorlardı. Bunlara bedava gazete ve dergi
gönderiliyordu. Fransız Katolik Okulu Saint Benoit, Vichy hükümeti
lehine ciddî propagandalar yapıyordu. Buradaki bazı hocalar, Alınan­
lardan nefret ediyor gözüküyorlardı. Ancak “İngilizler onlardan da
kötü ve Fransızlara barbarca davrandılar” diyerek farklı bir propagan­
da taktiği sergiliyorlardı. Avusturya Okulunun eski papazı, Nazi yö­
netimine karşıydı. Ancak bunlar Almanya’dan gelen gençlerle değişti­
rildiler. Onlar da Naziler lehine her şeyi yapıyorlardı. Sözgelimi bir
Yahudi öğrenciyle ırk konusunda girdikleri tartışmadan sonra, bu öğ­
renciye kendi ırkının âri olmadığım öğrenmesi için düzinelerce kitap
verdiler.
d) Basın-yaym Üzerinde Nüfuz Kurma Girişimi
Türk toplumu üzerinde kısa süre içinde Naziler lehine kamuoyu
oluşturmanın yolu, Türk basını üzerinde kurulacak nüfuzdu. Bu ama­
ca ulaşmak için rüşvet dahil her yol denendi. Basmı kazanmak için
uygulanan yöntemlerden biri, bilgilendirme gezisi adı altında Türk
gazetecileri Almanya’ya davet etmekti. 1935 yılında bir grup Türk
gazetecinin Almanya’ya davet edilmesi ve Hitler tarafından kabul edilmesi bu amaca yönelikti. Bu olay aynı zamanda Türkiye’ye yönelik
geniş çaplı Alman propaganda faaliyetinin başlangıcıydı. Propaganda
Bakanlığı’nm Türkiye masası sorumlusu Knothe tarafından ayarlanan
bu seyahate on dört gazeteci katıldı. Almanya’nın Ankara Basın Ata­
şesi Dr. Schmidt-Dumont da Türk gazetecilere eşlik etti. Bu esnada
Knothe, bazı İstanbul gazetecileri ile uzun sürecek bir temas kurmayı
başardı. Türk gazetecilerin Almanya’yı ziyaretinden önce Dr.
Gobbels, Cumhuriyet başyazarı Yunus Nadi’nin yazılarından memnu­
niyetsizliğini dile getirdi. Alman Propaganda Bakanlığı, Cumhuriyet
başyazarım kendi propagandaları için kazanmaya önem veriyordu. Bu
ziyaret dönüşü, yazılarında Almanya karşıtı görüşlere yer veren
Zor Yıllar
26
Nadi’yi kazanmak için, Propaganda Bakanlığı’mn Basın Departmanı
ve Savunma Departmanlarının girişimi oldu. Sonucun çok da başarı­
sız olduğu söylenemez. Zira Nadi savaş, yıllarında Alman yanlısı tu­
tumuyla ünlenecektir.
Bunun dışında İstanbul, Beyoğlu ve Journal d ’Orient gibi daha az
önemli İstanbul gazetelerine de, rüşvet vermek için birtakım girişim­
lerde bulunuldu. İstanbul gazetesinde çalışan Emrullah adında anne
tarafından İtalyan olan bir genç, Almanya lehine yazı yazmak için ik­
na edildi. Bu gazeteci ayrıca İtalyan yanlısı yazılarından dolayı
Mussolini tarafından da kabul edildi. Nazi iktidarının ilk yıllarında
Türkiye ile ilgili askerî ve ekonomik istihbarat, Savaş Bakanlığından
Yüzbaşı Wesphal’ın işbirliği ile Dr. Rudi Köhler tarafından yürütül­
dü. Bu faaliyetler sonucu 1936 yılında, Propaganda Bakanlığı için
ciddî malzemeler toplandı. Bu bilgiler Propaganda Bakanlığı tarafın­
dan kullanılmak üzere, tercüme için Dışişleri Bakanlığı’na gönderildi.
Von Havemann 1937 yılında, Yaşam Alanı ve Kültür politikaları
çerçevesinde Nazi Partisinin Dışişleri Departmanı tarafından, Türki­
ye’de parti organizasyonunu kurmak amacıyla görevlendirildi.
Havemann, Türkiye’deki Nazi Parti organizasyonunun propaganda
faaliyetlerini, bakanlığının istediği şekilde organize etti. Basm Ataşesi
Dr. Schmidt-Dumont’a, Türkiye’nin iç durumu hakkında bilgi topla­
mak için özel para aktarıldı. İzmir ve cıvan, Almanlann ilgilendikleri
yerlerin başında geliyordu. Buraya yerleşen Alman istihbarat elemanlan, bölgedeki hareketliliği gözlemliyor ve rapor ediyorlardı. Bölgede
bulunan ve bölgeye gelen Almanlann hepsinin, İstihbarat amaçlı bu­
rada bulunduklanna dair inanış yaygındı. Bunlardan Eugen Unz, İz­
mir’de Almanlar için casusluk yapıyordu.20
Bunun yanında Almanlar, diğer kanallar üzerinden de Türkiye ü~
zerinde nüfuz kurmaya çalıştı. Franz von Papen’den başlayarak Tür­
kiye’de bulunan Alman işadamlan, onlann iş merkezleri ve Alman aj anlan, Türk toplumunun sivil ve askerî daireleri dahil bütün katman10 yo yi u m ı
\m ın ı \ı i44,%\ıg«s«&toyo, no.
,u yî octobet v m
N azi Ahnanya'smm Türkiye Propagandası
27
lanyla diyaloga geçmeye çalıştı. Alman askerî Ataşesi General Rhode
ve Deniz Ataşesi Amiral Marvitz, L Dünya Savaşında mücadele etmiş
emekli Türk generaller ile dostluğu geliştirmeye çalıştılar. Mesela
General Kazım Dirik ile biı anlamda temas halindeydiler. Bunun ya­
nında propaganda ajanları Almanya’da eğitim görmüş ve okullarda,
teknik işlerde, demiryollarında, madencilik ve endüstriyel alanda, hü­
kümet içinde etkili olmuş kişilerle temaslarım geliştirdiler. Üniversite
hocası, doktor vs. gibi toplumun aydın kesimi olarak gördükleriyle ya
da bazı kesimlerde etkili olan Öğrenciler ile de ilgilenmeyi ihmal et­
mediler. Kendilerine yakın ve gelecek vaat eden öğrencilere, Alman­
ya’da eğitim görmeleri için burs verdiler. Aynca Almanlar, Fritsche
gibi ileri gelen bir bilim adamını ve Gieseking gibi bilinen müzisyen­
leri, propaganda amaçlı konferanslar ve konserler vermek üzere Tür­
kiye’ye gönderdiler. Elbette Türkiye ile olan ekonomik ilişkilerini de
propaganda amaçlı kullanmayı denediler.
Ticarî olarak da Almanlann popülaritesi İngilizlerden çok fazlaydı.
Büyük Britanya Ticaret İşbirliği (UKCC) Türkiye’den düşük fiyattan
mal almak için ısrar ederken, Almanlar Türklerin istediği fiyattan mal
alabiliyorlardı. Türkiye’nin Almanya’ya ihracat hacmi yüksek oranday­
dı. Nazİîeştİrilen Ülkelerin ticarî temsilcilikleri de Almanlar açısından
prestij meselesiydi. Bir başka noktada, UKCC anlaşmaları direkt hü­
kümetle yapılırken, Almanlar direkt tüccarlarla temasa geçiyordu.
Bunun yanında Almanlann yaydığı dedikodular, hemen hemen
tüm ülkeye yayılır ve eğitimli insanlann dahi inanacağı derecede etki­
li olurdu. Bu söylentiler, insanlan paniğe itmeye yeterli oluyordu.
Almanlar adına bu dedikoduları yayanîann başında, beşinci kol faali­
yetinde usta olan Emıeniler geliyordu. Mihver ülkelerinin sosyal mer­
kezleri de propaganda amaçlı kullanılıyordu. İtalyan merkezi Casa
d ’halici âa filmler gösteriliyor, seminerler ve konserler veriliyordu.
Teutonia Club, daha ziyade casusluk merkeziydi.
İstanbul’da bulunan Ses ve Şark isimli iki büyük sinema, Almanlar
tarafından yönlendiriliyordu. Burada sadece Alman filmleri gösteriliyor
ve Almanlann sinemalara gitmesi için baskı yapılıyordu. Özellikle Ses
Zor Y Ulat
28
sineması, Türkiye’deki en iyi sinemalardan biri olmasından dolayı, se­
yircilerin burayı tercih etmesi, Alman propagandası için de uygun or­
tam yaratıyordu. Alman tekeli aynı zamanda büfelerde de hâkimdi. Bü­
felerin çoğu, kendilerine yüksek pay verdiğinden dolayı, sadece Alman
gazetelerini satmakta ısrar ediyorlardı. Ayrıca satıcılar, gazete alanlara,
dünyadaki gelişmeler üzerine yorumlar da yapıyordu. Elbette İstan­
bul’un en hareketli caddesi olan İstiklal Caddesı’nde bu tür olayların
Önemsiz olduğu söylenemezdi. Bu faaliyetler, özellikle genç nüfus üze­
rinde etkili oldu. Ancak yine de Türk kamuoyunda Hİtler’e ve arkadaş­
larına karşı sempati yoktu. Türk ordusu Alman modelinde olmasına
rağmen genç askerler daha ziyade Müttefiklerden tarafaydı.
Türkiye'de Alman Propagandasının Yapılanması
Alman propaganda ve istihbarat teşkilatı, genellikle bulunduğu ül­
kedeki büyükelçilik ve onun bünyesindeki Basm Ataşeliği etrafında
örgütlenirdi. Dolayısıyla Türkiye’deki Alman propagandası, Alman
Basm Ataşesi Schmidt-Dumont’un elindeydi. Deutsche Nachrichten
Büro (DNB)’nxm Türkiye temsilcisi Breli de, Alman propaganda me­
kanizmasının iki numaralı ismiydi. Bunun yanında Hitlerin Doğu Ba­
kanı Alfred Rosenberg de, Balkanlarda ve Ortadoğu ülkelerinde oldu­
ğu gibi, Türkiye’de de Nazi propagandası için bir yapılanma içerisin­
deydi. Bu anlamda yurtdışında yaşayan bütün Almanlar, Nazi Partisi­
nin Yabancı Ülkeler Organİzasyonu’nun (Auslandsorga-nisation) is­
teyerek veya istemeyerek birer üyesi ve aynı zamanda çalışanı olmaya
zorlandı. Zaten Alman Gestapo (Hitlerin Gizli Polisi) teşkilatı, yurtdışmda yaşayan her bir Alman hakkında dosya tutar ve onlan Alman
propaganda servisinin hizmetine alırdı. Auslandsorganisation’a gir­
meyi reddeden Almanların pasaportlarına ve Almanya’daki mal ve
mülklerine el konulur, hatta daha da olmazsa Almanya’daki akrabala­
rına baskı yapılırdı.21 Almanya dışındaki Almanlar ile meşgul olmayı
vazife edinen bu teşkilatın çalışma şekli de bir hayli esrarengizdi.
21
“Türkiye’de Alman Propagandasının Gizli Faaliyeti”, Tem, 9 Aralık 1939; ayrıca bkz:
Cemil Koçak, Türkiye’de Milli Şef Dönemi (1938-1945) cilt 1, (İstanbul: İletişim Ya­
yınları, 1996), s. 475.
N azi AlmanyalInın Türkiye Propagandası
29
Teşkilatın başkanmm resmî iinvanı, eyalet valisi manasına gelen
Gauleiter’di. Hedefteki ülkeleri birer Alman eyaleti gibi isimlendire­
rek işe başlayan Auslandsorganisation, Landesgruppenleiter adı veri­
len üç ülkeler grubuna aynldı:
1. Grup: İngiltere, İrlanda, İspanya, Fransa, Portekiz, Lüksemburg,
Belçika, Hollanda, Cezayir, Tunus, Fas.
2. Grup: Çekoslovakya, Romanya, Yugoslavya, Bulgaristan, Mal­
ta, Arnavutluk, Yunanistan, Türkiye, Suriye, Filistin, Mısır, Irak, İran,
Afganistan.
3. Grup: İsviçre, İtalya, Avusturya, Macaristan.22
Türkiye’deki Alman propaganda teşkilatı, doğrudan doğruya Tür­
kiye’deki Almanlar arasında teşkilatlandı ve Türkiye’deki Almanları,
Türkler arasında propaganda yapacak şekilde organize etti. Diğer ül­
kelerde olduğu gibi, Alman propaganda mekanizması, bulundukları
yerlere göre mahalli gruplara {Ortsgruppe) ayrıldı. Ankara’da, İstan­
bul’da ve İzmir’de birer mahalli grup vardı ve bütün bu gruplar,
Landesgruppenleiter grubu şefine bağlıydılar. Bu gruplarda yer alan­
ların bir kısmı, hükümet hesabına çalışan ve Türkiye bütçesinden ma­
aş alan Alınanlardı. Mesela Ankara’daki şef muavini, Türk okullarının
birinde Almanca öğretmeniydi. Türkiye’de görev yapan Nazi propa­
ganda teşkilatı mensuplarının ana görevlerinden biri; İstanbul, Ankara
ve İzmir’de yabancı dilde kitap, gazete ve dergi satan yerlerde dolaşa­
rak Türk ve yabancı bütün okuyucuların ne gibi eserler okuduklarım
ve temayüllerini tespit etmek ve buralarda Nazizme sempatisi olan
kimseler elde etmekti.
Nazi propagandası, Ankara’da mahallî gruplara ayrılarak Blok
bekçisi (.Blochuvart) adı verilen liderler tayin etti. Yenişehir, Cebeci
ve Karaoğlan’da birer blok bekçisi vardı. Karaoğlan bekçisi, yine An­
kara okullarının birinde öğretmendi. Bu bekçilerin görevleri arasında,
bölgeleri dâhilinde bulunan Almanları göz hapsine almak; onların
Almanya haricindeki Almanca yayınlan takip edip etmediklerini
22
“Alman Propaganda Servisi Türkiye’de Nasıl Çalışır?”, Tan, 10 Aralık 1939.
30
Z or Y ıllar
kontrol etmek; Nazizme sempati gösteren Türkleri etrafına toplayarak,
onlara bütün Alman yayınlarım vermek ve aynca Alman yanlısı Türklerin kitap, dergi ve gazete çıkarmalanna yardım etmek; Yahudi düş­
manı yayınlan para ile himaye etmek; yerli Nazileri merkezle temasa
geçirmek ve bunlar neticesinde edindikleri bilgileri rapor hâlinde
merkeze sunmak vardı.
İstanbul’daki teşkilat ise daha genişti. İstanbul’da Teutonia Club,
Alman Kilisesi, Türkische Post Gazetesi, Alman bar ve birahaneleri
Alman propaganda ve istihbarat merkezi gibi işlev görüyordu.
Teutonia Club, Alman mahalli teşkilatının merkeziydi. Alman ve Na­
zi dostu olan Türklerle birlikte bu klüpte düzenlenen balolara ve eğ­
lencelerle etkili Türk çevrelerine sızmaya çalışılırdı. Alman Kilisesi­
nin vazifesi, Alman hizmetçi ve çocuk mürebbiyeler vasıtasıyla, bil­
hassa üst düzey mevki sahibi kimselerin evlerine girerek devlet sırla­
rım öğrenmekti. İstanbul’daki Alman birahaneleri de birer istihbarat
merkezi gibiydi. Burada çalışan Almanlar, Alman istihbaratının birer
elemanıydılar. Masalar arasında dolaşırken işittiklerini merkeze bildi­
rirlerdi. Almanlar kişisel teması birahaneler, kahvehaneler vasıtasıyla
sağlıyorlardı. Alman Deutsche Nachrichten Büro (DNB) Ajansı ise,
Türk basın-yaym kuruluşlarına haberlerin yanında siyasî, İktisadî, hat­
ta edebî makaleler sunarak onları Nazi politikalarının lehine yönlen­
dirmeye çalışırdı.23 Aslında İstanbul’daki DNB, bir haber ajansı ol­
maktan ziyade, Alman istihbarat ve propaganda teşkilatının Türki­
ye’deki merkezi konumundaydı.
23
“Alman Propaganda ve istihbarat Teşkilatı Nasıl Çalışıyor?”, Tan, 11 Aralık 1939.
İNGİLİZ İSTİHBARATINA GÖRE TÜRKİYE'DEKİ ALMAN PROPAGANDA ORGANİZASYONUNUN (1942) ŞEMASI
N azi Almanya'sının Türkiye Propagandası
31
32
Zor Yıllar
S
«ı-fv
s
2
&<
Ü
a
N azi Almanya'sının Türkiye Propagandası
33
Alman Haber Ajanslarının Türkiye'deki Faaliyetleri
Savaşın başlarında, Müttefik ve Mihver ülkeleri, Türkiye’de ya­
yımlanan gazetelere nüfuz edebilmek için haber sağlama yanşı içine
girdiler. Bu şekilde taraflar, Türk kamuoyuna yönelik bilgi akışım
kontrolleri altında tutmaya çalışıyorlardı. Savaş başlarında haberleri,
Türk basm-yaym kuruluşlarının ana kaynağı olan Anadolu Ajansı’na
(AA) daha ziyade Müttefikler sağlıyordu. Müttefiklerin haber ajansla­
rı, Türk basınının ve özellikle de Anadolu Ajansının haber ihtiyacının
yaklaşık %70’ini karşılarken, Alman Deutsche Nachrichten Büro’mm
(DNB) oranı ise % 25 civarındaydı. Savaşın başında, Müttefikleri
kendilerinden daha iyi noktada gördüklerinden Almanlar, derhal bir
şeyler yapma ihtiyacı duydular.
Bunun sonucu, altı tane Alman haber ajansı, Türk basımna haber
temin etme gayreti içerisine girdi. Bu haber ajanslarının başında, Tür­
kiye’deki Alman propaganda ve istihbarat faaliyetlerini etkin olarak
yönlendiren DNB geliyordu. Yani DNB sadece sıradan bir haber ajan­
sı değil, aynı zamanda Alman istihbarat ve propaganda elemanlarının
kümelendikleri bir kuruluştu. Merkezi Ankara’da olan DNB’nin İs­
tanbul’da da bir bürosu vardı. DNB ’nin Türkiye temsilcisi Walter
Breli, Basm Ataşesi Dr. Schmidt-Dumont’tan sonra Alman propagan­
dasının Türkiye’deki iki numaralı ismiydi. Dr. Iwo Jorda sorumlulu­
ğundaki DNB’nin İstanbul bürosu ise Ayaz Paşa, Gümüşsüyü Cadde­
sinde faaliyet gösteriyordu. DNB, Türkiye’nin dışında Irak, Suriye,
Filistin, Mısır ve İran’daki siyasî ve ekonomik gelişmeler ile ilgili ra­
porların yanında bu ülkelerdeki radyo yayınlarını ve gazeteleri de ta­
kip edip rapor hâlinde Berlin’e aktarıyordu. Arap gazetelerinin yayın­
lan ve Arap radyolanmn dinlenmesi, Cemil Hancı ve Ahmed Nedim
isimli iki Arap ile Fayzat adlı bir îranîı tarafından gerçekleştiriliyordu.
Transkorıtinent Press (TP), Transocean (TO) ve Nachrichten
Press Dienst (NPD) diğer önemli Alman haber ajanslarıydı. Bu ajans­
lar günde dört defa sadece Ankara ve İstanbul’a değil, telsiz ya da te­
lefon ile Anadolu’daki değişik gazetelere de bülten gönderiyorlardı.
Bunlar Anadolu Ajansı’nâm (AA) daha iyi imkânlara sahip oldukla-
34
Zor Yi [Ur
raıdan, bedava ve daha düzenli olarak haber sağladıklarından, zaman
içinde bazı Müttefik yanlısı gazeteler de dâhil çoğu Türk gazetesi
bunlardan haber alıyordu.24 Buna rağmen Alman Batı Orduları Baş­
komutanlığı Karşı Casusluk Dairesinin, 18 Mart 1940 tarihli bir rapo­
ru, Alman basm propagandasının Müttefikler karşısında başarısız ol­
duğunu belirtiyor ve bu başarısızlıktan, Türkiye’deki Alman propa­
gandasının şefi konumunda olan Dr. Schmidt-Dumont ve Walter
Brell’i sorumlu tutuyordu. Aslında Alman propagandasının bütün
gayretlerine rağmen istedikleri düzeyde olmamasının en önemli ne­
denlerinin başında, Türk basınının savaşın başında, Almanlara fazla
ilgi göstermeyişi geliyordu. Ancak bu durum, Nazi ordularının Ege
Adalan’na ve Bulgar sınırına geldiği zaman değişecektir.
Alman Dışişleri Bakanhğı’na bağlı olan TP’nin, Balkanlardaki
millî ve mahallî gazetelerin yaym işlerini takip etmek gibi bir özel gö­
revi vardı. TP'nin Berlin’deki sorumluları Dr. Schmitd ve Dr.
Petwaidiç’ti. Ajansın Viyana’daki bürosundan İse Van Raay sorum­
luydu. İstanbul’daki TP Bürosu’nun müdürü, uzun yıllar Chicago
Tribune gazetesinin Viyana temsilciğini yapmış olan Dr. Heinrich
Diez’di. DNB ve TP ajansları başka ülkelerde birbirinden bağımsız
hareket ederken, Mayıs 1942 tarihinde İstanbul’da ortak hareket etme
karan aldı. Bundan sonra TP, DNB'nin Ayaz Paşa’daki bürosuna ta­
şındı, Bu yıllarda bazı İstanbul gazeteleriyle de ortak bir bağ kuran İs­
tanbul’daki TP ajansı, Berlin’den gelen haberleri bu gazetelere ulaştınyordu.
Transocean (TO) da Alman Dışişleri Bakanhğı’na bağlı olup,
DNB ile de bir şekilde irtibatı söz konusuydu. TO, DNB'ye de haber­
ler göndermekteydi. TÖ’nun Ankara’daki müdürü, bu ajansın daha
önce Kahire sorumlusu olan Paul Schmitz idi.
Yukarıda adı geçen üç Alman ajansı yan resmî nitelikteyken NPD,
tamamen resmî olup Türk yayın organlanna düzenli bir şekilde kendi
şifresiyle haber gönderiyordu. Aynca NPD, her akşam İstanbul gaze­
2A Glasneck, a.g.e., s. 19-20.
N azi Almanya'sının Türkiye Propagandası
35
telerine özel bir Türkçe bülten göndermekteydi. NPD' nin müdürü,
aynı zamanda Almanya’nın Ankara Büyükelçiliğinin Basın Ataşeli­
ğinde görevli olan Dr. Komiscke’ydi.
Nazilerin yayın orgam konumunda olan Frankfurter Zeitung gaze­
tesinin bir kuruluşu olan Europa Press (EP)'in Genel Müdürlüğü ise
Budapeşte’deydi. Macaristan’daki gazete ve radyoların haberleri için
bir ana kaynak niteliği taşımakta olan bu gazetenin Sofya ve İstan­
bul’da da şubeleri vardı. Ayaz Paşa Çifte Vav Sokak’ta bulunan İs­
tanbul’daki büronun temsilcisi, Dr. Adalbert Wurlitschek’ti.
Frankfurter Zeitung gazetesinin Türk haberleri ve yayınlarından so­
rumlu baş asistanı, soyadı Şamhyan olan ve daha önce Cumhuriyette
çalışan Ermeni asıllı bir Türk vatandaşıydı. Tasvir-i Efkâr gazetesiyle
de ilişkisi olan Şamhyan, zaman zaman EP şifresi ile bu gazeteye ha­
berler gönderiyordu.
Bütün bu ajansların dışında birçok Alman yazar ve birçok Alman
yaym organı İstanbul ve Ankara’da faaliyet göstermekteydi. Bunlar­
dan tanınan ve önemlilerinden bir tanesi, savaşın çıkışma kadar
Frankfurter Zeitung'un Londra temsilcisi olup savaştan sonra yine
aynı gazetenin Ankara temsilcisi olan Wolf von Dewall’di.
Savaş başlar başlamaz Alman Büyükelçiliği ve ona bağlı DNB et­
rafında İstanbul’a konuşlanan Alman ajanlan, İstanbul ve civannda
seyreden ve limanlara demirleyen gemilere sabotaj yapma ihtimalleri
üzerinde çahşhlar. Özellikle Türkiye savaşa girecek olursa Türki­
ye’nin önemli ulaşım ağlanna yönelik sabotajlar, çalışılan bu plânlann temelinde yer alıyordu. Ne var ki İngilizler, bu plânlan DNB için­
de yer alan ajanlan vasıtasıyla öğreniyorlardı. Bu bilgileri alan İngiliz
Askerî Ataşesi Albay Arnold, durumu MAH'a iletti. M AH, Alman
faaliyetlerine karşı İngilizler ile işbirliğine hazır olduklarım söyledi.
Aslında Türk istihbaratı İngilizlere yakındı ve onlar ile işbirliğini
arzuluyordu. Ancak Alman ve İngiliz faaliyetlerini hem takip ediyor,
hem de onlan yönlendirmekten geri kalmıyordu. Özellikle Alman
propaganda ve istihbarat faaliyetlerinin İngilizler tarafından bilinme­
sine önem veriyordu. Almanlann Türkiye’deki faaliyetlerinden ha­
36
Z or Ytüar
berdar olan Türk istihbaratı, Mehmet Ferruh adındaki ajanıyla DNB
ve diğer Alman propaganda ve istihbarat mekanizması içine çoktan
sızmıştı.25
DNB ile organik bağı olan TP’de çalışan Mehmet Ferruh, İngilizlere Alman İstihbarat ve propaganda organizasyonunun yapısını tefer­
ruatıyla rapor ediyordu. Onun vasıtasıyla İngilizler, İstanbul’daki
DNB'ye sızmayı başardılar. Alman propaganda mekanizması içerisin­
de çalışan Mehmet Ferruh, Türk istihbaratının maharetiyle Alman Ba­
sın Ofisi’ndeki gizli belgeleri fotoğraflayarak İngiîizlere verdi. İngi­
lizler, bu bilgiler karşılığında kendisine ödeme yapıyordu.26 Ferruh’un
DNB'nin gizli bilgilerine ulaşması, Alman propagandasının işleyiş
mekanizması hakkında önemli bilgiler sunması, İngilizler için
bulunmaz fırsattı. Dolayısıyla İngilizler, onun faaliyetlerini kısıtlaya­
cak hiçbir şeye izin vermemeye özen gösterdiler. Türk istihbaratı,
Alman propaganda organizasyonunu İngiîizlere ifşa etmekle Almanlann Türkiye’de daha fazla güçlenmesini engellemeye çalıştı.
Ortadoğu'ya y öneli k Alman Faaliyetleri
Alman istihbarat ve propaganda elemanları, sadece Türkiye’de de­
ğil, eş zamanlı olarak Ortadoğu ülkelerine de yerleşerek, İngiliz em­
peryalizmine tepkili olan Arap milliyetçiler ile temasa geçtiler. Aslın­
da. Almanya’nın genel anlamda Ortadoğu’ya yönelik ciddî propagan­
da kampanyası, savaştan bir yıl önce başlamıştı. Ancak 1935 yılında
Etiyopya’yı işgal eden İtalya, Arap dünyasına propaganda amaçlı ya­
yma başlayan İlk Mihver ülkesi oldu. Bu işgale tepki gösteren Ingilte­
re’ye karşı İtalya, özellikle Mısır ve Filistin gibi İngiliz varlığına karşı
tepkili olan Arap bölgelerine yönelik İngiliz düşmanlığım körükleyen
yayınlar yaptı. Bari’de kurulan İstasyondan yapılan İtalyan yayınla­
rında Arap şiiri ve müziğine de ağırlık veriliyordu. İngiltere’nin em­
peryalist bir ülke olduğu ve Filistin’de Arap halka karşı katliamlar
gerçekleştirdiğine dair söylemler, İtalyan propagandasının ana tema35
26
27
FO 371/23871, R 8810/7717/44, Colonel Arnold to FO, no. 585, 6 October 1939.
HS 3/225, D/Q2 to A D .4,7 October 1942.
HS 3/238, D/Q to D/ Q2 and DH13, no. 9344,25 November 1942.
N azi Almanya'sının Türkiye Propagandası
37
sim oluşturuyordu. Akdeniz’in gerçek sahibi olan Mussolini’nin, İs­
lam dünyasının gerçek koruyucusu olduğu teması da sıklıkla vurgula­
nıyordu. Ancak İngiliz Başbakanı Neville Chamberlain ile Mussolini
arasında 1938 yılında Centilmenlik Anlaşması imzalanınca İtalya, İn­
giltere aleyhine yayınlan kesip Fransa’nın Kuzey Afrika’daki prestiji­
ni zayıflatmayı amaçlayan yayınlara başladı. Ancak Arap dünyasına
yönelik İngiliz karşıtı propaganda faaliyetini bu sefer Almanya üst­
lendi.
1938 yılının başlarından itibaren, savaş boyunca Berlin’e yakın bir
yerde bulunan Zeesen’deki Berlin radyosu, Arap dünyası üzerinde nü­
fuz kurdu. Alman üniversitelerinde çalışan Arap öğretim elemanları
ve Filistin, Irak ve îngilizlerin hâkim olduğu diğer Arap ülkelerinden
sürülenlerin büyük katkılarıyla Berlin radyosunun Araplara yönelik
programlan geniş bir dinleyici kitlesine ulaştı. Filistin Müftüsü Hacı
Emin el-Hüseyni, Raşid Ali Geylani, Iraklı gazeteci olan Yunus elBahri ve diğer Araplar, Almanlar ile işbirliği yaparak Berlin radyosu­
nun faaliyetlerine güç kattılar. Berlin Radyosu’nun özellikle İngiliz
emperyalizminin hedefleri ve Yahudilerin İngiliz ve Müttefikler üze­
rindeki etkisine dair propagandası, Arap dünyası üzerinde etkili oldu.
Bu yayınlar Arap milliyetçiliğini kışkırttı ve bir anlamda da güçlen­
dirdi. Arap dünyasının bağımsızlığının, Yahudiler ile işbirliği hâlinde
olan İngiliz emperyalizminden korunması yönündeki propaganda
yankı buldu. Alman propagandasının temel amaçlarından biri, İngilizlere karşı tepki yaratmak ve eğer mümkünse Arap dünyasında silahlı
isyan çıkarmaktı. Bunun için Alman yayınlan anti-semitizmi de işle­
di. Araplara, Yahudilerin İngiltere’nin yardımıyla Filistin’de bir dev­
let kuracaklannı ve Arapîan buradan çıkaracaklannı anlatan Alman
radyo yayınlan, îngilizlerin bütün Ortadoğu’yu kolonileşîireceğini,
bunu yaparken de Yahudileri kullanacağını programlarda işliyordu.
Yahudilerin, Müslümanlann baş düşmanı olduğu ve Yahudileri öl­
dürmenin Allah katında sevap olduğu da belirtiliyordu.28
28
Seth Arsenian, ‘Wartime Propaganda in the Middle East’, The Middle East Journal,
Vol. II, October 1948, ss. 415-421.
Zor Yıllar
38
Anti-semitizm propagandasının Arap ülkelerinde başarılı olması
üzerine Almanlar, 1941 yılının sonlanna doğm benzer propagandayı
İstanbul’da da başlattılar. İstanbul’daki Türk iş adamlarına yönelik
“Yahudilerin kanınızı emmesine, ticaretinizi elinizden almasına daha
ne kadar müsaade edeceksiniz” şeklinde anti-semitik propagandalar
yapılmaktayken, halka yönelik faaliyetler de söz konusuydu. Mesela
müşteri olarak taksiye binen Alman ajanları, kamuoyu oluşturmada
yadsmamayacak role sahip olabilecek taksi şoförlerine Yahudilerin
Türkleri sömürdüklerini anlatıyorlardı. Bir gün yine taksiye binen bir
Alman ajanı, şoförden Eyüb’e doğm gitmesini ister. Yol boyunca
gördüğü fabrikaların kime ait olduğu sorusuna Türklerin cevabı karşı­
lığında, kendilerinin kandırıldığım bu fabrikaların hepsinin Yahudilere ait olduğunu, Yahudilerin Türkleri sömürdüğünü, ancak bunun ya29
kmda sona ereceğini söyler.
Ingiliz raporları antisemitizm prograpagandasma İstanbul’da da
hız verilmesinin sebebini, Sovyet işgalinin başanlı olması durumunda
Almanların, aynı anda Kafkaslardan ve Bulgar smınndan Türkiye’yi
işgal etmek ve İslam ülkelerinde bütün Yahudilerin Öldürülmesini de
içeren bir isyan başlatmak için alt yapı oluşturma gayretleri olarak yo­
rumlamaktadır. Bunun için Yahudiler de rahatsız edilerek panik hava­
sı yaratılmaya çalışıldı. Mesela Yahudilere telefon edilerek yavaş ya­
vaş yol hazırlıklanna başlamalan, aksi hâlde geride kalanlann katledi­
lecekleri söylendi.
Ortadoğu’daki Ingiliz varlığına yönelik Alman ve İtalyan radyo
propagandalan karşısında lngilizler.de boş durmadılar. İtalyanlann
Bari’deki istasyondan yaptıkları yayın etkisini göstermeye başlayınca
British Broadcasting Company (BBC)’yi Ortadoğu’ya yönelik Arapça
yaym yapmaya zorladı. Ancak BBCnin propagandasının içeriği ilk
başlarda tatminkâr olmaktan çok uzakü. Daha ziyade propaganda içe­
rikli haber bültenleri, Müslüman bilim adamlarının konuşmaları, Araplann İngilizlere olan sempatileri vs. gibi konular ele alınıyordu.
Ancak zaman geçtikçe BBC, programlarım geliştirdi. Bölgede birçok
29
HS 3/218, D/H 44 to SOE, 19 December 1941.
N azi Alman valsın in Türkiye Propagandası
39
yerel istasyonlar açtı, yerli halk ve otoriteler ile direkt temasa geçti ve
bununla Alman propagandasına karşılık vemıeye çalıştı; böylece
BBC, bölgede daha hâkim bir hâle geldi.
Bunun yanında Amerika, Fransa ve SSCB da bölgeye yönelik ya­
yınlar yaptı. Amerikalılar, Mihver ya da özelde Alman propagandala­
rına cevap vermekten ziyade Müttefikler arasındaki birliktelikten ve
daha iyi bir dünya için yapılması gerekenlerden bahsediyordu. Rusîar
ise, daha çok askerî gelişmeler ile ilgili haberler veriyordu. .
Alman propagandasının ve istihbaratının Irak, İran ve Suriye’de
ciddî başarılarından sonra, İngilizlerin bölgede inisiyatifi tekrar ele
geçirmesi üzerine 1941 bahan itibarıyla Alman ajanlan, bu ülkeden
aynîarak Türkiye’ye yerleşmeye başladılar.
Alman propagandasının Ortadoğu organizasyonu
Türkiye'ye taşınıyor
Fransa’nın yenilerek savaştan çekilmesine kadar Suriye’deki
Fransız güvenlik servisleri Mihver ajanlanmn bu ülkeye sızmasına
karşı ihtiyatlıydılar. Ancak Suriye’deki Fransız komutanlar, De
Gaulle’ün direniş çağnsmı kulak ardı edip Vichy hükümetinin kontro­
lü altına girmeyi tercih edince, Suriye üzerinden Ortadoğu’ya sızan
Alman ve İtalyan ajanlan bölgede serbest hareket eder hâle geldi.30
Hatta 6 Nisan 1941 tarihinde, Alman destekli Raşid Ali Geylani’nin
bir grup subayın desteği ile hükümeti ele geçirmesi ve Basra’daki İngi­
liz askerlerinin ülkeden çıkmasını istemesi, İngilizleri zor durumda bı­
raktı. Suriye’den sonra Irak’ta da Alman nüfuzunun artması üzerine Irak’a müdahale eden İngiliz kuvvetleri, 30 Mayıs’ta Raşid Ali’yi ikti­
dardan uzaklaştırarak duruma hâkim oldular. Aynı anda Suriye’de de
denetimi sağlayarak Hür Fransa’nın denetimine alan İngilizler, Ağustos
ayında da Sovyetîer Birliği ile İran’ı işgal edip bölgede Alman
nufuzünu etkisizleştirdiler.31 Müttefiklerin Suriye, Irak ve İran’ı işgali,
30
31
H. O. Dovey, ‘The Intelligence War in Turkey’, Intelligence and National Security,
Vol. 9, No. 1 (January 1994), s. 59.
Tayyar An, Geçmişten Günümüze Ortadoğu (Istanbul: Alfa,2004), ss. 170-177.
Zor Yıllar
40
Almanlann Ortadoğu’daki istihbarat ve propoganda faaliyetlerine ciddî
bir darbe vurdu. İşgal sonrası başta Raşid Ali olmak üzere birçok Al­
man yanlısı Arap ve İranlı ile birlikte Alman ajanlar da Türkiye’ye sı­
ğındılar. Müttefiklerin bölgeyi işgal ederek duruma el koyması, Alman­
lann Ortadoğu’daki istihbarat ve propaganda faaliyetlerine ciddî an­
lamda darbe vurunca bu darbeyi tamir için Almanlar, Türkiye’yi kendi­
lerine zorunlu olarak merkez seçtiler. Bu gelişmeler Almanlan Türki­
ye’de yeniden yapılanmaya itti.
Özellikle Müttefiklerin bahsi geçen işgalinden sonra, bu ülkelerde
Almanlar ile işbirliği yapan Irak, İran, Filistin ve Suriyeli İngiliz kar­
şıtı yaklaşık iki yüz kişi, mülteci statüsünde İstanbul’a gelip yerleşti.
Zaten Türkiye’deki Alman propaganda ve istihbaratının yoğunlaştığı
yer, İstanbul’du. Bu yeni gelenler ile birlikte İstanbul’daki Alman
propaganda organizasyonu daha da güçlendi.
İşgal sonrası İstanbul’daki yeni yapılanma çerçevesinde, Alman­
ya’nın Beyrut eski Konsolosu Julius Seiler, Almanlann Ortadoğu
propagandası genel sorumlusu olarak Türkiye’ye atandı. DNB’den
Franz Reichert de bir grup Suriyeli gazeteci ile birlikte İstanbul’da
Arap Bürosu kurdu. îşgal öncesi Abwehf in Suriye lideri olan Rudolf
Roser, önce İstanbul’a sonra da Ankara’ya alınarak, bir müddet Suri­
ye’ye yönelik Alman faaliyetlerini organize etti. Ocak 1942 yılında
ise, Oriental Bureau (Doğu Bürosu)’nun başına getirilen Roser, Araplar arasında propagandadan sorumlu kişi oldu. Daha önce Suriye’de
bulunduğu sırada kendisinin yardımcılığını yapan Alfred de
Chapeaurouge ve Paula Koch, onun yardımcıları olarak atandı. Ancak
kısa süre sonra Chapeaurouge, İstanbul’a almdı ve Suriye ile Irak’tan
sürülen Mihver yanlısı Arapları organizeden sorumlu kişi olarak gö­
revlendirildi.32 Paula Koch da İskenderun’a alındı. Ankara daha çok
askerî istihbaratın toplandığı merkez konumuna gelirken, İstanbul ise
Arap mültecilerin gelmesiyle ile Alman yanlısı Arap propaganda faa­
liyetlerinin merkezi hâline geldi. Gerilla faaliyetleri ve paraşüt birliği­
32
Dovey, a.g.nı, 61
N azi Almanva'smm Türkiye Propagandası
41
ne katılmak için seçilen Araplar ise, bu eğitim için Türkiye’den daha
uygun bir yer olan Alman işgali altındaki Atina’ya gönderildi.
Türkiye’ye gelen mülteciler arasından da, Arap dünyasına yönelik
propaganda faaliyeti içinde aktif olarak çalışacak bir grup seçildi.
Chapeaurouge, bu grubun başına İstanbul’da DNB çalışanı olarak gö­
züken Fraulein Kruss’u getirdi. Bayan Kruss’m ofisi İstanbul Park
Otel’deydi ve burada çalışmak için kendilerine iki oda kiralamışlardı.
Beş Arap ve iki İranlı, Kruss’m yardımcılığını yapmaktaydı. Kruss’m
başında bulunduğu bu ekibin görevi Alman basım için Arap ülkele­
rinden bilgi toplamak ve Berlin’den Farsça ve Arapça yayın yapan
radyolara materyal hazırlamaktı. Chapeaurouge’in İstanbul’daki büro­
sunda tedbir için çok az propaganda uzmanı vardı. Geri kalan mülteci­
ler, birçok yerel Gauleiter (Nazi lideri) başkanlığında İstanbul’daki
hücrelerde organize oldular.
Bunun dışındaki elemanlar Ortadoğu’ya görev için gönderiliyordu.
Araplar arasından yeterli eleman bulamayınca Almanlar, bu işe uygun
Türk vatandaşlarına yüksek meblağlar ödeyerek eleman ihtiyacını
karşılayabiliyorlardı. Almanların para harcama konusunda bir sıkıntı­
ları yoktu. Mesela Suriye ve Irakla irtibatı olan kişilere bir şekilde ulaşılıyor, para karşılığında mesajlar gönderiliyor ya da karşıdan bilgi
almıyordu.
Chapeaurouge ile birlikte çalışan Önemli Alman propagandacılar­
dan (daha doğrusu Mihver lehine hava oluşturanlardan) biri, Lübnan
Emiri Adil Arslan’dı. Adil’in kardeşi Şekib Arslan, Arap yayınların­
dan sorumlu olan Kudüs eski Müftüsü (Grand Müfti) Hacı Emin elHüseyin’in, Arap ülkelerindeki propaganda baş danışmam idi. Emir
Arslan önceden Türkiye karşıtlığıyla biliniyordu. Özellikle Hatay’ın
anavatana katılmasına şiddetle karşı çıkmıştı. İngiliz baskısı netice­
sinde Türkiye’de artık kalamayan Müftü’yü Bari ve Berlin’e götüren
Hıristiyan bir Lübnanlı olan Marcos, İstanbul’daki bir diğer zeki Al­
man ajandı. Marcos, harika bir şekilde Arapça, İbranice, Kürtçe ve
İngilizce konuşuyordu.
42
Zor Yıllar
Türkiye’de Almanlar ticarî nüfuz da kurmaya çalıştılar. Bu anlam­
da Chapeaurouge’in emrinde Alman firmalarının Türkiye’deki ticarî
mümessili olarak tanıttığı birçok Kürt ve Arap, işadamı kılığında Al­
man propagandası yapıyordu. Diyarbakır ve Erzurum’daki ajanlar, bu
maske altında Irak ile temas halindeydiler. Ancak bunların Mihver’e
olan faydası tartışmalıydı. Zira bunlar, ya Irak’taki isyana karıştıkla­
rından ya da Suriye’de von Hentig ve Roser ile işbirliği yaptıkların­
dan ülkelerine dönmekten korkan kişilerdi. Alman firmaları İz­
mir’deki Türk ticarî acentelerine komisyon adı altında ciddî paralar
teklif ediyorlardı. Ancak stratejik öneme sahip İzmir’de, kendilerin­
den Almanlar lehine ajanlık yapmaları isteneceğinden kuşku duyan iş
adamlarından bazdan bu parayı almadı.
1941 yık sonlanna doğru Almanlar, propaganda ve istihbarat ama­
cıyla istihdam edilen Önemli sayıda çalışanının olduğu Adana ve İs­
kenderun’da da konsolosluklar açtılar. Adana Konsolosu, önceden
Trabzon Konsolosu olan Hernıan Hoffinan-Volkersamb’dı. Bölgenin
önemine binaen böyle tecrübeli, akıllı ve etkileyici bir kişiliğe sahip
olan bir konsolosun atanması, Almanlar için elbette önemliydi. Nite­
kim Konsolos Hoffman-Volkersamb, zamanının çoğunu Adana’dan
ziyade Suriye ile irtibatı daha kolay sağlayabileceği Hatay’da geçirdi.
İstanbul’dan sonra Hatay, Ortadoğu’ya yönelik Alman casusluk ve
propoganda organizasyonlarının ikinci merkezi konumuna getirildi.
Dr. Hoffman’nm yanında Grand Müftü için iki Arap çalışıyordu. Bun­
lardan biri, İngilizlerin tehlikeli ajan olarak vasıflandırdıkları Suriyeli
Nebih el Azmeh, diğeri İse daha önce Müftünün yardımcılığım yapan
Filistinli Arap İzzet Danvazah’tı.33
Almanya’nın İskenderun Konsolosu ise, Hans Ulrich von
Schweinitz’di. Onun yardımcısı, daha Önce Suriye’de Rudolf Roser’in
yardımcısı olan Paula Koch’dı. Ancak Paula Koch daha sonra Ada­
na’ya taşmdı. Ayrıca Almanlar Mersin’e de özel önem verdiler. Hatta
İngilizler Mersin’i, Alman Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın istihba­
rat merkezi olarak görüyordu. Deutsche Levant-Line’m mümessili adı
33
HS 3/218,183/98/inf., 14/12/41. German Intrigues in Turkey, and Near East Plans.
N azi Almanya'sının Türkiye Propagandası
43
altında ticarî görevli gözüken Emest Friedrich Labod, Mersin’de iyi
bilinen bir Alman ajanıydı. Esas görevi, Suriye’deki sabotaj işlerini
organize etmekti. Mersin ve İskenderun’da Almanlann yanında İtal­
yan Konsolosluğu da benzer gayretler içerisindeydi. Suriye’nin mütte­
fikler tarafından işgalinden bir müddet önce, İtalyan rahip ve rahibeler
dinî kisve altında İskenderun’a gittiler. Ancak polis tarafından burayı
terk etmeleri istendi. İskenderun’daki Fransız Vichy Hükümeti Kon­
solosluğu da Mihver ile işbirliği yapıyordu. Alman, İtalyan ve Fran­
sızların bu üçlü organizasyonu, Halep’ten kaçan müttefik karşıtı kişi­
leri ajan olarak kullanıyordu. Bu kişiler, Halep’teki akrabalarıyla sı­
nırda herhangi bir kontrol olmadığından çok rahat temasa geçebiliyor­
lardı. Hatay’dan güneye doğru illegal olarak geçmek de çok zor
olmuyordu. Rudolf Roser’in de dahil olduğu Alman istihbarat ele­
manları, Antep-Urfa yörelerine keşif gezileri düzenliyordu.34
Almanlar adına çalışan Vichy Fransası’mn İstanbul’da kurduğu
Donanma İstihbaratı, Deniz Yüzbaşı de Vaısseau Perraud’m; Anka­
ra’daki askerî organizasyon ise, Yüzbaşı Rondot’un sorumluluğundaydı. Ancak Vichy Fransası’nm Suriye’deki önemli istihbarat ele­
manı olan Yüzbaşı Olîion’un Suriye’de tutuklanmasından ve oradaki
istihbarat organizasyonun dağılmasından sonra Rondot izini kaybet­
tirdi. İstanbul’da faaliyet gösteren Mihver bloğundan olan Macarların
da İstanbul’da faaliyetleri vardı. İtalyan organizasyonların faaliyeti bir
hayli fazla olmasına rağmen etkisizdi. Macar Ticarî Ataşesi Ferene
Csıki’nin Almanlar hesabına çalışan önemli bir ajan olduğu düşünü­
lüyordu. Mısırlı biri ile evli olup Macar Askerî Ataşesi’nin metresi olan Ursula Bayumi, özellikle telsiz iletişimi ile ilgili olarak Almanlar
hesabına çalışan bir ajandı. 1942 yılı başlarında Türkiye’den kovulan
Gyula de Kovacs adındaki Macar da, Almanlar için çalışıyordu. İsya­
na kadar Irak’ta yaşamış ve bu ülkede bulunan yerel ajanlardan topla­
dığı bilgileri Türkiye’deki Almanlara iletmişti.
Sonuç olarak, Türkiye’deki Alman İstihbarat organizasyonu, geniş
ve detaylı bir yapılanmaya sahipti. Türk ya da Arap orijinli bir Mihver
34
a.g.bs
Zor Yi liar
44
ajanı için Türkiye-Suriye sınırında seyahat etmek zor bir olay değildi.
Uzun Suriye sınırım birçok ayn Örgüt ya da devlet kontrol ediyordu.
Hür Fransa’nın istihbarat birimi olan Speciaux ile Suriye Jandarması
ve İngiliz birlikleri, sınırdaki güvenliği artırmak için koordineli olarak
çalışıyordu. Türkiye-İran sınırında ise durum farklıydı. Bu vahşi coğ­
rafyada Türkiye’nin ana uğraşı, Alman ajanların İran’a girişini engel­
lemek değil, Sovyet ajanlarını Türkiye’den uzak tutmaktı. Batı’da İngilizler ile olan işbirliğini, özellikle İran’ın Sovyetler ile ortaklaşa iş­
galinden sonra, burada görmek zordu.35
1942 yılında Almanya’nın Türkiye’deki propaganda görevlilerinde
değişikliğe gidildi. Chapeaurouge ve Schmidt-Dumont, 1942 Hazira­
nında görevlerinden alındılar; Dumont’un yerine Walter Breli atandı.
Bu arada eski gestapo olan Dr. Wilhelm Hamburger, Türkiye’den İn­
gilizlerin mal almasını önlemek ve Almanya ile alış-verişi sağlamak
amacıyla kumlan Lockade-Kommand’ın sorumlusu olarak atandı.
Chapeaurouge’m İstanbul’dan alınarak Alman Dışişlerine protokol şe­
fi olarak atanması, bir promosyon olmaktan ziyade von Papen ile gir­
diği mücadeleden yenik düşmesinin sonucuydu.
Alman Poropagandası Üzerinde Hâkimiyet Kavgası
Propaganda ve istihbarat birbirinden ayrılmaz iki önemli unsurdur,
İstihbarat bilgileri ile donatılmadığı zaman, etkili propaganda oluştu­
rulması zorlaşır. Bu anlamda hedef alman kitle ya da ülke hakkında,
istihbarat birimleri tarafından propagandacının bilgilendirilmesi kaçı­
nılmazdır. Gerekli bilgilere ulaşamadığı zaman propagandacının başa­
rı şansı azalır. Özellikle propagandada hedef yabancı bir ülke ise, pro­
pagandacının yolu çoğu zaman Dışişleri politikaları ile kesişir. Özel­
likle savaş ortamında her iki birim, farklı bakış açılarını uygulamaya
koyduğunda, Hitler Almanya’sında olduğu gibi, sıkıntılar kaçınılmaz
olur,
Hitler, Goebbels’i bakan olarak atadıktan sonra ona geniş yetkiler
verdi. Goebbels de ilk iş olarak, Dışişleri Bakanlığı’nm Basm-Yaym
35
HS 3/237, German relations with Neutrals, no: M.I.2(a), 23 March 1942.
N azi Almanya'sının Türkiye Propagandası
45
Bölümü’nü Propaganda Bakanlığı’na bağladı. Zira etkin bir politika
için basm-yayın üzerinde tam bir hâkimiyet esastı. Bütün kültürel, en­
telektüel ve siyasî faaliyetlerin Bakanlığına devredilmesiyle Goebbels
radyo, basın, sinema ve tiyatro Üzerinde tam bir hâkimiyet sağladı.
Bakanlık tamamen casusluk amaçlı organize edilmişti. Bütün yabancı­
ların ülkeye girişleri ve çıkışları dikkatlice takip edilirdi.36
Alman Propaganda Bakanlığı’mn, sayılan zaman içerisinde on
dörde kadar ulaşan birimlerinden olan Savunma ve Basın departmanlan, direkt olarak yurtdışı propagandası ile ilgiliydi. Savunma De­
partmanı, yabancı ülkelere yönelik propagandadan sorumluydu. İstih­
barat olayı ile de ilişkisi dolayısıyla bu birim, Savaş Bakanlığı’na bağ­
lı Karşı Casusluk Departmanı ile irtibatı sağlamak amacıyla burada
bir irtibat görevlisi bulundurmaktaydı. Basın Departmanı, Almanya
içinde ve dışındaki ülkelerdeki basın faaliyetlerini yönlendirmekle ve
yerli ve yabancı basını takiple görevlendirildi. Basm Departmanı, Sa­
vunma Departmanı İle yakm işbirliği içinde olup, yurtdışına yönelik
Nazi propagandasıyla meşgul olurdu. Yabancı ülkelerdeki Alman dip­
lomatik temsilciliklerinde bulunan Basm Ataşesi, Dışişleri Bakanlı­
ğına değil Propaganda Bakanlığı’na bağlıydı. Basm Ataşesi, bulun­
duğu ülkede Alman propaganda organizasyonunun lideri konumun­
daydı. Rüşvetle yabancı gazetecileri satın almak ve onlar üzerine etki
etmek temel görevlerinden biriydi.
Ancak, savaşın başlamasıyla, yabancı ülkelere yönelik Alman pro­
pagandası üzerinde, başta Dışişleri Bakanlığı ile Goebbels arasında
olmak üzere hâkimiyet mücadelesi kendini gösterdi. Bu mücadele içe­
risinde Alman istihbarat birimleri de yer aldı. Neticede propaganda
hedef aldığı ülkenin dış politikası ile de ilgilenecekti. Gerçekten de
savaş, Dışişleri Bakanlığının Goebbels’in bakanlığı ile daha yakın iş­
birliği içinde çalışma zorunluluğunu doğurdu. Bu anlamda Alman Dı­
şişleri Bakanı Ribbentrop’un Almanya dışma yönelik propaganda ko­
36
Goebbels’in propaganda ilkeleri için bkz: Arsev Bektaş, SiyasalPropaganda (İstanbul:
Bağlam, 2002), s. 152-153; Sezer Akarcalı, 2. Dünya Savaşuıda İletişim ve Propaganda
(Ankara:, İmaj Yayıncılık, 2003), ss. 59 - 136.
46
Zor Yıl Ut
nusunda kendisinin daha fazla söz sahibi olması isteğini, Goebbels sı­
cak bakmasa da, Hitler olumlu karşıladı ve sorumluluğunun çoğunu
Ribbentrop’a verdi.37 Tabiî Dışişleri, Propaganda Bakanlığı’mn kuru­
luşlarından da yararlanabilecekti. Bunun üzerine Alman Dışişleri Ba­
kanlığı’mn Haberler ve Basın Dairesi yeniden yapılandırıldı. Yine Dı­
şişleri Bakanlığı bünyesinde kurulan Enformasyon Dairesi, propagan­
da işi ile görevlendirildi. Ancak Goebbels’in bu alandaki yetkilerin­
den tamamen vazgeçtiği söylenemez. Zira, ona göre propaganda, tek
merkezden plânlanmalı ve uygulanmalıdır. O merkez de kendi bakan­
lığıdır. Aynca o, propagandacının olaylar ve kamuoyu hakkında bilgi
sahibi olması gerektiğine inandığından, istihbarat raporlarına da rahat
ulaşmak istiyordu. Bunun için işgal edilmiş ülkeler, müttefikler veya
tarafsız ülkeler hakkında istihbarat birimlerinden raporlar istemiş, ay­
nca kendi casuslan vasıtasıyla da bilgiler toplamaya çalışmıştır.
Yabancı ülkelere yönelik Alman propaganda sorumluluğunun, tam
anlamıyla ne Ribbentrop’un ne de Goebbels’in elinde olduğu söyle­
nebilir. Yine de en etkili bu isimler olmakla beraber, propagandayı
kontrol etmekle ilgilenen başkalan da vardı. İngiltere’den Afganis­
tan’a kadar her yerde faşist çevreler ile ilişki kurmaya gayret eden
Hitlerin Doğu Bakanı Alfred Rosenberg, Nazi Partisİ’nin Dış Politika
Dairesi başkanı Werner Daitz ile birlikte Balkanlar ve Ortadoğu’da
Nazi propagandası ile meşguldü. Bunların en önemli amaçlan dış ül­
kelerde, örneğin İstanbul’da, bulunan Alman kurum ve kuruluşlannı,
propaganda ve casusluk merkezi olarak kullanabilmek için Nazi ideo­
lojisine paralel bir duruma getirmeye çalışmaktı.38 Zaten yurtdışma
yönelik Alman propaganda organizasyonu, istihbarat birimleri ile
içiçe işlev görüyordu.
37
38
Goebels ile Hitler’in propoganda yaklaşımları için bkz: David Welch, Propaganda and
the German Cinema 1933-1945 (London: LB. Tauris, ss 32-39. Aynca bkz, Willi A.
Boelcke, The Secret Conferences of Dr. Goebbels: October 1939 — March 1943
(London: Weidenfeld and Nicolson, 1967), s. x-xi.
Glasneck, ag.e., s. 12.
N azi A(manya‘'sfflm Türkiye Propagandası
47
Nazi rejimi istihbarat biriminin temel kuruluşu Sicherheitsdients
(SD) idi.39 1936’da SD'nin başma Nazi yönetiminin Himmler’den
sonra en etkili ikinci kişisi olan Reinhard Heydrich atandı.
Heydrich’in 1942 yılında suikast neticesinde ölümü üzerine bu kuru­
mun başma Dr. Emest Kaltenbrunner tayin edildi. SD’nin yanında,
başında Amiral Wilhelm Canaris’in bulunduğu Wehrmächten (Alman
Silahlı Kuvvetleri) istihbarat birimi olan Abwehr de Önemli bir istih­
barat kuruluşuydu. Buna ilave olarak Dışişleri Bakanlığı’nm da kendi
gizli servisi vardı. Alman istihbarat birimi bununla da sınırlı değildi.
Mesela Hitler’den sonra Almanya’da en etkili kişi olan Alman İçişleri
Bakanı Heinrich Himmler’in de, özel istihbarat birimi vardı. Bunların
Türkiye’deki faaliyetleri, ilk önceleri Jost sonra da Schellenberg tara­
fından yürütüldü. Ancak bu organizasyon sonradan Kaltenbrunner’in
organizasyonuna katıldı. Bundan başka Goebbels’in de kendi gizli
servisi vardı ve kendi işleri olduğunu düşündüğü bir konuya yaklaşıl­
masına karşı çok kıskançlık gösterirdi. Aynca Alfred Rosenberg’in de
bir istihbarat servisi vardı.40 Ancak bütün bu servisler, İngiliz Gizli
Servisi’nde var olan merkezî otoriteden yoksundu.
SD’nin Ankara’daki temsilcisi, Alman Büyükelçiliğinde ticarî ata­
şe görevi adı altmda faaliyet gösteren Ludwig Moyzisch’di. SD’nin
Türkiye’deki temel fonksiyonu, Türkiye ve Ortadoğu’nun siyasî du­
rumu hakkında rapor tutmak ve Türkiye’deki Alman unsurlan izle­
mekti. Moyzisch’in yardımcılan, Waldemar Fast ile sekreterleri Frau
Liebkirchener ve Fraulein Schürchen’di. Suriyeli Calaleddin Auf, ay­
nı zamanda İngilizler için de çalışan İlhan Bayramoğlu, Klaus von
Muhle ve DNB temsilcisi olarak görev yapan Walter Breli, SD’nin
Türkiye’deki başlıca ajanlan arasındaydı. Bunun yanında resmî görevi
Basın Ataşeliği’nde Konsolosluk olan Julius Seiler ve onun yanında
çalışan Patek, Moyzisch’in en yakın işbirlikçileri ve en güvendiği ki­
şilerdi. Aynca Moyzısch, Başkatip Albert Jenke, Gerhardt von
Walther ve Helmet Allardt ile de işbirliği hâlindeydi.41
39
40
41
http://www.gIobaIsecurity.org/inteIl/world/germany/rsha.htm.
Ludwig Moyzisch, Operation Qgero, (London: Wingate, 1947), ss. 9-1G.
PRO, KV6/8, 30 Mayis 1945 tarihli SIME’nin Kapp’i sorgulamsmdan özet.
48
Zor Yıllar
Alman propaganda ve istihbaratındaki bu çok başlılık ve rekabetin
bazı olumsuz yanlan olabiliyordu. Goebbels ile Türkiye’ye yönelik
izlenen Alman polikasında görüş ayrılığı vardı. Goebbels, bir an evvel
Türkiye’yi savaşa çekmeye çalışıyor ve Türkiye ile zorunluluğa dayalı
olsa bile dostça ilişkilere karşı çıkıyordu. Kendi politikasına uygun
olarak Türkiye’deki adamlarını harekete geçiren Goebbels, İstan­
bul’daki Alman kitapçılanna satılmak üzere Askerler için Türkiye
rehberi admda bir kitapçık gönderdi. Bu; Hollanda, Norveç, Fransa,
Yugoslavya ve diğer ülkeler işgal edilmeden önce Alman Genelkur­
mayının o ülkelere yönelik bastırdığı kitapçıkları andmyordu. Kitap­
çık, Türkiye’yi işgal eden Alman askerlerinden başkasına yaramaya­
caktı.42 Goebbels’in tam olarak oldu bitti neticesinde Türkiye’nin iş­
galine ortam hazırladığı konusu net değilse de bu olaym, Alman işga­
linden endişe duyan Türkiye’nin, tarafsız kalmasını ikna etmeye çalı­
şan von Papen’e ciddî sıkıntılar yaşattığı kesindi. Bu durum, propa­
ganda konusunda tek sorumlu makam olmamasının yarattığı ciddî so­
runlardan biriydi.
Birtakım önemli başarılara rağmen, özellikle Abwehr' in başkanı
Amiral Canaris ile SD başkanı Heydrich arasındaki rekabet de, Alman
istihbaratını ciddî olarak zayıflatıyordu. Aslında SD ile Abwehr ara­
sındaki temel tartışma, Nazi ideolojisine yakın olup olmama ile ilgi­
liydi. Canaris, milliyetçi muhafazakar biriydi ve Hitler rejimine sem­
patisi yoktu. Heydrich ise, Nazi rejiminin fanatiğiydi.43 Üst mevkilerdeki bu rekabetin alt birimlere yansıması, rekabet ve birbirlerine karşı
güvensizlik şeklinde oluyordu. Bu iki organizasyon arasındaki reka­
beti, Türkiye’deki faaliyetlerinde de görmek mümkündü. Dayanışma
yoksunluğundan Öte düşmanca tutum içerisinde olan SD, Abwehr ile
herhangi bir diyalogu olan kişiyi potansiyel hain olarak görüyor ve iki
üç günlük bir sorgulamadan sonra serbest bırakıyordu.44 Bunlara ilave
olarak von Papen ile Ribbentrop arasında ciddî bir çekememezük var42 Moyzich, a.g.e., s. 13-14.
43 Amiral Canaris, rejime muhalif olmaktan ve Hitler’e suikast teşebbüsü faaliyeti içinde
yer almaktan dolayı 20 Temmuz 1944’de idam edildi. Bkz. Rubin, a.g.e., s. 58.
44 Rubin, a.g.e., s. 249.
N azi Almanya'sın m Türkiye Propagandası
49
di. Bu sorun, von Papen’in bazı gizli servisler (özellikle de S D) ile ilişki kurmasını engelledi. Aynca von Papen, yukarıda bahsedilen bir­
çok servis tarafından izleniyordu.45 Başkatip Albeıt Jenke’nin eşinin,
Ribbentrop’un kardeşi olması da tamamen tesadüf değildi.
Türkiye’deki Alman diplomatik manevraları, Naziler arasında bir­
takım entrikaları ve tartışmaları da beraberinde getirdi. Von Papen,
Türkiye’de yaklaşık 30 yıl kalan ve Türkiye ile ilgili her konuda uz­
man olan Gobbels’in bir numaralı ajam Schmidt-Dumont’un düşman­
lığını kazandı. Ancak bu düşmahkta üste çıkan, kurt bir politikacı olan von Papen oldu. Schmıdt-Dumont, von Papen’in isteğiyle Ağustos
1942 tarihinde Berlin’e çağnldı. Önce Alman basm ataşeliği kapatıldı,
sonra da propaganda işlerini DNB’nin temsilcisi Breli devraldı.
Schımdt-Dumont Berlin’de von Papen aleyhine ciddî uğraş verdi, an­
cak sonuç alamadı. Von Papen’in İkinci düşmanı ise, Ribbentrop’un
kız kardeşi ve Ankara’daki Alman elçiliğinde Ticarî Konsolos’un eşi
olan Frau von Jenke idi. Von Papen ondan da kurtulmayı başardı.
Jenke de Berlin’e alındı. Böylece o da, von Papen muhalifi ittifakın
içindeki yerini aldı. Üçüncüsü ve belki de görünürdeki en önemli von
Papen muhalifi, Nazı partisinin Türkiye’deki şefi olan Friede idi. O da
von Papen ile anlaşmazlıktan dolayı Berlin’e çağrılmıştı. Friede, An­
kara’dayken Alman topluluğuna yönelik konuşmasında von Papen’in
gerçek bir Nazi gibi hareket etmediğini açıkça söylemişti, Von
Papen’nin aleyhinde oluşturulan ittifakın entrikaları had safhaya ula­
şınca Hitler, genç Gestapo şeflerinden Graefe’i durumu araştırmak
üzere Kasım 1942’de Türkiye’ye gönderdi. Graefe, von Papen’in ol­
madığı bir zamanda Türkiye’ye geldi ve von Papen Türkiye’ye dön­
meden de Almanya’ya geri döndü.
Von Papen’in H Dünya Savaşı’na yönelik siyasî ve kişisel sempa­
tisine, Almanya’dan yana olduğuna ve vatansever bîr kişi olduğuna
dair şüphe yoktu. Ancak onun, Berlin’deki Nazi yönetimiyle birtakım
fikir ayrılıkları vardı. Önemli ve tarafsız bir ülkede büyükelçi olması,
ona bazı avantajlar da sağlıyordu. Onun Ankara’da, elçilik dışında ta­
45
PRO/KV6/8, Moyzich’in sorgusunun tutanakları.
Zor Yıllar
50
rafsız, Mihver veya Müttefik yanlısı çevrelerle savaşın seyri, barışa
yönelik girişimleri ve savaştan sonra Almanya’nın lideri olmak gibi
girişimleri vardı. Almanya’da von Papen’e zarar verebilecek noktada
bir insan yoktu. Hatta aralarındaki düşmanlığa rağmen von Papen, git­
tikçe Hitler’in favori diplomatı hâline bile geldi. Zira Hitler, savaşın
ortalarına doğru Ribbentrop’tan daha ziyade von Papen’e güvenmeye
başladı. Von Papen’i, Ribbentrop’un çözüme ulaştıramadığı
Transilvanya sorununu halletmek için Budapeşte’ye göndermesi de
bunun bir göstergesiydi.
Von Papen’in en büyük avantajı, nerede durması ve nasıl hareket
etmesi gerektiğini iyi bilmesiydi. Hitler’in etrafında olanların, Alman­
lann savaşı kaybetmesi durumunda sözlerinin geçmeyeceğini iyi bilen
von Papen, zekice bir kumar oynuyordu. Her şeyden önce von Papen,
bu savaşın Hitlerce kazanılamayacağını tahmin edebiliyordu. Savaşı
kaybedince Almanlann Nazileri linç edeceğini bildiğinden von Papen,
onlardan uzakta durmayı tercih ediyordu. Almanlar linç etmese bile
müttefiklerin gazabından kurtulamayacaklardı. Tarafsız bir ülke olan
Türkiye’de bulunmakla da belli bir saygı görmekteydi. Aynca savaş
sonrası, ‘sadece bir diplomat ve beyefendiydim, kasap değil’ deme
lüksüne de sahip olacaktı.46 Nitekim böyle de oldu. Savaşın sonunda
bütün ileri gelen Nazi liderleri asılırken von Papen idam edilmekten
kurtulabildi.
Alman Propagandası ve Türk Basını
İkinci Dünya Savaşı yıllarında, Türk hükümetinin kendi basını üzerinde hâkim olduğu konusu bilinen bir durumdur. Gazete çıkarma­
nın hükümetin kontrolünde olmasının yanında, Matbuat Kanunu’nun
50. maddesi gereğince ülkenin genel siyasetine aykın yayın yapmak
gazetenin kapatılmasını gerektiriyordu. Bunun yanında 20 Kasım
46
HS 3/227, Reports on Balkans and Turkey by SOE, no. 436,25 Novemmber 1942; ay­
nca Papen amlannda Hitler muhalifleri ile temas hâlinde olduğunu, onlann barış giri­
şimleri için öncülük etme fikrine katıldığın! ve bunun için müttefikler ile temas peşinde
olduğunu söyler. Ancak uygun bir zemin bulamadığından yakınır. Bkz: Papen, a.g.e.,
ss. 499-500.
N azi Almanya'sının Türlrive Propagandası
51
1940 yılında İstanbul’un da içinde yer aldığı altı ilde sıkıyönetimin ilân edilmesi, basın üzerindeki kontrolü bir kat daha artırıyordu. Basın
üzerinde devlet denetimi bununla da sınırlı değildi. Büyük gazete sa­
hiplerinin aynı zamanda CHP milletvekili olması, CHP tüzüğünde de
gazete sahibi vekillerin parti prensiplerine aykırı düşmemesi ve görüş
birliğini sağlamak yönünde prensip kararının yer alması, basın üze­
rindeki denetimin bir başka yoluydu. Basın üzerinde diğer bir etkili
denetim unsuru da, Matbuat Umum Müdürlüğü’ydü. Bunun sonucun­
da basın, iç ve dış politika üzerinde yeterince serbest kalem
oynatamıyordu. Dolayısıyla devrin gazetelerinin genel politikalarının
belirlenmesi üzerinde, hükümetin ciddî oranda belirleyici olması söz
konusuydu. Mesela CHP’nin resmî organı olan Ulus'un Yazı İşleri
Müdürü olan Ahmet Şükrü Esmer Müttefikler lehine yazı yazarken,
diğer yazı işleri müdürü Falih Rıfkı Atay ise, Mihver bloğunun bek­
lentileri yönünde yazılar kaleme alırdı. Fransızca nüshası La
Republîque ile birlikte Cumhuriyet ve Tasvir-i Efkâr Alman yanlısı;
Akşam, Vakit ve İkdam gazeteleri orta yol politikası izlerken Yeni Sa­
bah, Haber, Tan, Son Telgraf ve Vatan gazeteleri ise, kesin bir mütte­
fik yanlısı politika izliyorlardı. Özellikle Yeni Sabah ve Haber gazete­
lerinin Yazı İşleri Müdürü Hüseyin Cahit Yalçın, bu konuda ateşli ya­
zılar yazmasından dolayı sık sık Almanların hedefi hâline geldi.47
Ancak Türk basınında manzara hep bu şeklide kalmamış savaşın
seyri içinde birtakım değişiklikler gözlenmiştir. Bir anlamda Türk ba­
sınının savaşa yönelik genel tavrını, savaşın seyri belirlemiştir. Mayıs
1939’dan Mart 1941 tarihine kadar basın daha ziyade müttefiklere ya­
kındır. Ancak Almanlar’m Türkiye sınırına dayandığı Mart 1941 tari­
hinden sonra Almanlara yakın bir tavır sergilenirken, 1942’den sonra
ise her iki tarafa ılımlı mesajlar gönderilmiştir. Savaşın renginin belli
olduğu Mayıs 1944’ten sonra da müttefik yanlısı yayınlar yapılmış­
tır.48 Ancak Türkiye’nin Ağustos 1944 tarihinde Almanya ile iîişkile47
45
Bkz. Cemil Koçak, ‘İkinci Dünya Savaşı ve Türk Basını’, Tarih ve Toplum, No. 35,
Kasım 1986, ss. 29-31; Glasneck, cug.e., $ s. 25-26.
Keskin, a.g.e., ss. î 00-101. Selim Deringil, Turkish Foreign Policy during the Second
World War: an ‘active neutrality’ (Cambridge; Cambridge University Press, 1989),
ss.7-9.
Zor Yıllar
52
rini kesmesinden sonra Cumhuriyet ve Tasvir-i Efkâr müttefikler le­
hine yazı neşretmeye başladı. Gazetelerin bu şekilde taraf olması
normal şartlarda doğal gözükebilir. Ancak bu yıllarda gazetelerin ya­
yın politikalarının savaşan taraflara dengeli yaklaşım siyaseti çerçeve­
sinde hükümet tarafından belirlendiğine ve her gazeteye bir rol biçil­
diğine dair yaklaşımlar da mevcuttur. Bunun doğruluk derecesi ol­
makla beraber, gazetelerin tamamen kontrol altında tutulduğunu söy­
lemek zordur. Bu tür taraf olmalarda savaşan güçlerin de bir şekilde
etkisi oldu. Mesela başlangıçta Alman karşıtı olan Cumhuriyet gazete­
sinin editörü Yunus Nadi, von Papen ile görüşmesinden sonra Al­
manya lehine yazılar yazmıştır.
Tan Gazetesinin Alman Propagandasına Karşı Savaş İlânı
1939 yılı başlarında Türkiye, İngiltere ve Fransa ile 19 Ekim
1939’da gerçekleşecek olan bir ittifak yönünde eğilim gösterince Nazi
Alman basını, Türk dış politikasına yönelik sert eleştirilerde bulundu.
Türklerin yayılma sahası olarak güneyi seçtiğine vurgu yapan Alman
basını, bu politika çerçevesinde Hatay’ın anavatana katılmasından do­
layı Suriyelileri ‘Türk yayılmacılığına karşı dikkatli’ olmaları gerekti­
ği yönünde uyarırken, Irak ve Musul’un da Türk dış politikasının te­
mel hedeflerinden olduğunu belirtiyordu. Bu şekildeki eleştirinin amacımn, hem İngiliz ve Fransızlara uyan hem de Türklere bu amaçlanna ulaşmak için Almanlar ile diyalogu hatırlatmak olduğu söylenebi­
lir.49
Daily Herald gazetesi İstanbul muhabiri Maranz, von Papen’in,
Romanya ve Türk hükümetlerine Sovyet smırlanna ‘Sıegfried
Lines’50 inşa etmeyi teklif ettiğine dair söylenti haberini yayımladı.
Daily Herald gazetesinde yer alan bu haber, 17 Kasım 1939 tarihinde
Tan gazetesi tarafından da yayımlandı. Bu haberin İngiltere’deki ba­
sma yansıyışı, Almanya’da dikkat çekmezken, Tan gazetesinin habe­
rine Almanlar ciddî saldırılar başlattı. DNB, ‘bu yalan haberin’ İngiliz-Yahudi işbirliğinin ürünü olduğunu iddia etti ve Tan gazetesini
49
50
Glasneck, a.g.e., s. 17.
“Saldın amaçlı oluşturulan yığmak” anlamında kullanılıyor.
N azi Almanya'sının Türkiye Propagandası
53
Alman karşıtı bir yayın organı olmakla suçladı. Bunun üzerine Tan,
baş sayfasının üçte ikisini kaplayacak şekilde bu haberin kaynağım
açıkladı.51 Ayrıca Goebbels’in, İstanbul’u ziyareti sırasında gece ku­
lüplerinde çekilen resmini yayımlamasından dolayı gazeteden Alman
reklâmlarının çekildiğini, arkasından Alman propaganda organizasyo­
nunun ekonomik zorluk içindeki gazetelere, Almanlar lehine yazı
yazmak amacıyla rüşvet, kabilinden para teklifini de sütunlarına taşı­
dı.52 Gerçekten de Alman Propaganda Bakanı’mn İstanbul ziyareti sı­
rasında eğlence yerine yaptığı ziyaretin gazetede yer alması üzerine
Almanlar, Tan gazetesine Alman reklâmlarının yanı sıra başka rek­
lâmların da verilmemesi için Türk yetkililer nezdinde de girişimde bu­
lunmuştu. Özellikle bu girişimden sonuç alınırsa banka borcu olan
Tan zor durumda kalacaktı. Ancak Almanlann Türk yetkililer
nezdindeki bu girişimi başarısız oldu.53
Almanlann tutumuna en sert tepki Zekeriya Sertel’den geldi. Sertel,
Sütlerin ‘Kavgam ’ adlı eserinde “propagandanın temeli yalandır. Yalan
ne kadar büyük olursa o kadar etkili olur” sözünü hatırlatarak Alman
propaganda Bakanlığı’mn bütün işlerinde Hitler’in bu sözünü kendile­
rine şiar edindiklerini iddia etti. Aynca Sertel, Alman firması Bayer’in
Türkiye’deki gazetelere reklam verme işine baktığını ve bütün Alman
firmalarının hangi gazetelere ne miktar ilân vereceklerini tayin ve tespit
ettiğini belirttikten sonra, Almanya aleyhindeki yazılan sürdürürlerse
Tan gazetesine ilân vermemekle tehdit eden kişinin de Bayer firmasının
müdürü Vidman olduğunu iddia etti. Gerçekten de bundan sonra, hiçbir
Alman firması Tan gazetesine ilân vermemiştir.54
Almanya’nın bu hareketi elbette sadece Tan gazetesinden tepki
almadı. Yeni Sabah gazetesinden Hüseyin Cahit Yalçın, Alman saldınlanna karşılık verdi. Son Telgraf Gazetesi de Türk basınını savun­
makla kalmayıp Tan gazetesinde yer alan iddiaların araştırılmasını is­
51 Bkz. ‘Papen-Stoik Mülakatı’, Tan, 20 Kasım 1939.
52 Zekeriya Sertel, ‘Türk Matbuatı Para ile Satın Alınamaz’, Tan, 21 Kasım 1939.
53 FO 371/25017, R 318/318/44, Hugessen to Viscount Halifax, no. 762(237/66/39), 30
December 1939.
54 Zekeriya Sertel, ‘D.N.B Meseleleri’, Tan, 25 Kasim 1939.
54
Zor Yıllar
tedi. Ancak Alman elçiliğinin fazla sayıda aldığı Cumhuriyet gazete­
sinin tutumu farklıydı. 22 Kasım tarihli yazıda Cumhuriyet DNB’mn
tutumunu savundu ve bu ülkede çalışan yabancı gazetecilerin sorum­
suzluğundan şikâyetçi oldu.55
Ancak Tan’a yönelik Alman saldırılan durmadı. DNB, 14 Kasım
tarihinde Sovyet Pravda gazetesinde Assipov isminde bir muhabirin,
Tan'a saldıran bir makalesinin tercüme edilerek basılması için Anado­
lu Ajansı’m ikna etmeye çalıştı. Başaramayınca, Alman elçiliğinin
yayın organı olan Türkische Post’ta yayımlattı. Aynca Assipov’un bu
makalesi tercüme edilerek, Alman Elçiliği Basm Servisi kaşesiyle ül­
ke geneline dağıtıldı.
Alman elçiliğinin bu tavn, Türk basınında ve kamuoyunda büyük
kızgınlıkla karşılandı. 7 Aralık 1939 tarihinde Yeni Sabah' ta Hüseyin
Cahit Yalçın *Büyük Küstahlık’ başlıklı yazısında, von Papen’e ve el­
çiliğe bu tutumlanndan dolayı sert bir şekilde çıkışarak bunun diplo­
matik nezaketi aştığını ve diplomatik dokunulmazlığın sınırlanm zor­
ladığını dile getirdi. Türk basınına yönelik Alman propagandası
durmazsa, Rus gazetelerinde Almanya aleyhine çıkan yazılan Alman­
ca’ya tercüme edilerek yaymlayacaklan tehdidinde de bulundu. Tan
ise DNB'yi, Türkiye’yi Sovyetler ile çatışmaya sürüklemekle suçla­
dı.56 Benzer şekildeki bir suçlama 9 Aralık tarihinde Son Telgrafta
yazan İzzet Benice’den de geldi. Ona göre, bu türden Alman propa­
gandasının amacı, Türk-Sovyet ilişkilerim kötüleştirmek ve Avrupa
cephesinde yükünü hafifletmek için, Sovyetleri Süveyş Kanalı, Delhi
ve Kalküta’ya saldırtarak İngilizleri Doğu’da zor durumda bırakmak­
tır. Buradan hareketle Alman amaçlarından en önemlisi, savaşı Balkanlara ve Anadolu’ya yaymaktır.
Tan gazetesi bir adım daha ileri giderek, Alman propaganda orga­
nizasyonunu ifşa eden yazılar yazdı. Özellikle Tan gazetesinin 9, 10 ve
11 Aralık 1939 tarihli yayınlan, Alman propaganda mekanizmasının
Türkiye’deki yapılanması hakkında detaylı bilgi veriyordu. Sonuçta bu
55 Yunus Nadi, ‘D.N.B.’nin Tebliği Münasebetiyle’, Cumhuriyet, 22 Kasım 1939.
56 FO 371/23872, R 11308/7717/44, Hugessen to FO, no. 811, 8 December 1939.
57 FO 371/23872, R 11310/7717/44, no. 824,9 December 1939.
N azi Almanya'sının Türkiye Propagandası
55
olay, Alman propagandasının Türkiye’de kısa süre de olsa zayıflaması­
na sebep oldu. Alman elçiliği, bu olayın kahramanı Maranz’m Türki­
ye’den sürülmesi için Türk Dışişlerine baskı yaptıysa da sonuç alamadı.
Bu arada Tan gazetesinin duygusallığa varan boyutta müttefik yanlısı
olduğunu vurgulamak gerekir. Benzer şekilde, Sovyet politikasını eleş­
tirdiği için Sovyet basınıyla da sorun yaşamıştı.58
Bütün bunlar olurken Almanlar, bir yandan da Türk kamuoyunu
Türkiye’de Alman propaganda organizasyonun olmadığına inandır­
maya çalışıyorlardı. Bunun için Türkische Posf\ı kullanarak bu yönde
yazılar yazdırsalar da pek inandırıcı olamadılar. Bilakis ciddî tepki al­
dılar. Özellikle de Sovyetlere karşı Türk halkını kışkırtmayı hedef alan propagandalar ters tepti. Gazetelerin tepkisinin yanında, propa­
gandaya maruz kalan halk da ciddî tepki verdi. Posta ile Alman bro­
şürlerini alan kişiler, bunları Berlin’e iade ettiler. Hatta bazı iadeler
Alman Propaganda Bakanlığı adresine yapıldı. Akşam gazetesinde 11
Aralıkta çıkan bir yazıda da bu şartlar altında Almanya’ya artık öğ­
renci gönderilmemesi gerektiği yazıyordu.
Almanlar, Türk-Sovyet ilişkilerinin bozulması için de çaba sarf ediyordu. 8 Aralık tarihinde Alman elçiliğinde görevli bir uşak, sivil
elbiselerle Molotov’un 31 Ekim 1939 tarihli konuşmasının Türkçe
tercümesini dağıttı. Bu konuşmanın büyük kısmı Türkiye’nin Batı
demokrasisi ile olan ilişkilerinin eleştirisine ayrılmıştı. DNB’nin,
Sovyetlerin Türk sınırına asker yığdığı haberi de Türk basınında ciddî
tepkilere sebep oldu.
Elbette bütün gelişmeleri yalandan takip eden Türk polisi, olanlar
karşısında kayıtsız kalmadı. Polis, Pravda’mn Tan d. karşı yazdığı
saldırı türünden yazının tercümesinin nerede basıldığını araştırmaya
başladı. Eğer Türkiye’de basılmışsa bu suç teşkil ediyordu. Bunu ay­
dınlatmak amacıyla polis 15 Aralık 1939’da Türkische Post’a bir bas­
kın düzenledi ve söz konusu tercüme yazı ele geçirildi. Alman yetkili­
ler aksini iddia ettiyse de bunun Alman elçiliğinin basm bürosunda
58 FO 371/23871, R 10922/7717/44, Hugessen to Ankara, no. 687,24 November 1939.
Zor Yi [Ut
56
tercüme edildiği ve Türkische Post gazetesinin sahibi ve Universum
matbaası sorumlu müdürü Muzaffer Toydemir’in matbaasında basıl­
dığı ortaya çıkınca hukukî süreç başlatıldı.59 13 Ocak 1940 tarihinde
İstanbul mahkemesi, Toydemir’i, 45 TL. para cezasına çarptırdı. Bu
karardan sonra Dışişleri Bakanlığı’na yakınlığıyla tanınan Yeni Sabah
gazetesi, bu cezanın aynı zamanda Alman propaganda faaliyetlerine
karşı bir uyan mahiyetinde olduğunu ve Almanlann bundan ders ala­
cağım umduklannı yazdı.60
Alman Yanlısı Türk Basım
Türk otoriteleri, savaşın ilk yıllannda Alman propagandasına sık
sık müdahale etti. Şubat 1940’ta İstanbul’da, Türkler tarafından ya­
zılmış gibi gösterilen broşürleri dağıtan bir grup öğrenci yakalandı.
Yakalananlar bunu kendi inisiyatifleri ile yaptıklannı iddia etse de, bir
tanesi Alman propaganda servisi tarafından organize edildiğini, bası­
lıp dağıtılması için kendilerine ödeme yapıldığını kabul etti.61 30 Mart
1940 tarihinde Türk kanunlarına aykırı olarak yayın yapmasından do­
layı, Alman elçiliğinin Türkiye’deki yaym organı olan Türkische
Post, Bakanlar Kurulu kararıyla bir süre kapatıldı.62 Nisan 1940 ba­
şında polis, kafe, otel, restoran vb. yerlere baskın düzenleyerek sahip­
lerini, Almanya’dan ve İtalya’dan Türkçe yaym yapan radyoları bura­
larda açmamaları için uyardı. Bunun için de bu tür işyeri sahiplerin­
den imza aldılar.
Alman propagandacılar, Emniyet tarafından yakın takip altındaydı
ve gerektiğinde kısa sürede tutuklanabilecek durumdaydılar.63 Alman-
59
FO 371/23872, R 12151/7717/44, Hugessen to Ankara, no. 737, 18 December 1939;
Aynca bkz: Koçak a.g.e., s. 483.
60 FO 371/25017, R 1223/318/44, Hugesen to Halifax, no. 45 (78/4/40), 20 January 1940.
61 Bu arada Nihat Silahtaroğlu ve Faik Akkan adında 15 ve 18 yaşlarında iki genç, Türk
hükümetini küçük düşüren broşür dağıttıklarından dolayı yakalanarak hapsedildiler. FO
371/25017, Hugessen to John Reith, no. 13, 13 February 1940.FO 371/25017, R
7167/318/44, Hugessen to Duff Cooper, no. 3 9,15 July 1940.
62 FO 37125017/ James Morgan to Sir John Reith, no. 2 5 ,6 April 1940.
63 FO 371/25017, R 5369/318/44, Ankara Chancery to Southern Department, 17 April
1940.
N azi Almanya'sının Türkiye Ptopag-andası
57
lardan para alarak yabancılara gizli bilgiler verdikleri ve onlar adına
Türkiye çıkarları aleyhine faaliyet gösterdikleri gerekçesiyle, 14 Hazi­
ran 1940 tarihinde İstanbul’da Alman propagandası yaptığı ortaya çı­
kan, Açık Göz adında yerel bir gazete çıkaran İhsan Yazman ve Rıza
Çavdarlı adında iki kişi tutuklandı. İhsan Yazman, bu işe başlamadan
önce doğu vilayetlerinde toptancılık yapıyordu. Yazman, Şubat 1940
tarihinde İngiliz Büyükelçiliği’nden gazetesini çıkarabilmek amacıyla
maddî yardım talebinde bulundu. İngilizler durumu Matbuat Umum
Müdürü Selim Sarper’e aktardılar. Açık Göz gazetesinin illegal faali­
yetlerde bulunduğu gerekçesiyle Sarper’in buna karşı çıkması üzerine
İngiliz elçiliği, istenen maddî yardımı yapmamıştı.64
Alman propagandasını önleyebilmek için, Türk Dışişleri Bakanlığı
yabancı elçiliklerden, yayımlanmak üzere basma herhangi bir mater­
yal göndermemelerini istedi. Bu uygulamanın hedefi, Alman propa­
gandasına son vermek olmakla beraber Türkiye’nin, tarafsız kaldığı
sürece bu uygulamayı sadece Almanlarla sınırlı tutması, Alman elçili­
ğinin şiddetli protestolarını çekeceğinden aynı uygulamaya İngilizler
de tâbi tutuldu. Selim Sarper, İngiliz elçilik müsteşarı James
Morgan’a, bazı İngiliz faaliyetlerinin dolaylı olarak Türk basınına
yansıtabileceğini, hatta Anadolu Ajansı sayesinde de duyurulabileceğini söyleyerek, bir anlamda İçinde bulundukları durumun zorluğu­
nu yansıtıyordu65 Bütün bunlar, Türk yetkililerinin Alman propagan­
dasına- Türkiye’de nefes aldırmayacaklarının bir delili olarak algılan­
dı. Bu arada Anadolu Ajansı’nm, Alman gazetelerden haber aktarma­
sında da ciddî azalma göze çarptı. Daha önce yüzde yirmi beşlere va­
ran Alman basınından haber alma oranı yüzde beşe kadar düştü.66
Modem haberleşme araçlarından etkin olarak yararlanmak isteyen
Almanlar, özellikle basını etkin olarak kullanmaya İstekliydiler. Müt­
tefik devletler, Türkiye’de Do you speak Englİsh, Parade, Images,
64
65
60
FO 371/25017, R 6735/318/44, Hugessen to Halifax, no. 353, 24 June 1940.
FO 371/25017, R 5522/318/44, Morgan to Southern Department, no. 258 (40/149/40),
29 April 1940.
FO 371/25017, R 1223/318/44, James Morgan to John Reifh, no. 25,6 April 1940.
58
Zor Yıllat
Realite, La Turquie gibi kendilerine özgü yayın organları çıkartıyor­
lardı, Almanlann da doğrudan denetim altında bulundurdukları ya da
bastıklan yayınlar vardı. Bunlar, Fransızca yayınlanan Beyoğlu ve İs­
tanbul dergileri, Türkçe yayınlanan Yeni Dünya, Goebbels’in Bakan­
lığı tarafından Fransızca, Almanca, İngilizce ve Türkçe yayınlanan
Signal ile Almanca yayınlanan günlük Türkische Posf tu. Signal daha
ziyade Alman ordusunun kahramanlığı ve silah gücü ile Alman eko­
nomi ve sanayisinin üstünlüğü ve Türk-Alman dostluğu gibi konulan
işliyordu. Türkische Post, savaş sonrası Türkiye’ye atanan ilk Alman
Büyükelçisi Rudolf Nadolny’nin girişimi ile kuruldu. Aralannda
Deutshe Bank’m da bulunduğu Alman şirketleri, gazeteye para deste­
ği sağlıyordu.
Bunun yanında, Völkischer Beobachter ve Deutsche AÜgemeine
Zeitung gibi Almanya’da Türkçe ve Almanca olarak basılan gazetele­
ri, İstanbul’daki Alman kitabevlerinden edinmek mümkündü. İstan­
bul’daki Alman kitapçısının yöneticisi Erich Kalış, aslında propagan­
da işleri ile meşguldü ve özellikle de posta ile yapılan Alman propa­
ganda dağıtımının merkezi durumundaydı.67 Tabiî bu kitapçılarda
Alman ajanlarına ait posta kutusu da vardı, Aynca Alman elçiliğinde
ya da İstanbul’daki Alman Teutonia Club’da Alman savaş filmleri de
gösterilirdi.68
Türkische Posfuvt özellikle Almanca bilen Türkîer arasında ciddî
bir dağıtımı söz konusuydu. Alman propogandasmm bayraktarlığını
yapan gazete, yabancı ajanslardan gelen haberlerin yayınlanmasını
yasaklayan yasadan kurtulmak amacıyla, Anadolu Ajansı’ndan mütte­
fikler aleyhine kullanılabilecek bazı başlıkları sütununa taşıyordu. Bu
şekilde hem müttefikler hem de müttefik yanlılarına karşı karalama
kampanyası yapıyordu. 13 Şubat 1942’de, Akbaba dergisinden,
ChurchilVe Açık Mektup şeklindeki haber başlığını sütununa taşıdı.
67
63
HS 3/224, D/H 98 to S 0 2 London, 16 June 1941; aynca bkz. Cemil Koçak, a.g.e, ss.
471-472; Mustafa Ceyhan, İkinci Dünya Savaşı Yıllarında Yabancı Propaganda ve
Türk Basını (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Ensti­
tüsü, 1985), ss. 46-51.
Seth Arsenian, a . g .m ss. 425-426.
N azi Almanva^mm Türkiye Propagandası
59
Bu haberle Türkische Post değil, ‘kendi amacı için ülkeyi savaşa sü­
rüklemeye çalışıyor’ iddiasıyla Hüseyin Cahit Yalçın’ı başbakana şi­
kâyet eden Akbaba suçlanacaktı. Benzer şekilde 21 Şubat’ta “Balıkçı
teknesine karşı yeni bir İngiliz Kahramanlığı ”, 3 Şubatta “Zenciler
kendilerini küçük gören Amerika için ölüyorlar” şeklinde başlıklar at­
tı. 9 Şubat’taki yazı daha saldırgan ifadeler içeriyordu. Bunun yanında
olayı çarpıtan haberler de yayınlıyordu. Anadolu Ajansı’nın “İngiliz
Alış veriş merkezinin dışında gösteri” başlıklı haberinin altına, “İngi­
liz Gizli Servisinin metotlarına karşı gösteri” diye yazıyordu. Yine
Anadolu Ajansı’nm ltSilahlı bir Alman ajanı teslim olmayıp ateş aç­
ması üzerine yaralanıp Öldü” haberini, “İran asıllı Alman'ı ingilizler
öldürdü” şeklinde verdi. Propagandanın amaçlarından biri, Türkİngiliz ilişkilerini zora sokmaktı. 24 Ocak’ta “Singapur’dan İstan­
bul’a ” başlıklı yazı ise, tamamen propaganda kokuyordu. Bu yazıda,
İngiltere ile Sovyetîerin dostluğunun Türkiye için her zaman tehlike
anlamına geleceği teması işleniyordu. 31 Ocak’ta ise, İngiltere’nin
Moskova lehine Avrupa gücü olmaktan çekildiğini yazıyordu. Aynca
İngiltere’nin İrlanda’da 400 yıldan beri terör estirdiğinden bahsedi­
yordu. 9 Ocakta ise, İngiliz Dışişleri Bakanı Anthony Eden’in Türki­
ye’ye yeni bir güvence verdiğini, bunun altında Türkiye’nin tarihin­
deki tecrübelerden yola çıkarak Moskova’ya olan güvensizliğin yattı­
ğı iddia ediliyordu. “Eden’in amacı, Sovyetler için zaman kazanmak­
tan başka bir şey değil” deniyordu.
Türkische Post’un propaganda hedeflerinden biri de, ABDIngiliz-Sovyet ittifakıydı. Bu pakt, İhanetler paktı diye adlandırılıyor;
Franklin D. Roosevelt ve Sovyet Lideri Joseph Stalin’den, Churchill
ve Eden’in tanrıları olarak bahsediliyordu. Bu ihanet paktının Stalin’e, Avrupa’yı kan ve gözyaşına boğma fırsatı vereceğini yazıyordu.
Eden’i Bolşevizm sempatizanlığı ile suçluyor ve Ingiltere’nin Avrupa
kıtasını boîşevikleştirmek istediğini iddia ediyordu.6
69
HS 3/225, D/H 98 to SOE, 32I/98/prop, 7 March 1942, Türkishe Post Gazetesi’nin îkinci Dünya Savaşı Yıllarındaki Propaganda faaliyetleri için bkz. Fatih Keskin, 2. Dün­
ya savaşı Sırasında Türkiye’de Alman Propagandası: Türkishe Post (Basılmamış Yük­
sek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1997).
60
Zor W U t
Türkische Post, 14 Eylül 1942 tarihinde von Papen’in, İstan­
bul’daki Alman topluluklarının gerçekleştirdiği spor etkinliklerinde
yaptığı propaganda içerikli konuşmasını yayınladı. Von Papen’e göre
bu savaş, topraklar elde etme adına değil, dünyayı sömüren İngiliz
emperyalizmine karşı ekonomik ve sosyal adaleti, uluslararası işbirli­
ğini öngören Yeni Dünya Düzeni' nin yerleştirilmesi adına yapılmak­
taydı. “Almanya, İngiltere’nin Avrupalı olmayan bencil görünüşünü
reddetmekte ve Amerikan materyalizmi ile onların Bolşevik işbirlikçi­
leri karşılığında Avrupa değerlerini savunmaktadır. Almanya Türki­
ye’nin de Avrupa’ya ait olduğunu ve Avrupalı olarak sorumluluğu ol­
duğunu ilân eder. ” Almanya’nın, desteği karşılığında Türkiye’ye îran, Irak, Filistin ve Suriye sının ile ilgili sözü olduğunu hatırlatan
von Papen, Türkiye’ye smırlannda mevcut durumdan daha iyi şartlar­
da düzenlemeler vaat etti. Türk halkından da, Bolşevizm’i Avru­
pa’dan atmak için giriştikleri bu mücadeleleri için destek istedi.
Bu konuşmanın yayınlanması Alman propagandasının geniş kitle­
lere ulaştınlması açısından önemliydi. Bu, her şeyden önce birçok yö­
nü ile iyi hazırlanılmış bir konuşmaydı. Konuşmaya bakılırsa, sadece
Türkiye’ye değil, Avrupa halkına da mesaj vardır. Von Papen’in bu
konuşması, diğer Nazi otoritelerinin yaptıklarının aksine, Alman­
ya’nın kazanacağı üzerine değil, kazanması gerektiği üzerine kurul­
muştur. Zira Bolşevik tehdidini algılayan birçok Avrupa devleti oldu­
ğundan, bu yönde verilen mesaj yerinde olduğu gibi Moskova ve Wall
Street’in temsil ettiği materyalizme ve emperyalizme karşı kültürü ko­
ruma fikri de sıcak bir mesajdı.
Almanlar, Haziran 1941 tarihinde Sovyetlere saldırınca Turancılar
etrafında bir propaganda geliştirmeye başladı. Haftalık mizah ve fikir
dergileri Akbaba, Karikatür, Bozkurt, Beyoğlu, Yurt ve Çınaraltı der­
gileri zaten Alman yanlısı yayınlarıyla biliniyordu. Dergilerde yayım­
lanan yazılar ve karikatürlerde Alman propagandasının izleri rahatlık­
la görülmektedir.70 Yunus Nadi tarafından La Republica adlı Fransız­
ca eki ile çıkarılan Cumhuriyet gazetesi, Almanlann sözcüsü olarak
ün salmıştı. Gazetenin askerî editörlüğünü yapan emekli General
70
Bkz. 1, 2, 3 ve 4 nolu karikatürler
N azi Almanya'sının Türkiye Propagandası
61
Erkilet, günlük savaşın seyrini Alman bakış açısıyla değerlendiriyor­
du. Almanlar aynı zamanda bazı Türk basınına da nüfuz etmeyi ba­
şardılar. İstanbul’daki Alman elçiliği, Republique>den beş bin nüsha
alıyor ve muhtemelen bunu kendisi bedava dağıtıyordu.
h g l İSzisr Franssı cfen»nm»smı jcspd etöter.
1. Akbaba, no. 3SS, 11 Temmuz 1940
ZorY ıltar
62
3. Akbaba, no. 362,26 Aralık 1940
4 . AVSrataa, wo.
\ \ Tfettvmvix
N azi Almanya'sının Türkiye Propagandası
63
1941 ve 1942 yıllarında General Erkilet, General Erden ve Nuri
Paşa ile von Papen ve Hitîer dâhil Nazi ileri gelenleri arasında görüş­
meler gerçekleşti. General Erkilet, Doğu cephesine gidip savaşın ge­
leceği ile ilgili görüşmelerde bulunurken Nuri Paşa, Orta Asya’da ba­
ğımsız devlet kurma plânlarım gündeme getirdi. Sovyetleri işgal ile
meşgul olan Almanya da, bu plânlar ile ilgileniyor gözüktü. Zira bu
faaliyetler, Moskova’yı zor durumda bırakabilirdi. Üstelik bu kişiler,
Türkiye’de Alman propagandasına yazılan ile destek olan insanlardı.
Türk hükümeti bu olaylara sessiz kaldı. Bunun önemli sebeplerinden
biri, RuslarYn Kültleri beşinci kol faaliyetlerinde kullanmasıydı. Tür­
kiye de buna karşılık Turancı faaliyetlere göz yumuyordu.71
İngiltere’nin Ankara Büyükelçisi Hugh Knatchbull-Hugessen’in
baskılan doğrultusunda, Türkiye’nin defalarca yasaklamasına rağmen
Alman propagandası bir şekilde basında devam ediyordu. Yine Alman
yanlısı yaym yapan Beyoğlu gazetesi’nin bu yöndeki yayınlan, İstan­
bul’da kitapçılarda satıştaydı. Aynı zamanda çocuklar tarafından so­
kaklarda ve feribotlarda da satılıyordu. Gazetede yer alan haberler İn­
giliz Kraliyet Hava Kuvvetlerinin defalarca İtalyan hastanelerini
bombaladığı, İngiliz generallerin korkak olduğu, îngilizlerin sürekli
olarak denizlerde ticaret filosuna saldırdığı, İngiliz askerî operasyonlanmn çok gülünç olduğu şeklinde Alman propagandası kokuyordu.72
Almanlar lehine yazılar çıkan gazetelerden biri de Tasvir-i Ef­
kârdı. 5 Mart 1942’de yer alan bir yazıda Müttefiklerin Paris’i bom­
balaması eleştiriliyor ve ‘neden Tokyo veya Berlin değil de Paris’ di­
ye yazıyordu. Müttefiklerin Renault tesislerine yapılan hava baskının­
dan ise bahsetmiyordu. Bu olay üzerine İngiliz elçiliğinden Helm, Se­
lim Satper’e bu gazeteyi şikâyet etti. Tabiî Türkische Post ve İstanbul
gazetelerinden de şikâyetlerini dile getirdi. Aynca Türk hükümetinin
isteği üzerine, kendilerinin Türkçe ve İngilizce haber bültenlerini dur­
71 Jacob M. Landau, Pan-Turkism: from Irredentism to Cooperation (London: Hurst &
Company, 1995), s. 113.
72 HS 3/225, D/H 98 to SOE, 320/98/prop., 5 March 1942, aynca bkz. Uğur Mumcu,
4 0 ’lann Cadı Kazanı (Ankara: Umag, 1998); Emrullah Tekin, Alman Gizli Operasyon­
ları ve Tiirkler (İstanbul: IQ Kiiltür-Sanat Yayıncılık, 2002), ss.131-150.
durduklarını ve Türk hükümetini zor durumda bırakacak materyal da­
ğıtımını da kestiklerini ancak bu durum karşısında yerel Mihver basın
73
organlarının saldırılarına karşılık veremediklerinden şikâyetçi oldu.
Gazete Dışındaki Alman Propaganda Faaliyetleri
Gazeteler dışındaki Alman propagandası, posta ile broşürü dağıt­
mak, Almanya dışındaki dinleyicilere radyo yayını yapmak, kişisel
kontak kurmak ve fısıltı kampanyası düzenlemek şeklinde gelişti. İti­
na ile hazırlanan broşürler, daha ziyade İstanbul’daki firmalara ve iş
adamlarına gönderildi. Özellikle iş adamlanna gönderilen broşürlerde,
Almanya ile yapılan ticaretin önemine ve kazancına vurgu yapılıyor­
du. İtalyan ve Alman radyo istasyonları Türkçe yayınlarına, 21 Kasım
1939 tarihinden itibaren başlamışlardı. Almanlar; Türkiye’ye yönelik
Berlin’den dört, Bükreş, Sofya ve Tiran’dan birer olmak üzere günde
on beşer dakikalık toplam yedi defa yaym yapıyordu. Haber bültenle­
ri, güzel müzik ve eğlence programlarıyla eğlenceli hâle getiriliyordu.
Londra radyosu ise, Alman ve İtalyan yayınlarından bir gün önce
Türkçe yayına başlamıştı. İlk başlarda Berlin’den yapılan radyo yayı­
nı, Londra’dan yapılan Türkçe yayınlardan daha da popülerdi. Bir de
Berlin’den Atina’ya yönelik yapılan yaym vardı. Bu yaym, Türki­
ye’de yaşayan Rumlar arasında da yoğun ilgi görüyordu. Bu yayınlar­
da, İngiltere’nin Türkiye’yi yan yolda bırakacağı ve karanlığa iteceği,
Türkiye’yi kendi amacı için kullandığı temalan hâkimdi.74
Almanlann Türkiye’de yaptıklan propaganda faaliyetlerinden biri
de, Alman firmalarının Türkiye’deki müşterilerine veya potansiyel
müşterilerine mektup göndermekti. Almanya’nın iç ve dış dünya ile
olan durumu dikkate alındığında savaştan galip çıkacağı, Alman eko­
nomisinin olduğu kadar Alman halkının moralinin de iyi olduğu,
Türk-Alman ekonomik ilişkilerinin ne denli önemli olduğu ve savaşa
rağmen bu ilişkinin normal şekilde devam edebileceği bu mektuplarda
işlenen propagandanın ana temalarım oluşturuyordu. Aynca Polonya
73
74
HS 3/225, Helm’s minute, 3 March 1942.
FO 271/25017, R 3183/318/44, Denison Ross to Randall (Ministry o f Information), 24
February 1940.
N azi Almanya7sının Türkiye Propagandası
65
ile savaşmalarının sebebini, İngiltere’nin sebep olduğu çatışmayı sona
erdirmek şeklinde izah ediyorlardı. Bu türden propaganda faaliyetleri­
ne karşı polisin birtakım tedbirlere başvurduğu görülmektedir. Mersin
polisi, Almaya ile ticaret yapan firmalara baskm yaparak bu türden
propaganda içerikli mektuplara el koydu.75
1940 yılı yazında Almanlar, Türkiye’yi Halep ve Musul’u ele ge­
çirmeye cesaretlendirici yönde propaganda yapmaya başladılar. Özel­
likle Alman elçiliği yetkilileri, bu türden sözleri Ankara Palas OteZfnde dillendirmeye başladılar.76 Bunun üzerine İnönü, Fransız Bü­
yükelçisi’nı konuta çaya davet ederek Türkiye’nin ne şimdi ne de ge­
lecekte herhangi bir toprak talebi peşinde koşmadığını ve hem Al­
manya’nın hem de İtalya’nın Suriye’deki faaliyetlerinin Türkiye’yi
memnun etmediğini dile getirdi. Bu ülkeler tarafından çevrilmenin
Türkiye açısından olumlu karşılanmadığı söyleyerek, Alman propa­
gandasının etkisini azaltmaya çalıştı.77
Okur-yazar oranının düşük olması ve radyo yayım ulaşan bölgele­
rin kısıtlı olması yaranda, radyo sahibi insanların azlığı da dikkate alı­
nırsa o yılların Türkiyesi için basm ve radyo yolu ile propaganda, dar
bir çevreye hitap ediyordu. Belki de propagandanın hedefi, tüm ülke
değil ülkenin kaderine yön veren elit kesimdi. Bu, doğru bir tespit ol­
makla beraber Almanlar, nüfusun geri kalanını da ihmal etmediler.
Özellikle karikatür ve dedikodu yayma kampanyaları ile cahil kesime
de ulaşmaya çalıştılar.
Almanlar, savaş başlayınca tepki çekmesinden dolayı ara verdikle­
ri Türkiye’ye yönelik kültürel propaganda faaliyetlerine, 1942 yılı
başlarında von Papen liderliğinde verdikleri resepsiyon İle tekrar baş­
ladılar. Bu kültürel faaliyetlerden bin de konserler ile Alman müziğini
ön plâna çıkarmaktı. Ancak Ankara’ya gönderdikleri Ema Sack, ikin­
ci smıf bir şarkıcıydı. Senfoni ise, tam bir komediydi. Beethoven’in
sekizinci senfonisini çalarken Batı müziği ile arası pek de iyi olmayan
75 FO 371/23871, R 10206/7717, Hugessen to FO, no. 658,10 November 1939.
76 FO 371/25017, R 6603/318/44, Hugessen to FO, no. 5 9 2 ,19 June 1940.
77 FO 371/25017, R 6603/318/44, Hugessen to FO, no. 597 DIPP, 20 June 1940.
Zor Yi Hat
66
Saraçoğlu’nun, “eğer bu sekizinci senfoni ise ben ne olayım” türün­
den serzenişte bulunduğu rivayet edilir. Ancak 28-31 Mart 1942 tari­
hinde Berlin Filarmoni Orkestrası Ankara’yı ziyaret ederek Halkevi,
Ankara Palas, Konservatuar ve Çankaya noKöşkü’nde dört konser vererek bu olumsuz imajı gidermeye çalıştı. Almanlann propaganda amaçh giriştikleri işlerden biri de, Anıtkabir için yapılacak yanşmaya
ileri gelen Alman mimarlarla başvurmak oldu. Kazandıklan takdirde
Türk kamuoyunda büyük bir sempati elde edeceklerdi. Anıtkabir pro­
jesine başvuran Alman mimarlardan bir tanesi, bir İtalyan ve Türk
mimar ile birlikte son üçe kaldı. Ancak Türkiye’nin gönlü bu işi bir
Türk’e vermek ve böylesi önemli bir konuyu propaganda malzemesi
yaptırmamaktı. Nitekim de öyle oldu.
Alman Propagandası Karşısında İngiliz Tutumu
Alman propaganda faaliyetlerinin yoğunlaştığı sırada, Türkiye’de
ciddî bir İngiliz propaganda faaliyeti mevcut değildi. Fakat İngilizler
de Türkiye’deki okullara önem veriyorlardı. Zira bu okullar, Almanla­
nn yaptığı gibi propaganda amaçlı kullanılabilecek en meşru İngiliz
kuraluşlanydı. Ancak İngiliz elçiliği bu okullarla doğru dürüst ilgi­
lenmedi. Okul Öğretmenleri, İngilizler lehine, elçilikten daha çok iş
yapıyorlardı demek yanlış olmaz. İngiliz Kütüphanesi, Almanlann ha­
rika kütüphanesi karşısında çok sönük olup daha çok alay konusu idi.
İngiliz sosyal merkezinin olmayışı da propaganda noktasında İn­
gilizlerin başka bir eksikliğiydi. Bu eksikliklerin farkında olan
SOE'nm propaganda birimi, Almanlann yaptığı gibi UKCCnm, Türk
tüccarlanyla mutlaka birebir temasa geçmesi gerektiğini söylüyordu.
SOE, bunu propaganda açısından önemli görüyordu. Ticarette bu sıra­
larda kâr elde etme amacı güdülmemellydi. SOE, aynca, Türkiye’deki
azınlıklara ulaşamadıklanndan yakmıyordu. Oysa Almanlar, özellikle
Ermenilere ulaşmış; onlan propaganda amaçlı kullanıyordu. SOE' nin
Türkiye propaganda sorumlusu Gedye de, Rumlan ihmal ettiklerini,
mutlaka Türkiye’deki Rumlara ulaşmalan gerektiğini iddia ediyordu.
75
FO 371/33367, R 4870/481/44, Michael Grant to W. Blake, 12 April 1942.
N azi Aimanva'sınm Türkiye Propagandası
67
Ancak Dışişleri bu politikayı tehlikeli buluyordu. Türkiye, İngiltere
için önemliydi. Etnik temelli girişilecek herhangi bir faaliyet, Türkİngiliz ilişkilerini zora sokardı ki bu, Türkiye’nin Almanya’ya yak­
laşmasını engellemeye çalışan Dışişlerinin hiç arzu etmediği bir du­
rumdu.79
Artan Alman propaganda faaliyetlerine karşı duyarsız kalamayan
İngilizler de, Türkiye’deki Alman faaliyetlerini, kendi bildiklerinden
daha ileri boyutta olması endişesi ile yakm takibe aldılar. Bunun için
Sir Denison Ross, İstanbul’da oluşturulan İngiliz Enformasyon Büro­
su (British Information Bureau)’na başkan olarak atandı. Bu amaçla
göreve atanan Denison Ross, Türk basınını ve Türkiye’deki Alman
propaganda faaliyetlerini anlatan bir raporu Londra’ya gönderdi. Ra­
porunda Ross, Türk basınında Alman propaganda etkisini görmedi­
ğinden bahseder. Almanlar tarafından bazı gazete ve gazetecilere rüş­
vet kabilinden ödemeler yapıldığına dair duyumlarla Ross, “eğer bu
doğruysa Almanlar paralarının karşılığında çok az şey elde ediyor
demektir” diyerek Alman propagandasının Türkiye’de etkili olmadı­
ğını belirtiyordu. Hatta Nazılere yakınlığı ile bilinen Cumhuriyet ve
Republîque’nin editörü Yunus Nadi’nin yazılarında, da Alman propa­
gandasının izlerine rastlamadığını, aksine kendisinden çok iltifat gör­
düğünü söyler. Gazetelerin tonunun müttefiklerden, özellikle de İngil­
tere’den yana olduğunu rapor eder. Tabiî bu durum, Alman birlikleri­
nin Ege’ye hâkim olmaları ve Trakya sınırına gelmeleriyle değişmek
zorunda kalacaktır.80
19
30
HS 3/225, Gedye’s minute, 21 September 1942
FO 271/25017, R 3183/318/44, Denison Ross to Randall (Ministry of Information), 24
February 1940.
BÖLÜM-2
İNGİLİZ GİZLİ ÖRGÜTÜ (SOE)'NÎN TÜRKİYE'DEKİ
YAPILANMASI ve FAALİYETLERİ
Türkiye’de İngiliz propaganda faaliyetleri, biri Enformasyon Ba­
kanlığına bağlı İngiliz Büyükelçiliği bünyesinde faaliyet gösteren
Basm Ataşeliği, diğeri de SOE’nin İstanbul’daki Türkiye merkezi ol­
mak üzere, bazen birbiriyle koordineli olsa da çoğu zaman birbiriyle
çatışmak hâlde, iki ayrı birim tarafından yürütüldü.
Birinci Dünya Savaşı’nda propagandayı etkin olarak kullanan İn­
gilizler, savaş sonrasında hemen bu aktivitelerinden vazgeçmiş ve sa­
vaş sırasında Lord Northcliffe önderliğinde kurulan Propaganda Bü­
rosu’nu dağıtmıştı.1 Ancak 1930’lu yılların başında Almanya, İtalya
ve Sovyetler Birliği basm ajansları ve radyo istasyonları İngiltere kar­
şıtı propaganda faaliyetlerini arttırınca İngiltere, buna karşı koyma ka­
ran aldı. 1934 yılında İngiltere’de ve İngiliz dili ve kültürü hakkında
bilgi verme amacıyla çeşitli ülkelerde British Council kuruldu. Kısıtlı
imkânlar ile kurulan British CouncİTva, Alman propagandası karşı­
sında çok başanlı olduğu söylenemez.2 İngiliz propogandasının zayıf­
lığında, başbakan Neville Chamberlain’in Hitler ve Mussolini’ye kar­
şı izlediği appeasement (yatıştırma) politikasının etkili olduğunu söy­
lemek mümkündür.3 Ancak Hitler’in Avrupa’da giderek saldırgan bir
politika izlemesi, İngilizleri de harekete geçirdi. Savaşın başlamasıyla
birlikte Nazi propagandalanna içte ve dışta karşılık vermek ve İngilte­
re adına propaganda faaliyetlerini organize etmek için, Duff
Cooper’ın yönetiminde Enformasyon Bakanlığı (Minıstry of Informa­
tion) kuruldu.
1
2
3
Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz: Servet Avşar, Birinci Dünya Savaşı’nda İngiliz
Propagandası (Ankara: Kim Yayınlan, 2004).
Sezer Akarcalı, a.g.e. (Ankara: İmaj, 2003), ss. 217-219.
Yatıştırma politikası için bkz, N. J. Crowson, ‘Much ado about nothing? Macmillan and
appeasement’, in Richard Aldous (ed.), Harold Macmillan: Aspects o f a Political Life
(London: Macmillan, 1999).
70
Zor Yi Har
İngiltere’nin siyasî açıdan olduğu kadar propaganda faaliyetleri
bakımından da ciddî anlamda Almanya’nın çok gerisinde kaldığını
anlamasıyla birlikte, 1938 yılı itibarıyla - biraz da acele ile - Enfor­
masyon Bakanlığı’nm yamsıra birçok kurumun propaganda faaliyetle­
ri için kendi bünyesinde yapılanmaya giriştiğini görüyoruz. Enfor­
masyon Bakanlığı propaganda işleri ile sorumlu birim olarak kurulur­
ken, Dışişleri Bakanlığı da kendi bünyesinde kurduğu Electra House
birimi ile propaganda işlerine el atmıştı. Aynı dönemde İngiliz İstih­
barat Birimi (M 16) de kendi içinde Section D adlı bir birim kurarak
Alman hedeflerine yönelik sabotaj düzenlemenin yanında Nazilerin
hedefindeki bölgelere yönelik istihbarat ve propaganda faaliyetleri de
yürütüyordu.
Enformasyon Bakanlığı bünyesinde, Section D’nin propaganda
yönüne bakan ve paralel faaliyetlerini yürütmek üzere Division for
Enemy and Enemy Occupied Countries (Düşman ve Düşman İşgalin­
deki Ülkelere Propaganda Dairesi) adında bir birim oluşturuldu. Bu
birim, düşman ülkelerinde ve düşman işgali altındaki bölgelerde bilgi
ve haber toplamak, buralara yönelik bilgi akışını sağlamak, propagan­
da yürütmek ve karşı propaganda faaliyetlerini organize etmekle so­
rumluydu. Aynı şekilde Enformasyon Bakanlığı’na bir şekilde bağlı
olan BBC de diğer departmanların yardımıyla Almanca ve diğer dil­
lerde yaym yaparak Alman propagandasına karşı koymaya çalışıyor­
du. Ancak, her bakanlık ve kuruluş birbirinden bağımsız olarak kendi
bünyesinde benzer işler yapınca ciddî bir yetki karmaşası doğuyordu.
Propagandanın kendi işleri olduğundan hareketle Enformasyon
Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı’mn Propaganda Bürosu olan Electra
House’m kendilerine bağlanması gerektiğini savunuyordu. İşgal altın­
daki ülkelere yönelik politikalar, daha ziyade Savaş Bakanlığı’nm sorumluluğundayken tarafsız ülkelere yönelik politikalar ise, Dışişleri
Bakanhğı’nm yetki ve sorumluluğundaydı. Bu yetkiden hareketle Dı­
şişleri Bakanlığı’nm, Enformasyon Bakanlığı’nın tarafsız ülkelere yö­
nelik propaganda plânlarının icrasına sık sık müdahale etmesi tartış­
malara sebep oluyordu.4
4
W. J. M. Mackenzie, The Secret o f SOE (London: ST Ermin’s Press, 2002), ss. 4-7.
İng. Gizli örgütü fSOEKnin Türkiye'deki Yapılanması ve Faaliyetleri
71
Sonunda, tarafsız ülkelerdeki propaganda faaliyetlerinin bu iki ba­
kanlığın ortaklaşa kontrolünde yürütülmesine karar verildi. BÖylece
tarafsız ülkelerdeki İngiliz propagandasından büyükelçilikler bünye­
sindeki basın ataşeliği sorumlu oldu. Bundan sonra iki bakanlık ara­
sında bazı tartışmalar yaşansa da, asıl tartışma tarafsız ülkelerde pro­
pagandanın yanında diğer beşinci kol faaliyeti yürüten Section D ile
İngiliz Dışişleri arasında oldu ve daha uzun sürdü.
Daha ziyade Balkanlara yönelik sabotaj ve propaganda faaliyetleri
yürüten Section D Temmuz 1940’da lağvedildi. Aslında buna, lağve­
dilmekten ziyade farklı bir ad ile radikal bir değişime gitti demek bel­
ki daha doğm olur. Section D, Temmuz 1940 tarihinde Special
Operation Executive -SOE- (Özel Operasyonlar Dairesi)’ne dönüştü­
rüldü. Balkanlar’da artan Alman nüfuzunun yaranda Fransa’nın
Temmuz 1940 da yenilerek savaş dışı kalmasıyla zor durumda kalan
İngilizlerin daha geniş coğrafyada Almanlar ile mücadele etmek zo­
runda kalması, bu dönüşümün esas sebeplerindendir. Başbakan
Winston ChurchilFin desteği ile oluşturulan SOE’nin varlığından -en
azmdan ilk yıllarda- hükümet üyelerinin bile pek çoğunun haberi yok­
tu. Bu birimin, özellikle Türkiye gibi tarafsız ülkelerdeki faaliyetleri,
İngiliz propagandası ve dış politikası üzerinde söz sahibi olan diğer
birimler arasında ciddî sorunlar yarattı.
Aslında SOE, başlangıçta üç birimden oluşuyordu. SOI, propa­
ganda işlerinden; S02, operasyonlardan; SOS de, plânlamadan sorum­
luydu. 1941 yılında SOI, Political Warfare Executive -PWE- (Siyasal
Savaş Dairesi)’ne dönüştürülürken SOS işlevsizleştiriidi. S02 ise,
SOE haline geldi.5
Ağustos 1941 tarihinde Enformasyon Bakanlığı, propaganda husu­
sunda yeniden yapılanmaya giderek bu sorumluluğu diğer bakanlıklar
ile paylaşmak durumunda kaldı. Bu tarihten sonra tarafsız ya da işgale
uğramamış ülkelerdeki propagandanın sorumluluğu yine bu bakanlık­
ta kalmaya devam etti. Ancak Mihver işgali altında olan ülkelerdeki
5
SOE Operations in Africa and the Middle East: A Guide to the Records in the Public
Record Office (London; PRO Internal Prim Department, 1998), s. 2.
72
Zor Yıllar
propaganda faaliyetleri artık yeni kurulan PWE’nin sorumluluğunda
olacaktı. Bu kuruluş; Dışişleri, Enformasyon ve Savaş Ekonomisi Ba­
kanlıkları İle bu bakanlıkların üst düzey bürokratlarının oluşturduğu
karma bir komite görüntüsündeydi. Bu komiteye, BBC yetkilileri ile
SOE’nin propaganda sorumluları da katılıyordu. PWE, işgal altındaki
topraklara yönelik radyo yayınlan, kartpostal, broşür ve değişik belge­
ler dağıtımı yoluyla propaganda faaliyetlerini yürütmekle görevliydi.
Birçok yerde gizli radyo İstasyonları kuran PWE, ilgili bakanlıklann
değişik servislerinden savaş esirleri sorgulamalannı, işgal altındaki
ülkelerde çıkan gazeteleri ve hava akınlan esnasında çekilen fotoğraflan vb gibi istihbarat bilgilerini ve materyalleri topluyor; toplanan bu
bilgiler ışığında Almanya içlerine ve işgal altındaki topraklara yönelik
her türlü propaganda işlerini yürütüyordu.
Her ne kadar tarafsız ülkelerdeki İngiliz propagandası, Enformas­
yon Bakanlığı’na bağlı Basm Ataşeliği aracılığıyla yürütülüyorsa da
ülkedeki büyükelçi faaliyetin içeriğine sık sık müdahale ediyordu. Ne­
ticede propagandanın yürütüldüğü tarafsız ülke ile ilgili İngiliz dış po­
litikasını belirleyen, Dışişleri’ydi ve onlar, propagandanın dış politi­
kayla tezat oluşturmamasını istiyordu.
Enformasyon Bakanlığı da Türkiye’ye yönelik propaganda faali­
yetlerini diğer işgale uğramamış ülkelerde olduğu gibi büyükelçilikler
bünyesinde faaliyet gösteren Basm Ataşeliği vasıtasıyla yürütüyordu.
Bu anlamda Türkiye’deki İngiliz propagandası, Basın Ataşesi Leigh
Ashton’un sorumluluğundaydı. Ashton’un, Syme ve Tristam adında
resmî yardımcılarının dışında Türkiye’deki asıl işi öğretmenlik olan
Baker gibi part-time çalışanları da vardı. Bunun yanında Türkiye’de
başta İngilizce olmak üzere değişik branşlarda öğretmen olarak çalışan­
ların da Basm Ataşeliği ile teması söz konusuydu. Bunlar vasıtasıyla
gerek okullarda gerekse Cumhuriyet Halk Partisi tarafından Halkevle­
ri’nde düzenlenen seminerlerde İngiliz propagandası yapıyorlardı.
Önceki bölümde de belirtildiği üzere, Hitlerin iktidara gelmesiyle
birlikte Almanlar, Türkiye yönelik ciddî bir propaganda atağına geç­
mişlerdi. Savaşın başlamasıyla birlikte DNB etrafındaki yapılanımla-
İng. Gizli Örgütü (SOEPninTurkive/deki Yap i (anması ve Faaliyetleri_____ 73
nyla birlikte gerek basm yoluyla gerekse fısıltı kampanyası yoluyla,
İstanbul başta olmak üzere Türkiye’de ciddî bir faaliyet içine girmiş­
lerdi. İstanbul’da artan Alman propaganda faaliyetlerine karşı duyar­
sız kalamayan Enformasyon Bakanlığı, Türkiye’deki Alman faaliyet­
lerini, kendi bildiklerinden daha ileri boyutta olabileceği endişesi ile
yakın takibe aldı. Özellikle Naziler başta olmak üzere Mihver ajanla­
rının cirit attığı İstanbul’da zemin kaybetmemek ve Alman propagan­
dasına karşı propaganda ile mukabelede bulunmak üzere, Ocak 1940
tarihinde Ankara’daki Basm Ataşesine bağlı olarak İstanbul’da Sir
Denison Ross başkanlığında Information Büro (Enformasyon Bürosu
ya da İstihbarat Bürosu) kuruldu.6
Denison Ross İstanbul’a gelir gelmez ilk iş olarak Türk basım ile
iyi ilişkiler kurdu. Bu sayede basında İngiHzierin istediği yönde ha­
berlerin çıkmasını sağlıyor ve Türk gazeteleri vasıtasıyla Türk kamu­
oyuna vermek istedikleri mesajı iletebiliyordu. Ross sayesinde gerek
Enformasyon Bakanlığı, gerekse Ankara’daki büyükelçilik, savaşın
başında propaganda noktasında ciddî sıkıntılar ile karşılaşmadı. Tabiî
Ingilızlerin İstanbul’da yapılanmaiannm bir gerekçesi de Balkanlar­
daki gelişmeleri takip edebilmekti.
Türk basım ile ilişkileri yoluna koyduktan sonra Enformasyon Ba­
kanlığı Balkan ülkelerinde çıkan gazete ve radyo yaymianm takip et­
mek için de Balkan Basınını İzleme Bürosu (Balkan Press Reading
Bureau)’nu kurdu. Daha ziyade Türkiye’de yaşayan müttefik ülke va­
tandaşı ya da Balkanlardan kaçıp İstanbul’a gelen gönüllü kişilerden
oluşan bu büro, Balkan ülkelerinde yayınlanan gazetelerde propagan­
da amaçlı kullanılabilecek haber ve yazılan toplayıp Enformasyon
Bakanlığı’na iletiyordu. Bakanlıkta toplanan bu bilgiler, BBC’nin
Balkanlar’a yönelik propaganda içerikli yayınlarına temel teşkil edi­
yordu.7 Mesela Enformasyon Bakanlığı’nm talimatı ile büro sorumlu­
su Burr, Alman işgali sonrası İstanbul’a gelen Sofya’daki Amerikan
5
7
FO 271/25017, R 3183/318/44, Denison Ross to Randall (Ministry o f Information), 24
February 1940.
FO 898/260, MOI Howard to Burr, no. 406 Empax, 8 October 1942.
74
Zor Yıllar
Koleji başkam profesör Black ile görüşme yaparak kendilerine rapor
sunmasını istedi. Sofya’da on yedi yıl görev yapan Black, Burr ile olan görüşmesinde BBC yayınlarının Bulgaristan’da binlerce kişi tara­
fından dinlendiğini, ancak yayınların son zamanlarda ciddî eleştiriler
aldığını söyledi. Her şeyden önce BBC yayınlarında kişilere karşı, Özellikle de hükümete ve hatta Krala karşı saldırgan ve küçültücü ifa­
deler vardı. Aynca yayınlar, parti politikası ile çok ilgiliydi. Prof.
Black bu tutumun, Bulgaristan’da daha ziyade yıkıcı etki yaptığım ve
bunlann düzelmesi durumunda BBC yayınlanmn pozitif anlamda etki
yapacağım söyledi.8 Bu gibi bilgilerin işgal altındaki Balkanlara yöne­
lik faaliyetlerin bölge insanı üzerindeki etkilerini ölçmekte ve yayın­
lardaki olumsuzluklan belirlemekte etkili olduğu söylenebilir.9
İstanbul’da Enformasyon Bürosu ve Balkan Basınını İzleme Büro­
su' nun yanında Ruben Colley’in çalıştırdığı Basın Ataşeliğine bağlı
bir İngiliz kitapçısı da vardı. Bu kitabevi de, İngilizlerin İstanbul’daki
önemli propaganda merkezlerinden biriydi. Özellikle ajanlar burada
kısa süre de olsa görüşebiliyor ya da bir birlerine mesaj bırakabiliyor­
lardı. Bu kitapevi, herhangi bir diplomatik görevi olmayan yerli ve
yabancı müttefik taraftan propaganda ajanlann iletişim sağlama mer­
keziydi.10 Ancak Ross’un 1941 yılı başında ölümü, İstanbul’daki bü­
ronun kapanmasına sebep oldu. Kısa bir süre Alman propagandası
karşısında çaresiz kalan İngilizler, 1941 Ağustos ayında İstanbul’da
İngiliz propagandasını aktif hâle getirmek için tekrar yapılanmaya gi­
deceklerdir.
. Türkiye’de İngiliz propaganda faaliyetleri, Basm Ataşesi Leigh
Ashton liderliğinde organize olurken İstanbul’da bulunan bir diğer
İngiliz propaganda merkezi de, SOE idi. Enformasyon Bürosu, Basm
Ataşesi’nin emrinde çalışırken SOE de daha bağımsız olarak propa­
ganda yapılanması içerisine girdi. Basın Ataşeliği nısbeten resmî ka­
8
FO 898/260, Hagessen to MOL no. 579 Empax, Borland for Broadcasting Department,
6 October 1942.
9 FO 898/260, Press Reading Bureau, Istanbul, to MOI, Ref: 45/29/42, 29 October 1942.
10 HS 3/233, Overseas Planning Committe: Plan of Propaganda for Turkey, Paper no.
583A, 25 June 1945.
İnci. Gizlİ örgütü (SOEl'nin Türkiye'deki Yap;(anması ve Faaliyetleri_____ 75
nallardan hareketle propaganda faaliyetlerini yürütürken SOE, Türklerden oluşan geniş bir propaganda ağı kurdu.
Asıl amacı, işgal altındaki Alman ilerleyişine karşı sabotaj dahil
bütün beşinci kol faaliyetlerini yürütmek olan SÖfTnin tarafsız ülke
konumundaki Türkiye’de de benzer faaliyet içeren geniş bir yapılan­
maya gitmesi, İngiliz Dışişleri Bakanlığı ve SOE arasında ciddî sorun­
lar yaşanmasına sebep oldu. Dışişleri, bıçak sırtındaki Türkiye’ye özel
önem veriyor ve Alman baskısına boyun eğmemesi için Ankara’daki
Büyükelçisi Khatchbull-Hugessen aracılığıyla Ankara hükümeti üs­
tündeki muhtemel Alman nüfuzunu etkisizleştirmeye çabalıyordu. Zi­
ra Türkiye, hem Almanlardan hem de Sovyetlerden çekiniyordu. Sa­
vaşın seyri içerisinde bu iki ülkeden gelen tehdidin Türkiye’yi bir ma­
ceraya sürüklemesinden çekinen İngiliz Dışişleri, propagandayı kendi
kontrolünde tutmak istiyordu. Bunun için özellikle Ankara’nın gö­
zünde güvenini yitirmek istemiyor, Türkiye üzerinde herhangi bir giz­
li gündemi olmadığını ispata çalışıyordu. Bu nokta önemliydi, çünkü
İsmet İnönü’den en alt kademeye kadar neredeyse Türk dış politikası­
nı yönlendiren kadronun tamamı, Birinci Dünya Savaşı’nda İngilte­
re’ye karşı mücadele etmiş ve İngiltere’nin Sevr’de sonuçlandırdığı
gizli gündemi tarih kitaplarından değil bizzat yaşayarak tecrübe etmiş­
ti. Türklere bu hikâyeyi hatırlatacak herhangi bir hareket onları Naziİerle İşbirliğine itebilir; bu da, İngiltere’nin Ortadoğu’daki hâkimiye­
tini telafisi zor bir noktaya getirirdi. Türkiye’nin böyle bir yol izleyip
izlemeyeceği ayn bir konuydu, ancak İngiliz Dışişlerinin endişesi
buydu. O zaman Türkiye’ye yönelik her adım dikkâtle atılmalıydı.
Dışişleri’nin itirazına rağmen SOE, Türkiye’de gizli bir teşkilat
kurma peşindeydi. İlk önce Türkiye içinde propaganda organizasyo­
nunu kurdu; sonrasında da, Alman ordularının Türkiye’yi işgal edip
Ortadoğu’ya ulaşmasını engellemek ve Alman İlerleyişini zorlaştır­
mak amacıyla Türkiye’deki bazı stratejik noktalan imha etmek için
Anadolu’nun değişik yerlerinde Türklerden oluşan gerilla kuvvetleri
oluşturmaya başladı. Bu faaliyetlerin büyük kısmı İngiliz Dışişleri ve
Hugessen’in muhalefetinden dolayı gizli yapıldı. Zaman zaman bu fa­
aliyetlerin ortaya çıkması, özellikle Hugessen başta olmak üzere İngi­
Zor Yi Har
76
liz Dışişleri ile SOE arasındaki gerilimi tırmandırdı. İki yılı aşkın bir
süre Türkiye’de aktif bir propaganda faaliyeti yürüten SOE, baskılar
neticesinde Türkiye ve diğer yerlerdeki propaganda faaliyetlerinden
kısmen vazgeçerek bu görevi, Siyasal Savaş Dairesi’ne -PWE- dev­
retti. Tabiî Alman tehdidinin yoğun olduğu 1940-42 yıllarında SOE
propaganda anlamında Türkiye’de birçok işler yapü. Diğer yeraltı faa­
liyetlerini ise, savaş sonuna kadar devam ettirdi.
Savaşın ilk yıllarında dış ülkelere yönelik İngiliz propagandasın­
dan Enformasyon Bakanlığı sorumluydu. Tabiî buna ek olarak
SOE'ye de yüklenmiş bir propaganda misyonu vardı. Aslında özellik­
le savaşın ilk iki yılında SOE, Enformasyon Bakanlığı’ndan daha aktif
olarak Türkiye’de propaganda faaliyeti yürütmesine rağmen, bu faali­
yetler, çoğu zaman Enformasyon Bakanlığı’nm ve Dışişleri Bakanhğı’nın bilgisi dışında gerçekleşti. Elbette Dışişleri’nden bazı yetkililer,
SOE' nm faaliyetlerinden kısmen haberdardı. Ancak bunlar bile,
SOE'nin Türkiye’de Türklerin de dahil olduğu geniş bir propaganda
organizasyonu kurduğundan haberdar değildi.
SOE, ne tam anlamıyla bir istihbarat birimiydi ne de propaganda.
Aslında her ikisinin toplamıydı, hatta daha fazlası. Dolayısıyla Türki­
ye’ye yönelik İngiliz propaganda faaliyetlerini SOE'den bağımsız ele
almak güçtür. Bu yüzden bu bölümde ilk önce SOE’nin propaganda
dışındaki istihbarat ve diğer gizli faaliyetleri ele alınacaktır.
SOE'nin Kuruluşa ve Amacı
Aslmda SOE, M16' in sabotaj birimi olan Section D (D Şubesi), Dı­
şişleri Bakanlığı’nın propaganda organizasyonu olan Electra House
(EH) ve Savaş Bakanlığı’mn bir şubesi olan Askerî İstihbarat Birimi
(MIR) faaliyetlerinin tek bünyede toplandığı bir organizasyon görü­
nümündeydi. İngilizler cephe gerisinde yapılan sabotaj ve propaganda
gibi illegal metotların savaşin seyrine olan etkisinin Birinci Dünya
Savaşında iyi tecrübe ettiklerinden, Hitler’in Avrupa’da işgal faaliyet­
lerine başladığı 1938 yılında birkaç kurumu birden harekete geçirerek
beşinci kol faaliyetleri için yapılanmaya gittiler. Aslmda biraz da geç
kalmışlığın verdiği acele ile kurulan Section D’nin kuruluş amacı,
İng. Gizli örgütü fSQEl'nin Türkiye'deki yapılanması ve Faaliyetleri
77
Alman ve İtalyan yayılmacılığına karşı Almanya içlerinde önemli
hedeflere yönelik sabotaj ve propaganda faaliyetlerinde bulunarak
Hitleri Alman kamuoyunda zor durumda bırakmak ve Avrupa kamu­
oyuna da moral desteği sağlamaktı. Dolayısıyla Section D, bu yönde
yapacağı faaliyetlerde kullanmak üzere Nazi faaliyet alanında bilgi
topluyordu. Section ZTden sonra EH da, işgal altındaki topraklara yö­
nelik benzer faaliyetleri yürütmek amacıyla Dışişleri Bakanhğı bün­
yesinde oluşturulan kuruluşlardan bir tanesiydi.11
Nazilerin Avrupa’da yayılmaya başlamaları üzerine Section D,
daha çok sabotaj işleri ile meşgul oldu. Özellikle Alman petrol ihtiya­
cım karşılayan Romanya petrollerini ve Almanların Sovyetler’den
temin ettiği petrol taşımacılığım engellemek ya da zora sokmak için
Tuna nehri üzerindeki gemilere ve tren raylarına sabotaj düzenlemek
Section D’nin ana göreviydi. Bu görevin bir parçası olarak Section D,
Tuna üzerinde faaliyet gösteren gemi şirketlerine rüşvet vererek Tuna
gemilerinde Almanları çakştırmamalanm istedi. Bu sayede Alman
casusuluk faaliyetine de engel olmayı amaçlıyordu. İngiliz Savaş Ekonomisi Bakanlığı (Ministry of Economic Warfare) da Tuna gemile­
rinin kontrolü ile uğraştığından Section D ile ortaklaşa işler yapıyor­
du. Tuna üzerinde gemi nakliyatı ile uğraşan Goeland Şirketiyle de
yakm çalışmaları olan Section D ’nin çalışma alanı, doğal olarak Bal­
kanlardı. Temmuz 1940 tarihine kadar her ülkede bağımsız olarak faa­
liyet gösterirken İtalya’nın savaşa girmesiyle iletişimde ciddî zorluk­
lar yaşandı; savaşın Balkanlara yayılmasıyla da Section D, önce Yu­
goslavya’dan sonra da Romanya’dan çekilmek zorunda kaldı. Balkan­
lardan çekilen Section D elemanlarının doğal sığmak yeri İstanbul ol­
du. Zira burası, hem Balkanlardaki faaliyet alanlarına yakındı hem de
sn azından şimdilik güvenliydi. Karşılaştığı güçlüklerden başka sava­
şın geniş alana yayılması ile daha kapsamlı bir yapılanma ihtiyacı du­
yan Section D\ Temmuz 1940 yılında dağıtıldı ve onun yerine SOE
adıyla yeni bir birim kuruldu.12
1 SOE hakkında daha ayrıntılı bilgi için bkz. M.R.D. Foot, SOE in the Low Countries
(London: ST Ermin’s Press, 2001); David Stafford, Secret Agent: The True Story o f the
Covert War Against Hitler (New York: The Overlook Press, 2000).
2 FO 371/30096, R 7687/240/44, Dixon Minute, 31 July 1941.
78
Zor Yi Hat
SOE’nin asıl amacı işgal altındaki topraklarda Alman işgaline kar­
şı varsa organize bir direnişi desteklemek, yoksa direnişin ortaya çık­
ması için gayret sarf etmek, stratejik ve askerî hedeflere sabotaj dü­
zenlemek, bunun için de direniş, sabotaj ve geriira gruplan oluştur­
mak; onlan sabotaj ekibiyle, silahla, patlayıcı maddelerle, parayla ve
radyo ve telsiz vericisi (W/T) setleriyle donatmak ve Mihver aleyhin­
de propaganda faaliyetleri gerçekleştirmekti. Bunun yanında Mih­
ver’in iletişimini engellemek, asılsız söylentiler yaymak ve düşman
topraklanna doğru ilerleyen İngiliz birliklerine yol göstermek de
SOE’nin faaliyetleri arasındaydı. Bu şekilde S’ÖE’nin faaliyetleri,
Mihver’in işgal ettiği topraklardaki hareket kabiliyetinin sınırlanması
ve de buralardan kovulması adma düşmana son darbenin vurulması
umuluyordu. Gerçekten de bu tür bir organizasyon, geniş şekilde ve
tam olarak Avrupa’ya yayıldığında Almanların Avrupa’ya boyun eğ­
dirmesi kolay olmayacaktı.
Yukarıda da değinildiği gibi SOE’nin faaliyetlerinin temel hareket
noktası, Almanlara karşı nasıl direneceklerini ve kendi direnişlerini
nasıl canlı tutacaklarım, iletişim, işbirliği ve kollektif hareketin gele­
ceklerinin güvencesi olduğunu işgal altındaki insanlara öğretmekti.
Bu şekildeki gayretleri ile SOE, işgal altındaki halkın bir gün kendi
gizli ordusunu kurabileceklerine inanıyordu. Aynı zamanda Mihver’in
buraları işgal ederken yerli halktan yardım görmemesi de önemliydi.
Bunun ötesinde işgal altında yaşayan insanlar Müttefiklerin bu savaşı
mutlaka kazanacağına ve onlara Hitlerin Yeni Dünya Düzeni’nden da­
ha iyi şeyler sunacağına ikna etmek de önemliydi. Bu ise ancak işgal
altındaki halka umut vaat edebilecek İçerdeki bazı grup, parti ya da
fraksiyonlar ile işbirliği sayesinde gerçekleşebilecek bir işti. Bu se­
bepten SOE, halka bir şeyler vaat edebilmek için herhangi bir gizli ha­
reket, illegal organizasyon veya siyasî bir hareket ile de işbirliği yapmak zorundaydı. 13
Bu anlamda radyo propagandaları ve yerel siyasî hareketlerin olu­
şumu - daha geniş bir kitleye ulaşılması için ~paha biçilmez bir değer
13 a.g.b.
İng. Gizli Örgütü f5QE)/nirt Türkiye'deki Yapılanması ve Faaliyetleri
79
taşıyordu. Bu tür yayınlar aynca, hareketin önemini abartarak anlatır
ve iyi bir imaj yaratabilirse ülkede gerçekleştirilmek istenen sabotaj
faaliyetleri ve organizasyonu için uygun bir ortam yaratabilirdi. Zira
gizli organizasyon hakkında bilgi vermeyi reddetmek, onlarla işbirli­
ğine gönüllü olmak ve gizli örgüt üyelerine sığınma sağlamak, orga­
nizasyonun başansı açısından önemli bir noktaydı. İşgal altındaki ye­
rel halkın, kendi radyo istasyonunu çalıştırmasına fiziken imkân yok­
tu. Bu yüzden SOE, Müttefik topraklarda Bağımsızlık İstasyonları ku­
rarak kendi adlarına propaganda yapmayı da denedi.
SOE’nin bu tür propagandada dikkat ettiği en önemli husus, pro­
pagandanın içeriğinin yerel halka ve yerel beklentilere cevap verme­
siydi. Mesela Romanya’daki hareketin liderleri, RomanyalIlar için
konuşuyormuş gibi yapmalıydı. SOE buna, Operasyonel Propaganda
adını verdi. Bu propaganda, RomanyalI lider ne demek istiyorsa onu
demeli ve Romanyah insan neyi duymak istiyorsa onu duyurmalıydı.
Bu yüzden, operasyonel propagandanın bazen İngiliz resmî propagan­
da çizgisinden farklı olması mümkündü. Bunu İngiliz propagandasıy­
la da uyumlu hâle getirmeye gerek yoktu. Zaten propagandanın tonu,
tamamen İngiliz propagandası ile uyum sağlasaydı inandırıcı olmak­
tan uzak olurdu. SOE, savaş sonrası sınır düzenlemeleri isteyen ve
toprak talebinde bulunan dost unsurlara yönelik bir söz içerisine gir­
mekten kaçınmayı kendine ilke edindi. Ancak bir lider, kendi partisi
için yardım destek talep ederse ona işbirliği oranında destek vaat edi­
lecekti. Gerekirse toprak vaadi de buna dahildi.
SOE, tamamen gizli bir kuruluştu ve 1943 yılından önce Lond­
ra’da bile çok az insan varlığından haberdardı. Varlığı ancak savaştan
sonra kamuoyuna duyuruldu. SOE, Savaş Ekonomisi Bakanlığı bün­
yesinde çalışan bir kuruluş gibi gösterilmesine rağmen bu durum, da­
ha ziyade SOE ajanlarına bulundukları ülkede resmî sıfat kazandırı­
yordu. SOE, siyasî anlamda bir Bakanlık müsteşarının sorumluluğundaydı. Bir de operasyonel anlamda SOE’nin lideri vardı. Müsteşar ni­
teliğindeki sorumlu kişi, daha ziyade hükümet ile işleri yürütürken,
operasyonel başkanlığı yürüten kişi, SOE' nin faaliyetlerini organize
ediyordu. Bu anlamda SOE’den sorumlu ilk siyasî lider, Hugh Dalton
80
Zor YılUr
idi. Kendisine Dışişleri Bakanlığı’ndan Gladvvyn Jebb yardımcılık
yapıyordu. Şubat 1942 tarihinde Enformasyon Bakanlığı ile ciddî so­
runlar yaşayan Dalton’un yerine Lord Selbome atandı. SOİTnin
Operasyonel anlamdaki İlk lideri Sir Frank Nelson oldu. Mayıs 1942
yılında Sir Charles Hambro ve son olarak da General Sir Colin
Gubbins üstlendi.14
SOE organizasyonu savaşın seyrine göre sürekli değişiklikler gös­
terdi. Birçok yerde Londra’daki ana merkeze bağlı SOE bölgesel mer­
kezleri vardı, ama en önemlisi Kahire’de bulunan Ortadoğu Bölge
Merkeziydi. Akdeniz, Balkanlar ve Kuzey Afrika’daki SOE faaliyet­
leri buradan organize ediliyordu. İstanbul’daki SOE merkezi de Kahi­
re’ye bağlıydı. İşin tabiatı gereği SOE istihbarat toplamaktan propa­
gandaya, sabotaj’dan rüşvet olayına kadar birçok işlere bulaştığından
birçok bakanlık ve askerî kuruluş ile kavgalıydı. Bir yandan MI6’in işine burnunu sokup diğer yandan daha ziyade Dışişleri ve Enformas­
yon Bakanlığının da görevi olan propaganda, telsiz ve radyo vericileri
ile meşgul olduğundan sürekli bir yetki karmaşası söz konusu oluyor­
du. Benzer bir sorun, zaman zaman Dışişleri ile Enformasyon Bakan­
lığı arasında da yaşanabiliyordu. Uzun kavgalardan sonra SOE, Ağus­
tos 1941 tarihinde propaganda sorumluluğunu PWE' ye devretmek zo­
runda kaldı. Ancak bu konuda SOE ile anlaşma Eylül 1942’de sağlan­
dı. Bu anlaşma ile SOE, radyo vericilerini de PWE'ye devretmeyi ka­
bul etti. Bu süreç içerisinde SOE, propaganda faaliyetlerini yürüttü.
SOErİm Ortadoğu Bölge Merkezinin Yapılanması
SOE'nm faaliyetlerinin en sorunlu bölgesi, Ortadoğu’ydu. Savaşın
merkezine yakın olan bu bölge, Londra’dan sonra savaşın sevk ve İda­
re edildiği ikinci merkez konumunda olup burada askerî ve sivil ku­
rumlar arasında zaman zaman yetki karmaşası ortaya çıkıyordu. Bu
anlamda, İngiliz Ortadoğu Genel Komutanlığı (Commander-in- Chief,
Middle East) ve savaşın bölgeye yayılması üzerine savaş alanına ya-
14
SOE Operations in Africa and the Middle East: A Guide to the Records in the Public
Record Office, (London: PRO Internal Print Department, 1998), ss. 1-2.
ln<ı. Gizli örgütü (SOEl'nm Türkiye'deki Yapılanması ve Faaliyetleri
81.
km olması dolayısıyla Kahire’de kurulan ve geniş yetkilere sahip
Devlet Bakanlığı (Minister o f State) da SOE üzerinde söz sahibi ol­
mak istiyordu. Oysa SOE, çoğu zaman serbest hareket etmek istiyor
ve hesap mercii olarak Londra’daki SOE’yi görmek istiyordu. Bu ko­
nudaki anlaşmazlıklar yüzünden SOE’nin Ortadoğu Merkezi yöneti­
minde sürekli değişiklikler oluyordu.
Kahire’deki SOE Ortadoğu Merkezi’nin sorumluluk alanında Gi­
rit, Kıbns, Türkiye, Suriye, Ürdün, Filistin, Suudi Arabistan, Irak, Iran, Balkanlar ve Macaristan’ın yanında bazen Libya, Sudan ve Tunus
gibi ülkeler vardı. Kahire’deki SOE Ortadoğu Merkezinin başında,
genel Koordinatör olarak adlandırabileceğimiz bir sorumlu vardı. Bu
anlamdaki ilk Genel sorumlu, Arthur GoodwiU’di. Ancak yukanda
bahsi geçen anlaşmazlıktan dolayı, bu göreve atananlar, kısa sürede
ya istifa ettiler ya da görevden uzaklaştırıldılar. Eylül 1940 tarihinde
Goodwill’in ayrılması ile Sir George Pollock bu göreve getirildi. Ma­
yıs 1941 tarihinde George Taylor ile birlikte Bickham Sweet-Escott,
hemen sonrasında Terence Maxwell, onun Ağustos 1942 tarihinde gö­
revden ayrılmasıyla da Lord Glenconner bu göreve atandı.
SOE Ortadoğu merkezinin genel Kordinatörüne bağlı, daha ziyade
organizasyonun alandaki faaliyetlerinden sorumlu olan Özel Operas­
yonlar Birimleri vardı. Bölge sorumlusunun emrinde çalışan SOE’nin
operasyonel lideri, Ortadoğu bölgesinin sorumluluğu altındaki ülke­
lerde plânlamak, operasyonlar için gerekli mühimmatı depolanmak,
operasyona yönelik eğitim, paramıliter gruplar ve ajanlar ile irtibatı
sağlamak ve plânlan uygulamakla görevli birimlerinden sorumluydu.
Özel Operasyon Birimine bağlı, Asya ve Balkanlar’daki SOE faaliyet­
lerinden sorumlu iki alt birim daha vardı. Bunun yanında bu iki bi­
rimden alacağı direktifler ile hareket eden bir de propaganda işlerin­
den sorumlu Özel Propaganda Birimi yöneticisi vardı. Bu birimlerin,
aralannda iş birliği yaparak düşman işgalindeki topraklarda düşmanın
askerî ve paramıliter operasyonlannı ifşa etmek ve savaş alanı hâline
gelme ihtimali olan Ortadoğu bölgesindeki herhangi bir ülkede benzer
plânlar ve hazırlıklar yapmak ve oradaki dost unsurlarla temasa geç­
mek gibi görevleri vardı. Yine SOE’nin Kahire’deki merkezinin so-
82
Zor Yıllar
rumluluğu altında olan ve her bir ülkenin kendi lideri olarak nitelendi­
rilebilecek birer elemanı vardı. Onun da kendi sorumluluğu altında eiemanlan vardı. Bunlar, o ülkenin şartlarına göre bir yapılanmaya gi­
diyorlardı. Ancak yapacakları işler için Kahire’den onay almaları ge­
rekiyordu.15
Tarafsız ülkelere ya da Filistin gibi İngiliz işgalindeki topraklara
yönelik operasyon hazırlığı karan verildikten sonra işin önemine göre
gerekirse Londra’daki merkezden de onay gerekiyordu. Sistem öyle
işliyormuş gibi gözükse de çoğu zaman Kahire, Londra’daki merkeze
danışmadan hareket edebildiği gibi, Kahire’deki SOE Merkezi’ne
bağlı ülke liderleri de kendi başlanna hareket edebiliyorlardı. Burada­
ki asıl sorun yetki karmaşasından ziyade yapılması gereken olayın ge­
rekliliği konusunda uzlaşı sağlanamamasıydı. Bazen Ortadoğu sorum­
luluğu altındaki bölgeye ait plânlan Londra kendisi yapıyordu. SOE
Kahire merkezi ise her ülkenin kendine has farklı sorunlara sahip ol­
masından dolayı merkezi plânlama departmanının Ortadoğu bölgesini
ilgilendiren ülkeler ile ilgili projeleri kendi inisiyatifi ile yapmasını ve
bunun icra edilmesi hususunun kendilerine dikte edilmesini, haklı ola­
rak, pek mantıklı görmüyordu.
Özel Propaganda Birimi’nin (DSP) temel görevi ise, SOE Kahire
bünyesinde hazırlanan operasyonları desteklemek ve gizli propaganda
ile onların hazırlığını kolaylaştırmaktı. Dolayısıyla DSP bu anlamda
operasyon amaçlı propaganda faaliyeti ile yükümlüydü. Müttefik çı­
karlarına hizmet edebilecek ne kadar çok sayıda unsur varsa onları el­
de etmek ve bazı tanımlanmış görevleri yerine getirebilecek elemanla­
rı istihdam etmek, DSP'mn görevleri arasındaydı. DSP’nin faaliyetleri
arasında radyo yayınlan yapmak, fısıltı ağı kurmak ve gizli yollardan
ya da uçakla broşür dağıtmak da vardı. DSP aynca Kahire’de birçok
dilde propaganda malzemeleri basar ve bunlar uçaklarla gerekli yerle­
re atılırdı.
15 Bkz SOE Ortadoğu Böige Merkezî Organizasyon Şeması.
Ortadoğu Bölge Merkezinin Organizasyon Şeması
İng. Gizlİ örgütü fSOFJ'nm Türkiye'deki Yapı [anması ve Faaliyetleri
83
Zor Yıllar
84
DSP, SOE'nin illegal operasyonlarım desteklemenin yanında savaş
alanındaki İngiliz kuvvetlerine Kahire’den radyo yayını yaparak mo­
ral destek sağlıyordu. Propaganda işinin arkasındaki hâkim düşünce,
geniş kitlelerin desteğini sağlamak ve düşman için“utanç verici du­
rumlar yaratmaktı. Bütün DSP propagandalarının kesin kuralı, yapılan
faaliyetlerin İngiliz kaynaklı olduğuna dair hiçbir iz bırakılmamasıydı.
İşgal altındaki ülkelerdeki veya bu ülkelere yönelik SOE radyo yayın­
larının, görünüşte bağlı oldukları ülke kaynaklı'olduğu izlenimi ve­
rilmesi önemliydi. Aynı şekilde DSP tarafından basılan ve illegal ola­
rak dağıtılan broşürlerin de bu şekilde olmasına Önem verilir, kaynağı
ya saklanır ya da yanlış kaynaklar gösterilirdi. Böylece İngiliz hükü­
metinin resmî politikalarına zarar vermeyi önlemek amaç edinilirdi.
İngiliz hükümetinin hiçbir SOE propagandasından resmî olarak haberi
yoktu ve gerekirse bunları inkar edebiliyordu.16
Kahire’deki SOE üzerinde Ortadoğu Askerî Komutanlığı’mn ve
Ortadoğu Devlet Bakanlığı’nm da söz hakkı iddiasında olduğundan
bahsetmiştik. Bunun yanında SOE’nin karşılaştığı en büyük zorluk­
lardan biri de, operasyon alanındaki ülke büyükelçiliklerinin SOE faa­
liyetlerine çoğu zaman tepkili olmasıydı. Ancak SOE, Askerî Ataşele­
rin ciddî yardımlarını gördü ve bu sayede önemli faaliyetler yürüte­
bildi.
İstihdam Borunu
SOE, çalışmalarım yürütülebilmek için özel eğitilmiş insanlara ih­
tiyaç duymaktaydı. Ancak bu konuda ciddî bir handikap söz konu­
suydu. Aslında SOE' nin en önemli sorunlardan birisi, kurulan bu gizli
organizasyona eleman temin etmekti. İşin tabiatı gereği, alınacak ele­
manın Özel yetenekleri olmalıydı. İletişim kurmak ya da radyo istas­
yonu çalıştırmak için özel operatörlere ve sabotaj için patlayıcılardan
anlayan uzmanlara ihtiyaç vardı. Propaganda için ise bölge ülkelerinin
dilini bilmesinin yanında, bölgedeki yerel unsurlar ile temasa geçebi­
16 HS 3/189, SOE; ME and Balkans: Duües and operations of Special Propaganda, Match
1942.
Ing. Gizli Örgütü (SOEl'nin Türkiye'deki Yapılanması ve Faaliyetleri
85
lecek ve etkili insanlar ile diyalog kurabilecek kapasitede elemanlara
ihtiyaç duyuluyordu. SOE, sahada kullanacağı bu elemanları daha zi­
yade hedefteki ülke insanından seçiyordu. SOE' nin ileri gelen ele­
manları, bulundukları ülkede sınırlı sayıda insanlar ile temasa geçi­
yordu. O kişiyi kendi organizasyonuna bağladıktan sonra bu kişi etra­
fında yerli unsurlardan oluşan operasyona yönelik ekipler oluşturu­
yordu. Dolayısıyla SOE elemanı, sadece bu kişi ile temasa geçiyor;
diğer alt elemanlar, çoğu zaman, SOE'nin yapılanması ve sorumluları
hakkında hiçbir şey bilmiyordu.
Sabotaj ve propaganda faaliyetlerinde kullanılmak üzere temin
edilen elemanlar, bu konuda tecrübeli olsalar dahi kendine has metot­
ları olan SOE tarafından eğitime tabi tutulmaları gerekiyordu. SOE,
eğitim verebilecek kalifiye eleman ihtiyacını, savaşta askerî operas­
yonların icrası sırasında yüksek performans gösteren yetenekli subay­
lar arasından karşılıyordu. Öncelikle bu subaylara da birkaç gün
SOE'nin çalışma tarzına yönelik eğitim verdikten sonra, sahada çalı­
şacak elemanları eğitmelerine izin veriyordu. Ancak bu subayların da
SOE'deki eğitim faaliyetleri sırasında her an birliklerine çağrılma ih­
timali oluyordu. Çoğu zaman eğitimleri yanda bırakarak birliğine ka­
tılan bu subayların yeri doldurulamıyordu. Eğitim ise daha ziyade, ya
elçiliğe ait binalarda ya da SOE eleinanlannm kaldığı hücre evlerde
veriliyordu. SOE elemanlan, hedefteki ülke içinde ileri gelen birkaç
insanı buralarda eğitiyorlar; onlar da kendi bünyelerinde istihdam et­
tikleri elemanlan eğitiyorlardı.
SOE’nin Ortadoğu Genel Direktörü Lord Glenconner, SOE’nin eleman eğitimindeki sıkıntısını gidermek için Ortadoğu Bölgesinin yeni­
den yapılandmlmasmm şart olduğuna dair bir rapor hazırladı: Buna gö­
re, her şeyden önce SOE ajanı olacak kişi, muhakkak güvenlik soruş­
turmasından geçirilecekti. Oluşturulacak yardımcı servis birimi; ulaşım,
malzeme temini, istihbarat ve sinyal plânı gibi konularda eleman yetiş­
tirilmesine yardımcı olacaktı. Aynca eğitime alınan ajanlann parmak izi, imzası, fotoğraf detaylan edinilecek ve kayıt altına alınacaktı.
SOE'ye alman elemana, Eğitim Birimi’nde operasyona yönelik, özel a.raç ve gereçlerin ve tahribat malzemelerinin kullanımı hakkında kurs
Zor Yıllar
86
verilecekti. Ajatı, radyo ve telsiz operatörü olarak kullanılacaksa önce
Signal Section1a, buradan aldığı kurstan sonra da İstihbarat Birimine
gönderilecek, burada da Almanlann casusuluk metodununun prensipleri
öğretilecek ve alanda ne gibi zorluklar ile karşılaŞılacabileceği anlatıla­
caktı. İstihbarat Biriminde aynca yakalandığı anda sorgulamada ger­
çek kimliğini gizleme, durumu kurtaracak hikâyeler uydurma, üzerinde
SOE’ye ait herhangi bir belge ve işaret bulundurmama eğitimi verile­
cekti. Bunlara ek olarak, özel bir hedefe nasıl saldıracağı, da Öğretile­
cekti. Bu safhadan sonra Sevkıyat Birimi, herhangi bir ülkeye ya da Önemli bir karargah vs. gibi yerlere sızma eğitimi, verdikten sonra ajanın
Ülke Birimi tarafından önerilen bölgeye ulaşımı için gerekli düzenleme­
leri yapmaktan sorumlu olacaktı. Bu eğitimi tamamlayan ajan, test edilmek üzere Hayta’da İngiliz Donanması’na ait binaya gizlice sızması
için gönderilecekti. Bu, ajanlara çok iyi bir eğitim fırsatı sağlıyordu. Bu
kursu başanyla tamamladıktan sonra ajan, paraşüt okuluna gönderile­
cek; bu eğitimi de tamamladıktan sonra ona ne gibi bir iş için seçildiği
hakkında bilgi verilecekti. Güvenlik açısından yine de ajana görevinin
özel detayları, organizasyon ve hangi ülke birimine ait olduğu hakkında
bilgi verilmeyecekti.
Özellikle yardımcı servis için SOE’nin istediği gibi bir yapılanma
gerçekleştiriîemediyse de benzer eğitimler, ya Kahire tarafından ya da
SOE yerel liderler tarafından zaten verilirdi. Bu plân sadece Balkan­
lar’daki işgal altındaki ülkeler için geçerli değildi. Türkiye gibi taraf^ ülkelere yönelik benzer uygulamalar da söz konusuydu.17
Tarafsız Bir O İkede SOE Faaliyetleri
SOE faaliyetleri, ülkenin özelliğine göre değişiyordu. Yugoslavya
ve Romanya gibi işgal altındaki topraklar ile Filistin ve Irak gibi İngi­
liz işgali altındaki topraklarda SOE daha rahat hareket edebiliyordu.
En azından buralardaki mevcut hükümet ile hareketlerini kısıtlama
noktasında sıkıntı yaşamıyordu. Alman işgali altındaki ülkelerde ise
temel sıkıntı, Alman kuvvetlerine ve onlar ile işbirliği yapan devlet
elemanlarına yakalanmamaktı.
17
HS 3/145, Memorandum: Lord Glenconner: SOE Middle East, August 1942.
İng. Gizli örgütü ISOEKtıin Türkiye'deki Yapılanması ve Faaliyetleri
87
Türkiye gibi tarafsız ülkelerde SOE ve diğer istihbarat birimlerinin
faaliyetleri ise daha sıkıntılı oluyordu. Mevcut hükümetler, Almanla­
rın gazabına uğramamak, için azami gayret gösterdiğinden müttefik is­
tihbarat ve propaganda unsurlarının faaliyetlerini kısıtlayabiliyorlardı.
Bunun yanında önemli sıkıntılardan biri de, SOE ile İngiliz Dışişleri
arasında da ciddî görüş ayrılıkları olmasıydı. Türkiye örneğinde, SOE
ile Dışişleri, Dışişleri ile Ankara’daki büyükelçi ve bunların yanında
İngiliz propagandasından resmen sorumlu olan Enformasyon Bakan­
lığı yetkilileri arasında ciddî sorunlar yaşanıyordu. SOE'den daha zi­
yade işgal altındaki topraklarda sabotaj ve gerilla faaliyetleri ile meş­
gul olmaları istenirken SOE; tarafsız ülkelerde de işgal öncesi hazırlık
yapmak, bunun için de kapsamlı bir şeklide organizasyonunu kurmak
ve kamuoyunu kaybetmek istemeyişinden dolayıda propoganda faali­
yetlerini organize etmek istiyordu. Dışişlerinin uyanlarına rağmen ta­
rafsız ülkelerdeki yerel halkın yanında etnik gruplar ile de temasa ge­
çiyordu. Ancak bunlar, tarafsız ülke hükümetleri ile Londra arasında
krize sebep oluyor; bu da SOE ile diğer birimleri karşı karşıya getiri­
yordu.
Bu şikâyetlerin artması üzerine Dışişleri ile SOE arasında bir ant­
laşmaya vanldı. Buna göre Dışişleri, SOE’nin tarafsız bir ülkedeki fa­
aliyetlerini veto etme hakkına sahip olacaktı. îşgal altındaki ülkelerde
ise herhangi bir kişiyle ya da grupla SOE'nin iletişim kurması serbest­
ti. Ancak bu grup siyasî öneme sahipse, SOE Dışişlerine danışmak zo­
rundaydı.18
Tarafsız ülkelerdeki SOE faaliyetleri üç safhada ele alınabilir: İlk
olarak, işgal öncesinde İlgili hükümetin Alman baskısına boyun eğ­
memesi için uğraşmak ve onları işgale karşı koymaları için cesaret­
lendirmek. Bu amaca yönelik bir fısıltı kampanyası başlatmak, maddî
ya da siyasî rüşvetle politikacıları elde etmek ve özellikle hükümetin
Alman işgaline karşı direniş kararlılığı şüpheliyse, muhalif gruplarla
gizli işbirliği yapmak.
18
HS 3/146, SOE to Cadogan, 5 August 1942.
Zor Yi Har
88
İkinci olarak, Nazi işgali esnasında ya da Nazilerin ilgili hükümeti
etkisi altına aldığı andan itibaren askerî hedeflere yönelik imha plân­
larının başlatılması. Ancak ülkedeki Alman ajanlar da bu süreçte pro­
paganda faaliyetlerinde bulunacağından tarafsız ülkenin Almanları
gücendirmekten kaçınması ve sıkı sıkıya tarafsızlığa sarılması ihtimali
yüksek olacaktı. Bu süreçte Alman ilerleyişini engellemek için taraf­
sız ülke ordusunun kendi imha plânlan da olabiliyordu. Ne varki
SOE, Yugoslavya ve Romanya gibi ülkelerdeki tecrübelerinden hare­
ketle bu plânlara güvenmenin yeterli olmayacağını biliyordu. Belki
Alman işgaline karşı tarafsız hükümetin Alman tepkisini çekmemek
adına yeterince plân yapamayacağını da düşünen SOE, üçüncü olarak
işgal sonrası sabotaj ve gerilla gruplarının oluşturulması ve bunların
faaliyetlerinin sürdürülmesini sağlama çabası içerisindeydi. Alman iş­
gali altında kalmasından dolayı çekilmek zorunda kaldığı ülkelerde
geride bıraktıkları küçük çaplı organizasyonuyla iletişimin devam et­
mesi ya da onların arkalarında bıraktıkları yerel dost unsurlarla tema­
sın devamı, onlara silah, para, patlayıcı malzeme, yayın için radyo seti
ve telsiz ve radyo operatörlerinin sağlanması ve iyi eğitilmiş organiza­
törlerin işgal bölgesine sızdırılması da SOE’nin temel amaçlarradandı.i9
Filistin ve Irak gibi İngiliz işgali altındaki ülkelerde ise işgal ön­
cesindeki çalışma, İngiliz temsilciliğince ve yerel polisler tarafından
yapılıyordu. Alman işgaline karşı savunma plânlarını, bunu en iyi uy­
gulayacak pozisyonda olan İngiliz askerî yetkilileri hazırlıyor; SOE
ise, ordunun başarısızlığı durumunda işgal sonrası direniş çalışmaları
için hazırlık yapıyordu. Özellikle bu ülkelerin işgal sırasında ve son­
rasında dış dünya ile iletişiminin devamını sağlayacak gizli bir yapı­
lanmaya gidiyorlardı.
SOBmn İstanbul'a yerleşmesi
SOE’nin İstanbul’a yerleşmesi, 1940 yılı baharına doğru başladı.
SOE; İstanbul’da 1940 yazı itibarıyla biri, İstanbul’dan Balkanlara
19
a.g.b.
İnçe. Gizli örgütü [SOEl'nin Türkiye'deki yapılanması ve Faaliyetleri
89
yönelik propaganda ve beşinci kol faaliyetleri; diğeri de, Türkiye’ye
yönelik propaganda faaliyeti yürütmek için iki tür yapılanma içindey­
di. Ancak SOE, Almanlann 1941 yılı başlannda Türk smmna yak­
laşması üzerine Türkiye’nin işgale uğrayacağı endişesi ile Alman iş­
galine karşı direnmek için sabotaj plânlan ve direniş birlikleri oluş­
turmak gibi bir yapılanmaya da gitti. Bu süreçte Türklerden oluşan
bazı sabotaj ekibi ve gerilla gruplan tertip etti. Kurulan bu organizas­
yonun Türkiye içinde yapılanmaya gittiğinden ne Türk yetkililerin ne
de tam anlamıyla tarafsız ülkelere yönelik politikalardan sorumlu olan
Ingiliz Dışişîeri’nin haberi vardı.
Bükreş, Budapeşte, Sofya, Belgrat ve Üsküp gibi değişik Balkan
başkentlerinde faaliyet yürüten Mlö'm Section D merkezleri arasında
irtibatın sağlıklı kurulabilmesi için bir koordinasyon merkezine ihti­
yaç vardı. Bu ihtiyacı karşılayacak en ideal merkez, saldırılardan uzak
olan İstanbul’dan başka bir yer olamazdı. Bu amaca yönelik olarak
Nisan 1940 tarihinde İstanbul’da da yapılanmaya başlayan Section
D'nin bu zamandaki fonksiyonu, Türkiye’den ziyade Balkanlardaki
faaliyetleri organize etmek amacına yönelikti. Balkan başkentlerinden
gelen Section D ajanları ya da yöneticileri, İstanbul’da buluşuyor ve
ortak strateji tayin ediyordu. Kısa zaman içerisinde Akdeniz yolu İngiiiziere kapanacağından Mayıs 1940 itibarıyla Section D ve diğer bi­
rimler arasındaki koordinasyonu sağlayan ve gerekli materyal ve ekipmanı temin eden ana merkezin Londra değil de Kahire olmasına
karar verildi. Artık Balkan ülkelerine yönelik faaliyetler için gerekli
patlayıcı ve silahlan temin etme ve onlan gerektiğinde kullanmak üzere en yakm bir yerde depolama görevi, Kahire’deki SOE Ortadoğu
Karargahı’mn kontrolünde olacaktı. Bu, İstanbul’daki SOE’ye lojistik
desteğin Ortadoğu karargahından verileceği anlamına geliyordu.
Daha ziyade iş adamı ve îngiüz şirketlerinin bir çalışanı olarak ya
da diplomatik görev maskesi ile Balkanlarda faaliyette bulunan
Section D elemanlan, 1940 Bahannda hem Almanlann hem de bulundokİan ülkelerin yetkililerinin dikkatini çekmeye başladı. Hatta bu
başkentlerdeki İngiliz diplomatik temsilcileri de, Section D elemanla­
rının faaliyetlerinde çok ileri gittikleri ve kendilerine danışmadıkları
gerekçesiyle Londra'ya şikâyette bulunuyorlardı.
90
Zor Yi [tar
Section D, 1939 yılı itibarıyla Balkanlarda sabotaj ve propaganda
faaliyetleri ile ilgilenmeye başlamıştı. Bu kapsamda Section D, Özel­
likle Yugoslavya ve Bulgaristan başta olmak üzere tüm Balkan
ülkelerinde sol merkezli muhalefetteki Köylü Parti’si ile dirsek
temasına geçerek onlar vasıtasıyla Nazilere yakm duran iktidarlara ya
da etkili kişilere yönelik karalama kampanyası başlattı. Section D ’nin
en önemli ilgi alanlarından biri Almanların, Romanya’nın Polesti
petrol sahasını kullanmasını engellemek ve buradan petrol taşıyan
Alman tankerlerine sabotaj gerçekleştirmekti. Aynca Aîmanlara karşı
saldın gerçekleştirecek İngiliz donanma askerlerini personel olarak
istihdam edebilmek ya da turist olarak gösterebilmek için de Tuna
üzerinde seyreden mavnaları kontrol etmeyi plânlıyordu. Satın alarak
ya da batırarak Tuna üzerinde seyreden gemi sayısını azaltıp,
muhtemel Alman başansı karşısında bu gemilerin Almanlann eline
geçmesini önlemek de istiyordu. Bunun için plânladığı gemi aliminin
dikkat çekmemesi veya rahatlıkla yapılabilmesi için gemi nakliyat
şirketi kurulmasına karar verildi. Konu ile ilgili sorumluluğu olan
Savaş Ekonomisi Bakanlığı’nm bu plânı kabul etmesi üzerine Section
D'ye bağlı olarak Göeland Deniz Nakliyat Şirketi kuruldu. Section D
elamanı Harris Burland, bu şirketin genel yöneticisi olarak, gerçekte
ise sabotaj faaliyetinin lideri olarak, atandı. Daha Önce Polesti’de
yaşayan Thomas Walton da şirketin yöneticisi ve muhasebecisi olarak
göreve alındı. Bu şekilde Section D, İngiltere’nin Balkanlarda gittikçe
taban kaybetmesi ve Alman etkisinin artmasına paralel olarak Nisan
1940 tarihinde Türkiye’de de organize olmaya başladı.
Artan Alman baskısı karşısında Temmuz 1940’da Section D 'nin
aynı zamanda Balkanların genelinden sorumlu Belgrat baş temsilcisi
Julius Hanau, yardımcısı Yarbay W. Bailey ile birlikte Yugoslav hü­
kümeti tarafından ülkeden kovulunca İstanbul’a geldi. Eş zamanlı ola­
rak elemanlarının Balkanlardan sürülmesi üzerine Section D, SOE'ye
dönüştürüldü. Ertesi aylarda önce Üsküp temsilcisi, sonra da Roman­
ya temsilcisi Gardyne de Chastelain İstanbul’a geldi ve Romanya’ya
yönelik faaliyetlerini buradan yürüttü. Savaşın seyri içerisinde Balkan
ülkelerinden de SOE organizasyonun diğer elemanları buralardan ay-
İneç. Gizli öreçatü fSOEl'nm Türkiye'deki Yapı [anması ve Faaliyetten
91
nlmak ya da buralan terk etmek zorunda kaldılar.20 Doğal olarak hem
en yakm güvenli yer olması hem de faaliyet alanına yakm olması açı­
sından İstanbul, SOE için cazibe merkezi oldu. Artık İstanbul’daki ofis, Balkan ülkelerine yönelik yeraltı faaliyetlerinin plânlandığı ve da­
ğıtıldığı bir merkez haline geldi. İstanbul SOE’nin liderliğini ilk ola­
rak, çok kısa süreliğine, Hanau yaptı. Ancak kısa zaman sonra Bailey
bu görevi devraldı. Büyükelçinin izni ve Donanma Ataşesi’nin de
desteğiyle çalışmalarım rahat yürütebilmek için Bailey’e, denizcilik­
ten sorumlu Donanma Ataşesi asistanı olarak İstanbul’da diplomatik
bir görev de verildi.21 SOE’nin baş temsilcisinin resmî görevi, Do­
nanma Ataşe Asistanı olarak biliniyordu ve onun elemanları da Asis­
tan, memur vs. olarak gözüküyordu. Bu, onlara elçilik binasında bu­
lunma gerekçesini sağlamış oluyordu.
SOE İstanbul da, Büyükelçiliğe bağlı Shipping Department -Deniz
Nakliyatı Departmanı- adı altında faaliyetlerini yürütmekteydi. Aynca
Alman işgali altında kalan Tuna’daki gemilerini kurtarmaya çalışan
Goeland Deniz Nakliyatı Şirketi ile de işbirliği hâlinde faaliyetlerini
yürütüyordu. Türkiye’nin tarafsız olmasının yanında yapılan işin na­
zikliği de dikkate alındığında, elçiliğin mensuplarından birinin bu tür
faaliyetlerde bulunduğunun Türkler tarafından duyulması ciddî sıkıntı
yaratacağından, sadece Bailey’in elçilik binasında sürekli kalmasına
müsaade edildi. Kısa süre sonra Bailey, Londra’ya çağrıldı ve
. SOE’nin Türkiye’deki lideri Chastelain oldu.
SOE’nin Türkiye’de Denizcilik Nakliyatı adı altında organize ol­
ması Fethiye ve İzmir gibi Ege ve On İki Ada’ya yakm bir noktada
SOE elemanlarının diplomatik görevler elde edilmesini sağladı. Bura­
dan Alman işgali altındaki Adalara ajanlar gönderilerek sabotajlar
gerçekleştirildi, bilgiler toplandı.
Savaş Balkanlara doğru yayıldıkça SOE’den beklentiler de artma­
ya başladı. İtalya’nin Ekim 1940’da Yunanistan’ı işgale başlaması ü­
20
21
W. J. M Mackanzie, The Secret history o f SOE: the special operations executive 19401945 (London: StErmin's Press, 2002), s. 29.
FO 371/30096, R 7687/240/44, Dixon Minute, 31 July 1941.
92
Zor Yıllar
zerine Ortadoğu Başkomutanlığı Arnavutluk’ta isyan çıkarmak ama­
cıyla İstanbul’daki SOE elemanlarının Türkiye’deki Arnavut sürgün
veya kaçkınlarıyla temasa geçmesini istedi. Balkanlardaki savaşın ya­
yılmasının kaçınılmaz olduğunu gören MI6 ise'SOE'ye, Alman işga­
linden sonra Balkanlardaki savaşın seyrine yönelik iletişim kurabil­
mek adına İstanbul’a telsiz ve radyo istasyonu kurma konusunda iş­
birliği önerdi. SOE'nin de İstanbul’da radyo ve telsiz istasyonu kuru­
labilmek için yeni eleman talebi kabul edilince 1941 Mart’ı sonunda
İngiliz Büyükelçisinin sağladığı diplomatik pasaportlu pek çok SOE
elamanı İstanbul’a akın etti.
1941 yılının bahannda Almanlar Balkanları tamamen işgal edince
Macaristan, Yugoslavya, Bulgaristan ve Yunanistan’daki SOE perso­
neli, bu ülkelerden çekilmek zorunda kaldı. Çekilirlerken, sadece Al­
ınanlara karşı yerel direnişte bulunanları değil aynı zamanda yazılı
propaganda ve radyo yayınlarını yapan ileri gelen kişileri de beraber­
lerinde İstanbul’a getirdiler. Onlan beraberlerinde getirme amaçlan,
onlara olan vefa borcundan ziyade Balkanlarda beraber çalıştıkları sü­
reçte eğittikleri elemanlarla Kudüs’te yeniden bir yapılanmaya git­
mekti. Zaten bunlar, Balkanlara dönük faaliyet gösterecekti. Bu ele­
manlar ile birlikte Kudüs’ü SOE’nin merkezi hâline getirmek, bura­
dan da işgal altındaki Balkan topraklarına yönelik radyo yayını ve
propaganda faaliyetleri yürütmek gayet kolay olacaktı. Sonuçta İstan­
bul’da toplanan görevlilerin çoğu, Mart 1941 tarihinde İstanbul’dan
ayrıldı ve arkalarında sadece Romanya radyo ve telsiz verici birimini
bırakarak Kudüs’e geçtiler.
Ancak Kudüs, Balkanlara yönelik faaliyetin ana merkezi olma özelliğinden uzaktı. Aslında SOE’nin işini kolaylıkla yapacağı tek
merkez, İstanbul’du. Her şeyden önce İstanbul’dan Yunanistan’a de­
niz ile geçmenin yanında faaliyet göstermeleri gereken Balkan ülkele­
rine sızmak da kolaydı. Aynca İşgal altındaki Balkan topraklarında
bulunan ajanlarla iletişim, sağlayan telsiz verici donanımı da İstan­
bul’daydı. Kudüs’ten İstanbul’a varmak o günün şartlarında en az dört
günü alıyordu. Oradan da Balkanlardaki görev yerine gitmek işin baş­
ka bir boyutuydu. Kısacası Kudüs’te bulunmak, SOE için zaman isra-
İng. Gizli Örgütü fSOEl'nin Türkiye'deki Yapılanması ve Faaliyetleri
93
fmdan başka bir şey değildi. Dolayısıyla Balkanlara gönderilecek ajanlar İstanbul’dan gönderilmeli ve Balkanlardan gelen bütün kontak­
larda İstanbul’da alınmalıydı. Sonuçta Temmuz 1941 başında Ku­
düs’teki SOE, uzun bir araştırmadan sonra radyo hariç diğer faaliyet­
lerin merkezinin İstanbul olmasına karar verdi. Tabiî İstanbul’a gelen
her yeni eleman için Türk hükümetinden elçilik vasıtasıyla vize alın­
ması gerekiyordu. Dolayısıyla Ankara’daki Büyükelçinin işbirliği ol­
madan bu elemanların İstanbul’da tutulması, ya da ülke içinde hareke­
ti kolay olmayacaktı. İlk başlarda bu konuda yardımcı olan büyükelçi
Hugessen, ilerleyen zamanlarda SOE' nin bu konudaki talebi artınca
şiddetle muhalefet edecektir.
İstanbul'a Ajan Akını
Bailey, Yugoslavya’dan İstanbul’a geldikten sonra Yugoslavya ve
diğer Balkan ülkelerinde kalan elemanlar ile temas kurabilmek ve
Balkanlar’daki gelişmelerden haberdar olmak ve oradaki direnişi yön­
lendirebilmek için Temmuz 1940 tarihinden beri İstanbul’da kurulan
organizasyonu genişletmek istiyordu. Bu amaçla İstanbul’da kurulan
SOE ülke birimine bazı önemli elemanlar kazandırdı. Onun görevden
ayrılmasından sonra yerine atanan Chastelain de kurulan organizas­
yonu daha da geliştirmenin yollarını aradı. Özellikle Kudüs’e giden
elemanların tekrar İstanbul’a dönüyor olması, Chastelain’in de İstan­
bul ekibini güçlendirmesine yaradı.
Balkanlarda istihdam edilecek elemanların, daha ziyade bölgeyi
bilen ve işgal Öncesi Balkan ülkelerindeki SOE merkezleriyle işbirliği
yapmış kimselerden seçilmesi doğaldı. Zâten bunların birçoğu, Alman
işgaline uğrayan ülkelerinde kalamayacaklarından, İstanbul’un bilgisi
dahilinde Türkiye’ye legal ya da illegal yollardan giriş yapmışlardı.
İstanbul SOE'nin başlangıçta kuruluş gerekçesi, Balkanlara yönelik
faaliyetleri organize etmekti. Dolayısıyla Balkanlardan kaçıp İstan­
bul’a gelenler, gelmeyip de ülkede kalanlar ile iletişim kurmak, Bal­
kan gazete ve radyolarını takip etmek veya Balkanlara kurye olarak
gönderilmek üzere kullanılabilecek elemanlardı.
94
Zor Yıllar
SOE’nin İstanbul-a getirdiği elemanlann Türkiye’de kalabilmeleri
ve rahatça faaliyetlerini yürütebilmeleri için diplomatik göreve ihti­
yaçları vardı. O da olmazsa Türkiye vizesi alabilecek geçerli bir ge­
rekçe bulmak gerekiyordu. Hugessen, SOE elemanlarının ileri gelen­
lerine diplomatik pasaport sağladı. Bailey, ilk olarak, daha önce
Zagrep Konsolosluğu’nda sekreterlik yapmış olan D/H ti’yı (ismi bu­
lunamadı) İstanbul’a getirdi ve kendisini sekreter olarak görevlendir­
di. Tecrübeli ve güvenilir olmasının yanında zaten daha önce konso­
losluk sekreteri olmasından dolayı D/6’nm elçilik bünyesinde işe aİmması zor olmadı.
İkinci olarak Balkanlarda önemli işlere imza atmış olan W. F.
Stirling için de Hugessen’den Türkiye vizesi için izin çıktı. Stirling’in
görevi, Arnavutluk’taki muhalefeti organize etmekti. Bailey,
Stirling’e Askerî Ataşe Yardımcısı olarak bir görev ayarladı. Bu görev
aynı zamanda ona Arnavutluk dışında da çalışma fırsatı verecekti. Bu
sayede Belgrat ve Atina’ya da gidip benzer faaliyetlerde bulunma im­
kânına kavuştu. Stirling’in yaşının verdiği tecrübe, sosyal ilişkileri,
İngiliz ve birçok yabancı diplomatik çevredeki saygınlığı ile zor iş ve
kişilerin üstesinden gelmesindeki mahareti, onu SOE için Önemli kılan
hususlardı.
Yugoslavya’dan sürülen Altmayer de bu organizasyona dahil edilmek istendi. Bailey, propaganda faaliyetlerinde birinci sınıf kalite­
de bir insan olarak tanımladığı Altmayer’i, Balkanlarda siyasî muha­
lefeti destekleme plânlan çerçevesinde kendisine baş danışman olarak
görevlendirdi. Altmayer, Yugoslavya ve Bulgaristan hakkında eşsiz
deneyim ve bilgi sahibiydi. Altmayer’in ilginç bir kişiliği vardı. Daha
doğrusu, uhrevi bir havası vardı. Yapacağı iş için ücret istemezdi. An­
cak hiç olmazsa £50 aylık alması için zorla İkna edildi.
Bailey’in organizasyonuna dahil ettiği diğer bir isim ise, J. R.
Banvell’di. Görevleri arasında, gemi sabotajı için Yunanlılar ile temas
kurmak da vardı. Aynca Türk bayrağı altında çalışan üç kayıkla da il­
gileniyordu. İlgilendiği kayıklar, Türkiye’den işgal altındaki toprakla­
ra kadar uzandığı için onun işi Türkiye ve Balkanlar olarak da görüle­
ing, Gizli örgütü (SOEKnin Türkiye'deki Yapılanması v& Faaliyetleri
95
bilir. Aynca dikkat çekmemek için ofise sürekli gelemeyen AH2 gibi
elemanların yerine de bazı faaliyetleri o yürütüyordu. J. M. Cameron
adındaki eleman ise, Bulgaristan ve Arnavutluk ile olan iletişimden
sorumluydu.
Bunun yanında adını bulamadığımız AH2 kod adlı, kendisi için de­
ğerli olduğunu söylediği bir elemanı da organizasyonuna dahil etmek
isteyen Bailey, ona diplomatik görev bulma peşindeydi. Kısa süre sonra
AH2, İstanbul’da İngiliz Enformasyon Bürosu ’na bağlı olarak çalışan
The Balkan News Service -Balkan Haber Servisi - sorumlusu olarak atandı. AH2, Balkan gazete ve radyolarını izleyerek günlük gelişmelerin
özetini Bailey’e sunuyordu. AH2’nin bir diğer önemli görevi, Türkiye
için faaliyet gösteren propaganda organizasyonunda Hamson’un yar­
dımcılığım yapmaktı. Ancak AH2, Aralık 1940 sonunda görevden ayrı­
lınca onun yerine Viyana’da uzun yıllar Daily Telegraphs muhabiri ola­
rak çalışan ve sonradan Daily Express gazetesinin muhabiri olarak İs2!2
tanbul’da çalışan Gedye bu göreve getirildi.
Baiîey’in organizasyona dahil ettiği bir diğer kişi de W. R.
Young’dı. Young, Adana Konsolosluğu’nda, Konsolos Muavini ola­
rak gözüküyordu. Ancak asıl görevi, SOE'nin arka plânında bir nevi
alternatif yapılanmayı hazırlamaktı. Daha doğrusu İstanbul’daki orga­
nizasyonun işgal vs. gibi nedenlerle çalışamaz hâle gelmesi durumun­
da Adana’yı ikinci merkez haline getirecek bir yapılanma ile görev­
lendirilmişti. Türkiye’nin işgali hâlinde Almanlara karşı uygulanacak
sabotaj malzemelerinin depolanması gibi işgal sonrası işler ile de gö­
revlendirilmişti. İstanbul ile sürekli temas hâiindeydi. Zamanının yan­
sını Adana’da, yansım da İstanbul’da geçiriyordu.23
İstanbul organizasyonuna alman ya da alınması düşünülen bazı
kimselerin de, kapasiteli oldukîan hâlde organizasyon İçinde tutulma­
sından tereddüt ediliyorlardı. Daha doğrusu işin tabiatı gereği birçok
riskleri içerdiği için tam güven vermeyen potansiyel elemanlar, SOE
liderlerini endişelendiriyordu. Mesela Bailey, 1940 yılı Aralık ayının
22 HS 3/224, DM 2 to D M İ, 28 December J940.
23 HS 3/244, DM2 to DHS, 19 September 1940.
96
Zor Yi Kat
sonlarında gittiği Londra’da iken tanıştığı George Lefoğlu’nun Türk­
çe, Rumca ve Bulgarca bilgisinden bir hayli etkilendi. Neticede bun­
lar, Türkiye’de illegal bir örgütte çalıştırılmak için önemli özellikler­
di. Lefoğlu’na, Reuters Ajansı’mn özel muhabiri adı altında Türki­
ye’de bir görev verilebilirdi. Lefoğlu, alternatif olarak Makedonya ve
bölge sorunları hakkında yeterli bilgiye ve ilginç fikirlere sahipti.
Kendisi Yunanistan, Bulgaristan ve Yugoslavya’ya gönderilerek bu­
rada temasa geçilecek kişiler hakkında rapor hazırlayabilir ve bu ra­
porlar doğrultusunda bölgeye eleman gönderilebilirdi. Ancak biraz
geçimsiz birisiydi. Aynca Türk Millî Mücadelesi’nde İngilizler için
istihbarat görevlisi olarak da çalışmıştı. Bu açığa çıkarsa durum iyi
olmaz diye onu İstanbul’a değil de, Kahire’ye aldılar.24 Bunun yanın­
da verilen emirleri unutmak ve Savaş Bakanlığı’nda çalıştığım ifşa
etmek gibi birçok hatalan vardı. Yine de bu tip elemanlar, çoğu za­
man kazanılmaya çalışıldı ve Organizasyona bir şekilde dahil edildi.
Bailey’in, İstanbul organizasyonu içinde görmek istediği kişilerin
başında Chastelain geliyordu. Bailey onu, Balkanlardaki en önemli
elemanı olarak tanımlıyordu. Romanya’da üç aydır gayet iyi işler ba­
şarmıştı. Bailey, burada iyi bir organizasyon kuran Chastelain’in diğer
Balkan ülkelerinde de benzer organizasyonlar kurabileceğine inanı­
yordu. Bu denli önemli bir görevin gelen haberlere ve anlatılanlara
göre yürümesinin zor olduğunu düşünen Bailey, bizzat olayları yerin­
de incelemesi amacıyla Chastelain’in kısa süre içerisinde Sofya ve
Belgrat’ı ziyaret etmesini ve her yerde bir hafta kalarak genel atmos­
feri izlemesini istedi. Bu görev, günün birinde kendi yerine bu işi yü­
rütecek bir insan için önemliydi. Bailey, kendisinin herhangi bir se­
beple bir yere gidişinde veya bu işi yapması engellendiğinde
Chastelain’in kendisinin yerine bakacağını rapor etti.25 Hem SOE'nin
Balkanlardan sorumlu kişisi olan Masterson ile kişisel diyalogunun
iyi olması hem de Sofya gibi Almanlann işgal etmek üzere olduğu bir
yerdeki İnsanlarla da iyi ilişkiler içinde olması, Chastelain’in İstanbul
24
25
HS 3/244, D/H2 to D/HO, 25 January 1941.
HS 3/244, D/H2 to D /i. 24 December 1940.
İng. Gizli Örgütü fSOEl'nin Türkiye'deki Yapılanması ve Faaliyetleri
97
SOE’in potansiyel lideri olarak ön plâna çıkmasına sebep oldu.26 Ger­
çekten de Chastelain, Nisan 1941 tarihi itibanyla İstanbul organizas­
yonunun lideri olarak Bailey’in yerine atandı.
Türkiye’deki organizasyonun yeni sorumlusu olan Chastelain aynı
zamanda Romanya, Bulgaristan, Arnavutluk, Yugoslavya, Avusturya,
Macaristan ve İtalya’daki faaliyetleri sevk ve idareden de sorumluy­
du. Ankara’daki Ingiliz elçiliği ile İstanbul’daki gizli birimlerle olan
ilişkiler yanında işgal öncesi ve sonrası operasyon plânlarını takip et­
mek de onun görevleri arasında idi. İstanbul’da olmadığı zaman onun
yerine W. Harris Burland vekalet ediyordu, Burland’m temel işi, de­
niz nakliyatçılığı kılığı altında Türk sulannda seyreden Tuna gemile­
rini ve krom sevkıyatını takip etmek, gerektiği zamanlarda bu gemile­
re yönelik sabotaj yapmanın yanı sıra Alman işgali karşısında Türki­
ye’de yapılacak olan sabotaj plânlarını da yapmak ve yürütmekti. Te­
mel görevlerinden biri de, Ankara’daki büyükelçilikte görev yapan ve
SOE elemanı olan W. Sitwell, W. Palmer ve Karabük Demir Çelik İş­
letmeleri Müdürü Charles Mannock ile irtibatı sağlamaktı. Aynca
Kahire bölge merkezi ile de irtibatı o yürütüyordu.
İstanbul organizasyonun Üç numaralı ismi ise, L. R Harrop’tu.
Harrop, İstanbul ile Balkan Gizli İstasyonları ve Türk şubeleri arasın­
daki iletişim trafiğinden sorumlu olmasının yanında şifreleme ve şifre
memurlarından, telsiz ve telgraf operatörlerinin eğitiminden, işgal
sonrası faaliyet gösterecek ekiplerin organizasyonundan, telsiz haber­
leşmeleri ve İtalyan ajanlar ile Freund adındaki Alman ajanının ya­
nında Emine ve Adnan Cağaloğlu gibi önde gelen Türk aj anlan ile ir­
tibatı yürütmekten de sorumluydu.27
SOE’nin Ankara’daki elçilikle ve özellikle de Askerî Ataşe ile te­
masları hayatî önem kazanıyordu. SOE’nin Ankara’da bu işleri yürü­
tecek W. Palmer, W. Sitwell ve J. Hadgson adında üç tane elmanı
vardı. Sitwell daha ziyade SOE, ile Askerî Ataşe arasındaki ilişkileri
ayarlamadan sorumluydu. Zaten kendisi Askerî Ataşe’nin emri altında
26
27
HS 3/244, D/H2 to D/Hl, 28 December 1940.
PRO HS 3/219, SOE’nin kendi memurları ve onlar görevleri hakkmdaki raporu.
98
Zor Y. Kar
çalışıyordu. Ankara temsilcisi olan Palmer’in görevi, daha ziyade Anadolu ile irtibatı temine yönelikti. En önemli işlerinden biri, Türklerden oluşan SOE ajan ağı kurmaktı. Bunun yanında Alman işgali karşı­
sında stratejik öneme sahip bazı stratejik noktaların ele geçirilmesi,
SOE'nin önem verdiği konulardan biriydi. Bu türden yerlerin başında
Karabük Demir Çelik Fabrikası geliyordu. Stratejik malzemelere sa­
hip olmasından dolayı bu fabrika, Alman işgali hâlinde Naziler’in
kendi amaçlan doğrultusunda kullanamamaları için havaya uçurulacak önemli hedeflerden bir tanesiydi. Bunun için ilk önce müdürün
güvenini kazanmak lâzımdı. Bu sağlandığı takdirde geri kalan perso­
neli aşmak kolay olacaktı. Bu fabrikanın imhası için elbette fabrika
çalışanları ile işbirliği hayatî önem taşıyordu. Aslında Karabük Demir
Çelik Fabrikasının, İngiliz müdürü Charles Mannock ile birlikte
70’ten fazla İngiliz çalışanı vardı. Mannock’un Türkiye’de siyasî ağır­
lığının olması da, SOE’nin onun işbirliğini teinin etmesini fevkalade
önemli kılıyordu. Elçiliğin engelleyici tutumuna rağmen Harris
Burland ve SOE Ankara temsilcisi Palmer, Mannock’u işbirliği yap­
maya razı ettiler. Böylelikle Mannock da SOE ailesine katılmış oldu.
Kısa zaman zarfında Mannock fabrikada çalışan İngilizler arasında bir
imha takımı oluşturdu. Baş yardımcı olarak kendisine Austin admda
bir çalışanı eşlik edecekti. Sonra fabrikanın uçurulma plânım hazırla­
dı. Kilit noktadaki dört ya da beş kişi hemen görevlendirilecek; kalan­
lar da, eğer durum gerçekten ciddî hâle gelirse harekete geçeceklerdi.
Çoğu makineler patlayıcı madde kullanılmadan uzun süre
kullanılamaz hâle getirilecek, sadece elektrik trafosu gibi önemli
bölümler patlayıcı ile imha edilecekti.28 Manock ile irtibatı yine
Palmer sağlayacaktı.
Yarbay Hadgson, görevi tam olarak anlaşılamamasına rağmen,
Türk silah fabrikalarına rahatça girebilecek bir pozisyondaydı. Özel­
likle Kırıkkale silah fabrikasına rahat girebildiği anlaşılıyor. Yarbay
Hadgson buralarda gördüklerini SOE’ye rapor ediyordu. Onun dışın­
da Tümgeneral Whittam tarafından hazırlanan Türkiye’deki askerî
23 PRO HS 3/217, D/HO dan Chastelain’e 641 noAu ve 25 Haziran 1941 Tarihli mektubu;
ing. C izli örgütü fSOEl'nirt Türkiye'deki Yapılanması ve Faaliyetleri
99
fabrikalar ile ilgili raporu da Burland’a ödünç vermişti. Bunun yanın­
da Kırıkkale fabrikasında teknisyen olarak çalışan E. J. Boyce ile te­
masa geçerek onu Burland için çalışmaya ikna etti.29 Ankara cephe­
sinde işler Eylül 1942’de Ankara temsilcisi Palmer’in ölümüyle zora
girdi. Hadgson da artık kullanıîamıyordu. Geriye sadece Sitwell kal­
mıştı. Onun Askerî Ataşelikteki işlerinin yoğunluğu SOE’nin Ankara
ayağını bir hayli aksattı. Bunun yanında Sitwell ve Hodgson’un SOE
tarafından kullanılmasına da yasak geldi. Halbuki Sitwell, Askerî Ataşe yardımcısı Neville Smith ile diyalog kurmakla görevliydi. Ancak
Smith de muhtemelen Askerî Ataşe tarafından konulan yasak nede­
niyle artık SOE ile irtibata geçemiyordu. Halbuki Smith, SOE'nin önemli Türk askerî yetkililerle iletişime geçmesini sağlayan tek kay­
naktı. SOE’nin buna bağlı olarak Ankara’daki sorunlarından biri de
Ataşelikte kendilerine sağlanan posta kutusunun kaldırılmasıydı.30 Bu
durum, özellikle Anadolu ile olan bağların zayıflamasına sebep oldu.
Durum böyle olunca SOE, siyasî ve ekonomik ağırlığı olan Türklerle
temasa geçmekte zorlandı. Mesela gerçek adı Safvet Lütfi Kozan olup
SOE tarafından Pants kod adı verilen bir Türk silah tüccarı, bundan
sonra kullanılamaz oldu. Diğer etkili Türk ajanı Bekir Kara ile de irti­
bat zayıfladı. Diğer ajanlar, Türk toplumu içerisinde siyasî ve ekono­
mik olarak alt düzeyde olduğundan onlann çok etkileri yoktu. Zaten
çoğunluğu, ya sürgün gelmiş veya azınlık bir gruba dahildi. Ancak
bahsi geçen önemli ajanların kaybedilmesi, SOE'yi zor duruma soka­
caktı.31
Bu şartlar altında SOE İstanbul, Londra’daki ana merkezden, An­
kara’ya yüksek düzeydeki Türk siyasî ve ekonomik çevrelerle temasa
geçebilecek birinci kalite bir elemanın atanmasını istedi. SOE’nin
. Ankara temsilciliğine uygun gördüğü isim, UKCC başkanı George
Carlisle’ydı. Carlisîe, bu sırada izindeydi ve yerine L. E. Cottereîl ve­
kalet ediyordu. Carlisle’m atanması durumunda dikkat çekmeyecekti.
HS 3/243, D/H44 to SOE, Cairo, 121/44/18,21 May 1942.
HS 3/244, D/H44 to A D l; SOE,392/44/18,21 December 1942.
HS 3/224, D/H13 to London, 985/13/18, 28 May 1942; HS 3/244, D/H 13 to SOE
1446/13/18, 23 September 1942.
100
Zor Yi Har
Zaten kendisi UKCC’nin meşru başkanıydı. Aynca Cottereil de dikkat
çekmeden işine devam edebilecekti. Eğer bunlar olmazsa Karabük’e
Mannock’un yardımcısı Austin atanacaktı ki o da, Askerî Ataşe’nin
görevi ile Ankara’ya gelebileceğinden siyasî ve ticarî faaliyetleri sı­
nırlandırılmış olacaktı. Aynca Ataşeden izinsiz askerî faaliyetlerde de
bulunamayacaktı. SOE, bir an Önce Ankara’ya bir temsilci atamak zo­
rundaydı. Aksi hâlde Ankara’da ve Anadolu’nun birçok şehrinde As­
kerî Ataşe’ye bağlı kalacaklanndan bunun da kendi faaliyetlerini ciddî
anlamda kısıtlayacağından endişe duyuyorlardı. Sonunda Ankara’ya
ya Cottereil veya Carlisle’yı temsilci olarak atayarak bu sorunu çözdü.
SOE; Ege, Akdeniz, Karadeniz ve Boğazlara ayn önem veriyordu.
Buralardaki faaliyetleri, özellikle Almanya’ya yapılan krom ithalatını
takip etmek için Fethiye’de İngiliz Elçiliği Denizcilik Departmam’nm
bir şubesi oluşturuldu ve SOE elemanı W. Paton burada görevlendi­
rildi. İzmir’e ise, O, Peterson atandı. Peterson’m görevi, İzmir’den
yapılan krom sevkıyatını takip etmenin yanında Türkiye üzerinden
Yunanistan ve On İki Ada’ya kurye göndermekti.32 Akdeniz ile Kara­
deniz arasında uzanan deniz yoluna hâkim konumda olmasından do­
layı Türkiye’deki denizcilik faaliyetleri, savaşan tarafların ilgi odağı
oldu. Özellikle Almanlar, 1941 baharında Ege Denizi’nde hâkimiyet­
lerini tesis edince bu denizde seyreden gemiler İngiltere için daha da
önemli hâle geldi. Bundan sonra SOE, Ege’den Yunanistan ve Kara­
deniz limanlarına seyreden Nazi gemilerine ya da Ege’deki Alman
kuvvetlerine malzeme ve erzak taşıyan gemilere veya Almanya’ya
Türk kromu ve diğer ihraç malı taşıyan gemilere sabotaj plânlan yaptl.
33
SOE, Boğazlardan Ege’ye doğru seyreden Nazi gemileri için de­
taylı bir plân hazırladı. Buna mihver ülkelerinin bayrağım taşıyan tan­
kerler ve Köstence İle Yunan ve İtalyan limanlan arasında sefer yapan
gemiler de dahildi. Bu gemilerin Mihver kuvvetlerinin Karadeniz ve
33
33
PRO HS/ 3/233 Harris Burland reports on Merchant vessels in Agean Sea, 30
November 1943.
PRO HS 3/233, a.g.b.
İng. Gizli örgütü fSOEİ'nin Türkiye'deki Yapılanması ve Faaliyetleri
101
boğazlarda çektiği tanker sıkıntısını karşılamak amacıyla kullanıldığı
yönünde deliller vardı. Yine aynı rotada Türk limanlarından Karade­
niz ve Tuna’da düşman kontrolü altındaki limanlara Mihver devletle­
rinin ticarî taşımacılığı yapılıyordu. Bu gemilerin batırılmasına yöne­
lik olarak çok dikkatli bir plân hazırlandı. Ancak Türk karasularında
hiçbir gemi batmlmayacaktı. Sabotajın İngilizler tarafından yapıldığı­
na dair bir iz bırakılmamasma da özen gösterilecekti.34
Yunanistan ile ilgili işleri yürütmekle görevlendirilen bir başka
SOE elemanı da, F. Pawson adında bir ajandı. Onun görevi, Peterson
ile irtibatı sağlamanın yanında, Bulgaristan ve Trakya üzerinden Yu­
nanistan’daki elemanlarına ve temas hâlinde oldukları kişilere kurye
göndermekti. Ayrıca Bulgaristan ve Arnavutluk’la da ilgileniyordu.
Bunun dışında sayılan yirmiyi geçen SOE görevlileri Türkiye’de
istihdam edilmişti. Bunlardan bazılan; sekreterya, muhasebe ve SOE
arabalarının bakım onanm işleri ile ilgilenirken bazılan da teşkilata
radyo ve telsiz operatörü olarak alınmış Türk elemanlanm eğitmek ve
Tarabya’da bulunan SOE patlayıcı vs. gibi malzemelerinin bulunduğu
depodan sorumlu olmak gibi işlere bakıyorlardı. Bazılan da Türkler
ile temasa geçmek ve teşkilatayeni Türk elemanı kazandırmak ile gö­
revliydi.35 Sayılan elliyi aşan SOE elemanlannm Türkiye’de kalabil­
meleri, İngiliz Büyükelçiliği’nin ve Donanma Ataşeliği’nin sağladığı
diplomatik görevle mümkün oluyordu.36
Acil durumlar karşısında SOE, kendisine yardım edebilecek insanlann tespitine devam ediyordu. İstanbul’da çalışan İngiliz vatandaşı
veya onlara yakm insanların kaydını çıkardılar. İstanbul’da gemi işin­
de çalışan Assaf Miza; İstanbul Scony şirketinde çalışan D. T.
Thompson, Moise Taıragano ve Gregory Vlasto; Cyril Jones; George
Bost; Galata’daki Roman Han’da matbaacı olan Jhon Rizzo Jack, İn­
giliz Konsolosluğu Malta Departmanı’nda çalışan R. Merceica; Türk­
34 PRO HS 3/229, SOE meeting with Cadogau, 24 June 1943.
35 HS 3/224, D/HI 3 to London, 985/13/18, 28 May 1942; HS 3/244, D/H 13 to SOE,
/ 1446/13/18,23 September 1942.
t HS 3/244; 29 September 1942; HS 3/244, D/HV to DCD, 5 October 1942.
Zor Yi [Ur
102
çe ve İngilizce’yi iyi bilen Eric Armitage; British-American Tobacco
Co.’de tütün uzmanı olarak çalışan ve Türkçe’yi ve Türkiye’yi çok iyi
bilen David Campbell; İngiliz Lisesi mezunu ve İngiliz sempatizanı
olan Nichola ve Jhon Steliamdes; C. A. H. Edwards Stock and
Mountain isimli firmanın yöneticisi Hindistan asıllı İngiliz vatandaşı
Eddie Gout bu isimlerden bazılarıydı.37
Amerikalılardan Scony-Vacuum Oil Co. (günümüzdeki adı Mo­
bil)7nun müdürü olan A. V. Walker, de SOE için bulunmaz bir fırsattı.
Walker, Yugoslavya ve Bulgaristan konusunda uzman ve Türkiye’yi
de iyi tanıyordu. Özellikle Boğaziçi’ndeki Scony-Vacuum Oil yerle­
şimlerinin imhası için hazırlanan plân konusunda kendisi bir hayli
yardımcı oldu; her gün kendisine ulaşan bilgileri SOE ile paylaştı.38
2?Ö £Teşki [atlanmasından fsAAHm Haberi Var mıydı?
Savaşan tarafın istihbarat birimleri ciddî bir yapılanmaya giderken
bundan Türk yetkililerinin ve özellikle de emniyetin ya da MAH’m
haberi olmama ihtimali zayıf gibi gözüküyor. Çiçero örneğinde oldu­
ğu gibi Türkiye’de faaliyet gösteren dünyanın en iyi istihbarat örgüt­
lerini yönlendirmeyi başaran MAH'm, bir şekilde bu yapılanmadan
haberi olduğu muhakkak. Zaten İstanbul’da çalışan MI6 ve Donanma
İstihbarat elemanlarının faaliyetleri hakkında Türk polisinin bilgisi
vardı. Hatta Türk polisi ile işbirliği yapıyorlardı. Ancak SOE eleman­
larının faaliyetleri ya da SOE' nin yapılanması hakkında Türk polisi­
nin bir bilgisi olup olmadığı kesin değildir. Muhtemelen SÖE’nin bazı
faaliyetlerinden hatta elemanlarından haberleri vardı ancak yapılanla­
rın SOE adına yapılıp yapılmadığı ya da böyle bir gizli örgütün varlı­
ğından haberdar olunup olunmadığı net değil. MI6' in Türk polisi ile
arasının iyi olmasından hareketle, SOE’nin varlığı hakkında Emni­
yettin bilgilendirilerek hareket kabiliyetini artırma konusu da MI6
yetkilileri ile Donanma İstihbarat departmanı arasında sorun oldu.
Ancak M AH içinde ya da Emniyet’te Alman yanlısı unsurlar olabilir
ya da benzer oluşuma Almanlar da gidebilir endişesiyle M 16'in Lond37 HS 3/244, D/H13 to D/H2002,28 January 1942.
38 HS 3/244, DH13 to SOE, Cairo and London, 11 May 1942.
İng. Gizli Örgütü (SOEl'rrin Türkiye'deki Yapılanması ve Faaliyetleri
103
ra’daki karargahından, SOE’nin faaiiyetierinin Türk otoritelerine ifşa­
sına izin verilmedi.39
Her şeyden önce İngiliz resmî istihbarat birimleri, Türk yetkililer
ile ilişkilerinin zedelenmemesine azami gayret sarf ediyorlardı. Özel­
likle savaş hâlinde Türk Boğazlan’nm hayatî önemi göz önünde bu­
lundurulduğunda Türk polisi ile irtibat hâlinde olmanın Önem taşıdı­
ğının altını çiziyorlardı. Ancak bu bağlamda, “SOE elemanlarının
Türk Emniyeti ile ilişkisi nasıl olmalı” soru gündeme geldi. Türk poli­
si ile irtibatı sağlayacak bir SOE görevlisi atanması, herhangi bir SOE
elemanının Türk polisi tarafından yakalanması hâlinde irtibat görevli­
si bu ajanın, M16 ve Donanma İstihbarat departmanı ile alakası olma­
dığını söyleyerek bu iki resmî istihbarat biriminin Türkler ile olan ilişkilerinm bozulmasını önleyebileceği düşünüldü. Belki de daha iyi
bir alternatif olarak İstanbul’daki Donanma İstihbarat organizasyo­
nundan sorumlu olan ve Emniyet ile arası iyi olan Deniz Ataşe Yar­
dımcısı Deniz Binbaşı Wolfson’a, SOE’nin faaliyetlerinin kontrol
yetkisi verilerek Donanma İstihbaraü’nm Türk polisi ile başının bela­
ya girmesi önlenmiş olur diye düşünüldü.
Aslında bu noktada Wolfson, Chastelain’in kontrolündeki SOE’yi
kendi denetiminde tutmak istiyordu. Bahanesi de, kendi sorumluluğu
altındaki Donanma İstihbarat Departmam’nm kurulması için
Hugessen’in Türk otoritelerini İkna etmesinin üç ay aldığıydı. Bu süreç­
te Hugessen, Türk otoritelerine Wolfson ve onun departmanım herhangi
bir illegal faaliyete katılmayacağı, aksi hâlde ülkeden çıkarılacakları ve
yerine kimsenin getirilmeyeceği güvencesini verdikten sonra kabul etti­
rebilmişti. Bundan sonra Wolfson, İngiliz savaş esirlerini Yunanis­
tan’dan Türkiye’ye kaçıracak bir sistem kurduğunu, bu sistemi bozacak
herhangi bir şeyin çok kötü sonuçlar doğuracağını iddia ediyordu. Özel­
likle artan SOE faaliyetlerinin polisin dikkatini çekmesinden dolayı
kendi biriminin faaliyetlerine Türklerin daha fazla izin vermeyeceği en­
dişesi Woîfson ile Chastelain’i karşı karşıya getirdi.40 Bailey’in görev­
den ayrılmasından sonra başa gelen Chastelain’in kendisi ile işbirliği
39 HS 238/, A/DI to AD/.A, 18 May 1941.
y
HS 3/238, Major General PHN Davidson (DM1) to Frank Nelson, 15 November 1941.
104
Zor Yıllar
yapmadığı ve kendisini az bilgilendirdiği gerekçesiyle Wolfson, İstan­
bul’daki Donanma İstihbarat Departmanı’nm güvenliğinin bir hayli ris­
ke girdiğini iddia ediyordu. Eğer Wolfson’m kontrolü altında
çalışmazlarsa, SOE personelinin Deniz Ataşeliğindeki görevlendirme­
lerinin sona erdirileceği tehdidinde bulunuyordu.
Ancak Wolfson’un Chastelain ile arasının iyi olmaması, bu alter­
natifi zorladı. Aynca polise plânlan hakkında bilgi vermek de doğru
değildi. Zira pek az polis bunlardan haberdardı. Burada dikkat etmek
istediği bir konu da, Almanlann Türkiye’yi işgal etmesi ve Türki­
ye’nin de işbirliğini kabul etmesi durumunda Türk polisinin SOE üye­
lerini tanıması pek İyi olmazdı. Emniyet, muhtemelen SOE elemanlannı tanıyordu. Ancak onlann Türk bağlantılannı ve organizasyon yapılanm detaylı olarak bilmesinin Alman işgali sonrası SOE'nin yapa­
cağı işleri zorlaştmr; belki de imkânsız hâle getirirdi.41
Chastelain, bu korkulann abartıldığım, kendi organizasyonlannm
Türkler tarafından bilinmediğini ve bilinmemesi gerektiğini söyledi.
Chastelain, Wolfson’ı Bailey’den daha az bilgilendirdiğini kabul etti.
Ancak bu, Deniz Ataşesi Ö’Daniel’İn kendisinden, SOE faaliyetleri
hakkında mümkün olduğunca az insanın bilgilendirmesini istemesin­
den kaynaklanıyordu. Aynca hiçbir SOE elemanının Donanma görevi
adı altında çalışmadığım, ancak Donanma Ataşesi’ne bağlı Denizcilik
Departmanı’m ofis olarak kullandıklarım ve Türk yetkilileri ile yaptıklan yazışmalarda posta adresi olarak burayı kullandıklannı söyle­
di.42 Bailey’e, Türkiye’de ikâmet etmesine müsaade edilecek pasapor­
tu Wolfson vermişti, Bailey gittikten sonra Wolfson, başka hiçbir
kimseye pasaport vermedi. Sonuçta Chastelain, İstanbul’daki SOF nin
Wolfson tarafından kısmî de olsa kontrolüne izin vermedi.43
41
42
43
HS 3/244, AD 3 îo AD, AD3/TK /144,7 November 1941.
HS 3/244, D/H13 to A/DH, no. 337/13/18,21 November 1941
HS 3/238, CD to CEO, CD/TK/79,18 November 1941.
İneç. Gizli örgütü f5QE)'nin Türkiye'deki Yapılanması ve Faaliyetleri
105
Barbarossa sonrası Türk D ış politikası/
Hugessm ve SOE
Almanlar SSCB’ye saldırdıktan sonra Türkiye’nin savaşa karşı
tavrı farklı bir boyut kazandı. Bahardan beri teyakkuzda olan Türkiye,
Nazi ordusunun rotayı Sovyetlere çevirmesiyle derin bir nefes aldı.
Alman ordusu kısa süre içinde Türkiye’ye saldırmayabilirdi, ancak
Ankara üzerinde Alman baskısının olacağı muhakkaktı. Aslında bu
noktada Türk yetkilileri arasında düşüncelerin karmaşık olduğunu gö­
rüyoruz. Türkiye, sadece Alman saldırısını atlatmamış; aynı zamanda
millî egemenliğini ve toprak bütünlüğünü tehdit eden ve her adım atı­
şında acaba tepkisi ne olur diye endişe ettiği Türkiye’nin tarihî düş­
manına saldırmıştı. Almanlar şimdi bu düşman, tarih sahnesinden si­
linebilirdi; en azından Ankara’nın umudu böyleydi. Türkiye’nin Alman-Sovyet savaşma bakışını, “Almanlar yatağa, Ruslar mezara”
şeklinde sloganlaştırmak mümkündür. Her şeye rağmen bu savaş Tür­
kiye üzerindeki Alman baskısı ve tehdidini yok etmedi. Bir anlamda
Ankara artık eskisinden fazla Berlin’e kulak vermek zorunda ve von
Papen’i de belli noktalarda hoş tutmak durumundaydı. Türk hüküme­
ti, tam anlamıyla iki arada bir derede kaldı. Uzun vadede çıkarının İn­
gilizler ile olduğunu düşünen Türkiye, Alman tehdit ve şantajlarına
bir anlamda göz yummak zorunda kalıyordu. Almanlar ile savaşa gi­
rişmek pek de akıllıca bir politika değildi. Çünkü Türk ordusu Alınan­
lara direnecek donanıma sahip değildi. İster İstemez Türkiye Alman­
ları yatıştırmak amacıyla onlara biraz daha esnek davrandı. Sonuçta
uzun zamandır devam eden Alman istekleri; tehdit, cazip ticarî teklif­
ler ve diğer rüşvet türünden faaliyetleri ile Ankara’da karşılık buldu.
Bu politika her ne kadar yer yer İngilizler tarafından eleştirilse de,
İngiliz Dışişleri yetkilileri bu esnadaki Türk hükümetinin tavrını ge­
nelde ‘realist ve anlaşılabilir’ buluyordu. İngiliz Dışişleri, Türklerin
Almanlara olan yakınlığını mecburiyet olarak görüyor; ancak Türk
halkının ve yönetiminin Almanlara karşı ideolojik ve emik boyutta bîr
düşmanlık beslemediğine inanıyorlardı. Böyle olmakla beraber Türk­
lerin baştan beri Müttefiklerin savaşı kazanmalarını istedikleri şeklin­
106
Z orW kr
de yorumluyorlardı. Türkiye’den aktif işbirliği istekleri, söz verildiği
hâlde kendilerine silah sağlayamamalan ve Yunanlıları Alman saldırı­
lan karşısında koruyamamalan gibi mazeretlerle Türkler tarafından
reddediliyordu. Arzu edilen işbirliğinin sağlanması için müttefiklerin
cephelerde üstünlüğü ele geçilmesinin yanında İngiltere’nin Türki­
ye’yi silahlandırması gerekiyordu ki İngiltere de bunu yapamıyor; ay­
nca Türkiye ile olan ticaret hacmini de geliştiremiyordu. Ama bunu
Almanlar pekala yapabiliyordu. Kısacası İngiltere’nin Türkiye’ye as­
kerî ve ekonomik açıdan destek veremeyeceği aşikârdı. Her ne kadar
Türkiye’nin gönlü İngiltere ile olsa da Sovyet toprakîannda Almanla­
nn başanlı olması, sonucu değiştirebilirdi. O zaman yapılacak iş, söy­
lenti kampanyasının ve diğer propagandalann etkisiyle Türklerin müt­
tefik askerî gücüne ve müttefiklerin başansma inanmalannı sağlaya­
cak türden beşinci kol faaliyetlerine ağırlık vermekti
Zaten İstanbul’a yerleşir yerleşmez îngilizler, propaganda faaliyeti
için bir organizasyon kurmuşlardı. Şimdi Alman işgali tehlikesi, eski­
sinden daha fazlaydı. Almanlar bir şekilde Türkiye’yi işgal ederse ‘bu
işgalin meyvesini onlara yedirtmemek gerek’ diye düşünen SOE, Tür­
kiye’de bulunan savaş malzemelerini, telefon-telgraf ve taşıma sis­
temlerini, Karabük Çelik fabrikasını, Zonguldak Kömür alanını,
Krom ve bakır madenlerini, elektrik üretim merkezlerini, deniz işlet­
melerini, limanlan ve liman işletmelerini, Almanlara yarayabilecek
fabrikalardaki stratejik öneme sahip bütün stoklan İmha etmek niye­
tindeydi. Bunlardan bazdan, belki de İngiliz Askerî Ataşesi’nin des­
teğiyle Türk askerince yapılacaktı. Ancak aksilik durumlan dikkate
alınarak bu faaliyetleri gerçekleştirecek ciddî bir yapılanmaya gidil­
mesi ve sabotaj ekibinin kurulması ve onlara sabotaj için gerekli mal­
zemelerin sağlanması gerekiyordu. Ayrıca bu organizasyon, Alman
işgalinden sonra da faaliyetlerine devam edebilecek duruma getirilme­
liydi. Bunun İçin îngilizlerin Türkiye’den aynldıktan sonra da bu faa­
liyetlere devam edebilecek gönüllü, güvenilir ve yetenekli Türkleri
eğitmesi; ileri gelen Türk ajanlanyla birlikte telsiz ve diğer iletişim
sisteminin kurulması; bundan önce gerekli malzeme ve para sorunun
çözümlenmesi gerekiyordu.
İng. Gizli örgütü fSOEKnin Türkiye'deki Yapılanması ve Faaliyetleri
107
Bu plânı devreye sokmak için Türk ajanların kullanılması da kaçı­
nılmazdı. Onlar gerilla gruplarını, malzeme sağlamak ve pasif direnişi
cesaretlendirmek amacıyla kullanılabilirdi. Elbette bu durum, Türklerin Alman işgaline boyun eğmemesi durumunda olabilecek bir şeydi.
Tersi durumda ise durumu tekrar değerlendirmek gerekecekti. Bu de­
ğerlendirmeyi yaparken gizlilik esastı. Öncelikle Almanların plânı
keşfetmesi zorlaştırılacaktı. Türklerin haberi olması durumunda da ilişkiler bozulacaktı. Türkler ile olan ilişkiler konusunda düşünülmesi
gereken bir büyükelçi vardı. Zira Türk hükümeti ile ilişkileri yürüten
Büyükelçiydi. Hugessen ise SOE ile farklı bir noktada idi. Daha doğ­
rusu her iki taraf, mevcut durumu farklı tasvir ediyordu. Hugessen,
Almanlann Sovyetlere saldınsı sonrasında da Türkiye’nin politikasını
mümkün olduğunca ‘savaştan uzak durmak ve kati bir tarafsızlık’ ola­
rak görüyordu. Çünkü Türkler, İngilizlerden çok Alınanlardan korku­
yor ve onları provoke etmekten kaçmıyordu. Almanlarla olan ticaret
anlaşmasından sonra ve özellikle Almanlann Sovyetlere saldırmasın­
dan sonra Türk dış politikasında bazı dalgalanmalar olduğunun far­
kında olan Hugessen, bu tavn sadece savaş dışı kalmak için yapılan
geçici bir manevra olarak görüyordu. Üstelik Hugessen, Ankara’da
Türk hükümeti ile sürekli temas halindeydi. Türk karar ahcılannm
hiçbiri Almanya ile Türkiye’nin geleceğini aynı çizgide görmüyordu.
Aynca büyükelçi Türkiye’ye yönelik gerçek bir Alman işgali tehlikesi
görmüyor ve durumun birkaç aya kadar müttefiklerin lehine değişece­
ğine inanıyordu. Bu bağlamda Hugessen, Türk hükümeti ile dostça ilişkileri yürütmek istiyor; Türk hükümetini hayal kırıklığına uğratacak
herhangi bir hareketten kaçmıyor ve SOE ile birlikte anılmaktan da
imtina ediyordu.44
Türkiye’de Nisan 1941’den beri görülen hassasiyet ve gerilimin
Alman propagandasının ve baskısının ürünü olduğuna inanan büyü­
kelçi, SOE tarafından tasarlanan organizasyonun sadece Türklerin İn­
giltere’ye olan inancını ve dostluğunu yıkacağına inanıyordu. Yapıl­
ması gereken, “Türkiye’ye karşı dürüst olduğumuzu göstermek, zaferi
44 HS 238, A/D TO COB, Lord Glencomer’ş memorandum, 2 August 1941.
108
ZorVılUr
kazanacağımıza inandırm aktırAksi bir tavır içinde olmak “ilişkile­
rimize bir dinamit koymaktır”. Elçinin çekincelerinden bir tanesi de,
Türkiye’de çalışan çok sayıda teknik eleman ve danışmanın bu faali­
yetler neticesinde ülkeden sürülme riskiydi. Üstelik kendi elemanlan,
Türk Genelkurmayı ile yakın temas hâlindeydi. Türkiye, diğer yaban­
cı istihbarat servislere tanımadığı bütün kolaylıklan kendilerine
sağlıyordu. İngiliz Gizli Servisi ile MAH arasında da ilişkiler gayet iyiydi. Ancak SOE’nin plânladığı organizasyon gerçekleşir ve Türkiye
için plânlar yapar ve bunlar uygulamaya koyulursa bu durum Türk otoritelerince hemen bilinecek ve İngiliz elçiliği sorumlu tutulacaktı.
Elçi “Eğer bir defa güveni kaybedersem kurulan diyaloglar boşa gide­
cek. Eğer Türkleri Almanlara itecek herhangi bir şey varsa o da bu olacaktır” diye itirazlanm noktaladı.45 Hugessen, Türkiye dışında çalı­
şan SOE elemanlarına diplomatik pasaport sağlamıştı. Bunlar Türkiye
içinde ve elçilik binasında çalışmıyorlardı. Türkiye’de çalışmak üzere
kendisinden diplomatik görev istenmesinin söz konusu olamayacağım
söyleyen Hugessen, böyle bir organizasyona girilmemesi için ricada
bulundu.46
Hugessen’in SOE’ye bu kadar muhalefet etmesinin sebebi, bu tür
faaliyetlerin gereksiz olduğunu düşünmesinin yanında SOE’nin başına
açtığı işlerle uğraşmaktan yorulmasının ve onlann açtığı belayı çöz­
mek için Türk hükümeti ile muhatap olmaktan artık sıkılmasının da
etkisi vardı. SOE, Türkiye’de yapılanmaya giderken Alman işgalinden
önce, Bulgar hükümetine karşı isyan bayrağı açan tek muhalefet lideri
olan Bulgar Köylü Partisi’nin başkanı George Dimitroff’u da İstan­
bul’a getirip onun tecrübesinden faydalanmak istiyordu. Bu sayade
SOE, hem Alman işgali ile birlikte Bulgaristan’da tehdit altında olan
Dimitroff un güvenliğini sağlanmış olacak, hem de şartlar olgunlaştı­
ğında onu Bulgaristan’a göndererek Nazi işgaline ve işbirlikçi hükü­
mete karşı halk hareketi başlatacaktı.47 Hugessen’in Dimitroff a, elçi­
45
46
47
HS 3/238, Hugessen £o Foreign Office, no. 1999,17 August 1941.
HS 3/238, Hugessen to Foreign Office, no. 1999,17 August 1941.
FO 371/30096, R 7689/240/44, Colonel Taylor to Sargent, 13 August 1941; Hugessea
to FO, no. 2038 Balso, 22 August 1941.
ing. Gizli örgütü (SOEl'nm Türkiye'deki Yapılanması ve Faaliyetleri
109
lik şemsiyesi altında herhangi bir görev vermeyeceğini bilen SOE,
Dimitroffu bir oldu bitti ile İstanbul’a getirerek Hugessen’i bilgilen­
dirmeden ona İngiliz Konsolosluğumda tercüman yardımcısı görevi
ile vize aldı. Bulgarların ve Almanlann Dimitroff un kellesi için ödül
vereceği aşikardı. Alman saldınsmdan endişe duyan Türk hükümeti­
nin, bu olayı, İngiltere’nin Türk politikasına bir ihaneti olarak algıla­
yabileceğinden endişe eden Hugessen SOE7ye, bir kez daha Türk hü­
kümetinin savaştan kaçınma noktasında gösterdiği hassasiyeti hatırlat­
tı. Özellikle Almanlann provakosyon olarak algılayabileceği türden
faaliyetlere toprakîannda izin vermeyen Ankara’nın, bundan sonra el­
çiliğin normal isteklerine bile cevap vermeyeceğinden endişelenerek
SOE’yi sert dille uyardı. Hugessen, tam hassas bir. dönemde Türki­
ye’nin Mihver blokuna kaymaması için uğraş verirken SOE* nin bu
türden icraatlarını İngiliz dış politikasına yönelik giriştiği sabotaj ey­
lemi olarak algılıyordu. Gerçek kimliğini saklamaya yönelik olarak
gizli servis ajanlarına kendisinin verdiği elçilik görevinin anormal sa­
yılara ulaştığını belirtti. Hugessen’in ısrarlı takibi sonunda SOE’nin,
Dîmittrofü Türkiye’den göndermekten başka çaresi kalmadı.48
SOE’nin Bakanlık nezdindeki siyasî sorumlusu olan Jebb, Dışişleri
Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Orme Sargent’e yazdığı mektupta
kendileriyle Dışişleri arasındaki anlaşmaya göre tarafsız ya da tarafsız
olduğunu iddia eden ülkelerde SOE’nin, Dimitroff u Bulgaristan’dan
İstanbul’a getirirken izin alınmamaması dışında, Dışişleri’nin izni ol­
madan Türkiye içinde faaliyette bulunmayacağı kuralına uyduğunu
söyledi. Ancak Alman işgali tehdidi altında bulunan tarafsız ülkelerde
SOE denetiminde çalışan kimselerin olmasının zaruretini tekrar anlat­
tı. “Ispanya’da SOE temsilcisi Yüzbaşı Hillgarth Büyükelçi ile iyi an­
laşıyor, İran’da Greenway, büyükelçi Bullard ile uyumlu çalışıyor. Bu
durum İsviçre’de de aynı, Lizbon’da da.” Hemen her yerde SOE ile
diğer misyonlar arasında ilişkiler karşılıklı güven ve anlayışla yürür­
ken bunun Türkiye’de böyle olmamasının sebebinin Hugessen’in,
43 PRO FO 3 71/30096, R 7688/240/44, Bowker’s miaute 5 Ağustos 1941; PRO FO
371/30095, R 7396/240/44, Hugessen. to FO, no. 1854, 30 Temmuz 1941.
110
'Zor Yıllar
SOE’nin ne yapmaya çalıştığım ve SOE’nin İngiliz politikası için ne
kadar yararlı olduğunu anlayamamasından kaynaklandığından yakı­
nan Jebb, “Eğer yeterince zamanımız olup da Balkanlar’da radyo ve­
ricisi ve diğer organizasyonları gerçekleştirmiş olsaydık ve gerilla sa­
vaşım başlatabilseydik Alman ilerleyişini geciktirecektik. Dolayısıyla
SSCB ve Girit’e saldırılar gecikecek ve başka tür sonuçlar doğabile­
cekti” diyerek Türkiye’de SOE'nin faaliyet göstermesinin önemini an­
latmaya çalıştı. Almanlar, gelecek bir ya da iki ay içerisinde Türki­
ye’ye saldıracak ve direniş ile karşılaşmazlarsa Suriye, Irak ve Süveyş
kanalı işgale uğrayacaktı. SOE, buna engellemeye çalışıyordu.
Hugessen’in tezi, Türk hükümetinin Almanlar ile işbirliği yapma­
yacağı ve Alman işgali olmayacağı üzerineydi. Ancak SOE, en kötü
senaryo üzerine plân yapmak istiyordu. Saldırılar olduktan sonra bir
ülkede SOE sisteminin kurulmasının mümkün olamayacağı, hükümet­
lerin SOE ile işbirliği yapmaktan kaçınacakları ya da Yugoslavya’da
olduğu gibi Müttefik yanlılarının hükümetten uzaklaştmlabileceği,
Balkan tecrübesinin gösterdiği muhtemel sonuçlar arasındaydı.49 Bu­
nun üzerine, Hugessen her ne kadar izin vermediyse de SOE, Türki­
ye’ye yönelik bir yapılanma işine çoktan girmişti.
SOBnin Türkiye Faaliyetleri
Hugessen, SOF nin Türkiye sınırlan içerisinde, propaganda hariç,
faaliyet göstermesini yasaklamış, sadece Türkiye’den Balkanlara yö­
nelik faaliyetlere müsaade etmişti. Bunun yanında bazı Özel sabotajla­
ra da izin verildiyse de 1941 yazma kadar SOE, Türkiye içinde sabotaj
anlamında bir hareket gerçekleştirmedi. Ancak durum, uzun süre böy­
le devam edemezdi- Zira Naziler artık Türkiye sımnndaydı. Alman
işgaline karşı Türk topraklarında faaliyet gösterecek ve Alman ilerle­
yişini geciktirecek yapılanmada bir organizasyonunun olmaması,
SOE'yi endişelendirmeye başladı. 1941 yazma gelindiğinde de artık
savaşın seyrinde ciddî değişimler olmuştu. Her şeyden önce Almanlar
artık Ege’de ve Türkiye’nin sımnndaydı; Suriye ve Irak’ta da yoğun
49
HS 3/238, Gladwyn Jebb îo Sargent, SC/2656/83,14 August 1941.
İng. Gizli örgütü fSOEl'nin Türkiye'deki Yapı {anması ve Faaliyetleri
111
faaliyetleri vardı. Üstelik Türkiye, Almanlar ile yeni bir anlaşma im­
zalamıştı. Bu anlaşma, her ne kadar Türkiye’nin Alman işgaline yeşil
ışık yaktığı anlamına gelmiyorsa da İngilizleri endişelendirmeye yetti.
Zira Türkiye’nin Almanlar tarafından işgali yanında Türk hükümeti­
nin de Almanlar ile işbirliği yapması hâlinde, Almanlar için İngilizle­
rin Ortadoğu’daki karargahlarına ulaşmak hiç de güç olmayacaktı.
. İngiliz Ortadoğu Başkomutanlığı da, Türk hükümeti ile İngiliz hü­
kümeti arasında ilişkilerin değiştiğine inandığından, BOE’nin İstan­
bul’daki Balkan organizasyonunun Türkiye’ye yönelik işgal sonrası
plân hazırlığı yapmasını istedi. SOE de bunu istiyordu, ancak bunun
için yeni elemanlara ve yapılanmaya ihtiyacı vardı. İstanbul’daki
SOE’den sorumlu Ortadoğu karargahı da, Balkanlara yönelik faaliyet
gösteren SOE’nin, Türkiye’ye yönelik faaliyet gösterecek kapasitede
olmadığını belirtiyor ve Hugessen’e rağmen Ortadoğu Komutanlı­
ğının isteğinin yerine getirilmesi durumunda Büyükelçi’nin onay
verdiği Balkan faaliyetlerinin de riske atılacağı endişesini taşıyordu.
Bu durumda er ya da geç Balkan Organizasyonu, Türk hükümeti ile
karşı karşıya gelecekti.50
Almanîar’m Avnıpa, Kafkaslar, Boğazlar veya Karadeniz sahilin­
den Türkiye’yi işgali durumunda bazı yerlerin tahribatı ya da iletişi­
min kesilmesi Ortadoğu’daki İngiliz birliklerinin gerekli hazırlığı ya­
pana kadar zaman kazanması açısından Önemliydi. Bunun ötesinde
Almanların Türkiye’yi işgal etmesi hâlinde, savaş sonrası faaliyetlerin
de hazır olması gerekiyordu. Bundan dolayı SOE, tarafsız ülkelere
yönelik politikaları yönlendiren Dışişleri’nden bu konuda ve
Hugessen’in Türkiye’ye eleman sağlanması konusunda ikna edilmesi
hususunda yardım istedi.
İstanbul SOE yönetimi ise, Alman işgali hâlinde kendilerinden bir
şeyler yapılması istenildiğinde bu isteklerin karşılanamaması duru­
munda suçlanacaklarını bildiklerinden Türkiye’ye yönelik organizas­
yonlarının da olmasını istiyorlardı. Aslında SOE, kendi inisiyatifi ile
5 FO 371/30095, R 7275/240/44, FO to Hugessen, no. 1639,22 July 191.
112
Zor Yıllar
Alınanlara karşı faaliyet göstermek üzere Türkiye içine eleman sız­
dırmaya başlamıştı. Ancak bunların ve işgal hâlinde Türkiye’ye gele­
cek elemanların İstanbul’daki Balkan organizasyonuna bağlı olmala­
rının, işlerini kolaylaştırmayacağına inanıyorlardı. Bu arada SOE ile
Dışişleri’nin Türkiye’ye yönelik yorumunda da ciddî farklılık vardı.
SOE, Türkiye ile İngiliz hükümeti arasındaki ilişkilerin temelli değiş­
tiğini düşünüyordu. Hugessen’in Türkiye’deki SOE faaliyetlerinin ya­
saklanmasındaki temel düşüncesi Türkiye’nin müttefik olmasıydı.
Ancak Türkiye’nin artık müttefik olarak görülemeyeceğini, hatta ne­
redeyse Almanya’nın Yeni Düzenim kabul edecek durumda olduğunu
düşünen SOE, Türkiye’deki faaliyetlerini artık Yugoslavya’daki po­
zisyon ile aynı kategoriye koymak gerektiğini düşünüyordu. Bu dü­
şünceden hareketle SOE, Türkiye içinde tam operasyon uygulama
vaktinin geldiği düşüncesindeydi. Bu amaçla Türkiye içine yönelik
kurulacak organizasyon, rüşvet ve siyasî çıkar gruplan vasıtasıyla
baskı aracı kurmak gibi diplomasi kurallarına aykrn faaliyetlerin ya­
nında, propaganda ve sabotaj faaliyetlerine de hazırlıklı olmalıydı.
Türkiye’deki değişikliklerin bu tür faaliyetleri zorunlu kıldığına ina­
nan SOE, Balkanlardaki tecrübelerinden hareketle diplomatik misyonun
bilgisi dahilinde olmayan, ancak kendilerinin uyguladığı gayri diploma­
tik metotların, tarafsız ülkelerde işe yaradığım dile getirdi. Türkiye’deki
diplomatik savaşın tamamen kaybedilmediğini kabul eden SOE Lond­
ra’daki siyasî otoriteleri, hâlâ yönetimde var olan İngiliz yanlısı unsur­
ların da işbirliği ile Türkiye’de geniş çaplı bir organizasyonun pekala
olabileceğine ikna peşindeydi. Onlara göre kendilerinin yapmak istedik­
leri zaten von Papen’in metoduydu ve başarılı da oluyordu. Almanlann
Türkiye’de gerek basında ve siyasette gerekse diğer alanlarda rüşvet
verdiğine dair gerçekten birtakım bulgular vardı.51
51
Bu rüşvetin en somut delili olarak 5 Aralık 1942 tarihinde Ribbentrop’un, Papen’e “ma­
lî durumlannm yetersizliği dolayısıyla Türkiye’deki dostlarımızı destekleyebilmemiz
için size beş milyon aîtm Reichmark gönderilmesini emrettim. Bu parayı rahatça ve bol
bol kullanmanızı...” dediği telgraf gösterilir. Gizli Belgeler: Almanya Dışişleri BakanItğı Arşivinden Almanya’nm Türkiye Politikası (İstanbul: May Yayınlan, 1968), ss.
113-114.
İng. G izli Örgütü (SO El'nin Türkiye'deki Yapılanması ve Faaliyetleri
113
Rüşvet Girişimi
Aslında SOE’den habersiz olarak İngiliz Dışişleri Bakanlığı da,
Türkiye’de rüşveti devreye sokmayı tartıştı. İngiliz Dışişleri Bakanlığı
Genel Sekreteri Sir Alexander Cadogan, Hugessen’e gönderdiği telg­
rafta, Almanlann Türkiye’de siyasî havayı kendi lehlerine çevirebil­
mek için geniş çaplı rüşvet olayına girdiklerini, kendilerinin de aynı
metodu takip ederek Türk politikasını İngilizler lehine değiştirecek si­
yasî ve askerî yetkilileri rüşvetle elde edebileceklerini söyledi. Tabiî
Almanlann kime rüşvet verdiğini tespit etmek, belgelerde isim geç­
mediği için zor. Ancak Cadogan, telgrafında “kendisine ulaşan gizli
raporlann çoğunun Almanlann emekli generallerden birini rüşvetle
elde ettiğini gösterdiğini” söylüyor. Son olarak Cadogan, telgrafında,
Hugessen’den benzer rüşvet olayına girişmek için izlenecek yol ve
ödeme şekli hakkında bilgi istedi. Aslında İngiliz Dışişleri, rüşveti
başka ülkelerde kullanıyordu. Mesela rüşvet verme işi Irak’ta çok işe
yaramıştı. Cadogan bunun kendileri tarafından yapılamaması duru­
munda SOE’ye havale edilebileceğini söyledi,52 Zaten SOE, Türki­
ye’de rüşveti devreye sokmayı uzun zamandır teklif ediyor ve hareke­
te geçmek için sadece Dışişleri’nin onayını bekliyordu.53
Hugessen rüşvet olayına sıcak bakmadı. Ancak Türk sınınna varan
Nazi ordusunun baskısı ya da işgali neticesinde Türkiye’nin Alman
etkisine girebileceğinden endişe eden Dışişleri, rüşvet ile Türk siyase­
tine direkt yada dolaylı olarak etki edebilecek kişi veya kişilerle tema­
sa geçilmesinde ısrarcıydı. Türkiye’de verilmesi düşünülen geniş çaplı
rüşvet kapsamında Hugessen’e, Türk basınında para desteği sağlana­
bilecek herhangi bir gazete, yazar veya kişi olup olmadığını sordu.54
Hugessen ise, Türk basının olabildiğince İngiliz yanlısı olduğunu; boş
yere para harcamanın bir anlamı olmadığı gibi, duyulması hâlinde ters
etki yaratacağını bildirdi. Yapılan araştırmalar sonucunda Türki­
ye’deki önde gelen Türk yöneticilerinin rüşvete tenezzül etmedikleri,
52
53
54
HS 3/238, Cadogan to Hugessen, no. 849,16 April 1941.
HS 3/238, ADZîo CEO, ADZP/TK/218,7 May 1941.
FO 371/30095, R 8789240/44, FO to Hugessen, no. 1125,18 May 1941.
114
Zor Yıllat
Müttefiklere karşı olanların da etkin kimseler olmadığı ortaya çıktı.
Aynca geniş kapsamlı rüşvet işine girişildiği takdirde bundan haberi
olacak olan Türk hükümetinin güvenini kaybetme riski de vardı. An­
cak siyasî alanda olmasa da rüşvetin kullanılacağı alanlar vardı. Özel­
likle Türkiye ile ticareti Almanya kadar üst düzeyde olmayan İngilte­
re, bu alanda prestiji Almanlara kaptırmıştı. Elbette İngilizler, kendi­
leri için daha uygun ortam yaratmak için rüşvetten ziyade Türkiye’nin
askerî ve sivil ihtiyaçlarının karşılanması gerektiğinin farkındaydı.
Bundaki yetersizlikleri zaten İngilizlerin en büyük sorunuydu. Halbuki Almanlar bu konuda ciddî başarılar elde ettiler. 55 Ancak Ingilizlerin, Türkiye’nin ihtiyaçlarına cevap verebilme imkânı yoktu. Bundan
dolayı mevcut ticaretin devamının sağlanması için ve Almanlann
Türk ticaretinin kontrolünü tamamen ele almasını önlemeye yönelik
olarak sınırlı sayıda rüşvet olayına girilmesine Hugessen de sıcak ba­
kıyordu. Özellikle kendilerinden ziyade Almanya ile ticaret yapan
tüccarlardan tütün alabilmek için rüşvet verilebileceğini söyleyen
Hugessen’e göre, bunun ticarî kılıf altında yapılması yani direkt para
teklifinden ziyade ilave ödemeler teklif edilmesi halinde olası tepkinin
de önüne geçilmiş olunacaktı, Aynca Dışişleri, her tüccarla değil de
gerektiğinde siyasî kararlar üzerinde etkisi olabilecek Türk Dışişleri
ya da üst düzey hükümet yetkilileri ve bürokratlanna yakm olanlar ile
bu anlamda temasa geçilmesini öngörüyordu. Bu konudaki görüşleri
dikkâte alan Cadogan, Hugessen’e beş bin sterlin göndererek kime ve
nasıl harcanması gerektiği konusunda karan elçiye bıraktı.56
Basın, İngiltere’ye yakın olmasına rağmen Türk-Alman anlaşma­
sından sonra basında da Almanya ile ilgili yaym bolluğuna rastlanmaktaydı. Belki hâlâ İngilizlerin istediği çizgide yaym yapılsa da ba­
sında Almanya yanlısı haberlerin daha önceden olmadık şekilde art­
ması İngilizleri endişelendirdi. Hatta Ankara Radyosu’nun kendileri
aleyhine yaym yaptığından şikâyet eder hâle geldiler. Bu gelişmeler
üzerine Dışişleri, tekrar Hugessen’e döndü.57 Bu sefer Hugessen bası­
55 FO 371/30095, R 4780/240/44, Hugessen to Cadogan, no. 1016,30 April 1941.
56 FO 371/30095, R 4780/240/44, Cadogan to Hugessen, no. 1033,7 May 1941.
57 FO 371/30095, R 6745/240/44, Clutton Minute. 5 July 1941.
İng. G izli ö rg ü tü (SOEl'nin Türkiye'deki yapılanm ası ve Faaliyetleri
115
na rüşvet konusunda biraz daha esnek davrandı. Elbette Türk basını
îngilizlere sıcak bakan Matbuat Umum Müdürlüğünce kontrol altına
almıyordu, ama müdahale durumu ancak basında haber yayınlandık­
tan sonra olabiliyordu. Dolayısıyla müdahale olsa dahi yazı yayın­
lanmış, gerekli etkiyi yaratmış oluyordu. Elbette Türk basını, Alman
faaliyetlerini sütunlarına taşımaya ve dostça ifadeler kullanmaya bir
anlamda mecbur kalmıştı. Yine de Sarper, Almanlann Türk basınını
asla kontrol edemeyeceğine dair Hugessen’e garanti verdi. Ancak Dı­
şişleri, emin olmak için rüşvet konusunu tekrar tekrar Hugessen’e ha­
tırlatmaya devam etti.58 Alman kontrolüne engel olabilmek için
Hugessen basından biriyle temasa geçtiğini söyler. Bu temasın ki­
minle ve ne şekilde olduğu belgelerde zikredilmiyor, ama anlaşılan o
ki, basından bazılarına İngiliz elçiliğince bazı destekler sağlandı.
Dışişleri, rüşvet olayını kendi aralarında halletmişken Almanlann
Sovyetlere saldırmasından sonra Türk siyasetinde İngiltere’ye karşı
biraz daha fazla mesafeli durulması ve müttefik unsurlara yönelik
baskıyı eskiye oranla artırmasından yola çıkan SOE, bazı kişileri satın
almak adına rüşvet verme işini tekrar gündeme getirdi. Amaç, Türk
politikası üzerinde etkili olan kişilere yaklaşarak en azından Alman ilerleyişini geciktirmek amacıyla belli başlı bazı görevlilerin rüşvetle
elde edilmesiydi. SOE, rüşvet vereceği insanîan dikkatli seçeceğini ve
bu konuda kimsenin zor duruma düşmeyeceğini garanti ediyordu.
Rüşvet verilecek kişiler; Genel Kurmay, Millî Savunma, Ulaştırma ve
İçişleri Bakanlığı görevlilerinden olacaktı. İlk etapta bu iş için har­
canmak üzere 50 bin sterlin ayrılmasını öneriyorlardı. Aslında SOE,
rüşvet kampanyasına başlamak için bir yıla yakındır Hugessen’den izin bekliyordu. Ancak Hugessen’in rüşvete yaklaşımı belliydi. Kendi
kontrolünde ve sınırlı sayıda rüşvet olayına izin verdi. SOE’nin bu işe
girişmesine sıcak bakmadı. İstanbul SOE, bu sefer Kahire’deki İngiliz
Devlet Bakanlığı’ndan Hugessen’in haberi olmadan bu olaya başla­
maları için izin istedi.60 Kahire Devlet Bakanlığı bu olaya sıcak baktı.
58
39
60
FO 371/30095, R 6745/240/44, Bowker Minute, 8 July 1941.
FO 371/30095, R 6745/240/44, Hugessen to FO, no. 1763,17 July 1941.
HS 3/238, Minister of State to FO, no. 140, î 1 January 1942.
116
Z or Y i IU t
Bu plâna Hugh Dalton, SOE Kahire lideri Terenge Maxwell’in ve
Balkan uzmanı Masterson’m tam desteği vardı. Ancak bu geniş çaplı
hareket Dışişlerini by-pass ederek olamazdı. Zaten aralarında yapılan
anlaşmada SOE, bütün faaliyetlerinde Dışişleri’ni bilgilendireceğini
vaat etmişti.
Buradan hareketle Dalton, Dışişlerine rüşvet konusunu açtı.
Dalton, Hugessen’in SOE faaliyetine sıcak bakmadığından, daha doğ­
rusu bu tür faaliyetlere elçiliği bulaştırmadığından dolayı Dışişleri’nin
Hugessen’e danışmadan izin vermesini, aksi hâlde Savunma Komitesi’ne konuyu götüreceğini söyledi.61 Aynca Eden’e yazdığı mektupta,
Genel Kurmay Başkanlığı, Millî Savunma, Ulaştırma ve İçişleri Ba­
kanlığında, sınır kapılannda veya ulaştırma sektörü gibi askerî karak­
terdeki işlerde çalışan insanlann rüşvetle satın alınmadığı takdirde
Almanlara Türkiye’de bir ihtilal için yardım edeceklerini iddia etti.62
Ancak Eden’e danışılmadan verilen cevapta bunu Eden’in kabul et­
meyeceğinin aşikar olduğu yazıldı. Dışişleri; rüşvetin faydadan çok
zarar getireceği, eğer Türk Genel Kurmayı’nda rüşvet alacak birileri
varsa bunlann zaten Alınanlardan da alacağı, dolayısıyla güvenilir ki­
şiler olmayacağı görüşündeydi. Üstelik Türk hükümetinin kendi ela­
manlarından bir kısmının rüşvet aldığını öğrenmesi durumunda, ilişki­
lerin zedeleneceği gerekçesiyle SOE’nin istekleri geri çevrildi.63
SOErvm Gemi Faaliyetleri
Akdeniz ile Karadeniz arasında uzanan deniz yoluna hâkim ko­
numda olmasından dolayı Türkiye’de denizcilik faaliyetleri de sava­
şan tarafların ilgi odağı oldu. Özellikle Almanlar, 1941 bahannda Ege
Denizi’ne hâkim olunca bu denizde seyreden gemiler, İngiltere için
daha da önemli hâle geldi, istanbul’daki SOE organizasyonunun, faa­
liyetlerini İstanbul Konsolosluğu bünyesindeki Deniz Nakliyatı De­
partmanı bünyesinde yürüttüğünü söylemiştik. Özellikle gemi işleri
ile SOE ’nin Türkiye’deki üst düzey liderlerinden Hams Burland ilgi­
61
62
°
HS 3/238, Hugh Dalton, 16 January 1942.
HS 3/238, Eden to Hugh Dalton, 27 January 1942.
HS 3/238, SOE minute, F/3230/83,28 January 1942.
İng. Gizli örgücü (5 O E i'nin Türkiye'deki Yapılanması ve Faaliyetleri
117
leniyordu. Bu departman, SOE’nin örtülü dairesi olmasına rağmen bi­
linen yönüyle krom nakliyatı vs. gibi Türk sularındaki İngiliz ticarî
gemiciliği ile ilgileniyordu. Marmara ve Ege limanlarında toplanmış
olan çok miktardaki krom maddesinin ya da diğer İngiliz
satmalımlanmn taşınması amacım güdüyordu. Mihver devletleri, hâ­
kimiyetlerini Balkanlar ve Ege Denizi’ne doğru yayınca SOE, Mütte­
fiklere ait gemilerin Almanlar tarafından ele geçirilmesini önlemek için de ciddî çabalar sarfetti. Bölgedeki en büyük İngiliz denizcilik şir­
keti olan Goeland Şirketi, Almanlar tarafından el konulmasın diye
Tuna’dan İstanbul’a getirilen 89 geminin sahibi ve işletmecisiydi,
Türk otoriteleri İngiliz Goeland gemilerinin hareketine izin vermediği
İçin bu gemiler İstanbul’da uzun müddet tutuklu kaldı. Aynca savaş­
tan çekilen Fransızlann Türk sulanndaki gemilerine de Türk yetkililer
tutuklama karan almışlardı. SÖE’nın bu gemileri tehlikeli alandan uzaklaştırma ya da en azından Türk kontrolünde tutma girişimi,
Hugessen’in diplomatik desteğinden yoksun olduğundan dolayı boşa
çıktı. Yine de SOE, 23 gemiyi Türk sulanndan alıp götürmeyi başardı.
Bunların pek çoğu, Akdeniz’de müttefiklerin hizmetinde kullanıldı.
Geri kalan gemiler, İstanbul etrafındaki sularda demir atmış vaziyette
beklediler.64
Başka önemli bir başanlan da, Almanlann hak iddia ettiği 45
Fransız gemisinin Almanlar tarafından ele geçirme girişiminin engellenmesiydi. Aynca SOE, Oilshipper adlı 1350 tonluk tankerin de Al­
man kontrolüne geçmesini engelledi. Gerekli parayı ortaya konularak
Almanlara satış kontratı yapılmadan tanker İstanbul’dan uzaklaştınldı. Ege’deki Alman ablukası, bu tankerindir İngiliz limanına ulaşma­
sını engelledi. Bunun üzerine Oilshipper Türk Deniz İşletmeciliği’nin
. denetimine verildi.65 Aynca limanlarda atıl durumda bekletilen
Goeland gemileri, İngiliz elçiliğinin teşvikiyle Türk yetkililerince ki­
ralanarak İngiliz mallarım taşıma işleminde kullanıldı. Düzenleme ile,
kiralamanın yenilenmesi mümkündü. Kiralar da çok yüksek değildi.
64 PRO HS 3/232, Burland’m SOE Cairo, no. 86/44/18, 27 April 1942.
& HS 3/233, Burland’s reports on Commercial Shipping Activities.
118
Zor Yıllar
Aynca Denizcilik Departmanı, satın alarak ya da kiralayarak Türk
gemilerinin mümkün olduğunca Mihverler tarafından kullanımını azaltmayı amaçladı. Bu plânın devreye girmesinden önce Mihver’in
Yunanistan’ı işgal etmesinden dolayı Müttefik gemilerinin giremediği
bu limanlardan taşınamayan krom, artık Türk gemiciler tarafından
Türk bayrağı ile taşınabildi.
Öte yandan Almanlar, Fransız hükümetinden ele geçirilen 45 ge­
miye mahkemece verilen tutuklama kararını kaldırmayı başardılar. Bu
gemiler, Almanlar için sadece Tuna nehrinde çaîıştmimak için değil
aynı zamanda Türk topraklarında savaş vukuunda eşsiz değerde fay­
dalı olacaktı. SOE bu konuda elçiliği harekete geçirmek için bir hayli
uğraştıysa da elçilik bu olayın kendi haline bırakılmasını istiyordu.66
Harris Burland, Hugessen’in bu konuda desteğini almak için bir sene
uğraş verdi. En sonunda 12 Nisan 1942 tarihinde Burland,
Hugessen’in hareketsiz kalmasını protesto eden bir telgrafı Goeland
Şirketi’nin Müdürü Walton aracılığıyla elçilik telgrafından gönder­
meye kalktı. Elçilik, bu telgrafı göndermeyi reddetti; ancak bu giri­
şim, elçiliğin harekete geçmesine sebep oldu. Hugessen tarafından
Türk Dışişlerine sert bir nota gönderildi.67
Almanlann bu gemileri elde etme girişimlerinin başanîı olması
durumunda Burland ve Chastelain, bu gemilerin batırılması yönünde
hazırda bir plânın ve malzemenin bulunması için çalıştı. Bu çerçeve­
de, Ege’den Yunan ve Karadeniz limanlanna seyreden Nazi gemileri­
ne ya da Ege’deki Alman kuvvetlerine malzeme ve erzak taşıyan ge­
milere ya da Almanya’ya Türk kromu ve diğer ihraç malı taşıyan ge­
milere sabotaj plânlan yaptılar.68 SOF nin Türkiye’deki tüm sabotaj
plânlan, Harris Burland’m sorumluluğundaydı. Sabotaj plânı içine
Mihver ülkelerinin bayrağım taşıyan tankerler ve Köstence ile Yunan
ve İtalyan limanlan arasında sefer yapan gemiler de giriyordu. Zira bu
gemilerin, Mihver kuvvetlerinin Karadeniz ve Boğazlarda çektiği tan­
66
67
m
PRO HS 3/232 Burland to Minister for Economic Warfare, 12 April 1942.
PRO HS 3/232 Burland to Bridheman, 12 April 1942.
PRO HS 3/233, Harris Burland reports on Merchant Vessels in Aegean Sea.
İneç. Gizli Örgütü fSOEİ'nm Türkiv&'deki Yam (anması ve Faaliyetleri
119
ker sıkıntısını karşılamak amacıyla kullanıldığı yönünde deliller vardı.
Yine aynı rotada Türk limanlarından, Karadeniz ve Tuna’da düşman
kontrolü altındaki limanlara Mihver devletlerinin ticarî taşımacılığı
yapılıyordu. İngiliz Dışişleri Bakanlığı SOE’ye bu gemilere sabotaj için izin verdi. Saldın ve sabotaj için öncelik, petrol tankerlerine ve
krom taşıyan gemilere verilecekti. Dışişleri’nin bu izninden
Hugessen’in haberi olmadı, ya da çok geç oldu. Aynca Dışişleri,
Mihver gemilerinin Türk sulannda, özellikle de boğazlardan seyrini
engellemek için rüşvet iznini verdi.
Bu plân, birtakım engel ve zorluklar ile karşılaştı. Ancak Ulaştır­
ma Bakanlığı, Deniz Taşımacılığı Komisyonu, Deniz İşletmeciliği
Genel Müdürlüğü ve serbest gemi sahipleriyle uzun uzun görüşmeler
sonunda temel zorluklar aşıldı. Tabiî aşılması esnasında gemi tahsi­
sinden sorumlu olan Deniz Ulaşım Komisyonu’na bir hayli rüşvet ödendi.
Burland önderliğinde Türk sulannda seyreden Alman gemilerine
yönelik plânlar yapılırken, SOE merkezden İstanbul’a 13 Eylül 1941
tarihinde Almanlann Türk ürünlerini almayı başardıklan takdirde ajanlann çiğit ve zeytinyağı gibi Türk ihracat mallanna madenî yağ ka­
tarak mallann kalitesini bozma şeklinde bir müdahale yapılması yö­
nünde bir telgraf geldi.69 Ancak çiğit ve zeytinyağı ihracatı Alman it­
halatının sadece 15 bin ton gibi küçük bîr bölümünü oluşturuyordu.
Aynca bunlara yabancı madde katma olayı da bir hayli zor olacağın­
dan Burland, Almanya’ya yapılan ihracatı engellemenin, bu gemilere
direkt saldırmakla daha kolay olabileceğini önerdi. Bu noktadan hare­
ketle SOE, inisiyatifi İstanbul'daki temsilcilerine bırakınca onlar da
saldın için kendi hazırlıklanm yaptılar. Saldın için en iyi metot, gemi
doldurulmadan önce kutu ya da mallann içine saatli bomba koyup li­
mandan aynldıktan birkaç saat sonra patlatmaktı. Bu şekilde gemide
kimin işbirlikçi olduğunun öğrenilmesi de zor olacaktı. Çünkü bu ge­
69
Bu ihraç mallann hemen hemen tamamı İstanbul ile Burgaz arasında Türk vapurları ta­
rafından taşmıyordu. Ortalama 60 ton kapasiteli 250 kadar geminin bu işle uğraştığı
tahmin ediliyordu.
120
Zor Yı Har
milerin işletilmesi tamamen sahiplerine aitti. Bu durumda gemiler batınlsa bile bunlar Sovyet mayınlannm ya da savunma amaçlı yerleşti­
rilen Türk mayınlannm sebep olduğu düşünülecekti. Bu olayın sonu­
cunda, Türk hükümetinin Türk gemilerinin Türk sulanndan ayrılma­
sını yasaklama ihtimali vardı. Her halükârda bu saldırılar bu alanda
seyreden gemi taşımacılığını azaltacaktı.
Almanya’nın Türkiye’ye saldırması hâlinde İstanbul Boğazı ve
Marmara’nın kolayca Alman kontrolüne girmesi ve tahrip edilmeyen
ya da başka bölgeye nakledilmeyen gemilerin Almanlann eline geç­
mesi kuvvetli bir ihtimaldi. Türk donanmasının ve ticarî gemilerinin
dörtte üçü, çoğu zaman, Marmara Denizi’nde bulunuyordu. Yugos­
lavya, Romanya ve Yunanistan işgal edildiğinde bu ülkelere ait gemi­
lerin batınlması ihmal edildiğinden Almanlar bunlardan yararlanmıştı.
Benzer hatanın Türkiye’de de yapılmaması gerekiyordu. Almanlar,
saldırılarım dağlık ve kayalık iç kesimler boyunca savaşarak yapmak
yerine kıyı boyunca yapmayı düşünecek olursa haberleşmeyi sürdüre­
bilmeleri için gemilere ihtiyaçları olacaktı. Bu yüzden hem müttefik
hem de Türk gemilerinin Almanlar tarafından kullanılmasını önlemek
için güvenli bir bölgeye nakledilmesi ya da tahrip edilmesi çok önem­
liydi. Türkler bu gemileri batırmak İçin isteksiz olabilirdi. Bu arada
sabotaj için Öncelik Shell ve Socony Vacuum Şirketlerinin Boğazın
Asya yakasında bulunan petrol depolarına verilecekti.70 Gerekli mal­
zeme, fabrikaya yakın bölgede özel bir evde hazırlandı. Bu fabrikala­
rın yöneticilerinin bilgisinde, özel görevliler, bu iş yerlerine sızdırıldı.
Tuna boyunca seyreden gemiler için de gerekli hazırlıklar yapıldı ve
sabotaj için malzemeler elçiliğe ait yerlerde saklandı,71 Elbette saldın
gerçekleşmediği için petrol istasyonları uçurulmadı, ama gemilere yö­
nelik sabotajlar başanyla gerçekleştirildi.
Ankara’nın Almanlann İstanbul Pendik’te yaklaşık 500 ton taşıma
kapasiteli küçük boyutlu tahta gemiler yapma projesine onay verdiği­
ni öğrenen SOE, sabotaj plânlanna bu gemileri de dahil etti. Pendik’te
70
71
PRO HS 3/231, ADS to SOE, no. 6/T1/401, 14 May 1941.
PRO HS 3/219, Burland to SOE, no. 1295/44/18, 27 November 1943.
Ing. Gizli örgütü (5OEKnin Türkiye'deki Yapılanması ve Faaliyetleri
121
12-15 kadar gemi inşa edilecekti ve inşası biten gemilere Alman bay­
rağı çekilecekti.72 Bu gemiler, daha çok Ege ve Marmara limanların­
dan Bulgaristan ve Romanya’ya krom taşınmasında kullanılacaktı.
Bunların, sığ sularda seyredebilme özelliklerinden dolayı kıyılara ra­
hat yaklaşacağından yükleme işlemleri de kolay olacaktı. Aynı za­
manda Selanik’e ulaşması da en fazla 36 saat sürecekti. Üstelik bunlar
hava ve yeraltı saldırılan için küçük hedef olduğundan, saldınlardan
da yara alma ihtimali azalıyordu. Bu gemiler sayesinde Almanya, her
ay 30 bin ton krom taşıyabilecekti.73 Marmara ve Ege’deki Türk li­
manlamam büyük gemilerin yaklaşmasına müsait olmadığından küçük
gemiler bu konuda avantaj teşkil ediyordu. Zaten Goeland Gemileri,
Almanlar için bu bakımdan önemliydi.
Aslında benzer bir proje UKCC nin İstanbul temsilciliğince de önerilmişti. Fakat öneri Londra’daki merkezlerince, inşa edildikten
sonra bu gemilerin yabancı bayrağı ile denizlere açılması garanti değil
diye reddedilmişti. Londra’nın bir diğer endişesi de, Türk bayrağı ta­
şıdığında bile bu gemilerin İngiliz çıkarları için hizmet etmesinin ke­
sin olmaması idi. Ancak Almanlar bu zorluğu, telefon şebekesinde sık
sık meydana gelen anzayı hallederek Türk hükümetine yardım eden
Siemens Halske Şİrketi’nden Dr. Schucht vasıtasıyla halletmişti. Dr.
Schucht aynca Ankara’da telefon hattının Rus sınınna kadar uzatıl­
ması için görüşmeler yapacaktı. Dolayısıyla telefon işleri için birkaç
defa Ankara’ya gelmiş ve buradaki yetkililerce yakınlık kurmuştu.74
5 OE'nin Türk Aj anları
SOE’nin İstanbul’a geldiğindeki ilk amacı, Balkanlara yönelik
propaganda ve diğer beşinci kol faaliyetlerinde bulunmaktı. Ancak
çok geçmeden Dişileri’nin ve büyükelçinin muhalefetine rağmen Tür­
kiye içine yönelik faaliyet gösterecek bir örgütlenmeye başladılar. İlk
önce propaganda amaçlı örgütlenirken birkaç ay içinde Almanlann
72 Morgan to SOE (London), no. 111/22/18,20 September 1942. HS 3/232D/H44 to S. R.
Jordan, Comercial Counsellor in Ankara, no. 278/44/18,5 October 1942.
73 PRO HS 3/232, Harris Burland to R. Jordan, no. 278/44/18,5 October 1941.
74 HS 3/232, D/H22 to SOE Cairo, no. 111/22/18,29 September 1942.
122
Z or ViIU r
Türk sınırına yaklaşması üzerine Türkiye içinde Alman ilerleyişine
karşı saldırılar gerçekleştirecek gerilla birlikleri oluşturmak için de
harekete geçtiler. Türkiye gibi tarafsız ülkelerde SOE gibi gizli faali­
yet gösteren bir örgüte yerli unsurlardan oluşan eleman temin etmek
hiç de kolay değildi. Özellikle örgüte ajan olarak alınacak kişinin
Türkiye içinde faaliyet göstermesi zorluğu daha da artırıyordu. Bu dü­
şüncenin bir parçası olarak Dışişleri Bakanlığı, 1941 yılının başların­
da SOE’nin bünyesine herhangi bir Türk ajanı almasını ve elçilik gö­
revi maskesi altında İngiliz ajanı temin etmesini yasakladı. Ancak
SOE’nin, plânlarım uygulayabilmek için Türk ajanlarına ihtiyacı var­
dı. Yabancıların faaliyetleri kolaylıkla fark edileceğinden Türklerden
oluşacak ajan şebekesinin resmî otoritelerin dikkatinden kaçma şansı
çok daha yüksek olacaktı.
Gerek durumun nezaketinden dolayı, gerekse işin tabiatı gereği
SOE, Türk ajanlarım seçerken çok dikkatli davranıyordu. Öncelikle
doğal yeteneğinin yanında resmî makamlarla da iyi ilişkileri olması ya
da stratejik bölgelerden birinde belli bir nüfuzu olması gerekiyordu.75
Bu anlayıştan hareketle Dışişleri’nin, SOE’nin Türkiye’deki faaliyet­
lerine sınırlama getirmesine rağmen SOE, dört Türk ajanım organi­
zasyonuna dahil etmişti. Bunlar, Türkiye’de oluşturulmak istenen ge­
rilla gruplarının lideri olarak plânlanan ileri gelen ajanlardı. Bunlar,
kendi organizasyonlarına birçok Türkü dahil ediyor ve durumu da
SOE’ye rapor ediyorlardı.
Chastelain’in teşkilatına dahil ettiği ilk etkili Türk ajanı; eski tüc­
car, bankacı ve zengin bir iş adamı olan Hacı lakaplı Bekir Kara idi.
Chastelain’in Bekir Kara ile ilk teması, onunla ticarî ilişkileri olan İn­
giliz işadamları vasıtasıyla gerçekleşti. Edirne’den Enez’e kadar uza­
nan Meriç Irmağı’m takip eden Türk-Yunan sınırında toprağı olan
Kara, bu bölgede, özellikle de Edirne’de, siyasî ağırlığı olan bir ki­
şiydi. Burada Türk yetkililerin sürekli sınır muhafızı bulundurması
kolay olmuyordu. Dolayısıyla iki ülke arasında karşılıklı olarak kaçak
insan girişi olabiliyordu. Bu yüzden Alman işgaline karşı mücadele
75
PRO HS/322Î Harrop to SOE (London), no. 573/60/18,21 May 1943.
İrıg. Gizli örgütü (SOEl'nm Türkiye'deki Yapılanması ve Faaliyetleri
123
veren Yunan direnişçiler dünya ile teması bu sınırdan Türkiye’ye ge­
çerek sağlıyorlardı. Burayı geçince de Kara’nm toprağına giriyorlardı.
Yani bir şekilde Bekir Kara ile temas kurmak zorundaydılar.
Bekir Kara, Mondoros’tan sonra Trakya’da kurulan kuvva-yı Mil­
liye teşkilatlarından birinde liderlik de yapmıştı. Bu süre zarfında Be­
kir Kara, Bulgurlar ve Yunanlılara karşı savaştı. Bu mücadelesini Ge­
nel Kurmayı’m emir ve direktifleri altında gerçekleştiren Kara’ya,
hizmetlerine karşılık ödül olarak pirinç tarlaları verilmişti. O zaman­
dan itibaren Kara, Türk hükümeti yetkilileri ile sürekli diyalog hâlindeydi. Aynca İçişleri Bakam Recep Peker’in de yakm arkadaşıydı.
Üst düzeyde bu denli ilişki şüphesiz SOE’nin faaliyetlerine birtakım
kolaylıklar sağlıyordu. Bu, aynı zamanda polisçe tutuklanan SOE ajanlannm serbest bırakılmalaraıda da önemli rol oynuyordu. Bekir
Kara Türk İstihbarat Teşkilatı için de birçok işler yapmıştı. İngiliz
belgeleri ondan, koyu bir Alman düşmanı, Sovyetler ve Amerikalılara
karşı mesafeli, kendilerine karşı ise dostane fikirler besleyen biri ola­
rak bahseder. İngilizlerin desteklediği Yunan ordusuna karşı mücadele
etmesine rağmen Atatürk liderliğindeki Türkiye’nin yönünü Batıya
çevirmesi, bu anlamda İngilizler ile iyi ilişkiler kurması, Bekir Kara’nm bu düşüncesinde etkili olmuş olsa gerek.
Kısacası Bekir Kara, tam DA SOE’nin aradığı nitelikte bir kişiydi.
Kara, istendiği zaman Bulgaristan’a adam kaçırabileceği gibi Bulga­
ristan ve Yunanistan içlerine kadar mesaj gönderebilecekti. Bulgaris­
tan’daki SOE kuryelerine, adamlarını gönderebilir ve oradan sağlanan
bilgileri veya dokümanları İstanbul’a iletebilirdi. Bekir Kara,
Chastelain ekibi ile işbirliği yapmaya çoktan razıydı. Alman işgalinin
gerçekleşmesi hâlinde, direniş için İngilizlerin yardımı olmadan dahi
kendi başına milis kuvvetleri kurabileceğini söylüyordu. Hatta Kara,
SOE yetkililerine müttefiklerin Yunanistan’ı işgal etmesi durumunda
200 adamı ile sınırı geçip Almanlann haberleşme hattına ve Bulgar
demir yoluna sabotaj gerçekleştirmeyi bile teklif etti. Kendisi, saldın
dunımunda, Ege Denizi’nden Edirne’ye doğm uzanan sınır boyunca
faaliyet gösterecekti ve belki de Edirne’den ileri Karadeniz’e doğm
faaliyetlerini yayacaktı. Anlaşılan, bu konuda bazı faaliyetler de ger-
124
Zor Yıllar
çekleştirdi. Bunun dışmda SOE raporları, Bekir Kara’nm Bu arada
Yahudilerden bazılannı soykırımdan kurtardığını belirtiyor.
Bekir Kara, SOE için ciddî faaliyetlerde bulundu. Mesela SOE,
Yunanistan’a sızıp oradaki direnişçilerin gücünü anlamak, organizas­
yon kurmak ve imkânları değerlendirmek için Kahire’den genç bir
Yunan subayının gönderilmesini istedi. Neticede bu iş için Kahire’den
genç bir subay gönderildi. Bu subay İstanbul’da biraz kaldıktan sonra,
Kara ile tanıştırıldı. Bu konularda usta olan Kara, subayı görür
görmez onun bu iş için yanlış adam olduğunu anladı ve SOE’ye bil­
dirdi. Ancak yine de bu elemanı Yunanistan’a göndermeyi başardı.
Ancak Kara'nm tahmini doğru çıktı. Tecrübesiz olan bu eleman Yu­
nanistan’ın siyasî durumunu kavrayamadığından ciddî bir yapılanma
sağlayamadı. Bu arada Bekir Kara Yunanistan’daki direnişçilere er­
zak ve silah gibi mühimmat sağlamanın yollarım arıyordu. Bu konuda
da bazı başanlar elde etti. Karayoluyla geçmek her zaman kolay ol­
madığından silah ve erzakın büyük bölümünü kendine ait küçük ba­
lıkçı kayıklarıyla denizden taşıdı.76
SOE, Bekir Kara'nm, bu faaliyetlerden ziyade işgal sonrası Al­
ınanlara karşı gerilla saldırılan için daha faydalı olacağını düşünüyor­
du. Hugessen, Türkiye’de işgal sonrası için bile olsa silah depolamaya
izin vermediği için SOE, değişik alternatifler denedi ve Bekir Kara ile
onun gibi diğer Türk ajanlara küçük çapta silahlar temin etti. İşgalden
sonra lâzım olacak ağır silahlar ise işgal sırasında ya da hemen önce­
sinde havadan atılacaktı. Bu esnada zamanlama önemli olacaktı, çün­
kü bu silahlar ancak işgalciler gelmeden önce yapılabilirdi. Böyle olunca zaman kaybetmemek lâzımdı. Bunu dikkate alarak bir telsiz operatörü ayarlandı ki iletişim problemi çıkmasın.
Bu faaliyetlerinin yanında Bekir Kara bazı sıkıntılara maruz kaldı.
Buna göre sınırın ötesinde, biri dağda çete olarak yaşayan, diğeri şehir
ve kasabalarda yaşayan iki grup vardı. Almanlar ve Bulgarlar tarafın­
dan sıkı takibe uğrayan bu gruplar, sığınmak amacıyla sının geçtiler
16
HS 3/223, D/HI3 îo D/HT, 13/139/C. 13, 24 March 1945.
İng. Gizil örgütü 15O El'nirt Türkiye'deki Yapılanması ve Faaliyetleri
125
ve Bekir Kara nm topraklarına sığındılar. 80 km kadar içeri giren bu
gruplan dönmek için ikna edemediği takdirde Bekir Kara, Türk polisi
ile sıkıntı yaşayabilirdi. Bekir, bunlara kendi parası ile yemek verdi ve
Yunanistan’a dönerlerse destek vereceğini söyledi. Ancak bu çeteler­
den biri, kalmalan için kendilerine tahsis edilen Bekir’e ait ambarlar­
dan birini ataşe verince devreye polis ve jandarma girdi. Araya etkili
kişileri sokarak Bekir Kara bu olayı atlattı ve zorla da olsa bu insanlan geri gönderdi.
Bekir E sra’nın SOE ile çalışmaya çok istekli oluşu, onun Türk is­
tihbaratıyla alakalı olduğu şüphesini akla getiriyor. Bunu doğrulayan
bir bulguya rastlanmamakla beraber kendisini ispat için bir iş verilme­
sindeki ısrarı, maddî bir beklentisinin olmaması farklı bir amacının
olduğu imajım uyandırıyor. Diğer Türk ajanların aksine SOE’den hiç­
bir zaman para ve silah talep etmedi. Kendi patlayıcısı ve silahını
kendisinin temin edebileceğini söylüyordu. Fakat kendisine yine de
silah verildi.77
Emine - Adnan Cağaloğlu de, İstanbul SOE için çalışan ileri gelen
Türk ajanlanndandı. Aslında bu çift, Önde gelen ajanlar arasında
SOE’ye dahil edilen ilk Türk ajanlardı. Adnan Cağaloğlu eski bir emni­
yet müdürü iken siyasî görüşlerinden dolayı hükümet ile aralarının bo­
zulması neticesinde görevinden uzaklaştırıldı. Gazeteci olarak çalışır­
ken SOE adına İstanbul’dan Romanya ve Bulgaristan’a yönelik faaliyet
gösteren soyadı Pecker (kod adı Hammer) olan bir ajan ile tanıştı.
Geçmiş görevinden dolayı üst düzey bağlantılarının olması Adnan’ı
SOE için önemli kılıyordu. Maddî sıkıntılar içinde de olması, Pecker’in
Adnan’ı SOE için çalışmaya ikna etmesini kolaylaştırdı. Adnan ilk önce
Pecker için Bulgaristan ve Romanya’ya geçip bazı işler yaptı. Bu esna­
da polisin dikkatini çekmesinden dolayı takibe uğradı ve kısa süre sonra
Kırşehir’e sürgüne gönderildi. Zaten de kısa sürede SOE’den para sız­
dırmaya çalışan bir dolandırıcı olduğu anlaşılınca Pecker’in işine son
verildi. İşsiz kalan Adnan, zor durumda kaldı ve geçinebilmek için ev
eşyalarının bazılarını satışa çıkardı. Sonunda eşi Emine’yi yardım için
77
PRO HS/3 221, D/HI3 to D/H2, 138/13/18, 27 Augost 1941.
126
Zor Yıllar
SOE1ye gönderdi. Cağaloğlu çiftinin kendilerini Emniyete ihbar etme­
lerinden çekinen Chastelain, Cağaloğlu çiftine aylık 150 TL ödemeyi
kabul etti. Gizli faaliyetlerinin ortaya çıkması, sadece Emniyet ile değil,
Hugessen ile de başlarım belaya sokacaktı. 1941 yılı sonunda Türk hü­
kümeti sürgüne uğrayanlar hakkmdaki kanunu hafifletti. Yakalandıktan
sonra Kırşehir’e sürülen Emıne-Adnan Cağaloğlu çiftine de İstanbul
dışında istedikleri yerde ikâmet etme fırsatı doğdu. Bunun üzerine Ad­
nan, eşini tekrar SOE’ye göndererek kendilerine boş yere para ödemektense kendi organizasyonlarını oluşturmalarına izin verilmesini istedi.
Bu isteğin yerinde görülmesi üzerine bu çift harekete geçti.78 Zira SOE
bu sırada İzmir yöresinde acilen Alman işgali sırasında faaliyet göstere­
cek bir sabotaj ekibine ihtiyaç duyuyordu.
1941 yılı baharında Almanların Ege Denizi’ni ele geçirmesiyle
birlikte İzmir, SOE için, işgal sonrası hazırlıkîann yapılması ve fi­
ğe’de Alman faaliyetlerinin takip edilmesi açısından önemli bir mer­
kez hâline geldi. İşgalden önce SOE elemanı Paterson, ticarî konsolos
maskesi altında SOE'nin İzmir’deki faaliyetlerini organize etmeye ça­
lışıyordu. Aynı şekilde SOE elemanı Paton da Fethiye’de görevliydi.
İşgalden sonra Chastelain’den gelen emirle bu iki SOE temsilcisi, On
İki Ada’ya yönelik birtakım faaliyetleri organize ettiler. Paterson ve
Paton, adaların durumlan hakkında bilgi toplamak için ajan göndere­
rek olası müttefik saldırılan için stratejik noktalar tesbit edecekti. Ay­
nca, Almanlann İzmir ve Ege sahillerini işgali hâlinde, stratejik nok­
talan imha ederek Almanlann kullanımını engellemek ve Alman işga­
lini güçleştirmek için gerilla birlikleri oluşturmanın yollanm araya­
caklardı. Bunu yapmak için Dışişleri’nin yasağına rağmen Bodrum
civannda telsız-telgraf operatörü dahil yerel halktan ajan sağlamak
kaçınılmazdı. Paterson’un bunu organize etmesi zordu, zira kurulacak
ekibin çoğunluğu Türklerden oluşmak zorundaydı. Adnan-Emine
Cağaloğlu bu iş için biçilmiş kaftandı. Özellikle Adnan'ın bölgede
yakın arkadaşlıklan vardı. Özellikle Türk askerî istihbaratında çalışan
Halit Araçık ile yakın arkadaşlığının yanında bölgedeki bazı yönetici­
ler ile de arkadaşlığı vardı. Aynca bölgedeki polis ile de arası iyiydi.
78
HS 3/223, D/H6Û to SOE, 146/60/SMY, 20 April 1942.
ing. Gizli örgütü fSOEFrtin Türkiye'deki Yapı (anması ve Faaliyetleri
127
Bu plân dahilinde İzmir’e hareket eden Cağaloğlu çiftinin, Türk
otoritelerine orada olmalarının nedenini izah edebilmek için bir ge­
rekçeye ihtiyaç vardı., Bunun için önce Emme’nin Cafe ya da
Cofeehouse gibi bir yer işletmesi plânlandı. Ancak İzmir’e vardığında
bu işin çok pahalıya mal olacağı anlaşılınca vazgeçildi. Bu esnada
Emme’nin, kocası Adnan'm yeğeninin sahip olduğu bir şapka fabrika­
sında veznedar ve muhasebeci olarak iş bulması, sorunu halletti.
Harrop, Adnan'm isminin fabrikanın maaş Ödenen listesinde olmasına
dikkat etti. Adnan’ın maaşı 200 TL idi ve SOE tarafından bu miktar
yeğenine geri ödeniyordu. Bu iş polis takibinde olan Adnan’ın dikkat
çekmemesi için ayarlanmıştı. Adnan, SOE’nin sabotaj faaliyetlerinden
sorumlu kişisi olan Harrop tarafından şifreleşme konusunda eğitildi.79
Bu çifte, telsiz vericisi için uygun olan küçük bir apartman dairesi ayarlandı. Adnan ve Emine çifti apartmanın giriş katında kalıyordu. Üst
katta kalan komşulanndan ayrı bir giriş kapısı vardı. Burası, gelen ve
giden kişilerin komşuların dikkatini çekmemesi için özellikle tercih
edildi.
Bundan sonra Adnan, Harrop’un direktifleri doğrultusunda kendi­
ne bir çete oluşturmaya başladı ve kısa sürede önemli başarılar sağla­
dı. İlk Önce Türk gemisinde part-time olarak çalışan radyo operatörü
Suat Erol’u buldu. Gemide çalışıyor olması, Suat’ın sürekli sahilde
olmasına bir gerekçe teşkil ediyor; dikkat çekmiyordu. Gemi hareket­
lerinin takibi için sürekli bir elemana ihtiyaç duyan Adnan, burada
kalması ve işinden ayrılmaması için Suat’a ayda 100 TL Ödedi. Ad­
nan'ın yeğeni Naim Filiz,, her türlü patlayıcı maddenin bulunduğu Ka­
raburun civa madeni fabrikasında, patlayıcı madde deposunun sorum­
lusu olarak çalışıyordu. Adnan, Naim’i de ayda 65 TL maaş ile işe al­
dı ve ona Hamdi Turan ve Hüsnü Aybar adında 40 TL aylık ödediği
iki yardımcı ayarladı. Bu tür insanlardan geniş çaplı sabotaj hareketi
beklemek çok fazla iyimserlik olurdu. Ancak SOE, onlardan küçük
çaplı olsa da değeri fazla olan birçok sabotaj faaliyeti bekliyordu. Bü­
tün bu ajanlara, işgal olup da gerçek sabotaj faaliyetleri başlayıncaya
kadar şebeke içinde kalmaları için paralan ödeniyordu.80 Bu ajanlann
79 PRO HS 3/221 Harrop to SOE. no. 152/18,28 Apıil 1942.
80 PRO HS 3/221, Harrop to SOE, no. 146/60/SMY, 20 April 1942.
128
Zor Yıllar
eğitiminden Harrop sorumluydu. Elbette güvenlik gerekçesiyle
Harrop bütün ajanlarla buluşamazdı. Bu yüzden Harrop, bu konuda
tecrübeli olan Naim’in kardeşi Mahmut’u, sabotaj aletlerinin nasıl
kullanılacağını göstermek üzere Ankara’ya çağırdı. Mahmut’a
Harrop, İngiliz elçiliği bahçesinde patlayıcıların nasıl kullanılacağı
konusunda eğitim verdi. Mahmut da İzmir’e dönüşte, Harrop’tan Öğ­
rendiklerini Naim’e aktardı, o da yardımcılarına öğretti.81
SOE, Adnan liderliğinde bir gerilla ekibi oluşturmuşken Ankara’da
von Papen’e düzenlenen bombalı suikast girişimi işleri zora soktu.
Alman hükümetinin gazabından endişelenen Türk otoriteleri, İngiliz­
lerin Türkiye’deki faaliyetlerine ciddî kısıtlama getirdi. Bu anlamda
Türk hükümetinin daha önceden siyasî suçtan hüküm giymiş kimsele­
rin yabancı konsolosluk bulunan merkezlere yakın yerlerde oturması­
nı yasaklaması üzerine İzmir’de kalması imkânsız hâle gelen Adnan,
Harrop’a gidebileceği yerlerin listesini verdi. Harrop, savaş hâlinde
Alman işgal bölgesinde kalacak olan Bolu’yu tercih etti. Aynca, bura­
sı dağlık bölge olduğu için gerilla faaliyetlerine de uygundu. Bunun
üzerine Adnan eşi ve çocuklanyla birlikte Bolu’ya hareket etti.
Adnan, yeni yerine yerleştikten sonra Harrop’a, Naim’ı ve iki yar­
dımcısını Karaburun’daki fabrikadan alarak İzmir limanında balıkçı
olarak çalışmaiannı sağlamasını önerdi. İzmir’deki denizcilik faaliyet­
leri çok önemli bir hedef olduğundan Harrop bunu kabul etti ve
Naîm’i maden fabrikasından alarak İzmir limanındaki eski işi olan ba­
lıkçılığa dönmesini sağladı. Böylelikle işgal sonrası hedeflenen sabo­
taj alanına yakın olacaktı. Ancak iki yardımcısının maden fabrikasın­
da kalmasını İstedi. Bu, gerektiğinde patlayıcı ihtiyacının karşılanması
için gerekli olacaktı. SOE’nin Türkiye’de herhangi bir patlayıcıya
yaklaşmasına ve taşımasına izin verilmediği düşünülürse bu onlar için
çok iyi bir fırsattı. Bu şekilde bu ajanlar, İzmir bölgesinde kendi pat­
layıcı depo malzemelerini oluşturabilirlerdi. Ancak Harrop, bu ajanla­
ra Alman gemilerine karşı kullanılmak üzere Londra’dan daha geliş­
miş patlayıcılar getirilmesi için SOE’den yardım istedi. Bu arada
SI
82
PRO HS 3/221, Harrop to SOE (London), no. 236/60/18,20 Jıme 1942.
PRO HS 3/221 Harrop to SOE, no. 189/60/18, 3 June 1942.
İng. Gizli örgütü iSOEl'rtin Türkiye'deki Yapılanması ve Faaliyetleri
129
Adnan, İzmir’deki organizasyonun sorumluluğunu Naim’in kardeşi
Mahmut’a bıraktı. Mahmut, diğerlerine göre daha eğitimli ve daha or~
ganizasyoncuydu.
Adnan, Bolu’ya taşındığında etrafı rahatça dolaşabilmesi için
kendisini halı satıcısı olarak tanıttı. SOE, kendisine bu işi kurabilmek
için iki bin TL ödemişti. Adnan, yeni merkezde yerleştikten sonra
hemen bütün ileri gelen devlet görevlileri ile dostluk kurdu. Bunlar­
dan bazılarını zaten tanıyordu. Bu ona, yetkililerin iyi niyeti çerçeve­
sinde, bulunduğu şehri kolayca terk edip eski arkadaşları ile temasa
geçmesi fırsatını veriyor ve faaliyetlerini yaymak için onların görüşü­
nü de öğreniyordu. Adnan’m taşındığı, bu yeni yerleşim birimi SOE
faaliyetleri için gayet uygundu. Pek fazla polis kontrolü yoktu. Hü­
kümetin icraatlarından memnun olmayan bir kitle vardı ve bu kitle,
her fırsatta yüksek sesle rahatsızlıklarını dile getiriyordu. Bütün bun­
lar gizli bir oluşum peşinde olan bir kişinin arayıp da bulamayacağı
türden fırsatlardı. Nitekim Adnan, kısa süre içinde kendisi ile işbirliği
yapmaya söz veren birçok yerel liderle tanıştı. Bu adamalann silah ve
cephanesi de vardı. Ancak Harrop, rejime muhalif insanlarla işbirliği
yapmanın şu an için politikalarına aykırı olduğu yönünde Adnan’ı uyardı ve bu insanlara yaklaşmamasını istedi. Ancak onlarla iyi ilişki­
ler kurmanın ve onların güvenini kazanmanın ilerisi için faydalı ola­
cağını belirtti. Çünkü ülkede karışıklık çıktığında Almanlara karşı bu
insanlarla harekete geçilecekti. Adnan, siyasî faaliyetten ziyade sabo­
taj ve gerilla faaliyetleri için uygun birçok istekli insan buldu. Aynca
yüzden fazla maceracı üyesi olan yerel tüfek üreticisi kulübünün baş­
kanı İle iyi arkadaş oldu ve başkan, Adnan’a acil durumda gerilla faa­
liyetlerine hazır olacaklanm garanti etti. Altı kişi ile de anlaştı, ama
sayıyı kısa sürede yüz elliye çıkarma imkânı vardı.83 SOE’den Ad­
nan’a bu konuda yola devam izni çıktı.
Ancak Bolu’daki bu plân İstanbul’un bağlı olduğu SOE Kahire
Bölge Merkezi’ne bildirilince bundan derhal vazgeçilmesi istendi. Bu
engel Adnan için felaket oldu; zira o,' adamlan toplamış ve plân yap­
mıştı. Çok geçmeden bundan vazgeçildiğini söylemesi, ciddî tepkilere
S3
PRO HS 3/221 Harrop (o SOE. no. 278/60/18,2 Semptember 1942.
130
Zor Yıllar
yol açtı. Kendisi, Türk hükümeti tarafından hükümete muhalif kitlele­
rin keşfi ile görevlendirilen provokatör bir ajan olmakla suçlandı. Ad­
nan, durumun böyle olmadığım söyleyebilecek pozisyonda değildi.
Zira savaşın gidişatında ve Türkiye’nin savaşa yönelik tutumunda de­
ğişen bir şey olmamıştı. Bu esnada onun Bolu’dan da taşınması gün­
deme geldi. Ancak bu tam bu sırada Adnan ikinci bir felaket ile karşı
karşıya kaldı. Zira Bolu’da deprem oldu ve Adnan'ın geçimini sağla­
dığı mağaza yıkıldı; kendisi de bunun üzerine Ankara’ya göç etti.
Eğer Türkiye işgal edilmiş olsaydı Adnan’ın organizasyonu ciddî
anlamda işe yarayacaktı. Özellikle Bolu’da, genişleyebilecek bir ya­
pıya gidiliyordu. Üstelik SOE' den eleman istemeden.84 İşgalin artık
ihtimal dahilinde görülmediği 1943 yazından itibaren Adnan’ın kur­
duğu teşkilat ile ipler yavaş yavaş koparıldı. Adnan, onlarla tekrar di­
yalog kurmak ve 1941 yılındaki gibi tekrar organize olmak istediyse
de maddî imkânlar sınırlı olduğu gerekçesiyle bu insanlar ile iletişi­
min kesilmesine karar verildi.
SOE’nin bölgesel birlikler oluşturmak için temasa geçtiği kişiler­
den biri de, Atma Aşireti ağası İlyas’tı. İlyas, Almanlann tüm Türki­
ye’yi işgal etme ihtimalinin yüksek olduğu 1941 yılının başlannda
teşkilata alınmıştı.85 Aslmda SOE, İlyas Ağa'ya yaklaştığında onun
kendileri ile işbirliği yapmaya can attığını gördü. Kendisi, SOE' ye
Türkiye’nin savaşa yönelik politikasında ciddî değişiklikler olursa beş
yüz bin insan toplayıp İngilizler ile birlikte hareket edebileceğini
söylüyordu. Aynca kendisinin Adana’dan İran sınınna kadar olan alanda faaliyet gösterebileceğini iddia ediyordu. Tabiî bu sayıda ve bu
geniş alanda faaliyet iddiasının fanteziden ibaret olduğunun İngilizler
de farkına vardı. Türkiye’yi iyi tanıyan İngilizler, İlyas’m ancak kendi
aşireti adına konuşabileceğini, bahsettiği harekete giriştiği anda Türk
otoritelerinin onları bastırmasından Öte, aşiretler arası çekişmelerin bi­
le buna engel olacağını biliyorlardı. Ancak İlyas, yapacağı yardım
karşılığında savaş sonrası bağımsızlık istiyordu. İngilizler bu isteğe
34
35
HS 3/223.
PRO HS 3/221, De Chastelain to SOE, 1784/13/18, 8 February 1943.
İng. G izli örgütü fSOEKnm Türkiye'deki yapılanması ve Faaliyetleri
131
sıcak bakmadılar. İlyas kendi çapında İngilizleri inandırmak ve Kült­
lere bağımsızlık garantisi almak için çok dil döktü. Fakat İngilizlerin
özellikle de Dışişleri Bakanlığı’mn bu savaşta Birinci Dünya Sava­
şı’nm aksine, Türkiye’deki Kültlere ve azınlıklara yönelik herhangi
bir politikası yoktu. Her şeyden önce böyle bir gelişme Türkiye’yi
Almanlann kampına iteceği, Irak’ta kurulan İngiliz yanlısı Nuri Said
hükümetinin de düşmanlığını kazanacağı, daha önemlisi Irak, Suriye
ve İran’ı içine alacak bir Kürt hareketinin Arap milliyetçiliğini körük­
leyeceği, bunun ise Filistin coğrafyasına yerleşen Yahudiler açısından
iyi olmayacağı için bu tür tekliflere sıcak bakmadılar. Hatta İngiliz
Dışişleri, SOE’nin Kürt ve Ermenileri kullanmak gibi niyetlerini duy­
duğu zaman buna şiddetle karşı çıktı.86 Ancak SOE’nin olaya yakla­
şımı biraz farklıydı. İlyas'm yüz kadar adam toplama kabiliyeti olsa
bile Türkiye’nin politikasında radikal değişim olması durumunda böl­
gesel milis kuvveti için lâzım olabilir düşüncesiyle onunla irtibatı ko­
parmadılar.87 Aynca SOE’nin İlyas'tm vazgeçememesinin bir nedeni
de, onu Almanlara kaptırmak istemeyişidir. Zira, doğruluğu tartışılır
ama, İlyas; Almanlann kendisine bölgede isyan çıkarması için ciddî
tekliflerde bulunduğundan söz etmişti. Üstelik Alman işgali karşısın­
da İngilizlerin en önemli hedeflerinden biri, Almanlan Suriye ve Irak’a sokmamaktı. Bu anlamda Ceyhan ve Toprakkale arasındaki tü­
nele yakın bir yerde oturan İlyas'm önemli katkılan olabilirdi. Aynca
Suriye sınırındaki Kilis’te ve Adana’da önemli adamlan olan İlyas,
Suriye’de akrabalan olan İslahiye’deki çok sayıdaki Türk ile de temas
hâlindeydi. İslahiye’deki Türkler ineklerini otlatmak amacıyla Suriye
tarafına geçmek için yerel polisten kağıt alabiliyorlardı. Tabiî ki bu,
Güney Doğu Anadolu ile Suriye arasında iletişimi kolaylaştmyordu.
Bu sayede Suriye bölgesinden İngilizlere istihbarat topluyordu. İngi­
lizler, Suriye’yi işgalden sonra da Alman etkisini ölçmek adına istih­
barat bilgisine ihtiyaç duyuyordu.
86
87
HS 3/225, ZP to CD, Alpha 223, 17 March 1942.
HS 3/241, SOE (İstanbul) to SOE, no. 0130, 17 October 1941.
132
Zor Yıllar
SOE, İlyas’tan, Diyarbakır başta olmak üzere Güneydoğu’daki di­
ğer illere giderek Kürîleri, Müttefikler lehine hareket etmeleri ve Türk
hükümetine destek vermeleri için telkinde bulunmasını istedi. Sovyetlerin bölgedeki faaliyetleri ile ilgili kendisinden istenen raporunda
İlyas, Rusların Kürtleri kazanmak için Türk-Rus ve İran sınırında cid­
dî gayret sarf ettiğini, Türklerin haberi olmadan yaklaşık bin kadar
Kürt gencini SSCB’ye götürdüğünü, onlara Rusça öğrettiklerini ve
komünist yaptıklarım iddia etti. Bunların tekrar geri gönderilerek ajan
olarak kullanılıp kullanılmadığı konusunda bir bilgisi olmadığını söy­
leyen İlyas, aynca Ruslar’m işsiz Kürtleri iş ve yiyecek vaadiyle Kafi*
kaslara kaçırdığını da rapor etti. Bu yöndeki Sovyet propagandası,
Sovyet sınınna yakm Kültlerin Moskova’yı dost olarak görmesini
sağladı.88
Aslında Sovyetler gerçekten de Doğu ve Güneydoğu Anadolu İle
ilgileniyorlar, bu bölgede kendi nüfuzlarım artırmak için, İran’ın ku­
zeyinde yaptıklan gibi, Kürt gruplardan ve Taşnaklardan yararlanarak
bölgede bir ayaklanma plânlıyorlardı. Türk emniyet güçleri, 1942 yıh
içinde, bölgede bu amaç için faaliyet gösteren yüz yirmiden fazla
Sovyet istihbarat ajanını yakaladı. Sovyetlerin Güneydoğu’da
Kürdistan, Doğu Anadolu’da ise Ermenistan kurmak ya da Sovyet
Ermenistan’ına katmak için faaliyet gösteren ajanlarının İtirafı ve on­
ların bu yöndeki propaganda malzemelerinin yakalanması, Sovyetieoq
rin Türkiye üzerindeki faaliyetlerini daha da netleştirdi.
İlyas sık sık SOE’ye, günü geldiğinde Kültlerin bağımsızlığı için
Londra’ya gitmeyi arzuladığım söylüyordu. Sovyetlerin yukarıdaki
faaliyetlerinden kısmen haberdar olan SOE, İlyas’m bağımsızlık ta­
leplerine şiddetle karşı çıktı. Zaten Sovyet endişesinden dolayı işbirli­
ğinden kaçman Türkiye’nin, bu tür faaliyetlerin Londra tarafından
desteklendiğini anladığında Almanlara yaklaşma tehlikesi doğabilirdi.
SOE ile ilişkileri geliştirmek için oğlunu da organizasyona dahil ettir­
88 PRO HS 3/22İ, De Chastelain to SOE, ME, no. 1784/13/18, 8 February 1943.
99 Suat Akgiil, ‘İkinci Dünya Savaşı’nda Rusya’nın Kuzey İran’daki Faaliyetlerinin Böl­
geye ve Türkiye’ye Ekisi’, Altıncı Askerî Tarih Semineri Bildirileri l: İkinci Dünya
Harbiye Türkiye (Ankara: Genelkurmay Basımevi, 1997), ss. 170-171.
İnçe. Gizli örgütü fSOEKnin Türkiye/deki Yapılanmasi ve Faaliyetleri
133
di. SOE, işgal hâlinde iletişimi sağlamak için oğlunun işe yarayacağı
düşüncesiyle onu telsiz operatörü olarak eğitmeye başladı. Aslmda
İlyas ne bağımsız bir Kürt devleti peşindeydi, ne de başka bir şey. O,
sadece kişisel menfaati adına SOE ile işbirliği yapıyordu. En basitin­
den oğlunun İngilizce öğrenmek için İngiltere’ye gitmesinin kolaylaş­
tırılmasını istiyordu. Zaten İngilizler onun bu ve benzeri istekler pe­
şinde koştuğunun farkındaydılar, ancak Alman işgali hâlinde işe yarar
düşüncesiyle iletişimi sürdürdüler. Nitekim 1943 ortalarında Türki­
ye’ye olabilecek Alman saldırısının Batı Anadolu ile sınırlı kalacağına
inanıldığından dolayı SOE, İlyas ile olan bağlantısına son verdi. Bun­
dan sonra İlyas, SOE ve İngiîizlere karşı düşmanca bir tutum içerisine
girdi.
îngilizlerin temasa geçtikleri kişilerden bir diğeri de Kilisli Şeyh
Abdullah’tı. Yan Arap yan Kürt olan Abdullah, subay olarak orduda
görev yaparken rejime karşı muhalefetinden dolayı 1941 yılı ortala­
rında görevden uzaklaştırıldı ve Konya’ya sürüldü. Şeyh Abdullah, ne
Alman yanlısı ne de müttefik yanlısıydı, SOE, kendisiyle İlyas vasıta­
sıyla temasa geçti. Çoğu Kilis ve İslahiye’den 7-8 bin kadar silahlı
adamı olduğu tahmin ediliyordu. Bunların hem silahlı hem de Şeyh
Abdullah'a bağlı olmaları SOE için iyi bir fırsattı, bunu değerlendirdi­
ler. Bunlar aynı zamanda Suriye bölgesine çok rahatlıkla girip çıkıyor,
orada birtakım olaylara müdahale ediyorlardı. Mesela Kasım 1942 ta­
rihinde Şeyh Abdullah'ın adamlarından Haşan adında bir kişiyi, aşiret
lideri Hacı Şeyh Ağanın kardeşi Cemal’i öldürtmek için Suriye’ye
gönderildi. Ertesi ay Hacı Şeyh Ağa’yı öldürmek için Haşan ve diğer
üç adamı Suriye’ye gönderdi. Ancak haber sızdırıldı ve Şeyh Ağa
karşı atağa geçerek Haşan ve üç adamını öldürdü.90 Şeyh Abdullah ile
de ilişkiler 1943 yılı ortasından itibaren zayıflatıldı. Ona son ödeme
1944 yılı başında yapıldı. Fakat o, İlyas'm aksine İngiîizlere karşı
dostane tutumunu sürdürdü.
SOE’nin, Türk olup da yurtdışında kullandığı ajanlan da vardı.
Bunlardan biri, Saffet Lütfi Tozan'âh Pants sahte kimliği ile bilinen
90
HS 3/221, D/H13 to DSO(A), 8 February 1943.
Zor Yıllar
134
Tozan, İstanbul’da silah tüccarlığıyla ilgilenen zengin bir İçişiydi. Bir
Alman ile evli olup bir ara Finlandiya fahri başkonsolosluğu da yaptı.
İnönü ile arası iyi değildi ama Romanya ve Macaristan’da üst düzey
insanlarla arası gayet iyiydi. Türkiye’den ve Romanya’dan Yunanis­
tan’a gıda satışı yapıyordu. Romanya ile olan bağlantısından fayda­
lanmak isteyen SOE nin Balkanlar genel sorumlusu Masterson, 1942
yılı başlarında İstanbul’da, Pants ile temasa geçerek kendileri için
Romanya’da birtakım işler yapmasını istedi. Bu teklifi kabul eden
Lütfi Tozan, Romanya’ya telsiz vericisi ve şifre götürdü. Ancak To­
zan yolda iken İngiîizler, Türkiye’den Sofya’ya gönderilen Alman
mesajının şifresini okuyunca Almanlann Tozan’m kimliğini Öğren­
dikleri anlaşıldı. Bunun üzerine SOE, Tozan’a ulaşmayı defalarca denediyse de başaramadı. îngilizlerin tutuklandığını zannettiği Tozan,
15 Mart’ta telsiz vericisini Romanya’ya ulaştırdı. Ancak tam bir ay
sonra, yakalanıp serbest bırakılan bir SOE ajanın yaptığı gaflar sonu­
cunda tutuklanarak önce ölüm, sonra 12 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
SOE, Tozan’ı kaderine terketmedi. Temmuz 1943 sonunda
Chastelain, Tozan’m şerbet bırakıldığını, ancak gözlem altında oldu­
ğunu öğrenince onu kurtarmak için harekete geçti. Uzun süren bir ha­
zırlıktan sonra Tozan’m kaçırılmasını sağladı ve Tozan, 29 Temmuz
1944 tarihinde İstanbul’a ulaştı.91
SOEnm İletişim Sorunları
1941 sonlarına kadar SOE’nin Kahire ile yazışmaları, MI6’in şifre­
si ile M 16’e ait telsiz vericisi Üzerinden gönderildi. Bundan dolayı
M/<5’in, .Sü/Tnin bütün plânlarını okuma lüksüne sahip olması
SOE’nin içine sinmedi. Aynca SÖE’nin göndermek istediği mesajlar
anında işleme alınmıyor, öncelik Mîö’e ait mesajlara veriliyordu. Bu
durum, iki kuruluş arasında ciddî sorunlar doğurmaya başladı. Benze­
ri birkaç olaydan sonra kendisine ait şifresi olmadan bu işin olmaya­
cağını düşünen SOE, 1941 yılı yazında kendisine ait şifre oluşturdu.
Ancak MI6, ne olduğunu bilmediği SOE nin mesaj lannın kendi telsiz
verici ağı üzerinden gönderilmesini reddetti. Bu yüzden SOE yavaş ve
91
HS 3/231, BSS/D to AD/P, BSSD/KV/1641,1 August 1944.
İng. Gizli Örgütü fSOEİ'nin Türkiye'deki Yapı [anması ve Faaliyetleri
135
daha pahalı olan ticarî kanalları kullanmak zorunda kaldı. Üstelik tica­
rî kanallar pek güvenli de değildi. Dolayısıyla İstanbul SOE, iletişim
için kendi telsiz kanalım kurmaya karar verdi ve İstanbul limanı do­
laylarında konuşlanan Konsolosluk binasında başkonsolosun izni ile
kendi istasyonunu kurdu. Operatör sorununu, MI6 elemanı olan B. G.
Wilson’u, uzun münakaşalardan sonra, kendi organizasyonuna dahil
ederek halletti.
Konsolosluk istasyonu, kısa zamanda SOE’ye çok küçük gelmeye
başladı. Üstelik burası, işgal ya da bombalama durumunda ilk hedef­
lerden olacağından Bailey, istasyonu Göztepe’den alman bir eve taşı­
dı. Burası geniş ve bahçeli bir evdi. Yani tam SOE ye uygundu. An­
cak konsolosluk binası, elçiliğe ait olduğundan giren çıkan pek dikkat
çekmezken yeni taşman yerde bu sorun vardı. Güvenlik sorunu da işin
bir başka yönüydü. Bir başka sorunda ev sahibiydi. Çünkü o, evini
daha önceleri bekarlara vermiş olmaktan şikâyetçiydi. Şimdi Donan­
ma Ataşesi olduğunu bildiği Chastelain’e verdiğini düşünüyordu. Oy­
sa evde bir sürü insan kalıyordu. Ev sahibinin ziyareti, buranın kapa­
tılması anlamına gelebilirdi. Ayrıca olup biteni gizlemek için birçok
delilin de yok edilmesi, İşin başka bir dezavantajıydı. Denize yakın ve
de bu iş için daha uygun bir ev bulunca bu sorunlar giderilmiş oldu.
Buranın ev sahibi, elçilikte çalışan bir İngiliz’di. SOE ona gerçek amaçlannı da söyledi. Burası, gözlem için harikaydı. Burada kurulan
telsiz vericisi sayesinde Romanya ile de haberleşiliyordu.
Diğer stratejik özelliklerinin yanında Ploeşti gibi çok önemli petrol
yataklarına sahip Romanya’daki gelişmeler ve Romanya’nın savaşın
seyrine yönelik tutumuna İngilizler özel önem vermekteydi. İşgal al­
tında olmasından dolayı Romanya ile SOE ilgilenmekteydi. 1940 yazı
itibarıyla tamamen Alman denetimine geçen Romanya’da SOE teşki­
latlanamadı; ancak İngilizler, İstanbul SOE aracılığıyla geride bırak­
tıkları yerel ajanlar ve gizli telsiz vericileriyle ülkedeki gelişmeler
hakkında bilgi ediniyorlardı. SO E nin Göztepe’deki telsiz operatörle­
ri, Romanya polis yayınlarını dinliyor ve gelişmeler ile ilgili bilgileri
topluyordu. Aynca Romanya’daki ajanları ile telsiz iletişimi kurmaya
çalışıyorlardı.
136
Zor Yıllar
Aslında bu tür bilgileri toplama işi, İngiliz İstihbarat Servisi’nin
şifre ile ilgili istihbarı bilgi toplayan ve radyoları takip eden birimi olan M 18 ya da SIGINT in işiydi. 1944 yılı başında M18 daha geniş ala­
nı dinleyebilmek için kendi operatörlerini ve malzemelerini İstan­
bul’daki SOE’ye gönderdi. Balkanlar’daki diğer istasyonlardan topla­
nan bilgilerin koordinasyonu için de bu işbirliği gerekliydi. Çünkü
Türkiye, M/S’in bir tarafsız ülkede çalışmayı denediği ilk ülkeydi. Ta­
rafsız ülkede nasıl teşkilatlanacaklarını tecrübe etmediklerinden
SOE’nin desteği kaçınılmaz oldu. Aynı zamanda bu işi yapacak orga­
nizasyonları ve masrafları karşılayacak güçleri de yoktu. Dolayısıyla
M18, barınma, kara ve deniz ulaşımı, diplomatik bagaj imkânları, he­
sap ve ödeme, sivil posta ve askerî posta gibi SOE'nin sahip olduğu
bütün servislerinden ücretsiz faydalandı. Bütün bunlann ötesinde
SOE’nin, Balkan ülkeleri ile ilgili ele geçirilen bilgileri tercüme ede­
cek Balkan dilleri konusunda uzman elemanları vardı. Eğer SOE'
M 18' e bu imkânları tanımasaydı Türkiye’de ciddî eleman ve ekipman
sıkıntısı çekecekti.
Bu işbirliği neticesinde İstanbul’daki SOE ve MI8 organizasyonu,
ortak yönetim ve yardımcı servisleri oluşturdu. M/S’in bağımsız orga­
nizasyon olarak personeline Türkiye’ye giriş izni elde etmesi zordu.
Halbuki SOE, elçilik departmanı olarak bilindiğinden MI8 personelini
kendi personeliymiş gibi Türkiye’ye getirme imkânı vardı. Aynca
yaptıklan işin gizliliğinden dolayı M/S personelinin de kimliği ifşa ediimemeliydi. SOE’nin kanatlan altında çakşmalan, Türklerin MI8
personelinin sadece sıradan SOE operatörleri gibi alıcı ve vericiler ile
meşgul olduklanna inanmalannı sağladı.
Bu arada SOE ve M/S’in telsiz/radyo (Wf i ) istasyonlannın Türklerden tamamen gizli olmadığını da belirtmek gerekir. 1944 yılı ortalannda Türkiye ile Mihver arasında ilişkiler kesildikten hemen sonra,
SOE ve M/S’in telsiz istasyonlannın bulunduğu binaya sık sık polis
baskmlanm önlemek için burada bazı gizli faaliyetlerin gerçekleştiril­
diği konusunda İngiliz İstihbarat Başkanı tarafından Türk Emniyeti’ne
bilgi verildi.92
92
HS 3/172, Force 133 and MI8 in Istanbul, October 1944.
İng. Gizli örgütü İSOEl'nin Türkiye'deki Yapılanması ve Faaliyetleri
137
SOE'nin Türkiye’deki ana W/T istasyonlanndan biri de, SÖE’nin
Yunanistan sorumlusu David Pawson’m, Yunan Birimini İstanbul’dan
İzmir’e taşımasıyla İzmir’de kurulan istasyondu. Bu istasyona SOE
çok önem verdi, çünkü buradan Ege adalarındaki gelişmeler takip edi­
liyordu. Bu istasyonun geliştirilmesi ve iletişimin daha sağlıklı ger­
çekleştirilebilmesi için SOE, bu konuda profesyonel olan yüzbaşı
Polley’yi İzmir’e gönderdi. Polley bir müddet sonra Yüzbaşı Taylor
ile değiştirildi. Taylor’m Ege adalarının 1943’teki işgali sırasında ile­
tişimin sürdürülmesinde çok önemli çalışmaları oldu. Bu istasyon da
1945 Ocak ayında kapatıldı. İstanbul’a yakm olmasına rağmen coğrafî
sebepten dolayı İzmir istasyonu çoğunlukla bağımsız hareket etti. An­
cak güvenliğin yanında, çalışma şartlan da başlangıçta iyi değildi. Her
şeyden Önce rahat çalışabilmeleri için yeterli malzemeleri yoktu. An­
cak sonradan buranın donanımı da sağlandı.
Bunun yanında SOE, bir de Askerî Ataşe ile anlaşarak işgal hâlin­
de kullanılmak üzere Türkiye’de çalışan inşaat şirketlerinin çalıştıklan alanlara patlayıcı maddeler depoladı. İnşaat personeli, zamanı gel­
diğinde çalıştıkları havaalanı, liman, köprü, yol vs. gibi stratejik yerle­
re patlayıcı malzemelerin taşınmasında yardımcı olacaktı. Bu koordi­
nasyonu sağlamak için Askerî Ataşe ile her parti için bir telsiz seti ve
operatörü sağlama konusunda anlaşıldı. Ankara, Afyon ve İskende­
run’a telsiz seti yerleştirmek plânı dahilinde ön araştırma yapmak üze­
re elemanlar gönderildi Ancak işgal ihtimal dışı olunca Ataşe malze­
meleri bırakmalarım istedi; SOE kabul etti.
İstasyonlardan biri de, Karabük’teydi. SOE, işgal anında Kara­
bük’ün Almanlann eline geçmemesine Önem veriyordu. Bu nedenle
burası ile iletişimin sağlıklı olması adına burada bir telsiz seti kuruldu.
Birinci Dünya Savaşı’nda donanmada çalışan Eglan adlı bir İngiliz,
buraya telsiz setini kullanmak üzere gönderildi.93
93 HS 3/244, D/H 13 to London, 985/13/18, 28 May 1942; H/S 3/244, D/H13 to SOE,
1446/13/18,23 September 1942
Zor Yıllar
138
İşgal sonrası için Türkiye'de kurulan Gizli
Telsiz istasyonları
Almanların Türkiye’yi işgal etmesi durumunda Türk ajanlarının
kurduğu gizli direniş örgütü ile SOE arasında irtibatı sağlamak için
çalıştırılmaya hazır toplam on bir adet işgal sonrası telsiz istasyonu
vardı. Buradaki tek sıkıntı Türkiye’deki telsiz vericilerinin çok az ge­
lişmiş olmasıydı. Operatörler bu iletişimin can daman olduğu için
SOE bunlann eğitimine önem verdi. Operatör eğitimi için ilk Önce
Harrop üstlendi. Ancak Harrop, işlerinin yoğunluğu nedeniyle opera­
törlerin eğitimine yeterince zaman ayıramayacağmdan full-time ope­
ratör eğitimcisine ihtiyaç duyuldu. Bunun üzerine Harcop’un yoklu­
ğunda bu işi üstlenmek üzere Kahıre’den Yüzbaşı Polley gönderildi.
Polley, harika bir öğreticiydi ve Öğrencileri büyük ilerleme kaydetti.
Operatörlerin eğitimi Harrop tarafından İstanbul’da bir evde ger­
çekleştirildi. Güvenlik amacıyla bir öğrencinin diğerini görmemesi
önemliydi. Dolayısıyla sımf eğitimi yapılamıyordu. Zamanı, öğrenci­
lerin birbirleri ile karşılaşmayacak şekilde ayarlamak gerekiyordu. Bu
eğitim süresi tamamlanınca öğrenciler, Asya tarafmda faal hâldeki
SOE’ye ait savaş istasyonuna getirildi ve burada çalışma koşullarına,
yönelik uygulama yaptırıldı. Bu esnada güvenlik daha da önemliydi.
Zira bu istasyon, Türk polisi tarafından biliniyordu ve buraya girençıkanîann, özellikle de bu öğrenciler açısından, gizliliği önemliydi.
Bu safhadaki eğitim daha yavaş olduğundan bir günde iki öğrenciden
daha fazlasını almamaya karar verdiler.
Bu istasyonda İstanbul ile Kudüs arasında eğitim programı yapıldı
ve öğrenciler gerçek ortamda eğitim yapma fırsatı yakaladılar. Ancak
iletişim için mesaj gönderdikleri SOE’nin Kudüs organizasyonu işbir­
liği için fazla istekli olmayınca, üstelik riski de fazla olunca bu istas­
yona öğrenci getirme riskini daha fazla göze alamadılar. Ancak bu iş­
ten vazgeçmediler. İstanbul limanı civarındaki eski Konsolosluk bina­
sının bodrumunda eğitim amaçlı bir istasyon kuruldu. Bu eğitim,
SOE’ye de, eğitim sürecinin tamamlanmasından önce öğrencilerinin
hazır olup olmadığını göstermesi açısından önemliydi. Bu öğrencile­
' Irtg. Gizli Örgütü fSOEl'nin Türkiye'deki Yapılanması ve Faaliyetleri
139
rin, eğitimlerini tamamlar tamamlamaz SOE ile olan diyaloglarını
kesmeleri arzu ediliyordu. Ancak bu tip eğitim, belli bir süre sonra
unutulacağı için iki ayda bir telsiz eğitimi alan kişiler tekrar İstanbul’a
davet edilerek bilgilerini tazelemeleri isteniyordu.
Türk ajanlarından Bekir Kara'mn adamları arasından telsiz opera­
törü olarak eğitim vermeye müsait kimse olmadığı için işgal anında,
dışarıdan Bekir’e İngiliz bir elaman gönderilecekti. Aslmda Bekir,
kendi organizasyonunda telsiz operatörlüğü eğitimi için bir eleman
göndermişti. Hatta Harrop onu, Türklerden telsiz operatörlüğü eğitimi
alanların en zeki ve eğitime en uygunu olarak tanımladı. Ancak sade­
ce Türkçe yazabildiği için geri gönderilmek zorunda kalındı. Başka
eleman bulunamadığından işgal anında Bekir Kara'ya bir İngiliz ope­
ratör temin edilecekti. Kara, SOE’den; Enez, Edime ve Kırklareli’nde
kurulmak üzere üç tane istasyon istedi. İşgalin yaklaştığı anlaşıldığı
anda Bekir Kara telsiz vericilerini teslim alacak ve hemen kendisine
bir operatör gönderilecekti.
Adnan Cağaloğlu, yukarıda değinildiği gibiîzmir’den sürüldükten
sonra Bolu’da da gizli örgütünü kurmaya başlamıştı. Dolayısıyla onun
iki ayrı branşı olduğundan İzmir ve Bolu ile irtibatı sağlamak için bi­
rer istasyon oluşturuldu. İzmir’deki istasyon zaten hazırdı. Bolu’daki
istasyon İse, Adnan m elemanlarından birine ait bir çiftlikte kuruldu.
Burada kumlan telsiz istasyonlarım çalıştırmak için Mahmut Filiz eği­
tim aldı. Mahmut, Adnan'm kurduğu organizasyonunun İzmir branşı­
nın lideriydi. Operatör olarak eğitilmek için gönüllü oldu. Diğerleri­
nin altı ayda tamamladığı kursu, Mahmut üç hafta eğitim ve daha son­
ra on gün tazeleme eğitimi süresinde tamamlamıştı. Adnan Cağaloğlu
tarafından İzmir branşında çalışmak üzere istihdam ettiği Erol Suat,
SOE ile direkt temas hâlinde olmadı. Zaten eski bir gemi operatörü
olduğundan telsiz iletişimi konusunda bilgisi vardı. Sadece Mahmut
tarafından şifre konusunda bilgilendirildi. Adnan Cağaloğlu'nm Bolu
branşında çalıştırılmak üzere istihdam edilen operatör ise, PTT eski
telgrafçısı Ahmet Kop’tu.
140
Zor Yıllar
SOE'nin Türkiye’deki diğer iki önemli Türk elemanının, Şeyh Ab­
dullah ve İlyas olduğunu yukarıda belirtmiştik. Şeyh Abdullah telsiz
operatörlüğü eğitimi almak üzere oğlunu gönderdi. Onun operatörlük
için seçilme nedeni, askerlik için erken yaşta olması ve babasının di­
ğer arkadaşlarının çok yaşlı .olmasıydı. Abdullah'ın oğlu eğitim süre­
cini kolaylıkla başardı. Bu, İstanbul ya da Doğu Anadolu’da kullanıl­
mak niyeti ile eğitildi. İlyas da, kendi ekibinin telsiz operatörü olarak
oğlunun eğitim almasını istedi. Ancak oğlu, kısa sürede tembel ve ye­
teneksiz bir Öğrenci olduğunu gösterince geri gönderildi. Aslında o da
babası gibi bu iş ile ilgilenmiyordu. Asıl amaç, Ingilizlerden maddî
menfaat temin etmek ve Londra’da kendine iş bulmaktı.94
İlyas ile Abdullah'ın birbiri İle irtibatlı olarak çalışması plânlan­
mıştı. Daha doğrusu İlyas, pek güvenilir bulunmadığından, Şeyh Ab­
dullah'tan onu kontrol etmesi istenmişti. Bu iki kişi ile irtibatı temin
için önce iki istasyon kurulması kararlaştırıldı. Ancak Abdullah' m gö­
rev yeri sıklıkla değiştiği için organizasyonun nereye kurulacağına ka­
rar verilemedi. İstanbul-Kadıköy, Gaziantep, Diyarbakır ve Elazığ
olmak üzere dört yer araştırıldı. Sonunda istasyonundan birinin Kadı­
köy’e kurulmasına karar verildi. İşgal anında kendilerine telsiz opera­
törü sağlanacaktı.95
Bunlar dışında SOE, farklı özelliklere sahip telsiz operatörü olabi­
lecek kişiler ile temasa geçti. Bunlardan bir tanesi, A/H28 kod adlı
Türkiye doğumlu Yunan vatandaşı olan bir kişiydi. Adım tespit ede­
mediğimiz bu kişi, Yunan ticaret filosunda iki yıl mühendis ve elekt­
rik teknisyeni olarak çalışmıştı. Savaş çıktığında Fransa’da serviste
çalışmak üzere ona teklif götürüldü. Fransa ve İtalya’da bazı faaliyet­
lerde bulunuktan sonra 1941 sonlarına doğru İstanbul’a geldi. Burada,
SOE ile temasa geçince işgal sonrası telsiz operatörü olarak çalışmak
üzere eğitime alındı.
İstanbul’da kapısı iki sokağa açılan küçük bir elektrik ve radyo
dükkanı vardı. Bu dükkanın, su deposunun ve ancak derin araştırmay­
94
95
HS 3/223,SOE in İstanbul report on operator.
HS 3/223, SOE İstanbul report on Post-Occupational W/T Sitatİons.
İng. Gizli örgütü (SOEKnirı Türkiye'deki VaDilanması ve Faaliyetleri
141
la keşfedilebilecek bir de bodrumunun olması, SOE İçin daha da avan­
tajlıydı. Hatta dükkanda müşteri varken bile burada operatörün çalış­
ması mümkündü. A/H28’in becerisini gören Harrop, onun biraz maddî
destek ile liman civarında bir dükkan açıp burada telsiz istasyonu
kurmasını arzu ediyordu. Maddî destek sağlanamadı ama AİH28 kendi
imkânlarıyla şehirde bir dükkan daha açtı. Burası halkın yoğun olarak
yaşadığı bir sokaktaydı ve aynı zamanda Alman elçiliğine de yakındı.
Üstelik A/H28’m kaym pederinin de bu civarda bir pansiyonu vardı
ve müşterileri arasında elçilikte çalışan Alman görevliler vardı. Bun­
dan dolayı A/H28’in hararetli bir Alman yanlısı olduğu imajı etrafta
uyandırıldı. Hatta kendisine İstanbul AEG acenteliği verildi. Bu du­
rum İstanbul işgal edilse bile A/H28% Almanlann dokunmayacağı
güvencesi verdi. Dolayısıyla bu şekilde telsiz istasyonunun da işgalde
açık olması şansı elde edilmiş oldu. Katta bu güveni Almanlara aşıla­
dığının testi, Türkiye’nin Almanya ile ilişkilerini kestikten sonra
AEG’nin İstanbul şefinin A/H28’e yaklaşarak Almanlar adına çalışma­
sını istenmesinden anlaşılıyor. Ancak sonradan teklifi getiren Alman,
Türkiye’yi terk etmek zorunda kaldığı için çifte ajan olma şansı kalma­
dı. Eğer Alman işgali gerçekleşseydi A/H28, SOE’nin çok işine
yarayacaktı.
jSÖE’nin telsiz operatörü olarak istihdam ettiği bir başka kişi ise,
A/H 29 kodlu elektrik mühendisi bir Bulgar’dı. Bulgaristan’ın Al­
manya tarafından işgali hâlinde Bulgaristan, Almanya ile ittifak yapa­
cağından İstanbul'daki Bulgarlar rahat hareket edebilirlerdi. Kendisi­
nin küçük bir işyeri vardı ancak varlık vergisi yüzünden kapatmak zo­
runda kaldı. Dolayısıyla Taksim’de kendi dairesinde çalışmaya başla­
dı. Burası kalabalık blokların olduğu bir siteydi ve telsiz istasyonu
yerleştirmek için birebirdi. Zira civarda bir hayli konsolosluk vs. var­
dı. Halkın radyosu zaten bunlarla yeterince rahatsız edildiğinden bu­
rada bir istasyon dikkat çekmeyebilirdi. Burası gerçekten baştan aşağı
bir arama ile ancak açığa çıkabilirdi. A/H29 buraya kimsenin dikkatini
çekmeden girip çıkıyordu.
142
Zor Vıüar
Almanlar Türkiye'deki İngiliz İstihbaratına Sızıyor
Almanlann, Çiçero lakaplı İlyas Bazna adındaki İngiliz Büyükel­
çisi’nin kavası vasıtasıyla, savaşın seyrini etkileyebilecek gizli belge­
lere ulaştığı, ancak Nazi ileri gelenlerinin bu belgeleri İngilizlerin ka­
sıtlı olarak verdiğini düşünüp değerlendirmemesinden dolayı savaşın
seyrini ciddî olarak etkilemediği artık bilinen bir casusluk olayıdır.
Tabiî Çiçero Türk istihbaratının yönlendirdiği çok taraflı bir ajandı.
Bazna’nm elde ettiği bilgileri, M AH değerlendirdikten sonra Alınanla­
ra ulaştırılıyordu.96 Burada, bu olaya tekrar değinilmeyecek, bunun
dışında Almanlann Türkiye’deki İngiliz gizli servislerine sızma gay­
retleri üzerinde durulacaktır.
a. MOR (Freund)
A/H2, Türkiye’de iken Nazi karşıtı olduğunu iddia eden Freund
adında bir Alman ile temasa geçmişti. Freund ile A/H2, Nazi işgali al­
tındaki Çekoslovakya’nın Sudeten bölgesinde gizli W/T istasyonu
kurma imkânını konuşmuşlardı. Freund, durumu araştırmak için Al­
manya’ya gitti. Döndüğünde raporu sunmak için İstanbul’a geldi, an­
cak A/H2 Türkiye’den ayrılmıştı. Temasa geçeceği kimseyi bulama­
yan Freund, doğrudan Ingiliz elçiliğine gitti. İngilizce ve Fransızca
bilmediğinden Almanca konuşabilen Harrop ile temasa geçmesi üze­
rine durum anlaşıldı. Sudeten’de radyo mühendisi bir arkadaşının
yardımıyla bir W/T kurduğunu söyledi. Bunu Almanya’daki gelişme­
leri takip etmek ve propaganda ve sabotaj faaliyetleri için iyi bir fırsat
olarak gören SOE, kendisine bir şifre temin etti. Almanya’ya dönen
Freund ile bu sayede iletişim kuruldu ve karşılıklı mesajlar gönderildi.
Freund, ilk olarak A/H2 tarafından kendisine sağlanan W/T ile
gönderilen direktifler çerçevesinde Nazi karşıtı propaganda yayacaktı.
Onun göndereceği bilgiler, askerî istihbarat olacaktı, ancak Freund’un
gönderdiği bilgiler pek kullanışlı değildi. Tek kullanışlı bilgi, Alman
96
Süleyman, Şeydi, Çiçero Olayı: 1940’Iarda Ankara’da İstihbarat Savaşları, Toplumsal
Tarih, Sayı: 121, Ocak 2004. s. 92-99; Erdal lîter, Millî İstihbarat Teşkilatı Tarihçesi
(Ankara: MİT Basımevi, 2002), s. 50-51; Özkan, a.g.e., s. 179.
İng. Gizli örgütü (SOEl'nin Türkiye'deki yapılanması ve Faaliyetleri
143
savaş gemilerinin İngiliz Kanal’ı harekatıyla ilgiliydi. Ancak Freund
verdiği bilginin dikkate alınmamasına çok kızdı. Freund’un askerî is­
tihbarat için faydalı olmayacağını anlayan Harrop, ona Almanya için­
de sabotaj organizasyonu kurması için öneride bulundu. Freund, bu
öneriye büyük bir heyecanla yaklaştı ve bu işi yapmaya gönüllü arka­
daşlarının olduğunu söyledi. Çok geçmeden de Breslau bölgesinde
tren yoluna zarar verdiği raporunu gönderdi. Freund, Almanya’daki
bazı fabrikalarda da benzer faaliyetler gösterdiği iddiasmdaydı.
Elbette SOE, Freund’un, kendi organizasyonlarına sızmaya çalışan
bir Nazi ajanı olabileceğini her zaman hesaba kattı ve dikkatli yaklaş­
tı. Özellikle kendisine verilen görevi hemen yerine getirmesi ve sabo­
tajı başarması Freund hakkmdaki şüpheleri arttırdı. Bir demir yoluna
sabotaj düzenlemesi için Freund’a bir test görevi verildi. Bunun ya­
nında Almanya’daki yaşam hakkında cevabı bilinen somlar soruldu.
Bunlardan tam netice alınamadı. Bütün bunlar Freund hakkmdaki
şüpheleri artırdı. Üstelik bahsettiği sabotajları gerçekten yapıp yap­
madığı da öğrenilemedi. Sonuçta Nazi ajanı olduğuna dair şüpheler
iyice artü. Bu arada Freund kendisine üç aylık çalışması için söz veri­
len parayı almak üzere İstanbul’a geldi; ancak SOE, onun için para ayırmamıştı. Freund’u direk olarak reddetmek ondan şüphelenildiği an­
lamına geleceğinden Türkiye’de değil de Viyana’da onun yapabilece­
ği bir şeyler olduğu söylendi. Bu şekilde Freund, İstanbul’dan da u~
zaklaştınlarak kendisinden kurtulunmuş olacaktı. Aynı zamanda onun
Türkiye dışında yakalanması için de bir tuzak hazırlandı. Anlaştıkları
üzere ona daha önce vaat edilen para, Viyana’daki Bristol Hotel’e
Herr MOR adına bırakılacaktı. Freund bu teklifi kabul etti. Bir hafta
içinde Harrop gizli bir kaynaktan, Gestapo’nun Herr MOR adına bu
otele para bırakacak kişinin tutuklanması için emir verdiğini öğrendi.
Dolayısıyla Freund’un, İstanbul’daki SOE organizasyonuna sızmaya
çalışan Gestapo’nun ileri gelen subaylarından biri olduğu anlaşıldı.
Ancak anlaşılmasın diye birkaç W/T mesajı daha gönderildi. Freund,
paranın alınamadığı şeklinde şikâyetlerde bulundu. Birkaç ay sonra
Sofya’dan Freund imzasıyla bir telgraf geldi. Freund yeni teklifleri
144
Zor Yıllar
olduğunu, bunu görüşmek üzere İstanbul’a gelmek istediğini
söylüyordu. Ancak SOE, bunları mektupla göndermesini istedi.
Freund, SOE’nin İstanbul’daki şubesini çözemedi. Sadece Harrop’u
tanıdı. Harrop ise zaten Almanlar tarafından bilinen bir isimdi. Tabiî
Almanlar onun SOE için değil de Askerî Ataşe için çalıştığını düşünü­
yordu. Freund’a verilen şifre de, Harrop’un SOE’rim yazışmalarında
kullanılan şifresi değil, Chastelain tarafından oluşturulmuş kodlardan
ibaretti. Zaten Harrop’un ismi Almanlar tarafından biliniyordu, o yüzden kendi ismini de bu şifreye yazmıştı.
b. Maria Dumont
Abwehr in İstanbul’daki ajanları olan Eric Vermehren ve Wilhelm
Hamburger’in Şubat 1944 tarihinde Müttefiklere iltica etmesi netice­
sinde verdikleri bilgiler Almanlann, SOE’nin karargah olarak kullan­
dığı Goeland Deniz Nakliyatı Departmanı’na sızmayı başardıklannı
gösterdi.98 Konsolosluk bünyesinde faaliyet gösteren bu departman,
daha ziyade Almanlann eline geçen müttefik gemilerin kurtanlmasma
yönelik hukukî mücadele veriyordu. Bu konuda da ciddî başanlan
vardı. Sorgulamalannda Vermehren ve Hamburger, İstanbul’daki
SOE organizasyonu ile yakm işbirliği içinde çalışan bu departmana
Abwehr’in sızmayı başardığını söylediler. Aynca adı geçen kişiler,
Abwehr’in İstanbul Bürosu başkanı Leverkühn’ün, Goeland Deniz
Nakliyatı Departmanı müdürü olan Walton’un, Dışişleri ile Goeland
gemilerinin kurtanlmasma yönelik yürüttüğü hukukî mücadeleyi içe­
ren yazışmalarının birer kopyasını düzenli olarak elde ettiğini itiraf et­
tiler. Bu belgeleri sağlayan kişi, her kimse, her yazışmanın bir kopya­
sını Abwehr’e iletiyordu. Hatta Vehmehren, Leverkühn’ün ajanı vası­
tasıyla Walton’un bürosunun anahtanm da elde ettiğini söylüyordu.
Bu ciddî bir iddiaydı. Vehmehren’in Türkiye’de bulunan Goeland
gemileriyle ilgili mahkemenin aynntılanm da bilmesi, Walton’un ofi­
si hakkında söylediklerinin doğruluğunu ispatlıyordu. Vehmehren, el­
de edilen bu bilgiler sayesinde îngilizlerin Alman avukatın tarafından
97
98
HS 3/233, Harrop’s report on Freund.
HS 3/231, to Air Commodore A. Böyle, 5 March 1944.
İng. Gizli örgütü fSOEl'nin Türkiye'deki Yapı [anması ve Faaliyetler;
145
nasıl ayarlandığını öğrendiklerini ve bu sayede gemiye haciz koydur­
mayı başardıklarım söyledi. Aynca sorgulamasında Vehmehren,
Leverkühn’in ikinci bir ofisin anahtanna da sahip olduğunu söylemiş­
ti. Ancak Vermehren, bu anahtann kimin ofisine ait olduğunu
bilmiyordu. Muhtemelen bu ofisin, aslmda SOE elamanı olan ancak
konsolosluk binası içerisinde İngiliz gazetecisi maske görevi ile çalı­
şan Mackintosh’un ofisi olacağım düşünüyordu.
İngilizler! endişelendiren Önemli konulardan biri, kendilerinin
Türkiye’deki gizli yapılanmaları hakkında Almanlann ne kadar bilgi
sahibi olduğuydu. SOE Londra merkezi, bunun için sorgulamayı ger­
çekleştiren MI5’ın Ortadoğu’daki görevini üstlenen Security
Intelligence Middle East (S/ME)’e özel sorular göndererek Almanla­
nn İstanbul ve İzmir’deki ofis ve faaliyetleri hakkında bilgileri olup
olmadığını Öğrenmeye çalıştı."
Walton’un ofisi, İ943 yılı sonuna kadar İngiliz Konsolosluğu’nun
içindeydi. Sonradan Konsolosluk dışında yaklaşık 55 m. kadar uzak­
taki yeni ofise taşındı. Walton’un ofisi, kendisi ve çahşanlan ile
SOE’nin muhasebecisi Edney tarafından da kullanılıyordu. Balkan­
lar’daki organizasyonun tarihini anlatan, gemiler hakkında bilgi veren
ve bunlarla ilgili mücadeleyi anlatan dosya, 5 Aralık 1943’ten 20 Ocak 1944 tarihine kadar Edney’in ofisİndeydi. Edney aynı zamanda
Goeland Şirketi’nin muhasebe İşlerine bakıyordu. Diğer bir kişi de
yine SOE elemanı Alexander Strange’ydi. Dolayısıyla SOE ile Walton
ofisi arasında sıkı bir trafik vardı. Posta, para vs. gibi şeyler bu iki ofis
arasında kuryeler İle taşınırdı. SOE’nin gemi işlerinden sorumlu olan
Burland, konsolosluktan Walton’un ofisine sık sık giderdi. Konsolos­
luk ile Walton’un ofisi arasında bir ya da İki Cafe-shop vardı. Burada
ajanlar buluşurlardı. Dolayısıyla Leverkühn’ün sahip olduğu ikinci
anahtar, Edney’in anahtarı olabilirdi.
Sorgulamasında Vermehren’in, Mackintosh’un ofisi hakkında de­
taylı bilgisi olmadığını, ancak Hamburger’in ve onlarla birlikte İngilizlere iltica eden Avusturya doğumlu Kleczkowsky’nin bu konuda
99
HS 3/231, B.9 toD/H 44, B9/63/348,28 February 1944
146
Zor Yi [Ur
bilgi verebileceğini söyledi. (Kleczkowsky, İstanbul’da gazeteci göre­
vi kılığında Alman propagandası için dedikodu yayıyordu.) Hatta
Hamburger’in, Almanların İstanbul’daki İngiliz ofisinden sürekli ola­
rak nasıl bilgi aldıkları hakkında bilgi verebileceğini de söyledi.100
Hamburger ise sorgulamasında Walton’un ofisinden en son alman
belgenin Ekim 1943 tarihli olduğunu söyledi. O hâlde belge,
Walton’un ofisi Konsolosluksan kendi ofisine taşındıktan sonra alın­
mıştı. Demek ki bu ajan, Walton’un sürekli yanında çalışmış ve yeni
ofise taşmıldığmda bu kişi de taşınmış olmalıydı. Aynca Hamburger,
Mackintosh’un ofisinin Alman elçiliği ile bitişik olmasının bir şansız­
lık olduğunu söyledi. Leverkühn’ün ofisi, Elçilik bahçesindeydi ve
Mackintosh’un evinin girişine hâkim bir pozisyondaydı. Ev ve ofis
aynı binadaydı; yani Mackintosh’un her adımı Almanlar tarafından iz­
leniyordu. Mackintosh’un evini ziyaret eden insanların ziyaretçi kartı
ve Mackintosh’un evindeki partilerde çekilen fotoğraflar da
Abwehr'in elindeydi. Hamburger’in, Mackintosh’un ofisine sızılıp sızılmadığı hakkında bilgisi yoktu. Hamburger, Leverkühn’ün gece
kulüpleri, restoran ve Cafe sahipleri ve çalışanları vasıtasıyla îngilizleri gözetlediğini de söylüyordu.
Mackintosh’un ofisine Almanlann sızıp sızmadığı hakkında
Kleczkowsky’de sorgulandı. Kleczkowsky, Mackintosh’un ofisinde
bir Rus çalışanı olduğunu ve bu kişinin casusluğun kaynağı olduğunu
düşündüğünü söyledi. Leverkühn’ün beş defa değişik insanlar vasıta­
sıyla Mackintosh’un Rus eşi Katousha’ya bilgi koparmak amacıyla
yaklaşmaya çalışmış, ancak başanlı olamamıştı.
Sorgulamanın ilk anlanndan itibaren bütün göstergeler, Walton’un
ofisinde Abwehr ajanı olarak sızan kişinin Walton’un bütün yazışmala­
rını daktilo eden sekreteri Mariana Dumont’u gösteriyordu. Dumont,
her ne kadar Walton’un gizli kasasını açma şansına sahip değişe de pe­
kala yazışmalardan birer kopyasını elde etme şansı vardı. Aslında
Mariana Dumont’tan şüphelenilmemesi için hiçbir sebep yoktu. Rus asıllıydı ve bir Fransız ile evliydi. Kocası Fransa’da çalışırken kendisi iki
çocuğuyla İstanbul’da yaşıyordu. Walton’un ofisinde çalışmadan önce
100 HS 3/237.
Ing. Gizli örgütü fSOEl'nin Türkiye/deki Yapılanması ve Faaliyetleri
147
İstanbul ile Köstence ve Hayfa limanlan arasında gemi işletmeciliği
yapan Rus Diakanov’un deniz işletmesinde çalıştı. Diakanov, Abwehr
adına çalışıyordu. Dumont ise, muhtemelen kocası aracılığıyla Bağım­
sız Fransa için ajanlık yapıyordu. Durumu fark eden Diakanov ve arka­
daşı, Friedrich Hendle Dumont’u takibe aldılar. Bu arada Dumont’un
Walton’m ofisine iş başvurusu yapması, Abwehr ajanlanna iyi bir fırsat
verdi. Bundan sonra özellikle Hendle tehdit ve şantaj ile Manana
Dumont’a Almanlar için çalışmayı kabul ettirdiler. Üstelik kocası Fran­
sa’da Alınanlara esir düşmüştü, şimdi işbirliği yapmazsa kocasının Al­
manya’ya götürülüp kurşuna dizileceği tehdidini savuruyorlardı. Aynca
çocuklannı da düşünmesini hatırlatmaktan geri durmadılar.
îngilizler bundan habersiz Dumont’u, Walton’un bürosunda sekre­
ter olarak işe aldılar. Üstelik SİME, işe alınmasında güvenlik açısın­
dan bir sakıncası yok diye rapor etmiş; SOE lideri Chestalain de refe­
rans olmuştu. Aslında Dumont, Walton’un yanından Önce îngilizlerin
Fransızca olarak yaymladıklan Realite dergisinde gizlice sekreter ola­
rak çalıştırılmıştı. Fakat şurası bir gerçekti; Dumont, Ağustos 1942
tarihinden Mayıs 1944’e kadar Walton’un bürosundan önemli
belgeleri Abwehr’e ulaştırmıştı. Kendisinden, Walton’un bürosundan
önemli evrakların dışında askerî ve siyasî anlamda neler konuşulduğu
da istenmişti. Bu baskılar neticesinde Dumont, Walton’m bir anlık
gafletinden yararlanarak anahtan elde etmiş ve Walton olmadığı
zamanlar önemli gördü belgelerin kopyasını alarak Abwehr’e
vermişti. Abwehr için bu, büyük bir başarı olsa da SOE ve MI6’in
İstanbul’daki faaliyetleri hakkında yeterli bilgi alamamıştı. Ancak
Almanlann eline geçen Müttefik gemilerin kurtanlmasma yönelik
İstanbul’da verilen hukukî mücadelede ciddî avantajlar elde edil-
101 Dumont olayı ile ilgili daha geniş bilgi için bkz: Süleyman Şeydi, ‘Intelligence War in
Turkey during the Second World War’, Middle Eastern Studies, Vol. 40, no. 3 May
2004, ss. 75-85.
s o e t jin T ü r k iy e ' d ek i
PROPAGANDA FAALİYETLERİ
Enformasyon Bakanlığı’nm artan Alman propagandası karşısında
pek fazla varlık gösterememesi üzerine, İstanbul’da Balkanlara yöne­
lik faaliyet göstermesi için kurulan SOE’nin İstanbul şubesi, Ağustos
1940 tarihinde bir yandan Türkiye’nin Alman işgali ihtimaline karşı
Türkiye, Ege ve Karadeniz’deki Alman hâkimiyetine yönelik sabotaj
plânlan hazırlarken diğer yandan da Türk kamuoyunun Alınanlara
yönelmesini önlemek adına kendi bünyesinde bir propaganda birimi
kurdu. Aslında Enformasyon Bakanlığı, Alman propagandasına karşı
Ocak 1940 tarihinden beri Basm Ataşeliği etrafında sistemli bir pro­
paganda faaliyeti yürütüyordu. Ancak SOE, bunu yeterli bulmayınca
kendi bünyesinde propaganda yapılanmasına gitti.
SOF nin Türkiye sorumlusu Bailey, Türkiye’deki Alman propa­
gandasının etkisini azaltarak Müttefik yanlısı kamuoyu oluşturmak ya
da en azından Türk kamuoyunu kaybetmemek adına H. Hamson’ı
propaganda işiyle görevlendirdi. Hamson, kendisine AH21kod adlı bir
baş yardımcı atadı. Belgrat’taki SOE organizasyonundan İstanbul’a
gelen Cesar adında bir ajanın da dahil edilmesiyle İstanbul’daki pro­
paganda organizasyonun çekirdeği oluşturuldu. Hamson, organizas­
yonuna daha çok üst düzey görevlerde çalışan Türkleri kazandırmaya
çalışırken AH2, alandaki propaganda faaliyetlerini yürüttü. Türkiye’de
bulunan İngiliz ve Amerikalı gazeteciler ve radyocular ile de iyi ileti­
şim kuran Hamson, istediği haberleri onlar vasıtasıyla Türk kamuo­
yuna ulaştırabiliyordu.2
AH2 ilk önce işçi, aydın ve zengin sınıflar başta olmak üzere top­
lumun değişik kesiminden insanlarla temasa geçti. Kısa sürede İstan­
bul’da Turan Beler adında genç bir gazeteciyi, hemen sonrasında da
Vincenzo Giamalya adında Maltalı bir kömür tüccarım organizasyona
1 AH2 kod adlı SOE elemanının gerçek kimliğine ulaşılamadı.
2 HS 3/224, D.Q.2 to S 0 2 ,2 August 1941.
150
Zor Yıüar
dahil etti. Giamalya’nm daha ziyade gemici ve kamyon şoförü gibi
sürekli hareket hâlinde olan orta sınıfa mensup insanlar ile iş yapıyor
olması, onu fısıltı kampanyası için önemli kılıyordu. Türkiye içinde
ve dışında birçok kontağı olan Winkewicz adında bir Polonyalmın da
katılımıyla AH.2, organizasyonunun çekirdeğini oluşturdu. Beler,
Giamalya ve Winkewicz, propaganda işlerinde AH.2'nin yardımcıları
oldular.
Türkiye’deki SOE'nin ilk propaganda faaliyeti, fısıltı ve dedikodu,
kampanyasını başlatmak oldu. Türk kamuoyunu müttefik yanlısı
yapmak ve Mihver bloğuna karşı cephe oluşturmak amacıyla yayılan
fısıltılar, haftalık olarak Londra’dan geliyordu. Bazen bu fısıltılar di­
ğer merkezlerde üretilip Londra’ya iletiliyor, oradan aynı anda İtalya,
Almanya ve Türkiye’nin de dahil olduğu Güneydoğu Avrupa ülkele­
rine ulaştırılıyordu. Hamson da propaganda için fısıltı hazırlamak, fık­
ra ve haber üretmek, bunların taslağını oluştumıak ve kamuoyuna
yaymak için yapılması gerekenleri görüşmek üzere her hafta Cuma
günleri baş yardımcısı AH2 ile toplantı yapar ve haftalık direktiflerini
iletirdi. AH2, Cumartesi günleri Hamşon ile kararlaştırdıkları çerçe­
vede haberlerle süslenmiş mektuplar yazar ve bir de haber bülteni ha­
zırlardı. Bu hazırlığı yaptıktan sonra kendi yardımcılarıyla Pazartesi
günleri toplantı yapar ve onlara direktiflerini verirdi. Mektuplar aynı
gün yardımcıları tarafından postaya verilirdi. Bültenler de yine bu üç
elemanın temas hâlinde olduğu ajanları aracılığıyla Pazartesi günleri
elden dağıtılırdı. Bunun yanında AH2, üç elamanına Pazartesi günkü
toplantılarda, haftaya boyunca sözlü olarak yaymaları gereken haber­
leri de iletirdi.
Böylece Hamson, diğer SOE merkezlerince ve kendileri tarafından
hazırlanan fısıltıları Türkiye’de yaymakla görevli geniş bir söylenti
ağı oluşturdu. Bu ağın içinde yer alan kişiler, Türklere ve yabacılara
ait kuruluşlarda çalışan yerli ve yabancılardan oluşuyordu.
Hamson’un başlattığı fısıltı kampanyası, Alman faaliyetlerine kar­
şı başlatılmış bir hareketti. Almanlar, propaganda faaliyeti için gerekli
elemanlan daha ziyade azınlıklar arasından temin ediyorlardı. 1941
yılma ait İngiliz istihbarat raporuna göre, özellikle İstanbul da yaşa­
yan Ermeni ve Beyaz Rus göçmenler arasında Mihver sempatizanları-
SOE'rtin Türkiye'deki Propaganda Faalry&tl&ri
151
nm arttığı gözlemlenmektedir. Fısıltı kampanyası başta olmak üzere,
propaganda faaliyetleri için Almanlar, eleman ihtiyacım bu etnik un­
surlardan karşılamaktaydılar. Ermeniler, özellikle Birinci Dünya Savaşfnda yaşananların etkisiyle ve Sovyetlerin propagandasıyla, ge­
nelde Türkiye karşın olarak gözüküyordu. Tabiî ki Ermenilerin Tür­
kiye’ye karşı ya da Türkiye’nin çıkarlarına bir aykırı organizasyon iÇinde yer almalarını sadece son asırda yaratılan düşmanlığa bağlamak
doğru değildir. Alman altınlarının katkılarını da unutmamak gerekir.
Beyaz Ruslann pozisyonu biraz daha farklıydı. Onlar ülkelerinde­
ki ihtilalden sonra Türkiye’ye mülteci olarak geldiler. Dolayısıyla
bunlar arasında siyasî mültecilerin sayısı fazlaydı. Durum böyle olun­
ca bunlar ile Almanlar arasında ideolojik olarak yakınlık veya mevcut
Sovyet rejimine düşmanlık noktasında ortak anlayış gelişti. Özellikle
mevcut Sovyet rejimine olan düşmanlığı aşın noktada olanlar, Alman­
lar ile işbirliğinden kaçınmadılar. Doğal olarak bu durum, bütün Rus
mülteciler için geçerli değildi. Hatta Almanya’nın Sovyetlere saldırısı,
çoğu Bolşevik karşıtı Ruslar arasındaki ihtilafı bir noktada giderdi.
Ancak kalanlar, Almanlar için yeterliydi.3
Fısıltı kampanyasına haber yazabilmek için yabancı gazetelerin,
Balkan ve diğer ülke radyolannı sürekli takibi gerekiyordu. Bu arada
AH2'nin, kendisiyle çalışan Polonya organizasyonu vardı. Bu organi­
zasyon, AH2'nin organizasyonunun temelini oluşturuyordu. Polonya­
lIlar vasıtasıyla İşgal altındaki topraklardan bilgiler almıyordu. Zira
PolonyalIların İstanbul’da Boğaz’a nazır elçilik binasında, Balkanlara
yönelik yaym yapan gizli bir radyo istasyonları vardı. Bunu iyi bir fır­
sat olarak gören AH2, buradan değişik dillerde propaganda amacıyla
radyo haber programı yapmayı tasarladı. AH2, aynı zamanda Polonya
birimi vasıtasıyla Polonya ve Almanya’ya yönelik radyo yayınlan, eğ­
lence ve oyun programlan plânlıyordu. Bu propaganda İçerikli oyun­
larda, Polonya ile Almanya arasındaki önemli demiryollan ve köprü­
lerin havaya uçurulması, Polonyaîı köylülerin kendilerine vaat edilen
savaş sonrası tazminatı alabilmeleri için kendi mahsullerine sabotaj
3
HS 3/241, Talbot Rice memorandum on. Pro-Axis Minorities in Turkey, no.
59/4I/Misc./M:L3.b., 26 June 194L
Zor Yıllar
152
düzenlemeleri, büyük Alman çiftliklerine Polonyalı işçilerin sabotaj
düzenlemesi gibi temalar işlenecekti. Yugoslavya’daki Alman ajanla­
rına yönelik illegal faaliyetlerde plânlanmaktaydı. Bunlar, elbette ta­
san aşamasmdaydı. Bu yayınlar özellikle Alman ve -henüz Naziler ile
yollan aynlmadığından- Rus karşıtı propaganda içerikli olacaktı. An­
cak bunu yaparken Türk otoritelerini kızdırmamaya ve düşmanın eline
Türkleri kışkırtmak amacıyla kullanacaklan bir silah vermemek için
azami gayret göstermeye dikkat edeceklerdi. Çünkü Mihver bloğu,
îngilizlerin Türkiye’de bu türden teşkilatlanmasını engellemek için elinden geleni yapıyordu.4
Polonya ekibinin de fısıltı yayma konusunda Hamson’a yardımlan
oldu. Mesela iki kadın; kuaföre, markete veya restoran gibi toplumun
değişik kesimlerinin uğrak alanı olan yerlere gittiğinde işitilebilecek
şekilde kendilerinden istenilen konulan tartışıyorlardı. İyi Almanca
konuşan PolonyalIlar ise Almanmış gibi davranarak, savaşın seyri
hakkında Almanlann aleyhine Almanca yorum yapıyorlardı.5
Fısıltı Kampanyası
SOE için en Önemli sorunlardan bir tanesi, Türkiye’de bulunma
sebeplerini Türk yetkililere anlatabilecek ve karşı istihbarat birimleri­
ni şaşırtacak görev bulabilmekti. Hamson bu sorunu, İngiliz-Fransız
sermayesinin yönlendirdiği bir banka olan Osmanlı Bankası’mn İs­
tanbul Şubesi’nde iş bulmakla aştı. Yani o artık bir banka çalışanıydı.
Bu görev, işini yapabilmesi için ona güzel bir fırsat verdi. Birçok İn­
giliz çalışanı olan Osmanlı Bankası, zaten İngİlizlere ve SOE’nin ille­
gal faaliyetlerine sıcak bakmanın yanında onlara yardımcı da oluyor­
du. Banka, kendi şubelerini Hamson’m Anadolu’ya yönelik fısıltı
kampanyasının hizmetine sundu. Bundan istifade ile Hamson, mevcut
propaganda organizasyonunu Osmanlı Bankası’mn Anadolu şubeleri
ağıyla geniş alana yaymanın yollarını aradı. Özellikle Mersin, Adana,
Antalya, İzmir, Bursa, Zonguldak, Trabzon, Samsun ve Akşehir’de
temas kurmayı düşündüğü kimseler vardı. Nitekim bu illere yaptığı
4
HS 3f2<¥2, Heçotf. ot DfH SS otı çtese.ox
MSoçbiTctoO’cVWL
& vJotVmg, ot K R 2 &. bis seslem,.
:
SOE'rsin Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri
153
ziyaretler ile kampanyasına gönüllü olarak katılmayı kabul eden pek
çok insan buldu.
Tabiî fısıltı kampanyasında sadece Osmanh Bankası çalışanları yer
almadı. TBMM çatısı altında da bu kampanyada yer alanlar oldu.
Hamson’un propaganda organizasyonunda Türkiye’deki fısıltılar
kampanyasında görev alanlardan tespit edebildiklerimiz şunlardır:6
Danailoff, Berç Türker Keresteci (TBMM - Afyonkarahısar milletve­
kili), Dr. Barru, Jean Saliba, L. Laurella (Osmanh Bankası), Cafer
Kerimer, Fethi Gümüşoğlu (Osmanh Bankası Bursa Şubesi), Jean
Legoux (Osmanh Bankası İzmir Şubesi), Dragutin Pilsic.7 Hamson bu
kişilerden özellikle Ermeni asıllı eski Osmanh Bankası çalışanı olan
Afyonkarahisar vekili Keresteci’nin bu türden fısıltıları yaymak için
çok işe yaradığından bahseder. Çünkü onun vasıtasıyla Ankara’da et­
kili çevrelere ulaşılabiliyordu.8
SGE'nin Yaydığı Fısıltılar
Fısıltı kampanyasının amacı, Mihver ülkelerinin ortaya attığı söy­
lentilere karşılık verebilmektir. Aslında savaşın ilk başlarında Mihver
ülkelerinin Müttefiklere karşı, ezici başarılan, onîann propaganda işi­
ni kolaylaştmyordu. 1940 yılı boyunca ve sonrasında Almanlar, bir
taraftan Balkanlara doğm yayılırken diğer taraftan neredeyse Lond­
ra’dan Edinburgh’a kadar adadaki bütün önemli merkezlere hava saldınlarmda bulunuyorlardı.9 Dünya kamuoyunda Nazi hava saldırıları­
na karşı kendini savunamayan İngilizlerin, Alman propagandasının da
etkisiyle, Avrupa kıtasında ve Türkiye başta olmak üzere diğer coğ­
rafyalarda Almanlara karşı nasıl zafer elde edebileceği tartışılır ol­
muştu. Böyle bir ortamda, halka ve Nazi karşıtı yönetimlere moral
vermek ve onlann Almanlar ile işbirliğini engellemek için İngilizler
tarafından karşı fısıltı kampanyası başlatıldı.
5 HS 3/244, DH2 to DHS, 19 September 1940.
7 HS 3/224, D/H 98 to D/HY. No. Î91/98/GFC, 16 December 1941.
s HS 3/224D /H 38 toD /H l.
•9- Luftwaffe’nin İngiltere’ye karşı hava saldırılan için bkz: Basil Collier, The Battle o f
Britain (London: B. T. Batsford Ltd., 1962); Sheila Lawlor, Churchill and. the Politics
.of War (Cambridge: Cambridge University Press, 1994), ss. 61-87.
154
Z orW U r
Bu çerçevede SOE de, Türkiye’de kendi kampanyasını devreye
soktu. SOE, genel olarak faaliyet gösterdiği ülkelerdeki kamuoyuna,
moral amacıyla Almanlar ile îtalyanlar arasında sürtüşme olduğuna
dair fısıltılar yayıyordu. SOE’nin Türkiye başta olmak üzere, yaydığı
genel fısıltılardan birkaç tanesi şu şekildeydi:
-
Londra bombardımanına katılan Italyanlara, Almanlar bile­
rek yanlış rota ve uçuş yüksekliği verdiler ve bundan dolayı 24
İtalyan pilottan ancak on beşi dönebildi.
-
İtalyan askerleri dizanteriye yakalandılar ve bundan dolayı
savaşamadılar.
-
İtalya ’da yakında kıtlık olacağından Almanlardan yardım is­
tediler. Almanlar ise, ancak kendilerine yetecek kadar gıdaları
olduğunu belirterek bu isteği reddettiler.
~
Mussolini, Alman komutası altında savaşmayı kabul etmesin­
den dolayı General Rodolfo GrazianVyi cezalandırmak ama­
cıyla Libya'daki İtalyan birliklerine takviyeyi reddetti.10
-
Doğu cephesinde Alman askerlere, uyumalarım engellemek için, carfein hapları veriliyordu. Çünkü uyumak, soğuktan
donmak anlamına geliyordu.11
~
Renault fabrikasına yapılan hava akınında 450 adet yeni üre­
tilmiş tank tahrip edildi.
-
Almanların, Rusya'daki kayıplan hakkında verdiği rakamlar
çok az- Zira komutanlar; yanm bedenden aşağısı kalanları,
saymayın diye emir verdi
Aslmda Türk kamuoyu; İtalyan bankasının ileride başarısız olaca­
ğı, Almanya’nın işgal altındaki topraklarda popülaritesinin olmadığı
ve Alman birliklerinin dizanteriye yakalandığı gibi haberlerle pek
ilgilenmiyordu. Elbette Mihver’deki olumsuz hava, Türk kamuoyunda
da Mihver’e olan güveni azaltıyordu; ama Türk kamuoyu daha çok
Almanlann, Bulgaristan ve Sovyetler Birliği başta olmak üzere, Suri­
10 HS 3/224. D/H to Istanbul for D/HR, 21 December 1940; HS 3/224, D/HI to D/H 38,
30 December 1940.
i! HS 3/224, D/HV to D/H 13, 10 December 1941.
SOE'nin Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri
155
ye, ve Yunanistan gibi kendisine komşu olan ülkeler ile olan ilişkile­
riyle ilgileniyordu. Türkiye’nin konumu, SOE’nin faaliyet gösterdiği
diğer bölge ülkelerinden farklıydı. Her şeyden önce Türkiye, tarafsız­
dı ve işgale uğramamıştı. Daha da önemlisi, bu ülkelere nazaran Tür­
kiye’de basm (o günün şartlatma göre), daha özgürdü ve insanlar, ha­
ber alma noktasında belki diğer ülkelerdeki kadar çok sorun
yaşamıyorlardı. Yakandaki doğrultuda fısıltılann Türkiye’de de ya­
yılmasının istenmesi üzerine Hamson, Türk basınının Mihver bloğun­
dan gelen savaş tehdidi nedeniyle zaten Müttefik yanlısı olduğunu ve
çoğu haberlerde abartıya kaçan oranda Müttefiklerden yana yorum
yaptıklanm söyleyerek yapılan propagandanın İngilizler tarafından
yapıldığı hissinin verilmemesi için Türkiye’ye uygun fısıltılann üre­
tilmesini Önerdi.12 Mesela, daha İtalyanlann, Almanya’dan gizli ola­
rak tarafsız ülkelerle banş görüşmesi yürüttüğü ve İtalyan lider ve
komutanlannm mümkün mertebe Almanlar ile diyalogdan kaçtığına
dair propagandalar Türkiye’de daha ciddî yankılar uyandırabilirdi.13
Hamson’m uyarısı üzerine SOE Londra merkezi, genel fısıltılar
üretmekten ziyade her ülkeye özgü fısıltılar üretilmesine dikkat etti.
Hamson ve ekibi de, Türkiye’ye yönelik, toplumda etki yaratacak fı­
sıltılar ürettiler. Mesela Almanlar gece görüşlü uçaklarla boğazlann
fotoğraflammm çekiyorlar; Marmara Denizi’nde Almanlann yerleş­
tirdiği mayına çarpan balıkçılar öldüler vs. gibi temalan işleniyordu ki
bu türden fısıltılar Türk kamuoyunda gerçekten de daha fazla ilgi uyandırdı.14
Bunun dışında Hamson’un organizasyonu, Mihver bloğu ile Kara­
deniz limanlan arasında deniz ticareti yapan Türk kayıkçılannın cesa­
retini kırmaya yönelik de birçok fısıltı yaydı. Bu fısıltı haberlerinden
bazılan şu şekildeydi:
-
Almanlar, Trabzon ile Varna arasında ticaret yapan gemileri
vurup suçu Sovyetlerin üzerine atıyorlardı.
12 HS 3/224, D/H38 to D/H l, 9 januaıy 1941.
13 HS 3/224, D/H 38 to D/H l, 2 January 1941.
14 HS 3/224, SOS to D/H2, no. SOS/o28.
Zor Yıllar
156
-
-
Yiyecek durumu Bulgaristan’da o kadar kötüydü ki sahilde
yaşayan halk; Umanlardaki gemileri yağmalıyorlardı. Hatta
Varna’ya yük götüren Türk kayığının tayfaları, yağma sonucu
öldürüldü.
Burgaz ve Varna limanları Almanlar tarafından yasak bölge
ilân edildi. Geçen hafta, yanlış rotaya giren Türk kayığı, açı­
lan ateşle battı ve mürettebatın yarısı öldü.15
Aynca, Mihver ülkelerini karalama kampanyası kapsamında fıkra­
lar da üretilmekteydi. Bu fıkralar daha ziyade tarafsız ülkelerde üreti­
lip Londra’ya verilir; onlar da fıkranın uygunluğuna göre taşra teşkilatlanna gönderirdi. İstanbul SOE merkezi de ürettiği fıkralan Lond­
ra’ya gönderdi. Mesela bu fıkralardan bazıları şu şekildeydi:
-
-
-
15
Gayet şişman iki aslan Afrika’da karşılaşmış. Biri diğerine
“Bugün sadece şişman bir İngiliz yedim, bana yeter” der. Di­
ğeri ise, “Benim avım da fena sayılmaz, ben de şişman bir
Alman yedim ”. Sonra bu ikisi oldukça zayıf bir aslana rastlar­
lar. Zayıf arslan onlara, “Uç gündür bir Italyan’ı
kovalıyorum hâlâ yakalayamadım” der.
İtalyanlar, bir ileri üç geri vitesi olan bir tank yapmaya niyet­
lendiler.
İngiliz ve Norveç birlikleri, Norveç sahilindeki Lofoten’e dü­
zenledikleri saldırılardan sonra Alman sahil güvenlik kuvvet­
leri, şaşkın hâlde hemen harekete geçerler. Akşamüstü tepede
hareket hâlinde bir şey gören Alman asker ‘dur’ diye bağırır.
Ancak hareket edenlerin sayısı artınca Almanlar hepsini vu­
rur. Sonradan anlaşılır ki bunlar koyundur. Bunun üzerine
Bergen ’de bulunan Alman komutan emir verir; “Bundan son­
ra bütün koyunlar akşam 19:00’da evlerinde olacak, aksi hâl­
de vurulma riskini üstlenmiş olacaktır!”
Alman işgali altında sinemalarda Nazi propagandası yapılı­
yordu. Almanlar da Norveçlileri sinemaya gitmek için özendi­
riyordu. Yine böyle bir akşamda sinemada Oslo rıhtımındaki
HS 3/224, SOE/5 to D/H.13.
SOE'nin Türkiye'deki Propaganda faaliyetleri
157
gemiden yiyecek boşaltan Alman gemisi gösteriliyordu. Bunu
gören bir adam, uMakineyi durdur. Filmi geri sardırıyorsun! ”
diye bağırmaktan kendini alamadıJ 6
Her ne kadar Hamson Türk basınından her fırsatta memnuniyetini
dile getirse de Alman faaliyetleri karşısında Türk basınının yapama­
yacağı bazı işler olduğunun da farkındaydı. Almanlar denetimlerinde­
ki yaym organlarını ya da Akbaba gibi Alman yanlısı dergiler saye­
sinde Türk toplumuna yönelik daha net mesajlar gönderirken, İngiliz­
ler bundan yoksun kalıyordu. Hamson’un SOS olarak adlandırdığı bir
Türk gencinin, Müttefik yanlısı bir Türkçe gazete çıkarılması önerisi,
bu açığı kısmen de olsa kapatabilecek türdendi. SOS’un daha önce­
sinden gazetecilik tecrübesi vardı. Şimdi de günlük satışı üç bin olan
‘Politika’ adında bir gazete çıkartıyordu. Türk tarafından ve Türkçe
yayımlanacak bir gazetenin çıkartılması İngilizler için bulunmaz bir
fırsattı. Londra da bu fırsatı tepmedi ve Hamson’un önerisini destek­
ledi. Ancak Londra, bu gazetenin kendileriyle bir alâkasının olduğu­
nun bilinmemesini ısrarla vurguladı.
SOS, gazetenin adım 1Demokrat Politika’ olarak değiştirdi ve satı­
şını günlük on bine çıkarmayı hedefledi. Aynca bu gazete, bazı kuru­
luşlara ve askerî birliklere bedava gönderilecekti. Anadolu’ya dağıtı­
mına da önem verildi. Altı sayfadan oluşacak ve son sahifede sadece
savaş, resimleri olacaktı. Hamson, SOS' a 5 bin Türk lirası maddî des­
tek verdi. Gazetenin ilk sayısı 1 Şubat 1941 tarihinde çıktı. Hamson
bu sayıdan çok memnun kaldı. Kendisinin sağladığı fotoğraflar da bu
gazetede yer aldı.17
Türkiye’de yürüttüğü propaganda faaliyetlerini belli bir noktaya
getiren Hamson ve AH2, 1941 yılı başında Türkiye’den ayrıldı, As­
lmda bu tarihe kadar Nazi karşıtı propaganda nisbeten daha kolaydı.
En azından Almanlar, Türkiye üzerine fizikî baskı yapacak durumda
değildi. Ancak, Mart ayı başı itibarıyla durum değişti. Her şeyden ön­
ce, Türk sınırına dayanan Almanların Türk kamuoyu ve yönetimi üze­
16 HS3/225, D/Q9 to D M 13,21 January 1942.
17 HS 3/224, D/H 38 to D/H2, 30 January 1941.
158
Zor Yıllar
rinde etkili olma şansı daha yüksekti. En azından Türkiye üzerinde,
kendileri ile işbirliği yapmaktan başka şansı kalmadığına dair baskı
kurabilirdi. Bunların Önüne geçmek ve Almanlarla işbirliği yapmanın
hata olduğunu ve hâlâ Müttefiklerin savaşı kazanabilecek konumda
olduğunu halka anlatmak gerekiyordu. Bu bakımdan Hamson’un pro­
paganda misyonu devam ettirilmeliydi.
Propaganda'ya Taze Kan
Hamson’un Türkiye’den ayrılmasıyla kısa bir süre boş kalan pro­
paganda liderliğine Mart 1941 tarihinde Daily Express gazetesinin
Türkiye muhabiri Gedye getirildi. Bu tarih itibarıyla Almanlann Tür­
kiye üzerinde baskısının artması üzerine Gedye, propaganda faaliyet­
lerine hız verdi. Gedye’nin Türkiye’deki propaganda.faaliyetleri, daha
ziyade Nazileri gülünç duruma düşüren karikatürler ile Nazilerin Tür­
kiye üzerindeki emellerini anlatan broşürler dağıtarak Türkîerin dik­
katini çekmeye çalışmak şeklinde özetlenebilir. Gedye bu broşürleri
kitlelere ulaştırmak için kendine has bazı metotlar geliştirdi. Halkm
sıklıkla gittiği yerlere ya da halkın sürekli kullandığı ulaşım araçlanna
broşürler bıraktırdı. Mesela sinema koltuklan, gar, tramvay, kahveha­
ne ve otobüs gibi yerlere bol miktarda Almanlan ve Hitleri küçük dü­
şüren karikatürler saçıldı. Bu karikatürler Mihver ülkelerinin Türki­
ye’deki elçilik ve konsolosluklanna da bırakıldı. Ancak propaganda
yaparken, Almanya ile yapılan ticarî antlaşma ve Alman-Türk ticarî
işbirliği hariç, Türkiye’nin dış ve iç politikası aleyhine bir şey
yapmazlardı. Bu ilişkileri dışında Türk hükümetini eleştirmekten sa­
kınıyorlardı.
Gedye, Türkiye içindeki propaganda faaliyetlerini Hamson’a ben­
zer şekilde yürütmekle birlikte Hamson’un organizasyonunu daha da
geliştirdi. Hamson daha çok fısıltı kampanyası ile yetinirken Gedye,
Nazi aleyhtarı karikatürler içeren broşürler dağıtma faaliyetlerine ağırhk verdi. Gedye, Nazi aleyhtarı broşür kampanyasını, emirleri di­
rekt kendisinden alan dört ajanı vasıtasıyla yürütüyordu. Bu dört kişi­
nin de temas hâlinde oldukları ve kendi propaganda gruplarına dahil
ettikleri ajanlan vardı. Ancak güvenlik sebebi ile bu ajanlar Gedye ile
SOE'nin Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri
159
buluşturulmuyor ve kendilerine Gedye hakkında herhangi bir bilgi
verilmiyordu. Bu alt ajanlar da, bağlı oldukları propaganda sorumlula­
rını çoğu zaman gerçek adlarıyla değil takma adlarıyla biliyorlardı. Bu
sayede, yakalanmaları durumunda emrinde çalıştıkları kişinin gerçek
adını polise verme şansları kalmıyordu.
Gedye, kendi elemanlarını Hitler’e karşı mücadele veren kitleden
seçiyordu. Bunların Türk olma zorunluluğu yoktu, neticede karikatür
çizimi ve broşür dağıtımı ile uğraşıyorlardı. Ajanlardan bu işi gönüllü
yapanlar olsa da geri kalanlar için belli oranda para ödeniyordu. Pro­
paganda işini yürüten ana ajanlar yakalanmamak ve dikkat çekmemek
için çizdikleri karikatürleri ellerinde fazla tutmuyor, hemen yardımcı
ajanlara dağıtım için veriyorlardı.18
Gedye, yoğun olarak Türkiye içinde çalışmakla beraber bazen
Türkiye’den işgal altındaki topraklara yönelik faaliyetlerde de bulu­
nuyordu. Bu anlamda Gedye, Almanya’daki ve işgal altındaki halka
ulaşmak için değişik yöntemler denedi. Bunlardan bir tanesi, Türki­
ye’den Almanya ve Hollanda’ya ihraç edilen tütün ve pamuk balyala­
rının içine propaganda İçerikli broşürler yerleştirmekti. Gedye’nin
plânına göre her bir balyaya 160 büyük broşür ve 200 küçük yapışkan
broşür yerleştirilebilirdi. Elbette bunu yaparken işbirlikçiler bulması
gerekiyordu. Limanlarda çalışanların çoğunun Yunan asıllı olması bu
plâna yardımcı oldu. Ancak olay sadece bununla da bitmiyordu. Li­
man sorumlularından bazılarına, plâna göz yummalan için rüşvet
vermek de gerekiyordu.19 Avusturya ve Almanya’ya gönderilen pro­
paganda malzemeleri arasına pasif direnişi anlatan filmler de konuldu.
Bu filmlerin gönderilmesi işini, İzmir’deki SOE elemanı R. G.
Banvell ayarlıyordu. Avusturya’ya incir ihraç eden firmalarda paket­
leme servisinde çalışanlarla kurulan irtibat neticesinde filmler gizlice
bu paketlerin içine yerleştirildi. Bu şekilde Almanya ve Avusturya’ya
yüzer tane propaganda içerikli film gönderildi.20
18 HS 3/225, Gedye’s Report, 3 March 1942.
19 HS 3/224, D/H 98 to Edmund, Istanbul, 198/98prop., 20 December 1941.
20 HS 3/225, D/H98 to Edmund, 275/98/prop, 28 January 1942.
160
Zor YıllaT
Gedye’nin, bu metodunun genelde amacına ulaştığı belirtilse de,
bunu tam olarak anlamak mümkün değil. Ancak bilinen şey,
Gedye’nin bu işte bazen çok ileri gittiğidir. İşgal altındaki Yunan hal­
kının ve Ege adalarındaki Rumların ciddî anlamda'gıda yardımına ih­
tiyacı vardı. Yunan halkının bu ihtiyacını karşılamak için Türkiye üzerinden gıda yardımı yapılıyordu. Ayrıca, Almanlara esir düşüp yine
Yunanistan’da tutulan İngiliz esirlere de yardım ulaştırılıyordu. Bu
yardım daha ziyade Kızıl Haç tarafından yapılsa da izin alma ve nak­
liye işleriyle yine Türk Dışişleri ilgileniyordu. Bunun için Türkiye,
Alınanlardan bin bir güçlükle izin almak durumundaydı.21
Tarafsız ülke olan Türkiye’nin Alman işgali altındaki topraklara
yardım yapması ya da kendi limanlarını bu yardıma açması büyük bir
özveriydi. Ancak SOE elemanlarının insancıl amaçlı yardım progra­
mını bile illegal faaliyetlerine alet etmeleri diplomatik sorun yarattı.
Tarafsız olması gereken Kızıl Haç tarafından Yunanistan’a gönderil­
mek üzere Mısır’dan Türkiye’ye nakledilen yardım malzemelerinin
içine, Yunanistan’da bulunan İngiliz savaş esirlerine yönelik Nazi aleyhtan propaganda, içeren materyallerin konulduğunun Türk yetkili­
ler tarafından keşfedilmesi ciddî bîr sıkıntı yarattı. Elbette burada
Türk otoritelerinin muhatap aldığı kişi Hugessen’di. SOE'mn organi­
ze ettiği bu olaya bir kılıf bulmak konumuna düşen Hugessen, sitemli
bir şekilde SOE Kahire Bölge merkezine, “açlıkla boğuşan Yunan
halkına bu tür propagandanın ne gibi faydası” olacağını sorduktan
sonra durumu daha da güçleştirmemek için bu tür faaliyetlerden sakı­
nılmasın! istedi. Londra da Hugessen’e destek verdi. Yardımı sekteye
uğratmanın yanında bu olay, Almanlara bu yardımın propaganda amacıyla yapıldığım söyleme şansını veriyordu.22
An ti-Nazi Karikatürlerin Yarattığı Kriz
Karikatür içeren yazısız broşürler, Gedye’nin sıklıkla başvurduğu
yöntemlerden biriydi. Bunlar bazen elle dağıtılırken bazen de posta ile
21
22
Feridun Cemal Erkin, Dışişlerinde 34 Yıl: Anılar - Yorumlar, 1. Cilt (Ankara: TTK,
1980), ss. 129-131.
HS 3/. Hugessen to Minister of State, Cairo, no. 22,18 Februaıy 1942.
SOE'nm Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri
161
değişik adreslere postalanıyordu. Nazi aleyhindeki yazı ve karikatür­
leri içeren mektupların sansüre takılmasını önlemek için yılbaşı ve
bayramların yoğun mektup trafiğinden faydalandırdı. Yine postane
sansürüne takılmamak için 1942’ye girilen yılbaşı arifesinde en az bin
mektup önemli adreslere gönderildi. Yine Nazi ileri gelenlerini küçük
düşürmek için Gedye’nin ajanlan, yılbaşı gecesi İstanbul’daki gece
kulüplerinde ışıkların azaldığı ya da söndüğü bir anda Hitler,
Goebbels ve Hitler’in en yakın adamlarından Hava Kuvvetleri Komu­
tanı Hermann Goering üçlüsünün zafer anlamına gelen (V)23 şeklinde
resmedilen karikatürleri, dans pistlerine saçıldı. V, Hitlerin sağ kolunu
havaya kaldınrarak yaptığı meşhur selama karşılık Churchill’in sıklık­
la kullandığı ve Müttefiklerin zaferini ifade eden bir selamlama biçi­
miydi.
Yine 31 Aralık 1941 tarihinde İstanbul’un ana caddelerinden bi­
rinde bulunan Erick Kalis’in işlettiği ve Nazi propagandası amacıyla
açılan Alman Kitapçısı’mn beyaz duvarlarına, Gedye’ye bağlı bir ajan
tarafından değişik renklerle Y sembolü çizildi. Ertesi gün bütün uğ­
raşlara rağmen çıkartılamayan bu işareti, Gedye büyük başarı olarak
değerlendirdi. Silinmeye çalışılmasına rağmen Alman kitapçıya çizi­
len (V) işareti, yine de okunabiliyordu, Bu, elbette Almanları çok si­
nirlendirdi ve sorumluların yakalanması için Emniyete baskı yaptılar.
Gedye İçin bu tür işlerde çalışan ve daha çok karikatürleri üreten
Yahudi asıllı Bulgar Bucik adlı ajan, polis tarafından yakalandı.
Bucik’e bağlı bir ajan da İtalyan elçiliğinin duvarına aynı şekli boyar­
ken yakalandı.24 Polis, kendi karikatürleri dışında başkası tarafından
çizilip dağıtılan karikatürleri de Bucik’e isnat etti. Sorgulamasında
polis Bucik’e, kendileriyle işbirliği yapmayı reddederse onu dövmek­
le ve ailesini Nazi işgalindeki Bulgaristan’a sürmekle tehdit etti. Polis,
Bucik’e iki karikatür verecekti, o da bunları daha önce olduğu gibi
adamlarına ulaştıracak ve polis de onlara suç üstü yapacaktı. Ancak
23 Emsi Kris and Hans Spder, German Radio Propaganda (London: Oxford University
Pres, 1944) s. 34. V sembolüne farklı bir yaklaşım için bkz. Turgut Giirsaa, Hitler
Almanyası'nm Gizli Tarihi (İstanbul: Selis Kitapları, 2002), ss. 44-45.
24 HS 3/225, D/98 to D/HY, î January 1942.
162
Zor Yıllar
Bucık bunu kabul etmedi.25 Bucik, Türkiye’de fazla tutulmadı; önce
Filistin’e oradan da Mısır’a gönderildi. Aslında Bucik, Türk halkına
ve zevkine hitap eden karikatür üretmede mahirdi. Sürülmesi İngiliz
propagandası için büyük bir kayıp oldu.
Pera Palas Olayı
Broşür dağıtımlarının sıklaşması Almanları rahatsız etti. Muhte­
melen onlannda baskısıyla polis olaya daha ciddî yaklaşü ve
Gedye’nin elemanlarından bazılarını tutukladı. Gedye’nin propaganda
faaliyetini asıl zora sokan olay 17 Şubat 1942 tarihinde oldu.
Gedye’nin ajanları Beyoğlu’ndaki Pera Palas Otelı mn balkonların­
dan caddeye Hitleri ve Mhver ülkelerin liderlerini ve ileri gelen ko­
mutanlarım küçük düşürücü ifade yer alan broşür ve karikatürleri attı­
lar.
Almanlar tarafından bu olayın çok tepki çekmesi üzerine
Gedye’nin ajanlarından bazılan polis tarafından yakalanarak sorgu­
landı. Gedye’nin elemanlannın olayı müteakiben hemen tutuklanması,
Türk polisinin olan biten her şeyden haberi olduğunu gösterir. Ancak
Alman propagandasına karşı denge unsuru olmasıdan dolayı polis,
Gedye ve aj anlamım bazı faaliyetlerine göz yumuyordu. Ancak son
faaliyetleriyle çizmeyi aşmışlar, Almanlann ciddî tepkisine sebep ol­
ması polisin harekete geçmesine sebep oldu.
Pera Palas olayı Gedye için gerçekten talihsizlikti. Daha doğrusu
bu olay için zamanlaması yanlıştı. Zira bu olayın hemen akebinde von
Papen’e suikast düzenlenmiş, bu da Türk hükümetini ciddî olarak en­
dişelendirmişti. Gedye ve bazı ajanlan broşür olayından başka 24 Şu­
bat’ta von Papen’e düzenlenen suikastla bağlantılı olarak tekrar sorgu­
landı. Gedye, kendisinin ve ajanlarının bu işle ilgisi olmadığım iddia
ettiyse de sorgulanmaktan kurtulamadı.
Türk polisi de Gedye’nin ve onun ajanlarının bu suikast ile ilgisi
olmadığını, bunun arkasında Türkler ile Almanları karşı karşıya ge-
25
HS 3/225, D/H98 to D/HY, no. 256/98/prop, 15 Januaıy 1942.
SOE'nin Tütkive'deki Propaganda Faaliyetleri
163
tirmek isteyen Sovyetlerin olduğunu biliyordu. Ancak bunu Alman­
lara anlatmak zor olacağından Türkiye İstanbul’da göze batan İngiliz
ajanlan sorgulayarak ve faaliyetlerini kısıtlayarak gelebilecek Alman
baskısını minimize etmeye çalıştı.
İngilizler de ilk başta suikastın kim tarafından gerçekleştiği bilgine
sahip değildi. Dolayısıyla bu suikastın kendi üzerlerine kalmasından
çekiniyorlardı. Özellikle Hugessen Türkiye ile ilişkileri bozacağını
düşündüğünden ve bu faaliyetlerin pek işe yaradığına inanmadığından
Gedye’ye ve onun faaliyetlerine karşı, diğer îngiliz yetkililerine ve
Dışişlerine göre daha sert tutum içerisindeydi. Hugessen olayın arka­
sından Gedye’yi ve onun bağlı olduğu de Chastelain’i Ankara’ya ça­
ğırarak elçilikte ifadelerini aldırdı. Ancak Gedye Pera Palas olayında
sorumluluğu kabul etmedi.27
Gedye’nin, illegal işler yapan birçok SOE elemanının aksine dip­
lomatik görevi yoktu. Sadece gazeteci olarak biliniyordu. Dolayısıyla
kendisi herhangi bir aramada veya polis sorgulamasında dokunul­
mazlıktan yararlanamıyordu. Üstelik kendisi Selim Sarper tarafından
sadece gazeteci olarak bilindiğini, zaten kendisinin 25 yıllık gazeteci­
lik kariyerinin olmasının da elçilikle bağının olmayacağını gösterdiği­
ni iddia etti. SOE' ye girmeden önce herhangi bir hükümet departmanı
ile bağlı olmadığım, dolayısıyla kendisinin Türkiye’den sürülme iste­
ğine karşı çıktı. Diplomatik görevi olmadığından dolayı faaliyetlerinin
elçiliği bağlamadığım iddia etti. Basm kartı olduğunu ve Türkiye’de
bu işe devam edeceğini belirtti. Kendisini Türk polisinin ve Sarper’in
sadece Nazi Muhalifi olarak tanıdığını, bunu kendisinin de kabul
ettiğini, ülkeden gitmek İçin hiçbir sebebin olmadığı üzerinde ısrarla
durdu.
Gedye, karikatürlü broşür dağıtımının propaganda işinin sadece
küçük bir parçası olduğunu, Türklerin üzerinde bu kadar durmadığı
hâlde İngilizlerin bu işi abartmaları, işgal altındaki topraklarda yaptık­
ları illegal propaganda faaliyetleri ile Alman generalleri arasındaki
26 Rubin, a.g.e., s$. 3-18.
■7 HS 3/225, Hugessen to FO, no. 4 24,2 March 1942.
164
Zor Yıllar
kavgalar, anti-Nazi gruplan oluşturmak gibi faydalı işleri sekteye uğ­
ratacağından yakındı.28
Hugessen, Gedye’nin anti-Hitler propagandasını kendi başına or­
ganize etmesini ve onun şefi olan de Chastelaın’in bu faaliyetlerinden
yeterince haberdar olmamasını eleştiriyordu. Aynca Gedye’nin de,
paralarım ödediği hâlde kendi ile doğrudan bağlantılı ajanlannın ve
onlann ajanîannm faaliyetlerinden yeterince haberdar olmadığını dü­
şünüyordu. Bir dereceye kadar bu doğruydu. Bu ajanların çoğunun iş­
gal altında oluşturulan Mihver yanlısı yönetimlere muhalif ve hepsi
kendi başına hareket eden insanlardan olmasından dolayı, Nazi muha­
lifi faaliyetleri bulunduklan ülkenin konumunu gözardı ederek abartı­
yorlardı. En azından Hugessen öyle düşünüyordu. Kalabalık yerlere
bırakılan karikatürler ve Pera Palas’m balkonundan atılan broşürler
de bu anlayışın sonucuydu.
Hugessen bundan sonra fısıltı kampanyasının dışında hiçbir pro­
paganda faaliyetlerine izin vermeyeceğini bildirdi.29 Chastelain ise
büyükelçinin tutumundan hiç memnun değildi. Gedye’yı Türkiye’den
sürmekle, diplomatik görev adı altında propaganda faaliyeti yürüten
Mihver ajanlarım cesaretlendirecekti.30 Lord Glenconner de, Gedye
ve Chastelain’e sahip çıktı. Olanlardan Gedye’nin sorumlu tutulması­
nı ve Gedye’nin Daily Express muhabirliğinden vazgeçmesi isteğini
anlayamadığım söyledi. Bundan sonra Gedye’nin konumu tartışmaya
açıldı. Gedye’nin muhabir olarak işe devam etmesini ancak merkezi
Ankara’ya taşınmasını, konumu gereği sık sık İstanbul’a gidebilece­
ğini ve faaliyetlerine devam edebileceğini söyleyenlere karşı, SOE,
Gedye’ye çok ihtiyaçları olduğunu ve onun Daily Express muhabiri
konumu altında Alman propagandasının etkin olduğu İstanbul’da
31
kalması için ne gerekiyorsa onun yapılmasını İstedi.
23
29
30
31
HS 3/2251 Gedye’s report, 3 March 1942.
HS 3/225, Hugessen to FO, no. 460,5 March 1942.
HS 3/225, 7 March 1942.
HS 3/225, Lord Glenconner to R. Brook, G/TK/951,12 March î 942.
5 O E'nin Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri
165
Gedye, Londra’ya yazdığı raporda aslında Hugessen’in durumu
anladığını, fakat elçilik müsteşarı Morgan ve konsolos Thomson’un
onu yanlış yönlendirdiğini iddia etti. Kendisini Ankara’da sorgulayan
bu iki elçilik yetkilisine karşı düşmanca tutuma kapılan Gedye, kendi­
sinin ajanlarına sahip olamamadığı iddialarım saçmalık olarak nitele­
di. Zira güvenlik gerekçesiyle birkaç kişinin dışındakileri kendisinin
tanımasının doğru olmadığım, zaten içerde olan iki ajanı kendini ta­
mmış olsaydı, polis olayın sorumlularını öğreneceğini, bu da kendisi­
nin ve SOE’nin ifşa olması anlamına geleceğini yazarak kendisinin
görevde tutulmasını istedi.32
Ingiliz Dışişleri ile SOE Karşı Karşıya
Pera Palas olayının von Papen olayı ile eş zamanlı olması, Türk
hükümetini Almanlar karşısında zor durumda bırakırken, Ingiliz Dı­
şişlerini de Türk hükümeti karşısında güç durumda bıraktı. Bu olayı
bahane eden Almanlar Türkiye’ye saldırabilirdi. Bu durum Türkiye’yi
olduğu kadar Ingiltere’yi de zora sokardı. Bu olaydan sonra İngiliz
Dışişleri, Türk otoritelerinin çok sert tutum sergileyeceğinden ve
Türk-îngiliz ilişkilerinin bozulabüeceğinden korktu. Ornıe Sargent,
Türkiye’de yürütülen propaganda faaliyetlerini Chastelain finanse
ederken Gedye bu işi yürütüyor, ancak SOE’nm, Gedye’nin ne iş yap­
tığından haberi olmuyor bu kabul edilemez’ şeklinde, SOE’den so­
rumlu Jebb’e şikâyette bulundu. Bu faaliyetlerin boşa zaman ve para
harcamaktan öteye gitmediğini savunan Hugessen’in görüşünü payla­
şan Sargent, SOE’nin görevi Alman işgaline karşı veya Türk politika­
sında veya halkında Alman lehine ani bir değişiklik olması ihtimaline
karşı hazırlık faaliyetleri yürütmek olduğunu hatırlattı. Broşür dağıtı­
mı ve diğer faaliyetler de nereden çıktı türünden eleştiriler yönelten
Sargent, bu durumda kendilerinin Hugessen’e SOE faaliyetlerinin
Türkiye’de sona erdirip-erdirmemek konusunda yetki vereceklerini
belirtti. Onun aynı zamanda Türk hükümetinin istediği kişilerin Tür­
kiye’den sürülmesini isteme hakkının da olacağım belirtti.33
52 HS 3/225, Gedye’s letter to SOE, 340/98/Prop, 11 March İ942.
33 HS 3/225, Sargent to Jebb, 13 March 1942.
166
Zor Yıllar
Jebb, Sargent’in Gedye ve Chastelain’in İstanbul’daki ofislerinde
kontrolün yetersiz olduğu görüşüne katılmadı. Kendilerinin yaptıkları
işin çok dikkat gerektirdiğini ve yapılan işin İngiliz bağlantısı olmadı­
ğı imajının doğması için azami gayret gerektiklerini, bunun yolunun
da ajanların hepsi ile bire bir temas etmemek olduğunu söyledi. Bro­
şür dağıtımında kullanılan her ajanın üst seviye ile yakın teması zarar­
lı olduğunu belirten Jebb ‘'broşür dağıtımı kullanışlı bir silahtır: An­
cak tehlikesi de vardır. Bu işin tabiatı öyledir. Almanlarda benzer
yöntemi kullanıyor ve benzer riskleri taşıyorlar ama kendi kendilerine
sorun üretmiyor. Eğer Türk hükümeti bizim bazı elemanların çekilme­
sini istiyorsa bu Alman baskısı neticesindedir. Hugessen’in bu baskı­
ya boyun eğmek yerine direnmesi gerekir.
SOE’nin merkezi, İstanbul’daki örgütünden konu hakkında detaylı
bilgi istedi. Eylül X941’de Hugessen ile propaganda konusunda an­
laşmaya varıldığım belirten İstanbul, Hugessen’in o tarihte illegal ve
politik çerçevede olan propaganda faaliyetlerinin devamım kabul etti­
ğini, o zaman ses çıkarmayan Hugessen neden şimdi bu kadar itiraz
ettiğine anlam veremediklerini söyledi. Kendilerinin Hugessen İle
yaptıkları anlaşmalardan birisi de bu tür faaliyetler yapılırken Türk
hükümeti tarafından dikkat çeken bir durum olunca ve büyükelçiye bu
yönde istek gelince sorumlu kişinin Türkiye’den ayrılmasını isteyebi­
leceğiydi. Ancak böyle bir durumda SOE elemanlarının hepsinin
Türkiye’den sürülmesi ve faaliyetlerine son verilmesi gibi bir durum
söz konusu değildi.35
SOE’nin bütün eleştiri okları Hugessen’e yöneldi. Türk otoriteleri
henüz kimsenin sürülmesini istemediği bir zamanda, Hugessen’in
yapması gerekenin İngiliz ajanlarını koruma altına almak olmalıydı
diye serzenişte bulundular. Eğer faaliyetleri gereksizse, Alman propa­
gandasının önüne geçmek için fısıltı kampanyasına devam edilmesini
neden istiyordu. Bunun broşür dağıtmadan bir farkı yoktu, fısıltı kam34
35
HS 3/225, Jebb to Sargent, F/3434/83, March 1942.
HS 3/225, SOE to Istanbul, no. 9522, 14 March 1942; HS 3/225, A/D3 to CD,
AD3/TK/970,14 March 1942.
SO E 'nin Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri
167
panyasmda da posta hizmetlerinden yararlanılacaktı. Sitayişlerden bi­
risi de kendilerinin zor şartlarda önemli işler yapmaya çalışırken Pera
Palas olayı ile ilgili Hugessen’in ‘bu son olay ağızlarda acı bir tat bı­
raktı’ demesiydi. Büyükelçinin zor şartlar altında görevlerini en iyi
şekilde yapmaya çalışan SOE görevlilerine ‘kirli işlerle uğraşan insan­
lar’ gibi muamele ettiğinden şikâyet ettiler. ‘Asıl ağızlarda acı tat bı­
rakan şeyin, bir başka İngiliz kuruluşu olan örgütün üyelerini zor du­
rumda yardım etmesi gerekirken onları zor duruma sokan adamın mi­
de bulandıran sözleridir. İnatçılığı Türkiye’deki İngiîizlerin pozisyo­
nunu zor duruma sok*fraktadır’ diye sert ifadeler kullandılar.36 SOE,
Sargent’in de bu olayı kasten abarttığını, hatta Hugessen’den daha
fazla ileri boyuta çektiğinden yakındı. Gedye’nin bir buçuk yıldır
Türkiye’deki çoğu AvusturyalI anti-mihver gruplan ile temas haline
olduğu ve propaganda faaliyetlerini organize ettiğini ve çok faydalı iş­
ler yapan Gedye’nin görevinde hata yapmadığını iddia etti.37
Elbette bu sözler SOE’nin kendi arasındaki yazışmalannda ve tartışmalannda kullanılıyordu. Bu sözlerin diplomasi diline uymayaca­
ğının onlar da farkındaydı, ancak kızgmlıklanmn anlaşılması için bu
dile yakın ifadeler kullanmaları gerektiğini düşünüyorlardı. Neticede
Saregent’e yukarıdaki isteklerini ve şikâyetlerini bildirdikten sonra
Almanlann bölgede artan faaliyetleri karşısında SOE’nin Türkiye’de
hayati tedbir anlamında yapacağı önemli şeyler olduğunu yinelediler.
Faaliyetlerin sona ermesinin getireceği sakmcaîan çok ciddî sonuçlar
doğuracaktı. Almanlann Türkiye’yi işgali veya başka şekilde etkili
olması durumunda buna hazırlıklı olmak gerekiyordu. Zaten Alman
işgali karşısında, SOE faaliyetlerinin dışında başka bir müdahale de
zor gözüküyordu. Hugessen’in Gedye konusundaki tutumunun da,
Almanlara daha fazla SOE elemanlannm kovulması İçin fırsat vere­
cekti. Aslında yapılması gereken bu tür faaliyetlerin daha da hızlandınlması ve yeni eleman takviyesiydi.
36
37
HS 3/225, A/D3 to CD, AD3/TK/970,14 March 1942.
HS 3/225, A/D to CD, AD/TK 1252,14 March 1042.
168
Zor YılUr
Aynca SOE, Gedye’nin sürülmesinin Almanlann başansı anlamı­
na geleceğini iddia etti. Üstelik Almanlar von Papen’e suikast girişi­
minden Gedye’yı sorumlu tutmuşlardı. Gedye’nin sürülmesi İngilizle­
rin bu suçu kabul etmeleri anlamına gelecekti. Aynca kendileri Türki­
ye’de Alman işgali ihtimaline karşı hazırlık yapıyorlardı. Belki pro­
paganda, rüşvet ve sabotaj hazırlıklan savaşı engelleyemezdi, ama
Türklerin Alman isteklerine boyun eğmesini engelleyebilir ve onlan
Almanlara karşı savaşmaian için ikna edebilirdi. Bunu sağlamanın esas yolu Türkiye’ye tank, top vs. gibi silahlar temin etmekti. İngilte­
re’nin şu an bunu sağlamaya gücü olmadığına göre, Hugessen Türk
hükümeti ile iyi ilişkilerin devamını sağlayarak müttefik tarafında yer
almalarım sağlamaya çalışıyordu. Kendilerinin de propaganda ile
Türkleri müttefik saflarında tutmaya çalıştıklarım söyleyen SOE,
Hugessen’in kendilerini bu tip olaylardan kurtarmaya çalışacakken
kolay yolu seçti diyerek elçiyi suçlamaya devam ettiler.
N azi Propagandası Fırsatı Kaçırmıyor
Gerçekten de Nazi propagandası Pera Palas olayının üzerine gide­
rek, Gedye’yi von Papen suikastı ile birlikte andılar. Bu şekilde İngi­
liz propagandasına ciddî darbe vurmayı hedefleyen Nazi propaganda­
sı, bir anlamda elçinin de yardımıyla başarı sağladı. Von Papen’e sui­
kast olayından sonra Almanların gazabından çekinen Ankara’da,
Hugessen’den dolaylı olarak Gedye’nin sürülmesini istedi. Aslında
Türk Dışişleri, Gedye ve onun organizasyonunun suikast ile İlişkisi
olmadığını biliyordu. Ama bir şekilde Alman isteklerini karşılayarak
Alman baskısını savuşturmayı hedeflediler. Hugesen’in de bu konuda
ısrarcı olmaması Türk hükümeti açısından sorunun çözümünü kolay­
laştırdı. Zira, Gedye’nin geçici süre ile de olsa Kahire’ye gönderilme­
si karan verilmişti.
Kısa süre sonra Hugessen’in daha önce devam edebilir dediği fısıl­
tı kampanyasını da yasaklayarak Türkiye’de propaganda faaliyetlerini
askıya alması Almanlar için ciddî başanydı. Bu durum Kahire
SOE’den bazıîannm, Türkiye’nin Almanya’nın yaptığı İngiltere aley­
hindeki propagandaya tolerans gösterdiğini iddia etmesine sebep oldu.
SOE'nro Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri
169
Bu arada İngiltere’nin Ortadoğu Komutanlığı da, Türkiye’nin Avrupa
cephesine bir kapı özelliği göstermesi ve Mihverin casusluk, sabotaj
ve propaganda organizasyonunu yoğunlaştırmasını gerekçe göstererek
Mısır’daki İngiliz Devlet Bakanlığı’na bağlı olması gerektiğini söy38
ler. Bu Türkiye’yi Almanlarla işbirliği yapan ülke konumuna sokma
anlamına geliyordu. SOE ile aynı paralelde duran Ortadoğu Komutan­
lığının bu tavımdaki asıl amaç, Türkiye’ye yönelik İngiliz politikası­
nın sorumluluğunu Dışişlerinden alarak, SOE faaliyetleri konusunda
daha esnek olan Savaş Bakaniığı’na devredilmesiydi. Ancak İngiliz
Dışişleri aynı kanaatte değildi.
SOE Propaganda Lideri Türkiye'den Sürülüyor
Londra’daki SOE merkez, Hugessen’in, sırf Türk hükümetine şirin
gözükmek ve ileride Türk hükümetine karşı elini kuvvetlendirmek
amacıyla Gedye’in Türkiye’den gönderilmesi teklifini şiddetle protes­
to etti. Bunun büyük elçiyi kuvvetlendirmekten ziyade paniğe iteceği­
ni ve Türk Dışişlerinin, onun zayıf yönünü görüp kullanacağım iddia
ettiler. Gedye sadece Türkiye içindeki propaganda faaliyetlerini orga­
nize etmiyor, aynı zamanda Mihver bloğundan ve Mihver işgalindeki
ülkelerden insanlarla temas kurup istihbarat bilgileri topluyordu.39
Buradan hareketle Gîadvvyn Jebb, Gedye’nin İstanbul’da kalması için
Sargent’i ikna etmeye çalıştı. Bu bilgiler İngiliz Dışişlerinin kararını
değiştirmesine katkısı olacakmıydı bilinmez, ancak bu sırada Türk
Dışişlerinin takındığı tavır Gedye’nİn Türkiye’de kalmasını zorlaştır­
dı. Her ne kadar Ankara, îngilizlerin bu ve diğer olaylarda da Türkiye
aleyhinde faaliyetlerde bulunmadıklarım kabul etse de, Pera Palas olayının patlak vermesinden sonra bu faaliyetlere ve bunlara sebep oIanlara sıcak bakamayacaklarım söylemesi bir anlamda İngiliz kurumlarının kendi aralarındaki tartışmaların seyrini değiştirdi.40 Türk Dışiş­
leri Bakanlığı Müsteşan Numan Menemencioğlu Hugessen’e, Pera
Palas olayı ile ilgili olarak Gedye’nin yanı sıra İngiliz Kitapçı Colley,
38 HS 3/225, A/D.3 to CEO, no. AD3/TKJ1145,10 April 1942.
39 HS 3/225, A/D3 to CEO & A/D W), AD3/TKI0I2,21 March 1942.
40 HS 3/225, Hugessen to FO, no. 558,17 March 1942.
170
Zor Yıüar
Fransız İşadamı Moussat ve Sovyet görevlisi Pavloff’un isimlerini de
verdi. Sıkıyönetim kanunlarının hâkim olduğu İstanbul’da askerî yet­
kililerin bu tür faaliyetlerden rahatsız olduğuna söyleyerek bunların
Türkiye’den sürülmesini istedi. Hugessen, Gedye’nin gönderilmesi için işlemler başlatıldı deyince Menemencioğlu, diğer üç isimle ilgili
istekten vazgeçti.41 Menemencioğlu, Gedye’nin anti-Nazi faaliyetleri­
ni takdir ettiğini ancak Türk hükümetinin de görmezlikten gelmesinin
bir limiti olduğunu söyledi.42
Bu gelişme gerçekten de SOE’nin Ingiliz Dışişleri’nin baskısı kar­
şısındaki argümanları zayıfladı. En azından artık Türk Dışişleri de
SOE elemanlarının faaliyetlerinden rahatsız oluyordu. Mevcut soruna
geçici çözüm olarak Londra’daki SOE ile Dışişleri, Gedye’nin derhal
geçici olarak Kahire’ye sürülmesinde anlaştı. Ancak Kahire SOE ka­
rargahı bu hareketin Türkiye’de bulunan diğer elemanlarının da mora­
lini bozacağı iddiasıyla bu karara karşı çıkmaya devam etti. İstanbul
SOE’de faaliyetlerine ara vermeyince Sargent, Jebb’e yazdığı ikinci
mektuunda ağır ifadeler kullandı. Kendilerinin bütün uyanlarına rağ­
men SOE’nin Londra’daki siyasî sorumlusu Jebb’in gerekli emri ver­
mediğinden SOE ajanlanmn Türkiye’deki faaliyetlerini durdurmadı­
ğını ve kendilerini zor durumda bıraktıklarını, sonunda Türkiye’nin
kendilerine olayın delilini göstererek bu tip faaliyetlerin durdurulma­
sını istediğini söyledi. Artık Türkiye’deki faaliyetlerin ikinci bir emre
kadar durdurulmasını kesin bir dille Türkiye’deki teşkilatına söylen­
mesini istedi.43
Gedye, SOE’nin Türkiye’de yürüttüğü propaganda faaliyetleri için
çok Önemliydi. Onun kaybı geri kalan görevliler üzerinde moral bo­
zukluğuna yol açtı. Özellikle Hugessen’in Gedye’yi harcadığı düşü­
nüldü. SOE yetkilileri defalarca Hugessen’den durumu yeniden göz­
den geçirmesi için girişimde bulundular. Ancak Hugessen, SOE’nin
41
Hugessen to Cadogan, no. 588, 20 March 1942; HS 3/225, Hugessen to FO, no. 622,23
March 1942.
42 HS 3/225, Hugessen to FO, no. 685,1 April 1942.
45 HS 3/225Sargent to Jebb, 25 March 1942.
5 O E'rtin Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri
171
Balkanlardaki faaliyetlerini çok önemli bulurken, Türkiye’de SOE’nin
yapabileceği hiçbir şey olmadığı iddiasmdaydı.44
SOE Türkiye’de illegal propaganda faaliyetleri yaparken belli mik­
tarda da işgal sonrası için hazırlık yapıyorlardı. SOE lideri Lord
Selbome Dışişleri Bakanı Eden’e yazdığı mektupta, Enformasyon
Bakanlığı ve Dışişleri, Türkiye gibi tarafsız ülkede istemiyorsa propa­
ganda faaliyetleri yapmayacaklarını söylerken, savaş sonrası hazırlık
için faaliyetlerin devam edilmesinin ne denli Önemli olduğunun altını
çiziyordu. ‘Eğer savaş olur ve Almanlar bir şekilde Türkleri savaş­
maktan vazgeçürirlerse Polonya ve Yunanistan’da düştükleri duru­
mun aynısıyla karşılaşacakları’ uyarısında bulundu. Benzer bir sıkıntı
da Siam’da yaşanmıştı. Orada da elçiliği SOE faaliyetlerine izin ver­
memişti ve İngiltere orayı kaybetmişti. Bunu da göz önünde tutarak,
eğer kısa sürede Türkiye’nin Alman işgaline uğraması söz konusu olursa Chastelain’in ofisine diplomatik veya ticaret görevlisi maskesin­
de yedi tane daha eleman sağlanması, on iki yeni Türk ajanın eklen­
mesi, on altı tane daha malzeme depolanacak yer sağlanması ve on iki
tane daha telsız-radyo verici setlerinin kurulması için yardım edilme­
sini istedi. Selbom, Eden’e amaçlarının Türkiye’deki organizasyonla­
rını mümkün olduğu kadar güçlendirmek olduğunu, bunu yaparken de
Türkiye’nin birtakım itirazları olacağım ancak buna karşı dilenilmesi
gerektiğini söyledi.45 Selbome, son olarak Eden’e ‘Türkiye gibi taraf­
sız ülkelere Alman saldırısı olmadan önce hazırlık yapılmaksızın nasıl
bir savaş sonrası plân yapılabilir, Dışişlerinin bu konuda biraz esnek
olmadan bunu nasıl gerçekleştireceklerini’ sordu.46
Lord Selbome’m mektubu ikna etmemiş olmak ki, 12 Nisan’da
Eden bizzat kendisi Chastelain’e telgraf çekerek Türkiye’de fısıltı
kampanyasının durdurulmasını istedi. De Chatellain ve ekibi bu kara­
rın arkasında olduğunu düşündükleri Hugessen’e sitem dolu telgraf
44
45
46
HS 3/242. PC 15 to A/DH, 8 April 1942.
HS 3/225, Selbome to Eden, F/3493/83.3,31 March 1942.
HS 3/225, Selbome to Eden, F/3529/83.3,10 April 1942
172
Zor Yular
çektiler.47 Oysa propaganda faaliyetleri içinde fısıltı kampanyası kay­
nağı belli olmayan tek yöntemdi. Bu kararla artık SOE Türkiye’de
propaganda adına bir şey yapamayacak anlamına geliyordu. SOE
kendi işleri hakkında Dışişlerinin pervasızca karar vermesinden yakı­
nıyor ve işlerini zora soktuklarından yakmıyordu.48
29 Mayıs 1942 tarihinde İstanbul’un yürüttüğü fısıltı kampanya­
sıyla ilgili yeni gelişme oldu. İstanbul bundan sonra sadece fisıltı
kampanyası için malzeme üretecekti. İstanbul’da üretilen bir fısıltı
Türkiye’de kullanılmayacak, fakat diğer SOE merkezlere gönderilebi­
lecekti. Chastelain’e duruma ve yere göre birtakım değişiklik yapıla­
bilecek tarzda fısıltılar üretmeleri için özel tavsiyelerde bulunuldu.
Mesela ‘Breaslau’da (şimdi Polonya’ya bağlı olan WrocIav) dans eden striptiz aniden düşüp öldü’ şeklindeki bir olayı Breaslau’nun
Gestapo’nun bir merkezi olmasından dolayı dans ederken kimin öldü­
ğü tercihi kişilere bırakılabilirdi. Bresîau, Danzing’ten (Gdansk) Tuna
nehrinin Karadenize döküldüğü yere kadar uzanan alanda tifüs mer­
kezi olarak seçilmişti. Dolayısıyla ölenin ismi kullanılacağı ülkedeki
hedef alman kişinin ismine göre değiştirilebilirdi.
Bunun dışında propaganda kampanyası için üretilecek fısıltılar;
İngiliz ye Amerikalıların yeni metot, askerî, hava ve deniz gücüyle
hazır oldukları; İngiliz Hava Kuvvetlerinin saldırılarının Almanya’da
yarattığı moral bozukluğu; çocuk ölümleri, ve değişik salgm hastalık­
lar ile ilgili olacaktı. Bunun neticesinde üretilen, “gece kalkarsanız
suyu bir müddet akıtm ki herhangi bir katkıdan emin olun; Fran­
sa’daki işbirlikçileri para ile satm alman kişilerdir” gibi Türkiye’de
pek fazla ilgi çekmeyecek konulardı.49
Yasaktan Sonra SOEnm Propaganda Plânı
Yukarıda da belirtildiği gibi Hugessen, baştan beri fısıltı kampan­
yası dışındaki propaganda faaliyetlerine karşı çıktı. Zaten sık sık
47 HS 3/225 SOE İstanbul to Hugessen, 12 April 1942.
49 HS 3/225, AD4 to AD/P, AD4/TU/1592, 20 April 1942.
49 HS 3/225, D/Q to D/H13, 31 May 1942.
SOE'nm Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri
173
Türklere yönelik hiçbir propaganda faaliyetlerine taraftar olmadığını
söylüyordu. ‘Türkler bizim müttefikimizdir. Onlar bizden bir şeyi
gizlemiyor, bizim de onlardan gizli hareketimiz olmamalı. Türkiye’de
Mihver ülkelerinin propagandasına izin verilmesi kendilerinin de kar­
şı faaliyetler yürütmesini gerektirmez’ görüşünde olan Hugessen,
Türklerin Almanlann baskısına boyun eğeceklerine veya saldınya uğ­
rayacağına dair kesin delil oluncaya kadar bu yasaklann kalkmasına
razı olmayacağını belirtti.
Pera Palas olayından sonra İngiliz Dışişlerinin baskısı neticesinde,
SOE’nin Türkiye’ye yönelik her türlü faaliyetlerine ciddî sınırlama
getirilmesine ve propaganda faaliyetlerinin her türlüsünün yasaklan­
masına rağmen, Chastelain’in ekibi her ihtimale karşılık hazırlık faa­
liyetlerine ara vermedi. İstanbul’dan Kahire’ye sürülen Gedye burada,
kendisinden daha önce Türkiye’den sürülen Bucik, Sydney ve Pierot
adındaki aj anlan başta olmak üzere kurduğu ekibiyle birlikte Türkiye
ile ilgili propaganda plânlan hazırlayıp, Chastelain’e gönderiyordu.
Dolayısıyla Gedye, İstanbul’daki görevine Kahire’den yürütmeye de­
vam etti.
Gedye, Hugessen’in yasağının kalkması hâünde İstanbul’a gönde­
rilmek üzere ellerinde yeterli propaganda malzeme stoku oluşturma
gayretindeydi. Halkının çoğunun okur-yazar olmadığı Türkiye’de kari­
katürler ciddî etki ediyor ve mesajı yerine ulaşmıyordu. Hatta bu tipten
karikatürler elden ele dolaşıyordu. Mihverler bu yönde pek fazla bir şey
yapmamıştı. Yapüklan da pek fazla cazip değildi, yani halk üzerinde
etki yapabilecek çizgiler değildi. Ancak Almanlann 1941 bahanndan
sonra Türk hükümeti üzerinde kurduklan baskının etkisiyle, Türkiye’de
nisbeten daha rahat propaganda yürütebiliyordu. Hugessen’in yasağın­
dan dolayı bunlara cevap verememenin sıkıntısını yaşayan Gedye, zayıf
ihtimal olsa da Hugessen’in yasağı kaldırması hâlinde hemen dağıtıl­
mak üzere Kahire’de ekibiyle birlikte hazırladığı iki bin karikatürü İs­
tanbul’a gönderilmesini istedi. Bu karikatürlerde Almanlann Boğazlan
kontrol etmek istediği ve Alman zaferi hâlinde Türkiye’nin ve Ortado­
ğu’nun Alman kontrolüne gireceği uyansı yapılıyordu. Bundaki amaç,
174
Zor Yıllar
Sovyetlerin Boğazlar üzerinde olan emelleri yönündeki Alman propa­
gandasını gidermekti.
Bunun yanında Gedye değişik ihtimaller üzerinden senaryolar oluşturarak, olası her duruma hazırlıklı olmayı da ihmal etmedi.
Gedye’nin önerileri doğrultusunda İstanbul organizasyonunun üzerin­
de çalıştığı birkaç senaryo vardı.
Birinci senaryo; Elçinin inisiyatifi ile ya da Türkiye’nin Almanla­
ra karşı açık cephe almaya karar vermesiyle propaganda üzerine ko­
nan yasağın kalkması. Bu durumda, Alman propaganda faaliyetine
karşı yasak Öncesi yürütülen çoğu aktivitelerin yeniden, ama bu sefer
açıktan yapılacaktı. Bu senaryonun gerçekleşmesi durumunda; radyo­
dan açıktan günlük propaganda faaliyetleri yürütme, broşür ve gazete
dağıtımı ve fısıltı kampanyasına yeniden başlanacak ve geniş çaplı bir
rüşvet kampanyası başlatılacaktı.
İkinci senaryo: Almanlann Türkiye’yi işgal etmesi. Bu durumda
radyo yayınlan, havadan broşür atmak ve diğer fâaliyetler hemen yü­
rürlüğe girilecekti. İşgal hâlinde radyo yayınlan Türkiye’den yürütülemeyeceğinden Türkçe, Almanca ve Fransızca olarak Filistin’den
yaym yapılacaktı. Yayınlar bununla da sınırlı kalmıyordu. Her şeyden
önce Almanlann saldırması hâlinde Türkiye’ye yönelik yaym için
kullanılmak üzere Türkiye’den, özellikle Kürtlerden seçilen elemanlar
sağlanıp bunlan radyo eğirimi için Londra’ya gönderdiler. Bundaki
amaç da, her hâlde Türkiye’de Alman işgali karşısında direniş
oluşturulamaz ve Almanlar. kısa sürede Ortadoğu’yu ulaşmak için
Güneydoğu’ya doğru ilerlerse verilecek bazı siyasî vaatler ile bölge
halkından oluşturulacak gerilla grupîanyla dağlık bölgede bir direniş
oluşturmaktı.50
Alman işgali iki ihtimaîliydi. Her iki ihtimale karşı da hazırlıklar
yapıldı;
50
HS 3/225, A/D3 to CEO, 18 March 1942.
5 O E'n in Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri
175
1- Savaş hâlinde ve Türkiye Almanya’ya karşı savaşıyorsa ya­
pılacak propaganda şu şekilde olacaktı:
a. Halkı sakinleştirmek ve moralini yüksek tutmak
b. Direniş kuvvetlerine yardımcı olmak
c. Sabotaj operasyonlarına yardımcı olmak
d. Halkı en iyi şekilde gelişmelerden haberdar etmek
e. Fısıltı yaymak
f. Almanlann yeryüzünü bozmak iddiasını yaymak
g. Alman işgal birliklerinin moralini bozmak
2- Türkiye Alman işgaline karşı direnmezse
a. İnsanlarda panik havası estirmek
b. Rus korkusunu kullanmak
c. Sabotaj organizasyonuna yardım etmek
d. Fısıltı yaymak
e. Almanlara karşı muhtemel ilgisizliği Almanlara karşı nefrete
dönüştürmek
f. Alman işgal birliklerinin moralini bozmak
51
Türkiye Almanya yanında savaşa girme arzusunda değildi. Hatta
hiçbir tarafın yanında savaşa girmek İstemiyordu. Ancak Sovyet cephe­
sinde Almanlar açısından işler yolunda giderse sıranın bir şekilde Tür­
kiye’ye geleceği aşikardı. Bu noktada Türkiye’nin tavrım kestirmek
güçtü. Türk yetkilileri işgal nereden gelirse gelsin direnileceğini
söylüyorlardı, ancak savaş başladığında şartlar değişebiliyordu. Nitekim
SOE diğer ülkelerde benzer durumla karşılaşmış, sonunda yönetimler
Almanlar ile işbirliği yapmışlardı. Buradan hareketle Türkiye’nin Al­
man baskısına boyun eğmesi veya Mihver ülkeleri yanında savaşa gir­
mesi durumuna karşı hazırlıklı olunmasını isteyen Gedye, Chastelain’e
sunduğu raporda Türkiye, Alman işgaline karşı direnmezse Türk ka­
5!
HS 3/225, Plans for Propaganda in Turkey, 16 April 1942.
176
Zor Yıllar
muoyuna verilecek en iyi mesajın Atatürk önderliğinde verilen Millî
Mücadele’yi ve Atatürk’ün bağımsızlıkla ilgili düşüncelerini hatırlatan
broşür ve karikatürler olduğunu söyleyerek, derhal bu yönde hazırlıkla­
ra başlanılmasını istedi. Atatürk’ün başarılarından bahsedildikten sonra
O’nun, İngiltere ve SSCB ile olan dostluğu gündeme getirilecek ve ül­
kesini savunmak için mücadele etmeyen yöneticilerin, Atatürk’ün mira­
sına ihanet ettiği teması işlenecekti. Tabiî işgal altında hangi yöneticile­
rin Almanlarla işbirliği yapacağı önceden tahmin edilemeyeceğinden ısim yerleri boş bırakılacaktı. Radyodan yapılacak propaganda da bu
yönde olacaktı. Karikatürde, Atatürk’ün ruhu çizilecek ve Türkiye’yi
Almanya yanında savaşa sokan ve onlara direnmeyen hain kişilere yu­
karıdan sitem ve kızgınlık dolu bakışları resmedilecektİ. Bunun arka
plânında da Churchill, Stalİn ve Roosevelt Türkiye smınnda eli silahlı
bir vaziyette bekliyor olacaktı.
Gedye’nin hazırladığı propaganda taslağında Türklere, Almanlann
Yeni Dünya Düzeni ile îtalyanlann Yeni Roma İmparatorluğu iddîalannı hatırlatılıyordu. Ona göre Türkler Alınanlardan nefret etmiyor,
aksine onlann acımasızlığına ve başansma hayran olduğunu
vurguluyordu. Ancak, Mussolin’nin Yeni Roma İmparatorluğu proje­
sinden dolayı Türk kamuoyunun Italyanlardan çekindiği ve nefret et­
tiğini, ancak asker olarak İtalyanlan hor gördüğünü belirten Gedye,
yapılacak olan işin - Almanya’nın Yeni Dünya Düzeni’nin de kullanı­
larak - bu ülkelerin kölesi haline gelmemek için Türk halkım mücade­
le ikna etmeye çaba göstermenin en isabetli propaganda olacağını dü­
şünüyordu. Yazılı ve radyo propagandası Almanları enerjisi tükenmiş
askerler olarak betimlemeli, İngilizleri de büyük yedek güçlere sahip
ve Amerikalıların malzeme desteğini almış olarak betimlemek yerinde
olacaktı.
Türkiye’nin müttefiklere karşı savaşması durumunda de Türkiye’yi
yöneten liderlerin zayıflığından dolayı, yabancı üniformaların kutsal
Anadolu topraklarım çiğnedikleri söylemi de dillendirilerek, 1941 ya­
zından itibaren oluşturulmaya çalışılan gerilla birliklerine halktan ka­
tılımların artması sağlanacaktı. Gerilla savaşının uzun süreli başarısı
SOE'nin Türkiye'deki Propaganda Faaliyetler}
177
zor olsa da, Anadolu da Alınanlara karşı tepki oluşturması açısından
önemli sonuçlar doğuracaktı.
İngilizler kendilerinin dost olarak Anadolu’nun bir parçasını işgal
etmek durumunda kalma ihtimaline karşı, Almanlann da kutsal top­
raklarda yabancı askerler propagandasını kullanacağından, buna yöne­
lik köylüyü yanlanna çekebilmek için karşı propaganda teması çalış­
maları da yapa. Bu amaçla Gedye’nin ajanlanndan Sydney, köylüye
hitap eden basit broşürler hazırlayacak; Bucik ise, karikatür ile olayı
resmedecekti. BÖylece okur yazar olan ve olmayan herkese ulaşılabi­
lecekti. Bunlar Kahire’de gerektiği zaman İstanbul’a gönderilmek üzere hazır tutuldu.
Fısıltı kampanyasının da ihmal edilmemesi gerektiğini söyleyen
Gedye, aj anlan tarafından yayılan aşağıdaki fısıltının çok işe yaradı­
ğım ve aynı fısıltının bu dönemde de kullanılabileceğini söyledi:
‘Mitler’in ilerleyişine bak, zafer kesinlikle onun’ diyen bir Alman
ajanına bir Türk milliyetçisi, ‘askerî başarı için üç şeye ihtiyaç var­
dır. insan gücü, para gücü ve cesaret; Rusya dünyanın en büyük insan
gücüne sahip. Amerika’da para var. İngiltere’de zaten savaşarak ce­
sareti baştan gösterdi ve bu cesarete sahip ’ diye cevap verir.
Aynca raporunda Gedye, Alman işgali karşısında Türkler
direnmezse, Türkiye’deki propaganda faaliyetlerinin Rum, Ermeni azmlıklanndan başka Kürtleri kullanmayı plânladı. Bu unsurlann ara­
sından, kendileriyle işbirliği yapacak en uygun ajanlar olarak İstanbul
ve İzmir’de yaşayan Türk vatandaşı Rumlar’ı gördü. Türk unsurlara
bu noktada pek güvenmeyen Gedye, bu senaryonun gerçekleşmesi du­
rumunda kendisinin en iyi ajanı olarak tanımladığı Rum asıllı
Pierot’un çok işe yarayacağını yazdı. Chastelain bu plânı büyük oran­
da kabul etti, ancak Almanlara yakın olmalarından dolayı Ermenilerin
kullanımı konusunda tereddütü vardı.
Ermenilerin hemen hepsi Alman yanlısı olarak biliniyordu. Ancak,
Almanlann Sovyetlere saldırmasından sonra bunlardan bazılan Sovyet
yanlısı oldular. Buradan hareketle Türkiye Almanlar ile işbirliği yaparsa
178
Zor Yi üar
Ermeni kartının oynanmasını düşünen Gedye, bunu kendilerinin değil de,
Sovyetlerin desteğiyle Sovyet Ermenilerinin yapmasını tavsiye etti.52
Alman işgali karşısında uygulanacak propaganda plânının en ince
ayrıntısını hesaplayan Gedye, Bucik ve Pierot’un yardımlarıyla, işgal
sonrası Türkiye’de konuşlanacak Alman, Bulgar, Avusturya ve Macar
birliklerine yönelik değişik dillerde de propaganda malzemeleri için
de hazırlık yaptı.
Alman saldırısının an meselesi olduğu ve Türkiye müttefiklerle iş­
birliğine hazır olması durumunda da SOE’nin tasarladığı İngiliz pro­
pagandası Atatürk’ün bıraktığı siyasî miras ve Türk-îngiliz işbirliği­
nin Önemi üzerine yoğunlaşacaktı. Hitler’in Yeni Dünya Düzeni adı
altında insanları uyutmayı amaçladığı anlatılacaktı. Alman işgaline di­
renmekten başka yol olmadığını göstermek için ise işgal sırasında si­
vil halkın kanı akıtılmayacağı söylendiği hâlde Fransa’nın teslim ol­
masından sonra halkın katledilişi teması işlenecekti. Yugoslav ve Yu­
nan halkının işgale karşı direnişi hatırlatıldıktan sonra, Türk tarihin­
deki kahramanlıklara atıflarda bulunarak, tarafsızlığından vazgeçip
topraklarını özgür dünya için savaşan müttefik ordularına açması ge­
rektiği propagandası yapılacaktı. Bu türden propagandaların halkı
galayane getirmesinin etkisiyle, işgal karşısında Almanlar ile işbirliği
yapma noktasında olabilecek Türk otoritelerinin uzlaşma yoluna git­
meyip savaşmaya teşvik edeceği umuluyordu.
Türk insanın büyüklüğüne yönelik sınırsız iltifatlarla beraber Tür­
kiye’yi, İngiltere, ABD, Sovyetler Birliği ile birlikte dört büyük güç
arasında bahsederken, İtalya, Almanya ve Japonya’dan iflas etmiş tiranhklar olarak bahsedilecekti. Almanlann Birinci Dünya Savaşındaki
müttefiki olan Türkler ile İngiîizlere karşı savaşmış Alman askerlerini
ön plâna çıkaran ‘ordudaki arkadaşlar’ propagandasına da karşılık
vermesi gerekiyordu. Bu altından kolay kalkılacak bir dumm olma­
makla beraber Gedye, İngiliz kaynaklannda Çanakkale Savaşı’nda
destan yazan Türk askerinin kahramanca olduğu kadar centilmence
52
HS 3/225, D/H98 to D/H107, Gedye’s reports on Directives for propoganda in Turkey.
May 1942.
SOE'nin Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri
179
savaşım anlatan Johnny Turk, adlı yazılardan da faydalanılmasını tav­
siye etti. Bununla aynı zamanda Nazilerin ‘ordudaki arkadaşlar’ pro­
pagandasına bir nevi karşılık verilmiş olunacaktı. Aynca Almanlann
‘arkadaşlık yaklaşımının savaşa yönelik bir aldatmaca olduğu fikri iş­
lenecekti.
Türk Gazeteciler Güvenli Yerlere Taşınacak
Türkiye’nin işgale uğraması hâlinde Gedye’nin plânlan arasında
yukanda bahsi geçen çizgide Alman karşıtı bir gazete çıkarma da var­
dı. Bu gazetenin yazarlan Nazi karşıtı tanınmış Türk kalemlerden olu­
şacaktı. Bu şekilde Türk kamuoyunun daha kolay kontrol edilebilece­
ğine inanan Gedye, düşündüğü yazar kadrosunun başında en güvendi­
ği İsim olan Yeni Sabah gazetesinden Hüseyin Cahit Yalçın geliyordu.
Yalçın’dan başka Tan editörü Zekeriya Sertel’den de faydalanılabile­
ceğini düşünüyordu. Gedye, Sertel’in Sovyetler ile dostluk tezini
Sovyet endişesi karşısında hareketsiz kalmayı tercih edebilecek ya da
Naziler ile işbirliğine gidebilecek yönetici ya da kitleler üzerinde etki
yapabilmeğini düşünüyordu. ‘Müttefikler için eşsiz değer’ olarak nite­
lendirdiği Yalçın ve Sertel’e, Türkiye’yi işgale başlar başlamaz Al­
manlar tarafından suikast düzenlenebileceğinden endişe duyan Gedye,
Londra’ya sunduğu raporda ‘bizim şimdiden bu eşsiz iki politik ve si­
yasî ajanımızı koruma altma almalıyız’ ifadesini kullandı.
Gedye, saldın karşısında Alman karşıtı cephede yer alacak gazete­
ciler arasına Vatan gazetesi editörü Ahmet Emin Yalman’ı da kattı.
Ancak, Yalman’m Ingiltere’nin Müslümanlara karşı politikası ile Iran
ve Irak poîitikalannı eleştirmesinden dolayı ona olan güven diğerleri
gibi değildi. Yine de Gedye Türkiye’nin savaşa girmesi hâlinde Yal­
man’m da kendi yanlannda olacaklanndan emindi. Akşam gazetesi
editörü Necmettin Sadak, yanresmî yaym organı olan Ulus’un editörü
Falih Rıfkı Atay ile Parlamentonun Dışişleri Komite Başkanı ve aynı
zamanda Ulus yazan olan Şükrü Esmer de îngilizlere olan sempatile­
rinden dolayı tasarlanan gazetede görev alacaklarına inanıyordu.
İşgal sonrasında mevcut Türk hükümetinin tavn Almanlar ile işbir­
liği yapmaktan yana olursa, bu gazetecilerin İstanbul’dan uzaklaştınlacağı muhakkaktı. Buna kaışı önlemler alınmasını ve onlann daha gü­
180
Zor Yıllar
venli bir yere naklini teklif eden Gedye, bunlar arasında Yalçın ve
Sertel’in ailesi ile birlikte korunma altına alınmasını istiyordu. Bu ko­
nuda kullanılacak Önemli diğer bir kişi de İstanbul’da Associated
Press’in Amerikan muhabiri Frank O’Brain ile evlf olan Sertel’in kızı
Selim’di.
İNGİLİZ ENFORMASYON BAKANLIĞININ
TÜRKİYE'DEKİ PROPAGANDA FAALİYETLERİ (1940-42)
Türkiye’nin tarafsız ülke olması ve tarafsız kalmak için her yolu
denemesinden dolayı, İngiltere’nin Türkiye’deki propaganda faaliyet­
leri her zaman çelişki ve zorluklarla doluydu. Her şeyden Önce İngil­
tere, her ne şekilde olursa okun jeopolitik ve jeostratejik açıdan Tür­
kiye’yi kaybetmek riskini göze alabilecek durumda değildi. Zira Türk
hükümetinin, baskılar veya başka sebeplerden Almanlar ile işbirliği
yapması hâlinde, Türkiye çevresindeki Alman faaliyetlerini takip eden
îngiliz diplomatik ve istihbarat birimlerinin artık Türkiye’de barınamayacağı gibi, Türk hükümetinin sadece Alman askerlerinin toprakla­
rından geçişine izin vermesi bile îngilizlerin Ortadoğu’da konumunu
ciddî anlamda zora sokacaktı. Dolayısıyla İngilizler, Türkiye ile olan
her türlü diyaloglarında hassas davranması gerekiyordu. Almanlann
ise böyle bir derdi yoktu. Zaman zaman diplomatik nezaketi aşan de­
recede tehditleri dahi oluyordu.
Türkiye’nin endîşesi sadece Almanlar değildi. Savaşın seyri için­
de ve savaş sonrasında Moskova’nın niyetinden ciddî anlamda kaygı­
lanan Türk hükümeti, Nazi birliklerinin Sovyetleri işgalinin ertesi haf­
tası İngiltere’nin Sovyetler ile kurduğu stratejik ortaklıktan da endişe­
liydi. Tabiî bu endişesi, Türkiye’deki Nazi propagandacıları tarafın­
dan iyi kullanıldı.
Bir taraftan Almanlann işgal tehdidi, diğer taraftan Sovyet endişe­
sine yoğunlaşan Türk hükümetini Almanlann safına İtmemek için, în­
giliz Dışişleri Bakanlığı’nin gösterdiği hassasiyet İngiliz propagandacılann elini zayıflatıyordu. Türkiye’nin bu hassasiyetini takip etmeyen
SOE propaganda elemanîan, önceki bölümde değinildiği gibi, Türki­
ye’den aynlmak zorunda kalmıştı. Enformason Bakanlığı ise bu du­
ruma düşmemek için dikkatli davranmak zorunda olduğunun bilincin­
deydi. Bunun için Dışişleri Bakanlığı’mn Türkiye politikası ile ters
düşmemesi zarureti vardı. İşte bütün bunlar, Ankara ve İstanbul’da
konuşlanan İngiliz propagandacıların işini zorlaştırıyordu.
182
Zor Yıllar
İngiliz Enformasyon Bakanlığı’nm, Dışişleri ile çoğu zaman koordineli yürüttüğü propagandalar genelde filmler, BBC aracılığıyla ger­
çekleşen radyo yayınları ve gazeteler aracılığıyla yapıldı. Bunun ya­
nında SOE’nin tonunda olmamak kaydıyla, karikatür ve broşürlerle de
Alman propagandasına karşılık verilmeye çalışıldı.
Film Propagandası
İkinci Dünya Savaşı yıllarında sinema en etkili propaganda araçla­
rından biriydi. Alman ve İngiliz propaganda mekanizması Türk sine­
masına nüfuz etmeye çalıştılar. Bunun için propaganda amaçlı filmler
çekilerek mümkün olduğunca geniş kitlelere ulaşmaya çalıştılar. Al­
man ve İngiliz propaganda mekanizması, Türk hükümetinin sıkı san­
sürüne takılan çoğu filmlerin sinemalarda gösterilmesini her zaman
sağlayamadılarsa da, elçilik binaları dahil özel mekanlarda etkili kişi­
lere izletmeyi başardılar.
Savaşın başında İngilizlerin önüne Türk sinemasına nüfuz etme
fırsatı doğdu. İkinci Dünya Savaşı arifesinde Türk hükümeti, film en­
düstrisine ilgi duymaya başlamıştı. Bu ilgi sanatsal ağırlıklı olmaktan
ziyade, ülke propagandasını yapmayı amaçlıyordu. Yabancı yöneti­
minde bir film endüstrisi kurulması konusunda çok istekli olan Baş­
bakan Refik Saydam, konuyu Alman asıllı danışmanlarından Dr, Max
von der Porten’e açtı. Türk hükümeti, Çanakkale gibi Türk tarihi ile
ilgili Önemli olayları filme çekmek için gerekli olan malzemelerin it­
halinde vergiden muafiyet dahil, gereken bütün desteği vermeye ha­
zırdı. Başbakan Saydam, Türk film endüstrisini Almanlara vermek is­
teyince von der Porten, Türk film endüstrisine hâkim olmakla Alman­
ların iyi bir propaganda mekanizmasına sahip olacağını belirtti. Bu­
nun üzerine Saydam Almanlara bu teklifi götürmekten vazgeçti. Von
der Porten’min tavsiyesi ile film endüstrisini kurmak için ABD’ye
teklif götürülmesine karar verildi. Başbakan Saydam, Dünya Fuarında
Türkiye’yi temsilen New York’ta bulunan Turizm Genel Müdürü Dr.
Vedat Yor’ü b u İşle görevlendirdi. Ancak. T öt, ABD’den olumlu me­
sai, alamadı. Olaydan kâberi olan Düşessen, Dışişleri Bakam r
YriXriak a Türkiye’ de İrim endristririnıu kendilerin taralından kın%
İneç. Enf. Bak. Türkive/deki Propaganda Faaliyetleri
183
masının sadece İngiliz propagandasına imkân tanımayacağını, aynı
zamanda Alman propagandasını da etkisiz hâle getireceğini belirterek,
bunun kaçırılmaması gereken bir fırsat olduğunu hatırlattı.1 ABD’den
beklediği cevabı alamayan Türk hükümeti de, film endüstrisinin İngilizler tarafından kurulmasını istiyordu,
İngiltere adına bunu gerçekleştirecek olan özel film şirketleriydi,
fakat bu yıllarda İngiliz Film endüstrisi finansman sıkıntısı içerisin­
deydi. Onlar, Türkiye’de İngiliz kültürel propagandası yapmaktan zi­
yade, maddî getirisi olan film endüstrisine yatırım yapmayı
arzuluyorlardı. İngiliz hükümetinin kendisi bu alana para aktaracak
durumda değildi. Ancak bu isteği karşılayamazlarsa Türkiye’nin Al­
manya’ya yaklaşacağım ve Almanların da bu teklifi hemen kabul ede­
ceğini iyi bilen İngiliz hükümeti hemen pes etmedi. Finansman sıkın­
tısını gidermek için İngiliz Ticaret Borsası’nm (Board ofTrade) yardı­
mım almaya çalıştı.2
Ticaret B orsası ise ‘siyası olarak cazip, ama ticarî olarak bir değeri
yok’ diye cevap verdi. Londra’dan para çıkması mümkün gözükme­
yince, İngiliz-Fransız sermayesinin ürünü olan Osmanlı Bankası’na
baş vuruldu.3 Ancak Osmanlı Bankası da para vaadinde bulunmadı.
Türk hükümeti ise İngiliz film şirketlerinin Türkiye’de kuracağı film
endüstrisinin, bütün vergilerden muaf olmak üzere 25 yıla kadar bu
sektörü tekelinde tutabileceği, bu işin idari sorumluluğunun onlara ait
olacağını ve belli oranda malî yardım yapılacağı önerisini getirdi, ama
olumlu karşılık bulamadı.4 İngilizler, Türk sinema endüstrisinin ku­
rulmasına yardım edemeyince onun yerine en azından Londra’dan
Türkiye’ye propaganda değeri olan bazı filmler gönderilmesine karar
verdiler. Ancak Türk hükümeti, Enformasyon Bakanhğı’mn istediği
türden fümier peşinde değildi. Bu yıllarda Enformasyon Bakanlığı
propaganda içerikli filmlere de maddî destek vermiyor, sadece dünya
1 FO 371/23301, E 2365/2112/44, Hugessen to Halifax, no. 151,25 March 1939.
-2 FO 371/23301, E 22365/2112/44, Lacy Baggallay to Kenneth Johnstone, 13 April
^
1939; FO 371/23301, E 2969/2112/44, Kenneth Johnstone to Baggallay, 20 April 1939.
g 3 FO 371/23301, E3127/2112/44 Board ofTrade to FO, 23 April 1939.
'§§%. FO 371/23301, E 6165/2112/44, Louis Beale to Godfrey, 16 August 1939.
184
Zor Y ıllat
haberlerini gösteren filmler (Newsreel) için para desteği sağlıyordu.
Ancak savaşın başlamasından kısa bir süre sonra Türk hükümeti,
Trakya ve İstanbul’da sıkıyönetim kanunu çerçevesinde yabancıların
sinemalarda Newsreel filmleri yayınlamasını yasaklayınca Türk sine­
ması üzerinde İngiliz etkisi otomatik olarak zayıfladı.
Maddî sorun yüzünden Türk film endüstrisini destekleyemeyen
İngilizlere karşılık Almanlar bu konuda da para harcamaktan kaçın­
madılar. 1940 yılının Aralık ayından itibaren Almanlar, İstanbul’da
eğlence içerikli film gösteren Çemberlitaş ve Ses sinemanın açılmasına
destek verdi. Adı geçen sinemalar, Almanya’dan ayda kırk film temin
edip gösterime sunuyordu. İngiliz Enformasyon Bakanlığı’nm İstan­
bul’daki Enformasyon Bürosu bu durumu Basm Ataşesine iletti, ancak
Ashton bu olayı atlayarak ne Hugessen’e ne de Enformasyon Bakan­
lığı’na bilgi verdi. Bilgi verse durum değişir miydi bilinmez aim ba­
kanlık “Londra’ya bu yönde bilgi ulaşsaydı, bakanlık bir şekilde des­
tek için kaynak bulmaya çalışırdı” diye Ashton’a sitem etti.
Propaganda konusunda Enformasyon Bakanlığı yetkilileri ile za­
man zaman ters düşen Hugessen de, savaş ve kültürel propaganda içe­
ren filmlerin Türkiye için temin edilmesine önem verdi. Bulgaristan
ziyareti sırasında tiyatro ve filmin Alman yanlısı olan Bulgar halkı
üzerinde ne derece etkili olduğunu müşahede eden büyükelçi, benzer
çalışmaları Türkiye’de kendilerinin de yapılabileceğine inandı. Özel­
likle kendilerinin Ankara ve İstanbul’da gösterdikleri Comedi/
Francaise adlı filmin ciddî başarılar yakaladığını gördükten sonra bu
işe biraz daha fazla ilgi duydu. Ancak British Council’m film depart­
manı ile Hazine arasında belgesel nitelikli film sağlama konusunda
birtakım sorunlar yaşandı. Bu sorunlar İngiliz filmlerinin Türkiye’ye
girmesini bir hayli geciktirdi.5
Eylül 1940 ve Ağustos 1941 arasında Londra’dan Türkiye’ye sı­
nırlı sayıda film ulaştı. Ancak İngiîizler Türkiye’ye film sağlama ko­
nusunda geç kalmışlardı. Zira Türk hükümeti Haziran 1941 tarihinden
sonra yabancı filmlere ciddî sansür uygulamaya başladı. Bu tarihte
yapılan düzenlemelerle, savaş alanı ya da savaş ile ilgili herhangi bir
5
FO 371/35022, R 6306/6306/44, Hugessen to Stevenson (40/201/40), 22 May 1940.
lng. Enf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri
185
şeyler göstermek yasaklandı. İstanbul sinemalarında sadece zararsız
newsreeller gösterilebiliyordu. Gösterimler için İngiliz Enformasyon Bü­
rosu , İstanbul’un askerî yönetiminden bazı noktalan görmezlikten ge­
lecek şekilde izin alabiliyordu. Ancak kısa süre sonra bu kolaylığı
sağlayan Sıkıyönetim Komutam’nm değişmesiyle artık bu imkânsız
hâle geldi.6
Türkiye’de o günün koşullan gereği, savaş filmi gösterilme şansı
yoktu. Katil veya dedektif konulanm içeren filmlerin, Batı medeniye­
tinin kötü yönünü temsil edeceğinden olumsuz imaj bırakabilirdi. Ne­
ticede, Naziler ile Müttefikler arasında Yeni Dünya Düzeni ile Batı me­
deniyeti söyleminde de bir rekabet vardı ve taraflar kendilerinin daha
insancıl olduğunu ispata çalışıyorlardı. Bunlar dikkate alındığında İn­
gilizler için geriye Türk sinemalarına gönderebilecekleri ‘Sailors
Three’7 ve <‘Let George Do İt’8 gibi yan komedi yan gerçek hayattan ke­
sitler içeren tipik Ingiliz filmleri kalıyordu. Bu tür filmler Türkiye’de
halk tarafından beğeniyle izleniyordu. Ancak bu tür filmlerin Türki­
ye’de gösterime girmesi o kadar da kolay değildi. Zira bunlar da Nazi
karşıtı unsurlar vardı. Bunlardan iLet George Do I f İzmir Fuan’nda
gösterime sunulacaktı. Ancak Türk yetkililer buna sansür koydular.
İngilizler, Alman propagandasına karşı bu filmleri özellikle İstan­
bul’da Türk halkına izlettirmek istiyorlardı. Bu zorluklan aşmak için
de tek yapılması gereken, bu filmlerin gösterimi için İstanbul’a ener­
jik, yetenekli ve sempatik bir film görevlisi atamaktı. Bu kişinin göre­
vi her ay Ankara’yı ziyaret edip Türk Film Sansür Kumlu ile iyi iliş­
kiler kurarak, zorlukları aşmaktı. İstanbul Enformasyon Bürosu'nâm
Henderson bu işle görevlendirildi.
6
FO 371/30097, RR 10854/240/44, Hugessen to Ministry of Information, no 294 Empax,
9 November 1941.
7 Walter Forde’nin yönetmenliğini yaptığı 1940 yılı İngiliz yapımı olan bu, yanlışlıkla
Nazi gemisine binen üç İngiliz denizcinin komik öyküsünü ele alır. Bkz.
http://www.vhl.com/inovies/niovie/72661/moviemain.jbtml
8 Marcel Warael’in yönettiği 1940 yapımı komedi türü bu filmin konusu da hemen he­
men Sailors Three ile aynıdır. Yanlış gemiye binmesi sonucu kendisini henüz işgal ediîmemiş Norveç’te bulan George, kendisini aynı zamanda Nazi ajanlarına karşı müca­
dele içinde bulur. Bkz. http://www.imdb.com/title/tt0032699/
186
Zor Yıllar
1943 yılına gelindiğinde, Türkiye’de yaklaşık 175 ticarî sinema
vardı. Bunlardan otuz beşi İstanbul’da, yedisi Ankara’da, dokuzu İz­
mir’de, geri kalanı da Anadolu’nun diğer büyük şehirlerine dağılmıştı.
İstanbul’da Fitaş Film, Lale Film, Özen Film ve Kemal Film olmak üzere
dört tane ana film distribütörü vardı, ve her biri yaklaşık 45 sinemayı
kontrol ediyordu. Müttefiklere yakm olan bu firmalar daha ziyade
Amerikan ve İngiliz filmlerin dağıtımım yapıyorlardı. Bu film distri­
bütörlerine ek olarak, 1943 başlarında yeni bir şirket daha kuruldu.
Necip Erses tarafından Ses Film adıyla kumlan bu yeni firma ise, ço­
ğunlukla Alman filmlerinin dağıtımını yapıyordu.
O günün şartlarında film göstermek için Türkiye’de yeterince im­
kân vardı. Ancak film gösterimi ile ilgili sansür yasası çok kariydi.
Mihver veya Müttefiklere ait olsun, savaş ile ilgili hiçbir yabancı film,
halkm gösterimine sunulmuyordu. Bu newsreel için de geçerliydi.
Bunun sonucu olarak İngiliz Enformasyon Bakanlığı, Türkiye’de
Müttefiklerin savaştaki durumlanm yansıtan geniş çaplı bir propagan­
da gösterimi gerçekleştiremedi.
Propaganda filmlerinin bir amacı da, halkın Müttefik askerlere ait
üniformaları tanımasını sağlamaktı. Aksi hâlde, özellikle Türkiye’nin
savaşa karışması durumunda Türk insanının genelde Müttefik ünifor­
masını, savaş uçaklarını ve ekipmanım tanıması zordu. îşgal esnasın­
da Müttefiklerden gelecek herhangi bir yardımı almaya hazır olacak
Türk Hükümetinin, Müttefiklerin Türk kamuoyunu yönlendirmesi için
sinema salonlarım kontrol etmesine izin vermesi de şüpheliydi. Tür­
kiye’nin merkezî yapısının etkisinin de kendini göstereceği kesindi.
Dolayısıyla il idarecileri ve yerel görevliler ve askerî yetkililer sorum­
luluk almayı hemen kabul etmeyecek, merkezden emir gelmesini bek­
leyecekti. Halbuki işgal anında bu gibi sorunların yaşanmaması için
kamuoyuna görsel sunumlar, Müttefik askerî birliklerine yardımcı olacaktı. Mesela gösterilen sinemalar sayesinde Türkler, İngiliz ya da
Müttefik askerî üniformasını, uçağım vs. tanıyacaklar ve Mihver ile
aradaki farklılıkları bileceklerdi.
9
FO 898/258, Film Propaganda, 7 January 1943.
187
İnct. Ertf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri
Türkiye’de sayılan 380’i bulan Halkevleri 35 mm projektörlere
sahipti ve bunlardan bazılan taşınabilir projektörlerdi. 140 Halkodası
ise, 16 mm projektörlere sahipti. Aynca Millî Eğitim Bakanlığı, Ge­
nelkurmay, İstanbul Mühendis Koleji, Robert Koleji, Fransız ve İngi­
liz Lisesi’nin de kendi projeksiyonlan vardı. Sinemalarda yasak olan
filmlerin buralarda gösterilebileceğini düşünen İngilizler bu konuda
bazı başanlı adımlar da attı. Leigh Ashton Türk yetkililerini ve nüfuz­
lu kişileri elçiliğe davet ederek sinemada gösterimi yasak olan filmleri
izlettirdi. Bu amaca yönelik olarak Türkiye’de bir şekilde gösterilmesi
için İngiltere’den propaganda içerikli filmler de bedava gönderildi.
Türkiye’ye bedava gönderilen filmler şunlardı:
film Adı
Oyuncular
One of our Aircraft is missing
Godffey Tearle, Eric Portman, Hugh Williaras,
Bernard Miles
Let the People Sing
Alastair Sim, Fred Emney
Those Kids Brom Town
Shirley Lenner, George Cole,
Jeanne de Casalis
Salute John Citizen
Edward Rigby
Lady From Lisbon
Francis L. Sullivan, Jane Carr
We’ll Smile Again
Flanagan & Allen
Love on the Dole
Deborah Kerr, Clifford Evans
This England
Emlyn Williams, John Cilummts,
Constance Cummins
Penn Of Pensylvania
Deborah Kerr, Clifford Evans
Common Touch
Greta Gynt
Asking for Trople
Max Millar
Laugh it Off
Tommy Trinder
BBC Brains Trust
Donald McCullough, Commander Campbell,.
Dr. C.E.M. Joad, Dr. Julian Huxley
Mind of Mr Reeder
Will Fyffe, Kay Wals
I Met A Murderer
James Mason, Pamela Kellino
I Killed the Count
SYD WALKER, Ben Lyon, Terence de
Mamey, Barbara Blair
The Missing Peopie
Will Fyffe, Kay Walsh, Lyn Harding
Sons o f the Sea
Leslie Banks, Mackenzie Ward, Kay Walsh
188
Zor Yıllar
Bedtime Story
Leslie Waring, Jack Livesay
MRS.Pym of Scotland Yard
Mary Clare, Edward Lexy, Anthony Ireland
The Stars Look Down
Michael Redgrave, Margeret Lockwood,
Emlyn Williams
Room For Two
Francis Day, Vic Oliver
Under Your Hat
CICELY Courtneidge, Jack Hulbert
You Will Remember
Robert Morfey, Emlyn Williams
When Knights Were Bold
Jack Buchanan, Ray Vinson
Love in Exile
Clive Brook, Helen Vinson
Marriage of Corbal
Mils Asther, Hugh Siclair, Hasel Terry,
Noah Beery
Public Nuisance no. 1
Arthur Riscoe, Francis Day
Dishonour Brigght
Tom Walls, Betty Stockfield
Land Without Music
Richard Tauber, Diana Napier,
Jimmy (Schozzle) Durante
n Pagliacci
TEM Richard Tauber, Staffi Duna,
Diana Napier
For Valour
Tom Walls, Ralph Lynn, Veronica Rose
Second Best Bed
Tom Walls, Jane Baxter
Misterious Mr. Davis
Law And Disorder
Barry K. Bames, Diana Churchill
Tilly Of Bloomsbury
Sydney Howard, Jean Gillie
Honeymoon Nerby go Round
Claude Hulbert, Monty Banks, Princess Pearl
Hie Mikada
Kenny Baker, Jean Colin
Full Sheed Ahead
Michael Osier
Frozen Limits
The Crazy Gand
On the Night Of the Fire
Diana Wynyard, Ralph Richardson
Arsenal Stadium Mystery
Leslie Banks
Hie Spider
Diana Churchill, Derrick de Mamey
Band Waggon
Arthur Askey, Jack Hylton & his Band
Gasbags
The Crazy Gangs
Neiutral Port
Will Fyffe, Leslie Banks
10 INF 1/601, Films Free For Turkey, 11 February 1943.
İng. Enf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri
Man at the Gate
189
Wilfrid Lawson
The Ghost Train
Arthur Askey, Richard Murdoch
Jeannie
Michael Redgrave, Barbara Mullen
Cottage to IET
Leslie Banks, Carla Lehmann
He Found a Star
Vic Oliver, Sarah Churchill
I Thank You
Arthur Askey, Richard Murdoch
Hi Gang
Bebe Daniels, Ben Lyon, Vic Oliver
Hard Steel
Wilfrid Lawson, Betty Stockfield
Back Room Boy
Arthur Askey, Google Withers
Uncensored
Eric Portman, Phlliss Calvert
Secret Mission
Hugh Williams, James Mason, Carla Lehmann
th e Great Mr. Handel
Wilfrid Lawson, Elizabeth Allen
Kang Arthur was a Gentlemen
Arthur Askey, Evelyn Dali
It’s that Man Again
Tommy Handley, Greta Gynt
The Silver Fleet
Ralph Richardson, Googie, Gooogie Withers
We Dive At Dawn
Eric Portman, John Mills
Miss London Limited
Arthur Askey, Evelyn Dali
Life & Death of Colonel Blimp
Anton Walbrook, Deborah Kerr
The Maa in Grey
Margeret Lockwood, James Mason
Millions Like Us
Eric Portman, Patricia Roc.
Bunların dışındakiler;
Thunder in the City, Break the News, Q Planes, Green Cockatoo,
This Man is New, This Man is Paris, Discoveries, Inquest, Room For
Two, I Met A Murderer, Missing People, Sons of the Sea, Mrs. Pym,
Mind of Mr. Reeder, Jeannie, Challenge, Breach of Promise, Pastor
Hall, Englishman’s House, Land Without Music, Bagliacci, Accused,
You Will Remember, Under Your Hat, Tomorrow we Live,, Ghosts
Goes West, Catherine the Great, Don Juan, Storm in a Teacup, Scarlet
Pimpernel, Rembrandt, Dark Journey, Sanders of the River, Men are
not Gods, Moonlight Sonata, Farewell Again, Action for Slander,
South Riding, Ameteur Gentleman, Crime over London, Jump for
Gloty, Under the Red Robe, Dinner At the Ritz.11
11 INF 1/601, General Elm Distributors Limited: Films available for Turkey as at 12
February 1943. Savaş yıllarında çekilen İngiliz finden için bkz. Jack C. Ellis, A History
of Film (New Jersey: Prentice Hall, 1990).
Zor Yi Har
190
Ayrıca hava eğitimini gösteren İngiliz yapımı filmler de gönderil­
di. Butilan şöyle sıralayabiliriz:
Tactical use of Cloud
Lessons in Aim for Air Gunners
Tracer Method of Air Sighting
Lessons for the Bomb Aimer
Method of Training W S & D
Turret Drill No 1-5
Re-arming a bomber
Hydromatic airscrews
Perapere for ditching
Effects of centrifugal force on crews.12
Bu tür filmlerin yanında Türklerin hava eğitimi ile ilgili filmlere de
ciddî anlamda ilgi duyduğu yönünde duyum alınması üzerine İngiliz
Dışişleri Bakanlığı, Enformasyon Bakanlığı’na, Türkiye’ye hava eğiti­
mi ile ilgili yeni filmler göndermesini istendi. Hava saldırılan İkinci
Dünya Savaşı’mn savaşa getirdiği en önemli yeniliklerdendi. Özellikle
Hitlerin Hava Kuvvetleri Luftwaffe'nin Britanya Adası’nı baştan aşağı­
ya bombalaması dünya kamuoyunda derin etkiler bırakmıştı. İşte İngil­
tere, Luftwaffe karşısında kendi hava kuvvetlerinin güçlendiği imajım
uyandırmaya çalışıyordu. Bu şuralarda Almanlann da Türkiye’ye ben­
zer filmler göndermesi, İngilizlerin hava eğitimi ile ilgili propaganda
filmlerine ağırlık vermesine sebep oldu. İngiliz Dışişleri’nin de destek­
lediği film propagandası, Türkiye’de uzun bir müddet devam etti.13
Gazeteler
Birinci bölümde de bahsedildiği gibi, Mihver ülkeleri Türkiye’deki
beş yabancı gazeteden dördünü kontrol ediyordu. Türkiye’deki Nazi
propaganda organizasyonları, sahip oldukları veya desteledikleri basın13 INF 1/605, P H Bennett, Films Division to T S Tindle, 7 July 1942.
13 INF 11605, Bennett to Tindle, F.109125/5, 1 1 August 1942
Ing. En f. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri
191
yayın aracılığıyla Alman başanlanm ve Hitler’in Yeni Dünya Düzeni’ni
anlatırken, İngiliz Enformasyon Bakanlığı’nm Türkiye’deki Bürolan,
İngiltere hakkında olumlu imaj uyandıracak büyük ebatta gazete ve
dergi gibi görsel imkândan yoksundular.14
19. yüzyılda olduğu gibi İkinci Dünya Savaşı yıllarında da gazete­
ler en önemli propaganda aracı olmaya devam etti. Naziler, iktidara
geldiği andan itibaren Türk gazetelerini elde etmek için çaba içindey­
diler. Kısmî başarı gösterdiyseler de, savaş başladığı zaman Türk ga­
zeteleri -Türk hükümetinin politikasına da uygun olarak- ağırlıklı ola­
rak müttefiklerden yana tavır koyuyordu. Dolayısıyla savaşın başında
Enformasyon Bakanlığı yetkililerinin Türkiye’deki propaganda ile il­
gili ciddî endişeleri yoktu. Bir anlamda Almanların bütün gayretlerine
rağmen, Türk basınının çoğunluğunun İngiliz taraftan kalmasının
verdiği kısmî bir rahatlık içindeydiler. Ancak birkaç ay içinde Alman­
lar geniş kitlelere ulaşabilmek için özenle hazırlanmış görsel mater­
yaller içeren gazete ve dergi dağıtımım hızlandırmaya başlayınca, İs­
tanbul’daki Alman faaliyetleri, kısa sürede Enformasyon Bakanlı­
ğında ciddî endişe yaratmaya başladı.
Bu endişeyi İngiliz Dışişleri Bakanbğı’mn da taşımasına rağmen,
Türkiye’deki İngiliz politikalanndan sorumlu olan Hugessen bu ko­
nuda rahattı. O, Türklerin İngilİzlere karşı dostça davrandıklarım, bu
itibarla mevcut siyasî politikadan daha fazla bir şey yapmanın gereği
olmadığım savunuyordu. Büyükelçi kendi görüşünü destekleyici kanıt
olarak 1940 yılı Nisan ayında Türkiye’ye gelen Enformasyon Bakan­
lığından Rushbrook Williams’m, Türk kamuoyunun İngilİzlere karşı
tutumundan tamamen memnun olarak ayrılmasını gösterdi. İstanbul
Enformasyon Bürosu başkam Sır Ross da, Ocak 1940 tarihinde bu gö­
reve atandığında aynı doğrultuda rapor hazırlamıştı.15
Ancak Haziran 1940 tarihine gelindiğinde savaşın seyrinde ciddî
değişiklikler olmuştu. İtalya’nın Mihver yanında savaşa girmesinin
14 FO 371(25022, R 6306/6306/44, Philips Nicols to L Kirkpatrich (Minisöy o f
Information), 28 May 1940.
i$ HS 3/224, D/H 38 to D/H l, 20 January 1941.
192
Z or y ılla r
yanında, Nazi birliklerinin zaferleri art arda gelmeye başladı. Önce
Fransa yenildi, arkasından da Luftwaffe'nin Britanya Adası’na yönelik
yoğun saldırılan başladı. Elbette ki bu gelişmeler, dünya kamuoyunda
olduğu gibi, Türk kamuoyunda da İngiltere’nin Almanya’ya karşı
mücadeledeki başarısı hakkında şüpheler uyandırdı. Dolayısıyla, İngi­
lizler için propagandada yeni hamleler kaçınılmazdı.
Hugessen, propagandanın diğer türlerine karşı çıkmaya devam et­
mesine rağmen, kısa sürede gazete dağıtımının önemli olduğuna ikna
oldu. Onun da desteğiyle Londra’dan The Illustrated London News,
The Sphere ve The Times dergileri temin edildi. Bunlar dikkat çek­
memesi ve propaganda amaçlı olduğu izlenimi uyandırmaması için,
bedava dağıtmak yerine çok cüz’i bîr fiyatla satılmasına karar verildi.
İngilizlerin yok pahasına gazete dağıtacak imkânları olmamasına
rağmen, Alman propagandası karşısında başka alternatifleri kalma­
mıştı. Bir şekilde maddî zorluğu aşacakları düşüncesiyle harekete geç­
tiler, ancak bu sefer daha ciddî bir zorlukla karşılaştılar, Avrupa’nın
güneyine doğru genişleyen Alman işgali, Balkanlar ve Akdeniz’den
Türkiye’ye materyal ulaşımını sıkıntıya sokmuştu. Özellikle ticaret
gemilerinin Akdeniz’de dolaşması bir hayli risk taşıyordu. Türkiye’ye
bu malzemeleri göndermek için gemilerin Ümit Burnu’ndan dolaşma­
sı lâzımdı. Alternatif olarak Lagos’a gemi ile oradan da uçakla Mısır
üzerinden Türkiye’ye gönderilebilirdi. Ama bu seferde düşman hava
sahasından geçmek gerekiyordu.16 Bunun yanında propaganda amaçlı
gönderilecek İngiliz yayınlarının Türkiye’ye düzenli ve hızlı şekilde
ulaştırılması gerekiyordu. Aksi hâlde zamanı geçmiş yayınların pro­
paganda değeri kalmıyordu.
Türkiye ve Balkanlara propaganda materyali göndermede yaşanan
bu sıkıntıyı aşmak için Enformasyon Bakanlığı ile hava yollarından
sorumlu bakanlık, Afrika’dan Balkanlara bu amaçla daha fazla uçak
sağlanmasını talep etti. Ancak otoriteler propaganda konusunda hem
fikir değillerdi. Uçakların daha önemli vazifeye ayrılmasını savunan
16
FO 371/25022, R 8038/6306/44, Howard, (Dowson/sons Ltd.) to Stephen Gaselee
(FO), 21 October 1940; Hugessen to FO, no. 391 Empax, 4 November 1940.
İng. Enf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri
193
birimlere karşı Enformasyon Bakanlığı kabineye başvurularak bu ko­
nuda çözüm bulmalarım istedi, ancak sonuç alınamadı.17
Başlangıçta basın-yaym yoluyla propagandaya karşı çıkan
Hugessen şimdi düzenli olarak Türkiye’ye ulaştıramadıklan yukarıda
bahsi geçen dergileri, en azından Cumhurbaşkanı İnönü, Dışişleri Ba­
kam Saraçoğlu gibi birkaç etkili kişiye zamanında temin edilmesi ta­
limatım verdi,
1941 baharından itibaren Türkiye’de artan Alman nüfuzu, İngiliz
yetkililerin Türkiye’deki propaganda faaliyetlerine daha fazla eğilme­
sine sebep oldu. Özellikle 18 Haziran 1941 tarihli Türk-Alman an­
laşmasından sonra, Türk kamuoyunda prestijlerinin kaybolmasından
endişelenen Ashton’un ekibi, İngilizlerin gücüne dair Türk halkının
her kesiminin inancını yükseltme amacıyla Türkçe propaganda mal­
zemeleri bastırdı. Ancak, Türk yetkilileri yabancıların Türkiye’de
to
Türkçe propaganda yayım yapmalarım ve dağıtmalarım yasakladı.
İngî[izlerin Türkiye'de yayın S ıkıntı sı:
Karşı Propaganda Arayışları
Türk hükümetinin, yabancıların Türkiye’de, Türkçe olarak kültürel
veya siyasî içerikli yayının basılıp dağıtılmasını yasaklaması, eğitimli
kesime ulaşmak için yol arayan İngilizleri zor durumda bıraktı. En­
formasyon Bakanlığı bu sorunu aşmak için propaganda amaçlı yayın­
lanan Baitle for Britain’m Türkçe basımı için izin istedi, fakat reddedil­
di. Bunun üzerine Bakanlık Hugessen’den Türk yetkililer ile temasa
geçerek, Battle for Britain’âakî yazılann Türkçe özeti ile bazı seçilmiş
broşürlerin Türk medyasında yayınlanması için girişimde bulunmasını
stedi. Ankara’nın buna sıcak bakmayacağım bilen Hugessen, Bakanığa, Türkiye’de etkili çevrelerde birkaç dil bilen insanlara Ingiliz ya
a Fransız gazetelerin gönderilmesini veya İngilizce ve Fransızca ya-
FO 371/25022, R 8083/6306/44, Rushbrook Williams of the Ministry of Infonnation.
11 November 1940.
FO 371/30095, R 7426/240/44, Ankara to Ministry of Information, no. Empax 162, 27
July 1941.
194
Zor Yıllar
ym yapan yerel basının desteklenerek bu işin onlar vasıtasıyla yürü­
tülmesini önerdi.
Bu yıllarda Alman işgalinden dolayı İngiltere’den Türkiye’ye ga­
zete dağıtımının kolay olmadığını söylemiştik. En makul yolun elçilik
vasıtasıyla bazı yerel gazete veya dergiler ile anlaşılmasıydı. Aslında,
elçiliğin desteğinde bir Türk tarafından çıkartılan Foto Magazin dergisi
ile bazı mesajlar sınırlı da olsa Türk kamuoyuna ulaştınlabiliyordu.
Ancak Fransızca yayın yapan bu derginin kalitesi, Alman yayınlan
dikkate alındığında çok düşük olduğundan imaj sorunu ortaya çıkı­
yordu. Bu yönüyle faydadan çok zarar verebilirdi. Fakat Foto Magazin
Türkçe bir nüsha çıkannca sorun halloldu. Derginin bundan sonra
Türkçe olarak çıkarılması ve bu şekilde yayının desteklenmesinin da­
ha mantıklı olacağı fikri hâkim oldu. Sahibi Türk olduğundan polisle
bir sorunun da yaşamlmayacağı düşünüldü.
Eylül 1941 tarihine gelindiğinde Hugessen de, Alman propaganda­
sı karşısında sıkıntılı olmaları dolayısıyla Türkiye’de yeni bir tarzm
oluşturulmasının gerektiği konusundaki uyanları dikkate almaya baş­
ladı. Özellikle Alman yayınlan, İstanbul başta olmak üzere, Türkiye
genelinde çok başanlı bir noktadaydı. Hugessen, Almanlann yaym
durumunu yerinde incelemek üzere konsolosu Thompson’ı İstanbul’a
gönderdi. Sonuç pek iç açıcı değildi. İstanbul nüfusunun kozmopolitan olmasını da dikkate alan Thompson, daha enerjik ve yapıcı çabalar
gerektiğini ifade etti.
İngilizler, işgal altındaki topraklardan ve Almanya’dan İstanbul’a
düzenli olarak akan ve basıldıktan birkaç gün içinde dağıtılan Mihver
gazeteleri ile yanşmak zorundaydı. Bunun yanında Almanlann İngi­
lizce, Fransızca ve Arapça yayınlayıp Türkiye’de dağıtüklan Signal
dikkat çekiciydi. Signal ve diğer Mihver yanlısı görsel süreli yayınlar,
sadece yüksek kaliteleri ve aksiyon fotoğraflan ile değil, aynı zaman­
da moda dahil değişik konularda halkm beklentileri de dikkate alına­
rak hazırlanıyordu. Bunlara karşılık Londra’da basılan London Times,
London News, Sphere belki kaliteliydi ama, Türkiye’ye ulaştmldığında
vakti geçmiş oluyordu. Mısır’da basılan Parade ve images, ve İstan­
İng. Enf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri
195
bul’da basılan Realite ise Alman yayınlarıyla kıyaslandığında, daha
ziyade haftalık okul dergisi gibi duruyordu.19
Almanlar, savaş başladıktan 1941 yılının sonlarına kadar Yeni Dün­
ya adlı dergiyi, Almanya’da Türkçe olarak basıp Türkiye’de dağıtıyor­
lardı. Bu derginin yasaklanması için Hugessen, Türk Dışişleri Bakan­
lığı nezdinde girişimde bulundu. Türk Dışişleri bunun yasak olmadığı
cevabını verince Hugessen, Enformasyon Bakanlığı’na Mısır veya İn­
giltere’de Türkçe dergi basıp Türkiye’de dağıtılması imkânını sordu.20
Enformasyon Bakanlığı’ndan Radcliffe, Hugessen’in bu isteğine çok
sert karşılık verdi. Zira kendileri böyle bir uygulamayı diğer Ortadoğu
ülkelerinde zaten yapmaktaydı. Türkiye’de de benzer bir faaliyet için
uzun süre çaba gösterdiklerini, ancak her defasında Hugessen’in ‘yurt
dışında basılmış olsa dahi yabancıların Türkiye’de, Türkçe hiçbir ya­
bancı propaganda materyalinin yayınlamasına izin verilmediğini’ bil­
dirdiğini hatırlattı. Radcliffe, bu yasağı kaldırması için Türk hükümeti
nezdinde girişimde bulunmasını kendisinden defalarca istemelerine
rağmen sonuç alamadıklarım hatırlattı. Aynca Radcliffle, durumu açıklayan bir şikâyet mektubunu da Dışişleri Bakanlığı’na gönderdi.
Mektubunda ‘Hugessen’in dediği gibi eğer Almanlar bu yayım yapa­
biliyorsa biz şimdiye kadar iki yıldır Türkçe dağıtımı yapıyor olacak­
tık’ diye sitem etti.21
Cephe
İngiliz propagandasımn Türkiye’deki en büyük sıkıntısı kendileri­
nin kontrol ettiği popüler, Türkçe süreli bir yayının olmamasıydı.
Halbuki Almanlar bu hususta daha iyi konumdaydılar. İstedikleri za­
man istedikleri yaymı çıkartabiliyorlardı. Sonunda Enformasyon Ba­
kanlığı Almanlar lehine olan bu durumu değiştirmek için Kahire’de
ve Türkiye’de dağıtılmak üzere Cephe admda görsel bir dergi çıkar­
dı.22 On beş günde bir yayınlanan ve 24 sayfalık bir dergi olan Cephe,
19
20
21
22
FO 371/30097, R 9515/240/44. Hugessen to FO, no. 2545,29 October 1941.
PRO FO 371/30097, R 9945/240/44, Hugessen to MOl, 261 Empax, 19 October 1941.
PRO FO 371/30097, R 9945/240/44, Radcliffe (MOI) to Cadogan, 14 November 1941.
FO 371/37442, R 3541/27/44, Talbot Rice to Clutîon, 17 April 1943.
196
Zor Yıllar
Fransızca ve Türkçe olarak Arnold Smith editörlüğünde Kahire’de ba­
sılıyordu. Tirajı beş bin civarında olan Cephe nin savaşa yönelik İçeri­
ği War in Picture ile aynıydı. Ancak savaşın dışında büyük oranda
spor, sosyal yaşam, Birleşmiş Milletler, kültür ve bayanlara yönelik
iki sahifelik moda gibi askerî olmayan konular da işlendi.23
Cephe’nin amacı, İngiltere’nin geçmişinden Örnekler verilerek
şimdiki durumuna ışık tutmak, İngiliz insanının yaşam tanz gibi sos­
yal konulan da işleyerek İngiltere’nin geleceğini resmetmek; savaştan
sonra hayat şartlannm şimdikinden daha iyi olacağı ve kültür, eğitim,
sağlık ve gıda politikaları üzerindeki savaşın olumsuz etkilerinin kal­
kacağı mesajlannı vermekti. Ayrıca Türkiye’de, İngiliz dominyonlannda uygulanan politikaların yanlış bilindiği varsayımından hareketle,
Cephe ile dominyonlardaki yaşam hakkında Türk kamuoyuna propa­
ganda amaçlı yayın yapmaktı. Kısacası, Almanların Yeni Dünya Düze­
n in e karşı Batı’nm vaat ettiği yaşamın daha cazip olduğunu anlatma­
ya çalışıyordu.
Cephe’nin Türkiye’de yayma girmesiyle sıkıntı yaşaması bir oldu.
Zira Türk hükümeti yabancıların Türkçe yayın dağıtımı yasaklamıştı.
Yabancılar Türkiye’de ancak yabancı dilde dergi ya da gazete dağıta­
biliyordu. Bu yasaktan hareketle 15 Ocak 1943 tarihinde Matbuat
Umun Müdürlüğü tarafından İngiliz Basın Ataşesine gönderilen yazı­
da, Cephe 'nin Türkçe yayınının ya durdurulması, ya da Fransızca ya­
yınlanması istendi. Ancak Türkçe yayın istiyorlarsa Dışişleri Baka­
nı’ndan izin almaları gerektiği hatırlatıldı. Bu hatırlatmadan sonra, 16
Ocak 1943 tarihinde Türk polisi Ankara’daki bütün kitapçılara gide­
rek sahiplerine, bundan sonra resimlerin altında Türkçe yazı olan Cep­
he isimli dergiyi satmayacaklarına dair imza aldı.
İngilizler açısından Cephe’yi Fransızca yayınlamanın bir anlamı
yoktu. Fransızca yayınlanacaksa images adlı dergi ile bu zaten yapılı­
yordu. Tekrar başka adla benzer yayın yapmak boşa zaman harcamak
olacaktı. Cephe’nin Türkçe olarak yayınlanmasındaki asıl amaç, Fran33
FO 371/37442, R 533/27/44, Ministry of State’s Office, Cairo, to Ministry of
Information, no. 46 Empax, 13 January 1943.
İng. Enf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri_____________________197
sızca bilmeyen Türk toplumuna ulaşmaktı. Enformasyon Bakanlı­
ğının Türk Dışişleri Bakanlığından izin alınması talimatına
Hugessen, Cephe’nin bu şekilde yayını için başbakan Saraçoğlu’nun
onayı olduğunu ve Cephe’nin basılmasını engellemeye yönelik çalış­
malara direnmek gerektiğini savundu. Çünkü Hugessen bu konuyu
Türk Dışişleri’ne götürdüğü zaman ne gibi güçlükle katışılacağım iyi
biliyordu.24 Dışişleri Bakanı Numan Menemencioğlu ise Başbakanın
onayma rağmen, Türkiye dışında ve Türkçe olarak basılan derginin
herhangi bir durum karşısında sorumlu tutulacağı bir editörünün ol­
madığı mazeretini göstererek reddetti.25 Aynca, böyle bir izin veril­
mesi Alman ve İtalyanları ve hatta Sovyetleri de benzer faaliyetler için cesaretlendirecekti. Bu tür yayınlara izin vermeye ne İçişleri ne de
Dışişleri bakanının niyeti vardı. Hugessen, Almanlann Signal’i ülke
İçindeki dağıtımı karşısında düştükleri durumu açıklayınca, Matbuat
Umum Müdürü Sarper, Realite’nin Türkçe basılabileceğini söyledi.
İngİlizler Cephe’nin Türk kamuoyuna yönelik iyi bir dergi olduğu­
nu düşünüyorlardı. Ancak, Türkçe basılamayacak olması, hatta ismi­
nin de Cephe olmasının mümkün olamayacağının söylenmesi, Alman
propagandası karşısında İngilizleri zor durumda bıraktı.26 Almanlar
yaym işine rahatlıkla para harcayabilirken, İngİlizler bu kadar rahat
değillerdi. Üstelik Kahire’de Cephe’yi hazırladıklan baskı makinesi da
bu sıralar bozuktu. Kendilerinin Cephe’yi baskıya hazırlamaları duru­
munda Türk otoriteleri yasak koyarsa bu kadar parayı sokağa atacak
lüksleri yoktu. O yüzden basılıp-basılmama meselesi gündeme geldi.
Ancak Selim Sarper’den Haziran ayında Basm Konsolosuna, Cep­
he’nin Fransızca basılabileceğini söylemesi üzerine, Cephe ile yola
devam edilmesine karar verildi. Üstelik Sarper, başlığın Türkçe olma­
sını ve Realite dergisinde çıkan bir makalenin Türkçe olarak Cephe’de
24
25
FO 371/37442, Hugessen to Ministry of Information, no. 445 Empax, 15 June 1943.
FO 371/37442, R 5433/27/44, Hugessen to Ministry of Information, no. 451, 18
January 1943.
26 FO 371/37442, Leigh Ashton (Ankara) to Elizabeth Monreao (Director, Middle East
Division), serial. 273,19 June 1943.
198
Zor Yıllar
yayınlanabileceğini söyleyince kısmî bir rahatlama oldu. Hatta resim­
lerin altına birkaç cümle Türkçe açıklamalar koyabileceklerdi..27
Ancak bu da çok sürmedi. Hemen ertesi ay Türk hükümetince çı­
karılan kanunla, savaşan güçler tarafından basılan yayınları engelle­
mek ve Türkiye’nin propaganda mücadele alanı hâline dönmesini ön­
lemek amacıyla yurt dışında Türkçe olarak yapılan herhangi bir yayı­
nın Türkiye’ye ithali yasaklandı. Bu kanun, İngilizlerin Ekim 1940 yı­
lından beri Türkiye’de dağıttığı Turkey and Britain adlı dergiyi de
etkiliyordu. İngiliz Enformasyon Bakanlığı, değişik dillerde basılan
bu derginin amacının, İngiltere’nin dış dünya ile olan ticaretini des­
teklemek ve geliştirmek olduğunu ve sadece ticarî amaç güden bu
derginin kapanmasının doğru olmadığını Türk hükümetine iletti.28
Ancak sonuç değişmedi. Türk hükümeti yabancıların Türkiye’de
Türkçe yayınma izin vermedi. Ancak Vanguard, İngilizce adıyla Cep­
he rm yine Kahire’de basılıp Türkiye’de dağıtılmasına devam edildi.
İngilizlerin tarafsız ülkelerle ilişkileri iki faktör üzerine kurulmuş­
tu. Birincisi tarafsız ülkelere sağlanan yardım ya da ticaret, İkincisi
propagandaydı. Eğer propaganda etkili çalışmazsa yapılan ticaret, ta­
rafsız ülkede nispeten pek az insan tarafından bilinecekti. Halbuki
UKCC Türkiye’deki ticarî faaliyetlerinin bilinmesini istiyordu. Çünkü,
bu şeklide Almanların Türkiye’deki ticarî üstünlüğünün yarattığı İn­
giltere aleyhine olan havayı, bu sayede nispeten de olsa azaltılabilece­
ği düşünülüyordu.29 Ancak, Türk Dışişleri’ne bu konuda yapılan baş­
vuru sonuçsuz kaldı. Çünkü Ankara, İngiltere ile olan ticareti gösteren
dokümanların AA vasıtasıyla yayınlanmasının yanında, İngiliz Enfor­
masyon Bakanlığının da benzer belgeleri BBC aracılığıyla radyodan
duyurulduğunu, aynca U/CCC’nin bu faaliyetleri yayınlamasına gerek
olmadığını söylüyordu.30
27
28
29
30
FO 371/37442, Hugessen to Ministry of Information, no. 452 EMpax, 18 June 1943.
FO 371/37443, R 6695/27/44, Stafford Talbot, Chairman to FO, 21 July 1943.
FO 371/37442, R 1692/2744, Mair (Ministry of Supply) to Howard, 26 February 1943
FO 371/37442, R 1692/27/44, Howard to Mair, 5 March 1943.
İng. Enf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri
199
Sonuçta Eylül 1943 tarihinde ticarî veya siyasî bütün dergilere
Türk hükümeti tarafından yayın yasağı kondu. Ticarî nitelikte de olsa,
bu dergilerin amaçlan dışında faaliyet gösterdikleri için yasaklandığı
belirtildi.31 Aslında Türk hükümetinin yayın karşısındaki bu tutumun­
da von Papen’in yaptığı baskının etkisi yadsınamaz. Bu baskı
Lutfwaffenin Türkiye’nin üç büyük şehri bombalayacağı tehdidine ka­
dar vanyordu. Bu tehditler karşısında Türkiye İngİlizlere karşı daha
ihtiyatlı davranmak durumunda kaldı. Bunlann neticesinde İngilizler
Türkiye’de kamuoyuna yönelik propaganda da sıkıntı çekti. Ancak,
British Council Türkiye’de birçok kurum ve kuruluşlara İngiltere’de
çıkan her türlü dergiden birer adet göndermeyi ihmal etmedi.
British Council Tarafından Türkiye’deki Kurum ve
Kuruluşlara Gönderilen Gazete Dergiler
Anadolu Kulübü, Manchester Guardian Weekly, Spectator,
Country Life, Britannia and Eve, Daily Herald, National Review,
Illustrated London News, Sphere, Film Weekly, Discovery,
Geographical Magazine, Yatching World
Türk Mühendisleri Birliği, The Electrician, Gas an Oil Power,
Industrial Chemist, Machinery, Oil News, Trade and Engineering,
Journal of the Institute of Electrical Engineers, Electical Trading.
Halkevi, Observer, Passing Show, Daily Telegraph, Wireless
World.
İsmet İnönü Enstitüsü, Hotel and Catering Management.
Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü, Ankara, Gas and Oil Power,
Oil News, Industrial Chemist, Foundr Trade Journal, Journal of the
Institude of Metals.
Siyasal Bilgiler Okulu, Ankara Üniversitesi, Economist, Listener,
Manchester Guardian Weekly, Spectator, Great Britain and the East,
Round Table, Juridical Review.
31
F0/37137443, R 8000/27/44, Howard to the Chairman, 3 September 1943.
Zor Yi Kar
200
Dil-Tarih-Coğrafya Fakültesi, Essay and Studies of the English
Association, Times Weekly, Listener, Contemporary Review, Art and
Industry, Great Britain and the East, Spectator, Bulletion of the
Institute of Historical Research, Bulletin of Oriental Studies,
Universities Review, Life and Letters to-day.
Türk Basm Birliği, Apollo, Art and Industry, Studio, Burlington
Magazine, Connoisseur, Manchester Guardian Commercial,
Economist, Sight and Sound, Homes and Gardens, Autocar,
Broadcaster Flight, Hotel and Catering Management, Wireless World,
Yachting World.
Türk Kültür Cemiyeti, Ankara Kız Orta Okulu, Great Britain and
East.
Anadolu Gazetesi, Beyler Sokak, İzmir, Great Britain and East.
Halkin Sesi Gazetesi, Beyler Sokak, İzmir, Great Britain and East.
Yeni Asır Gazetesi, İzmir, Great Britain and East.
The Natolian Club, Büyükada İstanbul, Illustrated London News,
Sphere, Discovery, Geographical Magazine, Yachting World Film
Weekly.
Beyoğlu Halkevi, Sunday Times, John O’London’s Weekly,
Picture Post, Daily Herald, Illustrated London News, Sphere.
Güzel Sanatlar Akademisi, Apollo, Architects’s Journal, Art and
Industry, The Builder, Burlington Magazine, Connoisseur, Studio,
Decorator.
,
Amerikan Lisan ve Sanat Dersanesi Teavun Yurdu Istanbul
Woman’s Magazine, Woman’s Journal.
Deniz okulu, Moda, Kadıköy, Country Life, Ideal Home, Yatching
World, Picture Post, Geographical Magazine.
Galatasaray Lisesi, Great Britain and East.
İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü, Great Britain and East.
İrsg. Enf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri
201
İstanbul Halkevi Cağaloğlu, Manchester Guardian Weekly, Daily
Telegraph.
İzmir Erkek Lisesi, Children’s Newspaper, Boys’ own Paper, The
Scout.
Mersin Halkevi, Country Life, Everywoman’s Ideal Home,
Weekly Illustrated’ Flight.
İzmir Halkevi, Times Weekly Edition, Daily Telegraph, Sphere,
Manchester Guardian Weekly, Picture Post.
İzmir Millî Kütüphane, Sphere, Spectator.
Trabzon Halkevi, Brittannia and Eve, Passing Show, Spectator.32
Radyo yayınları
İkinci Dünya Savaşı’nda radyo, en iyi propaganda yöntemiydi. As­
lında radyo savaşım ilk olarak Etyopya’yı işgalden sonra İtalyanlar
başlattı. İngilizlerin Ortadoğu’daki varlığına karşı Müslümanları, özellikle de Filistinli Arapları kışkırtmayı amaçlayan İtalyan yayınlan
başanlı da oldu. İtalyanlardan sonra Almanlar da Müslüman Araplara
yönelik yayma başlayınca endişeye kapılan İngilizler de, BBC üzerin­
den Ortadoğu’ya yönelik yayınlara başladılar. Bu yaym aynı zamanda
İngiltere’nin yabancı bir ülkeye yaptığı ilk radyo yayınıydı. İngilizler
başlangıçta sadece haber yayınlıyordu. Ancak İtalyanlar, Araplara yö­
nelik olarak Bari’den Kur’an-ı Kerim okutmaya başlayınca yayınlan
gölgede kalan İngilizler de aynı metodu kullanmaya karar verdiler.
Arabistan’dan meşhur hafızlardan birini Londra’ya götüren İngilizlerin Kur’an-ı Kerim yayınlan Araplar arasında meşhur oldu.
Radyo gerçekten geniş kitlelere ulaşmanın en kısa yoluydu. Rad­
yonun önemini keşfeden Goebbels, “19. yüzyılda gazete ne ise 20.
yüzyılda da radyo odur” diyordu. Savaştan önce de Hitler başta olmak
üzere, Nazi liderlerinin konuşmalanmn radyodan yayınlanması, Nazilerin başansmda ciddî rol oynamıştı.
32
33
INF 1/383, Periodicals sent to Turkey by British Council.
Özsoy, a.g.e, ss. 348-52.
202
Zor Yi Har
Radyonun Nazi hâkimiyeti için önemli olduğuna inan Goebbels,
radyo dinleyicilerinin sayısını artırmak için girişimde bulundu. Bu an­
layışın sonucu olarak Avrupa’nın en ucuz radyo alıcısını üreterek, her
evde bir radyo olmasına gayret eden Goebbels, halka radyo alıcısı sa­
tın alması için ciddî para desteği sağladı. Bununla da yetinmeyen
Goebbels, her eve ulaşabilmek için her blok, ev ya da apartman için
radyo bekçiliği oluşturdu. Radyo bekçisi seçilen kişi, radyosu olma­
yan komşularını radyo alması için özendiriyor, hatta bunun için borç
para bile veriyordu,34 Nazi üyesi olan radyo bekçisinin bir görevi de,
Hitler’in ya da ileri gelen Nazi liderlerinin konuşması olduğunda bu­
nun herkes tarafından dinlenmesini sağlamaktı. Zaten Alman radyo
yayınlan, stüdyo yayım olmaktan ziyade Nazi liderlerinin konuşmalanm içeriyordu. Bu konuşmalan, fabrika, okul gibi toplu yerlerde işe
veya derse ara verilerek herkesin dinlemesi sağlanıyordu. Meydanlara
toplanan halka da hoparlör vasıtasıyla Nazi liderlerinin radyodan ya­
yınlanan nutuklan dinletiliyordu.
Radyo aynı zamanda diğer uluslara ulaşmanın da en kolay yoluy­
du. Diğer tür propaganda faaliyetleri belki engellenebilirdi, ancak rad­
yo yaymlannm engellenmesi zordu. Savaş başlayınca, özellikle
savaşan ülkeler yirmi dört saat kesintisiz yaym yaparak düşman ülke­
lerindeki halk üzerinde nüfuz kurmayı amaçladılar. Bu yayınlarla sa­
vaşı kendilerinin kazanmak üzere olduğunu söyleyerek halkı etkile­
meye çalışmanın yanında, esirlere iyi davrandıkları gibi İnsanî değer­
leri ön plâna çıkararak diğer uluslara da şirin gözükmeye çalışıyorlar­
dı.
İkinci Dünya Savaşı’nda en önemli radyo yayın merkezleri, Ber­
lin, Roma, Londra, Moskova ve Tokyo oldu. Ancak bunların yanında
başka yerlerde de birçok gizli radyo vericileri kurularak kara propa­
ganda yapıldı. Dost bir kaynaktan geliyormuş görüntüsü veren propa­
ganda anlamına gelen kara propaganda konusunda îngiîizler ciddî ba­
şarı sağladı. Özellikle savaş öncesi Daily Express gazetesinin muhabi­
ri olarak Almanya’da görev yapan Sefton Delmer, savaş başlayınca
14
Akarcalı, a.g.e, ss. 114-5.
İng. Bnf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri
203
PWE’de görev yapmaya başladı. Ana dili gibi Almanca konuşabilen
Delmer’in, Alman yayım izlenimi vererek gizli radyo vericisinden
yaptığı yayınlan başanlı oldu. Yayınların îngilizlere ait olduğunu sak­
lamak için müttefik liderlere küftir dolu sözler söyleniyor; Alman­
ya’nın Sovyet cephelerinde başanlan, İngiliz gemilerinin batınlışı,
Alman hava akını gibi doğru bilgiler veriliyordu. Ancak Nazi liderle­
rinin homoseksüel ilişkilerini ve rüşvet hikâyelerini aralara serpiştire­
rek Nazi liderlerine karşı antipati yaratmaya çalışıyordu. Aynca Al­
man askerleri Sovyet cephesinde soğuktan donarken Alman liderlerin
sıcak evlerinde keyif yaptığı vurgulanıyordu. Bu ve buna benzer nice
yayınlar yapan bu gizli istasyonun İngiliz yayım olduğundan şüphe
etmek zordu. Zira Churchill’e hakaret dolu laflar söyleyerek kendini
iyi kamufle ediyordu.35
Bu türden başanlara rağmen, Almanlann sürekli kazanan taraf ol­
duğu 1940-42 yıllan boyunca BBC’nin propaganda yayınlan pek de
kolay olmadı. Bu yıllarda Almanlann çok komik bulduğu We will be
back (geri döneceğiz) sloganından başka fazla bir şey yapamamıştı.
Ancak 1942 yılı sonlanna doğru Müttefikler kazanmaya başlayınca,
radyo propagandasında İngİlizler atağa geçtiler. BBC, ‘zafer saati’ adı
altında yayın yapmaya başladı. Bu yayınlarda Nazi liderlerinin savaşa
dair daha önce söyledikleri yayınlanıyor ve ‘bu zaferlere ne oldu şim­
di?’ diye soruyorlardı.36 Geobbels, yine de propagandaya devam etti.
Son ana kadar da savaşı kazanacakîanna dair halkı inandırmayı ciddî
ölçüde başardı, ama 1943 yılından sonra Nazi propagandası eskisi ka­
dar kolay olmadı.
Türkiye'de Radyoların Durumu
1942 yılı rakamlarına göre Türkiye’de dinlenen radyo sayısı
105.653 idi. Bunların 40.458’ü İstanbul’da, 12.834’ü Ankara’da,
5.674 tanesi İzmir’de, gerisi de diğer illerdeydi. Küçük illerdeki Halkevleri’nde ve köylerde Halk odalarının çoğunda bulunan radyolar
35 Akarcalı, a.g.e., ss. 226-221.
36 Akarcalı, a.g,c., s. 135.
Zor Yıllar
204
vasıtasıyla halk haberleri dinleyebiliyordu. Büyük illerde radyoların
beşte biri jeneratöre bağlı, geri kalanı ise elektrikle çalışıyordu. Küçük
illerde ve kasabalarda jeneratöre bağlı alıcıların oranı ise daha fazlay­
dı. Kısa dalga alıcıları büyük şehirler dışında fazla yaygın değildi. Za­
ten bu alıcıya sahip dinleyiciler de bu dalgayı pek fazla tercih
etmiyorlardı. Aynca Türkiye’deki alıcıların çoğu ülke dışından yayın
alacak güçte değildi.
BBC Türkçe servisi, 1942 yılma gelindiğinde Türkiye’ye 07.15,
11.30, 13.15 ve 17.45 saatlerinde her biri 15 dakikalık olmak üzere
günde dört defa yayın yapıyordu. Kudüs’ten de günlük olarak Türki­
ye’ye yönelik kısa dalgadan saat 19.15’te yayın yapılıyordu. Üstelik
buradan yayın Mihver engellemesinden uzaktı ve gayet iyi duyulu­
yordu. Yine günlük kısa ve orta dalgadan Beyrut ve Tahran’dan da
yayın yapılıyordu, ancak ses çok zayıf geliyordu. îki haftada bir yapı­
lan Kahire yayınlarının ise bir etkisi söz konusu değildi.
Bunların yanında İngilizlerin müttefiklerinden olan ABD’nİn
Türkiye’ye yönelik günde altı defa Türkçe yayım vardı. Moskova’dan
da Türkiye’ye yönelik yayınlar yapılıyordu. Ancak yaym saatinin
sürekli değişmesinin yanında, Türkiye’deki
Sovyet karşıtı
duygulardan dolayı Moskova’dan yapılan
yayınlar fazla
dinlenmiyordu. Sovyetler, Moskova dışından da Tiflis’ten düzenli
olarak Bakü, Kazan, Taşkent ve Erivan gibi değişik şehirlerdeki radyo
istasyonlarından Türkiye’ye yönelik yaym yapıyordu.37
Bunların dışında, önceki bölümde de belirtildiği üzere, Türki­
ye’nin değişik yörelerinde SOE tarafından işgal sonrası yayın için ha­
zır tutulan gizli radyo vericileri vardı.
BBÇ'nin Türkiye'ye y öneli k y aymlan
Haziran 1940 itibarıyla İtalya’nın savaşa girmiş olması ve Fran­
sa’nın savaştan çekilmesiyle de yalnız kalan İngiltere, Alman saldırı­
lan karşısında zor duruma düştü. Özellikle, Almanlann İngiltere’ye
37
FO 898/258, Radio Covering on Turkey, 16 Aralık 1942.
İrtg. Enf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri
205
yönelik hava akmiannın dünya kamuoyunda yarattığı olumsuz
tabloyu Almanlar iyi kullanıyordu. Hatta Suriye ve Irak’ta Müttefik
karşıtı hareketler güç kazanmıştı. Bu olumsuz havayı hafifletmenin ve
Alman propagandasına karşılık vermenin en iyi ve kestirme yolu
BBC’nin radyo yayınlarıyla geniş kitlelere ulaşmaktı. Özellikle Irak
ve Suriye’de gelişen Müttefik karşıtlığının Türkiye’ye sıçramasını ön­
lemek için Enformasyon Bakanlığı, BBC’den Türkçe yayınlarıyla kar­
şı propaganda atağına geçmesini istedi.
BBC bu amaçla harekete geçti, ancak Türkiye’ye yönelik yayınlan
etkileyici olmadı. Türkiye’deki Enformasyon Bakanlığı’nm elemanla­
rına göre BBC’nin etkili olamaması Almanlar karşısında işe yarar ma­
teryal sunamamalannı ve spikerlerinin ılımlı bir ton kullanmamalanndan kaynaklanıyordu. Bunu dikkate alan BBC yetkilileri, bir İngiliz
tarafından kendi dillerinde konuşma yapmasının Türk insanını mem­
nun edeceği ve bu konuşmaların ilgi ile takip edileceği umuduyla,
Türkçe bilen ve Aralık 1939 Erzincan depreminde de Türk halkına
seslenmiş olan Sir Wyndham Deeds’İn Türk kamuoyuna BBC’den hi­
tap etmesini istediler.38 Teklifi kabul eden Sir Deeds radyo konuşma­
larında, İngiliz Kara, Deniz ve Hava kuvvetlerinin gücü, Alman deni­
zaltı kampanyalarının başarısızlığı, müttefik konvoylara düzenlenen
hava saldınlanmn önemsizliği, kolonilerin Müttefik güçler ile beraber
savaşmaları, koloniler, özellikle de Hindistan’ın hava eğitim progra­
mı, Alman ırkının üstünlük iddialarının dünya insanlığı için ne anla­
ma geldiği ve Almanlann işgal ettikleri topraklardaki insanlara davra­
nıştan, ingilizlerin hâlâ güçlü olduğu ve Avrupa medeniyetini temsil
ettiğini vurgalayan temalan işledi.39
Sir Wyndham Deeds’in Türkler ile İngilizlerin birçok ortak yönü
olduğunu vurgulayan 28 Temmuz’da Türk halkına hitaben lA Nation
at War’ (Savaştaki bir Millet) başlıklı konuşması:
Dört ay önce Ankara’dan İngiliz halkına radyodan seslenerek
Türk halkının deprem karşısında (Erzincan depremi) gösterdiği meta­
33 FO 371/25022, R 6813/6306/44, FO to Hugessen, no. 644, 22 July 1940.
39 FO 371/25022, R 6813/6306/44, Hugessen to FO, no. 888, 31 July 1940.
206
Zor Yıllar
neti ve itidali anlatmıştım. Şimdi de Londra’dan Türk halkına Savaş
karşısında Ingiliz insanının metanetli ve itidalli olduğunu söylüyorum.
Konuşmaya siyasi ve askerî olaylardan ziyade sıradan kadın ve erkekle­
rin, genç-yaşlı kasabalı, şehirli, çiftçi ve işçinin faaliyetlerini ve tutumunu
anlatmak ile başlayacağım.
Eğer insanlar birbirlerini anlarlarsa diplomatik ilişkiler zora girmeye­
cektir. İnsanlar birbirlerini tanımalı. Erzincan depreminde Türkiye 'de oldu­
ğu gibi, şimdi de bizler toplum olarak kenetlendik. Sosyal, siyasî, ekonomik
ve dini farklılıklar ortadan kalktı. Neden? Çünkü herkesin derdi bir. Bu ke­
netlenme iki hasleti içerir. Birincisi etik; ’hak, güç değil’, İkincisi siyasi;
‘Özgürlük, kölelik değil’. Tarihimizden gelen geleneksel yapımızla, sizin gibi
kanımızın son damlasına kadar ülkemizi savunuruz. Biz sadece kendimiz için
savaşmıyoruz. Bizim davamız, sizin davanız ve diğer insanların davası. Ak­
deniz’deki donanmamızın çabası bunun delilidir.
Türk ve İngiliz insanları birçok ortak karaktere sahiptir. Her ikimiz de ai­
lesine bağlı, Özellikle çocuklarını seven, misafirperver -kapısını zulme uğra­
mış insanlara açan- itidalli ve bağımsızlığına düşkünüz...
İngilizlerin çoğunluğu şehirde yaşamasına rağmen damarlarında hâlâ
köy kanı akmaktadır. Bizde denize aşık bir milletiz ve kıyaslanmaz bir do­
nanmaya sahibiz.
...Bugün sokakta sadece İngiliz, İskoçyalı, Gallerli değil, AvustralyalI,
Kanadalı, Güney Afrikalı ve Yeni ZelandalIyız. Onların dedeleri daha önce
okyanusu geçerek buralara- gitmişti ve onlar İngiltere’yi hâlâ kendilerinin
anavatanı olarak görüyorlar. Bizim kendi kanımızın yanında Fransızlar, Po­
lonyalIlar ve Özgürlük için savaşan insanlar da var.40
Hugesen kendi Dışişlerine, Sir Deeds’in birkaç defa bu türden
yaptığı propaganda içerikli konuşmaların Türk halkı üzerinde ciddî
etki bıraktığını rapor etti.
Almanların Balkanlara doğru yayıldığı ve Bulgaristan’a girmeye
başladığı sıralarda BBC’nin Türkiye’ye yönelik yayınlan, sıranın Tür­
kiye’ye geldiğini ima ediyordu. Enformasyon ve Dışişleri Bakanlıkla40
FO 371/25022, R 6813/6306/44, Sir Wyndham Deed’s Talk at 28 July: Nation at War.
Irtg. Bnf. Bak. TüTkiv&/deki Propaganda. Faaliyetleri
207
rmm talimatları doğrultusunda yapılan bn propagandanın amacı, Al­
man saldırılarına karşı Türk kamuoyunda hassasiyet yaratmaktı. Bu
hassasiyeti yaratmak için kullanabilecekleri hiçbir fırsatı atlamadılar.
Mesela Şubat 1941 yılında von Papen’in, Türk Başbakan ve Dışişleri
bakanının da davetli olduğu akşam yemeğinden sonra misafirlere Der
Segi im adında bir film gösterilmişti. Dışişleri Bakanlığı BBC’den, aynı
filmin Stockholm’de Dışişleri Bakanı ve yüksek rütbeli ordu mensup­
larının katıldığı kokteylden sonra da gösterildiğinin hatırlatılmasmı is­
tedi ve BBC bu temayı işledi. Verilmek istenen mesaj, bu tür faaliyet­
lerin Almanlann işgal öncesi izlediği bir taktik olduğu şeklindeydi.41
NBC kanalı ile Türkçe yayın yapan Amerikan radyosu da BBC ile
benzer çizgide Nazi karşıtı yayınlar yapıyordu. Özellikle bu yayınlar­
da, Alman ordusu Sovyet içlerine doğru ilerlerken, ‘ezelî düşman’
Sovyetlerin tarihe kanşacağı beklentisinin yanında, esaret altındaki
Türklerin bağımsızlığa kavuşturulacağı yönündeki Alman propagan­
dasının boş bir beklenti olduğu ve Nazi başarısının gerçekte ne anla­
ma geldiği işleniyordu.
Yine Amerikan Radyosu Türkiye’de sadece Türklere yönelik de­
ğil, Türkiye’de yaşayan Alınanlara yönelik yayınlara da yer veriyor­
du. Mesela, Türkiye’deki Nazi karşıtı AvusturyalIların lideri olan
Marcus, Nazi rejimine karşı harekete geçmeleri için bir bildiri hazır­
lamış ve bu bildirileri dağıtmıştı. Almanlara yönelik Marcus tarafın­
dan hazırlanan bu çağn metni Amerikalı radyocu Thomas Mann tara­
fından radyodan okundu. Bu propaganda aşağıdaki şekildeydi:
Almanlari
insanca ve özgür bir yaşam içim kendi ırkın ve bütün insanlığın
yaran adına, Mitler'i iktidardan uzaklaştırmak için yardım edin. Böy­
lelikle kardeşlerinin katledilmesinin sorumluluğunu da paylaşmamış
olursun. Mitler’in Rusya içlerine ne kadar ilerlemiş olduğu önemli
41
BBCnin İtalya’ya yönelik yayınında ise Mussolini’nin konuşmasının son şeklinin Ber­
lin tarafından verildiği temasının işlenmesi istendi. Bu şekilde İtalyan politikasının,
zannedildiğinden daha fazla bir oranda Berlin’e bağlı olduğu imajı yaratılmaya çalışılı­
yordu. FO 371/30095, R 1723/240/44, Maliet (Stockholm), no. 122, 26 Febnıary 1941.
208
Zor Yıllar
değil, önemli olan ırmakların kan aktığıdır. Her ne zaman ve her ne­
rede olursan ol, sana, Alman halkına ve bütün insanlığa öfke saçan
bu çılgın suçlulara karşı muhalefette yerini al.
Almanların ne için savaştığını biliyor musun? Bunu düşün, savaşı
sona erdirmeyi düşün. Yurttaşlarının kafalarındaki karışıklığı gider.
Yalan yanlış dolu ve senden sürekli sonu şimdiden belli olan boş şey­
ler için fedakarlık isteyen Alman askerî raporlarına güvenme.
Askerlerin annelerinin, çocuklarının ve eşlerinin durumlarını ha­
tırla. Führer kardeşlerimizin katliamına izin veriyor. Bütün kartlarını
Rus cephesinde birleştirerek aslında bütün şansını kaybetti....
Yenilmesi kaçınılmaz olan Almanya, barışçıl ve Özgürlükçü olan
bizim neslin bütün nefretini üzerinde toplayacaktır. Bütün Almanların
bu akan kana son vermek için Hitler’in karşısında yer alması her Al­
man ’in görevidir.
Her Alman’m kendi çapında ve etki edebileceği noktaya kadar çok
geç olmadan harekete geçme zamanıdır.42
Türk-Alman İşbirliği mi?
Hitler’in Bulgaristan’a yerleşmesinden sonra Türk-îngiliz ilişkile­
rinde sıkıntılı bir dönem başladı. Hitler Türk smırma 60 km. ötede dur­
masına ve Türkiye’ye saldırmayacağına dair İnönü’ye garanti vermesi­
ne rağmen, onun bir sonraki hareketinin ne olacağı konusunda bir belir­
sizlik söz konusuydu. Artan Alman baskılan sonunda kendini bir an­
lamda güvene almak için Türkiye, Almanya ile 18 Haziran 1941 tari­
hinde Saldırmazlık Anlaşması imzaladı. İngiliz Dışişleri’nde Türki­
ye’nin Almanya ile olan bu ilişkisi bir noktaya kadar anlayışla karşı­
lanmışsa da, Londra’da herkes bunu anlamak istemiyordu. Türkiye’deki
İngiliz İstihbarat ve propaganda elemanları ise, Alman işgali hâlinde
buna cevap verebilecek bir yapılanmanın telaşmdaydılar. Bunu yapar­
ken de Türkiye’den daha fazla işbirliği ve anlayış bekliyorlardı. Ancak,
Ankara daha ziyade kendine yönelen Alman tehdidini savuşturmaya
42
HS 3/224, D/H 98 to SOE Loadon, 4 June 1941.
İng. Enf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri
209
odaklanmıştı. İngilizlerle daha fazla işbirliği yaparak Hitler’in gazabına
uğramak istemiyordu.
Diğer taraftan, Almanların Sovyetlere saldırması Türkiye’de he­
men hemen her kesimde sevinçle karşılandı. Her şeyden önce Hitler,
Türkiye’ye değil, onun tarihi düşmanı olan Sovyetler Birliğine sal­
dırmıştı. Saldırıya uğradığı ana kadar Moskova’nın Türkiye’ye yöne­
lik tehditkâr söylemleri, Ankara’nın savaşa yönelik tutumunda da et­
kili olmuştu. Ancak “ezelî düşman” şimdi ciddî tehdit altındaydı,
Hitler’m de Türkiye üzerinde plânlan olduğuna dair Ankara’nın elin­
de somut bilgiler vardı, ama şimdi iki düşman birbirini boğazlıyordu.
Bu, Türk kamuoyunda ciddî heyecan yarattı. Alman yanlısı eğilimler
nispeten arttı. Almanlann Sovyetleri tarih sahnesinden sileceği ve esir
Türkleri kurtaracağı umuduyla artan heyecan, ister istemez kısmî bir
İngiliz karşıtı hava yarattı. Üstelik Sovyetler ile İngiltere müttefik ol­
muştu. Alman baskısının da etkisiyle Türk gazetelerinde Alman yanlı­
sı yazılar arttı. Tabiî Sovyetlerin yenilmesi durumunda Nazilerin de
kendisi için tehdit olduğunun farkında olan Türk hükümeti Alman za­
ferine de mesafeli yaklaşıyordu.
Türkiye bu sıralarda savaştan mümkün olduğunca uzak durmaya
çalışıyor, en azından savaşın seyrinin biraz daha netleşmesini
bekliyordu. Öncelikle Almanya’nın Sovyetlere saldırısının sonuçlan
alınmalıydı. Zira bu, Türkiye’nin geleceğini çok yakından ilgilendiri­
yordu. Bu sıralarda Almanlar hem Kafkaslar’da, hem de Suriye’de fa­
al hâldeydi. Dolayısıyla, Alman faaliyetlerinin merkezî noktasında ka­
lan Türkiye’den Almanya’nın her an asker geçişi İçin izin isteyeceğini
tahmin eden İngiliz Dışişleri bu aşamada her şeye rağmen Türkiye’yi
gücendirmemeye özen gösteriyordu. Hugessen de Londra’yı uyararak
Türkiye’yi bu aşamada gücendirmek, onları Alman safına itmeye se­
bep olacaktır uyarısında bulundu.
Almanlann 1941 başından itibaren yavaş yavaş Balkanlara yer­
leşmesiyle savaştan uzak durmak isteyen Türkiye’nin belli oranda
Alman propagandasına göz yumduğanu görüyoruz. Başka bir deyişle,
Alman işgaline mazeret yaratmak istemeyen Türk hükümeti, Türk ba~
210
Zor Yi Kar
smımtı savaşın başmda takındığı İngiliz yanlısı söyleminden vazgeç­
mesini sağladı. Bundan sonra Türk basınında yer alan haber ve maka­
lelerde önce belli bir denge, sonra da çoğu zaman Alman yanlısı yo­
rumlar ön plâna çıktı.
Aynı şey radyo yayınlan için de geçerliydi. Tabiî bunda Alman
elçisi von Papen’in aba altından sopa gösterir türden yaptığı baskılann
etkisi büyüktü. Ankara’dan Arap dünyasına yayın yapan Ankara Radyosu’nun Berlin kaynaklı haberlere ağırlık vererek bir anlamda Nazi
propagandası yapması îngilizlerin tepkisine sebep oluyordu.43 Mesela
16 Nisan 1941 tarihinde Ankara radyosu, Mısır’ın Libya sınırındaki
sahil şehri Sidi Barani’nin düştüğünü, Libya’nın Almanlar için önemli
olduğunu, burada bir Alman başarısının Doğu Akdeniz için önemli
olduğu yorumunu yapmasını, İngİlizler Alman propagandası olarak
değerlendiriyordu. Aynı eleştiri Ankara Radyosu’nun Türkçe yayınla­
rı için de söz konusuydu. Mesela, İngiliz birliklerinin Tobruk’tan de­
niz yoluyla Yunanistan cephesine nakledilmesinin Mısır cephesini za­
yıflatacağı, dolayısıyla İngİlizler direnç göstermediğinden Almanlann
Mısır’ın Akdeniz’deki liman şehri Mersa Matmh’a ulaşacaklan yo­
rumlan İngilizleri endişelendiriyordu.
Mısır’ın İngiltere için önemli bir merkez olduğu düşünüldüğünde,
yapılan bu yayınlar Londra’yı gerçekten de zor durumda bırakıyordu.
İngiltere’nin Mısır Büyükelçisi Lampson Türkiye’den Arap dünyasına
yapılan bu yaymlann yarattığı etkinin büyük olduğunu düşünüyordu.
Zira Mısır ve Irak’ta bu yaymlann geniş bir dinleyici kitlesi vardı.
Özellikle İngiliz varlığına karşı milliyetçiliğin geliştiği Arap dünyası­
na yönelik bu türden söylemler Arap halkının desteğini Almanlara
kaydırabilirdi. Türkiye’den, Farsça, Urduca ve Pencabi dilinden yapı­
lan yaymlann da İran ve Hindistan’da etkili olduğunu belirten İngiliz
raporlan, Türkiye’nin yayın politikasından İngİlizler ciddî anlamda
rahatsızlık duyuyordu.44 Belki savaşın başında Türk basm ve yayımn43
FO 371/30137, R 6723/4125/44, Lampson to FO, no. 2006, 27 June 1941; R
6959/4125/44, Lampson to FO, no. 2154,8 July 1941.
44 FO 371/23195, E 7767/7767/65, 'Weighman, political Agent, Bahrain to Prior, India
Office, 6 November 1939, DO NO.C/711-1.9/25/; FO 371/30137, R 40208/4125/44,
Lampson to FO, no. 992,17 April 1941.
Ing. Enf. Bak Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri
211
da İngiliz yanlısı tonların ağır basmasının verdiği alışkanlıktan olsa
gerek, Alman askerî başarısı karşısında zor durumda olan İngilizlerin,
Türklerden beklediği tamamen İngiliz çizgisinde bir söylem geliştir­
meleriydi.
Müttefik Yayınlan ve Türkiye'nin Tutumu
Almanlann Türkiye üzerinde baskı kurması sonucunda Türkiye’de
yaym yapan Müttefik yayın kuruluşlan ile Türk yetkililer arasında
zaman zaman ciddî sıkıntılar yaşandı. İngilizlerin Türk yaymlanndan
şikâyetçi olduğu bu dönemde BBC’nin Türkçe servisinde çalışan Türk
vatandaşı Kartal ile ilgili kriz patlak verdi. Nazi karşıtı temalar içeren
program hazırlayıp sunan Kartal, Türk-Alman Anlaşmasını eleştirince
ülkeyi Almanlarla karşı karşıya getirecek hareketten kaçman Türk hü­
kümeti rahatsız oldu. Kartal’ın programından sonra İngiliz elçiliği
nezdinde girişimlerde bulunan Türk Dışişleri, Kartal’ın bu tür yayın­
lara devam etmesi durumunda Türk vatandaşlığından çıkarılacağını
bildirdi. Kartal ise yorumlarında Türkiye aleyhtarlığı yapmadığını,
sadece Alman saldırganlığını eleştirdiğini söyleyerek yaptığının doğ­
ruluğunu savundu. Kartal’m işinin ehli olduğun savunan BBC, Kar­
tal’ı görevde tutmaya çalışırken, Türkiye’yi gücendirmek istemeyen
îngiliz Dışişleri ise Kartal’ın işine son verilmesini istedi. Aynca,
BBC nin aksine Dışişleri, onun programını pek de beğenmiyordu.
Kartal’ı korumanın, BBC rim diğer Türk çalışanlanna işten aynlmalan için Türk hükümetine baskı yapması için fırsat vereceğinden endi­
şelenen Dışişleri, personel sıkıntısının çekildiği bir ortamda bunu gö­
ze almanın mantıksız olduğunu düşünüyordu. Dahası, Dışişleri bu tip
yayınlarla Türk hükümetinin Almanlann kucağına itileceğine inanı­
yordu. Sonunda, önce îngiliz Dışişleri Türk hükümetinin politikasını
eleştiren programlann yapılmayacağı üzerine BBC ile anlaştı. Sonra
da Londra, Türk hükümetine bu yayınlann tekrarlanmayacağına dair
güvence verince bu yaym bunalımı aşılmış oldu.45
45
FO 371/30137. Philip Nicols (FO) to A. Kirkpatrick (BBC), 14 July 1941; FO
371/30137, R 6945/4125/44, BBC Memorandum, 8 July 1941.
212
Zor YtHa t
Gerilen Türk-İngiliz ilişkilerini düzeltmek adına BBC’den de bazı
girişimler oldu. BBC’nin meşhur yorumcularından Richard Dimley,
“savaşa karşı İngiliz halkının yaklaşımını ve savaş hakkmdaki görüş­
lerini sempatik bir tonda ve dikkatle seçilmiş kelimelerle” Türk halkı­
na seslenmek İçin bir program yapmak isteğini Hugessen’e iletti.46
Amaç İngiltere’nin, Türkiye’nin içinde bulunduğu zor durumu anla­
dığına Türk otoritelerini ve halkını İkna etmek ve İngiltere ile olan ilişkilerine devam etmesi için Türkiye’yi cesaretlendirmekti.47 Dışişle­
rinin bu öneriyi kabul etmesi üzerine, Dimley radyodan Türk halkına,
beşer dakikadan olmak üzere üç defa seslendi.
Türk-Alman Anlaşmasından sonra Türk hükümetinin Müttefik
yanlısı yayınlara baskısı BBC ile sınırlı kalmadı. Ankara’da faaliyet
gösteren Amerikan radyosu da denetim altına alınmaya çalışıldı. Ay­
rıca Almanlar da Amerikan radyosunu kapatmak için uğraş veriyordu.
Almanlann Ege ve Balkanlara yerleşmeden önce Türkiye’deki Mütte­
fik yanlısı basm-yayma gösterilen tolerans yerini, daha baskıcı ve
sansür dolu bir yaklaşıma terk etti. Bu durum Müttefik ülke yaymcıîannm Türkleri işbirlikçi olarak görmeye başlamasına sebep oldu. Bu
anlayış da Matbuat Umum Müdürlüğü ile Amerikan radyosu arasın­
daki ilişkilerin gerilmesine sebep oldu.
Eylül 1941 tarihinde NBC muhabiri olan ve aynı zamanda Ameri­
kan radyosunda program yapan Agronosky ile Matbuat Umum Müdürlüğü’nde radyo sansüründen sorumlu İzzettin Bey arasında ciddî
sorun yaşandı. BBC’nin Sırpça bülteninin Agronsky’İ kaynak göstere­
rek Türkiye’ye yönelik Alman tehdidinden bahsetmesine fena hâlde
sinirlenen İzzettin Bey, Agronsky’İ uzun uzun azarladı. Hemen o gece
Agronsky’den, kendilerinin hazırladığı BBC’nin haberini yalanlayan
metni radyodan okumasını istedi. İzzettin Bey’in tepkisinin bu kadar
sert olmasında von Papen’in baskısının da payı vardı. Almanlar Tür­
kiye’ye saldırmayacaklarına dair güvence vermişlerdi. Kamuoyunda
46
47
FO 371/30137, R 7416, Hugessen to FO, no. 1851, July 1941.
FO 371/301371, R 7416/4125/44, FO to I: A. Kirkpatrick (BBC), 6 August 1941.
İng. £nf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri
213
Alman saldırısı endişesi Alman karşıtlığını güçlendireceğinden von
Papen bu yöndeki haberlere tepkiliydi.
Agronsky, İzzettin Bey’in önerisini reddetti; ancak uzun tartışma­
dan sonra bu haberin doğru olmadığını yumuşak bir dille söylemeyi
kabul etti.48 Sorunun bu boyuta taşınmasında biraz da İzzettin Bey’in
kişisel tavrı sebep oldu. Tam Almanlann Matbuat Müdürlüğü’ne olan
baskısı arttığı bir anda göreve vekalet etmesi onun için belki bir talih­
sizlikti. Sonuçta Sarper’in izinden dönmesiyle ilişkiler nisbeten nor­
malleşti.49
Almanlann N B C muhabiri Agronsky’nin yaymlanmn durdurulma­
sı hakkında baskı yapmasının nedeni, onun çok fazla şey biliyor olmasındandı. Yani Agronsky hemen her şey hakkında bilgilere rahat­
lıkla ulaşabiliyordu. Hatta Kahire’deki İngiliz Devlet Bakanlığı da
Agronsky’nin çok şey bilmesinden şüphelenerek, Hugessen’e bunun
sebebini araştırmasını istedi. Aslında bu işin sıra Agronsky’nin birçok
kişi ile temas kurmayı başarmasmdaydı. Mesela etkili bir Türk’ü, ay­
lık 50 sterline tercüman olarak Ankara’daki Amerikan radyosunda işe
almıştı. İşe alış amacı, onun kanalıyla elde ettiği bilgilerdi. Bu kişinin
üst düzey Türk yetkililerle ve özellikle milletvekilleri ve gazetecilerle
iyi teması vardı. Agronsky’nin bu kontaklarının yanında, kendisinin
Amerikan Büyükelçisi ve Amerikan Basm Ataşesi ile de iyi ilişkileri
söz konusuydu. Bunun yanında Rus, İran ve Vichy hükümeti temsilci­
likleri ile de sağlam temaslar kuımuştu. İngiliz elçiliği de aynca ken­
disine bilgi sağlıyordu. Bütün bunlann neticesinde elde ettiği bilgi ve
bulgularla hazırladığı Mihver aleyhindeki yayınlar Almanları rahatsız
ediyordu.50
Îngilizlerin Propaganda Sıkıntısı
Savaşan taraflar, Türkiye’nin menfaatlerine yönelik yaptıkları her
bir hareketin propagandasını yapmak için çaba sarf ettiler. Mesela
48 FO 37I/3Öİ37, R 8280/4125/44, Hugessen îoFO, no. 2172,6 September 1941.
49 FO 371/30137, Hugessen to FO, no. 2230,15 September 1941.
10 FO 371/30137, Hugessen toFO, no. 2083,26 August 1941
214
Zor Yıllar
Almanlar Türkiye ile olan ticaretlerini propaganda malzemesi yapı­
yordu. Zira Almanlar, Türkiye’nin ihtiyacı olan pek çok ürünü temin
ediyor, bunun da propagandasını yapıyorlardı. Türk gazetelerinin de
bu konuyu işlemeleri kamuoyunda Alman prestijine önemli katkıda
bulunuyordu. Bu konudan rahatsız olan Chastelain, Türkiye’nin ihti­
yacı olan ürünleri sağlama konusunda Almanlar kadar imkâna sahip
olmasalar da, Türkiye’de propagandasını yapabilecekleri bazı ticarî ilişkilerin olduğunu Londra’daki merkezine hatırlattı. Türk halkı için
hayatî öneme sahip olan un, kahve, petrol ve ürünlerini Türkiye’ye ih­
raç etmelerine rağmen bunun propagandasını yeterince yapılmadığın­
dan yakman Chastelain, Londra’daki merkezine Kudüs ve Kahire’den
yaym yapan BBC radyolarının bu konuyu işleyerek Alman propagan­
dasına karşılık verilebileceğini söyledi.51
Propaganda konusunda İngilizlerin Türkiye’de yaşadığı en önemli
sıkıntılardan biri de, Kafkaslar ve Ortadoğu’da zaman zaman, Türki­
ye’nin ciddî endişe duyduğu Sovyetler ile birlikte hareket etmek zo­
runluluğundan kaynaklanıyordu. İngilizler,- Kafkaslarda ilerleyen Al­
manlann İran’a hâkim olmalan hâlinde buradan Müttefiklere karşı sa­
botaj ve propaganda türünden beşinci kol faaliyetlerini organize etme­
sine engel olmak ve petrol bölgesi ile rafinerilerini korumak amacıyla
Sovyetler ile birlikte Ağustos 1941 sonunda İran’ı işgal etti.52 İran’ın
işgali Türkiye’de çok soğuk karşılandı. Ankara’da ve Türk kamuo­
yunda, benzer hareketin Türkiye’ye de yapılabileceği görüşü hâkim
oldu. Hatta bu işgalin Sovyetler ile birlikte yapılması, bu yöndeki en­
dişeleri daha da arttırdı. Endişeler çok da temelsiz değildi. Sovyet or­
duları İran’ın kuzeyine yerleştiler ve Molla Mustafa Barzani liderli­
ğindeki Kürt oluşuma destek verdiler. Hatta bunun Ötesinde Doğu
Anadolu’da da Kültlere yönelik gizli faaliyetlerde bulundular.53
İran’ın işgali, İstanbul kahvehanelerinde bile konuşulan ana ko­
nuydu. Bu tür yerlerde Almanların İran’a yardım edeceği konuşulu­
yordu. Bu olay Almanlann Türkiye’deki popülaritesini arttırırken,
51 HS 3/224, D/H. 13 to SOE London, no. 380/1318,4 December 1941.
52 FO 371/30137, R 5044/3326/34, no. 2070, 26 August 1941.
53 Bkz: Akgüî, a.g.m., ss. 168-169.
big. Enf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri
215
Türk basınında da ciddî eleştiriler yer aldı. Vatan gazetesi “6« işgal
belki stratejik zorunluluğun sonucudur, ama neticede komşu ülkeye yapılan
bu saldırının haksız bir saldırı olduğu ve Almanya’nın tarafsız ülkelere yap­
tığı işgalden farksız olduğu, tek farkın Almanlar sürekli yaparken, İngilizlerin
bunu ilk defa gerçekleştirmeleriydi şeklinde bir değerlendirme yaptı.54
Türkiye’nin hassasiyeti karşısında Hugessen kendi Dışişlerine, îran’m işgali ile ilgili Türklerle diyalog kurarken propaganda amaçlı
sözlerden uzak durmalan gerektiğini vurguladı. Özellikle “halka zarar
verilmeyeceği ve halkı korumak adma geldik” gibi laflara sadece İn­
giltere’de inanılacağını, ancak Türkiye’de bu türden lafların “iki yüz­
lülük” olarak yorumlanacağım belirtti.55 Hugessen’in bir isteği de;
BBC nin, İngiltere’nin İran’a yaptığı buğday yardımından bahsetmemesiydi. Türkiye’nin de buğday sıkmüsı vardı. Bu ihtiyacı karşılamak
için Türkiye İngiltere’den 50 bin ton buğday istemişti. Bunu da İngil­
tere’nin karşılama İhtimali zayıftı. Dolayısıyla Türkiye böyle bir pro­
pagandayı hoş karşılanmayabilirdi.56
İngiliz Dışişleri Bakanlığı BBC’nin yayınlarına zaman zaman mü­
dahale ediyordu. Zira bu yayınlar büyük oranda Londra’nın siyasetini
yansıtıyordu. BBC de zaman zaman Türkiye’ye yönelik politikalarda
herhangi bir değişiklik olup olmadığım Dışişlerine soruyordu. Özel­
likle Ekim 1943’e gelindiğinde Türkiye’nin savaşa girmesi yönünde
baskılara olumlu cevap vermemesi üzerine BBC’nin Türkiye servisi,
Dışişleri’ne Türkiye politikasında herhangi bir değişiklik olup olma­
dığım sorma ihtiyacı hissetti. BBC nin en azından Türkiye’den bahse­
derken hangi ifadeyi kullanacağım bilmesi gerekmekteydi. Dışişleri
ise, BBC’nin Türkiye’ye yönelik haberlerinde yumuşak ifadeler kul­
lanmak gerektiği ve “Türkiye’nin tutumu her ne olursa olsun ondan
hâlâ müttefik olarak bahsetmek” gerektiğini bildirdi. Tabiî bu tavrın
ilerleyen zamanlarda gelişmelere bağlı olarak değişebileceği de
BBC’ye iletildi ve her senaryoya hazırlıklı olmaları istendi.57
54
ss
56
57
FO 371/30137, E 5033/3326/34, Hagessea to FO, 26 August 1941.
FO 371/30137, R 8063/4125/44, Hugessen toFO, no. 2078,26 August 1941.
FO 371/30137, R 8075/4125/44, Hugessen to FO, no. 2111,30 August 1941.
FO 371/37443, R 9082/27/44 to A. Kirkpatrick (BBC), 2 October 1943.
Zor Yıllar
216
İngiliz Gazetelerinden Alman Propagandasına Kıyak
Savaşan güçlere ait ülkelerin gazete yazılan diğer toplumlar tara­
fından çoğu zaman, gazetenin bağlı olduğu ülkenin politikasının bir
yansıması olarak algılanır. Aslında bu bir algılamadan öte, savaş or­
tamında gazetelerin hükümetlerin kontrolünde ya da sıkı denetimi al­
tında olduğu bilinen bir durumdur. Savaşa yönelik ülke politikalanm
ve stratejilerini olumsuz anlamda etkileyecek haberlerin yayımlanma­
sıyla gazeteler ülkeleri zor durumda bırakacağından, bu sansürler ço­
ğu zaman kaçınılmazdır. Savaş gibi hassas dönemlerde gazetelerde
yer alan makaleler/haberler genellikle o ülkenin genel temayülünü
yansıtacağından ya da yazımn muhatabı olan ülkelerde de böyle algı­
lanabileceğinden, hükümetler ellerini bağlayabilecek bu türden haber­
lere sansür koymuşlardır. Ancak bu sistemi işletmek her zaman müm­
kün olmuyor, yazı çıktıktan sonra yapılan müdahaleler ise çok geç
kalmış oluyordu. ,
Almanların Türkiye sınırına dayandığı Haziran 1941 tarihinde İn­
giliz Daily Telegraph gazetesinde yer alan ve Alman işgalinden sonra
Yunanistan’dan kaçan 400 Yunan sivil ve askerî erkanı taşıyan Po­
lonya gemisinin Hayfa’ya ulaştığını belirten haber tam bu noktadaydı.
Türkiye’nin Montrö Anlaşmasına aykırı olarak Boğazlardan geçmesi­
ne göz yumduğu bu olayın gazetede yer alması, Türk hükümetini ol­
duğu kadar İngiliz hükümetini de zor durumda bıraktı. Tarafsız olan
Türkiye’nin normalde bu gemiyi bağlayıp yolcuları tutuklaması gere­
kirken, îngilizlerin isteği üzerine Türkiye bu geçişe göz yummuştu.
Bu olayın gazetede yer almasından sonra artık Almanlar bu ihlali öğ­
renmiş oluyordu. Bu da Almanîara, Boğazlardan kendilerinin de fay­
dalanabilmesi isteği için iyi bir fırsat verecekti. Daily Telegraph’da yer
alan bu habere Hugessen çok sert tepki gösterdi. Gazetenin bu gemiyi
Almanîara hedef gösterdiğini belirttikten sonra basma sansür konu­
sunda hassasiyet gösterilmesini istedi.58 Zira bu haberden sonra, Al­
man baskısı artacağından Türkiye’nin işbirliğini sağlamak daha da
zorlaşabilirdi.
53
FO 371/30095, R 6222/240/44, Hugessen to FO, no. 1476, 16 June 1941.
İng. Enf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri
217
Türkiye’nin işbirliğini sağlamak noktasındaki İngiliz gayretlerine
asıl darbeyi vuran 1 Ağustos 1941 tarihli “savaştan sonra Doğu Avru­
pa’da Sovyetlerin liderliğinin gerekliliğinden” bahseden Times gazete­
sinin baş yazısı oldu. Türkiye’nin Sovyet endişesinin zirvede olduğu
bir dönemde ortaya çıkan bu yazı, Türkiye’de İngilizler aleyhine bir
hava yarattı. Özellikle Doğu Avrupa ile ilgili Sovyetlere yönelik söz­
leri Müttefik yanlısı Hüseyin Cahit Yalçın, gazetesindeki köşesinde
“Almanlar milyonlar harcasaydı bu makalenin yapacağı tahribatı elde
edemezlerdi” şeklinde yorumlandı. Yalçın, kendisinin İngiltere’nin
Özgür insanlar için çarpıştığım zannettiğini, ancak anlaşılan Doğu Av­
rupa’nın kaderini Sovyetlere teslim ettiğini dile getirdi. Times’ta çıkan
yazımn Türkiye’de yarattığı olumsuz havayı, Yalçın’m “bu durumda
Türkiye Almanlann yerine Sovyetlerin elinde olacak” cümlesi bir an­
lamda özetlemiş oldu,
Times'da çıkan makalenin İngilizlerin politikalarına yönelik Türki­
ye’de yarattığı tahribat üzerine, Dışişlerine ve Times gazetesine ciddî
baskılar geldi.59 Bu gelişmeler Dışişleri Bakam Anthony Eden’in, Avam Kamarası’nda Türkiye’yi teskin edici açıklama yapmasına sebep
oldu. Türkiye’den “sadece savaş zamanı değil, savaş sonrası için de
müttefik ülke” olarak bahseden Eden, Türkiye aleyhine olabilecekle­
rine dair propagandaların gerçeği yansıtmadığım vurguladı.60 Aynı
zamanda Times da Türkiye’de oluşan olumsuz havayı dağıtmak için
yazılan makalenin yanlış anlaşıldığım, Türkiye’nin Sovyetlerden çok
önce İngiltere’nin yanında yer aldığım belirterek, İngiltere’nin, Bal­
kanlarda Sovyetlere yol vermesinin söz konusu olamayacağına dair
yazılar yayınladı.61 Ayrıca İngiliz hükümeti de Türkiye’ye Times'daki
yazının yazarına ait görüşler olduğunu ve kendilerini bağlamadığına
dair defalarca beyanatta bulundu. Kendilerinin Sovyetlere Doğu Av­
rupa’da liderlik vermek gibi bir niyetlerinin olmadığından bahsetti.
Aslmda Times’m 1 Ağustos tarihli yazısından Türklerin dışında Po-
39 FO 371/30096, R 7481/240/44, Hugessen to FO, no. 1888, 5 August 1941.
60 FO 371/30096, R 7481/240/44, FO to Hugessen, no. 1743,7 August 1941.
61 FO 371/30096, R 7481/240/44, Extract form the Times 6 Agust 1941.
218
"Z.OT y?f/ar
lonya ve Yunanlılar da rahatsız oldular. Bu makale ile oluşan havayı
dağıtmak için Times’m açıklayıcı yayının devamı ise bu sefer Sovyet­
ler üzerinde olumsuz etki yapacağından Eden’in uyansıyla, Times’m
Rusça hariç diğer dillerde bu yönde yayının devamını istedi.62
Times’m düzeltme yazılarından ve İngiliz hükümetinin yaptığı açıklamalardan sonra Hüseyin Cahit Yalçın ve diğer gazetelerde İngil­
tere’ye güven telakki eden yazılar yer aldı. Ancak, Almanlar bu du­
rumdan bir hayli yararlandılar. Türkiye’nin Sovyet endişesini bildik­
lerinden îngilizlerin niyetinin kendi zafiyetini Sovyetlerle gidermeye
Çalıştığını ve bölgeyi Sovyetlere bırakacaklarına dair geniş çaph pro­
paganda malzemesi yaptılar.63
Her ne kadar sonradan düzeltilmeye çalışıldıysa da, Times’da yer
alan yazı Türklerin İngilizlere olan güvenini ciddî anlamda sarstı. Son
aylarda Türkiye açısından gerçekten de durum değişmişti. Her şeyden
önce Almanlar kendisi için en büyük tehdit saydığı Sovyetler Bİrliği’ne saldırmıştı. Bu saldın Îngiliz-Sovyet yakınlaşmasını doğurmuş,
Türkiye kamuoyunda ise bunun ne gibi sonuçlar doğuracağı konusun­
da kafalar net değildi. îşte Times, Türkiye’nin Moskova’ya dönük en­
dişelerinin korkuya dönüşmesini sağlamıştı, Türk basını, îngiliz bası­
nın yaymlannı Mihver lehine olmasa da, Müttefikler aleyhine kul­
lanmağa başlamıştı.
İstanbul'daki Ingiliz Propaganda Organizasyonun
Yeniden Yapılanması
Tamamen İngiliz tarafları diye bahsedilen Türk basmı ve radyosu,
Almanlann Türk sımnna yaklaştığı 1941 yılı bahanndan sonra artık,
Ingilizler tarafından endişe ile izlenmeye başlanır oldu. İngilizier,
Türk radyolannm, kendilerinin İslâm propagandasının altını oydu­
ğundan yakmıyorlardı. Bu yıllarda Almanlar ile îngilizlerin Türk ka­
muoyunu olduğu kadar Arap kamuoyunu da kazanmaya yönelik ciddî
mücadeleleri vardı. Irak ve Suriye de dengelerin her an değişmesi du­
62
63
FO 371/30096, R 7715/240/44, James Bowker to A. Kirkpatrick, 16 August 1941.
FO 371/30096, R 7481/240/44, The Times and Turkey: Berlin Comment.
İner. Enf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri
219
rumunun söz konusu olduğu bu dönemde, Almanlar bu iki ülkeye
sızmayı başaran ajanları vasıtasıyla Arap dünyasına yönelik propa­
ganda çalışmalarını hızlandırmışlardı. Böyle bir ortamda, Türkiye’den
bölgeye yapılan yayınlarda “Mihver’in İslâmî nasıl önere ettiğinin”
üstü kapalı olarak anlattığına dair îngilizlerin eleştirileri vardı. İngilte­
re’nin Mısır Büyükelçisi Sir Miles Lampson “Arap ülkelerindeki din­
leyicilerin İngiliz karşıtı imâları sevdiklerim ve Türkiye’den veya
Türkiye üzerinden yapılan yayınlarında bize karşı düşmanca imâlar
çok daha etkili olacaktır” diye Hugessen’i uyararak, bu konuda hü­
kümet nezdınde girişimde bulunmasını istedi.
Türkiye’deki yaymlann eskiye oranla tonunun değişmesini İngİ­
lizler 18 Haziran 1941 tarihli Almanya ile olan anlaşmaya bağlasalar
da asıl sebep, Sovyetlerin artık Müttefiklerin stratejik ortağı olmasıy­
dı. Almanîara karşı savaşması karşılığında, Churchill’in Moskova’ya
neler vaat etmiş olabileceği Ankara’da endişe kaynağıydı. Kamuo­
yunda Almanlann Sovyetleri işgali ile birlikte, Sovyetlerin tarih sah­
nesinden silinme beklentisi nisbeten radyo ve yazılı basında da Alman
lehine tonlann ön plâna çıkmasına sebep oldu. Bu yayınlarda “Rus­
ya’nın Ukrayna’yı işgali an meselesi’, ‘Almanlar Sovyetlerin materyal
sıkıntısı çektiğini” iddia ediyor, “bu yüzden İngiltere ve Amerika
Rusya’ya yardımı hızlandırmak için Moskova’da bir konferans çağrı­
sında bulundular” vb. gibi haberler yer alıyordu. Bu da îngilizlerin
canım sıkmaya yetiyordu.
Bu gelişmeler üzerine Enformasyon ve Dışişleri Bakanlığı, Türki­
ye’ye yönelik propaganda işlerinde bir şeylerin yanlış gittiğinin farkı­
na vararak olayı masaya yatırdılar ve Ankara’daki temsilciliklerinden
bu konuda neler yapılabileceğine dair görüş istediler. Bu çerçevede
yapılan araştırmalardan öne çıkan tespitlerden biri, Türk-Alman An­
laşmasının müttefik ülkelerin basınında ele almış şeklinin Türkiye’nin
millî gururuyla oynandığıydı. Dışişleri Bakanlığı bu anlamda 23 Ağustos 1941 tarihinde Hugesen’e gönderdiği yazıda, Türkiye’deki ya­
yın ve propaganda organizasyonlarının, Türk-Alman anlaşması sonu­
cu ortaya çıkan gelişmeleri karşılamasında yetersiz kaldığını belirtili­
yordu. Türkiye’deki İngiliz propagandası ile ilgilenen Enformasyon
220
Zor Yıllar
Bakanlığı’nm Ortadoğu bölümü ise, bölgedeki büyük elçiliklerin bir­
birleri ile yeterince irtibatlı olmadığından şikâyet ediyor; Ankara’daki
elçiliğini ise Londra’yı, İstanbul’daki Mihverin söylenti kampanyası
ve Türk basınında çıkan Önemli makale ve Türk "kamuoyunun o anki
endişelerini içeren bilgileri zamanında ve sürekli olarak rapor etme­
mekle suçluyordu. Bu bilgiler zamanında Londra’ya ulaşmayınca
BBC nin Türkçe yayım ve Anadolu Ajansı "nm Londra muhabirinin
yayınlarının Alman propagandasına karşılık vermek veya yeni propa­
ganda belirlemek konusunda geç kalmasına sebep olmanın yanında,
Alman propagandasına da rahat faaliyet alanı yaratmış oluyordu. Ta­
biî buradaki en önemli sorumlu, Londra’yı Türkiye’deki Alman pro­
pagandası hakkında yeterli bilgilendirmeyen Ankara’daki Basm Ataşesi’ydi. Dışişleri bu konuda “Basm Ataşesi Türk-Alman Paktı’nın
esas anlamım anlatsa, Almanlann Sovyetlere saldınsmm Türkiye’deki
yansımalannı detaylı rapor etse Türkiye ile aramızda olumsuz duygu­
lar oluşmasını engelleyebilirdi” diye sert eleştirilerde bulundu.
Aslmda olayların bu noktaya gelmesinde Alman baskısının artma­
sının yanında İstanbul’daki Enformasyon Bürosu başkanı Sİr Ross’un
1940 yılı sonunda ölümü de etkili olmuştu. Bu olaylar, İngilizlerin
Türkiye’de yolunda giden propagandasına ciddî darbe vurmuştu. Ge­
rek Ross’un ölümü, gerekse İstanbul’da sıkıyönetim ilân edilmesi,
Türk basını ile olan sıcak ilişkilerin devamım sağlayacak mekanizma­
yı aksattı; bu da Enformasyon Bürosu’nun çalışmalarını zora soktu. Bu
gelişmelerden sonra, Hugessen’m Enformasyon Bürosunun daha fazla
kullanışlı olmayacağım rapor etmesi üzerine Enformasyon Bakanlığı
İstanbul’daki bürosunu kapattı. Ancak 1941 yılının bahar sonuna doğ­
ru Türk basını üzerinde İngiliz etkisine, daha doğrusu İngiliz propa­
ganda izlerine rastlamak pek de mümkün değildi. Türk basını ilk önce
Almanya ve İngiltere ile ilgili yazılarında dengeyi sağladı, kısa süre
sonra da Almanlara daha yatkın bir dil kullanmaya başladı. Bunun en
önemli sebebi, Mart 1941’den sonra Almanya’nın Türkiye üzerinde
artan baskısının yanında, Almanlann Sovyetlere saldırmasının Türk
kamuoyunda olduğu kadar resmî çevrelerde yarattığı havaydı. Tarihî
Lng. Enf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faalivetl&ri
221
düşmanlan olan Sovyetler, Almanlar tarafından belki de ebediyen
tehdit olmaktan çıkarılacaktı.
îngilizler İstanbul’daki Enformasyon Bürosu’nu kapatmışlardı, an­
cak Almanlar İstanbul’daki propaganda faaliyetlerine olanca hızıyla
devam ediyorlardı. Almanlann Türkiye’de, Özellikle de İstanbul’da bu
türden faaliyet yürüttüğünü bilen Dışişleri, Alman faaliyetlerini rapor
edecek adamlan olmadığından şikâyet ederek vakit geçirmeden büro­
nun yeniden açılmasını istedi. Zira büronun kapatılmasından sonra
Ankara’daki Basın Ataşeliği, Alman propagandasına zamanında ve
etkin cevap verme şansı olmadı. Türk gazeteleri İstanbul’da basılıyor­
du, ancak Basra Ataşesi Ankara’daydı. Dolayısıyla Londra’nın Türki­
ye’de basılan basın özetini alana kadar çok zaman geçmiş oluyordu.
Zaman aşımı dolayısıyla birçok iddialara ve Alman kaynaklı söylenti­
lere cevap verilemiyordu. BBC de Türkiye’den kendilerine daha iyi
bilgi sağlanmadığı müddetçe Türkiye’ye yaptıkları yayını geliştirme
şansları olmadığında yakmıyordu.64
Bu gelişmeler üzerine kapatılan Enformasyon Bürosu nun tekrar açılması gündeme geldiğinde bu işi yürütebilecek Sir Ross ayarında bir
kişi arandı. Aranılan özellik ise, propaganda açısından yerel ihtiyaçla­
rı belirleyebilecek, bütün yönleriyle Mihver propagandalarına karşılık
verecek, Türk basım ile iyi iletişim kurabilecek ve bu konuda Enfor­
masyon Bakanlığı’m hemen bilgilendirecek kapasitede olmaktı. İlk
akla gelen isim, Türkiye konusunda uzman olan Sir Wyndham Deeds
görevi kabul etmedi, başka arayışlar da sonuç vermedi. Sonunda bu
göreve Ashton’un yardımcısı Syme’nin atanması Önerildi.65
Ancak Hugessen’in İstanbul’da propaganda bürosu açılması ile il­
gili yaklaşımı yine bildik şekildeydi. O, Enformasyon Bakanlığı tara­
fından dile getirilen Mihver bloğunun İstanbul’da yaydığı fısıltı kam­
panyasının belli başarısı olduğunu, ancak hepsinin Londra’ya bildi­
64
FO 371/30096, R 7942/240/44, Bowker minute on "propaganda in Turkey', 21 August
1941.
65 FO 371/30096, R 7942/240/44, Propaganda to Turkey, a Meeting held in the Foreign
Office, 20 August 1941.
222
Zor Yıllar
rilmesinin gereksiz olduğunu iddia ediyordu. Olayları daha ziyade bir
diplomat gözüyle değerlendiren büyükelçi, propaganda olaylarına eneıji harcamaktansa, soruna Türkiye’nin dış politikasını dikkate ala­
rak yaklaşmayı tavsiye etti. Hugessen, Türkiye’deki propaganda faa­
liyetlerindeki temel sorunun Almanlann Türk sınmnda olması ve elde
ettikleri başanlanndan dolayı askerî prestijlerinin olmasıydı. Buna
karşılık vermenin tek yolu da, İngiltere’nin Almanîara karşı sergileye­
ceği güçtü.
Bu düşüncesine rağmen baskılar sonunda İstanbul’da propaganda
temsilciliğinin güçlendirilmesine razı olan Hugessen, Syme’nin bu
göreve atanmasına da itiraz etmedi.66 Syme, Ankara’da iken Matbuat
Umum Müdürlüğü ve Türk gazetecilerle başarılı temaslar kurmuştu.
Onun gitmesiyle Ankara’da doğan boşluğun doldurulması için
Hugessen, Basm Ataşesi’nin baş yardımcılarından Tristam’a yeni bir
eleman verilmesini talep etti. Tristam’m, Baker adında bir yardımcısı
vardı. Ancak part-time çalışıyordu ve asıl işi öğretmenlikti, Hugessen,
Baker’m kontaklarının da kendisi için önemli olduğunu ve ona olan
ödemenin de devam etmesini istedi.67
Hugessen İstanbul’da yeni bir yapılanmaya gidilmesine razı ol­
muştu, ancak propaganda ile ilgili bütün ipleri kendi elinde toplamak
istiyor ve Enformasyon Bakanlığım devreden çıkaracak bir yapılan­
mayı Öngörüyordu. Hugessen’in önerisine göre, bütün basm ve pro­
paganda ofisleri İstanbul’da toplanacak ve Syme’nin yönetimine bıra­
kılacaktı. Syme İstanbul’daki İngiliz yayınlarından ve tanıtımından
sorumlu olacaktı. Ayrıca, Balkan Basınım İzleme Bürosu’na da danış­
manlık edecek ve onları kendi sorumluluğu altına alacaktı.68
Enformasyon Bakanlığı, Hugessen’in propaganda ve tanıtım ser­
visleri ile ilgili yeniden organize plânından memnun olmadı. Aslında
Enformasyon Bakanlığı Syme’nin İstanbul’a kısa süre için gönderil­
mesini uygun görmüştü. Oysa Hugessen, Syme’yi İstanbul’daki bütün
66
67
68
FO 37 i /30097, R 8116/240/44, Hugessen to FO, no. 2108,29 August 1941.
FO 371/30097, R 8272/1202/44, Hugessen to FO, no. 2157,4 September 1941.
FO 371/30097, R 8683/240/44, Hugessen to FO, no. 2289,25 Eylül 1941.
İng. Enf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri
223
propaganda organizasyonundan sorumlu olmanın yanında, ona bazı
elemanlar da tahsis etmek istiyordu. Enformasyon Bakanlığı bunun
neticesinde yeni organizasyonun tamamen kendi kontrolleri dışında
olacağından korktu. Çünkü Syme’nin ofisi Ankara elçiliğinin bir or­
ganı hâline gelecekti. Oysa onlar, Basm Ataşesi’nin ve İstanbul büro­
sunun tamamen Enformasyon Bakanlığı’mn denetiminde olmasından
yanaydı.69
Sonuçta, Büyükelçinin denetimi ve Basm Ataşesinin liderliğinde
her iki bakanlığın da söz sahibi olduğu bir yapıya gidildi. Bu yeni ya­
pılanmayla beraber, Basm Bürosu ile Balkan Basınım İzleme Bürosu adı
altında iki ana birim İstanbul’da faaliyetlerine başladı. Syme,
Henderson ile birlikte İngiliz propagandasından sorumlu kişiler olarak
Basm Bürosu’na atandılar. Aynca bu ekibin sekreterya, tercüme ve
diğer hizmetleri görmek üzere yaklaşık yirmi beş eleman sağlandı.
Bunun yanında, Dr. M. Burr ve yardımcısı Smithy Lyte ile birlikte
Balkan Basınını İzleme Bürosu'na atandılar. Bunlara, işgalden kaçıp Bal­
kanlar’dan İstanbul’a gelen değişik Balkan ülkelerinden oluşan ve ge­
nelde gönüllü çalışan kişiler destek veriyordu. Bu büronun amacı da­
ha ziyade Balkanlara yönelik faaliyet göstermekti. Balkan Basınını İz­
leme Bürosu daha ziyade elçiliğin sıkı baskısı altında olduğundan Tür­
kiye’ye yönelik faaliyet göstermediği gibi, Türkiye’nin savaşa yönelik
tarafsızlık politikasındaki hassasiyetinden dolayı Türkiye savaşa gire­
ne kadar Balkanlar’a yönelik propaganda faaliyetlerini de sınırlı tutu­
yordu. Dolayısıyla, Balkanlara yönelik İstanbul’dan serbest propa­
ganda faaliyeti organize etmek için Türkiye’nin İngiltere’nin yanında
savaşa girmesi gerekiyordu.
İngiliz Basm Ataşeliği’ne bağlı Basm Bürosu ve görevlileri şunlardı:
Ankara
69
Basm A taşesi
Leigh Ashton,
Basm Bürosu Yöneticisi
R. Tristam
FO 371/30097, R 8690/240/44, Clutton miute, 5 October 1941; FO 371/30097, R
8690/240/44, FO to Hugessn, no. 2188,8 October 1941.
224
Zor Yıllar
Basın Ataşe Yardımcısı
C. J. Barweil
Tercüman
M. Manyasig (?)
Memur
G. Gilbert
Daktilocu
Miss B. Bennett
Haberci
E. Aımeo
Şoför
Mustafa Kulca
Diğer görevliler
Mahir,
P. Nosich, Hüseyin Atila
Balkan Basınını İzleme Bürosu
İstanbul
Büro Başkanı
Dr. M. Burr
Yardımcısı
Smith Lyte
İstanbul Bürosu
Siyasî Birim Başkanı
R. Syme
Basm ve Yayın Birim Başkanı
A. J. Henderson
Başkan Yardımcısı
L. Bower 70
Alman İşgali Hâlinde İstanbul'da İngiliz Propaganda
Organizasyonunun Yapılanması
Almanlann Türkiye üzerine ciddî baskı kurması ve bunun sonucu
imzalanan Dostluk anlaşmasını takiben yetersiz kalan îngilizlerin
Türkiye’deki propaganda organizasyonu yeniden yapılandı. Doğu
Cephesindeki gelişmelere bağlı olarak Nazilerin Türkiye’ye saldırma­
sı hep ihtimal dahilinde görülüyordu. Eğer işgal gerçekleşirse İngilizlerin propagandasının işlevi ve yapısı değişmek zorundaydı. Ancak
bunun için önceden hazırlık yapmak gerekiyordu. Bu düşünceden ha­
reketle İngiliz Dışişleri Bakanlığı, Türkiye’de Alman işgali karşısında
ilgili departmanların ve kişilerin mevcut sorumluluklarının başka de­
partmana devir edeceklerini hatırlatarak, zamanı geldiğinde hangi gö­
revlerin ve sorumlulukların, kimlere devredileceğine karar verilmesi
için hazırlık yapılmasının zaruretini hatırlattı. Her şeyden önce Türki70
FO 930/43, April 1942.
Ing. Er>f. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri
225
ye’nin işgal edilmesi durumunda Türkiye’deki İngiliz politikalarından
PWE sorumlu olacaktı. Bu uyanlar doğrultusunda PWE hazırlıklanm
hızlandırdı.
Özellikle Türkiye’nin Alman işgaline uğraması ihtimalinin yüksek
olduğu 1941 ve 1942 yıllan boyunca PWE, sık sık yaptığı toplantılarda
Türkiye’deki konumunu gözden geçirdi. Türkiye’nin ne zaman ve nasıl
işgal edileceğine dair askerlerden de sürekli bilgi alan PWE komitesi,
Sovyet içlerindeki Alman işgalinin başan ile devam ettiği her durumda,
Türkiye’nin İşgal ihtimalinin yüksek olduğunu düşünüyordu. İngiliz as­
kerî otoritelerinin verdiği raporlar Sovyet ordusunun yenilmesi duru­
munda Alman ordularının Kafkaslardan ve batıdan Türkiye’ye hemen
saldırıya geçebileceği ve batıdan saldın Bulgaristan’ın yardımıyla Bul­
garistan ve Ege adalan üzerinden olacağını söylüyordu.
Ortadoğu, Ingiltere için batıdaki savaşta anahtar rol oynuyordu.
Her şeyden önce Irak ve İran petrolleri Ortadoğu’daki İngiliz ordusu
İçin hayatî öneme sahipti. Türkiye’nin Almanlar tarafından işgal edilmesi ise buranın tehlikeye girmesi demekti. Bu endişeden hareketle
İngiliz Genelkurmayı, propaganda hazırlığı içindeki PWE’nin Plân­
lama ve Araştırma Birimine 6 Mayıs 1942 tarihinde verdiği brifingin­
de, İngiliz birliklerinin batıda Rommel komutasındaki Alman kuvvet­
lerini durdurmaya çakşırken dahi işgal hâlinde bütün güçleri ile Tür­
kiye’ye yardım etmesinin kaçınılmaz olacağını söylüyordu. Dahası
Cape Town’dan asker ve materyal taşıyan gemilerin de bu savunmaya
tahsis edilmesi gerekiyordu. Aynca Hava kuvvetlerinin gönderilmesi
de söz konusu olacaktı.71
1942 sonuna gelindiğinde İngİlizler Türkiye’ye yönelik Alman iş­
gali ihtimalinin hâlâ yüksek olduğunu düşünüyorlardı. Ancak bunun
gerekçesi artık farklıydı. 1942 sonlanna doğru Kızıl Ordu, Almanîara
karşı üstün duruma geçmiş ve Almanlan yavaş yavaş geri püskürtme­
ye başlamıştı. Bundan dolayı Almanlar, Iran ve frak petrollerine ulaşmak için ya Türkiye’yi işgal edebilirler ya da Türkiye’den, geçiş
izni isteyebilirdi. Türk hükümeti böyle bir isteği savaş ilâm olarak gö­
71
FO 898/258, Minutes of Meeting of the Headquarters Planning and Research Section
Held at Bush House on Wednesday, 6 May 1942.
226
Zor ydlar
receğini ve direneceğini ilân etmişti. Almanlann Türkiye’de işbirliği
yapabilecekleri alternatif bir hükümet kurdurma şanslan da yoktu.
Buna rağmen Almanlar, Türkiye’nin sadece şiddetli protesto ya da
sembolik direniş gösterebileceği düşüncesiyle Türkiye üzerinden Or­
tadoğu plânîanm devreye koymayı deneyebilirlerdi.
Mevcut koşullar dikkate alındığında Alman saldırısının Boğazları
kontrol amacıyla Trakya tarafından olacağına inanan PWE, eş zamanlı
olarak Alman ordulanmn Batı Anadolu sahilleri boyunca deniz ve ha­
va kuvvetlerinin yardımıyla bazı önemli noktalan almaya çalışacağını
ve belki de kömür yatağı Zonguldak’ı da ele geçirmeyi deneyecekle­
rini düşünüyordu. Eğer bu amaçlar gerçekleşirse Almanlar, Türk or­
dusu üzerinde kesin zafer elde etmek ya da Türk ordusunu meşgul
etmek için yeterince askerî birliği Anadolu’ya kaydıracaktı. Burada
işgal gücünü bıraktıktan sonra Türkiye üzerinden Irak ve İran petrol­
lerine ulaşmak için güneye doğru harekete geçeceklerdi. Mevcut asker
sıkıntısı dikkate alındığında Almanlar, amaçlarına ulaşmayı engelle­
mekten ya da saptırmaktan kaçınacaktı. Bunun için Müttefik güçleri
ulaşmadan hava kuvvetlerini getirecekler, Boğazlar ilk önce Bulgar
birlikleri tarafından tutulacak, Almanlar ise petrol bölgesine doğru gi­
deceklerdi.
PWE' nin üzerinde durduğu muhtemel Alman işgalinin bir başka
şekli ise, Boğazlan almakla yetinip, Ankara’yı elde etmek ve Batı sa­
hillerini kapsayan birkaç kilit noktayı elde tutarak Müttefiklerin Kara­
deniz’e girmesini önlemekti. Ancak Almanlann Romanya petrol yataklanm korumak içinde bölgede bir savunma hattı bırakacaklannı
düşünen PWEyTürkiye’de bir defa başan kazandıktan sonra Bulgar ya
da başka peyk ülkelerin birliklerini bırakıp Balkanlara çekilebileceği
ihtimali üzerinde de durdu.
Türk ordusu, modemize olmamasına ve eksik donanımlı olmasına
rağmen, yine de büyük bir direniş gösterebileceğini düşünen PWE,
mevcut durumu göz önüne alınırsa müttefiklerin Türk Hava Kuvvetle­
ri’ne hava desteği vermesi kaçınılmazdı. Hava desteği sağlama nokta­
sında İngilizlerin yardım edecek kapasiteleri vardı, ancak daha fazla
askerî direniş için birlik sağlama imkânları kısıtlıydı.
İrıg. Enf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri
227
Türkiye’nin Öneminin bu kadar net vurgulanması üzerine PWE iş­
gal hâlinde Türkiye’deki propaganda için de zaman geçirilmeden ha­
zır olmak zorunda olduğunu hissetti. Her şeyden önce Türkiye’nin sa­
vaş alanı hâline gelmesi hâlinde buraya gönderebilecek yeterli elema­
nı olmadığı için Enformasyon Bakanlığı’na bağlı Balkan Basınım İzle­
me Bürosu elemanlarının, Balkanlara yönelik faaliyet gösterecek işe
yarar bir organizasyon kurmak için kendi sorumlulukları altında ça­
lışmalarım istedi.72 Bu teklif üzerine Enformasyon Bakanlığı yetkilile­
ri ile PWE üyeleri bir araya gelerek, bu senaryonun gerçekleşmesi hâ­
linde izleyecekleri plânı görüştüler. Buna göre Syme ve Dr. Burr,
Türkiye’den Balkanlara iletişim kurma konusunda PWE elemanlarım
eğiteceklerdi.
Ashton’un Bakankğı’na gönderdiği yazıda da Türkiye’nin işgali
hâlinde Basm Ataşeliği’nin görevinin yeniden düzenlenmesi gerekti­
ğini belirtiyordu. Zira savaş anında propaganda işlerini Enformasyon
Bakanîığı’nca değil PWE tarafından yürütülmesi gerekiyordu. Zira sa­
vaşan ülkeler ile ilgili her türlü politikanın karar merci, Savaş Bakan­
lığı oluyordu. Ancak Ashton’a cevap olarak Türkiye savaşa girerse
müttefikler Türkiye’yi düşman olarak işgal etmeyeceğinden, propa­
ganda ve dış politika Savaş Bakanlığı’na devredilemeyeceği belirtildi.
İngiltere ve Türkiye müttefik olarak yan yana savaşacağından Türkiye
ile ilgili birçok konuda İngiliz bakış açısından aydınlatılması gereken
konular, Enformasyon Bakanlığı’mn işi olmaya devam edecekti. Sa­
vaş Bakanlığı ve PWE bu konuyla ilgilenmeyecekti.73
İstanbul’daki İngiliz propaganda büroları göreve devam edecekti,
ancak saldın anında güvenlikleri sorununu da düşünmeleri gerekiyordu.
Almanlann İstanbul’u bombalaması hâlinde elçilik binalan, dolayısıyla
da Basm Bürosu zarar göreceğinden, büro derhal Boğaziçi’nin uzağında
bir yere taşınacaktı. Ancak Enformasyon Bakanlığı Ashton’dan İstan­
bul’un tahliyesi durumunda geride bir veya iki elemanın bırakmasını is­
tedi. Zira ilk kargaşadan sonra İstanbul halkının beslenme ve güvenlik
ihtiyâcı artacaktı. Bu ortamda yerel insanlar ile diyalogun sağlanması
72
FO 898/258, Rae Smith to Murray, 13 December 1941.
75
FO 371/44143, R 1293/17/G, Howard to M onteo, 6 February 1944.
228
Zor Yıllar
ve belki de birkaç gazetenin elde edilmesi mümkün olabilecekti. Bu sa­
yede, Türk halkına Alman saldırılarına karşı direnmek ve Müttefiklere
olan güvenini kaybetmemek için propagandaya devam etme şansı do­
ğacaktı.74
Türkiye’nin Trakya’dan işgali hâlinde Balkanlardan gazete temin
kanallarını kapatacağından ve Balkan Basınım İzleme Bürosu Bern,
Lizbon gibi tarafsız başkentlere taşınmak zorunda kalacaktı. Ancak bu
taşıma ile istihdam sorunu ortaya çıkacaktı. Çünkü Basın İzleme Bü­
rosu uda çalışanların çoğu Balkanlardan Türkiye’ye gelen gönüllüle­
rinden oluştuğundan bunları o ülkelere göndermek sorun olacaktı. Al­
ternatif taşınma yeri olan Kudüs ve Kahire gibi merkezlerden ise Bal­
kan gazetelerini takip etmek ve radyoları dinlemek neredeyse imkân­
sızdı. Yine de bazı elemanların gizli şekilde sızabilecekleri düşünce­
siyle, işgal hâlinde bu büronun Bern’e taşınmasına karar verildi. Hatta
bahsi geçen taşınmanın gerçekleşmesi hâlinde, kapasitelerini anlamak
için Bern’deki İngiliz görevlilerinden Türkiye işgale uğradığı farz edi­
lerek tatbikat yapmaları istendi.75 Bern’e gönderilemeyen elemanlar
ise, Kudüs ve Kahire’ye gönderilerek oradaki SOE tarafından yapılan
radyo faaliyetlerinde kullanılacaktı.
Türkiye’nin işgalinin seyrine göre belli bir mülteci göçü olması
yüksek ihtimal olduğundan, mülteci olarak gelecek kişilerden Alman
işgali hakkında bilgi almak için sorgulanması gerekiyordu. Elbette
bunların sorgulaması İngiliz istihbarat birimleri tarafından yapılacaktı.
Ancak propaganda için malzeme bulmak adına aynca Basın İzleme
Bürosu’nca da sorgulanması öngörüldü. Bu arada Enformasyon Ba­
kanlığı yetkilileri Türkiye’deki temsilcilerinden Türk telefon rehberi
kitabının bir kopyasını, Kim Kimdir ve diğer referans kitaplanndan
birer adet temin ederek kendilerine göndermelerini istedi.76
Almanya, Türkiye’yi işgal etse bile Enformasyon Bakanlığı bün­
yesindeki propaganda mekanizması görevini hemen PWEyye devret­
meyecekti. Öncelikle Ashton’un ekibinin tecrübesinden yararlanıla74
75
76
INF 1/965, Elizabeth Monreo to Woodbum, 17 January 1944.
FO 898/258, Intelligence, 16 December 1942.
PRO FO 898/258, PWE (42) (42), 19 May 1942.
Irtg. Enf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri
229
çaktı. Aynca Türkiye’nin bütün topraklan işgal edilmeyebilirdi. İngi­
liz Büyükelçisi Türk topraklannda kaldığı sürece Enformasyon Ba­
kanlığı yetkililerinin elçiye bağlanması ve işgal altında olmayan Tür­
kiye’deki propaganda faaliyetleri yine onun sorumluluğunda olması
tavsiye edildi. Zira Türk otoriteleri elçiliği muhatap alacaklardı. Tür­
kiye’nin işgal altındaki topraklanndaki sorumluluğu ise PWE ele ala­
caktı. Bunun için işgal beklemeden Önce Kahire’den PWE tekniğini
bilen uzman kişi/kişilerin İstanbul’a gönderilerek önceden hazırlık
yapması istendi. Aynca PWE, Türkiye’nin işgali hâlinde mümkün ol­
duğunca işgal altındaki topraklara yönelik Londra’dan Türkçe yaym
yapılması konusunda düzenlemeler yapması konusunda BBC ile an­
laşmaya vardı.
Türkiye işgal edilir edilmez işgal altındaki Türkiye’ye yönelik Fi­
listin İstasyonlarından da radyo yayını yapılması kararlaştınldı. Ayn­
ca Enformasyon Bakanlığı Ankara’daki elçiden böyle bir durumda,
yayına katkı sağlamak için Türkçe bilen elemanlanndan birinin derhal
Kudüs’e göndermesini istedi. Tahran ve Lübnan’da bulunan İngiliz ya
da İngiliz destekli radyolardan da Türkçe yayma daha fazla zaman ayırması istenecekti. İşgal anmda Türkiye’nin katkısının ne olacağını
önceden kestirmek güçtü. Ancak bilinen şey, işgal gerçekleşmeden
Ankara’nın bu yönde adım atmayacağı aşikardı. O yüzden zamanı
geldiğinde Türkiye’den yardımı Hugessen talep edecekti.
Bu yılarda Türkiye’de radyo pek yaygın olmadığından broşür hâlâ
en etkili propaganda unsuruydu. Ankara ve İstanbul ilk etapta işgal
edilebileceğinden Türk hükümetinin imkânları ciddî anlamda kısıtla­
nacaktı. Bu yüzden broşür dağıtımı için malzemeler yine Kahire’de
basılmak zorundaydı. PWE Kahire’yi bu konuda yeterli baskı malze­
meleri için hazırlıklı olması konusunda uyardı. Bunun üzerine Enfor­
masyon Bakanlığı Türkiye’de kullanılmak üzere hemen 30 ton kağıt
tedarik etti, ancak bu stok zaman içinde daha da artırılacaktı. Bunun
yanında Kahire ve Londra’da basılan propaganda materyallerinin
Türkiye’de dağıtımı için gerekli uçaklar temin edilecekti.77
77
Plan for political Warfare in the contingency that Turkey is invaded by the Axis, 7
January 1943.
230
Zor Y ı [Ur
Tarafsız ülke olmasından dolayı İngiliz Dışişleri, SOE’nin Türki­
ye’deki propaganda faaliyetlerine izin vermese de PWE, işgal hâlinde
broşür dağıtımını SOE ajanlan vasıtasıyla gerçekleştirmeyi düşünü­
yordu. Aslında SOE’nin de itiraz ettiği nokta tam buydu. îşgai öncesi
Türkiye’de hazırlık yapmalarına ciddî engel çıkartıyorlardı ama işgal
hâlinde SOE’den beklentiler yüksekti,
İşgal Anında Türk. Hükümetine Yönelik Propaganda
Bu arada işgalin gerçekleşmesi ihtimalinin yüksek olduğu anda
Enformasyon Bakanlığı Leigh Ashton’dan, Türklere işgalci güçlere
karşı sabotaj yapabileceklerini tavsiye etmesini ve onlara sabotaj tek­
niklerini öğretmek için teklifte bulunmasını isteyecekti. Bu konuda
Türkiye’yi cesaretlendirmek için Polonya ve HollandalIların başarılı
sabotajları anlatılacak, ayrıca Sovyetlerin sabotaj faaliyetlerinin de­
taylı anlatımı, Özellikle ‘Scorched Earth Policy’ -düşmanın yararlanma­
sını önlemek için bütün ziraat mahsullerini yok etme- politikası hak­
kında bilgi verilecekti. Bunun yaninda Türklere İngiltere’de, işgal hâ­
linde bulundukları bölgeleri savunmak amacıyla devlet desteğiyle ku­
rulan yerel milis birlikleri anlatılacaktı. Bunun amacı elbette Alman
işgaline karşı Türk direnişini cesaretlendirmekti.
Türkiye her ne kadar işgale direneceğini sık sık beyan etse de, Al­
manların kısa sürede önemli başarı sağlaması ve Ankara’ya kadar ulaşması ihtimal dahilindeydi. Bu durumda Ankara’daki hükümet, dire­
niş gösterdiğinden dolayı lağvedilecek ve üyeleri tutuklanacaktı. Bu ih­
timalin gerçekleşmesi hâlinde İngilizler, tıpkı Alman işgaline direnen
diğer ülkelerde olduğu gibi, Türkiye’nin de işgale karşı direnişi organi­
ze edeceği sürgünde bir hükümet kurması beklentisi içerisindeydi. İşga­
lin an meselesi olduğu anda Türk hükümeti hâlâ bu yönde hazırlık içe­
risinde değilse, Ashton makul bir şekilde Ankara’yı uyaracaktı.
Ankara’yı sürgünde hükümet, kurmak için cesaret verici telkinler
gerekiyordu. Bunun için “Almanlann işgal ettiği ülkelerden Lond­
ra’da temsilcilerinin bulunması demek o ülke savaş sonrası barış gö­
rüşmelerine katılmaya hak kazanmış olması demektir” şeklinde pro­
paganda yapılacaktı. Burada verilmek istenen mesaj, İngiltere’nin
İng. Enf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri
231
Alman işgaline direnen, işgali püskürtemese de en azından teslim ol­
mayıp yurtdışma kaçarak işgale karşı mücadele yürüten hükümetleri,
meşru hükümet olarak muhatap alacağıydı. Ancak işgal anındaki hü­
kümet direnmeyip Almanlar ile işbirliği yaparsa bunların muhatap ahrrmayıp kendileri ile işbirliği yapan gruplan meşru yönetim olarak
tanıyacaklannı deklare ederek, bir yandan direnişi teşvik ederken di­
ğer taraftan aba altından sopa gösterecekti.78
78
FO 898/258, Rae Smith toLeeper, 31 Aralık 1941.
ALMANLARIN CEPHELERDE GERİLEMEYE
BAŞLADIKTAN SONRAKİ DÖNEMDE
TÜRKİYE T>E İNGİLİZ PROPAGANDASI
1942 yılının sonlarına doğru İngiliz-Amerikan güçlerinin, Kuzey
Afrika’da, Sovyetlerin de Doğu cephesinde Almanlara karşı başarı el­
de etmeye ve onları geri püskürtmeye başlaması, İngilizlerin savaşa
yönelik propaganda politikalarım gözden geçirmesine sebep oldu. Bu
zamana kadar Almanlann cephelerdeki ezici üstünlüğü, onlara propa­
ganda bakımından ciddî avantaj sağlamıştı. Müttefiklerin karşı
taaruuzu ile bu avantaj artık yavaş yavaş Almanlann aleyhine dönme­
ye başladı. Ancak İngilizlerin Türkiye’ye yönelik propaganda faali­
yetlerinin hâlâ ciddî bir açmazı vardı: Sovyet endişesi. Müttefiklerin
kazanması Türkiye için arzu edilen bir sonuçtu, ama onlann Alman
işgalinden sonra Müttefiklerin stratejik ortağı olan Sovyetler de kaza­
nıyordu. Türkiye için bu, Almanlann kazanması kadar tehlikeli bir
durumdu.
1943 yılı itibanyla Türkiye’deki propaganda faaliyetleri; Dışişleri
Bakanlığı, Enformasyon Bakanlığı ve Savaş Ekonomisi Bakanlığı
yetkililerinden oluşan bir komisyon olan PWE tarafından plânlandı.
Ancak, henüz savaşa dahil olmadığı için Türkiye’ye yönelik propa­
gandanın yürütülmesi, Enformasyon Bakanlığı’nm sorumluluğunda
kalmaya devam etti. Yine tarafsız kalmaya devam etmesinden dolayı,
Türkiye’ye yönelik İngiliz dış politikasını Dışişleri Bakanlığı yürüt­
meye devam ediyordu. Dışişlerinin de 1943 sonbaharına kadar Türki­
ye’yi savaşa çekmek gibi bir politikası yoktu. Her ne kadar Türkiye’yi
savaşa çekme politikası yoksa da İngiltere, hava sahasım, limanlarım
ve topraklarını gerektiğinde Müttefiklerin kullanımına açması için
Türkiye’ye baskı yapmaya başladı. Ayrıca Müttefik güçlerin Nazilere
karşı Avrupa’da bir operasyona girişmesi hâlinde İngiltere Türki­
ye’den, Mihvere savaş ilânım veya Almanların Türkiye’yi işgal etme­
si sonucunu doğurabilecek isteklerde bulunabilirdi. Bu tür ihtimallere
hazırlıklı olmak gerekir düşüncesiyle Enformasyon Bakanlığı PWE ile
birlikte değişik senaryolar üzerinde hazırlık çalışmalarını yürüttü.
234
Zor Yîüar
Türkiye'nin Alman İşgaline Maruz Kalması Hâlinde
Propaganda Temaları
Almanların, Türkiye’yi işgal etmesi hâlinde artık Türkiye’nin Sovyet
fobisi ile oynama şansı kalmayacaktı. Bu durum, Türkiye’nin Sovyet
korkusunu hafifletmeye yarayacak ve İngilİzlere “Almanlar size sürekli
Ruslar sizin gerçek düşmanınız olduğunu söylüyordu. Şimdi siz bunun ne
kadar aldatmaca olduğunu görüyorsunuz. Sizin gerçek düşmanınız Al­
manya’dır. Müttefiklerin başarısı Türkiye’nin güvenliğini artıracaktır”
propagandası yapma şansım verecekti. Bunun yanında İngİlizler, Alman
işgalinin gerçekleşmesi durumunda Türk kamuoyunu Nazilere kaptır­
mamak ve Hıtler’in Yeni Dünya Düzeni’nin korkunçluktan resmetmek için şu temalann işlenmesine karar verdi:
Müttefiklerin başarısı Mihver başarısı karşısında tercih edilmesi
gereken tek seçenektir. Çünkü Atatürk ile başlayan Türkiye ’nin mo­
dernleşme sürecinin devamı müttefiklerin başarısına bağlıdır. Savaşın
en kabul edilebilir amacı, barışla birlikte Atatürk’ün çizdiği doğrultu­
da gelişmelere devam etmektir. Atatürk’ün kurduğu rejim Türkiye’ye
bir yaşam standardı getirdi. Nazi başarısı bütün bunların yıkılması
anlamına gelmektedir. Müttefiklerin başarısı, Atatürk İnkılaplarının
boşa gitmediğini gösterecektir.
Aynca, Almanlann Drang nach Osten ideali ve Nazilerin, Do­
ğu’nun fethinde ve petrol sahasına ulaşmasında Türkiye’nin, Alman
hâkimiyetinin daimî bir unsuru olacağı da Türk kamuoyuna hatırîatılacaktı. Bunlann yanında Türkiye’nin Bulgar düşmanlığı ile de oy­
nanmasına karar verildi. Mihver işgali Bulgar yardımı olmaksızın
gerçekleşmeyeceğinden, Bulgarlann işgal gücünün bir parçası olacağı
ve Hitler tarafından onlara rüşvet olarak Türkiye’den bazı topraklar
verileceği teması işlenecekti.
Bu temalar işgal hâlinde yapılacak propagandalar için bir hazırlık
olmakla beraber, benzer çizgide konular zaten İngiliz propaganda elemanlan tarafından yayınlarda, broşürlerde ve fısıltı kampanyasında
işleniyordu. Ancak Alman işgali hâlinde bunlara ağırlık verilecekti.1
1
FO 898/258, PWE: Policy Statement covering the contingency o f an Axis Invasion o f
Turkey as agreed with the FO), 30 December 1942.
[ng. Enf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri
235
PWE, Alman işgalinin İstanbul ve İzmir üzerine yoğun bir hava
saldırısı ile başlayacağı ihtimali üzerine de propagandalar hazırladı.
Bu şehirlerin hava savunma sistemi yetersiz olduğundan saldırıların
büyük yıkıma ve kayıplara sebep olacağı açıktı. Bu saldırılar sonucu
halkın panik ile şehri boşalması ihtimali karşısında, halka moral ver­
mek ve halkı şehri terk etmek yerine direnmeye cesaretlendirmek için
Türkiye’de İngiliz propagandacıları şu temaları işleyecekti:
Hava saldırıları ile Ingiliz halkının moralini bozmaya çalışan Al­
manlar, aynı taktiği burada da uyguluyor. Biz sizi gayet iyi anlıyoruz,
çünkü aynı dehşeti biz de yaşadık Biz, İngiliz halkının tek başına Al­
man vahşetine karşı direndiği gibi, Türklerin de - her zaman göster­
diği cesaret ve kararlılıkla - Alman saldırılarına karşı başarıyla dire­
neceğine inanıyoruz.
Biz, bütün Türklerin anavatanına bağlı ve ona âşık olduğunu bili­
yoruz. Tarihten getirdikleri bu hasletleri, Türklerin işgal gücüne karşı
Türk topraklarının bütünlüğünü korumaya yönelik kesin bir tavır ser­
gileyeceklerinin garantisidir. Türk askerî kendi topraklarını her za­
man cesaretle ve başarıyla savunmuştur.2
Bu arada unutulmaması gereken nokta, Birinci Dünya Savaşı’nda
Türklerin Almanlar ile İngilizlere karşı aynı safta savaştıklarıydı. Nazi
propagandacıları bunu zaten kullanıyorlardı. Üstelik bu savaşa şahit
olan Türklerin sayısı hiç de az değildi. Hatta bunların içinde üst düzey
subay ya da sivil yöneticiler de vardı. O zaman, buna yönelik söylem­
ler de ihmal edilmemeliydi.
Bugün durum 1914 yılından farklıdır. Türkiye, Almanya tarafın­
dan savaşın içine İtildiği zaman, eski müttefiki Ingiltere ile savaşmaya
pek istekli değildi Ingiltere bugün müttefiki tarafından savaşa çekil­
medi. Ancak vatanım korumak için son 70 yıldır doğuya doğru yayıl­
maya çalışan ahlaksız Alman saldırısı karşısında anavatanını savunu­
yor. Alman propagandası yıllarca Rusya *nin,, sizin gerçek düşmanınız
olduğu propagandasını yaptı. Şu an bunun ne büyük yalan ve aldat2 FO 898/258, Propaganda Themes if Axis invaded, 30 december 1942.
236
Zor Yıllar
maca olduğunu görüyorsunuz. Şimdi Avrupa’da yaptığı tahribatın
aynısını sizin ülkenizde de uygulama peşindedir.3
Özellikle Nazilerin işgal ettiği topraklardaki tablonun yansıtılması
ve Nazi işgaline boyun eğmenin ne anlama geleceğini iyi resmetmek,
Türkiye’yi her ne pahasına olursa olsun Alman işgaline karşı diren­
mek için motive edeceği düşünülüyordu. Onun için işgal başlar
başlamaz radyolarda ve basında şu tema işlenecekti:
Türkiye’nin Naziler tarafından ele geçirilmesi, ülkenin ekonomik
sömürülmesi demektir. Almanya’da var olan hayallerin ötesindeki aç­
lığı gidermek için, Türk köylüsünün üretimini ele geçirmek demektir.
Her nereye gittilerse beraberlerinde ekonomik yıkım ve kıtlık götürdü­
ler. Yunanistan ve Yugoslavya’da aynı şeyi yaptılar, keza aynı şeyi
Türkiye’de de yapacaklar. Geleneksel cesaretinizle ortak düşmana
karşı, bu vahşete karşı çıkarak çocuklarınızı ve eşlerinizi korumak için üzerinize düşeni yapabilirsiniz.
Nazi başarısı aynı zamanda Türkiye’nin parçalanması ve sosyal
ilerlemenin, en az yirmi yıl gecikmesi demektir. Almanya Drang nach
Osten’i asla unutmadı, Doğuyu fethetmeyi de... Bulgarlar kahpece ve
gönüllü olarak Almanların Türkiye üzerindeki programını uygulamak
için izin verdi. Hatta şu an Alman ve Bulgar birlikleri sizin toprakla­
rınızda. Ancak Türk kahramanlığı, Nazi ordularının Anadolu içlerine
doğru ielrleyişine bir engel olacaktır.
Nazi yönetiminde, çocukların zihinleri kendi anne ve babalarına
karşı sistemli olarak zehirlenecek. Aile kontrolü devre dışı bırakıla­
cak. Hafta içi okullarda, tatilde ise işçi kamplarında, anne ve baba­
sından uzakta olacak oğulların ye kızların yabancıların etkisi altında,
kendi memleketine ve Atatürk geleneklerine düşman olacak.
Nazi işgali Türkiye’nin ırki olarak söndürülmesi ve vasat devlet
durumuna indirilmesi anlamına gelir. Atatürk’ün önderliğinde geliş­
me kaydeden medeni dünya ile kavrulmuş Türk insanı Alman ve Bul­
gar efendileri altında uşak durumuna düşecekler, çünkü Mihverler
3 FO 898/258, Propaganda Themes if Axis invaded, 30 december 1942.
Ing. Enf. Bak Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri
237
Yeni Dünya Düzeni tide, ırk olarak alçak adlandırdıkları milletlerin
bağımsız kalmasına asla izin vermeyeceklerdir. Almanlar Türkleri her
zaman 'Asyalı’ olarak tanımladı onların amaçları Türkleri Avru­
pa ’dan atmaktır.4
Şark meselesi çerçevesinde, 19. yüzyılın son çeyreği ile 20. yüzyı­
lın ilk çeyereğinde Türkleri Avrupa’dan atmak aynı zamanda İngilte­
re’nin de politikasıydı. Bu yönde politikalar üreten İngiltere, Birinci
Dünya Savaşı’nda ve sonrasında bunu gerçekleştirmek için kollan sı­
vadı. Ancak Anadolu’da direniş ile karşılaşmıştı. Şimdi bir anlamda
Türk milletinin kendilerine karşı verdiği mücadelenin aynısını, Nazilere karşı vermesini arzu ediyordu. Elbette Türklere bu şekli ile
söyleyemezlerdi. İngİlizler, Türkler ile yakm tarihteki mücadelesini
yumuşak laflar ile geçiştinneye çalışıyordu.
Nazi işgali dünya için ve dolayısıyla Türkiye için ne kadar felaket
olduğu anlatılırken, Müttefik başansınm Türkiye’ye getirisi de propa­
gandacılar tarafından işleniyordu. Naziler Türkiye’yi tıpkı diğer işgal
altındaki topraklan olduğu gibi vasal ülke hâline getirmeye çalışırken,
bu savaşta toprak genişletmek gibi bir niyeti olmadığını deklere eden
müttefiklerin başansı, Türkiye’nin toprak bütünlüğünün devamı an­
lamına geleceğine dair vurgu yapılıyordu. Hatta Müttefikler, Mihver
tarafından köleleştirilen her milletin bağımsızlığının temin edileceğine
dair söz veriyordu.
İşgal anında, Müttefik başarısının Türkiye’nin son 20 yılda sağla­
dığı harika gelişmelerin devamım, ekonominin yeniden yapılandırıl­
ması ve altyapının hızlı bir şekilde ilerlemesini garanti edeceği de
vurgulanacaktı. 17. yüzyıldan beri yakm ilişiri hâlinde ve çoğu zaman
müttefik olan Türkiye ile İngiltere arasındaki bu dostluğu, hiçbir Mih­
ver entrikaları sarsamayacağına vurgu yapılırken, İngiltere’nin, Ata­
türk’ün miras bıraktığı Batılılaşma projesinin devamı için Türkiye’ye
elinden gelen her desteği vereceği belirtilecekti.5
4
5
FO 898/258, Propaganda Themes if Axis invaded, 30 december 1942.
FO 898/258, Propaganda Themes if Axis invaded, 30 december 1942.
238
Zor Yıllar
Bütün bunlar yapılırken İngiliz Dışişleri Bakanlığı, Türkiye ile il­
gili propaganda üreten ve bu propagandayı yayanlara Türkiye’nin
hassasiyetlerine dikkat etmeleri konusunda sık sık uyanda bulundu.
Bir kitleyi ya da milleti kazanmaya yönelik propaganda da kullanıla­
cak tema her zaman Önemlidir. Verilecek küçük bir açık, karşı tarafa
aleyhte kullanmak üzere önemli koz verir. Mesela Amerikan başkanı
George W. Bush’un 11 Eylül 2001 saldmlanndan sonra küresel teröre
karşı açtığı savaşta kullandığı üslup, İslam dünyasının ciddî tepkisini
çekmişti. Kilise önderliğinde Ortaçağ Hıristiyan dünyasının Müslümanlara karşı Haçlı Seferi çağnsım andıran söylemi, terörii destekle­
yen kesimlerin yanında, teröre karşı olan Müslüman çoğunluğun da
Beyaz Saray’a karşı tavır alması sonucunu doğurmuştu. Bu tip hatala­
ra düşülmesi endişesinden hareketle İngilizler, propaganda temaların­
da hassasiyet gösterdiler. Bu düşünceden olmak üzere PWE, Türki­
ye’ye yönelik propaganda yapılırken Hıristiyanlık ve haçlı söylemle­
rinden kaçınılması, Anglo-Sovyet paktı ve savaş sonrası yeniden yapı­
lanma konularında dikkatli davranılması için propaganda ekibini sık
sık uyardı.
Bu anlamda İngiliz Dışişleri Bakanlığı da, Ermeni, Rum, Yahudi,
Beyaz Rus gibi Türkiye içindeki azınlıklara herhangi bir şekilde yak­
laşılmamasını ısrarla istedi. Yine Türkiye’nin hassas olduğu İran’ın
işgaline yönelik Îngiliz-Rus işbirliğine referans yapılmaması da istek­
ler arasındaydı.' Bu işgalin gerekçesi zamanında askerî zorunluluk ola­
rak açıklanmıştı. Artık bu konu ile ilgili açıklamalardan kaçınılacaktı.
Hıristiyanlık ya da herhangi bir dinî motif, özellikle ‘Haçlı - Crusade’
kelimesi asla kullanılmayacaktı. Yine dini temeller üzerine Nazilere
karşı bir söyleme girişilmeyecek, anti-semitizm ile ilgi de söylemden
kaçınılacaktı.6
Türkiye’nin işgali hâlinde siyasî mücadelenin sağlıklı yürütüle­
bilmesi için îngilizlerin kendi aralarında olduğu kadar müttefikleri ile
de uyumlu bir tavır sergilemesi önemli bir konuydu. Savaş hâlinde
propaganda alanında savaş yürütebilmek için Enformasyon Bakanlığı,
6
FO 898/258, Caveaîs, 30 December 1942.
Lng. Etıf. Bak. Türkive'deki Propaganda Faaliyetleri
239
İngiliz Dışişleri Bakanlığı ile Genel Kurmayı arasındaki Türkiye’ye
yönelik politika farklılıklarını netleştirmelerini istedi. Zira bu iki ku­
rum arasındaki farklı tavırlar propagandacıların işini zorlaştırıyordu.
Ayrıca yukarıda belirtilen propaganda politikalarının Amerika Dışiş­
leri Bakanlığı tarafından onaylanması için, Dışişleri Bakanlığının ha­
rekete geçmesi istendi. Bu politikalar üzerinde anlaşılması, Müttefik­
lerin farklı söylem içinde olmasının getireceği olumsuz havayı önle­
mek açısından önemliydi. Aynca hem îngiliz istihbarat ve propaganda
organizasyonlan kendi arasında, hem de îngiliz ve Amerikan istihba­
rat birimleri arasında karşılıklı olarak anlaşma zemini oluşturulması
da istekler arasında yer aldı.
Türkiye’nin işgal edilmesi hâlinde Ankara Radyosu devre dışı bı­
rakılacağı İçin Türk hükümetine derhal her biri Vz kilowatthk kısa, or­
ta ve uzun dalgadan yaym yapabilecek üç adet mobil radyo vasıtası
sağlanması da Enformasyon Bakanlığı’nın istekleri arasındaydı. Bu
mobil vasıtalar olmadan Türk hükümetinin halkı ile diyalog kurma
şansı yoktu. Bunun yanında bakanlık BBC’ye, işgalden sonra Türki­
ye’ye yönelik yayınlarında kullanmak için Cumhuriyet ve Ankara
Marşı ’m temin etmesi, Türk uyruklu radyocu ile Türkiye uzmanlarını
kendi bünyesinde istihdam etmesi ve BBC Türkçe servisinin yaym sa­
atinin artırması İçin talimat verdi. BBC yayınlarının yanında Ku­
düs’ten yapılan yayınların daha geniş kitlelere ulaşması için Leigh
Ashton’dan da, Türkiye’de radyo dinleme saatinin en çok yoğun ol­
duğu zamanı araştırması istendi. Aynca Enformasyon Bakanlığı’nm
Türkçe birimi tarafından uygun on filmin Türkçe dublajının yapılması
ve işgal hâlinde bunun Türkiye’ye dağıtılması karan da alındı.
îngilizler, Alman işgali başladıktan sonra şehirde ve köylerde ya­
şayan Türk halkına yönelik ayn ayn broşürler hazırladılar. Hitlerin
Biyografisini yazan Hitler karşıtı tarihçi Hermann Rauschning, Mein
Kampf (Kavgam) ve Nazi ideologlanndan alıntılar yapılarak, şehirde
7
Plan for political Warfare in the contingency that Turkey is invaded by the Axis, 7
January 1943.
Zor Yi Kar
240
yaşayan okur yazar Türk halkına Hitlerin ülkeleri için ne kadar tehli­
keli olduğu anlatılmaya çalışıldı.
Şehirde yaşayan Türk halkına yönelik broşür şu şekildeydi:
Türkleri
Naziler, bomba ve tatlı sözler ile size saldıracaklar. Bombalar
kardeşlerini öldürecek ve sakatlayacak, bombalar memleketini ve
Türkiye’nin fantastik mirasını tahrip edecek (Rauschning’den.)
Almanlar demokrasiye saldırıyorlar, çünkü Hitler demokrasinin
zehir olduğuna inanıyor, Naziler parlamenter sisteme karşı olmak zo­
runda. Çünkü o enstitülere insanlığın çürüyen semptomları mezarlığı
olarak bakmaktadır (Mein Kampf).
Almanlar senin genç ekonomini yıkmak istiyor, çünkü ona imreni­
yor. Çünkü o dünya ticaretinin Almanya tarafından yönetilmesini
istiyor ve Büyük Almanya’nın bölgesel ekonomisinin bir parçası olan
bir ülke, Almanya’nın kendisinden daha iyi olamaz (Dr. Fischbeck).
Alman, senin işini ele geçirmeye can atıyor. Bu işleri daha yete­
nekli olduğunu düşündüğü Alman işçisine verecek. Yabancılar yete­
nek gerektirmeyen işlerde kullanılacak (Schwarze Korps),
Almanlar kendi kurbanlarına aşağı ırk, Almanlardan daha az oda­
ya ihtiyaç duyan, daha az yiyeceğe ve giysiye ve kültüre ihtiyaç duyan
kişi olarak bahseder (Angriff). *Yerli nüfusun çocuklarından iyi Al­
man yapmak için iyi zafer kazanmalı’ inancı olduğu için senin çocu­
ğunu Almanlar almaya niyetli (Gauleiter Albert Foerster).
Almanlar çiftçinin üretiminin }A ele geçirecekler ve geri kalanını
da açlık olursa Almanlar sıkıntı çekmesin diye yok pahasına satın alı­
nacaktır.8
Kırsal kesimde yaşayan Türk halkına yönelik hazırlanan broşür ise
şu şekildeydi.
FO 898/258, Suggested Leaflets. For Townspeopie, 7 Januarty 1943.
Ing. En f. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri
241
Arkadaşlar!
Güçlü bir ülkenin kuvvetleri senin ata yurduna saldırdı. Siz, Türk
insanı, düşmanın içerde ve dışarıda olmak üzere iki cephede olduğu­
nu söyleyen Atatürk’ün doğrularını düşmana öğretmelisiniz. Gerçek
cephe içerdedir. Dışarıdaki cephe silahlı düşmana karşı yapılandır.
Bu sarsabilir belki de yaralayabilir, ancak milleti yıkamaz- Bir ülkeyi
yıkan ve köleleştiren iç cephenin çökmesidir.
Arkadaşlari
Iç cephe tamamıyla sizin ilginiz. Müttefikiniz olarak biz biliyoruz
ki Atatürk’ün zamanındaki başarı, azmi ve parlak cesareti tekrar gös­
tereceksiniz.
Dış cephe sizin ordunuzun ilgi alanı. Onun cesareti, kendine güve­
ni, vatan uğruna fedakarlığı ve yüzyıllardır devam eden geleneği In­
giltere ’de bir hayli meşhur. Bu aynı zamanda sizin müttefikinizin de
ilgi alanı. İngilizler bunu biliyor. Onlar sizin askerî kuvvetleriniz ile
yan yana taraf olmak için harekete hazırlanıyor. Ancak birliklerin ha­
reketi biraz zaman alır.
Arkadaşlar!
Türkiye’nin bağımsızlığı için, işgale uğramış ülkenizin özgürlüğü
için barış için, işgale karşı beraber savaşalım. BM ’nin devasa gücü,
saldırganlara karşı başarımızın teminatıdır.9
İngiliz Ordusunun Türkiye'ye Girmesi Durumunda
İngiliz Propagandası
Alman işgaline karşı savunma amaçlı Ingiliz askerlerinin Türki­
ye’ye girmesi durumunda Almanlann İngiliz askerlerini Türkiye’den
çıkarmak için propagandaya başvuracaklan açıktı. Türkiye’nin Sovyet
korkusunu başanyla kullanan Almanlar, Ingiliz karşıtı propaganda için Fransızlann Suriye’deki durumunu örnek gösterebilirlerdi. Aynca
İran ve Hindistan’daki sömürge yönetimlerinin de kendileri için deza­
vantaj oluşturduğunun farkında olan İngiliz propaganda plânlayıcılan,
buna karşı propaganda tezleri geliştirmek için çalıştılar.10
9 FO 898/258, a.g.b.
10 Tayyar An, Geçmişten Günümüze Ortadoğu (İstanbul: Alfa,2004) ss.170-172; İrfan
Acar, Lübnan Bunalımı ve Filistin Sorunu (Ankara: TTK, 1989) s.34.
242
Zor Yıllar
İngİlizler, Almanlann yapacaklan propagandaya karşılık olarak 14
Ağustos 1941 tarihinde Amerikan başkanı Roosevelt ve İngiltere baş­
bakanı Churchill tarafından ilân edilen Atlantic Charter’ı referans
göstererek, Müttefiklerin toprak ile ilgilenmediklerini, Türkiye’deki
varlık sebeplerinin askerî strateji gereği olduğunu söyleyeneceklerdi.
Acil durum ortadan kalkınca Türkiye’yi derhal terk edecekleri ilân edilecekti. Türk halkını buna ikna için Lübnan ve Suriye’nin bağımsız­
lığını ilân eden bir garanti verilmesinin şart olduğunu söyleyen Dışiş­
leri ve Enformasyon bakanlığı yetkilileri, böyle bir garantinin Türki­
ye’de karşı propaganda için harika bir kolaylık sağlayacağını dile ge­
tirdiler.11 Nitekim sonuçta öyle oldu. Bir anlamda Suriye ve Lübnan
bağımsızlığa erken kavuşmalarının nedeni Türkiye’ye yönelik Alman
propagandasını etkisiz kılmak istenmesindendir.
Atman Propagandasında Ton Değişikliği
Hâlâ ciddî bir güç olmasına rağmen, artık kaybetmeye başlayan
Almanya’nın propaganda temasının da değiştiğini görüyoruz. 1943
yılı başlarına kadar Alman propagandası “bolşevızme karşı yaptığı
başarılı mücadele” üzerine kurulmuştu. Ancak Doğu Cephesinde, özellikle Stalingrad’daki durum Sovyetler. lehine döndüğünden, Al­
manlann propaganda tonunun değişmesi kaçınılmaz oldu. “Mihverin
başansı” üzerine kurulan söylem “komünizm tehlikesi hâlâ devam ediyor” şekline dönüştürüldü. Sovyet çekincesi Ankara’nın savaşa kar­
şı tavnnı belirleyen önemli faktörlerin başında geldiğinden, Almanla­
nn bu tarz propagandası Türkiye’de fazlasıyla işe yanyordu. Alman
propagandacılara “Kızıl tehdidin ne denli boyutlarda olduğu İngiliz
ve Amerikalılann dahi dikkatini çekmeye başladığı. Bu tehlikeyi fark
eden Balkan ülkeleri bütün kalpleriyle, Bolşevizm’in yenilmesi için
Mihver ile işbirliği yapıyorlar” temasını işliyordu.
Batı basınında çıkan bazı yazılar da bu anlamda Alman propagan­
dasına malzeme teşkil ediyordu. Mesela Constantine Brown’m
Washington Star gazetesindeki “savaştan sonra Sovyetlerin Balkanlar
ve Güney Avrupa’da oynayacağı rolü” ele aldığı makalesine atıflar
u
FO 898/258, Supplement to policy Statement: Axis propaganda in the event of our
troops moving into Turkey, 7 January 1943.
İng. Ertf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri
243
yapan yazısı ile, 10 ve 23 Mart 1943 tarihinde Times'da benzer çizgi­
de çıkan yazılar da Alman propagandasına önemli katkıda bulundu.
1943 yılı Müttefik liderlerin savaşa yönelik strateji belirlemenin
yanında savaş sonrası nüfuz mıntıkaları için sıklıkla bir araya geldik­
leri dönemdir. Almanlar, bu toplantılarda müttefikler arasında savaş
sonrası için ciddî görüş ayrılıkları belirdiğine dair propaganda yapı­
yorlardı. Bu propaganda ‘Sovyet isteklerine başlangıçta taraftar olan
ABD, bu isteklerin Amerika’nın Ortadoğu'daki hâkimiyetine engel
teşkil edeceğini anlayınca Moskova’yı desteklemekten vazgeçti. Bu­
nun farkında olan Moskova, bu yüzden ABD ile herhangi bir tartış­
maya girmiyor. Zaten Sovyetler, uluslararası hiçbir anlaşmanın ken­
dilerini bağlamayacağını ima ediyorlar’ temasını içeriyordu.
Almanlar Moskova yönetiminin Ocak 1943 tarihindeki Casablanca
Konferansı’na katılmayışım Sovyetler’in kendine has ayrı plânlan ol­
duğunun delili olarak gösterdi. ABD’nin ise îngiliz emperyalizminin
yerine, Amerikan emperyalizmini yerleştirmeyi hedeflediği, özellikle
İngiliz nüfuz bölgesi olan Suriye, Irak ve İran’a göz koyduğu iddia edildi. “ABD bu ülkeleri kazanmak adma onlara bağımsızlık vaat edi­
yor ve İngiliz emperyalizminin dezavantajlanm anlatıyordu”. Alman
propagandalanndan biri de îngiliz kontrolündeki Ortadoğu ülkelerin­
deki ınsanlann açlıkla boğuştuğuydu. “İran’da ise halk arasında İngi­
liz ve Sovyetlere karşı muhalefet artıyor, ABD de bundan yararlanı­
yordu.” Sovyet endişesini iyi kullanan Mihver propagandası AngloSaksonlann, Türkiye üzerindeki Sovyet isteklerini hayata geçirmek iÇİn her şeyi yaptıklarım ve îngiliz ve Amerikalılar, Sovyetlerin dost­
luğundan başka bir şey istemediği şeklindeki söylemlerle Türkiye’nin
savaş sonrasına yönelik endişesini kaşıyordu.12
İngilizlerin Karşı Propagandası
İngilizler, Türkiye’nin Alman saldırısına uğramasını birkaç ay ön­
cesine göre daha az bir ihtimal görmesine rağmen, Almanlann hâlâ
Ege Adalan, Yunanistan ve Bulgaristan gibi Türkiye’yi çevreleyen bir
konumda bulunmasından dolayı Alman işgalini tamamen göz ardı e12 PO 371/37443, R 472I/55/g, Dixon minute, 18 May 1943.
244
Zor Yi Har
demediler. Ancak bu tarihten sonra Almanlann işgal gerekçesi önceki
dönemlerden farklı olacaktı. Bu zamana kadar Türkiye’ye yönelik
Alman işgali, yayılmacılığın bir gereği olarak görülürken, 1943 başlanndan itibaren bu gerekçe Müttefiklerin Türkiye’yi savaşa girmesi için yapacağı baskı olacaktı. Bu ihtimalden hareketle PWE, Türki­
ye’nin işgale uğraması hâlinde propaganda hazırlık plânını gözden
geçirdi. Bu zamana kadar İngiliz propagandasının amacı, Alman bas­
kısı ve işgaline karşı direnmek için Türkleri cesaretlendirmekti. Bu
politika hâlâ devam etmek kaydıyla, şimdi yapılması gereken kendile­
rinin savaşı kazanacağı propagandasıydı. Aslında, Türkiye’nin Mütte­
fiklerin kazanacağına olan inancı eskiye oranla daha fazlaydı. O hâlde
yapılması gerekenin Türkiye’yi bu savaşta daha fazla aktif rol almaya
cesaretlendirmek olmalıydı. İngiliz Dışişleri, Türkiye’ye yönelik plân
hazırlarken bu iki unsur dikkate alınarak bir plân gerçekleştirilmesini
istiyordu. Bunun için iki aşamalı bir politika Öngörüldü. îîk olarak,
Türkiye’nin mutlak tarafsızlıktan {strict neutrality) vazgeçip, savaş
dışı {non-belligerent) olmasını sağlamak. Bu durum İngiIİzlere Türk
hava sahasını ve üsleri kullanma izni verecekti. İkinci olarak da, Tür­
kiye’yi aktif olarak bütün gücüyle savaşa girmek İçin teşvik etmek.13
Bu tarihten sonra İngiltere’nin Türkiye’ye yönelik propagandası­
nın amacı, sadece savaşın Müttefiklerin kazanacağına olan inanç de­
ğil, aynı zamanda -Türkiye’nin en önemli endişesi olan- savaştan son­
ra Sovyetlerin bölgede etkin güç olacağı yönündeki Alman propagan­
dasına mukabelede bulanabilmekti. Buradan hareketle PWE, Türki­
ye’nin Mihvere savaş ilân etmesi durumunda da propagandanın hâlâ
önemli olacağı görüşündeydi. Propaganda olarak İngiîizlerin özellikle
Ortadoğu’daki gücü işlenecek ve Türkiye’nin morali yüksek tutula­
caktı.
Burada özellikle Mihverin yapacağı propagandalara, karşı propa­
ganda geliştirmek esas almdı. Mihverin yaptığı propagandayı etkisiz
kılmak için İngiltere’nin savaştan sonra Avrupa’da yine lider rolü oy­
13
FO 371/37442, R 4722/55/G, P. J. Dixon to Monroe (Ministry of Information), 31 May
1943.
Ing. Enf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri
245
nayacağına dair Türkleri ikna etmek yönünde de propaganda yapıla­
caktı. Savaştan sonra SSCB’nin Güney Doğu Avrupa’da lider rol oy­
nayacağına dair Türk yetkilileri ve kamuoyunda var olan yaygın ka­
naatin de giderilmesine Öncelik verilecekti. İngiltere’nin savaşta yıp­
ranmadığına, savaştan sonra yeniden yapılanmada da îngilizlerin lider
rolü oynayacağına dair vurgulara yer verilecekti.
Mihver ülkelerinin en işe yarar iddiası, Müttefikler arasında ciddî
görüş ayrılıkları olduğuydu. Dolayısıyla İngilizler açısından durumun
böyle olmadığına dair Türk kamuoyunu ikna etme zarureti doğmuştu.
‘Anglo-Sovyet’ işbirliği deyimi Türkler arasında hiç de popüler de­
ğildi. Çünkü Türkler, Ingiltere’nin Sovyetler Birliği’nin etkisine girip
Türkiye’nin egemenliğini tehlikeye atabileceğine inanıyordu. Bu du­
rum, müttefikler safında savaşan Sovyetler ile ilgili söyleme dikkat
edilmesi sonucunu doğurdu. Ancak yine de üç güç arasındaki yardım­
laşmadan ve Türkiye’nin geleceğinin garantide olduğundan bahsedil­
mesi, Mihver politikasını etkisiz kılmak için kaçınılmazdı.
Bunların yanında PWE, Müttefiklerin savaşı kazanmasında İngilte­
re’nin önemli rol oynadığını ısrarla vurgulanmasını istedi. Belki zafe­
rin kaçınılmaz olduğuna dair yapılan tekrarlar halk üzerinde bıkkınlık
yaratmış olabilirdi. Ancak savaşın geldiği bu noktadan sonra propa­
gandadan geri adım atmak doğru olmayacağını düşünen PWE, bundan
sonra ikinci cephe açılana kadar Müttefiklerin büyük bir saldın için
hazırlandıklarına dair propaganda yapmaya devam edilmesini istedi.
Mihvere karşı kazanılan başanlann yamnda savaş sonrası hazırlıklarla
ilgili de işlerin yolunda gittiğini, özellikle Washington ve Casablanca
konferanslanmn başansmdan bahsedilecekti.
Cephelerde gerilemeye başlayan Almanlar savaşı kendilerinin ka­
zanacağına dair propagandalar ile Avrupa’yı olduğu kadar Türkler’i
de iknaya çalışıyordu. Türk karar alıcılan Almanlann savaşı kazan­
masını, artık çok büyük bir ihtimal görmüyordu, ancak yine de bu
propagandalar, Türkler’in Almanlann bu durumdan kurtulacaklanna
olan inancın uyanmasında etkili oluyordu. Alman propagandasının et-
246
Z or Yt llar
kili olabilmesinin sebebi; Türklerin Almanya’yı, Sovyetlere karşı
denge unsuru olarak görmek istemeleriydi.
Almanlar hâlâ Ege Adalarında olmalarından' dolayı Türkiye için
bir tehdit oluşturduğundan İngiliz propaganda temalarından biri, Mih­
verin yenilmesinin kaçınılmaz olduğuna Türkleri ikna etmeye yönelik
olmalıydı. Aynca Mihveri yenmek için Türklere yapabileceklerinin ve
yapması gerekenlerin işaret edilmesi yönünde de propaganda yapıl­
malıydı. Bu yöndeki propagandanın içeriğinin “Türkler savaş sonrası
kazammlardan faydalanmak istiyorlarsa şu anki zorhıklan da paylaş­
malara ekonomide kemerleri sıkmaları ve Mihver ülkelerinden müm­
kün olduğunca az yardım almalan ve karşılığında da çok az bir şey
vermeleri gerektiği” şeklinde olması kararlaştmldı. Tabiî bu propa­
ganda, ticaretinin çoğunu Almanya ile yapan Türkiye’ye bir uyan ni­
teliği de taşıyordu.
İngİlizler Türkiye’ye yönelik propaganda yaparlarken ekonomiyi
düzeltmek için Türk makamlanna uyan yapmayı da ihmal etmediler,
İngİlizler Türklerin ekonomik durumunun nasıl iyileştireceklerine dair
tavsiyeye ihtiyaç olduğunu düşündüklerinden Türkiye’ye yönelik
propagandada aşağıdaki temalan işlemeye başladılar:
1. Ekonomide ilerleme sağlayamazsanız savaş sonrası dünyanın
gerisinde kalacaksınız.
2. Müttefikler şu an Türkiye’nin eline düştüler ve bu durum Türk
ekonomisine yardım ediyor. Ancak Müttefiklerin savaştan sonra baş­
ka ülkelere de yükümlülükleri olacak. Türkiye şu anki durumundan
faydalanarak durumunu düzeltsin.
3. Türkiye’nin ekonomisini düzeltmek için kamuda kokuşmuşluk
giderilmeli, kara borsa olayı ve stoklaşmamn önüne geçilmeli, fiyat­
lar kontrol edilmeli.
Bunun yanında, savaştan sonra büyük bir devlet yardımı olmadan
endüstriyel gelişimini sağlayamayacağı teması işlenerek İngiltere’nin
Türkiye’ye bu noktada en iyi yardımı sağlayacak tek ülke konumunda
olduğu vurgulanıyordu. Türkiye’nin sanayileşmede İngiltere’yi örnek
İng. Enf. Bak Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri
247
alması ve îngiliz tecrübesinden faydalanmaları da propagandalar ile
cesaretlendirilmeye çalışıldı.14 Bu propaganda İle İngiltere’nin teknik
ve ticarî kapasite güveni de artırmayı, Türk ticareti ve sanayisi üze­
rinde Alman etkisini kırmayı amaç ediniyordu.
Türk Tarafsızlığı Karşısında İngiliz Politikası
1943 yılı başı itibarıyla Müttefikler, Türkiye’den tarafsızlık politi­
kasını terk edip kendileri ile daha aktif işbirliği istediler. Casablanca
Konferansı’nda Roosevelt ile alman karar gereği Türkiye ile ilgili po­
litikaların yürütülmesini üzerine alan Churchill, bu konuda görüşme
yapmak üzere 30 Ocak 1943 tarihinde iki günlük bir ziyaret için Tür­
kiye’ye geldi. Adana’da İnönü ile görüşen îngiliz başbakan, Türki­
ye’den kendileriyle daha aktif bir işbirliği yapmasını istedi. Churchill’in istediği şey, Türkiye’nin topraklarım Müttefiklerin kullanıma
açmasıydı. Bunu hemen değil, Türkiye’nin ihtiyacı olan silahlan te­
min ettiklerinden sonra isteyeceklerdi. Türkiye ise bunun savaşa gir­
mekle eş anlama geleceği gerekçesiyle teklife karşı çıktı. Bu görüş­
mede ve sonrasında Türkiye, mümkün olduğunca savaştan uzak dura­
bilmek için, îngilizlerm karşılayamayacağı askerî yardımlan talep et­
meye devam etti.15
Bir yandan diplomatik çabalar devam ederken diğer yandan Tür­
kiye’nin tarafsızlığına son vermesini ve kendileri ile olan işbirliğini
artırması için Enformasyon Bakanlığı bünyesinde propaganda hazırlı­
ğı yapıldı. Enformasyon Bakanlığı Türk tarafsızlığına şu faktörlerin
etkili olduğunu ve ona göre tavır takmılması gerektiğini iddia etti:
L Atatürk'ün, ülkenin barış içinde kalarak gücünü korumasını
tavsiye etmesi,
2. Savaşın ülkeyi zayıflatacağı korkusu,
3. Savaşa girilirse son 20 yılda yapılan özveriler boşa gider ve bü­
yük yıkım yaşanır endişesi,
FO 371/37442, R 4721/27/44, Paper no. 371, 17 May 1943, Overseas Planning
Committee,
5
Deringil, a.g.e, ss. 144-145.
248
Zor Yi [Ur
4. Savaş dışı kalan ordunun güçlü kalacağı ve güçlü orduya sahip
olmanın Türkiye ’yi yaklaşan barış görüşmelerinde güçlü kılacağı dü­
şüncesi,
5. Rusya çekincesi: Türk ordusu Balkanlara başarılı bir müdahale
yapsa dahi ileri safhada Rusya ile bir çatışmaya sebep olacağı korku­
su,
6. Müttefiklerle askerî ittifak, Alman saldırısı ve hava bombardı­
manına sebep olacağı korkusu.
Almanlar Türkiye’nin Müttefiklerle işbirliği yapmasını engelle­
mek için şu propaganda temalarım işliyordu: Müttefikler Türkiye’yi
tarafsızlıktan vazgeçirmeye çalışıyor. Almanya, Müttefik işgaline kar­
şı savunma yapacak kadar güçlüdür. İşgal için Türkiye herhangi bir
kolaylık gösterirse tahmin edemeyeceği boyutta kendi tehlikeye atmış
olur. Tarafsızlıktan vazgeçmek, Türkiye’nin modernleşme yolundaki
adımlarım tehlikeye atar ve savaş sonrası haklarını savunma nokta­
sında zayıf kılar.
Türk tarafsızlığını etkileyebilmek ve kendileriyle işbirliği yapma­
sını sağlayabilmek için Enformasyon Bakanlığı propaganda yolu ile
şu temaları işlemeye karar verdi:
1- Türk kamuoyunu, Mihver bloğu ile savaşın Türkiye’nin lehine
olduğuna, hükümetin tarafsızlık politikasının giderek Türkiye’nin aleyhine işlediğine inandırmak
2- BM üyesi olmanın avantajlarına dikkat çekmek Savaş zama­
nındaki BM işbirliğini savaş sonrasına taşınmasının zaruretini işle­
mek
3- Savaş hâlindeki avantajlı durumda olan stratejilerinin, savaş
sona erdikten sonra devam etmeyeceğine dikkat çekmek Onlara ken­
dilerinin avantajları tükenmeden Önce Müttefiklerle aynı noktada bu­
lunmasını tavsiye etmek
4- Modern ordular için savaş tecrübesi olmamasının bir handikap
olduğuna vurgu yapmak, savaş tecrübesinin önemini gösteren sergiler
açmak
İng. Enf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri
249
5Eğer Türkiye saldırıya uğrarsa, Müttefiklerin getireceği modem
savaş malzemelerinin Türkiye’ye faydalarını anlatmak Zayıf orduya
sahip olmanın barış görüşmelerinde bir dezavantaj olduğuna dikkat
çekmek
İngilizler, Türk hükümetinin tarafsızlık politikasına karşı kamuoyu
baskısı oluşturmak peşindeydi. Bunun için okur-yazar Türk halkına,
Türkiye’nin savaşa katılmasının kaçınılmaz ve gerekli olduğuna inan­
dırmak için çaba sarf etti. Bundan sonra Türkiye’ye, sık sık “güvenli­
ğin ucuz bir şey olmadığı, İngiltere ve SSCB’nin savaştan zayıf değil,
güçlü çıkacağı” hatırlatılarak safim ona göre belirlemesi uyarısı ya­
pılmaya başlandı. “Ekonomik kalkınma ve güvenlik, milletler arasın­
daki işbirliğine bağlıdır. Barış zamanındaki işbirliği savaş zamanın­
daki dayanışmadan kaynaklanacağından büyük devletlerin politikası
kendi yanlarında savaşan taraflara öncelik vermek olacaktır.” Buradan
hareketle Türk kamuoyunda savaş sonrası yalnızlığa terk edilmesi en­
dişesi yaratılarak, kendi kamuoyu vasıtasıyla da Türk hükümetine,
Müttefikler ile aktif işbirliği yapması için baskı yapması plânlandı.
Kitlelerin korkusunu yatıştırmak için, hava saldırılarına karşı müt­
tefik savunmasının ne denli geliştiği ve bombalamaya karşı artık sa­
vunma yapılabildiği, hatta İngiltere’nin artık hava üstünlüğünü elde
ettiği propagandası yapılmaya başlandı. Buna destek olarak Alman
bombardımanlarından sonra İngiltere’de yaşamın normale döndüğünü
gösteren resimler yayınlama karan da alındı ki, zaten Cephe gibi der­
giler bu amaca hizmet ediyordu.16
1943 Ekim ayı itibarıyla Müttefik ülkelerin liderleri savaşın seyri
ve savaş sonrası yapılanma için sık sık bir araya geldiler. Bu toplantı­
larda Türkiye’ye karşı izlenen politikalar gündeme geldiğinde, Mütte­
fiklerin Türkiye’ye karşı izledikleri politikalardaki yaklaşımlann, sa­
vaşın seyrinden ziyade, savaş sonrası kendi ülke çıkarlanm koruma
endişeni ile alâkalı olduğu görülüyor. Bu tarihten sonra Stalin’in,
Türkiye’nin savaşa girmesi yönündeki baskısının artması bir anlamda
16 FO 371/37442, R 5707/27/44, Dixon Minute: Overseas Planning Committee: Plan of
Propaganda to Turkey, 9 July 1943.
250
Zor Yıllar
bu tür bir endişenin sonucuydu. Hatta bazı noktalarda savaştan ziyade
savaş sonrası endişeleri daha ağır basıyordu. Stalin, İngiltere’nin,
Balkanlar’da Sovyet nüfuzunu engellemek, kendilerinin ve Amerika­
lıların konumlarını güçlendirmeden Balkanlar’da Almanlann gücünü
kırmamak için, Türkiye’nin tarafsız tavnna göz yumduğuna inanıyor­
du. Sovyet Dışişleri Bakanı Molotov 19 Ekim 1943 tarihindeki Mos­
kova’daki Dışişleri Bakanlan toplantısında, Türkiye’nin savaşa gir­
meye zorlanmasını istedi. Bu sayede on beş Alman tümeni Sovyet
cephesinden Türk cephesine kaydmlacağmdan Sovyet ordusu rahatla­
yacaktı. Tabiî buradaki asıl kavga, Balkanlar’daki nüfuz mücadelesiydi.17
Türkiye’nin savaş dışı kalma konusundaki ısran bazen İngiliz Dı­
şişlerinde anlayışla karşılansa da, Enformasyon Bakanlığı bünyesinde
ciddî eleştiri konusu oluyordu. Türkiye’yi “hayal âleminde yaşamak
ve küçük beyinlerin yapacağı kendi merkezli bir politika” izlemekle
suçluyordu. Suçlamalar daha da ileri boyuta gidiyor ve “ Türkler son
yıllarda ciddî bir ilerleme kaydetmediler; modernleşme adına atılım
atmak yerine hâlâ Gazi’nin arkasından ağlamakla meşguller. Savaşın
geride kalacağını kabul etmekte yavaşlar ve hâlâ Rus tehlikesi karşı­
sında îngilizlerin Türkiye’nin arkasında olacağını düşünüyorlar” şek­
linde Türkiye’ye olan kızgınlıklarım dile getiriyorlardı.18
Özellikle Stalin’in Türkiye’nin bir an önce savaşa girmesi yönün­
deki baskısı ve İngiltere’nin bu yönde gayret gösterme sözü üzerine
Türkiye, üç büyüklerin (İngiltere, ABD ve Sovyet Birliği) Kahire’de
yapılan toplantılarına davet edildi. İlk önce Kahire’de 5-6 Kasım
1943’te Dışişleri Bakanı Numan Menemencioğlu, Eden ile; 4-7 Aralık
1943 tarihinde de İnönü, Churchill ve Roosevelt ile görüştü. Bu top­
lantıların amacı, Türkiye’yi savaşa dahil etmekti. Ancak Türkiye bu
isteği, Moskova’nın savaş sonrası plânlarının bir parçası olarak Tür­
kiye’yi savaşa dahil edip zayıflatmak, dost ya da düşman olarak îs-
n CAC, Churchill papers, CHAR 20/122/72, Churchill to Eden, 29 October 1943.
18 INF 1/965 Mr. Grubb’s letter to Monreeo, 14 October 1943.
İng. Enf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri
251
tanbul ve Boğazlara yerleşmek siyasetinin bir parçası olarak görüyor­
du.19
Üç büyüklerin toplantılarında Türkiye’ye yönelik Müttefik politi­
kalarının belirsizliğini koruması Ingiliz propagandacılarının işini zor­
laştırdı. Politikaları belirleyen Dışişleri ve Savaş Kabinesi, Türkiye’ye
yönelik politikalarını netleştirmedikçe, propagandacılar neyin propa­
gandasını yapacakları konusunda tereddüde düştüler. Her şeyden Önce
propaganda dış politika ile uyum içinde olmalıydı. Aksi hâlde, mesela
Türkiye’yi savaşa sokma gayretleri ve propagandası Almanya'nın
Türkiye’ye saldırmasına sebep olabilirdi. Bu karışıklığı gidermek için
Dışişlerine müracaat edildiğinde Dışişleri Bakanlığı, Alman işgaline
sebep olsa bile müttefiklerin Türkiye’nin savaşa müdahil olmasına
yönelik propagandaya devam etmesini istedi.
Dışişleri Bakanlığı, Enformasyon Bakanlığı yetkililerinden bu aşamada Türkiye’ye yönelik propagandanın aşağıdaki mesajları verme­
sini istedi:
İ. Savaşa katılanların, BM üyesi olarak Avrupa’nın geleceğinin
şekillenmesinde etkili olacağı, üye olmayan ülkelerin dışlanacağının
direkt değil ama îmalı söylenmesi, Türkiye’nin ihracatının yoğun ol­
duğu Almanya’nın BM tarafından kontrol edileceğinin anlatılması,
2. Savaştan sonra Rusya ile İngiltere arasında herhangi bir ayrılık
olmayacak Türkiye’nin Rus-İngiliz uyuşmazlığından faydası olmadı­
ğının iması.
3. Türkiye ’nin İngiltere ile iyi ilişkiler içinde olması her iki ülkenin
yararına olduğunun iması
4. Türkiye’nin, Müttefiklerin bakış açısı içeren haberlerle donatıl­
ması ve Müttefik kaynaklarına göre Balkanların durumu ile ilgili ha­
ber akışının sağlanması: Balkanlar ile ilgili Türk basınındaki haber­
ler Alman kaynaklı değil de Müttefik kaynaklı olmasına ve Müttefik
kaynaklarının Türk basınına nüfuz etmesinin sağlanması, özellikle,
19 Bkz. Baskın Oran, ‘Savaş Kasounda Türkiye: Göreli özerkIik-2’, Baskın Oran (ed.),
Türk Dış Politikası, Cilt: 1,1919-1980 (İstanbul: İletişim, 2002), ss. 458-462.
Zor Yıllar
252
Türkiye yardım etmezse Balkan ülkeleri adına BM’de sesinin çıkma­
sına imkân olmadığının iması, bunun yanında Yugoslavya ve Yunanis­
tan ’ın kurulan BM ’nin organlarında temsil edildiğinin hatırlatılması
5. Türk ekonomisinin yalnız başına ayakta durmasının mümkün
olmadığını İma etmek
6. Türkiye hakkında sorumlu eleştiri getiren yorumların yayınlan­
masından da kaçınmamak gerek.
Kırı İma Noktası
Türkiye, Müttefiklerin savaşa girme yönündeki isteklerine olumlu
cevap vermeyince Şubat 1944 tarihinde Türk-İngilız ilişkilerinde cid­
dî soğukluk yaşandı. Kahire Konferansında alman karar gereği, Tür­
kiye’yi savaşa hazırlamak için 1944 yılı Ocak ayı başında bir İngiliz
askerî heyet Türkiye’ye gelmişti. Bir ay devam eden görüşmelerde ge­
lişme kaydedilememesi üzerine, 3 Şubat’ta İngiliz askerî heyet aniden
Türkiye’den ayrıldı. Türkiye, îngilizlerin Sovyet ve Yunanlılara, Bal­
kanlar ve Ege Adaları’nda bazı vaatlerde bulunduklarından şüphele­
niyordu. Üstelik Müttefikler, savaşta olmadığı için Türkiye’ye savaş
plânlan hakkında bilgi vermiyor, bu da Türkiye’nin endişesini artmı­
yordu. askerî heyetler arasında anlaşma sağlanamayınca Türk-İngiliz
ilişkileri gergin bir döneme girdi. İngiliz ve Amerikan hükümetleri
Türkiye’deki elçiliklerine gönderdikleri telgrafta, Türkiye ile ilişkile­
rin soğutulması talimatını verdi. Akabinde İngiltere ve ABD, Türki­
ye’ye silah sevkıyatım durdu.21
İlişkilerdeki olumsuz gelişmeler basma da yansıdı. Müttefik yanlı­
sı Tan gazetesi dahil, Türk basını İngiliz aîeyhtan yazılara ağırlık ver­
di. Türk hükümeti, bir taraftan Türkiye’nin savaşa girme konusundaki
Sovyet tutumundan endişe duyarken diğer taraftan Alman propagan­
dasının da etkisi altında kaldı. Türkiye, İngİlizler ile yapılan görüşme­
lerde Alman hava gücünden çekindiği gerekçesini öne sürmüştü. Bu­
20
21
FO 371/44143, R 2081/1293/44, Clutton (Secretary, Overseas Planning Committe) Pro­
paganda Policy Directive for Turkey, paper no. 477,17 January 1944.
Baskm Oran, a.g.e, ss. 465.
ing. Enf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri
253
nu iyi bir fırsat olarak gören Almanlar, Berlin radyosu vasıtasıyla Al­
man hava saldırısının Londra’ya verdiği zarardan bahsederek
Luftwaffe'nin hâlâ güçlü olduğu propagandası yapmaya başladı. 22
Von Papen ise, Dışişleri Bakanlığı’na yazdığı bir raporda Türk-İngiliz
ve Türk-Sovyet ilişkilerinin çok kötü olduğunu bildiriyor ve “Türki­
ye’nin savaşa katılma noktasındaki mücadelenin ilk raundunu biz ka­
zandık” diyordu.23
Türk-İngiliz ilişkilerinin gerginleştiği bir zamanda Alman propa­
ganda kuruluşlarından üst düzeyde yetkililerin Türkiye’yi ziyareti bu
anlamda manidardır. Bu ziyaretçiler arasında Berlin Olimpiyat Ensti­
tüsü’nden Dr. Kari Diem, Transcontinental Press’ten Steider ve Al­
manlann Önemli propaganda görevlileri arasında yer alan Berlin Rad­
yosu spikerlerinden Hans Frietsche vardı. Türk basını ile Alman pro­
paganda Bakanlığı arasındaki iletişimin güçlendirilmesi için Selim
Sarper ile görüşen Frietcshe, Menemencioğliı tarafından da kabul edildi. Yine aynı dönemde Ankara Palas Otel'de, Alman piyanist
Giesekıng’in konserine Türk kabinesinin tamamına yakını katıldı. Bu
konseri von Papen düzenlemişti.24
Aslında bu ziyaret Türk-Alman ilişkilerinin iyi düzeyde olduğunun
bir işareti değildi. Türkiye bazı noktalarda hâlâ denge siyaseti izleme­
ye devam ediyordu. Bu sıra Alman yanlısı yaym yapan Türkische
Post kapatıldı. Buna misilleme olup olmadığı belli değil ama hemen
sonrasında, 18 Şubat’ta, Rodos adasındaki Türk Konsolosluğu’nun
binası bombalandı. 16 Mart’ta da Ribbentrop’un, müttefiklere üs ve­
rilmesi durumunda Almanlann buna karşılık vereceğine dair îmalarda
bulundu. Bu arada Almanlar cephelerde sürekli geri çekiliyor olması­
na rağmen hâlâ Ege ve Balkanlar’da askerî varlığını devam ettirmesi,
Türkiye’nin Alman hava saldmsmdan çekinmesini bir noktada anlaşı­
lır kılıyor.
22
23
24
FO 371/44159, R 3457/2883/44, Stemdale-Benett to FO, no. 300, 3 March 1944.
Cemil Koçak, Türkiye'de Milli Şef Dönemi (1938-1945), Cilt:2, (İstanbul: İletişim,
1996), ss. 236-37.
FO 371/44159, R 2883/2883/44, Clark Kerr to FO, no. 478, 22 February 1944.
Zor Yıllar
254
Almanlar Türkiye'de Zemin Kaybediyor
Türkiye ile Müttefikler arasında iki ay devam eden gergin ilişkiler,
1944 yılının Nisan ayında krom etrafındaki gelişmelere bağlı olarak
farklı bir zemine doğru yol aldı. Türkiye’nin 9 Ekiin 1941 tarihinde
Almanya ile yaptığı Clodius Anlaşması, 30 Nisan 1944’te sona eri­
yordu. Bu anlaşmanın gereği olarak Ocak 1943’ten beri Almanya’nın
krom ihtiyacını karşılayan ana ülke olan Türkiye, anlaşmanın yeni­
lenmesi için Ankara’da bulunan Alman ekibiyle görüşmeyi sürdürür­
ken, Amerikan ve Ingiliz büyükelçileri 14 Nisan’da aynı anda Türk
hükümetine nota verdiler. Türkiye’nin, Almanya ile olan ticaretinden
ciddî anlamda rahatsızlık duyduklarını ve Almanya’ya krom ihracatı­
nın durdurulmasını isteyen büyükelçiler, Türk yetkilileri kendileri ile
işbirliğine hazır olduğunu gördüler.25 Fakat Türkiye, Almanya İle olan
krom ihracatım keserken, ticaretin toptan sona erdirilmesine pek fazla
sıcak bakmadı. Çünkü Türkiye Almanya ile ticaretin sona ermesiyle
doğacak zararın müttefiklerce karşılanamayacağını düşünüyordu. Bu
yönde taahhüt almasından sonra Almanya ile olan ticareti % 50 azaltmayı kabul etti.
Türkiye Müttefikler ile ilişkileri düzeltmek isterken Boğazlardan
geçen Alman gemileri krizi ortaya çıktı. İngilizler, bu gemilerin
Montreux Anlaşması’nda tanımlanan yardımcı savaş gemisi olmayıp
bizzat savaş gemisi olduğunu, Almanlann ticarî gemi kılığında Bo­
ğazlardan savaş gemisi geçirdiklerini iddia ediyorlardı. Bu iddiaların
14 Haziran 1944 tarihinde Eden tarafından Avam kamarasında da
gündeme getirilmesi, Türkiye üzerinde ciddî baskı oluşturdu. Bunun
üzerine daha dikkatli davranan Türk otoriteleri, 16 Haziran’da Boğaz­
lardan geçen Kassel adındaki Alman gemisinde yaptıklan aramada
Ingiliz iddialarını doğrulayan bulgulara ulaştılar. Türkiye, hemen Al­
man gemilerinin Boğazlardan geçişini yasakladı. Olayda ihmalini
gördüğünden dolayı İnönü, Dışişleri Bakanı Menemencioğiu’nun isti­
fasını istedi.26
23
26
Cordell Hull, The Memoirs o f Cordell Hull, Vol. 2. (London: Hodder & Stoughton,
I9 48)s.l372.
Suleyman Seydi, The Turkish Straits and the Great Powers: From the Montreux
Convention to the Early Cold War, 1936-1947 (Istanbul: Isis Press, 2003) ss. 140-44.
İng. Enf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri
255
Müttefiklerin Normandiya çıkarması yapmasının ikinci haftasına
denk gelen Alman gemilerinin yarattığı kriz, Türk hükümetini endişe­
lendirdi. Artık Almanlar üzerinde ciddî bir Müttefik baskısı kurul­
muşken ve Müttefiklerin kazanma ihtimali ciddî olarak artmışken,
Almanlar lehine tavır almıyor görüntüsü, İnönü başta olmak üzere
Türk yetkililerini telaşlandırdı.
Savaş boyunca Türk tarafsızlığı ve onun kararsız tutumunda Al­
man saldırısı ve Sovyet endişesi etkili olmuştu. Ancak Normandiya
çıkarması ile birlikte Türk hükümetinin Müttefiklerin savaşı kazana­
cağına olan inancı sağlamlaştırdı. Aynca, Müttefiklerin Türk üslerini
kullanma isteğinin reddinde önemli bir etken olan Almanya’nın bü­
yük şehirleri bombalayacağı korkusu da artık giderildi. Hükümetin ta­
kındığı bu tavırdan sonra Türk-İngiliz ilişkileri yoluna girmeye başla­
dı. 2 Ağustos 1944’te ise Türkiye, Almanya ile siyasî ve ekonomik İlişkileri kesti. Türkiye’nm Almanya ve Japonya ile siyasî ilişkilerini
kesmesiyle Almanlann tasfiye edilmeye başlanması, İngiliz istihbarat
ve propaganda eîemanlannm Türkiye’deki elini ciddî anlamda rahat­
ladı.
Türkiye'den Almanların Sürülmesi Meselesi:
Naziler Korundu mu?
2 Ağustos 1944 tarihinde Türkiye, Almanya ve Japonya ile siyasî
ilişkilerini kestiğinden Türkiye’de bulunan Almanlan ülkeden sürme­
si gerekiyordu. İngİlizler Türk yetkililerden, Nazi karşıtı olan ve Müt­
tefikler ile aktif işbirliği yapmış olan Almanlann ve Alman vatandaşı
olan diğer etnik unsurlann muhakkak Türkiye’de tutulması ve Nazi
denetimindeki topraklara gönderilmemesini istedi. Almanlar ise, bu
tür insaniann Türkiye’de ya da İngiliz denetimi altında kalarak İngİ­
lizler için çalışmasını istemiyordu. Dolayısıyla Nazi karşın Almanla­
nn ülkelerine gönderilmeleri Nazilerin işine geliyordu.27
Bu konuda Türk hükümetinin Almanlan koruduğuna dair SOE’mu
iddialan vardı. SOE raporlan, Türk yetkililerinin Nazi muhalifi olup27
HS 3/234, D/HT to Force 133, DHT/TK2824,18 July 1944.
256
Zor Yıllar
olmadığına bakmaksızın, Alman pasaportu taşıyan herkesi Alman­
ya’ya geri gönderdiğini iddia ediyordu. Hatta gönderilenlerden bazıla­
rı savaşın başında müttefiklerden yana olduklannı açıkça ilân etmiş ve
Nazi karşıtı faaliyetlerde bulunmuşlardı. Bu yüzden de Nazilerin kara
listesindeydiler. Bu insanların Türkiye’den sığınma taleplerine rağ­
men, zorla trene koyularak Almanya’ya gönderildiler. Trenden atla­
yanlar oldu, ancak tekrar geri bindirildi. Bunlar arasında Alman pasa­
portlu Çekler de vardı.
SOE’nin Türkiye’yi suçlayan bir başka iddiası da, Türkiye’nin Nazilerden kaçan Almanlara sınırlarını açmamasıydı. Bu durum İngilizlerin, “Nazi karşıtlığından dolayı ülkesini terk eden Almanlann
%80’ninin anavatanlarına dönmeleri için ingilizlerin hâkim olduğu
ya da etkili olduğu ülkeleri tercih ediyor” propagandasıyla
bağdaşmıyordu. Üstelik bu uygulamanın, İngilizlerin işgal etmek üze­
re olduğu bölgedeki Almanların da, Hitler’e teslim edilecekleri şek­
linde korkuya kapılarak Müttefikler ile işbirliğinden kaçınacaklarına
sebep olacağı endişesi vardı.28
SOE raporlarındaki iddialar bir ölçüde doğruydu. Mesela Nazi
muhalifi Arthur Roth, Tarabya’da saklandığı yerde polis tarafından
yakalandı ve Almanya’ya giden trene bindirildi. Bir başka Nazi muha­
lifi yakalanıp Almanya’ya gönderilirken, İngilizlerle olan işbirliğin­
den dolayı son anda İngilizlerce kurtarıldı. Ancak erkek kardeşi ile
birlikte Elli’s Bar’ı İşleten Avusturya asıllı Elli Bodensted bu kadar
şanslı değildi. Kardeşi askere gitmeyi reddettiği için üç yıl önce Elli
Bodensted’in pasaportu elinden alınmış ve devletsiz durumuna düş­
müştü; uzun zamandır da Türkiye’de siyasî mülteci olmak için uğraş
veriyordu. Ancak Mihver ile siyasî ilişkiler kesilince zorla tutuklandı
ve kardeşi gibi trene bindirilmek üzere istasyona götürüldü. Benzer
akıbete uğrayan bir diğer Nazi muhalifi de, altı yıldır Türkiye’de ya­
şayan ve üç yılım pasaportsuz geçiren İnge Werbur adlı Çek’ti. 5 Ağustos’ta polis kendisinden sürülmek ya da siyasî mülteci mi olmak
arasında tercih yapmasını isteyince, mülteci olmak için başvuruda bu­
lundu. Ancak ertesi gün istasyona zorla götürüldü.
28
HS 3/237, SOE İstanbul to London, 18 August 1944.
İm. Enf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri
257
AvusturyalI Johann Meyer de zorla gönderilenlerdendi. Avustur­
ya’ya vannea bir Nazi subayı "sonunda seni yakaladık” dedi ve
Meyer’in yüzüne sert bir yumruk indirip dişlerini dağıttı. Oradan gö­
türülen Meyer’in sonu hakkında bilgi alınamadı. 19 yıldır Sivas’ta ya­
şayan Hoffman da tutuklananlar arasındaydı.29
Almanya’ya gönderilmek üzere trene bindirilen bu insanlar kendi­
lerini Nazilere teslim edecek trene binmek istemediler. Birçoğu kaç­
mak istedi. Schreyer adındaki tutuklu trenden kaçmayı başaran nadir
kişilerdendi. Bunun yanında istasyonda trenden atlamaya çalışan baş­
ka birisi ayağım kırdı, ancak polis onu kınk ayağına bakmaksızın tre­
ne geri bindirdi. Bu tutumdan dolayı birçok Alman, Türk polisinden
saklanmak zorunda kaldı. Mesela Dentz adındaki bir Alman da Al­
manya’ya dönmek istemediğinden ortalıktan yok olmuştu. Park Otel’de piyanistlik yapan Çek asıllı Gaden’in de Almanya’ya dönmesi
emredildi. O da Amerikalı bir konsolosun evinde saklandı. Çekler için
durum daha da kötüydü. Londra’da bulunan sürgündeki Benes hükü­
meti tarafından kendilerine verilen pasaporta sahip Çekler, Türk polisi
tarafından yakalanıp Almanya’ya dönmeleri istendi. İngilizlere göre
bu durum Türkiye’de uzun süre devam etti.
Türk polisinin Alman Konsolosluğuna, Türkiye’de kalmak için
başvuran Almanlann listesini verdiği haberi, Almanlar arasında yayı­
lınca bir panik havası esti. Bu yüzden birçoklan başvuruda bulunmak
yerine saklandılar. Ancak polis tarafından yakalanıp Almanya’ya gön­
derildiler.
Alman elçiliği ve Konsolosluğu ile teması olan ajanlar, Türk otori­
telerinin von Papen’e Alman pasaportuna sahip olan istisnasız herkesi
Almanya’ya göndermeye söz verdiklerini söylüyorlardı. SOE raporiannda, Alman konsolosluğunda tercüman olarak çalışan Rıfkı Bey va­
sıtasıyla polis ile temas kuran Almanlann, yüksek meblağlar karşılı­
ğında Abwehr ajanlanna diplomatik görev temin ederek Türkiye’de
kalmalannı sağladıklannı iddia ediyordu.30
29
HS 3/234,SOE İstanbul to London, SOE report on “Treatment o f Austrians and dntiNazi Germans by the Turkish Police”, 28 August 1944.
20 HS 3/234, D/H 44 to DHX, London, 7 September 1944.
258
Zor Yıllar
8 Ağustos’ta başlayan Nazi muhaliflerine yönelik bu uygulama, 21
Ağustos’ta yavaşladı ve Eylül başında ise azaldı. Ancak bir ay içinde
AvusturyalIların veya Çeklilerin çoğu Alman kontrolü altındaki top­
raklara gönderilmişlerdi. Sonunda Türk yetkilileri yaptıklarının yanlış
olduğunu kabul ettiler ve kalanları İngiliz kontrolündeki Suriye’ye
gönderdiler. Diğer yandan Alman diplomatları Tarabya ve Boğaz’daki
elçilik topraklarında siyasî mülteci olarak tutuldular. Ancak burasının
boğazlan kontrol eden bir noktada olması ve radyo ve telsiz vericisi­
nin hâlâ çalışıyor olması, îngilizleri rahatsız eden unsurdu.31
Almanlann Türkiye’den sürülmesiyle ilgili İngiliz, Amerikan ve
Türk Gizli servisleri arasında bazı ciddî gerginlikler yaşandı. İlk önce
Türk yetkililerine, casusluk ve diğer yeraltı faaliyeti ile uğraşan ve
özellikle aranan Almanlann listesi verilerek bunlann tutuklanmalan
ve müttefik topraklanna gönderilmeleri istendi. Türk istihbaratı dip­
lomatik pasaportu olmayanlar için bunu gerçekleştirme sözü verdi.
Ancak SOE, Türk yetkililerinin iki üç hafta bu konuda adım atmadı­
ğını, bu süre içerisinde de Almanlann ortaya çıkan yeni durum karşı­
sında toparlanmaya zaman bulduklannı iddia etti. “Türkler bu makul
isteği zamanında yerine getirmiş olsalardı, Türkiye’deki ve Ortado­
ğu’daki Alman gizli servisi dumura uğratılacaktı” diye, Türk güvenlik
birimlerini suçladılar.32
Peki İngiliz istihbarat birimlerinin iddia ettiği gibi Türk yetkilileri
Nazi muhaliflerini sürnıüş müydü? Bu konuda Hugessen’in 23 Ağus­
tos 1944 tarihinde Dışişlerine gönderdiği telgraf dutumu biraz aydın­
latır niteliktedir. Hugessen bu telgrafta kendisine çok sayıda Almanın
baş vurarak, zorla ülkesine iade edilmek istendiğinden yakındığını
söyledi. Hugessen, İngiliz hükümetinin Türk hükümetine Almanlar ile
ilişkilerini kesmek istediklerini ve kendilerine hizmet edenlerin dışın­
dakiler hariç, Almanların Türkiye’den çıkarılmasının kendilerini ilgi­
lendirmediğini söylediklerini hatırlattı. Hatta kendilerinin bile başvuru
yapan Alınanlardan hangisinin Müttefik yanlısı, hangisinin Almanlar
31 a.g.b.
33 HS 3/234, D/H 44 to Force 133, no. 2089144118, 38 August 1944.
İng. Enf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri
259
adma çalışan ajan olduğunu ayırt etmelerinin zor olduğunu itiraf eden
Büyükelçi, Türklerin bu noktada yapabilecekleri çok şey olmadığını
belirtti. Aynca Hugessen, Başbakanın kendisine iki defa dostça, İngi­
liz istihbarat organizasyonlannın Almanlan sürmek amacıyla dayakla
tehdit ettiklerini söylediğinden bahsetti. Yine Hugessen aynı raporda
“SOE raporlanmn aksine, İstanbul’daki konsolosunun raporuna göre,
İstanbul polisi, kalmak isteyenlerin başvurulanm kabul etmek için
emir aldı, bu zor durum karşısında yanlışlık yapılmış olmasına karşı­
lık otoriteler dürüstçe ayınm yapmaya” çalıştığım belirtti. Aynca Na­
zi karşıtı Alman ve Avusturyalılann ve diğer unsurlann baş vurulanm
Ankara’nın kabul etmeye, ve bu topraklar için vize vermeye hazır ol­
duğunun altım çizdi.33 İngiliz Askerî Ataşesi de, Türklerin istenmeyen
Almanlar hariç, diğerlerini ülkeden çıkarmadığım söyledi. Dolayısıyla
Türk otoriteleri Nazi muhaliflerini sürmesi, bunlann gerçek kimliğini
tespitteki zorluktan dolayı ortaya çıkan yanlışlıktan kaynaklandı. Bu­
radaki temel sorun kimin Nazi yanlısı kim karşıtı olduğunun tam kestirilememesiydi. Elbette önde gelenler ya da aktif olanlar biliniyordu,
ama siyasî anlamda ne tarafta yer aldığı bilinmeyen, yada çok yönlü
ajan olduğundan kimin adına çalıştığı anlaşılamayanlar bazen mağdur
olabiliyordu. Bu durum sadece Türkler için geçerli değildi. îngilizler
de benzer zorlukları yaşayabiliyordu. Tabiî böyle anlarda rüşvet ile
bazı işlerin yapılması da rastlanan durumlardandır.34
33
34
HS 3/234, Hugessen to FO, no. 456/34/44G, 23 August 1944.
HS 3/234, Burland to Sweet-Escott, 14 April 1944.
Zor Yıllar
260
SONUÇ
Normandiya çıkarmasından sonra Müttefiklerin^ Türkiye üzerinde
kurduğu baskı neticesinde Türkiye’nin Almanya ile olan ilişkilerini
kesmesi, Türkiye’deki Alman-İngiliz propaganda ve istihbarat savaş­
larım ciddî oranda azalttı. Türkiye, savaş dışı kalmayı başarmıştı; an­
cak 1944 yazı itibarıyla Hitler’in savaşı kaybedeceğinin anlaşılmasın­
dan sonra, savaş sonrası için endişeye kapılarak Müttefikler ile aktif
işbirliğini seçti. Bundan sonra Türkiye’deki propaganda ve istihbarat
faaliyetleri -konusunda Almanlara karşı eli güçlenen İngiltere, Türki­
ye’deki istihbarat ve propaganda organizasyonun bir kısmım tasfiye
etti, bir kısmını da yeniden yapılandırdı. Tasfiye edilen birimlerin ba­
şında SOE vardı.
1944 yılı sonunda artık Türkiye’ye yönelik ciddî bir Alman tehdidi
kalmayınca, SOE İstanbul biriminin tasfiyesi gündeme geldi. Ocak
1945 tarihinde hemen hemen bütün SOE çalışanları İstanbul’u terk et­
ti. Sadece Harrop, geride kalan işleri tamamlamak için Haziran ayma
kadar İstanbul’da kaldı. İstanbul’daki SOE merkezi için çalışanlar arasmda Türkler’den başka, Balkan ülkeleri başta olmak üzere, diğer
Avrupa ülkeleri vatandaşları da vardı. Savaş sona erdiğinde bu ele­
manlar ciddî birtakım sorunlarla karşılaştılar. Her şeyden önce, tasfiye
ile birlikte SOE için çalışanların önemli bir kısmı işsiz kaldı.
SOE, Türkiye’den aynima hazırlığı İçine girince kendileri ile bir­
likte gönüllü ya da ücretli çalışan elemanlarının çoğunu yüzüstü bı­
rakmadı. Bölgede çalışanlar arasında İngiltere’ye gidip de orada ken­
dilerine gelecek kurmak isteyenler vardı. Bunlardan özellikle nitelikli
olanlarının SOE tarafından Londra’ya tavsiye edildiğini görüyoruz.
Mesela, SOE İstanbul bürosunda önce Romanya biriminde sekreter
olarak sonra da şifreci olarak görev yapan ve İngilizce, Fransızca,
Rumence, Rusça ve Almanca bilen Violent Walton, İngiltere’ye git­
mek ve orada iş bulmak istiyordu. Savaş sonrası Sovyetler ile müca­
delede kullanılabilir düşüncesiyle İstanbul SOE, Violent’i, Sovyet
Masası için faydalı olacağı düşüncesiyle Dışişleri’ne tavsiye etti.35
35
HS 3/240, X/C to AG/C, 13/100/C. 13, 3 March 1945.
Ing. Enf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri
261
SOE’nin kullandığı Yugoslav ajanlardan Alfimov’a da İngiltere vizesi
verildi. Orada kendisine 400 sterlin aylık verilecekti.36
Ancak SOE, Türkiye’deki organizasyonlarında çalışan Türkier 'için
benzer bir gayret göstermedi. Onların çoğu ile irtibat 1944 yılı ortala­
rında kopartıldı. Zaten SOE, sadece ileri gelen Türk aj anlan ile irtibat
hâlinde olduğundan kendileri adına çalışan Türk ajanlann çoğunu
tanımıyordu.
SOE İstanbul’un ileri gelen yöneticilerinden olan L. A. G. Hanrop
da, SDE’nin dağılmasından sonra işsiz kalacaktı. Chastelain, işgalden
sonra Almanya’daki Müttefiklerin karargâhında çalışmak üzere iş
başvurusu yapan Harrop’un işe alınması için Almanya’daki Müttefik
karargâhına tavsiyede bulundu. Bu istek de kabul gördü.37
SOE zaten savaş yıllarının şartlan gereği kurulmuş bir örgüttü.
Onun tasfiye edilmesi gayet normaldi. Ancak savaşı kazansa bile İngi­
liz propagandasının Türkiye’de devamı, İngiltere açısmdan kaçınıl­
mazdı. Dolayısıyla, Enformasyon Bakanlığı’na bağlı İngiliz propa­
ganda yapılanmasında bazı kısıtlamalara gidildi; ama Enformasyon
Bakanlığı Türkiye’de fonksiyonunu icraya devam etti.
6 Haziran 1944 tarihinde Müttefiklerin gerçekleştirdiği Nonnandıya çıkarması Türkiye’nin korkularından birini giderirken diğerini tetikledı. Savaş sonrası Almanya’nın bir denge unsuru olamayacağı netİeşiyordu. Savaştan sonra Sovyetîere karşı yalnız bırakılma endişesi­
nin etkisiyle Türk hükümeti, İngiliz servislerine ve organizasyonlarına
Türkiye’de ve Türk sahillerindeki faaliyetlerinde ciddî kolaylık gös­
terdi. Bu gelişmelerin sonunda 1944 yılı sonu itibarıyla Türkiye’ye
yönelik propaganda harcamalarında bazı kısıtlamalara gidildi. İstan­
bul’daki İngiliz kitapçısı faaliyetine devam etti, ancak Balkan Basını­
nı îzleme Bürosu kapatıldı.
Türkiye’nin Almanya ile ilişkilerini kesmesi, basm ve yaym üzeri­
ne konulan sansürün hafifletilmesine sebep oldu. Artık İngiliz savaş
36
37
HS 3/240, D/H13 to D/H 60, ! Februuary 1945.
HS 3/240, Lt. Colonel de Chastelain to Majör General Templer (Allied Missİon to
Germany), 6 June 1945.
262
Zor Yi liar
filmleri rahatlıkla ve yaygm olarak sinemalarda gösteriliyor, Türkçe
olarak yayınlanmış İngiîizlere ya da diğer müttefik ülkelere ait dergi­
lerin, Türkiye’de basılıp-basılmadığma dikkat edilmeksizin, rahatlıkla
dolaşımına ve satışına müsaade ediliyordu. Sansür kanunu hafifletil­
meden önce Vanguard başlığı ile ve İngilizce olarak basılan Cep­
he'nin Türkçe basımına yeniden başlandı. Kahire’de basılıp Türki­
ye’ye getirilen Cephe'nin dağıtımı 25 bin adetti. Ayda iki defa basıldı
ve genelde Anadolu’da satıldı. Bir magazin dergisi olan Parade'in
basımına da devam edildi. Cephe ve Parade'm magazinse! yönü de
olduğundan onların işlevi bitmemişti. London Press Review ve
Realities'in basımı ise azaltıldı. Enformasyon Bakanlığı, İngiliz kültü­
rünün ve yaşam tarzının propagandasını yapan bu türden dergilerin
savaş sonrası da dağıtımını istiyordu. Bunun yanında ABD’ye ait ya­
yınlar olan The World Review, New York Times, Look, Life ve Current
Affairs de Kahire’den Türkiye’ye gönderiliyordu.
Artık Türk gazeteleri de ağırlıklı olarak Müttefik yanlısı haber ve
yorumlara yer veriyordu. Önceden Mihver yanlısı yayınlarıyla öne çı­
kan Cumhuriyet' in de, Almanya ile diplomatik İlişkiler kesildikten
sonra tonunun değiştiğini görüyoruz. Bu yıllarda Cumhuriyet, Orta­
doğu ve Arap dünyasına yönelik îngiliz görüşünü destekleyen yayın­
lara başladı.
İngiliz Enformasyon Bakanlığı sansürün hafifletilmesinden istifa­
de ile Türk basınında İngiliz savaşının bütün yönlerini gösteren 167
makale basılmasını temin etti. Enformasyon Bakanlığı tarafından
Türkiye’de sergilenmek üzere savaşla ilgili fotoğraflar gönderildi. Fo­
toğraflar Adana, İskenderun, Trabzon ve Samsun’da halka gösterildi.
British at War (Savaştaki İngiltere) adlı fotoğraf sergisi İstanbul ve
Ankara’da sergilendi. Bu sergiyi binlerce kişi ziyaret etti. Bunlar ara­
sında kabine üyeleri ve askerî yetkililer de vardı. Bunların yanında
savaşta geliştirilen yeni silahlann da gösterimi yapıldı ve bunlar İngil­
tere’nin imajına ciddî katkılar sağladı.
Bunun dışında sinemalarda newsreel'ler de gösterime sunuldu.
1945 baharında elli iki şehir ve köyde İngiliz Enformasyon Bakanlı-
Lng. Enf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri
263
ğı’nm gönderdiği otuz yedi adet newsreel halka sunuldu. Bunun dı­
şında ticarî filmler de Türkiye’de gösterime sunuldu. Türk film
distribütörlerine artan oranda ticarî filmler satıldı. Londra’dan Türki­
ye’ye broşür, katalog, kitap ve kitapçıklar gönderildi. Kitapçıklar;
Türk basını ile Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri otoritelerine bedava
dağıtılıyordu. Bunların Halkevleri, hastaneler ve profesyonel insanlar
için de yeterince malzeme sağlamasına gayret sarf edildi.
1945 yılı baharında ticarî filmlerin dışında, İngiliz elçiliğinde de
filmler gösterildi. İngiliz Büyükelçiliği’nde bin dört yüz kişinin izle­
diği gösterimler oldu. Kırıkkale Askerî fabrikasında dört gösterim,
Trabzon İngiliz Konsolosluğu’nda ve Afyon’da birer gösterim oldu.
Aynca İstanbul’daki Türk Donanma üssüne 7 newsreel, 6 kısa metraj­
lı film Ödünç verildi. Bunun yanında İstanbul’daki Yunan Katolik
Okulu’nda 4 newsreel ve 1 kısa metrajlı film gösterimi oldu. Aynca
Enformasyon Bakanlığı British Council’a Ankara ve İzmir’de bütün
Türk Eğitim Enstitüleri’nde ve Halkevi sinemalannda gösterilmek üzere 35 filmi ödünç verdi.38
21 Nisan 1945 tarihi itibanyla, Almanya’nın Türkiye’ye yönelik
yayını da sona erdi. Türkiye’ye yönelik Müttefik yayınlan ise azım­
sanmayacak orandaydı. BBC Yakın Doğu Servisi’nin dört kısa haber
bülteni, basm görüşlerini içeren bir programı ve 15 dakikalık da eğ­
lence programı olmak üzere toplam bir saat on beş dakikalık yayını
vardı. îngilizlerin 1940 yılında Kudüs’ten yaptıklan 10 dakikalık ha­
ber bülteni de yayına devam ediyordu. Radioffusion Francaise’nin de
öğle vakti saat Î2’de, 15 dakikalık bir yayını vardı. ABD, haftada üç
defa yayın yapıyordu. Sovyetlerin de bir kısa dalga servisi vardı.
Moskova ve Batum’dan yaym yapan bu program, 3 saat 10 dakikayı
buluyordu. Bunun bir buçuk saatlik kısmı, akşam saatlerine doğru ya
da sabah erken saatlerde gerçekleştiriliyordu. Sovyet radyosunun ya­
yınlan Türk dinleyicisine pek fazla hitap etmiyor, genelde görevliler
ile uzmanlık alanı olanlar tarafından dinleniyordu.
38
HS 3/223, Overseas Planning Committee: Plan o f Propaganda fo r Turkey, paper no.
583A, 25 June 1945.
264
Z ot Y i Kar
Birçok dilde yayın yapan BBC, yabancı yayınlar içinde lider ko­
numdaydı. Aynca, Türk basınından da alıntılar yapıyordu. BBC yayı­
nı, Türk basınında da ilgi odağı oluyordu. BBC’den müzik yayınlan
da Türk dinleyiciden istek alıyordu. Batı ve Türk müziğinin her ikisi
de istek alıyordu. Ancak Ankara radyosunun yaptığı yayın, BBC’den
Türkçe şarkı isteğini azalttı.
Türkiye, 23 Şubat 1945 tarihinde Japonya ve Almanya’ya savaş ilân edip savaşan taraf olarak San Fransisco Konferansı’na katılmayı
hak etti. Dolayısıyla bu da İngiliz propaganda politikalanm değiştirdi.
Daha doğrusu artık İngİlizler, istediği propagandayı gerçekleştirmek
için kendini daha da serbest hissetti. Elbette bu savaş ilânının askerî
bir ehemmiyeti yoktu. Daha ziyade siyası kazanından vardı. Türkiye,
28 Şubat 1945 tarihinde BM Deklarasyonu’nu imzaladı. BM üyesi olarak artık Ortadoğu’da kendi egemenliğine aykın olacak Sovyet is­
teklerine karşı durma için de güç elde etmiş oldu.
1944 yazında Nazüerin Türkiye’deki faaliyetlerine son verilmesi,
Türkiye’nin, omuzlanna binen ağır yükten msbeten kurtulmasına se­
bep oldu. Sınırlan içindeki yabancı istihbarat servislerinin faaliyetle­
rini bazen yönlendiren, bazen de onlar ile işbirliği yapan ya da onlann
faaliyetlerine kısıtlama getiren Türkiye, savaşan güçlerin coğrafî ko­
numuna olan mecburiyetlerini iyi kullanarak (bu politikanın doğrulu­
ğu ayrı bir tartışma konusu) savaşın getirdiği zor şartlann üstesinden
gelmeyi başardı. Ancak Türkiye’nin zor yıllan burada bitmedi. Çünkü
savaşın sonuna doğru Akdeniz’de Türkiye için hiç de istenmeyen bir
durum ortaya çıktı: Kızıl tehdit. Sovyetîer Birliği’nin Orta Avru­
pa’dan Adriyatİk’e kadar olan bölgede nüfuzunu hâkim kılması, Tür­
kiye’yi yeni bir tehdidin İçine doğru itti. Sovyetlerin gölgesi İran’da
da kendini hissettiriyordu. Diğer yandan Sovyet yayılmacılığının önünde duran Fransa, İtalya ve Yunanistan da bu tehdide karşı koyabi­
lecek güçte değillerdi. Bu durum karşısında Türkiye’nin, Doğu Akde­
niz ve Ortadoğu’da güvenlik ve istikrara, daha Önemlisi kendi toprak
bütünlüğü için kendini güvende hissedeceği güçlü bir müttefike ihti­
yacı vardı. ABD’den başka Sovyetîer karşısında durabilecek bir güç
de yoktu. Ortadoğu’daki çıkarlarım kaybetmek istemeyen ABD kısa
İng. Enf. Bak Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri
265
süre sonra bölge politikalarına müdahil olunca, Türkiye’de savaş yıl­
larında yaşanan Alman-îngiliz ağırlıklı istihbarat ve propaganda sa­
vaşları yerini Moskova-Washington liderliğindeki iki kutuplu ideolo­
jik dünyanın hâkim güçlerinin gizli servislerine bıraktı. Bu yeni istih­
barat ve propaganda mücadelesi de üzerinde çalışılması gereken bir
konu olarak önümüzde dunnaktadır.
BİBLİYOGRAFYA
Arşivler
İngiliz Millî Arşivi (Public Record Offıce-PRO), Londra
FO 371 Foreign Office General Correspondence after 1906
FO 898 Political Warfare Executive and Foreign Office, Political Intelligence
Department: Papers 1938-1973
FO 930 Ministry of Information and Foreign Office: Foreign Publicity Files
1938-1947
HS 3 Special Operations Executive: Africa and Middle East Group: Regis­
tered Files 1938-1969
INF Records created or inherited by the Central Office of Information 19151998.
KV 3 The Security Service: Subject (SF series) Files 1905-1978.
KV 6 The Security Service: List (L Series) Files 1932-1958,
Gazete ve dergiler
Tan, Yeni Sabah, Akbaba, Çmaraîü, Tasvir-İ Efkâr
Kitaplar
Acar, İrfan, Lübnan Bunalımı ve Filistin Sorunu (Ankara: TTK, 1989).
Akarcalı, Sezer, 2. Dünya Savaşında İletişim ve Propaganda (Ankara:, İmaj
Yayıncılık, 2003).
An, Tayyar, Geçmişten Günümüze Ortadoğu (İstanbul: Alfa, 2004)
Avşar, Servet, Birinci Dünya Savaşı’nda İngiliz Propagandası (Ankara: Kim
Yayınları, 2004).
Bektaş, Arsev, Siyasal Propaganda (İstanbul: Bağlam, 2002).
Zor Yıllar
268
Boelcke, Willi A . , The Secret Conferences of Dr Goebbels: October 1939 March 1943 (London: Weidenfeld and Nicolson, 1967).
Collier, Basil, The Battle of Britain (London: B. T. Batsford Ltd., 1962).
Deringil, Selim, Turkish Foreign Policy During the Second World War: an
active neutrality (Cambridge: Cambridge University Press, 1989).
Ellis, Jack C., A History of Film (New Jersey: Prentice Hall, 1990).
Erkin, Feridun Cemal, Dışişlerinde 34 Yıl: Anılar - Yorumlar, /. Cilt (Anka­
ra: TTK, 1980).
Foot, M.R.D., SOE in the Low Countries (London: ST Ermin’s Press, 2001).
Gizli Belgeler: Almanya Dışişleri Bakanlığı Arşivinden Almanya’nın Türkiye
Politikası (İstanbul: May Yayınlan, 1968).
Glasneck, Johannes, Türkiye ’de Faşist Alman Propagandası, (Ankara: Onur
yayınlan, 1976).
Gürsan, Turgut, Hitler Almanyası’nın Gizli Tarihi (İstanbul: Selis Kitaplan,
2002).
Hull, Cordell, The Memoirs of Cordell Hull, Vol. 2 (London: Hodder &
Stoughton, 1948).
liter, Erdal, Millî İstihbarat Teşkilatı Tarihçesi (Ankara: MİT Basımevi,
2002).
Koçak, Cemil, Türkiye’de Millî Şef Dönemi (1938-1945), Cilt 1-2 (İstanbul:
İletişim Yayınlan, 1996).
Kris, Erast and Speıer, Hans, German Radio Propaganda (London: Oxford
University Press, 1944).
Landau, Jacob M ., Pan-Turkism: from Irredentism to Cooperation (London:
Hurst & Company, 1995).
Lawlor, Sheila, Churchill and the Politics of War (Cambridge: Cambridge
University Press, 1994).
Mackenzie, W. J. M ., The Secret of SOE (London: ST Ermin’s Press, 2002).
Bibliyografya
269
Melzig, Herbert, Yakın Şarkta Alman Propagandası hakkında bir muhtıra
(Ankara: Alaeddm Kıral Basımevi, 1940).
Moyzisch, Ludwig, Operation Çiçero, (London: Wingate, 1947).
Mumcu, Uğur, 4 0 ’larm Cadı Kazanı (Ankara; Umag, 1998).
Özkan, Tuncay MIT’in Gizli Tarihi (İstanbul: Alfa, 2003).
Rubin, Barry, Istanbul Intrigues, (İstanbul: Boğaziçi University Press, 2002).
Serrano, Andrew Smith, German Propaganda in Military Decline, 19431945 (Edinburg: The Pentland Pres Limited, 1999).
Şeydi, Süleyman, The Turkish Straits and the Great Powers: From the
Montreux Convention to the Early Cold War, 1936-1947 (İstanbul:
Isis Press, 2003).
SOE Operations in Africa and the Middle East: A Guide to the Records in the
Public Record Office (London: PRO Internal Print Department, 1998).
Stafford, David, Secret Agent: The True Story o f the Covert War Against
Hitler (New York: The Overlook Press, 2000).
Tekin, EraruUah, Alman Gizli Operasyonları ve Türkler (İstanbul: IQ KültürSanat yayıncılık, 2002).
Turan, Kemal, Türk-Alman Eğitim İlişkilerinin Tarihi Gelişimi (İstanbul:
Ayışığı, 2000).
Welch, David, Propaganda and the German Cinema 1933-1945 (London: I.
B. Tauris, 2001).
von Papen, Franz, Memoirs (London: Andre Deutsch, 1952).
Makaleler
Akgül, Suat, ‘İkinci Dünya Savaşı’ndaRusya’mn Kuzey İran’daki Faaliyetle­
rinin Bölgeye ve Türkiye’ye Etkisi’, Altıncı Askerî tarih Semineri Bil­
dirileri I: İkinci Dünya Harbi ve Türkiye (Ankara: Genelkurmay Ba­
sımevi, 1997), ss. 165-176.
Arsenian, Seth, ‘Wartime Propaganda in the Middle East’, The Middle East
Journal, Vol. II, October 1948, ss. 415-421.
270
Zor Yıllar
Bezymensky, Lev & Gorlov, Segrei, ‘On the Eve: V. M. Molotov’s Discus­
sion in Berlin, November 1940’, International Affairs (Moscow), July
1991, ss. 106-122.
Crowson, N. J ., ‘Much ado about nothing? Macmillan and appeasement’, in
Richard Aldous (ed. ), Harold Macmillan: Aspects of a Political Life
(Basingstoke: Macmillan, 1995).
Deringil, Selim, ‘H. Dünya Savaşı ve Türkiye: Hasta Adamın Dinç Evladan’,
Toplumsal Tarih, no. 121, Ocak 2004, ss. 76-81.
Dovey, H.O., ‘The Intelligence War in Turkey’, Intelligence and National
Security, Vol. 9, no. 1, January 1994, ss. 59-87.
Koçak, Cemil, ‘İkinci Dünya Savaşı ve Türk Basını’, Tarih ve Toplum, no.
35, Kasım 1986, ss. 29-33.
Şeydi, Süleyman, 'Intelligence War in Turkey during the Seond World War
Middle Eastern Studies, Vol. 40, no. 3, May 2004, ss. 75-85.
Şeydi, Süleyman, ‘Çiçero Olayı: 1940’larda Ankara'da İstihbarat Savaşlari,
Toplumsal Tarih, Sayı: 121, Ocak 2004, ss. 92-99.
Tezler
Bingün, Faruk Hakan, Nazi Almanya’sından Kaçarak Türkiye’ye Sığınan Al­
man Bilim Adamı ve Sanatçıları (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi,
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1990).
Ceyhan, Mustafa, ikinci Dünya Savaşı Yıllarında Yabancı Propaganda ve
Türk Basım (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sos­
yal Bilimler Enstitüsü, 1985).
Keskin, Fatih, 2. Dünya Savaşı Sırasında Türkiye ’de Alman Propagandası:
Türkishe Post (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1997).
DİZİN
A
Abdullah, 133
Abwehr, 7, 8, 9, 40, 47, 48, 144, 146,
147,257
Adana, 16,42,95,130,152,247,262
Adnan Cağaloğlu, 97,125,139
Adnan-Emine Cağaloğlu, 126
AH2,95, 149, 150, 151,152, 157
Ahmet Şükrü Esmer, 51
Akbaba, 58,60,61,62,63,157
Alfred Rosenberg, 28,46
Alfred de Chapeauröuge, 40
Alfred Rosenberg, 47
AH Fuad Erden, 13,63
Alman ajanlar, 4,40
Alman gemileri, 254
Alman işgali, 2, 3, 4, 5, 6, 13, 40, 48,
73,78, 86,87, 88,89,91,92,93,97,98,
104, 106, 107, 108, 109, 110, 111, 122,
123, 126, 131, 133, 141, 149, 156, 160,
165,167,168, 17İ, 174, 175, 177, 178,
192, 194, 208, 209, 216, 224, 225, 226,
228, 230, 231, 233, 234, 235, 236, 239,
241,244,251
Alman propagandası, 4, 5, 7,12, 16, 17,
19,21,23,28,33,34,36,37,39,42,45,
46.54.56.57.60.63.64.65.67.69, 70,
73, 74, 107, 146, 149, 153, 162, 164,
166, 174, 182, 183, 185, 192, 194, 197,
205, 207, 209, 210, 214, 220, 221, 235,
242,244,245,248,252
Alman radyo istasyonları, 64
Almanya, 2, 3, 5, 7, 10, 11, 12, 14, 15,
16,18, 19,20, 21,23,24, 25, 26, 27,28,
29,35,36,40,42,44,45,47,49,51,52,
53.54.55.56.58.60.63.64.65.67.69,
70,72, 77,100, 107,112,114,118,119,
120, 121, 141, 142, 143, 147, 150, 151,
154, 158, 159, 168, 172, 175, 176, 178,
183, 184, 192, 194, 195, 202, 208, 209,
215, 219, 220, 226, 228, 234, 235, 236,
240, 242, 246, 248, 251, 254, 255, 2
257,260,261,262,263,264
Altmayer, 94
AtatUrk, 20, 123, 175, 178, 234, 2
237, 241, 247
B
Bailey, 90, 91, 93, 94, 95, 96,103, 1'
135,149
Balkan Basm îzleme Bürosu, 74, 2:
224,227,228
Balkan Basınım İzleme Bürosu, 73,'
222,223,224,227,228,261
Balkanlar, 4, 18, 46, 71, 73, 80, 81, i
93, 94, 110, 117, 134, 136, 145, 1!
223,242,250,251,252,253
Barbarossa, 1,2,15,105
Bari, 36,38,41,201
Basm Bürosu, 223,227
BBC Türkçe servisi, 204
Bekir Kara, 99,122,123,124,125,13
Berlin radyosu, 37,253
Beyoğlu, 26,57,60,63,162,200
BM, 241, 248,251, 252, 264
Bolu, 128,129, 130,139
British Council, 14, 69, 184, 199, 2(
263
broşür dağıtımı, 5, 159, 166,229
Broşür dağıtımı, 165,166
Bucik, 161,173,177,178
______________ C____________
Cagaioglu, 97
Cephe, 195,196, 197,198,249, 262
Chapeaurouge,, 41
Charles Mannock, 97,98
Chastelain, 91,93, 96, 97, 98, 103, IC
118, 122, 123, 125, 126, 130, 132, 13
135, 144, 163, 164, 165, 166, 171, 17
173,175, 177,214,261
Churchill, 58, 59, 71, 153, 161, 17
188,189,203,219,242, 247,250
272
Zor Yıllar
Clodius, 15,254
Colley, 74,169
Cripps, 15
Cumhuriyet, 16, 20, 25, 35, 51, 53, 54,
60, 67,72,239,262
£
Çınar, 60
Çmaraltı, 60
Çiçero, 47, 102, 142
D
Daily Express, 95,158,164,202
Daily Herald, 5 2 ,199,200
Daily Telegraphs, 95
Denison Ross, 64,67,73
Deutshe Bank, 58
DNB, 4, 28, 30, 33, 34, 35, 36, 40, 41,
47, 49, 52, 53, 54, 55,72
Dr. Paul Joseph Goebbels, 18
Dumont, 22,44, 49,146,147
E
Eden, 59,116, 171, 217,250,254
Edime, 122,123,139
Ege Adaları, 1, 7,34,243,246,252
Electra House, 70, 76
Elli’s Bar, 8,256
Enformasyon Bakanlığı, 6, 69, 70, 71,
72, 73, 76, 80, 87, 149, 171, 182, 183,
184, 186, 190, 191, 192, 193, 195, 197,
198, 205, 219, 220, 221, 222, 227, 228,
229, 230, 233, 238, 239, 247, 248, 250,
251,261,262,263
Enformasyon Bürosu, 67, 73, 74, 95,
184, 185, 191, 220,221
Eric Vermehren, 144
Erich Kalis, 58
Erkilet, 16, 60,63
Erzincan depremi, 11,205,206
F
Fethiye, 91,100,126
Fevzi Çakmak, 11,14
fısıltı kampanyası, 5, 6, 64, 73, 150,
153, 158,172
Fısıltı kampanyası, 151,153,177
Filistin, 29, 33, 36, 37, 40, 60, 81, 82,
86, 88, 131, 162, 174,229,241
Film Propagandası, 182
Frau von Jenke, 49
Freund, 97,142,143,144
G
Gardyne de Chastelain, 90
Gedye, 24, 66, 67, 95, 158, 159,
161, 162, 163, 164, 165, 166, 167,
169, 170, 173, 174, 175, 176, 177,
179
George Lefoğlu, 96
gerilla grupları, 78,89
gerilla kuvvetleri, 75
Gizli Telsiz İstasyonları, 137
Gobbels, 18,25,49
Goebbels, 44, 45, 46, 47, 53, 57,
201,202
Goeland Deniz nakliyatı Şirketi, 91
_______________
160,
168,
178,
161,
h _______________
Hacı Emin el-Hüseyin’in, 41
Hamburger, 44,144,145,146
Hamdi Turan, 127
Hamson, 95, 149, 150, 152, 153, 155,
157,158
Hamson,, 149,150,152,155,157
Hanis Burland, 90, 97, 98, 100, 116,
118,121
Harrop, 97, 122, 127, 128, 129, 138,
139,140,142,143,144,260,261
Harrop,, 97,127,260
Hitler, 1, 2, 7, 10, 12, 18, 24, 25, 28, 44,
45,46, 47,48,49, 50, 53, 63, 69, 76, 77,
159, 161, 164, 177, 178, 191, 201, 202,
207,208,209,234,239,240,256
Hugessen, 2, 6, 21, 26, 53, 54, 55, 56,
57,63,65,74,75,93,94,103, 105, 107,
108, 109, 110, 111, 112, 113, 114, 115,
116, 117, 118, 119, 124, 126, 160, 163,
164, 165, 166, 167, 168, 169, 170, 171,
;
Dizin
273
172, 173, 182, 183, 184,185, 191, 192,
193, 194, 195, 197, 198,205, 209, 212,
213, 215, 216, 217, 219,220, 221, 222,
229,258,259
Hüseyin Cahit Yalçın, 7, 51, 53, 54, 58,
179,217,218
Hüseyin Hüsnü Erkilet, 13
Hüsnü Aybar, 127
_____________ I_____________
Images,, 57
Information Büro, 73
Irak, 4, 14, 29, 33, 37, 39, 40, 41, 42,
43, 52, 60, 81, 86, 88, 110, 113, 131,
179,205,210,218,225,226,243
109, 111, 112, 115, 116, 117, 119, 120,
121, 123, 124, 125, 129, 131, 133, 134,
135, 136, 138, 139, 140, 141, 142, 143,
144, 145, 146, 147, 149, 150, 151, 152,
154, 156, 161, 163, 164, 166, 169, 170,
172, 173, 174, 177, 179, 181, 184, 185,
186, 187, 191, 194, 200, 201, 203, 214,
218, 220, 221, 222, 223, 224, 227, 229,
235, 241, 251, 253, 254, 256, 257, 259,
260,261,262, 263
İzmir, 4, 26, 29, 42, 91, 100, 126, 128,
136, 139, 145, 152, 153, 159, 177, 185,
186, 200, 201, 203,235,263
______________J
î
İlyas, 130, 131, 132, 133,139,140,142
İngiliz Basm Ateşeliği, 4
İngiliz Dışişleri Bakanlığı, 5, 75, 113,
119, 181, 190,191, 215, 224, 238,239
İngiliz Gizli Servisi, 47,59,108
İngiliz istihbarat birimleri, 5,228,258
İngiliz Propaganda Organizasyonu, 218
İngiltere, 1, 2, 3, 4, 6, 7, 10, 11, 12, 14,
15,17,18,19,25,29,36,37,46,52,59,
60, 63, 64, 65, 67, 69, 70, 75, 90, 100,
106, 107, 109, 114, 115, 116, 133, 153,
165, 168, 171, 176, 177, 178, 179, 181,
183, 187, 190, 191, 192, 194, 195, 196,
198, 199, 201, 204, 206, 209, 210, 212,
215, 217, 218, 219, 220, 222, 223, 225,
227, 230, 233, 235, 237, 241, 242, 244,
245, 246, 249, 250, 251, 252, 260, 261,
262
İran, 1, 29, 33, 39, 40, 44, 59, 60, 81,
109, 130, 132, 179, 210, 213, 214, 215,
225, 226, 238, 241, 243, 264
İsmet İnönü, 11, 75,199
İstanbul, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 17, 21, 22,
24,25,26,27, 28,29,30,33,34,35, 36,
38, 39, 40, 41,42, 43, 44,45, 46, 48, 50,
52,56, 57, 58,59, 60, 63, 64, 67,69, 73,
74,77,80, 88, 89, 90,91,92, 93,94, 95,,
96, 97, 99,101, 102,103, 104,106,108,
Joachim von Ribbentrop, 45
_____________ K_____________
Kafkasya, 1,3,13
Karabük Demir Çelik, 97
Karabük Demir Çelik, 97,98
Karikatür, 60,160
Karşı Propaganda, 193
Kazım Dirik, 27
Kilisli Şeyh Abdullah, 133
K3eczkowsky, 145,146
Kudüs, 41, 92, 93, 138, 204, 214, 228,
229,239, 263
______________L
________
La Rdpüblica, 60
La Turquie, 57
Leigh Ashton, 17,72, 74, 187,197,223,
230,239
London News, 192,194, 199,200
Londra, 1, 17,35,64, 67, 79, 80, 82, 87,
89, 91, 96, 99, 103, 112, 121, 128, 132,
140, 145, 150, 153, 154, 155, 156, 157,
160, 165, 169, 170, 174, 179, 183, 184,
192, 194, 201, 202, 206, 208, 209, 210,
211, 214, 215, 220, 221, 229, 230, 253,
257,260,263
Londra radyosu, 64
274
_______________ M_______________ ;
Mackintosh, 145,146
MAH, 8, 9, 35,102, 108,142
Mahmut, 128,129,139
Marmara Denizi, 120,355
Matbuat Umum Müdürlüğü, 51, 115,
212,222
Matbuat Umum Müdürü, 17,57,197
Menemencioğlu, 170,253,254
MI5, 145
MI6, 70, 76, 80, 89, 92, 102, 103, 134,
147
MI8, 135, 136
Mihver, 1, 8, 12, 16, 23, 27, 33, 36, 39,
40, 41, 42, 43, 49, 51, 64, 71, 73, 78,
100, 109, 117, 118, 136, 150, 152, 153,
155, 156, 158, 162, 164, 169, 173, 1.75,
186, 190. 191, 194, 204, 213, 218, 219,
221, 234, 237, 242, 243, 245, 246, 248,
256, 262
Moskova, 3, 12, 14, 15, 59, 60, 63, 132,
181, 202, 204, 209, 218, 219, 243, 250,
263,265
Müttefikler, 3, 5, 17, 33, 34, 37, 39, 51,
131, 179, 185, 203, 218, 233, 237, 245,
246, 247, 248, 249, 252, 254, 255, 256,
260
___________N_____________
Nairn Filiz, 127
Nazi, 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 15, 18, 19, 20,
21, 22, 25, 26,28, 29, 30, 34,41,45, 46,
48, 49, 50, 52, 60, 63, 69, 77, 88, 100,
105, 108, 113,118, 142, 143, 153, 156,
157, 158, 160,161, 163, 164, 168, 170,
179, 181, 185,190, 192, 201, 202, 203,
207, 210, 211,234, 235, 236, 237, 239,
255,256,257,258
Naziler, 4, 10, 13, 25, 49, 73, 98, 110,
152, 179,185,191,236,237,240,255
Neville Chamberlain, 37,69
Normandiya çıkarması, 255,260, 261
Numan Menemencioğlu, 169,197,250
Zor Yıllar
__________ O_________
On iki Ada, 1,91,100,126
Orme Sargent, 109,165
Osmanlı Bankası, 6,152,153,183
P
Papen, 2, 10, 11, 14, 16, 26, 44,48, 49,
50, 52, 53, 54, 59, 60, 63, 65, 105, 112,
128, 162, 165, 168, 199, 207, 210, 212,
253,257
Parade, 57,194, 262
Parade,, 57
Park Hotel, 7
Paul Leverkühn, 7,9
Pera Palas, 7, 162, 163, 164, 165, 167,
168,169, 173
Political Warfare Executive, 71
propaganda teşkilatı, 29
PWE, 71, 72, 76, 80, 203, 224, 225,
226, 227, 228, 229, 233, 234, 235, 238,
244, 245
_____________ R_____________
radyo ve telsiz operatörü, 86,101
radyo ve telsiz vericisi, 78
radyo yayınları, 4, 7, 37, 72, 82, 151,
174, 182,202,210
Raşid Ali, 14, 37, 39
Realite, 57,147,195,197
Realite, 57
Romanya, 3, 4, 29, 52, 77, 79, 86, 88,
90, 92, 96, 97, 120, 121, 125, 134, 135,
226, 260
rüşvet, 9, 25, 26, 53, 67, 77, 80, 105,
112, 113, 115, 116, 119, 159, 168, 174,
203, 234,259
Rüşvet, 113, 115
_______________S_______________
sabotaj, 4,6, 7, 9, 13, 35,42, 70, 71, 75,
76, 77, 78, 79, 80, 84, 87, 88, 89, 90, 95,
97, 100, 106, 109, 110, 112, 118, 120,
123, 126, 127, 128, 129, 142, 143, 149,
151, 168, 169,214,230
i
d
Dizin
Saffet Ltitfi Tozan, 133
Saraçoğlu, 11,12,66,193,197
Schmidt-Dumont, 22,25,26,28,33, 34,
44,49
SD, 7, 8,46,47, 48
Section D, 70,71,76,77,89,90
Selim Sarper, 57,63,163, 197
Shell ve Socony Vacuum, 120
SİME, 4, 47, 145,147
Signal, 58,86,194,197
Sir Alexander Cadogan, 113
Sir Stafford Cripps, 15
SOE, 6, 38, 50, 59, 63, 66, 69, 70, 71,
72,74, 75, 76, 77, 78, 79, 80, 81, 82, 84,
85, 86,87, 88, 89,90,91,92,93,94,95,
96, 97, 98, 99, 100, 101, 102, 103, 104,
105, 106, 107, 108, 109,110, 111, 112,
113, 115, 116, 117, 118,119, 120, 121,
122, 123, 124, 125, 126,127, 128, 129,
130, 131, 132, 133, 134,135, 136, 137,
138, 139, 140, 141, 142,143, 144, 145,
147, 149, 150, 152, 153,154, 155, 156,
159, 160, 163, 164, 165,166, 167, 168,
169, 170, 171, 172, 173,175, 178, 181,
182, 204, 208, 214, 228,229, 255, 256,
257,258,259,260,261
Son Telgraf, 51,53,54
Suat Erol, 127
Suriye, 4, 13, 14,29, 33, 39,40,41, 42,
43, 60, 65, 81, 110, 131, 133, 155, 205,
209,218,241,242,243,258
T
Tan, 28, 29, 30, 51, 52, 53, 54, 55, 179,
252
Tasvir-i Efkar, 16,51,63
telsiz vericisi, 127,134,135
Teutonia Club, 27
Teutonia Club, 9,27
Teutonia Club, 30
Teutonia Club, 58
Thomas Ludwig, 9
Türk ajanlan, 97,261
Türk Dışişleri, 3, 55, 57, 114, 118, 160,
168, 169,170,195,197, 198,211
Türkische Post, 30, 54, 55, 56, 58,
63,253
V
Vatan, 16,51,179,214
Vermehren, 144,145
Vichy hükümeti, 13,25,39,213
W
W/T, 78,136,140,142,143
Walter Breli, 33,34,44,47
Walton, 90, 118, 144, 145, 146, 1
260
Wilhelm Hamburger, 44,144
Wolfson, 103,104
_____________ Y________
Yeni Dünya Düzeni, 60, 78, 176, !
185,191, 196, 234, 237
Yeni Sabah, 51, 53,54,56,179
Yugoslavya, 4, 29, 48, 77, 86, 88,
92, 93, 94, 96, 97, 102, 110, 112, ;
152, 236,252
Yunus Nadi, 16,25, 52,54,60,67
Yurt, 60
____________
Z
Zekeriya Sertel, 53,179
Download