Çocuk ve Genç Ceza Adaleti Politikaları: Muğlâklaşan Sınırlar, Yetişkinleştirilen Çocuk ve Gençler * Verda İrtiş ** Öz: Mevcut çalışmalar yetişkinlere yönelik ceza politikalarının sertleştiğine; koruyucu refah devleti modelinin hâkim olduğu ülkelerde dahi cezacı bir tutumun yerleşmeye başladığına işaret etmektedir. Tüm yaşamsal alanları düzenleyen neo-liberal paradigma, hukuk ve adaleti de yeniden biçimlendirmektedir. Makale, son üç yılında bizim de dâhil olduğumuz uluslararası bir araştırma programının bulguları üzerinden bu cezacı tutum ve neo-liberal dalganın çocuk ve genç ceza adaleti sistemlerini de nasıl etkisi altına aldığını ortaya koymakta; çocuk ve genç ceza adaletinin kendine özgü ayrıcalıklarını kaybetmeye başladığını ve çocuklarla gençlerin gittikçe yetişkinler gibi ele alındığını göstermektedir. Anahtar Kelimeler: Ceza politikaları, çocuk ve genç ceza adaleti, neo-liberal adalet, Türkiye, Batı toplumları. Criminal Justice Policies for Children and Young Persons: The Blurred Boundaries, Adulted Children and Young Persons Abstract: The available studies point out that criminal policies for adults have toughened, and a punitive attitude has begun to pervade even in countries, where the model of protective welfare state prevails. The neoliberal paradigm that governs all living spaces reshapes law and justice as well. This article, based on the findings of an international research program, which Turkey is also included in the last three years, sets forth how this punitive attitude and neoliberal wave have affected the criminal justice systems for children and young persons, and reveals that criminal justice for children and young persons has begun to lose its specific privileges and that children and young persons have increasingly begun to be treated like adults. Keywords: Criminal policies, criminal justice for children and young persons, neoliberal justice, Turkey, Western societies. Fikir ve eleştirileriyle bu çalışmaya destek olan Eylem Aksoy, Ali Ergur ve Ayşe Karaevli‟ye teşekkür etmek isterim. ** Doç. Dr., Galatasaray Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji Bölümü Ofis No: 229, Çırağan Cad. No: 36, 34349, Ortaköy, İstanbul/Türkiye. Makale gönderim tarihi: 26.04.2012 Makale kabul tarihi: 12.05.2014 * Amme İdaresi Dergisi, Cilt 48, Sayı 1, Mart 2015, s. 89-110. 90 Amme İdaresi Dergisi, Cilt 48 Sayı 1 Giriş Ceza adaleti alanında son dönemde yapılan araştırmalar suç ve ceza politikalarının sertleştiğini ortaya koymuştur. Örneğin, 70‟li yıllardan itibaren önce ABD‟de yükselen ve daha sonra Avrupa‟da da kendini hissettiren bir ceza dalgasının varlığının altını çizen Wacquant, Reagan başkanlığındaki dönemi yarı refah devletinin yoksul/nasipsiz grupları kapatarak polis ve ceza devletine dönüşülen yıllar olarak nitelendirmektedir (1998a: 3-4). Özdek de günümüz ceza reformlarının ABD tarafından yapılandırıldığını, 80‟li yıllarda yürütülen reform çalışmalarının hem Güney hem de Kuzey ülkelerini kapsayarak bir çeşit “küresel harekete” dönüştüğünü belirterek aynı cezalandırıcı etkiye dikkati çekmektedir (2000: 24). ABD başta gelmek üzere Norveç, Hollanda, İngiltere ve Galler gibi ülkelerin hapishane nüfuslarında gözlemlenen artıştan yola çıkan Bauman, bu durumun sadece belli bir grup ülkeyle sınırlanmayıp hemen her yerdeki eğilimi yansıtması nedeniyle yerel değil küresel bir olgu, sebeplerinin ise partiler ve devletlerüstü olduğunun düşünülebileceğini ifade etmekte; en azından bu nedenlerin küreselleşme kavramı altında ele alınan dönüşümler yelpazesiyle ilişkilendirilebileceğini belirtmektedir (2006: 130-131). „Kanun ve düzen‟ kuramı üzerine inşa edilen ve Thatcher hükümeti tarafından benimsenen suç siyasetinin bu yeni sertleşmeye İngiltere‟de ayrıca uygun bir zemin hazırladığı bilinmektedir (Cahn, 2008: 240). Söz konusu dönüşümlere bağlı olarak, kanun tarafından suç olarak nitelendirilmiş bir eylemde bulunan kişilerin topluma yeniden dâhil olmaları değil, toplumsal düzenin korunması fikri öncelik kazanmaktadır1 (Wacquant, 1998a: 4). Eş deyişle, „sosyal devlet politikalarından sosyal kontrol politikalarına doğru bir geçiş süreci yaşanmakta‟ ve bu çerçevede cezalandırma iktidarı – yeni koşulları da hesaba katarak – toplumun itaatini, uysallaştırılmasını ve disiplin altına alınmasını sağlayacak şekilde yeniden biçimlenmektedir. (Özdek, 2000: 23-24) “Suça ve nedenlerine sert gitmek” (Wacquant, 1998a: 4), „Cezada kesinlik‟ (Özdek, 2000: 26), „Üç ihlalden sonra işin biter‟ (Özdek, 2000: 30) gibi sloganlar cezalandırıcı tutumu özetler niteliktedirler. Bu sertleşme, bireyin toplumsallığının ve toplumsal gereksinimlerinin unutulmaya başlandığı bir dönemde gerçekleşmiştir. Toplumsal sistemlerin küresel piyasa ile bütünleştiği ve piyasa ihtiyaçlarının toplumsal ihtiyaçların önünde tutulduğu günümüzde „insan ekonomik-çıkarcı insana, toplum tüketim toplumuna‟ dönüşmekte (Koray, 2008: 29); toplumcu politikalar gerileyip neo-liberal politikaların baskısı artarken (Koray, 2008: 21) özelleştirme ve piyasalaşma sosyal hizmetler alanına da nüfuz etmektedir (Koray, 2008: 108). 1 Korumacı refah devleti modelinde suç toplumsal bir sorumluluk olarak görülürken, neo-liberal modelde kişisel bir patoloji olarak nitelendirilmektedir. Çocuk ve Genç Ceza Adaleti Politikaları: Muğlâklaşan Sınırlar, Yetişkinleştirilen Çocuk ve Gençler 91 Henüz yakın bir geçmişe dek değerler ve semboller üreten ve bu bağlamda zamandışı bir kurum olarak görülen adalet bugün maliyet, etkinlik2, kalite3 gibi kavramlarla ele alınabilen bir organizasyon olarak düşünülmekte; böylece şimdiye kadar kendini belli bir mesafede tutabildiği işletmeci rasyonaliteye karşı koyamaz hale gelmektedir4 (Vigour, 2006: 425-428; Garapon, 2010: 45-82). Bütçe kısıtlamaları, sonuç mantığının yapma-gerçekleştirme mantığına üstün gelmesi, kamu hizmeti alanındaki meşruiyet krizi, adaletin kendisine yöneltilen talebi karşılayamaması, hem hukuki hem de işletmeci standartların uluslarüstü kurumlar ve metinler tarafından tanımlanması gibi etmenler bu dönüşümü açıklayan dinamiklerden başlıcalarıdır (Vigour, 2006: 436-446). Diğer bir deyişle, performans, kalite, verimlilik, rekabet ve biçim adına yeni bir dünya kurulmaktadır5 (de Gaulejac, 2009: 26). “Her türlü toplumsal ve beşerî olguyu matematik diline çevirme rahatsızlığı” (de Gaulejac, 2009: 98) olarak tanımlayabileceğimiz sayı hastalığının (kuantofreni) hızla yayıldığı günümüz toplumlarında rekabet, olumlu ve doğru bir değer olarak yaşanmakta (de Gaulejac, 2009: 171); “ya yükselirsin ya gidersin” mantığı normalleşmektedir (de Gaulejac, 2009: 228). Castel 80‟li yılların başında neo-liberal felsefenin devlet, özel sektör ve profesyonellerin rollerini yeniden tanımlayarak sağlık alanını nasıl yeniden yapılandırdığına dikkati çekmekteydi (1981: 137). Hümanist ideoloji (insan hayatına fiyat biçilemez) ile işletme ideolojisi (sağlık bir giderdir) arasındaki tartışma bugün de devam etmekte (de Gaulejac, 2009: 245); başka tür bir adalet anlayışının – işletmeci adaletin – yerleşmekte olduğu gözlemlenmekte ve bu yeni adaletin refah devleti adaletinden uzaklaşmış, neo-liberal bir adalet olduğu görüşünde birleşilmektedir6 (Commaille, 2007: 309; Garapon, 2010). Yazıda etkinlik (efficience) ifadesi „en az çaba veya maliyet ile en çok sonuç elde etme kapasitesi‟ anlamında; „etkililik‟ (efficacité) ise “bir araç ya da işlemin gereğince etkin olması ya da yeterince ürün vermesi”, “etkin olma durumu” anlamında kullanılmıştır. Kaynak: http://tdk.terim.gov.tr/bts/ (31.12. 2012) 3 Kaliteyi artırmak iddiası ile adalet sisteminin içine gittikçe daha fazla giren ISO normları bu bağlamda oldukça dikkat çekicidir. Söz konusu normlar hakkında detaylı bilgi için bkz. Fortier, 2002: 197-210. 4 Adalet yönetimi incelemelerinde karşımıza çıkan üç yöntemden biri olan „işletme odaklı yaklaşım‟ (diğer ikisi „örgüt odaklı‟ ve „süreç odaklı‟ yaklaşımlardır), „profesyonel yönetim, performans ölçümü, sonuçlara göre yönetim, müşteri odaklılık, toplam kalite yönetimi gibi özel sektör işletme yöntemlerini adliyelerde denemeye yol açması ve adliyelerin nasıl daha verimli, etkili, tutumlu hale getirebileceğine dair yöntemler‟ aramaya çalışması nedeniyle birtakım kaygıları beraberinde getirmektedir (Ergüzeloğlu Kilim, 2009: 10-12). 5 Ritzer, günümüz toplumlarının verimlilik, hesaplanabilirlik, öngörülebilirlik ve denetim kıstasları içinde nasıl biçimlendiğini McDonald‟s modelinin dayanıklılığı ve „McDonaldlaş(tır)ma‟ süreci üzerinden ortaya koyarak “bu yeni dünya”ya bir eleştiri getirmektedir. Bkz. Ritzer, 2011. 6 Garapon, Foucault‟dan esinle, neo-liberalizmin devletin dışında ve onu zayıflatacak rakip bir güç olmaktan çok devletin bir üretimi (2010: 15) olduğunu düşünmektedir. Böylelikle sadece çıkarlarla alakalı, çıkarlarla haşır neşir olan bir yönetimsellik ortaya çıkmakta (Faucault, 2004: 47); neo-liberaller için alım satım ilişkilerinin düzenlendiği yerden daha fazlasını ifade eden Pazar, yönetici statüsüne yerleşmektedir. (Garapon, 2010: 15-16) Bu bağlamda neo-liberalizm bir ideoloji olmaktan çok kişileri yönetme tarzı (Garapon, 2010: 16); yani davranışları yönetme/gütme biçimi (Foucault, 2004: 192) hâline gelmektedir. 2 92 Amme İdaresi Dergisi, Cilt 48 Sayı 1 Ceza alanının piyasa mantığına iyice açıldığı yıllarda7 bir yandan maliyet, verimlilik, etkililik gibi kavramlarla işletmeci mantık sisteme daha fazla nüfuz ederken bir diğer yandan suç ve üzerine geliştirilen söylemler reklamlar aracılığıyla günlük yaşamın bir parçası olmaya başlamıştır. Örneğin, İngiltere‟de „Dakika başı bir araba çalınıyor‟ sloganıyla emniyet kilitleri alınması salık verilen reklamlar toplu taşıma araçlarının üzerinde dolaştırılabildiği gibi, „Her on saniyede bir kredi kartının kaybolduğu veya çalındığı‟ duyurusuyla kişiler yine önlem almaya çağırılabilmektedir (Garland, 1998: 52). Bu ve benzeri durumlar sadece emniyet ve adaletin piyasanın bir parçası olma yolunda hızla ilerlediğini göstermekle kalmayıp risk ve korku kültürlerinin hangi kanallarla desteklenebileceğine dair anlamlı ipuçları da vermektedir. Ayrıca, kişilerin güvenliklerinden kendilerinin sorumlu tutulduğu ve bunun bir alım gücü kıstası içinde biçimlendiği görülmektedir. İlk bakışta suçu önleme çabaları olarak nitelendirilebilecek birtakım önlemlerin (park bekçileri istihdam etmek, kentlerin belli noktalarına kameralar yerleştirmek, gece geç saatlerde işleyen otobüslere yönelik önlemler almak, yurttaşları mahalle izleme programları geliştirmeye teşvik etmek, vb.) yakından incelendiğinde belli bir sınıfsal kutuplaşma zeminine yaslandığı ve bu kutuplaşmayı daha da derinleştirdiği ortaya çıkmakta (Özkazanç, 2007: 41); muhtemel suçlular ve mağdurlar etrafında bir güvenlik pazarı oluşturulmaktadır. Bu pazarda birey olası mağduriyetinden de sorumlu kılınmakta; eğer pazarın mantığına uymayıp gerekli önlemleri almazsa, herhangi bir zarara uğradığı takdirde bu zararı kendisinin karşılaması istenmektedir. Bir başka tartışma alanı da arabuluculuk, toplum ve aile grup konferansları, ceza belirtme çemberi, kamu yararına çalışma, cezai onarım ve cezai kompozisyon gibi özellikle 80‟li yıllardan sonra sıkça kullanıldığı bilinen onarıcı adalet yöntemleridir8. Söz konusu tekniklerin bir kısmı cemaati-sivil toplumu9 ceza sürecinin aktörü haline getirip ceza ağını genişletmeleri; bir diğer kısmı da kestirme yoldan adalet arayışının ve sonuç kültürünün göstergesi olmaları nedeniyle eleştirilmektedir. Özellikle 90‟lı yıllardan itibaren yapılan çalışmalar hapishaneyi gerek iç gerekse dış dinamikleriyle ceza politikalarındaki sertleşmeyi ve neo-liberalleşmeyi özetleyen bir arketip olarak ortaya koymaktadır. Bu bağlamda öncelikle kişileri “uysal ve yararlı kılma” istencinin somutlaşmış sert bir hâli olan hapishane (Foucault, 1975: 267) bir endüstri (Wacquant, 1998b: 24; Özdek, 2000: 43; Özkazanç, 2007: 32); borsanın gözdesi olmaya aday bir şirket (Wacquant, 1998b: 23-24); mahkûm-işçi deposu (Özdek, 2000: 37; Tekin Yılmaz, 2008: 112-114); sefaletin (Wacquant, 1999), tehlikeli sınıfların (Özkazanç, 2007: 48) yönetildiği bir mekân olarak karşımıza çıkmakta; “disiplin altına alan teknik gücü „meşrulaştırdığı‟ gibi yasal cezalandırma gücünü de „doğallaştırmaktadır”. (Foucault, 1975: 354) Hapishane üzerine literatür şüphesiz burada ele alamayacağımız kadar zengindir. Hapishane sosyolojisi için bkz.: Combessie, 2001. Ayrıca, hapishane ve özelleştirme meselesinin köklerinin çok daha eskiye dayandığını; bu bağlamda Bentham‟ın Mektuplar‟ının önemli bir kaynak teşkil ettiğini hatırlatmak isteriz. 8 Söz konusu teknikler hakkında ayrıntılar için bkz. Birleşmiş Milletler, 2008: 21-27; Milburn, 2007: 196-202. 9 Anglo-Sakson kaynaklarda cemaat kavramı kullanılırken Fransızca literatürde sivil toplum ifadesine başvurulmaktadır. Şüphesiz bu kullanımların arkasında tarihi, toplumsal ve siyasal nedenler bulunmaktadır. 7 Çocuk ve Genç Ceza Adaleti Politikaları: Muğlâklaşan Sınırlar, Yetişkinleştirilen Çocuk ve Gençler 93 Daha önceden devlete ait olan sorumlulukları cemaatlere, bireylere ve özel örgütlere havale ederek işleyen bu yeni suç yönetme biçimi refah devleti kavramını zayıflatmakta, kamu hizmetlerini sınırlamakta, sosyal hakları tehlike altına sokmakta ve buna karşın sağlık, eğitim vb. alanlarda piyasa mantığını teşvik etmektedir. Eş deyişle, bu sorumlu kılma stratejisi devlete karşı bağımlılıkları azaltırken, aynı zamanda pazara ve özel sermayeye bağımlılıkları artırmakta (Garland, 1998: 56-59); toplum, ulus ve devlet yerine devlet, piyasa ve sivil toplum olarak yeniden örgütlenmektedir (Koğacıoğlu, 2009: 113). Özetle ifade etmek gerekirse, 1950‟li ve 60‟lı yıllarda devletin suçluluğa karşı açtığı savaşı kazanacağı fikrine karşılık (Garland, 1998: 52), 70‟lerde yayılan „hiçbir şey işe yaramıyor‟ söylemi suç ve ceza politikalarının yeniden gözden geçirilmesine neden olurken, 80‟li yıllar birçok alanda olduğu gibi suç ve ceza politikaları açısından da önemli bir eşiği temsil etmiş; günümüze damgasını vurmakta olan piyasa merkezli otoriter siyaset arayışına yön vermiştir. (Özkazanç, 2007: 27) Yetişkin ceza adaletinde gözlemlenen bu cezalandırıcı ve neo-liberalleştirici dalgaya karşı çocuk ve genç ceza adaleti10 sistemleri kendilerini nasıl konumlandırmaktadır? Yazımızın çıkış noktası olan bu soruya aşağıdaki şu iki varsayım üzerinden yanıt arayacağız: -) Çocuk ve genç ceza adaleti neo-liberalleşme, muhafazakârlaşma, ceza politikalarının Amerikanlaşması, işletmeci mantığın yayılması, cezalarda sertleşme gibi kavram ve ifadelerle açıklanan bir dizi dinamik altında dönüşmektedir. -) Çocuk ve genç ceza adaleti sistemlerinin kendine özgü özelliklerini yitirmeye başladığı böylesi bir bağlamda korumacı modelden uzaklaşılmakta; çocuklar ve gençler yetişkinler gibi ele alınmaktadır. Bilindiği üzere, özellikle II. Dünya Savaşı sonrasında birçok devlet, geniş anlamda sosyal devlet, dar anlamda refah devleti hedefleri doğrultusunda sistemlerini paternalist bir yaklaşımla yeniden biçimlendirmiştir. Suçun niteliği ne olursa olsun bir çocukluk yaş diliminin belirlenmesi; özellikli mahkemelerin oluşturulması; uzman kişi ve müdahillere verilen önem; içeriği ne olursa olsun herhangi bir yargı kararına varmadan önce çocuğun yaşam koşullarının, kişiliğinin ve eğitim durumunun göz önünde bulundurulması; öngörülecek tedbir ve cezaların, suçun niteliğinden ayrı tutulması; suç olarak tanımlanmış eylemi kar10 Burada „çocuk ve genç ceza adaleti‟ ifadesi, sistemlerdeki farklı adlandırmaları ortak bir deyiş üzerinde birleştirmek, böylece metnin dilinde belli bir akıcılık sağlamak amacıyla seçilmiştir. Sistemlerin „küçükler (mineurs) ceza adaleti‟, „çocuk ceza adaleti‟, „genç ceza adaleti‟, „çocuk ve genç ceza adaleti‟ gibi farklı ifadelerle adlandırılmaları birtakım toplum-tarihsel etmenlere işaret ettiğinden başlı başına bir araştırma konusu olabilir. Örneğin, Brezilya‟da „küçük‟ kavramı kullanılırken, zamanla bu kavramın kötüleyici ve aşağılayıcı anlamlar kazanması nedeniyle yerini „çocuk‟ ve „ergin‟ kavramları almıştır (Martin-Chenut, 2008: 301). 94 Amme İdaresi Dergisi, Cilt 48 Sayı 1 şısında çocuğu tek sorumlu kılmak yerine, bu sorumluluğun temelde topluma ait olduğu fikrinin benimsenerek paylaşılması; koruyucu-eğitsel tedbirlerin her koşulda ön planda tutulması ve zaman endişesi olmadan uygulanması; çocuğu özgürlüğünden yoksun kılıcı cezalardan kaçınılması (Ballieau ve Cartuyvels, 2007: 8) koruyucu modelin temel nitelikleri olarak ortaya çıkmaktadır. Ancak, 20. yüzyılın sonu itibarıyla bu modelin sorgulandığı görülmektedir. Hem kişileri hem de malları kapsayan güvensizlik söylemi, mağdurun öne çıkışı, istihdam ile ilgili sorunlar ve mevcut normlarla olan ilişkilerdeki dönüşümler refah devletine karşı bir mesafenin alındığını göstermekte (Ballieau ve Cartuyvels, 2007: 7-8); bu bağlamda çocuk ve gençlik üzerine toplumsal temsiller değişirken, çocuk ve gençlik suçluluğu algıları da yeniden şekillenmektedir. Yukarıda kısaca hatırlatılan dönüşümlerin özellikle 90‟lı yılların sonundan itibaren farklı biçimlerde ve derecelerde çocuk ve genç ceza adaleti sistemlerine de nüfuz etmeye başladığı gözlemlenmektedir. Bu nüfuz, farklı argümanlarla farklı biçimlerde adlandırılabilmekle beraber, literatürdeki genel eğilimin söz konusu dönüşümleri neo-liberal paradigmaya göndermeyle değerlendirmekten yana olduğunu söyleyebiliriz.11 Çocuğun eyleminin baş sorumlusu olarak tanımlanması; çocuk ve gençlerin toplumda gittikçe arttığı iddia edilen güvensizlik olgusunun baş yaratıcıları gibi gösterilmesi; sosyal, etnik, kültürel, coğrafi, vb. kıstaslar dâhilinde belli sınıflandırmalara gidilerek bazı grupların hedef gösterilmesi; kamuoyunun korku ve tasalarını gidermek amacıyla ceza pratiklerinin yaygınlaştırılması; bireyselliğin iyice yükseldiği günümüz toplumlarında sapkın davranışların psikiyatrikleştirilmesi (diğer bir ifadeyle, toplumsal sorunların görmezden gelinerek patolojik durumların kişilerin ruhsal durumlarına mal edilmesi); sadece mağdurun zararlarının telafisiyle yetinen bir adalet anlayışının gitgide daha fazla ön plana çıkması; yasa ve düzene çağrı; risk teşkil eden kişi ve grupların önceden bulunup ortaya çıkarılmasına dayalı suçu önleme idealinin çocuk ve genç ceza adaletinde de belirmesi; „girdi‟, „çıktı‟, „müşteri‟, „kısa vadede verimlilik‟, „etkililik‟, „esneklik‟, „uyarlanabilirlik‟ gibi ifadelerin daha sık kullanılmasının işaret ettiği üzere adli dildeki değişme (Ballieau ve Cartuyvels, 2007: 13-15) neo-liberal modele atfedilen başlıca özellikler olarak karşımıza çıkmaktadır. 11 Yukarıda belirttiğimiz üzere çocuk ve genç ceza adaletlerinde gözlemlenen dönüşümler farklı ifadelerle ele alınabilmektedir. Bu nedenle kavramsal bir amalgamdan bahsetmek mümkündür. Bu kavramsal amalgama Crawford ve Lewis de dikkati çekmektedir (2007: 24). Neticede, bu kavramların en çok kullanılanlarından biri olan neo-liberal ifadesi ekonomik ve siyasi alanları ön plana çıkarırken, bir diğer sık başvurulan yenimuhafazakârlık ise daha çok ahlâk alanına gönderme yapmaktadır. Çocuk ve Genç Ceza Adaleti Politikaları: Muğlâklaşan Sınırlar, Yetişkinleştirilen Çocuk ve Gençler 95 Çocuk ve Genç Ceza Adaletinin Aldığı Görünümleri Farklı Sistemler Çerçevesinde Düşünmek Çocuk ve gençlerin gittikçe yetişkinler gibi cezalandırıldığı ABD, çocuk ve gençlere yönelik suç ve ceza politikalarındaki değişimi yansıtan önemli bir örnek olarak belirmektedir.12 Bu değişimin işaretleri çeşitlidir. Öncelikle yargıçların çocuğun entelektüel ve duygusal olgunluğuna odaklı değil, suça odaklı karar vermeye başladıkları görülmektedir. Bu bağlamda, 70‟li yılların sonundan itibaren eyaletler, çocukların yetişkinlere yönelik mahkemelere tahliyesi için gerekli yasal kanalları açmaya başlamıştır. Bu tahliyelerin sayısı 80‟li yıllarda artmaya başlamıştır. Daha fazla sayıda çocuğu yetişkinler gibi yargılayabilmeyi kolaylaştırmak amacıyla 49 eyaletin 90‟lı yılların başından bu yana yasalarını yeniden gözden geçirdikleri görülmektedir (Boëton, 2004: 332). Kimi eyaletlerde ağır suçlardan sorumlu tutulan 13-15 yaş arasındaki çocuklara yetişkin mahkemelerinde muamele yapılabilmekte ve suçlarının sabitlenmesi halinde uzun hapis cezaları verilebilmektedir. Duruşmalarda uygulanan gizlilik esasının Illinois, Oregon gibi eyaletlerde kaldırılmış olması ise dikkati çeken bir diğer noktadır (Postman, 1995: 172). İngiltere ve Galler‟de sistem bir yandan cezalandırıcı tutumunu devam ettirirken bir yandan da risklerin idaresine odaklanmaktadır. Böylece iki özellikli bir sistem oluşmaktadır. (Crawford ve Lewis, 2007: 23) Örneğin, İşçi Partisi döneminde çıkarılan 1998 Suç ve Düzensizlik Yasası (Crime - Disorder Act) ile ceza sorumluluğu yaşı düşürülürken, 10 yaşından küçükler için yerel sıkıyönetim uygulayabilme olasılığı getirilmiştir13. Ayrıca YJB (Youth Justice Board), YOTs (Youth Offending Teams), ASBO (Anti-Social Behaviour Order), ISSP (Intensive Supervision and Surveillance Programme) ve ASBA (Anti-Social Behaviour Act) (Crawford ve Lewis, 2007: 27) gibi tedbir veya yasalar, çocuk Bu bölüm ağırlıklı olarak 2000-2009 tarihleri arasında gerçekleştirilen ve son üç yıllık evresinde bizim de dâhil olduğumuz bir araştırma programının (Assessing Deviance, Crime and Prevention in Europe, VI. Çerçeve Programı) sonuçları üzerinden kaleme alınmıştır. Çalışmanın çıkış noktası, korumacı modelin kalelerinden biri olarak görülen çocuk ve genç ceza adaletinin bugün Avrupa‟da aldığı görünümleri tartışmaktır. Çözümlemeleri karşılaştırmalı bir bakış açısından gerçekleştirebilmek amacıyla proje grubunca belirlenen belli eksenler üzerinden yürütülen araştırmanın ilk üç yılında ülkelerdeki refah modelinin gelişme şartlarına odaklanılmıştır. Bu aşamada ele alınan ülkeler Almanya, Belçika, Fransa, İngiltere ve Galler, İskoçya, İspanya, İtalya, İsviçre ve Portekiz‟dir. Çalışmanın ikinci üç yıllık bölümünde Almanya, Belçika, Çek Cumhuriyeti, Fransa, İngiltere ve Galler, İspanya, İtalya, Kanada, Macaristan, Norveç, Polonya, Slovenya, Portekiz ve Yunanistan örnekleri üzerinden neo-liberal yönelimlerin bir dökümü amaçlanırken, son üç yılında „özgürlüğü bağlayıcı cezalar‟, „alternatif yaptırımlar‟ ve „adli mantığın genişlemesi‟ temel eksenleri eşliğinde ikinci etabın daha detaylı bir çözümlemesine yönelinmiştir. Araştırmanın bu son aşamasında incelenen ülkeler ise Belçika, Fransa, İngiltere ve Galler, İskoçya, İspanya, Kanada, Portekiz, Slovenya, Türkiye ve Yunanistan‟dır. (Bu son dönemdeki çalışmaların İngilizce versiyonu için bkz.: Bailleau, Cartuyvels, De Fraene, 2010.) 13 Bu sertleşmenin gerisinde kamuoyunun büyük tepkisini alan „Bulger vakası‟ vardır. 1993 yılında 10 ve 11 yaşlarında iki çocuk, 2 yaşındaki bir çocuğu önce Merseyside‟daki bir alışveriş merkezinden kaçırmış; daha sonra da öldürmüştü (Cahn, 2008: 242). 12 96 Amme İdaresi Dergisi, Cilt 48 Sayı 1 ve gençlik suçluluğunun kontrolü için öngörülmüş düzenlemeler arasında en dikkat çekenler olup „antisosyal‟14 bir davranış gösteren çocuk veya genç ile polis, sosyal kurumlar veya eğitim otoriteleri arasında İyi Davranış Sözleşmeleri (Behaviour Contracts, ABCs) imzalanabilmektedir. Bununla beraber, örneğin medeni bir tedbir olarak ortaya çıkan ASBO, uyulmadığı takdirde cezai yaptırıma dönüşebildiği için bir „baskı‟ unsuru olarak nitelendirilmekte ve bu baskı medya aracılığı ile yerel düzeyde özellikle etkin kılınabilmektedir (Crawford ve Lewis, 2007: 31). Antisosyal Davranış Yasası (2003) üst kademedeki polislere grup veya grupları dağıtma hakkı vermekte; söz konusu grup veya gruplar belli bir süre boyunca (azami altı ay) polisin iradesi altında hareket etmeye zorlanabilmekte; hatta yirmi dört saati geçmemek şartıyla kişilerin belli bölgelere girişleri yasaklanabilmektedir. ASBO‟lar yerel otoriteler, polis, sosyal konut sahipleri ve ofisleri tarafından talep edilebilmektedir. Bu ve benzeri yöntemlerle „antisosyal‟ davranış ile mücadeleye farklı ve sayıları artan gruplar dâhil edilmiş olmakta (Crawford ve Lewis, 2007: 32); bir yandan aile, birey ve cemaat söz konusu davranışlardan sorumlu tutulurken, bir yandan da maliyet ve etkinlik ilişkisi sağlanılarak nicelleştirilebilir sonuçlar elde edilmeye çalışılmaktadır. „Kabalık, nezaketsizlik‟ (incivilités) olarak tanımlanan eylemlerin suç kategorilerine dâhil edilmesi ise artan kontrolün ve azalan hoşgörünün işaretlerindendir (Crawford ve Lewis, 2007: 30-31). Avrupa Konseyi verileri İngiltere ve Galler‟in Ukrayna ve Rusya Federasyonu dışında Avrupa ülkeleri arasında en fazla hapseden ülkeler olduklarını göstermektedir. (Lewis, 2009: 337; Cahn, 2008: 289) İşletmeci dilin sözcüklerinin kamu sektörüne 60‟lı yıllardan itibaren girdiği ve etkinlik kıstasının zamanla çocuk ve gençlik ceza adaletine de getirildiği düşünüldüğünde (Crawford ve Lewis, 2007: 36) Avrupa‟daki ilk özel çocuk hapishanesinin Kent‟te kurulmuş olması tesadüf olmaktan çıkmaktadır (Wacquant, 1998a: 5). Sistem en az harcama ile en yüksek güvenliği sağlamak üzere örgütlenmektedir. Kontrol kültürü hâkim olmakta (Hastings, 2007: 49; Garland, 2001: 168-192); riski belirleyebilecek değerlendirme sistemleri geliştirilmekte (Crawford ve Lewis, 2007: 39); böylece aktüeryal bir adalet anlayışı yerleşir gözükmektedir. Refah modelinin hâkim olduğu İskoçya‟da değişim işaretleri oldukça kuvvetlidir. ABD‟de başlayan ve farklı biçimlerde Avrupa‟nın çeşitli ülkelerinde de hissedilmeye başlayan neo-liberal ceza politikalarını oldukça uzun bir süre görmezden gelebilen İskoçya, 2000‟li yılların başından itibaren melez bir yapı sergilemektedir. Sistem bir yandan refah modeli özelliklerine sahip çıkmaya çalışırken bir yandan pazarlama, işletmecilik gibi neo-liberal özellikleri bünyesine dâhil etmektedir (McAra, 2009: 384). Cezalandırıcılığı da bu yönelime eklediğimizde, söz konusu dönüşümler 1970‟li yıllardan beri egemen olan refah mo14 Tedbir ve yasada “antisosyal” ifadesinin olması düşündürücüdür. Çocuk ve Genç Ceza Adaleti Politikaları: Muğlâklaşan Sınırlar, Yetişkinleştirilen Çocuk ve Gençler 97 delinden sapmaları göstermektedir. Bu cezalandırıcı tutum, İşçi Partisi ve Liberal Demokrat Parti koalisyonu ile oluşturulmuş ikinci hükümetin ilk yıllarında gençlik suçluluğuna ve gençlerin „antisosyal‟ davranışlarına karşı ortaya çıkan ahlâki bir paniğin neticesidir. Siyasi olarak yaratılan ve medya tarafından güçlendirilen bu panik aracılığıyla baskıcı yöntemler kendilerine belli bir meşruiyet alanı sağlamıştır. Ceza, çocuk ve gençlik suçluluğu iktidarın söyleminde öncelikli konuları oluştururken etkililik ve verimliliği ceza adaletinin merkezine taşımakta (McAra, 2009: 389-390); böylece çocuk ve gençlik suçluluğu ve ceza adaleti alanında birtakım yeni tüketicileri veya toplulukları yaratmaktadır. Önceden muhatap aile ve çocuk iken, sistem şimdi mağdurlarla, cemaatlerle ve daha geniş bir çerçevede kamuoyu ile konuşmaktadır. Bunun yanı sıra gerek hapishanenin özelleşmesi, gerek akdî hizmet veren yarı özerk yardım kuruluşlarının sayısındaki artış yine bu mantığın bir uzantısı olarak karşımıza çıkmaktadır. Söz konusu kuruluşlar satacaklarının reklamını yaptıkları „parlak broşürleri‟ ve „masraflı web siteleri‟ ile tam da hizmet şirketleri dünyası modeline uygun bir biçimde çalışmaktadırlar. Sosyal hizmeti dahi piyasalaştıran bugünkü politikalar, suça sürüklenen çocuk ve gençleri cezaların tüketicisi olarak göstermektedir. Toplumun sorumlu tutulduğu bir anlayıştan çocuğun sorumlu tutulduğu bir anlayışa geçilmekle kalınmayıp „sorumlu –iyileştirilebilir‟, „sorumsuziyileştirilemez‟ gibi ek çocukluk ve gençlik kategorileri üretilmektedir (McAra, 2009: 390-391). Belli bir dereceye kadar cezalandırıcı tutuma karşı durabilen Kanada‟da da suçun üzerine çok yumuşak gidildiği düşüncesi hâkim olmaya başlamıştır. Suça ve suçlulara karşı daha popülist bir yaklaşım benimsenmekte; kişiler „şeytanileştirilmektedir.‟ Sosyal reforma odaklı ve suça sürüklenen çocuk ve gençlerin sağaltımını amaçlayan bir bakış açısı yerine, kontrol ve riskin idaresine odaklı bir yaklaşım benimsenmekte; kısa vadeli çözümler uzun vadeli yatırımların yerini almakta; profesyoneller meşruiyetlerini kaybetmektedir. Sorumluluk cemaatlere ve derneklere kaymakta; asayiş, emniyet ve güvence gittikçe daha fazla alınabilir mallara ya da hizmetlere dönüşmekte ve bu bağlamda özel sektör adalet alanında da önemli bir paydaş haline gelmektedir. Güvenliği arttırıcı belli ürünlere ve hizmetlere öncelik verilerek „korkanlar‟ ve „alım güçleri olanlar‟ arasından bir „tüketici kitlesi‟ oluşturulmaktadır (Hastings, 2007: 49-50). Mevcut tartışmalar cezalandırıcılığın artabileceğini gösterir nitelikler taşımaktadır. Örneğin hükümet15, reform olasılıklarını araştırmaktadır. Bu reformlar arasında ceza sorumluluğu yaşının düşürülmesi, ağır suçlar işleyen 14 yaş ve üzeri gençlerin sert bir biçimde cezalandırılması ve şiddet içeren suçlarda toplumun korunabilmesi için savcının tutuklamaya başvurabilmesinin kolaylaştırılması başta gelmektedir. (Hastings, 2009: 355) İlk iki reform önerisi „suça odaklı‟ bir yakla15 Mayıs 2011‟de yapılan genel seçimleri Muhafazakâr Parti bir kez daha kazanmıştır. 98 Amme İdaresi Dergisi, Cilt 48 Sayı 1 şımı teyit ederken, sonuncusu toplumu „mağdur‟ konumuna getirmektedir. Sistemin suç tipine göre cevap geliştirdiği Kanada‟da, cezalandırmada sertleşmenin „rastlantısal suçlu‟lardan (délinquant occasionnel) çok, „müzmin suçlular‟a (délinquant cronique) yöneldiği gözlemlenmektedir (Hastings, 2009: 357). Benzer bir çatallanma olgusu Almanya‟da da karşımıza çıkmakta; özellikle „yetişkin gençler‟ kategorisi için cezaların sertleştiği gözlemlenmektedir. Buna ilave olarak kamuoyu ceza sorumluluğu alt yaşının 14‟ten 12‟ye çekilmesini talep etmektedir16. Söz konusu talep, medyatikleşen bir suç olayının doğurduğu tepkilerin baskısı altında oluşmuştur. Crash-Kids adıyla bilinen vakada Hamburg‟ta bir seri otomobil hırsızlığı gerçekleştiren çocuklara öngörülen tedbirler medyada bir lüks olarak gösterilmiş; özellikle muhafazakârlar suç tipine ve yaşa göre cezaların sertleşmesini istemiştir. (Drenkhahn ve Dünkel, 2007: 72) Böylelikle, çocuklar ve gençler eylemlerinden gittikçe daha fazla sorumlu tutulur hale gelmişlerdir17 (Drenkhahn ve Dünkel, 2007: 74). Belçika sistemindeki kırılmalar özellikle 1965 Yasası etrafında yapılan tartışmalar çerçevesinde görünür hâle gelmeye başlamıştır. 1970‟lerden itibaren eleştirilmeye başlanılan Yasa çok fazla korumacı bulunmuştur.18 Bu tepkilerin oluşmasında hiç bir şeyin çözüm getirmiyor oluşu fikri özellikle önemli durmaktadır. Sistem, „yeniden cezalandırıcı‟ olma yolunda sinyaller vermeye başlamış; 1985‟te Flaman, 1991‟de Fransız cemaatleri bütüncül bakıştan uzaklaşmışlardır. 1994‟te 1965 Yasası kısmen değiştirilmiştir (Christiaens ve Cartuyvels, 2007: 79). 80‟lerde alternatif yaptırımların arttığı; „hızlılık‟ (zaman) endişesiyle müdahalelerin çeşitlendiği gözlemlenmektedir (Christiaens ve Cartuyvels, 2007: 80). 2000‟li yıllarda çocuk ve genç ceza adaleti konusundaki tartışmalar yeniden alevlenmiştir. 2004 yılında 1965 Yasası tamamen değiştirilmiş (Christiaens ve Cartuyvels, 2007: 83); böylece uzun süren bir kararsızlık döneminden sonra federal bir yasama Belçika‟daki çocuk ve genç ceza adaletini melez bir modele Küçükler Ceza Kanunu yürürlüğe girerken ceza sorumluluğu yaşını 12‟den 14‟e çıkartmış; ancak 19331945 yılları arasında Nazi döneminde 12 yaş alt sınırına geri dönülmüştür. (Dünkel, 2002: 298) Bugün ülkedeki sağ partiler 14 olan ceza sorumluluğu yaşının yeniden 12‟ye indirilmesini isterken (Dünkel, 2002: 309), 18-21 yaş arası gençler için de cezaların sertleştirilmesini talep etmektedir. (Dünkel, 2002: 305) Diğer sistemlerde de gözlemlenen benzeri durumlar, çocuk ve çocukluk tanımlarının toplum-siyasi koşullarla belirlendiğini göstermesi açısından ayrıca dikkate değerdir. 17 Ayrıca uygulamalar Kuzey-Güney ekseninde farklılıklar göstermektedir. Kuzey daha korumacı bir yaklaşım içindeyken Güney daha çok yetişkinlerin sistemine göndermelerle çocuk ve gençlik suçluluğunu ele almakta (Drenkhahn ve Dünkel, 2007: 76); müdahale karşıtı ceza politikaları her eyalette aynı derecede benimsenmeyebilinmektedir. (Dünkel, 2002: 302) Diğer ülkelerde de benzer farklılıklar gözlemlenebilmektedir. Eş deyişle, gerek suç ve ceza anlayışı gerekse adaletin verdiği cevaplar bir ülke içinde homojen bir yapı sergilememektedir. Siyasi, coğrafi, tarihi, sosyal, ekonomik, etnik ve benzeri nedenler, yasal çerçevenin tek olduğu toplumlarda dahi farklı hukuk ve adalet pratiklerini ortaya çıkarabilmektedir. 18 „Korunmaya ihtiyacı olan çocuk‟ ile „suça sürüklenen çocuk‟ arasında bir fark gözetmeyen; yani bir anlamda “tek çocuk” öneren 1965 Yasası, dayanışmacı ve bütünleştirici sosyal devletin öncülleriyle uyuşan bir bakış açısından kaleme alınmıştı. (Christiaens ve Cartuyvels, 2007: 77) 16 Çocuk ve Genç Ceza Adaleti Politikaları: Muğlâklaşan Sınırlar, Yetişkinleştirilen Çocuk ve Gençler 99 göre yeniden organize etmiştir (Cartuyvels vd., 2009: 271). Yazarlara göre başlığından yola çıkarak19 amacı koruma, onarma ve cezalandırma olarak belirtilebilecek 2006 tarihli bu Yasa, Avrupa‟da çocuk ve genç ceza adaleti alanındaki kararsızlığı gayet net bir şekilde yansıtmaktadır (Cartuyvels vd., 2009: 271). Bu yeni projeyi yapılandıran başlıca güçler arasında alternatif yaptırımları teşvik etmek20; onarıcı bir mantığı yaygınlaştırmak; gençleri ve ebeveynlerini sorumlu kılarak ebeveynleri yaptırımların yerine getirilmesine ortak etmek; „yola gelmeyen‟ bir grup genci yetişkin ceza adaletine yönlendirip Ağır Ceza Mahkemeleri‟ne göndermek21 (Cartuyvels vd., 2009: 273) sayılabilir. Belçika sisteminde de suçun ağırlığına göre bir çatallanma gözlemlenmekte (Cartuyvels vd., 2009); bu çatallanmanın farklı bir görüntüsü de alternatif yaptırımların etnikleştirilmesi bağlamında karşımıza çıkmaktadır. Göçmen ailelerden gelen gençlerin alternatif yaptırımlar alanındaki azımsanmış temsili „arabuluculuğun kültürlerinde olmadığı, ailelerinin Fransızcaya hâkim olmadıkları için sürece katılmadıkları‟ gibi söylemlerle meşru kılınmaktadır. (Cartuyvels vd., 2009: 283) Bu gelişmelere ilave olarak, özgürlüğünden yoksun bırakılan çocuk ve gençlerin sayısının son yıllarda arttığı gözlemlenmektedir. Bu artış kapatma geleneğinin daha yüksek olduğu Güney‟de (Fransız kısmı) Kuzey‟e (Flaman bölümü) oranla daha yüksektir (Cartuyvels vd., 2009: 276, 277). Cezalandırma istencinin artması, sapan çocuk ve gençlere karşı toplumsal empatinin azalması, gençlik cezaevlerinin oluşturulması, gençlerin yaşamsal ortamdan uzaklaştırılması, zaman olgusu ve ağ biçimli müdahalelerin (işletmeci ideoloji) öncelik kazanması (Christiaens ve Cartuyvels, 2007: 96) sistemin neo-liberal rasyonaliteyle ilişkili güvenlikçi bir karaktere büründüğünü göstermektedir. Ailelerin üzerindeki baskı da artmış görünmektedir. Örneğin mahkeme, tamamlayıcı önlem adı altında, çocuklarına karşı „ilgisiz‟ olduklarını düşündüğü ebeveynlere „analık-babalık stajı‟ şartı getirebilmektedir. Ebeveynler „huysuzdikkafalı‟ davranmaya devam ederlerse, mahkeme 1 ile 7 gün arasında bir hapis cezası ve/veya 1 ile 25 avro arasında para cezası hükmedebilmektedir (Cartuyvels vd., 2009: 275). Dönüşümlerin en yoğun biçimde yaşandığı ülkelerden biri Fransa‟dır. 2000‟li yıllardan itibaren sistemin temel ilkeleri ciddi bir biçimde sorgulanmaktadır. Bilindiği üzere, 1945 Yasası koruyucu bir tutumla hazırlanmıştır. Son dönemde getirilen değişiklikler “yasanın, dolayısıyla da çocuk ve genç ceza adale“Loi relative à la protection de la jeunesse, à la prise en charge des mineurs ayant commis un fait qualifié infraction et à la réparation du dommage commis par ce fait”. 20 Bu noktada Hastings şu önemli soruyu sormaktadır: “Bu yaklaşım daha az mı cezalandırıcıdır; yoksa alternatif bir biçimde mi cezalandırıcıdır?” (2009: 356) Polisin, savcının veya yargıcın niyeti ceza olmasa da gencin herhangi bir alternatif yaptırımı ceza olarak algılamayacağının garantisinin olmadığı (2009: 356) unutulmamalıdır. 21 Belçika, 18 yaş altındaki gençleri yetişkinler gibi yargılamaması için çocuk haklarını gözeten uluslararası örgütlerce uyarılmıştır. Anayasa Mahkemesi‟nin gençleri Ağır Ceza Mahkemeleri‟ne gönderme olasılığı 490/2008 sayılı karar ile ortadan kaldırılmıştır. (Cartuyvels vd., 2009: 279) 19 100 Amme İdaresi Dergisi, Cilt 48 Sayı 1 tinin mantığını dönüştürmüş; sistemin temel prensiplerini yerinden oynatmıştır.” (Bailleau, 2007: 99) 70‟li yılların sonlarından itibaren „yasaya dönüş‟ ve „güvenlik‟ söylemleri ön plana çıkmaya başlamış; yetişkinlere yönelik geliştirilmiş uygulamalar çocuk ve genç ceza adaleti sistemine de esin verir olmuştur. Anında müdahale ve sıfır hoşgörü öne çıkan değerlerdir. Suç tipine ve tekrarına göre biçimlenmiş ikili bir yapı oluşmuş; ilk suçlarını ve/veya hafif suçlar işleyen gençler üçüncü yol tedbirleri ile gerçek zamanda sağaltılırken birden fazla suç ve/veya ağır suç işlemiş gençlere sistem daha sert cevaplar üretmeye başlamıştır. Hedef eğitmek, topluma yeniden kazandırmak değil; istenmeyen davranışları idare etmektir. Özellikle son on yıldır yapılan değişikliklerle cezalandırma sıradanlaştırılmıştır. 70‟li yılların sonunda ortadan kaldırılan kapalı merkezler yeniden ortaya çıkmıştır. Adli kontrol yaşı 13-16 yaş aralığını da kapsayacak şekilde yeniden düzenlenmiş22; böylece, 13 yaş ve üzeri çocuk veya gencin kuruma yerleştirilmeyi reddetmesi durumunda tutuklanması mümkün hale getirilmiştir. 10-18 yaş arasındaki çocuk ve gençlere tefhim edilebilecek başka bir yeni önlem de eğitsel cezadır. Suçun işlendiği yerde görünmemek, mağdur ve diğer olası suç ortaklarıyla görüşmemek, birtakım onarıcı tedbirlere başvurmak gibi biçimleri vardır. 2004 Yasası ile 13-18 yaş arasındaki çocuk ve gençlere „yurttaşlık stajları‟ getirilmiştir (Bailleau, 2007: 104-110). Tartışılmakta olan tekniklerden birisi de suça sürüklenen çocuk ve gençlerin gönüllü oldukları takdirde ordu içinde alacakları eğitim aracılığıyla topluma yeniden kazandırılmasıdır23. Tüm bu gelişmeleri anlamak için bireyin özerkliğini merkeze koyan neoliberal paradigmaya başvurmak gerekmektedir (Bailleau, 2007: 110). Edimlerin kolektif boyutunun gittikçe daha az önemsendiği bir dönemde bireyin suçu da tamamen kendisine ait olmaktadır. Sarkozy, daha seçilmeden önce genç suçluların, özellikle de „sitelerde‟ yaşayanlarının, ceza adaleti tarafından yetişkinlerle aynı biçimde ele alınacaklarını belirtmişti. Sarkozy‟e göre herhangi bir „suç‟ durumunda „mağdur‟ olduğuna göre, suçun sahibinin „küçük‟ veya „yetişkin‟ olması cezada fark yaratmamalıdır24 (Bailleau, 2009: 441). Özellikle 2002 yılından itibaren yapılan yasal değişikliklerle bu duruş onaylanmış; 1945 Yasası‟ndan tamamen kopulmuştur25 (Bailleau, 2009: 442). Örne- Söz konusu değişiklikten önce adli kontrol 16-18 yaş arasını kapsıyordu. (Bailleau, 2007: 109) Kaynak: 4 Ekim 2011, TF2, Akşam Haber Bülteni. Dönemin Adalet Bakanı Rachida Dati‟nin 2 Temmuz 2007 tarihinde Libération‟a verdiği röportaj da bu çizgidedir. (Bailleau, 2009: 442) 25 2002 yılından bu yana altı yasa, bir kararname çıkarılmıştır. Kısaca belirtmemiz gerekirse bu “icatların” işaret ettikleri ortak noktalar şunlardır: Tedbirlerde ve cezalarda sertleşme (özgürlüğünden yoksun bırakma neredeyse tek başvuru noktası haline gelmektedir); 16-18 yaş arasındaki küçüklerin adalet tarafından ele alınma biçiminin yetişkinlerinkine doğru çekilmesi; 10-15 yaş arasındaki küçüklere uygulanan yaptırımların güçlendirilmesi; gençlerin tutum ve davranışlarının, yaşam biçimlerinin suçlandırılması; Çocuk Mahkemeleri yargıçlarının etkinlik alanlarının iyice daralması; savcıların ve polislerin güçlerinin artması; savcı ve ada22 23 24 Çocuk ve Genç Ceza Adaleti Politikaları: Muğlâklaşan Sınırlar, Yetişkinleştirilen Çocuk ve Gençler 101 ğin, suçun tekrarı ve taban cezalar konusunda kabul edilen Temmuz 2007 Dati Yasası küçükleri yetişkinlerle bir tutmuş; 2008 yılında pedofili ve cinsel suçlarla resmi bir biçimde mücadele etmek için getirilen idari nitelikli tutuklama 15 yaş ve üzerine de uygulanabilir hale getirilmiştir (Bailleau, 2009: 442). Bu bağlamda iyileştirme felsefesinden uzaklaşılarak, kapatılma korkusu üzerine inşa edilen caydırma felsefesi ön plana çıkarılmıştır (Bailleau, 2009: 443). 2000‟li yıllara gelirken bir yandan sosyal devletin ve korumacı modelin genel krizi, diğer yandan 80‟li yılların sonunda BM ve Avrupa Konseyi‟nin benimsediği uluslararası normlar Portekiz sistemi üzerinde de ağırlığını hissettirmektedir. Devlet, vatandaş ve cemaat işbirliği ideali ve „toplumsal kalkınma ağı‟ fikrinin yayılması; çocuğu koruma idealinden çocuk ve gençlik haklarının teşviki idealine geçiş; söz konusu hakların tanıtılması ile çocuk ve gençlerin aktörleştirilmesi ve korunmaya ihtiyacı olan çocuklar ile suça sürüklenen çocuklar arasındaki ayrımın yasal yenilemelerle kuvvetlendirilmesi gibi gelişmeler etrafında yeni bir rasyonalite benimsenmekte (Agra ve Castro, 2007: 231-232); bir anlamda „ceza muhakeme usûlünden ceza aktörü usûlüne‟ (Garapon, 2010: 52) geçilmektedir. Toplumsal dışlanma, marjinallik, göç, suç gibi kentsel olgularla güvensizlik arasındaki bağ ilk olarak 1985 seçimleri arasında kurulmuş; bu olgular zamanla medya ve kamuoyunun anahtar kelimeleri haline gelmiştir. (Agra ve Castro, 2007: 233) Çocuk ve gençlik suçluluğu daha görünür kılınmış; belli gruplar hedeflenmeye başlanmış; örneğin, Lizbon ve Porto’nun çeper mahallelerinde yaşayan ve çeteler oluşturan çocuklar imgesi iyice yayılmıştır (Agra ve Castro, 2007: 234; Castro, 2009: 309). İçişleri bakanlığı kentin belli bölgelerindeki polis memuru sayısını arttırarak suça „hemen‟ cevap verirken (Agra ve Castro, 2007: 234) sağ muhalefet ceza ehliyeti üst sınırını 16‟dan 14‟e indirmeyi talep etmektedir. (Agra ve Castro, 2007: 235) Çocuk ve gençlik suçluluğuna verilen cevaplar sertleşmekte; „suçluları‟ „daha suçlu olmadan‟ ortaya çıkarmak birincil hedef haline gelmektedir. 2001 yılında yürürlüğe giren Koruyucu Eğitsel Yasası‟nın (Loi Tutélaire Educative) ağırlıklı olarak üçüncü yolu uygulamaya koyduğu gözlemlenmektedir. Böylelikle hem çocuk ve gencin yüksek yararını gözeten, hem de çocuk ve genci eylemlerinden daha fazla sorumlu kılan melez bir durumun varlığına dikkat çekilmektedir (Agra ve Castro, 2007: 237; Castro, 2009: 306). Bu melez yapının iki farklı çatallanma olgusunu da desteklediği görülmektedir. Bugün „risk‟, „sorumluluk‟ ve „ağ‟ kavramlarının en ön plana çıktığı Portekiz sistemi, „tehlike altındaki çocuk ve gençler‟ ve „tehlikeli çocuk ve gençler‟ ayrımıyla (Agra ve Castro, 2007: 229) bir grup çocuk için toplumsal sorumluluk fikrini let bakanlığı arasındaki hiyerarşinin kuvvetlendirilmesi. (Bailleau, 2009: 443-444) Metinlerin analizi için bkz. Bailleau, 2008. 102 Amme İdaresi Dergisi, Cilt 48 Sayı 1 devam ettirirken, bir kesim çocuğu da kendi başının çaresine bırakmaktadır. Bir diğer çatallanma ise suç tipine göre ortaya çıkmaktadır. Hafif suçlar geleneksel ceza sisteminin dışında sağaltılırken, ağır suçlar sistem içinde ele alınmaktadır (Agra ve Castro, 2007: 242). Bununla beraber, mahkemelerin çoğu takipsizlik kararı ile neticelenmektedir. Diğer bir deyişle, sistem, daha az ağır olan suçlar için „basit‟ ve „hızlı‟ çözümler üretme endişesindedir. Bu da adaletin sadece „daha az müdahaleci‟ ve „daha fazla seçici‟ bir hale geldiğini göstermekle kalmayıp sistemin ekonomik kaygılarla hareket ettiğini ortaya koymaktadır. (Castro, 2009: 305-306) İspanya‟da sistem, risklerin yönetimi modeline doğru biçimlenmekte (Bernuz Beneitez, 2007: 263); hafif ve ağır suçlar eksenli ayrım hafif suçlarda „normalleşmeyi‟ mümkün gösterirken, ağır suçlarda (ki terör suçları da bu kapsamdadır) bunun tersi bir tutumu ortaya çıkarmaktadır. Böylece çocuğun/gencin yüksek yararı yok olmakta; çocuk ve gençler ötekileştirilmekte; çocuk ve genç ceza adaleti yetişkin ceza adaletine dönüşmektedir (Bernuz Beneitez, 2007: 269). Güvenlikçi söylem yükseliştedir. Uzun bir süredir Basklı gençler birincil hedef grubu teşkil ederken, 11 Mart 2000‟den itibaren bu gruba İslamcıların da eklendiği görülmekte; söz konusu gruplardan kapatılanların sayısında artış kaydedilmektedir (Bernuz Beneitez, 2007: 264). Bu dönüşümler çerçevesinde İspanyol çocuk ve genç ceza adaletinin ruhu ve felsefesi değişmekte; çocuk ceza adaletinin kendine has özellikleri kaybolmaktadır. (Bernuz Beneitez, 2009: 436) Pek çok ülkede gözlemlediğimiz „cezacı‟ eğilim Romanya26, Norveç27, Brezilya28, İtalya29gibi ülkelerde de kendini belli etmektedir. Türkiye‟ye gelince, son on yıllık dönem çocuk ve genç ceza adaletinde bir çeşit yeniden yapılanma süreci olarak kabul edilebilir. 90‟lı yılların sonundan itibaren seslerini daha fazla duyurmaya başlayan sivil toplum ve örgütlerinin talep ve çalışmalarının yanı sıra AB üyeliğine adaylık sürecinin gerekleri (ki sivil toplum örgütlenmeleri bu süreç içinde ayrıca bir ivme kazanmıştır) bu dönemi belirleyen iki önemli etmen olarak belirmektedir. Ancak bu yeniden yapılanma Özellikle profesyonellerin çabasıyla sistem daha korumacı bir hale getirilmeye çalışılırken, Adalet Bakanı daha sert bir rejimden yana tavır sergilemektedir. Örneğin, ceza ehliyeti yaşının 13‟e çekilmesi ve sıfır hoşgörünün hem yetişkinler hem de gençler için ceza adaletinin temel kıstası olması istenmektedir (Balahur, 2009: 326). 27 Norveç‟de de sağ ve popülist politikacıların baskısı ile ceza ehliyeti yaşı 15‟ten 14‟e indirilmeye çalışılmakta; 90‟lı yıllarda yapılan reform ve düzenlemeler sistemi daha cezacı bir karaktere büründürmüş gözükmektedir (Hydle, 2007: 142-144). 28 Brezilya örneğinde özellikle güvenlikçi söylem cezacı tavra zemin hazırlamıştır. Medyanın da etkisiyle bu güvenlikçi söylemin sonucu olarak ceza sorumluluğu üst sınırı olarak belirlenen 18 yaş geriye çekilmek istenmekte (Martin-Chenut, 2008: 317); çocuğun kişiliğine ve ihtiyaçlarına odaklanan bir yaklaşımdan çok eylemine odaklı bir yaklaşım gözlemlenmektedir (Martin-Chenut, 2008: 292). 29 İtalya‟da sistemin korumacı yaklaşım içinde işlediği iddia edilmektedir. Bununla beraber gerek göçmen ve romanların hedef kitleler olarak belirlenmesi, gerekse suç tipi üzerinden Güney-Kuzey ayrımına gidilmesi (Nelken, 2007: 121) bu yaklaşımın sadece belli bir nüfus ve bölge için geçerli olduğunu düşündürtmektedir. 26 Çocuk ve Genç Ceza Adaleti Politikaları: Muğlâklaşan Sınırlar, Yetişkinleştirilen Çocuk ve Gençler 103 süreci soyut ve somut suçlandırmalar etrafında değerlendirildiğinde, „korunmaya ihtiyacı olan çocuk‟ ile „suça sürüklenen çocuk‟ arasındaki ayrımın devam ettiği, sistemin çocuğa-çocuğun yararına odaklanmaktan çok suça odaklı bir yaklaşım içinde olduğu (bu bağlamda Çocuk Mahkemeleri ile Çocuk Ağır Ceza Mahkemeleri arasındaki ayrımın altı çizilmelidir), özellikli mahkemeler kurulmuş olmakla birlikte yapısal eksiklikler nedeniyle (örneğin uzman kişi ve müdahillerin gerektiği biçimde sisteme dâhil edilememesi) eşit hizmet verilmediği, davaların önemli bir kısmının hâlâ Asliye, Sulh ve Ağır Ceza Mahkemeleri‟nde görüldüğü, çocuğun işlediği suçun toplumsal değerini ve sonuçlarını kavrama yeteneğinin olup olmadığının değerlendirilmesi 12-15 yaş arası küçükler için zorunlu tutulurken, 15-18 yaş arasındakiler için böyle bir zorunluluk söz konusu teşkil etmediği (böylece bir kısım genç daha yargı sürecinin başında bir yetişkin gibi görülmüş olmaktadır), sosyal inceleme raporlarının her durumda zorunlu tutulmadığı (bu raporlar sadece doğru yargıya varabilmek için şart olmakla kalmayıp çocuğa odaklı koruyucu bir yaklaşımın da kilit taşlarıdır) gözlemlenmektedir (İrtiş, 2008; 2009; 2011; 2012). Çocuk Mahkemesi ve Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi ayrımıyla çatallanma olgusunun kurumsallaştığı söylenebilir. Suçların hafifliğine ve ağırlığına göre yapılan bu ayrım sadece suçun nedenlerinden ziyade suça odaklı ve cezalandırıcı bir bakışı (İrtiş, 2011: 102) temsil etmekle kalmayıp, kanun tarafından suç olarak tanımlanmış bir eylemde bulunan çocuk ve gençlere karşı bütüncül bir bakış açısının varlığından bahsetmeyi zorlaştırmaktadır. Suç odaklı çatallanmayı sadece mahkeme tipleri üzerinden düşünmek yetersiz olacaktır. Bu formel ayrıştırmanın yanında, „suça sürüklenen çocuklar‟ın kimi suç tipleri üzerinden kendi aralarında bir kez daha kategorilendirildiği gözlemlenmekte; hatta kimi zaman kategorilerden bir tanesine giren veya girmesi muhtemel olarak görülen çocuk ve gençlerin neredeyse tek hedef haline geldiğine tanık olunmaktadır. Örneğin, 2000‟li yılların başında ve ortalarında bu tek hedef „boyu kısa eli uzun kapkaççı çocuklar‟ iken, özellikle 2009‟dan itibaren „taş atan politize çocuklar‟ olarak belirebilmektedir. Sorumlulukları şüphesiz aynı ağırlıkta olmamakla birlikte devlet, medya ve kamuoyu üçgeni içinde var edilen ve güçlendirilen bu kategorilerin günümüzde (yukarıda neo-liberal modele atfedilen özellikler arasında değindiğimiz özellikleri de doğrular şekilde) en azından iki işlevi vardır: Çocuk ve gençleri artan güvensizliğin ve yönetilmesi gittikçe güçleşen riskin kaynağı olarak göstermek ve birtakım grupları „hedef‟ belirlemek-göstermek. Bu noktada farklı bir adalet anlayışının da kendini oluşturduğu görülmekte; suç riski taşıdığı düşünülen kişi ve/veya grupların daha eyleme geçmeden, önceden bulunup ortaya çıkarılması temel amaç haline gelmektedir. Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi‟nin (BİLGESAM) „Terörle Mücadele Stratejisi‟ başlıklı raporu bu tip bir yaklaşıma örnek gösterilebilir. Proje, radikal düşüncelerin yoğun olarak yaşandığı düşünülen 17-23 yaş arasındaki gençlerin takibini, terör 104 Amme İdaresi Dergisi, Cilt 48 Sayı 1 örgütü faaliyetlerine yönelmelerinin önüne geçilmesini ve bunun için kişilik takip birimleri kurulmasını öngörmektedir (Express, 2011: 3)30. Buraya kadar yapılan saptamalar – özgürlüğünden yoksun bırakma pratikleri; belli grupların hedef gösterilmesi; kimi suçların üzerine daha sert gidilmesi; çocuğun psikolojik, zihinsel, sosyal özelliklerine değil, suça odaklı bir yaklaşımın benimsenmesi; mağdurun adalet sürecine gittikçe daha fazla dâhil edilmesi; kamuoyunun ve medyanın çocuk ve gençleri daha çabuk yaftalayabilmesi (Becker, 1985) vb. – çerçevesinde bakıldığında, çocuk ve genç ceza adaleti sistemlerinin kendilerine özgü ayrıcalıklarını kaybetmeye başladığı, en azından bu ayrıcalıkları muhafaza etmekte zorlandığı bir süreçten geçmekte olduğu görülmektedir. Diğer bir ifadeyle, çocuk ve gençler yetişkinler gibi düşünülmekte; çocuk ve genç ceza adaleti ile yetişkin ceza adaleti arasındaki sınırlar gittikçe muğlâklaşmaktadır. Bu bağlamda, sorumluluğun kime atfedildiği ve çatallanma olgusu üzerinde özellikle durulması gereken iki nokta olarak belirmektedir. Suç olarak tanımlanmış eylemin sorumluluğunun kimde arandığı sorusuna verilecek yanıt, sistemlerin benimsediği yaklaşımın anlaşılmasında son derece önemlidir. Yukarıdaki örnekler suç olarak kabul edilmiş bir eylemde bulunan çocuk ve gençlerin bu eylemlerinden kendilerinin gittikçe daha fazla sorumlu tutulduklarını göstermektedir. Diğer bir deyişle, suç toplumsal bir mesele olarak görülmekten çok kişilerin ve ailelerin sorumluluğuna bağlanmaktadır. (Delannoy, 2007: 38; Bailleau, 2007: 103) Oysa korumacı yaklaşım açısından suç işlemiş bir çocuk, eğitimi toplum tarafından gerektiği gibi yerine getirilememiş bir çocuktur. Toplum, eşitlik prensibi adına söz konusu çocuğu toplumla bütünleştirmek durumundadır. Bu toplumsal bir borçtur (Bailleau, 2007: 104). Bilindiği üzere, Batı Avrupa‟da çocuğun „gelecek‟ olarak tanımlanması büyük bir toplumsal yıkım sonrasında olmuştur. Sorumluluk kavramı, çocuk ve genç ceza adaletlerinde İkinci Dünya Savaşı öncesinde hâkim olan yaklaşım ile sonrasındaki koruyucu yaklaşımı anlamak için bir çeşit kırılma noktası oluşturmaktadır. 2000‟li yıllarda tamamen adli bir şekilde tanımlanan sorumluluk kavramı ise 1945 Yasası‟nın bu kavrama yüklediği anlamdan kopuşu ifade etmektedir (Bailleau, 2007: 103). Bu dönüşümler altında çocuklar ve gençler „gelecek‟ olmaktan çıkarılmış, karmaşa ve korkunun kaynakları hâline getirilmişlerdir (Bailleau, 1997: 82). Korumacı refah devleti modelinin kalelerinden Fransa‟nın bugün aldığı görünümler şüphesiz bir istisna teşkil etmemektedir. Yine yukarıdaki örneklerin ortaya koyduğu üzere çatallanma olgusu kendini farklı biçimlerde görünür kılabilmektedir. Her şeyden önce suça sürüklenen çocukların diğer çocukluk kategorileri ile karşılaştırıldığında en fazla ötekileştirilmiş olanlar olduğu açıktır. Öteleyici bu genel tutumun yanı sıra suça sürükle30 Son dönemde artan “tutuklu öğrenci” sayısı bu bağlamda oldukça düşündürücüdür. Çocuk ve Genç Ceza Adaleti Politikaları: Muğlâklaşan Sınırlar, Yetişkinleştirilen Çocuk ve Gençler 105 nen çocuk ve gençlerin de kendi içinde çeşitli değişkenler (coğrafya, etnisite, din, göç, suç tipi, yaş, vb. ) eşliğinde sınıflandırıldıkları ve sistemlerin bu sınıflandırmaları yeniden üretecek veya yenilerini ekleyecek biçimde işlediği görülmektedir. Medya ve kamuoyunun tepkileri de bu ve benzeri çatallanmaları desteklemektedir. Ultra-korunmuş toplumlarımızda güvenlik temel değer haline gelmiştir. Bu değer, riskin sıfırlandırılmasını; hiç olmazsa en aza indirgenmesini gerektirmektedir (Bernuz Beneitez, 2007: 267). Güvensizlik duygusu sosyal güvencelerin ortadan kalkmasıyla; yani devletin hukuk devleti olmayı bırakması ve koruyucu olmaktan çıkmasıyla ilişkilidir. (Castel, 2003) Banliyölerdeki şiddeti de yine bu bağlamda anlamak gerekmektedir. Zira hassas mahalleler yüksek işsizlik, eğreti işler, marjinal faaliyetler, harabeleşmiş yerleşim yerleri, ruhsuz bir kentleşme ve benzeri güvensizleştirme (insécurisation) etmenlerinin toplandığı yerlerdir. Oysa bugün konunun bu tarafı örtülüp, 19. yüzyılda proletaryaya oynatılan „tehlikeli sınıf‟ rolü bu kez de hassaslaştırılmış bu yerlere oynatılmak istenmektedir. Netice itibarıyla, sosyal bir devletten çok, kanuna ve düzene geri dönüşü hedefleyen „asayişçi‟ bir devlet karşımızda durmaktadır (Castel, 2003: 53, 56). Böylesi bir ortamda risk artmış görünmektedir. Vatandaşların büyük bir kısmı için malların ve kişilerin güvenliği en baş kaygılardan (saplantılardan) biri haline gelmiştir. Bu güvensiz ortamdan „disiplinsizlikleri‟ ve „şiddet eylemleriyle‟ çocuklar ve gençler sorumlu tutulmaktadır. (Bailleau, 1996) Diğer bir deyişle, çocuklar ve gençler – özellikle belli profildeki çocuklar ve gençler – suçlandırılmakta; şiddetin ve düzensizliğin birincil aktörleri olarak gösterilmektedir. Birçok ülkede, güvenlik söylemi altında, kimi yerler çeşitli yöntemlerle suç bölgeleri haline getirilirken, bilgisayar tuşlarıyla „istenmeyen‟ gruplar yaratılabilmektedir. 80‟li yılların başında „Disiplin sonrası (post-disiplinaire) bir düzene mi doğru?‟ sorusu altında Castel, „sorunlu nüfuslara‟ karşı yeni yönetim tekniklerinin ön plana çıkarıldığının altını çizmekte (Castel, 1981: 199); temel meselenin sorunlu nüfusları „onarmak‟ veya „eksikliklerini gidermek‟ ve böylece sapmaları düzelterek belli bir düzeni muhafaza etmekten çok, insan malzemesini işleyerek „en az maliyetle hedefe ulaşmak üzere‟ programlanmış, düzenli bir psikolojik ve sosyal dünya yaratmak (Castel, 1981: 210) olduğunu ifade etmekteydi. 2000‟li yıllara gelindiğinde bu saptamalar onaylanmış gözükmektedir. Sonuç Çeşitli tarihsel nedenlerle kendisine özel bir statü atfedilmiş çocuk ve genç ceza adaleti cezalandırıcı ve neo-liberalleştirici dalganın etkisi altındadır. Farklı ulusal bağlamlarda yürütülmüş çalışmaların ortaya koyduğu gibi çocuklar ve gençler ceza adaleti önünde yeniden yetişkinleştirilmektedir. Bugün sistemlerin top- 106 Amme İdaresi Dergisi, Cilt 48 Sayı 1 yekûn bir paradigma değişikliği içinde olduğunu iddia etmek yanlış olacaktır. Bununla beraber, bu yazıda ele almaya çalıştığımız kırılmalar devam ettiği ve birbirine eklemlendiği ölçüde böyle bir değişme kaçınılmaz görünmektedir. Kimilerine göre refah modelinin vaatlerini tutamadığı söylenebilir. Ancak biçimlenmekte olan politikaların sadece bugünü düşündüğü ve eşitsizlikleri daha çarpıcı hale getiren bir dünya görüşünden feyz aldığı da göz ardı edilmemelidir. Gelecek fikri, bu fikrin sunduğu perspektif ve beraberinde getirdiği toplumsal dayanışmanın kendini en elle tutulur biçimde ifade ettiği alanlardan biri olan korumacı çocuk ve genç ceza adaleti yaklaşımının bugün almakta olduğu görünümler toplumsal bağın nerede ve nasıl kurulduğu hakkında yeni soruları beraberinde getirmektedir. Yukarıda ele alınan dinamikler eşliğinde çocuk, tarihin bir döneminde kendisine biçilmiş olan „yetişkin statüsüne‟ geri çağırılabilecek gibi durmaktadır. Tüm bu dönüşümler toplumsal çözümlemelerde başvurulan kimi kavram ve kategorilerin de yeniden gözden geçirilmesini gerektirmektedir. Kaynakça Agra, Candido ve Castro, Josefina (2007), “La Justice des Mineurs au Portugal. Risque, Responsabilité et Réseau”, Bailleau, Francis-Cartuyvels, Yves (Eds.), La Justice Pénale des Mineurs en Europe. Entre Modèle Welfare et Infléxions Néo-libérales, L‟Harmattan, Paris, s. 229-246. Bailleau, Francis (1996), Les Jeunes Face à la Justice Pénale. Analyse Critique de l’Ordonnance de 1945, Syros, Paris. Bailleau, Francis (1997), “Délinquance des Mineurs: Question de Justice ou d‟Ordre Social?”, Les Cahiers de la Sécurité Intérieure, No: 29, 3ème Trimestre, s. 77-88. Bailleau, Francis (2007), “Un Temps de Transition? Les Evolutions de la Justice Penale des Mineurs en France”, Bailleau, Francis-Cartuyvels, Yves (Eds.), La Justice Pénale des Mineurs en Europe. Entre Modèle Welfare et Infléxions Néo-libérales, L‟Harmattan, Paris, s. 99-118. Bailleau, Francis ve Cartuyvels, Yves (2007), “La Mise en Question du Modèle „Protectionnel‟ Dans la Justice des Mineurs en Europe”, Bailleau, Francis-Cartuyvels, Yves (Eds.), La Justice Pénale des Mineurs en Europe. Entre Modèle Welfare et Infléxions Néo-libérales, L‟Harmattan, Paris, s. 7-19. Bailleau, Francis (2008), “L‟Exceptionnalité Française. Les Raisons et les Conditions de la Disparition Programmée de l‟Ordonnance Pénale du 2 Février 1945”, Droit et Société, No: 69, s. 1-36. Bailleau, Francis (2009), “La France, Une Position de Rupture? Les Réformes Successives de l‟Ordonnance du 2 Février 1945”, Déviance et Société, Vol. 33, No: 3, s. 441-468. Bailleau, Francis - Cartuyvels, Yves-De Fraene, Dominique (2009), “La Criminalisation des Mineurs et le Jeu des Sanctions”, Déviance et Société, Vol. 33, No: 3, s. 255-269. Çocuk ve Genç Ceza Adaleti Politikaları: Muğlâklaşan Sınırlar, Yetişkinleştirilen Çocuk ve Gençler 107 Bailleau, Francis-Cartuyvels, Yves-De Fraene, Dominique (Eds.) (2010), The Criminalisation of Youth. Juvenile Justice in Europe, Turkey and Canada, Brussels University Press, Brussels. Balahur, Doina (2009), “Le Système Roumain de la Justice des Mineurs Entre Valeurs Welfare et Inflexions Néolibérales”, Déviance et Société, Vol. 33, No: 3, s. 315-333. Bauman, Zygmunt (2006), Küreselleşme, (Çev. Abdullah Yılmaz), Ayrıntı, İstanbul. Becker, Howard (1985), Outsiders. Etudes de Sociologie de la Déviance, (Çev. J.-P. Brian, J.-M. Chapoulie), Editions A.-M. Métailié, Paris. Bentham, Jeremy (1971), The Correspondance of Jeremy Bentham, Vol: 3 (January 1781-October 1788, Edited by Christie, Ian R.); Vol: 4 (October 1788-December 1793, Edited by Milne, Alexander Taylor), The Athlone Presse, London. Bernuz Beneitez, Maria José (2007), “La Justice des Mineurs en Espagane Comme Exemple d‟Un Modèle de Gestion des Risques?”, Bailleau, Francis-Cartuyvels, Yves (Eds.), La Justice Pénale des Mineurs en Europe. Entre Modèle Welfare et Infléxions Néo-libérales, L‟Harmattan, Paris, s. 261-276. Bernuz Beneitez, Maria José (2009), “Le Jeu des Sanctions Dans la Justice des Mineurs Espagnole. La Tension Entre Criminalisation Primaire et Secondaire”, Déviance et Société, Vol. 33, No: 3, s. 425-439. Birleşmiş Milletler (2008), Onarıcı Adalet Programları El Kitabı, Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği, İstanbul. Boëton, Marie (2004), “Justice des Mineurs aux Etats-Unis”, Etudes, 3, Tome 400, s. 331-339. Cahn, Olivier (2008), “La Justice Pénale des Mineurs en Grande-Bretagne”, Archives de Politique Criminelle, No: 30, 1, s. 253-257. Cartuyvels, Yves-Christianes, Jenneke-De Fraene, Dominique-Dumortier, Els (2009), “La Justice des Mineurs en Belgique au Prisme des Sanctions”, Déviance et Société, Vol. 33, No: 3, s. 271-293. Castel, Robert (1981), La Gestion des Risques. De l’Anti-psychiatrie à l’Aprèspsychanalyse, Les Editions de Minuit, Paris. Castel, Robert (2003), L’Insécurité Sociale. Qu’est-ce Qu’être Protégé? , La République des Idées-Seuil, Paris. Castro, Josefina (2009), “„Le Tournant Punitif‟. Y a-t-il des Points de Résistances? La Réponse de l‟Expérience Portugaise”, Déviance et Société, Vol. 33, No: 3, s. 295-313. Christiaens, Jenneke ve Cartuyvels, Yves (2007), “Le Modèle Perdu de la Justice des Mineurs en Belgique? Entre Droit et Protection, Paternalisme et Responsabilisation, Gestion des Risques et Idéal de Traitement”, Bailleau, Francis-Cartuyvels, Yves (Eds.), La Justice Pénale des Mineurs en Europe. Entre Modèle Welfare et Infléxions Néo-libérales, L‟Harmattan, Paris, s. 77-97. Combessie, Philippe (2001), Sociologie de la Prison, La Découverte, Paris. 108 Amme İdaresi Dergisi, Cilt 48 Sayı 1 Commaille, Jacques (2007), “La Justice Entre Détraditionnalisation, Néolibéralisation et Démocratisation: Vers Une Théorie de Sociologie Politique de la Justice”, Commaille, Jacques-Kaluszynski, Martin (Eds.), La Fonction Politique de la Justice, La Découverte/PACTE, Paris, s. 295-321. Crawford, Adam ve Lewis, Sam (2007), “Evolutions Mondiales, Orientations Nationales et Justice Locale: Les Effets du Néo-libéralisme sur la Justice des Mineurs en Angleterre et au Pays de Galles”, Bailleau, Francis-Cartuyvels, Yves (Eds.), La Justice Pénale des Mineurs en Europe. Entre Modèle Welfare et Infléxions Néolibérales, L‟Harmattan, Paris, s. 23-43. De Gaulejac, Vincent (2009), La Société Malade de la Gestion. Idéologie Gestionnaire, Pouvoir Managérial et Harcèlement Social, Editions du Seuil, Paris. Delannoy, Laetitia (2007), “Les Perspectives de la Justice Juvénile en Europe. Entre Diversité et Convergence”, Informations Sociales, No: 140, s. 38-48. Drenkhahn, Kirstin ve Dünkel, Frieder (2007), “Tendances Néo-Libérales dans le Système de la Justice des Mineurs en Allemagne”, Bailleau, Francis-Cartuyvels, Yves (Eds.), La Justice Pénale des Mineurs en Europe. Entre Modèle Welfare et Infléxions Néo-libérales, L‟Harmattan, Paris, s. 61-76. Dünkel, Frieder (2002), “Le Droit Pénal des Mineurs en Allemagne: Entre Un Système de Protection et de Justice”, Déviance et Société, Vol. 26, No: 3, s. 297-313. Ergüzeloğlu Kilim, Esra (2009), Türkiye‟de Adalet Yönetimi, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Siyasat Bilimi ve Kamu Yönetimi, Yönetim Bilimleri Anabilim Dalı, Ankara. Express (2011), “Polis Devletinin Ayak Sesleri”, Express, Temmuz-Ağustos 2011, 121, s. 3. Fortier, Vincente (2002), “L‟Applicabilité de la Norme ISO 9001 à l‟Activité Judiciaire”, Cavrois, Marie-Luce-Dalle, Hubert-Jean, Jean-Paul (Eds.), La Qualité de la Justice, La Documentation Française, Paris, s. 197-210. Foucault, Michel (1975), Surveiller et Punir. Naissance de la Prison, Gallimard, Paris. Foucault, Michel (2004), Naissance de la Biopolitique. Cours au Collège de France (1978-1979), Seuil/Gallimard, Paris. Garapon, Antoine (2010), La Raision du Moindre Etat. Le Néolibéralisme et la Justice, Odile Jacob, Paris. Garland, David (1998), “Les Contradictions de la „Société Punitive‟: Le Cas Britannique”, Actes de la Recherche en Sciences Sociales, Vol. 124, No: 1, s. 49-67. Garland, David (2001), The Culture of Control. Crime and Social Order in Contemporary Society, The University of Chicago Press, Chicago. Hastings, Ross (2007), “La Justice des Mineurs au Canada: Réflexions sur Quelques Développements Récents”, Bailleau, Francis-Cartuyvels, Yves (Eds.), La Justice Pénale des Mineurs en Europe. Entre Modèle Welfare et Infléxions Néo-libérales, L‟Harmattan, Paris, s. 45-59. Hastings, Ross (2009), “La Criminalisation de la Jeunesse: Les Tendances au Canada”, Déviance et Société, Vol. 33, No: 3, s. 351-365. Çocuk ve Genç Ceza Adaleti Politikaları: Muğlâklaşan Sınırlar, Yetişkinleştirilen Çocuk ve Gençler 109 Hydle, Ida (2007), “La Justice des Mineurs en Europe: Enjeux et Perspectives d‟Avenir. La Gestion Norvégienne des Jeunes „à Risque‟”, Bailleau, Francis-Cartuyvels, Yves (Eds.), La Justice Pénale des Mineurs en Europe. Entre Modèle Welfare et Infléxions Néo-libérales, L‟Harmattan, Paris, s. 133-152. İrtiş, Verda (2008), “Birincil ve İkincil Suçlandırmalar Üzerinden Türkiye‟de Çocuk ve Genç Ceza Adalet Sistemine Bir Bakış”, Toplumbilim, Kent ve Suç Özel Sayısı, 23, s. 63-70. İrtiş, Verda (2009), “Comprendre la Justice Pénale des Mineurs en Turquie. Une Attitude à la Fois Punitive et Laxiste et l‟Expression d‟Une Volonté Solidaire”, Déviance et Société, Vol. 33, No: 3, s. 399-424. İrtiş, Verda (2011), “Türkiye‟de Çocuk Ceza Adaletinin Refah Modelinin Temel Kıstasları Çerçevesinde Bir Değerlendirmesi”, Gülan, Aydın-Şirin, Mustafa Ruhi-Şirin, Memduh Cemil, 1. Türkiye Çocuk Hakları Kongresi Yetişkin Bildirileri Kitabı-2, Çocuk Vakfı Yayınları, İstanbul, s. 100-105. İrtiş, Verda (2012), “Korumak, Cezalandırmak ve Minyatür Yetişkinlere Dönüştürmek Bileşenlerinde Türkiye‟de Çocuk ve Genç Ceza Adalet Sistemi”, VI. Ulusal Sosyoloji Kongresi Bildiri Kitabı, Sosyoloji Derneği Yayınları, Ankara, s. 1114-1124. Koğacıoğlu, Dicle (2009), “Bir İstanbul Adliyesinde Davranış Kalıpları, Anlamlandırma Biçimleri ve Eşitsizlik”, Güney Barış (Eds.), Türkiye’de İktidarı Yeniden Düşünmek, Varlık, İstanbul, s. 110-157. Koray, Meryem (2005) Sosyal Politika, İmge Kitabevi, Ankara. Lewis, Sam (2009), “La Criminalisation des Jeunes et les Tendances Compensatrices: La Justice des Mineurs en Angleterre et au Pays de Galles”, Déviance et Société, Vol. 33, No: 3, s. 335-349. Martin-Chenut, Kathia (2008), “La Politique Criminelle Brésilienne Applicable à la Délinquance Juvénile. Les Impasses dans la Mise en Œuvre d‟Un Modèle Inspiré du Droit International”, Archives de Politique Criminelle, 1, No: 30, s. 291-319. McAra, Lesley (2009), “La Justice des Mineurs en Ecosse: Pressions Convergentes et Singularités Culturelles”, Déviance et Société, Vol. 33, No: 3, s. 383-398. Milburn, Philipe (2007) “La Fin du Disciplinaire? Rationalité Pénale et Processus de Normalisation au XXIème Siècle”, Cicchini, Marco-Porret, Michel (Eds.), Les Sphères du Pénal avec Michel Foucault. Histoire et Sociologie du Droit de Punir, Antipodes, Lausanne, s. 195-210. Nelken, David (2007), “Justice des Mineurs et Résistance à la Mondialisation en Italie”, Bailleau, Francis-Cartuyvels, Yves (Eds.), La Justice Pénale des Mineurs en Europe. Entre Modèle Welfare et Infléxions Néo-libérales, L‟Harmattan, Paris, s. 119-131. Özdek, Yasemin (2000), “Küreselleşme Sürecinde Ceza Politikalarındaki Dönüşümler”, Amme İdaresi Dergisi, Cilt 33, Sayı 4, Aralık, s. 21-48. Özkazanç, Alev (2007), “Biyo-politik Çağda Suç ve Cezalandırma: Denetim Toplumunda Neo-liberal Yönetimsellik”, Toplum ve Bilim, 108, s. 15-51. 110 Amme İdaresi Dergisi, Cilt 48 Sayı 1 Postman, Neil (1995), Çocukluğun Yokoluşu, (Çev. Kemal İmal), İmge Kitabevi, İstanbul. Ritzer, George (2011), Toplumun McDonaldlaştırılması. Çağdaş Toplum Yaşamının Değişen Karakteri Üzerine Bir İnceleme, (Çev. Şen Süer Kaya), Ayrıntı, İstanbul. Tekin Yılmaz, Tülay (2008), “Neo-liberal İktidar ve Cezalandırma Politikaları”, Toplumbilim, Kent ve Suç Özel Sayısı, 23, Aralık, s. 103-115. Türk Dil Kurumu, Bilim ve Sanat Terimleri Ana Sözlüğü, http://tdk.terim.gov.tr/bts/ (31.12. 2012). Vigour, Cécile (2006), “Justice: L‟Introduction d‟Une Rationalité Managériale Comme Euphémisation des Enjeux Politiques”, Droit et Société, 2, No: 63, s. 425-455. Wacquant, Loïc (1998a), “La Tentation Pénale en Europe”, Actes de la Recherche en Sciences Sociales, Vol. 124, No: 1, s. 3-6. Wacquant, Loïc (1998b), “L‟Ascension de l‟Etat Pénal en Amérique”, Actes de la Recherche en Sciences Sociales, Vol. 124, No: 1, s. 7-26. Wacquant, Loïc (1999), Les Prisons de la Misère, Raison d‟Agir Editions, Paris.